Uluslararası Sistemde Kronik Bir Sorun: Keşmir ULUSLARARASI SİSTEMDE KRONİK BİR SORUN: KEŞMİR Yazar: Bengü TÜRK* Giriş Ülkelerin hassasiyeti bir ülkenin, diğer ülkede olan değişikliklerden alacağı zarar ile bu zararın etki hızı arasında oluşan oran üzerine kuruludur. Uluslararası sistemin karşılıklı bağlılığı; toplumsal, ekonomik, siyasal ve ideolojik nitelikte olabilmektedir. Morton A. Kaplan’a göre, uluslararası sistemde tekrarlanan ve belli bir karakteri yansıtan davranış örnekleri bulunmaktadır.1 Uluslararası sistem, ulusal ve uluslararası gereksinimleri yerine getirebilmek için devletsel davranışların ortaya konulmasını gerekli kılar. Uluslararası davranış örnekleri; askeri, ekonomik, teknolojik, demografik ve diğer unsurlara bağlıdır. Bütün bunlarla ilintili olarak ise beş temel değişkenden bahsedilebilir. Bunlar; esas kurallar, değişim kuralları, aktörleri sınırlandırıcı değişkenler, yapılabilirlik değişkenleri ve haberleşme değişkenleridir. Esas kurallar sistemde dengenin devamı için gerekli davranışları ifade eder. Değişim kuralları ise, hızla değişen süreçlerde “girdi” olarak ifade edilen değişkenleri göstermektedir. Sistemdeki aktörleri sınırlandırıcı değişkenlere bakıldığında, aktörlerin davranış kalıplarının farklılaşmasına sebep olan değişkenlerin varlığı görülecektir. Bunlar; yapılabilirlik değişkenleri, silahlanma düzeyi, teknolojik gelişme ve aktörlerin kullanabileceği öteki güçler olarak ifade edilmektedir. Haberleşme düzeyi ise, sistem içerisindeki devletlerin birbirleriyle olan iletişim düzeyi ve araçlarını belirten bir olgudur. Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Araştırmacı, turkbengu@gmail.com. Kaplan,M.. A.(1968, ss. 381-400). New Approaches International Relations. New York, St.Martin Press. * 1 103 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları Günümüzde uluslararası sistem, Morton A. Kaplan’ın söylemlerine paralel olarak birbiriyle iç içe ilişkiler seti, siyasal değişkenler arasındaki ilişkiler seti ve birbiriyle ilişkide olan değişkenler seti olarak üç tanımlamada kendini gösterir. Makalede ana temayı oluşturan “Keşmir Sorunu” için, tarafların bu değişkenler seti üzerinden nasıl bir politika izlemiş olduğu detaylandırılacaktır. Morton A. Kaplan’ın açıklamaları paralelinde olan Anatol Rapoport’a göre sistem, “Öğeleri arasında bağımlı ilişkiler bulunan bir bütündür.”2 Genel sistem kurucusu sayılan Bertalanffy’e göre ise; evren, sistemlerden oluşan hiyerarşik bir düzen içerisindedir.3 Bu sistem; atom çekirdeğinden atoma, atomdan moleküllere, moleküllerden organizmalara, organizmalardan insanüstü örgütlere doğru belli bir sırada ilerleyen bütünsel bir varlıktır. Sistem, gevşek veya sıkı olarak nitelendirilebileceği gibi istikrarlı ya da istikrarsız olarak da değerlendirilebilinir. Bu sistemin bozulmasına ise; ancak güçlü bir kuvvetin ortaya çıkması veya girdinin sistemi etkilemesi gibi sebepler neden olabilir. Yeni girdilerin alınmasına rağmen normal fonksiyonuna devam eden sistem, istikrarlı bir sitem olarak adlandırılabilir. Sistemler kendi alt sistemleri içerisinde farklı özelliklere sahip olabilmekle birlikte, bağımlılık ve etkileşim artıkça sistemin karmaşıklığının da arttığı gözlemlenmektedir. Etkileşim sadece devlet dışı veya küresel aktörlerin etkilerinden kaynaklı olmamakla birlikte; karşılıklı ticaret, ekonomik yatırımlar, teknoloji transferi gibi hamlelerle de kendisini gösterebilmektedir. Küreselleşme ile birlikte, ekonomi-savunma ile ekonomi-güvenlik 2 Rapoport, A.(1968,s. 17). In Modern System Research for the Behavional Scientists. Chicago, Aldina. 3 Bertalanffy, L. (1968, s. 27). General System Theory: Foundations, Development, Applications, New York: George Braziller 104 Uluslararası Sistemde Kronik Bir Sorun: Keşmir bağları yeniden tanımlanmıştır.4 Bu duruma ek olarak üç tip stratejinin de değişim sürecine girdiğini görmekteyiz. Değişim sürecine göre devletlerin güvenlik anlayışı yaşamaya devam etse bile, askeri stratejiler sınırlı bir alanda kalmakta ve devletler arasında bire bir gerçekleştirilen savaşlar daha az görülmektedir. Askeri stratejiler ise yerini; askeri olmayan müdahaleler, organizasyonlar, koalisyonlar ve güvenlik çalışmalarına bırakmıştır. Artık savaştan ziyade barış ortamı sağlanmaya çalışılmaktadır. Gerçekleşen ikinci gelişme ise, stratejinin öz varlığıyla ilişkilidir. Stratejiler artık devlet politikalarının tanımlanması, tehdidi oluşturan aktörlerin algılanması ve tehdide verilen cevabın şekliyle sıkı bir etkileşimi içermektedir. Devletler arası savaşların görecede azalması sebebiyle, devletlerin birbirleriyle etnik çatışma ve kimlik çatışması gibi alt sistem çatışmalarına girdiği de gözlemlenmektedir. Karşıt stratejilerin; terörizm, yaptırımlar, gücün korunması, değerlerin ve hakların korunması gibi formlarla ortaya çıktığı söylenebilmekle beraber; strateji, artık savaşa girmeden bir politik zafer kazanma amacına ve aracına dönüşmüştür. Üçüncü tip stratejinin çıkış noktası, gücün kullanımı ve gücün kullanılmasında kullanılan araçlarla yakından ilişkilidir. Askeri araçlar, teknolojik gelişmelere paralel şekilde değişim sürecine girerek gücün kullanımını etkileyen birinci sıradaki unsurları meydana getirmektedir. İkinci sıradaki öğeleri ise, silaha ulaşımın hızlanması ve tüm devletlerin kontrolüne, müdahalesine ve hizmetine açık bir dünya silah pazarının yaratılması oluşturmaktadır. Son olarak üçüncü tip stratejinin kendini demokratikleşme ve özelleştirme gibi eylemler içinde ortaya koyduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Devletler artık devlet dışı aktörlerin etkilemesine açık hale gelmek4 David,C.,P.(2006,s. 44). La Guerre et La Paix: Approaches Contemporaines de la Securité et de la Stratégie, 2emeEdition.Paris, Sciences Po Manuels. 