10. SINIF DİL VE ANLATIM DERS NOTLARI I. ÜNİTE SUNUM-TARTIŞMA-PANEL 1. SUNUM İnsan hayatı, bir toplumun içinde mevcuttur. Bu toplumda her an insanlarla iletişim içindeyiz. Konuşurken, yazarken, bakarken her zaman bir iletişimle, bir sunumla karşı karşıyayız. Lokantayı seçerken bile garsonların servisine dikkat ederiz. Garsonun dış görünüşü, işteki ustalığı, müşteriye karşı tavrı o lokantayı seçmemizde birinci derecede etkilidir. Yemekler çok güzel ve kaliteli olabilir; ancak onu sunan bunu gerektiği gibi sunmuyorsa yani kendisi bal; yüzü sirke satıyorsa, yemekler ne kadar kaliteli olsa da asla bir daha orayı tercih etmeyiz. Sunumda, gerektiğinde daha önce hazırlanmış bazı belgeler, grafikler ve şekiller kullanılabilir. Malzemeleri bir başkası kullanacak ise konuşmacı ile malzemeleri kullanan kişi arasında uyum kaçınılmazdır. Sunumda gereksiz ayrıntılara girilmemesi gerekir. Sunumda amaç; bilgileri yenileme, araştırma ve anket sonuçlarını değerlendirme, bilime katkıda bulunmadır. Sunumlarda dinleyici kitlesinin, konuya ilgi duyan kişilerden oluşur ve sunumda eldeki teknik imkânlardan yararlanmaya özen gösterilir az espri kadar tat katacağını İyi hazırlanmış görsel malzemeyi, konuşmacı konuyla güzel ve uyumlu bir şekilde kullandığı zaman başarılı olur. Aksi durumlarda görsel araçlar dinleyicinin dikkatini dağıtabilir. Başka konuşmacı görsel malzeme kullanıyor diye değil, sizin konuşmanız görsel malzeme gerektiriyorsa kullanmalısınız. Rakamlar, söylendiklerinde anlaşılmaları güç şeylerdir. Görsel olarak sergilendiklerinde daha kolay anlaşılır. Konuşmada; %55 görüntü, %38 ses, %7 sözler etkili olduğuna göre buradan görsel materyallerin önemi daha iyi ortaya çıkar. Bu yüzden sunum esnasında, kullanılan görsel materyallerde, slaytlarda, konunun önemli yönlerini belirten özlü, açık ve etkili ifadeler yer almalıdır. Slaytlarla konuşma eş zamanlı olarak verilmelidir. Sonuç olarak hayatımızın her köşesinde karşılaştığımız sunum konusunu bilmek ve en etkili biçimde kullanmamız gerekir. Bilgileri yenileyen, pekiştiren, hatırlatan, önemli noktaları öne çıkaran; bir çalışma sonucunu açıklayan; laboratuvar araştırmalarını sunan, anket sonuçlarını ifade eden; önemli olay ve olguları dile getirmek üzere yapılan konuşmalara “sunum” adı verilir. en ve Görsel Malzemenin Kullanılış Amacı: Dinleyicilerin verilen bilgileri iyi algılamaları için, Fikirleri, kavramları vb. anlatırken zaman kazanmak için, Yanlış anlamalardan kaçınmak için, Fikirleri sağlamlaştırmak için, Tat ve espri katmak içindir. Öğretmenlerimiz derslerde cd, vcd, tepegöz, slayt, internet, bilgisayar gibi teknolojilerden yararlanırlarsa; dersi daha iyi sunmak için gayret ederlerse bizim dersi daha iyi anlamamızı sağlarlar. 1 Görsel malzemenin konuşmanıza ilgi unutmamalıyız. Sunum Sonrasında Yapılması Gerekenler Sunum yapan konuşmacı sunumdan sonra dinleyicilerin soru sormalarına müsaade etmelidir. Konuşmacı sorulan sorulara tartışmaya girmeden doyurucu, açık ve net cevaplar vermelidir. Sunumdan Önce Yapılması Gerekenler Sunumu yapan kişinin sunumdan önce bazı noktalara dikkat etmesi gerekir: Öncelikle bir konu seçilmelidir. Bu konu güncel olmalıdır. Sunumun hazırlığında bol ve değişik kaynaktan yararlanmak faydalıdır. Sunum yerinin daha önceden görülmesi gerekir. Prova yapma, kullanacağı malzemelerin kontrolü sunumu yapan kişinin amacına ulaşmasında yararlı olacaktır. 2. TARTIŞMA Farklı görüşlerde kişilerin bir araya gelerek bir konuyu çözümlemek, kendi görüşlerini açıklamak ve kanıtlamak, karşı tarafın zayıf yanlarını ortaya koymak için yaptıkları konuşmalara tartışma denir. Sunum Sırasında Yapılması Gerekenler Sunum esnasında ciddi, ağırbaşlı, temiz ve derli toplu görünüm önemlidir. Sunum yapacak kişi konuşma anında ses tonuna, jest ve mimiklerine, sahneyi veya kürsüyü rahat kullanmaya özen göstermelidir. Konuşmacının dinleyicilerle, başta bakışlar olmak üzere, vücut diliyle iletişim kurması daha etkili olur. Konuşmacının, ses ve kelimelerin doğru telaffuzuna özen göstermesi gerekir. Sunumda, bilgisayar, cd, disket, projeksiyon cihazı, slayt makineleri, mikrofon gibi teknolojik araçlardan faydalanabiliriz. Sözlü anlatım türlerinden olan tartışmanın kendine özgü bir yapısı vardır. Tartışma her konuda yapılabilir. Bir kitap, bir makale, bir film, bir tiyatro oyunu, bir siyasi düşünce veya toplumu yakından ilgilendiren bir sorun tartışma konusu olabilir. Bu açıdan tartışmada konu önceden belirlenir. Bu konunun tartışmaya ve konuşmaya değer niteliklerinin olması gerekir. Çünkü tartışmada amaç, gerçeğe ulaşmaya çalışmak ve gerçekleri ortaya çıkarmaktır. [1] Tartışmanın Aşamaları Tartışmada önce konu belirlenir. Konunun tartışılacağı mekân düzenlenir, araç gereçler belirlenir. Tartışma sonunda konuyla ilgili genel bir değerlendirme yapılarak tartışma özetlenir. Panelde amaç, seçilen konuda değişik düşüncelerin ortaya çıkmasını sağlamaktır. Bir gerçeğin ortaya çıkarılması, bir sonuca götürülüp bir karara bağlanması amacı yoktur. Panel bu yönüyle açık oturumdan ayrılır. Açık oturumda somut bir sonuç elde edilmesi amaçlanırken panelde konunun farklı yönleriyle aydınlatılası amaçlanır. Dinleyicilerle konuşmacıların bir konu üzerinde birlikte düşünme isteği çevresinde düzenlenmesi sebebiyle açık oturuma nazaran daha samimi bir ortamda gerçekleşir. Tartışılan konu, hem olumlu hem olumsuz taraflarıyla ele alınır. Ancak tartışmada duygusallığın yeri yoktur. Çünkü konu, duygulara göre değil, bilgi, belge ve kanıtlara dayanılarak yapılır. Tartışmada konuşmacılar sabırla dinlenmeli, görüşler hoşgörüyle karşılanmalıdır. 2 Panelin sonunda, dinleyiciler panel üyelerine soru sorabilirler. Tartışma dinleyicilere de geçerse o zaman panel, forum şekline dönüşür Tartışmada Başkanın Görevleri Tartışmada bir başkan ve konuşmacılar vardır. Başkan konu hakkında özet bilgiler verir, konuyu dinleyicilere tanıtır. Konunun özelliklerini verirken tartışmanın ilkelerini ve sınırlarını da hatırlatır. Sorularla tartışmacıları yönlendirir. Süreleri belirler ve takip eder. Başkan, konuşmacılara konuşabilecekleri rahat bir ortam hazırlamakla, konuşmacıların konu dışına çıkmasını engellemekle, kısır ve yaralayıcı tartışmaları önlemekle sorumludur. Ayrıca başkan, konuşmacılara karşı tarafsız davranmalı, program sonunda bütün görüşleri toplayarak bir sonuca ulaşmalıdır. Tartışmada ön yargılardan kaçınılmalı, konuşanların sözü kesilmemelidir. Bağırmaktan kaçınılmalı, tartışma kişiselleştirilmemelidir. Konu dışına çıkılmamalı, örnekler düşünceleri destekleyici nitelikte olmalıdır. 4.AÇIK OTURUM Geniş halk kitlelerini ilgilendiren bir konunun, uzmanlarınca bir başkan yönetiminde dinleyici grubu önünde tartışıldığı konuşmalara açık oturum denir. Açık oturum, büyük bir salonda dinleyiciler önünde yapılabileceği gibi stüdyoya davet edilen dinleyiciler önünde veya dinleyici grubu olmadan da radyoda ya da televizyonda yapılabilir ki bu yönüyle panelden ayrılır. Konuşmacı sayısının üç veya beş kişi olarak tespit edildiği açık oturumlarda başkan önce konuyu açıklar, sonra konuşmacıları tanıtır ve sırayla söz verir. Başkanın konu hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Başkan, sırasıyla ve dönüşümlü olarak konuşmacılara sorular yöneltir, gerektiğinde kısa bir değerlendirme yapar. Tartışma boyunca tarafsız olmak, konuşmacılara verilen süreyi dengeli bir şekilde ayarlamak, tartışma kurallarının dışına çıkılmasını engellemek başkanın görevleri arasındadır. Açık oturumun süresi konuya göre ayarlanmalıdır. Tartışmaların belli bir topluluk karşısında yapılanlarına topluma açık tartışma denir. Dinleyiciler karşısında yapılan bu tartışmalarda amaç kamuoyu oluşturmak, karşılıklı fikir alışverişinde bulunmak, dinleyicilerin bilgi ve görgülerine göre konuşulanlardan sonuçlar çıkarmasını sağlamaktır. 5.BİLGİ ŞÖLENİ (SEMPOZYUM) Bir konunun çeşitli yönleri üzerinde, aynı oturumda, konunun uzmanı değişik kimseler tarafından (çoğunlukla akademik konularda) yapılan seri konuşmalara bilgi şöleni (sempozyum) denir. Belli bir topluluk karşısında yapılan tartışmalar kendine özgü niteliklerine göre isimlendirilir. Bunlar panel, açık oturum, sempozyum (bilgi şöleni) forum ve münazaradır. Bilgi şöleni, diğer konuşma türlerine göre daha ilmi ve ciddi bir sohbet havası içinde geçer. 3. PANEL Panel tartışma türlerinden bir tanesidir. Toplumu ilgilendiren bir konunun dinleyiciler önünde, sohbet havası içinde, uzmanları tarafından tartışıldığı konuşmalara panel denir. Konuşmacılar, konuyu kendi ilgi alanları açısından ele alırlar. Mesela, Yunus Emre konulu bir bilgi şöleninde konuşmacılardan biri onun yaşadığı dönemdeki siyasi gelişmeleri ele alırken; bir başkası Yunus Emre'nin şiirlerindeki insan sevgisinden bahsedebilir. Panelde de bir başkan bulunur. Konuşmacı sayısı 3 ile 6 arasında değişebilir. Konuşmacılar, uzmanı oldukları konunun ayrı birer yönünü ele alırlar. Konuşmalar, açık oturumda olduğu gibi başkanın verdiği sıraya ve süreye göre yapılır. Bilgi şöleninde amaç, konuyu tartışmak değil, uzmanları tarafından olumlu ve olumsuz yönleriyle değerlendirilerek konuya bir çözüm üretmektir. Konuşmaların sonunda oturum başkanı, konuyu özetler ve çıkan sonucu dinleyicilere aktarır. Açık oturum ile panel özellikleri yönüyle birbirlerine çok benzerler. Hatta bazı kitaplarda panel ile açık oturum aynı konuşma türü olarak verilir. Ancak arada bazı farklar vardır. Bilgi şölenini, oturum başkanı yönetir. Konuşmacı üyelerin sayısı üç ile altı arasında değişebilir. [2] önleyebilecek uzlaştırıcı, toparlayıcı bir otoriteyi sahip bir kişi olması gerekir. Üyelerin konuşma süreleri genellikle beş dakikadan az, yirmi dakikadan çok olmaz. Forumun sonunda başkan konuşmacıların ve dinleyenlerin görüşlerini özetler. Günümüzde televizyon, radyo veya internet gibi alanlarda da forum düzenlenebilmektedir. Bilgi şöleni, konunun önemine ve uzunluğuna göre oturumlar halinde, ayrı salonlarda birkaç gün boyunca da sürebilir. Bu nitelikteki konuşmalar genellikle akademik konularda olur. 7.MÜNAZARA Birer cümle halinde ifade edilen bir tezle antitezin, iki grup arasında bir hakem heyeti (jüri) huzurunda tartışıldığı konuşmalara münazara denir. Sempozyumların her aşamasında konu ile ilgili dağıtılan bildiriler ile sorun çözümlenmeye çalışılır. Bildiri (tebliğ), bilimsel bir konuyu ele alan ve bilimsel toplantılarda okunup tartışılan metinlerdir. Hazırlanan bildirilerin, yazılı bir metin olarak makale özelliği taşıması nedeniyle konunun önemli hatlarını belirtecek nitelikte olması gereklidir. Diğer tartışma türlerinde yarışma kaygısı olmadığı halde, münazaralar birer fikir ve söz yarışmasıdır. Bir başkan yönetiminde, jüri önünde yapılan münazarada gruplardaki konuşmacı sayısı bir ile dört arasında değişebilir. Her grup kendi grup sözcüsünü (veya başkanını) önceden belirler. Sempozyumda konuşulan konular, ifade edilen düşünceler, ulaşılan sonuçlar sempozyum sonunda basılarak kamuoyuna duyurulur. 6.FORUM Latince kökenli bir sözcük olan “forum” eski Roma ve Yunan’da toplumu ilgilendiren sorunların çözümü için agoralarda (kent meydanı) toplanan halkın, sorunu hep birlikte tartışarak karara bağladığı “toplantı” anlamına gelmektedir. Münazaranın uygulanış şekilleri arasında küçük farklılıklar olmakla birlikte grup sözcüleri sırasıyla gruptaki arkadaşlarını tanıtırlar ve konuyu hangi yönlerden ele alacaklarını belirtirler. Daha sonra grup üyeleri konuşmalarını yapar. Son olarak sözcüler savunmalarını yaparak münazarayı bitirirler. Forum, toplumsal bir sorunun geniş bir kitle önünde ayrıntılarıyla tartışıldığı, tüm dinleyicilerin eşit söz hakkına sahip olduğu, demokratik katılımın en etkili biçimde işlediği tartışma türüdür. 3 Jüri, konuşmacıların hazırlıklarını, savunmalarını ve konuşmadaki başarılarını göz önünde bulundurarak bir değerlendirme yapar ve galip tarafı belirler. Forumda konuşmacıların kesin bir sayısı yoktur. Konuya ilgi duyan ve konu hakkında yeterli bilgisi olan herkes, forumda konuşmacı olarak söz alabilir. Katılımcıların sayısı itibariyle diğer tartışma türlerinden ayrılır. Panel, açık oturum ya da sempozyumda görülen dinleyici konuşmacı ayrımı forumda ortadan kalkar. Münazaralar genellikle tartışmalardır. ortamında yapılan Münazara konularından örnekler: -Başarıya ulaşmak için zekâ mı, çalışmak mı önemlidir? -Çocuğun eğitiminde anne mi yoksa baba mı önemlidir? -İnsan mı doğaya, doğa mı insana hâkimdir? -Uygarlığın gelişmesinde sanat mı, bilim mi önemlidir? -Kişiyi suç işlemeye kişisel özellikleri mi, toplum mu iter? -Gençliğin bunalımında ideal yokluğu mu yoksa eğitim eksikliğimi etkendir? Forumun amacı: Dinleyicilere düşüncelerini anlatma fırsatı vermek, bu sayede onların konu üzerinde düşünmelerini sağlamak. Konu ile ilgili bilgisi ve deneyimi bulunan dinleyicilere konuşma fırsatı vermek. Konu ile ilgili ortaya çıkmış yanlış anlamaları düzeltmek, görüşleri bir kez daha gözden geçirmek. Forumu yöneten başkanın sorumlulukları, katılımcı sayısının çokluğundan ve farklılığından ötürü diğer anlatım türlerindeki başkanlardan daha fazladır. sınıf Bu nedenle başkanın, Konu hakkında derinlemesine bilgi sahibi olması gerekir. Olay ve konuşmaları kısa sürede algılaması gerekir. Farklı düşünceler arasında ilgiyi kurabilecek kültür, yetenek ve hoşgörüye sahip olması gerekir. Farklı düşüncelerin çatışmasını önleyebilecek, konuşmaların akışında yaşanabilecek tatsızlıkları [3] II. ÜNİTE ANLATIM VE ÖZELLİKLERİ 1. ANLATIMA HAZIRLIK Kişinin iletmek istediklerini belli bir dilin kuralları içinde sözlü ya da yazılı olarak dışa vurmasına anlatım denir. Anlatımda zihinde tasarlananların dile dönüştürülmesi söz konusudur. Anlatım iki şekilde gerçekleşir: Sözlü anlatım ve yazılı anlatım. Sözlü anlatım, duygu ve düşüncelerin sözle yani konuşma yoluyla anlatılmasıdır. Sözlü anlatımda konuşan ve dinleyen veya dinleyenler vardır. Yazılı anlatım, duygu ve düşüncelerin, olay veya durumların belli bir planla yazıya dökülerek anlatılmasıdır. Sözlü anlatım anlıktır, geçicidir. Yazılı anlatım metne dayalı olduğundan kalıcıdır. Yazılı anlatımda başarılı olmak için her şeyden önce sözcüklerin doğru ve yerinde kullanılması gerekir. Kapalı anlatımdan uzak durulmalı, sade bir anlatım kullanılmalıdır. Ayrıca yazılı anlatımda konu, bir plan dâhilinde anlatılmalı, yazı hem doyurucu hem inandırıcı olmalıdır. Duygu veya düşünceler ister sözlü ister yazılı olarak ortaya konsun bir hazırlık gerektirir. Bu hazırlık süreci, birbirine bağlı farklı aşamaları içerir. Bunlar konuyu seçmek, amaç belirlemek, bilgi toplamak, sentez yapmak, anlatım yöntemini belirlemek, bütünlük oluşturmak, dipnot koymak ve kaynakça hazırlamaktır. 4 Konuyu Seçme Konu, yazının temelini oluşturur. Çünkü yazar, duygu ve düşüncelerini bir durum, olay, olgu veya sorundan yola çıkarak işler. Bu açıdan yazara, düşüncelerini iletme olanağı veren temel öğe, konudur. Konu geniştir, her konuda yazı kaleme alınabilir. Konu işlenirken yazarın, konu hakkında bilgi sahibi olması önemlidir. Bunun yanında yazar, konusunu seçerken okurun ilgisini de dikkate almalıdır. Hakkında yeterli bilgi sahibi olunmayan konularda yazmak, yazının etkisini azaltabilir. Amaç Belirleme Amaç, yazarın yazısını yazma nedenidir. Yazarın konudan hareketle okura iletmek istediği temel düşünce, yazının amacıdır. İleti, yazının belkemiğidir. Yazı, onu açıklayan, tamamlayan ve ona hizmet eden düşüncelerle desteklenerek geliştirilir. Yazarın neyi, nasıl ve niçin anlatacağını belirlemesi, ona düşüncelerini daha planlı olarak verme kolaylığı sağlayacaktır. Bu, yazıdaki dağınıklığın önüne geçecek, yazarın okura daha yararlı olmasını sağlayacaktır. Bilgi Toplama Konuyu ve amacını belirleyen yazar, kendisi için gerekli olan bilgileri kendi düşünce birikiminden ve deneyimlerinden elde edecektir. Ancak bunlar her zaman yeterli olmaz. Düşünsel bir metin geliştirilirken yazar, kendi dışındaki bilgi kaynaklarına da ulaşmalıdır. Şimdi yazarın, araştırma yoluyla [4] ulaşacağı bilgi kaynakları üzerinde duralım. Bu kaynaklar gözlem, kaynak araştırması, okuma, özet çıkarma, not alma ve alıntı yapmadır. hem anlatımı düzenler hem anlatılanların etkileyici olmasını sağlar. Bütünlük Oluşturma Bir metinde anlatılan konu kadar anlatılanların iyi bir planla ortaya konması da önemlidir. Yazı veya konuşmadaki bütünlük, konunun anlaşılırlığını ve akılda kalmasını kolaylaştıracaktır. Bir nesnenin, olayın ya da bir gerçeğin, niteliklerini bilmek amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alınıp incelenmesine gözlem yapma denir. Görmek, bakmaktan farklı bir eylemdir. Varlık ve olayları benzerlerinden ayıran özelliklerin belirlenmesi gözlemde oldukça önemlidir. Özellikle betimlemenin kullanıldığı anlatım türlerinde gözlem tekniği büyük öneme sahiptir. Dipnot Koyma Yazarın metinde geçen kimi bilgilerle ilgili sayfa altına veya çalışmanın sonuna konulan açıklama veya kaynak bilgisine dipnot denir. Dipnot sayesinde alıntıların aktarıldığı kaynak belirtilir. Dipnotlar, o konuda yazmak isteyenlere başvuru kolaylığı sağlar. Yazarın kaleme alacağı konu ile ilgili farklı kaynaklardan yararlanmasına kaynak araştırması denir. Kaynak araştırması konuyu kapsamlı bir şekilde öğrenmek için gereklidir. Yazar, işleyeceği konuyla ilgili bilgileri gazete, dergi, ansiklopedi gibi kaynaklardan okuma yoluyla elde eder. Okuma en önemli bilgi kazanma ve bilgileri genişletme yoludur. Kaynakça Hazırlama Yazı ya da eserin hazırlanma sürecinde yararlanılan kaynakların verildiği listeye kaynakça (bibliyografya) denir. Bu listede yararlanılan kaynakların adı, yazarı, yayımlandığı tarih, yayınevi gibi bilgilere yer verilir: Örn: SAFA, Peyami (2000), Fatih-Harbiye: Ötüken. Yazılı bir metni, özünü bozmadan, kısa cümlelerle, ana çizgileriyle yeniden yazmaya özet çıkarma denir. Özette metnin iyi okunması, konu ve iletinin saptanması gerekir. Özette ayrıntılara yer verilmez. 5 Bir metinde, bir konuşmada iletilenleri unutmamak, daha kolay hatırlayabilmek amacıyla maddeler hâlinde, ana çizgileriyle belirlemeye, yazmaya not alma denir. Not alma yazı veya konuşmayı iyi anlamayı gerektirir. Bir metin oluşturulurken başka bir yazarın yazısından ya da kitabından alınmış parçaya alıntı denir. Alıntıda amaç, yazarın kendi düşüncelerini alanında uzman başka kişilerin düşüncelerinden hareketle daha belirgin hâle getirmek ve kanıtlamaktır. Alıntılar tırnak içinde aktarılır. Sentez Yapma Parçaları bir araya getirip bir bütün olarak birleştirmeye sentez denir. Sentez yazılı bir metinde elde edilen bilgilerin bir elemeden geçirilmesiyle gerçekleştirilir. Bu sayede mevut bilgilerden yeni sonuçlara ulaşılabilir. Anlatım Yöntemi Belirleme Bir duygu, düşünce veya konuyu söz veya yazıyla bildirmeye anlatım denir. Duygu ve düşünceler farklı anlatım yöntemleriyle dile getirilebilir. Bunun için yazarın, anlatacağı konuya göre bir yöntem belirlemesi gerekir. Çünkü bilimsel bir konu ile bir olay aynı şekilde anlatılmaz. Yazar bazen açıklama yöntemine, bazen kanıtlama yöntemine, bazen öyküleme yöntemine, bazen betimleme yöntemine başvurur. Yer yer konu ve amaca uygun olarak örneklendirmelere, karşılaştırmalara, tanımlamalara, sayısal verilere başvurur. Böylece düşüncelerini kanıtlarken, betimleme yaparken veya bir olaydan söz ederken farklı anlatım yöntemleri kullanmış olur. Bu, [5] 2. ANLATIMDA TEMA VE KONU 3. ANLATIMDA SINIRLANDIRMA Tema, metinde üzerinde durulan duygu, düşünce ve hayalin en genel, en soyut ifadesidir. Özlem, sevgi, nefret, sevinç…birer temadır. İyi bir anlatım ortaya koymak için yazarın konuyu seçtikten sonra onu sınırlandırması gerekmektedir. Yazarın konuyu sınırlandırması, konunun iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Çünkü kapsamı belirlenmemiş bir yazı okuru sıkar, onun dikkatini dağıtır. Aynı zamanda iletiyi etkisiz hâle getirebilir. Konu, hakkında konuşulan, söz söylenen nesne, olay, durum ya da kavramdır. Temanın belli bir bağlamda kişi, yer, zaman ve durum bildirecek şekilde sınırlandırılması, somutlaştırılmasıdır. 6 Konunun sınırlandırılmasının ne denli önemli olduğunu şu örnekle somutlayabiliriz. Biliyoruz ki futbol sahasındaki çizgiler olmasaydı futbol kurallarının belirlenmesi zorlaşırdı. Kurallar belirlenmeyince oyunun nasıl oynanacağı konusunda karmaşa yaşanırdı. Nasıl ki futbol sahasındaki çizgiler futbolun oynanacağı alanı sınırlandırarak oyunun bu sınır içerisinde oynanmasını sağlarsa konunun sınırlandırılması da düşüncelerin derli toplu anlatılmasını sağlar. Yoksa konu dağılır, verilmek istenen mesaj yani ana düşünce açıklığını kaybeder. Bir temaya hangi bakış açısından yaklaşacağımızı ve ne söyleyeceğimizi belirleme işi temadan konuya geçiştir yani konunun belirlenmesidir. Tema ile konu karıştırılmamalıdır: Tema daha genel anlamda olanı, konu ise daha kısmi olanı(özeli) kapsar. Konu görmek ve izlemek ile algılanabilirken tema daha çok kavranır. Tema, metinde “genel olarak” söz edilen, konu ise metinde “özel olarak” söz edilendir. Tema, düşünce olarak yapıt dışında da var olur. Konu ise temanın parçada somutlaşması, duyguların sözcüklerle resmedilmesidir. Tema bir veya birkaç sözcükle ifade edilebilir. Konu ise yargı niteliği taşımayan genel bir kavram veya ifadedir. Örnek: Tema: Korku Konu olarak sınırlandırılması: • Küçük bir çocuğun karanlıktan korkması • Yaşlı bir insanın ölümden korkması • Öğrencinin sınavda başarılı olamama korkusu • Çalışanın işten çıkarılma korkusu • Bir insanın yükseklik korkusu… Yazılarda kullanılan başlık, metnin temasını sınırlandıran ve somutlaştıran bir göstergedir. Başlık, okuyucuya neyin, niçin anlatıldığını sezdiren, metnin konusunu kısaca tanıtan, onları yalın ve etkileyici biçimde özetleyen sözdür. Soyut olan kavramlar (tema), anlatım sırasında bağlam (yer), kişi, zaman, ifade ve anlatım biçimi ile somut hale getirilir. Anlatıcının tavrı ve amacı da temanın sınırlandırılmasında etkilidir. Anlatımın sınırlandırılmasında genelden özele doğru gitmeye özen göstermemiz gerekir. Örnek: Sanat-edebiyat-roman–psikolojik roman- “Eylül” Canlı-hayvan-suda yaşayan havyan-balık-kefal Tema: Arkadaşlık Konu: Arkadaşlığın faydaları Tema : Kaygı Konu olarak sınırlandırılması: 1.basamak :Sınav kaygısı 2.basamak :Üniversite sınavı kaygısı 3.basamak :Lise son sınıf öğrencisi olan Merve’nin yaklaşan üniversite sınavı yüzünden yaşadığı kaygı Tema: Mutluluk Konu: Mutluluğa ulaşma yolları.. Farklı metinlerde tema ve konu ortak olabilir ama bu metinlerin ifade ediliş tarzı, biçimi farklı olabilir. Örneğin iki metinde İstanbul’u anlatabilir ama tarz farklı olabilir. Tema :Tiyatro Konu olarak sınırlandırılması: 1.basamak: Türk tiyatrosu 2.basamak: Milli Edebiyat Döneminde Türk tiyatrosu 3.basamak: Faruk Nafiz Çamlıbel’in tiyatro eserleri Tema konu ve ifade ediş şeklinin hepsine birden içerik (muhteva) denir. [6] 4. ANLATIMIN VE ANLATICININ AMACI Bilimsel metinlerde amaç öğretmedir ve bu amaç açıklayıcı anlatımla gerçekleştirilir. Nesnel bir anlatım söz konusudur ve anlam kesindir. Dil göndergesel işleviyle; sözcükler gerçek ya da terim anlamlarıyla kullanılır. Edebi metinlerde estetik bir kaygı güdüldüğünden sezdirme, çağrıştırma ve bir güzellik oluşturma amaçlanır. Bu da betimleyici ve öyküleyici anlatımla gerçekleşir. Daha çok mecaz veya yan anlamlı sözcükler, sanatlı ve yoruma açık ifadeler kullanılır. Felsefi metinlerde okura bir dünya görüşü kazandırmak, yerleşik kanılara farklı bir bakış açısı oluşturmak hedeflediğinden amaç tartışmacı anlatımla gerçekleşir. Soyut anlamlı sözcükler oldukça sık kullanılır. Anlatımımızı amacımıza göre yönlendirir, amacımıza göre biçimlendiririz. Acaba söze ve yazıya başlarken amacımız ne olabilir? Bu soruya verilebilecek cevapları dört maddede toplayabiliriz: 1. Bir şeyi açıklama, bir düşünceyi aydınlatma, bir durum ya da karakteri inceleme, bir terimi tanımlamayı isteyebiliriz. Bu durumda amacımız, okura bilgi vermektir. (…………….………..….. Anlatım) 2. Okurun bir konu üzerindeki yerleşmiş duygu, düşünce, davranış ve kanılarını değiştirmeyi amaçlamış olabiliriz. (…………………………… Anlatım) 3. Duyduklarımızı, gördüklerimizi okurun bizimle birlikte duymasını veya görmesini amaçlarız. “Bir bina, bir hayvan, bir sokak, bir ev, birinin yüzü” gibi. Yani okurda izlenim kazandırmak isteyebiliriz. (………………….…...…... Anlatım) 7 4. Okuru bir olay içinde yaşatmak isteyebiliriz. Bu, olmuş ya da olabilecek herhangi bir olay olabilir. Bunda da amacımız, olayları bir oluş içerisinde anlatma olacaktır. (…………………….……. Anlatım) Anlatımımıza yön veren bu dört amaç, dört “anlatım biçimi”ni ortaya çıkarmaktadır. Bunlar; öyküleyici anlatım, betimleyici anlatım, açıklayıcı anlatım ve tartışmacı anlatımdır. Etkili bir iletişim için iletişim öğeleri sağlıklı olmalıdır ve dil en doğru şekliyle kullanılmalıdır. İletişim ögelerini kısaca hatırlayalım: İletiyi gönderene gönderici, iletiyi alana alıcı, göndericinin vermek istediği mesaja ileti, iletiyi gönderme şekline kanal, iletişimin gerçekleştiği ortama bağlam, alıcının iletiyi algılayarak verdiği cevaba dönüt denir. Her anlatımda anlatıcı (gönderici) ile okuyucu veya dinleyici (alıcı) arasında bir ilişki vardır. Anlatıcı üslubunu alıcının niteliklerine göre belirler, bazı değişiklikler yapar. Üslup: Sanatçının duyuş, düşünüş ayrılığı ve kendine özgü ifade tarzıdır. Anlatımda üslup, sadece iletişim kurulan kişinin özelliklerine göre değil ele alınan konuya ve yazarın amacına göre de değişiklik gösterir. [7] 5. ANLATIMDA ANLATICININ TAVRI Doğrudan Anlatım: Bir kişinin sözünü herhangi bir değişiklik yapmadan aktarmaya doğrudan anlatım denir. Anlatımda başarı, işlenen konu, üslup kadar anlatıcının tavrı ile de doğru orantılıdır. Bir olay, bir durum karşısında kişinin takındığı davranışa tavır denir. Anlatıcı, konuyu işlerken öznel ya da nesnel, somut ya da soyut, doğrudan ya da dolaylı bir anlatım seçebilir. Dolayısıyla anlatımı, anlatıcının seçtiği bu tavır belirler. İfade, bu tip bir anlatımda söyleyen kişinin ağzından çıktığı gibi aynen aktarılır, yorum katılmaz. Aktarılacak olan söz genelde ya tırnak içine alınır ya da tırnak kullanılmayacaksa sözün bittiği yer virgülle ayrılır. Öznel Anlatım: Anlatıcının kendi duygu ve düşüncelerinden yola çıkarak yaptığı anlatıma “öznel anlatım” denir. Anlatıcı, kişisel değer yargılarını yansıtarak yorum yapar. Öznel yaklaşım, bireysel deneyimlerin, duygu ve düşüncelerin yönlendirmesiyle şekillenir. Dolayısıyla böyle metinlerde dile getirilenlere başkaları katılmayabilir. Çünkü bunlar kişiden kişiye değişen, kanıtlanamayan ifadelerdir. Örnek Cümleler: -Can Yücel: “Her zaman acıların en büyüğünü kendi kendimize çekeriz.” der. -Okul müdürü: “Okullar 13 Haziran’da tatile girecek.’’dedi -Bu konuda atalarımız: "Cesurun bakışı, korkağın kılıcından keskindir." der. -Bu kadar duyarsız olduğunu bilmiyordum, diye bağırdı arkadaşına. “Konya, Türkiye’nin en güzel şehridir.” ifadesi öznel bir ifadedir çünkü içerisinde geçen güzel kavramı kişiseldir ve bir başkası bu görüşe katılmayabilir. 8 Anlatıcının kendi duygu, düşünce ve bilgilerini dile getirdiği cümleler de doğrudan anlatıma örnektir. Örnek Cümleler: -Dostluğun olmadığı yerde insanca hiçbir değerin gelişebileceğine inanmıyorum. - En iyi tatil, ormanda yapılan tatildir. -İyi bir romancı, şiir yazamaz; ama iyi bir şair, roman yazabilir. -Köyümüz Ankara'ya yetmiş kilometre uzaklıkta, küçük, şirin bir orman köyüdür. -Bugün yapılacak çok işim var. Dolaylı Anlatım: Anlatıcının başkasından öğrendiklerini, duyduklarını ifade etmek amacıyla gerçekleştirdiği anlatımdır. Anlatıcı aktaracağı ifadede kendine göre bir takım söyleyiş değişiklikleri yapar. Dolaylı anlatımda bir başkasının sözünü kendi ifademizle aktarırız. Nesnel Anlatım: Anlatıcının, kişisel duygusunun, görüşünün, yorumunun yer almadığı ifadelerdir. Bu ifadeler kişiden kişiye değişmez. Doğruluğu ya da yanlışlığı kolayca kanıtlanır. Bilgi verme amaçlı metinlerde yoğun bir şekilde kullanılır. Örnek Cümleler: -Can Yücel, her zaman acıların en büyüğünü kendi kendimize çektiğimizi söyler. -Okul müdürü, okulların 13 Haziran’da tatile gireceğini söyledi. -Öğretmenimiz test çözmenin yararlı olacağını söyledi. -Bana, yazdığı eserde olayları iki planda geliştirdiğini açıkladı. “Konya Türkiye’nin yüzölçümü en büyük şehridir.” İfadesi doğruluğu tartışılmaz bir ifadedir, bu nedenle nesneldir. Örnek Cümleler: -Dün izlediğimiz oyunda dört kadın, üç erkek oyuncu rol almıştı. -Türkiye Avrupa Topluluğu’na girebilmek için çeşitli girişimlerde bulundu. -Öykünün yanı sıra birçok şiir yazmış, bunlardan bazıları bestelenmiştir. Not: Doğrudan anlatım olsun, dolaylı anlatım olsun aktarılan ifadenin anlamında bir değişiklik olmaz. [8] Somut Anlatım: Beş duyu organımızdan herhangi biri ile algılayabildiğimiz kavramlar somut kavramlardır. Somut anlatım ise anlatıcının gördüklerini, duyduklarını, duyuları ile algılayabildiklerini aktardığı ifadelerdir. Örnek Cümleler: -Çocuk süratle koşarken bir anda dengesini kaybetti ve düştü. -Herkes üşüyor, montlarına kabanlarına sıkı sıkı sarılıyordu. -Ortam öyle gürültülüydü ki kimse kimseyi duymuyordu. -Mayıs ayında bir akşam vakti, bir balıkçı kayığı denizin güney kesiminde yavaş yavaş ilerliyordu. Soyut Anlatım: Beş duyu organımızdan herhangi biri ile algılayamadığımız ama varlığına inandığımız kavramlara soyut kavramlar denir. Hayal, rüya, korku, sevgi, üzüntü.. gibi Anlatıcının kişisel kanaatlerinin yoğun olarak kullanıldığı anlatımlarda, sanatsal ve felsefi metinlerde soyut anlatım oldukça çok kullanılır. 9 Örnek Cümleler: -Baharda içim coşkuyla dolar. -Hayatı yaşama ve başarma sanatı yokmuş. Hiçbir matematik formülü vermiyor bana doğru sonucu. Hayallerim var oysa yaşama dair. Sevmek, sevilmek, özlemek istiyorum ben de. -Aydın uyumsuz olabilendir. Yaşadığı ortam ile çelişkisi olan kimsedir. Tabi biraz da kendi kendiyle çelişkisi olan kimsedir. Çelişki olmadan gelişme olmaz. Aydın gelişen, gelişirken biraz da geliştiren kimsedir. Geliştirmeyen aydın olmaz. Somutlama (Somutlaştırma): Soyut bir sözcüğün kullanıldığı cümleye bağlı olarak somut anlam kazanmasıdır. Örnekler : - Aşk kanadı kırık bir kuş olup uçtu. ( Soyut bir kavram olan aşk, somut bir varlık olan kuşa benzetilerek somutlaştırılmıştır. ) - İyiler, her zaman kaybeder. ( İyi kelimesi soyut anlamlı bir kelime olmasına rağmen, iyiler kelimesiyle insanlar kastedilmiş ve somut bir varlık yerine kullanılmıştır. ) -Sevgi, bu akşam tiyatroya gidecekmiş. (Soyut anlamlı olan “sevgi” sözcüğü bu cümlede bir insanı karşılayacak biçimde kullanılmış ve somut hâle gelmiştir.) Soyutlama ( Soyutlaştırma ): Somut anlamlı kelimelere çeşitli şekillerde soyut anlam yüklemeye soyutlaştırma denir. Örnekler: -Bu işte kesinlikle onun parmağı var. (Somut anlamlı parmak sözcüğü olaylara müdahale etme anlamında kullanılmış ve soyut anlam kazanmıştır.) -Sende bu olanlara karşı koyacak yürek ne gezer? (Bu cümlelerde somut anlamlı yürek sözcüğü cesaret anlamında kullanılmış ve soyut anlam kazanmıştır.) - Öyle saçma konuşurdu ki çoğu zaman kafasızın birisin diyesim gelirdi.(Somut anlamlı olan kafa sözcüğü bu cümlede zeka, akıl gibi soyut anlamları ifade eder şekilde kullanılmıştır. [9] ANLATIMIN TEMEL ÖZELLİKLERİ (ANLATIM İLKELERİ ) Anlatımın özellikleri, yazılı veya sözlü anlatımın insanlar üzerindeki etkisi açısından oldukça önemlidir. Çünkü bir konudaki duygu ve düşünceleri, karşıdaki kişi veya kişilere en doğru biçimde aktarabilmek için, anlatımın belli özellikleri (ilkeleri) taşıması gerekmektedir. Bu ilkeler şöyle sıralanabilir: Açıklık, Duruluk, Akıcılık, Yalınlık(Sadelik), Özlülük, Doğallık, Özgünlük, Sağlamlık, Tutarlılık, Etkileyicilik, Sürükleyicilik AÇIKLIK Açıklık, duygu ve düşüncenin kolaylıkla anlaşılabilecek bir biçimde anlatılması, yargıdan birden çok anlam çıkarılmamasıdır. Anlatımda önemli olan söylemek istediğimizin rahatça anlaşılmasıdır. Aksi takdirde iletişim gerçekleşemez ve “Bu sözünle ne demek istedin?”, “Ama ben senin konuşmandan bunu anlamıştım.”, “Dediğinden hiçbir şey anlamadım.” gibi dönütlerle karşılaşabiliriz. Böyle dönütler de iletişimin amacına ulaşmadığını gösterir. Bu nedenle anlatıcının, anlatımda açıklık ilkesine dikkat etmesi gerekir. Metinde açıklığın olmamasının birkaç nedeni vardır : Virgül eksikliği Sözcüklerin yerinde kullanılmaması Zamir eksikliği Karşılaştırma yanlışlığı Çelişen sözcük kullanımı Örnek: "İzinsiz inşaata girilmez." cümlesinde "izinsiz" sözcüğü yanlış yerde kullanıldığı için açıklık bozulmuştur. Açıklığın sağlanması için "izinsiz" sözcüğü "inşaata" sözcüğünden sonra kullanılmalıdır. ‘’İnşaata izinsiz girilmez.’’ Örnek: "Yılandan senden daha çok korkarım." cümlesinde "yılan" ile "sen" arasında bir karşılaştırma yapılmamaktadır aslında. Ama cümle bu haliyle bu yoruma da müsaittir. Cümleyi şöyle söylersek açıklık sağlanır: "Yılandan senin korktuğundan daha çok korkarım." Aşağıdaki cümlelerde yanlışları gideriniz. Cümleleri açıklık ilkesine uygun hale getiriniz: Can düşmanlarını asla affetmez. *……………………………………………..………………….. *…………………………………….….……..………………… Tekrar tekrar yıkılan evleri niye gösterirler ki? *…………………….……………….…………………………. Ağrısız kulak delinir. *………………..……………………………………………….. Kim bilir içinden neler geçiyor? *………………………………………………………………… Aşağıdaki cümlelerde yanlışları gideriniz. Cümleleri duruluk ilkesine uygun hale getiriniz. *………………………….……………………………………... Yarı karanlık, loş bir yerde oturdular. ……………………………………………………………… Kitap okumayı babamdan çok severim. *………………………….…..………………………………… Bu olayların ders çalışmana etki edeceğini sanmıyorum. ……………………………………………………………… *…………………………...…………………………………… Hiç kuşku yok ki en çok seni özlemiş olmalı. *………………………………………………………………… *…………………...……………………………………………. . Ailemi senden çok düşünüyorum. *…….…………………………………..………………………. *…………………………..…………………………………….. 1 0 Durumu bir dilekçeyle yazılı olarak yönetime bildirdik. …………………………………………………………………. Heyecan yaptığı için birçok soruyu yanlış yanıtladı. ………………………………………………………………… Olanlardan sonra çok sessizdi ve tedirgindi. …………………………………..…………………………….. Mecburen evden çıkmak zorunda kaldık. …………………………………………………………………. DURULUK Duruluk, yazıda gereksiz sözcük, söz grubu ya da eklere yer verilmemesidir. Eş anlamlı sözcüklerin cümlede bir arada kullanılması ya da görevi olmayan sözcüğe yer verilmesi anlatımın gücünü azaltır. Sözü gereksiz yere uzatır. Bu nedenle bir sözcüğü cümleden çıkardığımızda cümlenin anlamı daralmıyorsa o sözcük gereksiz kullanılmış demektir. Nalbantçı atları çabucak nalladı. …………………………………………………………………. Cümlenin duru olmasını engelleyen birkaç neden vardır: Eş anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması Sözcüğün anlamının cümledeki başka bir sözcükte bulunması Sözcüğün anlamının cümledeki işteş çatılı ya da bileşik bir eylemde bulunması Yardımcı eylemin gereksiz kullanılması Ek eylemin gereksiz kullanılması Eklerin gereksiz kullanılması Böyle önemli konuları duyuru yapmak sizin asıl görevinizdir. ………………………………………………………………….. Bugün sıcaklık sıfırın altında eksi 10 dereceye düşecekmiş. ………………………………………………………………….. Onunla üç yıl süreyle mektuplaştık. ………………………………………………………………….. Öğretmenlerimi severim ve onları her zaman ararım. ………………………………………………………………….. Onun iyi niyetinden hiçbiriniz kuşku etmemelisiniz. ………………………………………………………………….. AKICILIK Sözcük ve cümlelerin dile takılmadan rahatça ‘’Arkadaşım benim bütün gizli sırlarımı açıklamış.’’ cümlesinde aynı anlamı veren “gizli” ve “sır” okunabilmesi ve anlatılmak istenen düşüncenin kolayca sözcüklerinin bir arada kullanılması duruluk ilkesine anlaşılır şekilde ifade edilmesidir. aykırıdır. Cümleden “gizli” sözcüğünün çıkarılmasıyla Anlatımda akıcılığı, bir nehrin akıp gitmesiyle duruluk sağlanmış olur. somutlaştırabiliriz. Nehrin akışı sırasında suyun karşısına ‘’Arkadaşım bütün sırlarımı açıklamış.’’ çıkan taş, kaya gibi unsurlar suyun akışını nasıl engellerse “Birçok şehirlerde bulundum.” cümlesinde “-ler” anlatımda da akışı engelleyen ek ve kelimeler bulunabilir. çokluk eki duruluk ilkesine aykırı olarak kullanılmıştır, cümleden çıkarılmalıdır. Çünkü “birçok” belgisiz sıfatı Söylenmesi zor olan seslere ve sözcüklere, anlamı fazla bilinmeyen kelimelere ve terimlere yer verme; aynı ek ve zaten çokluk bildirmektedir. sözcükleri sık sık tekrar etme, gereğinden uzun cümleler ‘’Birçok şehirde bulundum.’’ kurma akıcılık ilkesine aykırıdır. ‘’Umut ediyoruz ki bu yıl her şey daha güzel olacak.’’ cümlesinde ‘’etmek’’ yardımcı fiili gereksiz Akıcı bir metin oluşturmak için sözcüklerin bir düzen içinde sıralanması, ifade edilen düşüncenin herkes kullanılmıştır. Cümle şu şekilde düzeltilirse duruluk ilkesi sağlanmış tarafından bilinen ve kolay söylenebilen sözcüklerle anlatılması, cümlelerin kısa ve yapı bakımından doğru olur. olması, eklerin doğru kullanılması gerekir. ’’Umuyoruz ki bu yıl her şey daha güzel olacak.’’ [10] Aşağıdaki paragrafta anlatım hiçbir engele takılmadan akıp gitmektedir. ‘’Güneş batmak üzereydi; hava serinlemişti, üşüdü, hırkasını aldı sırtına. Çevre sakindi, sanki herkes uykudaydı. Sessizlik vardı, içi ürperdi, koşup gitti içeriye, radyoyu açtı. Bir müzik yayıldı ortalığa, "Oh!" dedi, içi rahatladı. Tekrar döndü balkona, hava serindi; ama hırkası vardı, üşümüyordu. Müzik vardı hafiften, sessizlik kaybolmuştu, şimdi rahat rahat okuyabilirdi kitabını.’’ 1 1 YALINLIK (SADELİK) Yalınlık, anlatımın süsten, zorlamadan ve kullanılan söz sanatlarından uzak olmasıdır. gereksiz Cümlede yalınlığı bozan nedenlerin başında etki ve inandırma gücü artsın diye kullanılan süslü sözler gelmektedir. Bu süslü ifadeler daha çok “sanatlı yazma isteği”nden kaynaklanmaktadır. Ancak yalınlık, söz sanatlarından tamamen uzak durmak da değildir. Sanatlı söyleyişin abartılmadığı, söyleyiş kaygısının konunun önüne geçmediği anlatımlardır. Yalınlıktan uzak, çok süslü, ağır anlatımlar için ‘’ağdalı’’ ifadesi kullanılır. Makale, gezi yazısı, bilimsel yazılar gibi öğretici metinlerde amaç, öğretmek olduğundan yazarın nesnel, somut bir anlatım kullanması gerekmektedir. Bu da yalın anlatımı zorunlu hâle getirmektedir. Aşağıdaki cümle ve paragraflarda akıcılık ilkesine uyulmamaktadır. ‘’Kişiden, zamandan ve olaydan arınılmış bir öyküleme yoktur.’’ cümlesinde –den eki gereksiz tekrarlanmış, arınmak sözcüğündeki –ıl eki yanlış kullanılmış ve akıcılığı bozmuştur. Cümle şu şekilde olmalıdır: ‘’Kişi, zaman ve olaydan arınmış bir öyküleme yoktur.’’ Yalın anlatım, olay çevresinde gelişen roman, öykü, tiyatro gibi metinlerde yazarın özenle dikkat etmesi gereken bir Programlarının izlenme oranından memnun olamayan niteliktir. Çünkü bu tür metinlerde süslü, ağdalı televizyon kanallarının yeni program arayışı aslında cümlelerin anlatılan olay ya da durumun önüne programlardan değil, program içeriklerinden geçmemesi, metnin anlaşılmasına engel olmaması kaynaklanmaktadır. cümlesinde ‘’program’’ gerekmektedir. sözcüğünün sürekli tekrar edilmesi akıcılığı bozmuştur. Coşku ve heyecanı dile getiren metinler olan şiirlerde ise şairin imgeye yönelmesi söz konusudur. İmge oluşumu “Devrimlerle asırlardır özlemini çektiğimiz bir hukuk alışılmamış bağdaştırmaları, bu da söz sanatlarının devletinin kurulacağına, bütün sosyal ve ekonomik kullanımını beraberinde getirmektedir. Böylelikle şairler, kurumların da demokratik esaslara göre duygu ve hayallerini anlatırken bazen yalınlıktan düzenleneceğine, bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar olarak hepimizin her şeyden önce hak ve uzaklaşabilmektedirler onurumuzun demokratik yasalarla korunacağına inanıyor ve bekliyoruz.” cümlesi uzun olması nedeniyle Aşağıdaki paragraf, kısa ve sanatsız cümlelerle kaleme akıcılık özelliğini kaybetmiştir. İlk okuyuşta, yazarın ne alındığından yalın (sade) bir dile sahiptir. demek istediğini kolayca anlayamıyoruz. "Ayağa kalktı. Elindeki kadehi kafasına dikti. Ortalıkta ‘’Dünyada kulağa en ziyade letafet-bahş olan lisan, dolaşmaya koyuldu. Salınarak geziniyor. Duvardaki İtalyanca veya Rumcadır, diyenler var. Lâkin tecrübe tabloların önünde duruyor. Gözlerini kısarak bakıyor edenler teslim ve itiraf ederler ki dünyada kulağa en tablolara, anlamış gibi. Ağırlığını yüksek ökçeli hoş gelen ve anlamayanları bile meftun ve hayran eden ayakkabılarının birinden diğerine aktarıyor kimseye bir lisan varsa o da İstanbul’da ve devletin büyük sezdirmeden. Ne kötü bir sanatçı taklidi!’’ şehirlerinde tekellüm olunan Türkçedir.’’ Bu parçada günümüz Türkçesinden uzak sözcüklerin Aşağıdaki paragraf ise yalınlık ilkesine uymamaktadır. kullanılması okuma zorluğuna neden olmuş ve akıcılığı "Uzakta, ağlayarak uyurmuş bir Stradivarius. Bir pericik, bozmuştur. sel sularına bırakırmış çiçekleri; küf pembesi bir kökten Tekerlemelerde aynı sesin tekrar edilmesi akıcılığı atarmış mor yüreğini bir külkedisi. Ormanda yüzyıldır uyuyan gözler, açılırmış bir menekşe ışığına. Eskil engellemektedir. Örn.*Elalem ala dana aldı aladanalandı da biz bir ala denizlerin köpüğünde belirirmiş, bir yıkıntı. Melankolya, çocukluğum!" dana alıp aladanalanamadık. *Ocak kıvılcımlandırıcılardan mısın, kapı gıcırdatıcılardan mısın? Ne ocak kıvılcımlandırıcılardanım, ne kapı Bu paragrafta "Stradivarius" (el yapımı bir keman markası) ve yazarın türettiği bir sözcük olan "melankolya" gibi gıcırdatıcılardanım. *A be kuru dayı ne kuru sarı darı bu darı a be kuru dayı. anlaşılması zor sözcüklerin kullanılması; ayrıca söz sanatlarına yer verilerek sanatlı/ süslü bir dil kullanılması Not: Akıcılığı sağlamak için şiirlerde asonans ve metni yalınlıktan uzaklaştırmıştır. aliterasyonlara başvurulur. [11] ÖZLÜLÜK Özlülük, anlatılmak istenenlerin gereksiz ayrıntılara girilmeden anlatılmasıdır. Az sözle çok şey anlatmaktır. Aşağıdaki örnek ise yazarın, çocuk bakış açısını günlük konuşma diliyle, anlatımı zorlamadan, içinden geldiği gibi kaleme aldığı, doğal bir anlatımdır: "Benim saçlarım yumuşak. Havva'nın saçları keçe gibi. Annem, ustura ile iki kere kazıttı saçlarını uzasın diye, ama uzamadı, kısa kaldı. Burnu da öyle biçimsiz ki! Yamyassı. Tıpkı okul kitabımızdaki maymunun burnuna benziyor burnu. Hiç sevmiyorum onu, pis, hırsız. Nasıl çıktı dediğim? Oh olsun! Kütük gibi şişti bacağı. Geceleyin asmadan üzüm koparmaya çıkmış, düşmüş, doğru idare lambasının üstüne. Cam kırıkları ayağına değmiş hep. Aptal. Babam da çok merhametli. Kalktı bu çirkin kızı İstanbul'a götürdü. Yalnız kaldık. Annem gizli gizli ağladı. Bir aydır rahatız. Keşke hiç gelmese bu Havva. Geldi ama. İyi olmuş." Özlü ifadeler, yoğunluk ve derinliği de beraberinde getirir. Anlam zenginliğine sahiptir. Anlatım kısa olmasına rağmen okura çok şey anlatır. Özdeyişler ve atasözleri özlü sözlerdir. Örnek: ‘’Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır.’’ Teması “önlem” olan bu atasözü “Bir işte çok küçük görülen, önemsenmeyen her ayrıntının önemi vardır.’’ anlamına gelmektedir. ‘’El el ile, değirmen yel ile.’’ Teması “yardımlaşma” olan bu atasözü de ‘’İnsanlar arasındaki yardımlaşma ve dayanışma her işte kendisini gösterir, başarıyı getirir. ‘’ anlamına gelmektedir. ÖZGÜNLÜK Anlatımın veya düşüncelerin başka bir anlatıma veya düşünceye benzememesi, hiçbir yapıtı veya düşünceyi taklit etmemesidir. Yazarın kendine özgülüğü, anlatıma getirdiği yeniliktir ‘’Kötümser yalnız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte ışığı ve de gelecek treni görür.’’(J. Harris) Bu özdeyiş üç farklı tipteki insanın hayata bakış açılarını kısa ve özlü bir şekilde anlatmaktadır. 1 2 Özgünlüğü yakalamış bir sanatçının yazısının altına imzasını atmasına gerek yoktur. Çünkü içerikte ya da biçimde veya her ikisinde de kendini diğer yazarlardan ayırmış, belli etmiştir. Kendine özgü olan sanatçı sıradanlıktan da kurtulmuş olmaktadır. ‘’Yarın bambaşka bir insan olacağım, diyorsun. Neden bugünden başlamıyorsun?’’ (Epiktetos) Bu özdeyiş de hayata dair planlar yapan ancak bu planları erteleyen, kimi zaman da hiç gerçekleştirmeyen insanın durumunu kısa ve çarpıcı bir dille ortaya koymaktadır. Behçet Necatigil, aşağıdaki şiirinde ölüme farklı ve kendine özgü bir şekilde yaklaşmıştır. LADES DOĞALLIK Doğallık, duygu ve düşüncelerin yapaylıktan uzak, içten geldiği gibi, samimi bir şekilde anlatılmasıdır. Uzayacağa benzer, Tutuştuğumuz lades. Doğallık, inandırıcılığı sağlayan en önemli özelliklerin başında gelir. İşi gücü bırakıp, Mezarlığa nazır, Bir eve taşındım. Roman, öykü gibi olay çevresinde oluşturulan sanatsal metinlerde doğallık çok önemlidir. Denemelerde de doğallık (içtenlik) aranan bir özelliktir. Ölüm; Sen beni aldatamazsın. Aklımda... Aşağıdaki paragraf gösterilebilir: doğallık ilkesine örnek Behçet Necatigil SAĞLAMLIK ‘’Yalnızsınızdır; etrafınız her daim yosun kokulu bir tülle sarılı, biraz bulanık, biraz titrektir sanki... Yaşadığınız hiçbir anın içinde değilsinizdir, hep bir başka anı yaşar zihniniz. Baktığınız hiçbir yeri görmezsiniz aslında, hep bir başka yerin hayaliyle bulunduğunuz yerin gerçekliğini birbirine karıştırır gözleriniz... Bilirsiniz birileri vardır orada; bekleyen, seven, hoş geldin diyecek olan, biri, birileri... Bildikleriniz yaşadıklarınızı değiştirmez; oysa saplanıp kalmışsınızdır, koparamayacaksınızdır kendinizi.’’ Anlatımın dilbilgisi kurallarına uygun düzenlenmesi, kuralların doğru uygulanmasıdır. Ögeler arasında uyumsuzluk, öge eksikliği gibi durumlar “sağlamlığı” ortadan kaldırır. "Ben ağaçevimin tepesinde oturup. Tek gözlü bir kertenkele gibi uyuklamışım." cümlesinde , dil bilgisi kurallarına uyulmadığı görülmektedir. O halde bu cümle sağlam bir cümle değildir. Cümleyi "Ben ağaç evimin tepesinde oturup tek gözlü bir kertenkele gibi uyuklamışım." şeklinde sağlamlaştırabiliriz. [12] "Televizyondaki birçok programı zararlı buluyor, ama asla kopamıyoruz." cümlesinde, dolaylı tümleç eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu söz konusudur. Dolayısıyla bu cümle sağlam bir cümle değildir. Bu cümleyi 'Televizyondaki birçok programı zararlı buluyor, ama bu programlardan asla kopamıyoruz." şeklinde sağlamlaştırabiliriz. Örnek: ‘’Mustafa Kutlu’nun Uzun Hikâye adlı eserinde bir baba ile oğlunun garip serüveni anlatılmış. Bundan otuz kırk yıl önce Anadolu’da yaşanan kasaba hayatı ve insan manzaraları o kadar güzel ve o kadar pürüzsüz dille anlatılıyor ki edebiyat yapmamasına rağmen ne demek istediğini ancak okuduktan sonra anlayabilirsiniz. Hani kitap tanıtma yazılarında sık kullanılan kalıplaşmış bir cümle vardır: 'Bir solukta okunuyor.' İşte öyle bir kitap bu.” TUTARLILIK Tutarlılık mantıklı bir bütünün parçaları, ögeleri arasında, karşılıklı bağlantı ve uyum bulunması hâlidir. Bu parçada tanıtılan hikâyeyle ilgili olarak, pürüzsüz bir dili olmasıyla akıcı; edebiyat yapmamasıyla yani edebi sanatlarla anlatımı boğmamışıyla yalın; ne denilmek istendiğinin sonradan anlaşılmasıyla derin; bir solukta okunmasıyla sürükleyici özelliklere sahip olduğunu anlıyoruz. Anlatımın mantık kurallarına uyması, duygusal ve düşünsel çelişkiler taşımaması, konudan sapılmaması tutarlılıkla ilgilidir. Örneğin; “Sosyal hayatımın çok canlı olmasını, sürekli arkadaşlarla birlikte vakit geçirmeyi isterim.” cümlesinin devamında, “Yalnızlık hayatı keşfetmenin en güzel yoludur; sadece kendimle baş başa kaldığımda mutlu olurum.” sözünün gelmesi bir tutarsızlık örneğidir. Aşağıdaki paragraf uymamaktadır: 1 3 da tutarlılık ilkesine "Öykü ile şiir akraba türlerdir. Ancak şiir, sanatçıya çektirdiği çile bakımından öyküden daha zorlayıcıdır. Seçilen sözcüklerin çağrışım değeri taşıması, şiiri yoğun ve değerli kılan bir özelliktir. Çağrışım değeri olan sözcükleri seçmek sıkıntılı bir süreçtir şair için. Bu bakımdan, şiir, öyküye asla yaklaşamaz." Bu parçada söylenmek istenen şey, "şiir yazmanın öykü yazmaktan daha zor bir iş olduğundur.‘’ Buna karşın anlatımın son cümlesinde, "şiirin zorluk bakımından öyküye yaklaşamayacağı" gibi önceki yargıya zıt bir düşünce savunulmuştur. Dolayısıyla, parçanın son cümlesinde bir çelişki doğmuştur. Bu çelişki, parçanın tutarlılığını bozmuştur. ETKİLEYİCİLİK Anlatımda etkileyicilik, ele alınan konuyla, konunun içeriğiyle ya da anlatım güzelliğiyle okuyucuyu ya da dinleyiciyi sarsabilmesidir. Etkileyici bir metnin ardından “Bu kitapla hayata bakış açım değişti. Şu ana kadar göremediğim ya da fark etmediğim pek çok şeyi bana gösterdi’’ gibi cümleler kurabiliriz. Etkileyici bir metin sayesinde okurda birtakım davranış değişiklikleri meydana gelmesi de olasıdır. SÜRÜKLEYİCİLİK Sürükleyicilik, ilgiyi canlı tutmak, okurda merak duygusu uyandırmaktır. Sürükleyici bir metinde okur “Acaba şimdi ne olacak?” düşüncesiyle metnin üzerine yoğunlaşır. [13] ANLATIMIN OLUŞUMU Anlatımın temel ögesi, sözcüklerdir. Ancak sözcük tek başına anlatımı iletemez, bu nedenle diğer sözcüklerle öbekler kurması, cümleler oluşturması gerekir. Sözcükleri bir araya getirerek anlamsal birlikler oluşturabilmek birkaç aşamayı gerektiren bir eylemdir. Öncelikle sözcüklerden söz öbekleri oluşturarak “bağdaştırma” yapılması, ardından söz ve söz gruplarından cümleler oluşturulması, daha sonra cümlelerden paragraflar ve en son da paragraflardan metin üretilmesi gerekir. BAĞDAŞTIRMA Birden fazla sözcüğün yan yana gelerek yeni bir anlam ifade etmesine “bağdaştırma” denir. 1 4 2. ALIŞILMAMIŞ BAĞDAŞTIRMA Günlük dilde sık kullanılmayan hatta garip karşılanabilen, akıl ve mantığa aykırı bağdaştırmalara “alışılmamış bağdaştırma” denir. Alışılmamış bağdaştırmalarda sözcükler sıra dışı anlamlarda kullanılır. Örneğin; dilsiz insan alışılmış bağdaştırma iken ‘’dilsiz hayaller’’ alışılmamış bağdaştırmadır. ‘’Yorgun yağmurlar’’, "uçurum renkli gece", ‘’deli aynalar’’, ‘’azap demetleri’’, ‘’’bembeyaz uykusuzluk’’ alışılmamış bağdaştırma örnekleridir. Her dilde olduğu gibi Türkçede de belli bir kavramı anlatmak için birden fazla sözcük bir araya getirilerek çeşitli tamlamalar (isim ve sıfat tamlaması), deyimler ve cümleler oluşturulmaktadır. Örneğin “sokak” sözcüğü ile sokağı aydınlatmak için kullanılan “lamba” sözcüklerinin bağdaştırma sonucu “sokak lambası” ya da “tırnak” sözcüğü ile “makas” sözcüğünün “tırnak makası” birliğini oluşturması gibi. Alışılmamış bağdaştırmalar, ilk anda şaşırtıcı ve algılanması kolay olmasa da yepyeni duygu ve düşünceler yaratabilmektedir. Edebi metinlerde özellikle de şiirde alışılmamış bağdaştırmaların sık kullanıldığını görürüz. Şair, daha önce kullanılmamış sözcük birleşimleri yaparak okuyucunun zihninde yeni ve değişik tasarımlar oluşturmaya çalışır. Amacı da beklenilmeyen kullanımlardan yararlanarak bir özgünlük yaratmaktır. Bu kullanımlarla yeni anlamlar ortaya konularak “imge” yaratılmaya çalışılır. Bağdaştırmalar ’’Alışılmış Bağdaştırma’’ ve ‘’Alışılmamış Bağdaştırma’’ olmak üzere ikiye ayrılır. Aşağıdaki dizeler alışılmamış bağdaştırmaya örnek gösterilebilir: 1.ALIŞILMIŞ BAĞDAŞTIRMA “Adam yıldızlara basa basa yürüdü” / Cemal Süreya “Gözleri göz değil gözistan”/Cemal Süreya “En akıllı tarafımdır balıkla deniz tutmak” /Edip Cansever “Yalnızlığın dükkânlarında hasır koltuklarda oturduk”/İlhan Berk “Soğuk tirşe renkli salı günleri arkamızdan koşardı” /Ece Ayhan ‘’Ah karpuzun içindeki kesmece delikanlım İstanbul’’/ Ece Ayhan Günlük dilde yaygın olarak kullanılan anlamlardan yararlanarak oluşturulan bağdaştırmalara “alışılmış bağdaştırma” denir. Sözcükler yan yana gelirken belli bir kurala göre sıralanır. Böylece duygu ve düşüncelerimizi, akıl ve mantık çerçevesinde anlatmış oluruz. Örneğin “yazlık giyecek”, “çatlak bardak”, “ılık su”, “yeni ceket” gibi sıfat tamlamalarında; “sınav günü’’, “kömür tozu”, “buğday ekmeği” gibi ad tamlamalarında kullanılan sözcükler arasında anlamsal ve mantıksal bir uyum söz konusudur. Bu ve bunlar gibi bağdaştırmalar günlük dilde sıkça kullandığımız ve kullanırken de yadırgamadığımız söz öbekleridir. Kullandığımız deyimlerde ya da kalıp sözlerde de bağdaştırmalar bulunur. Arı gibi çalışmak, boynu bükük olmak, ekmeğini kazanmak, bindiği dalı kesmek gibi bir bütün olarak yeni bir anlamı yansıtan deyimlerde mantık açısından bir uyum, alışılmış bağdaştırma söz konusudur. Sizler de alışılmış bağdaştırma örnekleri yazınız: ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ……………………………………………………………….. [14] Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu Dışarıda gürül gürül akan bir dünya / Ahmet Arif ne haydut bir ne kadar da karanlık /Attila ilhan akşamdı Sizler de alışılmamış bağdaştırma örnekleri yazınız: ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… …………………………………….………………………….. BAĞLAŞIKLIK Bir metinde sözcüklerin dil bilgisi kurallarına uyularak yan yana getirilmesine “bağlaşıklık” (dil bilgisi bağıntısı) adı verilir. Cümledeki sözcükler arasında dil bilgisi bakımından bağıntılar vardır. Örneğin cümlenin ögeleri arasında özne-yüklem uyumu, fiillerin çekiminde kişi ve zaman uyumu, sözcük gruplarının arasında diziliş uyumu gibi. Bu yapılar dil bilgisi kurallarına göre belirlenir. Yani bağlaşıklık için bir metindeki "dil bilgisel uyum" da diyebiliriz. “Ağaç... başka kimse… olmadık… ada… kıyı… demirle…” sözcüklerinin ekleri olmadığı için anlamlı bir bütün (cümle) oluşturulamamıştır. Bir cümle içerisindeki sözcükler, dil bilgisi kurallarına uyularak bir araya getirilir ve böylece anlatımın oluşması sağlanır. “Ağaçlardan başka kimsenin olmadığı adaların kıyısında demirledik.” cümlesindeki sözcüklere getirilen çekim ekleri sözcükler arasında çeşitli anlam ilgileri kurarak cümledeki anlamın ortaya çıkmasını sağlamaktadır. 