TÜRKİYE KAMU-SEN TARİHİ -I- Damladan Deryaya Ercan HAN Ankara Haziran 2012 TÜRKİYE KAMU-SEN GENEL MERKEZİ Dr. Mediha Eldem Sk. No:85 Kocatepe / ANKARA Telefon : +90 312 424 22 00 Faks : +90 312 424 22 08 http://www.kamusen.org.tr Altuğ Reklam Basın Yayın San. Tic. Ltd. Şti. Menekşe 1 Sk. No:10A/10 Kızılay/ANKARA Telefon : +90 312 417 81 07 Faks : +90 312 417 81 07 http://www.altugajans.com Basım Yeri : Sözkesen Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. İvedik Organize Sanayi 1518. sk. Mat-Sit. İş Mrk. No:2/40 Yenimahalle/ANKARA Tel : +90 312 395 21 10 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ............................................................................................................................... 9 SUNUŞ.............................................................................................................................. 13 BİRİNCİ BÖLÜM DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SENDİKACILIĞIN KISA TARİHİ A. “İŞÇİ” KAVRAMI VE BATI’DA SENDİKA HAREKETİ..................................... 21 1. “İşçi” Kavramı ve İlk İşçi Hareketleri................................................................... 21 2. İngiltere’de İlk Sendikalaşma Çabaları................................................................. 23 3. Uluslararası Sendikacılık ve I. Enternasyonal..................................................... 25 4. Amerika Birleşik Devletleri’nde İlk Sendikal Hareketler................................... 27 5. Japonya Sendikacılığının Gelişimi........................................................................ 29 B. OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA SENDİKAL HAREKET.......................... 31 1. Kuruluş ve Yükseliş Döneminde Durum............................................................. 31 2. Duraklama ve Çöküş Dönemleri.......................................................................... 32 C. CUMHURİYET DÖNEMİNDE SENDİKAL HAREKET.................................... 39 1. Kuruluş Yı1ları (1923 – 1946)................................................................................ 39 2. Çok Partili Döneme Geçiş (1946 – 1960)............................................................ 41 3. Özgürlük Yılları (1960 – 1971).............................................................................. 45 4. Çatışma Yılları (1971 – 1980)................................................................................ 49 5. Darbeden Bahar Eylemlerine (1980 – 1989)....................................................... 52 6. 1989 Bahar Eylemlerinden Bugüne (1989 – 2012)............................................. 54 İKİNCİ BÖLÜM DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE MEMURLAR A. TARİHTE MEMURLAR........................................................................................... 61 B. GÜNÜMÜZ MEMUR KAVRAMINA GENEL BAKIŞ......................................... 62 C. TÜRKİYE’DE MEMUR VE KAMU GÖREVLİSİ KAVRAMI............................ 66 1. Anayasal Düzenlemeler Açısından Memur ve Kamu Görevlisi....................... 68 2. Yasal Düzenlemeler Açısından Memur ve Kamu Görevlisi.............................. 70 3. Memur ve Kamu Görevlisi Kavramında Gerçekleştirilmek İstenilen Değişikliklere Bakış........................................................ 71 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KAMU GÖREVLİLERİ VE SENDİKAL HAKLAR A. MEMUR SENDİKALARININ ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERDEN KAYNAKLANAN DAYANAKLARI............................................................................ 79 B. BATI’DA KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKACILIĞI............................................ 86 C. TÜRKİYE’DE KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKACILIĞI................................... 93 1. 1960 Öncesi Dönem............................................................................................... 93 2. 1960 – 1980 Arası Dönem...................................................................................... 97 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 1980 SONRASINDA TÜRKİYE’DE KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKACILIĞI A. İLK ÖRGÜTLENME HAREKETLERİ..................................................................107 1. 12 Eylül Darbesinin Yarattığı Durum.................................................................107 2. 1982 Anayasası’nda Memurlar ve Sendikal Haklar..........................................110 3. Türkiye Kamu Çalışanları Kalkınma ve Dayanışma Vakfı’nın Kuruluşu......111 B. TÜRKİYE KAMU-SEN’İN KURULUŞUNA KADAR TÜRKAV’IN FAALİYETLERİ VE GELİŞMELER...................................................120 1. Siyasi Partilerin Memur Sendikacılığı Konusundaki Görüşlerinin Alınması..............................................................................................121 a) Doğru Yol Partisi (DYP)’nin Görüşü.............................................................121 b) Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP)’nin Görüşü........................................122 c) Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP)’nin Görüşü..............................................122 ç) Refah Partisi (RP)’nin Görüşü........................................................................123 2. Memurların Ekonomik Sorunlarının Gündeme Taşınması................................... 123 3. İşçilerin Sendikal Mücadelesine Destek Verilmesi...........................................124 4. Hükümetin, Avrupa Sosyal Şartı’nın Memurların Örgütlenme Hakkına Dair Maddelerine Çekince Koymasına Tepki Gösterilmesi....................124 5. Sendikal Hakların Elde Edilmesi İçin Gerçekleştirilen Sosyal Faaliyetler....126 6. Milli, Manevi ve Sosyal Konulara Yaklaşım.......................................................128 7. 20 Ekim 1991 Genel Seçimleri ve TÜRKAV.....................................................129 8. Sendikal Haklar İstişare Kurulu ve Sendikal Faaliyetlere Hazırlık Komisyonu Oluşturulması............................................................................131 9. Demokratikleşme Sürecinde Kamu Çalışanlarının Sendikal Hakları Sempozyumu...................................................................................132 10. TÜRKAV Dışındaki Sendikalaşma Çalışmaları ve Danıştay’ın Kararı........135 11. İşçi Sendikalarının Memur Sendikacılığına Yaklaşımı..................................137 BEŞİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE KAMU-SEN A. TÜRKİYE KAMU-SEN’E BAĞLI SENDİKALARIN KURULUŞU.................141 1. Sendikaların Kuruluşu ve Amaçları....................................................................141 2. Sendikalar ve İlk Yönetici Kadroları...................................................................144 a) Türk Büro-Sen...................................................................................................144 b) Türk Eğitim-Sen...............................................................................................144 c) Türk Maden-Sen...............................................................................................145 ç) Türk Tarım-Sen.................................................................................................145 d) Türk Ulaşım-Sen..............................................................................................146 e) Türk Enerji-Sen.................................................................................................146 f) Türk Petrol-Sen.................................................................................................147 g) Türk Metal-Sen.................................................................................................147 ğ) Türk Banka-Sen................................................................................................148 h) Türk Haber-Sen................................................................................................149 ı) Türk Gıda-Sen....................................................................................................149 i) Türk İmar-Sen....................................................................................................150 j) Türk Sağlık-Sen..................................................................................................150 k) Türk Genel-Sen.................................................................................................151 B. TÜRKİYE KAMU-SEN’İN KURULUŞU..............................................................151 1. Türkiye Kamu-Sen Kuruluyor.............................................................................151 2. Türkiye Kamu-Sen’in İlk Yönetimi ve Kurucular Kurulu................................152 4. Türkiye Kamu-Sen’in Amacı ve Çalışma Konuları...........................................155 5. Türkiye Kamu-Sen’in Sendikal Harekette Esas Aldığı İlkeler ve Sendika Anlayışı...........................................................................................157 C. KURULUŞTAN 24 ARALIK 1995 GENEL SEÇİMLERİNE KADARKİ SÜREÇ........................................................................................................159 1. İlk Yurt Gezileri ve Teşkilatlanma Çalışmaları..................................................159 2. Türkiye Kamu-Sen’in “Kamu Personeli Sendikaları Kanun Taslağı” Hazırlaması.........................................................................................161 3. Türkiye Kamu-Sen’in Hazırladığı Taslak İçin Siyasi Destek Arayışları..........163 a) Koalisyon Hükümeti Sözcüsü Akın Gönen Ziyareti...................................163 b) Başbakan Süleyman Demirel Ziyareti...........................................................164 c) DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit Ziyareti....................................................164 d) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Ziyareti...................................................165 4. Danıştay’ın, İçişleri Bakanlığı’nın Memur Sendikacılığı Karşıtı Genelgesini İptal Etmesi..................................................................................166 5. Konfederasyonun ve Bağlı Sendikaların Birinci Olağan Genel Kurulları.....168 6. Konfederasyonun Maltepe’deki Yeni Hizmet Binasına Taşınması..................170 7. Posta Dağıtıcıları Eylemi......................................................................................172 8. Kamu Çalışanlarının Sendikal Hakları Konferansları.....................................172 9. Hükümetin 500 Gününü Değerlendirme Basın Toplantısı ve Sendika Kanunu Taslağı..........................................................................................173 10. 15 Haziran 1993 Tarihli Başbakanlık Genelgesi ve Memur Sendikacılığında Yeni Dönem..................................................................175 11. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Vefatı ve Tansu Çiller’in Başbakan Olması................................................................................177 12. 1993 Yılı Maaş Artışı Protesto Eylemleri.........................................................178 a) İmza Kampanyası.............................................................................................178 b) Ölüm Orucuna Karar Verilmesi ve Maliye Bakanı İle Görüşme...............180 c) Hükümete Yardım Kampanyası......................................................................182 13. Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Taslağı Açıklanıyor............................184 14. 18 Eylül 1993 Kocatepe Mitingi........................................................................184 15. Hükümet Partilerine Oy Vermeme Kampanyası............................................187 16. Siyasi Destek Arayışları ve Ziyaretler...............................................................189 a) Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Ziyareti................................................189 b) DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit Ziyareti....................................................190 c) TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk Ziyareti..........................................190 17. Hükümetin Telefonla Protesto Edilmesi..........................................................191 18. Konya Mitingi......................................................................................................191 19. 21 Şubat 1994 Kapalı Salon Toplantısı.............................................................192 20. Kamu Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu Tasarısı ve Türkiye Kamu-Sen’in Tasarıya Yaklaşımı..................192 21. 27 Mart 1994 Yerel Seçimleri, Ekonomik Kriz ve 5 Nisan Kararları............198 22. 5 Nisan Kararlarına İlk Tepki: Basın Açıklaması............................................200 23. Türkiye Kamu-Sen I. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı................201 24. Kamu Çalışanlarına Baskılar ve Mücadele......................................................203 25. Türk Enerji-Sen’in Olağanüstü Genel Kurulu ve Dört Sendikanın Birleşmesi....................................................................................204 26. 17 Aralık 1994 Sürgüne, Kıyıma ve Ekonomik Soykırıma Son Mitingi: “Yorganınızı Satın Gelin!”...............................205 a) Miting Öncesi Ekonomik Durum..................................................................205 b) Kamu Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu Tasarısı ile İlgili Gelişmeler............................................................207 c) Miting Kararının Alınması ve Mitinge Çağrı...............................................208 ç) Yorganını Satıp Gelenler..................................................................................213 d) 17 Aralık Mitingi Sonrasında Başbakan ve Siyasi Parti Liderleriyle Yapılan Görüşmeler.................................................................................219 i) ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’la Görüşme.....................................219 ii) Başbakan Tansu Çiller’le Görüşme............................................................220 iii) DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’le Görüşme........................................222 iv) RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’la Görüşme................................222 v) MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’le Görüşme.................................222 vi) Başbakan Tansu Çiller’le İkinci Görüşme................................................223 e) 17 Aralık 1994 Mitingi ve Sonrasındaki Gelişmelerin Kamu Çalışanlarına Getirisi........................................................................................224 27. SHP ve CHP Birleşiyor.......................................................................................227 28. Türkiye Kamu-Sen II. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı...............228 29. Memur-Sen Kuruluyor.......................................................................................231 30. 23 Temmuz 1995 Anayasa Değişikliği ve Türkiye Kamu-Sen.......................231 31. Türk Asim-Sen Kuruldu.....................................................................................237 32. 21 Ekim 1995 Kızılay Mitingi: “Zulme ve Sefalete Son!”...............................238 a) Mitingin Nedenleri ve Mitinge Çağrı............................................................238 b) Zulme ve Sefalete Son Vermek İçin Kızılay’a Koşanlar...............................239 33. Türk İmar-Sen’de Olağanüstü Genel Kurul......................................................241 Ç. 24 ARALIK 1995 GENEL SEÇİMLERİNDEN II. OLAĞAN GENEL KURULA.................................................................................242 1. 24 Aralık Genel Seçimleri ve Türkiye Kamu-Sen.............................................242 2. Konfederasyon Yönetimi Değişiyor....................................................................245 3. KESK Kuruldu.......................................................................................................247 4. Posta Dağıtıcıları Eylemi ve Memurların İlk Toplu Sözleşmesi......................248 5. Türkiye Kamu-Sen III. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı................250 6. Siyasi Partilere ve Başbakan’a Faks Gönderilmesi Eylemi...............................252 7. TBMM Başkanı Mustafa Kalemli Ziyareti.........................................................253 8. Ankara’ya Yürüyüş Eyleminin Askıya Alınması ve Diyalog Süreci................254 a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul Ziyareti...............................254 b) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Ziyareti...................................................255 c) DYP Genel Başkanı Tansu Çiller Ziyareti.....................................................256 ç) DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit Ziyareti....................................................256 9. CHP Teklif Verdi; Anayol Hükümeti Kanun Tasarısı Hazırladı.....................257 10. Maliye Bakanı Lütfullah Kayalar’la Zam Pazarlığı.........................................258 11. Türkiye Kamu-Sen Habitat- II’de......................................................................259 12. Türkiye Kamu-Sen’e Bağlı Sendikaların II. Olağan Genel Kurulları............259 13. Türkiye Kamu-Sen II. Olağan Genel Kurulu...................................................267 D. III. OLAĞAN GENEL KURULA KADAR OLAN DÖNEM.............................271 1. Anayol Hükümeti’nin Dağılması ve Refahyol Hükümeti’nin Kurulması......271 2. Uyarı Mitingleri.....................................................................................................273 3. Sendika Kanunu Çalışmaları ve Kamu Görevlileri Zirvesi.............................275 4. Yüksek İstişare Kurulu Toplandı.........................................................................275 5. Faks Eylemi............................................................................................................276 6. 26 Kasım Mitingleri..............................................................................................277 7. Dilekçeli Eylem......................................................................................................278 8. 21 Aralık 1996 “Hükümete Kırmızı Kart” Mitingi...........................................279 a) Mitinge Çağrı....................................................................................................279 b) Miting Öncesi Siyasi Partilerden Destek Ziyaretleri...................................280 c) “Hükümete Kırmızı Kart”................................................................................281 9. Nema Eylemi ve Konut Edindirme Yardımı Fonu’nun Tasfiye Edilmesi Talebi.................................................................................................283 10. Refahyol Hükümeti’nin Hazırladığı Yasa Taslağı ve Türkiye Kamu-Sen.....283 11. Tokat’ta Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı......................................................285 12. 28 Şubat Süreci ve Türkiye Kamu-Sen..............................................................287 a) 28 Şubat’ı Tetikleyen Olaylar...........................................................................287 b) Sincan Sokaklarında Tankların Dolaştırılmasına Türkiye Kamu-Sen’den Sert Tepki...............................................................................288 c) 28 Şubat Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı ve Sonuçları.............................289 ç) Erbakan’ın İstifası ve Anasol-D Hükümeti....................................................290 d) Türkiye Kamu-Sen Yüksek İstişare Kurulu Olağanüstü Toplanıyor..........291 e) “Kesintisiz Demokrasi İstiyoruz” Kampanyası.............................................293 13. 657 Sayılı Kanunda değişiklik Yapılması.........................................................295 14. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı......................................................295 15. Başbakanlık Genelgesi Çıkıyor..........................................................................297 16. Anasol-D Hükümeti’nin Hazırladığı Yasa Tasarısı ve Türkiye Kamu-Sen..298 a) Tasarının Hazırlanması ve TBMM Gündemine Gelmesi...........................298 b) “2000’e Doğru Kamu Çalışanlarının Sendikal Hakları” Paneli..................298 c) Tasarının TBMM Genel Kurulu’nda Görüşülmesi......................................299 ç) Tasarının Kadük Kalması ve Türkiye Kamu-Sen’in Tepkisi........................300 17. Ankara’da Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı ve Yeni Eylem Kararları.........302 18. 14 Mayıs 1998 Eylemleri....................................................................................304 19. 6 Haziran Büyük Miting ve Yürüyüşü (Kırmızı Kart Mitingi).....................305 20. Yeni Eylemler: Ağız Bantlama ve Çıplak Ayaklı Protesto Başbakan Sözünde Dur Eylemleri...............................................................................309 21. 1998 Ekonomik Krizi ve DSP, MHP, ANAP Koalisyonu’nun Kurulma Süreci..................................................................................313 22. Emek Zirvesi ve İşçi ve Memur Sendikaları Konfederasyonlarıyla Ortak Açıklama.......................................................................315 23. Türkiye Kamu-Sen’den ICFTU’ya Üyelik Başvurusu ve KESK’in Tutumu.. 317 24. Türkiye Kamu-Sen Abdullah Öcalan Davası’na Müdahil Oluyor................318 25. Banaz’da Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı.....................................................319 26. Kamu Görevlileri Sendikaları Hakkında Başbakanlık Genelgesi.................324 27. Mezarda Emeklilik ve Memur Maaş Zamlarına Tepkiler .............................325 28. Emek Platformu Kuruluyor...............................................................................329 29. Siyasi Partilerden Türkiye Kamu-Sen’e Destek Ziyaretleri............................333 30. 17 Ağustos 1999 Depremi ve Türkiye Kamu-Sen...........................................334 31. Görev Şehidi Halil İbrahim Özmen.................................................................336 32. Türkiye Kamu-Sen’in VI. Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı Ankara’da Yapılıyor........................................................................................................337 33. Yüzde 15’e Hayır Eylemleri................................................................................338 a) Memur ve Emekli Platformunun Toplanması ve Başbakan’a Mektup.......338 b) “IMF Bütçesine Hayır” Mitingi......................................................................339 c) Bildiri Dağıtma ve Ulus Mitingi.....................................................................339 ç) Maaşzede Çadırı Kurulması............................................................................341 34. Türkiye Kamu-Sen’e Bağlı Sendikaların III. Olağan Genel Kurulları...........342 35. Türkiye Kamu-Sen III. Olağan Genel Kurulu.................................................348 E. TÜRKİYE KAMU-SEN’İN III. DÖNEM FAALİYETLERİ................................350 1. VII. Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı...............................................................350 2. Konfederasyon Şube Başkanları ve İl Temsilcileri İle Toplantı ve Polis Barikatı.............................................................................................................356 3. “Hükümet Borcunu Öde” Eylemleri...................................................................357 a) “Hükümet Borcunu Öde”-I- Mitingi.............................................................359 b) “Hükümet Borcunu Öde”-II- Mitingi............................................................361 c) 13 Haziran 2000 Kızılay’da Oturma Eylemi ve Gözaltılar...........................361 ç) “Hükümet Borcunu Öde”-III- Mitingi..........................................................364 d) “Hükümet Borcunu Öde”-IV- Mitingi..........................................................365 4. “Zorunlu Tasarruf Uygulamasının Sorunları ve Geleceği” Paneli..................365 5. Türkiye Kamu-Sen 8. Kuruluş Yıldönümü Etkinlikleri....................................366 6. VIII. Yüksek İstişare Kurulu Ankara’da Toplanıyor..........................................367 7. Büyük Yürüyüş: “Sosyal Hukuk Devletine Sahip Çıkalım Yürüyüşü”...........371 8. Kasım 2000, Şubat 2001 Ekonomik Krizleri ve Türkiye Kamu-Sen...............376 9. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan Türkiye Kamu-Sen’de....380 10. “Anayasa Değişikliğinin 6. Yılında Kamu Çalışanlarının Sendika Yasası” Paneli...................................................................................................381 11. Yüksek İstişare Kurulu Toplanıyor...................................................................384 12. 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ve Türkiye Kamu-Sen.. 387 13. Konfederasyona Bağlı Sendikalar I. Olağan Genel Kurullarını Yapıyor......393 14. Türkiye Kamu-Sen’in I. Olağan Genel Kurulu ve Yeni Yönetimin Şekillenmesi...................................................................................................................398 Kaynakça........................................................................................................................403 Kısaltmalar.....................................................................................................................407 Damladan Deryaya ÖNSÖZ Ülkemizde memur sendikacılığı, 1965-1971 arasında kısa bir deneyim yaşamış olsa da 1985 yılından başlayarak verdiği çetin bir mücadele sonucunda bugünlere gelmiştir. Türkiye Kamu-Sen, 24 Haziran 1992’de kurulmuştur ama memurların sendikalar kanununa kavuşması, o günden sonra 10 yıllık bir mücadeleyi daha zorunlu kılmış ve kanun ancak 2001 yılında yürürlüğe girmiştir. İlk defa toplu görüşme yapma imkânı bulduğumuz 2002 yılından bugüne kadar geçen zamanda ise toplu sözleşme hakkımızı Anayasal güvence altına aldırmayı başardık; şimdi sırada grev hakkımız var. Türkiye Kamu-Sen, kamu görevlilerimizin hak ve menfaatlerinin korunması ve ilerletilmesini temel amaç edinmekle birlikte; tüm dengelerin değiştiği, iki kutuplu dünyadan tek kutuplu bir yapıya geçildiği dönemde, ülkemizi gelecek yüzyıllara taşıyacak, Türkiye’yi dünyanın parlayan yıldızı haline getirecek politikaların belirlenmesinde etkin rol oynamak düsturuyla kurulmuştur. Bu dönemde ülkemizin üniter yapısının, devletimiz ve milletimiz ile bölünmez bütünlüğümüzün korunması noktasında önemli görevler ifa ettiğimizi düşünüyorum. Bugün ise tek kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya geçişin sancılarını yaşamaktayız. Görülüyor ki; tarihe geçecek günler yaşıyoruz. Eğer ülke ve millet olarak olaylara seyirci kalırsak, tarihe tanıklık etmekten öteye gidemeyiz. Kurulacak yeni dünyada da etkisiz bir piyon olarak yerimizi alırız. Ancak eğer mücadele ve müdahale edersek tarihi yaşamayız; tarihi biz yazarız. İşte Türkiye Kamu-Sen, bu büyük milletin tarihi yaşaması için değil; tarih yazması için mücadele etmektedir. Hak aramanın, haksızlığa karşı mücadele etmenin, güçsüzün yanında olmanın, ekmek kavgasının kutsallığına inanıyor ve sendikacılığa da bu gözle bakıyoruz. Akıp giden zamanda mücadelemiz, hazır yasal zeminler üzerinde, ILO normlarına uygun, toplu sözleşme, grev hakkı ve örgütlenme özgürlüğü ile desteklenmedi. Bizler; engeller ve kısıtlamalarla dolu bir yolda, bizleri geriletmeye çalışanlara karşı ilerlemek; seviyemizi aşağılara çekmeye çalışanlara karşı, yükselerek cevap vermek için çok mücadele ettik. 9 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IBu gün gelinen noktada, neredeyse “Türküm” demenin suç sayıldığı bir ortamda başında Türk olan bir sendikanın temsilcisi olmak, bizler için en büyük gurur kaynağı. Ve biz; değişen dengelerde tahterevallinin bir ucunda oturup, birilerinin onları yükseltmesini beklerken bir aşağı bir yukarı hareket eden ama hiçbir yere gidemeyen, günün adamlarına inat, tarihin akıp giden sayfalarında, dosdoğru yolda ilerliyor ve geçtiğimiz her noktaya Türk adını kazıyoruz. Grevli, toplu sözleşmeli, siyasete katılma hakkını da içeren, özgürlükçü sendikal haklarla donanmış, refah ücretine kavuşmuş, geleceğe umutla ve güvenle bakan bir kamu çalışanı; birlik, bütünlük ve kardeşlik içinde yaşayan huzurlu bir toplum ve çağın ötesine geçmiş, her konuda öncü, geleceğe yön veren, âleme nizam veren bir devlet arzusundayız. Türkiye Kamu-Sen’in bu amaçlar doğrultusunda verdiği mücadele, sendikacılık tarihinde unutulmayacak bir başarı öyküsüdür. Türkiye Kamu-Sen’in kamu görevlileri sendikacılığına katkılarının anlatıldığı bu çalışmada, insanüstü bir gayreti ve fedakârlığı göreceksiniz. Ülkemizde sıkça değişen gündemler yüzünden kendi gündemlerimizi gözden kaçırabiliyoruz. “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” sözünden yola çıkarak, insan unutmaya meyillidir ancak Türkiye Kamu-Sen’in kamu görevlilerine ve memur sendikacılığına yaptığı katkılar unutulmayacak kadar büyük ve önemlidir. Sendikaların kuruluşundan günümüze kadar 20 yıl geçti. Türkiye Kamu-Sen kuruluşunun 20. yılını ciddi etkinliklerle kutlamaya hazırlanıyor. Geçen 20 yıllık süre içinde yaşananlar, tarihin tozlu raflarında unutulup kalmamalıydı. Ceplerindeki yol parasını, çocuklarının okul harçlıklarını dahi sendikal bir birliktelik oluşturmak adına hiç çekinmeden harcayan ve evine yürüyerek dönen fedakâr insanların hak yolunda verdikleri mücadele, mutlak surette kalıcı hale getirilmeliydi. Elinizdeki bu eser, emeği geçenlere hakkı teslim etmek adına, bu işlevi fazlasıyla yerine getirecektir. Bu vesileyle 1989 yılında Kamu Çalışanları Vakfı’nın kurulmasıyla başlayan süreçte, Türkiye’nin en etkili sivil toplum kuruluşlarından birisi olarak bugünlere ulaşmamızı sağlayan; genel merkez yöneticisi, şube başkanı, yönetim kurulu üyesi, il, ilçe ve işyeri tem- 10 Damladan Deryaya silcisi olarak görev yapmış değerli dava arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyor, hayatta olmayanlara Allah’tan rahmet diliyorum. Her türlü olumsuz koşula ve yanlış yönlendirmeye rağmen, Türk memurunun gerçek temsilcisi olan Türkiye Kamu-Sen’e sıkı sıkıya bağlı kalan kamu görevlisi arkadaşlarıma da ayrıca ve özel olarak teşekkür ediyorum. Hazırlanan bu kitap, bir konfederasyonun tarihinden öteye, kaynak bir eser olma özelliği taşıyor. Son derece titiz bir çalışma sonucunda ortaya çıkarılan Türkiye Kamu-Sen Tarihi-I- “Damladan Deryaya” adlı çalışmanın, sendikacılara, sendikacılık tarihine ilgi duyanlara ve bu alanda çalışma yapan tüm akademisyenlere büyük katkılar sağlayacağını ümit ediyorum. Bu güzel çalışmanın ortaya çıkmasına katkı sağlayan bütün arkadaşlara şükranlarımı sunar, eseri bizlere kazandıran Endüstri İlişkileri Uzmanı arkadaşımız Sayın Ercan HAN’a şahsım ve Türkiye Kamu-Sen adına teşekkür ederim. Bizler; hiç durmamak üzere yola çıkanlarız. Bu nedenle gösterdiğimiz çabayı yeterli görme lüksümüz yok. “Hedef ömürden ileride” diyor ve daima daha ileriyi, daha iyiyi ve daha güzeli düşünüyoruz. Asıl çalışmaların yeni başladığını hatırlatarak önümüzdeki sürecin yorulduğumuzu fark etmeyecek kadar dolu geçeceğini ve her çalışmadan kamu görevlilerinin lehine kazanımlar elde etmek için çaba sarf etmekte olacağımızdan emin olunması gereğine vurgu yaparak, en derin saygılarımı sunuyorum. İsmail KONCUK Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı 11 Damladan Deryaya SUNUŞ Sözlük anlamıyla devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır. Hukukî açıdan ele alındığında ise devlet, “Ülke adı verilen belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının, bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde, bir siyasi iktidar altında örgütlenmesidir.” Buna göre bir devletten söz edilebilmesi için belirli bir alanda, birlikte yaşayan ve çeşitli bağlarla ortak yaşama iradesi gösteren insan topluluğu bulunmalıdır. Bu millet, coğrafi anlamda bütünlük teşkil eden bir kara parçasına sahip olmalıdır. Bu unsurların yanında devletin esas kurucu unsuru, egemenliktir. Egemenlik yoksa aynı kara parçası üzerinde, bir arada yaşayan insan topluluğunun devleti de yoktur. Egemenlik, otoriteden farklı olarak, ülke içinde tek meşru güç kaynağı olmayı ifade ederken, ülke dışında da bağımsızlığı ifade etmektedir. Devletin olmazsa olmazı, kurucu unsuru olan egemenlik ve bağımsızlık unsurunun yani devlet otoritesinin ülke içinde ve dışında vücut bulmuş hali ise memurdur. Bu nedenle memur, salt bir mesleki tanım olmaktan öteye, taşıdığı anlam itibarı ile devletin varlığının ve egemenliğinin temsilcisi; memur ve devlet ise birbirini tamamlayan ve tanımlayan iki olmazsa olmazdır. Devlet sistemi üzerinde yapılacak her türlü değişiklik ve dönüşüm de öncelikli olarak memur kavramı üzerinde yapılan değişikliklerde kendisini göstermektedir. Siyasal iradenin kamu yönetimi ve kamu personel rejimi konularındaki yaklaşımı, esas itibarı ile iktidarın “devlet” kurumuna bakışını ortaya koyar. Kamu yönetimini düzenleyen kanunlar, ülkelerin idari yapılarının da temelini teşkil ettiklerinden; toplumun siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal ihtiyaçlarına cevap verebilecek düzenlemeleri de kapsamalıdırlar. Türklerin tarih süzgecinden geçirerek binlerce yıllık tecrübe ışığında geliştirdiği bürokrasi kültürü, Osmanlı Devletinin yüzyıllar boyunca bir dünya devleti olmasını sağlamıştır. Bürokratik yapılanmada, kariyer ve liyakat ilkesinin doğru uygulanması sonucunda 13 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Idevletin büyümesi sağlanmış, ne zaman ki bürokratik yapılanmada arızalar ortaya çıkmış; bürokrasi, devlet işleyişinin aksamasına yol açan liyakatsiz idarecilerin eline geçmiş, işte o zaman devlet de çökmüştür. Bugün ise Türk bürokrasisi bir başka tehlikeyle karşı karşıyadır. 20. yüzyıl boyunca milliyetçilik hareketleriyle milletleşme ve milli devlet oluşturma konusundaki öncülüğünü sürdürmüş bulunan Batı, şimdi tam tersine bir kırılma ile “Milli devletler dönemi bitti, başta ekonomik olmak üzere sosyal, kültürel, siyasal ve hukuksal bakımlardan küresel sisteme uyum sağlamak, milli egemenliği, uluslararası ve uluslar üstü kurum ve kuruluşlarla paylaşmak, ayakta kalmanın zorunlu ön koşuludur” biçimindeki tezler ile tüm dünyayı değiştirme ve dönüştürme gayreti içindedir. Küreselleşme adı altında bu değişim ve dönüşüm süreci yaşanırken, özellikle uluslararası kuruluşların yaygınlık ve etkinlik kazanması ile birlikte, bu kuruluşların ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarda milli devletlerin egemenlik alanlarını kemirmekte oldukları göze çarpmaktadır. Milli devletin zayıflatılmasına bağlı diğer bir önemli sonuç ise, bir ülkedeki yerel yönetimleri, merkezi yönetime karşı daha güçlü kılacak olan yerelleşmeye yönelik baskıların da artmasıdır. Bu nedenle memurların sorunları konusu, devletin sorunu bağlamında ele alınmalıdır. Yönetim şekli ne olursa olsun, devleti idare eden siyasi otoritenin özellikle idari ve personel rejimi açısından memurlara bakışı, aslında siyasal iktidarın devlete bakışını ortaya koyması açısından son derece önemlidir. Neresinden bakılırsa bakılsın tarihsel perspektif içinde belirli bir sendikacılık anlayışının oluşması son derece güç olmuş, kendi içinde tartışma ve çatışmaları getiren bir süreci de doğurmuştur. İşçiişveren ya da sermaye-emek ilişkileri dengelenme yoluna giderken, sendikacılık da kendi içinde bir değişim yaşamıştır. Kültürel anlayış, ekonomik sistem, üretim araçları ve paylaşım metotları değiştiği sürece, kısacası toplum değiştiği sürece, sermaye ve emek arasındaki ilişkileri düzenleyen kurum ve kurallar da değişmeye devam edecektir. Endüstrileşmenin yerini teknolojik ilerlemeye bırakması; teknolojik ilerlemenin de bilgi toplumu yaratmaya dönük gelişimi, çalışma yapısını, şeklini, istihdam imkânlarını ve işçi-işveren ilişkilerini de köklü değişikliklere uğratmıştır. 14 Damladan Deryaya 19. ve 20. yüzyıl boyunca verilen mücadele sonucunda işçilerin olumsuz koşullarda, düşük ücretlerle ve büyük baskılar altında çalıştığı bir dönemden, sendikaların yaygınlaştığı, ücret pazarlıklarının had safhaya ulaştığı, karar alma süreçlerinde çalışan temsilcilerinin görüşlerine başvurulduğu ve sonuçta daha iyi çalışma koşullarının ve daha yüksek ücretlerin sağlandığı bir döneme ulaşılmıştır. Endüstri ilişkilerinin dinamik yapısı, toplumsal, ekonomik ve politik olaylardan doğrudan etkilenmekte, bu faktörleri de aynı şekilde etkileyebilmektedir. Özellikle son 30–35 yıldır, politik ve ekonomik gelişmeler, endüstri ilişkileri üzerinde belirleyici olmuştur. Endüstri ilişkilerinin aktörleri olan işçi, işveren ve devlet üzerinde görülen bu değişimler, doğal olarak bunların temsilcileri konumundaki sendikaları da etkilemiştir. Küreselleşme ve buna bağlı olarak sermayenin çok uluslu hale gelmesi, piyasalarda yaşanan rekabeti uluslararası düzeye çıkarmış, buna işgücünde yaşanan rekabet de dâhil olmuştur. Artık sermaye, işgücünün daha ucuz olduğu herhangi bir bölgede yatırım yapabilmekte ya da işgücü maliyetlerini düşürebilmek için yüksek oranlı işsizliği silah olarak kullanabilmektedir. Düşük işgücü maliyetinin, işletmeleri yaşanan rekabette bir adım öne çıkaracağı düşüncesi; çalışanlardan daha fazla verim alma, çalışanları işletmenin bir parçası haline getirme, bireysel iş sözleşmeleriyle ücretlerin performansa bağlanması ve esnekleşmesi, çalışma saatlerinin geleneksel düzenin dışına çıkması, geçici işçilik, çalışanları işletmenin stratejik hedeflerine yöneltme gibi yaklaşımları gündeme getirmiş, sendikayı dışlayarak, işçiyi üretim faktörünün odak noktası yapmıştır. Gelinen süreçte, sendikalar güç kaybettikçe insan kaynakları yönetiminin çalışanların sorunlarından çok, işletmelerin stratejik hedefleriyle ilgilendiği bir yapıya dönüştüğünü görmekteyiz. Bu durum, iş güvencesinin zayıfladığı, istihdam piyasasında kıyasıya bir rekabetin yaşandığı, kolektif mücadelenin yerine bireysel performanslara dayalı ücretle, bireysel iş sözleşmelerinin yapıldığı bir sistemi de beraberinde getirmektedir. Sendikaların etkinliğinin tamamen yok olması durumunda, endüstri ilişkilerinin en önemli aktörü olan işçilerin hakları giderek gerileyecek, endüstri devriminin ilk evrelerinde olduğu gibi uzun 15 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Içalışma süreleri, düşük ücret, iş güvencesinden yoksun çalışma şekli piyasalara daha çok hâkim olacaktır. Nitekim günümüzde bu durum net bir şekilde karşımıza çıkmakta, işgücü maliyetleri düşmekte, geçici işçilik yaygınlaşmakta, iş güvencesi zayıflamakta ve çalışanlarda aşırı stresten kaynaklı psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır. İşte bu dönüşüm ve değişim süreci içerisinde kamu çalışanları, daha önce hiç de alışık olmadıkları birçok yeni sorunlarla karşılaşmışlardır. Belli bir zamana kadar kendilerini devletin temsilcisi olarak gören memurlar; özel sektör istihdam anlayışının kamu sektörüne de yerleştirilmesi düşüncesi çerçevesinde ortaya çıkan iş güvencesinin kaldırılması, performansa dayalı ücretin önem kazanması, sözleşme esaslı istihdam modeli gibi uygulamalar karşısında bir anda kendilerini kamu sektörünün bir çalışanı olarak bulmuşlardır. Devletin her türlü gücünü ve imtiyazını kullanan devlet memurundan, kamu sektörünün bir çalışanı olan kamu görevlisi anlayışına geçiş sürecinde örgütlenmeye başlayan memurların, Türkiye’deki mücadelesi nedense akademisyenler tarafından bugüne kadar çok da ilgi görmemiştir. Kuruluş yıllarında, genellikle sınıf temelli yaklaşımla işçi-memur ayrımı gözetmeksizin tüm çalışanların ortak mücadelesini öngören ve anarko-sendikalizmin izlerini taşıyan bir takım memur örgütlenmelerinin yanında; örgütlenmeleri, hukuki zeminleri ve özlük hakları farklı olan memurların kendilerine has bir mücadele vermeleri gereğinden yola çıkarak “kitle sendikacılığı” ilkesini benimsemiş olan Türkiye Kamu-Sen’in verdiği örgütlenme mücadelesi ise tamamiyle göz ardı edilmiştir. Sendikaların devlet otoritesine karşı bir anlayışla örgütlenmeleri karşısında, devletin varlığının yanında olarak hak mücadelesi vermek arasındaki farkı görmek istemeyen bir kesimin önyargılı yaklaşımına maruz kalan Türkiye Kamu-Sen’in, kuruluş tarihi ve memurların haklarının korunması yolundaki mücadelesi daha iyi incelenmek ve anlaşılmak zorundadır. Geçmişe ışık tutmak ve bir mücadelenin tarihteki izdüşümlerinin ayak izlerini sürmek adına yapmış olduğum bu çalışmada, kamu görevlilerinin örgütlenme mücadelesini, dönemin ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmeleri paralelinde ele almaya çalıştım. Örgütlenme 16 Damladan Deryaya adına verilen mücadelenin, günün koşullarından bağımsız olarak ele alınmasının, o dönemde alınan kararların, belirlenen stratejilerin ve yapılan eylemlerin temelinde yatan gerekçeyi açıklamaktan uzak kalacağı aşikârdı. Ne yazık ki arşiv tutma gerekliliğinin tam olarak yerleşmemiş olması ve kurumların kişilere bağlı bir işleyişi olması dolayısıyla, TÜRKAV öncesi yapılan çalışmalar başta olmak üzere birçok dönemle ilgili olarak yeterli yazılı belgeye ulaşmada güçlükler yaşadığım oldu. Bu dönemlerle ilgili olarak o döneme şahitlik edenlerin beyanlarını esas almak durumundaydım. Bunun dışında çalışmada kullanmış olduğum her türlü bilgiyi, mutlak surette belgeye dayandırmaya özen gösterdim. Sosyal bilimler aslında eleştiriye dayalı bir alandır ancak kitabın yazımında mümkün olduğunca yorum içeren cümlelerden kaçınmaya, olayları yorumsuz bir şekilde aktarmaya çalıştım. Eleştiri ve yorumları ise okuyucuya bıraktım. Kitaba, doğrudan Türkiye Kamu-Sen’i anlatarak başlamak yerine; birinci bölümde sendikacılığın kısa tarihini, ikinci bölümde memur kavramını, üçüncü bölümde kamu görevlilerinin sendikal haklarını oluşturan unsurların altyapısını, dördüncü bölümde 1980 sonrasında Türkiye’de gelişen memur sendikacılığını anlatarak dünyada ve Türkiye’de sendikacılık konusunda kısa bir hatırlatma yaptım. Beşinci bölümde ise TÜRKAV’ın kuruluş çalışmalarından başlayarak Türkiye Kamu-Sen’in macerasını ele aldım ve Konfederasyonun, Türk memur sendikacılığı içindeki yerini ortaya koymaya çalıştım. Toplumumuzda, terörden, örgütlü mücadeleden ve demokrasi talebinden dolayı yalnızca belli bir kesimin zarar gördüğü yolunda asılsız bir kanaat oluşmuştur. Oysa bu ülkede herkesten daha fazla ezilen, herkesten daha fazla zarar verilen ama devlet ve millet sevgisi nedeniyle, çektiği acıları dışarıya yansıtmayan, afişe etmeyen, ajitasyon yoluyla toplum mühendisliğine kalkışmayan bir başka kesim daha vardır. Bu kesimin, en azından bugün 20. yılını kutlayan, yaşanan her türlü olumsuzluğa rağmen ayakta kalabilmeyi ve büyüyebilmeyi başarmış Türkiye Kamu-Sen’i oluşturma macerasının yazılması zorunlu olmuştu. Bu güne kadar Türkiye Kamu-Sen’e karşı önyargılı yaklaşan bir kişinin; bu kitabı okuduğunda düşüncelerinin değişeceğini ve bu ülkede taleplerini devletin, milletin kaynaklarına zarar vermeden dile getiren, her türlü mücadeleyi topluma zarar vermeden başarabilmiş ve hak alma mücadelesinde birçoklarından daha hızlı yol kat eden bir kesimin varlığını kabul edeceğini umuyorum. 17 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IYaşanan her şeye rağmen çalışanlar, özellikle kamu çalışanları, bugün ülkemizin en dinamik kesimini oluşturmaktadır. Ekonomik, sosyal ve siyasi gelişmeleri dikkate aldığımızda, önümüzdeki süreçte belki de kendisine en çok iş düşecek kesim hiç şüphesiz ki kamu çalışanları ve onların örgütlü bulunduğu sendikalar olacaktır. Şuna yürekten inanıyorum ki, günümüz itibarı ile Türk toplumu, Türkiye Kamu-Sen’in çevre, özelleştirme, işsizlik, esnek istihdam, iş güvencesi, iş sağlığı ve güvenliği ile demokrasi konularındaki katkılarına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Bu kitabın yazılma sürecinde teşekkür borçlu olduğum pek çok kimse var. Yoğun çalışmalarım sırasında gösterdiği tahammülle eşime, anneme ve babama; bana her türlü desteği sağlayan başta Genel Başkan İsmail Koncuk olmak üzere Türkiye Kamu-Sen yönetim kurulu üyelerine, görüşmelerimiz esnasında sorduğum bütün sorulara içtenlikle cevap veren Konfederasyonun eski yöneticilerine, kurucular kurulu üyelerine ve kitabın redaksiyonunda büyük emeği geçen hocalarım Firdes Işık ve Pehlivan Uzun’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. 18 Ercan HAN Bir şahsın yaşadıkça memnun ve mutlu olabilmesi için lazım gelen şey; kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmasıdır. Mustafa Kemal ATATÜRK Damladan Deryaya BİRİNCİ BÖLÜM DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SENDİKACILIĞIN KISA TARİHİ A. “İŞÇİ” KAVRAMI VE BATI’DA SENDİKA HAREKETİ 1. “İşçi” Kavramı ve İlk İşçi Hareketleri İnsanlık; tarih boyunca sosyal, siyasal ve ekonomik alanda pek çok dönüm noktası yaşamıştır. Tarihteki dönüm noktalarının, bazı ulusların zenginliklerini arttırdığı, bazılarının ise sonunu hazırladığı ya da insanlara birtakım avantaj ve külfetleri birlikte sunduğu bilinmektedir. Tarım devriminin on bin yıl önce insan toplumunda ilk büyük değişim dalgasına yol açtığı; sanayi devriminin üç yüz yıl veya ona yakın bir zaman önce toplumsal ve siyasi çatışmalar yoluyla gerçekleştiği kabul edilmektedir. Üçüncü büyük değişim dalgasının yaşandığı günümüzde ise teknoloji, siyaset, aile hayatı, enerji kullanımı ve hayatın diğer alanlarına duyulan çağdaş ilgi, üçüncü bir medeniyet kırılmasına işaret etmekte ve üçüncü dalga toplumsal biçimlere geçişi işaret etmektedir. Üçüncü büyük değişim dalgasının etkisindeki günümüz toplumunun sosyal ve kültürel dünyasının temelinde iki büyük dönüşüm yatar. Bu dönüşümlerin ilki İngiliz Sanayi Devrimi, ikincisi de Fransız İhtilali’dir. Fransız İhtilali, kendisinden önce gelen kültürel ve sosyal değerleri değiştirip dönüştürerek sanayi toplumunun sosyokültürel sisteminin alt yapısını oluştururken;1 Sanayi Devrimi, sağladığı teknolojik gelişme yoluyla olağanüstü bir üretim patlamasına yol açmış, insanın maddî niteliklerini ön plana çıkarmış ve insana yeni hayat alanları açmıştır.2 Sanayi Devrimi, yeni toplumsal sınıflar yaratırken, bir kısmının da yok olmasına ya da dönüşüm yaşamasına neden olmuştur. Sanayi Devrimi, bilinen toplumsal yapı üzerindeki etkisiyle, o güne kadar çok da etkin olmayan bir toplumsal sınıfı ortaya çıkarmıştır: İşçiler. 1 Erdinç Yazıcı, Osmanlı’dan Günümüze Türk İşçi Hareketi ve Türk Harb-İş, Türk Harb-İş Sendikası Eğitim Yayınları, Ankara, s.7. 2 Erdinç Yazıcı, Osmanlı’dan Günümüze Türk İşçi Hareketi, Aktif Yayınları, İkinci Basım, Ankara, Kasım 1996, s. 35. 