105 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları tedir; buna karşılık devlet dışı aktörler ise güç kullanımında devletlerle yarışabilecek güce sahip unsurlar olarak ortaya çıkmaktadır. Güvenlik, diplomasi ve barış enstrümanlarıyla gerçekleşen bir olgudur. Bu durum, güvenliğin hedefleri ve en uygun araçları arasında oluşan bir seçim ve taktik olarak nitelendirilebilir.5 Güvenlik bazen; tehditlerini, küresel, bölgesel veya ulusal planlarını askeri ya da askeri olmayan yollarla hayata geçiren aktörleri ve araştırılan nesneleri de ortaya koyar. Örneğin terörizm bu araştırmalar içerisinde en önemlisidir. İşleyiş özellikleri yukarıda anlatıldığı gibi ifade edilen uluslararası sistemdeki birçok sorun günümüzde de çözümlenememiş, taraflar arasında uzlaşı sağlanamamıştır. Keşmir Sorunu da Pakistan ve Hindistan arasında 64 yıldır çözümlenemeyen ve bir sonuca bağlanamamış en uzun süren mesele olarak sistemdeki yerini almıştır. Sorun, Avrupa Birliği Güvenlik Strateji Belgesi’nin ana tehditler bölümünde de bölgesel çatışmalarda en önde gelen sorun olarak belirtilmiştir (European Security Strategy, 23 Aralık 2003, “A Secure Europe in A Better World”, Brüksel 15 Mayıs 2011 tarihinde http:// www.ena.lu/ adresinden alındı). Pakistan ve Hindistan hükümetlerinin çelişen politikaları ile uluslararası sistemi kendi tarafına çekme yarışı sorunsalını oluşturan Keşmir Sorunu, reel politikanın benimsendiği ulusal sistemde bir istikrarsızlık unsuru olarak değerlendirilmektedir. Meydana getirilen bu değerlendirme üzerinden çalışmanın sınırlılığı, uluslararası sistem teorisyenlerinden Morton A. Kaplan’ın ortaya koyduğu değişkenler üzerinden bir analizin yapılıyor olmasıdır. Birinci bölümü, sorunsalın çözümlenmesi çerçevesinde Keşmir Sorunu’nun tarihsel arka planı ve Keşmir’in önemi oluşturmaktadır. 5 David, a.g.e., ss. 41-54 106 Uluslararası Sistemde Kronik Bir Sorun: Keşmir Hindistan ve Pakistan devletlerinin uluslararası sistemde kullandıkları araçlar, çalışmanın başında M. A. Kaplan’dan yapılan alıntıda belirtildiği gibi farklı değişkenlere bürünmüştür. Bu değişkenlerin Keşmir Sorunu’na etkileri ve tarafların tezleri ikinci bölümde incelenecektir. Üçüncü bölüme gelindiğinde sorunun sistemdeki yeri, modelleme yapılarak verilecektir. Sonuç bölümünde ise, sorunsala yönelik değerlendirmeler sunulacaktır. Tarihsel Arka Plan İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, uluslararası barış ve güvenliği tehdit edecek bölgesel sorunlar yaşanmıştır ve Keşmir sorunu da bunlardan biridir. Bu sorun, bölgede şiddetin artması ve tansiyonun yükselmesine sebep olmuştur. Özellikle Hindistan ve Pakistan gibi iki büyük nükleer devlet arasında yaşanan bu sorun, Keşmir Cennet Vadisi’nin ölüm vadisi haline gelmesine ve dünya için en tehlikeli meselelerden biri olarak ortaya çıkmasına sebep olmuştur.6 Pakistan’ın kuzeyinde bulunan Cemmu-Keşmir; yüzölçümü 138 bin km2 olan bir ülkedir. Kuzeyde Afganistan’a ve Çin’e, güney ve batısında Pakistan’a, doğu ve güneyinde ise Hindistan’a komşudur. Başkenti Srinagar’dır. Bu bağlamda; Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Çin ile sınırlarını paylaşan bir bölge olduğu görülmektedir. 1925 yılında Hindu Mihrace Cemmu Hari Singh, Keşmir Hindistan Devleti Prensliği’ne geçmiştir ve 1935 yılında “Hindistan Hükümet Sözleşmesi”, Britanya Parlamentosu tarafından kanunlaştırılmıştır.7 16 Mayıs 1946’da ise Britanya Kabinesi Hint devletleri üzerindeki egemenliğinin yeni bir hükümete devredilmeyeceğini ya da kaybedilemeyeceğini ilan etmiştir. 18 Temmuz 1947’e gelindiğinde ise, 6 Akhtar, R. (2010, Mart). India Pakistan Peace Progress 2004-2008: A Case Study of Kashmir. Research Journal of International Studies-Issue 13, ss.47-53 7 Literatürde The Princely Indian State of Jammu and Kashmir olarak geçmektedir. 107 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları Britanya Parlamentosu, “Hindistan Bağımsızlık Sözleşmesi”ni kabul etmiş, Hint devletleri üzerindeki Britanya hükümdarlığının 15 Ağustos 1947 itibariyle bittiğini açıklamıştır.8 Britanya 1947’de Güney Asya’dan çekildiğinde, yönettiği topraklar iki devlete bölünmüştür. (Hindu nüfusun ağırlıkta olduğu bölgeler Hindistan; Müslüman nüfusun ağırlıkta olduğu bölgeler ise Pakistan olacaktı).9 Bölünme ölçütlerinin tam bir açıklık taşımaması; başta (dağlık bir bölgede prenslik olan) Keşmir olmak üzere bazı toprak anlaşmazlıklarını da beraberinde getirmiştir.10 Birinci Dünya Savaşı’nın iki büyük galibi olan İngiltere ve Fransa, Avrupa’daki boşluğu ve dengeyi kendi çıkarları ekseninde şekillendirmiş; bu duruma bağlı olarak ise; yeni devletlerin sınırları etnik kökenlere göre değil, İngiltere ve Fransa’nın çıkarlarına göre çizilmiştir. Balkanlar, Orta ve Doğu Avrupa’da, bugün de devam eden sınır anlaşmazlıklarının ve etnik kökenli savaşların temelini işte bu İngiliz ve Fransız politikaları oluşturmuştur. Özellikle İngilizler; Avrupa, Orta Doğu, Asya ve Afrika’da sorunlu ülke sınırları çizerek emperyalist politikalarını sürdürmeye devam etmiştir. Günümüzde Irak, Afganistan ve Balkanlar’da ortaya çıkan sorunların başlangıç noktasını İngilizlerin çizmiş olduğu bu ülke sınırları oluşturmuştur.11 Coğrafi olarak Pakistan sınırında bulunan Keşmir, Pakistan 8 Hingorani, A. (2007). The Kashmir Issue: Differing Perceptions, Swiss Federal Institute of Technology Zurich. ss. 5-15. 9 Ganj Nehri Deltası’ndaki bölgede bulunan Doğu Pakistan, batıda Afganistan ve İran, doğuda Hindistan ile çevrelenmiş olan Indus Nehri’nin akaçlama havzasında yer alan bölüm Batı Pakistan olarak nitelendirilir. 10 Nye, J.S. ve Welch, D.A.(2010, s. 326). Küresel Çatışmayı ve İş Birliğini Anlamak (Çev: Renan Akman). İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 11 Çakmak, H. (2003, s. 56). Avrupa Güvenliği.(1.baskı).Ankara, Akçağ Basım Yayım. 