1 5 “Kendi yanlışlarımızı, bizi sorumluluktan kurtaran nedenlere bağlarız.” cümlesindeki sözcükler anlamsal ve mantıksal bir uyum içinde bir araya getirilmiş ve bağdaşıklık sağlanmıştır. Aşağıdaki sözcüklerden bağdaşıklık ve bağlaşıklık ilkelerine uygun cümleler oluşturunuz. ‘’padişah, ülke, kör, ol, şaşı’’ ………………………………………………………………… ‘’zor, örnek, ol, kolay, ver, öğüt’’ ………………………………………………………………… ‘’iyi, efendi, bir, para, uşak, bir, kötü’’ ………………………………………………………………… ‘’başka, ev, otur, cam, at, taş’’ ………………..………………………………………………… …………………………………………………………………. ‘’arka, şaka, gizle, mizah, ciddiyet’’ ………………..………………………………………………… ‘’Hayatta başarılı olmak istiyorsan dinlemeyi ve görmeyi öğrenmelisin. Bunu asla unutmayın çocuklarım.’’ ‘’gülümse, büyü, geçmiş, bak, acı, an, demek’’ ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… Yukarıdaki cümlede “bu” zamiri kendinden önce gelen yargının yerini tutarak cümleler arasında bağlaşıklığı sağlamış oluyor. ‘’kendi, at, köpek, gem, san, vur’’ ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… BAĞDAŞIKLIK Bir metinde yer alan sözcükler arasındaki mantıksal düzen ve anlamsal bağlantıya “bağdaşıklık” denir. Cümlelerdeki sözcüklerin yalnızca dil bilgisi kurallarına dikkate alınarak düzenlenmesi yeterli olmaz. Aynı zamanda sözcüklerin ifade ettikleri anlamlar arasında da anlam bağlantısı olmalıdır. Cümlede anlamsal-mantıksal uyum olmalıdır. “Ağaçların arkasındaki oyun alanına karanlık çökmeye başlıyordu.” cümlesini “Yemeğin kalemindeki bahçe perdelerine sabahlık düşünmeye okuyordu.” biçiminde dil bilgisi kurallarına (bağlaşıklığa) uygun bir biçimde yazdığımız hâlde cümlenin anlamsız olmasının nedeni sözcüklerin arasında anlam bağına dikkat edilmemesidir. Bağdaşıklık, sözcükler arasındaki mantıksal sıralamayla da ilgilidir. “Bizi, nedenlere, sorumluluktan, kendi yanlışlarımızı, bağlarız, kurtaran.” sözcükleri mantıksal bir düzen içinde yer almadıkları için bağdaşıklık oluşturamamıştır. [15] ‘’bekle, zalim, zayıf, kimse, sevecen, ol, güçlü’’ ………………………………………………………………… ………………………………………………………………... BAĞLAM BAĞDAŞIKLIĞA (ANLAM BAĞLANTISINA) DAYALI ANLATIM BOZUKLUKLARI Bir sözcüğün anlamını, o sözcüğün cümle içinde diğer sözcüklerle kurduğu ilişki belirler. Sözcüğün, cümlede yer alan diğer sözcüklerle oluşturduğu, o sözcüğün I. anlamını aydınlatan bütüne “bağlam” denir. Sözcüğün cümlede bulunduğu yere göre anlamlar kazanmasınaII.ise III. “bağlam anlamı” denir. “Öğrenciler beş dakika önce okuldan çıktı.” cümlesinde “çıkmak” sözcüğü “içeriden dışarıya gitmek” anlamında kullanılmışken aynı sözcük başka sözcüklerle bir araya getirildiğinde daha farklı anlamlar da kazanabilir. V. Altıdan iki çıkarsa dört kalır. (eksilmek) Bu kavga yanlış anlaşılma sonucu çıkmıştır.(meydana gelmek) Toplantıda esaslı bir sonuç çıkmadı. (elde edilmek, sağlanmak) Çiçeği burnunda bir öğretmen çıktı bizim kız. (mezun olmak) Bu kumaştan ancak bir elbise çıkar. (yetişecek ölçüde olmak) Piyango bu yıl Kayseri’ye çıktı. (isabet etmek, vurmak) Sana gelmek için oldukça dik bir yokuşu çıktık. (bir şeyin yukarısına doğru yürümek) ‘’ağır’’ sözcüğünü farklı anlamlar kazanacak şekilde 5 ayrı cümlede kullanınız. 1 6 *………………………………………………………………… ………………………………………………………………… *………………………………………………………………… ………………………………………………………………… *………………………………………………………………… ………………………………………………………………… *………………………………………………………………… ………………………………………………………………… *…………………………………………………........................ ................................................................................……………. Sözcükler, cümle içerisinde farklı bağlam anlamları kazanabileceği gibi cümleler de içinde bulundukları paragrafa göre bir anlam ifade eder. Sözcüklerin rastgele sıralanması bir cümleyi oluşturmadığı gibi cümlelerin art arda gelmesi de metnin oluşumu için yeterli değildir. Cümleler arasında anlam açısından bir tutarlılık, bir bağ olması gerekir. Metinde yer alan her cümle kendinden önce ve sonra yer alan cümlelerle tema ve konu çerçevesinde bir bağdaşıklık oluşturmalıdır. Bağdaşıklık ve bağlaşıklığa dikkat edilmeden oluşturulan cümlelerde “anlatım bozuklukları” meydana gelir. [16] Bağdaşıklığa uyulmaması sonucunda anlama dayalı anlatım bozuklukları ortaya çıkar. Bunlar: Gereksiz sözcük kullanımı Sözcüğün yanlış anlamda kullanılması Anlam belirsizliği Yanlış yerde sözcük kullanımı Zamir eksikliği Karşılaştırma hataları Noktalama eksikliği Anlamca çelişen sözcüklerin bir arada kullanılması Deyim ve atasözü yanlışları Mantık hataları I.GEREKSİZ SÖZCÜK KULLANIMI Gereksiz sözcük kullanımı ile ilgili bozukluklarını 5 grupta toplayabiliriz: anlatım a) Eş anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması Sınava hazırlanırken kaynak kitaplardan mutlaka faydalanılmalı ve istifade edilmelidir. ( “faydalanmak” ve “istifade etmek” aynı anlama geldiği için bunlardan biri gereksizdir.) Bu mevsimde en yüksek sıcaklık, azami 35 derece oluyordu. ………………………………………………………………….. Akşam yaklaşık altı sularında burada olmanız gerekir. ………………………………………………………………….. Bu görüş ayrılığının sebebi neden kaynaklanıyor? ………………………………………………………………… Köydeki evine arada bir seyrek de olsa uğrardı. ………………………………………………………………….. Kendini düşünen, egoist insanlar sonunda kendileriyle baş başa kalacaklar. ………………………………………………………………… Bu ufaklıklardan ilgi ve alakanızı esirgemeyeceğinizi umuyorum. ………………………………………………………………… Ne olursa olsun oraya mutlaka geleceğim. ………………………………………………………………… b)Sözcüğün anlamının cümledeki başka bir sözcükte bulunması Beni terk etmesinin nedeni, çalıştığım iş ortamını sevmemiş olmasıdır.(Doğru) Gece yarısı yüksek sesle bağıran gençler mahallenin huzurunu bozuyordu. (Bağırmak eylemi yüksek sesle yapıldığı için “yüksek sesle” sözcüğü gereksizdir.) Gülmesinin nedeni bugün iyi bir haber almasındandır. ………………………………………………………………….. ………………………………………………………………….. Bu yol yaya yürümekle bitecek gibi değil. ………………………………………………………………….. Dosyadaki mevcut belgelerden anlaşılıyor ki bu iş uzun sürecek. ………………………………………………………………….. Bana şekersiz sade bir kahve yapar mısın? ………………………………………………………………….. Arapça ve İngilizce dilleri çok zengindir. ………………………………………………………………….. e) Gereksiz Yardımcı Eylem Kullanımı ‘’Etmek, olmak, eylemek, kılmak” gibi yardımcı eylemlerin görevi kendisinden önce gelen isim soylu sözcüğü yüklemleştirmek, ona iş, oluş, hareket ve kılış anlamları katmaktır. İsim soylu sözcük, bir ekle aynı anlamı verecekse; yardımcı eylemin kullanımı gereksizdir. Onunla ilk tanışmamızı unutamam. ………………………………………………………………….. Sanırım ondan kuşku ettiğimizi anladı.(Yanlış) Sanırım ondan kuşkulandığımızı anladı.(Doğru) Kadın küçük çocuğa yaklaşarak senden büyük ağabeyin var mı diye sordu. ………………………………………………………………….. Bizi arayacağını umut etmiştim. Olan biteni kendi ağzıyla itiraf etti. ………………………………………………………………….. Bu konuda telaş etmeyin; sorununuzu çözeceğiz. c) Sözcüğün anlamının cümledeki işteş çatılı ya da bileşik bir eylemde bulunması …………………………………………………………. İki sevgili uzun yıllar karşılıklı mektuplaşmış. cümlesinde “mektuplaşma” karşılıklı yapılan işteş bir eylemdir. Bu nedenle “karşılıklı” sözcüğü gereksiz kullanılmıştır. 1 7 Kazandığımız parayı akşamüstü beraber paylaştık. ………………………………………………………………….. Kat görevlisi, yerleri hemen temizleyiverdi. ………………………………………………………………….. Korkudan neredeyse öleyazdım. ………………………………………………………………….. Çabucak bir bardak çay içiverelim. ………………………………………………………………….. Sınava girme isteğinde olanlar kuyruğa girsin! …………………………………………………………. Beni etki altında bırakmadı bu olay. …………………………………………………………. Sen benden mi şüphe ediyorsun. …………………………………………………………. Hava karanlık olmadan kampa varmalıyız. …………………………………………………………. Senin düşüncelerin hiçbir zaman bana etki etmez. …………………………………………………………. Güzel olanlarda naz çok olurmuş. …………………………………………………………. Bu olanlar karşısında çocuklar birlikte gülüştü. ………………………………………………………………….. II.SÖZCÜĞÜN YANLIŞ ANLAMDA KULLANIMI d)Aynı anlamı veren ek ile sözcüğün bir arada kullanılması: Anlamca benzerlik, özdeşlik değildir. Benzer sözcükler ya da söz öbekleri arasında küçük de olsa anlam ayrılığı vardır. Bu ayrılıklara, anlam inceliklerine özen gösterilmediğinde anlatım bozulur. Beni terk etmesinin nedeni, çalıştığım iş ortamını sevmemiş olmasındandır. cümledeki “nedeni” sözcüğü ile “olmasındandır” sözcüğündeki “-dan” eki olayın sebebini anlattığı için aynı anlama gelmektedir. İkisinden biri kullanılmalıdır. …………………………………………………………. Beni terk etmesi, çalıştığım iş ortamını sevmemiş olmasındandır. (Doğru) [17] Son yıllarda küçümsenmeyecek sayıda çocuk kitabı yayımlandı. cümlesinde “küçümsemek” sözcüğü yanlış anlamda kullanılmıştır. “Küçümsemek” bir şeye ya da bir kişiye değer vermemek demektir. Oysa cümlede ölçülebilir bir şeyi az bulmak anlamındaki “azımsamak” sözcüğü kullanılmalıydı. Son yıllarda azımsanmayacak sayıda çocuk kitabı yayımlandı. 2009 tarihinde oğlum gözlerini dünyaya açtı. cümlesinde “tarihinde” sözcüğü yanlış anlamda kullanılmıştır. “Tarih”, bir olayın gününü, ayını ve yılını bildiren söz demektir oysa “2009” bir tarih değil “yıl” dır. Diplomasını alınca bir doktor olarak doğduğu şehre gitti. ………………………………………………………………… Yeni otobüse binmiştim ki telefon çaldı. ………………………………………………………………… 2009 yılında oğlum gözlerini dünyaya açtı. Planlı çalışması başarılı olmasına neden oldu. ………………………………………………………………… Önümüzdeki günlerde tümüyle bu sorunu ortadan kaldıracağız. ………………………………………………………………… İki tepe arasına teleferik hatta döşendi. ………………………………………………………………… Ünlü sanatçı halk konserinde bestelediği şarkıları söyledi. ………………………………………………………………… Hikâye ile roman arasındaki ayrıntıları bilmek gerekir. ………………………………………………………………… 1 8 Bilgisayar başında ödev hazırlamaktan başım çok ağrıdı.(Doğru) Yediği hatalı gollerle takımın yenilmesini sağladı. ………………………………….……………………………… Atatürk’ün 76. ölüm yıl dönümü dolayısıyla anma töreni yapılacak. ………………………………………………………………… Basım ve yayın organlarının ilgisizliği hepimizi üzdü. ………………………………….……………………………… Yoğun sis yüzünden karşıdan gelen kamyonla çarpıştı. ………………………………………………………………… Tanıştığımız arkadaşın oldukça çekimser bir yapısı vardı. ………………………………………….…………………….. Kanun, mecliste 140’a karşı 135 oyla kabul edildi. ………………………………………………………………… Bu halılar Taşpınar yöresine özel motifler içermektedir. ………….………………….…………….……………………. Hakan çok iyi futbolcu ama fazla topla oynuyor. ………………………………………………………………… Ben bu resimde berbat çıkmışım. ………………………………………………………………... 2. Zamir Eksikliği Bazı cümlelerde “kişi zamiri” nin kullanılmamasıdır. Cümlenin başına hem “senin” hem de “onun” zamirini getirebiliyorsak orada bir anlam belirsizliği vardır. Bu da açıklık ilkesine aykırıdır. Cümledeki anlam belirsizliğini gidermek için kişi zamirinin kullanılması gerekmektedir. İşçilere verilen fiyatı artırma kararı herkesi sevindirdi. ………………………………………….……………………. Sanayi artıkları, dünyamızın kirlenmesinde ilk sıralarda geliyor. ………………………………………………………………… Camdan yankılanan ışık gözlerimi kamaştırdı. ………………………………………………………………… Bu elbisenin ücreti ne kadar acaba? ………………………………………………………………… Ünlü ressamın son şaheseri olan bu fotoğrafa değer biçilemiyor. ………………………………………………………………… III. ANLAM BELİRSİZLİĞİ İletilmek istenen düşüncenin herkes tarafından farklı bir biçimde algılanmasıdır. Bu durum, cümlede açıklığın olmamasına neden olur. Anlam belirsizliğine yol açan nedenler şunlardır: 1. Sözcüğün Yanlış Yerde Kullanılması Bilgisayar başında ödev hazırlamaktan çok başım ağrıdı.(Yanlış) [18] Yazılarının, okul gazetesinde yayımlanmasını istiyordu. cümlesinde “yazılarının” ikinci tekil kişiye (sen) mi yoksa üçüncü tekil kişiye (o) mi ait olduğu anlaşılmıyor. Bu nedenle cümlede anlam belirsizliği oluşmuş. Bu cümlenin başına “senin” ya da “onun” zamirlerinden biri getirilerek belirsizlik ortadan kaldırılmış olur. Senin yazılarının, okul gazetesinde yayımlanmasını istiyordu. Onun (kendi) yazılarının, yayımlanmasını istiyordu. okul gazetesinde İstediklerini almak için nerelere gitmek zorunda kaldım. ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… Masanın üzerinde duran kitabını ben almıştım. ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… Bana ne söyleyeceğini biliyorum. ………………………………………………………………… 3. Karşılaştırma Yanlışlığı 5.Anlamca Çelişen Sözcüklerin Bir Arada Kullanılması Cümlede karşılaştırma yapılırken sözcüklerin eksik kullanılması ya da yerinin yanlış olması karşılaştırma Cümledeki sözcüklerin anlamca birbiriyle tutarlı olması yanlışlığına yol açar. Bu durum açıklığı bozar. gerekmektedir. Tutarlılık ise sözcüklerin arasında çelişki olmamasıyla mümkündür. Ben sinemayı senden çok severim.(Yanlış) Anlamca çelişen sözcükler, cümlede ikiliğe yol açarak Ben sinemayı seni sevdiğimden çok severim.(Doğru) anlam belirsizliğine, bu da açıklığın olmamasına neden Ben sinemayı senin sevdiğinden çok severim.(Doğru) olur. Bu anlatım bozukluğuna yol açan genellikle “kesinlikAnnesine göre az çalışıyor. olasılık” ya da “kesinlik - yaklaşıklık” bildiren ………………………………………………………………… sözcüklerin bir arada kullanılmasıdır. ………………………………………………………………… Eminim hasta olmasaydı, belki bizimle geziye Ben ondan çok iltifat aldım. katılırdı.(Yanlış) ………………………………………………………………… Eminim hasta olmasaydı, bizimle geziye katılırdı.(Doğru) ………………………………………………………………… Hasta olmasaydı, belki bizimle geziye katılırdı.(Doğru) Bu market bizden çok para kazanıyor. ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… Bundan aşağı yukarı tam beş yıl önceydi. ………………………………………………………………… ………………………….……………………………………… Kuşkusuz duyduğum onun sesi olmalı. …………………………………………..……………………… Noktalama işaretleri duygu ve düşüncenin açık bir ………………………….……………………………………… şekilde ifade edilmesini sağlar. Kullanılması gerekirken kullanılmayan ya da yerinde kullanılmayan virgül, Üç ayrı yerde başlayan yangında mutlaka kasıt ihtimali anlam belirsizliğine yol açar. Bu durum açıklığı bozar. var diyorlar. …………………………………………..……………………… Devlet memuruna gereken ilgiyi göstermiyor.(Yanlış) ………………………….……………………………………… Devlet, memuruna gereken ilgiyi göstermiyor. (Doğru) O, devlet memuruna gereken ilgiyi göstermiyor.(Doğru) Kısmen de olsa kendimi ona karşı tamamen sorumlu hissediyorum. Genç adamın arkasından koşuyordu. …………………………………………..……………………… ………………………………………………………………… ………………………….……………………………………… ………………………………………………………………… Gönderdiğim paketi eminim bugüne kadar almış Bu gece eğlenceleri içlerine sinmedi. olmalısınız. ………………………………………………………………… …………………………………………..……………………… ………………………………………………………………… ………………………….……………………………………… 4. Noktalama Eksikliği 1 9 Küçük ağacın arkasına saklandı. ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… Yaralı doktora baktı. ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… İhtiyar adama bir şeyler söylüyordu. ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… Genellikle karşıya geçerken mutlaka deniz yolunu seçerim. …………………………………………..……………………… ………………………….…………………………….………… Onunla günaşırı buluşuyor, her gün sahilde uzun yürüyüşler yapıyorduk. …………………………………………..……………………… ………………………….…………………………….………… Yabancı gazeteciye tüm bildiklerini anlattı. ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… [19] IV.DEYİM VE ATASÖZÜ YANLIŞLARI Atasözleri ve deyimlerin yanlış anlamda kullanılması ve bu kalıplaşmış sözlerde yapılan değiştirmeler anlatım bozukluğuna yol açar. Başarısı sayesinde göze batmış ve terfi etmişti.(Yanlış) Başarısı sayesinde göze girmiş ve terfi etmişti. (Doğru) Arka taraflardan sesimi işitemeyenler, ellerini kaldırsın. ………………………………………………………………… Ona yardım et, elinden geleni ardına koyma. (Yanlış) Ona yardım et, elinden geleni yap.(Doğru) Çok sevinçliydi; adeta etekleri tutuşmuştu. ………………………………………………………………… Bir koyundan iki deri çıkmaz. ………………………………………………………………… Alma garibin ahını çıkar aheste aheste. ………………………………………………………………… Konferansta tüm dinleyiciler kulak kabartmış, konuşmacıyı dinliyordu. ………………………………………………………………… Hiç merak etme, sen onu elinde oynatırsın. ………………………………………………………………… 2 0 Hükümet, Meclis’in üye tam sayısının bir fazlasının oyunu alarak göreve başladı. ………………………………………………………………… V. MANTIK HATALARI İletinin açık ve doğru bir biçimde aktarılabilmesi için düşüncenin, temel mantık ilkelerine uygun olması; durumların, sıralanırken önem sırasına dikkat edilmesi gerekmektedir. Kral ölünce halk yeni kralı seçmek için sandığa gitti.(Yanlış) (Krallık, babadan oğula geçer, seçim yapılmaz) İlk kez gerçekleşen gösteriye katılım rekor düzeydeydi.(Yanlış) (İlk kez yapılan bir gösteriye gelen izleyici sayısının,rekor düzeyde olup olmadığı bilinemez.) Seninle değil şehir içinde gezmek, dünya turuna bile çıkılmaz.(Yanlış) Seninle değil dünya turuna çıkmak, şehir içinde bile gezilmez. (Doğru) Senin ihmalin yüzünden birçok insan ölebilir, hatta sakat kalabilir.(Yanlış) Senin ihmalin yüzünden birçok insan sakat kalabilir, hatta ölebilir.(Doğru) Dostlarından değil bir gün, bir hafta bile ayrı kalmaya dayanamazdı. ………………………………………………………………… Bırakın simit almayı, döner alacak parası bile yoktu. ………………………………………………………………… Otomobilin bagajından bir kamyon dolusu silah çıktı. ………………………………………………………………… [20] BAĞLAŞIKLIĞA (DİL BİLGİSİ BAĞLANTISINA) DAYALI ANLATIM BOZUKLUKLARI Bir metinde ya da metin parçasında dil ögelerinin dil bilgisi kurallarına uyularak yan yana getirilmesine “bağlaşıklık” denir. Bağlaşıklık ilkesine uyulmaması anlatım bozukluklarını meydana getirir. Bunlar: I. Özne eksikliği II. Yüklem eksikliği III. Özne – yüklem uyumsuzluğu IV. Nesne eksikliği V. Dolaylı tümleç eksikliği VI. Zarf tümleci eksikliği VII. Edat tümleci eksikliği VIII. Ek eylem eksikliği IX. Eylemsi yanlışları X. Yardımcı eylem eksikliği XI. Çatı uyumsuzluğu XII. Tamlama yanlışları XIII. Bağlaç yanlışları XIV. Sözcüğün Yapısındaki Yanlışlık XV. Ek yanlışları I.ÖZNE EKSİKLİĞİ Birden çok yargısı olan cümle çeşitlerinde (birleşik, sıralı ve bağlı) öznenin ortak kullanımında özne ortaklığına dikkat edilmediğinde ortaya çıkan anlatım bozukluğudur. 2 1 Hastanenin inşaatı tamamlanacak ve hizmete açılacak. özne yüklem yüklem (Cümlede, 2. tekil kişi "sen" öznesiyle 1. çoğul kişi "biz" öznesi aynı yükleme bağlanmış. Ancak “…biz ….. yapalım.” uyumluyken “…sen … yapalım.” Uyumlu değildir. Bu nedenle yüklemin ortaklıktan çıkarılıp birinci yargıya yüklem getirilmesi gerekir.) Sen kendi işini yap, biz kendi işimizi yapalım. Divan şiirini çok, halk şiirini ise hiç sevmiyordu. ………………………………………………………………… Kalabalıkta ben çocukları, çocuklar beni kaybetti. ………………………………………………………………… III.ÖZNE-YÜKLEM UYUMSUZLUĞU Özne ; tekillik ve çoğulluk, olumluluk ve olumsuzluk, kişi bakımından yüklemle uyumlu olmalıdır. Bunlardan birinin uyumsuzluğu anlatımı bozar. 1. TEKİLLİK VE ÇOĞULLUK UYGUNLUK Özne tekilse yüklem de tekildir. YÖNÜNDEN Doruk, disiplinli çalışarak başarıyı yakaladı. Dilenci, ana caddeden çıkıp dar sokaklara girdi. Saygı anlamı katmak için özne tekilse yüklem çoğul kullanılabilir. Genel Kurmay Başkanı, orduyu teftiş edecekler. Müdür Bey, makamına teşrif ettiler. (Cümlede iki temel yargı (yüklem) için de “hastanenin inşaatı” öznesi ortak kullanılmış. Tamamlanacak olan “hastanenin inşaatı”dır ancak hizmete açılacak olan da “hastanenin inşaatı” değil, "hastane"dir. İkinci cümleye "hastane" öznesi getirilerek özne eksikliği giderilmiş olur.) Alay, küçümseme, sitem anlamı katmak için özne tekilse yüklem çoğul olabilir. Hastanenin inşaatı tamamlanacak ve hastane hizmete açılacak. Dernek müdürünün yetkileri alındı ve kovuldu. .…………………………………………………………… Özne insan ve çoğul olduğunda yüklem tekil de çoğul da olabilir. Hanımefendi, nihayet uyanabilmişler. Saat kaç oldu, beyefendi yeni teşrif ediyorlar. Hasan Bey bizi hatırlamadılar. İnsanlar, meydana doğru yürüyüşe geçti. (Doğru) İnsanlar, meydana doğru yürüyüşe geçtiler. (Doğru) Çocuklar parkta oyun oynamaya bayılıyor. (Doğru) Çocuklar parkta oyun oynamaya bayılıyorlar. (Doğru) Kitabı bir solukta okudu çünkü çok akıcıydı. ………………………………………………………………… Bu tür insanların yalanları ortaya çıkar ve komik duruma düşerler. ………………………………………………………………… Herkes kazayı seyrediyor, yardım etmeyi düşünmüyordu. ………………………………………………………………… II.YÜKLEM EKSİKLİĞİ Sıralı ve bağlı cümlelerde özneleri farklı olduğu hâlde ortak bir yüklemin kullanılması kimi zaman anlatım bozukluğuna yol açmaktadır. Sen kendi işini, biz kendi işimizi yapalım. özne özne yüklem [21] Topluluk isimleri özne ise yüklem tekil olur; ancak topluluk isimleri çoğul eki alıyorsa yüklem de alabilir. Bizim takım sahaya çıktı. (Doğru) Bizim takım sahaya çıktılar. (Yanlış) Takımlar nihayet sahaya çıktı. (Doğru) Takımlar nihayet sahaya çıktılar. (Doğru) Kurul, bu konuda son kararı verecekler. (Yanlış) Kurullar, bu konuda son kararı verecekler. (Doğru) Kurullar, bu konuda son kararı verecek. (Doğru) Soyut kavramlar, organ adları, zaman adları, eylem Herkes geleceğe dair planlar yapmaya başlamışlardı. adları, bitki, hayvan adları, cansız varlıklar çoğul (Yanlış) durumda özne olduğunda yüklem tekil olur. Herkes geleceğe dair planlar yapmaya başlamıştı.(Doğru) Hislerim böyle bir durumda beni hiç yanıltmazlar.(Yanlış) Hislerim böyle bir durumda beni hiç yanıltmaz. (Doğru) Hiçbiri sizi görmüyorlar. …………………………………………………………………. Ellerim, ayaklarım soğuktan buz kestiler. (Yanlış) Ellerim, ayaklarım soğuktan buz kesti. (Doğru) Herkes bu konuda aynı fikirdeydiler. …………………………………………………………………. Günler, aylar, yıllar su gibi akıp geçiyorlar. ………………………………………………………………… Birçok kişi aynı sorunu tartışıyorlar. …………………………………………………………………. Çoğu, bugün hasta olduğu için gelmemişler. …………………………………………………………………. Gülüşmeler, bağrışmalar birbirine karışıyorlardı. ………………………………………………………………… 2 2 Bahçedeki zambaklar açmaya başlamışlar. ………………………………………………………………… Kimi yazarlar yapıtlarında kendi yaşamlarından hiç söz etmezler. …………………………………………………………………. Kediler, irkilerek yerlerinden fırladılar. ………………………………………………………………… Herkes beni desteklediler. …………………………………………………………………. Odunlar ne de çabuk tutuşuverdiler öyle. ………………………………………………………………… İki kişi bankayı soymuşlar. …………………………………………………………………. Çiçekler sıcaktan kurumuşlar. ………………………………………………………………… Üç ya da dört öğrenci izin istemişler. …………………………………………………………………. Bu sıralar çok sağlam yapılmışlar. ………………………………………………………………… Derse beş öğrenci girmediler. …………………………………………………………………. Kanun maddeleri mecliste görüşüldüler. ………………………………………………………………… Toplantıya üç kişi katılmadılar. …………………………………………………………………. Bahar yağmurları bu yıl bir hafta geç başladılar. ………………………………………………………………… *Sayılarla belirtilmiş öznelerin bulunduğu cümlelerde eylem daha iyi belirtilmek istendiğinde NOT:İnsan dışındaki varlıklara kişilik yüklem çoğul olabilir. verildiğinde(teşhis) yüklem tekil de çoğul da olabilir. * "İki asker gün boyu nöbet tuttular." * "İki arkadaş uzun süre tartıştılar." Çiçekler gülümseyerek karşılıyor baharı. (Doğru) Çiçekler gülümseyerek karşılıyorlar baharı. (Doğru) Ağaçlar büyük bir hüzünle yapraklarını döküyor. (Doğru) Ağaçlar büyük bir hüzünle yapraklarını döküyorlar. (Doğru) Dakikalar şımarık bir tavırla tık tık ilerliyordu. (Doğru) Dakikalar şımarık bir tavırla tık tık ilerliyorlardı. (Doğru) Martılar bize selam getirdiler.(Doğru) Martılar bize selam getirdi.(Doğru) Öznede çoğul sayıların, belgisiz sıfat ve zamirlerin bulunduğu cümlelerde yüklem tekil olur. İki arkadaş, şakalaşmaya başlamışlardı. (Yanlış) İki arkadaş, şakalaşmaya başlamıştı. (Doğru) Savaşa katılanların çoğu eve sakat dönmüşlerdi. (Yanlış) Savaşa katılanların çoğu eve sakat dönmüştü. (Doğru) [22] 2. OLUMLULUK VE OLUMSUZLUK YÖNÜNDEN UYGUNLUK Sen ve Kemal, teneffüste kütüphaneye gelsin. …………………………………………………………………. Cümlenin öznesi olumlu belgisiz zamirse (herkes, bütün, hep…) yüklemi de olumlu ve aynı zamanda tekil olmalıdır. Yarışmaya, iki kişi ve ben gittim. …………………………………………………………………. Ben, sen ve o burada nöbet tutacak. …………………………………………………………………. Olumsuz belgisiz zamirse (hiçbiri, hiç kimse, kimse…) yüklemi de olumsuz ve yine tekil olmalıdır. Kimse konuşmuyor; dikkatle öğretmeni dinliyor özne yüklem yüklem (olumsuz) (olumsuz) ( olumlu) (Cümlede, birinci yargıda kullanılan “kimse” olumsuz öznesi, iki yüklem için ortak kullanılmış. Ancak “kimse … konuşmuyor” uyumluyken “kimse … dinliyor” uyumlu değildir. İkinci yüklem için “herkes” olumlu öznesi getirilerek özne-yüklem uyumsuzluğu giderilebilir.) Koca salonda ben ve bir yabancı kalmıştı. ………………………………………………………………… Aydın ve sen beni kapıda bekle. ………………………………………………………………… Kimse konuşmuyor; herkes dikkatli bir biçimde öğretmeni dinliyor. Sıralı ve bağlı cümlelerde kip ve kişi ekleri uyumlu olmalıdır. Ben erken kalkıyor, siz akşama kadar yatıyorsunuz.(Yanlış) Ben erken kalkıyorum, siz akşama kadar yatıyorsunuz.(Doğru) IV.NESNE EKSİKLİĞİ Herkes canla başla çabalıyor, şikâyet etmiyordu. ………………………………………………………………… Birden çok yargının bulunduğu cümlelerde, yüklemlerin birine nesne getirilmesi gerektiği halde getirilmemişse nesne eksikliğinden doğan anlatım bozukluğu meydana gelir. Hiçbirimiz konuşmuyor, olacakları bekliyorduk. ………………………………………………………………… ‘’Arkadaşıma bu meseleyi anlattım ve ikna ettim.’’ cümlesinde iki yüklem vardır ve ikinci yüklem nesne gerektirmektedir. İkinci yüklemden önce ‘’arkadaşımı’’ ya da ‘’onu‘’ nesnesi kullanılarak anlatım bozukluğu giderilebilir. 3. Kişi Yönünden Uygunluk Özne kaçıncı kişiyse yüklem, özne ile aynı kişi ekini alır. 2 3 Ben, geleceğe umutla bakmak istiyorum. I.tekil kişi I. tekil kişi Annem, bizim için hiç durmadan çalıştı. III.tekil kişi III.tekil kişi Biz bunca işin altından nasıl kalkacağız? I.çoğul kişi I.çoğul kişi Onun hayata bakışı, yorumlayışı herkesinkinden farklıydı. ………………………………………………………………… Birden fazla özne olduğunda bunlardan biri “ben” ya da “biz” ise yüklem I.çoğul kişi olur. Ben, annem ve babam bu hafta tatile gideceğiz. Biz I.çoğul kişi İktidarlar dönem dönem, sanata pranga vurup köleleştirmeyi istiyor. ………………………………………………………………… Birden fazla özne olduğunda bunlardan biri “sen” ya da “siz” ise yüklem II. çoğul kişi olur. Oğluna Fransa’dan bir mektup göndererek yanına çağırdı. ………………………………………………………………… Sen ve Aylin geçen gün bensiz nereye gittiniz? Siz II.çoğul kişi Arkadaşıma bu meseleyi anlattım ve onu ikna ettim. Kitapların numaralarını yapıştırıp raflara yerleştirdi. ………………………………………………………………… Size teşekkür etmek ve kutlamak istiyorum. ………………………………………………………………… Birden fazla özne olduğunda bunlardan biri “o” ya da “onlar” ise yüklem III. çoğul kişi olur. Bu kuralların gerekli olduğunu biliyorum; ama uygulayamıyorum. ………………………………………………………………… O ve Ayşe biraz önce buradan geçtiler. Onlar III.çoğul kişi Otobüste yolcu olarak ben ve ihtiyar adam kalmıştı. …………………………………………………………………. [23] V.DOLAYLI TÜMLEÇ EKSİKLİĞİ Birden çok yargının bulunduğu cümlelerde, yüklemlerin birine dolaylı tümleç getirilmesi gerektiği halde getirilmemişse nesne eksikliğinden doğan anlatım bozukluğu meydana gelir. Annesini ihmal ediyor, bir mektubu çok görüyordu.(Yanlış) Annesini ihmal ediyor, ona (annesine) bir mektubu çok görüyordu.(Doğru) Bu anlayış bizi Batı’ya yaklaştırmıyor aksine uzaklaştırıyor. ………………………………………………………………… Son eserinizi beğendim diyemem; pek çok dil yanlışı vardı. ………………………………………………………………… Sizi önemseyen ve inanan insanlar var. ……………………………………………………………….. Çıkan yeni romanları incelemek ve tezi için yararlanmak istiyordu. ………………………………………………………………… 2 4 bozukluğunu gidermek için cümleye uygun edat tümlecini eklemek gerekmektedir. Beni sevdiğini söylüyor ama hiç ilgilenmiyor.(Yanlış) Beni sevdiğini söylüyor ama benimle hiç ilgilenmiyor.(Doğru) İhtiyar, komşusuna iki günde bir uğrar, söyleşirdi. ………………………………………………………………… Arkadaşlarını aradı, sonra buluştu. ………………………………………………………………… Buna nasıl dayandın, nasıl baş ettin? ………………………………………………………………… Bir daha seni görmek ve karşılaşmak istemiyorum. ………………………………………………………………… Huysuzluk ettiğinde çocuğu kendi başına bırakın, bir süre ilgilenmeyin. ………………………………………………………………… VIII. EK EYLEM EKSİKLİĞİ İki ayrı ek eylemin kullanılması gereken yerde ek eylemin ortak kullanılması durumunda karşımıza çıkar. Gençlerden çok şey bekliyoruz; fakat değer vermiyoruz. ………………………………………………………………… Ek eylem eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozukluğu daha çok yargılar arasında karşıtlık olduğunda ortaya çıkar. VI.ZARF TÜMLECİ EKSİKLİĞİ Birden çok yargının bulunduğu cümlelerde zarf tümleçlerinin yüklemlerle olumluluk – olumsuzluk bakımından uyumlu olması gerekmektedir. Aksi takdirde anlatım bozukluğu meydana gelir. Anlatım bozukluğunu gidermek için cümleye uygun zarf tümlecini eklemek gerekmektedir. Romanlarının dili sade fakat anlatımı özgün değilmiş. cümlesinde “sade” ve “özgün” sözcükleri, ortak bir biçimde olumsuz “değilmiş” ek eylemine bağlanmıştır. Bu durumda “Romanlarının dili sade değilmiş fakat anlatımı özgün değilmiş.” anlamı çıkmaktadır. Bu bozukluk “sade” sözcüğüne uygun (olumlu) ek eylemin getirilmesiyle ortadan kaldırılabilir. Atatürk, hiçbir zaman bencil olmadı, milletinin iyiliğini istedi.(Yanlış) Atatürk, hiçbir zaman bencil olmadı, her zaman milletinin iyiliğini istedi. (Doğru) Romanlarının değilmiş Çocuklarına hiçbir zaman kötü davranmadı, sevgiyle yaklaştı. ………………………………………………………………… Her şeye rağmen moralini hiç bozmadı, çalıştı. ………………………………………………………………… O her zaman ailesinin mutluluğu için çalıştı, kendini düşünmedi. ………………………………………………………………… Her zaman senin yanındayım, seni yalnız bırakmayacağım. ………………………………………………………………… VII.EDAT TÜMLECİ EKSİKLİĞİ Cümlede edat tümlecinin kullanılması gerekirken kullanılmamasından kaynaklanan anlatım bozukluğudur. Genellikle birden çok yargının bulunduğu cümlelerde karşılaşılır. Anlatım [24] dili sadeymiş fakat anlatımı özgün Bu başarılı çocuk çok akıllı ve yaramaz değildi.(Yanlış) Bu başarılı çocuk çok akıllıydı ve yaramaz değildi.(Doğru) Evleri güzel, bahçeleri de bakımsız değildi. ………………………………………………………………… Bu kuytu köşe sıcak ama güvenli sayılmazdı. ………………………………………………………………… Bu yüzden yorgun düşer, sağlık durumumuz aksardı. ………………………………………………………………… Yaşı küçük, boyu da uzun değildi. ………………………………………………………………… IX.EYLEMSİ (FİİLİMSİ) YANLIŞLARI 1. Eylemsi Eksikliği Biri olumlu, diğeri olumsuz bir eylemsiye bağlanması sözcüklerin kullanıldığı cümlelerde tek ortaya çıkar. Bu tür suçlamaların yersiz ve doğru olmadığını hepimiz biliyoruz.(Yanlış) Bu tür suçlamaların yersiz olduğunu ve doğru olmadığını hepimiz biliyoruz.(Doğru) Kimin dürüst, kimin dürüst olmadığını nasıl anlayacağız? …………….…….………………………………….…………. Çok az ya da hiç çalışmadan başarılı olunamaz. ………………………………………………………….……… Mahkemede kimin haklı, kimin haklı olmadığını anlayacağız. ………………………………………………….………….…… Uzun yolculukları ancak sağlıklı ve yorgun olmayanlar göze alabilir. ………………………………………………….………….…… Olumlu – olumsuz karşıtlığı olmadan da farklı eylemsilere bağlanması gereken ögelerin aynı eylemsiye bağlanması, eylemsi eksikliğine neden olmaktadır. Görevlilerin beyaz kravat ve koyu renk ceket giymesi gerekiyor.(Yanlış) Görevlilerin beyaz kravat takması ve koyu renk ceket giymesi gerekiyor.(Doğru) 2 5 Huzurevinde bana duyulan sevgi ve anlayış gözlerimi yaşarttı.(Yanlış) ………………………………………………………………… Kızların abartılı küpeler ve ağır makyaj yapmaları göze batıyordu. ………………………………………………………………… 2. Eylemsi Yanlışları ve Uyumsuzluğu Cümlede yanlış eylemsilerin kullanılması bozukluğuna neden olmaktadır. anlatım eylemsilerin aynı bağlam içinde kullanılması eylemsiler arasında uyumsuzluk yaratabilmektedir. ‘’Tiyatro, toplumun yükselişini ve çökmesini gösteren bir barometredir.’’ cümlesinde “yükselişini” ve “çökmesini” ad-eylemleri aldıkları ekler bakımından uyumlu değildir. Uyumsuzluğu gidermek için aynı adeylemlerin kullanılması gerekmektedir. Tiyatro, toplumun yükselişini ve çöküşünü gösteren bir barometredir. Düzenli çalışmak ve zamanını kütüphanede geçirmesi, başarılı olmasını sağladı. ………………………………………………………………… Çocukların eve geldiğiyle gitmesi bir oldu. ………………………………………………………………… X.YARDIMCI EYLEM EKSİKLİĞİ Ad soylu bir sözcükle birleşerek bir eylemi karşılayan ''etmek, eylemek, olmak, kılmak'' sözcüklerine yardımcı eylem denir.( terk etmek, yok olmak, hissetmek, seyreylemek, memnun olmak, fark etmek , nazar kılmak ….gibi) Türkçede sık karşılaşılan anlatım bozukluklarından biri de yardımcı eylem eksikliğinden doğan anlatım yanlışlarıdır. Özellikle sıralı ve bağlı cümlelerde yardımcı eylemlerin unutulması cümlede anlatım bozukluğuna yol açmaktadır. Tembel ve becerikli olmayan insanlarla çalışmak istemiyorum. (Yanlış) Tembel olan ve becerikli olmayan insanlarla çalışmak istemiyorum. (Doğru) Korodaki öğrenciler, sessiz ve yaramaz olmayan çocuklardan seçilmişti. ………………………………………………………………… Bu konuda bugüne kadar herhangi bir itiraz ve sorun çıkaran olmadı. ………………………………………………………………… ‘’Yönetmen yeni filminde kimlerin oynayıp oynamamasına karar verecek.’’ cümlesinde yönetmenin henüz gerçekleşmemiş bir durum için karar vermesi söz konusu olduğundan “oynayıp oynamamasını” ad-eylemi yerine “oynayıp oynamayacağı” gelecek zaman anlamlı sıfat-eylemi kullanılmalıydı. Zayıf ve güçlü olmayanları buraya getirmeyin. ………………………………………………………………… Yönetmen yeni filminde oynamayacağına karar verecek. Önce, basit ve karmaşık olmayan soruları çözmelisiniz. ………………………………………………………………… kimlerin oynayıp Bizi en çok sevindiren, onun ziyarete geldiğidir. ………………………………………………………………… Cümledeki eylemsilerin aynı eklerle türemiş olmasına dikkat edilmelidir çünkü farklı yapılardaki [25] Sınav konusunda bu kadar kaygı ve endişe etmenize gerek yok. ………………………………………………………………… XI. ÇATI UYUMSUZLUĞU Eylem ve eylemsilerin etken ve edilgen çatı bakımından uyumlu olmaması durumunda ortaya çıkar. Cümlede ortak özneye bağlı birden çok eylem veya eylemsi kullanıldığında bunların ya etken ya da edilgen kullanılması gerekir. Farklı çatılar kullanıldığında çatı uyumsuzluğu oluşur. XII.TAMLAMA YANLIŞLARI Yazmaya karar verince şiirden başlanması iyi olur. (Yanlış) Yazmaya karar verilince şiirden başlanması iyi olur.(Doğru) Orhan Bey, okulumuzun kurucu ve müdürüdür.(Yanlış) Orhan Bey, okulumuzun kurucusu ve müdürüdür. (Doğru) Araya farklı türden sözcüklerin girdiği kimi belirtili ad tamlamasında tamlayan ya da tamlanan ekleri kullanılmadığında cümlenin anlatımı bozulur. En iyi kadın oyuncu ödülünü alan sanatçı, mutluluktan gözlerinin içi gülüyordu. ………………………………………………………………… Kışın hastalanmamak için sebze ve meyveleri bol su ile yıkayıp yenmeli.(Yanlış) Kışın hastalanmamak için sebze ve meyveler bol su ile yıkanıp yenmeli.(Doğru) O, zulme alkış tutanlar karşısında sağlam karakteriyle durabilmiştir. ………………………………………………………………… Dediklerime dikkat edilseydi bu yanlışları da yapmazdı. ………………………………………………………………… Eserde bazı mesajlar vererek okuyucular düşündürülüyor. ………………………………………………………………… Türkiye’de de taksiye binildiğinde klasik müzikle karşılaşabiliyorsunuz. ………………………………………………………………… 2 6 1.Tamlama Eklerinin Yanlış ve Eksik Kullanımı: Bu yazar, ilk yapıtlarından başlayarak incelenmeli, tekrar tekrar değerlendirilmelidir. ………………………………………………………………… Öğle yemeği yedikten sonra toplantı için salona geçildi. ………………………………………………………………… Bu iş bitirilince vakit kaybedilmeden hemen öteki işe başlamalısınız. ………………………………………………………………… Evden çıktıktan sonra biraz yürüyüp arabaya binildi. ………………………………………………………………… Çalışma Bakanı, emeklilik yaşı yükseltilmesine yönelik olarak hazırlanan yeni yasa tasarısını imzaladı. ………………………………………………………………… Belirtili ad tamlamasında bir çokluk içinden “seçme” bildiriliyorsa tamlayan eki “-in” yerine “-den” eki kullanılabilir. Ancak seçme bildirmiyorsa “-in” tamlayan eki yerine “-den” ekinin kullanılması yanlıştır. Bahçedeki ağaçlardan birkaçı belediye tarafından kesildi. (Doğru – Seçme bildiriyor.) Çocuklardan bazıları kreş etkinliği olarak müzeye gitti (Doğru – Seçme bildiriyor.) Öğrencilerimizden hiçbiri sınavda başarısız olmamıştır. (Yanlış) Öğrencilerimizin hiçbiri sınavda başarısız olmamıştır (Doğru) Komşulardan tümü bize gelecekmiş. ………………………………………………………………… 2. Tamlayan ya da Tamlananın Kullanılmaması: Bu konuyu önce öğretmenimize soralım, görüşlerinin ne olduğunu anlayalım.(Yanlış) Bu konuyu önce öğretmenimize soralım, öğretmenimizin görüşlerinin ne olduğunu anlayalım (Doğru) Öykünün kahramanı öylesine canlı betimlenmiş ki kitabı okuyanların çoğu ölümüne üzülmüş, belki de ağlamıştır.(Yanlış) Öykünün kahramanı öylesine canlı betimlenmiş ki kitabı okuyanların çoğu kahramanın ölümüne üzülmüş, belki de ağlamıştır.(Doğru) Her zamanki gibi benim de senin de odanı annem temizledi. ………………………………………………………………… [26] Herkes kendi işiyle uğraşıyordu, bizimle uğraşacak hâli yoktu. ………………………………………………………………… Onu ne görevden alabildik ne de görev yerini değiştirebildik. ………………………………………………………………… Ablam evimizi çekip çevirir, düzenine önem verirdi. ………………………………………………………………… Tamlayan görevinde kullanılması gereken zamirin kullanılmaması anlam belirsizliğine yol açabilir. Bu kadar anlayışsız biri olduğunu bilmiyordum. (senin/onun) Elbiselerini yıkadım ve ütüledim . (senin/onun) Bu yarışı kazanacağına kesin gözüyle bakılıyor. (senin/onun) 3. Ortak Olmayan Tamlayan ya da Tamlananın Ortakmış Gibi Kullanılması: Kimi zaman birbirine bağlı ad ve sıfat tamlamalarının tamlayanları bağlaçla birbirine bağlanır, tamlanan ortak kullanılır. Ancak tamlanan her iki tamlayana da uygun değilse anlatım bozukluğu ortaya çıkar. Depremzedelere her türlü tıbbi ve gıda yardımı yapıldı. (Yanlış) Depremzedelere her türlü tıbbi yardım ve gıda yardımı yapıldı. (Doğru) 2 7 Bu yıl sınava girecek öğrenciler, tercihleri ne olursa olsun, sosyal ve fen bilimlerinin testlerini çözmek zorundalar. (Yanlış) Bu yıl sınava girecek öğrenciler, tercihleri ne olursa olsun, sosyal bilimler ve fen bilimlerinin testlerini çözmek zorundalar. (Doğru) Türkiye, Avrupa Birliğine sosyal ve hukuk devleti olma yolunda gerekli adımların atılacağına dair söz verdi. ………………………………………………………………… Bu önlemler ekonomik ve sağlık açısından yararlı sonuçlar verdi. ………………………………………………………………… Parkta cıvıl cıvıl öten kuşların ve ağaçların arasında dolaştık ………………………………………………………………… Bölgemizde karasal ve Akdeniz iklimi görülmektedir. ………………………………………………………………… Bu, benim veya senin yapabileceğin bir iş değildi. ………………………………………………………………… 4.Tamlamada Uyumsuzluğu: Görülen Tekillik – Çoğulluk Türkçede sayı sıfatlarından ve belgisiz sıfatlardan sonra gelen adlar çoğul eki almaz. Aldığından anlatım bozulur. Birçok öğrencilerim oldu, onların görüşüyoruz.(Yanlış) Birçok öğrencim oldu, onların görüşüyoruz.(Doğru) çoğuyla hala çoğuyla hala Bunca sorunlarımın arasında bir de seninle uğraşamam. ………………………………………………………………… Devlet pek çok sanatçılara bu ünvanı veriyor. ………………………………………………………………… Senin bu söylediklerini birçok insanlar maalesef kabul etmiyor. ………………………………………………………………… NOT: Türkçede sayı sıfatları çoğullanamaz. İki kardeşler sen gelene kadar pencerede beklediler. (Yanlış) İki kardeş sen gelene kadar pencerede bekledi.(Doğru) Ama bu kuralın istisnaları vardır: üç silahşörler, kırk haramiler, yedi meşaleciler, beş hececiler, yedi uyurlar….gibi. XIII. BAĞLAÇ YANLIŞLARI Cümle içerisinde anlam kazanan bağlaçlar kendi anlamı dışında başka anlamda kullanılırsa anlatım bozukluğu oluşur. Matematiğe doğuştan bir yeteneğim olduğu düşünülüyordu ama problemleri yorumlamadan çözüyor, teoremleri yorulmadan ispat edebiliyordum.(Yanlış) Matematiğe doğuştan bir yeteneğim olduğu düşünülüyordu çünkü problemleri yorumlamadan çözüyor, teoremleri yorulmadan ispat edebiliyordum.(Doğru) Öğretmeninin verdiği kitabı bir günde okuyup bitirdi, ama özetini de çıkardı. ………………………………………………………………… Belgisiz ve işaret sıfatlarını iyi öğrenmelisin. ………………………………………………………………… Bugün uğramam gereken yedi firma var, kaldı ki çok az zamanım var. ………………………………………………………………… Okullarımızda kültürel ve sanat etkinlikleri yapılmaktadır. ………………………………………………………………… Ahmet Bey oğlunu çok seviyor fakat bir dediğini iki etmiyordu. Yarışmada birbirinden yakışıklı delikanlı ve kızlar vardı. ………………………………………………………………… [27] XIV. SÖZCÜĞÜN YAPISINDAKİ YANLIŞLIK Kullanılan sözcüğün dil bilgisi kurallarına aykırı türetilmesi anlatım bozukluğuna yol açar. Bu tür sözcüklerin cümlede kullanımı, akıcılık ilkesiyle ters düşer. Kedim kendini okşattırmak ister, yanımdan ayrılmazdı. (Yanlış) Kedim kendini okşatmak ister, yanımdan ayrılmazdı. (Doğru) Fiyatlar, önlemlerimiz sayesinde artık kontrol altına alınabiliniyor. ………………………………………………………………… Söylediklerinden dolayı bu adamdan pek hoşlaşmıyorum. ………………………………………………………………… İstersen duvarın geri kalan kısmını da ben boyayım. ………………………………………………………………… Mehmet Efendi on beş yıldır bakkalcılık yapıyor. ………………………………………………………………… Çocuğu iyi bir doktora bakıtmak gerekiyor ………………………………………………………………… Sandalyeden kalkıp koşaraktan yanıma geldi. ………………………………………………………………… 2 8 Babam marangozculuğa yıllarını vererek işin tüm inceliklerini öğrenmişti. ………………………………………………………………… Bu yıl her şey pahalılanmış. ………………………………………………………………… Yiyecekleri dışarıda bırakmış, kokturmuşsun. ………………………………………………………………… XV. EK YANLIŞLIKLARI Bir cümlede sözcüklerden birinin yanlış veya gereksiz bir ek alması anlatım bozukluğuna yol açar. Bu tür cümlelerdeki anlatım bozukluğunun giderilmesi için yanlış kullanılan ekin düzeltilmesi veya fazla olan ekin cümleden çıkarılması gerekir. Senin bu umursamamazlığın bizi her zaman küçük düşürüyor. (Yanlış) Senin bu umursamazlığın bizi her zaman küçük düşürüyor.(Doğru) Ormanların hızla yok olmasının sebebi bilinçsiz bir şekilde kağıt tüketmemizdendir.(Yanlış) Ormanların hızla yok olmasının sebebi bilinçsiz bir şekilde kağıt tüketmemizdir.(Doğru) Demek ki gençlikte bazı şeylerin mutlaka yaşanılınması gerekiyormuş. ………………………………………………………………… [28] Lise yıllarımdaki okuduğum dünya klasiklerini yeniden okumaya başladım. ………………………………………………………………… Yazarlarımızın köy yaşantısına ilgilenmeleri toplumumuz açısından çok yararlıdır. ………………………………………………………………… Genç şairlerin, şiirlerini sadece kendi yaşamlarıyla sınırlandırma yanlışına düşmemelidir. ………………………………………………………………… ANLATIM TÜRLERİNİN SINIFLANDIRILMASI Her anlatım, gerçekleştiği bağlam içinde ayrı bir bütündür ve dil bilgisi kuralları (bağlaşıklık) ve anlam ilişkisi (bağdaşıklık) ile birbirine bağlanan cümle ve paragraflardan oluşur. Paragraflar, anlatımı ve anlamayı kolaylaştırır; metnin belli bir düzen için oluşmasını, okumanın da bu düzen içinde yapılmasını sağlar. Paragrafta kullanılan anlatım türü, o paragrafın özellikleriyle yakından ilgilidir. Anlatım türünün belirlenmesinde anlatımın amacı, okurda uyandırılmak istenen etki önemli bir rol oynar. Söz gelimi bir gazetede köşe yazısı, bilimsel bir yazı gibi öğretici bir metin ile deneme, roman, öykü gibi bir edebi metnin anlatım türü farklı olacaktır. Örneğin okurda ya da dinleyende heyecan uyandırmak istiyorsak anlatımımızı bir olaya bağlar, onları bu olayın içine çekmeye çalışır ve öyküleme yaparız. Anlattıklarımızın bir tablo gibi gözler önünde canlanmasını istediğimizde betimleme yaparız. Bize yabancı gelen veya anlaşılması güç durumlar hakkında bilgi vereceksek bunları açıklama yoluna gideriz. Eğer amacımız karşımızdakini belli bir düşünce ve davranışa yöneltmek ise o zaman da konuyu tartışma havası içinde ele alırız… 2 9 Edebi bir metinde daha çok öyküleyici, betimleyici, düşsel, mizahi, söyleşmeye bağlı gibi türler tercih edilirken öğretici metinlerde ise daha çok açıklayıcı, tartışmacı, öğretici, kanıtlayıcı gibi türler tercih edilir. Yani metnin türü ile anlatım türü arasında her zaman doğal bir bağlantı vardır. ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM (HİKÂYE ETME) Anlatıcının bir olayı veya birbiriyle ilişkili olayları anlatmasıyla ortaya çıkan anlatıma “öyküleyici anlatım” denir. Öyküleyici anlatım roman, hikâye, masal gibi "edebi metinler”de ve anı, gezi yazısı, yaşam öyküsü, mektup gibi “öğretici metinler"de kullanılır. Öyküleyici anlatımın kullanıldığı bütün metinlerde gerçek ya da tasarlanmış bir olay; o olayı yaşayan kişi veya kişilerce belli bir mekân ve zaman diliminde gerçekleşir. Metnin yapısını oluşturan olay, kişi, mekân ve zaman birimleri belli bir bütünlük oluşturarak ortak bir tema çevresinde eserin kurgusunu ve planını oluşturur. Eylemlerin anlatımı olan öykülemede “olay, kişi, zaman, mekân ve anlatıcı” en önemli ögelerdir. ÖYKÜLEYİCİ ANLATIMIN ÖGELERİ 1. OLAY En az iki kişinin veya iki kişi yerine geçen kavram veya varlığın yakınlaşması, karşı karşıya gelmesi veya çatışması sonucu ortaya çıkan eyleme “olay” denir. Öykülemede olay, bir sahneden başkasına zincirleme olarak geçer. Bir eylemin başka eylemleri oluşturması sonucu ortaya çıkan eylem zincirine “olay zinciri” ya da “olay örgüsü” denir. Olay zinciri; günlük, anı, gezi yazısı, mektup gibi kişisel yaşamı konu alan öğretici metinlerde karşımıza çıkar. Bu tarz yazılarda yazar yaşadıklarını, gündelik hayatta yaşanan olayları kaleme alırken bir olay örgüsünü değil, birbiri ardınca devam eden olay zincirini aktarır. Olay zincirinde yazarın amacı okuyucuya estetik bir zevk vermekten çok onu bilgilendirmektir Anlatım türleri : Öyküleyici anlatım Betimleyici anlatım Öğretici anlatım Açıklayıcı anlatım Kanıtlayıcı anlatım Tartışmacı anlatım Coşku ve heyecana bağlı anlatım Destansı anlatım Düşsel anlatım Mizahi anlatım Emredici anlatım Söyleşmeye bağlı anlatım Gelecekten söz eden anlatım ‘’Bizi Stockholm’de Uludağ havası gibi saydam, tertemiz bir gökyüzü karşıladı. Vakit akşamın onu idi. Her yan gündüz gibi aydınlık. Saat on bir oldu, sokakta gazete okuyabiliyordunuz. Hani ‘İngiltere İmparatorluğu’nda güneş batmaz.’ diye bir laf vardır ya, yaz aylarında İsveç’te de güneş kolay kolay batmıyor. Ancak on ikiye doğru hava karardı. Elektrikler yandı. Yol yorgunu olduğum için bir banyo yapıp kendimi yatağa attım. Günlük güneşlik şıkır şıkır güne uyandım. Saatime baktım ki gecenin üçü. Kışın gündüzsüz geceler, yazın gecesiz gündüzler ülkesi olan İsveç’in bu enlem şakasına aklınız yatsa da başka türlü bir koşullanmanın ürünü vücudunuz şaşkınlıktan bir türlü kurtulamıyor. Sabaha kadar daha doğrusu bizim alışageldiğimiz saatin yedisinde başlaması gereken sabaha kadar sağdan sola dönüp duruyorsunuz. Bir geç kalmışlık kompleksinden bilinçaltınızı kurtaramıyorsunuz.” Düşsem Yollara Yollara” adlı gezi kitabından alınan bu parçasında Haldun Taner, İsveç gezisinde gördüğü [29] Stockholm’ü anlatıyor. Taner, gördüklerini edebi bir zevk vermekten çok olay zinciri şeklinde aktarıyor. Olay örgüsü ise edebi metinlerde (roman, öykü, tiyatro…) bütün ögelerin (kişi, mekân, zaman) bir tema çevresinde bir araya gelerek düzen oluşturmasıdır. Edebi metinlerde karşımıza çıkan olaylar, gerçeğin bire bir aynısı değil kurmaca yani hayalidir. Gerçeğin sanata dönüştürülmüş hâlidir. Anlatılanlar hiçbir zaman öğretici nitelikli metinler gibi kesin yargılara ve sonuçlara götürülmez. Temelde kurmaca metnin, öğretici metinden farkı “neyin sunulduğu değil, nasıl sunulduğudur.’’ Öykülemede olay örgüsü belli bir plana göre sıralanır. Eylemlerin etki-tepki, neden-sonuç ilişkisi içinde, mantık çerçevesine göre birbiri ardınca sıralanması söz konusudur. Bu sıralanışta okurda merak duygusu kamçılanır, okurun olaya ilgi duyması ve metni kolay algılaması sağlanır. Örnek: “Bir yılbaşı gecesi halkevinde toplantı var. Davetliler grup grup geliyor. Okul müdürleriyle beraber oturan öğretmen yardımcısı Nihal, kapının her açılışında heyecanlanıyor. Birini beklediği her hâlinden belli. Kapı açılıyor. Nihal dönüp bakıyor, kaymakam annesiyle geliyor. Nihal üzülüyor. Kapı bir daha açılıyor. Mal müdürü, eşi, henüz okula yeni başlayan kızları görünüyor. Nihal sabırsızlanıyor. Acaba nerede kaldılar? Fakat vakit daha erken. Saat sekiz buçuk bile değil. Nihal saatine bakmıyor ki. Hep kötü ihtimaller düşünüyor: Ya gelmezlerse? Sakın ani bir hastaları çıkmasın? Yahut beklenmedik bir kaza?” 3 0 Öykülerdeki her olay, gerçekte insanın tutkuları, özlemleri, düşleri ya da istekleridir. Bu açıdan her olay bir sorunu da beraberinde getirir. Bu sorun insanın insanla, insanın doğayla, insanın toplumla ya da insanın kendisiyle olan çatışmasıdır. Metinde olay kahramanı genelde bir engelle karşılaşır ve bu engel bir çatışmayı doğurur. Öykünün ilk satırından son satırına kadar okurun ilgisini ayakta tutan da bu çatışmadır. Bu ilginin oluşumunda temel unsur ise metnin “tema”sıdır. Tema, metindeki çatışmanın yani temel duygu ve düşüncenin en kısa ifadesidir. Tema; bağlam, kişi, zaman, ifade ve anlatma biçimiyle sınırlandırılarak somutlaştırılır. Temalar, çok çeşitlidir. Aşk, ölüm, doğa, kader, mutluluk, gençlik, hayranlık, umut, sevgi, özgürlük, vatan, aile, yozlaşma gibi temalar tarihin ilk çağlarından beri çeşitli eserlerde ele alınmaktadır. [30] Roman ve hikâyelerde iki tür olay örgüsü görülür. Düz olay örgüsü: Olayların düz bir sıra hâlinde, kronolojik olarak anlatıldığı olay örgüsüdür. İlmekli olay örgüsü: Olay akışının iç içe olduğu, arada bir geçmişe dönük olayların anlatıldığı metinlerde görülen olay örgüsüdür 2. KİŞİ (ŞAHIS) KADROSU Kişiler, öyküleyici anlatımda olayı yaşayanlardır. Olay birkaç kişi arasında geçer. Bunların kimileri olay için birinci derecede önemlidir. Olayın kolay anlaşılabilmesi için bu kişilerin anlatıda çok iyi tanıtılması gerekir. Olayların anlatımı sırasında kişiler niteliklerine uygun davranırlar ve konuşurlar. Öykü ve romandaki kişilere “öykü veya roman kahramanları” da denir. Yazarın, düş gücüyle tasarlayıp yarattığı kurmaca dünyanın kişileri de kurmaca kişilerdir. Gerçek yaşamdaki kişilerin bire bir aynısı değildir. Ancak yazar, yarattığı bu kişilerin gerçek yaşamdaki kişilere de benzerlik ya da uyum göstermesine dikkat eder. Bu sayede okur, eser kişilerinin her an karşılaşabileceği türden kişiler olduğu duygusunu yaşar. Çünkü yaratılan bu kişilerin de bizler gibi düşünceleri, olaylar karşısında tutum ve davranışları vardır. ‘’’Ayakkabıcı, iskemlesine oturdu. Hasan da merakla karşısına geçti. Şaşarak eğlenerek seyrediyordu. Tamirci, kartona benzeyen kalın deriyi iki tarafı keskin incecik, sapsız bıçağıyla kesti. Ağzına bir avuç çivi doldurdu. Sonra bunları ağzından çıkarıp ayakkabıların altına çabuk çabuk mıhladı. Deri parçalarını pis bir suya koyup ıslattı. Mundar çanaktaki macuna parmağını daldırıp tabanlara sürdü. Hasan bunların hepsine dikkatle bakıyordu. Susuyor ve bakıyordu.’’ Yukarıdaki metnin kişileri Hasan ve ayakkabıcıdır. Yazar, anlattığı olaya göre eser kahramanlarını insan dışındaki varlıklardan da seçebilir. Yeri geldiğinde hayvanlar, bitkiler, nesneler, olağanüstü varlıklar de edebi bir eserin kahramanı olabilir. Ama bu metinlerde de temel amaç insanı insana tanıtmaktır. ‘’Tilki, yol başında durmuş etrafı gözetliyor muş. Karşıdan yaman bir kurtla bir çoban köpeğinin güle oynaya geldiklerini görmüş. Yanlarına gidip dostluklarının gerekçesini sormuş. Köpek: ‘Dün bu kurt bizim sürüye saldırdı. Birkaç koyunu boğazladı. Arkasından koştum; ama yetişemedim. Çoban da beni evire çevire dövdü. Ben de gidip eski düşmanımla dost oldum... Dostluğumuzun gerekçesi çobandır.’ demiş.’’ Kurmaca bir metinde pek çok kişi olay içinde yer alabilir. Ama olaya, kimileri doğrudan katılır ve başından sonuna kadar bu kişiler olayı yönlendirir. Bunlara “aslî kişiler (asıl kahraman, başkahraman)” denir. Bunların dışında olayların akışında rol alan ikinci dereceden kişiler vardır. Bunlara da “yardımcı kişiler” denir yansıyan tipler ise evrensel özellikleri temsil eden kişilerdir. Destan (Alp Er Tunga, Oğuz Kağan…), masal (Keloğlan, Alaaddin, Pamuk Prenses…), Gölge Oyunu (Karagöz ve Hacivat), halk hikâyelerindeki (Ferhat ile Şirin, Köroğlu, Dadaloğlu…) kişiler birer tiptir. Ana, baba yaşlandılar. Kendilerini geçindiremez oldular. Evlerini de belediye alıp yola kattı; parası da verilmedi. Verilse bile ev, eski bir evdi; bir yenisini alacak kadar para getirmezdi. İster istemez oğullarının yanına sığındılar. Oğulları: Cemalettin Yapıman. Mühendistir. Eskiden devlet hizmetinde idi, şimdi kendi başına çalışıyor. Sözleşmelere girer, evler alır, satar. İşleri oldukça geniştir, gittikçe de genişliyor. Gelinleri: Bayan Nebahat Yapıman. Eski paşalardan birinin torunu, bir binbaşının da kızı imiş. İki çocuk anası, oldukça güzel, sürmeli, rimelli, boyalı, kaşları yoluk, kumar düşkünü bir hanımdır. Kaynanası ile kaynatasının evine gelip yerleştiklerini hiç istemez. İhtiyarlara arka odalardan birini verdiler. Ara sıra, hizmetçilerden biri odalarına girip: — Bu akşam misafir var, sizin yemeğinizi buraya getireceğiz,der. İhtiyarlar gücenir, içlenirler. Baba: Reşit Efendi. İskiplidir. Orada Kalemlioğulları diye tanınmış bir ailenin çocuğudur. Konya’da bir medresede okurken, İskipli bir tanıdığının yardımı ile Vali Hasan Paşa’nın yanına kapılanmış, onunla birlikte birçok yeri dolaşmış, sırasına göre paşanın vekilharçlığını, kâtipliğini, kahyalığını yapmış, onların yanında evlenmiş, son yıllarına kadar da paşanın ailesinin yanından ayrılmamıştı. (Memduh Şevket Esendal, Karısının Kocası) 3 1 Bu metinde koyu renkle belirtilenler eser kişileri, yazar tarafından yaratılmış kurmaca kişilerdir. Edebi (sanatsal) metinlerde kişiler gösterdikleri özelliklere göre ikiye ayrılır: Tip ve karakter. Tip, içinde bulunduğu belli bir sınıfın ya da düşüncenin genel özelliklerini yansıtan, bunları abartılı olarak kendinde toplayan kişidir. Bu yüzden tipler gündelik yaşamda rastlanılan sıradan insanlara benzemez. Çünkü tipler, birtakım davranış ve özellikleri abartılmış kişilerdir. Bu kişiler aynı özelliği, değişmeden sürdürürler. Tipler, hangi ortamda olurlarsa olsunlar, ne yaparlarsa yapsınlar her zaman tek bir düşüncenin sembolü olmuştur. Sivrilen bir yönün öne çıkarılmasıyla oluşturulmuş insan figürüdür. “Tip”te bir insanın kendine özgü özellikleri yoktur, o temsil ettiği sınıfın ya da tüm insanların ortak özelliğini kişiliğinde toplamış kişidir. Örneğin köylü, memur, eşkıya, imam ait oldukları sınıfı temsil eden tiplerken mirasyedi, cimri, kahraman ya da korkaklığıyla esere [31] Tanzimat Dönemi romanlarındaki çoğu kahraman birer tip olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası”nda karşımıza çıkan Bihruz Bey, mirasyedi bir tiptir. Fransız edebiyatının büyük isimlerinden Moliere'in "Cimri"sinde yer alan kahraman Harpagon ilk tip örneklerinden biridir“ Örnek: ‘’Asaf Akçıl, gümrükte memurdu. Elli elli beş yaşlarında tahmin edilirdi. Epey iri ve hantal bir vücudu vardı. Oldukça garip ve gülünç bir şekilde giyinirdi. Tepesi dımdızlak açıktı. Her gün sinekkaydı tıraş olurdu. Yıllardan beri yenilemediği kravatı çenesinin altında bir düğüme benzerdi. (…) Asli maaşı 35 lira idi ve dairede yirmi üç yıl çalışmasına rağmen bilinmez neden, resmi sebep olarak kadrosuzluktan bir türlü üst derece ve maaşa terfi edememişti. Son terfisinin üstünden tam altı yıl geçmişti. Asaf Akçıl, tabii şikâyetçiydi. Bu şikâyeti her memurun yükselmeye olan hırsı yüzündendi.’’ Bu parçada Asaf Akçıl, bir tip olarak verilmiş. Kahramanın kendine özgü, ayırıcı yanları değil; sadece hayali gerçekleşememiş bir memur olması gibi genel özelliği ortaya konmuş. Karakter, başkalarından kendine özgü nitelikleriyle ayrılan, belirginlik kazanmış huy ve davranışlara sahip kişidir. Zamanın, çevrenin ve içinden çıktığı toplumun izlerini taşır. Ya da onların karışımıyla meydana gelir. Olay örgüsü boyunca yaşananlara bağlı olarak karakter de sürekli bir değişim içindedir. Ama bu değişiklikler bir bütünlük içinde gerçekleşir. Karakterdeki değişimler yaşanan olaylara bağlı olarak gelişir ve inandırıcı olmak zorundadır. Örnek: “Salih Ağa, köyün zengin adamlarından biridir. Ama kılık kıyafeti itibariyle bir dilenciden hiç farkı yoktur. Kışın en soğuk günlerinde bile onun çorap giydiğini hatırlamıyorum. Ökçesi basık pabuçlarının içinde kara ve çatal topuklu ayakları, ellerinden ziyade ortadadır. Denilebilir ki kişiliğinin bütün ifadesi bu ayaklarında toplanmıştır. Rahat mıdır? Sinirli midir? Bir arazi meselesinde köylülerden birine bir oyun oynamak üzere midir? Bir işte kazanmış mıdır? Kaybı mı vardır? Sizin hakkınızda ne düşünüyor? Bunları anlamak için hemen ayaklarına bakınız.” Yukarıdaki parçada, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” romanında önde gelen kişilerinden olan Salih Ağa’nın karakteri çizilmiş. Salih Ağa’nın cimriliği, ayaklarının durum ve hareketleriyle kişiliği arasındaki bağlantı, kurnazlığı ve sinsiliği sergileniyor. Metinde kahramanın iç dünyasına ait ayrıntılar verilerek kendine özgü karakteri sergileniyor. Karakterler belli bir kesimi değil yalnızca kendini temsil eder. Eserde karakterin kişisel özellikleri daha çok ortaya çıkar, iç dünyası, duygu, düşünce ve hayalleri, tepkileri, bakış açısı, konuşma şekli bütün ayrıntılarıyla verilir. Örneğin Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” adlı romanında ahlaki ve psikolojik baskılara dayanamayan başkahramanı Raskolnikov, Gustave Flaubert’in “Madam Bovary”sinde gelişimini izleyebildiğimiz Emma Bovary, Stendal’ın “Kırmızı ve Siyah” adlı eserinde çıkmazlar içinde sürüklenen Julien Sorel birer karakter olarak karşımıza çıkarılmıştır. 3. ZAMAN Öykülemede olaylar, belli bir zaman dilimi içinde geçer. Bu zaman, hem başlangıcı hem de sonu olan bir zamandır. Zincirleme olarak önce olay başlar, olayın gelişmesi bir durumdan başka bir duruma, bir olgudan başka bir olguya geçişle olur; sonra olay gelişir ve sona erer. 3 2 Örnek: “Yeni tuttuğu hizmetçi kadına dedi ki: — Dilin Anadoluluya benzemiyor, Rumelili misin sen? — Serfiçe köylerindenim. Vaktiyle köyümde kendimize ait bir konağımız vardı. Üç kuşak burada yaşar, çok iyi anlaşırdık. Para sıkıntımız yoktu, hâli vakti yerinde bir aileydik. Sözümüz geçer, saygı görürdük. Alnımın yazısı imiş, her şeyimiz satmak zorunda kaldık, buralara düştüm. Anlaşılıyor ki sarışınmış, mavi gözlüymüş. Şimdi saçları küçük aktar dükkânı bebeklerinin ne kıla ne de ota benzeyen, dokunsanız hışırdayacağını sandığınız cansız, kuru, soluk rengini almış. Gözleri eski şekerlenmiş şuruplar kadar donuk, fersiz, katı, suyu çekilmiş… Dibe çökmüş bir gam tortusu… Bu kadar kuru, kabuğa benzeyen göze hiç rastlamamıştım. Belli ki bu kadın, onun zevkini kaçıracak. İçinden: — Bir başkasını bulunca savarım, dedi. Fakat hikâyesini dinlediği için savamadı.” Bu parçada yazar, hizmetçi kadının içinde bulunduğu dramatik noktadan hareket ediyor. Kadının yıpranmışlığını, tükenmişliğini anlatmaya başlamadan önce “vaktiyle” sözüyle zamanda geriye gidiyor. “Şimdi” sözüyle başlayan cümle ile anlatım zamanına geri dönüyor. Metinde olayların başlangıç noktası ile bitiş noktası arasında geçen zamana “vaka (olay) zamanı” denir. Örnek: “Hatça Bacı’nın tarlasından yana sanırsın taban sürmüşler. Enişteme gösterdim. ‘Burada adam ayağı izleri de var.’ dedim. Eniştem baktı. ‘Onlar bizim izlerimiz.’ dedi. Sonra bir gece, benim sıramdı; ilkin aşağıdan Köse Hüseyinlerin tarlasından yana tüfek atıldı. İki domuz vurmuşlar. Sonra Zekeriya bir el attı. Bir daha kesildi. Gece yarısı horozlar öttü, bizim mısırlardan bir ses gelmeye başladı. Bağ hendeğine sinip tüfeği geze aldım. Ses, toprağa yakın geliyordu. Porsuktur sandım. Tetiğe dokundum. Benim ateş ettiğim bir şey yoktu. Dursun Hacı, mısırların içinde ayakta duruyormuş. Kurşun da taşa değmiş, sonra taştan cıvmış, Dursun Hacı’ya değmiş. Candarmalar, kurşunun değdiği taşı bulmuşlar.” “Dursun Hacı” öyküsünden alınan bu parçada belli bir zaman kavramı vardır. Olayın anlatımı A'dan Z’ye kronolojik bir çizgide ilerlemekte. Zaman dilimi gerçek zamanla uyumludur. Yazarın zamana bağlı kalma, gerçek zamanla paralel gitmeye özen gösterme gibi bir zorunluluğu yoktur. Yazar olayı zamanda atlamalar, sıçramalar yaparak da anlatabilir; olayın sonundan, ortasından başlayıp başa dönebilir, sonra başladığı zamanla birleştirebilir. [32] Anlatıcının, olay örgüsünü anlatış zamanına ise “anlatma zamanı” denir. Yazarın, anlatıcısına tercih ettirdiği bakış açısına göre yüklemlerde kullanılan kipler ve zaman anlamı veren zarflar okuyucuya anlatma zamanını gösterir. ‘’Daha az meraklı birkaç yolcu ile ben ve arkadaşım boğazın batı tarafına, gölge bir yere doğru yürüyor ve birer taşın üstüne oturup beklemeye ve etrafımıza bakınmaya başlıyoruz.’’ Bu parçada, olay zamanıyla anlatma zamanı örtüşmektedir. Anlatıcı yaşamayla anlatmayı aynı anda gerçekleştirmektedir ‘’Daha az meraklı birkaç yolcu ile ben ve arkadaşım boğazın batı tarafına, gölge bir yere doğru yürüdük ve birer taşın üstüne oturup beklemeye ve etrafımıza bakınmaya başladık.’’ Bu parçada anlatma zamanı, olay zamanından sonra gelmektedir. Anlatıcı, olayları yaşadıktan sonra anlatmaktadır. 4. MEKAN Olay örgüsünün gerçekleştiği yere “mekân” denir. Mekân, anlatılan olayların sahnesidir; bir şehir, mahalle, sokak, ev, dağ, orman olabilir. Edebi metinlerde olay ne olursa olsun, kimin başından geçerse geçsin belirli bir mekânda gerçekleşir. Hiçbir olayın, "yer ögesi" dışında düşünülmesi mümkün değildir. Çünkü olayla olayın gerçekleştiği mekân arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Kişiler de mekândan ayrı düşünülmez. Kahramanların sosyal, kültürel ve ekonomik yönden daha iyi tanınması açısından mekân önemlidir. Hatta kişilerin psikolojik durumu ve karakteristik özellikleriyle ilgili bilgi edinmemize yardımcı olur. Mekânlar açık ya da kapalı olmaları bakımından farklılıklar gösterebilir. Olay bir oda, ev, salon vb. yerde geçiyorsa yazar, bu mekânın belirleyici özelliklerini, olayın oluşumundaki işlevini, kahramanların kişiliğinin oluşumundaki rolünü vermek durumundadır. Nevin Hanım’ı düşüne düşüne Kızılay’a doğru yürüyorum. Daha erken olduğundan dükkânların çoğu kapalı. Bir pastane açıkmış, garson yerlere talaş tozu serpiyordu. İki tane peynirli pide sardırdım. Bakanlıklar’a doğru hem yürüyorum hem de kâğıdı açtım pideleri yiyorum.’’ (Nazlı Eray, Bu Kentin Sokakları) Bu öyküde mekân olarak Ankara kullanılmış. Olay Ankara’nın Etlik semtinden başlayarak Sıhhiye’ye oradan da Kızılay’a uzanıyor. Mekânlar gerçeğe uygun çizilmiş. 5. ANLATICI Olay örgüsünü anlatan kişiye “anlatıcı”denir. Öyküleyici anlatımla oluşturulmuş edebi metinlerin (roman, hikâye, masal, destan…) anlatıcılarıyla öğretici metinlerin anlatıcıları, özellikleri bakımından farklıdır. Öğretici metinler; ders kitaplarından ansiklopedilere gezi, anı, makale, fıkra, eleştiri, sohbet, deneme, röportaj vb. biçimsel özellik taşıyan yazılara, her çeşit gazete ve dergi yazısına kadar çeşitlilik gösterir. Hepsinin ortak özelliği hedef kitle olarak belirlenen okurlara "olay zinciri" içinde bilgi aktarmaktır. Öğretici metinlerde anlatıcı gerçek bir kişidir. Yani metnin yazarı ile anlatıcısı aynı kişidir. Edebi metinlerde eseri yazan da onu okuyan ya da izleyende gerçek kişilerdir. Edebi metinleri anlatan kişi ise soyut bir kişidir. Çünkü o, yazar tarafından kurgulanmış, eser oluşturulurken olayı aktarmak için canlandırılmış bir figürdür. Anlatıcının varlığı da gerçekliği de metnin içindedir, o metin içinde yaşar. Dış dünyada bir gerçeklik oluşturmaz. Anlatıcı her ne kadar yazar tarafından canlandırılmış olsa da yazar bir olayı, düşünce ve duyguyu aktarmak için o anlatıcıya muhtaçtır. Bu yüzden, edebi metinlerde her zaman bir anlatıcı bulunur. Anlatılanlar, anlatıcının bakış noktasından değerlendirilir ve okura aktarılır. Metindeki olay örgüsü değiştikçe mekânın da değişmesi kaçınılmazdır. Örneğin olay bir evde başlamıştır ama gelişip boyutlanması sokakta olmuştur. İster istemez öykünün mekân çevresi de evle sokak arasında kapalı mekândan açık mekâna doğru genişleyecektir. 3 3 Anlatılanların okuyucunun zihninde oluşması ayrıntıların büyük önemi vardır. Ancak verilen ayrıntılar boşuna olmamalı, yeri geldiğinde mutlaka kullanılmalıdır. Örneğin masada duran bir silah anlatılmışsa o silah, olay örgüsünün uygun bir yerinde kullanılmalıdır. Olayın geçtiği mekân, gerçek yaşamdaki bir yerden söz etse bile yazar, kimi zaman hayal gücüyle o mekâna istediği şekli verebilir. Olay kahramanlarının yaşadığı mekânın başarılı bir biçimde anlatılması olayların nedenleri ve sonuçları konusunda okuyucuya fikir verir. Örnek: ‘’Ben Etlik tarafındaydım. Buralara bahar erken geliyor. Oradan kentin ortasına doğru yürüyorum. Tek tük otobüsler geçmeye başladı. Aslında her sabah geç kalkarım ben. Ne güzel şeymiş erken kalkmak. Ellerim de cebimde. Otobüse bindim, Sıhhiye’de indim. Eskiden Sıhhiye’deki bir devlet dairesinde çalıştıydım bir süre, baktım bir odacı dış merdivenleri paspas yapıyor. Bu odacı besbelli yeni. Benim tanıdıklarımdan bir değil. Gittim yanına. “Afedersiniz,” dedim. “Birini soracaktım sana. İkinci katta soldaki balkonlu odada oturan bir Nevin Hanım vardır, gelen evraka bakar, kaçta gelir acaba?” Nevin Hanım’la iki yıl aynı odada oturduydum. Güzel kadındı. Odacı baktı bana. “Nevin Hanım mı,” dedi. “Onu işten çıkardılar.” [33] ANLATICININ BAKIŞ AÇISI Bakış açısı, edebi metinlerde olay örgüsünün ve bu örgünün oluşumunda kullanılan mekân, zaman, kişi kadrosu gibi unsurların kim tarafından görüldüğü, kime nasıl aktarıldığı sorularına verilen yanıttır. Olayı anlatan veya durumu gösteren anlatıcı; kahramanların, mekânın ve zamanın özelliklerine göre değişebilir. Örneğin bir trafik kazasının anlatımında olay; aracı kullanan şoför, kazayı gören tanıklar ve olaya el koyan polisler tarafından farklı farklı anlatılabilir. Böylece anlatıcının duruşu, durduğu yer, olaya karşı tavrı, bakış açısını değiştirir ve belirler. Yani olay, anlatıcıya göre değişir. Edebi metinlerde olaylar, durumlar belli bir bakış açısıyla sergilenir. Anlatıcı üç temel bakış açısından biriyle olay örgüsünü, mekânları, kişileri ve zamanı anlatır. Bunlar : 1.İlahi (Hakim) Bakış Açısı 2.Kahraman Bakış Açısı 3. Gözlemci (Tanık) Bakış Açısı 3 4 ‘’Maymuna ilk defa sinirlendim. Meğer bu hiddetim sonu 1. Hâkim (İlâhi) Bakış Açısı ve Anlatıcısı Hâkim bakış açısıyla yazılan eserlerde anlatıcı her şeyi bilir, her zamanda ve her yerdedir. Olaylara ve kişilere hâkimdir, olağanüstü güce ve sezgiye sahiptir. Olayları, bunların neden başladığını ve nasıl gelişeceğini ve nasıl sonuçlanacağını bilir. Olay içinde yer alan kişilerin düşüncelerini, niyetlerini sezer; geçmişlerini bildiği gibi geleceklerini, gelecekte neler yaşayacaklarını da bilir. Aynı anda farklı mekânlarda gerçekleşen olayları da görür. Kahramanların duygularını, düşüncelerini, kafalarından neler geçirdiklerini anlar ve anlatır. Destan, masal, halk hikâyesi, mesnevi, kimi roman ve modern hikayeler bu bakış açısı ile anlatılır. Örnek: ‘’Gece boyunca bir su aktı durdu düşünde. Bir iki kere yataktan kalktı, muslukları sıkıştırdı ama ondan değildi. Su, boyuna aktı. Odanın tavanı alçalmadı; duvarlar iki yandan bastırmadı; yatak, altından kaymadı, biri kırmızı bir havlu takmadı ağzına. Tersine, soluk aldı rahatça. Nicedir alıştığı, o yüzden de bir an önce gelip gitmesini beklemediği karabasanlardan nasıl uzak bir geceydi! Binlerce küçük çocuğun ayak pıtırtısını, evin içinde sevinçle oradan oraya koşuşturduğunu andıran su sesi kesilmedi. Sabah kalktığında camdan bakmak istemedi canı. Gecenin büyüsü hemen bozulacaktı. Dışarıda başkentin beylik bir pazar sabahı nasıl olsa. Kurşun gök, baca dumanlarını amansızca bastırır yaşayanların üstüne. ‘’ (Tomris Uyar) durduğu yerden anlatılır, diğer kahramanlar da onun bakış açısından verilir. Bu bakış açısının görüldüğü metinlerde kahraman anlatıcı, diğer kahramanlardan daha öne çıkarıldığı için kahraman anlatıcının “ben”i metnin merkezindedir ve bu “ben”, anlatımı belirler. Böylece kahraman anlatıcı, hem olayları yaşar hem de değerlendirir. Bu tür metinlerde anlatıcı kendisinin yaşadığı olayları anlatırken I. tekil ve I. çoğul kişileri (geldim, oturdum, biliyordum, anlaştık…) kullanır. Olayların içindeki diğer kişilerin yaptığı eylemleri anlatırken de III. tekil veya III. çoğul kişiyi (kayboldu, baktılar…) kullanır. Kahraman anlatıcının bakış açısı, gerçeklik duygusunun güçlü bir biçimde verilmesini sağlar. O, olayların içinde olduğu için bir olayın başlangıç noktası ile gelişmesini daha inandırıcı biçimde aktarır. Bu da okuyucunun anlatıcıyla rahatça özdeşim kurmasını sağlar. 2. Kahraman Bakış Açısı ve Anlatıcısı Metindeki olayların, başkahramanlardan biri tarafından anlatıldığı bakış açısıdır. O kahraman da metindeki diğer kahramanlar gibi yazar tarafından canlandırılmıştır ama diğerlerinden önemli bir noktada ayrılır: Olaylar onun tarafından, onun [34] olacakmış. Odama girince onun masamın altına girmiş, parlak, memnun bir nazarla bana baktığını gördüm. Bir köşede duran kalın bastonumu aldım. Şiddetle vurmaya başladım. O, korkmuyor ama sanki şaşıyordu. Öfkemi yenemedim. Ensesinden tuttum. Hızla dışarı fırlattım. Yere düşünce bana öyle bir bakışla baktı ki… hâlâ unutamam. O gece kapıyı tırmaladığını, beni çağırdığını duydum. Ses çıkarmadım. Ertesi gün kayboldu. Üç gün görünmedi. Dördüncü gün bir köylü: —Su başında kayaların arasında buldum, diye onu getirmişti. Ama nasıl, biliyor musunuz? Zayıf, hasta, pis, hâlsiz, perişan… Mutlaka dört gündür bir şey yememiş olacaktı. En sevdiği fındıklardan verdim. Bakmadı bile… Gözlerini kapadı, öğürmeye başladı. Sanılırdı ki ağlıyor… Kızgınlığım tamamıyla geçtiği için bu kıymetli yadigâra acımaya başlamıştım. Zorla yedirmeye, can vermeye çalıştım.’’ (Ömer Seyfettin–Kıskançlık) Gözlemci (Tanık) Bakış Açısı ve Anlatıcısı Anlatıcının; olaylar, kişiler ve mekânlar hakkında fazla bilgisi olmadığı gibi, olup bitenleri de bir kameraman gibi izleyerek aktarır. Kahramanları dikkatle izler; onların geçmişleri, psikolojik durumları hakkında doğrudan bilgi vermeyip yaptıklarını aktararak kahramanlarının anlaşılmasını amaçlar. Tanık anlatıcının bakış açısı, bütün kahramanları eşit uzaklıkta gösterir. Onlardan birini öne çıkararak daha önemli olduğu izlemi yaratmaz. Bu bakış açısında nesnel bir anlatı olduğu söylenebilir. Örnek: ‘’Bu ütü işi belki bir saat sürdü. Hepsi bitince ütülediklerini iki kolunun üstüne alıp odasına çıktı. Kapıdan girdi, dolaba doğru gidecekti, orada, kanepenin üstüne yatmış, uyuyakalmış olan kocasını gördü. Beklemediği için irkildi, sanki odada bir yabancı erkek görmüş gibi durdu. Sonra yaklaşıp kocasının uyuyuşuna baktı. Gülümsedi. “Dolabı açsam, belki uyanır.” diye söylenerek gömlekleri piyanonun üstüne bıraktı. Ayaklarının ucuna basarak kocasına doğru gitti. “Ne kadar da rahatsız yatıyor!” dedi. ‘’ (Memduh Şevket Esendal–Gençlik) İŞLEVLERİ AÇISINDAN ÖYKÜLEME 1. SANATSAL ÖYKÜLEME Olayların ve durumların, duyguların da katılarak edebi bir dille anlatıldığı öykülemedir. Temel amaç okuru duygulandırmak, ilgi uyandırmak, olay içinde yaşatmaktır. Bu nedenle de anlatım özneldir. Roman, öykü, tiyatro, şiir, masal…gibi düş gücüne dayalı yazınsal türlerin temel anlatım biçimi sanatsal öykülemedir. 3 5 Örnek: ‘’Satıcı, iskemlesine oturdu. Hasan da merakla karşısına geçti. Bu dört yanı duvarlı, iki kat, basık evde öyle canı sıkılıyordu ki… Şaşarak, eğlenerek seyrediyordu. Mukavvaya benzettiği kalın deriyi iki tarafı keskin, incecik, sapsız bıçağıyla kesişine, ağzına bir avuç çivi dolduruşuna, sonra bunları birer birer, İstanbul’da gördüğü maymun gibi avurdundan çıkarıp ayakkabıların altına çabuk çabuk mıhlayışına, deri parçalarını, pis bir suya koyup ıslatışına, mundar çanaktaki macuna parmağını daldırıp tabanlarına sürüşüne, hepsine bakıyordu. Susuyor ve bakıyordu. Bir aralık nerede, kimlerle olduğunu keyfinden unuttu, dalgınlığından ana diliyle sordu: — Çiviler ağzına batmaz mı senin? Eskici başını hayretle işinden kaldırdı. Uzun uzun Hasan’ın yüzüne baktı: — Türk çocuğu musun be? — İstanbul’dan geldim. — Ben de o taraflardan… İzmit’ten! Eskici saç sakal dağınık, göğüs bağır açık, pantolonu dizlerinden yamalı, dişleri eksik ve suratı sarı, sapsarıydı; gözlerinin akına kadar sarıydı. Türkçe bildiği ve İstanbul taraflarından geldiği için Hasan, şimdi onun sade işine değil, yüzüne de dikkatle bakmıştı.’’ (Refik Halit Karay, Eskici) [35] 2. AÇIKLAYICI ÖYKÜLEME Öyküleme, yalnızca edebi (yazınsal) türlerde kullanılmaz. Yaşam öyküsü, mektup, gezi yazısı, anı, günlük…gibi gerçek olaylarla ilgili metinlerde de öyküleme kullanılır. Bu tür öykülemede anlatmak istediklerimizi bir olay içinde ya da bir eyleme bağlı olarak anlatırken duygularımızı katmaz ve nesnel bir tavır takınırız. Temel amaç, bilgi vermektir. Olayları oluş sırasına göre sanatsal amaç gütmeden aktarırız. İşte bu tür öykülemeye "açıklayıcı öyküleme" denir. Bu tür anlatımda dil göndergesel işleviyle kullanılır. Örnek: Uzun zamandır görmüyordum Yaşar Kemal’i, geçenlerde bir arkadaşın çalışma yerinde karşılaştık. Meğer on günlük bir yolculuğa çıkmış. Doğduğu köy olan Hemite’ye gitmiş önce, on iki yıl olmuş köyünü görmeyeli ve şaşırmış kalmış… Onun bıraktığında 60 kişilik bir köymüş Hemite, şimdi nüfusu 2500’e çıkmış; dahası eskiden damlı ev bir iki taneymiş, sazla yaprakla örtülü imiş çoğunun üstü, şimdi ise damsız ev yokmuş artık, ahırlar ayrılmış, yollar yapılmış kısacası başka bir köy çıkmış karşısına Yaşar Kemal’in. Sonra kazaya, Kadirli’ye gitmiş ki ne görsün, o Kadirli kalkmış da yerine yepyeni bir Kadirli gelmiş, sokaklarında pantolonla kızların dolaştığı uygar bir kent. Sıra Adana’ya geldiğinde orayı anlatmada sözcük sıkıntısı çekmeye başladı romancı dostumuz. E… yerinde sayacak değil ya ülke, elbet yeni gereklere uymaya bakacak, değişecek. (Melih Cevdet Anday) ÖYKÜLEYİCİ BİR METNİN KURGUSU Genel olarak öykülemede altı temel özellik vardır: 1. Anlatım için bir tema gereklidir. En azından bir kahraman ve onun yaptıklarıyla bağlantılı temel bir duygu ve düşünce olmalıdır. 2. Bir durumdan başka bir duruma geçiş ya da birbirinden farklı iki durum arasında "dönüşüm" olmalıdır. 3. Olayların art arda gelmesi. Eğer olaylarda art arda gelme durumu yoksa anlatımdan söz edilemez. 4. Anlatımda bir oluş olmalıdır. Yani olayların serim, düğüm ve çözüm gibi bir sıralama izlenmesi gerekir. 5. Anlatmanın bir nedeni olmalıdır. Olaylar, bir nedensonuç ilişkisi içinde gelişmeli ve mantıksal bir yol izlemelidir. Ancak anlatılan olaylar, gerçek yaşamda geliştiği gibi kronolojik bir zaman sıralaması izlemeyebilir. 6. Okurun anlatımdan çıkarabileceği bir sonuç olmalıdır. 3 6 ÖYKÜLEYİCİ ANLATIMLA OLUŞTURULMUŞ EDEBİ BİR METNİN İNCELENMESİ Olay Örgüsü: Neden-sonuç ilişkisine göre kurgulanmış olayların bir bütün oluşturması. 1. Serim Kahramanın, mekânın, zamanın ve sorunun ne olduğu belirtilir. Okuyucu meraklandırılır. 2. Düğüm Birdenbire bir olay, sorun ya da engel başlangıçtaki durumu sarsar ya da altüst eder. Düzenin bozulmasıyla olaylar birbirini izler. Kahraman ya da kahramanlar derinlemesine incelenir. Okuyucu ve kahraman ilişkisi ortaya konulur. 3. Çözüm Olaylar dizisine son veren ve durumu dengeleyen olay gerçekleşir. Başlangıç durumuna dönülür ya da yeni bir durumun başlangıcı ortaya çıkar. Kahramanlar: Fiziki veya ruhsal görünümleri, hareket, konuşma veya düşünce tarzı. Mekân: İç mekân (oda, salon, mutfak…) Dış mekân (sokak, mahalle, köy, şehir…) Zaman: Geçmiş, gelecek ya da şimdiki zaman. Gece veya gündüz…gibi. Anlatıcının Bakış Açısı: Hâkim (ilâhi) bakış açısı, kahraman bakış açısı, gözlemci bakış açısı. Tema: Açıkça ya da ima edilerek belirtilir. Anlatıcının İfade Tarzı: Üslubu, seçtiği anlatma yöntemleri…gibi. [36] AD (İSİM) Canlı, cansız bütün varlıkları ve kavramları karşılayan, onları ifade etmemizi sağlayan kelimelerdir. VARLIKLARA VERİLİŞLERİNE GÖRE ADLAR Adlar, tek bir varlığa ya da bir türe gönderme yapabilir. Bu açıdan adları iki grupta inceleriz: tür adı, özel ad. 1. TÜR ADI Aynı türden varlıkları gösteren sözcüklerin ortak ismidir. Bulut olmayınca yıldızlar daha net görünüyor. Gelin, bir kelebek gibi süzülüyordu. Karpuza en yakışan yiyecek peynirdir. 2. ÖZEL AD Başka benzeri olmayan, nitelikler taşıyan adlardır. verildikleri varlığa özgü Örneğin “insan” benzer özellikleri bulunan bir canlı grubunun cins ismiyken bu grubun bir üyesi olan “Elif” benzerleri içinde tamamen kendine has özellikleri olan bir varlığın özel adıdır. Elbette bu isimde olan pek çok insan olabilir ancak Elif’in kendine has özellikleri onu benzerlerinden ayırmaktadır. Başlıca özel isim grupları şunlardır: Kişi adları: Atatürk, Köroğlu, Aslı, Doruk… Hayvan adları: Karabaş, Tekir, Pamuk, Sarıkız… Dil, din, mezhep, tarikat adları: Türkçe, Müslümanlık, Hanefilik, Mevlevilik… Ulus adları: Türkler, Araplar, Pakistanlılar… Kitap, dergi, gazete adları: Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Türk Dili dergisi , Cumhuriyet gazetesi… Cadde, sokak, apartman adları: Atatürk Bulvarı, Koza Sokak, Nilay Apartmanı… Kurum, dernek, okul vb. adları: Türk Dil Kurumu, Kızılay, Tıp Fakültesi… Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge adları: Medeni Kanun, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği… Yapı, anıt, taşıt adları: Beylerbeyi Sarayı, Bilge Kağan Anıtı, Savarona Yatı… Millî ve dinî bayram adları: 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, Ramazan Bayramı, Anneler Günü… Tarihi olay, çağ, dönem adları: Kurtuluş Savaşı, Orta Çağ, Cumhuriyet Dönemi… Gezegen, kıta, ülke, bölge, şehir, ova, dağ, deniz, göl, nehir adları: Mars, Avrupa, Anadolu, Türkiye, Ankara, Çukurova, Ağrı Dağı, Karadeniz, Van Gölü, Kızılırmak… Gök cisimlerinin adları: Dünya, Güneş, Ay, Uranüs… ÖZEL ADLARIN YAZIMI 1.Cümlenin neresinde kullanılırsa kullanılsın büyük harfle başlar. Amcam, köpeği Karabaş için bir kulübe yaptı. Sezgin, olanca gücüyle sınavlara hazırlanıyor. Okulca Ankara Kalesi'ne gezmeye gideceğiz. 2.Özel adların sonlarındaki sert ünsüzler, ünlüyle başlayan ek aldığında yumuşama yazıda gösterilmez. Eğer Zonguldak’a giderseniz Ereğli’yi de görün. Zeynep’in bazı eşyaları bende kalmış. Tatilde Edremit'e gelirseniz bize de uğrayın.(Okuyuşta da yumuşama olmaz.) 3.Özel adlara gelen çekim ekleri kesme işaretiyle ayrılır ancak yapım ekleri ayrılmaz. Ankara’ya gelirken Eskişehir’den de geçtik. Avrupalıların Doğu’ya bakışı son yıllarda değişti. Türkçe zengin bir dildir. Asyalı insanlar ilgi çekici oluyor. Aile, çevre Ayşeler, öğleden sonra bize gelecek. Ablamlar, Eskişehir’e taşındı. Benzerleri Umutsuzluğa kapılmayın, bu vatan daha nice Atatürkler yetiştirir. Bu topraklar Karacaoğlanların, Yunusların yeridir. Abartma Kütüphanemde dünyalar kadar kitap vardı. Genelleme Sabahları bu yolda koşarım. Saygı Kendileri henüz gelmedi efendim. VARLIKLARIN OLUŞLARINA GÖRE ADLAR 1.Somut Ad: Beş duyudan biri veya birkaçı ile kavranan, algılanan varlıklara verilen addır: insan, bulut, yağmur, kedi, iğne, kayık, dağ, çiçek, ışık, okul, tarla, araba, nehir… gibi. 2.Soyut Ad :Beş duyu organıyla algılanamayan, varlığı düşünce yoluyla kabul edilen adlardır: insanlık, töre, hak, erdem, sevgi, tutku, öfke, iyimserlik, inat, güzellik…gibi. Çoğullama Kitaplar, ağaçlar, arabalar… Aşağı yukarı Ahmet, on yaşlarında bir çocuk. 4.Kurum, kuruluş, kurul ve iş yeri adlarına gelen ekler kesme işaretiyle ayrılmaz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşler başladı. Türk Dil Kurumuna gerekli başvurular yapıldı. 3 7 Çoğul eki almış sözcükler çeşitli anlamlara gelen adlar kurarlar: Küçümseme Hanımefendiler, nihayet uyanabilmişler. Aynı gruptan varlıklar Sürüngenler (yılan, kertenkele, timsah…) Baklagiller (nohut, fasulye, mercimek…) Sayı basamakları Onlar basamağı, yüzler basamağı VARLIKLARIN SAYILARINA GÖRE ADLAR Kurum ve kişilerin topluluğu Yüksek Okullar Gen. Müd., Memurlar Kooperatifi… 1.TEKİL AD: Çoğul eki (-lar) almadan bir varlığı karşılayan adlardır: ev, genç, çocuk, gözlük, güneş…gibi. On yıllık zaman dilimi Hâlâ 1980’lerin müziğini dinliyorum. Düşmüş olan tamlayanın çokluğunu gösterme Sahip oldukları bir tek inekleri kalmıştı. Çocuklar, parkta babalarını bekliyordu. Türkçede bütün adlar, çoğul eki (-lar) almadığı ya da topluluk adı olmadığı takdirde tekildir. Ancak tür adları bağlam içinde genelleme yoluyla çoğul bir anlam da taşıyabilir: Masadaki kitabı sana getirdim. (bir kitap) Kitap insan için en iyi dosttur. (tüm kitaplar) 2. ÇOĞUL AD: Aynı türden birden çok varlığı karşılayan adlardır. Çoğul adlar, tekil ada getirilen (-lar/ler) ekiyle oluşturulur: evler, sandıklar, gönüller, sevgiler, güzeller, çocuklar…gibi. 3. TOPLULUK ADI Birçok tekilden oluşmakla birlikte bütünlük gösteren bir topluluğa verilen addır. Topluluk adlarında biçimce tekillik, anlamca çoğulluk söz konusudur: millet, ordu, kafile, halk, demet, orman, sürü, ulus, kurul, kurultay…gibi. Aynı türden birden çok topluluk anlatılmak istenirse topluluk adına çoğul eki getirilir. Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri! Çobanlar sürülerini yaylalara çıkardı. [37] Aşağıdaki cümlelerde inceleyiniz. Bazı topluluk adları mecaz-ı mürsel (ad aktarması) yoluyla “yapı ya da yapının bir bölümü” anlamında tekil ad olarak da kullanılır. Bu türden adların tekil ad mı, topluluk adı mı olduğu bağlamdan anlaşılır: kaza: Okul yazın onarılacak. (tekil ad) Okul geziye gitmiş. (topluluk adı) gözümün: YAPILARINA GÖRE ADLAR 1.BASİT ADLAR Kök halinde bulunan ya da sadece çekim eki almış kelimelerdir. önünden: İlgi hâli: -im; -ın, -in, -un, -ün (ev-in, okul-un) Eşitlik hâli: -ca, -ce(çocuk-ça, sen-ce, akıllı-ca,okul-ca) Çokluk Eki: –lar, –ler 3 8 Elbiselerini masanın üstüne atıvermişti. masanın: üstüne: 2. TÜREMİŞ AD Yapım eki almış adlardır. Türkçede ad türetmede iki çeşit yapım eki kullanılmaktadır. Addan ad türeten ve eylemden ad türeten yapım ekleri. (ev-ler, okul-lar) Vasıta Eki: ("ile" edatının kelimeye birleşik yazılan şeklidir. ) –la, –le (trenle, vapurla, seninle, sevgiyle, hızla) İyelik Ekleri (Aitlik bildirir.) Addan ad türeten yapım eklerinden bazıları : -an/-en: Köken bakımından sözcükleri inceliyoruz. -ca/-ce: Türkçe dersinde yapı bilgisini işleyeceğiz. -daş/-deş: Vatandaş sorunlarına çözüm bekliyor. -lık/-lik: Kışın başlık giymeden dışarıya çıkmam. -ıncı/-inci: Sınavda birinci olmak için çok çalıştım. -sal/-sel: Kumsalda toplanıp güneşin batışını izledik. -t: Yaşıtlarından farklı davranıyordu bu çocuk. -ar/-er: Herkese beşer ceviz düştü. Tekil 1. kişi: -ım, -im, -um, -üm (ev-im, okul-um) 2. kişi: -n, -ın, -in, -un, -ün (ev-in, okul-un) 3. kişi: -ı, -i, -u, -ü (ev-i, okul-u) Çoğul 1. kişi: -mız, -miz, -muz, -müz (ev-imiz, okul-umuz) 2. kişi: -nız, -niz, -nuz, -nüz (ev-iniz, okul-unuz) 3. kişi: -ları, -leri (ev-leri, okul-ları) Eylemden ad türeten yapım eklerinden bazıları : -a/-e: Doğa kendini yenilemenin bir yolunu bulur. -acak/-ecek: Aracın sileceklerini kim ters çevirdi? -gı/-gi: Meydanda büyük bir coşku vardı. -ın/-in: Basın son olayları taraflı bir biçimde aktardı. -m: Çiftçiler bol verim aldı pamuktan bu yıl. -mık/-mik: Eline kıymık batınca bağırıverdi. -sak/-sek: Tuksaklar mahkeme gününü bekliyor. -tı/-ti: İçimde bir ürperti hissettim. -mak/-mek: Soru sormak için gittim. -ış/-iş: Görüşünü rahatça ifade etti. Kitaplarımı çantaya yerleştirdim. Kitap - larımı İsim çoğul iyelik hal eki kökü eki eki Çanta İsim kökü göre elbiselerini: Hâl (Durum) Ekleri Belirtme hâli: -ı, -i, -u, -ü (ev-i, okul-u) Yönelme hâli: -a, -e (ev-e, okul-a) Bulunma hâli: -da, -de (ev-de, okul-da Ayrılma hâli: -dan, -den (ev-den, okul-dan) (Yalın hal eksizdir; ev, okul…gibi) yapısına Kaza gözümün önünden gitmiyor. Sınıfta kim var? (tekil ad) Bu sınıf çok başarılı. (topluluk adı) Ada Gelen Çekim Ekleri isimleri - y- a kayn. hal eki harfi [38] Yansıma sözcükler; doğadaki sesleri oluşturulmuştur. ADLARDA KÜÇÜLTME dildeki sesleri kullanarak taklit etmek amacıyla Bir varlığın küçük olduğunu anlatmak için o varlığı karşılayan adın sonuna küçültme eklerinden (-cik,-cek,ceğiz..) biri getirilerek yapılır.‘’tepecik, derecik, adacık, yavrucuk, kuzucuk, bebe(k)cik, büyü(k)cek, kedicik, yavrucağız…gibi.’’ NOT: Yansıma kökler, ad soylu sözcükler olduğu için “ad kökü” olarak kabul edilir. “vız” (vızıltı) yansıma kök (ad kökü) “cız” yansıma (ad (cızırtı) kök kökü) Bazen, eklendiği sözcüğe sevgi, acıma, küçümseme, alay gibi anlamlar katar. Dedeciğim, seni çok özledim! (…..………. Adamcağız kaç gündür açmış. (….……… İnsancıklar, Siz benden nefret ediyorsunuz ben sizden.. (…..……… Anlamı) Aşağıdaki sözcükleri yapısına göre inceleyiniz: gözlükçü: Türkçenin: giyim: silginiz: bencillik: Küçültme eklerini alan kimi sözcükler somut varlıklara kalıcı ad olur. Bu durumda küçültme anlamlarından sıyrılırlar. maymuncuk (anahtar türü) gelincik (hayvan, çiçek) bademcik (organ) elmacık (kemik) tatarcık (küçük bir sinek) arpacık (gözde çıkan hastalık) dondurma: anlayışınız: örtüsü: 3 9 Anlamı) Anlamı) AD TAMLAMASI (İSİM TAMLAMASI) yüzücü: En az iki adın değişik ilgilerle birbirini tamamlayarak oluşturduğu söz gruplarıdır. 3. BİRLEŞİK AD İki ya da daha çok adın birleşerek kalıplaşmasıyla oluşur, tek bir ad gibi kullanılır. Basımevi, aşçıbaşı, cumartesi, gecekondu, günebakan, sütlaç, hanımeli… Yağmurdan sonra evin çatısı akmaya başladı. Bu cümlede “ev” ve “çatı” adları, aitlik ilgisiyle anlamca birbirini tamamlayarak bir söz grubu oluşturmuştur. Birleşik adların kalıplaşması Sıfatla bir adın birleşmesiyle: Akdeniz, Güzelyalı, Yenimahalle, karadut… Belirtisiz ad tamlaması biçiminde: devetabanı, yavruağzı, fildişi, akşamüstü Çekimli iki eylemin birleşmesiyle: biçerdöver, kaptıkaçtı… Bir adla çekimli eylemin birleşmesiyle: gecekondu, külbastı, hünkârbeğendi… İyelik eki almış bir adla bir sıfatın birleşmesiyle: Karnıyarık… Yalın durumundaki iki ismin birleşmesiyle: güneybatı, beyefendi, Beşiktaş… Unvan gruplarının kaynaşmasıyla: Necatibey (Caddesi), Bayrampaşa… Bir adla bir sıfat-fiilin kalıplaşmasıyla: ağaçkakan, güngörmüş, cankurtaran… Yansımaların birleşmesiyle: çıtçıt, gırgır, hırgür… Ses düşmesi yoluyla: cumartesi (cuma ertesi), kaynana(kayın ana)… Ad tamlamalarında birinci sözcüğe “tamlayan”, ikinci sözcüğe ‘’ tamlanan” denir. evin çatısı tamlayan tamlanan Tamlayanın aldığı ek, “tamlayan eki”, tamlananın aldığı ek ise “tamlanan eki”dir. Tamlayan Eki: Eklendiği adla (tamlayan) başka bir ad (tamlanan) arasında ilgi kuran eklerdir. “-ın, -in, -un, -ün, (-nın, -nin, -nun, -nün)” ekleri tamlayan ekleridir. Tamlanan Eki: Eklendiği ismin (tamlananın) tamlayanda bildirilen bir kişiye ya da varlığa ait olduğunu gösteren eklerdir. “-ı, -i, -u, -ü, (-sı, -si, -su, -sü)” ekleri tamlanan ekleridir. ev – in çatı – sı tamlayan tamlanan eki eki Bu örnekte, tamlayan eki “ev” sözcüğünün “çatı” sözcüğüyle ilgili olduğunu; tamlanan eki de “çatı”nın eve ait olduğunu bildirmektedir. [39] Ad tamlamaları, oluşturulma biçimlerine göre dört grupta incelenir: 1.Belirtili Ad Tamlaması 2.Belirtisiz Ad Tamlaması 3.Zincirleme Ad Tamlaması 4.Takısız Ad Tamlaması 3. ZİNCİRLEME AD TAMLAMASI 1. BELİRTİLİ AD TAMLAMASI Tamlayanın ve tamlananın tamlama ekleri aldığı ad tamlamalarıdır. Bu tür tamlamalarda belirgin bir aitlik ilgisi vardır, tamlananın tamlayana ait olduğu belirtilir. Bu cümlede “okul”, “müdür” ve “oda” adları arasında aitlik ilgisi kurularak zincirleme ad tamlaması oluşturulmuştur. Okulun müdürüne, başarılarından dolayı ödül verildi. Aşağıdaki cümlelerde zincirleme ad tamlamalarını bularak altlarını çiziniz. Bu cümlede, “okul” ve “müdür” sözcükleri arasında, tamlayan ve tamlanan ekleri kullanılarak (okul-un müdür-ü) aitlik ilgisi kurulmuştur. Bu şekilde kurulan tamlamalara belirtili ad tamlaması denir. Aşağıdaki cümlelerde, belirtili ad tamlamalarını bulup altlarını çiziniz. Arabanın kapısı açık kalınca alarm çaldı. Çocukken yağmurun sesini dinlerdim bazı geceler. Kasabanın sokakları bu yaz asfaltlanacakmış. Gelişmiş toplumlar sanatın değerini iyi bilir. Daha yolculuğun başında annesini özlediğini söyledi. 4 0 En az üç adın tamlayan ve tamlanan ekleriyle birbirine bağlanmasıyla oluşan söz grubudur. Birkaç veli, okul müdürünün odasında oturuyordu. Bahçedeki ceviz ağacının dalları yola sarkıyordu. Bir süre sonra deniz kenarının sessizliği kapladı ortalığı. Şehrin ulaşım sorunu yapılacak çalışmalarla giderilecek. Bir yapıtın etkileyiciliği sanatçının yorum gücüne bağlıdır. Kır çiçeklerinin kokusuna bayılıyorum. Pirinç pilavının tuzu biraz fazla olmuş. Onunla İngiliz elçiliğinin kapısının önünde buluştuk. Zincirleme ad tamlamalarına örnekler yazınız. ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… Belirtili ad tamlamalarına örnekler yazınız. ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… 4. TAKISIZ AD TAMLAMASI Tamlayan ve tamlananın ek almadığı ad tamlamalarıdır. Bu tür tamlamalar; ya tamlananın “ne(y)den yapıldığını” (hammaddesini) ya da tamlananın “neye benzediğini” belirtir. 2. BELİRTİSİZ AD TAMLAMASI Tamlayanı ek almayıp sadece tamlananın iyelik eki aldığı tamlamalardır. Amcam, yakında okul müdürü olacakmış. Bu cümlede “okul” ve “müdür” sözcükleri arasında sadece tamlanan ekiyle (okul müdür-ü) ilgi kurulmuştur. Bu şekilde kurulan tamlamalara belirtisiz ad tamlaması denir. Aşağıdaki cümlelerde belirtisiz ad tamlamalarını bulup altını çiziniz. Takısız ad tamlamaları ek almadığından, biçim olarak sıfat tamlamasına benzer.Takısız ad tamlamalarını sıfat tamlamalarıyla karıştırmamak için yukarıdaki ilgiler göz önünde bulundurulmalıdır. Tamlananın neyden yapıldığını bildirir: cam kavanoz taş köprü, altın bilezik, plastik kova Bu örneklerde, “kavanoz”un “cam”dan, “köprü”nün “taş”tan, “bilezik”in altından, “kova”nın plastikten yapıldığı belirtiliyor. Tamlananın neye benzediğini bildirir: aslan çocuk, zeytin gözler, ipek saçlar, taş kalp Bu örneklerde, “çocuk” “aslan”a, “gözler” “zeytin”e, “saçlar” “ipek”e, “kalp” “taş”a benzetilmiştir. Bahçedeki elma ağacı geçen ay kurudu. Çocuğa okul çantası almak için dışarı çıktık. Şair, yaşama sevincini dile getirmiş bu dizelerde. Yöre halkı için en önemli geçim kaynağı arıcılıktı. Resim sergileri önemli bir sanat etkinliğidir. Aşağıdaki cümlelerde takısız ad tamlamalarını bularak altlarını çiziniz. Bütün mücevherlerini çelik kasada saklıyor. Gıda maddelerini naylon torbalara koymak zararlı. Bir tana kağıt mendil alabilir miyim? Gösterinin sonunda adam; ‘’pamuk eller cebe’’, diye bağırdı. Belirtisiz ad tamlamalarına örnekler yazınız. ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… [40] Badem gözlüm beni unutma. Takısız ad tamlamalarına örnekler yazınız. ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… ………………………………………………………………… Çocuğun büyük hayalleri vardı. Bu cümlede, “çocuğun tamlanan (hayalleri) bir nitelenmiştir. AD TAMLAMALARININ ÖZELLİKLERİ Ad tamlamalarında değiştirebilir: tamlayanla tamlanan yer Bu dizede, “atın yeleleri” ad tamlamasında, tamlanan (yeleleri) tamlayandan (atın) önce gelmiştir. Aşağıdaki cümlelerde tamlayanıyla tamlananı yer değiştirmiş ad tamlamalarına yer verilmiştir. Bulunuz. güneşin. Ad tamlamalarında, bir tamlayan birden fazla tamlanana bağlanabildiği gibi, bir tamlanan da birden fazla tamlayana bağlanabilir: Bu cümlede, “çocuğun hayalleri” tamlamasında, tamlayan (çocuk) bir sıfat (küçük) tarafından; tamlanan (hayalleri) yine bir sıfat (büyük) tarafından nitelenmiştir. Ad tamlamaları bir sıfat tarafından nitelenebilir veya belirtilebilir: Bu cümlede “büyük” olan “yolcu gemisi”dir. Yani sıfat (büyük), isim tamlamasını (yolcu gemisi) nitelemiştir. Bu macera romanı benim çok hoşuma gitti. Bu cümlelerin birincisinde “tepelerin” tamlayanı “rüzgârı” ve “fırtınası” tamlananlarına bağlanırken; ikinci cümlede “öğretmenlerin” ve “öğrencilerin” tamlayanları “coşkusu” tamlananını ortak kullanmıştır. Küçük çocuğun büyük hayalleri vardı. Büyük yolcu gemisi limandan ağır ağır ayrıldı. Bu tepelerin rüzgârı, fırtınası hiç dinmezdi. Velilerin ve öğrencilerin coşkusu görülmeye değerdi. 4 1 Bu cümlede, “çocuğun hayalleri” tamlamasında, tamlayan (çocuk) bir sıfat (küçük) tarafından nitelenmiştir. Bekçisiyiz sonsuza dek bu vatanın. (………………………………………………) hayalleri” tamlamasında, sıfat (büyük) tarafından Küçük çocuğun hayalleri vardı. Savruluyordu yeleleri rüzgârda bu güzel atın. Sıcaklığı ortalığı yakmaya başlamıştı (………………………………………………) Ad tamlamalarında tamlayan veya tamlanan, ya da her ikisi bir sıfat tarafından nitelenebilir: Ad tamlamalarında tamlayanla tamlananın arasına değişik türde sözcükler girebilir: Bu cümlede “bu” sözüyle “macera romanı” işaret edilmektedir. Yani sıfat (bu), isim tamlamasının tamamını (macera romanı) belirtmektedir. Ad tamlamaları kullanılabilir: sıfat ve zarf görevinde Öğretmenimiz bize el yazması eserler tanıttı. Bu cümlede “el yazması” ad tamlaması, “eserler” sözcüğünü nitelediğinden, sıfat görevinde kullanılmıştır. Uzun süre köyün çıplak tepelerini seyretti. Bu cümlede, “köyün tepeleri” tamlamasında, tamlayanla (köyün) tamlananın (tepeleri) arasına sıfat (çıplak) girmiştir. Sarıyer, İstanbul’un en güzel ilçelerinden biridir. Bu cümlede, “İstanbul’un ilçeleri” tamlamasında, tamlayanla (İstanbul’un) tamlananın (ilçeleri) arasına hem zarf (en) hem de sıfat (güzel) girmiştir. Okul gezisine Ali’nin de kardeşi katıldı. Bu cümlede, “Ali’nin kardeşi” tamlamasında, tamlayanla (Ali’nin) tamlanan (kardeşi) arasına bağlaç (de) girmiştir. Çocuğun gül kurusu ceketi vardı. Bu cümlede, ad tamlaması (gül kurusu), ceket adını nitelediğinden, sıfat görevinde kullanılmıştır. İzmir’de bir yaz akşamı vedalaştık kardeşimle. Bu cümlede, ad tamlaması (yaz akşamı) “vedalaştık” eyleminin zamanını bildirdiğinden, zarf görevinde kullanılmıştır. Zamirlerle de tamlama kurulur: Dün onun (Ali’nin) kitabı bizde kalmış. Bu cümledeki “onun” zamiri, “Ali’nin kitabı” isim tamlamasındaki tamlayanın (Ali) yerine geçmiştir. [41] Aşağıdaki cümlelerde zamirlerle tamlamalarını bulup altlarını çiziniz. kurulan ad BETİMLEYİCİ ANLATIM (TASVİR ETME) Bir insanın, nesnenin, yerin görünüşünü, kişide uyandırdığı izlenimleri anlatmayı ve kişinin zihninde canlandırmayı amaçlayan anlatıma “betimleyici anlatım” denir. Herkesin düşüncesi aynı olmaz. Doktorlar, buranın havasını tavsiye ettiler. Yolcuların biri, cüzdanını çaldırdığını söyledi. Sınavdaki soruların birçoğu kolaydı. Çocuğun nesi kaybolmuş? Betimleme, gözlem sonucu elde ettiklerimizden yola çıkarak sözcüklerle bir çeşit resim yapma sanatıdır. Betimleme beraberinde güçlü bir "gözlem"i gerektirmektedir. Başarılı bir betimleme iyi ve dikkatli bir gözlem sonucu gerçekleşir. Gözlem yaparken yararlandığımız araçların başında duyu organlarımız gelmektedir. Beş duyu organımız, nesnelerin belirleyici özelliklerini seçebilmemizi sağlamaktadır. Not: Kişi zamirleri tamlayan olursa, tamlanan (iyelik) ekleri her kişiye göre değişiklik gösterir. ben – im sen – in o – nun biz – im siz – in onlar – ın araba – m araba – n araba – sı araba – mız araba – nız araba – ları Ayrıca tamlayan ekinin de “ben” ve “biz” zamirlerinde “-im “olduğu görülmektedir. Örnek: ‘’Yolun iki tarafında evvela otomobil tamir atölyeleri, basık, salaş kahvehaneler vardı. Sonra sağ tarafta, tepeye doğru tırmanan evler, solda, biraz çukurda, yapraklarını (senin dökmüş ağaçlarıyla bahçeler başladı.’’ Ad tamlamalarında bazı durumlarda tamlayan ya da tamlanan düşebilir: Resimlerini gördüm ve çok resimlerini) -tamlayan düşmüş- beğendim. Örnek: Karşı binadaki daire bizimdi. (bizim dairemizdi) - ‘’Penguenler, uçamayan, dimdik durabilen, perde ayaklı tamlanan düşmüş- 4 2 deniz kuşlarıdır. Tüyleri kuş tüylerine hiç benzemez. Sırtları siyah veya gri, karın kısımları beyaz ince pulsu Not: Tamlayanı veya tamlananı düşmüş kullanımlar, ad tüylerle örtülüdür. Türler birbirinden, başlarındaki renkli tamlaması sayılmaz. Bu tip sorularda “tamlayanı veya tüyleriyle ayrılır. Kuyrukları kısa ve ayakları vücutlarının tamlananı düşmüş” ifadesi mutlaka bulunur. gerisinde olduğundan rahatlıkla dimdik ayakta Ad tamlamalarında bazen “-den” eki, tamlayan ekinin durabilirler.’’ yerine kullanılabilir: Örnek: Yaralılardan bazıları hastaneye götürüldü. (yaralıların ‘’İki küçük kız dar bir sokakta buluşmuşlardı. Kızlardan biri çok küçüktü, diğeri ise azıcık ondan büyükçe. Anneleri bazıları) Çocuklardan birkaçı geç gelmiş. (çocukların birkaçı) her ikisine de yeni elbiseler giydirmişti. Küçük olan mavi bir elbise giyiyordu, öbürü ise sarı basmadan bir elbise. Her ikisinin de başında kırmızı eşarp vardı.’’ Örnek: Sanki bir ekin denizindeyim. Düzlükte güneşin bir parçası görünüyor; köz gibi, kıpkırmızı. Yer yarılmış da sanki içinden çıkıyormuş gibi... İnceden inceye esen seher yeli yüzümü okşuyor; burnuma taze ot kokuları geliyor. Buğdaylar hışırtılarla dalgalanıyor. Burada dağ taş, yer gök buğdaya kesmiş. İnsan kendini buğday denizinde kalmış sanıyor. [42] Yazar, gerçek yaşamdan aldıklarını aktarırken yalnız gördüklerini değil, aynı zamanda kendinde bıraktığı izlenimleri, duygu ve heyecanları da yansıtır. Bu da anlatıma canlılık katar. Okuyucu, bu kurmaca dünyayı zihninde canlandırdığı, üzerinde hayal kurduğu ve onunla özdeşleştiği ölçüde benimser. Örnek: ‘’Toros dağlarının etekleri ta Akdeniz’ den başlar. Betimleme, tek başına kullanılan bir yazı türü değildir. Daha çok “roman, öykü, gezi, anı, portre, resim” gibi okuyucu üzerinde yaratmak istediğimiz etkiye göre farklı türlerde ve farklı anlatım yöntemleriyle bir arada kullanılan bir anlatım biçimidir. Ancak kimi anlatımlarda betimleyici anlatımın yeri oldukça sınırlıdır. Örneğin bir gazete makalesinde ya da bir fıkrada, bir deneme veya eleştiride betimleyici anlatımın yeri sınırlıdır. Buna karşın görsel sanatların hemen hepsinde özellikle resim sanatında, roman, öykü, gezi türlerinde betimleyici anlatım daha çok kullanılır. Yer betimlemeleri, insan betimlemeleri, duygu ve düşünce (tahlil) betimlemeleri roman ve öykülerde çokça kullanılır. Kıyıları döven ak köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdeniz’in üstünde daima, top top ak bulutlar salınır. Kıyılar dümdüz, cilalanmış gibi düz killi topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar saatlerce içe kadar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş topraklardan sonra Çukurova’nın bükleri başlar. Örülmüşçesine sık çalılar, kamışlar, böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil, ucu bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir ormandan daha yabani, daha karanlık.’’ Yaşar Kemal’in “İnce Memed” adlı eserinden alınan bu parçada Toroslar’ın, sanatsal bir anlatımla “izlenimsel betimlemesi” yapılmıştır. Edebi metinlerde öyküleyici anlatımla betimleyici anlatım iç içedir. Neden-sonuç ilişkisi içinde yer alan ve olay örgüsüne sahip olan öyküleyici anlatımda olayların okuyucunun zihninde canlanabilmesi için mekânın, kişilerin betimlenmesi gerekmektedir. Bu da betimlemenin, öyküleyici anlatımın önemli bir ögesi olduğu gerçeğini göstermektedir. Örnek: Örnek: Uzun süren kış ayları bitti. Köyün üzerini örten kara bulutlar gitmiş, yerini masmavi gökyüzüne bırakmıştı. Yılan gibi kıvrıla kıvrıla akan derenin suları coşmuş, coşku türküleri söyleyerek akıp gidiyordu... Vadi rengârenk tomurcuk ve çiçeklere bürünmüştü. Uykudan uyanan böcekler yuvalarından çıkarak şimdiden kış hazırlıklarına başladılar. Karıncalar sıcak günlerin uzun sürmeyeceğini bildikleri için ambarlarını lezzetli yiyecekle doldurma yarışına başladılar. Bizim tembel ağustos böceği de sabahın erken saatlerinde müzik şölenine başlamış, gece gündüz demeden güzel türkülerini söylüyordu. 4 3 ‘’Toros dağları, jeomorfolojik bakımdan Türkiye’nin Akdeniz kıyıları boyunca yaylar çizerek yükselen ve daha ötede Doğu Anadolu’nun içerlerine doğru uzanan sıradağlar sisteminin genel adıdır. Toros sıradağlarının en yüksek kesimleri, sistemin Güneydoğu ucundaki Buzul dağı ile orta kesimindeki Aladağlar’dır. Bu dağların birçok doruğu 3.000 metreyi geçer. 2.500 metreden daha yüksek kesimlerinde dördüncü zaman buzullaşmasının derin izlerini, hatta sistemin bazı kesimlerinde güncel buzulların varlığını görmek mümkündür.’’ Büyük Larousse”dan alınan bu metinde ise Toroslar’ın, nesnel bir anlatımla “açıklayıcı betimlemesi” yapılmıştır. BETİMLEME TÜRLERİ Betimleme, anlatılan nesnenin, yerin, olayın, durumun özelliğine farklı adlar alabilir. Bunlar : 1.PORTRE (KİŞİ BETİMLEMESİ) ANLATIMINA GÖRE BETİMLEMELER İnsanın diğer insanlara göre verilmesine “portre” denir. 1.Sanatsal (İzlenimsel) Betimleme Anlatıcının konuyu, duygu ve yorumlarını katarak kendinde uyandırdığı izlenimler ile anlatmasıdır. Amaç izlenim kazandırmaktır. Varlıkların ayırt edici özellikleri üzerinde durulur. Kişisel yorumlama yapılır. Yani özneldir. Dilin sanatsal işlevi kullanılır. 2.Açıklayıcı Betimleme Kişisel yorum katmadan konuyu gerçeklere uygun bir biçimde anlatmadır. Bilgi verilip açıklama yapılır. Genel ayrıntılar üzerinde durulur. Ayrıntılar fotoğraf gerçekliğiyle olduğu gibi aktarılır. Dilin göndergesel işlevi kullanılır. ayırıcı niteliklerinin Kişinin dış görünüşünün ve iç dünyasının betimlenmesine göre “fiziksel (tensel)” ve “ruhsal” (tinsel) portre olmak üzere ikiye ayrılır. Fiziksel (tensel) portrelerde betimlenen kişinin, giyim tarzından fiziksel görünüşüne, bedensel rahatsızlıklarından kusurlarına, konuşma biçiminden kendilerine özgü hareketlerine kadar her özelliği ve davranışı betimlenebilir. Örnek: ‘’İsmi gibi cismi de “büyük” olan Yahya Kemal’in sırtında yakası açık, mavi, iyi cins fakat eskice bir gömlek var… Kendi kumaşından kemerli pantolonu bej renkte… Ayağında ise yeni boyanmış siyah ayakkabılar… Yahya Kemal, tıpkı son zamanlardaki resimlerinde görüldüğü gibi: Orta boylu, şişman, çok şişman… [43] Göğsüne kadar çıkan yarım küre şeklinde bir göbek… Bu muazzam gövdeyi başa bağlayan, kalın ve kısa bir boyun. Yuvarlak, buğday renginde kansız bir yüz… Ama cildi yaşına göre taze, pürüzsüz… Elâ gözlerinin yanları kırışmamış bile… Seyrek ve kır saçlarını, ortaya yakın ayırıp taramış…’ (Uysal, İşte Gerçek Yahya Kemal) Bu parçada Yahya Kemal Beyatlı’nın “fiziksel portresi” verilmiştir. Ruhsal (tinsel) portrelerde kişinin iç dünyası, dışa yansıyan davranışlarından, alışkanlıklarından, konuşmalarından ve karakter özelliklerinden hareketle betimlenir. ‘’Kimseye güveni yoktu. İçine, kendi dünyasına kapalı bir insandı. Çevresindekilerle çok samimi görünmesine, onlarla içli dışlı konuşmasına rağmen hepsinden uzaktaydı. O kırıcı, ağır sözleri, küfürleri sanki çevresinin kabalığına, sertliğine, zalimliğine karşı bir çeşit kabuktu. O, bu savunmanın gerisinde yeryüzünün en duygulu, en düşünceli, en anlayışlı insanıydı. Ama böyle bilinmekten hoşlanmıyordu. Aşırı duyarlığını saklamak, kendini hayatın gündelik akışına, en kaba, en anlamsız bir yaşayışa bırakmak istiyordu. Bunun da sıkıntısını duyuyordu.’ (Oktay Akbal, Şairler ve Ben) Bu parçada ise Sait Faik Abasıyanık’ın “ruhsal portresi” verilmiştir Edebi metinlerle çoğu zaman fiziksel ve ruhsal portre iç içe kullanılır. Örnek: ‘’Büyükannemin odasında öfkeli, kıpkırmızı yüzünden siniri bozuk olduğu anlaşılan orta yaşlı bir oda hizmetçisi vardı. Sinirinden olsa gerek başını, gözünü oynatıp duruyor, sıkıntısını ve öfkesini yüzünde belli ediyordu. Bir an önce işini bitirip odadan çıkmak ister gibi bir hâli vardı.’’ 2. ORTAM VE YER BETİMLEMESİ Ortam ve yer betimlemesi, daha çok edebi metinlerde yararlanılan yaygın bir anlatım biçimidir. Ortam ve yer (mekan) betimlemesi yapılırken ayrıntılar gözden kaçırılmamalıdır. Bu nedenle olayın geçtiği oda, bahçe, salon vb. belirgin ve benzerlerinden farklı özellikleriyle verilmelidir. Betimleme, aynı zamanda olayla ilgili olmalıdır. Konu dış ve gereksiz betimlemeler, metnin estetik değerini düşürür. ‘’Irmağa giden yol, kasabadan kurtulunca göz alabildiğine uzanan sayısız şeftali bahçeleri arasından geçerdi. Haziran içinde bile taşkın dere ayaklarının çamurlu, ıslak tuttuğu bu gölgeli yerlerde otlar, bütün bir yaz mevsimi yeniden yeniye sürer; kızgın güneş ağaçların tepelerinde meyveleri pişirirken, rutubetli toprakta birbiri arkasına yoncalar fışkırır, çayırlar kabarırdı. Suların serinliği, taze ot kokusu, gölgelik ve bereketlilik içinde bahar, bu bahçelerde ta kışa kadar uzanıp giderdi.’’ (Refik Halit Karay, Şeftali Bahçeleri) Örnek: 4 4 Örnek: [44] 3. HAREKETLİ VARLIKLARIN BETİMLEMESİ (OLAY BETİMLEMESİ) Olaya dayalı edebi türlerde (roman, öykü, tiyatro…) canlı cansız varlıkların hareket hâlindeki ayırıcı niteliklerin verilmesidir. Örnek: ‘’Kepenkleri yarı kaldırılmış loş meyhaneleri müşterisiz, boş dükkânları, sessiz, uykulu evleriyle gündüzleri hareketsiz, şamatasız duran bu sokak, akşama doğru meydana balık sergileri kurulduktan, istiridye işportaları dizildikten sonra halk ve uğultu ile dolar; satıcıların çığırtkanlıkları, alıcıların kavgacı pazarlıkları ve bunların arasında dolaşıp pavurya satan yalınayak Rum çocuklarının kulakları çınlatan yaygaralarıyla kalabalık, gürültülü, hareketli bir pazar meydanı hâlini alırdı.’’ (Refik Halit Karay, Memleket Hikâyeleri) SIFAT (ÖN AD) Adların önüne gelerek onları niteleyen ya da işaret, sayı, soru ve belirsizlik yönlerinden belirten sözcüklere “sıfat” denir. Bir şeyin, onu öteki şeylerden ayıran özelliğine nitelik, o şeyin niteliğini belirtmeye de niteleme denir. Belirtme ise bir şeyi belirli duruma getirmedir. Örneğin “çalışkan çocuk, akıllı çocuk, iyi çocuk…” dediğimizde çocuğu diğer çocuklardan ayıran özelliklerini göstermiş, çocukla ilgili niteliklerden söz etmiş oluruz. “bir çocuk, şu çocuk, hangi çocuk…” dediğimizde ise çocuğun diğer çocuklardan ayrılan özelliklerini değil, yalnızca çocuğun göz önüne getirilmesi söz konusudur. Denilebilir ki “niteleme” içsel, özle ilgili özellikler, “belirtme” dışsal belirlemelerdir. Genellikle bir tanım yaparken ya da bir şeyi anlatırken nesnenin özelliklerini, niteliklerini hep sıfatlar yardımıyla ortaya koymaktayız. Bu nedenle sıfatlar, adlarla yakın ilgileri olan sözcüklerdir ve belirttiğimiz gibi görevlerini yerine getirebilmeleri için bir adın önünde onunla birlikte söylenmeleri gereklidir; böylelikle adları tamamlarlar. Kırmızı bir gül at pencerenden bana. Niteleme sözcükleri eylemi ya da eylemsiyi (fiilimsiyi) nitelediklerinde “zarf” olur: Doğru söze kim, ne diyebilir ki? sıfat ad Eğri oturalım, doğru konuşalım. zarf eylem zarf eylem Her zaman doğru konuşmak gerekir. zarf eylemsi Sıfatın anlamını miktar bakımından belirten, onu derecelendiren sözcükler zarftır. Daha güzel bir evde oturmak isterdim. zarf sıfat ad BELİRTME SIFATLARI Adların dış özelliklerini karşılayan, onları çeşitli yönlerden belirten sözcüklerdir. Belirtme sıfatları kendi içinde 4 gruba ayrılır. 1. 2. 3. 4. Niteleme sıfatları, 1. Adların durumlarını gösterir: İşaret sıfatları Belgisiz sıfatlar Soru sıfatları Sayı sıfatları İŞARET (GÖSTERME) SIFATLARI Adları, işaret ederek belirten sıfatlardır. Dilimizde üç ana işaret sıfatı vardır: ‘’bu, şu, o.’’ Kütüphanede yıllanmış kitapların arasındaydı. sıfat ad Bu deniz, bu orman başka nerede var? İşr.sf. ad işr.sf. ad Bahçemiz kurumuş yapraklarda doluydu. Üzerinde eski ama temiz bir pantolon vardı. Masmavi bir denizde martılarla selamlaşıyorduk. Sıfat ad Her zamanki gibi siyah çizmelerini giymişti. Benim en iyi arkadaşım annemdir. zarf sıfat ad NİTELEME SIFATLARI Varlıkların yapılarında bulunan özellikleri gösteren sıfatlardır. Niteleme sıfatlarını bulmak için kullanıldıkları ada “nasıl” sorusu sorulur. Adların renklerini gösterir: Çok pahalı bir araba almış ağabeyim. zarf sıfat ad Örnek: Arkadaşım bana kolye hediye etti. ad Arkadaşım bana bir kolye hediye etti. sf. ad Arkadaşım bana güzel bir kolye hediye etti. sf. sf. ad Arkadaşım bana güzel ve gösterişli bir kolye hediye etti. sf. sf. sf. ad 4 5 Şu yoldan gitsek daha iyi olurdu. O kitap senin işine daha çok yarar Adların biçimlerini gösterir: Dünyaya yuvarlak gözlüklerinin ardından bakardı. sıfat ad Uzun masanın etrafında toplanmış, konuşuyorlar. Elinde ince bir kalem vardı, hayatını yazmak için. [45] “Bu, şu, o” sözcükleri dışında işaret sıfatı göreviyle kullanılan başka sözcükler de vardır: “öteki, beriki, diğer, öbür, öyle, böyle, şöyle, işte..” vb. Belirttikleri adlar düşünce “belgisiz zamir” olur: Kimi insan sanata aşıktır. sıfat ad Birkaç öğrenci derse gelmedi. sıfat ad Beriki otobüse binmemiz gerekiyor? sıfat ad Öteki konuşmacı daha iyi hazırlanmış. belgisiz sıfatlar, Kimi sanata aşıktır. zamir Birkaçı derse gelmedi. zamir (Öğrencilerin birkaçı derse gelmedi.) zamir Diğer insanlar nereye gitti peki? Belgisiz sıfatlar cümlede eylemi ya da eylemsiyi belirtirse “zarf” olur: Fazla söze gerek yoktu. Çocuk fazla konuşuyordu. sıfat ad zarf eylem Bugün çok iş yaptım. Çok çalışan kazanır. sıfat ad zarf eylemsi Böyle birini daha önce hiç görmedim İşte deve, işte hendek, buyur. NOT: İşaret sıfatları, belirttikleri adlar düşünce “işaret zamiri” olur: O öğrenciyi göremedim. Onu göremedim. sıfat ad zamir Bu şiiri bilmiyorum. Bunu bilmiyorum. sıfat ad zamir Öbür kitabı istiyorum. Öbürünü istiyorum. sıfat ad zamir 3. SORU SIFATLARI Önüne geldikleri adları soru anlamıyla belirten sözcüklerdir. Başlıca soru sıfatları “ne, hangi, nasıl, kaç, kaçıncı, kaçar” gibi sözcüklerdir. Okul bitince ne iş yapacaksın? soru sf. ad SIFAT YAPAN ‘’-ki’’ Sıfat yapan “-ki”, sonuna getirildiği adlardan sıfat türetir. Bu işleviyle bulunma (-de) durumundaki adlara da gelir. 4 6 Hangi gün yola çıkmaya karar verdiniz? Mezuniyet balosunda nasıl bir elbise giyeceksin? Dünkü maç çok heyecanlıydı. işaret ad sıfatı Herkese kaçar lira düştü? Kaçıncı katta oturuyorsunuz? Bahçedeki eşyaları toplamamız lazım. işaret ad sıfatı 2. BELGİSİZ SIFATLAR Bir adı, ona kesinlik kazandırmaksızın belirten sıfatlara denir. Bugün okulda ne kadar para harcadın? Soru sözcükleri adın yerini tuttuklarında “soru zamiri”; bir eylemi, eylemsiyi soru yoluyla etkilediklerinde ise “soru zarfı” olur: Önümüzdeki yaz için ne planların var? soru ad sıfatı Hediye olarak ne almayı düşünüyorsun? soru zamiri Ne bağırıyorsunuz, sabah sabah böyle? (Niçin anlamında) soru eylem zarfı “Birçok, biraz, hiçbir, her, bazı, başka, çoğu, fazla, bütün, kimi, az” gibi sözcükler belgisiz sıfat olarak kullanılır. Anneannem çoğu akşam bize masal anlatırdı. belg.sf. ad Sanki tüm çiçekler selama durmuştu. Bugün hangi programı izleyeceğiz? soru ad sıfatı Hanginiz söylenenleri anladı? Zamir Az emekle çok iş olmaz. Kimi zaman ne diyeceğimi bilemiyorum sana. Her gün mutlaka spor yaparım. Nasıl bir gelecek düşlüyorsun? Soru sf. ad Bu şiiri nasıl yorumlarsınız siz? soru eylem zarfı Başka zaman hallederiz işleri. Falan öğrenci beni arıyormuş. [46] 4. SAYI SIFATLARI Belirttikleri adın sayısını, sırasını, nasıl bir dağılım içinde olduğunu ya da bütün içindeki oranını gösterir. İşlevlerine göre sayı sıfatları beş grupta incelenir: 1. Asıl sayı sıfatları 2. Sıra sayı sıfatları 3. Kesir sayı sıfatları 4. Üleştirme sayı sıfatları 5. Topluluk sayı sıfatları Çeyrek döner yedim. On yıl önce gelmiştim buralara. 4.Üleştirme Sayı Sıfatları: Adın gösterdiği nesnenin sayısal dağılımını belirten sıfatlardır. Üleştirme (paylaştırma) sıfatlarıyla belirtilen dağılımda eşitlik vardır. “-er, -ar” ekiyle türemiş sıfatlardır. Yolun iki yanında selviler sıra sıraydı. Çocuklar pastadan birer dilim yedi. Sayı sıfatlarının belirttiği adlar çoğul eki alamaz. Ancak bazı özel adlarda bu kurala aykırı bir kalıplaşma söz konusudur. Mirastan paylarına onar bin düştü. 5.Topluluk Sayı Sıfatları: “-z” ekiyle türemiş sıfatlardır. Üç Silahşorlar, Yedi Cüceler, Üç Büyükler, Yedi Göller… vb. 4 7 Teyzemin ikiz bebekleri var. Herhalde üçüz doğum zordur. “Tek”, “çift” sözcükleri “bir” ve “iki” anlamında kullanılırsa asıl sayı sıfatı sayılır. Görebildiğim tek şey yemyeşil ormandı. sıfat zamir Semtin evleri çift katlıydı. sıfat ad ÜNVAN (SAN) SIFATLARI Kişilerin sosyal durumlarına, mesleklerine, kimi belirgin özelliklerine göre adlarına takılan tanıtma sözcükleridir. Adın önünde, sonunda veya iki tarafında da kullanılabilir. 2.Sıra Sayı Sıfatları: Varlıkların bir diziliş içindeki sırasını belirten sıfatlardır. “-ncı” ekiyle türemiş sıfatlardır. Sultan Selim ünv sf. ad Yüzbaşı Mehmet Fatma Hanım Mustafa Ağa Doktor Ahmet Bey Topal Hüseyin Böyle yapılacak diye kırkıncı kez söylüyorum. Üçüncü şahıs hakkında hiçbir fikrim yok. Gazi Mustafa Kemal Paşa Ellinci yıl kutlamaları çok görkemliydi. Kurul, üçte iki çoğunlukla karar aldı. sayı sf. ad Maaşlara yüzde yüz zam yapıldı. Yarım saat sonra burada olmalısın. 1.Asıl Sayı Sıfatları: Varlıkların kesin sayısını belirten sıfatlardır. 3.Kesir Sayı Sıfatları: Varlıkların sayılarını kesirli olarak belirten sıfatlardır. Sıra anlatan “ilk, son, sonuncu, ortanca” sözcükleri de sıra sayı sıfatı işleviyle kullanılır. Bu şehre ilk kez geliyorum sensiz. Bu son şansın, dikkatli kullan. Sonuncu otobüse ancak yetişebildim. Ortanca kardeş olmak ne zor! [47] SIFAT TAMLAMASI Sıfatlar, adların niteliğini, özelliğini göstermek üzere bir adla tamlama oluşturur. Bir adla bir sıfatın bu amaçla kurdukları tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. YAPILARINA GÖRE SIFATLAR Sıfatlar yapı bakımından üçe ayrılır: 1. Basit (yalın) sıfatlar 2. Türemiş sıfatlar 3. Birleşik sıfatlar Sıfat tamlamalarında “sıfat” tamlayan, “ad” tamlanandır. I.BASİT (YALIN) SIFATLAR Yapım eki almamış, başka sözcükle birleşmemiş, kök durumundaki sıfatlardır. Etrafımız beyaz zambaklarda çevriliydi. sıfat ad (tamlayan) (tamlanan) İyi bir günün sonunda huzuru tadarsın. Sıfat tamlamasında sıfat ya da ad birden fazla olabilir: Eşyalarını kara bir sandığa yerleştirdi. Soluk, süzgün, ince bir yüzle karşımıza çıktı. Üç çocuğuyla mutlu mesut yaşıyordu. Mavi deniz ve gökyüzü ruhumuzu dinlendirdi. Sıfat tamlamalarında tamlananda adın yerine zamir de kullanılabilir: II. TÜREMİŞ SIFATLAR Bir ad ya da eylemden yapım ekiyle türetilmiş sıfatlardır. Bu dünyada yoksul kimse kalmasa keşke. Güzel şeyleri herkes gibi ben de severim. Suskun gözleriyle beni seyrediyordu. O, iyi birine benziyor, neden inanmıyorsun? Büyük bir bahçesi varmış evin. Bir ad ya da zamir hem nitelenip hem belirtilebilir: Duygusal insanların hassas yapıları vardır. Ketum bir insan olduğumu söylerler. 4 8 III.BİRLEŞİK SIFATLAR Birden çok sözcüğün anlamlı bir birim oluşturduğu sıfatlardır. Bu sevimli şey de ne böyle? ADLAŞMIŞ SIFAT Sıfat tamlamasında anlatımın kısaltılması amacıyla ad düşürülebilir. Bu durumda sıfat, adlaşır. Adın sonunda çekim eki varsa bu ek, sıfatın sonuna gelir. Akılsız dosttan, akıllı düşman yeğdir. sıfat ad sıfat ad Kimi zaman akılsız, akıllıdan yeğdir. adlaşmış adlaşmış sıfat sıfat Yönetmen kadroda genç oyunculara yer verdi. sıfat ad Yönetmen kadroda gençlere yer verdi. adlaşmış sıfat 1. Anlamca Kaynaşmış Birleşik Sıfatlar: Kalıplaşmış ve bu nedenle bitişik yazılan sıfatlardır Akşama zeytinyağlı yemekler var. Gördüğüm ağırbaşlı insanlardan biridir o. Birkaç gün buralardan uzaklaşacağım. Kahverengi giysiler insanı sıradanlaştırıyor 2. Kurallı Birleşik Sıfatlar: Belli kurallarla oluşturulan ancak ayrı yazılan sıfatlardır. Korkakların kendine güveni yoktur. Bir sıfat tamlamasındaki ada “-lı, -lık” yapım eki getirilerek yapılır: kısa boyu - lu adam (kısa boylu adam) İhtiyarlar kısık sesle konuşuyorlardı. Evin üç aylık kirasını peşin vermişler. Kırmızı Başlıklı Kız masalını çok severdim. [48] Takısız ad tamlamasındaki tamlanana “-lı” yapım eki getirilerek yapılır: COŞKU VE HEYECANA BAĞLI (LİRİK) ANLATIM Lirik anlatım, okuyucuda coşku, heyecan, hüzün, sevinç, mutluluk gibi duygular yaratan, okuyucuyu duyusal ve düşünsel olarak etkileyebilen metinlerde kullanılan anlatım biçimidir. mermer merdiven-li konak (mermer merdivenli konak) Altın işlemeli oyalarını sergiledi genç kızlar. Coşku ve Heyecana Bağlı (Lirik) Metinlerin Özellikleri : Köyümüzde tahta bacaklı bir amca vardı. Bir sıfat tamlamasında adla sıfatın yeri değiştirilip ada üçüncü tekil iyelik eki (-ı/-i/-u/-ü) getirilerek yapılır: bozuk yol (yol-u bozuk) Yolu bozuk sokaklarda dolaştım gün boyu. Cilası silinmiş bir sandık getirdiler odaya. Gönlü kırık mevsimler yaşıyorum içimde. 3.Sözcük Gruplarından Oluşan Sıfatlar: Çeşitli yollarla, birden çok sözcüğün bir araya gelmesiyle oluşan ancak ayrı yazılan sıfatlardır. 4 9 Amcam iyiler iyisi bir insandı. Durumu anlatan rapor masanıza konuldu. Kıvrım kıvrım saçları rüzgârla dalgalanıyordu. Coşku ve heyecana bağlı (lirik) anlatım daha çok "şiir" de görülür .Bununla beraber roman, öykü, tiyatro.. gibi diğer edebi türlerde de zaman zaman kullanılır. Duyguların ifade edilmesi esastır. Dilin “heyecana bağlı” ve “şiirsel (sanatsal)” işlevinden yararlanılır. Az sözle çok şey anlatılmaya çalışılarak yoğun bir anlatım tercih edilir. İmge, alışılmamış bağdaştırmalar, söz sanatları sıkça kullanılır. İmgenin etkisiyle soyut ifadelere fazlaca yer verilir. Yan ve mecaz anlamlı sözcüklerin kullanımı yaygındır. “Ben” merkezli bir anlatım türüdür. Öznellik egemendir Zamirlerin, özellikle de “ben ve biz” zamirlerinin sıkça kullanıldığı görülür. Her okuyanda farklı anlamlar yansıtan ifadelere yer verilir. Ahenk unsurlarından (ölçü, uyak…) yararlanılarak şiirsellik sağlanır. Lirik Anlatım Örnekleri Salonda ne dedikleri anlaşılmayan on iki kişi vardı. a)Şiir Örnekleri: Saray gibi evde yaşıyor yine de şikâyet ediyor. BENCE SEN DE ŞİMDİ HERKES GİBİSİN Ceviz büyüklüğünde dolu yağmış ben doğduğumda Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor Onlardan kalbime sevda geçmiyor Ben yordum ruhumu biraz da sen yor Çünkü bence şimdi herkes gibisin Benim cana yakın bir arkadaş olduğumu söylerler. Konuşacak dünya kadar sözümüz var bizim. Yolunu beklerken daha dün gece Kaçıyorum bugün senden gizlice Kalbime baktım da işte iyice Anladım ki sen de herkes gibisin Büsbütün unuttum seni eminim Maziye karıştı eski yeminim Kalbimde senin için yok bile kinim Bence sen de şimdi herkes gibisin Nazım Hikmet [49] BU AŞK BURADA BİTER Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir Solarken albümlerde çocuklar ve askerler Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir Örnekler: ‘’İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu” Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler Ne kadar güzeldin sen! Nasıl eşsiz bir yazdı! Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler dizelerinde “ustura” sözcüğü “yaralanma, kan, acı” gibi çağrışımlarda bulunmaktadır. Ataol BEHRAMOĞLU "Karadutum, çatal karam, çingenem" Nesir örneği: 5 0 İDEALİ BULAMADIĞIM ZAMAN Bir uçurum gibi büyüyen sükût; hayattan, ışıktan, ümitten kopuş... Nihayet gönlüme baharı getiren sesiniz. Kırık bir tekne, karanlık bir deniz. Ufukta siz olmasanız hayat denen bu yolculuk; bu rezil, bu pespaye, bu komik sürükleniş dayanılmaz bir çile olurdu. Yeniden kendimi buldum mektubunuzda, ömrümün en kederli anları sizi kaybettiğimi sandığım anlardı: Şubat'ın ilk günleri, Ankara. Gök kubbenin bütün yıldızları başımda parçalandı ve güneş kahkahalar atarak uzaklaştı ufkumdan ve gece, ıslak, yağlı, isli bir gece bütün benliğimi bir ahtapot gibi kucakladı. Kimsiniz? Otuz yıldır gördüğüm rüya. Artık benim için yol üçe ayrılmıyor. Şehzadelerin karşısına çıkan yol iki: Ölüm veya ... Cemil MERİÇ LİRİK ANLATIMDA ÇAĞRIŞIM Duygu değeri, sözcüğün temel anlamının yanında farklı duygu ve izlenimleri de zihnimizde oluşturarak "çağışım" kazandırmasıdır. Örneğin bir dizede “tabanca, ölüm, cenaze” gibi sözcükler geçiyorsa okuyan ya da dinleyende uyandırdığı hoş olmayan duygularla “bahar, çiçek, yeşil, güneş” gibi sözcüklerin uyandırdığı duygular ve çağrışımlar arasında farklar vardır. DUYGU DEĞERİ VE Bir sözcük, duyulduğu ya da okunduğu zaman zihnimizde değişik tasarımlar belirebilmektedir. Bu durum şairlerin, sözcükleri “ilk anlam değerlerinden” (gerçek anlamlarından) çok, yan ve mecaz anlamlarıyla kullanmalarından kaynaklanmaktadır. Çünkü şair, sözcüklerin anlamlarını genişletmeye çalışır ve böylece kendine özgü bir söyleyiş yaratır. Örneğin; ‘’İnsanların değişmez huyu vardır. Unuturlar Yollarında kuyu vardır Tehlikeli bir oyundur bu’’ dizesinde "çingene" bir kavim adı olarak ya da Türkçedeki "cimri" anlamında değil, esmer deri rengi anlatmak üzere kullanılmış. "Sen yüzüne sürgün olduğum kadın” dizesinde “sürgün” sözcüğünün “belli bir yerde zorunlu oturma, buna zorunlu olan kimse” değil, “vazgeçemez durumda olma, bağımlılık, çaresizlik, umutsuzluk” gibi anlamlarıyla duygu değerleri anlatılmaya çalışılmış. ‘’Hasretinden prangalar eskittim” dizesinde “pranga” sözcüğü “ayağına pranga vurulmuş mahkûm” anlamında olmayıp “aşırı umutsuzluk, karamsarlık” duygu değeriyle prangaları eskitecek kadar uzun bir sürenin geçmiş olduğu anlatılmaktadır. “Pranga” ile aynı zamanda okuyanda “mahkûmiyet, zindan, karanlık, ağır suçlu” gibi çağrışımlar oluşturulmuştur. LİRİK ANLATIMDA İMGE İmge, gerçeği herkes tarafından bilinen özelliklerinden soyutlayarak başka bir şekle dönüştürerek sunma biçimidir. İmge, şairin gözlemlediği olay ve nesneleri, kendi zihinsel süzgecinden ya da düş dünyasından geçirerek oluşturduğu yeni tasarımlar, kişiye özgü izlenimlerdir. Aynı zamanda şairin düşünce ve duygu dünyasından hareketle okuyucunun zihninde oluşturulan görüntü ve duygudur. Örneğin: ‘’Ağacın birine bir balta dayalı dizelerinde altı çizili sözcükler ilk anlam değerlerinin yani temel anlamlarının dışında kullanılmıştır. [50] O ağaç benim Diz boyu yaprak dökmüşüm düşünceden Çıkabilmek ah bu bin yıl süren düşünceden’’ dizelerinde şair kendini, yapraklarını döken bir ağaca benzeterek kişisel tasarımını okuyucuya yansıtmaya çalışmakta ve gerçek hayatta olmayan sahneleri zihnimizde canlandırmaktadır. Sınırlı olan günlük konuşma dili, şairin sınırsız duygu, düşünce ve hayalini karşılamaya yetmez. Bu nedenle duygunun yeni bir söyleyişle dile getirilme zorunluluğu ortaya çıkar. Şair, duygularını söze dönüştürürken dilin daha önce kullanılmış ya da kullanılmamış bütün anlatım yollarından yararlanır. En güçlü imgeler, somut-soyut ifadeleri bir arada kullanarak alışılmamış bağdaştırmalarla geçekleştirilmektedir. Alışılmamış bağdaştırmalar, okuyanda ilk anda şaşırtıcı bir durum yaratsa da yepyeni çağrışımlar, görüntüler ve duyguların oluşmasını sağlamaktadır. ‘’Sokak lambaları öksürüyordu Yukarıda bulutlar yürüyordu Terkedilmiş bir çocuk gibiydim Dokunsanız ağlayacaktım’’ Söz sanatları (edebi sanatlar) imgelerin ve şiir dilinin oluşturulmasında en önemli ögelerden biridir. Örnek: ‘’Geçti, geçti mevsimler Süpürüldü takvimler Gidenlerden kalan şey, Duvarlarda resimler’’ ‘’Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor eski zamanlardan bir cuma çalıyor’’ dizelerinde şair “yoksul bir gramofon” tamlamasıyla alışılmamış bağdaştırma yaparak İstanbul’un zengin olmayan semti Fatih’e bir gönderme yapmaktadır.’’ Eski zamanlar’’ “cuma” ve “çalmak” sözcüklerini yan yana getirip bu soyut ve somut sözcükleri bağdaştırırken de eski günlerin atmosferini yansıtmaya çalışmaktadır. Bu dörtlükte şair, zamanı (takvim) süpürülme yönüyle çöpe benzetmiş. Benzeyeni söyleyip kendisine benzetileni belirtmeyerek kapalı istiare yapmıştır. Şair, zamanın “geçiciliği ve değersizliği” imgesini bu yolla oluşturmuş. Örnek: ‘’devlet solgundu güya ki yaprağın biri düşmüş de ağaç kökünden sarsılmış gibi’’ ‘’ Elinin arkasında güneş duruyordu Aylardan kasımdı üşüyorduk Ağacın biri bulvarda ölüyordu Şehrin camları kaygısız gülüyordu ’’ Bu dörtlükte kullanılan “devlet solgundu” bağdaştırmasıyla görsel bir imge sunmuş şair. “Solgun” sözcüğü “zayıflığı, güçsüzlüğü” çağrıştırıyor. Dönem içinde yaşanan karmaşa sonrasında devletin hakimiyetinin yetersizliğini somutlaştırmaya çalışıyor. “Kökünden sarsılan ağaç” imgesiyle de devletin temellerinden sarsılarak içine düştüğü durum anlatılmak istenmiştir. duyusuyla Yukarıdaki dizelerde ise şair, gözlemi sonucu dikkat çeken ögeleri imgelerle dile getirmektedir. ‘’Sokak lambalarının öksürmesi”, “bulutların yürümesi” gibi alışılmamış bağdaştırmalarla sözcüklere yeni duygu değerleri katarak anlattığı tasarımları okurun zihninde canlandırmaktadır. Örneğin; 5 1 anlatmaya; bunu da “görme” zihnimizde canlandırmaya çalışmıştır İmge, şiirin temel unsurlarından biridir. İmge, duyularımızla algıladığımız varlıkların zihnimizdeki görüntüleri, bunların şiire yansımış biçimleridir. Şair, “ağacın ölmesi”, “şehrin camlarının gülmesi” imgelerini oluştururken ağaç ve camları kişileştirmiş, teşhis sanatından faydalanmıştır İmgelerin gerçek hayatta somut karşılığı yoktur. Şair, dış dünyaya dair izlenimlerinden hareketle zihninde oluşturduğu tasarımları aktarmaktadır. İmgeyle değişen gerçeklik, okuru yaşına, kültür seviyesine, hayallerine, bulunduğu ortam ve döneme göre farklı farklı etkiler. BAHAR ŞARKISI Örneğin: Titrek bir damladır aksi, sevincin Yüzünün sararmış yapraklarında; Ne zaman kederden taşarsa için Şarkılar taşırsın dudaklarında ‘’ Gözlerin kararan yollarda üzgün Ve bir zambak kadar beyazdır yüzün; Süzülüp akasya dallarında gün Erir damla damla ayaklarında ’’ Sesin perde perde genişledikçe Solan gözlerinden yağarken gece Sürür eteğini silik ve ince Bir gölge bahçenin uzaklarında dizelerinde şair, “kararan yollar”, “günün süzülmesi”, “günün damla damla erimesi” imgeleriyle bir günün daha bitmek üzere olduğunu [51] Sen böyle kederden taştığın akşam Derim: Dudağında şarkı ben olsam Gözlerinde damla ve içinde gam Eriyen renk olsam yanaklarında! (Ahmet Muhip Dıranas) ZAMİR (ADIL) İsim olmadıkları hâlde isim gibi kullanılan, isimlerin yerini tutan kelimelere zamir denir. ‘’İzmir’de doğdum; ama yıllardır oraya gitmedim.’’ cümlesinde “İzmir” adını tekrar etmemek için, bu adın yerine kullanılan “ora” sözcüğü zamirdir. Yukarıdaki şiirde geçen imgeleri bulup altını çiziniz. LİRİK ANLATIMDA AHENK UNSURLARI Sözcükleri oluşturan hecelerin, heceleri oluşturan seslerin ve bunların dizelerde uyumlu bir biçimde sıralanışı ahengi oluşturur. Şiiri düz yazıdan ayıran, şiirin kolay ezberlenip akılda kalmasını sağlayan en önemli özellik ahenktir. Şiirde kullanılan imge, sözcüklerin duygu ve çağrışım yükü, bunların dizeye dökülüşü ve dizelerin birbiriyle örgüleniş biçiminin yanı sıra ustaca kullanılan ses akışı (vurgu ve tonlama), söyleyiş, ritim, ölçü, uyak, redif, aliterasyon ve asonans, seci gibi her türlü ses benzerliği ahengi oluşturarak metnin şiirselliğin sağlar. Ses unsurları aynı zamanda şiirin anlamının ve çağrışım değerinin ortaya çıkmasını sağlar. ‘’Bunu ona kim verdi?’’ cümlesinde “bu, o, kim” sözcüklerinin yerine ad getirilebilir. (Kitabı Ali’ye Ahmet verdi.) “Bu, o, kim” sözcükleri, “kitap, Ali, Ahmet” adlarının yerini tuttuğu için zamir görevindedir. Zamirler sözcük ve ek durumunda olmak üzere ikiye ayrılır. A. Sözcük Hâlindeki Zamirler 1. Kişi Zamirleri 2. İşaret Zamirleri 3. Belgisiz Zamirler 4. Soru Zamirleri B. Ek Hâlindeki Zamirler 1. İlgi Zamiri 2. İyelik Zamirler A.Sözcük Hâlindeki Zamirler 1. Kişi (Şahıs) Zamirleri İnsan isimlerinin yerine kullanılan zamirlerdir: "ben, sen, o, biz, siz, onlar." 5 2 Bu zamirler, cümlelerde çeşitli çekim ekleri alarak kullanılabilir. ‘’Benim onu tanıdığımı söylemişsin.’’ ‘’Sizin görüşünüze katılmıyorum.’’ ‘’Bu konuda sana ve bana haksızlık yapıldı.’’ Not: Bu cümlede, yönelme hal ekini (-e, -a) alan I. ve II. tekil kişi zamiri olan “ben” ve “sen” sözcükleri “bana” ve “sana” biçimine dönüşmüştür. Kişi zamirleri tamlayan eki (ilgi eki)ni alabilirler; iyelik eklerini almazlar. Bu durumda şahıs zamirleri tamlamalarda ancak tamlayan olarak kullanılabilirler. Bu tamlamalarda sonradan tamlayan düşebilir. Çünkü tamlanandaki iyelik ekleri zaten şahıs anlamı taşımaktadır: Benim kalemim, senin defterin, onun çantası, bizim okulumuz, sizin sınıfınız, onların bahçeleri, bizlerin kaygısı, sizlerin iyiliği.....gibi kalemim, defterin, bahçeleri….gbi. [52] çantası, okulumuz, sınıfınız, Bu tür tamlamalarda istenirse düşürülmez: tamlayan vurgulanmak Çocuklar yalnız sizin sözünüze inanırlar. (Başkasının değil, senin. Burada "sizin" kelimesi atılırsa cümle başka türlü anlaşılır.) Biz bugün senin misafiriniz. (Başkasının değil, senin.) Tamlayan atıldığında yanlış anlaşılma olacaksa atılmaz: Onun eşyalarını bize getir. > Eşyalarını bize getir Senin doğum tarihini bilen yok mu? >Doğum tarihini bilen yok mu? Dönüşlülük Zamiri Dönüşlülük zamiri, “kendi” sözcüğüdür. Dönüşlülük zamiri , iyelik eki alarak kullanılabilir: Kendi – m Kendi – n Kendi – si Kendi – miz Kendi – niz Kendi – leri Dönüşlülük zamiri, kişi zamirinin yerine kullanılabildiği gibi, kişi zamiriyle birlikte, cümleye pekiştirme anlamı katacak şekilde de kullanılabilir. ‘’Bu soruyu kendim çözdüm.’’ 5 3 ‘’Bu soruyu ben kendim çözdüm.’’ Birinci cümlede “kendim” sözcüğü I. tekil kişiyi belirtecek şekilde, kişi adılının yerine; ikinci cümlede kişi adılıyla (ben) birlikte, cümleye pekiştirme anlamı katacak şekilde kullanılmıştır. 2. İşaret (Gösterme) Zamiri İsimleri, yerini işaret yoluyla, göstererek tutan zamirlerdir. İşaret zamirleri tekil ve çoğul olarak kullanılabilir. Başlıca işaret zamirleri şunlardır: "bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar, öteki, beriki, bura, şura, ora, burası, şurası, orası, böylesi, şöylesi, öylesi..." “Bu bana dedemden kaldı.” “O dün kapıya bırakılmış.” “Şunlar neden masanın üzerinde duruyor.” “Şu senin değil mi?” “Bunlar en sevdiğim kitaplarımdır.” ‘’Ötekini bana ver.’’ ‘’Burası da fena değil.’’ ‘’Orası çok uzak.’’ ‘’Böylesi, insanı rahatsız eder.’’ ‘’Öylelerinden her zaman kaçarım.’’ “O ve onlar” zamirleri hem işaret hem de şahıs zamiri olarak kullanılabilir. Bu zamirler insan isimlerinin yerine kullanılırsa şahıs, insan dışındaki nesnelerin yerine kullanılırsa işaret zamiridir. “O, tatilde dayısının yanına gidecek.” “Onlar, sınıfın en çalışkan öğrencileridir.” cümlelerindeki altı çizili zamirler insanların yerine kullanıldığından şahıs zamiri, “O, okula giderken cebinden düşmüş.” “Onlar, bayatladığı için çöpe atılacak.” cümlelerindeki altı çizili zamirler, insan dışındaki nesneleri karşıladığı için işaret zamiridir. "bu, şu, o, öteki, beriki, böylesi, şöylesi, öylesi" kelimeleri çeşitli görevlerde kullanılır. Bu kelimelerin sıfat mı zamir mi olduklarını anlamak için şu soruları sorarız: --İsmin yerini mi tutuyorlar, yoksa ismi niteliyor ya da belirtiyorlar mı? Zamirler ismin yerini tutar; sıfatlar isimle birlikte kullanılır. --Cümle içinde kullanılırken bu sözcüklerden sonra virgül (,) kullanılmış mı? İşaret sıfatlarından sonra virgül kullanılmaz. Bu sözcüklerden sonra virgül kullanılmışsa bu sözcükler, zamirdir. --Tekilleri ve çoğulları var mı? Sıfatların çoğulları yoktur; zamirlerinse vardır. --Hâl eklerini alıyorlar mı? Sıfatlar hâl ekleri almaz, zamirler alır. bu: Bunu biliyor musun? (işaret zamiri) Bu bilgiyi nereden aldın? ( işaret sıfatı ) şu: Şunu görmüştüm. (…………………………………...) Şu eşyaları taşıyalım. (………………………………...) Şunları da siz götürün. (……………………………….) o: O bu akşam geç gelecek. (…………………………………...) O, benim elmam. (…………………………………...) O elma benim. (…………………………………...) öteki: Öteki kitabı ver. (…………………………………...) Ötekini bana ver. (…………………………………...) öylesi: Öylesinden her zaman kaçarım. (………...………...) Öylesi insanlardan her zaman kaçarım: (…………………..) 3. Belgisiz zamirler Birden fazla ismin yerini tutan ya da hangi ismin yerini tuttuğu açıkça belli olmayan zamirlerdir. İşaret zamirleri iyelik eki almazlar; diğer isim hâl eklerini alabilirler. Dolayısıyla isim tamlamalarında ancak tamlayan olabilirler. bundaki, burada, onlarla, şundan, ötekiler... bunun rengi, buranın havası, ötekinin bahçesi [53] Başlıcaları şunlardır: "biri, birisi, hepsi, kimi, kimisi, tamamı, tümü, bütünü, bir kısmı, her biri, başkası, hiçbiri, herkes, kimse, hiç kimse, çoğu, bazısı, birkaçı, birazı, birçoğu, pek çoğu, pek azı, her biri, öteberi, falan, filan, şey..." Hepsini tekrar çağırdılar. Kimi de gelmeyi hiç düşünmedi. Tamamından sen sorumlusun. Herkes böyle düşünmez. Aşağıdaki cümlelerde belgisiz zamirleri bulup altlarını çiziniz. Kimse senin gibi olamaz zaten. Çarşıdan ne kadar öteberi aldın? Birkaçı dün de gelmişti. Bazıları bu sabah gelmeyi düşündüler. Biri yer biri bakar; kıyamet ondan kopar. İnsanların pek çoğu bu konuda bilinçsizdir. Çalışanların pek azı hak ettiğini alır. Bazısı da hep mağdurdur. Elindekilerin tümünü yere bırak. Bütününü görmeden bir şey diyemem. Bir kısmını görmekle karar verilmez. Her biri ayrı özellikler taşır. Başkasının yerine konuşamam. Hiçbiri bunu uygun görmez. Falanın filânın ne dediği önemli değil. Kendisine bir şey söyleyecektim. Bu cümlede “nereye” sözcüğü cümleye soru anlamı katmamıştır; ama yine de görevce soru zamiridir. Soru zamirleri isim tamlamasında tamlayan da tamlanan da olabilir. Kimin yanında bozuk para var? Bu da neyin nesi? Bizim neyimiz eksik? B. Ek Durumundaki Zamirler 1. İlgi zamiri (-ki) -Eklendiği kelimeye bitişik yazılır ve bir ismin yerini tutar. -Belirtili isim tamlamasında tamlananın yerine kullanılır. -Tamlayan eklerinin( -in) üzerine gelir. -Büyük ve küçük ünlü kurallarına uymaz; sadece -ki şekli vardır: ‘’Ahmet’in çantası okulda kalmış, Ali’ninki nerede?’’ Bu cümleden “-ki” ekinin, tamlanan durumundaki “çanta” adının yerini tuttuğu anlaşılmaktadır. Bazı ikilemelerde ikinci ve anlamsız olan kelime zamirdir. Para mara istemem. Kalem malem alacağım. Belgisiz zamirlerin de sıfatlardan ayırt edilme yolu bütün zamirlerde (özellikle işaret zamirlerinde) olduğu gibidir. Belgisiz zamirler isim tamlamasında hem tamlayan hem de tamlanan olabilir: Öğrencilerin pek çoğu Pek çoğunun velisi 5 Adamın kimsesi yoktu 4 Kimsenin işine karışmam. Antalya’nın denizi Muğla’nınkinden güzeldir. (Muğla’nın denizi) Cemal'in defteri seninkinden daha düzenli. (Senin defterinden) Bizimki yine okuldan sonra parka gitmiş. (Bizim çocuk) Türkçede üç tür "ki" vardır: 4. Soru zamirleri Adın yerini soru yoluyla tutan sözcüklerdir. Soru zamirinin cevabı, bir ad ya da başka bir zamirdir. Başlıcaları şunlardır: Kim (kime, kimi, kimde, kimden, kimler…) Ne (neyi, neye, neler, nesi, neyin…) Nere (nerede, nereden, neresi, nereyi…) Hangisi (hanginiz, hangimiz, hangileri…) Kaçı (kaçıncısı, kaçınız, kaçımız…) ‘’Beni dün akşam kim aradı?’’ Bu cümlede, “kim” sözcüğü, soru anlamı taşımaktadır ve yerine cevap olarak bir ad gelebilmektedir. “Seni dün akşam arkadaşın aradı.” cevabında görüldüğü üzere “arkadaş” adı, “kim” sözcüğünün yerine cevap olarak gelebilmektedir. Bana çarşıdan ne aldın? (gömlek) Bütün bunları kimden duydun? (Ali’den) Buranın neyi meşhur? (fındığı) Geçen yaz, nereyi gezdin? (Konya’yı) Bu tablolardan hangisini beğendin? (şunu) Kalemlerin kaçını sana verdi? (üçünü) Not: Soru zamirleri, cümlelerde her zaman soru anlamı taşımaz; fakat bu sözcükler yine de soru zamiridir. ‘’Onun nereye gideceğini bilmiyorum.’’ [54] A. "ki" Bağlacı Sadece "ki" biçimi vardır. Kendinden önceki ve sonraki kelimelerden ayrı yazılır. Türkçe değil, Farsça bir bağlaçtır ve Türkçe cümle yapısına aykırı olarak kullanılır. Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeliYağmur yağmadı ki mantarlar ortaya çıksın. Bir şey biliyor ki konuşuyor. B. "-ki" İlgi Zamiri Eklendiği kelimeye bitişik yazılır ve bir ismin (tamlananın) yerini tutar. Büyük ve küçük ünlü kurallarına uymaz; sadece ‘’-ki ‘’ şekli vardır: senin kalemin>seninki, düşüncesi>onunki...vb. Ali'nin eli>Ali'ninki, onun C. "-ki" Yapım Eki (Sıfat yapan –ki) İsimlere eklenerek yer ve zaman bildiren sıfatlar türeten ektir. Zaman bildiren kelimelerin sonuna doğrudan eklenirken, yer bildiren sıfatlar türetirken "-de" hâl ekiyle birlikte kullanılır. Çoğunlukla ‘’-ki’’ ve az da olsa ‘’-kü’’ şekilleri vardır: bu yılki sınav, yarınki maç, dünkü film, bugünkü aklım... masadaki kitaplar, duvardaki saat, evdeki hesap...vb. 2. İyelik zamiri Adların sonuna gelerek onların kime veya kaçıncı kişiye ait olduklarını gösteren eklere "iyelik eki" veya ‘’iyelik zamiri’’ denir. İyelik eklerinin, iyelik zamiri olarak adlandırılmasındaki neden ad tamlamalarında tamlayanın (kişi zamirinin) yerini tutmasıdır. İyelik zamirleri: 1. tekil – m 2. tekil – n 3. tekil – ı 1. çoğul - miz 2. çoğul - niz 3. çoğul - ları kitab-ım, kitab-ın, kitab-ı, kitab-ımız, kitab-ınız, kitap-ları masa-m, masa-n, masa-s-ı, masa-mız, masa-nız masa-ları su-y-um, su-y-un, su-y-u, su-y-umuz, su-y-unuz, su-ları ne-y-im, ne-y-in, ne-y-i/ne-s-i, ne-y-imiz, ne-y-iniz, ne-leri YAPILARINA GÖRE ZAMİRLER 5 5 1. BASİT (YALIN) ZAMİRLER Başka bir sözcükle birleşik yapı oluşturmamış, kök hâlindeki zamirlerdir. Çekim eki alabilirler. bu, o, sen, kim, şey, ne, kendi, bunlar, öylesi….vb. 2. BİRLEŞİK ZAMİRLER İki şekilde karşımıza çıkar: *Birden çok sözcüğün zamirlerdir: birleşmesinden oluşan bura(bu ara), birçoğu (bir çok), birazı (bir az), kimse (kim ise), birtakımı (bir takım) *Birden fazla kelimenin değişik yollarla öbekleşerek oluşturdukları zamirlerdir. Öteki beriki, falan filân, şundan bundan, herhangi biri, ne kadarı... 3.EK İlgi ve HÂLİNDEKİ iyelik zamirleri ek ZAMİRLER hâlindedir. Benimki, kalemimiz Not: Zamirler, yapım eki alarak türemiş yapıda kullanılamazlar. Zamir, yapım eki aldığında tür özelliğini kaybeder ve ad, sıfat ya da zarf olur. Kimliğimi almadan evden çıkmışım. (kim – lik) ad Senin gibi bencil insanları hiç sevmiyorum. (ben – cil) sıfat ad Yaşlı adam bu hayatta kimsesiz kaldı. (kimse – siz) zarf eylem [55] DESTANSI (EPİK) ANLATIM Yapma destanlar ise yeni ve yakın çağlarda toplumu etkileyen bir olayın belli bir sanatçı tarafından söylenmesiyle oluşan eserlerdir. Diyebiliriz ki yapma destanlar, doğal destanların özellikleri dikkate alınıp ona benzetilmesiyle oluşturulmuş metinlerdir. Yani destansı anlatımın çıkış noktası doğal destanlardır. Destansı anlatım; tarihe dayanan, tarihten ilham alan, milletlerin başından geçen çeşitli olayları, felâketleri, sevinçleri ve bu olaylarda önemli roller oynayan kahramanları, olağanüstülükler temelinde aktaran; evrenin oluşumunu, insanın yaratılışını; milletlerin ortaya çıkışlarını ve ölüm hakkındaki düşüncelerini heyecan ve coşku uyandıracak biçimde anlatan hikâyelerdir. Doğal destanlarda anlatılan olayların gerçekleşip gerçekleşmediği ya da gerçekleşmişse bile kesin olarak ne zaman gerçekleştiği, destanların yayılma dönemi olan kuşaktan kuşağa aktarım sırasında ne kadar değişikliğe uğradığını belirleyebilmemiz mümkün değildir. Çünkü bu destanlarda tarih ve mitoloji iç içedir. Ancak yapma destanlarda olağanüstülükler ve abartmalar olmasına rağmen anlatılan olaylar, olayın oluşum zamanı, yeri ve kahramanları daha gerçek ve kesindir. Destansı Anlatımın Özellikleri: Aklın ve bilimin yerini doğaüstü güçlerin ve efsanelerin egemen olduğu dönemlerde meydana gelen ve destanlara konu olan “olaylar”, kaynağını toplumun vicdanından alır. Olaylar, belgelere dayandırılamasa bile ait oldukları kavmin ya da toplumun dünya görüşünü, felsefesini ortaya koyması bakımından önemlidir. Doğal destanlardaki mitolojik ögelerin, tanrıların, ilahi birtakım özellikler gösterenlerin yerini yapma destanlarda insanüstü güçleri ve zekâlarıyla toplumu yok oluştan kurtaran gerçek tarihsel kahramanlar yer alır. Destanlardaki “olay kahramanları” insanüstü özelliklere sahiptir. Destan kahramanı ki hemen hemen hepsi erkektir sahip olduğu insanüstü güçle halkını yok olmanın eşiğinden kurtarıp çoğu zaman kendini ulusu için feda eder ve çok zor bir sorunu çözer. Mehmet Akif Ersoy’un ‘’Çanakkale Destanı’’, Kayıkçı Kul Mustafa’nın “Genç Osman Destanı” Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Üç şehitler Destanı’’ , Nazım Hikmet’in ‘’Kuvayi Milliye Destanı’’ yapma destanlar arasında yer alır. Destan kahramanı, ya halkını büyük bir beladan (canavar, ejder gibi doğaüstü güçlerden veya doğa güçlerinden) ya da kendinden sayıca çok, kuvvetçe üstün düşmandan kurtararak insana özgü değerlerin (erdemin, cesaretin, ahlakın, özgürlüğün, bağımsızlığın, yiğitliğin…) simgesi hâline gelir. 5 6 Destansı anlatımının diğer anlatım türleriyle benzerlik ve farkları : Destansı anlatımda kahramanlar anlatılırken yiğitçe bir söyleyişle okuyucunun etkilenmesi sağlanır yani “hareket” ögesi ön plana çıkarılır. Bu nedenle bu anlatımda “fiiller”in kullanılması çok önemlidir. Fiillerden yararlanılarak hareketlilik sağlanır. Olay örgüsüne sahip olmaları nedeniyle “destansı anlatım”la “öyküleyici anlatım” arasında büyük benzerlikler vardır. Ancak öyküleyici anlatımla oluşturulan roman, öykü gibi edebi metinlerde estetik bir kaygıyla “kurmaca” bir dünya yaratılırken destansı anlatımda önemli olan şey, toplumun zihninde derin izler bırakmış “tarihi bir olay ya da kişi”nin olağanüstülüklerinin anlatılmasıdır. Öyküleyici anlatımla oluşturulan eserlerde yaşanmış ya da yaşanması muhtemel olan her türlü kurmaca olay ve kişi anlatılırken destansı anlatımda yalnızca tarihe mal olmuş kişi ve olaylar anlatılır. Destanlar, tarih öncesi dönemlere ait toplumları idare eden güçlerin serüvenlerini anlatan, anlatma esasına bağlı metinlerdir. Bu özellikleriyle roman, öykü, tiyatro, şiir gibi edebi türlere ve tarihsel metinlere kaynaklık etmiştir. Bu metinlerin bazı bölümlerinde destansı anlatım kullanılabilirken bazı bölümlerinde de başka anlatım türleri kullanılabilir. Destansı anlatımın özelliklerini her ne kadar roman, öykü, tiyatro, şiir gibi edebi türlerde rastlayabilsek de bu anlatımın en güzel örneklerini doğal ve yapma destanlarda görmekteyiz. Doğal destanlar, milletlerin ortak ürünü olan ve büyük olaylar sonucunda, tarihin bilinmeyen bir evresinde oluşan, uzun, manzum eserlerdir. “Türeyiş, Göç, Bozkurt, Oğuz Kağan, Alper Tunga, Şu, Ergenekon, Manas, Satuk Buğra Han, Cengiz Han, Edige..” Türklerin doğal destanlarından bazılarıdır. [56] Destansı anlatımda anlatılan olay ve kişiler az ya da çok mutlaka olağanüstü motiflerle süslenerek anlatılır. Bu durum destansı anlatımla olayları nesnel bir bakış açısıyla aktararak tarihi birer belge özelliği gösteren tarihsel metinler ve konusunu gerçek yaşamdan alan öğretici metinler (anı, günlük, gezi yazısı, biyografi, mektup) arasındaki önemli bir farktır. Bu metinlerde yaşananların gerçek yaşamla örtüşmesi bakımından dilin “göndergesel işlevi”; destansı anlatımda dilin “şiirsel (sanatsal) işlevi” kullanılır. Okuyucunun millî duygularına seslenerek onda heyecan ve coşku uyandırması destansı anlatımı “coşku ve heyecana bağlı anlatım”a daha da yaklaştırmaktadır. ADSIZ TEPE'NİN İLK ALINIŞI Konularını ve konu etrafındaki kahramanları hatta kahramanların maceraları milletin ortak hayal gücü temeline dayandırılan destansı anlatımda “biz” merkezli bir anlatımla “toplumsallık” söz konusuyken her türlü duygunun okuyucuda hissettirilmesi amacında olan coşku ve heyecana bağlı anlatımda “ben” merkezli bir anlatımla “bireysellik” söz konusudur. Destansı anlatım, ulusların ortak ülküsü ortaya konularak millî bilincin gelişmesine yardımcı olması sebebiyle “millî değerler‘’ yüceltilmeye çalışılıp okuyucu bu yönüyle coşkulandırılır. Coşku ve heyecana bağlı (lirik) anlatımda bu şekilde tek yönlü olma zorunluluğu yoktur. Destanlarda “olaylar ve kişiler” anlatılır. Şiirde şairin bir şey anlatma zorunluluğu değil kendi “ben”inden yola çıkarak imgelerle yarattığı düşsel dünyasında duygularını okuyucuya “hissettirme” kaygısı vardır. Yani destansı anlatımda "yaşananlar" anlatılırken coşku ve heyecana bağlı anlatımda şair, "hissettiklerini" dile getirir. Destansı anlatımın, coşku ve heyecana bağlı anlatımla farklılıklar göstermesine rağmen destansı anlatımda şiirsel birtakım ögelerden yararlanılabilir. Dizelerden oluşan bu metinlerde ölçü, uyak gibi ahenk ögelerinden, mübalağa, benzetme ve istiare (eğretileme) gibi anlam sanatlarından yararlanma bunun en belirgin örneğidir. 5 7 Destansı Anlatımla Oluşmuş Metinlerin Özellikleri: Koçaklamalar, destanlar, millî marşlar ve kahramanlık şiirleri destansı anlatımdan yararlanılarak oluşturulur. Destan, şiir, hikâye, roman ve tiyatro gibi edebi metinlerde destansı anlatımdan yararlanılabilir. Tarihi olaylar, kahramanlıklar, olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılır. Sözcükler yan ve mecaz anlamlarıyla kullanılır. Anlatımda abartıya (mübalağa) başvurulur. Eserlerde yiğitçe bir söyleyiş vardır. Yapıp etmeler yani fiiller ön plandadır. Sürekli bir hareket vardır. Etkileyici bir özellik taşır. Önek Metinler: SİVASTOPOL ………. Derken, tabur komutanı yine işaret verdi. Yine subaylar fısıltıyla konuşarak emri birbirlerine ilettiler ve kara bir duvar gibi duran 1. bölük çöktü. Onlara "Yere yat!" emri verilmişti. 2. bölük de yere yattı ve Pest, eline sivri bir şeyin battığını duydu. Yalnız, 2. bölüğün komutanı ayakta kalmıştı. Kılıcını sağa sola savurup hiç durmadan konuştukça tıknaz silueti bir öne bir arkaya gidip geliyordu. "Pekâlâ, adamlarım! Haydi, şimdi, aslanlarım! Kurşunlarımızı israf etmeyip bu süprüntüleri süngümüzle temizleyeceğiz. "Hurra!" diye bağırdığımda hepinizin arkamdan geldiğini görmek istiyorum. Kimse geride oyalanmasın. Birbirinizden ayrılmamalısınız, bu en önemlisi... Onlara kim olduğumuzu gösterelim ve yüzümüzü kara çıkarmayalım, tamam mı arkadaşlar?’’ TOLSTOY [57] Topçu da ateşini tepeye çevirmişti, Havadan yağıyordu toz, duman, kelle, bacak. Biz daha ilerdeyiz hemşerim, Ölüm bize n’apacak? İniltilerle, küfürlerle dolduk taştık, dakikalarca, Gövdemiz geliyordu yaşamamıza dar. Yarısı kara, yarısı al bir zaman geçti üstümüzden Kimse bilmez ne kadar. Genişliyordu tepenin üstü, kıpkızıl mağaralarca, Şehit şehit, in in. Alıyordu bileklerine, kara kuvvetini, Herkes, yanında düşenin. Hiç silahı yoktu ellerinden başka, boğuşuyordu. Çevrilmişti bir süngü çemberiyle gide gide. Nihayet devrildi beş yarayla birden, İhtiyat mülâzım Fahri Efendi de. Nihayet kurtarmıştı bir kâfir, boynunu. Meçhul bir Mehmetçiğin gerilmiş parmaklarından. Onun kaçışı hepsine bulaştı, Kaçtılar, şahadet bayraklarından. Fazıl Hüsnü Dağlarca MOHAÇ TÜRKÜSÜ Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı; Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı. Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle, Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle! Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü; Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü. Gül yüzlü bir âfetti ki her busesi lale; Girdik zaferin koynuna, kandık o visale! Dünyaya veda ettik, atıldık dolu dizgin; En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin! Bir bir açılırken göğe, son defa yarıştık; Allah’a giden yolda meleklerle karıştık. Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından; Gördük ebedi cedleri bir anda yakından! Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber; Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber. Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden! Yahya Kemal Beyatlı KOÇAKLAMA EYLEM (FİİL) Mert dayanır namert kaçar Meydan gümbür gümbürlenir Şahlar şahı divan açar Divan gümbür gümbürlenir Fiiller, iş, oluş, hareket bildiren sözcüklerdir. Örnek: Bu yaz tatilinde köyümüze gideceğiz. Şimdi askerdeki amcama mektup yazıyorum. Dilekçenizi ay sonuna kadar bana vermelisiniz. Öğretmenimizin anlattığı fıkraya uzun süre güldük. Yiğit kendini öğende Toplar menzili döğende Şeşber kalkana değende Kalkan gümbür gümbürlenir Fiiller, bildirdikleri hareketin özelliğine göre üç gruba ayrılır: Top atılır kal’asından Hak saklasın belasından Köroğlunun narasından Her yan gümbür gümbürlenir Köroğlu 1-İŞ (KILIŞ) FİİLLERİ İş-kılış fiilleri bir işi, hareketi anlatan fiillerdir. Bu işi yapan bir özne vardır ve bu işten etkilenen bir nesne bulunur. Nesne bulunduğu için bu fiiller geçişli fiillerdir diyebiliriz. Bu yüzden iş-kılış fiillerinin başına “onu” kelimesini getirdiğimizde anlamlı bir ifade oluşur. “Neyi, kimi” sorularına cevap verirler. Örneğin; Ahmet, elindeki taşı suya attı. (nesne) (fiil) GENÇ OSMAN DESTANI İbtida yürüyüş oldu Bağdat'a Sıçradı hendeği geçti Genç Osman Vuruldu bayraktar, kaptı bayrağı İrişti bedene dikti, Genç Osman Cümlesindeki “atmak” sözcüğü iş-kılış fiilidir. “atmak” eylemi öznenin etkisiyle bir nesnenin üzerinde; yani Ahmet’in etkisiyle taş üzerinde gerçekleşmiştir. Ayrıca bu fiilin iş-kılış fiili olduğunu anlayabilmek için kelimenin başına “onu” kelimesi getirilebilir ya da “neyi, kimi” sorularına cevap verdiğine bakılabilir. Neyi attı? = Taşı – onu attı Kurşunlarım yağmur gibi yağarken Tütünlerim gökyüzünde dönerken Yıkılası Bağdat seni döğerken Şehitlere serdâr oldu, Genç Osman 5 8 Eğerlensin kır atımın ikisin Fethedeyim düşmanların hepisin Sabah namazları Bağdat kapısın Mevlâ izin verdi, açtı Genç Osman İŞ (KILIŞ) FİLLERİNE ÖRNEKLER (onu) sil(mek), anlat(mak), temizle(mek), yaz(mak), al(mak), taşı(mak), kaldır(mak), sev(mek) iç(mek), kullan(mak), ısıt(mak), topla(mak), karıştır(mak), dinle(mek)…..vb. Karac'oğlan bunu böyle söyledi Askerleri dağı taşı boyladı Bir Bağdat'ı da gayet mehdeyledi Bin yiğide bir baş oldu Genç Osman Karacaoğlan 2-OLUŞ FİİLLERİ Oluş fiilleri, herhangi bir etki altında olmaksızın bir varlıkta kendiliğinden oluşan değişikliği anlatan fiillerdir. Oluş eylemiyle, nesnenin üzerinde gerçekleşen değişimin istem dışı olduğunu yani isteyerek olmadığını anlarız. Oluş fiillerinde zaman unsuru vardır, eylemin gerçekleşmesi için belli bir sürenin geçmesi gerekir, çünkü zamanla ortaya çıkan durumu anlatırlar. Bu eylemler nesne alamadıkları için geçişsizdirler. Dolayısıyla iş-kılış fiilinden farklı olarak “onu” kelimesini başına getiremeyiz, “neyi, kimi” sorularına cevap vermezler. Örneğin; Beş sene içinde çok hızlı yaşlandı. cümlesindeki “yaşlanmak” eylemi oluş fiilidir. Çünkü yaşlanma eylemini gerçekleştiren bir özne yoktur bu fiil istem dışı, kendiliğinden gerçekleşmiştir. Ayrıca geçişsiz olduğunu da başına onu kelimesini getirerek anlayabilirsiniz. yaşlanmak OLUŞ FİLLERİNE ÖRNEKLER sarar(mak), küflen(mek), bayatla(mak), paslan(mak), uza(mak), büyü(mek), sol(mak), acık(mak), eri(mek), olgunlaş(mak), çürü(mek), körel(mek), soğu(mak) …vb. [58] 3.DURUM FİİLLERİ Öznenin içinde bulunduğu durumu anlatan fiillerdir. Eylem öznenin kendi iradesi ile gerçekleşmiştir; ancak yapılan işten etkilenen herhangi bir nesne yoktur, nesneye ihtiyaç duyulmaz. Dolayısıyla nesne alamadıkları için geçişsiz fiillerdir, “neyi, kimi” sorularına cevap veremezler, başına “onu” sözcüğü getirildiğinde anlamsız olur. Örneğin; ‘’Bebeğimiz doğduğundan beri ilk kez güldü.’’ cümlesinde “gülmek” eylemi bebeğin içinde bulunduğu durumu ifade etmiştir. Gülme eylemi bebeğin kendi iradesi ile meydana gelmiş ancak bu gülme eyleminden etkilenen bir nesne yoktur. Gülme eylemini gerçekleştirmek için herhangi bir nesneye ihtiyaç duyulmaz. Geçişsiz fiil olduğunu sözcüğün başına onu kelimesi getirerek anlayabiliriz. ‘’Onu güldü’’ uygun olmamaktadır. DURUM FİLLERİNE ÖRNEKLER Uyu(mak), otur(mak), sus(mak), ağla(mak), dur(mak), çık(mak), yürü(mek), gel(mek), koş(mak), bak(mak), yüz(mek) …vb. 5 9 FİİL ÇEKİMİ Fiillerin kip ve şahıs bildirecek biçimde düzenlenmesine fiil çekimi denir. Fiil çekiminde kip mutlaka bulunur, ancak şahıs bazen bulunmayabilir. Fiil kök ya da gövdesi + Kip eki + Şahıs Eki = Çekimli fiil Oku + Kurut + Bak + Gel + Söyle + yor + acak + ar + meli + miş um sın ız ler …… = Çekimli fiil = Çekimli fiil = Çekimli fiil = Çekimli fiil = Çekimli fiil ŞAHIS (KİŞİ) EKLERİ Şahıs ekleri, eylemin hangi şahıs tarafından yapıldığını gösterir. Türkçede ben sen, o biz, siz onlar olmak üzere altı şahıs vardır. Fiillerin bu şahıslara göre çekimlenmesini sağlayan şahıs ekleri şunlardır: 1.Tekil Şahıs Eki (Ben): -m, -ım, -im, -um, -üm 2.Tekil Şahıs Eki (Sen): -n, -(s)ın, -(s)in, -(s)un, -(s)ün 3.Tekil Şahıs Eki (O) : ………… (eki yoktur) 1.Çoğul Şahıs Eki ( Biz) : -ız, -iz, -uz, -üz, -k 2.Çoğul Şahıs Eki (Siz ): -(s)ınız, -(s)iniz, -(s)unuz, (s)ünüz 3.Çoğul Şahıs Eki (Onlar): -lar, -ler Görmeli – (y) – im Görmeli – sin Görmeli Görmeli – (y) – iz Görmeli – siniz Görmeli – ler NOT: Fiillerin teklik üçüncü şahıs çekiminde şahıs eki yoktur, ancak yine de teklik üçüncü şahıs ifadesi taşırlar. Not: Kişi ekleriyle iyelik ekleri karıştırılmamalıdır. "Kişi ekleri" eyleme gelerek onları kaçıncı kişinin gerçekleştirdiğini gösterirken "iyelik ekleri" isimlere gelerek onların kaçıncı kişiye ait olduğunu gösterir. ‘’Bilgisayar – ım – ı İsim iyelik eki getir – di – m.’’ fiil kişi eki FİİL KİPLERİ Eylemlerin bir işi, durumu veya oluşu ortaya koyuş biçimlerine kip denir. Kipler, haber ve dilek kipleri olmak üzere ikiye ayrılır. A. Haber (Bildirme) Kipleri Çekiminde kesin bir zaman ifadesi olan fiiller haber kipindedir. Haber kiplerinin beş çekimi vardır. 1.di’li (Bilinen, Görülen ) Geçmiş Zaman Kipi 2.miş’li (Öğrenilen, Duyulan) Geçmiş Zaman Kipi 3.Şimdiki Zaman Kipi 4.Gelecek Zaman Kipi 5.Geniş Zaman Kipi [59] 1. -di’li Geçmiş (Görülen / Bilinen) Zaman Kipi (-dı, -di, -du, -dü, -tı, -ti, -tu, -tü) Eylemin, söylenme anından önce yapıldığını bildirir. Anlatan kişinin, eylemin yapılışını gördüğünü ya da bildiğini ifade eder. TEKİL ÇOĞUL 1. kişi geldim geldik 2. kişi geldin geldiniz 3. kişi geldi geldiler ‘’gör-‘’ fiilini di’li geçmiş zaman kipine göre çekimleyiniz. * * * * * * 2.-miş’li Geçmiş (Öğrenilen / Duyulan) Zaman Kipi (-mış, -miş, -muş, -müş) Eylemin, söylenme anından önce yapıldığını bildirir. Anlatan kişinin, eylemin yapılışını başkasından duyduğunu, öğrendiğini ifade eder. TEKİL ÇOĞUL 1. kişi gelmişim gelmişiz 2. kişi gelmişsin gelmişsiniz 3. kişi gelmiş gelmişler Öğrenciler, dün müzeye gitmişler. Okulun futbol takımına katılmışsınız. Not:- miş’li geçmiş zaman kipi cümleye sonradan farkına varma anlamı katabilir. Dün akşam fazla yemek yemişim. Televizyon karşısında uyuyakalmışım. Not: -miş’li geçmiş zaman kip eki cümleye bir durumu tespit etme anlamı da katar. Resmi çok güzel yapmışsın. Elbisen kirlenmiş. ‘’gör-‘’ fiilini çekimleyiniz. * * * * * * miş’li geçmiş Not: “-makta, – mekte, -mada, -mede” ekleri de cümleye şimdiki zaman anlamı katar. Bu ek mastar ekiyle "-de" hal ekinin kaynaşmasından oluşmaktadır. Dışarıda çisil çisil yağmur yağmakta. (yağıyor) Hafif rüzgâr esmede (esiyor) bu akşam vakti. Güneş bütün azametiyle parlamakta. (parlıyor.) Örnekler: Karşıdaki binayı bugün boyadılar. Evimizin önünü temizledik. Bunları yapmamızı siz söylediniz. 6 0 Çocukların kahvaltısını hazırlıyorum. Misafirleri karşılamak için kapıda bekliyoruz. zaman kipine göre ‘’gör-‘’ fiilini şimdiki zaman kipine göre çekimleyiniz. * * * * * * 4. Gelecek Zaman Kipi (-ecek, -acak) Eylemin söylendiği andan sonra yapılacağını ifade eder. Anlatım önce, eylem sonra gerçekleşir. TEKİL 1.kişi geleceğim 2.kişi geleceksin 3.kişi gelecek ÇOĞUL geleceğiz geleceksiniz gelecekler Ödevimi yarına kadar bitireceğim. Ay sonunda tatile çıkacaklar. ‘’gör-‘’ fiilini gelecek zaman kipine göre çekimleyiniz. * * * * * * 5. Geniş Zaman Kipi (- r, -ar, -er) Eylemin herhangi bir zamanda yapılabildiğini gösterir. Yani, geçmiş, gelecek ve şimdiki zamanı kapsar. TEKİL 1.kişi gelirim 2.kişi gelirsin 3.kişi gelir ÇOĞUL geliriz gelirsiniz gelirler Her akşam dişlerimi fırçalarım. Servis şoförümüz her zaman vaktinde gelir. 3. Şimdiki Zaman Kipi (-yor) Eylemin, söylendiği anda yapılmakta olduğunu bildirir. Eylemin yapılışı ile anlatım aynı anda gerçekleşmektedir. TEKİL ÇOĞUL 1.kişi gel(i)yorum gel(i)yoruz 2.kişi gel(i)yorsun gel(i)yorsunuz 3.kişi gel(i)yor gel(i)yorlar Not :Parantez içinde gösterilen yardımcı ses, ünlüyle biten fiillerde görülmez: Örn: "uyu - yor" [60] Not: Geniş zamanın olumsuzu yapıldığında, kip eki (-r, ar, -er) düşer; olumsuzluk eki (-ma, -me), 1. tekil ve çoğul kişi çekimlerinin dışında, “-maz, -mez” biçimine dönüşür. gel – ir – im gel – ir – sin gel – ir gel – ir– iz gel – ir– siniz gel – ir – ler gel – (me) – m gel – (mez) – sin gel – (mez) gel – (me) -y -iz gel – (mez) – siniz gel – (mez) – ler 3. Dilek-Şart (Koşul) Kipi (-se, -sa) Bazı cümlelere dilek, bazı cümlelere şart anlamı katar. ‘’gör-‘’ fiilini geniş zaman kipine göre çekimleyiniz. * * * * * * TEKİL 1. kişi gelsem 2. kişi gelsen 3. kişi gelse Bugün birlikte ders çalışsak. Boyum uzasa da basketbolu daha iyi oynasam. Otobüs erken kalksa derse zamanında yetişirdik. B. Dilek (Tasarlama) Kipleri Zaman anlamı taşımayan kiplerdir. Bu kiplerle çekimlenen eylemler, bir tasarı halinde olduğundan zaman kavramı taşımaz. 1. Gereklilik Kipi 2. İstek Kipi 3. Dilek-Şart Kipi 4. Emir Kipi ‘’gör-‘’ fiilini dilek şart kipine göre çekimleyiniz. * * * * * * 1. Gereklilik Kipi (-meli, -malı) Eylemin yapılmasının gerekli, zorunlu olduğunu ifade eder. TEKİL 1.kişi gelmeliyim 2.kişi gelmelisin 3.kişi gelmeli 4. Emir Kipi (---) Eylemin yapılması gerektiğini buyruk şeklinde bildirir. Kişi kendine emir veremeyeceği için birinci tekil ve birinci çoğul şahsın emir çekimi yoktur. ÇOĞUL gelmeliyiz gelmelisiniz gelmeliler TEKİL 1.kişi – 2.kişi gel 3.kişi gelsin Derslerime günü gününe çalışmalıyım. Bu kitapları mutlaka okumalısın. 6 1 ÇOĞUL gelin, geliniz gelsinler Bir kez daha denesin. Burayı hemen terk et. Bu konuyu sessizce dinleyin. Kapalı alanlarda sigara içmeyiniz. ‘’gör-‘’ fiilini dilek şart kipine göre çekimleyiniz. * * * * * * Not: Emir kipi dışındaki kiplerle çekimlenmiş eylemlerde üçüncü tekil kişi eki yoktur. gel – di – m (eylem + kip eki + 1. tekil kişi eki) gel – di (eylem + kip eki + –-- ) gel – sin (eylem + – + 3. tekil kişi eki) Not: Gereklilik kipi bazen cümleye ihtimal anlamı katabilir. Şimdiye dek ödevini bitirmiş olmalı. ‘’gör-‘’ fiilini gereklilik kipine göre çekimleyiniz. * * * * * * 2. İstek Kipi (-e, -a) Cümleye istek, dilek, temenni anlamı katar. TEKİL 1. kişi geleyim 2. kişi gelesin 3. kişi gele ÇOĞUL gelsek gelseniz gelseler ÇOĞUL gelelim gelesiniz geleler Bu çekimlerden en çok birinci tekil ve birinci çoğul şahıslar kullanılır. Bugün seninle sinemaya gidelim. Doğum günüme eski arkadaşlarımı da çağırayım. ‘’gör-‘’ fiilini istek kipine göre çekimleyiniz. * * * * * * [61] EYLEMLERDE OLUMSUZLUK Eylemlerde olumsuzluk, kip eklerinden önce eyleme olumsuzluk eki (-me, -ma, -mez, -maz ) getirilerek yapılır. Eylem + Olumsuzluk Eki (-me, -ma) + Kip + Kişi Eki Söyle + me + di + Aşağıdaki cümlelerde yapılan zaman kaymasını bulup örnekteki gibi boşluklara yazınız. Gelecek yıl üniversiteyi bitiriyor. (bitirecek) (şimdiki zaman kipi, gelecek zaman kipi yerine) Ekinler her yıl temmuzda sararıyor. (………...………..) ( …………………………………………………….) Bir gün Nasrettin Hoca eşeğe ters biniyor. (…….….….…..) ( …………………………………………………….) İlk şiiri uzun yıllar önce yayımlanır. (……………….…….) ( …………………………………………………….) Yıl sonunda yaylada buluşuruz. (………….……….……) ( …………………………………………………….) Bu kitabı önceden okumuş olacak. (………………………..) ( …………………………………………………….) Arkadaşlar, sınav kâğıtlarını verelim. (……………...……) ( …………………………………………………….) Allah gönlünüze göre versin. (…………………….…….) ( …………………………………………………….) k gel – me – miş – sin (öğrenilen geçmiş zaman) gel – me – di – m (………………….…...…………..) gel – mi– yor – um (……………….……..…………) gel – me – y – eceğ – im (…………….……………..) gel – me – m (…………………….……..…………..) gel – mez – sin (……………………………………..) gel – me – y – e – lim (……… ...…………………..) gel – me – se – n (………….……………………….) gel – me – meli – sin (…….………………………..) gel – me (……………………………...) FİİL ÇEKİMLERİNDE SORU 6 2 Fiil çekiminin soru şekli "mı, mi" soru eki ile yapılır. Fiil çekiminde "mi", bazen kip ekiyle kişi eki arasında, bazen kişi ekinden sonra gelir. BASİT ZAMANLI EYLEM Eylem, tek zaman/kip bildirecek çekimlenmişse “basit zamanlı eylem”dir. Bildin - bildin mi? Bilmişiz bilmiş miyiz? Biliyorsun - biliyor musun? Bilmeliyim - bilmeli miyim? Bilsek bilsek mi? Bileyim bileyim mi? eylem + kip eki + kişi eki Evin eşyalarını akşama kadar ancak taşıdılar. basit zamanlı eylem (taşı – dı – lar) eylem -di’li kişi geçmiş eki zaman FİİLLERDE ANLAM (ZAMAN) KAYMASI Fiil çekimlerinde kullanılan kip ve zaman ekleri her zaman kendi anlamlarında kullanılmaz. Bu ekler birbirlerinin yerlerine de geçebilir. Bu durum sadece kip ekleriyle değil, cümlenin anlamıyla da ilgilidir. Cümlede yüklemin çekimlendiği kip veya zamanla işin yapıldığı kip veya zamanın farklı olmasına anlam (zaman) kayması denir. "Babamlar geliyor." cümlesinde şimdiki zaman eki "yor" kendi anlamında kullanılmıştır. Eylemlerin söylenme ve yapılma zamanı aynıdır. "Babamlar yarın geliyor." cümlesinde ise "-yor" eki kullanılmış, fakat ek kendi anlamında değildir. Çünkü eylem "şu an" yapılmıyor, "sonra" yapılacak. O hâlde bu cümlede şimdiki zaman, gelecek zamanın yerine kullanılmıştır. "Bu soruları daha sonra çözeriz." cümlesinde fiil geniş zamanda çekimlenmiş, iş gelecek zamanda yapılacak. "Keloğlan'ın yolu bir gün bir kasabaya düşer." cümlesinde geniş zaman, geçmiş zaman yerine kullanılmış. Bazı cümlelerde ise haber kipleri dilek kiplerinin yerine kullanılır. "Bu cami de Selçuklulardan kalma bir eser olacak." cümlesinde gelecek zaman, gereklilik kipi (olmalı) anlamında kullanılmıştır. [62] biçimde Aşağıdaki cümlelerde fiiller tek kip eki aldıklarından basit zamanlıdır. Yeni şirket binasını yakında göreceksin. (gör – ecek – sin) gelecek zaman Hemen oturup dedeme mektup yazdım. (…………………………………………………) Sipariş ettiğim kitap dün gelmiş. (…………………………………………………) Bu sorunun cevabını biliyorum. (…………………………………………………) İşinizi çok çabuk yapmalısınız. (…………………………………………………) Bu haberi birlikte okuyalım. (…………………………………………………) Hastanın durumunu bir de ona sorsanız. (…………………………………………………) * * * * * * BİLEŞİK ZAMANLI (ÇEKİMLİ) EYLEM Birden fazla kip eki alan eylemdir. ‘’Senin anlattıklarını ben zaten biliyordum.’’ cümlesinde “bilmek” eylemi önce “şimdiki zaman kipi eki”ni ardından “-di’li geçmiş zaman kipi eki”ni alarak (bil – i – yor – du – m) iki kip ekine sahip olmuştur. Dolayısıyla bu eylem, bileşik çekimlidir. Ona sürpriz yapacağımızı biliyormuş. Bu konuda bir şey biliyorsan söyle. Bu cümlelerin birincisinde “bilmek” eylemi “şimdiki zaman kipi”nin yanında “-miş’li geçmiş zaman kipi”ni de alarak (bil – i – yor – muş); ikincisinde de “şimdiki zaman kipi”nin yanında “şart kipi”ni alarak (bil – i – yor – sa – n) bileşik çekimli eylem olmuştur. Not: Bileşik çekimli eylemde, ikinci kip “idi, imiş, ise” biçiminde okunarak da bulunabilir. Senin anlattıklarını ben zaten biliyor idim. Ona sürpriz yapacağımızı biliyor imiş. Bu konuda bir şey biliyor isen söyle. Böylece -cümlelerin tamamını okumak şartıyla- bileşik eylemler yanlışsız olarak bulunabilir. 6 3 Verilen örneklerde görüldüğü gibi, bileşik çekimli eylemlerde ikinci kip “-di’li geçmiş zaman kipi, -miş’li geçmiş zaman kipi ve şart kipi” olmak üzere üç şekilde karşımıza çıkar. Buna göre, bileşik zamanlı eylemler üçe ayrılır: 1. Hikâye Bileşik Zaman Basit zamanlı eylemlere ikinci kip eki olarak “di’li geçmiş zaman kipi” eki getirilerek yapılır. Şu şekilde gösterilebilir: ‘’eylem + haber/dilek kipi + idi + kişi eki’’ eylem + haber/dilek kipi + imiş + kişi eki Ona her zaman aynı soruyu sorarmış.(sorarmış) Bu cümlede, “sor-” eylemi, “geniş zaman kipi”yle çekimlendikten sonra ikinci kip olarak “-miş’li geçmiş zaman kipi”ni aldığı için bileşik çekimlidir ve “geniş zamanın rivayeti” olarak adlandırılır. Aşağıda, ‘’sor-‘’ eyleminin farklı kiplerle rivayet bileşik çekimi verilmiştir. soruyormuş (soruyor imiş / şimdiki zamanın rivayeti) soracakmş (soracak imiş / gelecek zamanın rivayeti) sormuşmuş (sormuş imiş / -miş’li geçmiş zamanın rivayeti) soraymış (sora imiş / istek kipinin rivayeti) sorsaymış (sorsa imiş / şart kipinin rivayeti) sormalıymış (sormalı imiş / gereklilik kipinin rivayeti) ‘’gör-‘’ fiilini gelecek zamanın rivayetine göre tüm şahıslarda çekimleyiniz. * * * * * * 3. Şart Bileşik Zaman Basit çekimli eylemlere ikinci kip eki olarak “dilek – koşul kipi” eki (-se, -sa) getirilerek yapılır. Her gün kitap okuyordu. (okuyor idi) Bu cümlede, “oku-” eylemi, “şimdiki zaman kipi” ekini aldıktan sonra ikinci kip olarak “-di’li geçmiş zaman kipi”ni aldığı için, bileşik çekimlidir ve “şimdiki zamanın hikâyesi” olarak adlandırılır. Aşağıda, bir verilmiştir. okurdu okuyacaktı okuduydu okumuştu okuyaydı okusaydı okumalıydı 2. Rivayet Bileşik Zaman Basit çekimli eylemlere ikinci kip eki olarak “-miş’li geçmiş zaman kipi” eki getirilerek yapılır. Şu şekilde gösterilebilir: eylemin farklı kiplerle hikâye bileşik çekimi (okur idi / geniş zamanın hikâyesi) (okuyacak idi / gelecek zamanın hikâyesi) (okudu idi / – dili geçmiş zamanın hikâyesi) (okumuş idi / miş’li geçmiş zamanın hikâyesi) (okuya idi / istek kipinin hikâyesi) (okusa idi / şart kipinin hikâyesi) (okumalı idi / gereklilik kipinin hikâyesi) ‘’gör-‘’ fiilini gereklilik kipinin hikayesine göre tüm şahıslarda çekimleyiniz. [63] Şu şekilde gösterilebilir: eylem + haber/dilek kipi + ise + kişi eki Öğretmenini dinlersen başarılı olursun. (dinler isen) Bu cümlede, “dinle-” eylemi, “geniş zaman kipi”yle çekimlendikten sonra ikinci kip olarak “şart kipi”ni aldığı için bileşik çekimlidir ve “geniş zamanın şartı” olarak adlandırılır. Aşağıda, bir eylemin farklı kiplerle şart bileşik çekimi verilmiştir. dinliyorsa (dinliyor ise / şimdiki zamanın şartı) dinleyecekse (dinleyecek ise / gelecek zamanın şartı) dinlediyse (dinledi ise / -di’li geçmiş zamanın şartı) dinlemişse (dinlemiş ise / -miş’li geçmiş zamanın şartı) dinlerse (dinler ise / geniş zamanın şartı) dinlemeliyse (dinlemeli ise / gereklilik kipinin şartı) 2. Ekeylem ad soylu sözcüklere gelerek onları yüklem yapar. Yüklemle ilgili olarak yaygın ve yanlış bir düşünce vardır. Yüklemin hep eylemden oluştuğu zannedilir. Bunun nedeni de, yüklemin mutlaka kip ve şahıs eki alarak yargı bildirmesidir. Hâlbuki kip ve şahıs ekini, ad soylu sözcükler de alabilir ve yargı bildirebilir. Bu da ekeylem (i-) sayesinde olur. ‘’gör-‘’ fiilini di’li geçmiş zamanın şartına göre tüm şahıslarda çekimleyiniz. * * * * * * ‘’Mehmet, dün çok hastaydı.’’ cümlesinin yükleminin (hasta) eylem olmadığı görülüyor. Eylem olmayan bu yüklem, ekeylem sayesinde, eylemlere getirilen “-di’li geçmiş zaman kipi” ekini almıştır. (hastaydı < hasta i – di) hasta – i – di ad ek fiil kip eki Ek eylem, ad soylu sözcüklere dört farklı kipte gelir. EK EYLEM (EK FİİL) Sözcük özelliğini yitirip ek durumuna gelen “imek (i-)” eylemidir. 4 şekilde bulunur. Belirli geçmiş zaman : ‘’idi’’ Belirsiz geçmiş zaman : ‘’imiş’’ Koşul : ‘’ise’’ Geniş zaman: "-im, -sin, -dir; -iz, -siniz, -dirler" 6 4 Ek eylemin “basit çekimli eylemleri bileşik çekimli yapmak” ve “ad soylu sözcükleri yüklem yapmak” gibi iki görevi vardır. 1. Ek eylem, basit çekimli eylemlere gelerek onları bileşik çekimli yapar. Bir eylem iki tane kip eki almaz, ikinci kip, eylemlere ekeylem sayesinde gelir. Basit çekimli eylemlerden sonra gelen ek eylem, hikâye, rivayet, şart bileşik çekimli eylemler meydana getirir. Bu soruyu daha önce de çözmüştüm. (çöz – müş – tü – m) Görüldüğü gibi, bu cümledeki “çöz-” eylemi, “-miş’li geçmiş zaman kipi” ekini aldıktan sonra, ekeylem sayesinde bir de “-di’li geçmiş zaman kipi” eki almıştır. Yani basit çekimli eylem, ekeylem sayesinde bileşik çekimli hale gelmiştir. Konuşmada ve yazmada ekeylem (i-) genellikle düşer. (çöz – müş – tü – m < çöz – müş i – di – m) 1. Ek Eylemin di’li Geçmiş Zaman Çekimi (idi) ‘’Onun kardeşi bu hastanede doktordu.’’ (doktor idi) Bu cümlede, ad olan “doktor” sözcüğü ekeylem sayesinde “-di’li geçmiş zaman kipi” ekini alarak yüklem olmuştur. “doktor” sözcüğünün “-di’li geçmiş zaman kipi” ile çekimi aşağıdaki gibidir. TEKİL ÇOĞUL 1. kişi doktordum – doktorduk 2. kişi doktordun – doktordunuz 3. kişi doktordu – doktordular 2. Ek Eylemin miş’li Geçmiş Zaman Çekimi (imiş) Sabah sabah kapıyı çalan postacıymış. (postacı imiş) Bu cümlede, ad olan “postacı” sözcüğü ek eylem sayesinde “-miş’li geçmiş zaman kipi” ekini alarak yüklem olmuştur. “postacı” sözcüğünün “-miş’li geçmiş zaman kipi” ile çekimi aşağıdaki gibidir. TEKİL 1. kişi postacıymışım 2. kişi postacıymışsın 3. kişi postacıymış 3. Ek Eylemin Şart Çekimi (ise) Ek eylemin şartı, eklendiği sözcüğü genellikle yüklem yapmaz, cümleye şart anlamı katar. Gelen simitçiyse birkaç simit alalım. (simitçi ise) TEKİL 1. kişi simitçiysem 2. kişi simitçiysen 3. kişi simitçiyse Terliyken soğuk su içersen hastalanırsın. Onlar, İstanbul’a haftaya gelecekmiş. Bu cümlelerde de “içersen (içer isen), gelecekmiş (gelecek imiş)” eylemleri, iki kip eki alarak ekeylem sayesinde bileşik zamanlı hale gelmiştir. [64] ÇOĞUL postacıymışız postacıymışsınız postacıymışlar (postacılarmış) ÇOĞUL simitçiysek simitçiyseniz simitçiyseler 4. Ek Eylemin Geniş Zaman Çekimi Ek eylemin geniş zaman çekimin ek eylem (i-) kullanılmaz; çekim kişi ekleriyle yapılır. "-im, -sin, -dir; -iz, -siniz, -dirler" Ben bu okulda öğretmenim. Bu cümlede, ad olan “öğretmen” sözcüğü, ekeylemin 1. tekil kişi ekini alarak yüklem olmuştur. “Öğretmen” sözcüğünün “geniş zaman” ile çekimi aşağıdaki gibidir. TEKİL 1. kişi öğretmen – im 2. kişi öğretmen – sin 3. kişi öğretmen – dir ÇOĞUL öğretmen – iz öğretmen – siniz öğretmen – ler *Ben bir şairim. * Sen onurlusun. * Ahmet Bey sinirlidir. *Biz şairiz. * Sizler onurlusunuz. * Onlar sinirlidirler. Ekeylemin geniş zaman 3. tekil biçimi (-dir) çoğu kez kullanımdan düşer: * Bu çocuk çok efendi. *Burası benim memleketim. (memleketimdir.) (efendidir) Anlama kesinlik katmak gerektiğinde "-dir" eki özellikle kullanılır, düşürülmez. * Bu çocuk çok * O benimdir, o benim milletimindir ancak efendidir. Not: -im, -sin, -iz, -siniz eklerini diğer çekim ekleriyle karıştırmamalıyız: 6 5 * Defter-im kayboldu. *Çalışıyor-um. * Ben çalışkan-ım (ek eylem) (iyelik (kişi eki) eki) Not: Ek eylem, adların dışındaki sözcüklere de gelerek onları yüklem yapar. Bu kitabı öğretmenin masasına koyan bendim. (ben idim) (Zamir, ek eylem alarak yüklem olmuştur.) Şirketin kâr raporları tam beklediğimiz gibiydi. (gibi idi) (Edat, ek eylem alarak yüklemin içinde yer almıştır.) Ek Eylemin Olumsuzu Ekeylemin olumsuzu “değil” ilgeciyle (edatıyla) yapılır. Aldığınız ev çok genişmiş. Aldığınız ev çok geniş değilmiş. Dün hava oldukça güzeldi. Dün hava oldukça güzel değildi. Ben bugün çok yorgunum. Ben bugün çok yorgun değilim. Çok hastaysan hemen eve git. Çok hasta değilsen hemen eve git. Ek Eylemle İlgili Karşılaştırmalı Örnekler Ekeylemin, basit çekimli eylemleri bileşik çekimli eylem yapmak ve ad soylu sözcükleri yüklem [65] yapmak görevlerini çeşitli örneklerle birlikte gördük. Ekeylem bu görevlerde kullanılırken, şekil benzerliğinden dolayı başka sözcüklerle karıştırabilir. Şimdi, böyle kullanımları aşağıdaki karşılaştırmalı örneklerde görelim. Babam, iş günleri evden erken çıkardı. (“çık-” eylemi geniş zamanın hikâyesiyle çekimlenmiş) Arkadaşım, cebinden bir avuç şeker çıkardı. (“çıkar-” eylemi -di’li geçmiş zamanla çekimlenmiş) Daha öğrenciyken adını duyuran bir yazardı. (“yazar” adı, ek eylem sayesinde yüklem yapılmış) Ünlü sanatçı, öykülerini hep sabahları yazardı. (………………………………………………………) Ninem her akşam bize masal okurdu. (………………………………………………………) Babam, son derece dikkatli bir okurdu. (………………………………………………………) Küçükken, ayakkabılarımı annem bağlarmış. (………………………………………………………) Burayı güzelleştiren, bu yemyeşil bağlarmış. (………………………………………………………) YAPILARINA GÖRE FİİLLER Yapılarına göre fiiller üç grupta incelenir. ‘’hasta olmak, kahrolmak, teşekkür etmek, rica etmek, affetmek, nazar etmek, ferman eylemek….vb.’’ A) BASİT FİİLLER Hiçbir yapım eki almamış fiillerdir. Fiil köklerine gelen çekim ekleri (zaman, şahıs) fiilin anlamını değiştirmediğinden böyle fiillere de basit fiil denir. UYARI 1: Bu türle yapılan birleşik fiilde bir ünlü düşmesi ya da bir ünsüz türemesi varsa birleşik fiil bitişik yazılır. * Dostluk bir şemsiyeye benzer; insan onları ancak kötü havalarda ister. * İstediğim her şeyi yaptım. *.O bu konuda birçok şey biliyor. * Seninle daha önce de konuşmuştuk. * Akşamı seyredeyim senin bakışlarında. * Bir gün yeniden bana döneceğini hissediyorum. * Dönsen de seni asla affetmeyeceğim. * Sabreden derviş muradına ermiş. *Senin gözlerinde hapsoldum ben. B) TÜREMİŞ (GÖVDE) FİİLLER: UYARI 2 : ‘’Et- , ol- ‘’ yardımcı eylemleri tek başına bir anlam taşıyorsa ve önündeki isimle kaynaşmamışsa kendi görevinde kullanılmış demektir yani asıl fiildir. Yapım eki almış fiillerdir. Türkçede fiil türetmenin iki yolu vardır: 1) İsim kök ya da gövdelerinden fiil türetme: *güzel-leş- *sarı-ar- *az-al-t- *ben-imse- *sivri-l-t- *yaş-a-t- *ışıl-da- *göz-le- *ince-l-t- III. KURALLI BİRLEŞİK FİİLLER *su- sa- İki fiilin birleşmesi yoluyla oluşur. Tamamı bitişik yazılır. Dört grupta incelenir: * kan-a- 2) Fiilden fiil türetme: 6 6 * Ben ettim sen etme. * Köyümüzde şimdi kirazlar olmuştur. * Elindeki gömlek ancak beş milyon lira eder. * Boş zamanlarımda kütüphanede olurum. 1) Yeterlilik Bileşik Fiili ( fiil + e bil-) : *sev-in- *çık-ar- *bak-ış- * öl-dür-t- *taşı-t- *at-ıl- *kan-dır- *koş-tur- Cümleye gücü yetme, olasılık, rica anlamı katar. Fiilin üzerine –e bilmek getirilerek oluşturulur. Yaz-abil-ir-im Söyle-y-ebil-di-m *Okula geç kalırsam öğretmenim kızabilir. *Bu genç yaşımda ölebilirim.. *Sınıfı kolayca geçebilirim. *Bunlar tek elimle taşıyabilirim. *İstediği her şeyi alabilmiş. *Sen de bizimle gelebileceksin. *Bir bardak su alabilir miyim? C) BİRLEŞİK FİİLLER: En az iki sözcüğün birleşmesiyle oluşan fiillerdir. Üç grupta incelenir: I.ANLAMCA KAYNAŞMIŞ BİRLEŞİK FİİLLER: Bir isimle bir fiilin anlam yönünden birleşip kaynaş masıyla oluşur. Bu sözcüklerden biri ya da ikisi gerçek anlamını yitirir. Deyimlerin çoğu bu türe örnektir. UYARI: Yeterlilik fiilinin olumsuzunda bil- fiili düşer. Fiilin üzerine ‘’-ama , -eme’’ getirilerek yapılır. * Sen kimsin ki bana kafa tutuyorsun? * Bu tehditlerinle gözümü korkutamazsın. * Annemin yemekleri hoşuna gitti mi? * Odasında kitaplarına göz atıyordu. * Adama laf anlatmaktan dilimde tüy bitti. * Konuşulanlara ben de kulak kabarttım. * İş için yüzlerce kişi başvurmuştu. * Yapabilirim - yapamam. (yeterlilik birleşik fiilinin olumsuzu) * yaparım - yapmam ( geniş zamanın olumsuzu) * Görebilirsin - göremezsin (yeterlilik birleşik fiilinin olumsuzu) * Atamam kendimi mavi denize dünya güzel. (yeterlilik birleşik fiilinin olumsuzu) II. YARDIMCI FİİLLERLE YAPILAN BİRLEŞİK FİİLLER: İsim soylu bir sözcüğün üzerine ‘’et- , ol- , kıl- , eyle- ‘’ gibi yardımcı eylemler getirilerek yapılır. * Seven bu gönül seni asla terk etmeyecek. * Hayat uykuyla uyanıklık arasında dans eder. * Bu usanç duyan gözlerim bir şeyde karar kıldı. * Seyreyleyelim mehtabı yıldızların altında. [66] 2. Tezlik Birleşik Fiili: (Fiil+i ver-): Cümleye tezlik, çabukluk anlamı katar. ‘’Koş-uver-dim Bak-ıver-in’’ *Uzanıp tutuver elimi ne olur geri dön. *Akşamın derin kızıllığında kayboluverdim. *Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya. *Polisler kaçan hırsızı yakalayıverdi. *Annesini görünce yanına koşuverdi. *Hadi çayınızı içiverin de gidelim. NOT: Olumsuzluk eki ‘’-ma, -me’’ asıl eylemden sonra veya yardımcı fiil olan ‘’ver-‘’ den sonra getirilebilir. * Sen de o filmi görmeyiver. * Her şeye maydanoz oluverme. Emredici Anlatımın Özellikleri: 3. Süreklilik Birleşik Fiili (fiil+ e dur-, e kal-, e gel-…vb.): Cümleye devam etme, süreklilik anlamı katar. ‘’Gid-edur-un Bak-akal-dım’’ 6 7 EMREDİCİ ANLATIM İster sözlü ister yazılı olsun dinleyeni ya da okuyanı bir işi yapmaya, bir eylemde bulunmaya, bir davranışı gerçekleştirmeye zorlayan, onlara telkin ve önerilerde bulunan metinlerde kullanılan anlatım türüne “emredici anlatım” denir. “Zincir takmadan yola çıkmayınız!”, “İnşaata beresiz girilmez!” cümleleri emir ve yasaklar içermesi nedeniyle emredici anlatıma örnektir. Emredici anlatımın söz konusu olduğu cümleler, bir işin nasıl yapılması gerektiğine ilişkin talimatlar içerir. “Emniyet kemeri takmadan yola çıkmayınız!” cümlesinde yolcuları emredici bir anlatımla yönlendirme söz konusudur. Karşılıklı konuşmalarda da emredici anlatımdan yararlanılır. Bir babanın çocuğuna, “Bugün mutlaka dükkâna uğra!” sözünde emredici anlatıma başvurulmuştur. * Bu hikaye yıllardır süregelir. * Televizyonun karşısında uyuyakalmışım. * Gidedursun turnalar, gurbet ellere * Listede ismimi göremeyince listeye bakakaldım. * Sizi işinizden alıkoymak istemem. 4. Yaklaşma Bileşik Fiili (fiil+ e yaz-) : Eylemin gerçekleşmesine çok az bir zaman kaldığını ifade eder. Cümleye neredeyse olacaktı anlamı verir. * Kaldırımda yürürken düşeyazdım. * Onu karşımda görünce korkudan öleyazdım. * Heyecandan kalbim durayazdı. Emredici anlatım, okura (ya da dinleyene) bir şeyleri emreder. Okuyucudan söyleneni yerine getirmesini ya da iş, eylem ve davranışlarına son vermesini ister. Emredici metinler oluşturulurken: *Alıcıyı belli bir alana kanalize etme, yönlendirme ve telkin etmek amacıyla emredici ifadeler kullanılır. *İkinci tekil ve çoğul kişi “sen, siz” zamirleri sıkça kullanılır. *Gereklilik kipine (–malı), emir kipine ve kip kayması yoluyla emir anlamı veren gelecek zaman kipine (– ecek), yeterlilik eyleminin geniş zaman (–ebilir) çekimine sıkça başvurulur. *Sözde öznelerden ve edilgen çatılı eylemlerden yararlanılır. Emredici anlatım birçok metinde kullanılır. *Kanun, tüzük, yönetmelik, genelge, yönerge gibi mevzuat metinlerinde; *Kullanma ve montaj kılavuzlarında, ürün tanıtım yazlarında, ilaç prospektüslerinde, reklam metinlerinde, el ilanlarında ve yemek tariflerinin anlatıldığı metinlerde; *Spor müsabakaları ve oyunlarda uyulacak kurallarda, yarışma ve sınav kurallarını belirten metinlerde; *Siyasi söylevlerde, ideolojik buyruk ve düşüncelere yer veren propaganda amacıyla oluşturulmuş metinlerde; *Vasiyetname ve siyasetnamelerde; *Felsefe ve ideoloji metinlerinde; dinsel buyrukları bildiren metinlerde emredici anlatım türü kullanılır. [67] KUTADGU BİLİG Emredici anlatımla oluşturulan metinlerde bilgi verilerek bir yönlendirme olduğu için “açıklayıcı” ve “öğretici” anlatımdan ve dilin “alıcıyı harekete geçirme işlevi” nden yararlanılır. ÖRNEK METİNLER: KANUN HÜKMÜ VE AMİRİN EMRİ MADDE 24. (1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez. (2) Yetkili bir merciden verilip yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz. (3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur. (4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hâllerde yerine getirilmesinden emri veren sorumludur. 6 8 Eğer bugün herkes iyi olsun dersen, ey memleketin büyüğü, kendin iyi ol! Halk bozulursa yoldan çıkarsa beyler düzene sokar, bey yoldan çıkarsa onu kim durultur? Saadete ulaşmış, bu saadetiyle memlekette şöhret bulmuş ünlü insan ne der, işit! Saadet kime gelip ona uyum sağlarsa, onu yukarı kaldırıp başını göğe ulaştırır. ÇOCUKLAR HIZLI BÜYÜR. Bir bakmışsınız ki göz açıp kapayıncaya kadar on sekiz yaşına gelivermişler. Çocuğunuz için yatırım yapmayı ertelemeyin. Gelin ..X Bankasına onun adına bir Kumbara Fonu Hesabı açtırın. Büyüdüğünde çocuğunuzun çok işine yarasın. Siz de onun adına iyi bir şeyler yapmanın gururunu yaşayın. KARAYOLLARINDA TRAFİĞİN AKIŞI MADDE 46. Karayollarında trafik sağdan akar. Aksine bir işaret bulunmadıkça sürücüler: a) Araçlarını, gidiş yönüne göre yolun sağından, çok şeritli yollarda ise yol ve trafik durumuna göre hızının gerektirdiği şeritten sürmek b) Şerit değiştirmeden önce gireceği şeritte, sürülen araçların emniyetle geçişini beklemek c) Trafiği aksatacak veya tehlikeye sokacak şekilde şerit değiştirmemek d) Gidişe ayrılan en soldaki şeridi sürekli olarak işgal etmemek zorundadırlar. BÖREK TARİFİ YGS SINAV KURALLARI Adayların sınava, cep telefonu, çağrı cihazı, telsiz, fotoğraf makinesi vb. araçlarla, silah ve benzeri teçhizatla girmeleri; sınav süresince, birbirleriyle konuşmaları, kopya çekmeleri veya çekilmesine yardımcı olmaları, salondaki görevlilere soru sormaları, birbirlerinden kalem, silgi vb. şeyler alıp vermeleri, hesap makinesi, sözlük vb. yardımcı araçlar kullanmaları, sınav salonunda sigara, pipo, puro vb. içmeleri, başkalarını rahatsız edecek şekilde bir şeyler yiyip içmeleri ve sınav düzenini bozacak başka davranışlarda bulunmaları sınav kurallarına aykırıdır. “Veysel der kafanı nafile yorma Dünya fani değil çöküp oturma Adım at ileri avara durma Yoldaş ol refaha kavuşanlara” Aşık Veysel ATATÜRK'ÜN GENÇLİGE HİTABESİ ‘’Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbâlde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin!....’’ [68] ‘’Bir kabın içine sütü, yumurtayı, sıvı yağı koyun ve çırpın. Başka bir kabın içine beyaz peyniri, maydanozu koyun ve karıştırın. Düz bir zemin üzerine bir tane yufkayı serin. Sütlü karışımdan yufkanın her tarafına sürün. Başka bir yufkayı yağladığınız yufkanın üzerine serin ve sütlü karışımdan sürün. Yufkanın her tarafına peynirli maydanozlu karışımdan serpin….’’ ŞİİR ÖRNEĞİ: FİİL ÇATISI 2. EDİLGEN FİİL Cümlede, eylemin nesne alabilip alamamasına ya da öznenin, eylemde bildirilen işle ilgili olarak gösterdiği özelliğe eylem çatısı denir. Dolayısıyla, yüklemi eylem olmayan cümlelerde çatı aranmaz. Edilgen eylemin yüklem olduğu cümlelerde özne, yüklemde bildirilen işi yapmaz; başkasının yaptığı işten etkilenir. Eylemler çatısı bakımından iki grupta incelenir: A. Öznesine Göre Fiiller 1. Etken Fiil 2. Edilgen Fiil 3. Dönüşlü Fiil 4. İşteş Fiil Edilgen eylem, “-n” ve “-l” ekiyle türetilir ve cümleye “başkası tarafından yapılma” anlamı katar. Edilgen eylemin yüklem olduğu cümlede özne “sözde özne” olarak adlandırılır. B. Nesnesine Göre Fiiller 1. Geçişli Fiil 2. Geçişsiz Fiil 3. Oldurgan Fiiller 4. Ettirgen Fiiller Sınıfımıza yeni bir başkan seçildi. I.ÖZNESİNE GÖRE FİİLLER Türkçede eylemler, öznenin eylemle gösterdiği özelliğe göre dörde ayrılır. ilgili olarak 1. ETKEN FİİL 6 9 Yüklemde belirtilen eylemi, öznenin kendisi yapıyorsa bu tür eylemlere “etken eylem”, özneye de “gerçek özne” denir. Çocuk, yaramazlık yapan küçük kardeşine bağırdı. Bu cümlede “bağırmak” eylemi “bağırma” işini doğrudan gerçekleştirmektedir. etkendir; çünkü özne (çocuk) Aşağıdaki cümlelerde eylemler, altı çizili özneler tarafından doğrudan yapıldığı için etken çatılıdır. Bu cümlede yükleme “Seçilen kim?” sorusunu sorarsak öznenin “Yeni bir başkan” olduğunu görürüz. Ancak “I” ekini alan “seçildi” eylemi, özne tarafından değil, başkası tarafından yapılmıştır. Yani burada özne, işi yapan öğe değil; başkasının yaptığı işten etkilenen öğe durumundadır. Dolayısıyla burada gerçek özne değil, “sözde özne” vardır. Aşağıdaki cümleleri incelediğimizde, eylemlerin başkaları tarafından yapıldığını, dolayısıyla bu eylemlerin edilgen çatılı olduğunu görüyoruz. Okulumuza yeni bilgisayarlar alınmış. Bayram öncesi caddeler güzelce temizlendi. Kasabamıza yeni parklar yapılacak. Sınavda birinci olan öğrenci ödüllendirildi. Sınavı bitirmeden çıkmamamız gerektiği söylendi. Bu yazarımızın yapıtları dili yalın olduğu için çok okunur. Cadde ve sokaklar bayraklarla süslendi. Örnek yaz: Babam, evimize yeni mobilyalar almış. Bulutlar, ağır ağır geçti üzerimizden. Dün gece aniden kar yağdı. İhtiyar, deniz kenarında gemileri seyrediyordu. Kuşlar, gün batmadan yuvalarına dönüyordu. Ünlü şair, daha çok, aşk şiirleri yazıyormuş. Öğretmenimiz, derste güzel şiirler okurdu. Not: Cümlede, gizli özne, yüklemde bildirilen işi doğrudan kendisi yaptığından aynı zamanda gerçek öznedir. Ödevlerini bir an önce yapmalısın. (sen) Bu cümlenin yüklemi, gizli özne olan “sen sözcüğüdür. Eylem özne tarafından yapıldığı için, “yapmak” eylemi etkendir. [69] Not: Edilgen çatılı cümlelerde işi yapan, cümle içinde geçse bile eylem yine “edilgen”dir. Suçlu, polis tarafından Bursa’da yakalandı. Bu cümlede, “yakalanma” işinin “polis tarafından” yapıldığı görülüyor. Ancak yükleme sorulan “Yakalanan kim?” sorusuyla,”suçlu” sözcüğünün özne olduğunu görürüz. Dolayısıyla “yakalandı” eylemi, “-n” ekini alıp “başkası tarafından yapılma” anlamı taşıdığı için edilgen bir eylemdir. Not: Edilgen eylem ve dönüşlü eylem; aynı eklerle oluşturulduğundan karıştırılabilir. Edilgen çatılı eylemlerin öznesi sözde öznedir, yani eylemi gerçekleştiren belli değildir. Dönüşlü fiillerin öznesi ise gerçek öznedir, yani eylemi gerçekleştiren öznenin kendisidir. Örnek yaz: Onu aramadığım için bana kırılmış. Bu cümlede “kırılma” eylemini öznenin kendisi yapmış, yaptığı işten de kendisi etkilenmiştir. Yani yüklem dönüşlü bir eylemdir. Öğrenciler bahçedeyken sınıfın camı kırılmış. 2. DÖNÜŞLÜ FİİL Bu cümlede bildirilen “kırılma” eylemini öznenin kendisi değil, bir başkası yapmıştır. Dolayısıyla eylem edilgen çatılıdır. Örnek yaz: Özne, yüklemde belirtilen eylemi hem yapıyor hem de yaptığı bu eylemden etkileniyorsa bu tür eylemlere “dönüşlü eylem” denir. Dönüşlü eylemler de edilgen fiiller gibi “-I” ve “-n” ekiyle türetilir. Dönüşlü eylemin yüklem olduğu cümlede “kendi kendine yapma” anlamı vardır. Dönüşlü fiillerde özne gerçek öznedir. 7 0 Çocuk, yaptığı hata nedeniyle dövündü. Bu cümlede öznenin (çocuk) “dövünme” işini kendisinin yaptığını ve bu işten yine kendisinin etkilendiğini görüyoruz. Dolayısıyla cümlenin yüklemi dönüşlü bir eylemdir. Aşağıdaki cümlelerin yüklemlerini incelediğimizde, öznelerin, yüklemde bildirilen işi “kendi kendilerine yaptıklarını ve yaptıkları işten yine kendilerinin etkilendiklerini” görüyoruz. 3. İŞTEŞ FİİL Yapılması için birden fazla öznenin gerektiği eylemlerdir, işteş çatılı eylemler “-ş” ekini alır. Bazı fiiller ise kök olarak “-ş” ile bitmiştir ve işteş özellik gösterir. Sınavı kazandığımı duyunca çok sevindim. Babam, uzun yıllar çalıştığı işyerinden ayrıldı. Sarsıntıyı duyunca hemen telefona sarıldı. Prova saati yaklaşınca elbiselerini giyindi. Dedesi her zaman madalyasıyla övünürdü. Ayna karşısında dakikalarca süslendi. Çocuk, arkadaşıyla yok yere dövüştü. Örnek yaz: İşteş eylemler, öznelerin işi yapma durumuna göre ikiye ayrılır: A. KARŞILIKLI İŞTEŞ FİİL Bu cümlede “dövüştü” eylemi, “-ş” ekini aldığı ve birden fazla kişi tarafından yapılmayı gerektirdiği için işteş bir eylemdir, işteş eylemlerde özne tekil bile olsa yüklemde bildirilen iş, birden fazla kişiyi gerektirir. Özneleri bir eylemlerdir. işi karşılıklı olarak yapan işteş Ünlü yazarla geçen yıl bir kitap fuarında tanıştık. Bu cümlede iki kişinin karşılıklı olarak birbirini tanıması anlatıldığı için “tanışmak” eylemi karşılıklı işteş bir eylemdir. [70] Aşağıdaki cümlelerin eylemlerdir. yüklemleri, karşılıklı işteş B. Nesnesine Göre Fiiller 1. GEÇİŞLİ FİİL Toplantıda yeni projeyi uzun uzun tartıştık. Onunla en son geçen ay görüşmüştüm. Yurtdışındaki arkadaşımla birkaç yıl mektuplaştık. Yıllar sonra gördüğüm arkadaşımla hasretle kucaklaştık. Kazandığımız parayı akşamüstü paylaştık. Not: Bazı eylemlerde “-ş” eki kalıplaştığı için sözcükten ayrılmaz. Gerçekleştirilmesi için birden fazla kişi gerektiren yani anlamca işteşlik taşıyan bu eylemler de işteş eylemdir. Nesnesi olan ya da nesne alabilen eylemlere “geçişli eylem” denir. Nesneyi, yükleme sorduğumuz “neyi, kimi, ne” sorularıyla bulduğumuz için, bu sorulara cevap veren eylemler geçişlidir. İki dargın arkadaş bu bayramda barıştı. Gençliğinde okul takımında güreşirmiş. Ben bu kitabı geçen yaz okumuştum. Askerdeki arkadaşıma mektup yazdım. B. BİRLİKTE İŞTEŞ FİİL Bu cümlelerde “okumuştum” eylemi “bu kitabı” nesnesini, “yazdım” eylemi “mektup” nesnesini aldığından geçişli bir eylemdir. Aynı işi hep birlikte yapma anlamı taşıyan işteş eylemlerdir. Öğretmenin anlattığı fıkraya bütün sınıf gülüştü. Bu cümlede, eylem, bir işi karşılıklı olarak yapma değil; hep birlikte yapma anlamı taşıdığı için “gülüşmek” eylemi birlikte işteş bir eylemdir. Aşağıdaki cümlelerin yüklemleri, birlikte işteş eylemdir. 7 1 Aşağıdaki cümlelerde eylemler, altı çizili nesneleri aldığı için geçişlidir. Topladığı çiçekleri vazoya yerleştirdi. Babam, pazar sabahları gazete alırdı. Diploma törenine kuzenini de davet etti. Öğretmenimiz derste bize fıkra anlatırdı. Not: Geçişli eyleme sahip olan cümlelerde kimi zaman nesne bulunmaz. Bu eylemler nesne almasalar da geçişlidir. Önemli olan, o eylemin nesne alabilmesidir. Park görevlisini gören çocuklar sağa sola kaçıştı. Yırtıcı kuşlar köyümüzün üzerinde uçuşuyordu. Çocuklar heyecanla denize koşuştular. Hepimiz küçücük bir odaya doluştuk. Yolcular havalimanında bekleşiyordu. Herkes yeni arabanın başına üşüştü. Öğretmen çok güzel anlattı. Öğretmen konuyu çok güzel anlattı. Not: Bazı eylemler, aldığı ek nedeniyle işteş gibi gözükse de tek başına yapılabildiğinden işteş değildir. Cümlede özne birden çok bile olsa, iş bir kişi tarafından gerçekleştirilebiliyorsa o eylem işteş değildir. Bu cümlede nesne bulunmamasına rağmen, istenirse cümleye nesne getirilebildiği için “anlatmak” eylemi geçişlidir. 2.GEÇİŞSİZ FİİL Yolcular trene zor yetişti. Bu cümlede “yetişmek” eylemi, birden fazla özne almasına rağmen işteş değildir. Çünkü bu eylemde bildirilen iş, bir kişi tarafından da yapılabilir. Aşağıdaki cümlelerde eylemler, bir kişi tarafından da yapılabildiği için işteş çatılı değildir. Yorucu bir günün sonunda dağa ulaştık. Otobüsten iner inmez kalabalığa karıştı. Aylarca bu sınav için çalıştı. Uzun süre geçmesine rağmen buraya alışamadı. Nesne alamayan eylemlerdir. Geçişsiz eylemler, “neyi, kimi, ne” sorularına cevap veremez. Geçişsiz eylemlerin yüklem olduğu cümlelere dışarıdan herhangi bir nesne getirilemez. Onun anlattığı fıkraya hepimiz güldük. Babamla hafta sonları balık tutmaya gideriz. Bu cümlelerde yüklem olan “güldük” ve “gideriz” eylemleri nesne alamadığı için, geçişsiz bir eylemdir. Aşağıdaki cümlelerde eylemler, nesne alamadıkları için geçişsizdir. Dün gece televizyondaki film çok geç başladı. Küçük kardeşim bugün erkenden uyandı. [71] Geleceğe her zaman umutla baktık. Okul sonrası annesine ev işlerinde yardım ediyordu. Araba durdu.(geçişsiz) Arabayı durdurdu. (oldurgan) Not: Nesneyi bulmak için yükleme sorduğumuz “neyi, kimi, ne” sorularına “onu” sözcüğünü ortak bir cevap olarak verebiliriz. Cümleyi “onu” sözcüğü ile birlikte okuyarak cümledeki eylemin geçişli olup olmadığını kolayca anlayabiliriz. Saçları uzamış. (geçişsiz) Saçlarını uzatmış. (oldurgan) Sabahtan beri burada (onu) bekliyorum. (uygun) Balonu uçan çocuk bir süre (onu) ağladı. (uygun değil) İşe başladım.(geçişsiz) Dersleri başlattım.(oldurgan) Bu cümlelerde nesne yoktur. Cümlelere “onu” sözcüğünü getirdiğimizde “beklemek” eyleminin geçişli, “ağlamak” eyleminin geçişsiz olduğunu görürüz. Aşağıdaki fiilleri oldurgan yapınız. Not: Türkçede bazı eylemler yeni anlamlar kazanarak hem geçişli, hem geçişsiz olarak kullanılabilmektedir. Bir cümledeki eylemin geçişli olup olmadığı sorulduğunda sadece eylemi değil, cümleyi bütünüyle okumak gerekir. Bütün gün çarşıda boş boş gezmiş. (geçişsiz) Sınıfça ilçemizdeki müzeyi gezdik. (geçişli) Arkadaşım az önce buradan geçti. (geçişsiz) Afrikalı atlet sporcuların hepsini geçti. (geçişli) Fırtına, üç gün sürdü. (geçişsiz) Tepsiyi fırına sürdü. (geçişli) Her sabah koşarım.(geçişsiz) Yıllarca bu topraklarda at koşturduk.(oldurgan) dolaşmak -başlamak-gelmek – gitmek-kaynamak— pişmek-göçmek— birikmek-- 4.ETTİRGEN FİİL Not: Geçişsiz fiiller, edilgen yapıldığında cümlede özne bulunmaz. 7 2 Yemekten sonra hep salonda oturulur. (edilgen-geçişsiz) Yüklem Bu fıkraya uzun süre gülündü. (edilgen-geçişsiz) Yüklem 3.OLDURGAN FİİL Geçişli bir fiilin üzerine “-r,-t,-tır” eklerinden biri getirilerek fiil yeniden geçişli yapılıyorsa o fiil “ettirgen” çatılı bir fiildir. Bu durumda eylemin geçişlilik derecesi arttırılmış olur ve kimi zaman işi bir başkasına yaptırma, ettirme anlamı katar. Geçişli Eylem açmak okudu duymak Ettirgen Eylem aç – tır – mak oku -t -tu duy – ur – mak Bu kitapları okudum. (geçişli) Bu kitapları okuttum.(ettirgen) Geçişsiz bir fiilin üzerine “-r,-t,-tır” eklerinden birinin getirilerek fiilin geçişli yapılmasına “oldurgan” çatılı fiil denir. Geçişsiz Eylem dolmak ağlamak düşmek Oldurgan Eylem dol – dur – mak ağla -t – mak düş – ür – mek Her şeyi kırdım. (geçişli) Her şeyi kırdırdım. (ettirgen) Yeni aldığım daireyi boyadım.(geçişli) Yeni aldığım daireyi boyattım. (ettirgen) Kumaşı ölçüsüne göre kestim. (geçişli) Kumaşı ölçüsüne göre kestirdim.(ettirgen) Adam öldü. (geçişsiz) Adamı öldürdü. (oldurgan) Aşağıdaki fiilleri ettirgen yapınız. Günler zor geçiyor.(geçişsiz) Günlerini zor geçiriyor.(oldurgan) beklemek— yemek— görmek— [72] FİİLİMSİ (EYLEMSİ) ödemek-bağlamak-dinlemek-boyamak-bulmak-- Fiillerden belirli eklerle türetilip ad, sıfat veya zarf görevinde kullanılan sözcüklerdir. Adından da anlaşıldığı üzere, fiile benzeyen ancak fiil gibi çekimlenemediği için eylem olmayan sözcüklerdir. Fiilimsiler, fiillerden farklı olarak kip eklerini almazlar. Fiil Çatısıyla İlgili Cümle İncelemeleri Çocukların boyları bu yıl çok uzamış. Öznesine göre: Nesnesine göre: Onunla yarın buluşmak üzere sözleştik. Öznesine göre: Nesnesine göre: Dağın tepesine bir saat sonra çıkılacak. Öznesine göre: Nesnesine göre: Bu zor günlerimde anılarıma tutundum. Öznesine göre: Nesnesine göre: Ellerindeki fırsatı kıskançlıkları yüzünden kaçırdılar. Öznesine göre: Nesnesine göre: Bir Akdeniz kentinin tuz kokan sabahlarında uyanıyorum. Öznesine göre: Nesnesine göre: Aradığınız kitabı buldunuz mu? Öznesine göre: Nesnesine göre: 7 3 Yağmurun yağması, çiftçileri çok sevindirdi. Bu cümlede “yağ-” eylemi, “-ma” ekini aldıktan sonra bir de adlara gelen tamlanan ekini (-sı) almış. Yani bu sözcük, isim gibi kullanılmış. Ayrıca, cümleyi “Yağmurun yağmaması, çiftçileri kara kara düşündürüyor.” biçiminde söylediğimizde aynı eylemin, “eylem olumsuzluk eki” olan “-ma”yı aldığını yani eylem anlamını devam ettirdiğini, eylem gibi kullanıldığını görüyoruz. İsim çekim eki (-sı) alan, eylem gibi çekimlenmeyen; ama eylem olumsuzluk ekini alarak eylem anlamını taşıyan bu sözcük, bir eylemsidir. Bozulan konserveleri fabrikaya iade etti. Bu cümlede “bozul-” eylemi, “an-” ekini alarak “konserve” adının sıfatı olarak kullanılmıştır. Cümleyi, “Bozulmayan konserveleri rafa dizdi.” biçiminde söylersek, sıfatın aynı zamanda, eylem olumsuzluk ekini (-ma) aldığını, yanı eylem anlamını devam ettirdiğini görüyoruz. Aldığı ekle sıfat alarak kullanılan, aynı zamanda eylem anlamı taşıyan bu sözcük bir eylemsidir. Yaz akşamları, eve ancak hava kararınca girerdik. Bu cümlede “karar-” eylemi “-ınca” ekini alarak “gir-” eyleminin zamanını belirtmiş, zarf olarak kullanılmıştır. Cümleyi “Yaz akşamları hava kararmayınca eve girmezdik.” biçiminde söylersek, zarfın aynı zamanda eylem olumsuzluk ekini (-ma) aldığını görürüz. Aldığı ekle zarf olarak kullanılan, aynı zamanda eylem anlamı taşıyan bu sözcük bir eylemsidir. Verilen örneklere göre, eylemlerden türeyen eylemsiler; ad, sıfat, zarf görevinde kullanılmaktadır. Buna göre eylemsiler üçe ayrılır: 1. İsim-Fiil (Adeylem) Fiillerden “-me (-ma), -mek (-mak), -iş (-ış, -uş, -üş)” ekleriyle türetilip isim görevinde kullanılan sözcüklerdir. Haftanın ilk günü okula gitmekten hoşlanmazdı. Bu cümlede eylem (git-), “-mek” ekini alarak eylemsi olmuştur. Çünkü bu sözcüğe, eylem olumsuzluk ekini getirebildiğimiz gibi, sözcüğün, ad çekim eki olan “-den hal eki”ni aldığını görüyoruz. Aşağıdaki örneklerde, koyu yazılan sözcükler isimfiildir. Kitap okumak en büyük tutkumdur. [73] Çocuk yatmamak için türlü bahaneler öne sürüyordu. Yol kenarları, parklar çiçeklenmeye başladı. Üç günden beri aramamasına üzüldüm. Öğretmenimizin şiir okuyuşunu çok beğeniyorum. Söz verdiği halde gelmeyişine kızdım. 2. Sıfat-Fiil (Ortaç) Örnek yaz: Harman yerinde, sararmış otlar bir köşeye yığılmıştı. Eylemlerden -an(-en), -ası(-esi), -mez(-maz), -ar(-er, -r), -dik(-dık, -tik, -tık), -ecek(-acak), -miş(-mış)” ekleriyle türetilip sıfat görevinde kullanılan sözcüklerdir. Bu cümlede, “sarar-” eylemi, “-mış” ekini alarak “ot” adını niteleyen bir sıfat olmuştur. Eylem olumsuzluk ekini (-ma) de alabilen (sararmamış) bu sözcük aynı zamanda eylem anlamı taşımaktadır. Dolayısıyla “sararmış” sözcüğü sıfat-fiildir. Aşağıdaki cümlelerde koyu yazılan sözcükler, sıfatfiildir. İsim fiiller, kullanılabilir. kalıplaşarak sıfat görevinde Kırılan camı değiştirmek için camcı çağırdık. Burası gerçekten görülesi bir yermiş. Kervanımız geçilmez çölleri geçti. Küçük kasabalarda hep bildik sorunlarla karşılaştık. Bize, evde, yapacak bir iş bırakmamıştı. Babam süzme yoğurdu çok sever. İki yakayı asma köprüyle birbirine bağlayacaklar. Bu cümlelerde, isim-fiil ekini alan “süzme, asma” sözcükleri, “yoğurt, köprü” adlarını niteleyerek sıfat görevinde kullanılmıştır. Örnek yaz: Not: Eylem olumsuzluk eki “-ma, -me” adeylem eki “ma, -me” ile şekilce benzerlik gösterir. Cümlenin anlamından bunu fark edebiliriz. 7 4 Bu okula gitme konusunda karar sizin. Eğer hastaysan, yarın okula gitme, dedi. Birinci cümlede “gitme” sözcüğü, isim fiil ekini alarak eylemsi olmuştur, ikinci cümlede, “gitme” sözcüğü, emir kipinin 2. tekil kişisi ile çekimlenmiş, olumsuzluk ekini (-me) almış bir eylemdir. Sıfat-fiiller, öteki sıfatlar gibi adlaşabilir. Not: Bazı eylemler, isim fiil eklerini alıp kalıplaşarak bir varlığa ad olur. Bu sözcükler artık eylemsi değildir. Örnek yaz: Soruyu bilenler ödüllendirildi. Tanıdıkları onu artık aramıyordu. Çocuk gördüklerini annesine anlattı. Şu kazmayı küreklerin yanına koyun. Burayı kazmayı sakın unutmayın. Birinci cümlede “kaz-” eylemine gelen “-ma” eki, onu kalıcı bir ad haline getirmiş, sözcük, eylem anlamını tamamen yitirmiş. İkinci cümlede ise “kaz-” eylemi “ma” ekini almış; ama eylemsi anlamını yitirmemiştir. Böylece ikinci cümledeki “kazmayı” sözcüğünü “Burayı kazmamayı kararlaştırdık.” biçiminde, eylem olumsuzluk ekiyle birlikte kullanabilir ve onun eylemsi olduğunu açıkça görebiliriz. Sıfat-fiiller, “-dik” ve “-acak” ekiyle birlikte tamlanan (iyelik) eki alabilir. Aşağıdaki cümlelerde, isim fiil ekini aldığı halde bir varlığa ad olarak fiilimsi özelliğini kaybeden sözcükler koyu renk olarak yazılmıştır. Sıfat-fiiller bazen sıfat görevinde kullanılmayabilir. Gideceğim günü size haber veririm. Sanatçı, yazdığı mektupları kitap haline getirmiş. İstediğiniz kitapları adresinize yollayacağız. Bu konuyu daha önce öğrendiğimi söylemedim. Onun beni kırmayacağını sanıyorum. Bu görevi çok istediğinizi biliyorum. Yakında geleceğimi ona haber verin. Ahmet dünkü YGS denemesine girmemiş. Gerekli bilgileri danışmadan alabilirsiniz. Dondurma, en çok, yaz aylarında tüketilir. [74] Not: Sıfat-fiil eklerini alan bazı sözcükler kalıcı isim olur Not: Bazı sözcükler bağ-fiil eki almış görünse de bağ-fiil olmayabilir. Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez. Yoksullara yakacak yardımı yapıldı. Ünlü yazarla okurlar arasında sıkı ilişki olmalı. Evimizin giderlerini düzene sokmalıyız. Bu su, nisan ayında çağlayan haline gelirdi. Sabahları dolmuşa yetişmek için koşturuyordu. Ona danışmadan bu konuda karar verme. Başvuru için danışmadan belge alabilirsiniz. Bu cümlelerin birincisinde “danışmadan” sözcüğü “danış-” eylemine getirilen “-madan” ekiyle yapılan ve eylemin nasıl yapılacağını, durumunu bildiren bir bağfiildir. İkinci cümlede ise “danışma” adına “-den” hal eki getirilmiştir. Dolayısıyla bağ-fiil değildir. 3. Zarf Fiil (Bağ-Fiil, Ulaç) Eylemlerden “-ip, (-ıp, -up, -üp), -erek (-arak), -meden (-madan), -meksizin (-maksızın), -dikçe (-dıkça, tıkça), -ince (-ınca),-eli (-alı),-ken,-a (…-a …-a), …-r …mez (…- r …-maz), -esiye (-asıya), -casına (-cesine)” ekleriyle türetilip zarf görevinde kullanılan sözcüklerdir. Cümleleri zaman veya durum yönüyle tamamlar. Kasadaki domatesleri, seçerek aldı. Bu cümlede, “seç-” eylemi, “-erek” ekini alarak yüklemin nasıl yapıldığını belirtir. Yani zarf görevindedir. Bu sözcük, eylem olumsuzluk ekini (-me) de alabildiği için zarf fiildir. Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler bağfiildir ve bunların cümleye kattığı anlamlar karşılarında verilmiştir. 7 5 Çocuklar güle oynaya evlerine gittiler. (durum) Dersten onu beş geçe çıktılar. (zaman) Zaman yel olup akıyor, kuş olup uçuyor. (durum) Çiftliğe doğru istemeyerek yürüdü. (durum) Sorulara düşünmeden cevap verdi. (durum) Yine farkına varmaksızın senli benli olduk. (durum) Çocuğun yüzüne baktıkça onu hatırlıyordu. (zaman) Akşam olunca komşular bahçede toplanırdı. (zaman) Okulunu bitireli bir yıl bile olmamıştı. (zaman) Ders çalışırken odada kimseyi istemezdi. (zaman) Sofraya oturur oturmaz bir bardak su istedi. (zaman) Toprak yağmuru doyasıya içmişti sanki. (durum) Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. (durum) Zarf fiil eklerinden “-ken” ad soylu sözcüklere de eklenebilir. Bu durumda, eklendiği sözcüğe zarf görevi kazandırır ama onu eylemsi yapmaz. Yağmur yağarken evden dışarı çıktım. Konuya başlarken bazı kaynak kitaplar tavsiye etti. Dün evdeyken kapının zili çalıverdi. Babam öğrenciyken burada kimsecikler yokmuş. Bu cümlelerin birincisinde “yağ-” eylemine gelen ve ikincisinde “başla-” eylemine gelen “-ken” eki zarf-fiil oluştururken, üçüncüsünde “ev” ismine, dördüncüsünde “öğrenci” ismine geldiği için zarf-fiil oluşturmamıştır. [75] Aşağıdaki cümlelerde, şekilce zarf-fiillere benzeyen ama fiilimsi olmayan sözcükler koyu olarak yazılmıştır. Annemin yaptığı sarmadan iki tane aldım. (ad) İnşaattaki tahta kalıp bugün sökülecek. (ad) ve yiğit olma isteği vardır. Masalda üstün gelmek isteyen kötü varlıklar, insanın bir işe girişirken içinde çırpınan başarısızlık korkusunun yansımasıdır. ÖĞRETİCİ ANLATIM Öğretici anlatım; açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla hazırlanan metinlerde kullanılan anlatım türüdür. 7 6 Öğretici Anlatımın Özellikleri: Öğretici anlatımın kullanıldığı metinlerde amaç “bilgi vermek” olduğundan anlatım nesnel özellik taşır. Okuyucunun kolay anlayabileceği bir üslupla düzenlenen bu metinlerde bilginin düzenli bir biçimde verilmesi öğrenmenin sağlıklı ve kalıcı olmasını sağlar. Öğretici anlatımda dilin daha çok “göndergesel işlev”i kullanılır. Bu nedenle söz sanatlarına ya da dilin bünyesine mal olmamış yan ve mecaz anlam ifade eden sözcük ve söz gruplarına yer verilmez. Sözcükler gerçek anlamlarıyla kullanılır. Bilgiler kesin ve kısa ifadelerle dile getirilirken anlatımın açık, yalın, akıcı ve duru olmasına dikkat edilir. Masal dünyası renkli ve sihirli bir dünyadır. Bu gizemli dünyanın kahramanları aslında insanlardır ama hiçbirinin adı sanı yoktur. Daha çok gerçeküstü olaylara dayanan masalların içten içe yürüyen bir özü, gerçek bir yönü vardır. Bundan dolayı usta masalcılar, masal deyip geçmeyin; kökleri vardır geçmişte, dayanır durur dağ gibi…Dalları vardır üstümüzde; yeşerir gider bağ gibi, derler.’’ Yukarıdaki metinde masalın ne olduğu ve özellikleri hakkında bilgi verilerek "öğretici anlatım" kullanılmış. AÇIKLAYICI ANLATIM Açıklayıcı anlatım okuyucunun eksik ya da yanlış bildiği ya da hiç bilmediği bir konuda ona doğru ve yeni bilgiler sağlamayı ve onu bilgilendirmeyi amaçlayan metinlerde kullanılan anlatım türüdür. Açıklayıcı Anlatımın Özellikleri: Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için okuyucunun verilen bilgiyi kavrayabilecek bilgi birikimine sahip olması gerekmektedir. Örneğin bir sözcüğü kök ve eklerine ayırırken öğrenci yapım ve çekim ekleri hakkında bilgi birikimine sahip olmalıdır. Verilen bilgiler, örnekler ve tanımlarla pekiştirilerek okuyucunun bu bilgileri daha sonra da kullanabilmesi veya öğrendiği diğer bilgilerle gerektiğinde bir bağ oluşturabilmesi amacıyla zihninde saklamasını sağlar. Örneğin tarih derslerinde Türklerin dönemsel olarak sosyal ve siyasal durumunu öğreniriz. Bu bilgiyi edebiyat derslerinde metin zihniyetini belirlerken kullanırız. Tarih dersinde öğrendiğimiz bilginin edebiyat dersindeki bir inceleme için kullanabilmekteyiz. Grafik, şema, tablo, fotoğraf, resim gibi “dil dışı göstergeler”den de yararlanılır ve gerektiğinde üzerinde durulan konuyla ilgili terimlere başvurulur. Öğretici anlatım ansiklopedilerde, ders kitaplarında, tarihi, felsefi, bilimsel ve diğer öğretici metinlerde kullanılır. Açıklayıcı metinlerde “bilgi iletme” amacı güdülür ancak bu yapılırken anlaşılmayı amaçlar yani bir sorunu aydınlatmaya ya da onun anlaşılmasını kolaylaştırmaya çalışır. Çözüm getiren, ortada olan belli bir sorunu irdeleyen bir türdür. Açıklayıcı anlatımlarda başlangıçta bir soru, bir sorun olduğu varsayılır ve bunlar açıklanmaya çalışılır. Yani bir metnin açıklama olabilmesi için örtük ya da açık “niçin” ve “nasıl” sorularının yanıtı verilmelidir. “Sınav sistemimiz hakkında ne düşünüyorsunuz, şiir çevirilerinde sanatsal tadın kaybolduğu görüşünde misiniz, romanda bulunması gereken nitelikler nelerdir, tarihsel gelişim içinde Türkçenin dünya dilleri arasındaki yeri nedir?” gibi sorulara verilecek yanıtlar açıklayıcı anlatıma birer örnek olacaktır. ÖRNEK METİN: EKOSİSTEM NEDİR? ‘’Canlı organizmalarla cansız çevre elementleri birbiriyle ÖRNEK METİN: MASAL ‘’Masal, asıl söyleyeni belli olmayan, olayları bilinmeyen bir zamanda ve ülkede geçen, gerçek olaylar yanında doğaüstü olaylara da yer veren, olağanüstü kişilerin bulunduğu ve kendine özgü anlatım biçimi olan kurmaca metindir. Masallarda kötülük, iyilik, doğruluk, cisimlendirilmiş kişilerin savaşları, düşleri, olağanüstü güçlerin yardımıyla engelleri aşma çabaları görülür. Her masalda başarı ve mutluluk peşinde koşan bir kahraman ve ona engel olmaya çalışan varlıkların çatışması yer alır. Her insanın iç dünyasında iyi [76] sıkı sıkıya bağlıdır. Karşılıklı olarak madde alışverişi yapacak biçimde birbirlerine etki yapan canlı organizmalarla, cansız maddelerin bulunduğu herhangi bir doğa parçası bir ekosistemdir. Ekosistem yaklaşımı, bireysel organizmalar ya da topluluklardan çok tüm alanın işlevlerinin nasıl olduğuyla ilgilenir. Bir alandaki canlı organizmalar ve cansız çevreleriyle olan ilişkilerine bakar. Bir ekosistem, temel olarak abiyotik maddeler, üreticiler, tüketiciler ve ayrıştırıcılardan oluşur. Ekosistemlerde yaşam, enerji akışı ve besin döngüleriyle sürer. Açık bir sistem olan ekosistemde, enerji ve besin giriş çıkışı süreklidir.’’ Yukarıdaki metinde yazar, konunun daha iyi anlaşılması için çözümlemeler yaparak niyetini açık bir biçimde ortaya koyar. Aktardığı bilginin okur tarafından anlaşılmasına öncelik verir. Metnin daha iyi anlaşılması için düşünceleri, belli bir düzen ve tutarlılık içinde oluşturur. Ele aldığı konuyu bir bütün olarak aktarır. Açıklayıcı anlatımla oluşturulan metinlerde yazarın konusunda yetkin (tecrübeli) olması yeterli değildir. Aynı zamanda yazarın bilgisini okura aktarırken anlaşılır bir dil de kullanması gerekmektedir. Anlaşılır bir dil kullanamıyorsa metnin okunurluğu ve yararı kalmayacaktır. Bilgilerin doğru, açık ve kesin bir şekilde dile getirilmesi konunun bütünlüğünü, metnin anlaşılırlığını sağlayacaktır. Bunun için de “açıklık, duruluk, doğallık, özlülük” ilkelerine uyulması gerekir. Bu sayede farklı anlam ve yorumlara neden olacak belirsizlikler ve okuyucunun zihninde yazarın metinde ne demek istediğiyle ilgili bir soru işareti oluşmayacaktır. Metin yazarı, konunun eksiksiz anlaşılması için metnin hedef kitlesini doğru belirlemeli ve yazısını buna göre oluşturmalıdır. Yazar, okuyucunun bireysel özellikleri yani kültürel durumu, yaş, cinsiyet, sosyal çevre, “sen/siz” ayrımı, gündelik/edebi dil kullanımı gibi dil düzeylerini hesaba katarak gerekirse metnin anlaşılmasını kolaylaştıracak resim, şema ve grafiklerle destekleyerek “dil dışı göstergeler”den de yararlanabilmeli Bir metnin ilk satırından son satırına kadar aynı anlatım türüyle yazılması beklenilmez. Yazının akışına, gelişimine göre değişik anlatım türleri kullanılabilir. Ancak bazı yazı türlerinde açıklayıcı anlatım türünün daha ağır bastığını görmekteyiz. Fıkra, makale, deneme, eleştiri, gezi, röportaj gibi öğretici yazı türlerinde açıklayıcı anlatım edebi türlerden daha fazla kullanılır. Çünkü bu yazılar, düşünce yazılarıdır. 7 7 Açıklayıcı anlatım; ders kitaplarında, ansiklopedilerde, gazete haberlerinde, bilimsel metinlerde, tanıtım yazılarında, öğretilerin yer aldığı metinlerde; makale, deneme, köşe yazısı, eleştiri, anı, gezi yazısı, biyografi, otobiyografi gibi öğretici metinlerde; az da olsa roman, öykü, tiyatro gibi olay çevresinde gelişen edebi metinlerde kullanılır. Açıklayıcı anlatımda dilin “göndergesel işlev”inden yararlanılır. Bu nedenle metinlerde söz sanatlarına, sözcüklerin mecaz ve yan anlamlarına yer verilmez. Sözcüklerin gerçek anlamlarında kullanılmasına dikkat edilir. En önemli benzerliği amaçta görmekteyiz. Her ikisi de okuyucuyu belli konularda “bilgilendirme”yi hedefler. Öğretici anlatımda yazar nesnel olmak zorundayken açıklayıcı anlatımda yazar öznel davranabilir, kişisel düşüncelerini de dile getirebilir. Öğretici anlatımda yapılan açıklamalar ve verilen bilgilerle okuyucuda bir davranış veya yeteneğin geliştirilmesi, değiştirilmesi ya da düzenlenmesi amaçlanırken açıklayıcı anlatımda bu amaç çok da önemli değildir. Öğretici anlatımda bilginin okuyucu için somut yararları olması, bu bilgileri daha sonra da kullanabilmesi beklenir. Açıklayıcı anlatımda böyle bir amaç zorunlu değildir ÖRNEK METİN: CÖMERTLİK – ADALET ‘’Cömertlik elindeki parayı, malı ve mülkü esirgemeyip gerekli yerlere ve kimselere vermekten zevk duymak ve eli açık olmaktır. Cömert kişi, başkalarına verdiği para ve malın değeri üzerinde çıkar düşüncesinden uzaktır. Onun amacı, dağıttığı servetin karşısındakilere verdiği mutluluğu izlemektir. Adalet de haklı olana hakkını vermek olduğuna göre cömertlikle temelde birleşir. Cömert olmayan kişinin adaletli olması olanak dışıdır. Çünkü parayı ve malı, yararlanmamak ya da başkalarına yararlandırmamak için elinde tutan kişi, haklı olmasa da bir şey dağıtmak zorunda kaldığından daima çıkarını düşünür. Onun için de adaletten ayrılmak zorunda kalır.’’ (Arif Hikmet Par, Açıklamalı Özdeyişler) YEMEK YEMEYİ TETİKLEYEN ETMENLER ‘’Yemek yeme alışkanlıklarımız, geçmiş deneyimlerimiz yoluyla öğrendiklerimizden büyük ölçüde etkileniyor. Birçok insanın öğle yemeğini aynı saatte yediğine dikkat ettiniz mi? Normal şartlar altında farklı kişilerin farklı metabolik hızlara sahip olduğunu, kahvaltıda yediklerinin çeşitlilik gösterdiğini ve bedenlerindeki depolanmış yağ miktarının değişik yüzdelerde bulunduğunu göz önünde aldığımızda öğle yemeğine aynı saatte oturmaları beklenmeyecek bir durum. Ancak klasik olarak birçoğumuz düzenli yemek saatlerinde yemeye koşullandığımızdan aşağı yukarı aynı saatlerde acıkıyoruz. Diğer bir deyişle, enerjiye ihtiyaç duyduğumuzdan değil, yemek zamanı geldiği için yiyoruz. Yemek zamanının geldiğini haber veren saat aslında bir şekilde Pavlov'un ziliyle aynı görevi görüyor. Öyle ki, yemek yeme davranışını tetikleyen beklentileri arttırarak bedeni sindirime hazırlıyor. Örneğin, kandaki insülin artışı glukoz kullanımını arttırarak kısa süreli açlık hissi yaratıyor.’’ Açıklayıcı anlatımla öğretici anlatımın ortak ve farklı yanları : Açıklayıcı anlatımla öğretici anlatımın birbirine benzer yönleri bulunmaktadır. [77] 3. Tanımlama Bir kavram ya da nesneyi cümleler hâlinde, ayırt edici özellikleriyle birlikte vermeye “tanımlama” denir. KANITLAYICI ANLATIM Kanıtlayıcı anlatım; bir düşünceyi, bir yargıyı değiştirmek, desteklemek ya da düşüncenin yanlışlığını kanıtlamak (ispat etmek) için başvurulan bir anlatım türüdür. Bir bakıma okuyucunun herhangi bir konudaki duygu ve düşüncesini değiştirmektir, okuyucuyu inandırmak veya ikna etmek amacıyla belgelerden yararlanmadır. Öznel de nesnel olabilir. Örnek: Eğitim, yetişkin kuşağın yetişmekte ve gelişmekte olan çocuklara, gerek toplum ve gerek kendi hayatları için yardımlar yapmasıdır. Çocuklar ilk yaşlarından itibaren çevrelerinde bulunan yetişkinlerle bir arada yaşarlar ve her zaman onların dikkat ve bakımına muhtaçtırlar. Okuldaki ilişki, gencin kendi kendini idare edebileceği zamana kadar sürer. İşte öğretmenlerle çocukların bu şekilde birbirine bağlı bulunmalarına eğitsel ilişki denir. Kanıtlayıcı Anlatımın Özellikleri: Kanıtlayıcı anlatım, makale, eleştiri, fıkra, röportaj, deneme gibi yazılı; konferans, açık oturum, münazara gibi sözlü anlatımlarda kullanılır. Kanıtlayıcı anlatımla oluşturulan metinlerin temelinde her zaman bir düşünce savunması vardır. Ve bunun için de önce görüş ortaya konulur, sonra bu görüşün doğruluğunu ispatlayacak delillere başvurularak ikna edici bir dil kullanılır. Savunulan Düşünceyi Kanıtlama Yolları: 1. Dipnot Kullanma Savunulan görüş ve düşüncenin doğruluğunu destekleyerek okuyucu ikna edilmeye çalışılır. Aynı zamanda verilen bilginin doğruluk ve güvenirliliği ile ilgili olarak okuyucuya denetim imkânı sağlanır. 2. Kaynak Gösterme (Bibliyografya) 7 8 Tanımlama yönteminde düşünceyi karşımızdakine doğrudan veririz. “Bu nedir?”, “Bu ne değildir?”, “Bu kimdir?” sorularının yanıtıdır. Araştırma ve incelemelerde yararlanılan belgelere “kaynak”; bu belgelerin yazının sonunda belirtilmesine de “kaynakça” denir. Yazarken hangi kaynaklardan yararlanmış, bilgi almışsak bunların bir liste hâlinde yazının ya da eserin sonunda verilmesine de “kaynak gösterme” denir. Kaynakça dipnot olarak sayfanın altına verilebileceği gibi daha çok kitabın sonuna “Kaynakça” başlığı altında da verilebilir. Savunulan düşüncenin kaynağı gösterilerek okuyucu ikna edilmeye çalışılır. Örnek: ‘’Dilin mevcut yapısı, onun kullanıldığı toplum içindeki işlevi, dili kullananların ona karşı takındıkları tutum gibi birtakım ölçütler, standart dilin tanımlanmasına yardımcı olur. Standart dil, kullanıldığı toplum içerisindeki yerel ve sosyal tabakalara has izleri taşımaz, ağızlar üstüdür, norm oluşturucudur, biçimleme farklılıklarını azaltır.* Bu, herhangi bir şekilde seçilmiştir, duygu ve düşüncelerin yazılı olarak ifade edilmesinde uyulacak kurallar da belirlenmiştir.’’ * Demir, Nurettin – Yılmaz, Emine, Türk Dili El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara, 2003. [78] Anlatıcı görüşünü belirtmeden önce "eğitim"in, belirttikten sonra da "eğitsel ilişki"nin tanımını yaparak düşüncesini kanıtlama yoluna gitmiş. 4. Örneklendirme Savunulan düşüncenin örneklendirilmesi okuyucunun ikna edilmesinde önemlidir. Metinde karşı çıkılan görüşün geçersiz olması için bu görüşün gerekli kanıtlarla çürütülmesi gerekir. Savunulmaya ya da çürütülmeye çalışılan görüş, kanıtlarla ve bu kanıtlar da örneklerle desteklenir. Örneklendirme, soyut bir düşüncenin anlaşılmasına kolaylık sağlar. Örneklerin, bir görüşü somut bir biçimde ortaya koyma ve kanıtı daha ayrıntılı anlatma işlevi vardır. Kanıtların genellikle somut örneklerle desteklenmesi inanılırlığı artırır. Örnek: ‘’On dokuzuncu yüzyılın parlaklığıyla gözleri kamaştıracak olan gür sesli sanatına yol açmak için Voltairelerin, Diderotların, Rousseauların ne şartlar altında, ne ağır savaşlara giriştiklerini hep biliyoruz. Yalnız Fransızları anımsıyorum. Çünkü sanatın özgürlüğü adına Fransa’da kazanılan zaferler bütün dünya için örnek olmuş, başka Avrupa ulusları, kültür düzeylerinin yükseklik derecesine göre az ya da çok arkadan, Fransa’daki bu parlak gelişmeyi izlemişlerdir. Gogollar, Tolstoylar, Dostoyevskiler, insan hakları fikrinin gelişip yerleşmesinde büyük etkisi olan eserlerini Çarlık istibdadı (baskısı) altında yazabildilerse bunu Fransa’dan esen dayanılmaz özgürlük rüzgârlarının sayesinde yapabilmişlerdir.’’ Parçada sanatın özgürleşmesi adına felsefeci ve yazarların cesareti, öncü kimliği örnek verilerek görüş kanıtlanmış. 