21 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iİşçi, bir işverene, işgücünü ücret karşılığında satarak yaşamını sürdüren kişidir.3 İşçiler, asıl itibarı ile Kapitalizmin bir ürünüdür. Kapitalizm öncesinde de işçilerin varlığından söz edilebilirse de işçilerin ekonomik, toplumsal ve siyasal gelişmeleri etkileyecek ve yön verecek sayıya ulaşmaları Kapitalizmle birlikte olmuştur. İşçileri tarihteki örneklerinden ayıran en büyük özellik, serflerin egemenliğinden ve kölelik bağından kurtularak özgürleşmiş olmalarıdır. Bu da emeğin bir meta haline gelmesini sağlamıştır. Bu şekilde düşünüldüğünde işçi, “Geçimini sağlayabilmek için işgücünü satmaktan başka yolu olmayan ve ayrıca işgücünü satabilme özgürlüğüne sahip bulunan ve üretimi kendi başına sürdürebilecek başka olanaklara sahip bulunmayan ücretli” olarak tanımlanabilir.4 Fransız İhtilali’nin siyasi, kültürel ve sosyal hayatta yarattığı kavram ve anlayış değişikliği ve İngiliz Sanayi Devrimi’yle ortaya çıkan üretim araçlarındaki değişim; toplumu, anlam ve araçların kazandığı yeni muhtevayı açıklayan bir sistematik oluşturmaya zorlamıştır. Bu sistematiğin oluşması, tarihi süreç içerisinde kendiliğinden olmamış, Feodal toplumdan Sanayi toplumuna geçişte büyük çalkantılar ve çatışmalar yaşanmıştır.5 Bu çatışmalar özellikle üretim araçlarının el değiştirmesi, hammadde, mülkiyet, yönetim, hâkimiyet ve paylaşım üzerinde yaşanmıştır. Sosyal ve kültürel alandaki çözülme ile üretimde yaşanan artışın daha da keskin hale getirdiği paylaşım sorunu, sosyal sınıflar arasında çatışmalara neden olmuş, sayıları her geçen gün artan işçilerin belirgin bir güç haline gelmesini sağlamıştır. Bu dönemde işçi sınıfının bilinçli kesimleri, zanaatkârların torunlarından kalifiye sanayi işçilerine, dağınık ve özgürlükçü yapıdan bürokratlaştırılmış çalışan sınıf hareketine, doğrudan devlete ortak olma yönünde değişim göstermiştir.6 3 Yıldırım Koç, Türkiye İşçi Sınıfı ve Sendikacılık Hareketi Tarihi, Kaynak Yayınları, Genişletilmiş 2. Basım, İstanbul, Eylül 2003, s.17. 4 Koç, a.g.e, s.17. 5 Yazıcı, a.g.e, s.35. Norman Birnbaum, Sanayi Toplumunda Kriz, Çev. Tarkan Karatekin-Filiz Ülgüt, Babil Yayınları, İstanbul, 2002, s. 36. 6 22 Damladan Deryaya Batıda işçi hareketlerinin ortaya çıkmasına kaynaklık eden bu gelişmeler, kısaca şu şekilde sayılabilir7: - İngiliz Sanayi Devrimi ile seri üretime geçilerek üretimde gerçekleştirilen büyük artış, - Üretim teknolojisindeki bu değişme sonucunda istihdamın küçük tezgâh üretiminden fabrikasyon üretime kayması ve yeni istihdam alanları açılmasıyla, kırsal alandan şehirlere doğru yaşanan büyük göç, - Sosyo-kültürel sistemin çözülmesi sonucunda yaşanan değişime bağlı olarak, klasik liberalizmin ortaya çıkması ve liberalizmin güvencesiz işçi kitlelerinin doğuşuna kaynaklık etmesi, - Üretimdeki büyük artışın meydana getirdiği paylaşım meselesi, büyük çapta işçilerin aleyhine, ancak sermaye sahiplerinin lehine oluşan gelir dağılımı ve - Bütün bu nedenlerden dolayı ortaya çıkan kanlı çatışmalar. Çatışma ve mücadeleye imkân tanıyan bu sosyal ve ekonomik yapı içerisinde Batı Avrupa’da, işçi hareketinin ortaya çıkması ve kendi varlığını meşrulaştıracak yolları zorlaması kaçınılmazdı. Çalışan-çalıştıran farklılaşmasının doruk noktasında olduğu, son derece uygunsuz çalışma şartlarının hüküm sürdüğü bu geçiş toplumu; savaşların, haksızlığın, sosyal ve ahlaki gerileme ve sefaletin tahrip ettiği, tam anlamıyla bir kargaşa ve yığınlar bütünüydü. 2. İngiltere’de İlk Sendikalaşma Çabaları İngiltere, Sanayi Devrimi’nin beşiği olarak ilk işçi hareketlerinin de doğduğu yerdir. Özellikle 18. yüzyılın sonlarından itibaren çok çalkantılı dönemler yaşamıştır. Sanayi toplumunun ilk işçi teşkilatları sayılabilecek “Trade Union”8lar önce terzi işçileri sonra bıçakçılar ve yün işçilerinin kendi aralarında birlikler oluşturmalarıyla bu dönemde ortaya çıkmıştır. Örgütsüz ve kendiliğinden ortaya çıkan 7 Yazıcı, a.g.e, 1996, s.36. Trade Union, O dönem için esnaf birliği, amele ya da işçi birliği, dernek gibi teşkilatları ifade eden genel bir kavram. Her ne kadar Yıldırım Koç, “Yanlış Doğru Cetveli” (Epos Yayınları, Ankara, 2010, s. 45) adlı çalışmasında bu kelimenin sendika anlamına geldiğini vurgulasa da bildiğimiz anlamdaki sendika ile ilk dönem sendikaları birbirinden ayırmak için bu terimi kullanmayı tercih ettik. 8 23 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ibu hareketler, zamanla bilinçli, kararlı ve sürekli örgütlenmelere dönüşmüştür. 1792 yılında kurulan London Corresponding Society, ilk işçi örgütlenmesi olarak kabul edilebilir. Daha çok dernek niteliği taşıyan bu örgütlenmenin üzerine 1799-1800 yıllarında yürürlüğe giren Combination Acts (Birleşme Kanunları), örgütlenmeyi yasaklamış; yasağa uymayanlar için ağır işlerde çalıştırmadan hapis cezasına kadar türlü yaptırımlar öngörmüştür.9 Her ne kadar ilk sendikal örgütlenmenin İngiltere’de ortaya çıktığı bilinse de sendikacılık tarihinde “ilk sendika” olarak adlandırılabilecek bir oluşumdan söz etmek mümkün değildir. Hakların korunması ya da iyileştirilmesi ile işçi-işveren ilişkilerinin düzenlenmesi için oluşturulmuş örgütlerin gelişim süreci içinde bir noktada, bu örgütlenmelere “sendika” adı verilmiştir.10 1810’larda İngiltere’de makineleşmenin artması nedeniyle ortaya çıkan işsizliği protesto eylemleri, Milland’daki sanayi bölgesinde yeni kurulmuş makinelerin tamamen tahrip edilmesine kadar varmıştır. 1834 yılında, her meslekten çalışanı bir araya toplayarak kurulan “Great National Consolidated Trades Union” önderliğinde gerçekleştirilen grevler; işçiler üzerindeki işveren baskısının iyice artmasına neden olmuştur.11 Sendikal örgütlenmenin ilk öncüsü Robert Owen’dır, denilebilir. Owen, işçilerin kooperatifleşme yolu ile anamal sahibi olabileceklerine inanmış ve yaşadığı çağda İngiliz toplumunda işçilerin çok ağır ve utanç verici koşullar altında çalışmakta olduklarını göstererek bu koşulları değiştirmenin gereğine inanmıştır. “Great National Consolidated Trades Union”un başkanı olarak, fabrikalarda yatakhane ve aş evleri kurmuş, işçilerin sıkıntılarını ve sorunlarını dinleyecek çalışma danışmanları atamıştır. Günlük çalışma süresini 17’den 12 saate indirmiş, 10 yaşından küçük çocukları çalıştırmayı kabul etmemiş, işçilere kesilen para cezasını kaldırmış ve işçi çocukların okuma yazma öğrenmelerini sağlamıştır. Owen’ın 9 Banu Uçkan; Deniz Kağnıcıoğlu, Endüstri İlişkileri, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 2004, s.251. Koç, a.g.e s.21. 10 11 Georges Lefranc, Kemal Sülker, Dünyada ve Bizde Sendikacılık, Varlık Yayınları, İstanbul, 1996, s.11. 24 Damladan Deryaya düşünceleri ve uygulamaları işçi hareketine cesaret vermiş ve dönem içerisinde işçilerin dayanışma birlikleri kurmalarını sağlamıştır.12 1870’lerde ise İngiltere’de oldukça güçlenen Trade Union’lar, yaptıkları bir kongrede 1 milyon 200 bin işçiyi temsilen toplanabilmişlerdir. 1891 yılında yapılan seçimlerde 13’ü liberal, 3’ü bağımsız olmak üzere toplam 16 işçi, seçimleri kazanarak parlamentoya girmiştir. 1876–1885 yılları arasında İngiltere’de yaşanan büyük ekonomik kriz, işsizliğin hızla artmasına, ücretlerin düşmesine ve sendikaların üye sayılarını korumak için meslek sendikacılığından genel ve iş kolu sendikacılığına geçmesine neden olmuştur.13 1900’lü yılların başına kadar İngiliz işçi sendikacılığının önderliğinde gelişen Batı Avrupa işçi sendikacılığı; süreç içinde “ortak ekonomik ve sosyal menfaatleri korumak ve geliştirmek ve çalışma koşullarını iyileştirmek üzere, işçilerin kurdukları, kendine özgü dernekleri”14 ifade eden bir anlam kazanıyordu. Toplu pazarlığın yanında işçilerin siyasal alanda da etkili olması gerektiği fikri, 1900 yılında Trade Union Congress (TUC), Bağımsız İşçi Partisi temsilcileri ve Fabian Derneği üyelerinin bir araya gelerek İşçi Temsil Komitesi’nin oluşmasını sağlıyor; komite 1906 yılında İşçi Partisi adını alarak sendikaların büyük bir kısmını aynı zamanda siyasal eylem örgütleri haline getiriyordu. İşçi Partisi’nin kurulmasının ardından 1909 yılında parlamentodaki işçi kökenli temsilci sayısı da 29’a yükseliyordu. 3. Uluslararası Sendikacılık ve I. Enternasyonal Bu arada 1860’lı yılların başında farklı ülkelerdeki işçi hareketlerini uluslararası bir çatı altında birleştirme fikri ortaya çıkmıştır. Kapitalizmin bir genişleme aşamasına girdiği bu dönemin kendine has koşulları, işçi mücadelesinin uluslararası alana taşınması gerekliliğini ortaya koymuştur. Cahit Talas, Toplumsal Politika, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1995, s.59-60. 12 Uçkan ve Kağnıcıoğlu, a.g.e, s.252. 13 Cahit Talas, Sosyal Ekonomi, S Yayınları, Ankara, 1979, s.154. 14 25 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IBu sebeple çeşitli ülkelerin temsilcilerinin tüm dünyadaki işçileri uluslararası bir örgüt içinde birlik olmaya çağırmak gayesiyle 28 Eylül 1864’te Londra’da Uluslararası İşçiler Derneği (I. Enternasyonal) kurulmuştur. Kuruluş döneminde enternasyonal içerisinde işçilerin siyasal mücadelesini reddeden, genel grevlere küçümser bir bakış açısıyla yaklaşan Proudhonculardan, milliyetçi bir devrimcilik perspektifine sahip olan İtalyan Mazzini yandaşlarına ve işçilerin ekonomik kazanımlarını ön planda tutan sendikal birlik yanlısı İngiliz Trade Unioncularına varan birçok akımın yer aldığı geniş bir yelpaze mevcuttu. Kuruluş aşamasında çok ses getirmeyen Enternasyonal, zamanla işçiler arasındaki bilinci yaygınlaştırması ve dünyanın dört bir yanındaki işçi mücadelelerine verdiği desteklerle işçiler arasında yayılmaya başladı. İlk kongresi Eylül 1865’te Londra’da toplanan Enternasyonalin ilk yılları genellikle farklı akımların görüşlerinin tartışıldığı bir ortamda geçmiştir. Enternasyonal Genel Konseyi, kongrede değinilecek temel sorunları; işgünlerinin kısaltılması yolunda verilecek mücadeleler, sendikalar, kadın ve çocukların emeğinin sömürülmesi olarak belirlemişti. 1866’da Cenevre’de yapılan kongrede ise işçilerin siyasal mücadele vermesi gerektiği ve sendikaların verecekleri katkıların da işçilerin siyasal mücadele sahasına dâhil edilmesi gerektiği karara bağlandı. Temel olarak üretim araçlarının özel mülkiyetinin tartışıldığı 1867 Lozan Kongresi’nin ardından, 1868’de Brüksel Kongresi gerçekleştirildi. I. Enternasyonal, farklı görüşlerin şiddetli biçimde tartışılmaya başlandığı Basel’de 1869 yılında; Londra’da 1871’de; Marks’ın Bakunin’e savaş açtığı ve Bakunin’in birliğinin örgütten çıkarılması için önerge verdiği Lahey’de 1872 yılında, kongreler gerçekleştirdi. Enternasyonal içindeki keskin görüş ayrılıklarının yarattığı kan kaybını durdurmak mümkün olmayınca Marks ve Engels, Genel Konsey’in ABD’ye taşınmasını önerdiler. Öneri kabul edildi ama 1873’te Cenevre’de toplanması planlanan ancak İsviçreliler dışında yalnızca iki delegenin katılmasıyla ortaya çıkan hüsranın ardından Enternasyonal’in çözülüş süreci çöküşe dönüştü ve 1876 yılında 26 Damladan Deryaya Philadelphia’da toplanan kongre, Enternasyonali feshederek, 12 yıllık faaliyetlerine son verdi.15 4. Amerika Birleşik Devletleri’nde İlk Sendikal Hareketler Avrupa ülkelerine nazaran sanayileşme hareketinin daha geç başlamasına rağmen; ABD’de sendikacılık 1700’lü yıllara dayanır. İlk sendika, Philadelphia’da 1794 yılında ayakkabıcılar tarafından kurulmuştur.16 İlk sendika üyeleri, aynı meslek ve zanaat dalında aynı bölgede çalışanlardan oluşmaktaydı; dolayısı ile örgütlenme düzeyi yereldi ve nitelikli işçilere yönelik meslek sendikacılığı ilkesi benimsenmişti. Sendikaların özellikle grevlerle birlikte başlayan dayanışması sonucunda 1833 yılında ilk federasyon; 1850 yılında ise ilk ulusal sendika olan National Labor Union (Ulusal İşçi Sendikası) kurulmuştur.17 1870’li yıllara gelindiğinde ise ABD’de örgütlü bulunan ulusal sendika sayısı 30’a; sendika üyelerinin sayısı ise 300 bine ulaşıyordu.18 ABD’de sendikalar, güçlü yapılarıyla çalışanların çıkarlarını korumak yolunda hareket etmişlerdir. Endüstrileşmenin gelişmesi ve bağımlı çalışanların sayısının artmasıyla yerel düzeyde mesleki örgütlenme anlayışı ihtiyaca karşılık veremez hale gelmiş; çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ücretlerin yükseltilmesi için politik amaçlara yönelinmesi gerektiği fikrini savunan radikal eğilimli Knights of Labor (İşgücü Şövalyeleri) Federasyonu bu dönemde ortaya çıkmıştır. 1869 yılında Philadelphia’da terziler tarafından kurulan gizli bir derneğin devamı olan sendika, birçok yıkıcı ve uzun süreli grevleri örgütleyerek üye sayısını 700 bin kişiye kadar çıkarmıştır.19 İlk kez niteliksiz işçileri örgütleyerek sendikalaşma oranlarının yükselme Yıldırım Koç, Yanlış-Doğru Cetveli, İşçi Sınıfı Tarihi Yazımında İnatçı Hatalar, Epos Yayınları, Ankara, 2010, s.47. 15 Uçkan ve Kağnıcıoğlu, a.g.e, s.257. 16 Uçkan ve Kağnıcıoğlu, a.g.e, s.257. 17 18 Daniel Quinn Mills, Labor-Management Relations, Mc Graw-Hill, New York, Fifth edition, 1994, s.37. 19 Arthur A. Sloane; Fred Whitney, Labor Relations, Prentice Hall, New Jersey, 1994, s.67. 27 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Isini sağlayan ve ulusal sendikaların bir tepe örgütü kurmasını teşvik eden İşgücü Şövalyeleri, Amerikan sendikacılık hareketinde derin izler bırakmıştır.20 ABD’de 1880’li yıllarda ortaya çıkan tepe örgütlenmeleri çerçevesinde kurulan beş federasyondan en önemlisi 1886 yılında kurulan ve bugün de faaliyetlerini yürütmekte olan American Federation of Labor (AFL) (Amerikan İşçi Federasyonu)’dur. Meslek sendikacılığını en önemli örgütlenme ilkesi olarak ele alan AFL’nin; Amerikan toplum yapısı ve ekonomik sistemini dikkate alarak politikadan uzak durmak, toplum yapısını değiştirmeye yönelik radikal eğilimlere ilgi göstermemek, çatışmayı değil uzlaşmayı temel almak, toplumun tümünü değil yalnızca işçilerin çıkarlarını korumaya yönelmek gibi ilkeleri, günümüz Amerikan sendikacılığının da temellerini oluşturmuştur.21 Amerikan sendikacılık tarihinde geleneksel çizginin dışındaki akımlardan en önemlisi 1905 ile 1918 yılları arasında faaliyet gösteren Industrial World Workers (IWW) (Dünya Sanayi İşçileri) Federasyonu olmuştur. IWW, AFL’nin izlediği tarafsızlık politikasını reddederek yeni bir mücadele anlayışı geliştirilmesini dile getirmiş ve birtakım sosyalist parti ve sendikalarla birlikte bu oluşumu gerçekleştirmiştir. IWW hareketi, anarşizmin sendikacılıktaki yankısı olan ve işçilerin siyasal partiler aracılığıyla mücadele etmek yerine kendi doğal örgütleri sendikalar yoluyla, genel grev silahını kullanarak amaçlarına ulaşma gayretine dayalı, anarko-sendikalizm anlayışını benimsemiştir. Faaliyette bulunduğu kısa dönem içinde genel grevler, tahrip edici eylemler ve sabotajlar yoluyla amaçlarına ulaşmak istemişlerdir. IWW, liderlerinin; ABD’nin I. Dünya Savaşı’na girmesine karşı çıkması üzerine tutuklanması ve üyelerine de benzer yaptırımların ve baskıların uygulanması sonucunda birkaç yıl içinde gücünü yitirmiş ve silik bir oluşum haline gelmiştir. I. Dünya Savaşı’na kadar üye sayıları sürekli artan ve yasal düzenlemeleri olmamasına rağmen işverenlerce taraf olarak kabul edilen sendikaların ağırlığı,1929 ekonomik buhranı ile birlikte azalmaya; üye sayıları düşmeye başlamıştır. Ekonomik durgunluğu aşmak için Başkan Roosevelt tarafından uygulamaya konulan talep yönlü iktisat A. Murat Demircioğlu, Dünyada İşçi Sendikacılığı, Basisen Yayınları, 1987, s.33. 20 Uçkan ve Kağnıcıoğlu, a.g.e, s.258. 21 28 Damladan Deryaya politikalarına bağlı olarak en büyük tüketici kesim olan işçilerin alım gücünün yükseltilmesi amacıyla sendikalaşmayı teşvik eden yasal düzenlemeler kabul edilmiş, 1932 tarihli Norris-La Guardia Kanunu ile sendikalaşma ve toplu pazarlık hakkı garanti altına alınmış; grev ve boykot gibi eylemlere düzenlemeler getirilmiştir.22 5. Japonya Sendikacılığının Gelişimi Japonya’da ilk işçi örgütlenmelerine 1860’lı yılların sonlarında rastlanır. Ancak bu yıllardaki örgütlenmeler daha çok yerel niteliktedir. Gerçek anlamda ilk Japon işçi sendikaları ise 1890’lı yıllarda makine üretim endüstri işçileri ile gemi inşaat işçileri ve daha sonraki yıllarda da demiryolu makinistleri ile matbaa işçileri tarafından kurulmuştur.23 1890 yılında Katayama Sen, Rode Kumiai Kieseika’yı (İşçi Sendikalarını Geliştirme Örgütü-Society for the Promotion of Trade Unions) kurar. Bu örgütün çelik, demiryolu, gemicilik ve matbaa işlerindeki işçileri örgütlemesinde katkısı büyüktür. Ancak ilk sendikalar içinde en başarılısının Demiryolu İşçi Sendikası olduğu söylenmektedir.24 Japonya’da genelde bu dönemdeki ilk sendika faaliyetleri pek de başarılı olamaz. Ancak yine de bu sendikaların işçiler arasında örgütlenme bilinci yarattığı ve belirli görüşlerin parlamentoya yansıtılmasında etkili olduğu bir gerçektir.25 Diğer yandan işçiler arasındaki örgütlenmenin gelişimi, yöneticileri ürkütür ve 1900 yılında tüm sendika benzeri örgütlerin polis kontrolüne alındığı Kamu Barışını Koruma Yasası yürürlüğe girer. Ancak bu durum, işçi örgütlenmelerinin önünü kesemez ve 1912 yılında Tokyo’da İngiltere’nin Dostluk Örgütleri (Friendly Societies) kuruluşlarına benzer, ılımlı sendikal örgüt olarak tanımlanabilecek, Yuaikai (Kardeşlik Örgütü) kurulur. Bu örgüt, 1919 yılında Japon sendikal hareketinin gerçek anlamda Sloane, Whitney, a.g.e, s.78. 22 23 Necati Kayhan, 21. Yüzyılda Japonya’da İnsan Kaynakları Yönetimi ve Endüstriyel İlişkiler Sistemindeki Değişim, Türkiye Haber-İş Sendikası, Ankara, Temmuz 2009, s.124. A. Murat Demircioğlu, Japonya’ya Türkiye’den Bakışlar, Simurg, İstanbul, 1999, s.42. 24 Kayhan, a.g.e, s.124. 25 29 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iöncülerinden olan SODEMEİ’nin (Japon İşçi Federasyonu) doğmasına zemin hazırlamıştır. II. Dünya Savaşı’ndan önceki dönemde, işçi örgütlenmeleri kısmen başarı sağlamıştır. Hükümet ise işçi faaliyetlerindeki bu gelişmelere pek sıcak bakmazken bir yandan çıkardığı sosyal büro yasası ile yerel işçi örgütlenmelerini desteklemiş, bir yandan da sendikal faaliyetlerin polis gözetimi altında yürütülmesine ilişkin Kamu Barışını Koruma Yasası ile engellemeye çalışmıştır. 1930’lu yıllarda yaşanan siyasi gelişmeler mevcut sendikal özgürlükleri kısıtlamış, gelişmeye yüz tutan işçi eylemleri ve grev mücadeleleri de gerilemiştir. Bu süreçte iktidar, radikal sendikacılığı engellemek için Industrial Association For Serving The Nation adlı bir kurum kurmuş; bütün sendikaları bu merkez örgüte bağlamak suretiyle kontrol altına almıştır. İktidara ve işverene muhalif hareket eden sendikacılar ise asimile edilmiştir.26 İktidarın işçi hareketlerine karşı takındığı bu yasakçı ve baskıcı tutum nedeniyle Japon sendikacılık hareketi uzun yıllar ilerleme imkânı bulamamış, 1940 yılında 49 olan sendika sayısı, 1943 yılında üç olarak tespit edilmiştir. Tarihsel süreç içerisinde Japon sendikacılığının yaşadığı en büyük açmaz, II. Dünya Savaşı’nın ardından, ABD’nin desteği ve yönlendirmesi doğrultusunda faaliyet göstermiş olmalarıdır.27 Bu amaçla bu ülkede Amerikan işgal kuvvetleri tarafından, yalnızca özgür girişim ve piyasa rekabeti özendirilmiş, bunların yanı sıra demokratikleşme yolunda bir önlem olarak da, işçi sendikalarının örgütlenmeleri büyük ölçüde desteklenmiştir. Bu süreçte ABD’nin dayatmaları sonucunda sürekli, iktidar karşısında olmayı kendisine görev edinen sendikaların varlığı, sendikalara olan inancı kırmış; iktidarın, sendikalarla mücadeleyi, milli ve meşru bir görev olarak algılamasına neden olmuştur. John Benson, Trade Unions In Asia: An Economic and Social Analysis, Routledge, Londra, 2008, s.1. 26 Kayhan, a.g.e, s.130. 27 30 Damladan Deryaya B. OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA SENDİKAL HAREKET 1. Kuruluş ve Yükseliş Döneminde Durum Daha önceki kısımda belirttiğimiz üzere, bir ücret karşılığında emeğini pazarlayan özgür bireylere işçi diyoruz. Dolayısı ile Osmanlının siyasal ve sosyal yapısının yalnızca emeği ile geçinen bir işçi sınıfının oluşumunu geciktirdiğini söylemek mümkündür. Kuruluş ve Yükseliş Döneminde Osmanlının sosyal yapısını, toprak rejimini ve onu ortaya çıkaran dinamikleri tam olarak anlamadan, Osmanlı’da işçi sınıfı ve sendikacılık üzerine sağlıklı fikirler geliştirilemez. Şerif Mardin’e göre: “Osmanlılarda toplum yapısı başta kul-yöneticiler, yani padişah ve beratı ile dini yetki ya da yürütme yetkisi tanınan saray memurları, mülki memurlar ve ulemayı içine alır. Bunlar aynı zamanda yönetici sınıfı olarak ifade edilebilir. İkinci ana sınıf ise, vergi veren ve yönetime katılmayan, reaya adı verilen bütün Müslüman ve Müslüman olmayan kimselerdir. Bunun yanında ticaretle uğraşanlar yani tüccarlar ve sanatkârlar da bu sınıfa dâhildir. Genel anlamda bu ikinci sınıf, yönetilenler olarak kabul edilebilir.”28 Osmanlı’nın tarıma dayalı ekonomisine bağlı toprak yönetimi incelendiğinde, Hariciye ve Öşriye gibi çeşitli sistemlere rastlansa da bu uygulamaların oldukça sınırlı olduğu; Tımar ya da Mirî Arazi sisteminin benimsendiği görülmektedir. Mirî Arazi sisteminde, toprağın sahibi devlettir. Dolayısı ile toprağın kontrolü ve üzerindeki tasarruf hakkı da devlete aittir. Devlet araziyi, seçtiği kimselere Tımar olarak verir; bu yolla Tımar sahiplerini köylülerle devlet arasında bir aracı olarak kullanır. Halk da reaya olarak kabul edildiğinden bu sistem içerisinde köylülerin mülk sahibi olabilmesi oldukça zor; neredeyse imkânsızdır. Buna göre toprak işçileri yani köylüler, yalnızca devlete ait olan toprağı kira karşılığında işleme hakkına sahiptir. Köylünün toprağı satabilmek, hibe edebilmek, vasiyetle çocuklarına bırakabilmek, borç için ipotek ede28 Şerif Mardin, “Tabakalaşmanın Tarihsel Belirleyicileri: Türkiye’de Toplumsal Sınıf ve Sınıf Bilinci” Çev. Nuran Yavuz, YAZKO Felsefe Yazıları (5. Kitap), 1983, s.13. 31 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ibilmek gibi hakları yoktur. Üç sene üst üste boş bırakılan topraklar, sahibinden alınıp başka bir çiftçiye kiraya verilir.29 Toprak düzenini bu şekilde oluşturan Osmanlı şehir ve kasabalarında ise, kökleri Ortaçağ Batı Avrupa’sı ve Osmanlı öncesi İslam toplumlarına dayanan Anadolu esnaf ve zanaatkâr birlikleri, Lonca ve Ahi teşkilatları adıyla, kendisine has bir biçimde karşımıza çıkar. Aslında tüm dünyada esnaf kurumları; şehirlerin kurulması, küçük sanatların ortaya çıkması ve sanayinin tarıma dayalı olmaktan çıkmasıyla doğmuştur.30 Osmanlı’da yerleşmiş olan bu sistem, mülkiyet sahibi olmayı, sermaye birikimini ve işçi sınıfının ortaya çıkmasını geciktirmiştir. 2. Duraklama ve Çöküş Dönemleri Osmanlı toplumunun Duraklama ve Gerileme dönemlerinde ise artık sosyo-kültürel bir bütünlükten bahsedilemez. Her alanda hızlı bir dejenerasyon yaşanırken toplum, bütünlükten uzak bir yığın haline gelmiş ve ciddi bir kimlik krizi ortaya çıkmıştır.31 Bu durum, Osmanlı çalışma hayatını da derinden etkilemiştir. Devletteki çözülme ile kira sahipleri, hukuken olmasa da uygulamada mülk sahibi hak ve yetkilerini edinirlerken; esnaf ve Ahi teşkilatlarında çözülmeler görülmüş, bozuk mal yapmaya ve satmaya eğilimler artmış, hatta esnaf kethüdasının tayinlerinde yolsuzluklar görülmeye başlanmıştır. Bu dönemde Avrupa’da gelişen sömürgecilik anlayışı ile Doğu’nun zenginliklerinin Batı’ya taşınması, bu zenginliklerin belli ellerde toplanarak klasik liberal anlayışın Avrupa’ya getirdiği çok üreten, az tüketen toplum düzeni, Batı ile Osmanlı arasındaki farkı oluşturmaktadır. Avrupa’da yaşanan sanayileşmenin Osmanlı üzerindeki olumsuz etkisi, toplumsal yapının bozulması, sanayileşme çabaları ve buna Hüdavendigar Livası Tahrir Defterleri I, Çev. Ömer Lütfü Barkan, Enver Meriçli, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, s.93. 29 30 Emile Durkheim, Meslek Ahlâkı, Çev. Mehmet Karahasan, MEB Yayını, İstanbul, 1986, s.27. Yazıcı, a.g.e, s.73-75. 31 32 Damladan Deryaya bağlı olarak sayıları sınırlı da olsa işçi sınıfının ortaya çıkmasıyla işçi-işveren ilişkilerinin gelişmesi, haklarını tam ve zamanında alamayan işçilerin uğradığı haksızlık, son dönem Osmanlıdaki toplumsal huzurlukların nedenlerinden bir tanesidir. Özellikle yabancı sermayenin ülkeye girmesi ve hızlı sanayileşme çabaları nedeniyle devlet, henüz Avrupa’nın dahi çözemediği iş ilişkileri ile bir anda karşı karşıya kalmış; bu da Osmanlı İmparatorluğu’nun derinden sarsılmasına yol açmıştır. 19. yüzyıl başlarında Osmanlıdaki sanayileşme çabaları sonucunda, klasik tezgâhlardaki istihdam hacmi düşerken gelişmiş işletmelerdeki istihdam artmıştır. Buna bağlı olarak da Osmanlı’da bir işçi sınıfı ortaya çıkmaya başlamıştır. Ancak Osmanlıda işçiliğin köklerini 19. yüzyıla dayandırmak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Osmanlı İmparatorluğu’nda işçiler öncelikle inşaat, madencilik ve askerlikte görülmüştür.32 1550–1557 yıllarında Süleymaniye Camii ve İmareti inşaatında çalışılan 2,7 milyon işgününün 1,5 milyon gününü ücretli işçiler; 1,1 milyon gününü acemi oğlanlar; 140 bin gününü de köleler gerçekleştirmiştir.33 Osmanlıda kapıkullarının büyük bir bölümünün ücretli çalıştığı bilinmektedir. Hatta kapıkullarının bir kesimi olan acemi oğlanların 17. yüzyıldan itibaren özgür bir şekilde ücret karşılığı kamu imalathanelerinde, inşaat sektöründe, kamu gemilerinde, odun ambarlarında, Tophane’de, kamu fırınlarında, suyollarında, bahçelerde, hasta odalarında ve sultan hanımların hizmetlerinde çalıştığı görülür. Yeniçeriler ise ücretli savaşçılardır. Ancak bu ücretliler, tarih sahnesinden silinmiş ve bilinen anlamıyla işçi sınıfına dönüşememiştir.34 Osmanlı İmparatorluğu’nda ücretli işçiler, 19. yüzyılın ilk yarısında Ege Bölgesi’nde yabancı sermaye tarafından kurulan tarım işletmelerinde ortaya çıkmıştır. Bunun dışında demiryolları inşaatlarında da birçok ücretli işçinin çalıştığı bilinmektedir. Devlet memurlarının ücret karşılığında çalıştırılması ise Tanzimat’tan sonra gerçekleşmiştir. Bu dönemde önce devlet fabri Koç, a.g.e, 2003, s.29. 32 33 Ömer Lütfü Barkan, Süleymaniye Camii ve İmareti İnşaatı (1550-1557), TTK Yayınları, Ankara, 1972, c.I, s.104-105. 34 Yıldırım Koç, “Kapıkulları Hangi Sınıftandı?” Türkiye İşçi Sınıfı Tarihinden Yapraklar, Ataol Yayınları, İstanbul, 1992, s.20-35. 33 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ikalarında ardından da özel sektör fabrikalarında ücretli işçi çalıştırılması yaygınlaşmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde savaşlar ve salgın hastalıklar nedeniyle büyük bir işgücü açığı yaşanmıştır. Nüfusun az, toprağın bol olduğu, buna karşın sermaye birikimi ve sanayileşmenin yeterli olmadığı bir ortamda ücretli çalışan bulmak da oldukça güçtür. Bu nedenle ortaya çıkan işgücü açığını kapatmak için 1913 yılında Osmanlı Ordusu’nda amele taburları oluşturulmuştur. Buna rağmen kentlerde düzenli iş imkânlarının sınırlı olması, işsizliği de beraberinde getirmiş; genellikle vasıfsız işçiler ve tam olarak toprağa bağımlılıktan kopamayan, belirli sürelerde ücret karşılığı çalışmak isteyenler arasında da işsizlik yaygınlaşmıştır. Ücretli çalışan sayısının azlığının yanında, çalışanların tam olarak toprağa bağımlılıktan kopamamaları, yani tam anlamıyla işçi olmamaları, işçi-işveren ilişkilerinin Batı Avrupa’daki seyrinin dışında ilerlemesine neden olmuştur. Kurt Steinhaus, bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’ndaki işçilerle ilgili olarak, “Kıyı kentlerde oluşmaya başlayan, yarı-proleter karakterli işçi sınıfı, sayı bakımından kuvvetsizdi: Bir yandan endüstri küçük el sanatlarından öteye geçemiyor; öte yandan, köylüler fabrika ve maden işçiliğini sürekli bir uğraş değil, ek iş olarak yapıyorlardı.”35 şeklinde tespitte bulunmuştur. 1914 yılında, 18,5 milyon olan nüfusun 15 milyonu Müslüman’dı ve 1915 sanayi sayımına göre sanayi kesiminde yalnızca 14 bin 100 işçi bulunuyordu. Bu işçilerin ise yüzde 15’i Müslüman, yüzde 60’ı Rum, yüzde 15’i Ermeni ve yüzde 10’u Yahudi’ydi.36 Donald Quataert, 20. yüzyılın başında 15 bin dolayında işçinin de madenlerde çalıştığı tahmininde bulunur. Bununla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun bu döneminde memurlar, istihdamda önemli bir yer teşkil etmişlerdir. Yıldırım Koç, Osmanlıda 1910 yılında 138 bin, 1911 yılında 97 bin memur bulunduğunun tahmin edildiğini söyler. Bu yıllarda yalnızca Duyûn-u Umumiye’de 9 bin memur çalıştığı bilinmektedir. Ancak memurlar kendilerini diğer işçilerden (amele) farklı görmektedirler. Kurt Steinhaus, Atatürk Devrimi Sosyolojisi, Sander Yayınları, İstanbul, 1973, s.78. 35 DİE, Türkiye’nin Toplumsal ve Ekonomik Gelişmesinin 50 Yılı, Ankara, 1973, s.143. 36 34 Damladan Deryaya Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk işçi örgütlenmesinin Ameleperver Cemiyeti olduğu çoğunlukla kabul görmektedir. Ancak son dönemlerde yapılan araştırmalar, 1 Nisan 1866’da kurulan örgütün adının aslında Amelperver Cemiyeti olduğunu; bu örgütün, adından da anlaşılacağı üzere işçi hakları için mücadele gibi bir amacın ötesinde yalnızca hayır işleri ile ilgilenen bir kuruluş olduğunu açıkça ortaya koymuştur.37 Dolayısı ile yapılan araştırmalarda tespit edilebilen ve işçiler tarafından kurulmuş ilk işçi örgütlenmesi 1894–1895 yıllarında İstanbul’da Tophane fabrikasında gizli olarak kurulan ve kısa bir süre sonra dağıtılan Amele-i Osmanî Cemiyeti’dir. İngiliz Sosyal Bilimler Enstitüsü, tarihteki ilk toplu iş sözleşmesinin 1817 yılında İngiltere’de imzalandığını iddia etse de Kütahya’da bir müzenin arşivinde ortaya çıkan bir belge, bu tarihten 51 yıl öncesine aittir. Dolayısı ile çalışma ilişkilerinde işçi ve işverenlerin hak ve ödevlerinin belirlendiği ilk yazılı belge olma özelliği taşımaktadır. 13 Temmuz 1776 tarihinde Kütahya Valisi Ali Paşa huzurunda, eyalet çavuşlarınca imzalanan mazbata, kalfa ve çırakların hangi iş karşılığında ne kadar ücret alacaklarını belirlemektedir. Mazbata, kalfaları günde 150 has fincan işlemekle yükümlü kılmaktadır. Atölye sahibi ustaların da kalfalara 150 has fincan karşılığında 60 akçe ücret ödemesi şart koşulmaktadır. Buna göre çıraklara da günde 100 bayağı fincan yapma yükümlülüğü getirilmiştir. Çıraklara, yaptıkları bu işin karşılığında 24 akçe ücret verilmesi istenmiş, çırakların kalfalığa geçmeleri halinde, kalfa ücreti almaları da hükme bağlanmıştır. Sözleşmeye aykırı davrananlara ise kürek cezası verilmesi öngörülmüştür. Bazı araştırmacılar (Turan Yazgan, Refik Sönmezsoy, Şükrü Er, Nihat Yüksel, Erdinç Yazıcı, Şeyhmus Güzel, vd.) bu mazbatanın dünyadaki ilk toplu sözleşme olduğunu iddia ederlerken bir kısmı da toplu sözleşme niteliği taşımadığını belirtirler. Metnin bir toplu sözleşme olup olmadığı bir tarafa bırakılacak olursa mazbata; Osmanlıda işçi-işveren ilişkileri ve işçi hareketlerinin tarihi açısından son derece önemlidir. 37 Erkan Serçe, “Amelperver Cemiyeti”, Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi, İstanbul, 1996, c. I, s.41; Yıldırım Koç, Yanlış-Doğru Cetveli, 2010, s. 74-82. 35 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IOsmanlıda işçilerin hak ve menfaatlerini korumak için yaptıkları ilk grev de tartışma konusudur. Kapıkulu askerlerinin en önemlisi olan yeniçerilerin 15. yüzyılda başlayan isyanlarını saymazsak, Birten Çelik, 1826 yılında “Kal’a-yı Tis’a” (Dokuzuncu Kale) olarak bilinen bir kale inşaatı sırasında işçilerin iş bırakma eylemi yaptıklarını, Mayıs-Eylül 1862’de Elbisehane-i Askeri işçilerinin ödenmeyen ücretlerini alabilmek için beş ay süreyle iş durdurduklarını tespit etmiştir.38 Bununla birlikte ayrıntılı olarak bilinen ilk grev, 1872 yılı Şubat ayında Beyoğlu Telgrafhanesi çalışanları tarafından gerçekleştirilmiştir. Birçok yayında ilk grev olarak belirtilen Tersane İşçileri Grevi’ni ise; 11 aydır ücretlerini alamayan işçiler, 1873 yılının Ocak ayında gerçekleştirmişlerdir. Yapılan bir araştırmaya göre I. Meşrutiyet’in ilanı (1870) ile II. Meşrutiyet (1908) öncesine rastlayan 38 yıllık dönemde toplam 24 işçi eylemi olmuşken; 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanından sonraki üç aylık sürede 60 kadar grev yapılmıştır. 39 Anadolu-Bağdat Demiryolları Memurin ve Müstahdemin Cemiyet-i Uhuvvetkarisi bu dönemde kurulan örgütlerin başında gelir ve demiryollarında çalışan memur ve işçileri bir çatı altında toplamayı amaçlar. Mürettibin-i Osmaniye Cemiyeti de aynı dönemde faaliyete geçmiştir. Ayrıca İstanbul, Selanik, İzmir, Zonguldak, Drama, Kavala, Ksanti, Gümülcine ve Gevgeli’de de benzer örgütler oluşturulmuş, bu dönemde İttihat ve Terakki Cemiyeti de kendi denetimi altında işçi örgütleri kurdurmaya çalışmıştır. Yine de bu süre içinde gerçekleştirilen grevler, ağırlıklı olarak örgütlü değildir ve örgütlenmeler de kalıcı olamamıştır.40 1908 grevlerinin büyük bölümünün devlet ve özellikle yabancı sermaye işlerinde yoğunlaşması ve yine büyük bölümünün ücret artışı talebiyle ortaya çıkması, yabancı sermaye ağırlıklı işyerlerinde çalışanların düşük ücretle çalıştırıldığını ortaya koymaktadır.41 1908 Birten Çelik, Türkiye’de İşçi Hareketlerinin Tarihsel Gelişimi (1800-1870), Doktora Tezi, İzmir, 1999. 38 Oya Sencer, Türkiye’de İşçi Sınıfı, Doğuşu ve Yapısı, Habora Yayınları, İstanbul, 1969. 39 Koç, a.g.e, 1996, s.42-43. 40 Sencer, a.g.e, s.149. 41 36 Damladan Deryaya yılındaki işçi eylemlerine rağmen işçilerin hem kamu işyerlerinde hem de özel işyerlerinde işverenlerle ortak bir çözüm arama yaklaşımları, işverenlerce pek kabul görmemiş; özellikle İttihat ve Terakki iktidarı üzerinde büyük etkisi olan yabancı sermaye, sorunu iktidar aracılığıyla ve polis gücüyle zora dayalı olarak aşmaya çalışmıştır.42 1908 yılında yoğun şekilde görülen eylemlerin ardından, Alman sermayesinin baskıları sonucunda 1908 yılı Ekim ayında çıkarılan bir geçici kanun (Tatil-i Eşgal Cemiyetleri Hakkında Kanun-u Muvakkat) ve 1909 Ağustos’unda çıkarılan Tatil-i Eşgal Kanunu ile kamuya yönelik hizmetlerde çalışan işçilerin sendikalaşması yasaklanmış ve eylemlere son verilmiştir. Kanun, cemiyet kurmayı kesin bir şekilde yasaklamış, grev yapmayı ise zorunlu uzlaşma yöntemleri ile zorlaştırmıştır. Buna göre taraflar arasından seçilecek üçer üyeden oluşan Uzlaşma Kurulu’nun (Heyet-i İtilafiye) anlaşmazlık konusunda oybirliği ile karar verememesi durumunda, grev yapılmasına imkân tanınmıştır. 1936 yılına kadar yürürlükte kalan bu kanunda yer alan sendikalaşma yasağının çiğnenmesi halinde verilen ceza, 1 haftadan 6 aya kadar hapis veya 1 liradan 25 liraya kadar para cezası olarak belirlenmiştir. Kesin olarak yasaklamasa da getirilen kısıtlamalar, bu tarihten sonra grevlerin seyrekleşmesine neden olmuştur.43 1909–1915 döneminde 38 grev gerçekleştirilmiş, bu grevlere takriben 34 bin 821 işçi katılmıştır. Grevlerin yarısına yakın kısmının dokuma ve gıda işkolunda gerçekleştiği tespit edilmiştir.44 Aynı dönemde kurulan Fedakâran-ı Millet Cemiyeti ve Osmanlı Ahrar Fırkası gibi bazı siyasi partilerin ve cemiyetlerin işçi sorunları ve işçi hareketiyle ilgilendiği görülmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda sendikacılık hareketi, özellikle 1913 yılından sonra gerileme göstermiştir. 31 Mart olayından sonra giderek baskısını hissettiren bir nevi tek parti rejimi, işçilerin sendikalaşmasını ve grevleri imkânsız hale getirmiştir. İşçi sorunlarına sıcak bakan Osmanlı Sosyalist Fırkası ve Ahali Fırkasının İttihat ve Terakki tarafından kapatılması ve bir konfederasyon oluşturmak amacıyla 42 Yazıcı, a.g.e, s.86.; Erdinç Yazıcı, Osmanlı’dan Günümüze Türk İşçi Hareketi, İlke Emek Yayınları, Birinci Basım, Ankara, Nisan 2004, s.91. 43 Mesut Gülmez, Tanzimat’tan Sonra İşçi Örgütlenmesi ve Çalışma Koşulları (18391919), s.793. Gülmez, a.g.m, s.799-800. 44 37 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ikurulan Amele İttihad Cemiyetinin taraftar bulamayarak başarısız bir teşebbüs olarak kalması, bu dönemin işçi hareketi açısından önemli olaylardandır.45 Birçok kişinin daha ilk kuşak işçi olması; işçilik geleneği ve bilincinin yerleşmemiş olması da bilinen anlamdaki sendikacılığın bu dönemde gerilemesinin başka bir nedeni olmuştur. 1914 yılında Osmanlı’nın Almanya ile müttefik olarak girdiği I. Dünya Savaşı nedeniyle işçi hareketleri yavaşlamış; I. Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından İstanbul ve yöresinde sendikal faaliyette yeniden bir canlanma görülmüştür. Osmanlı’nın savaştan yenik çıkmasının ardından Sosyal Demokrat Fırka, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası, Osmanlı Amele Fırkası ve Türkiye Sosyalist Fırkası gibi oluşumlar, işçi sorunlarıyla yakından ilgilenmişlerdir.46 Özellikle bu dönemde işçi sorunlarıyla ilgilenen sosyalist parti sayısındaki artış, işçi hareketinin de siyasallaşmasına neden olmuş, işgale karşı bir tepki olarak işçilerin yoğun girişimleriyle 1921–1922 yıllarında İstanbul’da iki defa 1 Mayıs, Amele Bayramı olarak kutlanırken; bu dönemde kurulan partiler, bu eylemleri enternasyonal işçi hareketleriyle ilişkilendirmek istemişlerdir.47 Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul, İzmir, Adana ve Bursa gibi yerler dışında milli sınırlar içinde 76 bin işçi çalışmaktaydı. İşçiişveren çekişmelerinin yaşanacağı işyerleri genellikle İstanbul, İzmir, Bursa, Adana gibi büyük yerleşim bölgelerinde bulunuyordu.48 1919–1922 arasında İstanbul Hükümeti çalışma hayatı ile ilgili yeni bir düzenleme yapmadı. Ankara Hükümeti ise kömür madenlerinde çalışanların haklarını genişleten iki ayrı yasa çıkardı. Kurtuluş Savaşı yıllarında özellikle Anadolu’daki tüm imkânlar bağımsızlık mücadelesi için seferber edildiğinden, işçi hareketleri son derece sınırlı olmuştur. Ancak İstanbul’da durum tam tersidir. O yıllarda işgal altında olan İstanbul’da, özellikle Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) kurulmasını hazırlayan ortamın izleri görülmüş; işgalci güçler arsındaki çelişkiler, Bolşevizm korkusu ve milli güçlerin etkisiyle çok çeşitli işçi örgütleri kurulmuştur. Yıldırım Koç, İstanbul sendikalarının, ücretler ve 1 Mayıs kutlamalarına gösterdiği Kemal Sülker, Türk Sendikacılık Tarihi I, Bilim Yayınevi, İstanbul, 1987, s.25. 45 Sülker, a.g.e, s.29. 46 Yazıcı, a.g.e, 2004, s.96-97. 47 Koç, a.g.e, 2003, s.46. 48 38 Damladan Deryaya duyarlılığı, İstanbul, İzmir ve Anadolu’nun işgali konusunda göstermediklerini, bu sendikaların pek çoğunun Kurtuluş Savaşı’na destek vermediklerini söylemektedir.49 Kurtuluş Savaşı sürecinde, uluslararası sendikacılık hareketinin de bir desteği görülmemiştir. Zamanın en önemli uluslararası işçi örgütlenmelerinden olan Uluslararası Sendikalar Federasyonunun (IFTU) genel kurul raporlarında ve yayın organlarında Kurtuluş Savaşı ile ilgili herhangi bir değerlendirmeye bile yer verilmemiştir. Türkiye İşçi Derneği, Beynelmilel İşçiler İttihadı, Osmanlı Mürettipler Cemiyeti ve Amele Siyanet Cemiyeti gibi kuruluşlar bu dönemde kurulan işçi örgütlerinden bazıları olarak sayılabilir. C. CUMHURİYET DÖNEMİNDE SENDİKAL HAREKET 1. Kuruluş Yı1ları (1923 – 1946) İşgal güçlerine karşı gerçekleştirilen Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanmış; Türkiye Cumhuriyeti’ni kabul ettiren Lozan Antlaşması imzalanmıştı. Yeni ülkeyi kuranlar, yeni bir toplum oluşturmak; bu toplumu birlik, bütünlük içinde aynı hedefe yöneltmek zorunda olduklarının bilinci içindeydiler. On yıl süren savaşların yarattığı tahribat, Osmanlı’dan devralınan borçlar ve endüstrileşme zorunluluğu, yeni Türkiye’nin önünde duran en büyük engellerdendi. Diğer taraftan salgın hastalıkların baş göstermesi, bazı aşiretlerin isyanları, ülkede kısıtlı olan kaynakların iyiden iyiye tükenmesine neden olmuştu. Bu dönemde ülke, 1925 yılından 1945 yılının sonlarına kadar tek siyasal örgütlenme olan Cumhuriyet Halk Partisi tarafından idare edilmiştir. Bütün bunlara 1927 tarım bunalımı, 1929 büyük ekonomik kriz ve II. Dünya Savaşı’nın etkileri eklendiğinde 1923 ile 1946 yılları arasındaki dönem, tüm Türk toplumu ile birlikte işçiler için de son derece zor olmuştur. Özellikle Cumhuriyetin ilk yılları, geniş tarım arazilerinin kullanıma açılması, vasıflı işgücü oluşturulması ve sermaye birikiminin sağlanması çabalarıyla geçmiş; bu yıllarda işgücünün pek çoğu bir parça vasıflı hale geldikten sonra doğrudan müteahhit, yatırımcı, hatta fabrikatör dahi olabilme imkânına kolaylıkla kavuşmuştur. Koç, a.g.e, 2003, s.48. 49 39 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I1925 yılında, bazı yabancı güçlerin de desteklediği, Şeyh Sait ayaklanması başlamış, Şeyh Sait, hedefini açıkça Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde gerçekleştirilen bu köklü ve önemli değişime engel olmak ve ülkede dine dayalı yeni bir devlet kurmak olarak açıklamıştır. Ayrılıkçı Kürt milliyetçilerinin de bu ayaklanmayı desteklemesi, ayaklanmanın boyutunun büyümesine neden olmuştur. Ayaklanma bastırılmış; Türkiye Cumhuriyeti bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumuş; ancak, ayrılıkçı Kürt milliyetçilerinin İngiliz destekli bu ayaklanması, ülkemizdeki demokratikleşme sürecine büyük zarar vermiştir. Ayaklanmanın bastırılması amacıyla çıkarılan ve cemiyet kurmaya yeni kısıtlamalar getiren Takrir-i Sükûn Kanunu’nun verdiği yetkiler kullanılarak, birçok işçi örgütünün faaliyeti engellenmiştir. 17 Mart 1925 tarih ve 578 sayılı Takrir-i Sükûn Kanunu doğrudan sendikalara ilişkin bir yasak getirmese de yasanın tanıdığı geniş yetki kullanılarak sendikaların kapatılması kararlaştırılmıştır. 1936 yılında kabul edilen ve 1937 yılında yürürlüğe giren 3008 sayılı ilk İş Kanunu ise işyerlerinde grev yasağı getirmiştir. Ancak grev yasağını ihlal etmenin cezası 10 liradan 100 liraya kadar hafif para cezası olarak kararlaştırılmış, grevin kamu işlerinin görüldüğü yerlerde yapılması durumunda bir aydan altı aya kadar hapis cezası verilmesi öngörülmüştür. Siyasi kararları etkilemek amacıyla yapılan grevlerde ise cezalar daha da ağırlaştırılmıştır. 1909 yılında çıkarılan ve o tarihlerde halen yürürlükte olan Tatil-i Eşgal Kanunu, kamuya yönelik hizmetlerde çalışan şirketlerde sendikalaşma yasağı getiriyordu. 28 Haziran 1938 tarihli ve 3512 sayılı Cemiyetler Kanunu’yla da sınıf esasına dayalı cemiyetlerin kurulması yasaklandı. Bu yasak, meslek sendikacılığını kapsamıyordu ancak işçilerde örgütlenme eğilimi olmadığından yasağın aşılması yolunda önemli bir çaba da yaşanmadı. Tek Parti döneminde Türkiye, 1932 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’ya üye olsa da Türk işçi hareketi belirgin bir ivme kazanamamış ve sendikacılığın temelini oluşturacak bir birikim de oluşturamamıştır. Ancak bu yıllarda güçlü işçi örgütlerinin kurulmamasının veya yaşamamasının yalnızca bu tür yasaklar ve uygulamalar nedeniyle olmadığı; Trablus ve Balkan Savaşları’nın ardından Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nın yarattığı tahribatın, sen40 Damladan Deryaya dikaların güçlenmesi için uygun toplumsal iklimin oluşmasına engel teşkil ettiği de göz ardı edilmemelidir. 2. Çok Partili Döneme Geçiş (1946 – 1960) 1945 yılının sonlarıyla birlikte çok partili sisteme geçilmiş ve Türkiye’de bambaşka bir dönem başlamıştır. Çok partili sistemin getirdiği siyasi rekabetle birlikte köylünün ve işçinin oyu önem kazanmış, sosyal tabakalaşma büyük bir dönüşüm içine girmiştir. II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle sağlanan göreli ekonomik büyüme, halkın tüketim kalıplarının değişmesine ve piyasaların canlanmasına neden olmuştur. İşsizlik oranlarının düşmesinin sağlandığı yıllarda, işçilerin ve sendikaların pazarlık güçleri artmış ve çalışanlar lehine yeni yasal düzenlemeler yapmak zorunlu hale gelmiştir. Bununla birlikte Sovyetler Birliği’nin Kars-Ardahan ve Boğazların ortak denetimi konularında Türkiye’den talepleri ve soğuk savaş döneminin başlamasıyla 16 Aralık 1946’da sosyalist-komünist bağlantılı bazı sendikalar kapatılmıştır. Bu yıllarda, 22 Haziran 1945 tarihli ve 4763 sayılı Kanunla Çalışma Bakanlığı’nın kurulması, aynı yılın 27 Haziran’ında 4772 sayılı İş Kazalariyle Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortası Kanunu’nun yürürlüğe girmesi, 9 Temmuz’da 4792 sayılı İşçi Sigortaları Kanunu’nun çıkması ve İşçi Sigortaları Kurumunun kurulmasıyla ilk kez geniş işçi kitleleri sosyal güvenceye kavuşmuştur. 1946 yılında Cemiyetler Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilerek, sınıf esasına dayalı sendika kurma yasağı kaldırılmış, 1947 yılında ise 5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun kabul edilmiştir. Kanun, sendikaları tanısa da sendikalara grev hakkı tanımayarak onları temel işlevlerinden yoksun bırakmıştır. Ayrıca sendikaların siyasal faaliyet yürütmelerine önemli yasaklar getirilmiş, sendikaların uluslararası kuruluşlara üye olmaları Bakanlar Kurulunun iznine bağlanmıştır. Kanun, bir anlamda sendikaları siyasi iktidarın denetimi altında tutmayı amaçlamış; yine de istenilen sendikaya üye olunmasını ve aynı işkolunda birden fazla sendika kurulabilmesini güvence altına almıştır. Bu kanunla her ne kadar sendikalara siyaset yapma yasağı getirildiyse de bir taraftan da sendikalar, siyasi partiler tarafından siyasetin içine çekilmeye ve 41 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Isiyasi çekişmelerde taraf haline getirilmeye çalışılmıştır.50 Özelikle 1945 yılından sonra çalışma hayatı ile ilgili düzenlemelerin büyük bir hız kazandığı, sağlık ve sosyal güvenlik düzenlemeleriyle çalışan kesimin güvence altına alındığı; sendikal düzenlemelerle de işçi hareketlerine birtakım özgürlükler tanındığı görülmektedir. Çok partili dönemin başlamasının ardından işçilerin büyük bir bölümünün CHP’ye karşı Demokrat Parti’nin yanında yer almaları, işçi sorunlarına ve işçi hareketlerine olan ilginin artmasına neden olmuştur. 1950 seçimleri öncesinde Demokrat Parti, işçilere grev hakkının verilmesini kabul etmiş, ancak grevlerin siyasi yönünün bulunmaması gerektiğini belirtmiştir. Genel seçimlerden büyük bir zaferle çıkan Demokrat Parti’nin program sunuşunda TBMM’de konuşma yapan Adnan Menderes, “Demokrasi prensiplerine göre tabii bir hak olarak tanıdığımız grev hakkını sair demokrat memleketlerde olduğu gibi, içtimai nizamı ve iktisâdi ahengi bozmayacak surette kanunlaştıracağız. Şimdiye kadar Çalışma Bakanlığının teftiş ve murakabesi haricinde bırakılmış olan bir kısım devlet sanayii ile bu teftiş ve murakabenin hudutları içine alınacak, garp demokrasilerinde kabul edilen esaslar dairesinde işçilere, ücretli tatiller veya ücretli mezuniyetler sağlanması imkânları araştırılacaktır.”51 diyerek işçilere grev hakkı, ücretli izin ve emeklilik hakları verileceğini müjdelemiştir. Ancak Demokrat Parti, bu sözünü tutmamış; bunun yerine İş Mahkemelerinde işçi ve işveren temsilcilerinin de hâkimlik yapabilmesine imkân tanıyan kanunla, burada görev yapan temsilcilere ödenek verilmesi, işçi ücretlerine yüksek oranlı zamlar yapılması, iş uyuşmazlıklarında işçiler lehine kararlar verilmesi gibi uygulamalarla çalışanların gönlünü alma yolunu seçmiştir. 