108 Uluslararası Sistemde Kronik Bir Sorun: Keşmir ile Hindistan arasında bir tampon bölge konumundadır. İngiltere bölgeden ayrıldığında suların kontrolü, azınlıkların durumu ve Pakistan’la farklı dilleri konuşan bin millik Hindistan’ın Pakistan’la ikiye ayrılmış olması aradaki meseleye temel teşkil eden başlangıç sebepleri olarak sayılabilir. Daha önce yarı özerk olan Keşmir, birleşmeyi kabul etmemiş ve iki ülkeyle de uluslararası alanda bağımsızlığını garanti eden bir antlaşma imzalamıştır.12 Hindistan, bağımsızlığını kazandığı tarihten itibaren günümüze kadar Keşmir Sorunu nedeniyle Pakistan ile üç kez savaşmıştır. Keşmir yüzünden iki ülke 1947 yılında, Pakistan’ın CemmuKeşmir’e girmesi ve bölgenin Hindu mihracesinin davetinden dolayı Hindistan’ın müdahale etmesi ile ilk kez karşı karşıya gelmişlerdir. 1947’deki savaş sonunda Cemmu-Keşmir’in 1/3’ü Pakistan’a geçmiş, geri kalanı ise Hindistan yönetiminde kalmıştır. 1965 yılında Pakistan’ın tartışmalı bölge olan Kutch’a girmesi ile HindistanPakistan arasında ikinci savaş yaşanmıştır. Üçüncü çatışma ise 1971 yılında Doğu Pakistan’da yaşanan kitlesel Hindu göçü ile başlamıştır. Bunun sonunda Doğu Pakistan ayrılarak Bangladeş kurulmuştur. İki ülke 1999 yılındaki Kargil Krizi’nde olduğu gibi daha sonra da Keşmir Sorunu yüzünden defalarca savaşın eşiğinden dönmüşlerdir (Ahmad, I.,(2004) “Towards a Kashmiri Settlement Beyond Jihad” 5 Nisan 2011 tarihinde www.sam.gov.tr adresinden alındı). 1 Ocak 1948’de Keşmir Sorunu, Hindistan tarafından BM Güvenlik Konseyi’ne götürülmüş ve sorun uluslararası bir hal almıştır. Hindistan, BM görüşmelerinde Pakistan’ı işgalci olarak suçlarken Pakistan da Hindistan’ı, Keşmir’deki Müslüman halka karşı soykırıma girişmekle itham etmiş ve Keşmir’de Hindistan yanlısı bir hükümet bulunduğu için, sorunun BM gözetiminde bir halk oyla12 Wolpert, S. (1982). Roots of Confrontation in South Asia. New York, Oxford University Press. 109 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları ması yapılarak çözümlenmesi talep etmiştir.1 Ocak 1949’da taraflar arasında ateşkes sağlanarak çatışmalar sona ermiştir. Buna göre; 1. Taraflar arasında ateşkes ilanı ve ateşkes hattının korunması, 2. Bölgeden her iki tarafın da askerlerini çekmesi, 3. BM tarafından serbest ve tarafsız bir halk oylamasının yapılması, Keşmir halkının isteği doğrultusunda Keşmir’in Pakistan’a veya Hindistan’a bağlanması şeklinde kararlar alınmıştır. Hindistan’ın 1948 BM Konseyi’ne verdiği öneriden çıkan kendi kaderini tayin hakkı (self-determinasyon) kararı, 1980’lerin sonunda halk hareketine meşruluk yolu açmıştır. Özellikle 1989 yılında Afganlı mücahitler tarafından özgürlükçü hareket desteklenmiştir.13 İki devletin de birinci gruptaki liderlerine bakıldığında -Mahatma Gandhi, Sardar Patel, Mohammed Ali Jinnah ve Jawaharlal Nehruülkelerini bağımsızlığa kavuşturmak, yeni bir devlet ve yeni bir ulus inşa etmek için uğraş verdikleri görülmüştür. Gandhi dışında hiçbirisi, Hindistan ve Pakistan arasındaki ayrımın bir çatışmaya sebep olacağına inanmamışlardır ve iki ülke arasında iyi ilişkilerin gelişeceğini düşünmüştür. Jinnah, Hindu Müslüman olarak iki ulus düşüncesini dile getirmiştir; bu durum iki laik devlet arasında temelde özel olan din olgusunun farklı boyutlara girmesine sebep olmuştur.14 1959 Mart’ında Hindistan ve Çin arasında çıkan Tibet Sorunu ve sonrasında 1962 yılında yaşanan savaş, ilişkileri gergin hale getirmiştir. Ayrıca bu savaş, sonraki dönemlerde Keşmir Sorunu’nun merkezi devletlerin etkisi altına girmesine sebep olmuştur. Çin’in Pakistan’ın tarafında yer alması, buna cevaben ABD’nin de 13 Ahmad, a.g.m. s.29. 14 Cohen, S.P., (2003, ss. 35-55). India, Pakistan and Kashmir.Karachi. New York, Oxford University Press. 110 Uluslararası Sistemde Kronik Bir Sorun: Keşmir Hindistan’a destek vermesi Keşmir’in Büyük Oyun’un bir aracı olmasına neden olmuştur. 2 Haziran 1972’de Hindistan ve Pakistan arasındaki çatışmanın sona ermesi ve kıta içerisinde dostluk ilişkilerinin kurulması ile iki ülke arasında “Simla Antlaşması” imzalanmıştır. İki ülke, birbirlerinin farklılıklarını barışçıl yollarla çözeceklerini, ilişkilerin bozulmasına sebep verecek herhangi bir antlaşma, organizasyona girmeyeceklerini ve/veya bu tarz oluşumları desteklemeyeceklerini vaat etmişlerdir.15 BM’nin Keşmir’le ilgili bugüne kadar aldığı kararlar şu şekilde sıralanmaktadır: BM Güvenlik Konseyi [BMGK] 21 Nisan 1948, 13 Ağustos 1948, 5 Nisan 1949, 14 Mart 1950, 30 Mart 1951, 23 Aralık 1952, 24 Ocak 1957 Hindistan ve Pakistan Sorunu kapsamında düzenlenen Güvenlik Konseyi Kararları ve 20 Nisan 1965, 6 Haziran 1998 kararlarıdır. Kararların içeriğini ise; Karşılıklı Güven İnşasına Dayanan Araçlar [CBMs] kullanımı olarak ifade edebileceğimiz karşılıklı diyaloğun sağlanması, Kontrol Hattı’nın her iki tarafın hizmetine açılması ile buna ek olarak dağılmayla beraber parçalanmış ailelerin birbirini görebilme hakkına sahip olabilmesi oluşturmaktadır ( Ul Naq, N., (2010) “Whither Kashmir (Part 1, Part 2)” 11 Nisan 2011 tarihinde http://www.mofa.gov.pk/pages/ Brief.htm adresinden alındı). BMGK’nın 6 Haziran 1998 tarihli 1172 sayılı kararı, çözümün halk oylamasını değil karşılıklı diyaloğu esas almasını kabul etmektedir (Resolution 1172, 1998, Unanimously Adopted; Pakistan Says It Had Been Left with No Choice but to Exercise Its Nuclear Option, Cenevre. 9 Haziran 2011 tarihinde http://www.un.org/News/Press/docs/ 1998/sc6528.doc.htm adresinden alındı). 21 Şubat 1999 tarihli Lahore Bildirisi, Simla Antlaşması’ndan 15 Hingorani, A. (2007). The Kashmir Issue: Differing Perceptions, Swiss Federal Institute of Technology Zurich.s.28. 