5. Karşılaştırma İki olgu, iki durum ya da iki nesnenin, birbirine benzeyen veya farklı olan yanlarını ayrıntılı bir biçimde ortaya koyma ve birinin üstünlüğünü ikna etmedir 7. Sayısal Verilerden Yararlanma Anlatımı inandırıcı kılmak amacıyla bir düşünceyi, sayısal bilgilerden, istatistiksel sonuçlardan hareketle kanıtlama ve somutlaştırma yoluna gitmedir. Titanic Örnek: ‘’Titanik filminin hemen başında, belgesel kıvamında yansıyan görüntüler, belki de filmin içerdiği aşk öyküsü kadar etkileyiciydi. Su altı kamerasının, dev geminin yosun ve midye kaplı köprü üstünden kamaralara kadar uzanan yolculuğu, gizemli ve ürperticiydi. (…) Filmin Türkiye’de gösterime girmesiyle birlikte, yeni kuşaklar Titanik efsanesiyle tanıştılar. Koca transatlantiğin inşası, ilk yolculuğuna çıkışı, buzdağına çarpışı, batışı ve yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan trajik finali belleklere kazında. Kendi trajedilerimiz ise belleklerimizin ya da denizin derinliklerinde gömülü kaldı. …Onlar seksen yıl önceki acıları insanlık tarihinin ortak trajedisine dönüştürürken bahriyeliler (denizciler) dışında Dumlupınar’ı (45 yıl önce Çanakkale’de batan Türk gemisi) bu topraklarda bile hatırlayan kalmadı.’’ 7 9 Parçada iki deniz faciası karşılaştırılarak toplumumuzda büyük bir acının yaşanmasına neden olan Dumlupınar'ın günümüzde unutulmuş olmasının derin üzüntüsü kanıtlanmaya çalışılmış ‘’Anne babalarıyla davranış benzerlikleri araştırılan üniversite öğrencileri, mizaç ve beğenme ilgilerinde karşı cinsle olan ebeveynle daha çok benzerlik göstermiştir. %40’tan fazla erkek çocuk, anneleriyle aynı oranda kız çocuk da babalarıyla benzerlik göstermişlerdir.’’ Kanıtlayıcı anlatımda yazar, hitap ettiği kesimin kültür düzeyini ve beklentilerini dikkate almak zorundadır. Metin, doğrudan karşıt düşünceyi savunan bir okur kitlesi için hazırlanmışsa onları ikna etmek yerine, görüşlerinin savunulacak tutarlı bir yönünün olmadığı vurgulanır. Metin, karşıt düşünceyi pek bilmeyen ya da fazla ilgi duymayan okur için hazırlanmışsa söz konusu karşıt düşüncenin ciddiye alınacak bir yönünün olmadığı biçiminde bir görüşle olaya yaklaşılır. Bu okur tipini en kesin ikna biçimi, okuyucunun yazarla özdeşim kurmasını sağlamaktır. Böylece okuyucu kanıtlanacak düşünceyi benimseyip sahiplenecek, karar verme yetkisi kendisindeymiş izlenimine kapılarak düşünceye kolaylıkla inanacaktır. Kanıtlayıcı anlatımda yazar, okuyucuya güven vermek, onun düşüncelerine de saygı göstermek ve onu anlatılanlara inanıp inanması yönünde engellemiyor izlenimi vermek ister. Bunun için de şüphe ve tereddüt gösteren “belki, ola ki, ihtimaldir ki, şu da olanaklıdır, şu da düşünülebilir” gibi sözcükler kullanabilir. Bu sayede okur, kendi düşüncesine de saygı duyulduğunu hisseder. Kanıtlayıcı anlatımda dilin "göndergesel, heyecana bağlı ve alıcıyı harekete geçirme işlevleri"nden yararlanılır. 6. Tanık Gösterme Anlatılan konuyu desteklemek amacıyla başkalarının görüşlerinin çoğunlukla tırnak içinde belirtilmesidir. Sözleri tanık olarak alınan kişinin büyüklüğü, ününün yaygınlığı ve konunun uzmanı oluşu, tanıklığın geçerliliğini artırır ve konuyu inandırıcı kılar. Örnek: Eğitim, yüzyıllarca yalnız geleceği düşünmüş ve çocuğu şu veya bu şekilde bir adam yapmaya çalışmakla onun bugününe hiç önem vermemiştir. Bunun yanlış bir şey olduğuna ilk önce Fransız pedagogu Montaigne işaret etmiş ve Rousseau, büyük bir açıklık ve tutkuyla: “Çocuğa adam gözüyle bakmamalı, adam olmadan önce onu çocuk olarak araştırmalıdır.” demiştir. Parçada görüşün desteklenmesi için Montaigne ve Rousseau, tanık olarak gösterilmiş ve düşünce kanıtlanmaya çalışılmış. [79] Kanıtlayıcı anlatımın diğer anlatım türlerinden farkı : Kanıtlayıcı anlatımda amaç; inandırma ve bir başkasına yazarın kendi görüşünü kabul ettirmedir. Bu yönüyle öğretici ve açıklayıcı anlatımdan ayrılır. Çünkü öğretici ve açıklayıcı anlatımda “bilgilendirme” amacı güdülür. Tartışmacı anlatımla farkı ise tartışmacı anlatımda tezantitez vardır. Yani üzerinde tartışılan bir konu vardır. Örneğin, “Yabancı şiirler çevrilirken anlamından bir şey kaybeder mi yoksa kaybetmez mi?” bir tartışma konusu olabilir. Yazar hangi düşünceyi savunuyorsa onu öne çıkararak diğer düşünceyi çürütür ve karşısındakinin o konudaki “kanı”larını değiştirmek ister. Kanıtlayıcı anlatım ise bilgi vermeyi amaçlayan, bir düşünceyi ortaya koyan bütün anlatılarda kullanılır ve yazar, o konuyla ilgili TARTIŞMACI ANLATIM olarak kendi düşüncesini ortaya koyduktan sonra karşısındakini “inandırmak” için kanıtlar ileri sürer. Tartışma, birbirine karşıt iki görüşten birini doğrulamaya veya benimsetmeye yönelik anlatım türüdür. Kanıtlayıcı anlatımla oluşturulan metinler, edebi metinlere de benzemez. Bir görüşü savunmak amacıyla değişik tanımlamalar, açıklamalar, düşünce biçimleriyle doğru ve yanlışları sınıflandırmak olan kanıtlayıcı anlatım, olay örgüsü ve zamansal bir yerleştirmeyi gerektiren öykü, roman, tiyatro, masaldan ya da imgeler, soyut tasarımlar, hayaller ve estetik bir söyleyiş gerektiren şiir gibi edebi metinlerden oldukça uzaktır. Tartışmak; ikna etmek, inandırmak, kanıtlamak, antiteze karşı bir tez ortaya koymak, bir bakış açısını savunmaktır. Diyebiliriz ki tartışmacı anlatım ile kanıtlayıcı anlatım her zaman iç içedir. Çünkü tartışmanın olduğu her yerde kanıtlamadan da söz etmek mümkündür. Tartışmayı bir anlatım türü, kanıtlamayı da tartışmadaki düşünceyi destekleyen, geliştiren bir anlatım tekniği olarak da değerlendirebiliriz. Örnek: MİZAH VE İNTERNET Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de mizah sanallaşmaktadır. Sözlü mizahtan yazılı mizaha, oradan da elektronik ve dijital mizaha ya da ikinci sözlü kültür ortamı mizahına geçiş, sanılandan daha hızlı gerçekleşmektedir. İnternet ortamında, yerleşik mizah gelenek ve ürünlerinin (fıkra, öykü, karikatür, anlatı vb.) yanında, farklı bir mizah türü, bir başka deyişle “sanal mizah kültürü” de oluşmakta ve gelişmektedir. Sanal sohbet odalarında, farklı mizah dilleri ve anlayışları gelişmektedir. Bu kapsamda “komik fotoğraf, ses ve görüntü kayıtları” kültürel sınırları aşarak bütün insanlığa mal olmaktadır. Yine bu dünyada “smiley” adlı yuvarlak kafalar gülümsetilmekte ya da kahkaha attırılmaktadır. 8 0 Bununla birlikte müstakil mizah sitelerinde Türk mizah kültürünün ünlü fıkra tipleri “Nasreddin Hoca, Bektaşi, Temel, İncili Çavuş” arzı endam etmeye devam etmektedir. Sözlü kültürün diğer gelenekleri gibi mizah geleneği de yeni ürünlerle zenginleştirilerek sanal dünyada yaşatılmaktadır. Türk sanal mizah külliyatı, bugün küresel bağlamda ilgiyle paylaşılmaktadır. Sözlü kültürün en aktif geleneklerinden biri olan mizah, internet sayesinde hiçbir dönemde olmadığı kadar değişme ve belgelenme yeteneğine sahip olmuştur. Böylelikle Türk mizahı, yeni tip, aktör, ortam, vesile, konu, ürün ve araçlarla dönüştürülerek zenginleştirilmekte ve yaygınlaştırılmaktadır. Tartışmacı Anlatımın Özellikleri: Tartışmada, “tez” ve “antitez” olmak üzere iki görüş vardır. “Tez”, savunulan; “antitez” ise karşı çıkılan görüştür. Genellikle önce “antitez” ortaya konulur, sonra bu düşüncenin eksik yanları, tutarsız yönleri ya da yazar tarafından kabul edilmeyen yönleri belirtilir. Bu sayede antitez, eksik ya da tutarsız yönlerden hareketle çürütülür ve bu düşünce yerine yazar, aynı konuyla ilgili olarak yeni bir yaklaşımı yani “tez”ini ortaya koyar. Tartışmacı metinde yazar ile okuyucu arasındaki ilişkide seçilen sözcük ve düzenlenen cümle özellikleri yani üslup çok önemlidir. Yazar görüşlerinde doğru ve haklı olduğunu belirtmek için olası bir kuşkunun olmadığını açıklayan “sözgelimi; kuşkusuz, elbette, hiç kuşku yok ki, şüphesiz, muhakkak, eminiz ki, şu bellidir ki, asla, kesinlikle” gibi sözcükler kullanır. Doğruluk derecesini belirten bu sözcüklerin kullanılması, tezin kabul edilmesi açısından önemlidir. (Emin Özdemir, Medya, Kültür ve Edebiyat) Yukarıdaki metinde yazar, mizahın internet sayesinde sanal ortamlara taşındığını ve kendince yeni bir dil geliştirdiğini verdiği örneklerle kanıtlamaktadır. Çoğunlukla “şimdiki zaman” ya da “geniş zaman” kullanılır. Bu sayede tartışmanın her zaman geçerli olacağı izlenimi verilir. Tartışmacı metinler, genellikle birinci tekil ya da çoğul kişi (ben, biz) ağzıyla söylenir. Bu da yazarın kendi düşüncesini belirtmesi için gerekli bir durumdur. Örnek: ‘’Bilimin bir işlevi de iyi ile kötüyü göstermesidir. İyi ile kötüyü belirlemede de toplum içinde büyük anlaşmazlıklar çıkar: Eskiyi savunanlara göre eski olan her şey iyidir, yeni olan her şey kötüdür. Yeniliği savunanlar ise tümüyle bunun tersini düşünürler. Oysa bu yollardan ikisi de yanlıştır. Çünkü bir şeyin iyi ya da kötü olması, eski ya da yeni olmasına bakmaz. Bu önemli sorunun çözümünü de ancak bilimden bekleyebiliriz: Bilim, iyi ile kötü sorununu, doğru ve yanlış sorunu biçiminde koyarak çözümler.” (Ziya Gökalp, İlme Doğru) Bu parçada Antitez: Bilimin iyi ile kötüyü, eski ile yeniyi göstermesi Tez: Bilimin doğru ve yanlış göstermesi) [80] Tartışmacı anlatımda okuyucunun, metni okumadan önce kabul etmediği ya da düşünmediği bir konuda, yazar gibi düşünmesini sağlamak amaçlanır. Yani okuyucunun ikna edilmesi temel şarttır. Yazar, bu ikna esnasında seslendiği toplumun kültür düzeyine ve beklentilerini dikkate almak zorundadır. Örneğin dinsel bir konuda yazılacak bir tartışmada okurun inançlarına saygı, toplumsal ölçütlerini dikkate almak gibi ayrıntılara; sözcük seçimi, üslup gibi özelliklere dikkat edilmelidir. Tartışmacı anlatımda düşünceler kısa ve net ifadelerle dile getirilir. Karmaşık ve anlaşılması güç cümleler, ses akışını bozan, söylenmesi zor sözcükler kullanılmaz. Yani anlatımın akıcı ve açık olmasına dikkat edilir. Gereksiz sözcüklere yer verilmez, tekrara düşmemeye yani duru bir anlatım olmasına özen gösterilir. Sözcükler yan ya da mecaz anlamlarda değil, gerçek anlamlarında kullanılır. 8 1 Örnek: "Yaşayan dil" diye bir kavram dilbilim sözlüğünde yoktur. Böyle bir varsayış; dili "canlı bir organizma" sayan donmuş bir anlayışın ürünüdür. Dil olaylarını nedenleriyle kavrayamayan, bunlar arasında bir bütünsellik kuramayanların bir yakıştırmacasıdır. Timurtaş da bu yakıştırmacılardan biridir. Şöyle ki, kendisinin ya da çevresindekilerin kullandıkları sözcükleri ölçü olarak alıyor, "yaşayan dil" diyor buna. Bunun gibi kendi söz dağarcıklarının dışında kalan sözcüklere de "uydurma dil" adını takıyor. (Emin Özdemir, Dil ve Yazar) Yazar, parçada dil kavramına yakıştırılan sıfatların dilbilimsel bir yanlış olduğu görüşünde. Antitezi çürütmek için Timurtaş'ı örnek olarak veriyor. Bu sayede görüşünün doğruluğunu kanıtlıyor. ‘’Dil özleşmesine karşı olanların ikide bir ileri sürdükleri görüşlerden biri de bu: Babalarla çocuklar birbirlerini anlayamaz olmuşlar. Ben bunda korkulacak, üzülecek bir yan göremiyorum. Uygarlık değiştiren bir toplumda babalarla çocuklar elbette anlaşamayacak. Bu konuya dokunanlar nedense yalnızca dil anlaşmazlığını görüyorlar da öbür anlaşmazlıkları görmezlikten geliyorlar. Bugün babalarla çocuklar arasında bilgi, inanç, töre, dünya görüşü vb. bakımlardan anlaşmazlık yok mu? Dünyanın öküz boynuzu ucunda durduğuna inanan kişinin oğlu dünyanın boşlukta döndüğüne inanıyor; padişahlığı öven kimsenin torunu, “Türkiye Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa” görevini yükleniyor. Tartışmacı anlatımda yazar, düşüncesini sorucevapla, devrik cümlelerle ortaya koyarak okuruyla sohbet eder gibidir. Ancak yazarın savunduğu bir “tez”i olduğu için de “antitez”e yönelik eleştirici bir bakış açısı vardır. Tartışmacı anlatımla açıklayıcı anlatımı birbirine karıştırmamalıyız. Açıklayıcı anlatımda okura bir “düşünce”, “bilgi” verilir. Tartışmacı anlatımda yalnız düşünce verilmekle kalmaz yazar öne sürdüğü düşünceyi inandırmaya çalışır. Yani yazar, “tez”ini, “antitez”e karşı savunur. Tartışmacı anlatım ders kitaplarından reklam metinlerine, raporlardan kurum içi bilgilendirici ve yönlendirici yazılara kadar çok çeşitli metinlerde kullanılabilir. Diğer yandan her metin içinde tartışmacı anlatım örneklerine de rastlamak mümkündür. Yerine göre bir edebi metinde de tartışmacı anlatım olabilir ancak bir öyküdeki tartışma ya da kanıtlama düşünsel amaç için değil edebi bir kaygıyla kullanılmıştır. Tartışmacı anlatımda dil “göndergesel işlev”dedir. Tartışmada başarılı olmak için şunlara dikkat edilmelidir: 1. Konuyu ve konu üzerinde ileri sürülecek öneriyi iyi kavramak. 2. Kanıtları iyi seçmek 3. Konu dışına çıkmamak 4. Karşıt olunan düşüncenin, doğru olmayan yönlerini bulmak ve ortaya koymak 5. Konunun gerektirdiği ölçüde tanımlara, tanık göstermelere, örneklere, karşılaştırmalara ve istatistiklere başvurmak 6. İşlenen konunun açık, tartışmaya uygun nitelikte ve tek yönlü olması gerekir. Aksi takdirde inandırıcılık özelliği ortadan kalkar. Örneğin, öznel bir önerme olan “İlkbahar bütün çirkinlikleri geride bırakıp yeşili ve bin bir çeşit çiçeğiyle tabiat doyumsuz bir görüntüye dönüşür.” yargısı kişiden kişiye değişeceğinden sağlıklı bir tartışma olmaz. [81] Dünün efendi-köle temeline dayanan toplumu ile bugünün insan eşitliği temeline dayanan toplumu arasında görüş ayrılığı olduğu gibi dil ayrılığı da olacak elbette. Dün, yüksek mevkideki kişiye "arz-ı ubûdiyyet" ederim (kulluğumu sunarım) diyen babanın oğlu, bugün aynı mevkideki kişiye saygılarımı sunarım demekle yetiniyor. Dün, konuşma sırasında oğlundan, kızından söz ederken, "mahdum bendeniz" (oğlum kulunuz), "kerime câriyeniz" (kızım cariyeniz) diyen babanın çocuğu, bugün, sadece "oğlum, kızım" diyor. Günün birinde şu efendim sözünden de kurtuluruz belki. Biz babalarla çocukların anlaşamamalarından değil, asıl anlaşmalarından korkmalıyız. Eğer anlaşırlarsa gelişme durmuş demektir. (Cevdet Kudret, Dilleri Var Bizim Dile Benzemez) Yazar, parçanın başında antitezi belirterek bu görüşün yanlışlığını okuyucuya göstermeye çalışıyor. Görüşünü desteklemek için günlük yaşamdan örnekler veriyor ve düşüncelerini somutluyor. Karşılaştırmalar sayesinde kanıtlama yapıyor. Anlatımındaki doğallık ve sözde soru cümlesiyle okuyucu kendini yazarın karşısındaymış gibi hissediyor. Bu samimiyet okuyucunun, yazarın tezine daha sıcak bakmasını sağlıyor. ZARF (BELİRTEÇ) Aşağıdaki cümlelerde durum belirteçlerinin altını çiziniz. Fiilleri, fiilimsileri, sıfatları ve kendi türünden sözcükleri çeşitli yönlerden belirten sözcüklere zarf (belirteç) denir. İhtiyar, kapıyı yavaşça açtı. Dün aldığımız yumurtalar bayatmış. Sınavda çok kolay sorular vardı. Çocuk ne güzel konuşuyordu. Bu cümlelerin birincisinde, “yavaşça” sözcüğü “açmak” eylemini “durum” yönüyle; ikincisinde, “dün” sözcüğü “aldığımız” eylemsisini “zaman” yönüyle; üçüncüsünde “çok” sözcüğü “kolay” sıfatını “miktar” yönüyle; dördüncüsünde “ne” sözcüğü “güzel” zarfını derece yönüyle belirttiğinden belirteç görevinde kullanılmıştır. Buna göre, zarfları şu şekilde gruplandırabiliriz: Durum (Hal) Zarfı Zaman Zarfı Yer – Yön Zarfı Azlık – Çokluk (Miktar) Zarfı Soru Zarfı Eylemleri ve eylemsileri zaman yönünden belirten sözcüklerdir. Eylemlere ve eylemsilere sorulan “Ne zaman?” sorusunun cevabıdır. Bu cümlede “yarın” sözcüğü “gitmek” eyleminin “ne zaman” yapıldığını belirttiğinden, zaman belirtecidir. Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcük veya söz öbekleri zaman belirtecidir. Eylemleri ve eylemsileri durum yönünden belirten sözcüklerdir. Eylemlere ve eylemsilere sorulan “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Küçük çocuk, koşarak yolun sonundaki evine gitti. Bu cümlede, “koşarak” sözcüğü, “gitmek” eyleminin nasıl yapıldığını belirttiğinden durum belirtecidir. Benden, böyle söylememi istemişti. Bu cümlede, “böyle” sözcüğü, “söyleme” eylemsisinin nasıl yapıldığını belirttiği için durum belirtecidir. 2. ZAMAN ZARFI (BELİRTECİ) Babam, yarın Ankara’ya gidecekmiş. 1. DURUM (HAL) ZARFI /BELİRTECİ 8 2 Güneş, dağların ardından usul usul yükseliyordu. Bir araba, olay yerinden hızla uzaklaştı. Çamurlara bata çıka yürüyorduk. İşlerini eksiksiz yapan bir insandı. Bugün size mutlaka uğrarım. Çocuk birden ağlamaya başladı. Babamlar belki yarın buraya gelir. Cümlede fiilleri, fiilimsileri bazen nitelik anlamının yanında kesinlik, olasılık, yineleme ve sebep anlamlarında da belirtebilir. Oraya asla gitmeyeceğim. (Kesinlik anlamlı zarf) O, bu çalışmasıyla sınavı mutlaka kazanır. (Kesinlik anlamlı zarf) Annesi belki yarın bize de gelir. (Olasılık anlamlı zarf) Sürekli aynı konuyu konuşuyor? (Yineleme anlamlı zarf) Kazanma hırsıyla yarışmaya tekrar katıldı. (Yineleme anlamlı zarf) Yaşlı adam bakımsızlıktan öldü. (Niçin öldü? – Bakımsızlıktan) Arkadaşlarına küstüğünden sokağa çıkmıyor. ( Neden çıkmıyor? – Küstüğünden) Beklediğiniz otobüs şimdi gelir. Kuşlar, sonbaharda güneye göç eder. Siparişlerimiz hâlâ gelmedi. Aşağıdaki cümlelerde zaman belirteçlerinin altını çiziniz. Az önce seninle konuşan kimdi? Olanlardan sonra artık buralarda kalamam. Yazın bu şirin kasaba turist akınına uğrar. Dediklerini, ona bu akşam söylerim. Not: Cümlede zaman anlamı taşıyan her sözcük, belirteç görevinde olmayabilir. Eğer sözcük, “Ne zaman?” sorusuna cevap veriyorsa belirteçtir; vermiyorsa belirteç değildir. Akşam, maça gideceğiz. (belirteç) Akşam, şairlerin ilham kaynağıdır. (ad) Annemler gece yola çıkacak. (belirteç) Şiirlerinde, gece önemli bir yer tutar. (ad) 3. YER – YÖN ZARFI (BELİRTECİ) Eylemleri ve eylemsileri yer ve yön ilgisiyle tamamlayan sözcüklerdir. Eyleme, eylemsiye sorulan ve ek almadan “Nereye?” sorusunun cevabı olan şu sözcüklerdir. ‘’ aşağı, yukarı, içeri, dışarı, ileri, geri, öte, beri…’’ Yaşlı kadın, kapıyı açmak için aşağı iniyordu. Bu cümlede “aşağı” sözcüğü “inmek” eyleminin “hangi yöne doğru” yapıldığını belirttiğinden, yer-yön belirtecidir. [82] Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler, yer-yön belirtecidir. Yağmur başladı, hemen içeri girelim. Birazdan hep birlikte dışarı çıkarız. Azıcık ileri gider misiniz? Çok konuşan insan, çok yanlış yapar. Aşağıdaki cümlelerde yer-yön belirteçlerinin altını çiziniz. Rahat edemediysen beri gel biraz. Yukarı çıkmak için bütün gücünü kullanmalısın. Hatasını anlayıp geri döneceğini düşünmüştüm. Aşağı ineceğim, istediğin bir şey varsa alayım. Park etmek için önce ileri git, sonra direksiyonu kır. Bu cümlede “çok” sözcüğü, eylemsi olan “konuşan” sözcüğünü belirtmiştir. Ben, kardeşimden daha hızlı koşuyorum. Bu cümlede “daha” sözcüğü, zarf olan “hızlı” sözcüğünü belirtmiştir. Not: “En” ve “daha” sözcükleri; sıfatı, adlaşmış sıfatı ve zarfı üstünlük yönüyle belirtir. Bu durumlarda bu sözcükler üstünlük zarfı olarak adlandırılır. Yer yön belirten sözcükler cümlede farklı görevlerde kullanılabilir. Eğer çekim eki alarak kullanılırsa isim, ismi etkileyecek şekilde kullanılırsa sıfat olur. İçeriye girdi ve elindeki çiçeği annesine uzattı. (İçeri sözcüğü fiile sorulan nereye sorusuna cevap verse de “e” yönelme hal eki aldığı için yer yön zarfı değil isimdir.) 8 3 Şimdi de belirteçlerin; eylemsileri, sıfatları, adlaşmış sıfatları ve belirteçleri nasıl derecelendirip belirttiklerini görelim: Sonbahar, en güzel mevsimdir. Bu çocuktan daha çalışkanını görmedim. Bizimle gelmeni en çok ben istiyorum. Ben, hepinizden daha çok sevindim. 5. SORU ZARFI (BELİRTECİ) İçeri çok soğuk, üzerine bir şeyler al. (İçeri sözcüğü isimdir. ) Yukarı kata küçük bir çocuk çıktı.(Yukarı sözcüğü ismi nitelediği için sıfattır.) Beni yukarıda bekle.(Hal eki aldığı için isimdir) Eylemleri soru yoluyla belirten sözcüklerdir. 4. AZLIK – ÇOKLUK (MİKTAR) ZARFI / BELİRTECİ Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler, soru belirtecidir. Eylemleri, eylemsileri, sıfatları, adlaşmış sıfatları ve belirteçleri miktar yönüyle belirten sözcüklerdir. Azlıkçokluk belirtecini bulmak için ilgili sözcüğe “Ne kadar?” sorusu sorulur. Sıkça kullanılan miktar belirteçleri şunlardır: ’’ az, çok, fazla, pek, azıcık, biraz, oldukça, daha, en…’’ Onunla bu konuyu çok tartıştık. Bu cümlede “çok” sözcüğü “tartışmak” eyleminin “ne kadar” yapıldığını belirttiğinden, azlık-çokluk belirtecidir. Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler, azlıkçokluk belirtecidir. Yıllardır bu şehirdeyim; ama burayı pek sevmedim. Tarlada çalışırken kendini fazla yorma. Akşamleyin sahilde arkadaşlarla biraz dolaştık. Aşağıdaki cümlelerde zaman belirteçlerinin altını çiziniz. Sen kalk azıcık da biz oturalım. Bundan sonra az görüşelim mümkünse. Seni dün, sahilde bayağı bekledim. Birazcık konuştu, sonra sahneden indi. Görmeyeli oldukça değişmişsin. [83] Çanakkale gezisi nasıl geçti? Bu cümlede “nasıl” sözcüğü “geçmek” eyleminin “nasıl” yapıldığını soru yoluyla belirttiğinden, soru belirtecidir. Bu karanlıkta oraya nasıl gideceksiniz? Köye ne zaman varırız? Misafirlerimiz bizi kapıda ne kadar beklemişler? Bunları bana neden daha önce söylemedin? Niçin okula erkenden gidiyorsunuz? Bana niye bağırıyorsun ki? Ne gülüp duruyorsunuz orada? Not: “Ne” sözcüğü cümle içinde değişik görevler kazanabilir. Bana hediye olarak ne aldın? (soru adılı) Buraya ne gün geleceksin? (soru sıfatı) Bu çocuk ne ağlıyor? (soru belirteci) DÜŞSEL (FANTASTİK) ANLATIM Düş ya da rüya, uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütününe verilen isimdir. Düş kelimesi gerçek olmayan şeyler için, imge için de kullanır. Aynı zamanda gerçekleşmesi istenen şeyler, umutlar için de düş kelimesi kullanılabilir. Düşsel kelimesi ise düşle ilgili olan, hayali şeyler için kullanılır. Bu yüzden düşsel ya da fantastik anlatım gerçek olmayan, hayalî anlatım demektir. İmgeye dayalı, hayali, olağanüstü olayların anlatımında düşsel (fantastik) anlatımdan yararlanılır. Düşsel ya da fantastik anlatımda olay, konu ve kişiler olağanüstü niteliklere sahiptir. Bu anlatım türünde hayal ürünü olaylar belli bir plan çerçevesinde anlatılır. Düşsel (fantastik) anlatımda zaman öğesi bazen “zaman ötesi” bir özellik gösterir; belirli veya belirsiz olabilir. Örneğin masallarda zaman öğesi “bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde”, “zamanın birinde” gibi sözlerle ifade edilir. Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere düşsel anlatımda söz konusu olan zaman hayali bir zamandır. Düşsel (fantastik) anlatımda mekân gerçekte olmayan, gündelik yaşamda ulaşma olanağı bulunmayan, olağanüstü bir yerdir. Kimi zaman Kaf Dağı’nın ardıdır, kimi zaman periler ülkesidir, kimi zaman da devlerin, cinlerin yaşadığı hayali bir yerdir. Söz konusu mekân, anlatıcının hayal dünyasında yarattığı bir mekândır. Olay, yer, kişi ve zaman da çoğunlukla hayalidir. Zaman zaman gerçek yaşamdan kişiler olsa bile bu kişiler, yaptıklarıyla ve nitelikleriyle gerçek olmayan kişilikler hâline bürünür. Düşsel (fantastik) anlatımda insan dışındaki varlık ya da kavramlar kişileştirilebilir. Örneğin masallarda bütünüyle hayal ürünü olan bir kişi çok zor bir işi başarır. Bunu yaparken de çoğu zaman olağanüstü özellikleri olan, büyüleyici bir kişiliğe bürünür. 8 4 Düşsel öğelerin egemen olduğu fantastik romanlarda kahramanların şeytanla, meleklerle, vampirlerle veya daha başka türden hayali varlıklarla konuşması, onlarla etkileşim içinde bulunması söz konusudur. Düşsel (fantastik) anlatımlarda olaylar -bütünüyle hayal ürünü olsa da- yaşadığımız dünyanın koşullarına uydurulmuş, gerçek bir zemine oturtulmuş olabilir. Aynı şekilde kişiler de yaşadığımız dünyanın gerçekleriyle bağlantılıdırlar. Düşsel (fantastik) anlatım, fabllarda, masallarda, şiirlerde, korku romanlarında, bilim kurgu romanlarda ve filmlerde sıkça kullanılan bir anlatım yöntemidir. Bilim kurgu romanlarında bilimsel merak ile hayalin yani düşün iç içe geçtiği bir anlatım vardır. [84] Örnek Metin: Uyuduğum koltuğu görünmez bir elin sarsmasıyla uyandım. Gözlerimi açtım. Burası benim odam değil. Sanki gökyüzünde uçan bir balonun içindeyim. Dokunduğum her şey yumuşacık. Kalkmak istiyorum. Aman Allah'ım! O da ne? Ayaklarım "pıt pıt" diye damlayan birer su damlası olmuş. Eyvah! Ayakkabımın teki su oldu bile. Artık ayağım çıplak, Panikleyip hareket ettikçe su damlaları hızlanıyor. Yerde bir gölcük oluştu. Artık sağ bacağım dizime kadar yok. Sol bacağım çoktan göl olmuş durumda. Öylece sessiz, duygusuz yerde biriken suya, kendime bakıyorum. Hareket etmediğim zaman damlama işi de duruyor. Öyleyse hareketsiz kalmalıyım. Nefes bile almaya korkuyorum." Burada bana yardım edecek kimse yok mu?" Oh! İşte annem elinde paspasla içeri girdi. Beni görmüyor. Su birikintisini yani ayaklarımı, bacaklarımı siliyor. Bağırıyorum, duymuyor... Bu sırada Pati içeri girdi. Tamam, o beni kurtaracak; ama üstüme oturuyor. Eriyorum. Su olup yere dökülüyorum. Annem beni kovaya topluyor. 8 5 Örnek Metin: “Ne istiyorsunuz?” diye sorudu Mrs. Ttt. “Siz bir Marslısınız!” dedi adam ve gülümsedi. “Bu kelime kesinlikle size bildik değil. Bu bir dünya deyimi.” Başıyla adamlarını işaret etti. “Biz Dünya’danız. Ben kaptan Williams. Mars’a ineli henüz bir saat olmadı. İşte buradayız. İkinci Mars Seferi! Bir ilk Mars Seferi yapılmıştı ama başına ne geldi bilmiyoruz. Her neyse işte buradayız. Ve siz de karşılaştığımız ilk Marslısınız!” “Marslı mı?” Kadın, kaşlarını kaldırdı. “Demek istediğim şu, güneşten bu tarafa dördüncü gezegende yaşıyorsunuz, değil mi?” “Çok basit!” diye tersledi kadın onu süzerek “Ve biz – Kaptan, tombul, pembe elini göğsüne bastırdı – biz de Dünya’danız. Değil mi beyler?” “Evet, efendim!” dedi bir koro. “Burası Tyrr gezeni” dedi kadın, “Eğer asıl adını kullanmak isterseniz…” (Ray Bradbury) Örnek Metin: Bir zamanlar, üç oğlu olan bir değirmenci varmış. Değirmenci ölünce büyük oğluna değirmen, ortanca oğluna eşek, küçük oğluna da kedi miras kalmış. Küçük oğul bu duruma çok üzülmüş. “Kedi ne işine yarar ki insanın?” diye yakınmış. “Pişirip yiyemezsin bile.” Kedi bunu duymuş ve hemen cevap vermiş. “Kötü bir mirasa sahip olmadığınızı göreceksiniz efendim. Bana boş bir çuval ve bir çift de çizme verirseniz, neye yarayacağımı görürsünüz.” Şaşkınlıktan ağzı bir karış açık kalan çocuk, kedinin istediklerini yapmış. Kedi çizmeleri giyince ayna karşısına geçmiş ve kendini pek beğenmiş. Sonra kilerden taze bir marulla güzel bir havuç seçip ormanın yolunu tutmuş… [85] EDAT (İLGEÇ) Cümle içinde sözcükler arasında çeşitli anlam ilgileri kuran ve cümleye değişik anlamlar katan, tek başına bir anlamı olmayan sözcüklerdir. Başlıca edatlar şunlardır: ‘’gibi, sanki, göre, kadar, için, üzere, -e doğru, -e karşı, e karşın, -e rağmen, -e değin, -e dek, -den dolayı, -den başka, ile, yalnız, ancak, sade, sadece, tek, bir, denli, değil…’’ Şimdi aşağıdaki cümlelerde, belli başlı cümlelere ne gibi anlamlar kattığını görelim: ilgeçlerin, Gibi Annem, melek gibi biriydi. (benzerlik) Zil çaldığı gibi dışarı çıktık. (tezlik) Birazdan fırtına çıkacak gibi. (tahmin, olasılık) Sanki Everest, sanki bir dev çadırdı. (benzerlik) Babam, sanki seni dinler de! (inanmama) Sanki birazdan yağmur yağacak. (tahmin, olasılık) Göre Kafama göre bir dost bulamadım. (uygunluk) Sana göre hangimiz suçlu? (kanaat, görüş) Bu sınav dünküne göre daha kolaymış. (karşılaştırma) Kadar Bu işi akşama kadar halletmeliyim. (zaman, süre) Elmalar elim kadardı. (benzerlik) Durakta bir saat kadar bekledim. (yaklaşık) Hiç kimseyi senin kadar sevmedim. (karşılaştırma) Tilki kadar kurnaz bir adam. (derece, ölçü) İçin Ders çalışmak için kütüphaneye gitti. (amaç) Senin için herkes iyi şeyler söylüyor. (hakkında) Kardelen, benim için apayrı bir çiçekti. (görecelik) Trafik sıkıştığı için geç kaldım. (neden-sonuç) Bu hazırlıkları konuklar için yaptık. (aitlik) Çocukları için her fedakârlığı yapardı. (uğruna, yoluna) Üzere Yarın getirmek üzere arabayı alabilirsin. (şartıyla) Teşekkür etmek üzere sahneye çıktı. (amacıyla) Anlaştığımız üzere yarın buluşuruz. (şekilde, tarzda) Uçağımız kalkmak üzereydi. (zaman) Doğru Çocuklar sahile doğru yürüyorlar. (yön) Akşama doğru buralar sakinleşir. (zaman) Karşı Güneşe karşı yavaş yavaş yürüyorduk. (yön) Sabaha karşı köye vardık. (zaman) Başka Benden başka herkes maça gitmiş. (dışında, hariç) Not: “Doğru, karşı, başka” sözcükleri, cümle içinde edat dışında değişik görevler kazanabilir. İnan bana, doğru söylüyorum. (belirteç) Sence doğru tarafa mı gidiyoruz? (sıfat) Sonunda doğruyu buldum. (ad) Not: “Ancak” sözcüğü, cümle içinde değişik görevlerde kullanılabilir. Burası karşıdan, çok net gözüküyor. (ad) Evimiz şehrin karşı yakasındaydı. (sıfat) Çok çalıştım; ancak ödevimi bitiremedim. (ancak=ama > bağlaç) Misafirler, akşama ancak gelebildiler. (belirteç) Sana başka, bana başka konuştu. (belirteç) Bize başka bir adres verdiler. (sıfat) Bunu başkasından duymuş. (adıl) Birinci cümlede, “ancak” sözcüğünün yerine “ama” getirilebildiği için “ancak” bağlaçtır. İkinci cümlede “ancak” eylemin yapılış zamanını belirttiği için belirteçtir. İle Annemler uçakla gelecekmiş. (araç) Elini bıçakla kesmiş. (gereç) Bahçede, arkadaşlarıyla oynuyor. (birliktelik) Öğretmen, telaşla içeri girdi. (durum) Ağaçların devrilmesiyle yol kapandı. (neden-sonuç) Not: “İle”, yerine “ve” getirilebiliyorsa bağlaç olur. getirilemiyorsa Rağmen, Karşın, Denli, Değil, Dolayı edat; Şiir ile romanı çok severim. (ile=ve > bağlaç) Gençken şiir ile çok ilgilendim. Bu cümlelerin birincisinde “şiir ve roman” denilebildiği için “ile” bağlaçtır; ikincisinde “ile” yerine “ve” getirilemediği için “ile” edattır. 8 6 Yalnız, Sade, Sadece, Bir, Tek Dünkü toplantıda yalnız sen yoktun. (sadece) Ben bu konuda sade ona inanırım. (yalnız) Sadece dinlenmek istiyorum. (yalnız) Pikniğe bir o gelmemişti. (yalnız) Tek sen misin sevdiğine kavuşamayan? (yalnız) Not: “Yalnız” sözcüğü, yerine “ama” getirilebiliyorsa bağlaç olur. Dün seni çok bekledim; (yalnız=ama > bağlaç) yalnız Ancak Bizi oraya ancak sen götürebilirsin. (sadece) Bu arabaya ancak on milyar veririm. (en çok) sen gelmedin. Bu cümlede “yalnız” yerine “ama” getirilebildiği için “yalnız” sözcüğü bağlaçtır. Not: “Yalnız, sade, sadece, bir, tek” sözcükleri, cümle içinde ilgeç dışında değişik görevler kazanabilir. Dedem, yalnız bir insandı. (sıfat) Sahilde, yalnız dolaşıyordu. (belirteç) Sade bir görünümü vardı. (sıfat) Sanatçı, çok sade yaşıyordu. (belirteç) Onunla bir boydayız. (sıfat) Bir sen bir ben biliyoruz bunu. (bağlaç) Olanları bana bir bir anlattı. (belirteç) Çocuk, tek kelime konuşmadı. (sıfat) Herkes gidince ben tek kaldım. (belirteç) Bağırmama rağmen beni duymadı. (tersine olarak) Fakirliğine karşın hep mutlu biriydi. (tersine olarak) Seni ölünceye değin unutmayacağım. (zaman) Yağmur geceye dek devam etti. (zaman) Beni bu denli sevdiğini bilmiyordum. (derece) Burası dediğin kadar güzel değil. (olumsuzluk) Trafikten dolayı sınava geç kaldım. (neden-sonuç) -e hal eki ile kalıplaşmış olanlar ‘’-e dair , -e doğru, -e değin, -e dek , -e göre , -e kadar, -e karşın, -e rağmen..’’ Bu dergide şiire dair çok yazı yazıldı. Sabaha dek gözüme uyku girmedi. Eve kadar benimle birlikte geldi. Bütün söylediklerine rağmen onu affettim. -den hal eki ile kalıplaşmış olanlar ‘’-den başka , -den beri , -den dolayı , -den ötürü…’’ Yıllardan beri bu köyde yaşamaktalar. Zayıflıktan dolayı sık sık hastalanıyor. Çalışmadığından ötürü hiçbir şey elde edemiyor. Senden başka kimse bunu anlayamaz. NOT: -den hal eki tek başına sebep anlamı taşıyabildiği için dolayı veya ötürü kelimesi ile birlikte kullanılması anlatım bozukluğu olarak değerlendirilir. Sebep anlamı sağlamak için sadece “-den” hal eki kullanılması yeterlidir. Zayıflıktan sık sık hastalanıyor. Çalışmadığından hiçbir şey elde edemiyor. [86] GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM Yaşadığımız andan daha ilerideki zaman dilimini gelecek olarak ifade ederiz. Gelecekten söz eden anlatıma da geleceğe yönelik duygu, düşünce ve beklentilerin dile getirildiği anlatım diyebiliriz. Gelecekten söz eden anlatımın kullanıldığı metin türleri: roman (özellikle bilim kurgu türündeki romanlar), hikaye, tiyatro, şiir, deneme olabilir. Bu tür metinlerde eldeki verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahmin yapılabilir. Varsayımda bulunulabilir. Olandan çok olması beklenen anlatılır. Gerçekleşmesi mümkün olan tasarı ve düşünceler (ütopyalar) anlatılır. Gelecekten söz eden anlatım, fallarda, burçlara yönelik tahminlerde, meteorolojik tahminlerde de kullanılır. Gelecekten söz eden kimi metinlerde bilimsel verilerden yararlanılabilir. Bazılarında ise anlatılanlar bütünüyle bilim kurgudan ve kehanetten ibarettir. Öykü, roman gibi edebi metinlerde ise yazar, geleceğe yönelik düşüncelerini, planlarını veya beklentilerini düş gücüyle yoğurup anlatabilir. Gelecekten söz eden anlatımların özünde varsayım ve tahminde bulunma olduğu için bu tür anlatımların kullanıldığı metinlerde olasılık ve tahmin bildiren “olasıdır, olacaktır, olabilecektir, belki, ihtimal ki, büyük olasılıkla” gibi sözlerden yararlanılır. ‘’Gelecekten Söz Eden Anlatım” ile ”Düşsel Anlatım” arasında benzerlik ve farklılıklar vardır. Gelecekten söz eden anlatımda ve düşsel anlatımda kişinin kendi hayal dünyasındakiler dile getirilir ve buna göre bir anlatım yolu seçilir. Düşsel anlatımda gerçeklikle ilgisi olmayan, tamamen çağrışımlara dayalı olaylar, kişisel, zamanlar anlatılır ve bu yapı unsuruyla konu ve tema oluşturulur. Gelecekten söz eden anlatımda ise gerçeklerden yola çıkılarak tahmine dayalı bir anlatım yolu benimsenir. Yani gelecekten söz eden anlatım gerçeğe daha yakındır. 8 7 Gelecekten Söz Eden Anlatımın Özellikleri Beklentiler, tahminler ve varsayımlar üzerine kurulur. Olandan çok, olması istenen veya beklenen olaylar anlatılır. Verilerden yola çıkılarak geleceğe yönelik tahminlerde bulunulur. Yaşanan andan daha sonraki bir zamanda gerçekleşecek olay ve durumlardan söz edilir. Anlatımda kullanılan fiiller ya gelecek zaman kiplidir ya da fiilin kipi, gelecek zaman anlamı taşır. [87] Örnek Metin: Bundan elli yıl sonra, dünyanın yüzde 80’inde ulaşım sorunu olmayacak. Her ülke, metro sistemini mükemmel bir hâle getirecek. Şimdiki yollar ise insanların çok daha iyi bir hayat sürmesi için kullanılacak. Hava trafiği biraz yoğunlaşacak ancak, şimdiki trafiğe göre çok rahat olacak. 10 kişiden 7’sinin uçan arabası olacak. Ancak özel bir sistem sayesinde, hava trafiği diye bir sorun söz konusu bile olmayacak. Şehirlerarası yolculukların hepsi, özel uçaklarla yapılacak. Örnek Metin: Düşle ki kötülük diye bir şey yok. Bunu başarmak kolay eğer bir kez denersen. Ayaklarımızın altında yemyeşil vadiler, üzerimizde yalnız gökyüzü. Düşle ki “yarın” kaygısı diye bir şey yok. Tüm insanlar sadece “bugün” için yaşıyor. Hırslar tükenmiş, açgözlülüğe gerek kalmamış. Herkesin mutlu olduğu bir dünya. Düşle ki tüm insanlar barış içinde yaşıyor. Hayalperest olduğumu söyleyebilirsin; ama umudum var. Düşle… Örnek Metin: Hava Tahmin Raporu Günün Meteorolojik Yorumu (Genel Durum): Yapılan son değerlendirmelere göre yurdun büyük bir bölümünde görülecek olan yağışlar, Akdeniz ile iç Anadolu'nun güneyinde etkili olacak. Hava Sıcaklığı: Yağışla birlikte güney ve iç kesimlerde 3 ila 5 derece azalacak, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacak. BAĞLAÇ Cümle içinde aynı görevde olan ya da anlamca birbiri ile ilgisi bulunan sözcükleri, sözcük gruplarını, anlam bakımından birbiri ile ilgili cümleleri bağlayan sözcüklere “bağlaç” denir. Cümlede birden fazla özne, birden fazla sıfat, belirtili nesne, zarf, tamlayan, tamlanan, yüklem vb görev yapan her türlü kelime ve cümleleri birbirine bağlar. Bağlaçlar tek başına anlamı olmayan ve cümlede bir görevi olan sözcüklerdir. Bağlama görevi yanında cümlede çeşitli anlam ilgileri de kurabilirler. Cümleden çıkarıldıklarında cümlenin bozulma olmaz; fakat daralma olabilir. anlamında Bağlaçlar kendinden önceki ve kendinden sonraki sözcüklerden ayrı yazılırlar. (ile, ise bağlaçları istisna.) Bağlaçlara benzediğini ve bağlaç olduğunu düşündüğünüz birleşik yazılmış olanlar bağlaç değil ektir. 8 8 İLE BAĞLACI Çoğu zaman “ve” bağlacı ile eş görevli kullanılır. Ancak bu bağlaç cümleleri bağlama göreviyle kullanılmaz. Güneş ile dünya arasındaki uzaklığı soruyor. (İsimleri bağlar) Gelmesi ile gitmesi bir oldu. (Fiilimsileri bağlar) Annesi ile teyzesi termal otelde konakladılar. (Özneleri bağlar) KARIŞTIRILABİLEN DURUMLAR: İle sözcüğü cümlede sözcükler arasında anlam ilgisi kurarak edat olarak da görev yapabilmektedir, bu durumda bağlaç olan “ile”yle karıştırmamak gerekir. Bunun için cümledeki ile sözcüğü yerine “ve” bağlacı getirilir. Anlamda bozulma olmuyorsa ile sözcüğü bağlaçtır. Bu para ile nasıl geçinebileceğimi bilmiyorum. (Edat) (ile ≠ ve) Amcası ile halası bahçede semaverin başındaydı. (Bağlaç) (ile = ve) Hiç bir cümle ögesi olmazlar. AMA, FAKAT, LAKİN, ANCAK, YALNIZ, OYSA, OYSAKİ, HALBUKİ BAĞLACI Bağlaçların yerine uygun olan bir noktalama işareti konulabilir. Karşıtlık anlamı kazandıran bağlaçlardır. Genellikle cümleleri bağlama görevi üstlenirler. En sık kullanılan bağlaçlar şunlardır: ‘’ama, fakat, lâkin, ancak, yalnız, oysa, oysaki, hâlbuki ve, ile ki de, dahi, bile, çünkü, zira madem, mademki veyahut, yahut, veya, ya da şayet, eğer, ise öyleyse, o halde, kısacası, demek ki, nitekim yoksa, anlaşılan ne……ne (de), ya….ya (da), gerek…gerek(se), ha……..ha, ister…..ister(se), kâh……….kâh, de…..de hatta, hele, öyle ki, üstelik, ayrıca, hem, hem de, yine, gene ne var ki , ne yazık ki yeter ki, meğer…’’ Gitar çalıyorum ama kemanı daha çok seviyorum. Kitabı daha bitiremedim ama keyifle okuyorum. Sevmek ama sevilmemek işte bütün mesele bu. İyi koştu fakat birinci olamadı. Benimki aşk değil lakin onu çok seviyorum. Kimsesi yoktu ancak kendine bakabilecek kadar da güçlüydü. Oysa ne çok sevmiştim seni. (Öncesinde başka bir cümlenin varlığı anlaşılıyor) Paketi zamanında yerine ulaştıramadım oysaki yola çok erken çıkmıştım. Arabayla gideceğini biliyordu halbuki. (Öncesinde başka bir cümlenin varlığı anlaşılıyor) VE BAĞLACI Türkiye ve Hırvatistan bu sene şarkı yarışmasına katılmadılar. (Özneleri bağlar) Çarşıdan gazete ve ekmek aldım. (Eş görevli sözcükleri (bsiz. nesne) bağlar) Okuldan geldim ve dershaneye gittim. (Cümleleri bağlar) Bahçedeki otları yoldum ve bir köşeye yığdım. (Cümleleri bağlar) Yaramaz ve çalışkan bir çocuk. (Sıfatları bağlar) Pahalı elbiseler ve ayakkabılar aldı. (Tamlananları aynı zamanda isimleri bağlamıştır.) Bu yazıda, Çehov’u ve Sait Faik’i anlatıyor. (Nesneleri bağlar) [88] Not: Bazı bağlaçlar cümlenin başında bulunabilir. Bu bağlaçlar, kendinden önceki cümleyi anlamca kendinden sonraki cümleye bağlar. Oysa ne umutlarla gelmiştik bu şehre! Bu cümlede “oysa” bağlacı, öncesinde, “Bu şehirde umduğumuz hiçbir şeyi bulamadık.” anlamında bir cümlenin söylendiğini göstermekte ve iki cümleyi birbirine bağlamaktadır. KARIŞTIRILABİLEN DURUMLAR: Ancak kelimesi “sadece” anlamında kullanılırsa edat, “olsa olsa, en çok, daha çok, güçlükle” anlamlarında kullanılırsa zarf, “ama, fakat” anlamlarında kullanılırsa bağlaç olur. Ancak kelimesinin yerine bu anlamlardan hangisi getirilebiliyorsa sözcük türü de o olur. Ancak kendisi bu işi başarabilirdi. (Sadece = Edat) Yollar buzlu olduğundan eve ancak gelebildi. (Güçlükle = Zarf) Çok istedi ancak elde edemedi. (Fakat = Bağlaç) Yalnız kelimesi bir ismi nitelerse niteleme sıfatı, bir fiili veya fiilimsiyi nitelerse durum zarfı, “ama, fakat” anlamlarında kullanılırsa bağlaç, ya da bir isim olarak kullanılabilir. Yalnız kelimesinin cümle içindeki anlamlarına göre sözcük türü belirlenir. Kırşehir’e kadar yalnız onun için gittim. (Sadece = Edat) Kırşehir’e kadar gittim; yalnız Boztepe’ye uğramadım. (Ama, fakat = Bağlaç) Kırşehir’e kadar yalnız gittim. (Yalnız = Zarf) Ankara, yalnız bir hayat sürmek için ideal yerdir . (Sıfat) Kİ BAĞLACI Bağlaç olan “ki” çoğunlukla cümleleri bağlama görevi ile kullanılır. Kimi zaman da cümlelere çeşitli anlamlar katarlar. 8 9 Diğer sözcüklerden daima ayrı yazılır. Bu bağlacın sesli ve sessiz harflerinde değişiklik olmaz (kı, ku, kü şekilleri yoktur.) Canı sıkılmış ki bizimle gelmedi. (Neden-sonuç) Artık erken yatmalı ki okula geç kalmasın. (Koşul-Şart) Yakışıklı ki yakışıklı bir sevgilisi var. (Pekiştirme) Nietzsche der ki: “En büyük delilik, denize tuz atmaktır.” Sen ki beni çok iyi tanırsın. (Özneyi pekiştirme) Yarın buraya döner mi ki? (Kuşku, kaygı) Beni anlamıyor ki… (Yakınma) Dışarı çıktım ki ortalığı sel götürüyor. (Şaşma) KARIŞTIRILABİLEN DURUMLAR: İlgi zamiri olan “ki”, sıfat yapan “ki” eki ve bağlaç olan “ki” karıştırılmamalıdır. İlgi zamiri (eki) ek olduğu için birleşik yazılır. Bir ismin yerini tutar. Sıfat yapan ki de birleşik yazılır; ancak bağlaç olan “ki” başlı başına bir sözcüktür ve ayrı yazılır. Odanınki salonun perdesinden daha gösterişliydi. (İlgi zamiri) Odanın perdesi yıkanmadı ki takayım. (Bağlaç) Odadaki eşyaları topladım. (Sıfat yapan ki) DE BAĞLACI Bağlaç olan “de” her zaman kendinden önceki sözcükten ayrı yazılır. Ünsüz benzeşmesine göre çeşitleri yoktur. Yani “d” sesi sertleşerek “t” olmaz. Sadece de, da şekilleri vardır. Bulunduğu cümlede çeşitli anlam ilgileri kurabilir. Cümlede var olan anlam ilgilerini (eşitlik, gibilik, katılma vb) pekiştirir. O dergiyi ben de okudum. (Eşitlik, gibilik) Size de bir tablo yapabilirim. (Başkasına yaptığım gibigibilik) Burayı da görmemiştim. (Başka bir yeri görmediğim gibi-gibilik) Önce kendin çalış da sonra benden çalışmamı iste. (Kızgınlık) Size ne oluyor da işimize karışıyorsunuz.(Azarlama) Okula bir gel de oradan çarşıya gidersin. (İstek) Ne iyi ettiniz de yemek getirdiniz. (Memnuniyet) Okuyacak da bana yardım edecekmiş. (Alay) Buraya gelmişsin de bize uğramamışsın. (Yakınma) Oyuncak da oyuncak diye tutturdu. (İnat) Bu sınavı kazanacak da ben göreceğim. (Küçümseme) KARIŞTIRILABİLEN DURUMLAR: Bağlaç olan de ile bulunma hal eki olan “de” ve yapım eki olan “de”yi karıştırmamak gerekir. De bağlacı ayrı yazılır ve cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamı bozulmaz. Bugün sabah bahçe de temizlendi. (Bağlaç) Bugün sabah bahçe temizlendi. (Cümlenin anlamı bozulmaz ancak daralma meydana gelebilir.) Hal eki olan ve yapım eki olan “de” hem birleşik yazılır hem de çıkarıldığında cümlenin anlamında bozulma olur. Bugün bahçede mangal yakacağız. (Hal eki) Bugün bahçe mangal yakacağız. (Cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamı bozulur.) Sözde bize gelecektin. (Yapım Eki) Okulun gözde öğrencilerinden biriydi.( Yapım eki) Bağlaç olan “de”nin sadece “da, de” şekilleri varken diğerlerinin “da, de, ta, te” şekilleri mevcuttur. Sokak da iyice sessizleşmişti. (Bağlaç) Son günlerde hep sokakta karşılaşıyorduk. (Hal eki) BİLE, DAHİ BAĞLACI O gün, beni sen bile dinlememiştin. (de) Benimle bir kelime konuşmadı bile. (üstelik) En yakın arkadaşlarım dahi beni unuttu. (de) [89] ÇÜNKÜ, ZİRA BAĞLACI Bu bağlaçlar başına geldikleri cümleyi kendisinden önceki cümlelere bağlarlar. Düğününüze gelemedim; çünkü hastalandım. Bu soruyu çözemedim; çünkü konuyu kavrayamamışım. İpleri sıkıca bağlamalısın zira yıkılacak gibi duruyor. Bu yıl ürünler iyi çıktı zira yağmurlar boldu. MADEM, MADEMKİ BAĞLACI Bu bağlaçlar başına geldikleri cümleyi daha sonrakilere bağlarlar. Mademki buraya geldiniz, bir çayımızı için. Kitabı okumayacaktın madem, neden satın aldın? 9 0 ÖYLEYSE, O HALDE, KISACASI, DEMEK Kİ, NİTEKİM BAĞLACI Özet anlamı kazandıran bağlaçlardır. Kendinden önceki cümle veya cümleleri özet veya sonuç cümlesine bağlarlar. Sınıfta çok ses var; o halde dersi burada bitiyorum arkadaşlar. O halde bu konuyu anlamadığını düşünüyorum. Öyleyse bu işten vazgeçelim artık. Kısaca seninle aynı ortamda bulunmaktan çok memnunum. Demek ki onu bugüne kadar kimse anlayamamış. Nitekim yapayalnız kaldığını kendisi de anlamıştı. (Sonuç olarak) VEYAHUT, YAHUT, VEYA, YA DA BAĞLACI Bunlar birbirine denk olan, birbirinin yerini tutabilecek olan iki unsuru birbirine bağlayan, birbiriyle karşılaştıran bağlaçlardır. Bağladıkları iki unsurun, iki kelime, kelime gurubu veya cümlenin arasına girerler. YOKSA, ANLAŞILAN BAĞLACI Çoğunlukla olasılık anlamı kazandıran bağlaçlardır. Roman veya öykü ikisini de okumayı çok severim. Annen yahut baban okula gelsin. Müzik ya da resim dersini seçebilirsin. Akşam veyahut gece yarısı yola çıkarız. NE……….NE (DE), BİR… BİR, YA……..YA (DA), GEREK…GEREK(SE), İSTER……..İSTER(SE), , DE…….DE BAĞLACI ŞAYET, EĞER, İSE BAĞLACI Şayet, eğer bağlaçları koşul-şart ifade eder veya şart anlamını kuvvetlendirirler. Başına geldikleri cümleyi daha sonraki cümle veya cümlelere bağlarlar. İse bağlacı kendinden önceki sözcükle birleşik yazılabilir. Eklendiği sözcüğe göre “se, sa” şeklinde değişiklik gösterebilir. Eğer son soruyu bilseydik, yarışmayı kazanacaktık. Şayet paranız biterse beni arayın. Bugün güzel yemekler olduğu için yemekhaneye gittik, Ahmet ise bizle gelmedi. Ben hızlı hızlı yürüdüm annemse arkamdan ağır adımlarla geliyordu. KARIŞTIRILABİLEN DURUMLAR: Not: “ise” sözcüğü ek-fiil olarak da kullanılabilir. Ek fiiller isim soylu sözcükleri yüklem yaparken, basit zamanlı fiilleri de bileşik zamanlı yapar. Cümlede koşulşart anlamı sağlar. Baglaç ile farkı ek fiilin olumsuzu yapılabilirken bağlaç olan “ise” nin olumsuzu yapılamaz ve şart anlamı da sağlamaz. Yola erken çıkarsa yetişebilir. (çıkmazsa-ek fiil) Böyle konuşmaya devam ederse kendi kaybeder.(etmezse-ek fiil) Tansiyonu yüksek, ateşi ise normalin üstünde. (Bağlaç) [90] Yoksa bu akşam bana sürpriz mi yapacak. Siz karışmayın yoksa bu sorun çözülmez. Anlaşılan yemeği hemen yapamayacak. Çoğunlukla karşılaştırma anlamı sağlayan bağlaçlar olmakla birlikte cümlede değişik anlam ilgileri oluştururlar. Memlekete ne seni ne de annemi götürüyor. (Nesneleri bağlamıştır. Cümleye olumsuzluk anlamı katar. İkinizi de götürmüyor.) Ne adımızı anan var ne de halimizi soran. (olumsuzluk adımızı anan ve halimizi soran yok) Ne kış ne yaz, ille de güz ille de güz. (olumsuzluk - kış ve yaz değil) Ne küserim ne incinirim. (olumsuzluk - küsmem de incinmem de) Not: “Ne… ne” bağlacı, sıfatları ve belirteçleri derecelendiren “ne” belirteci ile karıştırılmamalıdır. Aşağıdaki cümlelerde “ne” sözcüğü belirteç görevindedir Ne şirin, ne güzel bir köydü burası. Ne bitkin, ne suskun duruyor bugün herkes. BİR… BİR Bir sen varsın kalbimde bir de o hatıralar. Çiçeklerden bir kardeleni bir nilüferi severdi. Not: “Bir… bir” bağlacı, sıfat ve belirteç olan “bir” ile karıştırılmamalıdır. Çarşıdan bir kitap, bir defter aldım. (sıfat) Yaşadıklarını bana bir bir anlattı. (belirteç) HEM… HEM(DE), YA… YA(DA), HA… HA, GEREK… GEREK(SE), İSTER… İSTER(SE), KÂH……..KÂH, DE… DE Evimiz hem okula hem yurda çok yakındı. Ya evde derslerine çalış ya bizimle sahile gel. Ya bu odayı temizlersin ya da bir daha buraya gelmezsin. Ha o gelmiş ha sen gelmişsin, bizim için aynı. Gerek sen gerek o, yarın izin kullanabilirsiniz. İster kitap oku ister müzik dinle. Kâh ağlıyor kâh gülüyor, kimseyi umursamıyordu. Evini de arabasını da çok ucuza satmış. EDATLAR İLE BAĞLAÇLAR ÖNEMLİ FARKLAR: ARASINDAKİ EN 1) Bir edatın ilk görevi kelimelere kelime öbeklerine ya da cümlelere şu ya da bu anlam ilgisini kazandırmaktır. Hiç kuşkusuz bu anlam ilgisini kurarken edatın bağlayıcılık görevi de sezilir; ama bu görev ikinci planda kalır. Bir bağlacın ilk görevi ise cümleleri kelimeleri ya da kelime öbeklerini bağlayıcılıktır. Hiç kuşkusuz bu bağlayıcılığı yaparken bir takım anlam ilgileri de sezilir; ancak bu ilgiler ikinci planda kalır. 2) Edatlar cümlenin bir öğesi olurken bağlaçlar bir öğe özelliği göstermez. (Öğe içinde yer alabilirler). 9 1 Sabaha karşı eve gelmişlerdi. (Edat-Zarf Tümleci) Kitapları ve defterleri çantasına koydu. (Nesne) (“Ve” bağlacı nesneleri birbirine bağlamıştır.) 3) Edatlar cümleden çıkartılamaz. Aksi takdirde cümle anlamsızlaşır. Bağlaçlar cümleden çıkartılınca cümlenin anlamı daralsa da cümle anlamsızlaşmaz. Senin gibisini görmedim. / Senin görmedim. (Cümle anlamsızlaştı. Bu nedenle “gibi” edattır.) Koştum ama yetişemedim. / Koştum yetişemedim. (Cümle anlamını pek kaybetmedi. Bu nedenle “ama” bağlaçtır.) DİKKAT! Bu özellik her zaman için geçerli olmayabilir... [91] SÖYLEŞMEYE BAĞLI ANLATIM İki veya daha fazla kişinin, bir konu üzerinde, karşılıklı konuşturulmasına söyleşmeye bağlı (diyalog) anlatım denir. Söyleşmeye bağlı anlatımda iki kişinin karşılıklı konuşmasına “diyalog”, kişinin kendi kendine yaptığı konuşmaya ise “monolog” denir. Söyleşmeye bağlı anlatım bulunulan mevki, bağlam ve konuşulan kişiye göre değişebilir. Çünkü kişi, yakınlarıyla daha rahat ve içten konuşabilirken resmî bir kurumda ciddi bir üslupla konuşmak zorunda kalır. Televizyonlardaki söyleşmeye dayalı programlar tartışma sanat ve spor programlarıdır. Bu programların her birinde farklı söyleşme şekli olabilir. Birisinde bir yönetici eşliğinde ve masa etrafında 3-5 kişinin bir konu hakkında doğaçlama yoluyla söyleşmesi olabilirken diğerinde iki kişi sırayla bir konu hakkında önceden yaptıkları hazırlıklar doğrultusunda konuşabilirler. Söyleşmeye Türleri: Bağlı Anlatımın Kullanıldığı Metin “Sohbet, diyalog, panel, forum, açık oturum, münazara, mülâkat, röportaj, roman, hikâye, tiyatro, manzum hikâye…” gibi türler söyleşmeye bağlı anlatım çevresinde oluşur. Bu metinler daha çok. “diyaloglardan’’ oluşur. Ancak edebi eserlerdeki kahramanların iç konuşmaları “monologlara’’ dayanır. Tartışma türlerinin bütününde söyleşmeye bağlı anlatım kullanılırken roman, hikaye, masal, fabl, mesnevi.. gibi edebi metinlerin bazı bölümlerinde kullanılır. 9 2 Bir mülâkatta, röportajda ya da sohbette yalnızca konuşma varken tiyatroda ise hem konuşma hem de konuşmanın bağlamı vardır. Söyleşmenin yeri, zamanı, biçimi, sahneye giriş – çıkış gibi unsurlar belirtilir. Tiyatronun en belirgin yönlerinden biri de göstermeye dayalı olmasıdır. Tiyatro, olayı anlatmaz; gösterir. Örnek Metin: Satıcı 1: Gel, gel. Malın iyisi burada; gel vatandaş hormonlu değil tamamen organik; gel vatandaş. Şifalı bu elmalar gel vatandaş!.. Satıcı 2: Yerli malı bunlar. Almadan geçme, vitamin yükü kabağa gel dolmasını yap türlüsünü yap gel vatandaş!.. Köylü Satıcı: (Hiç bağırmaz. Sadece kasanın önünde oturmaktadır gelene gidene bakar.) (ilk iki satıcı köylü satıcıyı işaret ederek aralarında konuşur.) Satıcı 1: Kardeş bu ne ayak tanıyo musun? Satıcı 2: Bilmem ilk defa gördüm ördeği, iyi valla oturduğu yerden… Ne koymuş sepete görüyor musun? Satıcı 1: Ne olacak be birader! Bi kasa kurtlu elma Satıcı 2: (Diğer satıcıya köylüyü işaret ederek) Bak şimdi. Hop birader hayırlı işler. Ne satıyosun kardeş; elma mı onlar? Köylü Satıcı: (Sesin geldiği tarafa bakar; ama cevap vermez…) Örnek Metin: Şu kış günleri yok mu sevemiyorum bir türlü… Kendi kendime : “İnsanların çalışırken en çok düşündükleri, en çok eğlendikleri mevsim kıştır. Uzun gecelerde ocak başına büzülüp ne yapacağına şaşırıp kişioğlu aklını işletmiş; hakikatleri, sırları araştırmış; masallar uydurmuş; insanlar, yasalar koymuş. Medeniyeti kışın getirdiği ihtiyaçlar yaratmış değil mi?” derim ama olmuyor işte, boşuna. Ta gençliğimde Remy de Gourmont’un bilmem hangi kitabında okuduklarımdan kalma bu yankı kandıramıyor beni. Doğru sözler, doğru ya, beni avutmaya, güz sonu içimi sarmaya başlayan o korkuyu andırır perişanlığı gidermeye yetmiyor… (Nurullah Ataç) Söyleşmeye Bağlı Anlatımın Özellikleri Örnek Metin: Tekrar sordu: – Söyle yavrum, o roman ne diyor? Genç kız büyük gözlerini kaldırdı. Kitabı dizlerine indirdi. Nazik bir şive ile, “Büyükanneciğim, Fransızca bir roman işte…” dedi. Lakin büyük nine merak ediyordu, mutlaka anlamak istiyordu: – Adı ne? – Desenchant… – Ne demek? – Sevinçten, saadetten mahrum kadınlar demek. – Onlar kimmiş? – Biz… Türk kadınları… (Ömer Seyfettin, Bahar ve Kelebekler) Jestler, mimikler ve bedensel davranışlar anlatımı destekler. Karşılıklı konuşmaların seviyesi, bağlama ve konuşan kişilere göre değişir. Görme ve işitme duyularıyla ilgili ayrıntılardan yararlanılır. Vurgu ve tonlama anlatımın etkisini artırır. Söyleşmenin yeri, zamanı, biçimi, sahneye giriş, sahneden çıkış gibi unsurlar söz konusudur. Tekrarlar ifadeyi kuvvetlendirir. Dil, çoğunlukla göndergesel, heyecana bağlı veya sanatsal işlevde kullanılır. [92] Örnek Metin: …….. Şimdi biraz şiire dönelim. Siz edebiyat literatüründe şair sınıfından mısınız, yoksa yazar mı? - Pek çoğu beni şair sınıfına sokar. Fakat ben kendimi şair olduğu kadar yazar ve gazeteci olarak da görüyorum. Senaryo da yazıyorum. Yani ben edebiyatın, yazım dünyasının içindeyim. - Son bir sorumuz var Sayın İlhan. Edebiyatımız, hangi işlevi yüklenmesi gerektiğinin bilincine sizce vardı mı? - Tam anlamıyla varmış diyemem. Henüz modalardan kurtulamadılar. Yine de birkaç önemli yazarımızın olduğunu kabul etmek gerekir. Şu andaki durumumuz, cumhuriyet sonrası Türk edebiyatı çizgisine girmiştir. Bu durum Tanzimat sonrası olan Batı etkileriyle eşdeğerdedir. Taklit edebiyatı gelişmiştir. Artık Türk edebiyatının ulusal bilincine varması lazım. Şu an var olan kozmopolitliği de ilericilik sayıyor bazı yazarlarımız. İşin en komik ve acı olan yanı da bu. Aynı durum Türk edebiyatında olduğu gibi, sanatın her dalında, Türk sinemasında bile var. Estetik düzeyde ulusal özellikleri kavramak ve öncelikle ulusal bir bileşime ulaşmak gerekir. (Attila İlhan'la Mülakat -Tüles HASDEMİR) ÜNLEM Birine seslenmek için veya çeşitli duygularımızı (şaşkınlık, korku, sevinç, şaşma, beğenme, acıma, üzüntü...) anlatmak için yararlandığımız sözcük türüdür. Bu kelimelerin yanında dilek, emir, tehdit gibi anlamlar taşıyan kelimeler, cümleler ve yansıma sözcükler de ünlem değeri kazanabilir. Bu bakımdan ünlemler ikiye ayrılabilir : A. Asıl Ünlemler B. Ünlem Değeri Kazanmış Kelime ve Sözler A.ASIL ÜNLEMLER Asıl görevi ünlem olan kelimelerdir. Başka görevlerde kullanılamazlar. Seslenme veya duygu anlatırlar. 