8 Ağustos 1951 tarihinde 5834 sayılı Kanun’la Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün 98 sayılı Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı İlkelerinin Uygulanmasına İlişkin Sözleşmesi’nin onaylanması, bu dönemdeki en önemli gelişmelerden birisidir ki; 1990 yılından sonra kamu görevlilerinin sendikalaşması da bu sözleşme hükümlerine dayanılarak gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, işçilerle işverenler arasında çıkan uyuşmazlıkları karara bağlayan Vilayet Hakem Kurulları ve Yazıcı, a.g.e, 2004, s.117. 50 Naci Önsal, Yusuf Ekinci, Türkiye Cumhuriyeti’nin 60 Hükümeti ve Programları, Türkiye Kamu-Sen Ar-Ge Yayını No:33, Ankara, Mart 2010, s.222. 51 42 Damladan Deryaya Yüksek Hakem Kuruluna işçi temsilcilerinin katılımı, Asgari Ücret Tespit Komisyonunda sendika temsilcilerinin yer alması, kıdem tazminatı hakkının genişletilmesi, Maluliyet, İhtiyarlık ve Ölüm Sigortaları Kanunu ile sigorta kollarının yeniden düzenlenmesi ve yararlanma şartlarının genişletilmesi, haftalık ve yıllık ücretli izin hakkı gibi çalışanlar lehine uygulamalar içeren birçok düzenleme, bu dönemde hayata geçirilmiştir. 1950 öncesinde Türkiye’de işçi hareketi; 1948 yılında kurulmuş olan ve CHP’yi destekleyen İstanbul İşçi Sendikaları Birliği ve Demokrat Partiyi destekleyen sendikalar olarak ikiye bölünmüş durumdaydı. Demokrat Partiyi destekleyen sendikalar 1950 Genel Seçimlerinden hemen önce 5 Mart 1950’de Hür İşçi Sendikaları Birliğini kurdular. Seçimlerin ardından Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle güç ve itibar kaybına uğrayan İstanbul İşçi Sendikaları Birliği, Hür İşçi Sendikaları Birliği ile birleşmeyi önerdi. Yaşanan tartışmalar, İstanbul İşçi Sendikaları Birliği adı üzerinde anlaşılması ve Türk işçi hareketinde konfederasyonlaşma yolunda ilk adımın atılmasıyla son buldu. Bu dönemde sanayileşmenin hızlı olduğu büyük şehirlerin yanında taşrada kurulmuş bulunan işkolu sendikalarının; Diyarbakır İşçi Sendikaları Birliği, Bursa İşçi Sendikaları Birliği, Çukurova İşçi Sendikaları Federasyonu gibi bölge sendika birlikleri oluşturdukları görülür. Ereğli Kömür Havzası Maden İşçileri Sendikası, İzmir Tütün İşçileri Sendikası, Tekel İstanbul Yaprak Tütün Bakım ve İşletme Sendikası, İstanbul Un ve Unlu Mamulât İşçileri Sendikası, İzmir Mensucat İşçileri Sendikası bu dönemde kurulmuş büyük sendikalardandır. 1952 yılının Aralık ayında, Eskişehir Devlet Demiryolları Sanayi İşçileri Sendikası, Sivas Devlet Demiryolları Sanayi İşçileri Sendikası, İzmir Devlet Demiryolları Sanayi İşçileri Sendikası, Haydarpaşa Devlet Demiryolları I. İşletme Sanayi İşçileri Sendikası ve Adapazarı Devlet Demiryolları Vagon Atölyesi İşçileri Müstakil Sendikası bir araya gelerek 1983 yılında Demiryol-İş adını alacak olan Türkiye Demiryolları İşçi Sendikaları Federasyonunu (DYF-İŞ) kurdular. Bununla birlikte TOLEYİS, TEKSİF, DENİZ-İŞ, GENEL SENDİKA, ŞEKER-İŞ gibi işkolu federasyonlarının kurulması da bu yıllara rastlar. 43 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -ITürk-İş ise altı yıllık sendikal çalışmanın sonucunda 1952 yılında kurulmuştur. Çok partili sisteme geçilmesiyle serpilip gelişme imkânı bulan sendikal hareket içerisinde, bir çatı kuruluş yoluyla güç birliği oluşturma fikri aslında uzun yıllardan beri tartışılmaktaydı. Türkiye’yi ziyaret eden Amerikalı sendika uzmanlarının bir konfederasyon kurularak Hür Dünya İşçileri Konfederasyonu’na üye olunmasının faydalı olacağı52 yolundaki telkinlerinden de hareketle; 31 Temmuz 1952’de Toleyis Sendikası, İzmir İşçi Sendikaları Birliği, İstanbul İşçi Sendikaları Birliği, Çukurova İşçi Sendikaları Birliği, Eskişehir-Sakarya Bölge İşçi Sendikaları Federasyonu, Tarsus Akdeniz Bölgesi İşçi Sendikaları Birliği ve Zonguldak Maden İşçileri Sendikası’nın bir araya gelmesi sonucu Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) kuruluyordu. Türk-İş’in kuruluşunda uluslararası düzeyde iki kutuplu dünyanın yarattığı ortam da etkili olmuştur. Soğuk Savaş refleksleri, sendikal alana da yansımış; uluslararası düzeyde Latin Amerika ve Doğu Asya’daki birçok ülkede aynı tarihlerde Türk-İş benzeri oluşumlar kurulmuştur. Türk-İş, ağırlıklı olarak o dönemde sanayinin de geliştiği kamu kesiminde örgütlenmiştir. Türk-İş, kurulduktan sonra politikasını siyasi iktidarla kutuplaşma yerine diyalog ve karşılıklı etki çerçevesinde belirlemiş, uluslararası üyeliklere yönelmiş ve 1953 yılında Hür Dünya İşçileri Konfederasyonuna girme kararı almıştır. Ancak Demokrat Parti’nin bu birlikteliğe izin vermemesi sonucunda karar, uygulanamamıştır. Süreç içerisinde devlet, sendika hareketlerini sıkı biçimde kontrol altında tutmak isterken; gerek CHP gerekse Demokrat Parti, iktidarları döneminde muhalif olarak gördükleri sendikacılara baskı uygulamışlardır.53 Demokrat Parti iktidarı ile hız kazanan sanayileşmenin doğurduğu kentleşme sonucunda işçi sayısında büyük bir artış olmuş ve işçi hareketleri hız kazanmış; ancak, sendikacılık daha çok siyasetin güdümünde yapılan bir faaliyet haline getirilmeye çalışılmıştır. Siyasi manevra tipi sendikacılık bu dönemde gündeme gelmiş, özellikle Demokrat Partiye yakın olan sendikalar siyasi destek karşılığında, ekonomik taviz koparmak suretiyle varlıklarını devam ettirebilmiş Yazıcı, a.g.e, 2004, s.121. 52 Koç, a.g.e, 2003, s.83. 53 44 Damladan Deryaya lerdir.54 1955 ve 1957 yıllarında iktidarını iyiden iyiye perçinleyen Demokrat Parti, özellikle Türk-İş ve bağlı sendikaların üzerine giderken muhalif görüşteki sendikacıların yönetimde olduğu sendikalara da baskı uygulamış, bazı sendikaların faaliyetleri durdurulmuş; İstanbul İşçi Sendikaları Birliği kapatılmış, Türk-İş ve bağlı 27 sendika aranarak belgelerine el konulmuştur.55 Gerçekleştirilen yasal düzenlemeler yanında, endüstrileşmenin doğası içinde oluşan ortamda, grev hakkının bulunmamasına ve henüz emekleme safhasında olmasına rağmen, 1946 ile 1960 yılları arasında işçi hareketlerinin ve sendikalaşmanın büyük bir hız kazandığı söylenebilir. Buna göre 1948 yılında 73 olan sendika sayısı, 1960’ta 432’ye çıkarken; sendikalaşma oranının da yüzde 15,8’den yüzde 34,3’e yükseldiği görülür.56 Süreç içinde kitlesel işçi eylemlerine hemen hemen hiç rastlanmaz. Bunun temel sebebi, grevin kanunen yasaklanmış olmasından çok soğuk savaş döneminin getirdiği ortamda eylemlerin toplumsal destek bulamaması, ferdi ilişkiler çerçevesinde yürütülen sendikal faaliyetler ve çalışanların ilk defa siyasi bir güç olarak görülüp ciddiye alınması nedeniyle oluşan sempatidir. Bu dönemde kısıtlı da olsa Borçlar Kanunu’nun 316. ve 317. maddelerine dayanılarak yapılan toplu sözleşmelere de rastlamak mümkündür. 3. Özgürlük Yılları (1960 – 1971) 1960 yılında, 27 Mayıs hareketiyle Demokrat Parti iktidardan düşürülmüştür. Bu darbeyle birlikte uzun yıllar ülke yönetiminde hâkim konumda olan bürokrasinin yeniden iktidara el koyduğu söylenebilir.57 Müdahalenin ardından 1961’de halk oylamasıyla yeni Anayasa kabul edilmiştir. Anayasa’nın 46. maddesinin birinci fıkrasında yer Yazıcı, a.g.e, Nisan 2004, s.119; Toker Dereli, Aydınlar Sendika Hareketi ve Endüstriyel İlişkiler Sistemi, İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayını, 1975, s.299. 54 Koç, a.g.e, 2003, s.73-74. 55 56 Cahit Talas, Sait Dilik, Alparslan Işıklı, Türkiye’de Sendikacılık Hareketi ve Toplu Sözleşme, SBF Maliye Enstitüsü Yayını, Ankara, 1965, s.96. 57 Maksut Mumcuoğlu, Sendikacılık-Siyasi İktidar İlişkileri, Doruk Yayınları, Ankara, 1979, s.155. 45 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ialan “Çalışanlar ve işverenler önceden izin almaksızın, sendikalar ve sendika birlikleri kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten ayrılma haklarına sahiptir.” ifadesiyle, ilk defa işçilerle birlikte memurlara da sendika hakkı tanınmıştır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin en demokratik anayasası olarak kabul edilen 1961 Anayasası’nda, işçilerin kendi güçleriyle kazanmayı başaramadıkları grev hakkı da toplu sözleşme hakkıyla birlikte düzenlenirken memurlar bu haklardan mahrum bırakılmış; Anayasa’nın getirdiği bu hakların kullanımı için yasal düzenleme gerektiği belirtilmiştir. İstanbul İşçi Sendikaları Birliği, 31 Aralık 1961’de kamuoyunun dikkatini işçi sendikalarına çekmek ve Anayasa’da yer alan hakların kullanılmasını sağlamak amacıyla, Saraçhane’de 100 bin –bazı verilere göre 200 bin- kişinin katıldığı bir miting düzenledi. 1961’deki önemli gelişmelerden biri de özellikle Türk-İş’in partiler üstü politikasına tepki mahiyetinde ortaya çıkan Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kuruluşu olmuştur. TİP, Türk-İş’e bağlı İstanbul İşçi Sendikaları Birliği’nin çeşitli organlarında yer alan 12 sendikacı tarafından kurulmuştur. Dönemin Türk-İş Genel Sekreteri ise yaptığı açıklamada parti ile Türk-İş’in bir bağının olmadığını belirtmiş ancak yine de TİP üyelerinin konfederasyon içinde güçlenmesini önleyememişlerdir. 1961 Anayasasında işçilere toplu sözleşme ve grev hakkı verilmesine rağmen toplu sözleşme ve grev haklarını düzenleyen kanun, ancak 2 yıl sonra çıkarılmıştır. 1963’te Maden-İş, iş yerinde çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu’nun çıkarılması amacıyla Kavel Kablo Fabrikasında greve gidiyor; kanunsuz olmasına rağmen toplumda geniş yankı uyandıran grev sonucunda işveren, sendika ile sözleşme imzalıyordu. Bunun üzerine 24 Nisan 1963 günü, 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu, TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe giriyordu. Aslında 1961 Anayasası ile getirilen sendikal özgürlükler, bu iki kanunla sınırlandırılmış; özellikle grev hakkının kullanımına getirilen kısıtlamalar ve Anayasa’da yer almayan lokavt hakkının işverenlere tanınması, işçiler açısından en önemli hak kayıpları olmuştur. Bu kanunlar, bazı değişikliklerle 1983 yılına dek yürürlükte kalmıştır. 1960 sonrasında hızla gelişen sendikacılık, Kavel greviyle gücünün farkına varmış, eylemlerin sonuç doğurduğunu görmüştür. 46 Damladan Deryaya TİP’in kurulması ve 1965 Genel Seçimlerinde başarı göstererek meclise girmesi, Türk-İş’in içinde kutuplaşmalar yaratmıştır. Türkİş’te TİP’li sendikacılara karşı AP-CHP ittifakı kurulmuş; 1966 yılında yapılan Türk-İş’in 7. Genel Kurulunda TİP’li sendikacılar yönetim dışında kalmışlardır. Türk-İş’e bağlı sendikalar, 1950’li yıllardan 60’lı yılların ortalarına kadar, devletle sürtüşmeye girmeden siyasal güçlerini kullanarak hak elde etme, toplu sözleşme yapma yolunu seçmişlerdir. Ancak bu yöntemin belli noktalardan sonra başarılı sonuçlar vermediği yolunda görüşler ortaya çıkmış; konfederasyon içinde farklı sendikal anlayışı benimseyen yöneticiler, seslerini yükseltmeye başlamıştır. 1966’da gerçekleştirilen Paşabahçe grevi, Türk-İş içinde yeni tartışmalara yol açmış; bunun üzerine grevi destekleyen bazı sendikalar Türk-İş’ten ihraç edilmiştir. Türk-İş’ten ihraç edilen ve aralarında bağımsız sendikaların bulunduğu Türkiye Maden-İş, Lastik-İş, Basınİş, Türkiye Gıda- İş ve Zonguldak Yeraltı Maden-İş sendikaları 13 Şubat 1967’de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunu (DİSK) kurmuşlardır. Bu sendikaların yöneticileri ağırlıkla TİP yanlısı bir politik tutum içinde olmuşlardır. Bu süreç, sendikal harekette bir yol ayrımını işaret etmektedir. Türk-İş’in partiler üstü ve pasif politikalarına karşı DİSK, “İşçi sınıfının iktisadi, sosyal ve kültürel bakımdan gelişmesi için Türkiye’nin tam bağımsız olmasını, devrimci bir öze kavuşmasını, ekonomide kamu sektörünün ağır basmasını, işletmelerin devletleştirilmesini, köklü bir toprak reformu yapılmasını, bunlar için de normal sendikacılık fonksiyonları yanında siyasi mücadele yapmak şart olduğundan siyasal sendikacılık hareketini”58 savunarak yola çıkmıştır. 1968 yılı ile birlikte öğrencilerin başlattığı üniversiteleri boykot ve işgal eylemleri, işçileri de etkilemiş ve fabrika işgalleri dönemi başlamıştır. Yalnızca 1968–1969 yıllarında aralarında Diyarbakır Belediyesinin de yer aldığı 22 işyeri ve fabrika işgal edilmiştir. Hatta 1969 yılı Haziran’ında Çorum Özel İdare Müdürlüğü Alpagut Kömür İşletmesinde çalışan işçiler, ücretlerini alamayınca yönetime el koyarak, ürün satışlarından elde edilen kaynakla işçilerin alacaklarını ödemişlerdir. 58 Turan Yazgan, “Türkiye’de Sendikal Hareketler”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Ekim 1982, s.75. 47 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I1961–1970 arasında işçi hareketleri 1950’li yıllarla karşılaştırılamayacak ölçüde geniş çaplı ve canlıydı. Eylemler, 15–16 Haziran olayları dışında, işyeri sorunlarını dile getirmek amacıyla gerçekleştirilmişti. 1970’de çıkarılmak istenilen bir kanun tasarısında, sendika bölge birliklerinin kaldırılması, sendika üyeliğinden istifa etmek için noter onayı şartı getirilmesi ve bir sendikanın ülke çapında faaliyet gösterebilmesi için o iş kolundaki sigortalıların en az üçte birini temsil etmesinin zorunlu kılınması bir kısım işçiler arasında büyük bir tepkiyle karşılanmıştı. Yapılmak istenilen düzenlemenin DİSK’i hedef aldığı gerekçesiyle başlatılan direniş ve devamında gelişen olaylar, ücret dışı haklar için yapılan ilk eylem olması nedeniyle Türk işçi hareketinde son derece önemli bir yer tutmuştur. DİSK’e bağlı 70 bin dolayındaki işçinin 15 Haziran’da İstanbul, Kocaeli ve Sakarya’da başlattıkları pasif direniş, 16 Haziran günü çatışmaya dönüşmüş, bu sırada işçiler bazı fabrikaları tahrip etmişlerdir. Olayların tırmanması üzerine Hükümet, bölgede sıkıyönetim ilan etmiştir. Meydana gelen olaylara ve tasarıya gösterilen tepkiye rağmen 274 sayılı Sendikalar Kanunu, 29 Temmuz 1970’de kabul edilen 1317 sayılı Kanun’la, istenilen şekilde değiştirilmiştir. Ancak bu değişiklikler TİP’in başvurusu üzerine 1972 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilecekti. Bu olayların hemen ardından, 23 Haziran 1970 tarihinde daha sonra adı Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu (MİSK) olarak değiştirilen Milli-İş Konfederasyonu kurulmuş, ancak Konfederasyonun faaliyetlerinin yoğunluk kazanması 1970’li yılların ortalarını bulmuştur. 17 Temmuz 1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile farklı sigorta kollarının tek bir çatı altında toplanması ve 25 yıldır sigortalı olup 5 bin gün prim ödeyenlerin yaşlılık aylığına hak kazanmasının sağlanması bu dönemde hayata geçirilen önemli düzenlemelerden bir tanesidir. 1961 Anayasası’nın 46. maddesi sendikalaşma hakkını işçilerle birlikte memurlara da tanımıştı, ama memurlar bu haklarını 1965 yılına dek kullanamadılar. 1965 yılında kabul edilen ve mali konulara ilişkin düzenlemeleri 1970 yılında yürürlüğe giren 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile kamuda personel rejimi yeniden şekilleniyor, ancak kanunla memurlara grev yasağı getiriliyordu. Anayasa’nın ilgili hükmü uyarınca, 1965’te çıkarılan 624 sayılı “Devlet Personeli 48 Damladan Deryaya Sendikaları Kanunu” da toplu sözleşme ve grev haklarını içermiyor, öte yandan işyeri, meslek ve statü (kademe) temelinde örgütlenmeye imkân sağlıyordu. Bu durum, tam bir sendika karmaşasına yol açtı ve 1971’e kadar devam eden bu ilk sendikalaşma döneminde 658 civarında memur sendikası kuruldu. Birleşen bazı sendikalar Türkiye Kamu Personeli Sendikaları Konfederasyonu ve Türkiye Devlet Teşekkül ve Teşebbüsleri Personel Sendikaları Konfederasyonu adıyla üst örgütlenmeler oluşturdular. 1968 yılına gelindiğinde memurların kurduğu federasyon sayısı ise 16’yı bulmuştu. Ancak bu dönemde Türkiye Öğretmenler Sendikası ve Türkiye İlkokul Öğretmenleri Sendikası, en etkin faaliyet yürüten sendikalar olmuştur. Öğrenci ve işçi işgallerinin artması, eylemlerde kan dökülmeye başlanması üzerine, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 12 Mart 1971 günü verdiği muhtıra sonucunda Süleyman Demirel’in azınlık hükümeti istifa etmiştir. Türk-İş ve DİSK de bu muhtırayı desteklemişlerdir. Türk-İş Başkanlar Kurulunun 12 Mart Muhtırası ile ilgili yaptığı değerlendirmede ülkede kardeş kavgasına varan ve devlet bütünlüğünü tehlikeye atan bir anarşi ortamının varlığından söz ediliyor, Türk Silahlı Kuvvetlerinin uyarısının yerinde olduğuna vurgu yapılıyordu. DİSK Yürütme Kurulu da Hükümetin uyguladığı politikaların sosyal patlamalara yol açtığını; memleketin beceriksiz ellerde, halkın perişanlığını artıracak gelişmeleri gören ve Türk milletinin bağrından oluşan Silahlı Kuvvetlerin bu vahim durum karşısında aldığı kararın, işçi sınıfının devrimci kesiminde büyük bir ferahlık yarattığını ve Atatürk devrimlerinin ve Anayasa ilkelerinin korunmasında, uygulanmasında ve geliştirilmesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin yanında olduğunu belirtiyordu. 27 Mayıs 1960 Müdahalesi ile 12 Mart 1971 Muhtırası arasındaki sürede sendikal hareket açısından en önemli olay, hiç kuşkusuz DİSK’in kurulması ve işçi ve öğrenci eylemlerinin tırmanması olmuştur. 4. Çatışma Yılları (1971 – 1980) 1971 Muhtırasının ardından çok çalkantılı ve zor yıllar gelmiştir. Sıkıyönetim ilan edilmesinden sonra DİSK yöneticileri kısa bir süre gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılmışlardır ancak durum me49 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Imur sendikaları açısından çok farklı olmuştur. Sendikaların 12 Mart Muhtırasına gösterdikleri ılımlı yaklaşımla işçi sendikaları fazla sekteye uğramamış; ancak, özellikle yeni yapılanan memur sendikacılığı açısından bir yıkım yaşanmıştır. Kamu görevlileri ve tüm çalışanlar için hak kazanımları ile başlayan söz konusu dönem, kısa süre sonra 1971 Askeri Muhtırasıyla kesintiye uğramış ve Anayasa’da yapılan değişiklik sonrası örgütlenme hakkı “çalışanlar” yerine “işçiler”e tanınmıştır. Sendika hakkının böylece ortadan kaldırılmasının ardından memurlar, 1980’e kadar sürecek olan yeni bir dernekleşme sürecine girmiştir. Sendikalı dönemde (1965–1971) olduğu gibi, 1971–1980 döneminde de POL-BİR, Akıncı Memurlar Derneği, Ülkücü Kamu Görevlileri Güç Birliği Derneği, Ülkü-Tek, Ülkü-Bir-Öğret gibi birçok memur derneği kurulmuştur. Memur derneklerinde dikkat çeken bir başka özellik de bu derneklerin farklı siyasi görüşlerin paralelinde kurulması ve hareket etmesi olmuştur. 15 Ekim 1973 seçimleri bir anlamda 12 Mart döneminden çıkıldığının işareti olmuştur. Seçimlerden Bülent Ecevit liderliğindeki CHP yüzde 33 oy alarak birinci parti olarak çıkmış; 1971 muhtırası öncesinin Başbakanı Süleyman Demirel’in Adalet Partisi ise yüzde 29’la ikinci parti olmuştur. Hükümet kurma çabaları yaklaşık 3 ay sürmüş ve Bülent Ecevit ile Necmettin Erbakan’ın Hükümet Protokolü üzerinde anlaşmasıyla Ocak 1974’te CHP-MSP koalisyonu kurulmuştur. Bu dönemden sonra toplumsal kesimlerin bütününde yeniden bir hareketlenme başlamıştır. Özgür ve demokratik bir ortamın yaratılmasına yönelik çabalar yoğunlaşmıştır. Bu dönemde sendikacılığın Türkiye’nin toplumsal ve siyasal hayatında önemli bir güç haline gelmesiyle, işveren sendikacılığı da ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Sendikal faaliyetler hızla gelişirken kamu kesiminde Türk-İş, özel kesimde ise DİSK hızla örgütlenmiştir. Bu dönemde sendikaların üye sayılarının artmasında kamu kesimindeki iş ilişkilerinin büyük katkısı olmuştur. Özellikle 1960’lı yılların ortalarından itibaren kamu işyerlerinde yapılan toplu sözleşmelerle elde edilen haklar, özel sektör çalışanları için ulaşılabilecek hedefler haline gelmiştir.59 Koç, a.g.e, 2003, s.107-108. 59 50 Damladan Deryaya 1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle sendikal eylemler de azalmış, 1974 sonrasında ise çeşitlenerek artış göstermiştir. 1975 yılında Türk-İş’in, işverenlerin çeşitli işkollarında izledikleri sendika karşıtı politikaları protesto etmek amacıyla İzmir genelinde bütün işyerlerinde gerçekleştirdiği eylem, ilk genel grev denemesi olması bakımından sendikal hareket için oldukça önem taşımaktadır. Bu yıllar, aynı zamanda sendikal hareketin siyasallaşmaya başladığı dönemi de ifade etmektedir. Bu dönemde siyasal iktidarların kendi yandaşlarını işyerlerine yerleştirdikleri ve bu yolla sendikalarda etkinlik sağlamaya çalıştıkları görülür. 22 Ekim 1976 tarihinde Ankara’da 8 sendikanın katılımıyla, Hakİş’in kurulması da sendika-siyaset ilişkisinin yoğunlaştığı dönemlere rastlar. Bununla birlikte 23 Temmuz 1976’da 15 sendika tarafından Türk Ülke-İş ve 22 Eylül 1978 tarihinde 5 sendikanın bir araya gelmesiyle Sosyal Demokrat-İş konfederasyonları da kurulmuş ancak bu iki oluşum da uzun ömürlü olmamıştır. Bu süreçte Türk-İş’le DİSK arasındaki kutuplaşmalar devam ediyordu. 1925 yılında Takrir-i Sükûn Kanunu ile kutlanması yasaklanan ve “Bahar ve Çiçek Bayramı” ilan edilen 1 Mayıs, 1976’da yeniden kutlandı. 51 yıl aradan sonra, işçiler 1 Mayıs’ı kutlamak için yeniden alanlardaydı. Eyleme Türk-İş üyesi işçiler de katıldıysa da Türk-İş yönetimi işçi bayramı olarak 24 Temmuz’u ilan ettiği için buna sıcak bakmadı. 1976 yılında 1 Mayıs, DİSK önderliğinde gerçekleşti. DİSK, 1977’de de 1 Mayıs’ı Taksim’de kutladı. Ancak bu kutlamalar sırasında göstericilere yapılan silahlı saldırı sonucu çıkan panikte 36 kişi hayatını kaybetti. 1980 yılına kadar gerçekleşen grevler, ağırlıklı olarak özel sektördeydi. Kamudaki eylemler ise daha çok belediyelerde yaşanmaktaydı. 1980 yılında, 24 Ocak İstikrar Programının uygulamaya konulmasının ardından sendikalar, grev ve boykotları sıklaştırdılar. Çalışma Bakanlığının verilerine göre 25 Ocak 1980’de 6 bin 400 dolayında işçi grevdeyken 27 Haziran’a gelindiğinde grevdeki işçi sayısı 57 bini aşmıştı. 1980 yılında greve giden işçilerin yüzde 74’ü DİSK’e, yüzde 22’si ise Türk-İş’e üyeydi. 4 Temmuz 1975 tarih ve 1927 sayılı Kanun’la kıdem tazminatına hak kazanmak için gerekli süre 3 yıldan 1 yıla indirildi; her yıl için 51 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iödenecek tutar da 15 günlük ücretten 30 günlük ücrete yükseltildi. Böylece birçok toplu sözleşmede elde edilmiş olan bu hak kanunlaşmış ve tüm işçilere uygulanmaya başlanmıştır. Bunun yanında 1980’e kadar asgari ücret, sakatların ve eski hükümlülerin çalıştırılması, yıllık ücretli izin, iş süreleri, iş sağlığı ve güvenliği, gebe ve emzikli kadınların çalıştırılma koşulları ve emzirme odalarının açılması gibi birçok hakkın kullanımı da tüzük ve yönetmelikler aracılığıyla düzenlenmiştir. Bu dönemde işçiler ve sendikal hareket içinde siyasal görüşlere bağlı olarak önemli bölünmeler yaşandı. Birçok işyerinde siyasal görüş ayrılıklarından kaynaklanan ve silahlı çatışmalara varan sorunlar yaşandı. Ama her şeye rağmen işçiler, özellikle 1960’tan sonraki siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmeler çerçevesinde 1970’li yıllarda giderek şekillendi; örgütlenme ve sendikal bilinç düzeyi de gelişti. İşçilerin ekonomik ve demokratik haklarını korumak ve güçlendirmek yönündeki çabaları, kendilerine duydukları güvenin artmasını sağladı. 5. Darbeden Bahar Eylemlerine (1980 – 1989) 12 Eylül darbesi, her alanda olduğu gibi çalışma hayatı ve sendikal alanda da derin izler bırakmış, sendikal hareketin gerilemesine neden olmuş, çalışanların kazanılmış ekonomik ve demokratik haklarını yok etmiştir. Darbenin ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi ve siyasal partiler feshedilmiş, DİSK ve bağlı 28 sendika kapatılmış, sendikaların yönetim ve sendikal organlarında yer alan binlerce sendikacı gözaltına alınmış; Hak-İş ve MİSK’in faaliyetleri durdurulmuştu. 12 Eylül, Türk-İş ve bağlı sendikaların çalışmalarını da sıkı bir kontrol altına alarak faaliyetlerini izne bağladı. Bazı üye sendikaların ise faaliyetleri belirli süre engellendi. Bu arada toplu pazarlık düzeni ortadan kaldırılıyor, tüm grevler yasaklanıyordu. Hak-İş’in yeniden faaliyet göstermesine 1981 yılında, MİSK’e 1984 yılında, DİSK’e ise 1991 yılında izin verildi. 12 Eylül darbesi tüm işçi örgütlerine olduğu gibi memur derneklerine de ağır darbeler vurmuş, dernekler kapatılmıştır. Binlerce memur, dernek içinde faaliyet göstermesinden dolayı gözaltına alınmış, derneklerin mal varlıklarına el konulmuştur. Darbenin ardından 1981 yılında çıkarılan kanunlarla kıdem tazminatına tavan getirildi, sigortalıların ayakta yapılan tedavilerinde 52 Damladan Deryaya kendilerine verilen ilaç bedelinin yüzde 20’si sigortalıdan kesilmeye başlandı, yaşlılık aylığı alt sınırı düşürüldü, çalışanlardan alınan sigorta primi yükseltildi, toplu sözleşme ile verilen ikramiye oranları kamuda 112, özel sektörde 120 yevmiye ile sınırlandırıldı, özel güvenlik teşkilatı personelinin sendikalara üye olması ve grev yapması yasaklandı. 1982 ve 1983 yıllarında hayata geçirilen düzenlemelerle de çalışanların toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı kısıtlanırken TRT ve Kamu İktisadi Teşekküllerinin yönetim kurullarında, çalışan temsilcisi bulundurma imkânı ortadan kaldırılıyordu. Türk-İş, başlangıçta askeri darbenin çalışanlara fazla zarar vermeyeceği, 12 Mart Muhtırasındaki gibi bir geçiş yaşanacağı düşüncesiyle hareket etti. Ancak Anayasa tasarısında ağırlıklı olarak işverenlerin taleplerinin dikkate alındığı görüldüğünde artık çok geç kalınmıştı. Darbenin ardından yapılan referandumda kabul edilerek yürürlüğe giren 1982 Anayasası ve sonrasında çıkarılan 5 Mayıs 1983 tarih ve 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve aynı gün çıkarılan 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu da sendikal haklara önemli sınırlamalar getiriyordu. 6 Kasım 1983 yılında gerçekleştirilen Genel Seçimlerle 3 yıllık bir aradan sonra yeniden demokrasiye geçiliyor; seçimlerde yüzde 45 oy oranına ulaşan Anavatan Partisi, 211 milletvekili çıkararak iktidara geliyordu. Başbakan Turgut Özal, hükümet programında, serbest rekabete dayalı piyasa ekonomisini esas alan bir hükümet kurduklarını; sendika kurma, toplu sözleşme, grev ve lokavt haklarını hür demokratik nizamda çalışma hayatını düzenleyen temel unsurlar olarak gördüklerini söylüyordu.60 1983’ten sonra sivilleşme sürecine girilse de sendika karşıtı politikalar, büyük ölçüde devam etti. Hükümet programında dile getirilen neo-liberal politikalar, Türkiye’nin tüm sosyal ve ekonomik yaşamını değiştirdi. 12 Eylül darbesiyle başlayan süreçte yüzde 50’ye varan oranlarda gerileyen reel ücretlerin de etkisiyle halk, hızlı bir yoksullaşma ve kültürel bozulma yaşadı. Her şeye rağmen 1984 yılından sonra işçiler yavaş yavaş hareketlenmeye ve 12 Eylül’ün korkusunu üzerinden atmaya başladı. Kazlıçeşme grevi, ardından gelen Netaş ve Migros grevleri, sendikacılıkta kıpırdanmaların başladığının habercisi oldu. Önsal ve Ekinci, a.g.e, s. 676-697. 60 53 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I1985 yılının ortasından başlayarak hak kayıplarını, yoksulluğu ve düşük ücretleri önce kapalı salon toplantıları daha sonra kitlesel mitinglerle protesto eden Türk-İş, 1986 yılında Balıkesir, İzmir, Eskişehir gibi illerde kitlesel protesto gösterileri yapmıştır. 1980 sonrası dönemin ilk grevi ise 62 gün süren ve 6 bin 100 çalışanın katıldığı 1987 Seydişehir Alüminyum Fabrikası grevi olmuştur. Eylemler, 1987 ve 1988 yılları içinde de devam etmiş, 11 Mart 1988 günü ülke çapında 1 günlük yemek boykotu yapılmıştır. 1980–1986 yılları arasında yaşanan büyük sıkıntıların ardından 1989 ilkbahar eylemleriyle birlikte reel ücretlerin arttığı, 12 Eylül döneminin sendikal yasaklarının geçerliliğini kaybettiği, yaygın eylemlerin yapıldığı bir döneme girilmiştir. 6. 1989 Bahar Eylemlerinden Bugüne (1989 – 2012) 1989 sendikal hareket açısından tam bir atılım yılı olmuştur. Anavatan Partisi’nin 1989 yerel seçimlerinde yenilgiye uğramasının ardından çalışanlar, Türkiye’nin dört bir yanında yarattıkları zengin eylemlerle toplumsal ağırlığını hissettirmişlerdir. 600 bin dolayındaki kamu işçisinin toplu sözleşme görüşmelerinde sonuç alınamaması üzerine başlattığı yemek yememe, toplu viziteye çıkma, yalınayak protesto yürüyüşü yapma ve hükümet yetkililerine toplu telgraf çekme gibi eylemler, Türk sendikacılığına getirdiği çeşitlilik ve etkinlik açısından son derece önemlidir. Meşru ve kitlesel bir dalga şeklinde gelişen eylemlerin en dikkat çekici yanı, siyasal istismara fırsat vermeyecek bir şekil ve kararlılıkta gerçekleştirilmiş olmasıdır. Bu eylemlerden sonra 137 gün süren Karabük Demir Çelik Fabrikası grevi geldi. Türkiye Taşkömürü Kurumu ve MTA’daki grevlerin ardından Türk-Metal, Özdemir-İş ve Otomobil-İş greve gidince yalnızca metal iş kolunda greve giden çalışan sayısı 100 bini buldu.61 1991 yılı başında 4 Ocak’ta 50 bin dolayında maden işçisi ve aileleri, Genel Maden-İş’in aldığı karar uyarınca Zonguldak’tan Ankara’ya doğru yürüyüş başlattılar. Yürüyüş, kamuoyunda çok büyük bir ilgiyle karşılandı ve yapılan girişimler üzerine 8 Ocak’ta Mengen’de son buldu. Ardından gelen Paşabahçe grevi, işçilerin haklarını almada ve korumada kararlılığını gösteren eylemlerden biriydi. Koç, a.g.e, 2003, s.286. 61 54 Damladan Deryaya 12 Eylül rejiminin yasaklamalarına karşın, özellikle 1980’li yılların ortasından sonra yeniden kutlanmaya başlanan 1 Mayıs İşçi Bayramı, 1990’lı yıllardan sonra üç konfederasyonun ortak programıyla kutlanmaya başlanmıştır. Türk-İş, 1993 yılı 1 Mayıs’ını İstanbul’da yaptığı bir mitingle kutlamış, mitinge çok farklı siyasi görüşlerden on binlerce kişi katılmıştır. 1993 yılının sendikal alanda önemli gelişmelerinden biri de Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformunun kurulması olmuştur. Bu yıllarda sendikaların eylemleri sürerken ekonomik ve politik çalkantılar da hız kazanmıştı. Hükümetin, 5 Nisan kararlarının getirdiği olumsuzluklara ek olarak 1995 yılı bütçe tasarısında önemli işçi haklarını ortadan kaldırmak istemesi üzerine Türk-İş, 26 Kasım 1994’te 100 bin kişiyle bir miting gerçekleştirerek Tandoğan’dan TBMM’ye doğru yürüyüş başlattı. Bu yürüyüş sonrasında tasarı çalışanların istediği şekilde değiştirildi. Bu arada DİSK de yeniden faaliyete geçmesinin ardından, en önemli eylemini 24–26 Nisan 1995’te İstanbul’dan Ankara’ya “Mezarda Emekliliğe Hayır” yürüyüşü olarak gerçekleştiriyordu. 1995 yılında Anayasa’nın 53. maddesi değiştiriliyor ve kamu görevlilerinin sendikal hakları Anayasa metnine ekleniyor; 1992 yılında kurulmuş olan Türkiye Kamu-Sen’den sonra KESK ve MemurSen de memur örgütü olarak sendikal harekettekini yerini alıyordu. Ancak Anayasa, memurlara toplu sözleşme ve grev hakkı getirmek yerine toplu görüşme yapmayı öngörüyor, toplu görüşmenin nasıl yapılacağının ise kanunla belirleneceğini hükme bağlıyordu. Bundan sonraki yıllar, siyasi istikrarsızlık yıllarıydı. Kurulan ve dağılan koalisyonlar, iktidara gelen ve giden hükümetler arasında sendikalar da siyasi alanda etkin olabilmek adına politik güçlerini ortaya koyuyor, üyelerinin oy potansiyelini bir kazanıma dönüştürmeye çalışıyordu. 80’li yılların ortalarında başlayan özelleştirme politikaları, 90’lı yıllarda iyice benimsenmiş, özelleştirmeler hız kazanmıştı. Türk-İş, 16 Mayıs 1998 günü Ankara’da “İşsizliğe Hayır! Özelleştirme Talanına Son”; 1999’da ise özelleştirmeye karşı “Sosyal Devleti Koruma ve İş Güvencesi” mitingini gerçekleştirdi. 2000 yılındaki en görkemli eylem, IMF reçetelerinin ve DSP, MHP, ANAP Koalisyon Hükümetinin politikalarının protesto edil55 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Idiği, 1 Aralık “Genel Uyarı” eylemi oldu. Eyleme 1 milyona yakın işçi ve memur katıldı. 2000 yılının son aylarında ortaya çıkan ekonomik kriz, 2001 yılının ilk aylarında yoğunlaşarak devam etti. Ülke, içine girdiği çıkmazdan IMF politikalarıyla kurtulmaya çalışıyor, bu da en fazla çalışanlar ile dar ve sabit gelirli kesimin üzerine yeni yükler getiriyordu. Birkaç ay içerisinde 250 bin çalışan işini kaybetti. Siyasal alanda 28 Şubat süreci, ekonomik boyutta 2001 krizi, çalkantılı yılların doruk noktaları olmuştu. 2001 yılında çıkarılan 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, memurların sendikal haklarını ve toplu görüşme sistemini açıklığa kavuşturuyordu. 4688 sayılı Kanun kamu görevlilerinin yasal olarak her türlü hakkının korunması amacıyla çıkarılmasına rağmen, hak elde etme mücadelesinde, gerekli olan yaptırım güçlerine sahip değildi. Kanun, memurlara toplu sözleşme ve grev hakkı tanımadığı gibi toplu görüşmelerin kapsamı, kamu görevlilerinin tüm sorunlarının tam anlamıyla tartışılması ve çözüme kavuşturulması gibi konular hakkında yeterince açık hükümler içermiyordu. Bu nedenle her yıl yapılacak olan toplu görüşmelerde kamu görevlilerinin sorunları ile ilgili taleplerin değerlendirme aşamasında, konuların toplu görüşmenin kapsamı olup olmadığı yolunda uzun tartışmalar yaşanacaktı. Ancak her şeye rağmen 1995 yılında gerçekleştirilen Anayasa değişikliğinin üzerinden 6 yıl geçtikten sonra çıkarılan Kanun, memurların örgütlenmesini hızlandırmıştır. Bu gelişmelerin ardından 3 Kasım 2002’de yapılan erken genel seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisi, yüzde 34,2 oy alarak birinci parti olurken bir önceki dönemde koalisyon ortağı olanlar da dâhil olmak üzere TBMM’de grubu bulunan hiçbir parti barajı aşamıyor, CHP ve AKP’den oluşan iki partili bir parlamento aritmetiği ortaya çıkıyordu. Uzun yıllardan sonra gelen tek parti iktidarı ile özellikle çalışanlar, IMF ile birlikte uygulanan Güçlü Ekonomiye Geçiş politikalarından vazgeçileceğini düşünerek siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması konularında bir umuda kapılmışlardır. Ancak Başbakan Abdullah Gül, kamuoyuna duyurduğu hükümet programında bu konuya değinmemiştir. 56 Damladan Deryaya Yeni Hükümet, 1983 yılından beri benimsenen neo-liberal ekonomi politikalarını değiştirmemiş, aksine özelleştirmelere hız vermiştir. TEKEL, TÜPRAŞ, PETKİM, Petrol Ofisi, SEKA, TÜRK TELEKOM, Sümerbank, ERDEMİR gibi kamu kuruluşlarının özelleştirmelerine karşı, çalışanların gösterdiği direnç ve gerçekleştirdiği protesto eylemleri kısmi kazanımların ötesinde bir şey getirmemiştir. Özelleştirmelere karşı toplumsal destek de bulan girişimler sonucunda, 03.05.2004 tarihli ve 2004/7898 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile “Özelleştirme Uygulamaları Sonucunda İşsiz Kalan ve Bilahare İşsiz Kalacak Olan İşçilerin Diğer Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Geçici Personel Statüsünde İstihdam Edilmelerine İlişkin Esaslar” yayınlandı ve özelleştirme sonucunda işsiz kalanların diledikleri takdirde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4. maddesinin c bendi uyarınca geçici personel olarak kamu kurum ve kuruluşlarında çalışabilmelerine imkân sağlandı. Bugün de kanayan bir yara olan 4/c’li statüde istihdam; iş güvencesiz, yıllık ücretli izin hakkı ve sosyal hakları kapsamayan, asgari ücretin dahi altında bir ücretle çalışma anlamı taşımaktaydı. 2007’de gerçekleştirilen 44 günlük Telekom grevi, çalışanlara büyük bir moral verdi. TEKEL işçilerinin direnişi, tersane işçilerinin kararlılığı, memurların katkısı, Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Kanun tasarısının getirdiği hak kayıplarına karşı, 2008 yılının 14 Mart’ında Emek Platformu’nun aldığı kararla 2 milyon çalışanın 2 saat süreyle iş bıraktığı eylemi getirdi. Ancak 2008 yılının özellikle ikinci yarısından sonra ortaya çıkan ekonomik kriz ve sonucunda 1 milyon dolayında çalışanın işini kaybetmesi, sonrasında ortaya çıkan sosyal ve siyasi şartlar sendikal hareketi yeni bir durgunluğa sokuyordu. 1989 sonrası dönem memur, sözleşmeli personel, kamu ve özel sektör işçilerinin hemen her alanda gerçekleştirdiği grev ve eylemlerle geçmiştir. Ancak 1999 yılı sonrasında işten çıkarmaların ve işsizliğin artması sonucunda grev sayısı giderek düşmüştür. 57 Haksızlık karşısında rıza gösterip boyun eğenler, muhakkak ki haklarıyla beraber, şeref ve onurlarını da kaybedeler. Hz. Ali Damladan Deryaya İKİNCİ BÖLÜM DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE MEMURLAR A. TARİHTE MEMURLAR Sözlük anlamıyla devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır. Hukukî açıdan ele alındığında ise devlet, belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde bir siyasi iktidar altında örgütlenmesidir. Buna göre bir devletten söz edilebilmesi için belirli bir alanda birlikte yaşayan ve çeşitli bağlarla ortak yaşama iradesi gösteren insan topluluğu bulunmalıdır. Bu millet coğrafi anlamda bütünlük teşkil eden bir kara parçasına sahip olmalıdır. Bu unsurların yanında devletin esas kurucu unsuru, egemenliktir. Belirli bir yeryüzü parçası üzerinde yaşayan insan topluluğunun üstün irade çerçevesinde örgütlenmesi, devlet kurumunu ortaya çıkarır. Egemenlik yoksa aynı kara parçası üzerinde, bir arada yaşayan insan topluluğunun devleti de yoktur. Egemenlik, otoriteden farklı olarak ülke içinde tek meşru güç kaynağı olmayı ifade ederken ülke dışında da bağımsız anlamını ifade etmektedir. Devletin olmazsa olmazı, kurucu unsuru olan egemenlik ve bağımsızlık unsurunun, yani devlet otoritesinin ülke içinde ve dışında vücut bulmuş hali ise memurdur. Bu nedenle memur; salt bir mesleki tanım olmaktan öteye, taşıdığı anlam itibarı ile devletin varlığının ve egemenliğinin temsilcisidir. Bu noktada memur ve devlet, birbirini tamamlayan ve tanımlayan iki unsurdur. Toplumsal örgütlenmenin klan ve kandaşlık esasına dayalı olduğu ilkel toplumlarda, toplumsal görevleri yerine getiren kuruluşlar olmadığı için bir devletin varlığından da memurlardan da söz etmek mümkün değildir.62 62 Ersin Taşçı, Memurlar Sendikal Haklar ve Türkiye Kamu-Sen, Nüans Kitapçılık, Ankara, 1996, s.22. 61 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -ITarım devrimi ile birlikte insanoğlu üretim araçlarını kullanmaya başlamış, bu ortamda üretimin organizasyonu ve ürünün toplumda paylaşımı gibi konuların düzenlenmesi gereği ortaya çıkmıştır.63 Tarihte ilk olarak Mezopotamya bölgesinde görülen bu tür yönetsel yapılar, Çin’de ve Eski Mısır’da gittikçe güçlenmiş ve bir bölgede birlikte yaşayan toplumların organize olması, paylaşım sorununa çözüm bulması ve kendisi dışındaki benzer yapılara karşı statü kazanmasıyla birlikte ilk kamu görevlileri topluluğunun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu bakımdan ele alındığında Eski Mısır’da “kâtipler” ve Çin’de yönetici ve askeri kesim olarak iki kategoriye ayrılan “mandarin”ler, tarihteki ilk memurlardır denilebilir.64 B. GÜNÜMÜZ MEMUR KAVRAMINA GENEL BAKIŞ Zaman içinde devlet kavramı geliştikçe kamu görevlisi ve memur algısı da değişmiştir. Karmaşıklaşan üretim ve paylaşım ilişkileri, devletin toplumsal barış ve adaleti sağlamak adına yürüttüğü faaliyetlerin kapsamının da genişlemesine yol açmış; bu da kamu istihdamını artırmıştır. Dünyada her ülkenin kendisine özgü bir kamu yönetimi sistemi ve kamu istihdam mantığı bulunmaktadır. Kamu sektörü bir dizi istihdam rejimini içerir bu nedenle de dünyada kamu hizmetinin ve memurun standart bir tanımı yoktur.65 Kamu hizmeti, kamu sektörü içinde memurlarla birlikte farklı bir yapı oluşturmasına rağmen; düzenlemeler ülkelere göre farklılıklar gösterir. Başka bir deyişle çoğunlukla memurların yanında değişik kamu çalışanları grubu da bulunur. Gerçekte memur statüsü; ekonomi içinde herhangi bir yerde genel iş kanunu tarafından tanımlanan istihdamdan farklı, yasal temelli bir istihdam biçimidir. Aynı şekilde kamu sektöründe eğitim, sağlık gibi kamu işletmelerinde görülen istihdam şekillerinden de genellikle farklıdır. 63 Turgay Ergun, Aykut Polatoğlu, Kamu Yönetimine Giriş, TODAİE Yayını, Ankara, 1992, s.47. Taşçı, a.g.e, s.23. 64 65 Steffan Synnerstrom, Kathy Lalazaryan, Nick Manning, Neil Parison, Jeffrey Rinne; “What Does Civil Servant Means?”, http://www1.worldbank.org/publicsector/ civilservicelaw.htm (Erişim: 05.03.2009) 62 Damladan Deryaya Tarihsel olarak bakıldığında, kamu hizmeti istihdamı iki eşit taraf arasındaki bir düzenlemeden çok, devletin bir kararı olarak ortaya çıkmıştır.66 Bugün kamu istihdamı, özel sektörde bazı ortak konularda işçi ve işveren arasında olduğu gibi gönüllü bir uzlaşma şekline doğru ilerlemektedir. Yine de memur statüsünü diğer istihdam ilişkilerinden ayıran bazı ortak kriterler bulunmaktadır. Bu kriterler şu şekilde sıralanabilir:67 - Memurlar, memur kanunu uyarınca, yetkili bir kamu kuruluşu tarafından atanırlar. Yetkili bir devlet temsilcisinin kararıyla yapılacak atamanın, istihdam sürecini oluşturan yapının kurallarına uyması gerekmektedir. - Bir kez atandıktan sonra, işten çıkarma konusunda birçok sınırlama bulunmaktadır. Bunun nedeni memurların sadece devletin bir çalışanı olmaları değil, aynı zamanda yapısal bir görevlerinin de olmasıdır. Kamu hizmeti ile ilgili yasal yapılanmanın amacı, günün hükümetinin devlet kurumlarının devamlılığı paralelinde yüklendiği sorumluluğu, memurlar aracılığıyla yerine getirmesini sağlamaktır. Başka bir deyişle iş güvencesi, kısa dönemli politik baskılar ve uygunsuz personel değişiminin önüne geçmek için düzenlenmiştir. - Memurların faaliyetlerinde diğer çalışanlara nazaran daha fazla kısıtlama vardır. Yine bu, memurların stratejik ve kurumsal öneminden kaynaklanmaktadır. ILO’nun Kamu Sektöründe İstihdam İlişkileri Sözleşmesi (1982- No. 151) memurlara, temel çalışma haklarının verilmesini şart koşmuştur (Sendika kurma, istihdamlarıyla ilgili görüşmelere ve danışma kurullarına katılma ve uzlaşmazlıkların çözümü). Sözleşmenin 1. maddesi, hükümlerin “kamu otoritesince çalıştırılan herkese” uygulanacağını belirtmektedir ancak “karar alıcı ya da yönetici konumundaki üst düzey memurlar ya da… görevlerinin gereği gizlilik içeren işlerde çalışanlar” için istisnai durumlara müsaade etmiştir. - Memurlar, sivil merkezi yönetim ya da yerel yönetimlerde çalışırlar. Kamu sektöründe adli meslek kanunu gibi kanunlar altında çalışan memur statüsüne yakın bir statüyü içeren daha birçok istihdam şekli bulunmaktadır. Ancak memur statüsünün geçerli olduğu 66 Mesut Gülmez, Dünyada Memurlar ve Sendikal Haklar, Ankara, TODAİE Yayınları, 1996, s.1. Synnerstrom ve Diğerleri, a.g.m, s. 3. 67 63 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iortak kullanım alanı sivil merkezi idareler ve yerel yönetimlerdir. Adli çalışanlar da sıklıkla kurumsal tabanlı ve iş güvencesi olan bir istihdam şekli içinde çalışırlar ancak bunların pek azı ülkelerinde memur olarak tanımlanır. Bu kriterleri taşıyan sivil idarelerde çalışanlar, genellikle memur olarak kabul edilirler. Elbette ki; bazı kamu sektörlerinde çalışanların tamamının memur olması mümkündür. Ancak bu az rastlanan bir durumdur. En geniş kapsamlı kamu hizmeti düzenlemelerinde bile kamu kuruluşlarında çalışanlar genellikle farklı yasal uygulamalara tabidir. Memur kanununun alanı ülkelere göre farklılıklar gösterir. Bazı durumlarda, bu kanunlar istihdamla ilgili her konuyu düzenlerken bazılarında genel iş kanununa eklenir.68 Genellikle bir bakanlık ve teşkilat bünyesinde kamu istihdamıyla ilgili bir birim oluşturulur ve bu birim memur istihdamını izler ve yasal düzenlemelerle ilgilenir. Genellikle sendikal haklar ve toplu pazarlıklarla ilgili düzenlemeler ayrı bir kanunla sağlanır. Memur kanunları, görev tanımlarını ve memurların sorumluluklarını belirleyebilir. Genel iş kanununa tâbi olarak çalışanlar, yalnızca sözleşmelerinde bulunan şartları yerine getirmekle yükümlü iken; memurlara devlete ya da günün hükümetine hizmet etme gibi daha kapsamlı görevler verilebilir. Yasalar ayrıca memuriyeti ve iş güvencesini de düzenleyebilir. Genel iş kanununa bağlı olarak çalışanlar, işveren tarafından sözleşmeye konu olan asgari standartlar gereğince işten çıkarılabilirler. (Bazı durumlarda iş kanununa tabi olarak çalışanların da yaşlarına ve istihdam süresine bağlı olarak iş garantisi olabilir.) Memurların genellikle yasalara bağlı idari yöntem gerektiren, daha kapsamlı ve geniş iş güvenceleri vardır. Memurlar işten çıkarılmadan önce daha kapsamlı ve daha geniş korumalı bir yasal ve idari süreçten geçmek zorundadır. Memurların disiplin düzenlemeleri de yasalarla belirlenir. İş kanununa tabi çalışanların işverenleri, yasal denetim imkânı olmasına rağmen, çalışanları toplu pazarlık hükümlerine göre, çoğu zaman da hukuki zeminden yoksun olarak cezalandırabilir. Oysa memurlar ancak belli yasal ceza hükümlerine göre cezalandırılabilir. Bunlar Gülmez, a.g.e, 1996, s. 52. 68 64 Damladan Deryaya genellikle kınama, ücretten kesme, teskiye veya işten çıkarma şeklinde olur. Dünyada kamu hizmeti düzenlemelerinde iki farklı şekil ortaya çıkmıştır: 1- Kariyer sistemi 2- Pozisyon temelli sistem Kariyer sisteminde, kamu hizmetine ilk girişte adayların bilgisini temel almak, genellikle belirlenen bir üniversite derecesi ya da akademik yeterliliği sağlamak amaçlanır. Daha sonra kamu hizmeti içinde tayin ve terfi gibi imkânlar sağlanır. Pozisyon temelli sistemlerde üzerinde durulan, doldurulacak olan her pozisyon için dışarıdan ya da hizmet içinde terfi ve tayin yoluyla en uygun adayın seçilmesidir. Kapalı kariyer sistemlerinde kamu hizmeti içinde terfiler bellidir ve sınırlı yatay geçiş imkânları ve güçlü bir kariyer ilerlemesi ile karakterize edilmiştir. Bunun tersi olarak pozisyon temelli sistemler ise benzer işlerden yatay geçişe imkân tanır. Kamu hizmetinin olduğu her düzenleme, merkezi hükümette her zaman; yerel idarelerde bazen daimi çalışanları kapsar. Çoğunlukla öğretmenler, sağlık çalışanları ve polisler istisnai olarak kabul edilmektedir. Yani aslında memur olmadığı halde kamu hizmetini yürüten kamu görevlileri için güvence ve sorumlulukların belirlendiği başka düzenlemeler de olabilmektedir. Tüm kamu sektörü işgücü içinde önemli bir unsur olan sağlık sektöründeki işgücü ya doğrudan kamu sektörü sağlık sistemi ya da kamu destekli şirket veya kuruluşlar tarafından istihdam edilir (örn. sosyal sigorta fonu). Birçok ülkede sağlık hizmeti özel sektör ve gönüllü kuruluşlar tarafından da sağlanmaktadır.69 Yerel yönetimlerde çalışanlar, çoğunlukla kamu istihdamının büyük bir bölümünü teşkil ederler (Federal devletlerde yaklaşık yüzde 50’si, Çin ve Kore gibi üniter devletlerde tüm kamu çalışanları, kamu hizmetlerinin bir parçasıdır.). Yine de birçok OECD ülkesinde yerel yönetimlerde istihdam, ayrı yasal tanımlı kamu hizmeti olarak kabul edilir. Synnerstrom ve Diğerleri, a.g.m. s. 4. 