111 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları sonra, tarafların sorunu barışçıl yollarla çözümüne yönelik olması bakımından önemli bir belgedir. Bu bildiride, tarafların başta BM Sözleşmesi olmak üzere Cemmu ve Keşmir Sorunu’nda barışın sağlanmasına çaba sarf edip, iç müdahale ve saldırıdan kaçınacakları kararı alınmıştır. Nükleer silah kullanmayarak, nükleer ve diğer alanlarda karşılıklı güvenin yapılandırılması için uğraş verecekleri şeklinde kararlar da alınmıştır (The Lahore Declaration, 21 February 1999, 27 Mayıs 2011 tarihinde http://www.mofa.gov.pk/Pages/ Lahore_Declaration.htm adresinden alındı). Son dönemde Hindistan, Keşmir’in tamamı üzerindeki egemenlik haklarına ilişkin iddialarını devam ettirmektedir. Pakistan, statükonun çözüm olarak değerlendirilemeyeceğini ileri sürmektedir; ayrıca BM denetiminde icra edilecek bir halk oylaması konusunda da ısrar etmektedir. Ayrıca Pakistan yönetimi, gayri resmi olarak Azad Keşmir’in Keşmir vadisindeki egemenliğinin kabul edilmesi koşuluyla askerden arındırılmış bir Keşmir alternatifine veya Keşmir’in Çenab Nehri sınır kabul edilerek bölünmesini öngören “Çenab” formülüne açık olduğunu belirtmektedir. Ancak Cammu Keşmir’deki Hindistan yanlısı gruplar Çenab formülünü, bu tarz bir bölünmede Keşmir Vadisi’nin Hindistan tarafında kalan kesiminin etnik ve kültürel açıdan Hindistan Keşmiri’nden büyük oranda farklı olacağını ileri sürerek bu formülü kabul etmemektedirler. Bazı politik analistler Pakistan devlet politikasının saldırgan bir hal almasının nedeni olarak Kargil Savaşı ve sonrasında meydana gelen 11 Eylül saldırılarını öne sürmüştür. Bütün bu olayların ise Pakistan’ı, terörizm konusundaki konumunu değiştirmeye zorladığı görülmüştür. Tartışmayla ilgili çoğu tarafsız grup, Keşmir’deki BM çözümünün uzun vadede işe yaramayacağını belirtmiştir. Buna ilave olarak Avrupa Birliği de yapılacak olan halk oylamasını, Keşmir112 Uluslararası Sistemde Kronik Bir Sorun: Keşmir lilerin ilgisi dahilinde olmayacağı şeklinde değerlendirmiştir. Tarihsel süreci genel olarak değerlendirdiğimizde iki ülkenin de yanlış anlamalar ve yanlış hükümlerle ilgili bir geçmişe sahip olduğunu görmekteyiz. Bu yüzden bölgenin sınırları ve bölüşümünün net bir şekilde ortaya konamamasından ortaya çıkan sorun tehlikeli boyutlara taşınmıştır. Durumun tehlikeli bir hal almasının nedenlerinden bir diğeri ise Hindistan ve Pakistan’ın nükleer silaha sahip iki güç olmasıdır. Tarihsel süreç özet olarak verildikten sonra, ikinci bölümde Keşmir Sorunu’nda Hindistan ve Pakistan taraflarının tezleri ve sorunun uluslararası sistemdeki yeri ortaya konacaktır. Keşmir Sorununda Tarafların Tezleri Cemmu ve Keşmir halkı 64 yıldır güvensiz, adaletsiz, şiddet ve terör olaylarının hakim olduğu bir coğrafyada geleceklerini öngöremeden yaşamaktadır. Sorun kronikleşmiş, çözümsüzlüğün çözüm olarak sunulduğu bir hal almıştır. Edward A. Azar’a göre; Cemmu ve Keşmir Sorunu sürüncemede kalan sosyal bir çatışma sınıfı içerisinde değerlendirilmelidir. Çünkü bölge ekonomik ve teknolojik gelişmenin çok gerisinde, sosyal ve politik sistemin bütünleşmediği bir yapıdadır.16 Bu çatışma; farklı kimliklerin varlığı, ortak değerlerinin olmayışı, içinde bulunulan güvensizlik ortamı ile etkin siyasal bölüşümün oluşturulamaması gibi durumlarda ortaya çıkmaktadır. Buna göre Keşmir Sorunu da kimlik, güvenlik ve siyasal paylaşım eksikliğinin yaşandığı sürüncemede kalan bir sosyal çatışma örneğidir. Hindistan İçin Keşmir Hindistan’ın Keşmir’deki varlığı temelde, laik ve demokratik 16 Ahmar, a.g.e.s.5, Azar, a.g.e. ss. 145-151. 113 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları yapısını muhafaza edilebilmek için burayı gerekli bir bölge olarak görmesinden ileri gelmektedir. Keşmir, Hindistan ve Pakistan arasında süregelen mücadelenin bir sembolü haline gelerek bu iki ülkenin bölge hakkında kendi çözümlerini kabul ettirmeye çalıştığı, rekabet ortamının yaratmış olduğu gerginlikle nükleer silahlanmaya kadar varan güç mücadelesinin yaşandığı bir bölgeye dönüşmüştür. Hindistan %20 oranında Hindu’nun yaşadığı bölge üzerinde denetimini kaybetmek istemediği gibi, Pakistan’ın bölgeyi egemenliği altına alarak avantajlı bir konum elde etmesine de izin vermek istememektedir. Hindistan, Keşmir’i kendi ayrılmaz parçası olarak değerlendirip sorunu bu şekilde çözümlenmiş görerek Pakistan’ı buradaki ayrılıkçıları desteklemekle suçlamaktadır. Hindistan için ABD’ye Keşmir’deki ayrılıkçıların terör faaliyeti içerisinde olduklarını kabul ettirmek, Hindistan’ın buradaki eylemlerini meşrulaştırmak ve Pakistan’ı uluslararası sistemde terörü besleyen, onların kaynaklarını güçlendiren bir devlet olarak sunmak önemlidir.17 Bu paralelde Hindistan, Keşmir’de kendi aleyhine meydana gelen terör olaylarının uluslararası ortamda algılanmasını sağlamak amacındadır. Buna ek olarak ise Keşmir ile ilgili her türlü uluslararası arabuluculuk teklifini geri çevirmekte, askeri gücünü de ön plana çıkararak Pakistan ile görüşmelerde meselenin uluslararası nitelik kazanmasını engellemektedir. Hindistan, dünyaya kendi ulusal güvenlik meselesi olarak yansıttığı Keşmir Sorunu’nu (uluslararası müdahaleyi engelleyerek) Pakistan üzerinde bir baskı aracı olarak kullanmaktadır. Keşmir konusunda Hindistan’ın sergilediği bu uzlaşmaz tavır, Pakistan’ın manevra alanını azaltmakta ve Onu Hint talepleri karşısında çaresiz bırakmaktadır. Hindistan’ın Keşmir üzerinde egemenliğini tam anlamıyla meş17 Tavares, R. (2008). Resolving the Kashmir Conflict: Pakistan, India, Kashmiris and Religious Militants. Asian Journal of Political Science (3), ss. 276-302. 114 Uluslararası Sistemde Kronik Bir Sorun: Keşmir rulaştıramaması sonucu bölgede iç savaş devam etmekte, Pakistan’ın ayrılıkçı gruplara sağladığı desteğin yanı sıra Hindistan’ın da bölgede aldığı sert tedbirler sorunun çözümünü daha da zorlaştırmaktadır. BM’nin bölgede halk oylaması yapılmasına ilişkin önerisi ise Hindistan tarafından sürekli olarak reddedilmektedir. Hindistan, çok sayıda etnik grubu bünyesinde barındıran bir ülkedir. Bu nedenle ülkenin bütünlüğünün korunması maksadıyla bağımsızlık yönündeki talepler karşısında kesinlikle taviz verilmemektedir. Hindistan, Pakistan tarafından öne sürülen “İki Ulus Teorisi”ni kabul etmemekte ve Keşmir’in Müslüman çoğunluğa sahip bir devlet olmakla birlikte, Hindistan’ın ayrılmaz bir parçası olduğunu iddia etmektedir. Yine buna bağlı gayri resmi görüş ve iddialar, Pakistan’ın Hindistan aleyhine radyo ve televizyonlarda kin ve nefreti körükleyici kara propaganda uygulandığını belirtmektedir. Hindistan, Keşmir’de