1.Seslenme Ünlemleri Ey Türk Gençliği! Hey! Biraz bakar mısın? Bre! Ne yaptın sen? Hişt! Buraya gel! Şşt! Sus bakayım! Bunların yanında adlar ve özel adlar da seslenme ünlemi olarak kullanılabilir. 9 3 Anne! Hemşehrilerim! Tanrım! Mehmet!... gibi. 2.Duygu Ünlemleri Ee, yeter artık! Aa! Bu da ne? Eh! Fena değil. Ay, elim! Hah, şimdi oldu! Hay Allah! Vah Vay sersem! Aman dikkat! Eyvah! İmdat! Boğuluyorum! zavallı! Geç kaldım! B. ÜNLEM DEĞERİ KAZANMIŞ KELİME ve SÖZLER Anlamlı kelimelerin bazılarına vurgu ve tonlama yoluyla ünlem değeri kazandırılabilir. Bunlar da duygu ya da seslenme anlatır. Komşular! Babacığım! Simitçi! Çok ilginç! Ne kadar güzel! Çabuk eve git! Ne olur yardım et! Çık dışarı! [93] buraya baksan a! Sen buraya baksana! Söylediklerimi yazsan a! Söylediklerimi yazsana! MİZAHİ ANLATIM ÜNLEMLERİN ÖZELLİKLERİ: 1. Yansıma kelimelerin hemen hemen tümü ünlem olarak kullanılabilir. Çat! Güm! Hav! Miyav! Tıs! 4. Ünlemlerin bulunduğu cümleye ünlem cümlesi denir. 5. Ünlem işareti, ünlem ifadesinden hemen sonra kullanılabileceği gibi cümlenin sonunda da kullanılabilir: Eyvah, geç kaldım! Eyvah! Geç kaldım! 4. Ünlem olan sözcük, cümlenin her yerinde kullanılabilir. 5. Ünlemler, isim soylu sözcük oldukları için isimlere gelen çekim eklerini de alabilir; ancak bu ekleri aldıklarında isim görevi yaparlar. Ahı, ahını, ahından, ahlar... "Ahı gitmiş vahı kalmış." 6. Ünlemler ikileme biçiminde kullanılabilir. aman aman!, vah vah!, pisi pisi! 7. Ünlemlerin gerçek değeri söyleyişte belirginleştiği için ünlemler, vurgu ve tonlama ile ilgilidir. 9 4 8. Hayvanları korkutmak amacıyla kullanılan sözcükler de ünlemdir. Hoşt!, pist!, kışt!, deh! Olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönlerini yansıtarak insanları düşündürmeyi, eğlendirmeyi ya da güldürmeyi amaçlayan anlatım türüdür Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar, durumlar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından yararlanılabilir. Mizahi anlatımın okuyucuyu düşündürmenin ve eğlendirmenin yanında diğer bir amacı da eleştiridir. Kişilerin, kurumların, toplumların eksik, kusurlu, hatalı söz ve davranışları mizahi anlatımla eleştirilir. Bu eleştiriyle eksikliklerin, hataların, kusurların ortadan kaldırılması amaçlanır. Mizahi anlatımda kusurlara, eksikliklere, hatalara dikkati yoğunlaştırabilmek için abartmalardan yararlanılır. Abartma yönüyle kişilerin, kurumların, toplumların eksilikleri gözler önüne serilir. Bu bakımdan mizahi anlatımda gerçeklerden sapma söz konusu olabilir. Mizahi anlatımda dilin kullanımı çoğunlukla değiştirilerek gülünç durumlar ortaya çıkarılır. Bazen de argo yoğun şekilde kullanılabilir. Mizahi anlatımlarda günlük konuşmaya ait unsurlardan sıkça yararlanılır. Mizahi Anlatımın Kullanıldığı Metin Türleri: “Karagöz, orta oyunu, meddah, köy seyirlik oyunu” gibi geleneksel tiyatro türlerinde mizahi anlatımdan bolca yararlanılır. Bu türlerin ortak yönü gülmecenin şive taklitlerine ve dil oyunlarına dayanmasıdır. Bu türler doğaçlamayla gelişir. Önceden belirlenen yazılı bir metne bağlı kalınmaz. “Komedi” türü tiyatrolar, “taşlama” ve “hiciv” türündeki şiirler, “fıkralar” mizahi anlatıma ait unsurları içerir. “Roman, hikâye, tiyatro, sohbet, deneme” gibi türlerde yer yer mizahi anlatıma başvurulur. Bu türlerde kalem oynatan sanatçılar anlatımı etkili kılmak için mizah unsurundan yararlanabilir. “Karikatürler” de mizahi anlatımın içinde yer alır. 9. Dua ve yemin sözcükleri de ünlemdir. amin!, inşallah!, vallahi!... Başlıca ünlemler ve kurdukları anlam ilgileri: Of, bu kadar çalışma yeter! (bıkkınlık) Vah vah, yazık oldu çocuğa! (acıma, üzülme) Eyvah, çocuk düştü. (şaşırma,korku) Ah! Elime iğne battı, (acı duyma) Ah, nerede gençliğim! (özlem) Üf! Arabaya bak. (beğenme, şaşırma) Hey, baksanıza bir dakika! (seslenme) Eh, yetiyor çok şükür! (haline razı olma) Alo, sesim geliyor mu? (seslenme) Hey, orada biri var mı? (seslenme) Arkadaş, bakar mısın? (seslenme) Tanrım, bana yardım et! (seslenme) Zavallı, çok acı çekiyor! (acıma) Yazık, çok çalışkan bir çocuktu! (üzülme) Aferin size! (beğenme) Hadi, öyle olsun! (onaylama) Hay hay, geliriz! (kabul etme) Kızarım ha! (korkutma) Çantamı kurcalama e mi! (tembih) Ee! Artık diyecek bir şey yok. (beğenme) Öff! Bu ne biçim çorba!(tiksinme) Mizahi Anlatımın Özellikleri Olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönleri yansıtılır. Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre düzenlenir. Kahramanlar genellikle soylu kişilerden seçilmez, sıradan kişilerdir. Bu nedenle günlük konuşmaya ait unsurlar sıkça kullanılır. Ses, hareket, konuşma ve görünüş taklitleri mizah unsuru olarak kullanılır. Mizahi unsurlarda abartı ve gerçekten sapma vardır. Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından yararlanılabilir. NOT:"E!" ünlemi fiillerin sonuna geldiğinde fiille kaynaşabilir: Okula gitseniz e! Okula gitsenize! Sen [94] Dil daha çok, sanatsal (şiirsel) işlevde kullanılır. Taklit: İnsanların ya da hareketlerle taklit edilmesi. Mizahi Anlatımla İlgili Kavramlar İroni: Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme. Humor: Ciddi bir tavırla söylendiği hâlde alay olduğu belli olan ince, hoş nükte. Nükte: İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri. Komik: Gülme duygusu uyandıran, güldürücü, gülünç. Kara mizah: Yalnız güldürmeyi değil, düşündürmeyi ve yergiyi de amaçlayan mizah türü. Parodi: Bir edebi eserin özünü bozmadan komik bir şekle sokularak yeniden yazılması ya da canlandırılması. Taşlama: Bir kişiyi, bir yeri, bir şeyi vb. kusurlu yanlarını alaycı bir dille yeren halk şiiri türü. Hiciv: Bir kişiyi, bir yeri, bir şeyi vb. kusurlu yanlarını alaycı bir dille yeren divan şiiri türü. Karikatür: İnsan ve toplumla ilgili her tür olayı konu alarak abartılı biçimde belirten, düşündürücü ve güldürücü resim. 9 5 hayvanların söz ve Ve benzeri gibi yöntemler ile edebi eserlerde komedi yaratılmaktadır. Örnek Metin: Ormanda büyüyen adam azgını Çarşıda pazarda insan beğenmez Medrese kaçkını softa bozgunu Selam vermek için kesen beğenmez Alemi ta'n eder yanına varsam Seni de yanıltır bir mesele sorsan Bir cim çıkmaz eğer karnını yarsan Camiye gelir de erkân beğenmez Bir çubuğu vardır gayet küçücek Zu'm-ı fâsidince keyif sürecek Kırık çanağı yok ayran içecek Kahvede fağfuri fincan beğenmez Aslında neslinde giymemiş hâre İş gelmez elinden gitmez bir kâre Sandığı gömleksiz duran mekkâre Bedestene gelir kaftan beğenmez …… Kazak Abdal Mizahi anlatımda gülmeyi sağlayan unsurlar: Örnek Metin: Yanlış anlaşılmalar: Kahramanlardan birinin söylenen sözü veya kendinden istenilenleri ısrarla yanlış anlaması. Mesela Karagöz’ün bir deyim ya da bir sözü yanlış anlaması. Budalalık, saflık: Bir kahramanın olayları anlayıp kavrayamaması. “Amiri memur; memuru amir sanması” Zıtlık: Bir biri ile zıt eşya ya da varlıkların bir arada gösterilmesi. “Zengin ve fakirin birlikte yaşaması.” Olağandışılık: Bir olay, olgu ya da durumun olduğundun farklı gösterilmesi. “Bir adamın çok hızlı koşması.” Aykırı söz: Bir sözün olmayacak yerde söylenmesi. Kargaşa: Kahramanlar arasındaki sözlü ya da fiili kavga. İtibar düşürme: düşürülmesi. Mevki sahibi bir kişinin küçük Davranış sivriltme: Herhangi bir karakter özelliğinin abartılması. “Bir kahramanın aşırı cesur ya da cimri gösterilmesi.” Yalan: Olayların yalan yüzünden çıkmaza sokulması. [95] TAM AÇLIĞA ALIŞIRKEN Zorlu bir kış olmuş... Nasrettin Hoca'nın parası tükendikçe tükenmiş. Ne yapacağını şaşırmış. Sonunda çareyi masrafı kısmakta, aza katlanmakta bulmuş. Bu arada, eşeğinin yemini kıstıkça kısmış Nasrettin Hoca. Azaltmış... Azaltmış... Her gün biraz daha azaltmış... Hayvancağız, yavaş yavaş gücünü yitirmeye başlamış. Yemini azaltmasına karşın, eşeğin yaşadığını gördükçe seviniyormuş Nasrettin Hoca. Ve günbegün, yemi azaltmayı sürdürmüş. Ama bir sabah ahıra gittiğinde ne görsün, hayvan ölmüş. Nasrettin Hoca: Ahh çekmiş derinden, tam açlığa alışırken öldü zavallıcık... ama.. Örnek Metin: KARAGÖZ (Karagöz gelir, HACİVAT - içeri Karagöz'üm girerler.) hoş - Eeee, aması ne demek oluyor? HACİVAT - Bahşişini almadan önümden çekilmiyorsunuz. geldin!... KARAGÖZ - Senin iyiliğin O nasıl için öyle yapıyoruz. KARAGÖZ - Hoş bulduk Hacı Cavcav, hoş bulduk!... Ver elini öpeyim! HACİVAT HACİVAT KARAGÖZ - Köftehor, el öpüp de bayram bahşişimizi almasak görenler ne der? - Efendim, KARAGÖZ Bayramlaşma Pataklarım el bu ne el öpmesi?... ha, öğrenemedin mi? öpmesi tabi... HACİVAT - - Hiçbir oluyor şey bakalım? demezler... KARAGÖZ - Ben öğretirim. "Hacivat, bayramda elini öpen Karagöz ile çocuklarına ve torunlarına bahşiş vermedi, çok ayıp etti" derler. HACİVAT - Tamam, biliyorum da, bayramın daha ilk gününde bu kaçıncı bayramlaşma? KARAGÖZ - Köftehor, kaçıncı olursa olsun, bayramlaşma kötü mü? HACİVAT - İşin aslını astarını bilmezlerse tabii ayıplarlar. Fakat ben de senin çocuklarını torunlarını peşine takıp, benden bahşiş almak için kaç defa elimi öptüğünü söylersem ya sana ne derler? HACİVAT - Canım kötü olur mu? Bayram güzel, bayramlaşma çok güzel ama... KARAGÖZ - Bir şey demezler, beni ayıplamazlar. KARAGÖZ - İyi ya, benim bayramın ilk günü fırsat buldukça senin elini öpmem de hepsinden güzel... HACİVAT HACİVAT - Artık yeter efendim! Bayram namazından sonra sabah câmide bayramlaştık. - Allah Allah, neden?... KARAGÖZ - Köftehor, sen Hacivat'sın, Ben Karagöz'üm!... Hem gülüp geçerler, hem de "Aferin, Karagöz ne akıllı, işini bilen adammış..." derler. 9 KARAGÖZ - Yalan söyleme! Bayram bahşişi almak 6 herkesin içinde ayıp olur diye dışarıda bayramlaştım. HACİVAT - Hiç güleceğim yoktu. Hah hah hah!... HACİVAT - Her ne ise... Beraber yürüdük, evlerimize ayrılırken tekrar bayramlaştın! Yine ses çıkarmadım. KARAGÖZ - Hah hah ya, ben seni şimdi iyi güldürürüm. Unuttum zannetme de hele şu el öpme bayram bahşişimi ver bakalım Hacı Cavcav! KARAGÖZ - Hele ses çıkar da göreyim. "Hacivat benimle bayramlaşmıyor, elini öptürmüyor" diye bağırırım. HACİVAT - Pekâlâ, az olacak ya kusura bakma! (Verir.) HACİVAT - Zaten ben de, sana inanan çıkar da eşe dosta bayram günü rezil olurum diye çekiniyorum. KARAGÖZ - Zararı yok, üstünü sonra tamamlarsın! (Alır.) KARAGÖZ Cavcav!... HACİVAT - Nasıl oldu da bu sefer yalnız geldin? HACİVAT - İyi yapıyorum ya, durmadan elini öpen sadece sen olsan ona da razıyım. Çocukların torunların daha câmide iken senin arkanda kuyruk olmaya başladı.* KARAGÖZ - Kim dedi yalnız geldiğimi? Çoluk çocuk da yola çıkmışlardır. Sen paraları hazırla. - İyi yapıyorsun Hacı HACİVAT - Aman Allah'ım, sen bana sabır ver! KARAGÖZ - Ağzını bozma, bayram demem pataklarım. Köftehor ben kedi miyim de arkamda kuyruk uzasın? KARAGÖZ - Tamam Hacı Cavcav, anlaştık! Allah sana sabır versin, sen de bize her bayramda el öptükçe bahşiş ver. (Karagöz ve sonra Hacivat giderler.) HACİVAT - Yani, sen elimi öperken bir bakıyorum ki onlar da arkanda sıraya girmişler. KARAGÖZ - Ne olacak ya?... Senin arkanda sıraya girecekler de, senden sonra ben çocuklarımın, torunlarımın mı elini öpeceğim? HACİVAT - Allah iyiliğini versin! Öyle değil... Yani onların da senden sonra el öpmelerine de bir şey dediğim yok [96] ŞİMDİ TEST ZAMANI (BAĞDAŞIKLIK) T12 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde çoğul eki gereksiz kullanılmıştır? A) Anılar zaman zaman, insanı geçmişte bir yolculuğa çıkarır. B) İki kardeş heyecanla, babalarının işten dönüşünü beklerdi. C) Şehrin kalabalığından bunalanlar, yalnızlığı bir çıkış olarak görür. D) Bu bahçede pek çok değişik renklerde çiçeğe rastlamanız mümkündür. E) Yalan en çok, sizi seven ve size değer veren kişileri yaralar. 2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde gereksiz sözcük yoktur? A) Sanatçı, son romanında yaşadığı hayatını ele almış. B) Eşyalarını odaya gelişigüzel rastgele atmasına çok sinirlendim. C) Mutlu sonla biten romanlar bana her zaman daha ilgi çekici gelmiştir. D) Erzurumda sürekli ve aralıksız yağan kar tüm yolların kapanmasına neden oldu. E)Yaşadıklarınız, söyledikleriniz unutulur fakat hissettirdikleriniz asla unutulmaz. 3. Her şeyden önce, hayattan zevk almasını öğreneceksin. Bu cümlelerdeki anlatım bozukluğunun nedeni aşağıdakilerden hangisidir? A) Sözün yanlış yerde kullanılmasından B) Gereksiz sözcüklere yer verilmesinden C) İyelik ekinin gereksiz kullanılmasından D) Sözcüğün anlamına uygun kullanılmamasından E) Özne-yüklem uyuşmazlığından 9 7 4. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sözcüğün yanlış anlamda kullanılmasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu yoktur? A) Ormanda yetişen bir çam fidanını bahçenizdeki saksıya ekemezsiniz. B) Arabayı boyatırsak daha yüksek bir ücretten satabiliriz. C) Ona verdiğim parayı küçümseyerek elinin tersiyle itti. D) Eğer sen de istersen her şeye yeniden başlayabiliriz. E) Para olayını halledebilirsem ben de sizinle tatile çıkarım. 5. Kolumdaki gördüğün yara, çocukken geçirdiğim bir kazanın acı hatırasıdır. Bu cümledeki anlatım bozukluğunun nedeni aşağıdakilerden hangisidir? A) Yanlış anlamda sözcük kullanılmasından B) –ki ekinin gereksiz kullanılmasından C) Nesne eksikliğinden D) Gereksiz sözcük kullanılmasından E) Çelişen ifadelere yer verilmesinden 6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bağdaşıklık ilkelerine uyulmamasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu söz konusudur? A) Bir yazarın, halkın yüreğine seslenebilmesi için öncelikle, yapıtlarında içtenliği ön planda tutmasına bağlıdır. B) Fırtınanın şiddeti ne denli güçlü olursa olsun martı, sevdiği denizden asla vazgeçmez. C) Gerçek şu ki, herkes seni incitecek; yapman gereken tek şey, acı çekmeye değer birini bulmak. D) Yazarlar ve aydınlar, tarihi olaylardan ders çıkararak topluma önderlik ederler. E) Düşünmek ve söylemek kolaydır; zor olan, bunları yapmak ve başarı ile sonuçlandırmaktır. [97] 7. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sözcüğün yanlış yerde kullanılmasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır? A) Sonunda, o adamla daha önce nerede karşılaştığımı hatırladım. B) Gözlerini kapayıp kendini dalgaların eşsiz sesine bıraktı. C) Bütün gün tanıştığım o adamdan neden bu kadar etkilendiğimi düşündüm. D) Benim için buraya kadar gelmesi büyük bir incelikti doğrusu. E) Işık ve rengi kullanışı büyüleyici bir ortam hazırlamış tabloya. 8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde diğerlerinden farklı bir anlatım bozukluğu vardır? A) En büyük zevkimiz, akşam çimenlere uzanıp gökteki yıldızları izlemekti. B) Yokuştan aşağı inerken elimdeki bavul sanki iki kat ağırlaşmıştı. C) Bellirli bir eğitimden geçmemiş olan kişiler onun şiirlerindeki anlam inceliğini göremez. D) Bu iş yerinde aşağı yukarı tam dört yıldan beri çalışıyorum. E) Çok sık olmasa da onunla karşılıklı görüşmeye devam ediyoruz. 9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde kişi zamiri eksikliğinden kaynaklanan bir anlam belirsizliği söz konusudur? A) Kardeşini uzun zamandır hiç kimse görmemiş. B) Giysini kurutmak için sobanın yanında durabilirsin. C) Ellerin ne kadar da ince ve ürkek... D) Arabasını kapının önüne park edip gitti. E) Hiçbirimiz onun sözlerine güvenemeyiz artık. 10. Köyümüz kanalın yakınındadır. Yalnız sular Beyşehir Göl’ünden gelinceye kadar öyle azalır ki değil üç karışlık bostanı, dönüm dönüm tarlaları bile doyuramaz. Bu cümledeki anlatım bozukluğunun nedeni, aşağıdakilerin hangisinde doğru açıklanmıştır? A) Anlamca çelişen ifadelerin bir arada kullanılması B) Sözcüklerin yanlış sıralanmasından kaynaklanan mantık yanlışlığı C) Aynı anlama gelen sözcüklerin art arda sıralanması D) Farklı sözcüklerle ifade edilerek deyimin kalıbının bozulması E) Sözcüklerin cümledeki anlam bağıntısına uymaması 11. I. Kardeşim sanırım hatasını anlamış olmalı ki bizden özür diledi. (Çelişen ifadelere yer verilmesi) II. Yapılan kazıda çok eski tarihlere ait antika ev eşyalarına rastlanmış. (Gereksiz sözcük kullanımı) III. Artık onu görmek istemiyordum, kendimle baş başa kalacak bir yer arıyordum. (Ek eylemin gereksiz kullanılması) IV. Bu kentte yaşadığım süreç içinde çok iyi insanlarla tanıştım. ( Sözcüğün anlamına uygun kullanılmaması) V. Benim gibi insanlara güven duymayı öğrenmeniz gerek. (Virgül eksikliğinden kaynaklanan anlam belirsizliği) Yukarıda numaralı yerlerin hangisinde cümlede yer alan anlatım bozukluğu yanlış açıklanmıştır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. ŞİMDİ TEST ZAMANI (BAĞLAŞIKLIK) 1. (I) İhtiyar adam sustu. (II) Rüzgar durmuştu, ormandan hafif sesler geliyordu. (III) Ağaçların üzerinde, uzun ve atlas bir etek dolaşıyormuş gibi fısıltılar vardı. (IV) Yapraklar, piyano tellerinin çıkardığı hafif, ince uğultuya benzeyen acayip seslerle kımıldıyorlardı. (V) Orman dev büyüklüğünde bir çocuk gibi mışıl mışıl uyuyordu ve bu sesler onun nefesleriydi. Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde özne–yüklem uyuşmazlığından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bağlaşıklıktan yararlanılmamıştır? A) Turisler valizlerini toplamış, otobüsün gelmesini bekliyordu. B) Yeğenini koruyup kolluyor, evlatlarından ayırmıyordu. C) Çocukluk günlerini düşünüyor, özlemle söz ediyordu. D)Söylediklerimi dinlemek istememiş, bana inanmayı reddetmişti. E) Elindeki peyniri kediye verdikten sonra oradan ayrıldı. 9 8 3. Bir insanın zekası verdiği cevaplardan anlaşılmaz; ne sormuş ona bakılır. Bu cümledeki anlatım bozukluğunun benzeri aşağıdakilerin hangisinde vardır? A) Onun yazılarında sözü uzatmak, büyütmek, eklemeler yapmak yoktur. B) Cahille sohbet etmek güçtür çünkü aklına ne gelirse söyler. C) Şiirleri, alttan akan ılık su şeridi gibi, ince bir size bırakıyor içimize. D) Yaşar Kemal, eserlerinde Orta Anadolu’yu ve insanını merkez almıştır. E) Oturduğu koltuktan bir türlü kalkamadı demek ki çok yorulmuş. 4. I. Görevli, parkta takılan gençleri görünce yaklaştı, birkaç soru sorup oradan uzaklaştı. II. Çocuğa biraz para verdikten sonra köşedeki markete yolladı. III. Bu sözlerin yanlış ve gerçekleri yansıtmadığını gayet iyi biliyorsun. IV. Basın toplantısında, transferin henüz gerçekleşmediği söylenerek açıklama yaptı. Numaralı cümlelerde aşağıdaki anlatım bozukluklarından hangisinin örneği yoktur? A) Özne – yüklem uyuşmazlığı B) Nesne eksikliği C) Dolaylı tümleç eksikliği D) Çatı uyuşmazlığı E) Eylemsi eksikliği 5. Ardıç kokuludur babam, onurludur, kıt kanat geçinir ama kimseye el açtığını görmedim şimdiye dek. Bu cümledeki anlatım bozukluğunun giderilmesi için aşağıdaki değişikliklerden hangisi yapılmalıdır? A) “kimseye” sözcüğü yerine “ “hiç kimseye” getirilerek B) “şimdiye dek” yerine “ şimdiye kadar” denilerek C) “babam” sözcüğünü cümlenin başına ekleyerek D) “el açtığını” sözü yerine “ el kaldırdığını” denilerek E) “ama” sözcüğünden sonra “babamın” getirilerek 6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ek eylem eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır? A) Konuşma yeteneği olan biri ama öne çıkma taraftarı değildi. B) Çocuk resim yapıyordu, biz de ilgiyle onu izliyorduk. C) Ne yapacağını bilemiyor, derdine bir çare arıyordu. D) Birçok ülkede, kapalı alanda sigara içmek yasak. [98] E) Yazar, anlatımına yorumunu katmamış, olduğu gibi yansıtmıştır. 7. I. Asos’u çok sevmişti, dönmeyi düşünmüyordu. II. Doktor, hastanın yağlı yiyecekler ve sigara kullanmasını yasakladı. III. Kadının sinirleri iyice bozulmuş ve çok üzülmüştü. IV. Su iyice kaynamadan tuz katmak suyun kaynamasını geciktirir. V. Hayattan zevk almasını, dolu dolu yaşamasını isterdim. Yukarıda numaralı cümlelerin hangilerinde dolaylı tümleç eksikliğinden kaynaklanan anlatım bozukluğu vardır? A) I. ve III. B) II. ve IV. C) III. ve V. D) I. ve IV. E) IV. ve V. 8. Şiir, gizemli bir bileşim olduğundan düz yazıya çevrilmesi, anlamından çok şey kaybettirir. Bu cümledeki anlatım bozukluğunun nedeni aşağıdakilerden hangisi olabilir? A) Dolaylı tümleç eksikliğinden B) Yardımcı eylem eksikliğinden C) Tamlayan eksikliğinden D) Nesne-yüklem uyuşmazlığından E) Çatı uyuşmazlığından 9. “Ne…ne…” bağlacıyla bağlanan cümlelerde kesinlik bildiren zarf kullanılmadığı sürece yüklem olumlu olmalıdır. Aşağıdakilerin hangisinde bu kurala uyulmamasından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır? A) Her şeyden sıkılmış, bunalmıştı; bir süredir ne evinde ne iş yerinde huzur bulamıyordu. B) Ayrılık ne yaman şeymiş; ne onunla yapabiliyorum ne de onsuz. C) Senden ne köy olur ne kasaba, diyerek beni herkesin içinde azarladı. D) İçe kapanık olduğundan ne sosyal ne de spor etkinliklerine katılıyordu. E) Yıllar hızla geçmişti, artık ne eski sağlığına ne de güzelliğine asla dönemeyecekti. 10. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde tamlama yanlışından kaynaklanan bir anlatım bozukluğu vardır? A) Her şey güzel olacak; belki bugün değil ama elbet bir gün. B) İzleyiciler şu sıralar en çok, yerli ve macera filmlerine ilgi gösteriyor. C) Yazar, hayatı ya da tarihi bir olayı kendisine model alır. D) Kampta, masmavi bir deniz ve gökyüzü karşıladı bizi. E) O yıllarda ben toplumcu sen ise sosyalist şiirler yazıyordun. 11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yüklem eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu söz konusudur? A) Her insan huzur verir. Kimi gelince, kimi gidince… B) İftarda sadece biraz çorba biraz da salata yemişti. C) Tüm bunların yalan ve hayalden ibaret olduğunu biliyorsun. D) Akşamları temiz hava almak ve stres atmak için yürüyordu. E) Bu akşam Ahmet bizde, Fırat ise sizde kalacak. ŞİMDİ TEST ZAMANI AD (İSİM) T16 1. Topluluk adı, aynı türden varlıkların grup adıdır. Buna göre, aşağıdakilerin hangisinde topluluk adı vardır? A) Kentli, taşradan gelenlere kucak açmak istemiyordu. B) Elindeki desteyi masaya bırakıp çocuklara seslendi. C) Penguen belgeseli çekmek için Kuzey Kutbu’na gitti. D) Botanik parkında binlerce bitki çeşidi vardır. E) Umut, fakirin ekmeğidir derdi büyük annem. 2. Bu küçük kasaba, geniş ve derin bir vadinin içinde kurulmuştu. Dik, kayalık tepenin üstündeki çok eskilerden kalma kalesi, görkemiyle etkiliyordu insanı. Alçacık damlı dükkânların bulunduğu tarihi çarşının güzelliği de görülmeye değerdi. Bu parçada aşağıdakilerden hangisinin örneği yoktur? A) Soyut ad B) Çoğul ad C) Özel ad D) Tür adı E) Somut ad 3. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük ad değildir? A) Tezgahta satılan dolmalık biberleri inceledi. B) Bir yorgunluk kahvesi iyi gelirdi doğrusu. C) Her hareketinde bir soyluluk vardır. D) Karşıdaki fidanlık saklanmak için uygun. E) Yeni bir tuzluk almaya karar verdi. 9 9 4. I. Grup II. Grup Tekil ad Kediler Çoğul ad Demet Topluluk adı Gazeteyi Soyut ad Defterden Tür adı Yukarıda I. grupta verilenlerden hangisi II. gruptaki örneklerden herhangi biriyle ilişkilendirilemez? A) Tekil ad B) Çoğul ad C) Topluluk adı D) Soyut ad E) Tür adı 5. Aşağıdaki dizelerin hangisinde özel ad kullanılmamıştır? A) Uzanıp Kanlıca’nın orta yerinde bir taşa Gözümün yaşını yüzdürdüm Hisar’a doğru B) Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. C) Yıldızları bir bir sildim gökyüzünden Yerine gözlerini koydum, gözlerini D) Tuna boyunda seyran olur Bahar gelir de bir sabah ansızın salına dolana E) Delibozuk bir uçurtmaydın Ahmet Takıldın tellere sonunda 6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde topluluk adı kullanılmıştır? A) Bahar mevsiminde yaylalar yaşanılacak yerlerdir. B) Mahalleden, dağılan çöpün bıraktığı ağır koku yayılıyordu. C) Bir ekip oluşturup hemen proje hazırlıklarına başladık. D) Çiçek doğadaki saflığın, dirilişin bir sembolüdür. E) Bu işten sonuç alamazsa askeri devreye sokacaktı. [99] 7. Aşağıdakilerin hangisinde renk bildiren sözcük ad görevinde kullanılmıştır? A) Baharla birlikte doğa, beyaz papatyalarla bir gelin gibi görünür. B) Üzerindeki mavi önlüğü çıkarıp bizimle tek tek vedalaştı. C) Hastalığı tam geçmemiş olmalı ki yüzü sapsarı görünüyor. D) Onca kalabalığa rağmen kırmızı elbiseli kadın dikkat çekiyordu. E) Bir yer hayal ettim, yeşili daha yeşil, mavisi daha mavi olan. 8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde somut bir ad aldığı ekle soyut anlam kazanmıştır? A) Bu olay, insanlık tarihinin kara bir lekesidir. B) Büyük bir sevinçle, olanları anlatmaya başladı. C) Sınav sorularının çözümü bugün yapılacak. D) Tarladaki korkuluk çocukların eğlencesiydi. E) Gazeteci, haber yapmak için olay yerindeydi. 9. Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik, Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden. Martılar konuyor omuzlarıma, Gözlerin İstanbul oluyor birden. Bu dizelerde aşağıdakilerden hangisinin örneği yoktur? A) Özel ad B) Türemiş a. C) Soyut a. D) Çoğul a. E) Topluluk a 10. Nilüfer çiçeği saflığın ve temizliğin simgesidir. İnsan, iyi ve kötüyü ayırt edememeye başladığında kalbinin derinliklerinde karanlık kök salmaya başlar. Sevgiyi aydınlatan ışık yavaş yavaş karanlığın gölgesinde körleşir. Oysa karanlığın içindeki çamurda büyümesine rağmen erdemlerinden, saflığından ve temizliğinden vazgeçmeyen bu çiçek hayata, tutkulara, nefse ve kibre karşı duruşuyla ‘umudu’ simgeler. Bu parçadaki sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisinde bir bilgi yanlışı vardır? A) “İyi” ve “ kötü” sözcükleri ad görevinde kullanılmıştır. B) Somut ve soyut adlara yer verilmiştir. C) “İnsan” genel anlamlı kullanılmasına rağmen tekil addır. D) “Nilüfer çiçeği” özel ad olarak kullanılmıştır. E) Metinde hem soyut hem çoğul bir isme yer verilmiştir. 11. I. Seni bir kez gülümseten hiçbir şey için üzülme. II. Üzülme, her gecenin ardında güneşli bir gün var. III. Sokağın sonundaki o evde geçti tüm çocukluğum. IV. Hayallerden vazgeçmek, yaşamaktan da vazgeçmektir. V. Benim ondan beklediğim tek şey bana sahip çıkmasıydı. Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde ad türünde bir sözcük yoktur? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde cins adı, özel ad olarak kullanılmıştır? A) Sinan’dan kalma bu yapı, hala tüm görkemiyle ayakta duruyor. B) Bu konuda Pınar’dan yardım istemek yerinde olur. C) Yardım konseri etkinlikleri İzmir’de devam edecek. D) Türkiye, eskisi gibi bir hoşgörü ülkesi değil artık. E) Eski Türklerde Budizm, Şamanizm inancı vardır. ŞİMDİ TEST ZAMANI AD (İSİM) T17 1. Hep aynı duraktan binerdi otobüse. Hep aynı koltuğa I II III otururdu. Bir aydır yok. Durak bomboş onsuz ama gölgesi hâlâ IV O koltuğun üzerinde. V Yukarıda numaralı sözcüklerden hangisi bir varlığın kime, neye ait olduğunu bildiren bir ek almıştır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 8. Sildim bütün yıldızları gökyüzünden I II Yerine gözlerini koydum, gözlerini III Serdim saçlarını üstüne İstanbul'un IV Dudaklarının rengine boyadım her yerini V Yukarıda numaralı adlardan hangisi yapısına ötekilerden farklıdır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 2. Aşağıdakilerin hangisinde “-lık” eki, eklendiği sözcüğe “yer” anlamı katmıştır? A) Aylığını alır almaz ev taksitini ödemek için bankaya gidiyordu. B) Apartman sakinleri kullanılmayan eşyaları kömürlüğe koyuyordu. C) Genç kız, güneşliğin altında oturmuş, denizi seyrediyordu. D) İnsan gençliğinde her şeyi yapabilecek güçte bulur kendini. E) Hazırlıklar tamamlanır tamamlanmaz yola çıkılacaktı. 9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yansımadan türemiş bir ad kullanılmıştır? A) Kapıyı tıklattı, sonra sessizce içeri girdi. B) Sabahları kuşların ötüşüyle uyanmak ne hoş! C) Köpekler havlıyor, bizi böylece uyarıyorlardı. D) Güneşin parlak ışıltısı odama dolmuştu. E) Udun sesine, suyun şırıltısı eşlik diyordu. 3. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük ad durum (hâl) eki almıştır? A) Romanlarında sıradan insanlara yer verir. B) Çocuklardan birkaçı adamın başına üşüştü. C) İçten gülümsemeyle hepimizin gönlünü kazandı. D) Adamın sabrı artık taşmak üzereydi. E) Kuyudaki suyu tahlil etmek gerekiyordu. 1 0 0 4. “-cık,-cik” ekleri adlara küçültme anlamı katar. Aşağıdakilerin hangisinde bu açıklamaya uygun bir örnek kullanılmıştır? A) Ufacık bir sorunda ailesini araması, eşini üzüyordu. B) Uçaktan bakınca her şey minicik görünüyordu. C) Gelincik tarlalarında doğanın tadını çıkardık. D) Damlacık bize her gün annesini soruyordu. E) Şu karşıdaki tepecikleri aşınca köye ulaşırsınız. 5. Boş yere canı yanmaz insanın; ya bir eksiklik vardır geleceğe dair, ya da bir fazlalık geçmişten gelen. Bu cümlede aşağıdakilerden hangisinin örneği yoktur? A) Basit ad B) Ad tamlaması C) Soyut a D) Bileşik a E) Türemiş a 6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili ad hem yapım hem çekim eki almıştır? A) Ne hoştu batan güneşin ışıkları altında denizi seyretmek. B) Onu en çok da başarısızlık korkutuyordu. C) Bahçeden kopardığı çiçeklerden bir demet hazırladı. D) Dosyaları kaptığı gibi müdürün odasına koştu. E) Kızcağız ailesinden sevgi görmemişti ki hiç. göre 10. I. Hanımellerinin eşsiz kokusu evin her yerine yayılmıştı. II. Kapkaç yapan genç, polislerce kıskıvrak yakalandı. III. Çocuklar, çimenlerdeki kırkayağı incelemeye koyuldu. IV. Neyse ki turistlerin imdadına cankurtaran yetişti. V. Burası, yeryüzünün eşsiz koylarından biriydi. Yukarıda numaralı cümlelerin hangilerinde birleşik ad aynı yolla oluşmuştur? A) I. ve III. B) II. ve IV. C) III. ve V. D) I. ve V. E) IV. ve V. 11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde basit, türemiş ve birleşik adlar bir arada kullanılmıştır? A) Şehrin dört bir yanını gökdelenler sarmışken nasıl mutlu olalım? B) Birçok ülke, burada neler yaşandığının farkında bile değildi. C) Balıkesir’de depremden zarar gören yüzlerce bina vardı. D) Gecekonduda yaşayan bu onurlu gence yardımcı olacaktık. E) Derin vadileri aşarak bu ıssız kıyı kentine ulaşmıştık. 12. Onu kırmış olmalı yaşamında birisi I Dinledikçe susması, düşündükçe susması II Tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi III Heykelini yontuyor yalnızlığın ustası IV V Yukarıda numaralı adlardan hangileri türemiş yapılı değildir? A) I. ve II. B) II. ve IV. C) III. ve IV. D) IV. ve V. E) I. ve III. 7. I. Günümüzde Ziya Paşalar, Ekremler eski önemini yitirdi. II. Cumartesileri bir araya gelip dostlarla sohbet ediyoruz. III. Kermes için tepsi tepsi börekler hazırlandı. IV. Beni, ellili yaşlarda bir adamla tanıştırdı, dayısıymış. Aşağıdakilerden hangisi “-ler” ekinin numaralı cümlelerde eklendiği sözcüklere kattığı anlamlardan biri değildir? A) Yineleme B) Benzerleri C) Küçümseme D) Yaklaşıklık E) Abartma [100] ŞİMDİ TEST ZAMANI AD (İSİM) T18 1. Aşağıdaki dizelerin hangisinde tamlayanıyla tamlananı yer değiştirmiş bir ad tamlaması vardır? A) Uçarı kuşu sevdanın Alıp başını gitmiştir B) Ağlamak gelir içimden Suları sızan bir testi gibi C) İstanbul’un öyledir baharı Bir aşk oluverdi aşinalık D) Çıkabilir aydınlığa Çıkabilir yer altından bütün kentler E) Seni düşündükçe Gül dikiyorum elinin değdiği yere 2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili söz grubu ad tamlaması değildir? A) Gözünün altındaki çizgiler yorgunluk belirtisiydi. B) Öğle güneşi tarlada çalışanlarının işlerini zorlaştırıyordu. C) Sonunda sanat aşkı baskın geldi ve doktorluğu bıraktı. D) Adamın korkunç görüntüsü gözümün önünden gitmiyor. E) İş hayatı sandığı gibi kolay değildi, pes etmişti. 1 0 1 3. Hamdi, Raif Efendi'nin tercümelerinde küçük bir daktilo hatası bulsa, hemen zavallı adamı çağırıyor, bazen da bizim odaya kadar geliyor, elindeki kağıtları eskimiş ahşap masaya fırlatarak onu haşlıyordu. Bu cümleyle ilgili olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? A) “Raif Efendi’nin tercümeleri” zincirleme ad tamlamasıdır. B) “Daktilo hatası” belirtisiz ad tamlamasıdır. C) “Bizim oda” sözü, tamlanan eki düşmüş ad tamlamasıdır. D) “Ahşap masa” takısız ad tamlamasına örnektir. E) “Zavallı adam” sıfat tamlamasıdır. 4. Tamlayanı düşmüş ad tamlamalarında, tamlanana getirilen -ler, -lar takısı, kimi durumlarda, sonuna geldiği sözcüğün değil, tamlayanın çoğul olduğunu gösterir. Aşağıdakilerin hangisinde bu kurala uygun bir durum vardır? A) Eski günlerini yad etmek yaşlı adama çok iyi geliyordu. B) Kitaplarını koliden çıkarıp raflara birer birer yerleştirdi. C) Baba iflas edince o güzelim evlerini satıp bu küçücük eve taşındılar. D) Kar, şehrin sokaklarını beyaz bir örtü gibi kaplamıştı. E) Arkadaşlarından ayrı kalma düşüncesi onu üzüyordu. 5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ad tamlaması yoktur? A) İnsanlar kalabalığın akıntısına kapılmış gidiyordu. B) Saz sesleri gelmiyor artık kıyılarından. C) Cağaloğlu yokuşunu tırmanırdık seninle. D) İsterim ki hırçın rüzgarla saçların dağılsın. E) İnsanların parlak sözleriydi beni aldatan. 6. Aşağıdaki dizelerin hangisinde hem belirtili hem belirtisiz ad tamlaması kullanılmıştır? A) Sen göreceksin, duyacaksın Parıldayan bir sevi sıcaklığı B) Bir rüyanın parçasıdı gözlerini açan Ve karanlıklar içindeydi odan C) Karşımda bir resim gibi şimdi Kurmadığım düşlerin çizdiği, siz D) Gecenin ufkundan yükselen ayı Görelim, perdemiz üstüne vursun E) Bir rüyadan arta kalmanın hüznü İçinden gülüyor bana derinden 7. Bir siyah kadındır ki kaldırımlarda gece Dalgın bir hayal gibi eteğini sürükler Gözlerim onun kara gözlerine değince “Ey kaldırım çocuğu, haydi düş peşime, der. Bu dizlerdeki sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisinde bir yanlışlık söz konusudur? A) “Bir siyah kadın” sıfat tamlamasına örnektir. B) “Gece” sözcüğü ad görevinde kullanılmıştır. C) “Eteğini” sözcüğü tamlayanı düşmüş ad tamlamasıdır. D) “Kaldırım çocuğu” belirtisiz ad tamlamasıdır. E) “Dalgın hayal” takısız ad tamlamasıdır. 8. Çingene kızının türküsüydü bizi böylesine hüzünlendiren. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bu cümledekine özdeş bir ad tamlaması vardır? A) Öğrenciler, öğretmen masasının etrafını çevrelemişti. B) Şimdi geriye güzel günlerin hatırası kaldı. C) Büyük hayallerin peşinden koştu hep. D) Yılların verdiği bir tecrübeydi bizimkisi. E) Sanırım artık yolun sonuna geldik. 9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili söz, ötekilerden farklı bir ad tamlamasıdır? A) Çocukluğumda, Vişne reçeli soframızın vazgeçilmeziydi. B) Gözlerinden dökülen inci taneleri içimi acıtıyordu. C) Ayakkabının gümüş tokası sallanıp duruyordu. D) Peynir tatlısını ne güzel de yapardı annem. E) Bir saksı çiçeği gibi solup gitmişti kadın. 10. Belirtili ad tamlamalarında tamlayan ile tamlanan arasına sözcük girebilir. Aşağıdakilerin hangisinde bu açıklamaya uygun bir örnek kullanılmıştır? A) Yıkık bir binanın önünde oynuyordu çocuklar. B) Deniz fenerinin ışığı gemicilere yol gösteriyordu. C) Yaşadığımız her anının tadını çıkaralım. D) Denizin yaramaz çocuklarıdır martılar. E) Kırılgan bir çiçekti, çabuk soldurdular. 11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde tamlayanı ad, tamlananı ad tamlaması olan bir zincirleme ad tamlaması vardır? A) Genç yaşına rağmen yaşamın acı yüzüyle tanışmıştı. B) Sokak kapısının önünde oynayan kediyi izliyorduk. C) Soğuk kış günlerini artık arkamızda bırakmıştık. D) Köyün çamurlu yollarında zorlukla ilerliyoduk. E) Rüzgâr değdikçe, evin bahçe kapısı gıcırtıyla inliyordu. 12. Yosun tutmuş sevda havuzundaki taşlar Sonunda tükenmiş peteğin balı Şimdi akşam çıkmazında bir yorgun ağaç Menekşe bahçesinin haşarı dalı Bu dizelerde aşağıdaki tamlamalardan hangisinin örneği yoktur? A) Belirtisiz ad tamlaması B) Sıfat tamlaması C) Zincirleme ad tamlaması D) Belirtli ad tamlaması E) Takısız ad tamlaması [101] Yukarıda altı çizili söz gruplarından hangileri sıfat tamlaması değildir? A) I. ve II. B) II. ve III. C) III. ve IV. D) IV. ve V. E) III. ve V. ŞİMDİ TEST ZAMANI SIFAT (ÖNAD) T20 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük, niteleme sıfatı değildir? A) Çocukların kötü alışkanlıklar edinmemesi için onları sıkı takip etmeliyiz. B) Teknolojik gelişmeler insanı özgürleştirmek içindir, köleleştirmek için değil. C) Bir yorgunluk kahvesi içmeden dosyaları incelemeye başlayamam. D) Ahmet Bey, başarılı sunumuyla yöneticilerin dikkatini çekti. E) Bunlar, sağlıklı insanın kafasından çıkacak fikirler olamaz. 2. Peşinden gidecek cesaretin varsa bütün hayaller gerçek olabilir. Bu cümledeki sıfatın türce özdeşi aşağıdaki cümlelerin hangisinde vardır? A) Son günlerde, onunla aramızda aşılmaz duvarlar vardı sanki. B) Salgın hastalıkla mücadele etmek için önlemler alındı. C) Yetkililer, bu konu hakkında yeni açıklamalarda bulunacaklarmış. D) Bu soğuk havada dışarıya çıkmak istediğine emin misin? E) Ondan ayrılmak istemiyor, her anını onunla geçirmeye çalışıyordu. 3. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde adlaşmış sıfat örneği yoktur? A) Yaşadığı yeri terk etme arzusundaki insan mutsuz bir insandır. B) En zoru da yüreğinde söyleyemeyeceğin sözlerin kalmasıdır. C) Dilediğin kadar uzağa git, hep aynı gökyüzünü paylaşacağız. D) Küçükle küçük olacak ama seviyesizin seviyesine asla düşmeyeceksin. E) Sevdiklerinize zaman ayırın, yoksa zaman sizi onlardan ayırır. 1 0 2 4. Bir kömür dumanıyla tütsülendi akşamlar Gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar Son yolcunun gömüldü son adımları Bekçi sert bir vuruşla kırdı kaldırımları Bu şiirdeki sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) ”Bir” sözcüğü ad tamlamasının sıfatıdır. B) “Gurbete düşmüşlerin” ifadesi adlaşmış sıfattır. C) Şiirdeki sıfatların tümü basit yapılıdır. D) “Son” sözcüğü, niteleme sıfatı olarak kullanılmıştır. E) Bir ad hem niteleme hem belirtme sıfatı almıştır. 5. “Bir” sözcüğü, aşağıdaki cümlelerin hangisinde sayı sıfatı olarak kullanılmıştır? A) Bir gün, bu sözlerimin ne kadar doğru olduğunu anlayacaksın. B) Dün gece bir adam kahveye gelip seni ve arkadaşını sordu. C) Etrafımda yardım isteyebileceğim bir kişi bile yoktu. D) Böyle güzel bir akşamda evde oturmak olur mu? E) Bir insan bu vahşet karşısında nasıl sessiz kalır? 6. Şimdiki çocukların elinde bilgisayar, ipad ve son teknoloji I II oyunlar var; bizlerin ise o yaştayken boyama kitabımız, III IV pastel boyamız ve hayal gücümüz vardı. Acaba kim daha V mutluydu? 7. “İyi” sözcüğü, aşağıdaki cümlelerin hangisinde ötekilerden farklı türde kullanılmıştır? A) Çocuklarımıza iyi bir gelecek sağlamak için çalışıyoruz. B) Yaralı adamın durumu pek de iyi görünmüyordu. C) Arabasını iyi bir paraya satabilirse bir iş kuracakmış. D) Her zaman, etrafında iyi arkadaşlar bulunduracaksın. E) İyi insan olsa sana bir teşekkürü çok görür müydü? 8. Öyle büyük şeylerde gözüm yok hiç, Küçük mutluluklar diliyorum; küçücük...... Bir çocuk saflığında gülüşler, Islanmış çimenlerin kokusu, Bahçedeki gül ağacı,mis kokulu çiçekler, Gıcırdayan salıncak… Bu dizelerde aşağıdakilerden hangisinin örneği yoktur? A) Kurallı bileşik sıfat B) Türemiş yapılı sıfat C) Basit yapılı sıfat D) İşaret sıfatı E) Sayı sıfatı 9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “ne” sözcüğü, soru sıfatı görevinde kullanılmıştır? A) Onlar buraya ne gün gelecek belli mi? B) Ne şanslı bir çocuksun biliyor musun? C) Bunları benden hâlâ ne saklıyorsun? D) Doğum gününde sana ne almış? E) Gençler, bu saatte ne bekliyorsunuz? 10. Daha güzel günlerimiz olacak, göreceksin. Aşağıdakilerin hangisinde altı çizili sözcük, bu cümledeki “daha” sözcüğüyle aynı görevde kullanılmıştır? A) Yavrusuna sarılan bir anne gibi yalnızlığıma sarındım. B) Biraz kendine zaman ayır, çok kötü görünüyorsun. C) Büyük, geniş bir evde yaşamayı hayal ettim hep. D) Ufacık bir umudum olsa vazgeçmez, direnirdim. E) Belirsizlik, en kötü ihtimalden daha acı vericiydi. 11. Baş başa kalmış iki Hisar Beklemekte sönük sahilleri. I Artık eski harpleri anlatır taş duvarlar II Kıyılarından geçen balıklara. III Şimdi sulara düşen çürümüş tahtalar IV Dalgalarda son oltanın yemleri. V Yukarıda numaralı sözcüklerden hangisi sıfat değildir? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 12. I. O yıllarda insanlar, yiyecek bir lokma ekmeğe muhtaçtı. II. Benden o adamla aynı sofraya oturmamı beklemeyin. III. O senin arkadaşın, bu yüzden onunla sen konuşmalısın. IV. Kendini suçlama, o durumda kim olsa aynı şeyi yapardı. V. O güzel insanları bir daha ne zaman görürüm kim bilir? “O” sözcüğü, numaralı cümlelerin hangisinde sıfat görevinde kullanılmamıştır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V [102] ŞİMDİ TEST ZAMANI SIFAT (ÖNAD) T21 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ad tamlaması, bir başka adı niteleme görevinde kullanılmıştır? A) Yosun tutmuş kayalıklarda oturduk bir süre. B) Yol yorgunu misafirlere sıcak kahve ikram etti. C) Ünlü yazarın son kitabı bu ay satışa çıkıyor. D) Aylarca boş kalan eve hırsızlar dadanmıştı. E) Kirli giysilerin hepsini çamaşır sepetine koydu. 2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru anlamı sıfatla sağlanmıştır? A) Nasıl bir işe bulaştığınızın farkında mısınız? B) Bu konuyu ne zaman ve nasıl halledeceksin? C) Daha kaç bahar senin yolunu gözlemeliyim? D) Neden burdasın ve benden ne istiyorsun? E) Yediğimiz bu pasta neyden yapılmış acaba? 3. Aşağıdakilerin hangisinde ikileme “Eski püskü bir resim olarak kimliğimde taşıyorum şimdi çocukluğumu.” Cümlesindeki göreviyle kullanılmıştır? A) Paldır küldür yıkılır bulutlar Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet B) Rüzgara karşı kalem oynatır hayatım Damla damla büyür beyninde bir gül C) Usul usul bir kelebek yaklaşır Konar yüreğimdeki çiçeğe D) Boğulup gitsin sesim Uçsuz bucaksız bir koroda E) Sularda pul pul, toprakta tel tel Çözülüp dağılsak 1 0 3 4. Aşağıdakilerden hangisinde bir sıfat, birden çok adı nitelemiştir? A) Güzel, ilginç fikirler bulmada üstüne yok doğrusu. B) Masadaki cam tabaklar, bardaklar çizik içindeydi. C) Küçük kız, kırmızı el çantasını boynuna asmıştı. D) Eski günlerin hatrına ona bir şans daha vereceğim. E) O hep büyük hayallerin, ideallerin peşinde koştu. 5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcükler aynı türde kullanılmıştır? A) Kötü anılardan kaçmak istedikçe eski günleri hatırlatan birileriyle karşılaşıyordum. B) Dışarıda hatırı sayılır bir mart soğuğu vardı ama içim neşeli kuş cıvıltılarıyla doluydu. C) Sınırı geçtim; ülkemin güzel kokusunu duydum ve içime derin derin çektim. D) Kendimi asla şair saymıyorum; şiirle uğraşan sıradan bir adamım ben. E) Yol uzun sürmüştü, yolcuların tümü ağır bir uykuya teslim olmuştu bile. 6. Aşağıdaki dizelerin hangisinde sıfat kullanılmamıştır? A) Ve sabah türkü gibi yayılır Salyangozların izleri uzar toprakta B) Ve sonra çekip gitmek Dalgın bir cırcır böceği gibi. C) Bana böylesi garip duygular Bilmem niye gelir, nereye gider? D) Bu şiir senin ilk ve son konuğundu Evet, yalnızlık bir seyirlik oyundu. E) Usuldan bir rüzgar esiyor Yaşlı incir ağacının dallarına yürüyen 7. Bütün güllerden derin bir sesi var gözlerinin Baş edilmez o gergin kırılganlığınla senin Her solukta sonsuzluk ve ölüm Bu dizelerdeki sıfat türleri aşağıdakilerin hangisinde doğru gösterilmiştir? A) Niteleme – işaret – soru B) Belgisiz – sayı – niteleme C) İşaret – niteleme – belgisiz D) Sayı – belgisiz – işaret E) Niteleme – belgisiz – sayı 8. I. Söze sanat katmak, sözü gereksiz ayrıntılardan arındırmaktır.(Niteleme sıfatı) II. Yaşama gülümsemediğin gün, kaybolmuş bir gündür. ( Türemiş sıfat) III. Geçmişi değiştiremezsin fakat gelecek daima elindedir. (Adlaşmış sıfat) IV. Aslında her birey, toplumu oluşturan bir tuğladır. ( Belgisiz sıfat) V. Kalabalıklar içinde yaşamasına rağmen yapayalnız bir insandı. (Bileşik sıfat) Numaralı cümlelerin hangisinde ayraç içindeki sıfatı örnekleyen bir kullanım yoktur? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 9. Küçücük bir kalpten sana açılan Dünyalar kadar büyük bir ışık Bu dizedeki sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) “Küçücük” sözcüğü küçültmeli sıfat olarak kullanılmıştır. B) “Bir” sözcüğü her iki kullanımda da belgisiz sıfattır. C) “Dünyalar kadar” sözü sıfatın derecesini bildirmektedir. D) “Büyük” sözcüğü niteleme sıfatı olup basit yapılıdır. E) “Işık” sözcüğü hem niteleme hem belirtme sıfatı almıştır. 10. Çekim eki alan niteleme ve sayı sıfatları adlaşır. Buna göre, aşağıdaki cümlelerin hangisinde adlaşmış sıfat vardır? A) İnsan olgunlaştıkça, yanlışlara daha zor katlanır hale geliyor. B) Kişi, gerçek sıcaklığı ve sevgiyi ancak ailesinde bulabilir. C) Her iki çocuğa da sahip çıkmış, onları okutup yetiştirmişti. D) Kadının taşlı, pullu elbisesi geceye pek uygun değildi. E) Meraklı bir çocuktu ve hepimizi soru yağmuruna tutardı. 11. Öfke rüzgâr gibidir, bir süre sonra diner ama birçok dal kırılmıştır bile. Bu cümledeki altı çizili sıfatın yapıca özdeşi aşağıdakilerin hangisinde kullanılmıştır? A) İlkokul yıllarında o benim en yakın arkadaşım olmuştu. B) Bugün gökyüzü her zamankinden daha parlak ve açıktı. C) Hiçbir şey, onun yaşattığı acıları bana unutturamaz. D) Haftanın yorgunluğunu atmak için yürüyüşe çıktı. E) Evimizin penceresinden demiryolu rahatlıkla görünüyor. 12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük küçültme sıfatı değildir? A) Bahçeye derince bir çukur kazdı. B) Zayıflıktan, bedeni ufacık kalmıştı. C) Yüzü, morumsu bir renge dönüştü. D) Sarımtırak kazağı ona nasıl yakışmış! E) Çocuk, yüksekçe bir duvardan düşmüş. [103] ŞİMDİ TEST ZAMANI ZAMİR (ADIL) T23 1 0 4 1. Aşağıdaki dizelerin hangisinde kişi zamirine örnek oluşturacak bir sözcük yoktur? A) Onun saçları öğretti bana dalgayı Çalkalandım durdum rüya içinde B) Orhun zamanından kalma bir duvar Onunla aynı yaşta ihtiyar çınar C) Ölürken dönüp de bir bak bana Senin için hayatın yüzü olacağım D) Kendim ettim, kendim buldum Gül gibi sararıp soldum E) Yalnız bırakmayın beni hatıralar Az yanımda kal çocukluğum 7. Aşağıdaki dizelerin hangisinde adın yerini tutan bir sözcüğe yer verilmemiştir? A) Gurbetten gelmişim yorgunum hancı Şuraya bir yatak ger yavaş yavaş B) Ah bütün sevdiklerim, her şey, herkes Anlıyorum birbirinden mukaddes C) Kendi bahçesinde dal olamayan biri Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor D) Kalırsa bir soru kalır benden Yanıtı var mıdır bilmem E) Camlarda bütün bulutlar delirmiş Yağmur çocukları çırılçıplak 2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “kendi” sözcüğünün cümleden çıkarılması cümlenin anlamında bir daralmaya yol açmaz? A) Askerliğim bitince kendime bir iş arayacağım. B) Bu, kendisinden beklemediğim bir hareketti. C) Bunu kendisine sorsanız daha iyi olurdu. D) Kendi ayakkabısını hızla giyip dışarı çıktı. E) Herkese, hatta kendime bile yabancılaştım. 8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük, yapısı bakımından ötekilerden farklı bir zamirdir? A) Burada evlerin birçoğunun badanası bile yoktu. B) Kime güvenip de bu kadar borcun altına girdin? C) Bir şey söylememek için kendimi zor tutuyordum. D) Bütün bunlardan sonra hala gitmek istiyor musun? E) Orada neler gördü, neler yaşadı, bilmiyorduk. 3. Sonra bir gün bir zil çalacak yine Hiç kimseler, kimsecikler duymayacak Ne sınıflar ne iskeleler ne istasyonlar ne siz Ta içimden birisi kalacak oralarda Ben gideceğim Bu dizelerdeki zamirlerle ilgili olarak aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır? A) Şiirde iki farklı türde zamir kullanılmıştır. B) “Hiç kimseler” bileşik yapılı bir zamirdir. C) “Siz” ikinci çoğul kişinin yerini tutmaktadır. D) “Birisi” insanın yerini tuttuğu için kişi zamiridir. E) “Oralarda” adın yerini işaret yoluyla tutmaktadır. 4. “Ne” sözcüğü aşağıdaki cümlelerin hangisinde zamir görevinde kullanılmıştır? A) Odada ne dönüp duruyorsun, anlamadım ki! B) Ne mutlu günlerimiz oldu Ankara’da seninle. C) Onun ne iş yaptığını hiç kimseler bilmiyor. D) Sana güvenmiştim, sırrımı ona ne anlattın? E) Sana ne söyledi de yüzün kıpkırmızı oldu? 5. Biz daha bahtiyardık meleklerden Onlar kıskandı bizi Evet, bu yüzden şahidimizdir ki herkes Ve o deniz ülkesi Bu dizelerde zamir türünde kaç sözcük kullanılmıştır? A) 2 B) 3 C) 4 D) 5 E) 6 6. I. Kınalıada’ya ömrümde inmedim ama orayı öyle çok severim ki... (İşaret zamiri) II. Rumca konuşurken onu dinlemekten büyük zevk alırdım. (Kişi zamiri) III. Çocuklardan ikisi, diğerlerine olayı heyecanla anlatıyordu. (Belgisiz zamir) IV. Benim arabamda sorun yok, sizinkinde hasar var mı? (İlgi) V. Genç adam, bu saatte nereye gideceğini bilemiyordu. (Soru z) Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde, ayraç içindeki zamir türünü örnekleyen bir sözcük yoktur? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde hem tamlayanı hem tamlananı zamir olan belirtili ad tamlaması kullanılmıştır? A) Kendisinin bir sorunu oldu mu ortalığı ayağa kaldırırdı. B) Kaygılanma, şunun şurasında yılbaşına ne kaldı ki? C) Hiçbir şey beni bu derece mutlu edemezdi, inan. D) Eşyaların fazlasını kömürlüğe koymaya karar verdi. E) Hepsi de umutsuzdu; çoğunun ne işi ne de parası vardı. 10. Zamirler, adların yerini geçici olarak tutan sözcüklerdir. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde zamir, bir cümlenin yerini tutmuştur? A) Seni seviyorum, bunu kaç kere söylemeliyim? B) Masa bana lazım, oraya eşya koymayın. C) Ahmet’i bize çağırdım, onunla konuşacağım. D) Şirketi aradım ama kimse telefonu açmadı. E) Seni her zaman koruyup kolladığımı bilmelisin. 11. Düşmüş içime gölgesi I II Alacakaranlıkların III Bakmaktan korkuyorum Aynasına suların IV V Yukarıda altı çizili sözcüklerden hangileri iyelik (aitlik) eki almamıştır? A) I. ve III. B) II. ve IV. C) III. ve V. D) I. ve IV. E) IV. ve V. 12. “ Ve bazen hayattır sevmek, birini çok uzaktayken bile yüreğinde taşıyabilmek.” Bu cümledeki zamirin türce özdeşi aşağıdakilerin hangisinde vardır? A) Onun gidişiyle hayatımda birçok şeyin değiştiğini söyleyebilirim. B) Sahil ıpıssızdı oysa sabahları burada adım atacak yer bulunmaz. C) Benim için önemli olan, kişinin, içtenliğini daima korumasıdır. D) Sen hiç bu mevsimde kuşların göç ettiğini görmüş müydün? E) Bu boş, cahil ve dar kafalı insanlara ne söyleyebilirdim ki? [104] ŞİMDİ TEST ZAMANI ZAMİR (ADIL) T24 1. I. Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar II. Ekşi salkımdan şarabı çıkaran kim Toprağı ateşten, ateşi sudan III. Şimdi kapanmıştır bütün kapılar Üşüyoruz kimseler aldırmıyor IV. Bir büyüdür buranın geceleri Ayın ayrıdır pırıltısı yıldızınki başka Numaralı dizelerde aşağıdaki zamir türlerinden hangisinin bir örneği yoktur? A) Kişi zamiri B) İşaret zamiri C) Soru zamiri D) İlgi zamiri E) İyelik zamiri 2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde belgisiz kullanılmamıştır? A) Kimi hiç konuşmayıp sadece beni dinliyordu. B) Pek çoğunuz ödevleri okulda yapıyorsunuz. C) Türkçe sorularının bazılarını yanlış çözmüş. D) Böylelerini adam yerine koymak hata. E) Her şey her ortamda konuşulmaz ki... zamir 3. Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi… Yukarıdaki cümlede altı çizili sözcüklerin türü aşağıdakilerin hangisinde doğru verilmiştir? A) Zamir – Ad – Zamir – Zarf B) Zamir – Zamir –Sıfat – Ad C) Sıfat – Ad – Zamir –Ad D) Ad- Zamir – Zamir –Zarf E) Zamir –Zamir –Zamir –Sıfat 1 0 5 4. Yusuf bahçeden taşlığa geçilen kapıyı açar açmaz, yüzüne I II ılık bir hava ile birlikte hafiften gelen bir ud sesi çarptı. Bunun III IV ne olduğunu hiç düşünmeden, sokak üstündeki odaya doğru yürüdü. Kapı parmak kadar aralıktı ve buradan dışarıya turuncu bir ışık çizgisi uzanıyordu. V Altı çizili sözcüklerden hangileri bir varlığın kime, neye ait olduğunu bildiren bir ek almamıştır? A) I. ve III. B) II. ve III. C) II. ve IV D) I. ve IV. E) III. ve V. 5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru zamiri yoktur? A) Bu saatte tek başına nereye gidiyorsun? B) Mersin’deki yazlık evi kaça sattınız? C) Zavallı adamla niçin uğraşıyorsunuz? D) Bu eşyaların hangileri sana ait? E) Bu pastanın kremasını neden yaptın? 6. “Öyle” sözcüğü, aşağıdaki cümlelerin hangisinde zamir görevinde kullanılmıştır? A) Öyle iyi bir insan ki herkesin yardımına koşar. B) Öyle havalarda denize açılmak çok tehlikeli. C) Öyle bakıp da bana duygu sömürüsü yapma. D) Ben öyle durumlarda susmayı tercih ederim. E) Öylelerini bizim aile ortamına sokmamalısın. 7. I. Her yer sessiz ve aydınlıktı. II. Dün kapına gelen bendim. III. O zamanlar sen küçücüktün. IV. Ağaçlar bizimle senli benliydi. V. Bu, olduça eski bir hikâyeydi. Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde zamir ek eylem alarak yüklem görevi üstlenmiştir? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 8. Çöldeki kumlar gibi susuzum, canım benim, çatlayan topraklar gibi susuzum. Ve mektupların nisan yağmuru... Hind'in turnaları gökkubbeden dökülen damlacıkları toprağa düşmeden içerlermiş. Kelimeler alnımı, ruhumu serinleten birer buse. Onları senin ellerin yazmış, güzel ellerin. Bir afyonkeş gibi akşamı bekliyorum. Postacı geç uğruyor Server’lere ve yolda, bir elektrik direğinin altında vuslatın hazları ile sermest, seni içiyorum. Bu acılar saadetin gölgesi, bu acılar vuslatın dikenli yolu. Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Metin, coşku ve heyecana bağlı anlatıma örnek oluşturmaktadır. B) Metinde hem kişi hem işaret zamirine yer verilmiştir. C) Zamirler cümleler arasında anlam ilgisi kurmuştur. D) Metin, duyguları dile getirmek amacıyla oluşturulmuştur. E) Metinde yan ve mecaz anlamlı sözcükler kullanılmamıştır. 9. Aşağıdakilerin hangisinde "ki", ilgi zamiri olarak kullanılmıştır? A) Sokağın sonundaki evde yıllardır kimse oturmuyor. B) Bizimki son günlerde kendi kendine konuşup duruyor. C) Oysaki hayatta bizi ailemizden başka kim anlar? D) Yerdeki oyuncaklara takılıp az kalsın düşüyordum. E) Akşamki yemekte bu konu uzun uzun konuşuldu. 