69 65 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IHindistan ve Malezya gibi federal devletlerde her federal devletin kendine ait kamu hizmeti vardır ama çoğunlukla kıdemi fazla olan federal memurlar, bölgesel yönetimlerde çalışmak üzere rotasyona tabi tutulur. Almanya ve Endonezya gibi ülkelerde yerel kamu hizmetleri, merkezi hükümetin bir teşkilatı olarak ifa edilmek suretiyle merkeze bağlı olarak çalışır. Birçok Avrupa ülkesinde, askeri personelin ve kanun gücünü kullanan çalışanların (polis, gümrük memuru gibi) istihdamlarını düzenleyen özel kanunları vardır. Bununla birlikte, bazı ülkelerde de polisler memur olarak kabul edilir. Kamu iktisadi teşebbüslerinde çalışanlar da özel ve farklı bir kanuna tabi olabilirler ya da özel sektör çalışanlarının iş sözleşmelerini düzenleyen genel iş kanunu kapsamına girebilirler. Dünyada memur tanımlamasının ve kapsamının çok çeşitli olması nedeniyle memur kavramı konusunda kesin bir evrensel yargıya varmak mümkün değildir. Örneğin Fransa ve Almanya’da hem doktorlar hem de öğretmenler memur kanunlarına tabidir. Yine de genellikle kamu hizmeti düzenlemeleri, diğer sektörlerdeki istihdam yönetimi düzenlemelerinden daha karmaşıktır. Bu; memurların yalnızca devletin çalışanları olmamaları aynı zamanda yapısal bir rollerinin de bulunmasından kaynaklanmaktadır. Kamu hizmeti düzenlemelerinin amacı; çalışanların, günün hükümetine karşı sorumluluklarını ve aynı zamanda devlet kurumlarına saygı ve devletin devamlılığını sağlamaları konusundaki gerekleri dengelemektir. Yasal gelenekler ve sistemler farklı olabilir ancak demokratik ülkelerde, teknik ve idari beceri, güvenilirlik, tahmin edilebilirlik, hesap sorulabilirlik, şeffaflık ve katılımcılığın kamu yönetimine rehberlik edecek kanunların ilkeleri olduğu yolunda genel bir anlayış birliği bulunmaktadır. C. TÜRKİYE’DE MEMUR VE KAMU GÖREVLİSİ KAVRAMI Memur, kelime anlamı ile bir amirin emri altında bulunan kimse veya emir almış, vazifelendirilmiş, tayin edilmiş görevlidir. Kelime köken itibariyle Arapçadan dilimize geçmiş ve benimsenmiştir. Me66 Damladan Deryaya mur kelimesinin etimolojik anlamı bu olmasına rağmen Türk toplumunda bu kavram, devletin emrinde çalışan kişi olarak kullanılmış ve anlaşılmıştır. Kavramın teknik ve hukuki anlamına bakıldığında memurun işçi gibi bağımlı çalışan kişi olduğu görülür.70 Memur kavramının Türk kamu yönetim sistemindeki anlamını ortaya koymak için ise kavramı hukuki olarak ele alma zorunluluğu bulunmaktadır. Türkler dünyada Almanlar, Çinliler, İranlılar gibi köklü devlet geleneğine sahip nadir milletlerdendir. Bu nedenle özellikle Selçuklu ve Osmanlılar bugünkü anlamıyla memur tanımını tam olarak karşılamamasına rağmen, gerek oluşturdukları egemenlik alanlarında devlet erkini kullanmasına müsaade ederek gerekse yasama, yürütme ve yargı organlarının oluşumunda kamu görevlisi diyebileceğimiz bir kesime yer vermişlerdir. Osmanlı Devleti’nde yazılı kanunnamelerin devri olarak bilinen Fatih döneminde “Meratib-i Ayan ve Ekâbir beyanındadır” olarak ikinci kanunnamede geçen bab’da memur sınıflarının tanımı yapılarak sosyal hakları belirlenmeye çalışılmıştır. Özellikle Kanuni dönemindeki devlet sistemi, kamu yönetiminin en güçlü olduğu dönemlerden biriydi. Bu dönemde İngiltere Kralı VIII. Henry’nin sistemi incelemek üzere Osmanlı Devleti’ne görevliler gönderdiği bilinir. Osmanlılarda kamu görevlileri dört sınıfa ayrılmaktaydı. Bunlardan ilki, yüksek düzeydeki yöneticiler ve yüksek derecedeki askerlerden oluşan Mülkiye; ikincisi, müderrisler, ders-i amlar ve kadılar gibi medrese ve mahkemelerdeki yüksek görevlilerden oluşan İlmiyye; üçüncüsü orta ve aşağı düzeydeki askerler ve yeniçerilerden oluşan Seyfiyye ve dördüncüsü de diğer memurlardan müteşekkil olan Kalemiyye sınıfıydı. Osmanlıda memurluk sınıfına küçük yaşta girilir ve derece esasına göre yükseltilme olurdu. Bu nedenle memurluk kapalı bir sisteme sahipti. Memurların mali hakları ise arazi rejimine bağlıydı; arazi gelirleri belli kısımlara ayrılarak her memur sınıfının belli arazilerin geliri ile ücretlendirilmesi yoluna gidilirdi.71 70 Mehmet Merve Özaydın, Cemalettin Parıltı, Tarkan Zengin, Türkiye’de Kamu Görevlilerinin Sosyal, Hukuki ve Ekonomik Durumları, Türkiye Kamu-Sen Ar-Ge Yayını, Ankara, 2002, s.16. 71 Ali Güler, Türk Yönetim Anlayışının Kaynakları (Başlangıçtan XII. Yüzyıla Kadar), Ocak Yayınları, Ankara, 1996, s.119. 67 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IOsmanlı’nın gerileme döneminde arazi gelirleri usulsüz şekilde dağıtılmış, memurluk rütbeleri rüşvetle elde edilmeye başlanmış ve kamu yönetiminde büyük tahribatlar ortaya çıkmıştır. Kamu yönetiminin yeniden düzenlenmesi için III. Selim zamanında bazı girişimlerde bulunulmuş ise de istenilen sonuç elde edilememiştir. II. Mahmut döneminde 1838 yılında bu alanda gerçekleştirilen köklü reformla memur maaşlarının arazi gelirlerine bağlanması kaldırılmış ve hazineden maaş ödeme sistemine geçilerek rüşvet ve adam kayırma ile ortaya çıkan liyakat ve kariyer prensiplerinin ihlali önlenmeye çalışılmıştır. 1876 Anayasası ile memurların liyakatı ve iş güvencelerine dair bazı hükümler getirilse de memuriyete giriş şartları, memurun ödevleri, hakları ve memurların görevlerinin sona ermesiyle ilgili asıl düzenlemeler 1878 tarihli Memurini Mülkiye Kararnamesi ile gerçekleştirilmiştir. Bundan bir yıl sonra çıkarılan memur ücretlerine ilişkin maaş kararnamesinde ise bütün devlet memurlarını kapsayacak şekilde derece ve derecelere tekabül eden maaş tutarları ayrıntılı bir şekilde belirlenmiştir. Bu dönemde memurlarla ilgili olarak yapılan diğer hukuki düzenlemelerin en önemlileri arasında 1875 tarihli Harcırah Kararnamesi, 1882 tarihli Maaş Kararnamesi, 1910 tarihli Umumi Tensik Kanunu, 1916 tarihli Maaş Kanunu, 1917 tarihli Silah Altına Alınan Memurlarla İlgili Memurin Maaş Kanunu, 1918 tarihli İaşe Kararnamesi ve 1919 tarihli Tahsisatı Fevkalade Kararnamesi sayılabilir. 1. Anayasal Düzenlemeler Açısından Memur ve Kamu Görevlisi 1924 Anayasası’nda her Türk’ün gerekli şartları taşıması durumunda memur olabileceği belirtilmiş olmasına rağmen, bir memur tanımı yapılmamıştır. 1926 yılında çıkarılan 788 sayılı Memurin Kanunu’nda ise memurun tanımı yapılmaksızın özellikleri belirtilmiş ve memur için “devlet hizmeti yapan, özel veya merkezi bütçeden maaş alan ve sicile kayıtlı kişi” denmiştir. 1936 yılında Türk Ceza Kanunu’nda memur suçları ile ilgili olarak getirilen düzenlemede memur “Herhangi bir kamu görevini yerine getiren kişidir.” şeklinde çok geniş bir tanımlama yapılmıştır. 1930’lu yıllardan sonra gelişen 68 Damladan Deryaya devletçilik anlayışı sonucunda kurulan Kamu İktisadi Teşekküllerinde (KİT) teknik işlerde çalışan kişiler için 1939’da çıkarılan 3656 sayılı Kanun’la memur vasfına uygun statü tanınması; memurun tanımlanmasını, devlet adına hangi işleri yerine getirmesi durumunda bu vasfın kazanılacağını karmaşık hale getirmiştir. Memur kavramının tanımı 1961 Anayasası’nda daha açık bir şekilde görülmektedir. 1961 Anayasası’nın 117. maddesinde memur; “devletin ve diğer kamu tüzel kişilerin genel idare esaslarına göre yürütmekte oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri” yapan kamu görevlileri olarak tanımlanmıştır. Ancak burada da genel idare esaslarının neler olduğu ile asli ve sürekli işin anlamı açıklanmamıştır. Buradan yola çıkarak memurun devlet adına kamu erkini kullanarak idarenin kamu hukukuna ilişkin işlemlerini yerine getiren ve kadroya tabi olarak çalışan kişi olduğunu söylemek mümkündür. Ancak 1982 Anayasası’nın 128. maddesinde “Devletin kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.” denilerek kamu istihdam sistemine 1961 Anayasası’nda olmayan “kamu görevlisi” kavramı dâhil edilmiştir. 2. fıkrada ise “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” şeklinde bir ifadeyle memur ve kamu görevlisi yan yana anılmıştır. Buna bağlı olarak 1999 yılında memurların yargılanması ile ilgili çıkarılan 4483 sayılı Kanun’un adı, kamu görevlisi kavramını açıklığa kavuşturma amacı da güdülerek, “Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun” olarak belirlenmiş;72 2001 yılında yürürlüğe giren 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nda memurun yanında özellikle kamu görevlisi kavramı kullanılarak Anayasa’nın düzenlemesine uygun bir hukuki ortam oluşturulmuştur. Anayasa’daki tanıma göre; kamu görevlisi kavramı, memur kavramından daha geniş olup tüm memurları içine almakla birlikte, her kamu görevlisinin memur kavramı içinde değerlendirilemeyeceği sonucu çıkmaktadır. Bu nedenle kamu görevlisi dendiğinde, memur kavramını da içine alan bir tanımdan bahsedilir. Vahit Kınalıtaş, Fethi Aslan, Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hukuku, Türkiye Kamu-Sen Yayını, Ankara, 2003, s.3. 72 69 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IBu noktada üzerinde durulması gereken bir başka konu da genel idare esaslarının anlamıdır. Kamu hukuk sistemi içinde kamusal yönetim usullerini ilgilendiren işlemler, genel idare esasına göre yürütülür. Bir idari faaliyetin kamu tarafından tek taraflı olarak planlanması, düzenlenmesi ve yürütülmesi için kamu erkini kullanarak yapılan işlemler, genel idare esasına göre yapılmış kabul edilir.73 Burada idari işlemin tarafları eşit değildir. Bu yönüyle özel hukuk işlemlerinden ayrılır. Her ne kadar KİT’lerin faaliyet alanı özel sektör içine girse de bu işlerin yapılması, planlanması ve yürütülmesi kamu erki kullanılarak yapılan idari işlemlerle olmaktadır. Bu nedenle 1982 Anayasası’nda diğer kamu görevlileri kavramı ile aslında KİT’lerde de kamu görevlisi istihdamına imkân tanınmıştır. Bu durumda kamu görevlisi “türü, niteliği ve tabi olduğu hukuki rejim ne olursa olsun, belli bir idari faaliyet için kamu gücünü kullanarak idari işlemler tesis eden ve idari kararlar alan, devlet adına bu anlamda temsil yetkisini kullanan kişi” olarak tanımlanabilir. Asli ve sürekli görevlerden anlaşılması gereken ise o görevin bir kadroya bağlanmış olmasıdır. Bu nedenle kamu görevlisi bir kadro ve o kadro için öngörülen işi yapmakla bu niteliği kazanır. O halde kadro, kişisel değil idarenin sürekli ve asli işlerinin görülmesi için hukuki düzenleme ile oluşturulmuş bir kurumdur. Kamu görevlisinin bir başka özelliği de tabi olduğu hukuk rejimidir. Kamu görevlisi ile idare arasındaki ilişki sözleşme ile değil genel, soyut ve kişiliğe bağlı olmaksızın kanunla belirlenir. Temelde bunun adı kadroya atanmadır. Bir bakıma kamu görevlisi, kanunla belirlenen statü ile bütünleşir. 2. Yasal Düzenlemeler Açısından Memur ve Kamu Görevlisi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4. maddesinin “a” bendinde “Mevcut kuruluş biçimine bakılmaksızın devlet ve öteki kamu tüzel kişiliklerince genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile ilgili olarak görevlendirilenler bu kanunun uygulanmasında memur sayılır.” denilerek memurluk, asıl ve sürekli bir istihdam şekli olarak belirlenmiştir. Özaydın, Parıltı, Zengin, a.g.e, s.17. 73 70 Damladan Deryaya Anayasa’nın 128. maddesindeki emredici hüküm gereği, memurların atanmaları, aylıkları ve ödenekleri, hak ve yükümlülükleri gibi özlük işleri 657 sayılı Kanun’la düzenlenmiştir. Ancak 12 Eylül 2010’da gerçekleştirilen referandumda kabul edilerek yürürlüğe giren anayasa değişikliğinde, 1982 Anayasası’nın 128. maddesine memurlar ve diğer kamu görevlilerinin mali ve sosyal haklarının toplu sözleşme ile belirlenebileceği hükmü getirilmiştir. 1982 Anayasası’nın 128. maddesinde yapılan bu değişiklikle kamu görevlileri için yalnızca mali ve sosyal haklara ilişkin hususların toplu sözleşmenin konusu olabileceği, bunun dışında tüm hak, görev ve yetkilerinin yasa ile belirleneceği öngörülmüştür. Bunun dışında hâkim ve savcıların özlük hakları 2802 sayılı Kanun ile, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının özlük hakları 926 sayılı Kanun ile, yüksek öğretim kurumlarının üye ve yardımcılarının özlük hakları ise 2914 sayılı Kanun ile özel olarak düzenlenmiştir. Ayrıca 1990’lardan sonra oluşturulan Rekabet Kurulu, RTÜK, Telekomünikasyon Üst Kurulu, BDDK, SPK, Enerji Piyasası Üst Kurulu gibi kurulların da personel ilişkileri ayrı kanunlarla düzenlenmiştir. Bu kurullarla ilgili düzenlemeler incelendiğinde kadroların ihdasından kaldırılmasına kadar birçok konuda kurullara yetki verildiği, böylece 657 sayılı Kanun’dan ayrı kanunlarla bağımsız idari otoriteler oluşturulduğu görülmektedir. 3. Memur ve Kamu Görevlisi Kavramında Gerçekleştirilmek İstenilen Değişikliklere Bakış Tarihsel olarak çalışanlarının istihdam ilişkilerinde gözlemlenen temel eğilim, memurların statü hukuku ile işçilerin sözleşme hukukunun birbirine yakınlaşmasıdır. Geleneksel yaklaşımda, memurların işverenleri olan devletle çıkar farklılığına sahip olamayacakları varsayılır ve bu nedenle de çalışma ilişkilerinde bir çatışma olmayacağı düşünülürdü. İktidar halkın temsilcilerinden oluştuğuna göre memurların siyasal iktidar karşısında bağımsız davranamayacakları, genel oyun belirlediği politikadan başka bir politika geliştiremeyecekleri öne sürülürdü. Halka karşı sorumlu olan hükümetlerin, memurların tüm eylem ve işlemlerinden de sorumlu olduğu kabul edilir, bu nedenle memurların, hükümetlerin yürütmekle sorumlu oldukları hizmetleri hiyerarşik bir düzen içinde yürütmelerini temel alan çalışma usulleri benimsenirdi. 71 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IÜlkemizde de memurların istihdam ilişkileri bu geleneksel yaklaşımla düzenlenmiştir. Daha önce de belirtildiği üzere 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu devlet memurunu, “…devlet ve öteki kamu kişiliklerince genel idare esaslarına göre asli ve sürekli kamu hizmetlerini yerine getirmekle görevli kişiler…” şeklinde tanımlar. Türk kamu personel rejiminde, memurluk bir meslek olarak kabul edilmiştir. Yasalara göre devlet, memur alırken eşitlik ve ayırım gözetmeme ilkesine göre alır. Memurlar görevlerini amirlerine bağlı olarak ancak tarafsız bir biçimde yaparlar. Memuriyete girişin koşulları kanunla belirtilmiştir. Kimi hizmetler için özel öğrenim gerekir. Ayrıca memurluğa girişte yarışma sınavları ile belirlenecek ehliyet ve liyakat da aranır. Kişiler eğitimleri, bilgi ve becerilerine göre memurluk mesleğine girerler, bu meslekte sürekli çalışarak ve yetişerek önceden belirlenmiş kurallara göre yükselirler. Memuriyete atanma, görev ve yetkiler, hak ve yükümlülükler, aylık ve ödenekler, özlük işleri yasayla düzenlenir. 657 sayılı Yasa, memuriyeti sınıflandırma esasına dayandırmıştır. Belirli sınıftaki memurlar hizmet süreleri ve başarı derecelerine göre kademe ve derece ilerlemesine hak kazanırlar. Geleneksel anlayışa göre kamu hizmeti yapan memur, devlet otoritesini temsil etmekte ve bu otoriteyi kullanmaktadır. Memur, çalışması ile kamu hizmeti ürettiği için ve bu hizmeti üretirken devleti temsil ettiği ve devlet otoritesini kullandığı için özel kesim işçilerinin içinde bulunduğu çalışma ilişkilerine tabi olamaz. İşte bu yaklaşımla, memurların çalışma ilişkilerinde tabi oldukları kurallar tek yanlı üretilen, çeşitli güvenceler içeren bir statü rejimine bağlanmıştır. Statü temeline dayalı olan bu çalışma rejiminde memurun, başta iş güvencesi olmak üzere çeşitli ayrıcalıkları vardır. Ancak tam da bu ayrıcalıklara sahip olmasına yol açan nedenler yüzünden, yani kamu görevlisi olması nedeniyle, memurun sözleşme özgürlüğüne sahip olmaması gerektiği varsayılmaktadır. Bu geleneksel anlayış, refah devleti uygulamalarının yaygınlaşması, kamu kesiminin büyümesi, kamu çalışanlarının sayıca çoğalması ve mesleki çeşitlenmesi sonucunda geçerliliğini yitirdi. Özellikle 1960’lı yıllardan itibaren memurların statü temeline bağlı çalışma ilişkileri, özel kesim işçilerinin sahip olduğu sendikal haklarla donanmaya başladı. 72 Damladan Deryaya Öte yandan çalışma yaşamının demokratikleşmesi ve sosyal devlet uygulamalarına paralel olarak özel kesim işçileri de iş güvencesinden yararlanmaya ve başlangıçta memurların ayrıcalığı gibi kabul edilen emeklilikte gelir güvencesi gibi sosyal kazanımlara sahip oldular. Böylece memurların statü hukuku ile işçilerin sözleşme hukukunun geleneksel ayrılığı ortadan kalkmaya başladı. Türkiye’de yavaş bir gelişme süreci göstermekle birlikte, ekonomik ve siyasal gelişmelerin baskısıyla bu doğrultuda bir yakınlaşmaya gidilmesi kaçınılmaz hale geldi. İşçi statüsünde çalışanların iş güvencesine kavuşmaları süreci ve memurların sendikal hak ve özgürlüklere kavuşma süreci, bu iki farklı çalışma rejiminin yakınlaşmasının köşe taşları olarak şekillendi. Ancak memur ve işçi statülerindeki kamu çalışanlarının en yüksek ortak paydada yakınlaşmaları şeklinde niteleyebileceğimiz ve kamu personel rejimi reformunun temeli olması gereken bu gelişimin karşısına, memur ve işçi statüsündeki kamu çalışanlarının en düşük ortak paydada yakınlaştırılmaları diye niteleyebileceğimiz bir başka olgu da 1980 sonrası yeni liberal yapılanmanın bir özelliği olarak belirmiştir. Ekonomilerin yeni liberal anlayış doğrultusunda yapılandırılmaları süreci içerisinde, Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde kamu kesimindeki iş güvencesini zayıflatmaya ve çalışma ilişkilerini esnekleştirmeye yönelik kayda değer girişimler olmuştur. Özel ve kamu kesimi çalışanlarının, iş güvencesi, sosyal haklar ve sendikal hak ve özgürlükler açısından en yüksek ortak paydada benzeşmesi eğilimi, yeni liberal politikaların egemen olduğu son dönemlerde yerini, kamu çalışanlarının iş güvencesi ve düzenli çalışma ilişkileri açısından özel kesimle en düşük ortak paydada benzeştirilmesi eğilimine bırakmıştır. Bu olgu yalnızca gelişmekte olan ülkelerle sınırlı olmayan Avrupa’nın sosyal niteliği ağır basan devletlerinde de yaygın bir biçimde gözlemlenmektedir. İş kanununa ilişkin tartışmalarda olduğu gibi kamu personel rejimine ilişkin tartışmalarda da AB ülkelerindeki uygulamalara, Türkiye için örnek alınması gereken uygulamalarmış gibi atıfta bulunulması sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Avrupa Birliği ülkelerinin genelinde görülen eğilim, kamu istihdamı sistemlerinin giderek 73 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ibirbirlerine daha çok benzemeleridir. Ancak bu benzeşme ekonomilerin Avrupalılaşması süreci içerisinde uzun bir zamanda olmuştur ve birlik daha önceki genişleme süreçlerinde, birliğe girecek ülkelere bir kamu yönetimi ve kamu personel rejimi modeli dayatmamıştır. Kamu personeli açısından yeni dönem, performansa dayalı ödeme, profesyonelliğe verilen önemin artması, kamu hizmetlerinde müşteri-satıcı anlayışının yerleşmesi, rekabet ve diğer pazar ekonomisi unsurlarının getirilmesi, kamu çalışanlarının sayısının azaltılması gibi sonuçlar doğurmaktadır. Bu gelişmeler Türkiye açısından örnek alınacak gelişmeler olarak kabul edilmemelidir. Türkiye’de yıllardır tartışılan işçi-memur ayırımı ve yapılması sürekli gündemde olan personel reformunun sağlıklı bir sonuca ulaşması için, sözleşme hukuku içinde çalışan işçilerin sosyal güvencelere ve iş güvencesine sahip olmaları gerektiği anlayışıyla, statü hukuku içinde çalışan memurların “hizmetkâr” değil “çalışan” olarak gerçek sendikal hak ve özgürlüklere sahip olmaları anlayışının birlikte yerleşmesi sağlanmalıdır. Ancak son dönemde hayata geçirilmek istenen bazı değişiklikler kapsamında öngörülen yeni kamu personel rejimi, çalışanların hak ve özgürlükler açısından en yüksek ortak paydada eşitlenmesini değil, tam tersine memurların istihdam güvencesinin ve sosyal kazanımlarının zayıflatıldığı, işçilerin ise esnek çalışma biçimleri içinde sendikasızlaştığı bir düzlemde eşitlenmesini öngörmektedir. 20. yüzyıl boyunca milliyetçilik hareketleriyle milletleşme ve milli devlet oluşturma konusundaki öncülüğünü sürdürmüş bulunan Batı, şimdi tam tersine bir kırılma ile “Milli devletler dönemi bitti, başta ekonomik olmak üzere sosyal, kültürel, siyasal ve hukuksal bakımlardan küresel sisteme uyum sağlamak, milli egemenliği uluslararası ve uluslar üstü kurum ve kuruluşlarla paylaşmak, ayakta kalmanın zorunlu ön koşuludur.” biçimindeki tezler ile tüm dünyayı değiştirme ve dönüştürme gayreti içindedir. Küreselleşme adı altında bu değişim ve dönüşüm süreci yaşanırken, özellikle uluslararası kuruluşların yaygınlık ve etkinlik kazanması ile birlikte, bu kuruluşların ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarda milli devletlerin egemenlik alanlarını kemirmekte oldukları göze çarpmaktadır. Milli devletin zayıflatılmasına bağlı diğer bir önemli sonuç ise, bir ülkedeki yerel yönetimleri, merkezi yönetime 74 Damladan Deryaya karşı daha güçlü kılacak olan yerelleşmeye yönelik baskıların da artmasıdır. Bu anlamda, son dönemde, bir yandan yerelleşme talepleri yükselmekte, yerel otoritelere yetki devri öngörülerek ulus devlet alttan yukarıya doğru bir aşınmaya uğratılmakta, yerel/ölmüş kültürlerin milli kültüre alternatif olarak diriltilmesi ve etnik ayrışmanın derinleştirilerek farklılaşmanın sağlanmasına çalışılmakta diğer yandan da milli devletler, uluslararası sermayenin önündeki engel olarak algılanmakta ve uluslar ötesi yeni aktörler ve bölgeselleşme eğilimleri nedeniyle de milli devlet yetkilerinin uluslararası sermaye ve kuruluşlarla paylaşılması yoluyla yukarıdan aşağıya doğru bir aşınmaya uğratılmak istenmektedir. İşte tam da bu noktada dönüşüm, devleti, sistemi ve egemenliği temsil eden memur üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Özellikle 90’lardan sonra Türk memurunun içinde bulunduğu sorun, aslında üniter devlet yapısının korunması ile bu yapının aşındırılmasını isteyenler arasındaki sürtüşmenin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. 1990’lı yıllarda gündeme gelen öneriler, kadro sistemini belirleyen hizmetin gerekleri unsurunu, ülkenin ve milletin gereksinmeleri yerine, özelleştirme ve kamu hizmet alanını ticarileştirme politikasına endekslemiştir. Bu durum, iç ve dış borç alacaklılarının giderek büyüyen baskıları altında bütçenin büyük oranda faiz ödemelerine ayrılmasıyla bütünleşmektedir. Özelleştirme politikası ve aşırı borç yükü, kamu hizmetleri alanının daraltılması ve mali kaynakların borç ödemelerine ayrılması için toplumsal hizmetlerden vazgeçilmesi sonucunu doğurmaktadır. Günümüzde gerçekleştirilmeye çalışılan reformlarda kullanılan temel argüman budur. İstihdam sistemi bakımından kamu kesiminde memurluk yerine sözleşmelilik, kadro gereği eşit işe eşit ücret yerine sözleşme gereği performans ücret sistemi, genel olarak kamu kesimi istihdam rejimini özel kesim istihdam rejimi içinde eritme özelliklerine sahip bir yapı öngörmektedir. Günümüzde özel kesim istihdamı, “esneklik” adı altında, işçinin işverenler arasında iş aleti gibi alınıp satılması ya da kiralanmasını öngören bir İş Kanunu ile karşı karşıyadır. Yeni kamu personel sistemi çalışmalarının özel kesime benzer yapı kurma hedefi, kamu 75 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ikesiminde kısmen güvenceye dayalı çalışma ilişkilerini özel kesime taşımak gerekirken tam tersini yapmak ve özel kesimde geçerli geri çalışma ilişkilerini yaygınlaştırıp sürekli hale getirmek anlamına gelecektir. Yapısal değişime ihtiyacı olan birçok alanda, ilgili düzenlemelerin konuyla alakalı kurumlar ve sivil toplum kuruluşlarının ortak çalışması ve kamuoyunun da desteği ile yapılması aslında uygun olan yöntemdir. Kamu personeli ile ilgili yapılmak istenen düzenleme de bu çerçevede ele alınması gereken bir konudur. Sözleşmeli personel istihdamı, Türk kamu personel rejiminde memurlar gibi statü hukukuna tâbi ancak memur ve diğer kamu görevlilerinin dışında işçi sayılmayan kendine özgü bir çalışma biçimidir. Öte yandan İş Kanunu’na göre çalışan işçilerin istihdamına da hukuksal alanda “sözleşme rejimine tabi istihdam” adı verilir. Bu nedenle “sözleşmeli” statü bir bakıma işçi statüsü anlamına gelmektedir. Bu gelişmeler, kamu çalışanları açısından kabul edilecek, örnek alınacak gelişmeler olarak kabul edilemez. Türkiye’de yıllardır tartışılan işçi-memur ayırımı ve yapılması sürekli gündemde olan personel reformunun sağlıklı bir sonuca ulaşması için sözleşme hukuku içinde çalışan işçilerin sosyal güvencelere ve iş güvencesine sahip olmaları gerektiği anlayışıyla, statü hukuku içinde çalışan memurların “hizmetkâr” değil “insan” olarak gerçek sendikal hak ve özgürlüklere sahip olmaları anlayışının birlikte yerleşmesi sağlanmalıdır. 76 Demiri demirle dövdüler; biri sıcak, biri soğuktu. İnsanı insanla kırdılar; biri aç, biri toktu. Pir Sultan Abdal Damladan Deryaya ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KAMU GÖREVLİLERİ VE SENDİKAL HAKLAR A. MEMUR SENDİKALARININ ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERDEN KAYNAKLANAN DAYANAKLARI Demokrasinin tüm kurumlarıyla hayata geçirildiği, çalışma barışının sağlanmasıyla toplumsal uzlaşmanın üst düzeye çıktığı ülkelerde, toplumun huzur ve refahı büyük ölçüde sağlanmış olur. Bu ülkelerde sivil toplum örgütlerinin etkin rolü, toplumsal taleplerin siyasi irade üzerinde demokratik bir baskı unsuru oluştururken hükümetlerin, toplumdan kopuk bir yönetim uygulamasını da engeller. Sosyal devlet ilkesinin benimsendiği ve sosyal politikaların uygulandığı ülkelerde, gelir dağılımı adil bir şekilde gerçekleşmekte ve daha homojen, bir birine daha yakın sosyal bir yapı oluşmaktadır. Toplumsal değişimlerin, devletin eliyle değil gücünü toplumsal tabandan alan sivil kuruluşların ağırlıklı etkisi ile gerçekleştiği; kararların toplumun ortak aklı ile alındığı demokrasiler, kuşkusuz tüm dünyada arzu edilen yönetim şekilleridir. Demokrasi bir anlamda, sınıflar arası çıkar mücadelelerinin kurallara bağlandığı ve mücadele sonucunda çıkarların dengelenerek üst düzey bir bütünleşmeye kavuştuğu siyasal kalıp olarak anlaşıldığında, sendika hareketi ile demokrasinin karşılıklı birbirini besleyen iki unsur olduğu açıkça ortaya çıkar. Bu ilişki, sanayi çağı boyunca çok önemli dönüşümler yaşamış, işçi hareketi tarihi açısından en uzun ömürlü ve en köklü ilişkiyi de ortaya koymaktadır. Daha önce belirttiğimiz üzere, 19. yüzyılda yaşanan endüstriyel gelişmeler sonucunda, Batı’da büyük bir değişim yaşanmış ve tarımsal üretimden sanayi üretimine, tarım toplumundan da sanayi toplumuna doğru bir dönüşüm olmuştur. Her değişim kendi içinde barındırdığı kaos ve çatışmaları beraberinde getirir. Doğal olarak bu dönüşüm de toplumsal çatışmaları doğurmuştur. Batı’da sendikal hareket, bu çatışma süreci içinde paylaşım ve yönetim sorununa çözüm getiren toplumsal bir olgu olarak ortaya çıkmıştır. Bir bakıma sendikacılık, sanayi devrimi denilen çok yönlü değişimin bir ürünü ve içinde doğduğu ve geliştiği toplumsal dinamiklerin bir sonucudur. 79 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IEndüstri devrimiyle birlikte ağırlık kazanan liberal-kapitalist ekonomik sistemin toplumlar üzerindeki olumsuz etkilerini yok etmek ve toplumsal çatışmaları bitirerek sermaye sahipleri ile çalışanlar arasındaki ilişkiyi düzenlemek ve adil bir gelir dağılımı sağlamak için Batı, demokratik-sosyal devlet ilkesini geliştirmiştir. Bu süreçte işçi ve işverenlerin taleplerini karşılıklı olarak birbirine iletmeleri, çalışanların üretimden daha fazla pay almaları ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için verilen mücadeleler sonunda sendikalar ortaya çıkmış ve toplumun içindeki güç dengesi sağlanmıştır. Sosyal barış, sistemin ürettiği kurumlar ve toplumsal değişim yoluyla gelmiştir. 19. yüzyılda ortaya çıkan toplumsal yapı da geleneksel Batı toplumunu dönüştürerek -çatışmalar yoluyla da olsa- kendi çözümünü üretmiştir. Sermayenin yükselişi karşısında oluşan denge; sermaye, sosyal refah devleti, sendika - sivil toplum üçlü sacayağını oluşturmuştur. Modern toplumsal yapı, bu üç farklı gücün demokratik kurallar çerçevesinde birbiriyle çatışması ve durumu kendi lehine çevirme mücadelesi olarak kendi dengesini kurmuştur. Bu güç unsurlarının herhangi birinde oluşacak yıpranma ve zafiyet de büyük ve zorlu bir dönüşüm süreci geçirmiş olan modern toplumun, yeniden bir kaosa girmesine neden olabilir. Batı’daki bu bilinen tarihi tecrübeye karşılık, Türkiye’de sendikacılığın kendine özgü gelişme macerası, geç sanayileşme ve sorunlu modernleşmenin oluşturduğu bir süreçte, farklı toplumsal, ekonomik ve siyasi gelişmelerin tesirinde, kendine özgü bir yapılanmayı ortaya çıkarmıştır. Batı’da, doğal tarihi mücadele sonunda ortaya çıkan sendikalar, gelirin paylaşımı, karar alma sürecine etki ve yönetime katılma konusunda demokrasi sınırları içinde bir anlayışı da beraberinde getirmiştir. Özellikle Batı Avrupa ülkelerinde kamu görevlilerinin sendikal hakları incelenirken; toplu sözleşme hakkı olmamasına rağmen danışma kurulu niteliğinde dahi alınan kararların, hükümetin ahlaki sorumluluğu olarak addediliyor ve mutlak surette hayata geçiriliyor olması74, yüzyıllar boyunca kazanılan demokrasi kültürünün bir parçası olarak görülmelidir. 74 Mehmet Akif Özer, “AB Ülkelerindeki Uygulamalar ve Uluslararası Sözleşmeler Çerçevesinde Kamu Görevlilerinin Toplu Sözleşme Hakkı”, Kamu Görevlilerinin Sendikal ve Demokratik Hakları Çalıştayı, TC Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı, Abant, 2010, s.222. 80 Damladan Deryaya Bu noktadan hareketle demokratik ilkelerin tüm ülkelerin siyasal yönetim algıları içine yerleşmesi ve insan hakları ve temel özgürlüklerin herkes için ayrım gözetilmeksizin gerçekleştirilmesi çalışmaları çağımızın başlıca konulardan biri olmuştur.75 Bu nedenle oluşturulan uluslararası kuruluşlar aracılığıyla çeşitli sözleşmeler hazırlanmış ve temel hak ve özgürlükler güvence altına alınmaya çalışılmıştır. Avrupa, tam demokrasinin ve toplumsal barışın öncelikle gelir dağılımındaki adaletin sağlanması ve yoksulluğun azaltılmasıyla yakalanacağı gerçeğinden yola çıkarak 18 Ekim 1961’de Avrupa Sosyal Şartı’nı oluşturmuştur. Daha sonra birlik ülkelerinin imzaladığı ve uymayı taahhüt ettiği anlaşmalar ve kurduğu kurumlarla Avrupa Birliği İstihdam ve Sosyal Politikası’nı belirlemiştir. Batının oluşturduğu bu politikalar ve kurumlar, Batı demokrasisinin garanti altına alınmasını sağlamıştır. 1990’ların ortalarında, Avrupa’daki işveren örgütleri ve sendikalar bir araya gelerek Avrupa Sosyal Sivil Toplum Kuruluşları Platformunu kurmuşlardır. 1997 yılında kabul edilen Amsterdam Antlaşması ise sendikaları ve işveren örgütlerini, ortak karar alıcılar konumuna getirmiştir. Öyle ki; sosyal ortaklar, aralarında bir anlaşma yaptıklarında, bu anlaşmayı Avrupa hukukuna dönüştürülmek üzere Avrupa kurumlarına sunabilirler. Böylece işçi ve işveren örgütleri istihdam ve sosyal politikada daha büyük önem kazanmışlar, yönetim ortağı haline gelmişlerdir. Avrupa Birliği Sosyal Politikası, sendikaları sosyal sorunların çözülmesi için en önemli sosyal ortak olarak görmektedir. Avrupa Sosyal Modeli sayesinde AB’de insanlar piyasa güçlerinin insafına bırakılmazlar. Bu insanlar, dünyadaki en güçlü sosyal güvence ağlarının birinden faydalanmaktadırlar. Çünkü Batı, şirketler arasındaki güçlü rekabetin ve üretkenliğin büyüme için gerekliliği yanında, vatandaşlar arasında dayanışmanın, istikrarlı bir toplumun ve refahın yaygın biçimde paylaşılmasını sağlamanın eşit ölçüde yaşamsal olduğuna inanmaktadır. Sosyal sorunların çözülmesi için de olabildiğince çok sayıda oyuncunun birleşik katkısını talep etmektedir. Bu nedenle Avrupa İstihdam ve Sosyal Politikası hem üye devletler ile birlikte hem de dernekler ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği halinde uygulanmaktadır. Taşçı, a.g.e, s.38. 75 81 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -ITürkiye, çalışma hayatının düzenlenmesi ve sendikal özgürlüklerin istenilen seviyeye getirilmesi amacıyla ILO tarafından benimsenen 87 No.lu Sendika Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının Korunması, 98 No.lu Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı ve 151 No.lu Kamu Hizmetlerinde Çalışma İlişkilerini düzenleyen sözleşmeleri onaylamış ve bu sözleşmelerin şartlarına uymayı taahhüt etmiştir. Ülkemizde kurulmuş olan memur sendikaları uluslararası sözleşmelerin kabul edilmesiyle elde edilen bu hakkı kullanarak örgütlenmişlerdir. Birçok ülkede kamu hizmeti faaliyetlerinin kapsamının önemli ölçüde genişlemesi ve kamu mercileriyle kamu görevlilerinin örgütleri arasında sağlam çalışma ilişkilerinin gerekliliği üzerine Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Konferansı 64. toplantısında bazı kararlar almıştır. Örgüt, üye devletlerin siyasi, sosyal ve ekonomik sistemlerin büyük ölçüde çeşitliliğini ve uygulamadaki farklılıkları göz önünde tutarak uluslararası bir belgenin uygulama alanının belirlenmesinde ve bu belgeyle ilgili tanımların kabulünde birçok ülkede kamu sektöründeki çalışmayla özel sektördeki çalışma arasında mevcut farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan özel sorunları, 1949 tarihli Örgütlenme Hakkı ve Toplu Pazarlık Hakkına İlişkin Sözleşme’nin ilgili hükümlerinin kamu görevlilerine uygulanması konusunda ortaya çıkan yorum güçlüklerini ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün kontrol organlarının bazı hükümetlerin bu hükümleri kamu görevlilerinin büyük bir kısmını bu sözleşmenin uygulama alanının dışında bırakacak biçimde uyguladıklarını birçok defa müşahede etmiş olduklarını belirtmiştir. ILO bu nedenle oturum gündeminin 5. maddesini oluşturan “Kamu Hizmetinde Örgütlenme Özgürlüğüne ve Kamu Kesiminde İstihdam Koşullarını Belirleme Usulüne İlişkin” çeşitli önerilerin kabulüne karar verdikten sonra, bu önerilerin uluslararası bir sözleşme biçimini almasına karar vererek 1978 tarihli “ Kamu Kesiminde Çalışma ilişkileri Sözleşmesi” adını alan 151 No.lu Sözleşmeyi 27 Haziran 1978 tarihinde kabul etmiştir. Bu sözleşme ile kamuda, sendikal örgütlenme ve toplu görüşmeler yoluyla pazarlık yapabilme imkânı doğmuştur. Sözleşme hükümlerine göre kamu görevlileri, çalıştırılmaları konusunda sendikalaşma özgürlüğüne halel getirecek her türlü ayrımcılığa karşı yeterli korumadan yararlanacaklardır. 82 Damladan Deryaya 18 Haziran 2003 tarih ve 25142 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 4867 sayılı Kanun’la BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme onaylanmıştır. Bu sözleşme, 21 Temmuz 2003 tarih ve 25170 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulunun 2003k/5851 sayılı kararı ile yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin 8. maddesi sendikal hakları düzenlemiş olup, 8. maddenin (d) bendi özel olarak grev hakkını düzenlemiştir. Buna göre; kullanılma şartları her bir ülkenin yasaları ile düzenlenmiş olan bir grev hakkının tanınacağı ifade edilmiştir. Maddenin 2. bölümünde bu maddenin silahlı kuvvetler veya polis mensuplarının veya devlet iradesinde görevli olanların bu hakları kullanmalarına hukuken öngörülen sınırlamalar koymalarını engellemeyeceği belirtilmiş olup maddenin 3. bölümünde bu maddenin hiçbir hükmünün ILO’nun 98 sayılı Sözleşmesine taraf olan devletlere o sözleşmede yer alan güvencelere aykırı düşebilecek bir tarzda bir yasa çıkarma ve uygulama imkânı verecek şekilde tasarruflarda bulunma yetkisi vermeyeceği ifade edilmiştir. BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Hakları Sözleşmesinin 8. maddesi ile ILO’nun 98 sayılı Sözleşmesi birlikte değerlendirildiğinde, Silahlı Kuvvetler ve polisler dışında kalan ve doğrudan devlet erki kullanmayan kamu görevlilerinin grev hakkının düzenlenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. 18 Haziran 2003 tarih ve 25142 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 4868 sayılı Kanun’la BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme onaylanmıştır. Bu sözleşme 21 Temmuz 2003 tarih ve 25175 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulunun 2003/5851 sayılı kararı ile yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin 22. maddesinde örgütlenme özgürlüğü başlığı altında herkesin sendikal hakları güvence altına alınmıştır. Bu hakların taraf devletler tarafından ILO’nun 98 sayılı Sözleşmesinde belirtilen güvencelere aykırı yasama tasarrufları yapmasına veya yasaları bu güvencelere aykırı tarzda uygulamasına yetki vermeyeceği ifade edilmiştir. 11 Aralık 1992 tarih ve 21432 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 3847 sayılı Kanun’la ILO’nun Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin 87 sayılı Sözleşmesi onaylanmıştır. Bu Sözleşme 25.02.1993 tarih ve 21507 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulunun 1993/3967 sayılı kararname ekinde yayınlanmıştır. Bu sözleşmenin 3. maddesi sendikalara, 83 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ietkinliklerini düzenleme ve eylem programlarını oluşturma hakkı vererek 8. maddesinin 2. fıkrası ulusal mevzuatın sözleşmede öngörülen güvencelere zarar vermemesini ya da zarar verecek biçimde uygulanmamasını öngörmüş ve 10. madde de çalışanların ve işverenlerin çıkarlarını savunmayı ve geliştirmeyi amaçlayan örgütleri düzenleyerek grev hakkının dayanağını oluşturmuştur. ILO Uzmanlar Komitesi de 87 sayılı Sözleşmeyi grev hakkının dayanaklarından biri olarak göstermiştir. BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 25. maddesinde “Siyasal Haklar” başlığı altında, herkesin bu sözleşmenin 2. maddesindeki ayrımlara ve makul olmayan sınırlamalara tabi tutulmaksızın kamu hizmetlerine katılma, seçme ve seçilme ve kamu hizmetlerine girme hakkı düzenlenmiştir. Seçilme hakkının sınırlamalara tabi tutulmaksızın uygulanabilmesi için de kamu görevlilerinin siyaset yapma hakkının, yani siyasi partilere üye olma hakkının tanınması gerekmektedir. Ayrıca; Anayasanın 90. maddesindeki “usulüne göre yürürlüğe konmuş uluslar arası anlaşmalar kanun hükmündedir.” ifadesi, kamu çalışanlarının toplu sözleşme hakkının uluslararası anlaşmalarla sağlandığını göstermektedir. Avrupa Sosyal Şartı, “Tüm çalışanların adil çalışma koşullarına sahip olma hakkı vardır.” diyerek tüm çalışanların çalışma koşullarının düzenlenmesini şarta bağlamıştır. Gerek BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23/3 maddesinde gerekse Avrupa Sosyal Şartı’nın yukarıda bahsi geçen 4. maddesinde ifade bulan “tüm çalışanların, kendileri ve ailelerine yeterli bir yaşam düzeyi sağlamak için adil bir ücret alma hakkı vardır.” ibaresi tüm çalışanların ücretlerinin o ülkenin asgari geçim standartları uyarınca belirlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Elbette ki, yukarıda saydığımız koşulların sağlanabilmesi için de “tüm çalışanlar ve çalıştıranlar, toplu pazarlık hakkına sahiptir.” diyerek işçi ve memur ayrımı yapmaksızın sendikalara ve toplu pazarlığa verdiği önemi vurgulamakta ve üye ülkeleri bu şartlara uymaya çağırmaktadır. ILO Sendika Özgürlüğü Komitesi, iş uyuşmazlıklarını çözmek için zorunlu hakemin, grev hakkı yerine dayatılmasının ancak sözcüğün dar anlamında temel hizmetler için haklı görülebileceğini kararlarında belirtmiştir. 84 Damladan Deryaya ILO Uzmanlar Komisyonu, tarafların özgürce başvurduğu hakemin ya da hakem kurulunun kararlarının zorunlu olmasının güçlük yaratmadığını; buna karşılık kamu yetkililerinin, taraflardan birinin isteği üzerine ya da kendi girişimiyle atadığı zorunlu hakemin sorunlar doğuracağını ve 98 sayılı Sözleşmenin güvenceye aldığı gönüllü toplu pazarlık ve tarafların özerkliği ilkesine aykırı olduğu görüşündedir. Bütün bu eksiklikler nedeniyle Türkiye, 30 Mayıs–15 Haziran 2007 tarihleri arasında yapılan ILO Genel Konferansı’nda Türkiye Kamu-Sen’in etkili faaliyetleri ile memur sendikacılığının önüne konulan engelleri tüm dünyaya anlatması üzerine, yine Türkiye KamuSen’in önceki dönemlerde ILO’ya sunduğu raporlar da dikkate alınarak Uygulama Komitesi listesine girmiştir. Uygulama Komitesi toplantılarında, 87 sayılı Örgütlenme Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkının Korunması Sözleşmesi hükümlerine aykırı uygulamalar nedeniyle ILO sözleşme hükümlerine uymayan 25 ülke arasına Türkiye’yi de dâhil etmiştir. Hazırlanan raporun Türkiye ile ilgili bölümünde, memurlara toplu sözleşme ve grev hakkını düzenleyecek değişiklikler başta olmak üzere 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu olmak üzere 2821 ve 2822 sayılı Kanunlarda gerekli değişikliklerin yapılması üzerinde durulmuştur. Takdir edileceği gibi toplu pazarlık, sendikacılığın özü ve toplumsal paylaşım, yönetime katılma ve adil bir gelir dağılımı için sosyal tarafların demokratik mücadelesinin ana şartıdır. Pazarlık, anlamı gereği iki eşit gücün farklı yaptırım argümanlarını kullanarak taleplerini karşı tarafa kabul ettirme çabası olarak yorumlanabilir. Taraflardan herhangi birinin diğeri karşısında kullanabileceği gücünün olmaması, o tarafın pazarlık yapamaması anlamına gelecektir. Avrupa Birliği’ne üye olmanın ön şartı olarak ileri sürülen ve bizim de kabul ettiğimiz demokratik açılımlar çerçevesinde yürürlüğe konulan 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, memurların sendikal örgütlenmesi konusunda bazı kolaylıklar getirse de sendikacılığın ana unsuru olan yönetime katılma, grev ve toplu pazarlık konularında ideal yaklaşımla bağdaşmayan uygulamalara imkân tanımaktadır. Özellikle grev hakkının yasak olduğu memur örgütlenmesi içinde, sendikacılığın ana unsuru olan toplu pazarlığın 85 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Igerçekleşmesi için güçlü olan siyasi iradeye karşı, memurlara bazı hakların tanınması hem sendikal hem de demokratik bir zorunluluktur. Elinde hiçbir silahı olmayan bir ordunun askeri ne denli çok olursa olsun, her türlü savunma mekanizmalarını elinde bulunduran bir güç karşısında hiçbir şansı yoktur. Konuya çalışma hayatı ve sendikal hareket bağlamında baktığımızda en temel demokratik hakların bile elde edilmesi yolunda Türk memurunun elinde hiçbir demokratik güç bulunmamaktadır. Sendikal örgütlenmenin gerçek anlamda serbest olabilmesi, ancak hak sahiplerine gerekli gücün verilmesiyle mümkündür. Konuya bu perspektiften bakıldığında, aslında örgütlenme özgürlüğü sağlanmış gibi görünen Türk memur sendikacılığında, örgütlenme özgürlüğü de sekteye uğratılmaktadır. Bu aşamada kamuda çalışanlar açısından demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Gelir dağılımının adil bir şekilde gerçekleştirilmesi, memurların yönetime katılımının sağlanabilmesi ve demokrasinin hayatın her aşamasına uygulanabilmesi için tek araç, sendikaların varlığı ve pazarlık gücüdür. Bu güce ve sendikalara vurulacak her türlü darbe, demokrasinin, insan haklarının ve Avrupa Birliği üyeliğinin önüne konulan büyük bir engel olarak, toplum vicdanını derinden yaralayacaktır. B. BATI’DA KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKACILIĞI Kamu görevlileri sendikacılığı, dünyada işçi sendikacılığına oranla daha geç başlamış ve örgütlenmesini daha geç tamamlamıştır. 76 Buna karşılık, gelinen noktada sendikalaşma oranlarının daha yüksek olduğu bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. 19. yüzyılda işçi sendikaları hak kazanımı için mücadele ederken kamu görevlileri, çalışanlar dünyasının “talihli insanları” olarak kabul edilmişler ve mücadele etmelerini gerektirecek herhangi bir zorlukla karşılaşmamışlardır. Ancak bu bakış açısı, işçilerin kazanımları ve memurların da bu kazanımlar karşısında takındığı tavırla değişmeye başlamıştır. 76 Kamil Turan, “Dünya’da ve Türkiye’de Kamu Görevlileri Sendikalarının Hukuki Gelişmeleri”, Kamu – İş Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 4, Ocak 1999, s. 1. 86 Damladan Deryaya Memurları hükümdarın kapıkulu olarak gören anlayış, “devletin toplum tarafından oluşturulduğu ve bu sebeple de toplumsal hakları koruması gerektiği” görüşüne dönüşmüştür. Buna rağmen, kamu görevlileri sendikalarının sanayileşmiş ülkelerde meşru temelde kurulmaları ve gelişmeleri kolay olmamıştır. Kamu görevlilerinin sendikal haklarını serbestçe uygulayabilmeleri için, devlet bazı yetkilerinden vazgeçmek ve bu sendikaları tanımak zorunda kalmıştır. Bu noktada, kamu görevlileri sendikacılığının tüm dünyada “hukuku önceleyici” etkisinden bahsetmek gerekmektedir. Kamu görevlileri sendikacılığının doğuşu, hukuktan bağımsız ve hukuk kurallarını önceleyici bir etki ile başlamıştır77. Daha önce de belirtildiği gibi memur sendikacılığında devletin bazı yetkilerinden gönüllü olarak vazgeçmesi suretiyle memurlara belirli haklar tanınmıştır. Bu vazgeçme, her ne kadar “gönüllü” olarak nitelense de sözü edilen kesimin mücadelesi sonucunda ulaşılan bir noktadır. Dolayısıyla, birçok ülkede kamu görevlileri sendikacılığı olgusu hukuk kurallarından önce varlığını kabul ettirmiş ve hukuku önceleyici etki yapmıştır. Bu bağlamda, hukukun zaten başlamış olan bir olguyu kurallara bağlamış olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Kamu görevlileri sendikalarının anayasal ve kanuni düzeyde güvenceye kavuşturulması, II. Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda başlamaktadır. 1960’lı yıllarda başlayan memur sendikacılığı, 1970’li yılların sonlarında hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinde hızlı bir gelişim göstermiştir. 1990’dan itibaren ise, kamu görevlilerinin sendikal haklara kavuşması tüm dünyada genel bir eğilim olarak belirmeye başlamıştır. Bu durumun sebebi; özel kesime oranla kamu kesiminde örgütlenmenin daha kolay olmasıdır78. Günümüzde birçok batılı ülkede işçi sendikacılığında rastlanan zayıflama ve üye kaybetme olgusuna karşılık, çalışanların örgütlenme hareketinin canlılığı kamu görevlileri sendikalarınca korunmaktadır79. Mesut Gülmez, “Memur Sendikacılığının Hukuksal Temelleri”, Türk İdare Dergisi, Eylül 1996, Sayı: 412, s. 1. 77 78 A. Mehmet Kocaoğlu, “Türkiye’de ve Dünya’da Memur Sendikacılığının Gelişimine Panoramik Bakış”, Tühis İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 5, s. 25. 79 Metin Kutal, “Uluslararası Çalışma Normları Karşısında Kamu Görevlilerinin Sendikal Örgütlenme Haklarına İlişkin Bazı Gözlemler”, Kamu – İş Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 4, s. 133. 87 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IKamu görevlileri sendikacılığının hukuki açıdan iki farklı yöntemle düzenlendiği görülmektedir80. Birincisi işçi sendikacılığı ile aynı, genel bir düzenleme yapmak; ikincisi ise, kamu görevlileri sendikacılığını farklı düzenlemelerle hukuki temele oturtmaktır. Amerika, Kanada, Türkiye, Japonya ve Belçika’da ikinci yöntem benimsenmiş ve ayrı bir hukuki düzenleme ile kamu görevlileri sendikacılığı düzenlenmiştir. Tablo 1’de yer alan verilerden de görüleceği üzere, incelenen 18 ülkede kamu kesiminde sendikalaşma oranları, özel kesimdeki sendikalaşma oranlarından yüksektir. Bu durumun temel sebebi; daha önce de belirtildiği gibi, kamu kesiminde örgütlenmenin göreli kolaylığı ve tüm dünyada özel kesimde yaşanan sendikasızlaşma eğilimidir. Mesut Gülmez, a.g.e., 1996, s.51. 80 88 36.4 72.3 46.4 58.8 38.8 A.B.D. Kanada Avustralya İngiltere Hollanda 22.4 17.2 17.4 17.8 7.9 30.4 Özel (%) Genel Genel Genel Ayrı Ayrı Genel Sendika Hakkı Düzenleme Yöntemi Silahlı Kuvvetler Personeli Silahlı Kuvvetler Personeli ve polisler mesleki çıkarları korumak için örgütlenme hakkına sahip Silahlı Kuvvetler Personeli ve polisler mesleki çıkarları korumak için örgütlenme hakkına sahip Silahlı Kuvvetler Personeli Silahlı Kuvvetler Personeli ve polisler mesleki çıkarları korumak için örgütlenme hakkına sahip Silahlı Kuvvetler Personeli ve polisler mesleki çıkarları korumak için örgütlenme hakkına sahip Sendika Hakkının Sınırlaması Birçok eyalette grev yasağı söz konusudur 8 eyalet dışında tüm memurlar için grev yasaklanmıştır Hakem yöntemi söz konusudur, grev hakkı mevcut değildir Grev Hakkı Sınırlaması Hükümet onayına tabi Hükümet onayına tabi Statü hukukuna tabi memurlar için grev yasağı söz konusudur Polisler ve S.K.P. için grev yasağı söz konusudur Toplu pazarlık eğer imzalanırsa yasa Grev, hakem kararları ve toplu gücünde, aksi takdirde hakem sistemi sözleşmelere göre belirlenir devreye girer Mali hükümler hükümet onayına tabi İlgili organ yöneticisinin onayına tabi Hükümet onayına tabi Toplu Pazarlık Hakkının Geçerliliği İsveç 93 77 Genel Silahlı Kuvvetler Personeli ve polisler Onay hükümetin siyasal ve ahlaki mesleki çıkarları korumak için Herhangi bir sınırlama yoktur sorumluluğu olarak yorumlanır örgütlenme hakkına sahip Silahlı Kuvvetler Personeli ve polisler Taraflardan birinin talebi halinde toplu Statü hukukuna tabi memurlar Norveç 83 43 Genel mesleki çıkarları korumak için pazarlık zorunludur ve sonuçları için grev yasağı söz örgütlenme hakkına sahip hükümet onayı ile gerçekleşir konusudur Kaynak: Mesut Gülmez, a.g.e. s.51, ; David G. Blanchflower; Unions in the UK Public and the Private Sector, (Erişim) www.unionstats.com, 12.01.2009, s.4’de yer alan verilerinden derlenmiş, Türkiye için 2012 yılı verileri kullanılmıştır. 