kontrolü sağlamak adına otoriter bir yönetim sergilemekte, bu yönetime karşı yerel halk da özgürlük mücadelesi veren bir direniş yürütmektedir. Keşmir’i yönetmek; Hindistan’ın güçlü bir devlet olduğunu, şiddetle mücadele edebildiğini ve bunda başarı sağladığını dünyaya gösterebilmesi açısından önemlidir. Bunun yanında Keşmir’in kontrol edilmesi, Hindistan için bölünmez toprak bütünlüğünün ve ulus devlet olmanın bir sembolü gibidir. Ancak bölgenin bu kontrol edilişi, Keşmir’in taleplerinin Hindistan’ın bütünlüğüne tehdit oluşturduğu şeklinde bir tanımlamayı da beraberinde getirmektedir. Bu doğrultuda Hindistan’ın dünya kamuoyuna sunduğu düşman, Keşmir’deki Müslümanlardır. Tüm bu girişimlerin arkasında Hindistan’ın, Keşmir’deki Pakistan kaynaklı terörün kurbanı olduğunu göstererek ABD ile aynı mağduriyeti yaşayan bir ülke oluşuna dikkat çekme çabası yatmaktadır.18 18 Djalili, M:R. ve Kellner, T. (2009). Yeni Orta Asya Jeopolitiği (Çev: Reşat Tüzmen). İstanbul, Bige Kültür Sanat 115 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları ABD’ye Keşmir’deki ayrılıkçıların terörist faaliyet içinde olduklarını kabul ettirmek Hindistan’ın buradaki her eylemini meşrulaştıracak ve Pakistan’ı zor durumda bırakacaktır. Hindistan, dünyaya kendi ulusal güvenlik sorunu olarak yansıttığı Keşmir Sorunu’nu, uluslararası müdahaleyi engelleyerek Pakistan üzerinde bir baskı aracı olarak kullanmaktadır. Keşmir konusunda Hindistan’ın sergilediği uzlaşmaz tavır, Pakistan’ın manevra alanını azaltmakta ve Onu Hint talepleri karşısında çaresiz bırakmaktadır. Pakistan İçin Keşmir Pakistan, Keşmir’i bütünleştirilememiş bir parça olarak değerlendirmektedir. Pakistan BM Güvenlik Konseyi’nin öne sürdüğü kararları uygulama taraftarıdır. Ayrıca Pakistan, nüfusunun %60’ı Müslüman olan Cemmu-Keşmir’in tartışmalı bölge olduğunu ve nihai statüsünün tespit edilmediğini ileri sürerek halkın kendi kaderini tayini için halk oylaması yapması gerektiğini savunmaktadır. Keşmir iki sebepten ötürü Pakistan için önem taşımaktadır. Bunlardan birincisi, halkın %60’ının Müslüman olması iken ikincisi ekonomiktir. İndus suları, Keşmir’in dağlık bölgesinden geçmektedir ve Pakistan, nehrin üst kesimlerini denetim altında tutmak istemektedir. Buna paralel olarak da hidroelektrik tesislerinden enerji ihtiyacını karşılamak istemektedir. Pakistan, Cemmu-Keşmir’de iki ulusun bulunduğunu savunur ve halkın kendi kaderini tayin hakkının olması gerektiğinden yanadır; Hindistan ise, Pakistan’ın İki Millet Teorisi’nin cihad anlayışı ve terörizmi tetiklediğini savunmaktadır. 2006 yılında Pakistan eski Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref, meselenin çözümü için dört aşamalı bir formül önermiştir:19 19 Akhter, S. (2007, Kış). Role of Leadership in India-Pakistan Peace Process. Regional Studies, Vol.16/1 s.11. 116 Uluslararası Sistemde Kronik Bir Sorun: Keşmir 1. Keşmir’in tanınması, sorunun çözümü için olmazsa olmaz bir şarttır, 2. Hindistan, Pakistan ve Keşmir arasında sınırların açılması gereklidir, 3. Diyalogların öncelikle mutabakata varılamayan konularda dış temsilcilerin de katıldığı cumhurbaşkanları başkanlığında başlatılması lazımdır, 4. İki devlet içinde “kazan-kazan” anlayışı çerçevesinde hakların güven altına alınması ve/veya temin edilmesi, silahsızlanmanın gerçekleştirilmesi esastır. Pervez Müşerref’in dört aşamalı bu planı, problemin tüm tarafları açısından pragmatik çözümler getirmesi yönünden önemlidir. Müşerref’in planı, Pakistan’ın bölgenin güvenliği açısından Keşmir üzerindeki iddialarından büyük bir oranda taviz verdiğini göstermektedir. Buna karşılık Hindistan’ın, Pakistan’ın önerdiği formülün çözüm için uygun olmadığını düşünmesi ve isteksiz tavrı, Pakistan ve Hindistan arasında 2004 yılında başlayan ikili siyasi görüşmelerin etkinliğini azaltıcı sonuçlar doğurmuştur.20 Keşmir’in tanınması için etnik ve coğrafi sınırlarının belirlenmesi, askeri birliklerden arındırılması (demilitarization), yasal ve kamusal statüsünün tanınması ön koşullar olarak öne sürülmüştür. Bunlara ek olarak Keşmir, insanların özgürce giriş-çıkış yapabileceği, sınırları belli olan bir bölge olacaktır. Ülkeye öz yönetim olarak kaynakların kullanımında otonomi hakkı verilecek; fakat tam bağımsızlık verilmeyecektir. Askeri birlikler açıklanan maddeler uyarınca bölgede konumlandırılacaktır. Hindistan, Pakistan ve Keşmir’i temsil eden ortak bir gözlemci mekanizma kurulacaktır. Pakistan’ın sadece Keşmir’in özgürleştirilmesi değil Hindis20 Chandiramani,S., Finaud, M ve Koser, K. (2010). Pakistan and South Asia’s Security Nexus, Scenarios for the Future. Geneva Center for Security Policy- Issue (11), - ss.1-62. 117 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları tan’daki Müslümanların özgürleştirilmesi adına da cihad anlayışını benimsediği, Pakistan gizli servisinin Taliban’ı desteklediği, medreselerde çocukların “özgürlük savaşçısı” olarak yetiştirildiği gibi tespitler, Batı kaynaklarında altı çizilen noktalardır.21 Yine Pakistan’ın, 1971’de Doğu Pakistan’ı kaybetmesinin ardından yaşadığı travmanın benzerini yaşamamak ve ulusal birliğini korumak adına Hindistan tehdidini ulusal bir tutkal olarak kullandığı da görülmektedir. Hindistan bu çözüm önerileri için lehte ya da aleyhte bir geri bildirimde bulunmamıştır. Hindistan bu 3 aşamalı çözüm için herhangi bir yorumda bulunmazken, otonomiyi reddetmiştir. Mihrace Hari Singh, Keşmir’in iki tarafı da ilgilendiren bir mesele olduğunu ve karşılıklı çözümlenmesi gerektiğini savunmuştur. Ayrıca iki taraf da ortak bir gözlemci mekanizmayla ortak çalışmalar yürütülmesinin, bölgenin sosyal ve ekonomik sorunlarının çözülmesi açısından faydalı olacağını belirtmişlerdir. Son toplamda, 2005 yılından sonra Keşmir Sorunu ile ilgili olarak tarafların sergiledikleri müzakereye açık tutum, sorunun yumuşadığı gibi bir izlenim verse de Hindistan’ın Orta Asya’ya yönelik enerji merkezli girişimleri ve buna Pakistan tabanlı terörün engel