10. Kenar mahalledeki evlerin önünden her geçişimde, çoğunun ayrı ayrı maceralarını takip ederim. Kiminin kaplamaları biraz daha kararmıştır, kimi öne biraz daha çömelmiştir ve hepsi hastadır; onları seviyorum çünkü onlarda kendimi buluyorum. Bu parçadaki sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) İkiden çok belgisiz zamir kullanılmıştır. B) “Onları” sözcüğü işaret zamiridir. C) Dönüşlülük zamirine yer verilmiştir. D) “Onlarda” basit yapılı bir zamirdir. E) “Biraz” birleşik yapılı bir zamirdir. 11. Yaşamak, şu andan zevk almayı hayatın en büyük amacı kılmaktır çünkü tek gerçek budur. Bu cümledeki altı çizili sözcüklerin türü sırasıyla aşağıdakilerin hangisinde doğru gösterilmiştir? A) İşaret sıfatı – işaret sıfatı B) İşaret sıfatı – işaret zamiri C) İşaret zamiri – işaret zamiri D) İşaret zamiri – işaret sıfatı E) İşaret sıfatı – belgisiz zamir 12. I. Ben en çok da ışıl ışıl bakan gözlerini sevdim. II. Arabanı bizim evin önüne park edebilirsin. III. Sevgisi, beni her geçen gün ona bağlıyor. IV. Sözlerinden, bize kırgın olduğunu anladık. V. Küçükken dedesinin desteğiyle saza başlamış. Numaralı cümlelerin hangisinde altı çizili sözcükte kullanılan ek hem ikinci hem üçüncü kişiye ait olma anlamı katmıştır? A) I. ve IV. B) II. ve V. C) I. ve III. D) II. ve IV. E) IV. ve V. [105] ŞİMDİ TEST ZAMANI FİİL (EYLEM) T26 1. “Eylemler anlattıklarının niteliğine göre kılış, oluş, durum bildirebilir.” Aşağıdakilerin hangisinde sözü edilen eylemlerin tümü sırasıyla örneklendirilmiştir? A) doymak – yatmak – almak B) taşımak – susmak – uzamak C) durmak – kazanmak – kararmak D) delmek – büyümek –oturmak E) sararmak – kırmak – acıkmak 2. I. Alanya’nın ağustos güneşinde kumlara uzanıp bronzlaştık. II. Çocuk, annesinin yemekleriyle biraz toplamış, kendine gelmiş. III. Orta malı düşünceler yerine kendi düşünce ürününü getirmelisin. IV. Marmara Adası’nda akşamları hafif bir serinlik oluyor. V. Kültür tutkunu Fransızlar, büyük şairi bağırlarına basmışlar. Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde eylem zaman bildirmemektedir? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 1 0 6 3. Aşağıdaki eylemlerden hangisi farklı bir kiple çekimlenmiştir? A) Sanatçılar, sanatlarının gereklerine yerine getirebilmek için dili iyi öğrenmelidir. B) Batı ülkelerin yazarlarına ve arşivlerine dayanılarak özenle hazırlanmış bu kitap. C) Yüzümde geçmişten bir gülüş, ince bir sarmaşık gibi usul usul sarıyor tenimi. D) Yakın bir zamana kadar aklımı bileyen acılar, şimdi yavaşça körelmeye başladı. E) Araştırmacı, hangi sonuca varacağını önceden –gerçekten istese bile– kestiremez. 4. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde çekimli eylem kullanılmamıştır? A) Eğlence programlarında yapılan yanlışlar, canlı yayın heyecanına bağlanabilir. B) Son zamanlarda popülerleşen edebi akımlara katılmayan özgün bir yazardı. C) Gözlerindeki rahatsızlık nedeniyle okuyamamak ayrı bir hüzün veriyor ona. D) Yabancılığın ve iletişimin sorunlarıyla böylesine acı bir biçimde karşılaştım. E) Sanatın, herhangi bir dalıyla uğraşan insanlar, toplumda hafife alınırlar. 5. “Annem küçükken ailesiyle birlikte Kafkaslardan göç ediyor Türkiye’ye.” Bu cümlenin yüklemindeki zaman (kip) anlamı, aşağıdaki cümlelerin hangisinde vardır? A) İstiridye kabuklarını, şişe içinde gemi maketlerini biriktiriyordu. B) Genç adam, arkasına bile bakmadan yoluna devam ediyor. C) Bir gazetede o günlerin siyasi değerlendirmesi yayımlandı. D) Gerçekler, zamana bağlı olarak kendiliğinden de aşılabilir. E) Sonunda istedikleri gibi güzel ve ucuz bir eve taşınmışlar. 6. Aşağıdaki cümlelerde yer alan eylemlerden hangisi dilek kipiyle çekimlenmiştir? A) Bildiğiniz üzere her konu herkesi aynı ölçüde ilgilendirmeyebilir. B) Kullanılan cümlelerin kısa, yalın ve anlaşılır olması gerekir. C) Bilmediğimiz ya da yanlış bildiğiniz sözlere dikkat ediniz. D) Okumak, haber almanın ve bilgi edinmenin bir başka yoludur. E) Okumayı hızlandırmak için engelleri ortadan kaldırıyoruz. 7. I. İşleri yetiştirmek için üç gündür gece gündüz çalışıyoruz. II. Meraklanma, iş çıkışı hastaneye uğrayıp durumu iyi mi diye bakarım. III. Şu anda seninle ilgilenemem, akşam için yemek pişiriyorum. IV. Bu çocuk dizisi altı yıldır özel bir kanalda yayımlanıyor. V. İşten yorgun gelmiş olmalı ki içeride mışıl mışıl uyuyor. Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde eylem kipinde anlam kayması söz konusudur? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 8. Ağaç olmuşsun bir defa Bir kırın tepesinde Yaşayacaksın ağacım Yaşayacaksın, Tek ağaç olsan da. Bu dizelerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? A) Kip kaymasına uğramış bir eylem kullanılmıştır. B) Dört tane çekimli eyleme yer verilmiştir. C) Ad kökünden türemiş eylem kullanılmıştır. D) Kılış, oluş, durum eylemleri örneklenmiştir. E) Dilek- şart kipiyle çekimlenmiş eylem vardır. 9. Aşağıdaki dizelerin hangisinde hem haber hem dilek kipiyle çekimlenmiş eylemlere yer verilmiştir? A) Aynalara bakma aynalar fenalık Denizi, sonsuz olanı düşün artık B) Ne dönüp duruyor havada kuşlar Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar C) Geceler toprağa benimle inmiş Kasırga benimle kopmuş denizde D) Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş E) Yolcuyum bir kuru yaprak misali Rüzgarın önüne katılmışım ben 10. I. İşin bitince bize haber verirsin. II. Benden ne istediğini bilmiyorum. III. Bu akşam bir araya gelsek… IV. Yemekleri odamıza isteyelim. Numaralı cümlelerde aşağıdaki eylem kiplerinden hangisinin örneği yoktur? A) Emir kipi B) İstek kipi C) Geniş zaman D) Şart kipi E) Şimdiki zaman 11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylemin kipi ve cümledeki anlamı ayraç içinde açıklanırken bir yanlışlık yapılmıştır? A) O olaydan sonra Anadolu’ya büyük bir göç başlar. (Kipi geniş zaman, anlamı geçmiş zaman) B) Fatih Sultan Mehmet 1453’te İstanbul’u fethedecektir. (Kipi gelecek zaman, anlam geçmiş zaman) C) Acele etmeliyiz, yıl sonu toplantısı birazdan başlıyor. (Kipi şimdiki zaman, anlam gelecek zaman) D) Bu saatte kapıyı ısrarla çalan, ağabeyim olacak. (Kipi gelecek zaman, anlam gereklilik kipi) E) Beni kaybetmek istemiyorsan bu tavırları bırakacaksın. (Kipi gelecek zaman, anlam şimdiki zaman) [106] 1. “Bazı kişiler vardı, sürekli konuşuyorlardı, hiç susmazlardı, çok şey konuştukları zannedilirdi. Fakat masallarda ‘Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, altı ay bir güz gittik, bir de ardımıza baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz.’ Tekerlemesinde belirtildiği gibi geriye dönüp bakıldığında hiçbir şey konuşmadıkları fark edildi. Çünkü bu tür insanların konuşmaları boştu.” Bu parçada kaç tane birleşik zamanlı (birleşik çekimli) eylem kullanılmıştır? A)1 B) 2 C) 3 D) 4 E) 5 7. I. Elindeki işi bitirmeye çalışıyordu. II. Bir daha bu konuyu açmamalıymışız. III. Bu kitabı iki gün önce bitirecektin. IV. Keşke o gün sen de bizimle gelseydin. Numaralı cümlelerde aşağıdakilerden hangisinin örneği yoktur? A) Gereklilik kipinin rivayeti B) Geçmiş zamanın şartı C) Gelecek zamanın hikayesi D) Şart kipinin hikayesi E) Şimdiki zamanın hikayesi 2. I. Onca bakıma, beslenmeye, istirahate rağmen iyileşmemişti. II. Vaktinde hazırlanıp gelseydin şimdi biz de onlarla oradaydık. III. Uzun zamandır görmediğim okul arkadaşlarımı düşünüyordum. IV. Havada bir felaket, bir uğursuzluk dolaşıyordu nedense. V. Almancılık olgusunu yalnızca bu sanatçımız dile getirmiştir. Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde ek eylem aldığı halde basit zamanlı olan bir eylem vardır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 8. Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum I Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum II III Bekçileri gibiyiz ebenced buraların IV Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi V Yukarıda altı çizili sözcüklerden hangisi ek eylem almamıştır? A)I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 3. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ek eylem kullanılmamıştır? A) Tamamen anlaşılamamış, derinliği olan bir sanatçıydı. B) Onunla şömine karşısında uzun sohbetlerimiz olmuştu. C) İnsan dışında tiplemeyi ilk kez Adalet Ağaoğlu yapmıştır. D) İlk öykünüzü yayımlamak isteyen yayınevi hangisiydi? E) Başı her zamanki gibi yana eğik, gözleri ileri bakıyor. 9. Cemakanın kenarındaki liste gözüne ilişti. Tavukgöğüsünün karşısında 17.5 kuruş yazılıydı. Demek kendisi bir tabak yese parası yine de artacaktı. Muhallebiciye göğsünü gere gere girdi. İçerisi kalabalık değildi. Köşedeki masada bir delikanlıyla boyalı bir kız vardı. Erkek bir şeyler anlatıyordu. Bu parçada aşağıdakilerden hangisinin örneği yoktur? A) Ek eylemin geniş zaman çekimi B) Ek eylemin olumsuzu C) Basit zamanlı eylem D) Birleşik zamanlı eylem E) Ek eylem almış ad ŞİMDİ TEST ZAMANI FİİL (EYLEM) T27 1 0 7 4. “Benim derdim baştan beri Türkçe yazmaktı. Türkçenin inceliklerini kavrayabilmek, iyi bir yazar olabilmek için ilkokul sıralarında okunması gereken bütün Türk klasiklerini okumuştum. Edebiyata, özellikle de Türk edebiyatına meraklıydım. Önce kendi dilimi düzene sokma gereğini duydum. Onun için çeviriyle başlamaya karar verdim. Yabancı yazarları dilimize iyi bir Türkçeyle aktardığıma inandıktan sonra kendi kitabımı yayımlamayı göze aldım.” Bu parçada aşağıdakilerden hangisi yoktur? A) Ek eylem almış ad B) Birleşik zamanlı eylem C) Kılış eylemi D) Dilek kipiyle çekimlenmiş eylem E) Basit zamanlı eylem 5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinin yüklemi ek eylemle çekimlenmiş bir addır? A) Bir zamanlar bu topraklarda başka uygarlıklar varmış. B) Hasırları sökülmüş eski bir koltuk duruyordu balkonda. C) Irmağı yüzerek geçen görülmemiştir bugüne dek. D) Dilek ağacına kırmızı murat mendilini bağladı Emine. E) Güneşli günlerde sabahleyin mutfak, aydınlık olur. 6. I. Ben pırıl pırıl bir gemiydim eskiden II. İnanırdım saadetli yolculuklara III. Adalar var zannederdim güneşli, mavi, dertsiz IV. Bütün hızımla koşardım dalgalara V. O zaman beni görseydiniz Yukarıda numaralı dizelerin hangisinde ek eylem farklı bir görevde kullanılmıştır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 10. Ek eylemin, genel olarak iki görevi vardır: 1. Basit zamanlı eylemleri birleşik zamanlı yapar. 2. Adlara eklenerek onları yüklem yapar. Buna göre, aşağıdaki cümlelerin hangisinde ek eylem farklı bir görevde kullanılmıştır? A) Onu yeniden aramızda gördüğümüz için çok mutluyduk. B) Tek derdi, bir an önce buradan ayrılıp başka eve taşınmaktı. C) O bölgeye gitme konusunda genç adam oldukça istekliymiş. D) Bir daha onlarla konuşmak istemezsen bunu anlayışla karşılarım. E) Bu, son yıllarda ülkemizde yaşanan olayları ele alan bir yazıydı. 11. I. Onun bu garip davranışları hepimizin tadını kaçırdı. II. Aşırı sıcaklar yüzünden ürünlerin tamamı sarardı. III. Baba, oğlunun elinde sımsıkı tutarak yürüyordu. IV. Bu son olay, aramızdaki tüm bağları kopardı. V. Emniyet müdürü, suçlunun yakalandığını açıkladı. Numaralı cümlelerin hangisinde birleşik zamanlı eylem kullanılmıştır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ek eylemin geniş zaman çekimi kullanılmıştır? A) İnsanlar huzur ve güven içinde yaşamak isterler. B) Şimdiye onlar çoktan buradan uzaklaşmışlardır. C) Bir şeye sinirlendi mi kaşlarını havaya kaldırırdı. D) Araştırma yapmak üzere kütüphaneye gidecekti. E) Sabahların bu kadar güzel olduğunu bilmezdim. [107] 7. Bakakalırım giden geminin ardından; Atamam kendimi denize, dünya güzel; Serde erkeklik var, ağlayamam. Bu dizelerde kaç tane birleşik eylem kullanılmıştır? A) 1 B) 2 C) 3 D) 4 E) 5 ŞİMDİ TEST ZAMANI FİİL (EYLEM) T28 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde birleşik eylem yoktur? A) Hiçbir zaman boyun eğmeyeceksin başkalarına. B) Bana gönül koyman çok yanlış, sen de biliyorsun. C) Yaşamı boyunca yoksullara, hastalara yardım etti. D) Çok mutlu oldum eski okul arkadaşlarımı görünce. E) Bu bölgede her yıl orman yangınları oluyor. 2. I. Yağmurun yağışını izlerken eski günlerime döndüm. II. Bilimdeki gelişmeler, kendini arayan insanı mutlu etti. III. Havuzun görkemli fıskıyesi birdenbire açılıverdi. IV. Gökyüzünde karanlığı bölen ince bir ay umutla ışıldıyor. V. Bir çığlık gibi ince, uzun bir ağıt yükselir köyün içinden. Numaralandırılmış cümlelerde yer alan eylemler yapıları bakımından eşleştirildiğinde hangisi dışta kalır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 3. Aşağıdaki dizelerin hangisinde birden çok birleşik eylem kullanılmıştır? A) Uzanırverse gövdem taşlara boydan boya Alsa buz gibi taşlar alnımdaki ateşi B) Bir rüyadan arta kalmanın hüznü İçinden gülüyor bana derinden C) Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar Kapanırdı daha gün batmadan kapılar D) Gökyüzünün başka rengi de varmış Geç anladım taşın sert olduğunu E) Gitsem nereye gidebilirdim ki Orda beni neyin beklediğini bilemem 1 0 8 4. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yüklem, basit yapılı bir eylemdir? A) Henüz gün ağarmamışken erkenden dışarı çıkacakmış. B) Çocuğun, hemen her gün durduk yere burnu kanıyordu. C) Geç saatlere kadar çalıştığı için onu sakın uyandırmayın. D) Biz onunla sadece ekmeğimizi değil, dertlerimizi de bölüştük. E) Rüzgâr, dalgın bir hayal gibi yaprakları sürüklüyordu. 5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sürerlilik bileşik eylemi kullanılmıştır? A) Artık çok geç biliyorum, gitmek istesem de gidemem. B) Zaman su gibi akıyor, mevsimler ne çabuk geçiverdi. C) Bu konuda dostuna güvenip her şeyi anlatabilirdin. D) Anadolu’da bu efsane yüzyılladır böyle söylenegelmiş. E) Sıcaktan olmalı, adam sokağın ortasında düşeyazdı. 6. Hele bir başlasın ılık yaz yağmurları, I Hele bir kanatlansın ufuklar, II Hele bir kere güneşler yansın, III Kertenkeleler üşümesin, IV Mevsim demlensin. V Yukarıdaki dizelerde altı çizili eylemlerden hangileri türemiş yapılı değildir? A) I. ve II. B) II. ve III. C) III. ve IV. D) IV. ve V. E) I. ve IV. 8. “Olmak” sözcüğü aşağıdaki cümlelerin hangisinde yardımcı eylem olarak kullanılmamıştır? A) Ona güvenerek bu işe kalkıştığı için pişman olmuştu. B) Evimizin arka sokağında büyük bir gürültü oldu. C) Seni karşısında görünce ne kadar da mutlu olmuştur. D) Görevli, pasaport işlemlerinde çok yardımcı oldu. E) Gözlerini benden kaçırınca suçluluğundan emin oldum. 9. (I) Yemyeşil ve şehre hâkim bir tepeden maviyle yeşilin kucaklaştığı Yalova’yı seyrediyorum kuşbakışı. (II) Güneş ufka doğru indikçe renkler beliriyor, büyüleyici manzaralar göze çarpıyor. (III) Masmavi, çarşaf gibi deniz, renkler cümbüşünü andıran gün batımı; beni, özlediğim soylu yalnızlıklara doğru bir yolculuğa çıkarıyor. (IV) Feribotlar ve deniz otobüsleri bembeyaz köpüklerle yol desenleri işliyor uçsuz bucaksız mavilikte. (V) İnsan, bu sihirli yerden istese de kopamıyor. Numaralı cümlelerin eylemleri ile ilgili olarak aşağıdakilerin hangisinde bir bilgi yanlışı vardır? A) I.de yardımcı eylemle kurulan birleşik eylem kullanılmıştır. B) II.de anlamca kaynaşmış birleşik eylem örneği vardır. C) III.nün yüklemi eylem kökünden türemiş bir eylemdir. D) IV.de çekim eki almış basit yapılı eylem kullanılmıştır. E) V.de yeterlilik eyleminin olumsuz çekimi örneklenmiştir. 10. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylem hem yapım hem çekim eki almıştır? A) Mustafa Çavuş, köşede duran İsmail’in yanına sessizce sokuldu. B) Hepsi de alay halinde Yeldeğirmeni Dağı’nın yolunu tutmuştu. C) Bir süre sonra bu kara bulutların dağılacağını umuyorum. D) Köyde kalan ihtiyarlar, meraktan yerlerinde duramıyordu. E) Delikanlılar, kovaları ellerine alıp yangın yerine koştular. 11. Aşağıdakilerin hangisinde yeterlilik birleşik eylemi, cümleye ötekilerden farklı bir anlam katmıştır? A) Bu soru çok kolay, sen de rahatlıkla çözebilirsin. B) Çocuğun üstüne çok gidersen her şey ters tepebilir. C) Kendimi zorlarsam işleri iki gün içinde bitirebilirim. D) Öyle inatçı ki onu hiçbirimiz bu konuda ikna edemedik. E) Ben tek başıma da seni yenebilirim, iddiaya var mısın? 12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde birleşik zamanlı bir birleşik eylem kullanılmıştır? A) Boşuna sevinmeyin; o, bu sevdasından kolay kolay vazgeçmeyecektir. B) Mutfak tezgahında biriken yüzlerce kirli tabağı iki saatte yıkayıverdi. C) Çocuklarla ben ilgilenecek ve onları her türlü tehlikeden koruyacaktım. D) Bugüne dek her sıkıntıyı birlikte atlattık, buna da bir çözüm bulabiliriz. E) Artık yağmur başlamış; o nemli, boğucu sıcak kasabamızı terk etmişti. [108] ŞİMDİ TEST ZAMANI FİİLDE ÇATI T30 1. Nesne alıp almadıklarına göre fiiller "geçişli" ve "geçişsiz" olarak ikiye ayrılır. "Neyi ve kimi?" sorularına cevap veren fiiller geçişli, bu sorulara cevap vermeyenler geçişsizdir. Bu tanıma göre aşağıdaki cümlelerden hangisinin yüklemi geçişli bir fiildir? A) Onun sözlerine, arkadaşı sinirli sinirli gülüyordu. B) Hava güzel olursa çocuklar yarın maça gidecekler. C) Babasıyla İstanbul'a gideceğine çok seviniyor. D) Siz de bizimle sinemaya gelir misiniz? E) Televizyondaki yeni diziyi ben de izledim. 2. Aşağıdaki cümlelerden hangisi özne–yüklem ilişkisi yönünden diğerlerinden farklıdır? A) Artık ekmekler, çöp kutusuna atıldı. B) İki eski öğretmen meslekten atıldı. C) Sokak köpekleri öğrencilerin üstüne atıldı. D) Dün gece üç dört el silah atıldı. E) Mikroplar ölsün diye sulara ilaç atıldı. 3. “Yaşar Kemal özellikle yalın dili ve duru söyleyişiyle sevilir.” Bu cümlenin öznesine göre çatı özelliği aşağıdakilerden hangisidir? A) Etken B) Edilgen C) Geçişli D) İşteş E) Dönüşlü 1 0 9 4. "Futbol maçında kolunu kırmış." cümlesinin yüklemi ile aşağıdaki cümlelerden hangisinin yüklemi çatı bakımından özdeştir? A) Tam iki gün azgın dalgalarla boğuşmuş. B) Kardeşim bu yıl ortaokula başlayacak. C) Çocuk, denize buradan düşmüş. D) Sergideki resimleri hayranlıkla seyrettik. E) Yoldan gelip geçenlere bakıyorduk. 5. "Geçişli eylem kök ya da gövdelerine “ –r, –t, –tir –(dir)” eklerinden birinin getirilmesiyle ettirgen çatılı eylem oluşturulur." Buna göre aşağıdaki cümlelerden hangisinin yüklemi ettirgen değildir? A) Ninem, konuğuna hiç değilse bir çay içirirdi. B) Acıklı konuşmaya dayanamaz, gözleri yaşarırdı. C) Öğrencilerine her zaman şarkı söyletirdi. D) Öyle cana yakındı ki kendini hemen sevdirirdi. E) Eve geç geleceğini mutlaka bildirirdi. 8. I. Korktuğumu görünce beni teselli etmeye başladı. II. Onu, hazırladığı bildirilerden tanıyorduk. III. Düşeceğini anlayınca tırabzanlara tutundu. IV. Çocukları yanına çağırıp pasta ikram etti. V. Şoför, yaralanan çocuğu orada bırakıp gitmiş. Numaralandırılmış cümlelerin hangisi özne-yüklem ilişkisi yönünden diğerlerinden farklıdır? A) I B) II C) III D) IV E) V 9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yüklemi geçişli bir eylem olduğu hâlde nesne kullanılmamıştır? A) Bu işi de yapmazsan dilimden kurtulamazsın. B) Yarışmada birinci olunca ödülünü müdürden aldı. C) Buzlu yolda ayağım kayınca birden düştüm. D) Yaşananlara dikkatli bakmazsan fark edemezsin. E) Sorunların üstesinden ancak çalışarak gelebilirsin. 10. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylemi yapanla eylemden etkilenen aynı kişidir? A) Şirketin kasası bir süre önce soyulmuştu. B) Yol kenarındaki bütün çöpler kaldırıldı. C) Bütün gün mırıl mırıl serginden bahsetti. D) Saçının telleri rüzgârda uçuşuyordu. E) Söylediklerine çok ama çok kırılmıştı. 11. “(I) Batıdan hızla gelip gökyüzünü kaplayan kurşuni bulutlar, güneşi tümüyle kapattı. (II) Göğü saran pırıltılı mavilik kirlenip yok oldu. (III) Sonra taa ötelerden yuvarlanarak adanın üstüne doğru gelen kapkara bulutlar belirdi. (IV) Çok geçmeden çığ gibi birbirlerine eklenen kara kümeler büyüyüp çoğaldı. (V) Önce iri damlalarla yağmur yağmaya başladı, daha sonra da yağmurdan kaçış.” Numaralandırılmış cümlelerin hangisi nesnesine göre diğerlerinden farklı bir çatı özelliği göstermektedir? A) I B) II C) III D) IV E) V 12. Aşağıdaki cümleleri çatı özellikleri bakımından eşleştirildiğinde hangisi dışarıda kalır? A) Kitap kapağı çok kısa sürede hazırlandı. B) Büyümüş insan tavrıyla yanıtlıyor her soruyu. C) Takımın başarısızlığına çıkar yol aranıyor. D) Başarmak için bu işe dört elle sarıldı. E) Ben de balon istiyorum, diye tepindi. 6. “Onunla cephede omuz omuza dövüştük.” Aşağıdaki cümlelerden hangisinin yüklemi çatı bakımından yukarıdaki cümleyle özdeştir? A) Patlama sesini duyunca hepimiz kaçıştık. B) Otobüse soluk soluğa yetiştiler. C) Ona her akşam burada rastlayabilirsin. D) Kardeşimle, Kızılay'da buluşacağız. E) O güzelim ormanı bir gecede yakmışlar. 7. I. Buraya geleli nerdeyse on yıl oluyor. II. Gidiyorum gurbeti gönlümde duya duya. III. Umulmadık başarılar elde etti çalışarak. IV. Gerçekleri gösteren insanlara kızmamalıyız. V. Annemin yaptığı dolmalar, ne kadar lezizdi. Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde aranmaz? A) I B) II C) III D) IV E) V çatı özelliği [109] ŞİMDİ TEST ZAMANI FİİLDE ÇATI T31 1. I. Çevresine zarar veren insanın, kendisine yararı olmaz. II. Geçen günkü partide onun da yokluğu hissedilmişti. III. Çocukluk arkadaşıyla uzun yıllar boyunca yazıştı. IV. Hata yapmamıza izin vermeden bizi yolumuzdan döndürdü. Yukarıdaki cümlelerde aşağıdaki eylem çatılarından hangisine örnek yoktur? A) Edilgen B) Dönüşlü C) EtkenD) İşteş E) Oldurgan 2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sözde özne vardır? A) Bu arada çocuk sobanın yanında uyumuştu. B) Yataktan fırlar fırlamaz hemen giyindi. C) İlkbahar gelince koyunlar taranırdı. D) Annesi şaşkınlıkla etrafına bakındı. E) Kedi, yemekten sonra uzun uzun yalandı. 3. “(I) Bırakınız herkes, orta malı düşünceler yerine, kendi düşünce ürününü getirsin. (II) Kösteklemeyin, destekleyin. (III) Piyasaya yanlışların sürülmesinden ürkmeyin. (IV) Akılcı yaratıktır insan. (V) Nasıl olsa doğruya ulaşır.” Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde çatı özelliği aranmaz? A) I B) II C) III D) IV E) V 4. Aşağıdaki cümlelerden hangisinde eylemi yapan belli değildir? A) Bugün biraz daha fazla çalıştım. B) Yağmurdan sonra hava açtı. C) Arkadaşlar kıyıdan epey açıldılar. D) Hız yapan arabayı polis, kenara çekti. E) Bayram için sokaklar süslendi. 1 1 0 5. I. Ay, bulutların arkasından salınarak çıktı. (+) II. Uzaktaki akrabalarından bir mektup aldı. (+) III. Soba bugün akşama kadar harıl harıl yandı. (-) IV. Sözleştiğimiz yerde seni bekleyeceğim. (+) V. Tatlı yediğim için herhalde çok susadım. (-) Yukarıda yüklemi geçişli olan cümlelerin sonuna (+), geçişsiz olanların karşısına (-) işareti konulmuştur. Buna göre kaç numaralı cümlede yanlış işaretleme yapılmıştır? A) I B) II C) III D) IV E) V 6. “Abim askere giderken komşularla da vedalaştı.” Bu cümlenin çatı özelliği aşağıdakilerden hangisidir? A) İşteş B) Etken C) Ettirgen D) Geçişli E) Edilgen 8. “Coşkunluk sarpa sardırdı beni 1 Sen ki hâlâ coşalım diyorsun.” 2 Yukarıdaki dizelerde altı çizili eylemlerin aşağıdakilerin hangisinde doğru olarak verilmiştir? 1 2 A) oldurgan etken B) geçişli dönüşlü C) geçişsiz edilgen D) ettirgen etken E) dönüşlü ettirgen çatısı 9. I. Bu sergi herkes tarafından büyük ilgi gördü. II. Yaylanın her yerinde çiçekler açmış. III. Küçük bir alışverişten sonra ödeştiler. IV. Dostluğumuz günden güne gelişiyor. V. Bu faciada bile kılı kıpırdamadı. Aşağıdaki cümlelerin hangisinin yüklemi, öznesine göre diğerlerinden farklıdır? A) I B) II C) III D) IV E) V 10. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylemin yapılışı ötekilerden farklıdır? A) Balo için üzerine yeni bir kıyafet diktirdi. B) Gece telefon edip bize büroyu açtırdı. C) Gürültü, yem yiyen bütün güvercinleri uçurdu. D) Kadın, oğlu için bana bir mektup yazdırdı. E) Yazdığım yazıyı beğenmeyip hepsini sildirdi. 11. Aşağıdaki cümlelerin hangisi çatısı diğerlerinden farklıdır? A) Sınavı kazandığımı duyunca çok sevindi. B) Ders boyunca tahta en az beş kez silindi. C) İstediğiniz yazılar biraz önce tamamlandı. D) Edebiyat, uygar toplumlarda yüceltilir. E) Aradıklarınız bu markette bulundu. bakımından 12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylemi birlikte ya da karşılıklı yapma anlamı yoktur? A) Arada bir onunla telefonda görüşüyorum. B) Hem yürüyor hem arkadaşlarıyla şakalaşıyordu. C) Mezun öğrencileriyle teker teker tokalaştı. D) Yangını seyretmek için onlarca insan toplaşmış. E) Sizi bulmak için iki saat boyunca dolaştım. 7. Aşağıdaki cümlelerden hangisi çatı özelliği bakımından diğerlerinden farklıdır? A) Derinliği olan kitaplar bana çok şey kattı. B) Gerçekler, zamana bağlı olarak kendiliğinden aşılır. C) Araştırıcı hangi sonuca varacağını önceden kestiremez. D) Yaz sonuna kadar Büyükada’da kalmak ne güzel olurdu. E) Annesinin hoş görmeyeceği davranışları sineye çekiyor. [110] ŞİMDİ TEST ZAMANI FİİLİMSİ T32 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde diğerlerinden farklı bir eylemsi vardır? A) Sorunlarını arkadaşlarına açmaktan sürekli kaçınırdı. B) Ne konuştuğunuzu hiçbir zaman merak etmedim. C) Bence ciddiyet işi benimseyiştedir, candan bağlanıştır. D) Korkulu düş görmektense uyanık kalmak hayırlıdır. E) Köy meclisi yeni kararlar alabilmek için toplandı. 2. (I) Büyük, yeni otelin tek müşterisiyim. (II) Geniş terasta oturuyorum.(III) Kahvaltıdan sonra odaya çıkıp ağır kepenkleri indiriyorum. (IV) Odanın maviliği ve beyazlığı koyulaşıyor. (V) Garip bir keder göğe kadar ulaşıyor bu alacakaranlıkta. Yukarıda numaralandırılmış cümlelerin hangisinde eylemsi kullanılmıştır? A) I B) II C) III D) IV E) V 3. “Yurdunda veremediği şiir mücadelesini Avrupa’da vermektedir.” Aşağıdakilerden hangisinde bu cümlede yer almayan türde bir eylemsi kullanılmıştır? A) Tozla örtülmüş mobilyaların üstüne parmaklarıyla resim çizdi. B) Gazete yalnız günlük olaylara aktaran bir araç değildir. C) Yazarlar, tüm korkutmalara karşın direnen kişilerdir. D) Başasistan birkaç dakika daha beklememi rica etmişti bize. E) Fazla okumayan insan, bu eksiğini kurnazlık yaparak gizler. 1 1 1 4. “Sabah güverteye çıktığım zaman, ılık bir rüzgâr vardı. Ömrümde görmediğim bir manzarayla karşılaştım. Deniz, çevresi kalemle çizilmiş gibi yusyuvarlak bir tepsi. Vapurumuz o düzlükte fış fış ilerliyor güneşin altında pembe-beyaz parlayan bir taş yığınına doğru.” Bu parçada kaç eylemsi vardır? A) 2 B) 3 C) 4 D) 5 E) 6 E) Yüksek bir olgunluğa erişen dillerle sanat ve bilim gelişir. 8. Aşağıdakilerin hangisinde bağ-eylem (ulaç) eylemin zamanını belirtmemiştir? A) Sıkıntıları biterken kendini yeniden doğmuş gibi hissetti. B) Her aradığında yanı başında ben olayım isterdi. C) Gözlerindeki yılgınlığı görünce başaramayacağını anladı. D) Gözlerini iri iri açarak şaşkınlığını dışa vururdu. E) O kitabı okuduğunda seveceğinden oldukça eminim. 9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ad-eylem, sıfat-eylem, bağ-eylem bir arada kullanılmıştır? A) Yaşadığınız zamanı etkin bir biçimde değerlendirirseniz, üretirseniz; zaman da bunun karşılığını size sunar. B) İyi bir eleştirmen, bir ısırışta gerçek altını, gerçek olmayandan bakıp ayırabilen eski Fenike sarrafları gibidir. C) İnsanı her yönüyle anlatmak, yüceltmek için her sanatçı kendine özgü bir dil yaratmıştır. D) Tolkein, kötülükle ilgili sorular ortaya koymakla kalmıyor, onlara yanıtlar verip çözümler de öneriyor. E) Her insanın özünde alçak gönüllülük vardır, yeter ki bunu ortaya çıkaracak ortam bulunsun. 10. “İşiniz belgesel çekmekse tarihi kaydettiğiniz I II Duygusuna kapılırsınız. Omzunuzda ağırlığı altında III ezildiğiniz kameranızla yollara düşersiniz. Her şey kaybolup IV gitmekte, yok olup tükenmektedir.” V Bu parçada numaralandırılmış sözcüklerden hangisi eylemsi değildir? A) I B) II C) III D) IV E) V 11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde birden çok eylemsi kullanılmıştır? A) Parası olmadığı zamanlar ne yapacağını şaşırırdı. B) Yaz günlerinde güneş ışınlarından korunmak gerekir. C) Basmakalıp görüşleri kolay kolay benimsemezdi. D) Bavulu elinde biri, yana yakıla sizleri arıyordu. E) Arabanın lastiğini değiştirirken üstüm başım battı. 5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ad-eylem kullanılmıştır? A) Ağaç fırtınaya dayanmak için bütün gücünü kullandı. B) Komşularımızın yaptığı iyilikleri hiçbir zaman unutmadık. C) Bizim de bir çift sözümüz vardı nar çiçeği üstüne. D) Çaresizlik içindeki bulutlar gökyüzünde dolaşıyordu. E) Bu adam taşıdığı damgayı hiçbir zaman silemeyecek. 6. “(I) Eski çamların bardak olduğu bir dünyada yaşıyoruz. (II) Bunu görmeyenler ise gerçek mutluluğun anlamını yitirmiş, zavallılardır. (III) Bunlar araçlarla amaçları birbirine karıştıran dar görüşlü, bağnaz kişilerdir. (IV) Bunlar eski kavramların, bilimsel bir evrende yeni özler, anlamlar kazanmış olabileceğini hiç düşünmezler. (V) Düşünmek şöyle dursun, düşünenleri horlar, küçümserler." Numaralandırılmış cümlelerden hangisinde farklı türde bir eylemsi vardır? A) I B) II C) III D) IV E) V 12. “(I) Şimdi saat sekizde işbaşı yaptın ya… (II) Saat ona kadar nefes almadan çalışıyorsun. (III) Saat on oldu mu ziller çalar hemen. (IV) İşte o zaman on dakikalık mola başlıyor demektir. (V) Çay mı kahve mi çeker gönlün, onu içersin.” Numaralandırılmış cümlelerin hangilerinde eylemsi vardır? A) I ve II B) II ve III C) III ve IV D) II ve IV E) IV ve V 7. “Sıfat-eylem, kimi zaman adlaşmış sıfat-eylem olarak kullanılır.” Aşağıdaki cümlelerin hangisinde buna örnek bir kullanım vardır? A) Bu yapıt, kontrolden geçmiş bir çocuk kitabı gibi mi? B) Kazandıklarıyla evini geçindiriyor, mutlu mesut yaşıyorlardı. C) Dostu olmayan insanların yaşamları da oldukça zordur. D) Denizden gelen ince bir esinti ağaçlarda oyalandı da oyalandı. [111] ŞİMDİ TEST ZAMANI FİİLİMSİ T33 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bağlaç görevi yapan bir eylemsi kullanılmıştır? A) Kalıplaşmış düşüncelere saplanıp insanlığın gelişmesini engellememeliyiz. B) Tüm renkli kişiliğine karşın sıkı disiplin kurullarından vazgeçmezdi. C) Siz, güler yüzlülüğün ciddiyetle bir arada olabileceğini kanıtladınız. D) Kötü insanlar, yeryüzüne serpilmiş bir avuç iyi insanı sınamaya yarar. E) Aşırılığa kaçan her şeyde gizlenmek, saklanmak istenen bir şey vardır. 2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde diğerlerinden daha çok eylemsi kullanılmıştır? A) Köylüler, büyük bir umutla yağmurun yağmasını bekliyorlardı. B) Hoyrat ellerde yitip gitmiş çocukluk, bir daha geri gelebilir mi? C) Evlerine gitmekten çok hoşlandığım insanlardı Ayten teyzeler. D) Beş duyunun hepsiyle birden algılayabileceğimiz pek az şey vardır. E) İnsanın işine inanması, verimli çalışabilmesi için amacını bilmesi gerekir. 1 1 2 3. “Tarla açmaya çalışan bir adama benzetirim Orhan Veli’yi. Yozlaşmış, verimi azalmış, alışılmıştan başkasını getirmeyen alanı değiştirip yeniden ekilir duruma getirmek kolay değildir. O güne kadar vazgeçilmez sayılanlar, yeniden kökler çıkarır, tarlanın sınır taşlarını bozar. O, bunlara da direnir, bunları aşar, eskileri çileden çıkarır. Biraz da Keloğlanca davranır eskilere.” Bu parçada kaç eylemsi vardır? A) 7 B) 8 C) 9 D) 10 E) 11 IV. Nikâhta gelinin fırlattığı çiçek arkadaşı tarafından kapıldı. V. Sert yöntemler uygulayarak insanların bunaltmamalıyız. Numaralandırılmış cümlelerde yer alan eylemsiler türleri bakımından eşleştirildiğinde hangisi dışarıda kalır? A) I B) II C) III D) IV E) V 8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sıfat-eylem kullanılmıştır? A) Edebiyatçı olan kişi, bilgiden çok sezgilerini kullanır. B) Zirveye yaklaştıkça bulutlar alçacık görünüyor. C) Yağmurun sesini dinleyerek kahvaltılarını ediyorlar. D) Başımı kaldırıp bahçenin köşesindeki çınara baktım. E) Gençler veda gecesinde dans ettiler, halay çektiler. 9. Aşağıdaki cümlelerde altı çizili sözcüklerden hangisi eylemsi değildir? A) Sorunların üstesinden ancak çok çalışarak gelebilirsin. B) Koleksiyonlarını zenginleştirmek için pullarını değiştiler. C) Geleceğin varsa göreceğin de var diyerek onu korkuttu. D) Son zamanlardaki çalışmasıyla herkesin gözüne girdi. E) Sen yanımdayken hiçbir şeyden korkmama gerek yok. 10. I. Uzun bir bekleyişten sonra buğulanmış bir ses kapladı ortalığı. II. Çocuk öyle hasta ki dudakları aralanıp tekrar kapanıyordu. III. Yalan üzerine kurulan mutlulukların ardında yatanları anlattı. IV. Soğuk havada yolculuk yapmak hoşuna gitmemiş anlaşılan. V. Ağaçlar, mücadeleci kişilikleriyle toprağa tutunmaya çalışıyordu. Numaralandırılmış cümlelerin hangi ikisinde farklı türde eylemsilere yer verilmiştir? A) I ve II B) III ve IV C) II ve V D) I ve IV E) IV ve V 11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sıfat-eylem farklı bir görevde kullanılmıştır? A) İnsan önce kullandığı renklerden başlamalı değişmeye. B) Anlattıklarına bakılırsa duruma müdahale etmek gerekir. C) Çevresine zarar veren insanın kendisine yararı olmaz. D) Uyku tutmayan gecelerde yıldızlarla söyleşebilirsiniz. E) Araştırdığı konuyla ilgili tüm dokümanları gözden geçirdi. 4. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylemsi yoktur? A) İnandırıcı sözleriyle karşısındakini kolayca kandırır. B) Aysun gecesini gündüzüne katarak sınava hazırlanıyor. C) Kesme taşlardan yapılmış duvarları çan çiçekleri sarmış. D) Okulun arka kapısının açıldığı yokuş Kuledibi’ne çıkıyor. E) Kuşların uçuşundan belli, gün güzel olacak bugün. 5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “-ma/-me” eki almış sözcük, ad-eylem göreviyle kullanılmamıştır? A) Abur cubur yemekle sağlıklı beslenme mi olurmuş. B) Boyama kitapları, dedim sana kaç kere, farkında mısın? C) Ortada halledilmesi gereken birçok problem var. D) Hasta çocuğuna bir bardakçık süt içirmeye uğraşıyor. E) Tarlaların nadasa bırakılmasının nedeni verimi artırmaktır. 12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde zarf-eylem kullanılmamıştır? A) Kırları, bahçeleri dolaşırken çocuklar gibi eğlendim. B) Yavru kuşun kanadı iyileşeli zavallıcık uçma telaşında. C) Verilmiş sözlerin mutlaka yerine getirilmesi gerekir. D) Abim, turistlere rehberlik ederek yaşamını kazanıyor. E) Güneş kaybolunca ay çiçekleri boyunlarını bükerler. 6. “Bir ozanın kendi dünyasını tüm ayrıntılarıyla tanıması gerektiğine inanıyorum, öncelikle. Böyle olmazsa yapıtlarının niteliğinde düşüşler olur. Benim tek derdim, içinde bulunduğum dünyayı yapıtlarımda anlatmaya çalışmaktı.” Bu parçada altı çizili eylemsilerden hangisi diğerlerinden farklıdır? A) I B) II C) III D) IV E) V 7. I. Küçükken her sayfanın soluna ne güzel kenar süsleri yapardık. II. Okumanın bir iyiliği de kişiyi yalnızlıktan kurmasıdır. III. İyi bir yazar olmak için yalnızlığa tutunmak gerekebilir. [112] ŞİMDİ TEST ZAMANI ZARF (BELİRTEÇ) T35 1. “Zarflar yalnızca eylemleri, eylemsileri belirtmez, sıfatları ve zarfları da belirtir.” Aşağıdakilerin hangisinde bir zarf başka bir zarfı belirtmiştir? A) Etrafındakilerin sorunlarıyla pek ilgilenmezdi. B) Yıllığımız için pek çok firma reklam vermişti. C) Suçlunun ifadesi büyük bir titizlikle alındı. D) Arkadaşlarım yanımdan kırgın ayrıldı. E) Bana dostça davranması beni çok etkiledi. 2. “(I) Büyük kapıdan girdiğinizde önce Hatıralar Pastanesiyle karşılaşırdınız. (II) Vitrin pastalar, kekler, çikolatalarla donatılmıştı. (III) Cam bir kapıdan kışlık salona girilirdi. (IV) Burada, her masanın yanında duvarda bronz çerçeveli uzun aynalar, oturanları yansıtırdı. (V) Aynaların üstünde çiçek açmış abajurlar ortalığa sarı bir ışık verirlerdi.” Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde zarf kullanılmıştır? A) I B) II C) III D) IV E) V 3. Artık bahar geldi, azıcık gülsün yüzün.” Yukarıdaki dizede altı çizili zarfların türleri aşağıdakilerden hangisidir? A) Zaman zarfı – durum zarfı B) Azlık-çokluk zarfı – niteleme zarfı C) Sınırlama zarfı – azlık-çokluk zarfı D) Yer-yön zarfı – durum zarfı E) Üstünlük zarfı – aşırılık zarfı 1 1 3 4. “Çok güzel bir gün daha sona erdi.” cümlesinde “çok” sözcüğünün görevini aynen üstlenen sözcük aşağıdakilerden hangisinde vardır? A) Şampanyalar içilirken ne güzel seslendi konuklarına. B) Roma’nın en lüks otellerinden birinde kalıyordum. C) Öğretmenler kurulunda alınan kararları hemen açıkladı. D) Sorunların altından kalkabilmek pek kolay olmayacak. E) Tüm yaşamını hiç görmediği insanlar için harcadı. 5. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yer-yön anlamlı bir sözcük görevce diğerlerinden farklıdır? A) Oğluma dışarı çıkıp oyun oynayalım, diye ısrar ediyorlardı. B) Marketi geçtikten sonra az ileride aradığınız büroyu göreceksiniz. C) Kalabalık olan otobüste şoför, lütfen biraz daha öte gidin, diyordu. D) İçeri girerken mülakat iyi geçsin diye içimden dualar mırıldanıyordum. E) Sorunun yanıtını bilen öğrenci cevap vermeyip geri geçildi. 6. I. Güz bir hastalık gibi ilerliyordu. Bir denizin üzgün kıyısında II. Kimi insan derbeder, Ömrünü heba edip gider III. Çekik, mavi mavi gözlerin var ya Önce gözlerindi en güzel ışık IV. Şu yalan dünyaya geldim geleli Tas tas içitim ağuları sağ iken V. Yükseklerden uçan kara kara bulutlar Serpiyor göklerden kucak kucak kar Numaralandırılmış dizelerin hangisinde kullanılmamıştır? A) I B) II C) III D) IV E) V 7. I. Sınıftaki herkes de böyle mi düşünüyor? II. Aldığın bu kitaplara kaç lira verdin? III. Mademki sevmiyorum artık, onu düşünmek neden? IV. Bugünkü konuyu kim özetlemek ister? V. Bu yılki sınava kaç kişi girmiş? Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde soru anlamı zarfla sağlanmıştır? A) I. )B II. )C III. D) IV. )E V. 8. Sarsarak köprüleri I II Devler geçti bu yollardan III IV V Yukarıda numaralanmış sözcüklerden hangisi zarftır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 9. “Çocukluğumuzda her şey ne kadar da basitti.” cümlesindeki“çocukluğumuzda” sözcüğü ile aşağıdaki altı çizili sözlerin hangisi görevce özdeş değildir? A) Seni sözleştiğimiz yerde nerdeyse iki saat bekledim. B) Doğanın akciğerleri, her gün acımasızca kesiliyor. C) Bahar gelince ağaçlar bir gelin gibi donanır. D) İstanbul’u gece uçaktan hiç seyrettiniz mi? E) Bebek daha uyanmadı, lütfen sessiz olun. 10. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ölçü bildiren bir zarf kullanılmıştır? A) Mademki siz öyle istiyorsunuz, diyecek sözüm yok. B) Köpek, taş kadar sert ekmeği ısırmaya çalıyordu. C) Ben balığı severim, arkadaşım ise hiç sevmez. D) Düzenli çalıştıktan sonra mutlaka başarırsın. E) Çocuğun zekâsı ve tavrı etrafındakileri şaşırttı. 11. I. Ahmet Bey’i geçenlerde bir arkadaşıyla parkta görmüştüm. II. Günleri saymaktan artık vazgeçiyorum canım çocuklarım! III. Son günlerde onun düşüncesiz davrandığını görüyorum. IV. Bu konuda epeyce geniş bir bilgisi olduğunu sanıyorum. V. Şurada biraz dinlensek hepimiz için iyi olacaktır. Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde yapıca farklı bir zarf kullanılmıştır? A) I. )B II. C) III. )D IV. )E V. 12. “Bana nasıl oluyor da inanmıyor? Ona hiçbir zaman yalan söylemedim. Beni hiç dinlemedi bile. Bu olaydan en çok o pişman olacak. İşin sonu iyi görünmüyor.” Bu parçada aşağıdaki zarf çeşitlerinden hangisi yoktur? A) Ölçü zarfı B) Zaman zarfı C) Soru zarfı D) Yer-yön zarfı E) Durum zarfı belirteç [113] E) Sen başlangıcı yaptın, artık işin gerisini bana bırak. ŞİMDİ TEST ZAMANI ZARF (BELİRTEÇ) T36 1.“Gece” sözcüğü aşağıdaki cümlelerin hangisinde zaman zarfı olarak kullanılmıştır? A) Çocuklardan kaçan yavru kedi, gecenin karanlığında kayboldu. B) Film ödüllerinin verileceği geceye politikacılar da ilgi gösterdi. C) Bu hareketli kıyı kenti, gece derin bir sessizliğe gömülürdü. D) Gece, tüm çirkinlikleri siyah bir örtüyle görünmez kılar. E) Gecenin en önemli sürprizi, başkanın emekliye ayrılmasıydı. 2. Aşağıdaki dizelerin hangisinde ikileme zarf görevinde kullanılmıştır? A) Dolaşarak ilklim iklim Doğru yolu soran bendim B) Mevsimler duman duman Mevsimler dört vagonlu bir tren C) Dost dost diye nicesine sarıldım Benim sadık yarim kara topraktır D) Yüce yüce yaylaların var Yalan dünya uçtan uca E) Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa 1 1 4 3. Önce hafiften bir rüzgar esiyor; I Yavaş yavaş sallanıyor II Yapraklar ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, III IV Sucuların hiç durmayan çıngırakları V Yukarıda numaralı sözlerden hangisi sözcük türü yönünden ötekilerden farklıdır? A) I. )B II. C) III. )D IV. )E V. 4. I. Sanırım bu olay onun üzerinde derin bir etki bırakmış. II. Tekrar bir araya gelip kitabın son şeklini vereceğiz. III. Tüm şartlarımı zorlayıp onunla mutlaka konuşacağım. IV. Sizden bir yanıt almak için üç yıl boş yere bekledim. Numaralı cümlelerde aşağıdaki zarf türlerinden hangisinin örneği yoktur? A) Kesinlik zarfı B) Olasılık zarfı C) Yineleme zarfı D) Miktar zarfı E) Zaman zarfı 5. (I) Şafak sökerken ağlar hazırdı. (II) Köylüler sahile çıkmış, heyecanla ağları çekiyordu. (III) Kamil, sadece sekiz kişiyiz demişti. (IV) Fakat şu anda iki taraflı iplere sımsıkı yapışan hemen hemen bütün köylüydü. (V) Bu öyle bir havaydı ki, son gayretleriyle çalışan insanların coşkusunu taşıyordu. Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde zarf türünde bir sözcük kullanılmamıştır? A) I. )B II. C) III. )D IV. )E V. 6.Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yer-yön zarfı kullanılmıştır? A) Yukarı kattakilerle geçen haftaki toplantıda tanışma fırsatı buldum. B) Küçük çocuk, aşağı bakarken az kalsın tepetaklak düşüyordu. C) Kitabın arka yüzünde roman hakkındaki eleştiriler yer alıyor. D) Fazla zamanın yok, içeriye bir göz atıp hemen gitmeliyim. 7. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde sıfatı derecelendiren bir zarfa yer verilmiştir? A) Ben daha çok, kırda açan hercai çiçekleri sevdim. B) Yaşı ufak olmasına rağmen gayet mantıklı konuşuyor. C) İlaç işe yaramış olmalı ki daha sağlıklı görünüyor. D) Adam son günlerde oldukça tuhaf tavırlar sergiliyor. E) Tatili bizimle geçirmesi için dün ona epey dil döktüm. 8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “-ca, -ce” ekiyle türetilen sözcük ötekilerden farklı bir görevde kullanılmıştır? A) İyice düşünmeden bir karara varman doğru olmaz. B) Çocuk, sesini çıkarmadan koltukta güzelce oturuyor. C) Defalarca tartışmamıza rağmen bir sonuca ulaşamadık. D) Zavallı kadın, orada oturanlara çaresizce bakıyordu. E) Adam, uzunca bir süre soğukkanlılığını korudu. 9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde soru zarfı yoktur? A) Bu soğukta onca yolu yürüyerek buraya nasıl gelmişti? B) Adamın bu küstahlığı ve cesareti nereden geliyordu? C) Zor durumda kaldığında neden bizden yardım istemedin? D) Bu çileli ve sancılı hayata daha ne kadar katlanacaktı? E) Bu işte bir bit yeniği olduğunu ne zaman anladın? 10. I. İki buçuğa doğru Sami’nin ayakta duracak hali kalmamıştı. II. Uykusunun açılması için muslukta yüzünü defalarca yıkadı. III. Gözleri ağır ağır kapanmaya başlamıştı ki sendeledi. IV. Az kalsın, koca makinenin içine yuvarlanıyordu. V. Artık dikkatini toplamanın yolunu bulmalıydı. Numaralı cümlelerde kullanılan sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisinde bir bilgi yanlışı söz konusudur? A) I.de edat öbeği zarf görevinde kullanılmıştır. B) "Defalarca" türemiş yapılı bir zarftır. C) III.de ikileme, durum zarfı görevi üstlenmiştir. D) IV.de yaklaşıklık anlamı veren zarf öbeği vardır. E) “Artık” basit yapılı bir zaman zarfıdır. 11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde eylemin anlamını durum yönünden etkileyen bir sözcük kullanılmıştır? A) Bebeği, eski bir battaniyeyle sımsıkı sardı. B) O olaydan sonra, aramızda bir soğukluk oldu. C) Bu, hayal ettiğinden de güzel bir evdi. D) İhtiyaç duyduğumuzda bize yardım edecekti. E) Hepimiz toz içindeydik ve müthiş yorgunduk. 12. I. Yüzünde hâlâ o kötü günlerin yarattığı şaşkınlık vardı. (Zaman zarfı) II. Burada çiçekler bile daha güzel, daha alımlı. (Miktar zarfı) III. Dışarısı karanlık olduğu için onu göremedim. (Yer-yön zf.) IV. Bunca söze, hakarete rağmen nasıl sabrettin? (Soru zf.) V. Elindeki çakıl taşlarını yavaşça yere bıraktı. (Durum zf.) Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde ayraç içindeki zarfı örnekleyen bir kullanım yoktur? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. [114] ŞİMDİ TEST ZAMANI EDAT-BAĞLAÇ T38 1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “ile” bağlaç olarak kullanılmıştır? A) Konuşmalar daha önceden edinilmiş bilgi ve gözlemler ile desteklenir. B) Konu ile ilgili düşüncelerinizi destekleyen bilgi ve bulguları belirtiniz. C) Olayların toplumdaki yeri, önemi ve etkileri kesin bir dil ile vurgulanır. D) Dilin zengin anlatımından yararlanarak insanlara hoşgörü ile yaklaşılmalıdır. E) Beden dilini oluşturan mimikler ile jestler hareketlerimizi kontrol altına alır. 2. “Trafik yoğun oldu mu derse geç kalıyorum.” Cümlesinde “mi” sözcüğü aşağıdaki cümlelerin hangisinde bu cümledeki görevi ve anlamıyla kullanılmıştır? A) Geçmişin seyrini mi değiştirmek istiyorsun günümüzde? B) Çok gezen mi bilir çok okuyan mı, demiş atalarımız. C) Güzel mi güzel bir otelde çalışıyormuş on yıldan beri. D) Heyecanlandı mı yerinde duramıyor bizim ufaklık. E) Sulh istersem haksız olduğumu kabul etmiş olmaz mıyım? 3. Aşağıdakilerin hangisinde “için” ilgeci cümleye “amacıyla” anlamı katmamıştır? A) Seni görmediğim için çok üzüldüm geçen gün. B) Bir malın çok satılması için o malın tanıtımı yapılmalı. C) Ödülünü almak için Antalya’ya gitti ve bizi gururlandırdı. D) Türkçe eğitimi vermek için gerekli alt yapı oluşturuldu. E) Staj ve burs koşullarını öğrenmek için sizi aramıştım. 1 1 5 4. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde hem edat hem bağlaç kullanılmıştır? A) Folklor gerçeğin bilimidir, onun bize aşılayacağı düşünce de niteliğine uygun olacaktır. B) Uçağa, zifiri karanlığı bir bıçak gibi kesen o taşıta, ilk kez bindiğimde şaşkınlığımı gizleyemedim. C) Anıların, anlarla harmanlaştığı yaşamda, paylaşım, hayatın tüm biçimlerinde geçerliyse değerlidir. D) Elden düşme bir arabayla, hem de hiçbirimiz korkmadan, dünyayı gezmeyi düşünüyorduk. E) Bozgun duygusunu kötü bir durumdan kurtulmak için motivasyon kaynağı olarak kullanın. 5. I. Elim sanata düşer usta, yürek acıya Ölüm hep bana mı, bana mı düşer ustam? II. Şanlı yurdum, her bucağım şanla dolsun; Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun. III. Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor. IV. Aşk geldi kan gibi Damarlarıma, derime doldu. V. Ayrılık diye bir şey yok Bu bizim yalanımız Numaralandırılmış dizelerin hangisinde kullanılmamıştır? A) I. B)II. C) III. D) IV. E) V. edat 6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “de” bağlacı cümleye “neden-sonuç” ilgisi katmıştır? A) Anahtarını evde unutmuş da çilingirin gelmesini bekliyor. B) Bu transfer fikri bize hoş gelse de bu şartlar altında zor. C) Bu dünyada her şey para da para değil, yeter artık! D) Yok arkadaşlarıyla ders çalışacakmış da… Hep aynı bahane. E) Arkadaşının konuşmasını ben de pek beğenmedim. 7. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bağlaç kullanılmamıştır? A) Öyle yanlış kitaplar okuyoruz ki boşu boşuna zamanımızı ziyan ediyoruz. B) Zihni olgunluk ölçülebilirse de hissi olgunluğu ölçmek imkânsızdır. C) Halbuki şiir, edebiyatın estetik ağırlığı en fazla olan alanıdır. D) Emek ve sabırla yoğrulmuş bir geleneğin adı olmuş dondurma. E) Her çocuk kendi davranış tarzlarını geliştirmeye önce aileden başlar. 8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “ki” bağlacı özneyi vurgulamak için kullanılmıştır? A) Bildiklerini söyle ki için rahat etsin, kendini sıkma. B) Öyle ki hasretimsin, umutlara yazdıracağım adını. C) Sen ki annemin dediklerini bile doğru dürüst dinlemedin. D) Baktı ki yıllardır sürdürülen düzen ha bitti ha bitecek. E) Gül ki gözlerin sakın solmasın, dedi ve gitti. 9. (I) Hacer, toprağı karıştırdığı parmağını eteğine silerek önce bana sonra ileriye baktı. (II) Ben gözlerimi onun soluk görünen yüzüne dikmiştim. (III) Bakışının hâlâ etkisi altındaydım. (IV) İnsan ruhlarının ince ve derin kıvrımlarını bütün karmaşıklığı ile anlayan bu genç yörük kızı sanki birdenbire büyüyüvermişti. (V) Gözlerini çevirmiş; aşağıya, yemyeşil ağaçları, taze ekinleri, koyu yaprak zeytinleri ile pırıl pırıl yanan ovaya bakıyordu. Numaralandırılmış cümlelerin hangisinde edat ve bağlaç bir arada kullanılmıştır? A) I. B)II. C) III. D) IV. E) V. 10. I. Onun gibilere buralarda pek rastlanmaz, yiğitliği dillere destandır. II. Gerçekçi betimlemeleri, o kenti gözümde bir tablo gibi canlandırmıştı. III. Sanırım evde işler yolunda gitmemiş, bugün biraz üzgün gibiydi. IV. Kız, kömür gibi gözlerini üzerimize dikerek adeta meydan okuyordu. V. Kitapta en çok da peri, ejderha, cadı gibi varlıklar ilgisini çekiyordu. Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde edat öbeği, zarf görevinde kullanılmıştır? A) I. B)II. C) III. D) IV. E) V. 11. Aşağıdaki dizelerin hangisinde bağlaç türünde bir sözcüğe yer verilmemiştir? A) Niksar’daki evimizdeyken Küçük bir serçe kadar hürdüm B) Kamyonlar kavun taşır ve ben Boyuna onu düşünürdüm C) Dağ karanlık, dere zindan Ne nefes var ne ses var D) O büyük kuşlar ki susarlar Dalıp sükut denen derine E) Şimdi bir rüzgâr geçti buradan Koştum ama yetişemedim [115] ŞİMDİ TEST ZAMANI ÜNLEM T40 1. I. Ah! Nerede şimdi o eski bayramlar? II. Yaptıklarını babana söylerim ha! III. Tüh! Ben onlarla niye gitmedim? IV. Ooo! Bu ne güzel gömlekmiş. Aşağıdakilerden hangisi, altı çizili ünlemlerin bu cümlelere kattığı anlamlardan biri değildir? A) Uyarı B) Pişmanlık C) Beğeni D) Usanç E) Özlem 2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde duygu ünlemi kullanılmamıştır? A) Ah, senin için ne üzüldüm bir bilsen! B) Ha şimdi anladım neden böyle davrandığını! C) Oh be, aradığımız çözüm sonunda bulundu! D) Tüh be, bu fırsatı da elimizden kaçırdık! E) Allah aşkına, onun söylediklerine nasıl inanıyorsun? 3. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir ünlem, ad göreviyle kullanılmıştır? A) Baş nereye giderse ayak da oraya gider. B) Akıllı düşman akılsız dosttan hayırlıdır. C) Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. D) Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz. E) Al malın iyisini çekme kaygısını. 1 1 6 4. I. Vah vah, yazık oldu gencecik adama! (Acıma) II. Ah, ben ne aptalım, size dinlemedim. (Pişmanlık) III. Üf! Adamın altındaki arabaya bak. (Beğenme) IV. Hadi! Sizin istediğiniz gibi olsun. (Onaylama) V. Oh! Ben de başına bir iş geldi sanmıştım. (Korku) Yukarıda numaralı yerlerin hangisinde ünlemin cümleye kattığı anlam ayraç içinde yanlış açıklanmıştır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 5. Ne duruyorsun be, at kendini denize Geride bekleyenin varmış, aldırma Görmüyor musun, her yanda hürriyet Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol Git gidebildiğin yere... Bu dizelerde aşağıdaki sözcük türlerinden hangisinin örneği yoktur? A) Sıfat B) Ünlem C) Bağlaç D) Zamir E) Zarf 6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ünlem türünde olmamasına karşın ünlem görevi üstlenen bir sözcük kullanılmıştır? A) Yaşasın, edebiyat sınavımız haftaya ertelenmiş! B) Aferin, bu görevi de hakkıyla yerine getirdin! C) Yazık! Sana yıllarımı boş yere harcamışım. D) Ya! Benim hakkımda sana bunları mı anlattı? E) Aman! O konuyu yeniden gündeme getirmeyin. 8. Aşağıdaki dizelerin hangisinde ünlem türünde bir sözcüğe yer verilmiştir? A) Her şey ne sıcaktı, her şey ne iyi Hatta o karanlık, aysız geceler… B) Ey şimal rüzgârı, hasret dolu tren Bari o günlerin kokusunu getir C) Erkenden çağırır ya deniz ya bahçe Her yerde tükenmez kahkaha eğlence D) Düşen bir öpüştür yanaklarından Gözlerin gönlümde açan nergisler E) Geldim işte mevsim gibi kapına Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ 9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ünlem, cümleye “isteklendirme” anlamı katmıştır? A) Üzerine kalın giysiler giymeden sokağa çıkayım deme ha! B) Hah, biz de tam hazırlamış olduğundan projeden bahsediyorduk! C) Bravo, doğrusu bu gece bize harika bir gösteri hazırlamışsınız! D) Başaracağından şüphem yok, haydi bakalım, göster kendini! E) Yaa! Beğenmediğiniz çocuk bu yıl sınavda ilk yüze girdi. 10. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ünlem öbeği kullanılmıştır? A) Ah canım kızım, yanımda olmanı ne çok isterdim! B) Yine mi aynı filmi izlettireceksin bize be ! C) Arkadaş, neden ısrarla bu konuyu anlatıyorsun? D) Sen şunu bunu bırak da ne yapacağız onu söyle! E) Eh ne diyelim, hayırlısı neyse o olsun ! 11. I. Aman efendim bana öyle şeyler söyledi ki donakaldım! II. Sessiz olun, aman çocuğu sakın uyandırayım demeyin! III. Aman dileyen bir insana eziyet edilir mi evladım! IV. Aman onun adını duymak bile beni çileden çıkarıyor! V. Aman otobüs kaçmadan ben durağa koşayım hemen! Yukarıda numaralı cümlelerin hangisinde "aman" sözcüğü ünlem görevinde kullanılmamıştır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 12. Terke mecburuz heyhat gamlı hayatımızı En doyumsuz aşklara ederek bir gün veda Yukarıda altı çizili sözcüklerin türü sırasıyla aşağıdakilerin hangisinde verilmiştir? A) Zamir – sıfat – sıfat – isim B) Edat – sıfat – zamir – zarf C) Ünlem – zarf – sıfat - isim D) Bağlaç – zarf – ünlem - sıfat E) Ünlem – sıfat – zarf - isim 7. Gece yarısı kaldırımların üstünde esen, hürriyet rüzgârıdır. Ah, biz o rüzgârı severiz. Bin bir ihtiyaçla yüzleri yanan kaldırım çocukları, o rüzgârlarla hırslarımızı soğuturuz. Bu parçadaki sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisinde bir bilgi yanlışı vardır? A) Belirtili ve belirtisiz ad tamlaması kullanılmıştır. B) Birden çok sıfata yer verilmiştir. C) Zaman zarfı söz öbeğinden oluşmuştur. D) Ünlem, cümleye üzülme anlamı katmıştır. E) Eylemler haber kipleriyle çekimlenmiştir. [116] 1 1 7 [117] 1 1 8 [118] 1 1 9 [119] 1 2 0 [120]