68 Kamu (%) Sendikalaşma Oranı İrlanda Ülke Tablo 1: Kamu Görevlilerinin Sendikal Hakları Kamu (%) Özel (%) Sendika Hakkı Düzenleme Yöntemi Sendika Hakkının Sınırlaması Toplu Pazarlık Hakkının Geçerliliği Grev Hakkı Sınırlaması Finlandiya 86.3 55.3 Genel Silahlı Kuvvetler Personeli ve polisler Yasa ile toplu pazarlık hakkı tanınmış, Statü hukukuna tabi memurlar mesleki çıkarları korumak için için grev yasağı söz sonuçlar hükümet onayına tabi örgütlenme hakkına sahip konusudur Silahlı Kuvvetler Personeli ve polisler Onay hükümetin siyasal ve ahlaki Polisler ve gardiyanlar için Fransa 15.3 5.2 Genel mesleki çıkarları korumak için sorumluluğu olarak yorumlanır grev yasağı söz konusudur örgütlenme hakkına sahip Silahlı Kuvvetler Personeli ve polisler Polisler ve S.K.P. için grev İspanya 32 14.5 Ayrı mesleki çıkarları korumak için Yetkili makamların onayına tabi yasağı söz konusudur örgütlenme hakkına sahip Silahlı Kuvvetler Personeli ve polisler Statü hukukuna tabi memurlar Avusturya 68.5 29.8 Genel mesleki çıkarları korumak için Hükümet onayına tabi için grev yasağı söz örgütlenme hakkına sahip konusudur Silahlı Kuvvetler Personeli ve polisler (Beamte) hariç tam anlamıyla toplu Üst düzey memur (Beamte) ve Almanya 56.3 21.9 Genel mesleki çıkarları korumak için hak uyuşmazlıklarında grev pazarlık örgütlenme hakkına sahip yasağı söz konusudur Silahlı Kuvvetler Personeli, Polisler ve Japonya 58.1 17.9 Ayrı Konuları dar ve hükümet onayına tabi Grev yasağı söz konusudur İtfaiye Personeli Silahlı Kuvvetler Personeli, Polisler, Konuları dar, toplu sözleşme sistemi Yüksek Yargı Organları Personeli, Türkiye 63.8 55.1 Ayrı kabul edilmiş ancak henüz Grev yasağı söz konusudur Mülki İdare Amirleri ve Yüksek uygulanmamıştır Memurlar Kaynak: Mesut Gülmez, a.g.e. s.51; David G. Blanchflower; Unions in the UK Public and the Private Sector, (Erişim) www.unionstats.com, 12.01.2009, s.4’de yer alan verilerinden derlenmiş, Türkiye için 2012 yılı verileri kullanılmıştır. Ülke Sendikalaşma Oranı Tablo 1’in Devamı: Kamu Görevlilerinin Sendikal Hakları Kamu (%) Özel (%) Sendika Hakkı Düzenleme Yöntemi Sendika Hakkının Sınırlaması Toplu Pazarlık Hakkının Geçerliliği Grev Hakkı Sınırlaması Belçika 67 53 Ayrı Silahlı Kuvvetler Personeli ve polisler Statü hukukuna tabi memurlar mesleki çıkarları korumak için Hükümet onayına tabi için grev yasağı söz örgütlenme hakkına sahip konusudur Silahlı Kuvvetler Personeli ve polisler Statü hukukuna tabi memurlar Toplu pazarlık konuları itibariyle Danimarka -80 Genel mesleki çıkarları korumak için için grev yasağı söz hükümet onayına tabi örgütlenme hakkına sahip konusudur İtalya 43 34 Genel Silahlı Kuvvetler Personeli ve Polisler Hükümet ve Sayıştay onayına tabi Grev yasağı söz konusudur Kaynak: Mesut Gülmez, a.g.e. s.51; David G. Blanchflower; Unions in the UK Public and the Private Sector, www.unionstats.com (Erişim: 12.01.2009), s.4’de yer alan verilerinden derlenmiş, Türkiye için 2012 yılı verileri kullanılmıştır. Ülke Sendikalaşma Oranı Tablo 1’in Devamı: Kamu Görevlilerinin Sendikal Hakları Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IKamu görevlilerinin sendikal hakları, genel olarak statüleri ve yaptıkları işin gereği olarak işçilerden farklı düzenlemelere tâbidir. Bununla birlikte, kamu görevlileri açısından sendika hakkının tam anlamıyla değerlendirilmesi mümkün olamamaktadır. Birçok ülke örneğinde örgütlenme hakkının silahlı kuvvetler personeli ve polisler için sınırlandırıldığı ancak bu kesimlere ilişkin mesleki çıkarları korumak amacıyla örgütlenme hakkının sağlandığı görülmektedir. Bu düzenlemeyi benimseyen ülkeler; İrlanda, Amerika, Avustralya, İngiltere, İsveç, Norveç, Finlandiya, Fransa, İspanya, Avusturya, Almanya, Belçika ve Danimarka’dır. Bu ülkelerde sendika hakkının örgütlenme ayağı tam olarak gerçekleşmiş ve tüm kamu görevlilerine mesleki çıkarlarını korumaları amacıyla örgütlenme hakkı tanınmıştır. Ancak bu durum, sendika hakkının bu hakka sahip tüm kişiler tarafından eşit derecede kullanılabileceği anlamına gelmemektedir. Örneğin; örgütlenme hakları kısıtlanmamış olsa da silahlı kuvvetler personeli ve polisler hem toplu pazarlık hem de grev hakkından diğer kamu görevlileri gibi yararlanamamaktadır. Bu bağlamda, Türkiye açısından belirtilmesi gereken önemli noktalardan biri, sendika hakkının örgütlenme ayağında son derece geniş yasakların öngörülmüş olması ve örgütlenme hakkının sınırlandırılmasının sendika hakkını en baştan etkisiz hale getirmesidir. Kamu görevlileri açısından sendika hakkının en önemli alanı, toplu pazarlıktır. Maaş ve sosyal haklara ilişkin kazanımların elde edildiği ve sendika hakkının en önemli alanını oluşturan toplu pazarlık, birçok Avrupa ülkesinde işçi sendikacılığındaki gibi doğrudan sonuç doğuran bir mekanizma değildir. Tablo 1’de düzenlenen ülke örneklerine bakıldığında; sadece Avustralya’da toplu pazarlık metninin, eğer taraflar anlaşma sağlarsa, doğrudan sonuç doğurduğu görülmektedir. Bununla birlikte, İsveç, Norveç ve Fransa’da toplu pazarlık metninin hükümetin onayına tabi olduğu, uygulamada metinlerin genellikle onaylandığı ve onayın hükümetin sorumluluğu olarak değerlendirildiği görülmektedir. Tüm bunlara rağmen, uygulamaları toplu pazarlık olarak nitelendirmek yanlış olacaktır. Toplu pazarlıkta temel husus, imzalanan metnin Anayasa’ya ve kanunlara aykırı olmaması halinde doğrudan hüküm doğurması ve hiçbir onaya tâbi olmadan uygulamaya geçmesidir. Tablo 1’de yer alan ülkeler kamu görevlilerinin grev hakları açısından incelendiğinde; birçok ülkede uygulamanın, statü hukuku92 Damladan Deryaya na tabi memurlar için grev hakkının yasaklanması yönünde olduğu görülmektedir. Diğer taraftan, Türkiye grev hakkının hiç olmadığı ülkeler arasındadır. Bu anlamda, Türkiye’de örgütlenme hakkı kapsamında kamu görevlilerinin sendikal haklarının eksikliği ön plana çıkmaktadır. Tüm bunlarla birlikte, grev hakkı ülkeler bazında değerlendirilirken, İsveç ayrı bir yere konulmalıdır. İsveç’te grev hakkı herhangi bir sınırlamaya tabi değildir ve kamu görevlilerine tanınan bu hak karşısında devletin de lokavt hakkı bulunmaktadır. C. TÜRKİYE’DE KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKACILIĞI Türkiye’de kamu görevlilerinin örgütlenerek sendikal mücadeleye başlamasının geçmişi çok uzun değildir. 1960’lardan önce kamu görevlilerinin örgütlü mücadelesinden söz edilememektedir. Ancak buna rağmen memurlar bu dönemde çeşitli dernekler aracılığıyla, sınırlı da olsa örgütlenmişlerdir. Türkiye’de kamu görevlilerinin sendikalaşmasının tarihi incelendiğinde altı dönemden bahsedilebilir. Birinci dönem 1960 öncesi, ikinci dönem 1960–1980, üçüncü dönem 1980–1995, dördüncü dönem 1995–2001, beşinci dönem 2001–2010, altıncı dönem ise 2010 sonrası gelişmeleri kapsar. Bu sıralamadaki kriter, Türkiye’deki anayasal süreçler ve kamu görevlileri sendikalarının her ne kadar yetersiz de olsa kanuni güvenceye ve yeni haklara kavuşma zamanıdır. 1. 1960 Öncesi Dönem Osmanlı İmparatorluğu döneminde kamu görevlileri ile ilgili bazı düzenlemeler yapılmış olsa da memur hukuku ilk olarak 788 sayılı Memurin Kanunu ile toplu nitelikte bir düzenlemeye kavuşmuştur.81 Özellikle belirtmek gerekir ki memurlar, Cumhuriyet dönemiyle birlikte önemli bir toplumsal konuma sahip olmuşlardır. 1924 Anayasası’nın 70. maddesi “Kişi dokunulmazlığı, vicdan, düşünme, söz, yayın, yolculuk, bağıt, çalışma, mülk edinme, malını ve hakkını kullanma, toplanma, dernek kurma, ortaklık kurma hakları ve hürriyetleri Türklerin tabii haklarındandır.” diyerek tüm vatandaşlara dernek kurma hakkı getiriyordu. 93. madde ise “Bütün 81 Mesut Gülmez, Kamu Görevlileri Sendika ve Toplu Görüşme Hukuku 788’den 4688’e: 1926-2001, TODAİE, Ankara, 2002, s.3. 93 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Imemurların nitelikleri, hakları, görevleri, aylık ve ödenekleri, göreve alınmaları ve görevden çıkarılmaları, yükselme ve ilerlemeleri özel kanunla gösterilir.” hükmünü taşıyor ve memurların iş ilişkilerinin belirlenmesi noktasında ayrı bir hukuki düzenleme yapılmasını zorunlu kılıyordu. Dönemin Başbakanı Ali Fethi Okyar da Kasım 1924’te açıkladığı hükümet programında “Memurinin hukuk ve vazayifini tanzim için epey müddetten beri başlanmış olan mesaiyi ikmale çalışmak mühim işlerimiz adadından bulunacaktır.”82 sözleriyle memurlarla ilgili bütüncül bir kanun çalışmasının gerçekleştirileceğini belirtiyordu. Bu arada 1925 yılında Şeyh Sait isyanının bastırılması esnasında çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu’nun verdiği yetkilerle birçok sendika kapatılırken ülkedeki demokratikleşme ve örgütlenme süreci de sekteye uğruyordu. 18 Mart 1926 tarihinde kabul edilen ve 31 Mart 1926 tarih ve 336 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 788 sayılı Memurin Kanunu, memuru “kendisine devlet hizmeti tevdi olunan ve sicili mahsusasında mukayyet olarak umumi veyahut hususi bütçelerden maaş alan kimse” olarak tanımlıyordu. Kanun, memuru diğer vatandaşlardan ve çalışanlardan ayrıcalıklı tutuyor; sendikal haklar ile dernek kurma ve derneklere üye olmalarına yönelik hiçbir kurala yer vermiyor; bu hakkı tanıyan ya da yasaklayan bir hüküm içermiyordu. Kanundaki bu boşluğun amacının, memurlara sendikal hakların verilmesi değil; 1909 tarihli Tatil-i Eşgal Kanunu’nun 8. maddesindeki sendika hakkını kamu kurumları da dâhil olmak üzere tüm işyerleri için yasaklayan hükümlerin halen yürürlükte olmasından kaynaklandığı görülmektedir. Aslında kanun memurlara tanıdığı özel statü nedeniyle, memurları sendikal haklardan mahrum bırakıyordu.83 Memurin Kanunu, memurların grev yapmalarını da açıkça yasaklıyordu. Kanun’un 65. maddesi “Memurlar müçtemian tatil-i eşgal edemezler. Aksi takdirde mevcut ahkâmı cezaiye mucibince haklarında muamele yapılmakla beraber müşevvikleri memuriyetten ihraç ve iştirak edenlerin sınıfları bir derece tenzil olunur.” hükmü ile memurların toplu olarak iş bırakmaları halinde sınıf düşürme ce Önsal ve Ekinci, a.g.e, s.127. 82 Taşçı, a.g.e, s.74. 83 94 Damladan Deryaya zasından memuriyetten çıkarılmaya kadar çeşitli cezalara çarptırılacaklarını belirtiyordu. Bununla birlikte aynı kanun, 9. maddesi ile memurların siyaset yapma hakları da engelleniyor; siyasi partilere üye olan veya siyaset yapan memurların yargı kararıyla tespit edilmeleri durumunda memuriyetten çıkarılacakları hükme bağlanıyordu. Aslında 16 Ağustos 1909 tarihinde çıkarılan ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde de 1938 yılına kadar yürürlükte kalan Cemiyetler Kanunu’na göre memurların dernek kurma ve kurulan derneklere üye olma hakkı vardı. Ancak yine aynı yıl çıkarılan Tatil-i Eşgal Kanunu, kamuya yönelik hizmetler yapan işyerlerinde çalışanların sendika kurmalarını ve sendikalara üye olmalarını yasakladığı için bu hakkı kullanamıyorlardı. 1909 tarihli Cemiyetler Kanunu, 28 Haziran 1938 tarihinde çıkarılan 3512 sayılı Cemiyetler Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak bu Kanun’un 12. maddesi memur ve müstahdem olarak çalışan bütün kamu görevlilerini, “Devlet, hususi idareler ve belediyelerle devlete bağlı kurumlardan hizmet karşılığı maaş ve ücret alanlar, bulundukları işin sıfat ve mahiyeti ile cemiyet kuramazlar.” diyerek sendikal yasak kapsamına almış; sınıf temelli sendika ve dernek kurmayı da yasaklamıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında tek parti döneminin kapanıp çok partili hayata geçişle birlikte ortaya çıkan siyasal ve sosyal gelişmeler sonucunda 5 Haziran 1946 tarihli ve 4914 sayılı Kanun’la, Cemiyetler Kanunu’nun sınıf esasına dayalı örgüt kurmayı yasaklayan maddesi kaldırılmıştır. Ancak sınıf esasına dayalı sendikalar kurulabilmesinin önünü açan bu düzenlemenin üzerinden altı ay bile geçmeden Aralık 1946’da Soğuk Savaş şartlarının ortaya çıkması bahane edilerek84 birçok sendika kapatılmıştır. 20 Şubat 1947’de çıkarılan 5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun’la sendikalar yeni bir yasaya kavuşmuş olsalar da gerek bu dönemde siyasi partilerin sendikaları etkileri altına alma gayretleri gerekse kanunun çalışanlara greve gitme hakkı tanımayışı, sendikacılığın etkilerinin sınırlı kalmasına neden olmuştur. Koç, a.g.e, 2003, s.80. 84 95 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IBu dönemdeki en önemli gelişmelerden bir tanesi 8 Ağustos 1951 tarihinde Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı İlkelerinin Uygulanmasına İlişkin 98 Sayılı Sözleşmesinin yürürlüğe girmesi olmuştur. Bu tarihten sonra sendikalar bu sözleşme hükümlerine dayanarak örgütlenmiş ve faaliyette bulunmuşlardır. Bu yıllarda memurların sendikal haklarının önünü açacak herhangi bir yasal çalışmanın yapılmadığı, ancak memurların yoğun şekilde tüketim kooperatifleri, yapı kooperatifleri, meslek örgütleri ve yardımlaşma dernekleri çatısı altında örgütlendikleri görülmüştür. 1945 yılında Ankara, İstanbul, Adana, İzmir gibi şehirlerimizde memurların ya kendi başlarına ya da işçiler ve esnaflarla bir araya gelerek çeşitli dernekler kurdukları tespit edilmiştir.85 1933 yılında kurulan Türk Hastabakıcı Hemşireler Cemiyeti, 1936 yılında kurulan İstanbul Öğretmenleri Yardım Cemiyeti ve 1938 yılında kurulan İstanbul Gümrük Memurları Yardım Cemiyeti bunlardan birkaçıdır. Özellikle 1950’lilerde Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerin kurdukları dernekler ve Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu bu dönemde memurların örgütlenmesinde önemli katkılarda bulunmuşlardır.86 1946 yılı, II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle tüm dünyada sendikacılığın yeniden ortaya çıktığı yıl olmuştur. Ancak 1960’lı yıllara kadar olan süreç siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmeler dolayısıyla işçi ve memur eylemlerinin son derece sınırlı olduğu bir döneme işaret eder. 1960 öncesi dönemde örgütlü bir kamu görevlisi kitlesinden bahsedilememektedir. Bu dönemdeki hukuki düzenlemelerden 5018 sayılı 1947 tarihli ilk Sendikalar Kanunu’nda dar kapsamlı olarak sadece işçi ve işverenler için sendika hakkından bahsedilmektedir. Bu dönemin diğer dönemlerden en belirgin farklılığı ise neredeyse tüm süreç boyunca kamu görevlilerinin sendikal haklarının önünde bazı engeller bulunmasına rağmen, sadece bu dönemde kamu görevlileri ve özellikle memurların statülerinden memnun olmaları ve bir örgütlenmeye gerek duymamalarıdır. Ancak tek partili siyasal dü Taşçı, a.g.e, s.77. 85 Niyazi Altunya, Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi (1908-1998), Ürün Yayınları, Ankara, 1998. 86 96 Damladan Deryaya zenin değişip Demokrat Partinin iktidara gelmesi ve bürokrasinin etkisinin azalması sürecinde memurlar statülerini koruyamamış ve örgütlenme gereksinimi hissetmeye başlamışlardır87. 2. 1960 – 1980 Arası Dönem 1960 ihtilali ile Türkiye’de sendikal hareket yeni bir mecraya girmiştir. Darbenin ardından 30 Mayıs 1960’da başbakan olan Cemal Gürsel, hükümet programında “İş ve işçi meselelerimiz, sosyal adalet ve insan hakları ve hürriyetleri üzerinde dayanmaktadır. Adil ve insani çalışma şartları, hür ve bağımsız sendikacılık, bütün icaplarıyla ve demokratik düzene uygun, kolektif müzakere sistemi, iktisadi imkânlara ahenk halinde gelişen müessir bir sosyal güvenlik rejimi, inkılâp hükümetimizin üzerinde durduğu başlıca konulardandır.”88 diyerek, demokratik ilkelere uygun bir sendikacılık ortamının müjdesini vermiştir. Gerçekten de özgürlükçü ve demokratik yaklaşımları benimseyen 1961 Anayasası’nın memurlar açısından en öneli tarafı, memurlara da sendika hakkı tanımış olmasıdır. 46. maddesinin 1. fıkrasında, “Çalışanlar ve işverenler önceden izin almaksızın sendikalar ve sendika birlikleri kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten ayrılma hakkına sahiptir.” diyen 1961 Anayasası, hem işçi sendikacılığı hem de memur sendikacılığı için bir dönüm noktası olma özelliği taşır.89 1961 Anayasası, 1936 yılında çıkarılan İş Kanunu’nun işçilere grev yasağı koymuş olmasına rağmen işçiler için grev hakkını; memurlar için dernek kurma yasağı olduğu bir sırada tüm memurlar için sendika hakkını anayasal güvence altına alarak çalışanlara geniş haklar tanımıştır. Bu yolla memur sendikacılığının hukuksal planda altyapısının oluşturulması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. 1961 Anayasası sayesinde işçiler grev hakkını, memurlar ise sendika hakkını bu yolda çok da mücadele etmeden elde etmişlerdir. M. Akif Özer, “Kamu Çalışanlarının Örgütlenme Sorunu ve Memur Sendikacılığı”, Kamu – İş İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 2, Ocak 2000, ss. 129-130. 87 Önsal ve Ekinci, a.g.e, s.273. 88 Gülmez, a.g.e, 2002, s.11. 89 97 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IAncak Anayasa’nın 46. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “İşçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin bu alandaki hakları kanunla düzenlenir.” hükmü gereği, memurlar için ayrı bir sendikalar kanunu hazırlanması zorunluluğu doğmuştur. Bununla birlikte memurlar, sendikal haklarını düzenleyecek bir kanunun çıkarılmasını 1965 yılına kadar bekleyeceklerdir. Buna rağmen Anayasa’nın kabul edilmesinin hemen ardından 1962 yılında kurulan Türkiye PTT Mensubları Sendikası gibi memur örgütleri de görülmeye başlanmıştır. Memurlara dernek kurmayı yasaklayan Cemiyetler Kanunu’nun 12. maddesi 2 Temmuz 1964 tarih ve 490 sayılı Kanun’la yürürlükten kaldırılarak memurların örgütlenmelerinin önü iyiden iyiye açılmıştır. 8 Haziran 1965 tarihinde kabul edilerek Resmi Gazetenin 17 Haziran 1965 tarih ve 12025 sayılı nüshasında yayınlanan 624 sayılı Devlet Kamu Personeli Sendikaları Kanunu ise Türkiye’de memur sendikaları ile ilgili olarak çıkarılan ilk sendika kanunu olmuştur. Toplam 25 maddeden oluşan Kanun, işçi niteliğinde olanlar dışında kalan kamu hizmeti personelini içine alacak şekilde kurulacak sendika veya meslek birliklerini kapsam dâhiline almıştır. Kanun aynı zamanda kamu personeli emeklilerinin de sendika kurabilmelerine veya sendikalara üye olabilmelerine imkân tanımıştır. Kanun’un 1. maddesinde sendikaların amacı, “Kamu hizmeti personelinin ortak mesleki, kültürel, sosyal ve iktisadi hak ve menfaatlerini korumak; özellikle mesleki gelişmeyi ve aralarındaki yardımlaşmayı sağlamak” olarak belirlenmiştir. Kanun, memurlara son derece sınırlı haklar tanıdığından dolayı memur sendikalarının etkisiz kalmasına neden olmuştur. Ayrıca son derece geniş çerçeveli bir siyaset yasağı da getiren Kanun, memurların sendikal faaliyetlerini; kamu hizmeti personelini ilgilendiren mesleki sorunları, mesleğin gelişmesini, üyelerin personel hukukundan doğan maddi ve manevi hak ve yükümlülüklerini, mesleğin ve üyelerin yararına çözmeye çalışmak; personel hukukunu ilgilendiren konularda ve çalışma yerlerinin ve hizmetlerin verimliliği konularında incelemeler yapmak ve ilgili kurumlara tekliflerde bulunmak; üyelere hukuki yardımda bulunmak; tüketim, kredi, yapı kooperatifleri kurulması için girişimlerde bulunmak; yardımlaşma sandıkları kurmak; üyeleri adına toplu sigorta sözleşmeleri yapmak; üyeleri 98 Damladan Deryaya adına dava açmak; konferans ve kurslar düzenlemek; yayın yapmak; kreş, yuva gibi sosyal tesisler açmak gibi konularla sınırlı tutmuştur. Dolayısıyla memur sendikaları toplu sözleşme yapmak ve greve karar vermek gibi haklardan mahrum bırakılmışlardır. Kanun’un örgütlenme alanı ile ilgili 3. maddesindeki sendikaların “her bir kurumda veya kurumlar arasında, merkez veya taşra teşkilatında, ayrı ayrı veya her bir kurumun genel bütünlüğünü veya bir kısmını veya bir meslek veya uzmanlık kolunu ve memurluklarını kapsayacak şekilde” kurum içinde veya kurumlar arasında farklı meslek esasına dayalı olarak kurulabilmesine imkân tanıyan düzenleme, adeta sendikal birliğin bozulmasını teşvik etmiştir.90 Bu arada 1926 tarihinde çıkarılan 788 sayılı Memurin Kanunu’nun günün şartlarını karşılayamaz hale gelmesi nedeniyle 14 Temmuz 1965 tarihinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kabul edilmiştir. Bu kanunda, 624 sayılı Kanun’a uygun olarak memurların sendika kurmalarını ve kurulmuş bulunan sendikalara üye olmalarını yasaklayan hüküm konulmamıştır. 657 sayılı Kanun’un 146. maddesi “Bu kanunun birinci maddesinin birinci fıkrası kapsamına giren memurlar aylık, ücret, ödenek, hizmetle ilgili her çeşit ödeme ve bunların şekil ve şartları bakımından bu kanundaki hükümlere, aynı maddenin ikinci fıkra kapsamına giren memurlar özel kanunlarındaki hükümlere tabidir.” ve 2. maddesi de “Bu kanun, Devlet memurlarının hizmet şartlarını, niteliklerini, atanma ve yetiştirilmelerini, ilerleme ve yükselmelerini, ödev, hak, yüküm ve sorumluluklarını, aylıklarını ve ödeneklerini ve diğer özlük işlerini düzenler.” diyerek toplu sözleşmeye yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir. Ancak Kanun’da toplu sözleşme yapılamayacağına dair bir yasak da söz konusu değildir. Buna karşın Kanun’un 27. maddesi, “Devlet memurlarının greve karar vermeleri, grev tertiplemeleri, ilan etmeleri, bu yolla propaganda yapmaları yasaktır. Devlet memurları herhangi bir greve veya grev teşebbüsüne katılamaz, grevi destekleyemez veya teşvik edemezler.” hükmü ile açıkça grevi yasaklamış, memurların sorunlarının gündeme taşınması amacıyla sendika temsilcilerinin de bulunacağı Görüşme ve Danışma Kurulları oluşturulmasını öngörmüştür. Taşçı, a.g.e, s.80. 90 99 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I1961 Anayasası’nın getirdiği hakları, çıkarılan kanunlarla mümkün olan en kısıtlı haliyle kullanabilecekleri bir ortam yaratılan memurlar; elde ettikleri haklardan yararlanma konusunda son derece istekli olmuşlardır. Bu süreçte Türkiye’nin ilk memur sendikası 18 Haziran 1965’te kurulan “Türkiye Devlet Büro Görevlileri Sendikaları” olmuştur91. 624 sayılı Kanun’un her tipteki örgütlenmeye imkân tanıyan hükümlerinden de faydalanarak 1968 yılına gelindiğinde Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), Türkiye İlkokul Öğretmenleri Sendikası (İLKSEN), Türkiye Hekimler ve Eczacılar Sendikası, Türkiye Teknikerler Sendikası, Ereğli Kömür İşletmesi Personel Sendikası gibi isimler altında örgütlenen memurların kurduğu sendikaların sayısının 658’e ulaştığı92 tespit edilmiştir. Ancak o dönemde kurulan sendikaların dörtte üçünün üye sayısının 500’ün altında olduğu, yalnızca iki sendikanın 10 binden fazla üyesinin bulunduğu93, bu nedenle sendikaların faaliyetlerinin de son derece sınırlı olduğu bilinmektedir. Bu yıllarda Türkiye’de üç kamu personeli sendikaları konfederasyonu kurulmuştu: Türkiye Kamu Personeli Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-PERSEN), Türkiye İktisadi Devlet Teşekkül ve Teşebbüsleri Personel Sendikaları Konfederasyonu ve Türkiye Devlet ve Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personeli Konfederasyonu.94 TÜRKPERSEN, 14 Temmuz 1968 tarihinde iki konfederasyonun (Türkiye Devlet Personeli Sendikaları Konfederasyonu ve Türkiye Kamu Personeli Sendikaları Konfederasyonu) birleşmesiyle oluşmuş, 1969 yılında TÜRK-PERSEN’in 400 bin üyesi olduğu iddia edilmiştir.95 12 Mart 1971 darbesinin ardından, 20.09.1971 tarihli ve 1488 sayılı Kanunla gerçekleştirilen Anayasa değişikliği ile Anayasa’nın 46. maddesindeki “çalışanlar” ibaresi yerine “işçiler” ibaresinin konulmasıyla ve 119. maddesinin de “Memurlar… siyasi partilere ve sendikalara üye olamazlar.” biçiminde değiştirilmesiyle memurla Mesut Gülmez, “Memur Sendikacılığı”, Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi, Cilt: II, Tarih Vakfı Yayınları, 1996, s. 360. 91 92 Serdar Demir, “Türkiye’de Kamu Görevlileri Dernekleri (1971-1980)” Amme İdaresi Dergisi, Cilt 24, Sayı 1, Mart 1991, s.58. Cemal Mıhçıoğlu, Türkiye’de Kamu Personeli Sendikaları, Ankara, 1968, s.42. 93 Cemal Mıhçıoğlu, Türkiye’de Kamu Personeli Sendikaları, Ankara, 1968. 94 Canan Koç, Yıldırım Koç, KESK Tarihi I Risk Alanlar, Yolu Açanlar, 1985-1995, Epos Yayınları, Ankara, 2009, s.59. 95 100 Damladan Deryaya rın sendikalaşma hakkı ortadan kaldırılmıştır. Anayasa’nın geçici 16. maddesiyle de daha önce kurulmuş olan memur sendikalarının faaliyetlerinin sona erdirilmesi hükme bağlanmıştır. Öte yandan Anayasa’nın 46. maddesindeki “İşçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin bu alandaki hakları kanunla düzenlenir.” ifadesi de çıkarılıp 119. maddeye son paragraf olarak eklenmiştir. Böylece toplu pazarlık ve grevi de kapsayan haklar yalnızca işçiler için geçerli hale getirilmiş ve kanunun yürürlüğe giriş tarihi olan 22 Eylül 1971’de tüm memur sendikaları kapatılmıştır. Bu değişikliğe göre Anayasa’nın 119. maddesi uyarınca, memurların mesleki örgütlenmeleri için yeni bir kanun çıkarılması gerektiği halde, 1980 yılına dek bu kanun çıkarılmamış, hazırlanan taslak ve tasarılar bir türlü kanun haline getirilememiştir. Anayasa’daki bu değişikliklere paralel olarak 657 sayılı Kanun’un memurların sendika ve meslek birlikleri kurabilmelerine ve bu örgütlere üye olabilmelerine cevaz veren 22. maddesi de 23 Aralık 1972 tarihli ve 2 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmıştır. 1965–1971 arasında kısa süren bu özgürlükler dönemi, daha önce bahsedildiği üzere, kapsamlı mücadeleler sonucu elde edilmeyen ve devlet tarafından bahşedilen hakların yine devlet tarafından çok kısa sürede alınması sonucu sona ermiştir. Bu dönemde kurulan memur sendikaları, 624 sayılı Kanun’un getirdiği sınırlı faaliyet alanlarını dahi tam olarak kullanmaktan uzak kalmışlardır. Bu dönem sendikaları ile ilgili olarak yapılan bir araştırmaya göre sendikalar daha çok üyelerinin doğum, ölüm, evlenme, hastalık gibi durumlarla karşılaşması halinde yardımda bulunma (%35,9), yardımlaşma sandıkları kurma (%26,6), memur için lokal açma (%21,1) gibi faaliyetlerde bulunmuşlar96, buna karşılık memurların haklarının korunması için eylem yapmaktan mümkün olduğunca kaçınmışlardır. 1971–1980 döneminde ortaya çıkan hukuki yapı kamu çalışanlarını dernekler yoluyla örgütlenmek zorunda bırakmıştır. Sendikaların yerine derneklerin kurulmaya başladığı 70’lerde memur sayısın96 Yusuf Mengüş, Eylem ve Etkinlikleriyle Türkiye’de Memur Sendikacılığı: 19651971 Dönemi, TODAİE Kamu Yönetimi Lisansüstü Uzmanlık Programı, Ankara, 2001, ss.21-24. 101 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ida da artışlar görülmüş, bu da memur maaşları için bütçeden ayrılan kaynağın artmasına yol açmıştır.97 Öyle ki, 1931’de 104 bin olan kamu görevlisi sayısı 1970 yılında 655 bine yükselmiş; 1980 yılına gelindiğinde ise bu rakam 1 milyon 312 bine ulaşmıştır.98 Bu dönemde devlet bütçesinde kamu görevlilerine ayrılan kaynağın azaltılması için maaş artışlarının dizginlenmesi çabaları ve işçilerin sendikal mücadele sonucu elde ettikleri haklar, memurların örgütlenme bilincinin yükselmesini ve çok sayıda memur derneğinin kurulmasını sağlamıştır. Ancak memur derneklerinin önemli bir bölümü o dönemde yükselmekte olan siyasi çekişmelerde taraf olmuşlar ve dernek faaliyetlerini siyasi propaganda aracı olarak kullanmışlardır. Bununla birlikte kamu görevlilerinin dernekler biçiminde örgütlendiği dönem, gerek siyasal iktidarların engellemelerine gerekse derneklerin kendi içyapılarındaki olumsuzluklara rağmen kamu görevlilerinin örgütlenmelerinde önemli bir yer tutmuş; sendikalı yıllar bir anlamda bu dönemin bir ön hazırlığı olmuştur.99 Sendikal hedeflerle yola çıkan dernekler, kısıtlı hukuki haklara rağmen son derce etkin eylemler yapmışlar ve örgütlenme alanında da kendilerinden önce kurulan memur sendikalarına oranla daha başarılı olmuşlardır. Bu dönemde memurlar; Tüm Memurlar Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÜM-DER), Ülkücü Memurlar Derneği (ÜLKÜM), Akıncı Memurlar Derneği (AK-MEM) ve Memurlar Derneği (MEM-DER) gibi örgütler aracılığıyla genel ve Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER), Teknik Öğretmenler Derneği (TÖB), Tüm Teknik Elemanlar Derneği (TÜTED), Tüm Sağlık Personeli Derneği (TÜS-DER), Ülkücü Öğretmenler Derneği (ÜLKÜ-BİRÖĞRET), Ülkücü Teknik Elemanlar Derneği (ÜLKÜ-TEK), Hürriyetçi Öğretmenler Derneği (HÜR-ÖĞRET), Hürriyetçi Teknik Elemanlar Derneği (HÜR-TEK), TRT Radyo ve Televizyon Çalışanları Derneği (TRT-DER), Yerel Yönetimler Genel Hizmetleri Birleştirme ve Yardımlaşma Derneği (GENEL-DER), Tekel Memurları Derneği (TEK-DER), Ülkücü Kamu Görevlileri Güç Birliği (ÜLKÜM-BİR), Demir, a.g.y, s.56. 97 98 Oya Çitçi, “Türkiye’de Kamu Görevlilerinin Sayısal Görünümü” Amme İdaresi Dergisi, Cilt 21, Sayı 3, Eylül 1988, s.42. Demir, a.g.y, s.62. 99 102 Damladan Deryaya Polis Derneği (POL-DER), Polis Birliği (POL-BİR) gibi işyeri – meslek dernekleri olmak üzere iki şekilde örgütlenmişlerdir. TÖB-DER yaklaşık 200 bin, TÜM-DER yaklaşık 100 bin, POL-DER ve TÜTED yaklaşık 15 bin, ÜLKÜ-TEK 5 bin, ÜLKÜBİR-ÖĞRET yaklaşık 40 bin üyeye ulaşmıştır. Ülke genelinde faaliyet gösteren TÖB-DER’in 650; TÜM-DER’in 196; TÜTED’in 48; ÜLKÜM’ün 120; ÜLKÜM-BİR’in ise 56 şubesi olmuştur.100 1965–1971 döneminde daha çok bildiri dağıtarak, açıklamalar yaparak kamu görevlilerinin haklarını korumaya çalışan sendikalara karşın dernekler, kitlesel eylemler, toplantılar ve gösterilerle hak arama yolunu seçmişlerdir. Bu arada bazı sol görüşlü memur dernekleri okul ve işyeri işgallerini desteklemişlerdir. “Bütün öğretim üyeleri ve yardımcıları ile öğretmenleri; Türk yurdunun ve milletinin bölünmez bir bütün olduğu esası ile Türk milliyetçiliği ve Atatürk’ün ‘muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak’ ülküsü etrafında toplayarak aralarında sosyal, kültürel ve mesleki dayanışmayı sağlama”yı amaçlayan ÜLKÜ-BİR, bu dönemdeki faaliyetlerinin temel aldığı konuları da şu şekilde açıklamıştır101: 1. Memleketin içinde bulunduğu durumu bütün ilgili ve yetkililere anlatmak. Devletin milleti ve ülkesiyle bölünmezliği ilkesinin büyük ölçüde zedelendiğini, üyelerinden, şubelerinden gelen bilgiler ve müşahedeleri ölçüsünde izah etmek; bütün yetkililerin sorumluluklarının idraki içinde olmalarını sağlamak. 2. Yabancı ideoloji istilası okullardan Türkiye’ye yayıldığı ve uzun süre öğretmenleri alet olarak kullandığı için, meslektaşlarımızı uyarmak. Onların Milli Eğitim Temel Kanunu çerçevesi içinde hizmet görmelerini ve yetişen nesillere sadece Türk milliyetçiliği ülküsünü benimsetmeleri gerektiğini anlatmak. Yeniden ve manen fethi gereken Türk yurdunun öğretmenler eliyle fethedilebileceğinden hareketle, bu fethin çabuklaşmasını ve dolayısıyla devletin kurtuluşunu sağlamak. 3. Yabancı ideoloji istilasını durduran insan, öğretmen olduğu için, öğretmenliğin özel önemini hem öğretmenlere ve hem de yet Demir, a.g.y, ss.62-63. 100 Gündem Dergisi, 20.06.1973; Koç, a.g.e, 2009, s.62. 101 103 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ikililere izah etmek, öğretmenin her şeyden evvel Türk milliyetçisi olması gerektiğini belirtmek. Milli Güvenlik Konseyi’nin 12 Eylül 1980 tarihli ve 7 sayılı bildirisiyle kamu görevlileri derneklerinin etkinliklerine son verilmiş; 4 Ekim 1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanunu hükümlerine uymadıkları için de neredeyse tamamı kapatılmıştır. Kamu görevlileri dernekleri, faaliyet gösterdikleri süre içerisinde son derece önemli bir işlev görmüş, bir taraftan sendikal faaliyet gösterirlerken diğer taraftan da siyasal alanda varlıklarını hissettirmişlerdir. Bu süreçte idarenin kamu görevlileri ile diyalogdan mümkün olduğunca kaçınmaları ve 657 sayılı Kanun uyarınca kurulması gereken Danışma Kurullarının oluşturulmamış, 1971 yılındaki Anayasa değişikliği ile memur sendikaları için yeni bir kanun hazırlanması zorunluluğunun yerine getirilmemiş olması da kamu görevlilerinin dernekleşmesinde etkili olan nedenler arasındadır. 104 Bir yandan korku bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun. Mevlana Damladan Deryaya DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 1980 SONRASINDA TÜRKİYE’DE KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKACILIĞI A. İLK ÖRGÜTLENME HAREKETLERİ 1. 12 Eylül Darbesinin Yarattığı Durum Aslında 80’li yıllar, yalnızca 12 Eylül askeri darbesiyle değil ekonomik ve siyasi gelişmeler nedeniyle de bir dönüşümü ifade eder. Kapitalizmin yükseliş dönemi olarak adlandırabileceğimiz dönem 1970’li yılların başında son bulmuş, ekonomik bunalımlar, büyük bütçe açıkları, artan iç ve dış borçlar ve yüksek oranlı işsizlik, ülkelerin sıkça karşılaştığı ve çoğu zaman da toplumsal patlamalara kadar varan sorunların temel nedeni haline gelmişti. 1980’li yıllarda başlayan ve 1989’da Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla hız kazanan küresel ekonomik gelişmelerin sonucunda gelişmiş ülkeler, gelişmemiş ülkeler üzerinde kesin bir nüfuz ortamı oluşturmuştur. Önceki dönemlerde daha durağan olan sermayenin, bu süreçle birlikte olağan üstü bir hıza ulaşması, Türkiye gibi sermaye birikimini sağlayamamış ülkeler için başlangıçta bir avantaj olarak algılandı. Devletin ve milli sermayenin yapamadığı büyük ölçekli ve zorunlu yatırımlar, ulus ötesinde ortaya çıkan sermaye ile gerçekleştirilebilirdi. 1980’lerde devletler, derin bir ekonomik ve sosyal krizin etkisiyle dışa açılmaya ve merkezî kontrol ve düzenlemeleri birer birer kaldırmaya başladılar. Bu değişimin Türkiye’deki yansıması 24 Ocak 1980 tarihinde alınan ekonomik kararlar oldu. Bu dönemin ekonomiye ve çalışanlara getirdiği yeniliklerden en önemlisi devletin küçülme prensibiyle ekonomiden el çekmesi ve sahip olduğu kaynakları özelleştirerek ekonomide bir aktör olmak yerine düzenleyici ve denetleyici rolüyle daha çok izleyici konuma geçmesi olmuştur. Uygulanan politikaların izleri, memur maaşlarının düşürülmesi, kamuda sözleşmeli, geçici personel uygulaması gibi yeni istihdam modellerinin gelişmesinde görülmüştür. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 1980’li yıllara kadar karma ekonomik model benimsenirken, özel sektörün yanında devlet yatırımları da ekonomik alandaki yerini almıştır. Ancak 1980’lerden 107 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Isonra küreselleşmenin hızlanmasıyla birlikte neo-liberal anlayışa doğru bir yönelme olmuştur. Türkiye’nin 1980’den itibaren içine girdiği serbestleşme ve dışa açılma sürecinde devletin küçülmesi baskısıyla karşılaştığı söylenebilir.102 Gelişen neo-liberal politikaların etkisiyle, özelleştirmeler, özel sermayenin piyasalarda belirleyici güç haline gelmesi, devletin piyasalardan yavaş yavaş çekilmesi ve sendikaların zayıflatılması sonucunda ekonomik çalkantılara karşı daha kırılgan bir sosyal ve ekonomik yapı ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana geçen yaklaşık 89 yıllık sürede Türkiye’de bazı ekonomik gel gitler yaşansa da ekonomik krizler son 30 yılda giderek sıklaşan ve şiddeti artan bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Krizlerin en şiddetlisi, 1998’den 2002 yılının sonuna kadar dönemler halinde etkisini hissettiren bunalım dönemi olmuştur. Küreselleşme sürecini yaşadığımız 1980–2012 arasındaki son 32 yılın tam 11 yılı, yani yüzde 34’ü kriz yıllarıdır.103 1929–1980 arasındaki 50 yıllık süreçte iki ekonomik krizle sarsılan Türkiye, küreselleşmenin hız kazandığı ve ekonomi politikalarının bu yönde değiştirildiği 1980’den sonraki 28 yılda tam 6 ekonomik kriz yaşamıştır. 1980’li yıllarda ekonomi politikalarının değişmesiyle başlayan dönüşüm süreci, 12 Eylül darbesiyle toplumun her alanına yansımıştır. 1980–1983 dönemi, insan hakları, demokrasi ve çalışanların hak ve özgürlükleri açısından karanlık yıllar olmuştur. Bunalımlı yılların başlangıcı da denilebilecek 1980’ler, köyden kente göçün hız kazandığı, büyük ve sanayileşmiş şehirlerin, kırsal kesimden iş bulma umuduyla akan nüfusu taşıyamadığı, bu nedenle şehir merkezlerinin dışında gecekondu mahallelerinin ve bu mahallelerde yaşayan işsiz yığınların yarattığı gecekondu kültürünün oluştuğu; siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel dönüşümü ifade eden bir dönemdir. 12 Eylül 1980 Darbesinden sonra 1961 Anayasası askıya alınmış, ülke Milli Güvenlik Konseyi’nin kararlarıyla yönetilmeye başlanmış102 Gülten Kazgan, Tanzimattan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, 1. Küreselleşmeden 2. Küreselleşmeye, Altın Kitaplar, Yayınevi, 1. Basım, İstanbul, 1999, s.213-218. Gülten Kazgan, “Türkiye’de Ekonomik Krizler: (1929-2001) Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Karşılaştırmalı Bir İrdeleme” DEGEV, Türkiye İş Bankası, (çoğaltma) s.1-2. (2008-2009 yıllarında yaşanan ekonomik kriz yılları, yazarın notuna eklenerek, bu sonuca ulaşılmıştır) 103 108 Damladan Deryaya tır. Bu dönemde birçok vatansever evlerinden, işyerlerinden alınarak zindanlara atılmış, tabutluk adı verilen işkence hanelerde türlü eziyetlere maruz bırakılmışlardır. Zulme uğrayanlar arasında çok sayıda dernek üyesi kamu görevlisi de bulunmaktadır. 12 Eylül darbesiyle 650 bin kişi gözaltına alınmış, 1 milyon 683 bin kişi fişlenmiş, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılanmıştır. Yargılananlardan 7 bin kişi için idam cezası istenmiş, 517 kişi idam cezasına çarptırılmış; bunlardan 50’si de idam edilmiştir. Darbe nedeniyle 388 bin kişiye pasaport verilmemiş, 30 bin kişi sakıncalı görüldüğü için işten atılmıştır. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarılırken, 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına kaçmak zorunda kalmıştır. Darbe sonrası çıkan olaylarda 300 kişi kuşkulu bir şekilde ölmüş, 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelenmiştir. Bu dönemde aralarında kamu görevlilerinin kurduğu dernekler de olmak üzere tam 23 bin 677 derneğin faaliyeti durdurulmuştur. Gazeteler 300 gün yayın yapamamış, 13 büyük gazete için 303 ayrı dava açılmıştır. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirmiş; bunlardan 44’ünün ölümü kuşkulu bulunmuş, 14’ü açlık grevinde, 16’sı kaçarken, 95’i de çatışmada hayatını kaybetmiştir.104 12 Eylül 1980 Darbesi, en derin yaraları; ülkenin geleceği, Türk milletinin dünya milletleri arasında hak ettiği yeri alması amacıyla çalışan vatansever, milliyetçi insanlar üzerinde açmıştır. Darbe, özellikle çalkantılı yıllarda Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkarak yerine Marksist, Leninist bir düzen kurmak, komünist Rusya ve Çin’in çıkarları doğrultusunda politikaların benimsenmesini sağlamak amacında olduklarını ilan eden gruplara karşı, gerek kurulan kamu görevlileri dernekleri aracılığıyla gerekse bireysel yollardan mücadele eden kamu görevlileri açısından bir yıkım olmuştur. Ülkenin dört bir yanında okullar, fabrikalar, işyerleri, kamu kurumları komünist işgallerine uğrar, kurtarılmış bölgeler ilan edilirken bu işgallere vatansever milliyetçilerden başka hiç kimse karşı koymamıştır. Devletin dahi asayişi sağlamakta aciz kaldığı yıllarda, ÜLKÜ-BİR gibi 104 “Anayasa Değişikliğinin Kabul Edildiği Referandumla Yargı Zırhları Kaldırılan Darbecilerin Soruşturması Tamamlandı”, http://www.belgenet.com/ 12eylul/12092000_01.html (Erişim:25 Ocak 2012) 109 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ihareket noktasını “Türk yurdunun ve milletinin bölünmez bir bütün olduğu esası” olarak belirlemiş dernekler etrafında toplanan milliyetçi kamu görevlileri, fikri ve azmi ile işgallerin karşısında olmuş, devletin ve milletin bütünlüğünü ve bağımsızlığını savunmuştur. Ancak, bozulan milli birlik ve beraberlik duygusunu yeniden inşa etmek, yıkılmaya çalışılan Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını korumak adına yola çıktığını iddia eden darbeciler, devletini ve milletini seven insanlarla devleti yıkmayı hedefleyenleri aynı kefeye koymuş, aynı muameleye tabi tutmuştur. Bir nesil; vatanı, imanı ve hürriyeti için ölüme koşarken öldürülen öğretmenlerin, işçilerin ve memurların arkadaşlarının birçoğu cezaevlerinde terörist muamelesi görmek ve denge adına, işkencelere uğramaktan dolayı kırılmış, içine kapanmış birçoğu da uğradıkları eziyet ve kötü muamelenin etkilerini üzerinden silmeye çalışırken terörist olarak görülmenin acısıyla yaşamak zorunda kalmıştır. 2. 1982 Anayasası’nda Memurlar ve Sendikal Haklar Bu dönemde kamu çalışanlarını ilgilendiren en önemli düzenlemelerden bir tanesi 1402 sayılı Kanun’da yapılan değişiklik olmuştur. Değişiklikle, sıkıyönetim komutanlıklarına kamuda çalışanların işlerine son verme yetkisi tanınırken bu yetkiye dayanılarak çok sayıda kamu çalışanının işine son verilmiştir. Bununla birlikte 10 Ocak 1981 tarihinde Ceza Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle memurların veya işçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin grev niteliğindeki eylemlerine, hapis cezasını da içeren cezalar uygulanması öngörülmüştür.105 Çoğulcu, katılımcı, eşitlikçi ve sosyal adaletçi bir siyasal düzen kurulması, sendikal hak ve özgürlükler alanında yapılan yasal ve anayasal düzenlemelerle mümkündür.106 Oysa 1982 Anayasası, 1961 Anayasası’ndan ayrılarak sendikal hakları mümkün olduğunca kısıtlayıcı tedbirlerle, 1980 öncesi ülkenin içine düştüğü sosyal bunalımları, adeta 1961 Anayasası’nın özgürlükçü yapısına mal eden bir anlayışın ürünü olduğunu ortaya koymuştur. Bu nedenle de kanunlarla düzenlenmesi gereken birçok konu, detaylı bir şekilde Anayasa metni içinde yer almıştır. Taşçı, a.g.e, s.101. 105 Gülmez, a.g.e, 2002, s.147. 106 110 Damladan Deryaya 1982 Anayasası’nın 33. maddesi “Herkes önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir. Dernek kurabilmek için kanunun gösterdiği bilgi ve belgelerin, kanunda belirtilen yetkili mercie verilmesi yeterlidir.” hükmü ile dernek kurmayı serbest bırakırken 53. maddesi “İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.” diyerek, yalnızca işçilerin toplu sözleşme yapabileceğini anayasal güvence altına almıştır. Bununla birlikte 51. maddede ise “İşçiler ve işverenler… sendikalar ve üst kuruluşlar kurma… haklarına sahiptir.” denilerek, işçilerin sendika hakkı açıklığa kavuşturulmuştur. Anayasa, sendikal hakları yalnızca işçilere tanımış, memurlarla ilgili ne yasaklayan ne de serbest bırakan bir maddeye yer vermemiştir. Anayasa metninde memurların sendikal haklarına yer verilmemesi, özellikle 1983 sonrasında kamu görevlilerinin sendikalaşma sürecinin temel dayanak noktalarından birini oluşturmuştur. Bu konuda, özellikle 1982 Anayasası’nın hazırlanma sürecinde Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu, kamu görevlilerinin sendikalara üye olmalarını açıkça yasaklayan bir metin hazırlanmış, ancak bu madde, Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu tarafından metinden çıkarılmış, yerine de herhangi bir madde önerilmemiştir. 1983 sonrasında, bu boşluğun bilinçli olarak kamu görevlilerine sendika hakkı tanımak amacıyla bırakıldığını iddia edenlerle107, anayasanın bu hakkı zaten “işçi ve işverenlerle” sınırlı tuttuğu için böyle bir maddeye ayrıca ihtiyaç duyulmadığını düşünenler108, memurların sendikal hakları ile ilgili olarak görüş ayrılığına düşmüşlerdir. 3. Türkiye Kamu Çalışanları Kalkınma ve Dayanışma Vakfı’nın Kuruluşu Hazırlanan Anayasa 7 Kasım 1982’de halkoyuna sunulmuş ve yüzde 91,3 oyla kabul edilmiştir. Aynı oylamayla Milli Güvenlik Konseyi ve Devlet Başkanlığı görevini birlikte yürüten Kenan Evren 107 Fazıl Sağlam, “Türk Hukukunda Kamu Görevlilerinin Örgütlenme Hakkı Sınırları ve Sorunları”, Türkiye’de Sendikal Örgütlenme Hakkı Sınırları ve Sorunları, İş Hukukuna İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri Toplantısı, Galatasaray Üniversitesi/ İstanbul Barosu, İstanbul, 1999, s.115. Nizamettin Aktay, Sendika Hakkı, Ankara, 1993, s.115. 108 111 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ide Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Anayasa’nın kabul edilmesinin ardından genel seçimlerin 6 Kasım 1983’te yapılacağı açıklanmış ve 1983 ortalarında, 12 Eylül Darbesiyle yasaklanan siyasi faaliyetler serbest bırakılmıştır. Ancak Milli Güvenlik Konseyine, siyasi partilerin kurucularını veto etme yetkisi verilerek bir bakıma güdümlü bir siyasi ortam oluşturulmuştur. Seçimlere, Turgut Özal’ın başında bulunduğu Anavatan Partisi (ANAP), Necdet Calp’in başında bulunduğu Halkçı Parti (HP) ve Turgut Sunalp’in Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) katılmıştır. 6 Kasım 1983 seçimleri sonucunda ANAP yüzde 45,14 oy alarak tek başına iktidara gelmiş ve Turgut Özal, yeni hükümeti kurmuştur. Halkçı Parti ise yüzde 30,46 oy alarak ana muhalefet partisi olmuştur. Bu seçimler, üç yıllık aradan sonra yeniden demokrasiye geçilmesi yolunda bir başlangıç teşkil etmiştir. Bu arada 6 Haziran 1983 tarihinde kurulan, ancak MGK’nın veto etmesi nedeniyle genel seçimlere katılamayan Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP)’nin Genel Başkanı Erdal İnönü, 20 Aralık 1983 günü Türk-İş Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, memurlara sendika hakkı verilmesi gerektiğini belirtiyor109; Prof. Dr. Cahit Talas’ın başkanlığını yaptığı “İşçi – Memur Sorunları Komisyonu” da 1985 yılında yayınlanan raporunda, “…SODEP, memurların da sendika hakkının bulunmasını, kendisini ilgilendiren konularda söz ve rol sahibi olmasını ve uyuşmazlık çıkarma hakkı ile donatılmasını benimsemektedir. Bu doğrultuda yasal düzenlemelerin gerçekleşmesi için elinden gelen her türlü çabayı göstermekte kararlıdır.”110 diyerek memurların sendika hakkı konusunu dillendiriyordu. Bu dönemde, özellikle iktidardaki ANAP’ın ve diğer siyasi partilerin memur sorunlarına yaklaşımı, yalnızca ücret politikaları temelinde olmuş, memurların sendika hakkını dillendiren başkaca bir siyasi parti çıkmamıştır. 1985 ve sonrasında kamu çalışanları, karşı karşıya bulundukları büyük boyutlu problemlerin çözümü noktasında artık siyasal iktidardan ümidini kesmiş ve sorunlarının çözümü için alternatif yol aramak zorunda kalmıştır. Yasakçı dönemin izlerinin silinmeye, memurların sendikal haklarının siyasi partilerce desteklenmeye başlan Canan ve Yıldırım Koç, a.g.e, s.65. 109 SODEP, İşçi – Memur Sorunlarına Çözüm Politikaları, Ankara, 1985, s.6. 