olduğunu ifade etmesi ilişkileri gerginleştirmiştir. İki ülkenin ilişkilerinin normalleşmesiyle bölgedeki ekonomik büyüme imkânlarının artacağı, ticari anlaşmaların yapılacağı ve enerji nakil hatlarının gerçekleşeceği düşünülmektedir. Ancak Keşmir Sorunu ile ilgili olarak iki tarafın da diğerine üstünlük sağlamaya yönelik talepleri çözümsüzlüğü kalıcı hale getirmektedir. Sorunun Uluslararası Sistemdeki Yeri Sorunla ilgili olarak üç temel faktörden bahsedilebilir. Önceli21 Godement, F. (2011). The United States and Asia in 2010, Asian Survey, Vol.51, No.1 (January/February 2011). ss.5-17.Paris. Stern, J., (2000 Kasım-Aralık). Pakistan’s Jihad Culture. Foreign Affairs, Vol.79, No.6, ss. 115-126. USA. 118 Uluslararası Sistemde Kronik Bir Sorun: Keşmir ği, sorunda devletlerin oynadığı rol almaktadır. Burada merkezkaç kuvvette olan devletler ve merkezcil kuvvette olan devletler olarak ikili bir sınıflamaya gidilebilir. İkinciyi, bölgedeki güvenlik ve güvenlik(siz)leşme sorunları, üçüncüyü de dini ve etnik sınır sorunu oluşturmaktadır. Devletler noktasında bakıldığında; soruna taraf olan, yani sorundan doğrudan etkilenen devletlerin yanı sıra, ulusal çıkarları sebebiyle sorundan dolaylı olarak etkilenen devletlerin de söz konusu olduğu görülür. Fizikte olduğu gibi uluslararası sistemde de merkezkaç kuvveti yaratan devletlerin var olduğu çıkarımı yapılabilmektedir. Bu devletlerin dışarıya doğru yayılımı, sistemin dışına bir kuvvetin etki etmesini sağlamaktadır. Bu kuvvet, merkezcil devletler tarafından merkezkaç devletleri belirli bir yörüngede tutmak için, içeri doğru kuvvet uygulama şeklinde tepki vermektedir. Buradan yapılacak çıkarım doğrultusunda merkezcil devletlerin; uluslararası sistemin karar alma havzasında kendi lehine çıkış açıları yapan merkezkaç devletlerin hareketlerini etkileyebilen devletler olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Keşmir Sorunu’nun sistemdeki coğrafi varlığına bakıldığında bölge; Pakistan, Hindistan, Bangladeş, Nepal, Butan ve Sri Lanka’yı kapsamaktadır. Çin, etkin bir çevre ülkesi olarak bu bölge içerisine dâhil edilmektedir. Başka bir ifadeyle Çin, Güneybatı ve Güneydoğu Asya politikaları içinde de dikkate alınan bir devlet konumundadır.22 Buna rağmen küresel sistemde; karşılıklı bağımlılık ilkesi, iç içe giren ilişkiler, siyasal değişkenler arasındaki ilişkilerin varlığı sorunun, merkezkaç ile merkezcil devletlerin ilişki seviyeleri ve tiplerine göre bölünmesine sebep olmuştur. Özellikle bağımlılık hususunda belirli ölçülerde devletlerin özerk davranması kısıtlanıldığından ilişkilerden elde edilecek yararın katlanılan zararı geçeceği 22 Arı, T. (2000, s. 2). Global Politika ve Güney Asya, Keşmir Sorunu ve Nükleer Yarış.(2.baskı). İstanbul, Alfa Yayınları 119 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları konusunda bir teminat yoktur. Böyle bir teminatın yoksunluğu, devletlerin küresel sistemde kendilerinden çok uzak bir coğrafyadaki çatışmaların tarafı olmasını zorunlu kılmıştır. Çıkar çatışmalarının olduğu bu sistem Morton A. Kaplan’ın ifade ettiği biçimde; askeri, ekonomik, teknolojik ve demografik unsurlara bağlı davranış değişikliklerinin yaşanmasına sebep olmuştur. Sorunun temelinde İngiltere’nin, Keşmir Sorunu’yla ilgili Wilson Churchill’in demir perde söylemiyle birlikte Soğuk Savaş döneminde, Güney Asya alt sistemlerinde İslam devletlerinden uydu devletler yaratarak oldukça korkulan Sovyet ilerlemesine karşı bir savunma hattı kurma amacının yattığı düşünülmektedir.23 Bu paralelde İngiliz kuvvetlerinin, Sovyet yayılmasına karşı bir güvenlik alanı oluşturma ve Orta Doğu petrol alanlarını koruyabilme düşüncesine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir sav ise İngiltere’nin; bölgenin barışçıl bir şekilde yönetilebileceği; bölgeyi Hindu, Şii ve Müslüman grupların siyasal olarak da kabul görebileceği bir bölüşüm içerisine sokamamasından ileri gelir. İki tarafın ulusal kimliği için Keşmir’in önemi, özellikle bu devlet liderlerinin Keşmir tutkusu- Jawaharlal Nehru ve Mohammed Ali Jinnah-, sorunun çözülememesine sebeptir.24 Bölge içerisinde bulunan devletler, uluslararası sistemin birer parçasına sahip, birbirlerine bağımlı ilişkileri olan ve ortak örgütlere taraf olmuş devletlerdir. Buna mukabil, bu devletlerin kendi arasında eşit bir güç dağılımı olmadığından güç boşluğu, Batı dünyasına göre; psedo-messianik25 devletler tarafından doldurulup var 23 Schofield, V., (2008, Mart). Kashmiri Separatism and Pakistan in the Current Global Environment. Contemporary South Asia.16 (1) 83-92. UK 24 Cohen, a.g.e. s.34. 25 Etimolojik Türkçe karşılığı: Sahte Mesihyen Hareketler. Pseudo (südo) Antik Yunanca bir önek. Anlamı: sahte, uydurma. Bu hareketlerden ilki; Sıddık Hüseyin’in 120 Uluslararası Sistemde Kronik Bir Sorun: Keşmir olan denge korunmaya çalışılmaktadır. Ülkede bölge devletleri arasında ekonomik, siyasal, güvenlik ve diğer alanlarda yerel iş birliğini öngören ve devamlılık arz eden ortak mekanizmaların oluşturulamamış olması ise güvenliksizleşmeyi tetiklemektedir. Hindistan’ın Bağlantısızlar Hareketi’nin lideri olması nedeniyle bölge içi veya dışındaki örgütlere katılmadığını görmekteyiz. Başka bir ifadeyle bu durum bölgedeki devletlerden birini güvenlik araçlarını artırması yönünde etkilerken diğer devletin ise güvenliğini azaltıcı bir unsur olarak kendini göstermektedir.26 Hindistan’ın güncel ekonomik gelişimi, özellikle ABD ve diğer G8 devletleri üzerinde gittikçe artan etkisi, soruna diğer devletlerin de dolaylı yoldan katılmasına sebep olmuştur. ABD’nin Afganistan ve Pakistan temsilcisi olan Richard Holbrooke, ABD’nin Keşmir Sorunu’na müdahale etmeyeceğini belirtmiştir (The Express Tribune, 2010 ve Top News, 2009). İslamabad ve Yeni Delhi tarafından önemli bir otorite olarak görülen ABD’nin arabulucu devlet statüsünde meseleye yaklaşmasının, devlet dışı aktörlerin barış kurmayı engelleyen eylemlere girişmesinin önünü keseceği söylenmektedir.27 ABD, Afganistan ve Pakistan savaşında Pakistan’a yardım etmiş; özellikle medreselerde dini eğitim alıp mücahit olarak yetiştirilen çocukların laik eğitim alarak ülkenin ekonomik gelişiminin sağlanabilmesi yönünde Pakistan hükümetine destek vermiştir.28 kurduğu Dindar Encümen; ikincisi, Şia Hareketi olan Atbai Melek Buhra Cemaati (Atba-i-Malak Bohra Jamaat)’dir. 3.sü ise, bir örgüt değil; fakat Riyaz Ahmet Goharşani ile bağlantısı bulunan hareketlerdir. Bir örnek olarak Uluslararası Mehdi Vakfı [The Mehdi Foundation International(MFI)] verilebilir. 