110 112 Damladan Deryaya dığı 1985 ve sonrasında, kamu çalışanlarının örgütlenme girişimleri de artmıştır. Ancak bu örgütlenmeler, genellikle işyeri veya meslekle sınırlı kalan dernekler şeklinde olmuştur.111 Etkili bir hak arama mücadelesinin, birlikte hareket etmek ve kamu çalışanlarının tamamının bir çatı altında toplanmasının zorunluluğundan geçtiğini düşünen bir grup kamu çalışanı, 1985 yılından itibaren her akşam mesai bitiminden sonra Necatibey Caddesi’ndeki 27 numaralı binanın, küçük ve köhne bir odasında bir araya geliyordu. Bir sendikal birliktelik oluşturma konusunda yapılan tartışmalar, hep aynı noktada tıkanıyordu. Bu dönemde bir memur sendikası kurmak ve geniş kitleleri bu sendikaya üye yaparak hak arama mücadelesine girişmek oldukça zordu. 12 Eylül darbesinin acısını çekmiş, vatan ve millet sevgisinden dolayı yargılanmış kamu görevlilerini; Anayasa’daki varlığı tartışılan bir hak olan memur sendikacılığı etrafında birleştirmenin güçlüğüne, bir de terör örgütünün artan eylemleri ve memurların sendikal hakları için mücadele ettiğini iddia edenlerin, bu örgütü destekleyen tavırları eklendiğinde, iş iyiden iyiye zorlaşıyordu. Hatta son dönemde memurun sendika talebini dillendirenlerle bölücü terör örgütü yandaşlığı bir arada anılır olmuştu. Kamu görevlilerinin sendika kurma çabaları ne yazık ki, terör örgütü yanlısı bir takım kimselerin güdümünde yürütülen bölücü bir faaliyet olmaktan öteye gidemiyordu. “Sendikalaşmaların başını sosyalistkomünist kadrolar çekti. Bu kadroların çoğu, PKK’nın Marksist – Leninist kabul edilen çizgisine ve eylemlerine sempati duyuyordu. Sosyalist – komünist kadroların önderliği ve çeşitli biçimlerde ifade edilen bu sempati, birliğin nesnel koşullarının da yeterince olmadığı koşullarda, memur sendikacılığının siyasal bölünmüşlük temelinde gelişmesine, memur kitlesinin bölünmesine, ancak bir bölümünün sendikal mücadeleye katılmasına yol açtı.”112 Ancak her şeye rağmen, örgütlenme talebi içindeki kamu görevlileri bir araya toplanmalı, devletiyle ve milletiyle barışık hak arama mücadelesi vermeli ve kamu çalışanlarının örgütlenme mücadelesi, bölücü taleplerin odağı olmaktan kurtarılmalıydı. Nitekim gerek memur camiası adına gerekse Türk milleti adına bu gidişattan Taşçı, a.g.e, s.114. 111 Canan ve Yıldırım Koç, a.g.e, s.36. 112 113 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ikaygı duyan, sorumluluk sahibi memurlar, 1987 yılında örgütlü bir birliktelik için faaliyetlerini daha etkin bir şekilde yürütmeye karar veriyor ve memur tabanında bir arayış sürecini başlatıyordu. Anayasa’daki belirsizlik nedeniyle yapılacak çalışmalar son derece titiz bir şekilde yürütülmeli, kanun dışı hiçbir yola başvurulmadan, hiçbir kamu çalışanının bu süreçten zarar görmesine izin verilmeden geniş tabanlı bir örgütlenme sağlanmalıydı. Böyle bir ortamda taban oluşturmaya çalışan memurlar, iki yıla yakın bir süreç içinde mevcut şartlar altında en uygun örgütlenme modeline doğru; tartışarak, görüşerek, adım adım gittiler. Her gün akşama kadar kurumlarında kamu hizmeti görevini yerine getiren kamu görevlileri, akşamları da geç saatlere kadar örgütlenme mücadelesi veriyorlardı. Bu memurlardan bazıları örgütlenmenin sendikal bir yapı içerisinde olması gerektiğini savunurken bir kısmı da farklı örgütlenme modelleri üzerinde duruyorlardı. Bir yandan gayri resmi olarak dostluklar ve kişisel ilişkiler çerçevesinde kamu çalışanları bir araya toplanmaya çalışılıyor bir yandan resmi bir örgütlenme modelinin alt yapısı hazırlanıyor;113 sonuçta sendikal hakların telaffuz dahi edilemediği günün şartlarında en uygun örgütlenme olarak “vakıf ” organizasyonunda karar kılınıyordu. Ne var ki, vakfın kurulması için sermaye bulunmak zorundadır. Vakfı oluşturmak üzere yola çıkan Ali Işıklar, Şükrü Durgut, Salman Berk, Yaşar Asiler, Muammer Eryıldırım, Mehmet Ali Tombul, Fahrettin Yokuş, İbrahim Ramazan Güzel, Resul Akay, Bülent Didinmez, Muharrem Beşir ve Faruk Kapusuz’un ailelerinin, çocuklarının rızklarından keserek topladıkları 500 bin TL, vakfın kurulabilmesi için gereken 20 milyon TL yanında son derece düşük bir meblağ olarak kalmaktadır. Uzun süren para toplama çalışmaları sonrasında, yakın akraba ve arkadaşlardan alınan borçlarla gereken para 23 Şubat 1989 günü bulunur ve notere vakfın kuruluş senedi tescil ettirilerek Asliye Hukuk Hâkimliği’ne sunulur. Yenimahalle 4. Asliye Hukuk Hâkimliğinin 6 Mart 1989 tarih ve 1989/90 sayılı kararı ile artık vakıf tüzel kişiliğine kavuşmuş, adı da Türkiye Kamu Çalışanları Kalkınma ve Dayanışma Vakfı (TÜRKAV) olarak tescil edilmiştir. Taşçı, a.g.e, s.115. 113 114 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IBütün kamu çalışanlarını kucaklamayı hedefleyen Vakfın amacını Genel Başkan Ali Işıklar “kamu çalışanları arasında sosyal ve ekonomik dayanışmayı sağlamak, kamu çalışanlarının ortak haklarını ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek hususunda güç birliği temin etmek” şeklinde belirtiyordu. Ali Işıklar, o dönemde neden vakıf kurulması yönünde karar kılındığını ise “Türkiye’de kamu çalışanlarının sendikal haklarını elde edebilmesi için öncelikle kamuoyunun oluşturulması ve bizatihi kamu çalışanları nezdinde iyi bir alt yapı çalışmasının yapılması gerekiyordu. Bunun da hiç şüphesiz hukukun içinde kalınarak yapılması icap ediyordu ki, işte bu maksatla 1989 yılı Mart ayında Türkiye Kamu Çalışanları Kalkınma ve Dayanışma Vakfı kurulmuştur.”114 diyordu. B. TÜRKİYE KAMU-SEN’İN KURULUŞUNA KADAR TÜRKAV’IN FAALİYETLERİ VE GELİŞMELER TÜRKAV, 1985 ile 1987 yılları arasında iki yıl süren fikirsel, 1987 – 1989 arasında ise örgütlenme altyapısı oluşturma sürecinden geçtikten sonra kurulmuştur. Dolayısı ile yaklaşık dört yıllık bir zamanda ülke genelinde örgütlenmenin de zeminini hazırlayarak yola çıkmıştır. Vakfın kurulmasıyla birlikte, yoğun bir örgütlenme faaliyeti başlamış, dört yıllık sürecin olumlu etkileri kısa zamanda görülmüştür. Öncelikli olarak kamu çalışanlarının ekonomik sorunlarına eğilen Vakıf, ücret seviyeleri, kurumlar arasındaki ücret farklılaşması, fazla mesai ücretlerindeki sorunlar, harcırahlar, Tasarrufu Teşvik Fonu’nun yeniden düzenlenmesi gibi konuları gündeme taşıyarak, o dönemde siyasi taleplerle sendikal talepleri bir arada dillendiren örgütlenmelere karşılık, yalnızca memur sorunlarına eğilen bir örgüt görünümünde olmuştur. Özellikle 1991 yılının Ocak ayında yayın hayatına başlayan aylık mesleki yorum dergisi “Kamu Çalışanları” aracılığıyla dile getirilen sorunlar ve talepler büyük yankı uyandırmıştır. Bu arada Kamu Çalışanları dergisinin daha birinci sayısında dönemin Maliye Bakanı Adnan Kahveci ile yapılan röportajda, Bakanın memurların sendi114 Enver Birinç, Dünden Bugüne Türkiye Kamu-Sen, Türkiye Kamu-Sen Yayınları, Ankara, s.6. 120 Damladan Deryaya ka taleplerinin bir gün mutlaka karşılanacağı yolundaki açıklaması, ülke gündeminde geniş yer tutmuş, memurlar arasında büyük bir heyecan yaratmıştır.115 Vakfın örgütlenme faaliyetlerinin yanında sempozyum, panel, toplantı gibi yollarla ülke genelinde kamu çalışanlarının sorunlarına dikkat çekilmesi yolunda yapılan çalışmalarda, ortak bir örgüt kültürü oluşturulmaya çalışılmıştır. Bunun yanında dönemin siyasetçileri ve Bakanları ile kamu çalışanlarının sorunları ile ilgili olarak görüşmeler yapılmış, memurların hakları konusunda hukuki ve akademik nitelikli raporlar hazırlanarak kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bu faaliyetler, kuruluşunun daha ikinci yılında Vakfın şube ve irtibat bürolarının sayısının 70’e, üye sayısının ise 20 bine ulaşmasını sağlamıştır.116 Bütün bunlara ek olarak artan işçi sorunlarına duyarsız kalınmamış, işçi eylemlerine destek verilmiş; çevre, eğitim, sağlık gibi sorunlara değinilerek kamu çalışanları arasında kitlesel bir destek arayışına girilmiştir. 1. Siyasi Partilerin Memur Sendikacılığı Konusundaki Görüşlerinin Alınması Vakıf, bir taraftan kamu çalışanlarının ekonomik ve hukuki sorunlarını dile getirirken diğer taraftan da sendikal hak taleplerini gündeme getirmiş, sorunların farklı mecralarda ele alınmasını sağlamıştır. Bu konuda yürütülen çalışmaların bir tanesi de sorunların siyasi zeminde tartışılması ve kamuoyu oluşturma noktasında siyasi parti liderlerinin desteğinin alınması olmuştur. Bu amaçla siyasi parti liderlerinin gündemine memur sendikaları konusu sokulmuş ve görüşleri alınmıştır.117 a) Doğru Yol Partisi (DYP)’nin Görüşü Yapılan görüşmelerde iktidarda olan ANAP yetkilileri konuya mesafeli yaklaşırken, DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel yaptığı “Memurlar Bir Gün Sendikalaşacak”, Milliyet, 30 Ocak 1991. 115 “Eğitimciler Vakıf Yemeğinde Buluştu”, Kamu Çalışanları, sayı 3, 15 Mart 1991, s.20. 116 Taşçı, a.g.e, s.117. 117 121 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iaçıklamada:118 “Doğru Yol Partisi, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik ve çoğulcu bir rejimi savuna gelmiştir. Bugün dünyamızın içine girdiği yeni durumda, rejimin bu unsurlarına katılımcılık vasfının eklenmesi gerekmektedir. Katılımcı bir demokrasi, yalnızca siyasi partiler eli ile yürütülemez. Toplumun muhtelif kesimlerinde söz sahibi olan sendikaların, derneklerin ve bunlar gibi kuruluşların katılımcı demokrasiyi yerleştirmekte söz sahibi olmaları şarttır. Bu bakımdan memurlarımıza Türkiye şartlarına ve gerçeklerine uygun bir şekilde sendikalaşma hakkı vermeyi düşünmekte ve üzerinde çalışmaktayız.” diyor ve memur sendikalarına destek verme konusuna yeşil ışık yakıyordu. b) Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP)’nin Görüşü SHP Genel Başkanı Erdal İnönü de memur sendikacılığı konusunda: “Sendikalaşma konusunda parti olarak memurların sendikalaşmasını sonuna kadar destekliyoruz. Bu konudaki fikirlerimizi açık olarak belirtiyoruz. Bize göre memur sendikalaşmalı. Hem de mevcut yasalar çerçevesinde kısıtlı imkânlarla değil, ayrı bir sendikacılık yasası ile bu iş gerçekleştirilmelidir. Böylece memurlar da bugün haklarını az da olsa arayabilen diğer çalışanlar gibi haklarını arayabilirler. Eğer ‘biz demokratik bir ülkeyiz’ diyorsak, bunun gereklerini de yerine getirmeliyiz. Bunların başında da çalışanların örgütlenmesi gelir.” açıklaması ile memurlar için oldukça özgür bir örgütlenme ortamı öngördüklerini dile getiriyordu. c) Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP)’nin Görüşü MÇP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ise memurların sendikal hakları ile ilgili olarak, “Türk toplumunu oluşturan sosyal kesimlerin iktisadi ve sosyal haklarını kullanabilmelerini demokratik toplum hayatımızın bir gereği olarak görmekteyiz. Ancak bu demokratik taleplerin, sosyal barışı tehdit eder nitelikte istismarcı kullanımını da devletimizin hayatiyeti ve işlerliği açısından fırsat vermeyecek tarzda düzenlenmesinden yanayız.” diyor ve son dönemde bazı kesimlerin, memurların örgütlenmesi talebini gerekçe göstererek bölücü terör 118 “Memur Meselesine Partilerin Bakışı”, Kamu Çalışanları, sayı 6, 15 Haziran 1991, ss.19-23. 122 Damladan Deryaya örgütü propagandası yapmasından duyulan rahatsızlığa vurgu yapıyordu. Memur sendikacılığı adına gerçekleştirildiği iddia edilen eylemlerin aslında memur sendikacılığına ne denli zarar verdiği de bu şekilde ortaya çıkıyordu. ç) Refah Partisi (RP)’nin Görüşü RP ise Genel Başkan Necmettin Erbakan, “Gerek Mülkiyeliler Birliği tarafından Ankara’da düzenlenen panellerde, gerek Yazarlar Birliği tarafından Ankara’da düzenlenen panellerde Refah Partisi’nin memurlara sendikal haklar tanımaktan yana olduğu açıkça ifade edilmiştir.” diyordu. 2. Memurların Ekonomik Sorunlarının Gündeme Taşınması Bu dönemde memurların en büyük sorunu, ücretlerin düşüklüğüydü. Özellikle kamu işçilerinin son yıllarda artan eylemleri, işçi ücretlerinin memur maaşlarının üzerine çıkmasına neden olmuştu. Bunun yanında kamu istihdamına, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca çalıştırılan sözleşmeli statüde çalışanlar da 1990 yılı itibarı ile katılmış, kamu kurum ve kuruluşlarında aynı işi yapan memurlar arasında da ücret farklılıkları oluşmaya başlamıştı. Memurlar, artık 1960’lı yıllardaki ayrıcalıklarını yitirmişlerdi. Bu sorunların giderilmesi, öncelikli olarak içinde bulunulan durumun tespit edilmesi ve kamuoyuna duyurulması ile mümkündü. Bu nedenle, Vakfın yayın organı Kamu Çalışanları Dergisi’nin ikinci sayısının başyazısı “İnsanca Yaşamak” başlığını taşıyor, kamu çalışanlarının topluma örnek olacak nitelikte bir yaşam sürmesi gerektiğinden hareketle 1970’li yıllardan beri uygulanan politikaların kamu çalışanlarını sefalete sürüklediği belirtiliyor, kamu çalışanlarının aileleriyle birlikte insanca yaşamasına yetecek düzeyde bir ücrete kavuşturulmaları gereğine vurgu yapılıyordu.119 Bu dönemde 1981 – 1990 yılları arasındaki maaş panoramasının çıkarılarak, memur maaşlarında yaşanan gerçek erimenin ortaya konulması120 ve me “İnsanca Yaşamak”, Kamu Çalışanları, sayı 2, 15 Şubat 1991, s.2. 119 “Memurun On Yıllık Panoraması”, Kamu Çalışanları, sayı 3, 15 Mart 1991, s.11. 120 123 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Imurların hükümetten yüzde 70 alacaklı olduğunun121 belirlenmesi, dikkat çeken araştırmalardan olmuştur. Vakıf, aynı zamanda düzenli olarak aylık asgari geçinme standardı hesaplayarak vatandaşların insanca yaşayabilmesi için gerekli olan en düşük geliri açıklamaya başlıyor ancak yürürlüğe konulan kararların kamu çalışanlarının sorunlarını çözmemesi, Vakfın tepkisini çekiyordu. Vakfın yöneticilerinden Şükrü Durgut, fazla çalışma ücretlerindeki işçi – memur ayrımını gündeme taşırken Resul Akay, harcırahların görevli memurun ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kaldığını belirtiyor, Yaşar Asiler ise ekonomik taleplerini “kamu çalışanlarına adil bir ücret ödenmesi, insanca yaşayabilecekleri bir hayat standardının sağlanması ve fazla çalışma karşılığı zamlı ücretin çalışana ödenmesi” şeklinde özetliyordu. 3. İşçilerin Sendikal Mücadelesine Destek Verilmesi Özellikle 1989 Bahar Eylemleri ile işçiler arasında başlayan sendikal hareketlilik, 1990’ların başında özelleştirmelerin de artmasıyla doruk noktasına çıkmıştır. Bu dönemde Vakıf, sendikaların yürüttüğü hak mücadelesine gönülden destek vermiş, her fırsatta işçilerin yanında olduğunu vurgulamıştır. Bu dönemde gerek özel sektörde gerekse kamuda çalışan işçilerin her eylemi dikkatle takip edilmiş; her eylem ve kazanım, Vakfın yayın organı olan Kamu Çalışanları dergisinde haber yapılarak kamuoyuna duyurulmuştur. 4. Hükümetin, Avrupa Sosyal Şartı’nın Memurların Örgütlenme Hakkına Dair Maddelerine Çekince Koymasına Tepki Gösterilmesi On yıla yakın bir hazırlık sürecinden sonra 18 Ekim 1961 tarihinde Torino’da imzalanarak kabul edilen “Avrupa Sosyal Şartı; temel sosyal ve ekonomik hakları koruyan, medenî ve politik hakları garanti eden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni takviye eden bir Avrupa Sözleşmesi’dir.”122 “Memur İktidardan %70 Alacaklı”, Kamu Çalışanları, sayı 6, 15 Haziran 1991, s.19. 121 Bülent Çiçekli, Avrupa Sosyal Şartı-Temel Rehber, Ankara 2001, s.19. 122 124 Damladan Deryaya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi birinci kuşak haklar olarak bilinen temel hakları (yaşam hakkı, işkence yasağı, kölelik ve zorla çalıştırma yasağı, hürriyet ve güvenlik hakkı, adil yargılanma hakkı gibi) güvence altına alırken ikinci kuşak haklar olarak kabul edilen sosyal ve ekonomik hakları (çalışma hakkı, örgütlenme hakkı, sosyal güvenlik hakkı, adil ücret hakkı gibi) ise Avrupa Sosyal Şartı koruma altına almıştır.123 Türkiye ise 16 Haziran 1989 tarih ve 3581 sayılı Kanun’la Avrupa Sosyal Şartı’nı onaylama kararı almış; Şart, 7 Ağustos 1989’da onaylanmış ve Eylül 1989’da onay kararnamesi yayınlanmıştır. Ancak Türkiye, Avrupa Sosyal Şartı’nı imzalarken özellikle kamu görevlilerinin sendika kurma, toplu sözleşme ve grev hakkını kullanmaları için uluslararası dayanak teşkil edecek olan maddelerine çekince koyarak bu hakların kamu görevlileri tarafından kullanılmasını engellemiştir. Özellikle Sosyal Şartın Türkiye tarafından çekince konulan; “Tüm çalışanların, kendileri ve ailelerine yeterli bir yaşam düzeyi sağlamak için adil bir ücret alma hakkı vardır.” hükmünü içeren 4. maddesi; “Tüm çalışanlar ve çalıştıranlar ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak amacıyla ulusal ve uluslararası kuruluşlar düzeyinde örgütlenme hakkına sahiptir.” diyen 5. maddesi ve “Tüm çalışanlar ve çalıştıranlar toplu pazarlık hakkına sahiptir.” hükmündeki 6. maddesi Türkiye’de sendikal haklara kavuşma mücadelesi veren kamu görevlilerinin önünü açacak düzenlemelerdir. Avrupa Sosyal Şartı’nın bu maddelerine çekince konulması, TÜRKAV tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Vakfın Genel Sekreteri Yaşar Asiler, bu maddelere çekince konulmasının onaylanan metnin sosyal şart olma özelliğini yok ettiğini belirtmiş ve “Bugünkü devlet yönetimi; kamu çalışanlarına adil bir ücret ödenmesini, çalışanların kendileri ve ailelerinin insanca yaşayabilecekleri bir hayat standardının sağlanmasını, çalışanlara emeğinin karşılığı fazla çalışma için zamlı ücret ödenmesini ve kamu çalışanlarının ekonomik, sosyal, sosyal güvenlik ile ilgili hak ve menfaatlerini sağlayacak mesleki teşekküllerini kurmalarını istememektedir. Hem de bu karşı niyet ve tavrını uluslararası bir sözleşmeye muhalefet şerhi koymak suretiy- 123 Gülnur Erdoğan, “Avrupa Sosyal Şartı ve Gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı” Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı: 78, Eylül-Ekim 2008, s. 123 125 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ile kendi imzasıyla belgelendirmektedir.”124 sözleriyle Avrupa Sosyal Şartı’na çekince konulmasını sert bir dille eleştirmiştir. 5. Sendikal Hakların Elde Edilmesi İçin Gerçekleştirilen Sosyal Faaliyetler Vakıf, örgütlenmenin ve taban oluşturmanın sendikalaşma yolunda atılacak en büyük adım olduğu düşüncesi içinde yurt gezileri, tanıtım programları, sünnet şölenleri ve toplantılar yoluyla memurların sendikal haklarının elde edilmesi konusunda duyarlılık yaratmaya önem vermiştir. Vakfın yöneticileri, kısıtlı maddi imkânlara rağmen yurdun dört bir yanına yaptıkları ziyaretlerde, memurların sendikalaşmaları gereğine vurgu yapmışlardır. 1991 yılının Eylül ayında, Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Durgut ve Genel Sekreter Yaşar Asiler, Vakfın Kayseri Şubesi’ne yaptığı bir ziyarette, Vakfın öderliğinde kamu çalışanlarının sendikal haklarını elde etmesi için bir dizi çalışmayı başlattıklarını ve yapılan faaliyetler sonucunda üye sayısının 45 bin 200’e; şube ve irtibat bürosu sayısının ise 118’e yükseldiğini125 belirtmiştir. Bununla birlikte Türkiye çapında yapılan ziyaretler ve şubelerin gerçekleştirdiği gece, yemek, müzik şöleni, anma toplantısı gibi etkinlikler sonucunda, memurların Vakfa duyduğu ilgi hızla artmış; esnaf ve şirketlerle yapılan anlaşmalar yoluyla da üyelere hastane, alışveriş, akaryakıt gibi mal ve hizmetlerden indirimli faydalanma imkânları sağlanmıştır. 124 Yaşar Asiler, “Yönetimin Muhalefeti” , Kamu Çalışanları, sayı 8, 15 Ağustos 1991, s.5. Şükrü Durgut, “Memura Sendika Hakkı Verilmelidir”, Kamu Çalışanları, Sayı 9, 15 Eylül 1991, s.17. 125 126 Damladan Deryaya Türkav Yöneticilerinin Kamu Kurumlarında Örgütlenme Çalışması Bu arada TÜRKAV’ın Genel İstişare Toplantısı; 14 Eylül 1991’de 110 şube ve irtibat bürosunun başkanlarının katılımı ile gerçekleştirilmiş, toplantıda memur sorunlarının yanında sendikalaşma konusu da değerlendirilmiştir. Toplantıda konuşan Ali Işıklar, “Kamu çalışanlarının ücret, konut, sağlık, eğitim ve diğer alanlardaki haklarını alabilmeleri için mutlaka sendikal hak elde etmeleri” gereğine vurgu yapmış, “Vakfımız bu mücadeleye öncülük yapmıştır. Önümüzdeki aylarda sendikalaşma ile ilgili somut çalışmalarımızı kamuoyuna arz edeceğiz.”demiştir.126 Ayrıca Vakfın yayın organı Kamu Çalışanları dergisinde “Nasıl Bir Sendika?” başlığı ile yayınlanan başyazıda, “Bir sendikanın sendika olabilmesi için toplu sözleşme ve grev hakkına sahip olması gerekir. Toplu sözleşme ve grev hakkına sahip olmayan bir sendikanın, adından başka hiçbir şey sendikaya benzemez. Bu, olsa olsa bir meslek kuruluşu olur. Memurlara sendika kurma hakkı tanıyacak anayasa veya yasa değişikliklerinin mutlaka toplu sözleşme ve grev hakkını tanıması gerekir. Aksi takdirde, toplu sözleşme ve grev hakkı olmayan bir sendikayı hiçbir kamu personeli kabul edemez.”127 126 Işıklar, “Sendikal Haklarımızı Mutlaka Almalıyız”, Kamu Çalışanları, Sayı 10, 15 Ekim 1991, s.3. “Nasıl Bir Sendika?”, Kamu Çalışanları, Sayı 12, 15 Aralık 1991, s.2. 127 127 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Idenilerek toplu sözleşme ve grev hakkına vurgu yapılmış ve Vakfın sendikal anlayışı ortaya konulmuştur. 6. Milli, Manevi ve Sosyal Konulara Yaklaşım 1990’lı yıllar, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarına kavuştuğu, Körfez Krizi ve sonrasında yaşanan Körfez Savaşı’nın ekonomik, sosyal ve siyasal etkilerinin derinden hissedildiği yıllar olmuştur. Vakıf, Türkiye’yi yakından ilgilendiren siyasi ve ekonomik gelişmelerle birlikte çevre, kültür, edebiyat ve sinema konularına da duyarsız kalmamıştır. Genel Başkan Ali Işıklar, Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmelerinin hemen ardından yaptığı basın açıklamasında; 30 Ağustos 1991 tarihinde Azerbaycan’ın, 31 Ağustos 1991’de de Özbekistan ve Kırgızistan’ın hür iradeleri ile bağımsızlıklarını ilan ettiklerini belirtmiş ve “Baltık cumhuriyetlerinin tanınması konusunda, Avrupalı ‘dostlarımızın’ ne kadar aceleci davrandıklarını hepimiz gördük. Aralarında din birliğinden başka bir birlik olmayan bu ülkeler, Baltık cumhuriyetlerini bir bir tanırken, bizim din birliğinden başka soy birliği, kültür birliği, tarih birliği, sevinç ve keder birliği içerisinde olduğumuz Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıma konusunda, Türkiye her nedense bugüne kadar herhangi bir tavır ortaya koyabilmiş değildir. Bu nedenle Türk cumhuriyetlerinin kendi hür iradeleri ile milli meclislerinde almış oldukları bağımsızlık kararını başta Türkiye’nin tanıması kaçınılmaz olmaktadır. Bu meselede iktidar-muhalefet ayrımı yapmaksızın, tüm siyasi partilerimizi, değerli basınımızı, üniversitelerimizi, meslek kuruluşlarımızı ve kamuoyunu göreve davet ediyoruz.”128 diyerek konu hakkındaki hassasiyetlerini dile getirmiştir. Bu arada, Şubat 1992’de Ermenilerin Karabağ’ı işgali ve Hocalı’da uyguladığı işkence ve soykırım şiddetle lanetlenmiş, Konya’da yapılan büyük bir mitingle tüm dünyaya bu vahşetin ve işgalin durdurulması çağrısı yapılmıştır. Kısa süre içerisinde Karabağ’a yardım kampanyası başlatılarak Türkiye genelinde toplanan paralar, işgalde zarar gören Azerbaycanlı soydaşlarımıza ulaştırılmıştır. 128 Ali Işıklar, “Türkiye Azerbaycan, Özbekistan ve Kırgızistan’ı Tanımakta Acele Etmeli”, Kamu Çalışanları, Sayı 9, 15 Eylül 1991, s.3. 128 Damladan Deryaya Bununla birlikte Körfez Savaşı’nın, Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi amacı taşıdığı, 1920’lerde bu ülkelerin sınırlarının İngiltere ve Fransa tarafından cetvelle çizildiği, Saddam Hüseyin’in ise tavırlarıyla ABD’yi adeta Ortadoğu’ya yerleştirdiği vurgulanmıştır. Bu noktada Batı için esas olanın kendi çıkarları olduğu belirtilerek Türkiye’nin de emperyalist emellere alet olmadan milli çıkarları doğrultusunda politikalar üretmesi gerektiği üzerinde durulmuştur.129 Yunanistan, Bulgaristan, Doğu Türkistan, Kuzey Irak gibi bölgelerdeki Türkler de unutulmamış, bu dönemde Türkiye sınırları dışında, esaret altında yaşayan soydaşlarımızın sorunları da sık sık gündeme taşınmıştır. Milli kahramanlarımızın doğum ve ölüm yıldönümlerinde, Kutlu Doğum Haftasında etkinlikler düzenlenerek Köroğlu, Yunus Emre, Sütçü İmam, Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Akif Ersoy gibi milli ve manevi kişiliklere sahip çıkılması; kültürel bozulmanın, toplumsal yaşantımız üzerindeki etkilerinin ortaya konulması, çevre kirliliği, ağaçlandırma ve doğanın korunması konularına hassasiyetle yaklaşılması, TÜRKAV’ın yalnızca memur sorunlarına ve sendikal haklara değil ülkenin tüm sorunlarına karşı duyarlı olduğunu göstermektedir. 7. 20 Ekim 1991 Genel Seçimleri ve TÜRKAV Kamu çalışanlarının sendikacılık hareketinin geniş kitlelere yayılmasında kuşkusuz en önemli etkenlerden bir tanesi de 20 Ekim 1991 genel seçimlerinde DYP-SHP Koalisyon Hükümeti’nin kurulması ve Süleyman Demirel Başbakanlığındaki bu hükümetin, programına kamu çalışanlarına sendikal hak ve özgürlüklerin verileceğine dair hükmü dâhil etmesi olmuştur.130 Aslında 1991 genel seçimlerine kadar, memurların örgütlenmeleri ve faaliyetleri tüm siyasi partilerce dikkatle takip edilmiş, memurlara sendika hakkı tanınması konusu artık herkesçe kabul edilen bir durum haline gelmişti. DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, seçim öncesinde yaptığı bir konuşmada memurların örgütlenmesine Mücahit Akın, “Körfez Savaşı ve Türkiye’nin Tavrı”, Kamu Çalışanları, Sayı 2, 15 Şubat 1991, ss.10-12. 129 Canan ve Yıldırım Koç, a.g.e, s.226. 130 129 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ive sendika kurmasına taraftar olduklarını belirtirken131; DSP ve SHP de memurların sendikal haklarına destek veriyorlardı. Bu şartlar altında gerçekleştirilen genel seçimlerde DYP yüzde 27; ANAP yüzde 24; SHP yüzde 20,8; MÇP ve IDP’ nin de içinde bulunduğu RP yüzde 16,9 ve DSP de yüzde 10,7 oy alıyordu. Buna göre 1983’ten beri iktidarda olan ANAP, ikinci parti konumuna düşerken sonuçlar, hiçbir partinin tek başına iktidarı için yeterli olmuyor, bir koalisyon hükümetini zorunlu kılıyordu. 11 Kasım 1991 günü Süleyman Demirel’in Genel Başkanı olduğu DYP ile Erdal İnönü’nün liderliğindeki SHP, birlikte bir koalisyon hükümetinin kurulması konusunda anlaştı ve 19 Kasım’da hükümet kuruldu. Koalisyon Protokolünde “Memurları da kapsayacak biçimde tüm çalışanlara sendika kurma hakkı”132 tanınacağı, Hükümet Programında da “Sendikal hakların ülkemizde ILO standartlarına uygun çerçevede kurumsallaşması”nın133 sağlanacağı ve kamu görevlilerine sendikal hak ve özgürlüklerini tanıyacak gerekli yasal düzenlemelerin yapılacağı; bunun anayasal yönü için gerekli girişimlerin başlatılacağı134 yolundaki ifadeler, memurlar için bir umut kaynağı teşkil ediyordu. Bunun üzerine Kasım 1991’den başlayarak birçok memur sendikası kuruluyor; TÜRKAV da sendika çalışmalarına daha bir hız veriyordu. TÜRKAV, yeni hükümetin kurulmasının ardından, yeni dönemden beklentilerini dile getiriyor, ücret olarak kamu personeline verilen komik paranın hemen eridiği, ücretlinin eline 5 kuruş bile kalmadığı belirtilerek iktidardan, memurlar için asgari yaşam düzeyine yetecek bir ücret sağlamasını, Avrupa Sosyal Şartına konulan çekincelerin kaldırılarak memurlara grevli, toplu sözleşmeli sendikal haklar tanınmasını, 657 sayılı Kanun’un revize edilmesini, eşit işe eşit ücret ilkesinin hayata geçirilmesini, Tasarrufu Teşvik Fonu’nun zorunlu olmaktan çıkarılıp isteyenin katılabileceği şekilde yeniden Cumhuriyet Gazetesi, 16.09.1991. 131 Önsal ve Ekinci, a.g.e, s.838. 132 Önsal ve Ekinci, a.g.e, s.804. 133 Önsal ve Ekinci, a.g.e, s.805. 134 130 Damladan Deryaya düzenlenmesini ve Güneydoğu’da çalışanların can güvenliğinin sağlanmasını istiyordu.135 TÜRKAV tarafından yapılan açıklamada özellikle koalisyon protokolünde yer alan memura sendika verilmesi, personel rejiminin yenilenmesi ve sosyal yardım ve güvenin getirilmesi konularında bir an önce harekete geçilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor, memurun içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtulması için bu vaatlerin sözde kalmayıp uygulamaya konulması gerektiği belirtiliyordu. 8. Sendikal Haklar İstişare Kurulu ve Sendikal Faaliyetlere Hazırlık Komisyonu Oluşturulması Bu dönemde Vakıf, memurlar için sendikal organizasyonun zamanının geldiği düşüncesiyle, geniş katılımlı demokratik bir ortam oluşturarak sendikalaşma sürecini de fiilen başlatmıştır. Bu amaçla Vakfın öncülüğünde, kamu çalışanları tarafından kurulan tüm dernek, vakıf, birlik, oda gibi kitle örgütleri davet edilmiş ve geniş bir İstişare Kurulu oluşturulmuştur. İstişare Kurulunda uzun müzakereler çerçevesinde öncelikle sendikal harekette esas alınması gereken ilkeler tespit edilmiş, ayrıca sendikal örgütlenme çalışmalarını yürütmek üzere Sendikal Faaliyetlere Hazırlık Komisyonu kurulması kararlaştırılmıştır. Kamu kesiminde üyesi bulunan 30 dernek ve vakıf temsilcisinin136 bir araya gelmesiyle oluşturulan Komisyon, demokratik katılım, ilmi inceleme ve araştırma esaslarından hareketle, uzman bilirkişilerden de yararlanarak öncelikle memur sendikacılığının hangi temele oturacağını tespit ederek işe başlıyordu. Bu alandaki hukuki boşluğun doldurulması amaçlanan çalışmalarda, işçi-memur ayrımı yapmadan dünya standartlarında, ILO’nun öngördüğü toplu sözleşme ve grev hakkını da kapsayacak bir sendika kurmak temel hedef olarak kabul ediliyordu.137 Ayrıca, sendikaların kuruluş sürecinde de “Kamu Çalışanları Yeni Dönemden Ne bekliyor?”, Kamu Çalışanları, Sayı 11, 15 Kasım 1991, ss. 9-11. 135 136 Durgut, “14 Sendikanın Kuruluşunu Tamamladık”, Kamu Çalışanları, Sayı 14, 15 Şubat 1992, s.4. “Memur Sendikacılığına Doğru”, Kamu Çalışanları, Sayı 14, ss.10-11. 137 131 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ikamu kurumları bazında bütün kamu çalışanlarına gerekli duyuru yapılarak sendika kurucusu olmak isteyenler belirleniyordu.138 Kamu hizmetlerini ana fonksiyonları itibarı ile 14 hizmet kolunda öngören komite, daha sonra hizmet kollarında kurulacak sendikaların isimlerini belirledi ve tüzük taslaklarını hazırladı; sendikalarca kurulacak konfederasyonun adının da Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu olması kararlaştırıldı. Bu arada komisyon, hükümete ve TBMM’nin ilgili komisyonlarına sunulmak üzere ILO normlarına uygun bir Kamu Personeli Sendika Kanunu Tasarısı da hazırlıyordu. Böylece Vakıf, yürüttüğü faaliyetler ve geniş katılımlı bir komisyon oluşturulması sonucunda 1992 yılının Ocak ayına gelindiğinde örgütlenmesi, konfederasyonu, sendikaları, tüzükleri ve yasal mevzuatı ile her şekliyle sendikal yapılanmaya hazır hale geliyor, hatta her bir sendika için matbu üye kayıt formu taslağı dahi oluşturularak hiçbir ayrıntı atlanmamış oluyordu. Sendikal çalışmalara hız verilmesi ve kamu görevlilerinin bütün sorunlarının her platformda etkili bir şekilde dile getirilmesiyle, 1992 yılı başında Vakfın üye sayısı 100 bine, şube sayısı ise 150’ye ulaşıyordu. 9. Demokratikleşme Sürecinde Kamu Çalışanlarının Sendikal Hakları Sempozyumu TÜRKAV, sendikal altyapının hazırlanmasının ardından kamu çalışanlarının sendikal haklarının akademik ve siyasal alanda da taban bulabilmesi adına 16 Şubat 1992 tarihinde Ankara Kocatepe Camii Konferans Salonu’nda “Demokratikleşme Sürecinde Kamu Çalışanlarının Sendikal Hakları” adıyla bir sempozyum düzenledi. Oturum Başkanlığını Prof. Dr. Kamil Turan’ın yaptığı sempozyuma, DYP ve hükümet adına Devlet Bakanı Akın Gönen, ANAP’tan Alparslan Pehlivanlı, SHP’den Mustafa Gazalcı, RP’den Ahmet Remzi Hatip, MÇP’den Rıza Müftüoğlu, DSP’den Hasan Akyol, IDP’den İbrahim Kumaş, Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz, Hak-İş’ten Mahmut Arslan, Yrd. Doç. Dr. Eyüp Bedir, Yrd. Doç. Dr. Nizamettin Aktay, Doç. Dr. Kadir Arıcı, Doç. Dr. Burhan Aykaç ve Prof. Dr. Işıklar, “Takdim”, Birinç, a.g.e, s.II. 138 132 Damladan Deryaya Adnan Gülerman konuşmacı olarak katılırken çok sayıda öğretim görevlisi, işçi ve memur temsilcileri ve Vakfın şube ve genel merkez yöneticileri de sempozyumu izledi. Sempozyum, basında oldukça büyük yankı uyandırırken özellikle siyasetçilerin sempozyuma olan ilgisi dikkat çekiyordu. Sempozyumun açış konuşmasını yapan Vakıf Genel Başkanı Ali Işıklar, kamu çalışanlarının yanlış politikalar yüzünden problemler yığını altında ezildiğini belirtiyor ve: “TÜRKAV, kurulduğu 1989 yılından bu yana, kamu çalışanlarının sosyal, ekonomik ve mesleki problemlerinin ilgili mercilere ve Türk kamuoyuna duyurulmasında fevkalade müessir olmuş, bu suretle de pek çok problemin çözümünde etkin rol oynamıştır. …Bugün kamu çalışanlarının çözüm bekleyen en önemli meselesi ücrettir. Ülkemizde yaşanan kronik enflasyon, kamu çalışanlarının alım gücünü her geçen gün daha da eritmekte, memurlarımızın yüzde 75’i geçim sıkıntısı içerisinde çırpınmaktadır. …Partiler üstü bir platformda milli bir mutabakat sağlanmak suretiyle ihtiyaca cevap verecek bir personel rejimi reformunu zaruri görüyoruz. Bunu yaparken de ya mevcut kanunun aksaklıkları giderilerek ya da sil baştan bir düzenleme yoluna gidilerek, genellik, eşitlik, sadelik, adalet ilkelerine uygun bir personel rejimi yapılmalıdır.”139 diyordu. Siyasi iktidarların, yıllardan beri süregelen yanlış uygulamalarının bir sonucu olarak kamu çalışanlarının devletin memuru olmak yerine siyasi iktidarların yandaşı olmaya zorlandığını belirten Işıklar, memur güvencesinden sürgünlere; Güneydoğu’da terör mağduru olan memurların sorunlarından asgari geçim standardına kadar geniş yelpazeli ve kapsamlı bir konuşma yapıyor ve kamu çalışanlarının sorunlarını hükümet ve muhalefet partilerinin temsilcilerine aktarıyordu. Genel Başkan Ali Işıklar, memurların sendikal hakları ile ilgili görüşlerini de siyasi parti temsilcilerine ve diğer katılımcılara açıklıyordu. Örgütlenme hakkının sağladığı hak arama ve alma kabiliyeti sayesinde diğer kesimler refah pastasından aldıkları payı geçen 139 Işıklar, “Memur Meselelerinin Takipçisiyiz”, Kamu Çalışanları, Sayı 15, 15 Mart 1992, ss.13-17. 133 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Izaman içinde büyütürken kamu çalışanlarının bu haktan mahrum olması nedeniyle verilenle yetinmeye mahkûm edildiğini söyleyen Işıklar, kamu çalışanlarına en kısa zamanda sendikal haklar tanınması gerektiğini belirtiyor, “Koalisyon partilerinin açık ve net taahhütleri bulunmasına; gerek koalisyon protokolü gerekse hükümet programında yer almış olmasına rağmen sendikal hakların verilmesi hususunda yeterli gayret ve arzuyu görememekteyiz. Yıllardan beri geciktirilmiş bir hak olan kamu çalışanlarının sendikal haklarının acilen ele alınması gerektiğine inanıyoruz. Bunun için, sendikal hakların başlı başına bir gündem konusu yapılması ve bütün siyasi partilerimizin de sendikal hakların düzenlenmesi hususunda hükümete şartsız destek vermeleri gerekir. Tüm kamu çalışanları bunu beklemektedir. Bu konuda Vakıf olarak yetkililere her türlü yardıma hazır olduğumuzu da belirtmek istiyorum. Hazırlamış olduğumuz sendika kanun taslağını istenildiği takdirde hükümete, siyasi partilere ve TBMM Başkanlığına sunabiliriz. Kamu çalışanlarına sadece sendika hakkının verilmesi yeterli değildir. Toplu sözleşme ve grev hakkı ile takviye edilmesi halinde sendika hakkı bir anlam ifade edecektir. Zira toplu sözleşme ve grev hakkı, hak arama ve almada önemli bir teminat teşkil edecektir. Aksi takdirde sendika hakkı alelade bir dernek durumundan öteye gidemeyecektir.”140 diyordu. Ali Işıklar, konuşmasının son bölümünde iktidardan ve siyasi partilerden acilen çözülmesi gereken sorunlar için taahhütte bulunmalarını istiyor ve memurların acil meselelerini şu şekilde sıralıyordu141: “1- Kamu çalışanlarına toplu sözleşme ve grev hakkı bulunan sendikal hakların verilmesi. 2- Kamu çalışanlarına verilecek en az ücretin, insanca yaşamayı sağlayacak tarzda tespitinin yasal düzenlemelerle teminat altına alınması. 3- 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun genellik, eşitlik, adalet, uygulanabilirlik ve demokratiklik ilkelerine bağlı kalınarak ya ıslahı ya da yeniden düzenlenmesi. Işıklar, a.g.k, ss.16-20. 140 Işıklar, a.g.k, s.20. 141 134 Damladan Deryaya 4- Kamu çalışanlarını görev ve görev yeri itibarıyla keyfi uygulamalara karşı koyucu yasal düzenlemelerin yapılması. 5- Can ve mal güvenliği yönünden tehlike arz eden yer ve bölgelere, kamu çalışanlarının kendi istekleri dışında nakledilmemesinin yasal düzenleme ile teminat altına alınması.” Sempozyumda konuşmacı olarak yer alan akademisyenlerin ardından, Prof. Dr. Kamil Turan da “Mevcut Anayasa ve kanunlarla memurların sendika kuramayacakları kanısında olduklarını, ancak mutlak surette kamu çalışanlarına sendika hakkı tanınması gerektiği konusunda görüş birliğine vardıklarını” belirtiyor ve “Mademki memur, problemlerin çözümünü bugün memur sendikacılığında arıyor; o halde bu özgürlük için yolu açma vakti gelmiştir.” diyordu.142 Siyasi parti temsilcileri de memurlara sendika hakkı verilmesinin yanında olduklarını belirtiyorlardı. Bu konuda hükümet temsilcisi olarak söz alan Devlet Bakanı Akın Gönen ise memurlara sendika hakkı verilmesi için yapılan çalışmaların tamamlanmak üzere olduğunu ifade ederken, hükümet tasarısı olarak getirilecek kanunun anayasa değişikliği gerektirdiğini, bunun da zor bir süreç olduğunu vurguluyordu.143 Dolayısı ile Gönen, bir tarafta koalisyon protokolünde ve hükümet programında yer alan memurlara sendika hakkı verilmesi konusunu gündemlerinde tuttuklarını belirtirken diğer tarafta da işi uzatacaklarının sinyallerini veriyordu.144 10. TÜRKAV Dışındaki Sendikalaşma Çalışmaları ve Danıştay’ın Kararı 1989 yılı, yalnızca TÜRKAV’ın değil başka birçok memur örgütlenmesinin de farklı statülerle kurulduğu yıl olmuştur. Bu örgütlenmelerin en önemlilerinden bir tanesi de Kamu Çalışanları Sendikal Haklar Platformu’dur. 1989 yılının ortalarında İstanbul başta olmak üzere değişik illerde örgütlenen platform, daha sonra kurulan sendikaları da bünyesine katarak 1995 yılında KESK’in kurulmasında temel teşkil etmiştir. 142 Kamil Turan, “Milletlerarası Belgeler Milli Egemenliğin Üstünde Olamaz”, Kamu Çalışanları, Sayı 15, 15 Mart 1992, s.63. 143 Akın Gönen, “Ortak Nokta Bulunur”, Kamu Çalışanları, Sayı 15, 15 Mart 1992, ss. 22-23. Taşçı, a.g.e, s.128. 144 135 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I1990 yılının Mayıs ayı ile birlikte bazı memurlar da Eğitim-İş, Kam-Sen, Bem-Sen, Sağlık-Sen gibi adlar altında sendikal örgütlenme yolunu seçmişlerdir. Uğradıkları hak kayıplarını telafi etmek için alanlara çıkan işçilerin 1989 Bahar Eylemleri olarak bilinen eylemlilikleri, sendika kurma eğilimini artıran temel etkenlerden biri olmuştur. Ancak Ankara Valiliği, sendikaların kuruluş bildirimlerini elden almamıştır. Bunun üzerine bildirim PTT yoluyla yapılmış; Valilik, bildirimi aldığı gün, kurucular hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunarak sendikaların kapatılması talebiyle 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açmıştır. 1990 – 1991 yılları memur sendikacılığı açısından zorlu yıllar olarak tanımlanabilir. Bu dönem, yasal mevzuatın açık hükümler içermemesi nedeniyle kargaşanın yaşandığı, kurulan sendikalar hakkında kapatma davalarının açıldığı, bazı yöneticilerin geçici sürelerle görevden uzaklaştırıldığı ve sendikaların mühürlendiği yıllardır. Kapanan her sendika, memur sendikacılığına olan inancı zayıflatmış, sendikaların üye sayısının azalmasına neden olmuştur. O yıllarda sendikalara mesafeli yaklaşılmasının bir başka nedeni de Kamu Çalışanları Platformu adıyla oluşturulan, sendikaların kurulmasının ardından da Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu adını alan birlikteliğin düzenlediği hemen her memur eyleminde olayların çıkması, devlet aleyhine girişimlerde bulunulması ve bölücü terör örgütünün savunulması olmuştur. Bu platformun 15 Şubat 1992’de Ankara’da düzenlediği mitingde de olaylar çıkmış, 5 kişi yaralanmıştır. Mitinge katılan bazı memurlar, Dev-Genç, Sosyalist Parti ve TDKP yazılı pankartlarla “Kürdistan faşizme mezar olacak”, “Kürt halkı üzerindeki baskılara son”, “Yaşasın Kürdistan, yaşasın sosyalizm” gibi sloganlar atmış ve polisle çatışmışlardır.145 Daha önce yaşanan benzer olayların da etkisiyle İçişleri Bakanlığı Güvenlik Dairesince 28 Şubat 1991 tarihinde yayınlanan genelgede, bazı illerde memurların sendika kurma çalışmaları içinde olduğu, ancak memurların sendika kurma hakkı bulunmadığı, memurların kendilerini işçiler gibi görerek, işçiler ve işverenler için çıkarılmış olan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu hükümlerinden yararlanamayacakları belirtilmiştir.146 Bu karara dayanılarak valiliklerin talimatıyla Canan ve Yıldırım Koç, a.g.e, s.234. 145 İçişleri Bakanlığı Faks Yazısı, 28.02.1991. 146 136 Damladan Deryaya İstanbul ve Ankara’da birçok sendika mühürlenmiş, memur sendikacılığı büyük yara almıştır. Bu dönemde kamu çalışanları sendikacılığının kabul görmesi doğrultusunda atılan en önemli adım, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün Danıştay Birinci Dairesine 30 Mart 1992 günü yazdığı “istişari düşünce istemi” yazısına verilen cevabi karar olmuştur. Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü yazısında, Anayasa’nın 51. maddesinde yalnızca işçilerden söz edilse de bu durumun memurların sendikal haklardan yararlanamayacağı anlamına gelmediğini belirtmiştir. Danıştay Birinci Dairesi’nin bu yazıya istinaden 22 Nisan 1992 günü verdiği kararda ise ILO’nun 87 ve 151 sayılı sözleşmelerine atıfta bulunulmuş ve herkese sendika kurma hakkı tanınmasına anayasal bir engel bulunmadığı görüşüne varıldığı bildirilmiştir. 11. İşçi Sendikalarının Memur Sendikacılığına Yaklaşımı İlk memur örgütlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte işçi sendikaları da memur sendikacılığına yakın ilgi göstermiştir. Ülkemizdeki işçi sendikaları ve üst oluşumları gerek gerçekleştirdikleri panel ve açık oturumlarla gerekse kimi eylemlere verdikleri destekle memur sendikacılığının yanında olduklarını göstermişlerdir. İşçi sendikaları, işçi-memur ayrımına karşı çıkarak memurların sendika sorununa sınıfsal bir bakış açısı geliştirmiş ve memurları da işçi sınıfının bir parçası olarak gördüklerini belirtmişlerdir. Türk-İş, memurların sendika hakkının tartışılmaya başlandığı 1980’li yılların ortalarından itibaren Türkiye’de memurların grevli, toplu pazarlık hakkına sahip olması gerektiğini savunmuştur. Bu konuda 7-13 Aralık 1992 tarihinde toplanan 16. Genel Kurulunda oy birliği ile aldığı kararda şu görüşler dile getirilmiştir: “Türk-İş 16. Olağan Genel Kurulu, Türkiye işçi sınıfının ayrılmaz bir parçasını oluşturan memur ve sözleşmeli personel statüsündeki ücretlilerin oluşturduğu memur sendikalarının güçlendirilmesi için gereken desteğin verilmesi gerektiğini açıklayarak, bu sendikaların Türk-İş’in ilkeleri doğrultusunda ve gerekli yasal koşullar yerine getirilerek, Türk-İş içinde birleşmeye davet eder ve bu birleşme gerçek- 137 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ileşinceye kadar, ortak sorunlar etrafında işbirliği ve dayanışmanın güçlendirilerek sürdürülmesini talep eder.”147 Türk-İş’in tüm açıklamalarında da ülkemizde kamu çalışanlarının grevli toplu pazarlık ve siyasal partilere üye olarak siyasal faaliyette bulunma haklarının olması gerektiği bildirilmiştir. Hak-İş ise memur sendikacılığına biraz daha mesafeli yaklaşmış, “Sendika hakkı hemen hemen tüm ülkelerde özel kesim çalışanlarına tanınmışsa da kamu görevlileri açısından durum değişiktir. Ülkeden ülkeye farklı olsa da dünyadaki genel eğilim, kamu görevlilerine sendika hakkının tanınması yönündedir.” diyerek işçi ve memur sendikacılığının farklı yaklaşımla ele alınması gerektiği yönünde görüş bildirmiştir.148 Bu görüşü dile getirirken diğer taraftan da belli bir ülkede yürürlükte olan yasal düzenlemelere bakılarak memur sendikacılığına genel bir yaklaşım getirilemeyeceği düşüncesinde olmuş, sendika hakkının “çalışanlar” adı altında tek bir yasada birleşmesi gerektiğini, sorunun 2821 sayılı Kanun’da küçük değişiklikler yapılarak çözülebileceğini söylemiştir. DİSK Genel Başkanı Kemal Nebioğlu konu ile ilgili olarak “Kamu çalışanlarının sendikal örgütlenmeleri ülkeden ülkeye farklılıklar gösterse de genelde işçi sınıfı kadar eskiye dayanmaktadır. Sendikal hareketin ilk oluşumlarının yaşandığı Batı ülkelerinin hemen hepsinde kamu çalışanları işçi sınıfı hareketi içinde yer almıştır.”demiştir. DİSK, memur-işçi biçiminde yapılan ayrımın emekçilerin gücünü bölmeye yönelik yapay bir ayrım olduğu görüşünü benimsemiş, bu ayrımın ortadan kaldırılarak tüm çalışanların evrensel sendikal hak ve özgürlüklere sahip olması gerektiğine inandığını, bunun da Türkiye için 2821 sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu Sözleşme ve Grev ve Lokavt kanunlarında gerçekleştirilecek ortak düzenleme ile sağlanabileceğini belirtmiştir.149 147 “Türk-İş, Hak-iş, DİSK, Türkiye Kamu-Sen Yetkilileri İle Akademisyen ve Hukukçuların Memur Sendikacılığına Bakışı, Kamu Çalışanları, Sayı 38, 15 Şubat 1994, s.3. a.g.y, s.4. 148 a.g.y, ss.5-6. 149 138 Paranla şeref kazanma, şerefinle para kazan ki; paran bittiğinde, şerefin de bitmesin. Nicanor Parra Damladan Deryaya BEŞİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE KAMU-SEN A. TÜRKİYE KAMU-SEN’E BAĞLI SENDİKALARIN KURULUŞU 1. Sendikaların Kuruluşu ve Amaçları Memurlar adına faaliyet gösteren 30 dolayındaki dernek ve vakfın, TÜRKAV öncülüğünde bir araya gelmesiyle oluşturulan Sendikal Haklar İstişare Kurulu ve Sendikal Faaliyetlere Hazırlık Komisyonunun yoğun ve uzun çalışmaları sonucunda planladığı sendikal yapıya uygun olarak kurulacak sendikalar, bunların tüzükleri ve sendikaların üst örgütlenmesi olan Konfederasyon, 1992 yılının Şubat ayında kamuoyuna duyurulmuş ancak Ankara Valiliği’ne sendikaların kuruluşları ile ilgili resmi müracaat yapılmamıştı. Komisyon çalışmalarında kamuda, işlevleri itibarı ile 14 hizmet alanında işkolu olduğu yolunda bir tespitte bulunulmuş; kurulacak sendikalar da buna göre belirlenmişti. Bu sendikalar ve işkolları şu şekildeydi:150 1- Büro, Ticaret ve Kültür İşkolu: Türk Büro-Sen 2- Eğitim ve Öğretim İşkolu: Türk Eğitim-Sen 3- Maden, Çimento, Toprak ve Cam İşkolu: Türk Maden-Sen 4- Tarım ve Orman İşkolu: Türk Tarım-Sen 5- Ulaştırma İşkolu: Türk Ulaşım-Sen 6- Enerji İşkolu: Türk Enerji-Sen 7- Petrol, Kimya, Lastik İşkolu: Türk Petrol-Sen 8- Metal Sanayi İşkolu: Türk Metal-Sen 9- Banka ve Sigorta İşkolu: Türk Banka-Sen 10- Haberleşme, Kâğıt ve Basın-Yayın İşkolu: Türk Haber-Sen 150 Durgut, “14 Sendikanın Kuruluşunu Tamamladık”, Kamu Çalışanları, Sayı 14, 15 Şubat 1992, ss.5-6. 141 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I11- Gıda Sanayi İşkolu: Türk Gıda-Sen 12- İmar ve İnşa İşkolu: Türk İmar-Sen 13- Sağlık İşkolu: Türk Sağlık-Sen 14- Genel Hizmetler İşkolu: Türk Genel-Sen Kuruluş aşamasında, sendikaların kurucular kurulunda görev almak isteyen memurların belirlenmesi için kamu kurumlarında duyuru yapılmış ve sendikalar, çağrı üzerine sendikaların kurucular kurulunda görev almak isteyenlerle birlikte demokratik katılım esasları çerçevesinde organize olmuşlardı.151 Kurucular, her bir işkolunda merkez ve taşra bazında detaylı bir alan araştırması sonucunda belirlenmişti. Kurucuların belirlenmesinde, işkollarına dâhil olan ana birimler ile bu birimlerdeki her kademedeki kamu çalışanlarının temsiline özen gösteriliyordu. Bu şekilde belirlenen 14 sendikanın kurucuları, müracaat için gerekli olan evrakları tamamladıktan sonra sendikaların tüzüklerini imzaladılar.152 Danıştay Birinci Dairesi’nin 22 Nisan 1992 tarihli kararında, memurların sendika kurmalarının önünde anayasal bir engel bulunmadığı yönündeki kararı ile daha önce her yönüyle altyapısı hazırlanmış olan sendikalar, 18 Haziran 1992 tarihinde kuruluş dilekçelerini Ankara Valiliği’ne verdiler. Valiliğin kuruluş dilekçelerini kabul etmesiyle 14 işkolunda sendikaların kuruluş işlemleri tamamlanmış oldu. Böylece Türkiye Kamu-Sen’e bağlı olarak örgütlenecek 14 sendikanın tamamı,18 Haziran’da kuruluyordu. Ersin Taşçı, dönemin TÜRKAV Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Durgut’la bir görüşme yapıyor; bu görüşmede sendikal örgütlenmede geç kalındığı yönündeki eleştirilere Durgut, “Söz konusu dönemde memur sendikalarının kurulabilmesi için anayasal değişiklik gerektiği görüşünün kamuoyunda genel olarak hâkim olduğunu, kendilerinin de bir dönem bu görüşü benimsediklerini, bu görüş doğrultusunda kurulu bulunan sendikaların mevcut yasalara aykırı olarak kurulduğunu beyan ettiklerini” söylüyordu. Durgut, “O dönemde, söz konusu sendikaların gerçekleştirdikleri eylemlerde yasa dışı olarak kabul edilen bir takım örgütlerin pankartlarının yer almasının verdiği rahatsızlığın olduğunu ve bu nedenle söz konusu Işıklar, “Takdim”, Birinç, a.g.e, s.II. 151 Birinç, a.g.e, ss.7-8. 152 142 Damladan Deryaya sendikaların, memur sendikal hareketine karşı oluşturulmuş birer hareket olduğu yönünde değerlendirmede bulunulduğunu” belirtiyordu. Daha sonra “bilim adamlarının memur sendikalarının Anayasaya aykırılık taşımadığı ve sendika hakkının uluslararası sözleşmelerin güvencesi altında olduğu yönündeki açıklamalarına itibar ederek, 22 Nisan 1992 tarihli Danıştay Birinci Dairesi’nin kararını da göz önüne alarak, memur sendikalarının Anayasaya aykırılığı yönündeki düşüncemizi terk ettik” ancak, “örgütsel mücadelemizin hiçbir aşamasında sendikalaşmaya karşı olduğumuz yönünde bir açıklamamız olmadığı gibi yaptığımız faaliyetlerle ve ortaya koyduğumuz eserle, memurların sendikalaşması konusundaki tavrımızı en güzel şekilde ortaya koyduk.” diyordu.153 Sendikaların tümünün tüzüklerinde “amaç” maddesi şu şekilde belirtilmişti: “Madde 4: Sendika; Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması ve yaşatılması doğrultusunda, demokratik ilkelerden sapmadan; milli-manevi değerlere bağlı ve saygılı, demokrasinin korunup yerleşmesine, sosyal adaletin gerçekleşmesine ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılmasına hizmet etmeyi, Devlet-millet bütünleşmesini temin etmek suretiyle toplum ve iş barışını tesis etmeyi; hür sendikacılık ilkeleri içerisinde üyelerinin sosyal adalet ve sosyal güvenliğe kavuşturulması çerçevesinde; üyelerinin ortak ekonomik, sosyal, meslekî hak ve menfaatlerini koruma ve geliştirme amacını taşır.” 1989 yılı ile birlikte güçlenen işçi sendikacılığı karşısında bazı sosyalist-komünist çizgideki örgütler; işçiler, memurlar ve Kürt hareketinin ittifakını savunuyor, bu düşüncedeki memur örgütlerinin çoğu ulusların kendi kaderini tayin hakkı, kirli savaşın durdurulması, anadilde eğitim, genel af gibi talepleri dile getiriyor, tüzüklerinde bu konulara yer veriyordu.154 Türkiye Kamu-Sen’i oluşturan sendikaların tamamının tüzüklerinde Devletin ve milletin bütünlüğüne vurgu yapılması; sendikal anlayış bakımından, diğer memur sendikaları ile aradaki farkı açıkça ortaya koymaktaydı. Taşçı, a.g.e, ss.131-132. 153 Canan ve Yıldırım Koç, a.g.e, ss.30-31. 154 143 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- 2. Sendikalar ve İlk Yönetici Kadroları a) Türk Büro-Sen Türkiye Büro, Ticaret ve Kültür İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası; Türk Büro-Sen’in Genel Başkanı Ali Işıklar, kuruluş işlemlerinin tamamlanmasının ardından yaptığı açıklamada Türk Büro-Sen’in, daha başlangıçta geniş bir tabana dayalı olarak kurulduğunu ve kısa zamanda işkoluna dâhil olan kamu çalışanlarının ilgi odağı olduğunu belirtiyor, sendikaya gösterdikleri ilgi için tüm kamu çalışanlarına teşekkür ediyordu. Sendikada ilk görev bölümü şu şekilde yapılmıştı: Genel Başkan: Ali Işıklar Genel Başkan Yardımcısı: Şükrü Durgut Genel Sekreter: Tacettin Öz Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ayhan Küçükaslan Genel Eğitim Sekreteri: Bekir Çelebioğlu Genel Mali Sekreter: Fahrettin Yokuş Genel Mevzuat Sekreteri: Adnan Gül b) Türk Eğitim-Sen Türkiye Eğitim ve Öğretim İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası; Türk Eğitim-Sen’in ilk Genel Başkanı Şuayip Özcan, sendikanın tanıtımı ile ilgili olarak yaptığı açıklamada memurlara sendikal hakların verilmesine dair yapılan koalisyon protokolüne değiniyor, Türk Eğitim-Sen’in ILO standartlarına uygun bir biçimde kurulduğunu belirtiyor ve tüm eğitim çalışanlarını Türk Eğitim-Sen çatısı altında toplanmaya davet ediyordu. Sendikanın ilk Yönetim Kurulu ise şu şekildeydi: Genel Başkan: Şuayip Özcan Genel Başkan Yardımcısı: Harun Ceyhan Genel Sekreter: Şeref Dilmen Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Mehmet Topalgökçeli Genel Eğitim Sekreteri: Sait Sarıaslan 144 Damladan Deryaya Genel Mali Sekreter: Yaşar Yeniçerioğlu Genel Mevzuat Sekreteri: İdris Uğurlu c) Türk Maden-Sen Türkiye Maden, Çimento, Toprak ve Cam İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası; Türk Maden-Sen’in Genel Başkanlığına Harun Önder seçilmişti. Harun Önder, sendikanın kuruluşunun ardından “Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması ve yaşatılması doğrultusunda, hür sendikacılık ilkesi içerisinde, işkolunda bulunan kamu çalışanlarımızın her türlü ekonomik ve sosyal problemlerinin çözümü için Türk Maden-Sen’i kurduk. İşkolumuzda bulunan Enerji Bakanlığı Maden Dairesi, MTA, TKİ, Etibank, Çinkur, Çitosan ve Karadeniz Bakır İşletmeleri’nde çalışan tüm kamu çalışanı arkadaşlarımız arasında en ufak bir ayrım gözetmeden, tüm ekonomik ve sosyal problemlerine çare bulmak, en önemli görevimizdir.” diyordu. Sendikanın yönetim kademesi ise şu şekilde belirlenmişti: Genel Başkan: Harun Önder Genel Başkan Yardımcısı: Mehmet Yavuz Genel Sekreter: Nuri Kaya Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Naci Doğan Genel Eğitim Sekreteri: Recai Toker Genel Mali Sekreter: Adem Kader Genel Mevzuat Sekreteri: Muhsin Açık ç) Türk Tarım-Sen Türkiye Tarım ve Orman İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası; Türk Tarım-Sen’de Genel Başkanlığa Rıza Rençberoğlu seçilmişti. Rençberoğlu, sendikanın kuruluş işlemlerinin 18 Haziran 1992’de tamamlandığını belirtiyor ve “Sendikamızın bir an önce teşkilatlanmasını tamamlaması, bölge, il ve işyeri temsilciliklerinin kurulması ilk hedefimizdir. Sendikamız, Tarım ve Köyişleri ile Orman Bakanlıkları çalışanlarına ve milletimize hayırlı olsun.” şeklinde açıklamada bulunuyordu. 145 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -ITürk Tarım-Sen’in yönetiminde şu isimler vardı: Genel Başkan: Rıza Rençberoğlu Genel Başkan Yardımcısı: Metin Çobanoğlu Genel Sekreter: Hüseyin Yenikomşu Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Zafer Ekinci Genel Eğitim Sekreteri: Nevzat Mansuroğlu Genel Mali Sekreter: Zeki Tamcan Genel Mevzuat Sekreteri: Nahit Onuk d) Türk Ulaşım-Sen Türkiye Ulaştırma İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası; Türk Ulaşım-Sen’de ise Genel Başkanlığa Yaşar Asiler geliyordu. Yaşar Asiler, bugüne kadar kamu çalışanlarının sendikal haklarının kısıtlanması nedeniyle, ekonomik ve sosyal bunalım içine itildiğini, Türk Ulaşım-Sen’in tüm ulaştırma çalışanlarının hizmetine koşmak için kurulduğunu söylüyor; ulaştırma çalışanlarını kendi sendikalarına sahip çıkmaya davet ediyordu. Türk Ulaşım-Sen’in oluşturulan ilk Yönetim Kurulunda şu isimler yer almıştı: Genel Başkan: Yaşar Asiler Genel Başkan Yardımcısı: Nazmi Güzel Genel Sekreter: M. Erdoğan Divi Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ersoy Türkyılmaz Genel Eğitim Sekreteri: Galip Yardımcı Genel Mali Sekreter: Enver Çetiner Genel Mevzuat Sekreteri: Kenan Dikbaş e) Türk Enerji-Sen Türkiye Enerji İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası; Türk EnerjiSen’in Genel Başkanı H. Hüseyin Akdağ yaptığı konuşmada, “Ülkemizde istikra unsuru olarak gördüğüm sendika ve üst kuruluşumuz olan konfederasyonumuzun milletimize ve çalışanlarımıza hayırlı 146 Damladan Deryaya olmasını diliyorum. Biz haklı bir yolda bir kıvılcım olduk, büyümesi ve gelişmesi sizlerin destek ve yardımlarınızla mümkün olacaktır. Gelin bir olalım, iri olalım, diri olalım.” diyordu. Sendikanın ilk yönetimi şu şekilde teşkil etmişti: Genel Başkan: H. Hüseyin Akdağ Genel Başkan Yardımcısı: Muhittin Murat Genel Sekreter: Osman Kurt Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Fikret Temiz Genel Eğitim Sekreteri: İbrahim Özgen Genel Mali Sekreter: Tarık Sanaç Genel Mevzuat Sekreteri: İbrahim Kasal f) Türk Petrol-Sen Türkiye Petrol, Kimya, Lastik İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası; Türk Petrol-Sen’de ise Cengiz Öztürk Genel Başkan oluyordu. Öztürk, sendikanın tanıtımı ile ilgili olarak yaptığı açıklamada Türk Petrol-Sen’in dil, din, ırk, siyasi ve düşünce ayrımı gözetmeksizin, işkolundaki kamu çalışanlarını, dayanışma ve çalışmaya davet ettiklerini, prensip olarak bütün kamu çalışanlarına seslendiklerini belirtiyordu. Sendikanın Yönetim Kurulu şöyleydi: Genel Başkan: Cengiz Öztürk Genel Başkan Yardımcısı: Selçuk Coşkun Genel Sekreter: Ahmet Alıcı Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Veli Kaya Genel Eğitim Sekreteri: Muharrem İnce Genel Mali Sekreter: Mesut Eren Genel Mevzuat Sekreteri: Mustafa Yandakçı g) Türk Metal-Sen Türkiye Metal Sanayi İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası; Türk Metal-Sen Genel Başkanı Abdullah Tatar, “Metal işkolunda, kamu 147 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Içalışanları adına Türk Metal Sendikasını kurduk. Camiamıza hayırlı olsun. Ankara’da ve diğer metal çalışanlarının bulunduğu yerleşim yerlerine şubeler açarak üye kaydına başlıyoruz.” sözleriyle sendikanın kuruluşunu duyuruyordu. Sendikanın Yönetim Kurulunda şu isimler yer alıyordu: Genel Başkan: Abdullah Tatar Genel Başkan Yardımcısı: Rahmi Çakan Genel Sekreter: Fuat Tigin Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: İsmet Demirci Genel Mali Sekreter: Sinan Şentürk Genel Mevzuat Sekreteri: Zekeriya Kavlak ğ) Türk Banka-Sen Türkiye Banka ve Sigorta İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası; Türk Banka-Sen’de Genel Başkanlığa Mehmet Özsöz seçiliyordu. Özsöz, sendikayı tanıtırken, banka çalışanlarının sorunlarını dile getiriyor, “Banka çalışanları; birbirleriyle konuşma, tanışma ve birbirini yakinen tanıma fırsatını, sadece yemek kuyruğunda, mesai çıkışında veya varsa servis araçlarında bulmaktadır. Bu hususlar dikkate alındığında zoru başarmak mecburiyetinde olan banka çalışanlarını, sendikamız ana tüzüğü ile sendikal harekete esas aldığımız umdeler etrafında bir ve beraber olmaya çağırıyorum.” diyordu. Sendikanın ilk Yönetim Kurulu üyeleri: Genel Başkan: Mehmet Özsöz Genel Başkan Yardımcısı: Yakup Canver Genel Sekreter: Kemal Katar Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Hüseyin Güneş Genel Eğitim Sekreteri: Çetin Dağlar Genel Mali Sekreter: Adil Işık Genel Mevzuat Sekreteri: Ergin Arıyak 148 Damladan Deryaya h) Türk Haber-Sen Türkiye Haberleşme, Kâğıt ve Basın-Yayın İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası; Türk Haber-Sen’in Genel Başkanı olan Resul Akay ise sendikanın faaliyet göstereceği işkolundaki kamu çalışanlarının ekonomik, sosyal ve mesleki problemlerinin her geçen gün büyüdüğünü; Türk Haber-Sen’in hak arama ve elde etmenin bir yolu olduğunu belirtiyor, tüm çalışanları sendikanın şube yönetimlerine ve işyeri temsilciliklerine talip olmalarını beklediklerini söylüyordu. Türk Haber-Sen’in yönetim kademesi şu şekilde belirlenmişti: Genel Başkan: Resul Akay Genel Başkan Yardımcısı: Naci Kızılkaya Genel Sekreter: İbrahim Yavuz Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Mustafa Bolat Genel Eğitim Sekreteri: Ahmet İskender Genel Mali Sekreter: Kamil Köse Genel Mevzuat Sekreteri: İsmail Çelik ı) Türk Gıda-Sen Türkiye Gıda Sanayi İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası; Türk Gıda-Sen Genel Başkanı Ahmet Alperen, sendikayı tanıtırken memurluğun daha önceleri refah seviyesi yüksek bir yaşama imkânı sağlarken giderek çaresiz insanların kabullenebileceği bir meslek haline geldiğine vurgu yapıyor, bu durumun memurların hakkını arayacak teşkilatları olmamasından kaynaklandığını belirtiyordu. Alperen, sendikanın kendi içinde teşkilatlanmasını tamamladığını ve hızla üye kayıt işlemi gerçekleştirdiğini açıklıyordu. Sendikanın Yönetim Kurulunda şu kişiler görev almıştı: Genel Başkan: Ahmet Alperen Genel Başkan Yardımcısı: Nihat Karadeniz Genel Sekreter: Tuncer Kırhan Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ahmet Akyüz Genel Eğitim Sekreteri: Yavuz Koca 149 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IGenel Mali Sekreter: Hüsnü Köse Genel Mevzuat Sekreteri: Ali Kaşak i) Türk İmar-Sen Türkiye İmar ve İnşa İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası; Türk İmar-Sen’in Genel Başkanlığına seçilen Enver Birinç, Türk İmarSen’i çalışanların dertlerine çare bulmak, haklarını savunmak, birlik ve beraberlik içinde, dayanışma ve yardımlaşma düşüncesiyle kurduklarını açıklıyordu. Yönetim Kurulunda şu isimlere yer verilmişti: Genel Başkan: Enver Birinç Genel Başkan Yardımcısı: Ural Yılmaz Genel Sekreter: Emanet Olgun Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ekrem Kayhan Genel Eğitim Sekreteri: Tamer Yiğit Genel Mali Sekreter: Aslan Uzunşimşek Genel Mevzuat Sekreteri: Zekeriya Demir j) Türk Sağlık-Sen Türkiye Sağlık İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası; Türk SağlıkSen’in ilk Genel Başkanı Umut Yılmazel oldu. Yılmazel, sendikanın kuruluşu hakkında bilgi verirken, “Bizler emeğe saygı duyarak, tartışmaların önüne geçmek ve bedenen, zihnen verilen emeğimizin karşılığını alabilmek için çağdaş, demokratik, katılımcı bir zeminde geniş tabanlı bir memur kitlesiyle sendikal mücadelemizi başlatmış bulunuyoruz. Bize göre insan ister bedenen isterse zihnen çalışsın meşru platformda ve iyi niyetle hareket ettiği müddetçe övülmeye değerdir.” diyordu. Sendikanın ilk yönetim kademesi şu şekildeydi: Genel Başkan: Umut Yılmazel Genel Başkan Yardımcısı: Yunus Dümen Genel Sekreter: Ömer Özay Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: İsmet Ayturan 150 Damladan Deryaya Genel Eğitim Sekreteri: Yücel Amil Genel Mali Sekreter: Edip Demir Genel Mevzuat Sekreteri: Sait Görel k) Türk Genel-Sen Türkiye Genel Hizmetler İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası; Türk Genel-Sen Genel Başkanı olan Muharrem Beşir ise sendikayı tanıtırken “Sendikamız, Türkiye sathındaki belediyelerimizde çalışmakta olan memurlarımızı bir çatı altında toplayacak, onların insan onuruna yaraşır çalışma şartları, ücret ve sosyal haklar elde etmeleri konusunda grevli – toplu sözleşmeli sendikal hakların bir an önce alınması için her türlü yasal çalışmayı ve etkinliği sonuna kadar sürdürecektir.” diyordu. Sendika Yönetim Kurulunu şu şekilde belirlemişti: Genel Başkan: Muharrem Beşir Genel Başkan Yardımcısı: İsa Sarı Genel Sekreter: Selver Korkut Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Adem Güni Genel Eğitim Sekreteri: Kenan Bulut Genel Mali Sekreter: Mustafa Özengen Genel Mevzuat Sekreteri: Yüksel Yanmaz B. TÜRKİYE KAMU-SEN’İN KURULUŞU 1. Türkiye Kamu-Sen Kuruluyor Sendikaların kuruluş dilekçelerinin Ankara Valiliğine verilmesinin ardından prosedür işletilmeye devam etti. Sendikaların kurulmasından altı gün sonra, 24 Haziran 1992 Çarşamba günü 14 sendika bir araya geldi ve Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu; Türkiye Kamu-Sen kuruldu. Ankara Valiliği, kuruluş dilekçelerini kabul etmesine rağmen Türkiye’de memur sendikacılığının anayasal dayanaktan yoksun olduğu, dolayısıyla hukuka aykırı olduğu gerekçesi ile kurulan her sendika ve Türkiye Kamu-Sen aleyhine Ankara Asliye Hukuk Mahke151 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Imeleri nezdinde davalar açıyordu. Ancak ilerleyen dönemde davalar, kapatma isteminin reddedilmesiyle sonuçlanacaktı. Türkiye Kamu-Sen’in kapatılması ile ilgili olarak 22. Asliye Hukuk Mahkemesinde155, Türk Haber-Sen’in Ankara Asliye 12. Hukuk Mahkemesi’nde, Türk Büro-Sen’in Ankara Asliye 18. Hukuk Mahkemesi’nde156, Türk Eğitim-Sen’in Ankara Asliye 9. Hukuk Mahkemesi’nde157 açılan davalar sonucunda, 1994 yılında kapatma isteğinin reddine karar verilecek; böylece sendikal haklar yargı yoluyla da kazanılmış olacaktı. 2. Türkiye Kamu-Sen’in İlk Yönetimi ve Kurucular Kurulu Kuruluş tarihi olan, 24 Haziran 1992 itibarı ile Türkiye KamuSen’in ilk yönetimi; Genel Başkan Ali Işıklar (Türk Büro-Sen Genel Başkanı); Genel Başkan Yardımcıları Şükrü Durgut (Türk Büro-Sen Genel Başkan Yardımcısı), Şuayip Özcan (Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı), Umut Yılmazel (Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı), Rıza Rençberoğlu (Türk Tarım Orman-Sen Genel Başkanı) ve Resul Akay (Türk Haber-Sen Genel Başkanı); Genel Sekreter Yaşar Asiler (Türk Ulaşım-Sen Genel Başkanı); Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Şükrü Yaşar Yüksel (Türkiye Kamu-Sen ve Türk Tarım Orman-Sen Kurucular Kurulu Üyesi); Genel Eğitim Sekreteri Harun Önder (Türk Maden-Sen Genel Başkanı); Genel Mali Sekreter Ahmet Alperen (Türk Gıda-Sen Genel Başkanı); Genel Mali Sekreter Yardımcısı Emanet Olgun (Türk İmar-Sen Genel Sekreteri); Genel Teşkilatlandırma Sekreter Yardımcısı Muhittin Murat (Türk Enerji-Sen Genel Başkan Yardımcısı); Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Özsöz (Türk Banka-Sen Genel Başkanı); Genel Eğitim Sekreter Yardımcısı Abdullah Tatar (Türk Metal-Sen Genel Başkanı) olmak üzere toplam 15 kişiden oluşmaktaydı. 155 Işıklar, “Konfederasyonumuz Yargı tarafından Tescil Edilmiştir”, Kamu Çalışanları, Sayı 44, Ağustos-Eylül 1994, s.4. 156 “Türk Haber-Sen ve Türk Büro-Sen’le ilgili Mahkeme Kararları” Kamu Çalışanları, Sayı 38, 15 Şubat 1994, ss.37-39. 157 “Türk Eğitim-Sen’e Yargıtay Vizesi”, Kamu Çalışanları, Sayı 51, 15 Temmuz 1995, s.33. 152 Damladan Deryaya Yedek yönetim ise Harun Ceyhan, Ömer Altunyüzük, Şeref Dilmen, Orhan Ekinci, Halit Karabulut, Edip Demir, Zeki Tamcan, Ural Yılmaz, Nevzat Mansuroğlu, Tacettin Öz, Bekir Çelebioğlu, Adnan Gül, Yavuz Koca ve Yücel Amil’den müteşekkildi.158 Konfederasyonun 54 kişilik Kurucular Kurulunda ise şu isimler yer almıştı: Ali Işıklar, Şükrü Durgut, Şuayip Özcan, Umut Yılmazel, Rıza Rençberoğlu, Resul Akay, Yaşar Asiler, Şükrü Yaşar Yüksel, Harun Önder, Ahmet Alperen, Emanet Olgun, Muhittin Murat, Mehmet Özsöz, Abdullah Tatar, Metin Çobanoğlu, Betül Karagöz, Muharrem Beşir, Yunus Dümen, Murat Çatakçı, Cengiz Öztürk, Hüseyin Yenikomşu, İsmet Ayturan, Hasan Hüseyin Akdağ, Ömer Özay, Selçuk Coşkun, Evinç Taymaz, Harun Ceyhan, Ömer Altunyüzük, Şeref Dilmen, Orhan Ekinci, Halit Karabulut, Edip Demir, Zeki Tamcan, Ural Yılmaz, Nevzat Mansuroğlu, Tacettin Öz, Bekir Çelebioğlu, Adnan Gül, Yavuz Koca, Yücel Amil, Naci Kızılkaya, İsa Sarı, Nazmi Güzel, Ersoy Türkyılmaz, Asri Es, Kemal Katar, Talip Ünsaldı, Enver Birinç, Selver Korkut, Çetin Çağlar, Naci Doğan, Fuat Tigin, Paşa Erkal, Nihat Karadeniz. Türkiye Kamu-Sen’in kuruluş işlemlerinin tamamlanmasının ardından 27 Haziran 1992 Cumartesi günü yapılan bir basın toplantısı ile sendikalar ve Konfederasyon kamuoyuna tanıtıldı. TÜRKAV ve Türkiye Kamu-Sen Kurucu Genel Başkanı Ali Işıklar, “Müjdeler olsun ki 14 işkolu itibarı ile sendikaları ve bu 14 sendikanın bir araya gelmesiyle de Türkiye Kamu-Sen’i kurmuş bulunuyoruz” diyor ve vakıftan konfederasyona gelinen süreci şu şekilde anlatıyordu: “Bir yandan kamuoyunun oluşturulmasında etkin bir gayret içinde olan Vakfımız diğer yandan bütün yurt sathında yaygın bir teşkilatlanma çalışması yaparak, kamu çalışanları nezdinde ciddi bir taban oluşturmuştur. Nitekim bugün yurt çapında 184 şubesi ve 157 bin kamu çalışanı üye sayısı ile kamu kesiminde en geniş tabana sahip yegâne kuruluş durumuna gelmiştir. Sendikaların kuruluşu için niçin bugünlere kadar beklediğimiz sorusu akla gelebilir. Sendikal hareketimizin odağında bütün kamu 158 “Türkiye Kamu Çalışanları Konfederasyonu”, Kamu Çalışanları, Sayı 19, 15 Temmuz 1992, s.8. (Ersin Taşçı, Memurlar Sendikal Haklar ve Türkiye Kamu-Sen adlı kitabında Şuayip Özcan’a Türkiye Kamu-Sen Yönetim Kurulu listesinde yer vermemiştir.) 153 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Içalışanlarını gördüğümüz için, daha başlangıçta cılız, tabansız, güven vermeyen bir görüntü ile yola çıkmak yerine; geniş tabanlı, katılımcı, muhtemel birtakım sayısal barajları aşacak bir potansiyelle yola çıkmayı hedefledik. Bu yüzden kuruluşumuz bugünlere sarktı… TÜRKAV’ın koordinatörlüğünde, takriben 300 bin kamu çalışanının mensup olduğu 30 kadar dernek, vakıf, birlik, oda, ve benzeri kuruluş bir araya gelerek; - Sendikal faaliyetlerin müştereken yürütülmesine ilişkin bazı ilkeler belirlemişler, -Yine sendikal faaliyetleri yürütmek üzere bir ‘Sendikal Çalışmalar Hazırlık Komisyonu’ teşkil etmişlerdir. Sendikal Çalışmalar Hazırlık Komisyonu’nun yaptığı planlı çalışmalar neticesinde: 1. 1992 Şubat ayı içerisinde ‘Demokratikleşme Sürecinde Kamu Çalışanlarının Sendikal Hakları’ konulu sempozyum tertip edilmiş, hükümet yetkilileri, siyasi parti temsilcileri ve ilim adamlarının tebliğler sunduğu sempozyumda sendikal haklar çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. tır. 2. Bir ‘Kamu Personeli Sendikaları Kanunu Taslağı’ hazırlanmış- 3. Yapılan etüt çalışması neticesinde, Türk kamu hizmetleri ana fonksiyonları itibariyle 14 ayrı işkolunda mütalaa edilmiştir. Türkiye Kamu-Sen Kuruluş Duyurusu Basın Toplantısı 154 Damladan Deryaya 4. Her bir işkolunda kurulacak olan sendikaların ve konfederasyonun adları belirlenerek kamuoyuna duyurulmuştur. 5. Hazırlanan taslak kanun esas alınarak, 14 ayrı sendika için 14 tüzük, konfederasyon için de bir tüzük hazırlanmıştır.”159 Çok sayıda basın mensubu ve her kesimden misafirin katıldığı tanıtım toplantısında, taşra ve merkezden çok sayıda memur da hazır bulunmuş, toplantının yapıldığı salona sığmayan misafirlerin bir kısmı ayakta kalmıştır.160 4. Türkiye Kamu-Sen’in Amacı ve Çalışma Konuları Türkiye Kamu-Sen 24 Haziran 1992 tarihinde, tüzüğündeki amaç maddesini şu şekilde belirtmişti: “Konfederasyonun amacı; üye sendikaların çalışma ilişkilerinden doğan ortak ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini mevzuat çerçevesinde korumak ve geliştirmek; aralarında karşılıklı yardımlaşmayı temin ederek çalışma barışının sağlanması ve devam ettirilmesi için başta Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin ve kamu yararının korunması temel ilkelerine sadık kalarak demokratik esaslar dâhilinde faaliyet göstermek ve çalışma ilişkilerinde kamu çalışanlarını ve sendikalarını yurt içinde ve dışında temsil etmektir.”161 Konfederasyonun açıklanan amaçlarına ulaşabilmesi için ise bir dizi çalışma konusu belirlenerek hazırlanan tüzük içerisinde yer verilmişti. Tüzükte, “Konfederasyon, amacını gerçekleştirmek için özellikle aşağıdaki konularda çalışma yapar.”deniliyor ve çalışma konuları şu şekilde sıralanıyordu: a) Kamu çalışanlarının kuvvetli bir konfederasyon etrafında toplanabilmesi açısından kamu çalışanları sendikalarının teşkilatlanmasına yardımcı olmak, b) Üye sendikaların kamu işverenleri ile yapacakları toplu iş sözleşmelerinde kamu çalışanları sendikalarına yardımcı olmak, Birinç, a.g.e, ss. 5-7. 159 160 Işıklar, “Sendikal Haklar Sosyal Adaletin Teminatıdır”, Kamu Çalışanları, Sayı 19, 15 Temmuz 1992, ss. 3-6. Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu Ana Tüzüğü, Ankara, 1992, s.1. 161 155 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ic) Çalışma şartlarını ve çalışma mevzuatını, memleket ekonomisine ve ortak menfaatlerine uygun şekilde düzenleyici tedbirler almak, d) Üye sendikaların toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde aralarındaki işbirliğini sağlamak, dengelemek, kanuni grevlerde sendikaların dayanma gücünü artırmak ve birlikte hareket etmelerine yardımcı olmak amacıyla fon kurmak, e) En üst düzeydeki kamu işverenleri ile yapılacak temel sözleşmelere taraf olmak, üye sendikaların kamu işverenleri ile yapacakları toplu görüşme ve toplu iş sözleşmelerinde uyacakları genel prensipleri belirlemek suretiyle çeşitli işkollarında uygulanacak normlarda birlik sağlamak, g) Üye sendikaların kamu işverenleri ve kamu kurum ve kuruluşlarıyla münasebetlerinde ihtiyaç duyulan her türlü bilgi ve hizmetleri üyelerine sunmak ve düzenlemek, g) Çalışma mevzuatı ile sosyal ve ekonomik konularda araştırmalar yapmak veya yaptırmak, eğitim kursları veya seminerler düzenlemek, h) Çalışma hayatından, mevzuattan veya örf ve adetten doğan hususlarda dava açmak ve bu münasebetle açılan davadan ötürü husumete ehil olmak, i) Mevzuat hükümleri çerçevesinde amacı ile ilgili milli ve milletlerarası kuruluşlara üye olmak veya bunların toplantılarına katılmak, kanun ve uluslararası antlaşma hükümlerine göre toplanan kurullara temsilci seçmek ve göndermek, j) Çalışma ilişkilerinden doğan konularda ve mevzuatın kendisine verdiği görevler çerçevesinde ilgili daire, makam ve kurullarda kamu çalışanlarını temsil etmek, gerekli delege temsilcileri seçmek, k) Üye kamu çalışanları sendikaları arasında çıkan uyuşmazlıkları uzlaştırıcı yollarla çözmeye çalışmak, l) Üyelerinin mensuplarının yararlanmaları için eğitim, sağlık ve spor tesisleri ile kütüphane kurmak, m) Mevzuat hükümleri dairesinde amacıyla ilgili olarak gazete, dergi, kitap gibi periyodik olan veya olmayan yayım faaliyetleri yapmak ve bu işler için gerekli basım tesisleri kurmak, 156 Damladan Deryaya n) Amacının gerektirdiği menkul ve gayrimenkulleri mevzuat hükümleri dairesinde satın almak, satmak, kiralamak veya kiraya vermek, menkullerini rehin, gayrimenkullerini ipotek etmek, başkalarına ait menkul ve gayrimenkuller üzerinde rehin ve ipotek kabul ve tesis etmek, gereğinde her türlü hukuki tasarrufta bulunmak, o) Amacı ile ilgili olarak her türlü teşebbüs, işlem ve görevleri ifa etmek ve mevzuata göre tanınan bütün hususları yerine getirmek için hak ve yetkilerini kullanmak.162 5. Türkiye Kamu-Sen’in Sendikal Harekette Esas Aldığı İlkeler ve Sendika Anlayışı Türkiye Kamu-Sen, demokratik toplum olabilmenin en önemli şartını, toplumu teşkil eden kesimlerin, özellikle kendilerini ilgilendiren kararların alınması ve uygulanmasına iştirak edebilmeleri olarak görmüştür. Katılımcılığı, demokrasiye dinamizm kazandıran önemli bir faktör olarak tanımlayan Konfederasyon, demokrasiyi yaşama ve yaşatma bilinci itibariyle fevkalade duyarlı bir kesim olan kamu çalışanlarının; sendikal haklar sayesinde, hem kendilerini ilgilendiren ekonomik, sosyal ve mesleki konulara ilişkin kararların alınmasında ve uygulanmasında söz sahibi olmak, hem de tecrübe ve birikimleri ile kamu hizmetlerinin daha iyileştirilmesi yönünde siyasi ve icrai karar mekanizmalarına ışık tutmak yoluyla Türk demokrasisine zenginlik ve işlerlik kazandıracağını vurgulamıştır. Sendikal hakların, Türkiye’nin itibarının da teminatı olduğunu, zira Türkiye’nin, milletlerarası camianın ayrılmaz bir parçası olarak BM, ILO, Avrupa Konseyi gibi teşkilatlara üye ve AT’ ye de üye olmaya aday bir ülke olduğunu belirtilmiştir. Başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmak üzere söz konusu teşkilatlarca hazırlanan pek çok belgede sendikal hakların teminat altına alındığı, Türkiye’nin ise bazı maddelerine çekince koymakla birlikte bu belgelerin hemen hepsini onayladığı hatırlatılmış ve bu bakımdan, bu belgelerle teminat altına alınan sendikal hakları çalışanlarına sağlamakla mükellef olduğu görüşü savunulmuştur. a.g.y, ss.1-2. 162 157 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -ISendikal hakların sosyal adaletin teminatı; bu hakların tanınmasının ise demokratik, sosyal ve uygar devlet olmanın bir gereği olduğu belirtilmiştir. Sendikal hakların bir bütün olduğu inancından yola çıkılarak, “sendikal haklar; sendika kurma, toplu sözleşme ve grev hakları bir arada bulunduğu takdirde gerçek anlamda sendikal hakların varlığından söz edilebilir. Toplu sözleşme ve grev hakkından mahrum bulunan bir sendikanın herhangi bir dernekten farkı olmayacaktır.”163 denilmiştir. Buna bağlı olarak Konfederasyonun ilkeleri şu şekilde belirlenmiştir164: - Hak olgusunu yerine getirilen görevlerin ve yüklenilen sorumlulukların bir gereği kabul edip, üretici, yol gösterici ve hak ettiğini almasını bilen bir sendikacılık anlayışı, - Sendikal hakları; sendika kurma hakkı, toplu sözleşme hakkı ve grev hakkını bir bütün olarak gören ve üçünün de aynı anda bir arada bulunması gerektiğine inanan bir sendika anlayışı, - Sendikal hareketin odağında çalışanların hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi olması gerektiğine inanan; dolayısı ile sendikal hareketi temel hedefinden saptıracak her türlü suistimale taviz vermeyen bir sendika anlayışı, - Üyelik hakkı hususunda kamu çalışanları arasında herhangi bir ayırım gözetmeyen, bütün kamu çalışanlarını kuşatabilecek KİTLE sendikacılığı anlayışı, - Yasaksız, gerçek anlamda demokratik, katılımcı ve hür bir sendikacılık anlayışı, - Siyaset yapma serbestîsi bulunan, ancak siyasi kuruluşlara paravan ve piyon olmayan bir sendika anlayışı, - Mesleki taassuptan uzak, genel menfaati gözeten, güçler ayırımı yerine güç birliği prensibinin hâkim olduğu bir sendika anlayışı, - Bütün çalışanların her şeyden önce bir insan olduğu dikkate alınarak mevki, makam ve unvan farklarını çalışanlar arasında herhangi bir ayrıcalık sebebi saymayan bir sendikacılık anlayışı, Işıklar, a.g.k, s. 5. 163 Dünden Bugüne Türkiye Kamu-Sen, Türkiye Kamu-Sen Basın Bürosu, Ankara, 1995, ss.6-7. 164 158 Damladan Deryaya - Türk milletinin ebediyen hür ve bağımsız yaşamasını esas alan, Türk Devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün olduğu ilkesinden asla taviz vermeyen bir sendika anlayışı, - Her türlü faaliyetlerinin özellikle üyelerinin ve herkesin denetimine açık gerçek anlamda şeffaflık ilkesinin hâkim olduğu bir sendikacılık anlayışı, - Kamu çalışanları için fevkalade ehemmiyet arz eden aşağıdaki temel meselelerin çözümüne öncelik veren bir sendika anlayışı: 1. Toplu sözleşmeli ve grevli sendikal hakların elde edilmesi anlayışı, 2. Eşit işe eşit ücret ilkesinden hareketle en az ücretin, çalışanların uygarca yaşamasını temin edecek seviyeye getirilmesi ile ücret sisteminin liyakat, iş güçlüğü, iş riski, kıdem gibi adil kıstaslara dayandırılması ve ücretleri enflasyona karşı koruyucu tedbirlerin alınması, 3. Personel Rejimi’nin çalışanların ihtiyaçlarına cevap verebilecek ve günün şartlarına uygun tarzda ıslahı veya yeniden düzenlenmesi, Memur Güvencesi: Kamu çalışanlarının tayin, nakil, terfi ve işe alınması gibi durumlarının kanun garantisi ile teminat altına alınarak siyasal iktidarların keyfi uygulamalarından kurtarılması, (Müsteşar, Genel Müdür hariç) 5- Can Güvenliği: Kanun hâkimiyetinin sağlanması ve devlet otoritesinin tesisi yönünden her nerede olursa olsun kamu çalışanlarının can güvenliklerinin korunmasına büyük hassasiyet gösterilmesi ve can güvenliği olmayan bölgelere istek dışında tayin yapılmaması. C. KURULUŞTAN 24 ARALIK 1995 GENEL SEÇİMLERİNE KADARKİ SÜREÇ 1. İlk Yurt Gezileri ve Teşkilatlanma Çalışmaları Memur sendikacılığının başarıya ulaşabilmesi için gerekli olan en önemli olgunun kitleselleşmek ve geniş bir kesimi temsil etmekten geçtiğini düşünen Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, örgütlenmeye büyük önem vermişlerdir. Bu nedenle Türkiye Kamu-Sen’in kurulmasının hemen ardından, Konfederasyonun ve sendikaların ülke çapında tanıtılması ve sendikalara yeni üye kazandırılması için girişimlere başlanmıştır. Bu çerçevede konfederasyon yönetim kurulu, 159 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iyurt genelinde toplu ziyaretler gerçekleştirmişler, gidilen şehirlerde iş yeri ziyaretleri, konferanslar ve açık hava toplantıları yapmışlardır. İskenderun Toplantısı 1992 yılının Ağustos ayı içerisinde Kırıkkale, Elbistan, Kahramanmaraş, İskenderun ve Mersin toplantılarına katılan Türkiye Kamu-Sen heyeti, büyük ilgi ile karşılanmış, Konfederasyonun Genel Başkanı Ali Işıklar, ziyaret sonrasında aslında bu denli yüksek bir katılımı beklemediğini itiraf etmiştir.165 Diğer taraftan Türk Eğitim-Sen, Türk Sağlık-Sen, Türk Büro-Sen, Türk Enerji-Sen, Türk Tarım Orman-Sen ve Türk Genel HizmetSen’in Kahramanmaraş teşkilatlanması tamamlanmış; Türk EnerjiSen, Afşin-Elbistan-Göksu ilçelerinde bölge sendikası kurma faaliyetlerini hızlandırmıştır. İskenderun ziyaretinde Türk Metal-Sen ve Türk Eğitim-Sen; Mersin ziyaretinde ise özellikle Türk Haber-Sen, üye sayısını oldukça arttırmıştır. Kırıkkale’de büyük bir katılımla gerçekleşen kapalı salon toplantısında ise memurlar, Türkiye Kamu-Sen’e büyük destek vermişlerdir. Eylül ve Ekim aylarında gerçekleştirilen Samsun, Trabzon, Eskişehir, Bursa ziyaretlerinin ardından Ekim ayı sonunda üye sayısının “Memurun Eli, Ayağı, Dili Olduk”, Kamu Çalışanları, Sayı 21, 15 Eylül 1992, s.7. 165 160 Damladan Deryaya 250 bine ulaştığı tespit edilmiş; 1993 yılının başında da Konya, Aksaray, Niğde, Balıkesir ve Denizli ziyaretleri dikkat çekmiştir. Kuruluşunun hemen ardından gerçekleştirilen yurt gezilerinin, teşkilatlanma yolunda, Türkiye Kamu-Sen’in önünü açtığını ve Konfederasyonun tanıtımı açısından faydalı olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle TÜRKAV öncülüğündeki dernek ve vakıflar sayesinde, kısa zamanda büyük bir memur kitlesini üye yapmayı başaran Konfederasyon, konferanslar vererek bir taraftan sendikal bilincin yükselmesine katkıda bulunurken diğer taraftan da il örgütlenmelerini sağlamıştır. 2. Türkiye Kamu-Sen’in “Kamu Personeli Sendikaları Kanun Taslağı” Hazırlaması Gerek Türkiye Kamu-Sen çatısı altında gerekse bağımsız olarak birçok memur sendikası kurulmuş olmasına ve koalisyon hükümetinin bu sendikaların varlığına göz yummasına rağmen, sendikaların kuruluş, işleyiş ve etkinlikleri ile ilgili yasal düzenleme çalışmalarının bir türlü netlik kazanmaması dikkat çekiciydi. 1992 yılının bahar aylarında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından başlatılan genel çerçeve belirleme çalışmaları ilerledikçe, birçok taslak metin ortaya çıkmıştı.166 Üstelik bu çalışmalar tek taraflı olarak yürütülüyor, memur sendikaları muhatap olarak kabul edilmiyordu. 1965 yılında, memurların sendikal haklarını düzenlemek amacıyla çıkarılan 624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları Kanunu da tek taraflı bir bakış açısı ile hazırlanmış, bu nedenle memurlara toplu sözleşme ve grev hakkı getirmemişti. Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, sendikalaşmadan önce Vakıf faaliyetlerini yürütürken dahi, kamu çalışanlarının görüşlerinin alınmak suretiyle memurların sendikal haklarının yasal çerçevesinin bir an önce belirlenmesini istiyor, bu nedenle siyasi partiler nezdinde girişimlerde bulunuyorlardı.167 Bu süreçte 1991 yılının ikinci yarısından itibaren çalışmalarına başlayan Sendikal Çalışmalar Hazırlık Komisyonu, değişik dernek ve vakıfların da görüşünü alarak, bilim adamları ve üniversitelerin katkılarıyla “Kamu Personeli Sendikaları Gülmez, a.g.e, 2002, s.323. 166 Taşçı, a.g.e, s.141. 167 161 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IKanunu” taslağı hazırlamış ve 16 Şubat 1992’de Kocatepe Konferans Salonunda gerçekleştirilen panelde siyasi çevrelerin ve kamuoyunun görüşüne sunmuştu. İşte bu taslak, Türkiye Kamu-Sen’in kurulmasının ardından, Konfederasyonun hazırladığı Kamu Personeli Sendikaları Kanunu taslağı olarak tekrar kamuoyu önüne çıkarılıyordu. Hazırlanan taslağın birinci maddesinde, kamu kurum ve kuruluşlarında işçi olarak çalışanlar dışındaki tüm kamu hizmeti personeli ve kamu kuruluşları tarafından meydana getirilen sendikalar ile konfederasyonların kuruluş, faaliyet ve denetlenmelerinin düzenleneceği belirtiliyor; dolayısı ile taslak, yalnızca çalışanların oluşturacağı sendikaları değil aynı zamanda kamu işveren kesiminin de sendikal faaliyetlerini düzenleme amacı taşıyordu. Buna göre kamu kurum ve kuruluşlarında işçi statüsü dışındaki tüm çalışanlar, sendika kapsamı içine alınmış oluyordu. Taslağın ikinci maddesinde konfederasyon oluşturabilmek için en az 10 farklı işkolunda faaliyet gösteren sendikaların bir araya gelmesi şart koşuluyordu. Taslağın üçüncü maddesiyle sendikal örgütlenmenin işkolu esasına göre yapılacağı belirtiliyor; otuz sekizinci maddede ise kamu hizmetleri, 14 işkolu olarak sıralanıyordu. Sendikaların kurulması için valiliklere başvurunun yeterli olacağı hükmü beşinci maddede düzenleniyor; on beşinci maddede ise yüksek yargı organları ve Milli İstihbarat Teşkilatı mensupları ile mülki amirler ve belediye başkanları ile subay ve astsubaylar dışında tüm kamu çalışanlarının sendika üyesi olabileceği belirtiliyordu. İşyeri sendika temsilcilerinin teminatının belirlendiği on dokuzuncu maddede, sendika temsilcilerinin ve üyelerin isteği dışında görev yeri ve unvanının değiştirilemeyeceği, bu maddeye göre mağdur edilen kişiye, 10 yıllık ücretinden az olmamak üzere tazminat ödenmesi hükme bağlanıyordu. Taslağın yirminci maddesinde ise sendikaların üyeleri adına dava açma hakkı ile toplu sözleşme ve grev hakkı teminat altına alınmışken; taslakta toplu sözleşmenin ne şekilde yapılacağı ve anlaşmazlıkların nasıl çözüme kavuşturulacağına dair özel hükümler yer almıyor, otuz altıncı maddede “… Bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde Medeni Kanun, Dernekler Kanunu, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu… hükümleri uygulanır.” denilerek, toplu 162 Damladan Deryaya sözleşme ve uyuşmazlık sisteminin, işçilerle aynı mevzuat hükümlerine tabi olacağı belirtiliyordu. 3. Türkiye Kamu-Sen’in Hazırladığı Taslak İçin Siyasi Destek Arayışları a) Koalisyon Hükümeti Sözcüsü Akın Gönen Ziyareti Türkiye Kamu-Sen’in kurulmasının ardından bir taraftan örgütlenme faaliyetleri sürerken diğer taraftan da sendikalar için yasal alt yapı oluşturma girişimleri yoğunluk kazanmıştı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından tek taraflı olarak hazırlanan taslaklara alternatif olması amacıyla, değişik çevrelerin görüşlerine başvurularak hazırlanan Kamu Personeli Sendikaları Kanunu taslağının siyasi çevrelere sunulması ve bu konuda kamuoyu oluşturulması hedefiyle ilk olarak zamanın Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Akın Gönen ile görüşüldü. 8 Ağustos 1992’de yapılan ziyarette memur sendikaları ile ilgili olarak yapılacak düzenlemelerin, çalışanların beklentisini karşılaması gereği üzerinde duruldu. Görüşmede, İçişleri Bakanlığı tarafından valiliklere gönderilen 28 Şubat 1991 tarihli genelgenin iptal edilmesi konusu da gündeme geliyor ancak bu konuda Akın Gönen’in söz vermesine rağmen bir gelişme sağlanamıyordu.168 Bu dönemde özellikle Yıldırım Aktuna’nın bakanı olduğu Sağlık Bakanlığı’na bağlı kuruluşlarda yüzlerce memur; siyasi, kişisel ya da keyfi nedenlerle sürgüne gönderiliyor; hatta bir Bakanlık Daire Başkanı, İl Sağlık Müdürü’nün emrine şef olarak atanıyordu. Daha sonra Türk Sağlık-Sen’e Genel Başkan olacak olan ve o günlerde aktif bir şekilde sendikacılıkla uğraşan Mehmet Bayraktar da uzman kadrosunda görev yapmakta iken memurluğa atanıyordu. Bu uygulamalarla ilgili olarak Bölge İdare Mahkemelerinde açılan davalar kazanılmasına rağmen Bakanlık, bu tutumunda ısrar ediyordu. Türk Sağlık-Sen yetkilileri bir taraftan konuyu kamuoyu gündemine taşıyor diğer taraftan da siyasi çevreler nezdinde girişimlerde bulunuyorlardı. Konu, Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Taşçı, a.g.e, s.166. 168 163 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IAkın Gönen’e de iletildi.169 Sonuçta Yıldırım Aktuna, bu tutumundan vazgeçerek kamu görevlileri üstündeki baskıyı kaldıracaktı. b) Başbakan Süleyman Demirel Ziyareti Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Ali Işıklar ve 14 sendikanın genel başkanından oluşan beraberindeki heyet, 6 Ekim’de memur sorunlarını iletmek ve hazırladıkları kanun taslağını sunmak üzere DYP Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel’i ziyaret ettiler. Ziyarette Türkiye Kamu-Sen’in kuruluş öncesi ve sonrasındaki faaliyetleri ile ilgili olarak Başbakan Süleyman Demirel’e bilgi veren Ali Işıklar, sendikanın kısa bir süre içinde 213 şubeye ve 250 bin dolayında üyeye ulaştığını belirtiyordu.170 Sendikaların hükümet tarafından muhatap kabul edilmesine ve kamu görevlilerinin sendikal haklarının yüksek yargı organlarınca da tanınmış olmasına rağmen idare tarafından sendika yöneticilerine baskı yapıldığını söyleyen Işıklar, kamu çalışanlarının ücretlerinin düşük olduğunu vurguluyor ve yıllardır biriken sorunların ancak sendikal hakların tam olarak elde edilmesiyle son bulacağını belirtiyordu. Ziyarette hazırlanan kanun taslağı da Başbakan Demirel’e de sunuldu. Süleyman Demirel ise memurların yaşadığı sorunların, yılların birikimi sonucunda ortaya çıktığını, çözümün de zaman alacağını belirtirken, “Memurlara muhakkak surette sendikal hakları verilecektir. Ancak bu hakların en iyi şekilde kullanılabilmesi için mevzuatta bazı değişikliklerin yapılması gerekmektedir.” diyordu. Ziyarette Ali Işıklar, Başbakan Demirel’i Konfederasyonun yeni hizmet binasının açılış törenine davet ediyor, Başbakan da açılışa geleceğine dair söz veriyordu. c) DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit Ziyareti Memur sendikacılığına dikkat çekilmesi ve sorunların çözülmesi noktasında yapılan ziyaretler, muhalefet partilerinin genel başkan169 Akın Gönen, “Ortak Nokta Bulacağımızı Ümit Ediyorum”, Kamu Çalışanları, Sayı 20, 15 Ağustos 1992, ss.3-5. 170 Süleyman Demirel, “Sendikal Haklar Mutlaka Verilecektir”, Kamu Çalışanları, Sayı 22, 15 Ekim 1992, s.3. 164 Damladan Deryaya larıyla sürüyordu. Türkiye Kamu-Sen heyeti, DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit ile gerçekleştirdiği görüşmede de grev ve toplu sözleşme haklarını içeren sendikal hak talebinde bulunuyor; bu konuda Ecevit’ten tam destek geliyordu. DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, şöyle diyordu: “… Sorununuzu çok özlü bir şekilde ifade ettiniz. Hazırladığım notlarla sizin ifadeleriniz arasındaki çok büyük uyum beni mutlu etmiştir. Kamu çalışanları hükümetin değil, devletin memuru olmalıdır. Sizi kutluyorum.” Ecevit ardından 1963 yılında Çalışma Bakanlığı ve daha sonra Başbakanlığı döneminde İskandinav ülkelerinde, İsviçre’de memurların sendikalaşma ve hakları konularındaki tecrübelerini anlatarak o dönemde de memurların her türlü sendikal haklarını almaları yolunda çaba sarf ettiğini ancak bunun türlü nedenlerle mümkün olmadığını belirtiyor, “… Sendikalaşma, toplu sözleşmeli ve grev hakkıyla birlikte olmalıdır… OECD ülkelerinde kamu çalışanları sendikaları en güçlü olanlarıdır. Kamudaki lüksü ve tasarrufu kısın diyebilecek sendika anlayışı gerekiyor. Çalışmalarınızdan dolayı sizi kutluyorum. Biz DSP olarak mecliste gereken çalışmaları yapıyoruz. Kanun taslağınızı inceleyeceğiz. Üzerimize düşeni yaparız. ” diyordu. Bülent Ecevit’in bu yaklaşımı, kamu çalışanları adına bir umut kaynağı oluyor; Ecevit, Türkiye Kamu-Sen yetkililerinin sempatisini kazanıyordu.171 d) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Ziyareti Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, Ekim ayı içerisinde son ziyaretlerini CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a gerçekleştirdi. Görüşmede Türkiye Kamu-Sen heyeti, Sağlık Bakanlığı’ndaki sürgün ve haksız uygulamaların sonlandırılması için siyasi destek istiyor, gerçekleştirdiği sendikal çalışmalarla konusunda Deniz Baykal’a bilgi veriyordu. CHP lideri ise demokratikleşme paketinin en önemli unsurunun kamu çalışanlarının sendikalaşmaları olduğunu belirtirken, “Kamu çalışanlarının sendikalaşmasını ve konfederasyona dönüşmenizi kutluyorum. Bu, beni ve partimizi mutlu etmiştir. Birinci adım atılmıştır.”172 diyordu. Cafer Türkseven, “Türkiye Kamu-Sen TBMM’de”, Kamu Çalışanları, Sayı 22, 15 Ekim 1992, s.23. 171 Türkseven, a.g.m, s.22. 172 165 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -ITürkiye Kamu-Sen’in kuruluşunu izleyen aylarda gerçekleştirilen siyasi parti ziyaretleri yazılı ve görsel basında oldukça geniş yer tutmuş, kamuoyunda memur sendikacılığına karşı oluşan destek doruk noktaya çıkmıştır. Konfederasyonun faaliyetleri yoğun bir şekilde devam ederken gerçekleştirilen lobi hareketleri ilk meyvesini, 87 ve 151 sayılı ILO sözleşmelerinin 15 Ekim 1992 tarihi itibariyle TBMM gündemine gelmesiyle vermiştir. 4. Danıştay’ın, İçişleri Bakanlığı’nın Memur Sendikacılığı Karşıtı Genelgesini İptal Etmesi ANAP’ın tek başına iktidar olduğu yıllarda, memur sendikacılığı örgütlenme imkânı bulmakta oldukça zorlanmış, siyasal iktidarın memur sendikacılığına genelgelerle müdahale etmesi, ilk kez sendikaların kurulduğu bu yıllarda gerçekleşmiştir.173 İçişleri Bakanlığı, ilk memur sendikasının kurulmasından 9 ay sonra, 28 Şubat 1991’de 72 il valiliğine faks ile bildirdiği, Bakan adına Müsteşar Vecdi Gönül imzalı bir genelgeyle, bazı illerde memurların sendikal örgütlenme çabası içinde olduklarının öğrenildiğini ancak Anayasanın 120. maddesinde kamu hizmetlerini gören memurlar ve diğer kamu görevlilerinin atama, görev ve yetkileri, hakları, yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceğinin hükme bağlandığını belirtmiştir. Bununla birlikte 657 sayılı Kanunda da bu kişilerin hak ve yükümlülüklerinin düzenlendiği; kanunda memurların sendika kurabilecekleri ve toplu pazarlık yapabilecekleri konusunda bir hüküm bulunmadığı gibi 27. maddesiyle de greve karar vermeleri, grev ilan etmeleri ve bu yoldan propaganda yapmalarının yasaklandığı vurgulanmıştır. Bu noktadan hareketle Anayasanın ve ilgili mevzuatın sendika kurma, sendikalara üye olma, toplu sözleşme yapma ve greve karar verme gibi hakları yalnızca işçilere tanıdığı görüşü savunulmuş; Türkiye’nin, çalışanların örgütlenmesine yönelik olarak çıkarılan 87 sayılı ILO sözleşmesi ile Avrupa Sosyal Şartı’nın memur ve öğretmenlere sendika kurma hakkı tanıyan 5. ve 6. maddelerini onay dışı bıraktığı belirtilmiştir.174 Bütün bu sayılan nedenlerden dolayı da Gülmez, a.g.e, 2002, s.294. 173 İçişleri Bakanlığı Faks Yazısı, 28.02.1991. 