26 Arı, a.g.e. s.28 27 Chandiramani, Finaud ve Koser, a.g.m.s.48 28 Stern, a.g.e, s.126 121 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları Powell’a göre; Amerika, Hindistan ve Pakistan arasındaki çatışmanın çözümünde kendisini bir arabulucu olarak görmemiştir.29 Avrupa ve Asya ile birlikte çalışarak Bush yönetimi altında rekabet alanlarını fırsat alanlarına çevirmek istemiştir. Özellikle 11 Eylül’den sonra değişen ABD politikaları, İslam ülkelerine bakış açısı ve Keşmir’in iki nükleer güç arasında kalan bir bölge olması Amerikan’ın krizi sonlandırmaya yönelik yoğun çabalara girmesini sağlamıştır. ABD, Rusya’nın ve Çin’in bölge üzerinde olası etkilerini bertaraf etmeye yönelik eylemlere girişmeye her an hazır durumdadır. Rusya’nın Keşmir Sorunu’na bakış açısı, Sovyet zamanından beri değişmemiştir. Rusya, Keşmir’i Hindistan’ın bir parçası olarak görmektedir. Rusya her iki tarafın da bir şey kaybetmeden bölgenin statükosunu sağlayabileceklerini belirtmekte; Hindistan da bu düşünceyi desteklemektedir.30 Rusya’nın soruna bakışını, Rusya’nın çok kutuplu sistemdeki dış güvenlik politikasına da dayandırabiliriz. Rusya’nın kendisiyle birlikte ABD, Çin Halk Cumhuriyeti [ÇHC], Japonya, AB ve Hindistan’dan oluşan altı dış politika kutbu mevcuttur. Bu bağlamda bu bölgelerle ilişkileri, kendi ekonomik ve siyasi adımları için önem taşımaktadır. 2002 Aralık başlarında Putin; Rusya, ÇHC ve Hindistan arasında büyük bir iş birliği çağrısında bulunmuş, bu üç merkezin terörizme karşı belirgin roller üstleneceğini belirtmiştir. Üç devletin ortak sorunlarının ayrılıkçı hareketler ve terörizm olduğuna vurgu yapmıştır; Moskova Çeçenlerle, ÇHC’nin Tibet ve Tayvan’la, Hindistan’ın ise Keşmir’le sorunları mevcuttur. Bu üçlü birlik, özellikle Çin ile Hindistan arasında, Çin’in Pakistan’ın nükleer programını desteklemesi ve Hindistan’ın 29 Powell,L., C., (2004, Ocak/Şubat). A Strategy of Partnership. Foreign Affairs.Vol 83. No.1, ss.22-34. 30 Malek, M. (2004, Mayıs/Haziran). Russian Policy towards South Asia: An Update. Asian Survey.Vol.44, No.3, ss.384-400. 122 Uluslararası Sistemde Kronik Bir Sorun: Keşmir Amerika’yla olan ilişkilerini sürdürmesi sebebiyle güvensizliğin hüküm sürdüğü bir ortaklık olarak kendini göstermiştir.31 Çin’in bölgedeki varlığına ve soruna yaklaşımına bakıldığında Çin, Aksai Çin olarak bilinen kimsenin yaşamadığı bir bölgeyi kendi topraklarına kattığı görülür. Çin ve Hindistan’ın 1962’de savaştığı alanlardan biri de bu bölgedir; fakat savaş Hindistan’ın kesin yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Buna paralel olarak Çin’in, Hindistan’la yaşadığı sorunlar nedeniyle 1965 ve 1971’deki çatışmalarda Pakistan’ı desteklediğini görmekteyiz. Hindistan’la sorunları olan Pakistan’ın Çin’le iş birliği yapması hem Pakistan açısından hem de Çin açısından çok önemlidir. Zira Çin’in Müslüman ülkeler arasında ilişkilerinin en iyi olduğu ülke Pakistan’dır. Çin ve Pakistan 2006 yılında “Serbest Ticaret Anlaşması” imzalamış, bununla kalmayarak Çin, ekonomik büyüme adına hayati önem taşıyan hammadde akışının bir kısmını Pakistan’dan sağlamayı başarmıştır. Pakistan, Çin için ticaret ve enerji koridoru oluşturması açısından da çok önemlidir. Çin, Burma’dan yapmaya çalıştığı “kısa petrol yolu”nu Pakistan’ın Gwadar Balochistan Limanı ve Karakurum üzerinden gerçekleştirerek (Batı Çin’e) yapmış, böylelikle bu projesine alternatif üretmiştir (Uğur, C. Hint-Çin İlişkileri, 9 Haziran 2010, 3 Haziran 2011 tarihinde http://www.turksam.org/tr/a2069.html adresinden alındı). Çin, Pakistan’ın Hindistan’la olan sorunlarında Pakistan’ın yanında olarak ve gelişmesine katkı sağlayarak hem kendine ciddi faydalar sağlamakta hem de Hindistan’a karşı önemli kozlar elde etmektedir. Buna karşılık Pakistan da ABD’nin kendine uyguladığı yaptırımlara karşı Çin tarafından destek almakta ve Hindistan’a karşı, komşu pozisyonundaki diğer bir güç olan Çin’e dayanmaktadır. Güney Asya Bölgesi’nde artan Çin etkisi Hindistan’ı endişelendir31 Malek, a.g.e. ss. 3894-386 123 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları diği gibi, başta ABD olmak üzere batılı ülkeleri de rahatsız etmektedir. Özellikle bölgenin terör gruplarının kaynak merkezlerinden biri olması, küresel terörizm algısıyla hareket eden ABD’nin Pakistan’a olan yaptırımlarını daha değersiz kılmaktadır. Uluslararası sistemde sorunu modelleme içerisinde alırsak, uluslararası sistemde Pakistan ve Hindistan kendi gereksinimlerini yerine getirmek için yine kendi devletlerine özgü olan davranışları ortaya koymaktadır. M.A. Kaplan’ın uluslararası sistem modeline uyarlanan ve tablolarda açıklanmak istenen duruma göre, öncelikle her iki devlet içinde sistemde beş ana değişken söz konusudur. Bunlardan birincisi, devletlerin sorunda iddia ettikleri devlet davranışlarını ortaya koyan esaslı kurallardır. İkincisi değişen dünya düzenine bağlı olarak her iki devletin de sistem tarafından uygulanmaya zorlandığı değişim kurallarıdır. Üçüncüsü, merkezkaç kuvvetler olarak betimleyebileceğimiz Pakistan ve Hindistan’ın merkezcil devletler, sistem, uluslararası aktörler, devlet dışı aktörler tarafından karar alma havzalarını etkileyen politikalarını yönlendiren sınırlandırıcı değişkenlerdir. Dördüncüsü olan yapılabilirlik değişkenleri ise, esas kuralların hayata geçirilebilmesi için devletlerin potansiyellerini gösteren ölçütlerdir. Sonuncusu da devletlerin birbirleriyle iletişim düzeylerini ortaya koyan araçlardır. Pakistan açısından Keşmir Sorunu’nda esaslı kurallar: Keşmir’de dini öğelere vurgu yapılması, Müslüman nüfusun serbestleştirilmesi, Hindu ve Müslüman iki ulus teorisinin kabul ettirilmesi ve bunun için uluslararası ortamın kullanılmasıdır. Pakistan, Hindistan’ı dengeleme adına; Arap Devletleri, İran, ABD, Çin ve Kuzey Kore ile yakın ilişkiler kurmaya çalışmaktadır. Özellikle yapılabilirlik değişkenleri içinde cihad anlayışının kuvvetli bir araç olarak kullanıldığını görmekteyiz. 124 Uluslararası Sistemde Kronik Bir Sorun: Keşmir Tablo – 7. Morton A. Kaplan 1968 Uluslararası Sistem Modeli ve Pakistan Olay: Keşmir Sorunu P A K İ S T A N 1.Değişken Esas Kurallar 2.Değişken Değişim Kuralları 3.Değişken Aktörleri Sınırlandırıcı Değişkenler 4.Değişken Yapılabilirlik Değişkenleri 5.Değişken Haberleşme Değişkenleri • Dini Öğelerin Kullanılması, • Ulusal Bilinç ve Kimlik Yaratma, • İki Ulus Teorisinin Kullanılması. • Barışçıl Yollarla Çözüm, • Çatışma Çözümleri, • Güven İnşası, • Karşılıklı Diyalog. • Uluslararası sistem, • Aktörler, • Merkezcil Kuvvetler. • Nükleer Silah Kullanımı, • Köktenci Hareketler, • Cihad Anlayışı, • Merkezcil Devletlerin Desteği. • Anlaşmalar, ikili ve çoklu görüşmeler, zirveler, • Bölgesel ve küresel ittifaklara dahil olma çabası (SAARC, BM, ŞİÖ gözlemci). Tablo – 8. Morton A. Kaplan 1968 Uluslararası Sistem Modeli ve Hindistan Olay: Keşmir Sorunu H İ N D İ S T A N 1.Değişken Esas Kurallar 2.Değişken Değişim Kuralları 3.Değişken Aktörleri Sınırlandırıcı Değişkenler 4.Değişken Yapılabilirlik Değişkenleri 5.Değişken Haberleşme Değişkenleri • Tarihsel Veriler, • Egemenlik Anlayışı, • Pakistan’ın problem kaynağı olduğu görüşü. • Barışçıl Yollarla Çözüm, • Çatışma Çözümleri, • Güven İnşası. • Uluslararası sistem, • Aktörler, • Merkezcil Kuvvetler. • Nükleer Silah Kullanımı, • Askeri ve Ekonomik. Gücün Kullanımı, • Teknolojik Düzey. • Anlaşmalar, ikili ve çoklu görüşmeler, • Merkezcil devletlerle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, • (SAARC, BM, ŞİÖ gözlemci). 125 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları Hindistan’a bakıldığında ise problem kaynağı sisteme yansıtılmaktadır. Ülke, İki Ulus Teorisi’ni reddederek sorunu, egemenliğinin ve kimliğinin temel ögesi olarak görmektedir. Özellikle hızla gelişen ekonomik büyümesi, merkezcil güçlerin yeni dikkat algısının üzerine çekilmesini sağlamakta ve devletler Hindistan’la ayrı bir çizgiye girmemek, nükleer yarışı hızlandırmamak adına soruna taraf olmakta çekimser davranmaktadırlar. Değişim kuralları; küreselleşen dünyada sistemin, devletleri barış yönünde çatışma çözümleme yöntemlerine itmesine bağlı bir durumdur. Her iki devlet de sorun için sistemdeki merkezcil güçleri yanlarına çekebilmek ve birbirlerini dengeleyebilmek adına barış enstrümanlarını kullanmaktadır. İki devlet için de haberleşme değişkenleri olarak antlaşmalar, ikili çoklu görüşmeler, bölgesel ve küresel örgütlere dahil olma unsurları kullanılmaktadır. Örneğin BM, Bölgesel İş Birliği için Güney Asya Birliği (SAARC), Şanghay İş Birliği Örgütü Gözlemci Statüsü gibi. Problem alanı olarak ortaya konulan çelişkili politikaların sonucunda 1990 yılından itibaren iki ülke arasındaki nükleer yarışın hızlanması, tehlikeli bir araç olması bakımından uluslararası sistemdeki devletleri etkileme ve Keşmir Sorunu’ndaki esas değişkenleri gerçekleştirebilme amacını yerine getirebilmeye yöneliktir. Keşmir Sorunu, hem Hindistan hem de Pakistan halkının ulusal bilinç ve kimliğinin oluşumunda önemli rol oynamaktadır. Sonuç 1. Keşmir, Hindistan ve Pakistan’ın reel politik hırslarının bir hikâyesi olarak görülmektedir. Potansiyel bir nükleer yarışın göbeğinde olan Keşmir; Hindistan yönetiminde, kesin olmayan, bas126 Uluslararası Sistemde Kronik Bir Sorun: Keşmir kı içinde ve kendi özünde çelişen bir çevre içerisinde bulunurken Pakistan’ın ise askeri olarak Keşmir’e yardımı, cihad düşüncesinin gelişmesine sebep olmuştur. İslami Cemmu-Keşmir Cemaati (JIJK) ya da Cemmu-Keşmir Özgürlük Cephesi (JKLF) Hareketleri cihad anlayışının ürünleridir. 2. Hindistan ile Pakistan arasında geçmişten beri süregelmiş olan karşılıklı güvensizlik ve tarafların soruna dış politika amaçları çerçevesinde, hayati çıkar gözüyle bakmaları gibi sebepler, karşılıklı tavizlerin verilmesini de zorlaştırmaktadır. Ayrıca verilebilecek tavizlerin iç kamuoyuna nasıl yansıyacağı da sorunun çıkmazlarındandır. Küresel sistemin karmaşık ve karşılıklı bağımlılığa dayalı yapısından dolayı BM içindeki görüş ayrılıkları, örgütün arabulucu rolü oynamada başarısız olmasına neden olmakta ve bağlayıcı bir kararın alınmasını zorlaştırmaktadır. 3. Keşmir’in dünyanın en tehlikeli bölgelerinden biri haline gelmesinin aktörleri arasında BM, Çin, Hindistan, Pakistan ve ABD’nin olduğu bugün uluslararası sistem tarafından kabul edilmektedir. Keşmirli ve Keşmirli olmayan mücahitler, silahlanma yarışında önemli roller üstlenmişlerdir. Keşmir Sovyetlere karşı, Pakistan’ın ABD destekli cihad anlayışını karşı atak olarak öne sürmüştür. 4. Keşmir Sorunu, Hindistan’ın Pakistan’a üstünlüğünü kabul ettirme ve bir prestij meselesi olarak dış politika önceliklerinin sıralanmasında hep üstlerde yer almıştır. Hindistan, Keşmir’i kendi ayrılmaz parçası olarak değerlendirip sorunu bu şekilde çözümlenmiş görmekte; Pakistan’ı buradaki ayrılıkçıları desteklemekle suçlamaktadır. Pakistan ise, nüfusunun %60’ı Müslüman olan Jammu- 127 Asya’da Güvenlik Sorunları ve Yansımaları Keşmir’in tartışmalı bölge olduğunu ve nihai statüsünün tespit edilmediğini ileri sürerek halkın kendi kaderini tayini için referandum yapılmasını savunmaktadır. Pakistan tarafı kendisine yöneltilen ayrılıkçıları desteklediğine ilişkin suçlamaları ise kabul etmemektedir. İki ülkenin de Keşmir ile ilgili kendi çıkarları doğrultusunda yürüttükleri politikalarda bölge halkının talep ve güvenliklerini göz ardı ettikleri açıkça ortadadır. 128