174 166 Damladan Deryaya “bazı kamu görevlisi memurların kendilerini işçi gibi kabul etmek suretiyle kendilerine ait olmayan 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu hükümlerine göre sendika kurma girişimleri, yürürlükteki mevzuatımıza göre aykırı bulunmaktadır.” denilmiştir. Bu genelgenin yayınlanmasının ardından birçok sendikanın mühürlendiği, bazı sendika kurucularının ise gözaltına alındığı görülmüştür. Türkiye Kamu-Sen ve bağlı sendikaların kurulmasından sonra da bu genelge, memurların örgütlenmelerinin önündeki en büyük engellerden biri olarak kalmıştır. Türkiye Kamu-Sen’in bütün çabalarına, hatta Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Akın Gönen’le yapılan görüşme sonrasında Bakanın genelgenin iptali konusunda söz vermiş olmasına rağmen bu konuda herhangi bir gelişme olmamıştır. Genelgenin iptali için sendikaların çabaları devam ederken Danıştay 10. Dairesi, yapılan bir müracaat üzerine iki gün süren incelemenin ardından genelgenin oy birliği ile iptaline karar vermiştir. Danıştay 10. Dairesi Başkanı Galip Tanrıöver, kararın ardından yaptığı açıklamada, bundan sonra memur sendika şubelerinin kapatılamayacağını belirtmiştir. Gerekçeli kararda ise “Çalışanların sendika kurma ve sendikal faaliyette bulunma hakları temel hak ve özgürlükler kapsamı içindedir. Anayasamızda kamu personelinin sendikalaşma hakkı düzenlenmemiş olmakla birlikte söz konusu hakkın kullanımını engelleyen bir hükme de yer verilmemiştir. Temel hak ve özgürlükler kapsamındaki bir hakkın sadece Anayasada yer almadığı gerekçesiyle kullanılması engellenemez. Esasen yurttaşların bütün haklarının Anayasada bir bir sayılmasına imkân da bulunmamaktadır.” denilmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Moğoltay da kamu çalışanlarının sendikalaşmasının önündeki bir engelin kalkmasından dolayı mutlu olduğunu söyleyerek, başından beri bu genelgenin kalkması için mücadele verdiklerini hatırlatmıştır. Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin ise TBMM’de siyasi parti gruplarının anayasa değişikliğini hazırladıklarını, yeni anayasaya göre ne isteniyorsa öyle olacağını söylemiştir. Genelgenin iptal edilmesi, Türkiye Kamu-Sen cephesinde de memnuniyetle karşılanmış, Genel Merkezden yapılan açıklamada hiçbir hukuki dayanağı olmayan genelgenin iptal edilmesinin son 167 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iderece doğal olduğu belirtilerek, “Anayasa, yasalar ve özellikle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda kamu görevlilerinin sendika kurmalarını ve sendikaya üye olmalarını kısıtlayan hiçbir madde olmadığı halde İçişleri Bakanlığı’nın keyfi bir tasarrufu ile iki yıla yakın bir süredir yürürlükte bulunan genelge, sendikal hareketimiz üzerinde caydırıcı bir görev üstlenmiştir.” denilmiştir.175 5. Konfederasyonun ve Bağlı Sendikaların Birinci Olağan Genel Kurulları Kuruluş aşamasında sendikaların kurucular kurulu tarafından tespit edilen yöneticilerin yerine, demokratik esaslara uygun olarak, seçilmiş yöneticilerin göreve gelmesi amacıyla sendikalar, 5-6 ve 13 Kasım tarihlerinde genel kurullarını yaparak yeni yönetimlerini oluşturmuşlardır. Konfederasyon ve sendika delegelerinin tercihleriyle oluşturulan bu yeni yönetim, Türkiye Kamu-Sen açısından son derece önemli bir misyon üstlenmiştir. Yapılan kongreler içerisinde en dikkat çekici olanı Türk BüroSen’in Genel Kurulu olmuştur. Kongre sonucunda Türkiye KamuSen ile Türk Büro-Sen Genel Başkanlığı görevini birlikte yürüten Ali Işıklar’ın yerine daha önce Genel Başkan Yardımcısı olan Şükrü Durgut seçilmiştir. Türk Büro-Sen’in yeni Genel Başkanı Şükrü Durgut, kongrede yaptığı konuşmada devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ilkesine bağlı kalarak, demokratik ilkelerden sapmadan milli ve manevi değerlere bağlı ve saygılı, sosyal adaletin gerçekleşmesine hizmet etmeyi hedeflediklerini belirtmiş ve “Artık memur, seçimden seçime hatırlanan ve birkaç vaatle geçiştirilen bir kitle olmadığını ortaya koymaya başlamıştır. Bu durumda memur, karşısında muhatap görmek istemektedir.” demiştir.176 Türk Enerji-Sen’in Genel Kurulu’nda ise genel başkanlığa H. Hüseyin Akdağ’ın yerine Bekir Gedikoğlu seçilmiştir. Tek liste üzerinde yapılan oylama sonucunda delegelerin oy birliği ile genel başkan seçilen Gedikoğlu, yeni yönetim kurulu arkadaşları ile birlikte görevlerinin sorumluluğuna müdrik bir çalışma içerisinde olacaklarını “Antidemokratik Genelgeye İptal”, Kamu Çalışanları, Sayı 23, 15 Kasım 1992, s.3. 175 “Kongre Heyecanı Başladı”, Kamu Çalışanları, Sayı 24, 15 Aralık 1992, s. 20. 176 168 Damladan Deryaya belirterek, kamu çalışanlarının emeğine layık olmaya çalışmanın tek arzuları olduğunu söylemiştir. Önceki genel başkan H. Hüseyin Akdağ ise “Biz haklı bir yolda bir kıvılcım olmak için sendikamızı kurduk. Bu kıvılcımı memurun karanlık talihini aydınlatacak şuleye döndürmek sizin görevinizdir. Allah yardımcınız olsun.” diyerek, yeni yönetime başarılar dilemiştir.177 Gerçekleştirilen kongreler sonrasında Türk Büro-Sen ve Türk Enerji-Sen’in kurucular kurulu tarafından belirlenen genel başkanlarının yerine, delegelerin oylarıyla yeni genel başkanlar seçilirken, diğer sendikaların genel başkanları aynı kalmıştır. Yapılan genel kurullarda sendikaların genel başkanlıklarına şu isimler seçilmiştir: Türk Büro-Sen: Şükrü Durgut Türk Petrol-Sen: Cengiz Öztürk Türk Metal-Sen: Abdullah Tatar Türk Maden-Sen: Harun Önder Türk Ulaşım-Sen: Yaşar Asiler Türk Sağlık-Sen: Umut Yılmazel Türk Tarım Orman-Sen: Rıza Rençberoğlu Türk İmar-Sen: Enver Birinç Türk Gıda-Sen: Ahmet Alperen Türk Enerji-Sen: Bekir Gedikoğlu Türk Haber-Sen: Resul Akay Türk Banka-Sen: Mehmet Özsöz Türk Genel Hizmet-Sen: Selver Korkut Türk Eğitim-Sen: Şuayip Özcan Sendikaların birinci olağan genel kurullarını tamamlamasının ardından 20 Aralık 1992 günü Konfederasyonun genel kurulu yapılmıştır. Türkiye Kamu-Sen’e bağlı 14 sendikanın toplam 200 üst kurul delegesinin katılımı ile gerçekleştirilen genel kurulda Konfederasyonun yeni yönetimi de şekillenmiştir. 177 “Herkes Bugünkü İcraatının Yarın Hesabını Vereceğini Bilerek Çalışmalıdır”, Kamu Çalışanları, Sayı 25, Ocak 1993, s.39. 169 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IKonfederasyonun genel merkez toplantı salonunda yapılan genel kurulda bir konuşma yapan Genel Başkan Ali Işıklar, 1993 yılı için belirlenen memur maaş artışına değinerek, “Hükümet, sesini yükseltebilen, baskı unsuru oluşturan güçlü kesimlere demokrasinin(!) ve sosyal adaletin(!) gereği olarak sus paylarını yine memurun payından keserek bahşetme kararlılığını gösterdi.” demiştir. Sendikal hakların, memurların temel hak ve özgürlüklerinden olup, Türk hukuk sisteminde hukuki dayanakları olan meşru haklardan sayıldığını ifade eden Işıklar, “Son olarak TBMM’de onaylanıp resmi gazetede yayınlanan ILO sözleşmeleri ile bu hak anayasal hükme bağlanmıştır. Artık hükümet, birtakım hukuk oyunları ve kavram kargaşalarının arkasına sığınarak sendikal haklarla ilgili mevzuat düzenlemelerini geciktirmek yerine, bir an evvel gerekeni yaparak samimi olduğunu göstermelidir.” şeklinde konuşmuştur. Türkiye Kamu-Sen’in Birinci Olağan Genel Kurulu sonucunda genel başkanlığa oy birliği ile Ali Işıklar seçilirken, daha önce 15 kişiden oluşan yönetim kurulu üye sayısı da 9’a düşürülmüştür. Yapılan seçimlerin ardından Türkiye Kamu-Sen’in yeni yönetimi şu şekilde belirlenmiştir: Genel Başkan: Ali Işıklar Genel Başkan Yardımcıları: Şükrü Durgut, Rıza Rençberoğlu Genel Sekreter: Harun Önder Genel Mali Sekreter: Ahmet Alperen Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Yaşar Asiler Genel Eğitim Sekreteri: Enver Birinç Genel Basın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Resul Akay Genel Mevzuat Sekreteri: Cengiz Öztürk 6. Konfederasyonun Maltepe’deki Yeni Hizmet Binasına Taşınması Bu arada Türkiye Kamu-Sen, kendisine bağlı 14 sendikayla birlikte Maltepe, Kubilay Sokak, 45 numaradaki 5 katlı binaya taşınıyordu. Konfederasyonun Eylül ayındaki ziyareti sırasında Başbakan Süleyman Demirel, genel merkez hizmet binası açılış törenine katılmak, hatta “Konfederasyonun tabelasını bizzat asmak” üzere söz vermişti. 170 Damladan Deryaya Daha sonra yapılan görüşmelerde de Başbakan’ın açılışa, Devlet Bakanı Cavit Çağlar’la birlikte katılacağı belirtilmiş, hazırlanan davetiyelere “Başbakan Sayın Süleyman Demirel ve Devlet Bakanı Sayın Cavit Çağlar’ın huzurları ile” yazılmıştı. Bu nedenle açılışa Anadolu’nun çeşitli yerlerinden binlerce kamu görevlisi katılmış ve Ankara’dan gelen davetlilerle birlikte sayı 5 bini bulmuştu. Ancak 19 Aralık 1992 günü yapılan açılış töreni, Adalet Partisi’nin kongresiyle çakışınca Başbakan Süleyman Demirel ve Devlet Bakanı Cavit Çağlar açılışa katılamıyor ve ülkenin çeşitli yerlerinden sorunlarını Başbakan’a anlatmaya gelen binlerce kamu görevlisi hayal kırıklığına uğruyordu. Her şeye rağmen yoğun bir katılımın yaşandığı açılış töreni adeta bir mitinge dönüşüyor; halay çekenler, “Memur burada hükümet nerede” sloganları ve alkışlar eşliğinde yeni genel merkez binasının açılışı gerçekleşiyordu. Genel Başkan Ali Işıklar açılış töreninde yaptığı konuşmada örgütlenme hakkından istifade eden bütün kesimlerin güçleri nispetinde refah pastasından pay aldığını, sadece memurların refahtan hiç pay alamayan kesim olarak kaldığını belirtiyordu. “Demokratik ülkelerde örgütlenme hakkı, kalkınmanın dinamiği, hak aramanın garantisi, sosyal adaletin ve demokrasinin en önemli teminatıdır. Çok partili hayata 1946 yılında geçmiş olan ülkemizde, hala memurlara sendikal haklar tanınsın mı tanınmasın mı tartışmasını, Türk demokrasisi açısından büyük bir talihsizlik olarak görüyoruz.” diyen Ali Işıklar, devasa dertlerin altında tükenmiş olan kamu çalışanlarının parti şovenizmi uğruna, keyfi uygulamalarla yapılan sürgün, kıyım ve görevden alınmalara son verilmesini istiyordu. Işıklar, “Kendi hür ve serbest iradelerinizle kurduğunuz bu müessese, sizlerin kararlılığınızı, azminizi ve meselelerinize sahip çıktığınızı gösteren önemli bir göstergedir. Artık sefalet ve ezilmişlik kaderiniz olmayacak!” diyor; meselesi memur meselesi olan bütün kamu çalışanlarını, görüşü ve düşüncesi ne olursa olsun, Türkiye Kamu-Sen çatısı altındaki sendikalara üye olmaya davet ediyordu. Ali Işıklar’ın konuşmasından sonra genel merkez binası önünde hazırlanan, 14 sendika ile Konfederasyonun adının bulunduğu ışıklı dev tabela üzerindeki kurdele kesilerek açılış töreni tamamlanıyordu. 171 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IAçılış töreninin ardından Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden gelen sendika yöneticileri ile istişare toplantıları yapılıyor, görüşleri alınıyor ve yeni yol haritaları belirleniyordu. 7. Posta Dağıtıcıları Eylemi Posta dağıtıcıları, yazlık ve kışlık elbiselerinin zamanında verilmemesi, zorla fazla mesai yaptırılması, iş yoğunluğu, bayram ve yılbaşında hastalık ve yıllık izinlerini kullanmada sorun yaşanması, fiili hizmet zammından faydalandırılmamaları, personel eksikliği, serbest otobüs kartlarının verilmemesi, teknik personelin dış görevlerde harcırah alamaması gibi yığılan sorunlarını dile getirmek ve bir çıkış yolu bulmak için 5 Ocak 1993 günü Türk Haber-Sen öncülüğünde bir araya gelerek, Ankara’daki merkez binası önünde protesto gösterisi yaptılar ve posta dağıtımına çıkmadılar. Türk Haber-Sen Genel Başkanı Resul Akay, basın mensuplarına, “Bugün burada göreve çıkmayan arkadaşlarımız, kendileri dışında cereyan eden gelişmelerin neticesinde mağdur duruma düştükleri için işbaşı yapamamışlardır… Bu olay, bundan sonraki haksız uygulamalara karşı bir uyarı olarak değerlendirilmelidir. Yapılacak tek şey vardır, o da yetkililerin posta dağıtıcılarının haklı isteklerine cevap vererek yerine getirmeleridir.” diyordu. Daha sonra sendika yetkilileri PTT Genel Müdürü Veli Bettemir ile görüşerek, posta dağıtıcılarının sorunlarını iletiyor, Genel Müdür’ün sorunların çözüleceğine dair söz vermesi üzerine eylem sonlandırılıyordu.178 Türkiye Kamu-Sen, bu eylemle birlikte mitingler, sempozyumlar, paneller ve ziyaretlerden sonra ilk kez, iş bırakma gibi etkili bir yöntemi de kullanmış oluyordu. 8. Kamu Çalışanlarının Sendikal Hakları Konferansları Türkiye Kamu-Sen ve bağlı 14 sendika, bir taraftan bölge ziyaretleri gerçekleştirirken diğer taraftan da 16-17 Ocak günlerinde kamu görevlilerinin sendikal bilgi ve bilinç düzeyinin yükseltilmesi “Posta Dağıtıcıları Patladı”, Kamu Çalışanları, Sayı 26, Şubat 1993, ss. 4-5. 178 172 Damladan Deryaya amacıyla bir dizi sempozyum düzenliyorlardı. Sempozyumların ilki Merzifon’da düzenlendi. İlk toplantıya Genel Başkan Ali Işıklar’ın yanında Türkiye Kamu-Sen Merzifon Şube Başkanı İbrahim Erzurumlu ve TÜRKAV Amasya Şube Başkanı Dr. Nihat Uluslu da katılıyor ve konuşmacılar, tüm kamu çalışanlarını örgütlenmeye çağırıyordu. Merzifon’da yapılan toplantının hemen ardından Suluova ve Amasya’da da kamu çalışanlarının sendikal hakları tartışılıyor, sendikal hakların toplu sözleşme ve grev hakkıyla birlikte elde edilmesi için örgütlü mücadelenin gerekliliği üzerinde önemle duruluyordu. Gerçekleştirilen konferanslara çok sayıda kamu çalışanı katılıyor, salonda boş koltuk kalmayınca, katılımcıların büyük bir kısmı da konferansı ayakta takip etmek zorunda kalıyordu. Konferanslar ve bölge ziyaretleri yoluyla Türkiye Kamu-Sen, kısa zaman içerisinde üye sayısını 300 binin üzerine çıkarmış, kamu çalışanları arasında hatırı sayılı bir yer edinmişti.179 9. Hükümetin 500 Gününü Değerlendirme Basın Toplantısı ve Sendika Kanunu Taslağı DYP, 20 Ekim 1991 genel seçimleri öncesinde yürüttüğü kampanyada vaatlerini 500 günlük bir takvime bağlamış, seçim bildirgesinde 500 günlük süre içerisinde kamu görevlilerine adil ve onurlu bir hayat düzeyi sağlanacağı, kamu görevlilerinin sendikal haklarının yasayla düzenleneceği, tüketiciyi koruma yasasının çıkarılacağı, halkın geçim sıkıntısından ve enflasyondan kurtarılacağı, asgari ücretten vergi alınmayacağı, terörün önleneceği, KİT ve vergi reformlarının gerçekleştirileceği, işsizlik sigortasının getirileceği, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin önleneceği, her ailenin bir ev ve bir araba olmak üzere iki anahtarı olacağı sözü verilmişti. 1991 seçimlerinin üzerinden 500 gün geçmiş olmasına rağmen hükümet özellikle memurlara verdiği sözlerin hiç birini yerine getirmemişti. Bunun üzerine Türkiye Kamu-Sen de 17 Nisan 1993 günü, Ankara Tandoğan’daki Merit Altınel Oteli’nde düzenlediği basın toplantısı ile hükümetin 500 gününü değerlendiriyordu. Basın toplantısında, toplumların tüm tarihi dönemlerinde ve gelişmiş ülkelerde kamu çalışanlarının sosyo-ekonomik durumu179 Ali Işıklar, “İstenmeyen Olayların Yaşanmaması İçin Hükümeti Tedbir Almaya Çağırıyoruz”, Kamu Çalışanları, Sayı 26, Şubat 1993, ss.10-11. 173 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Inun çok çok iyi olduğu halde, bugünkü acıklı durumdan tüm iktidarları sorumlu tutan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Ali Işıklar, Türkiye’de ölülerin, kuşların, hayvanların bile hukukunu koruyan örgütler varken kamu çalışanlarının hukukunu koruyan örgütlerin hala tartışılıyor olmasını anlayamadığını dile getiriyordu. Özellikle memurlarla ilgili seçim öncesinde verilen sözlerin üzerinde duran Işıklar, memurların sendikal hakları ile ilgili uluslararası sözleşmeler ve iç hukuktaki durumu açıkladıktan sonra, Hükümetin, ANAP iktidarı döneminde yayınlanan 28 Şubat 1991 tarihli İçişleri Bakanlığı Genelgesi’ne göre işlem yapmasını eleştiriyor, Danıştay 10. Dairesi’nin genelgeyi iptal etmesine rağmen bazı valilerin hala bu genelge yürürlükteymiş gibi davrandığını söylüyordu. Hükümetin Anayasanın 128. maddesini, kamu görevlilerinin toplu sözleşme ve grev hakkı önünde bir engel olarak görmesine rağmen gerçekleştirilmesi planlanan Anayasa değişiklik paketine 128. maddeyi ilave etmediğini hatırlatan Genel Başkan, “Şayet hükümet samimi olsaydı; Anayasa değişikliği paketine 128. maddeyi ilave ederdi. Pakette 128. madde yok. Peki, soruyorum size, bu Anayasayı kim değiştirecek; bu meclis değiştirmeyecek de uzaylılar mı değiştirecek?” dedi. Hükümetin 1992 yılı başlarında memur sendikaları ile ilgili bir kanun çalışması başlattığını hatırlatan Ali Işıklar, bu çalışmaların hiçbir memur kuruluşuna danışılmadan, 5 kişilik bir komisyon tarafından yürütüldüğünü belirtiyordu. Hükümetin 500 Gününü Değerlendirme Basın Toplantısı 174 Damladan Deryaya Genel Başkan, ayrıca 1992 yılında Resmi Gazete’de yayınlanan üçlü kararnamelerle görevden alınan personel sayısının 4 bin 57 olduğunu, bu rakamın KİT’lerde ve diğer kuruluşlarda bakan, müsteşar ya da genel müdür imzası ile sürülenlerle birlikte 100 binin üzerine çıkacağını vurguluyordu. İktidarın bazı icraatlarının başarılı ya da başarısız olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğunu belirten Işıklar, “Memurlar için verdiği sözü tutmayan, yalan ve aldatmacalarla kamu çalışanlarını oyalayan, sürgün ve kıyımlarla canından bezdiren, uyguladığı düşük ücret politikası ile memuru, memurluktan çıkaran bu iktidar, 500 günün sonunda iflas etmiştir. Kamu çalışanlarının bu iktidara güveni kalmamıştır.” diyor ve hükümeti memurlara verdiği sözleri yerine getirmeye davet ediyordu.180 Basın açıklamasının yapıldığı gün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, kamu çalışanları sendikaları kanununa ilişkin görüşmeler yapmak üzere kamu çalışanları sendikalarını 20 Nisan’da görüşmeye çağırdı.181 Bu sırada Devlet Personel Reformu İlkeler Taslağı yayınlanıyor; belgeye göre kamu personeline, özel bir kanunla belirlenecek çerçeve içerisinde sendika kurma hakkı getirilmesi, ilkesel olarak benimseniyordu. Ancak kamu personelinin toplu sözleşme ve grev hakları konusundaki kanuni düzenlemenin, Anayasanın 128. maddesinde değişiklik yapıldıktan sonra gerçekleştirileceği belirtiliyordu.182 10. 15 Haziran 1993 Tarihli Başbakanlık Genelgesi ve Memur Sendikacılığında Yeni Dönem Sendikaların bütün çabalarına rağmen Süleyman Demirel hükümeti de memurların örgütlenme sorunlarına tam anlamıyla çözüm üretmekten uzak kalmış, kamuoyu tarafından tartışılabilecek bir kamu personeli kanunu tasarısı ortaya çıkarılamamıştır. Bununla birlikte, yasal bir düzenleme olmaması nedeniyle memur sendikacılığının gelişimi bakanlıkların ve valiliklerin keyfi tutumlarına bıra “Hükümete Güvenmiyoruz”, Kamu Çalışanları, Sayı 29, 15 Mayıs 1993, ss.3-6. 180 Cumhuriyet Gazetesi, 17.03.1993. 181 Devlet Personel Reformu İlkeler Taslağı, 1993, ss.5-8. 182 175 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ikılmıştır. Bu nedenle de bazı valiler ve bakanlar memur sendikacılığına yeşil ışık yakarken bazıları da tersi bir tutum izlemiştir. Kamu görevlileri sendikacılığı konusunda özellikle 1990 yılından beri yaşanan bu karmaşaya bir son vermek adına Başbakan Vekili Erdal İnönü imzasıyla tüm bakanlıklara, valiliklere ve belediyelere gönderilen 15 Haziran 1993 tarihli ve 1993/15 sayılı genelge183, adeta sendikalar için bir can suyu olmuştur. Memur sendikalarının ilk kurulduğu günden beri örgütlenmesi önündeki engellerin kaldırılması konusunda, o ana kadarki en büyük siyasi kazanımlardan bir tanesi, hiç şüphesiz bu genelgedir. “Memur ve diğer kamu görevlilerinin bir süreden beri sendikalar kurdukları ve birtakım sendikal etkinliklerde bulundukları bilinmektedir. Kamu yetkililerinin bu konuda kararsızlık içinde bulundukları, bazı valiliklerin ise bu tür sendikaların kurulmasına müdahale ederek temsilcilik veya şube açma, genel kurul toplantıları yapma, bülten veya dergi yayınlama, panel, açık oturum ve sempozyum gibi toplantılar düzenleme, sanatsal ve kültürel etkinliklerde bulunmalarına izin vermeme biçimindeki engellemelerini sürdürdükleri görülmektedir.” denilen genelgede, kamu görevlilerinin sendika kurma ve sendikal etkinliklerde bulunmalarını engelleyici davranışların hukuka aykırı olduğu, Danıştay Birinci Dairesi’nin 22 Nisan 1992 ve Danıştay Onuncu Dairesi’nin 10 Kasım 1992 tarihli kararlarıyla hükme bağlandığı hatırlatılmıştır. Ayrıca “sendika ve toplu pazarlık haklarını kamu görevlilerini de kapsayacak biçimde güvenceye alan ve bu hakların uluslararası kaynaklarını oluşturan” sözleşmelerin (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler Avrupa Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı, Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkının Korunmasına İlişkin 98 sayılı ILO Sözleşmesi, Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin 87 sayılı ILO Sözleşmesi, Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin 151 sayılı ILO Sözleşmesi) Türkiye tarafından onaylandığı ve Anayasanın 90. maddesi uyarınca usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası sözleşmelerin kanun hükmünde olduğundan hareketle iç hukukumuzla bütünleşerek bağlayıcılık kazandığı belirtilmiştir. T.C. Başbakanlık Personel ve B.02.0.PPG.0.12.383-7159, 15.06.1993. 183 176 Prensipler Genel Müdürlüğü, Sayı Damladan Deryaya Genelgede, kamu personeli dâhil tüm çalışanlara sendikalaşma ve toplu pazarlık hakkının tanınmasının ülkemizce esasen üstlenilmiş bulunulduğu vurgulanmış ve konuyla ilgili yasal düzenlemeye yönelik hazırlık ve çalışmaların hızla sürdüğü ancak bu çalışmalarının sonuçlanmasını beklemeksizin tüm kamu yetkililerinin uygulamada en sık karşılaşılan yönetsel engellemelere son vermesi istenmiştir. 11. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Vefatı ve Tansu Çiller’in Başbakan Olması 17 Nisan 1993’te Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın vefat etmesi üzerine, 16 Mayıs 1993 tarihinde Süleyman Demirel Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Başbakanlık ve DYP Genel Başkanlığı görevlerinden ayrılan Süleyman Demirel’in yerine 13 Haziran 1993’te dönemin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Tansu Çiller, DYP Genel Başkanlığı’na seçilmiştir. 14 Haziran’da, Süleyman Demirel de 50. Hükümeti kurma görevini Tansu Çiller’e vermiştir. DYP ve SHP, 26 Haziran 1993 günü yaptıkları yeni anlaşmayla, Tansu Çiller’in Başbakanlığında koalisyona devam kararı almış, iki parti arasında imzalanan koalisyon protokolünde “Kamu görevlilerine sendikal hakların sağlanması ve geliştirilmesi”; hükümet programında ise “Kamu personelinin örgütlenme özgürlüğünden tam anlamıyla yararlanabilmeleri için Kamu Personeli Yasası”nın bir an önce çıkarılması konularında anlaşmaya varılmıştır.184 Bunun yanında devletin küçülmesi, özelleştirmeler, KİT ve kamu personel reformunun gerçekleştirilmesi, herkesin ödeme gücüne göre vergilendirilmesi, kalkınmanın sosyal devlet ilkesi korunarak sağlanması, işsizlik sigortasının çıkarılması, memur ve işçilerin görev alanlarının ayrı ayrı ve kesin olarak belirlenmesi, aynı işlerin farklı statülerdeki personelce yürütülmesinin ve bunlara farklı ücret ödenmesinin önlenmesi, personel rejiminin daha fazla yozlaştırılmaması adına münferit düzenlemelerin yapılmaması gibi kamu çalışanlarını doğrudan ilgilendiren konular da hükümet programında yer almıştır. Türkiye Kamu-Sen, yeni hükümet programında yer alan konuları olumlu karşılamış, memurları ilgilendiren düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesini talep etmiştir.185 Önsal ve Ekinci, a.g.e, s.870-886. 184 “Çiller’i Bekleyen Tablo”, Kamu Çalışanları, Sayı 30, 15 Haziran 1993, s.6-12. 185 177 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- 12. 1993 Yılı Maaş Artışı Protesto Eylemleri 1993 yılının ilk altı ayında tüketici fiyatları, yüzde 28 dolayında artış göstermişti. Bu dönem için yıllık enflasyon ise yüzde 67,2 olmuştu.186 Zorunlu tüketim harcamalarındaki artışın, bu rakamın üzerinde olduğunu söyleyen sendikalar ise 1982 yılından beri memur maaşlarının yüzde 45 oranında eridiğini belirtiyor; öncelikle bu kayıpların telafi edilmesini, ardından da memur maaşlarına 1993 yılı enflasyon tahmini olan yüzde 70’lik bir artışın daha yapılmasını istiyorlardı.187 Memurların maaş zammı beklentisi toplamda yüzde 115 civarında iken, Başbakan Tansu Çiller’den memur maaşlarına 1993 yılının Temmuz- Eylül dönemi için yüzde 15; Ekim-Aralık dönemi için ise yüzde 12’lik artış teklifi geliyordu. Buna göre 1993 yılının ikinci yarısında memur maaşlarına yüzde 24 ile yüzde 28 arasında değişen oranlarda zam yapılmış olacaktı. Yılın ikinci altı aylık bölümü için önerilen bu artış, memurlar arasında büyük bir infial yaratıyordu. Memur maaşlarına yapılan artışlar, Tansu Çiller Başbakanlığındaki hükümetten beklentisi büyük olan memurlarda hayal kırıklığı yaratıyor, Türkiye Kamu-Sen memur maaş zamlarını, gerçekleştirdiği bir dizi eylemle protesto ediyordu. Bu eylemler, konfederasyonun yoğun eylemlilik sürecinin de başlangıcı oluyordu. a) İmza Kampanyası Memur maaş zamlarının, memurların beklentilerini karşılamayacağı, maaş artışı tartışmalarının başladığı Haziran ayında anlaşılmıştı. Bunun üzerine Türkiye Kamu-Sen ve Konfederasyona bağlı 14 sendikanın genel başkanları bir araya gelerek konuyu tartıştılar ve ilk etapta bir “İmza Kampanyası” başlatılarak hükümeti uyarma yolunun denemesi konusunda görüş birliğine vardılar. Alınan karar gereğince, 21 Haziran 1993’te başlatılan kampanya kapsamında bütün kamu kurumları dolaşılıyor ve memurların kampanyaya destek vermeleri isteniyordu. Ankara ve İstanbul gibi büyük metropollerde memurların uğrak yerlerine stantlar kuruldu ve kam http://evds.tcmb.gov.tr/yeni/esk_fiy_end/indexSeries_CPI.xls, Erişim (09.03.2012) 186 Işıklar, “Memuru Ezme Yarışına Girdiler”, Kamu Çalışanları, Sayı 31, 15 Temmuz 1993, s.12. 187 178 Damladan Deryaya panyaya katılımın artması sağlandı. Stantlar, Ankara’da memurların yoğun olarak bulunduğu Kızılay, Ulus, Sıhhiye ve Bakanlıklar’a kurulmuştu. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Ali Işıklar, kampanya ile ilgili olarak basın mensuplarına yaptığı açıklamada, memur maaşlarına yapılan artışın yetersizliğinden bahsederek, yapılacak artışlarla birlikte memurların geçinmenin ötesinde fizyolojik ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak duruma düşeceklerini, bu nedenle memurların tepkilerine öncülük etmek istediklerini söylüyor; kampanyanın 29 Haziran’a kadar süreceğini ve yapılacak basın toplantısından sonra imzalı dilekçelerin Başbakan’a sunulacağını belirtiyordu.188 İmzalı Dilekçeler Başbakanlık Önüne Bırakılırken Kampanyanın son gününe gelindiğinde imzalı dilekçe sayısı 421 bin 565’e ulaşmıştı. Kampanya ile ilgi olarak Bulvar Palas Oteli’nde düzenlenen basın toplantısına, Konfederasyonun ve 14 sendikanın genel başkanları, ön ve arka tarafında “Fakirlik memurun kaderi mi?”, “İnsanca yaşamak istiyoruz”, “Enflasyona ezildik”, “İdeolojimiz memur meselesidir”, “Hükümetlerin değil devletin memuru olmak istiyoruz” yazan dövizleri boyunlarına asarak geliyorlardı. Basın toplantısında konuşan Ali Işıklar, memur maaşlarına yeteri kadar artış 188 “Türkiye Kamu-Sen’den Ücret Artışına Protesto”, Kamu Çalışanları, Sayı 30, 15 Haziran 1993, ss.20-21. 179 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iyapılmamasına gerekçe olarak kaynak eksikliğinin gösterildiğini, ancak istenildiği zaman istenildiği kadar kaynak oluşturulduğunu belirterek, “kaynak yetersizliği sebebiyle memur maaşlarına daha fazla zam yapılamayacağı safsatasına artık kargalar bile gülmektedir.” diyordu. Her şeyden önce kamu çalışanlarının birer insan olduğu dikkate alınarak, en düşük net maaşın insanca yaşamanın gereği olan asgari geçinme standardından az olmaması gerektiğine dikkat çeken Işıklar, memur maaşlarına, geçmiş yıllarda yaşanan kayıplar da dikkate alınarak yüzde 115 zam yapılması gerektiğini, taleplerinin dikkate alınmaması durumunda ise planlanan eylemlerin devam edeceğini belirtiyordu. Basın toplantısının ardından birbirine eklenen 421 bin 565 dilekçe, Atatürk Bulvarı boyunca açıldı ve yaklaşık 2 kilometrelik bir şerit oluşturuldu. Genel başkanlar, Atatürk Bulvarı’nı Kızılay’a doğru izleyerek Milli Eğitim Bakanlığı önünden, alkışlar arasında, Başbakanlık binasına geldiler. Başbakan ve yardımcısının yerinde olmadığını öğrenen Konfederasyon yetkilileri, durumu dışarıda beklemekte olan memurlara açıkladıklarında, memurlar büyük tepki gösteriyor ve tepkilerini “Memur burada Başbakan nerede”, “Vur vur inlesin; Başbakan dinlesin!”, “En büyük Kamu-Sen” gibi sloganlarla dile getiriyorlardı. Başbakan’la görüşme gerçekleşmeyince imzalanan dilekçeleri Başbakanlık merdivenlerine atan memurlar, olaysız bir şekilde dağılıyorlardı.189 b) Ölüm Orucuna Karar Verilmesi ve Maliye Bakanı İle Görüşme Memur maaşlarına yapılacak artış kesinleşmeden önce, Türkiye’nin birçok yerinde toplu viziteye çıkma, oturma, bordro yakma, tabut taşıma, yürüyüş ve iş bırakma, siyah kurdele takma gibi eylemler yapan memurlar, hükümete gözdağı veriyorlardı. Bunun üzerine Başbakan Tansu Çiller, memurlara yapılacak 12 puanlık maaş artışının maliyetinin bütçede 20 trilyon liralık açık meydana getirdiğini belirtiyor, memurların bütün tepkilerine rağmen memur maaş zamları 13 Temmuz 1993 günü planlandığı şekliyle açıklanıyordu. Işıklar, a.g.y, ss.8-13. 189 180 Damladan Deryaya Maaş zamlarına ilk tepki, aynı gün akşam saatlerinde olağanüstü toplanan Türkiye Kamu-Sen Başkanlar Kurulu’ndan geldi. Toplantıda, zammın umulanın çok altında olması nedeniyle hükümetin bu tavrına çok sert tepki gösterilmesi görüşü ağırlık kazanıyordu. Başkanlar Kurulu’nda en sert eylem türleri tartışıldı ve maaş artışlarıyla ilgili karar düzeltilinceye kadar “ölüm orucu” tutulmasına karar verildi. Ölüm orucu kararı verildiğinde saatler gece 2.00’yi gösteriyordu. 14 Temmuz sabahı “ölüm orucu” kararı kamuoyuyla paylaşılınca saat 11.30’dan itibaren memurlar, eyleme destek vermek üzere Konfederasyonun genel merkez binasına gelmeye başladılar. Bu sırada Başbakanlıktan gelen bir telefon, Başbakan’ın eylemin durdurulması şartıyla, görüşme talebini Türkiye Kamu-Sen yetkililerine iletiyordu. Başkanlar Kurulu, yeniden olağanüstü toplanarak, gelişen durum karşısında eylemin akşam saat 19.00’a kadar ertelenmesine karar veriyordu. Olağanüstü toplantı nedeniyle, saat 12.30’da yapılması planlanan basın açıklaması bir saat gecikiyor, Konfederasyon binası önünde hazırlanan eylem çadırında konuşmasına başlayan Ali Işıklar ve sendikaların genel başkanlarına memurlar, alkış ve tezahüratlarla destek veriyorlardı. Ali Işıklar yaptığı konuşmada gelişmelerle ilgili bilgi veriyor ve “günlerdir kamuoyuna nasıl açıklayacaklarının mahcubiyeti ve suçluluğu içerisinde yapılan gülünç zam, çiçeği burnundaki hükümetin açtığı beyaz sayfaya düşen ilk kara lekedir.” diyordu. Basın toplantısını izleyen memurlar, “Zalim hükümet”, “Vur vur inlesin; hükümet dinlesin!”, “Yaşamak hakkımız söke söke alırız” gibi sloganlar atarken, ölüm orucu çadırına da “Yüzde 20 ayıptır, günahtır”, “Hükümet ezdi yüzsüzler gezdi”, “Memur mahvoldu yüzsüzler affoldu” yazılı dövizler astılar. Saatler 19.00’a yaklaştığında Başbakanlıktan gelen haberde Tansu Çiller’in ani ve yoğun programları nedeniyle görüşmeyi Maliye Bakanı İsmet Atilla’nın yapacağı bildirildi. Konfederasyon heyeti saat 19.00’da Maliye Bakanı ile görüştü. Yaklaşık 50 dakika süren toplantıda, hükümetin birçok vaatle işbaşına geldiği ve toplumda yeni bir Türkiye yaratılacağı umudu oluştuğu vurgulanıyordu. Maliye Bakanı İsmet Atilla’nın “kaynak bulamıyoruz” sözleri üzerine bir dizi kaynak önerisinin de yapıldığı görüşmede Maliye Bakanı, kaynak yaratma konusundaki öneri ve çalışmalardan yararlanmak istediğini, 181 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ibu konuda Konfederasyon yetkilileri ile yakın temasta olacaklarını bildiriyordu. Görüşmenin ardından Ali Işıklar, “Maliye Bakanına sorunları ilettik; kaynaklarını da gösterdik. Kendileri de bu önerilerimizi hükümete sunacaklarını ve hayata geçirilmesinde katkıda bulunacaklarını ifade ettiler.” diyor; bu safhada hükümete kısa süreli de olsa bir avans vermek amacıyla “ölüm orucu” eylemini ertelediklerini ancak çadırların her an yeniden kurulabileceğini belirtiyordu.190 c) Hükümete Yardım Kampanyası Memur maaş zamlarının protesto edilmesi sürecinde, Başbakan Çiller’in memur maaşlarına zam yapmak için kaynak bulunmadığı, yapılacak zammın bütçede 20 trilyon liralık açık meydana getireceği söyleminden yola çıkarak 20 Temmuz günü yurt çapında “Hükümete Yardım Kampanyası” başlatılıyordu. Kampanya Kapsamında Toplanan Paralar Hesaba Yatırılırken Protesto yardımını ilk başlatan, 100 bin lira ile Ali Işıklar oldu. Kampanyaya katılarak bütçeye yardımda bulunmak isteyen memurlar, Bakanlıklar’daki Akbank şubesi önünde uzun kuyruklar oluşturdular. Bankaya gelen memurlar, bankanın girişine yerleştirilen, “Çadırlar Her An Kurulabilir”, Kamu Çalışanları, Sayı 31, 15 Temmuz 1993, ss. 3-6. 190 182 Damladan Deryaya “Açık Bütçeye Yardım” sandığına büyük ilgi gösterdiler. Sandığa para atan memurları diğer memurların alkışlaması, çevreden geçenlerin de merakını uyandırıyor, kampanyanın mahiyetini öğrenen bazı vatandaşlar da yardım sandığına para atarak maaş zamlarını protesto ediyordu. “Hükümete Yardım Kampanyası”Na Katılan Memurlar Daha sonra bankaya giren memurlar bin lira ile 10 bin lira arasında çeşitli miktarlardaki parayı banka veznesine yatırdılar. Ali Işıklar, banka çıkışında bekleyen basın mensuplarına ve kalabalık memur kitlesine hitaben yaptığı konuşmada, “Memur maaşlarının ikinci altı aylık diliminin belirlenmesi neticesinde hükümetçe verilen yüzde 12’lik artışın oluşturduğu 20 trilyonluk bütçe açığının Sayın Başbakanın acıklı ve ağlamaklı bir şekilde televizyonlardan açıklaması, biz kamu çalışanlarını derinden üzüntüye sokmuştur.” diyor, kampanya kapsamında Türkiye genelinde toplanacak paraların, hükümete sunulacağını söylüyordu. Kampanya çerçevesinde İstanbul, Kırıkkale, Samsun, Sakarya, Bursa, Kütahya, Kahramanmaraş, İzmir başta olmak üzere bütün illerde önce mitinglerle maaş artışları protesto edildi; ardından bütçe açığını kapatmak için memurlar bağışta bulundular. Yoğun katılımın gerçekleştiği kampanyada toplanan paralar, Akbank Maltepe Şubesi nezdinde açılan hesaba yatırıldı. 183 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- 13. Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Taslağı Açıklanıyor Nisan ayı içerisinde sendikalarla gerçekleştirilen görüşmenin ardından, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 1993 yılı Temmuz-Ağustos aylarında hazırlanan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Taslağı kamuoyunun görüşüne sunuldu.191 Taslakta kamu kurum ve kuruluşlarında “işçi statüsü dışında çalışan kamu görevlileri” kanun kapsamına dâhil edilmişti. Sendikalar, hizmet kolu esasına göre Türkiye genelinde faaliyet göstermek üzere kurulacak, kamuda örgütlenme 9 hizmet kolu çerçevesinde gerçekleşecekti. Sendika kurucusu olabilmek için kıdem öngörülmüyordu; memur olabilme şartlarını taşımak yeterliydi. Taslakta sendika ve konfederasyonlara toplu pazarlık yapma, toplu sözleşme imzalama ve gerektiğinde grev yapma gibi haklar tanınmamıştı. Yönetime katılma amaçlı olarak Yüksek Yönetsel Kurul ve İşyeri Yönetsel Kurulu öngörülmüştü. Taslak, bu hali ile memur sendikalarına örgütlenme imkânı sağlamak dışında hiçbir hak getirmiyordu. Daha önce Türkiye KamuSen tarafından hazırlanarak siyasi partilerin ve hükümetin görüşüne sunulan taslakla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın hazırladığı taslaktaki birçok ifade birbirinin aynıydı. Taslak çalışmalarında görev alan bir uzman, “Memurlara sendikal hak verilmesini düzenleyen taslağı hazırlarken, elimizin altında hazır bir taslak bulunması çok işimize yaradı. Bu tür çalışmalarda mevcut üzerine ilave yapmak ya da bazı bölümleri çıkartmak tarzındaki bir çalışma işlerimizi çok kolaylaştırdı diyebilirim.” şeklinde açıklamada bulunuyordu. Ancak Türkiye Kamu-Sen’in hazırladığı taslaktan, toplu sözleşme ve grev hakkı gibi birçok unsurun çıkarılarak kamuoyuna yeni bir taslak gibi sunulması Konfederasyon yetkililerinin tepkisini çekiyordu.192 14. 18 Eylül 1993 Kocatepe Mitingi Kamu çalışanlarının yoğun bir eylemlilik süreci içinde olduğu günlerde Türkiye Kamu-Sen, Ankara Kocatepe Konferans 191 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Taslağı, 1993. 192 Selvi Sertkaya, “Çalışma Bakanlığı’nca Hazırlanan ve Sır Gibi Saklanan Taslakta Kuşa Çevrilen Toplu Sözleşme Hakkı”, Kamu Çalışanları, Sayı 33, 15 Eylül 1993, s.14. 184 Damladan Deryaya Salonu’nda bir toplantı düzenledi.193 Kapalı salon istişare toplantısı olarak planlanan memur buluşması, aylar öncesinden kamuoyuna duyurulmuş ve hazırlanan ilanlarla kamu çalışanları bu toplantıya davet edilmişti. On binlerce memuru Kocatepe’de buluşturacak olan toplantı ilanlarında şöyle denilmişti: - Grevli, toplu sözleşmeli sendikal hakkımızı almak için, - Zam denen sadakalara dur demek için, - Üvey evlatlıktan kurtulmak için, - Eşine, çocuğuna istediğini almak için, - Memuriyet onurunu tekrar kazanmak için, - Enflasyon canavarına ezilmemek için, - Alın terinin hakkını almak için, - Eşit işe eşit ücret için, - 1990 TL’lik komik mesai ücretine hayır demek için, - Maaşa yüzde 20, ekmeğe yüzde 25 zamma hayır demek için, - Keyfi kıyım ve sürgünlere dur demek için, - 657 mahkûmiyetine dur demek için, - İnsanlık onuruna yakışır bir yaşam için, 18 Eylül’de Ankara’da buluşalım. 18 Eylül günü, Türkiye Kamu-Sen’in düzenlediği kapalı salon istişare toplantısına katılıp destek vermek amacıyla Türkiye’nin dört bir yanından gelen memurlar, sabahın erken saatlerinden itibaren Kocatepe’de toplandılar. Türkiye genelinde yapılan çağrıya uyarak binlerce kilometre uzaklardan Ankara’ya gelen memurlar, salona sığmayınca bir delege, toplantı öncesinde söz aldı ve çok sayıda memurun toplantı salonuna giremediğini belirterek, bu memurların istişari toplantıdan mahrum olmamaları için konuşmaların dışarıda yapılmasını teklif etti. Teklif katılımcıların onayına sunuldu. Ayakta alkışlanarak kabul edilen teklifi uygulamak üzere, salonda bulunan herkes dışarı çıktı. Dışarıda yaklaşık 20 bin kişi beklemekteydi. Kapalı salon toplantısı olarak planlanan memur buluşması, bir anda doğal bir mitinge Taşçı, a.g.e, s.179. 193 185 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Idönüşmüştü. O sırada temin edilen bir seslendirme aracının üzerine çıkan Türk Maden-Sen Genel Başkanı ve Konfederasyon Genel Sekreteri Harun Önder, 14 işkolundaki sendika genel başkanlarını toplantı için gelen kamu çalışanlarına tanıttı. Ardından Türk BüroSen Genel Başkanı Şükrü Durgut, kalabalığa hitaben bir konuşma yaptı. Durgut, siyasi iktidarın demokrasi imtihanında sınıfta kaldığını belirterek, sendika hakkının demokrasiye seviye kazandıracağını söylüyordu. Tercihini demokrasiden yana yapmış olan ülkemizde hemen hemen bütün kesimler kitle örgütlerini sağladığı halde, sadece kamu çalışanlarının bu haklardan mahrum bırakılmasını, büyük bir demokrasi ayıbı olarak gördüklerini belirten Durgut, “Siyasi ve iktisadi manada paylaşım mücadelesinin kurtlar sofrasında yapıldığı günümüz şartlarında, her kesim ancak gücü nispetinde GSMH pastasından payını alabilmektedir… Kamu çalışanlarının meselelerini ancak kamu çalışanlarının bizatihi kendisi çözer. Bunun da yegâne yolu, toplu sözleşmeli grevli sendikal haklardan geçer.” diyordu. Şükrü Durgut, konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: “Komik ücrete, sürgüne, kıyıma, itilip kakılmaya, keyfi uygulamalara, adaletsizliğe, eşitsizliğe velhasıl memur üzerinde oynanan her türlü oyuna ‘dur’ demek için; toplu sözleşmeli grevli sendikal hakları elde etmek için; insanca yaşamak ve hükümetin değil devletin memuru olmak için ve ‘yeter! Artık söz milletin’ demek için Türkiye Kamu-Sen’in sesine kulak verelim.”194 Daha sonra Konfederasyon Genel Başkanı Ali Işıklar, toplanan kalabalığa hitap etti. “Hükümet programına alınmış olmasına, sendikaların kanuni olduğu yargı organlarınca kabul edilmesine ve Başbakanlık genelgesine rağmen, bizleri oyalayan bu hükümete ‘dur’ diyoruz; hakkımızı söke söke alacağımızı söylüyoruz.” diyen Genel Başkan, 15 Ekim’de yapılacak maaş artışlarının belirlenmesi için, hükümeti vakit geçirmeden ülkenin tek memur konfederasyonu olan Türkiye Kamu-Sen’le toplu sözleşme masasına oturmaya davet etti. Hükümetin bu teklife yanaşmaması durumunda, memurların oy potansiyelini kullanacağını belirten Işıklar, “siyasilerin gıdalarının oy olduğunu” vurguladığı konuşmasında, grevli toplu sözleşmeli sendikal haklar tanınmazsa ve sürgün ve kıyımlara son verilmezse “Mart yerel seçimlerinde hükümeti oluşturan partilere oy vermeme kam194 “Memur Hükümeti Sandıkla Tehdit Etti”, Kamu Çalışanları, Sayı 33, 15 Eylül 1993, ss.6-8. 186 Damladan Deryaya panyası” başlatacaklarını söylüyordu.195 Konfederasyonun toplamda 340 bin üyeye ve 305 şubeye ulaştığını ifade eden Genel Başkan, bu gücü hafife alacak siyasilere adeta gözdağı veriyordu.196 Kocatepe Camii önünde toplanan kalabalık daha sonra yürüyüşe geçiyor, memurların önünde yer alan başkanlar, memurlarla birlikte iki koldan Mithat Paşa Caddesi’ne doğru, yol alıyordu. Kocatepe’den Hipodrom’a kadar süren yürüyüş boyunca halk, alkış ve sloganlarla kamu çalışanlarına destek verdi. Salon toplantısından büyük bir mitinge ve gövde gösterisine dönüşen eylem sonrasında gerçekleştirilen istişare toplantısının sonuç bildirgesi, aynı gün Başbakanlığa gönderiliyordu. Konfederasyonun bağlı sendikalar ile ülke genelinde tüm şube ve temsilciliklerin katılımı ile Ankara’da istişari toplantıda yapılan değerlendirme sonucunda Kamu Çalışanlarının problemlerini içeren 5 maddelik bir metin üzerinde anlaştığı vurgulanan 18 Eylül 1993 tarihli bildirgede, “memurun asgari yaşama şartlarını sağlayacak genel ve temel ihtiyaçlarının karşılanabileceği ücret mutlaka verilmeli ve bu ücret enflasyona karşı korunmalı; şahsa değil eşit işe eşit ücret verilmeli; gerek uluslararası hukuk gerekse milli hukukumuzdaki çalışma hayatına ilişkin hükümler göz önüne alınarak, milli bünyemize uygun memur örgütlenmesinin temel esasları belirlenmeli; devlet personel rejiminde gerekli değişiklikler yapılarak günün ihtiyaçlarına cevap verebilecek niteliğe getirilmeli ve Doğu ve Güneydoğu’da çalışan başta öğretmen, polis, asker ve diğer kamu görevlilerinin can güvenliği sağlanmalıdır.”197 şeklinde özetlenebilecek talepler sıralanıyordu. 15. Hükümet Partilerine Oy Vermeme Kampanyası Kocatepe Mitingi’nin hemen ardından Kocaeli’nde yapılan istişare toplantısında Ali Işıklar, Hükümete taleplerini yineliyor, “Sendikaların grev hakkı yoksa sendika değil dernektir.” diyerek, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca hazırlanan taslağı eleştiriyordu. Birinç, a.g.e, s. 36. 195 Taşçı, a.g.e, s.179. 196 Birinç, a.g.e, s.37. 197 187 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IBununla birlikte salon toplantısından büyük bir mitinge dönüşen ve Türkiye Kamu-Sen tarihine Kocatepe Mitingi olarak geçen eylem, kısa sürede etkisini gösteriyor ve hükümet, 12 Ekim 1993 günü yaptığı açıklamada, memur maaşlarına yüzde 48 oranında zam yapacağını açıklıyordu. Hazırlanan sendika taslağının toplu sözleşme ve grev hakkını içermemesi ve koalisyon protokolünde yer almasına rağmen memurların sendikal haklarının hala TBMM gündemine getirilmemiş olmasının yanı sıra açıklanan zam oranları, bardağı taşıran son damla oluyordu. Türkiye Kamu-Sen Başkanlar Kurulu, 13 Ekim’de toplanarak hükümetin zam kararını değerlendiriyor ve öngörülen artışın memurların beklentisini karşılamaktan uzak kaldığı bildiriliyordu. Konfederasyon tarafından basın merkezlerine gönderilen açıklamada, memur maaşlarının 1982 yılından beri eridiği savunuluyor, işçi maaşlarına artışların memur maaşlarının çok üzerinde olduğu vurgulanıyordu. 1994 yılı için enflasyon tahmininin yüzde 62 olduğu hatırlatılan açıklamada, memur maaşları için öngörülen artışın, memurun satın alma gücünde azalmaya yol açacağı belirtiliyordu. “Konfederasyonumuz memurlara karşı bu hatalı tutumunu sürdüren iktidar partilerine karşı 1994 Mart’ında yapılacak seçimlerde oy vermeme kampanyasını hayata geçirmek için var gücü ile çalışacaktır.” ifadelerinin yer aldığı açıklamada, aile bireyleri ve etki alanı ile birlikte 6-7 milyonluk oy gücünün bu iktidara karşı kullanılacağı bildiriliyordu.198 Konfederasyon yöneticileri, hükümetin düşük maaş artışı kararı ve sendikal hakları düzenleyen kanunu çıkarmamaları nedeniyle yurt genelinde bilgilendirme toplantılarına katılıyor, protestoların artması ve eylemlere destek sağlamak için her hafta sonunu bir başka yörede geçiriyorlardı. “27 Mart Yerel Seçimlerinde Hükümet Partilerine Oy Vermeme Kampanyası”nın taşra ayağı Sivas’ta başlatıldı. Türk Eğitim-Sen tarafından organize edilen yemekli toplantıda çok sayıda kamu çalışanına açıklamalarda bulunan Konfederasyon genel başkanı hükümetin icraatlarından ve memurların yaşadığı sorunlardan örnekler verirken, “Hükümet Partilerine Oy Vermeme Kampanyası”nı da resmen başlatıyordu.199 Taşçı, a.g.e, s.180. 198 “Kampanya Sivas’ta Başladı”, Kamu Çalışanları, Sayı 34, s.11. 199 188 Damladan Deryaya 16. Siyasi Destek Arayışları ve Ziyaretler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın hazırladığı sendikalar kanunu taslağının memurların taleplerini karşılamaktan uzak olması ve 1994 yılı maaş artış oranlarının açıklanması üzerine Konfederasyon yetkilileri, koalisyon ortağı partilere karşı yürütecekleri faaliyetleri belirledikten sonra Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve siyasi parti liderlerinden randevu alarak birer görüşme gerçekleştirdiler. Ziyaretlerde memurların sorunları dile getirildi; yapılacak faaliyetler için siyasi destek talebinde bulunuldu. a) Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Ziyareti Konfederasyon, 13 Ekim günü aldığı eylem ve kampanya kararının hemen ardından ilk randevuyu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den alıyor ve 15 Ekim günü Çankaya’ya çıkıyordu. Görüşmeye kamu çalışanlarının sorunlarının “sendikal haklar, ücret, memur güvencesi, kamu personel rejiminde reform ve can güvenliği” konu başlıkları altında ele alındığı detaylı bir rapor hazırlayarak giden Konfederasyon yetkilileri, memurların en önemli sorununun sendikalaşma olduğunu belirtiyor, Çalışma Bakanlığı tarafından hazırlanan grevsiz ve toplu sözleşmesiz taslağın kabul edilemeyeceğini ifade ediyorlardı. Görüşmede ayrıca memur maaşlarına yapılan düşük zam da Cumhurbaşkanına şikâyet edilerek, Konfederasyonun bu gelişmelere karşı gerçekleştireceği eylemler hakkında bilgi veriliyordu. Görüşmede Türkiye Kamu-Sen’in dile getirdiği sorunlara büyük bir ilgi ile yaklaşan Cumhurbaşkanı, kamu görevlilerine gereken önemin verilmesi gerektiğini belirtirken, Türkiye Kamu-Sen’in sorumlu sendikacılık anlayışını takdirle karşıladığını söylüyor, “Ülkede çok sesliliği sağlamak, demokratik hakların kullanılması için örgütlenmenin gereğine inanıyorum. Örgütlü toplumdan korkulmaması gerekir.” diyordu. Demirel, iletilen tüm sorunların takipçisi olacağı ve çözüme kavuşturulması için elinden gelen her şeyi yapacağının sözünü de veriyordu.200 “Türkiye Kamu-Sen Hükümeti Cumhurbaşkanına Şikayet Etti”, Kamu Çalışanları, Sayı 34, 15 Ekim 1993, s.7. 200 189 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- b) DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit Ziyareti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca hazırlanan taslağın memurların talepleri doğrultusunda ele alınması ve memurların ekonomik ve sosyal sorunlarının çözülmesi için destek arayışları çerçevesinde Konfederasyon yetkilileri TBMM’de DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’le bir görüşme gerçekleştirdiler. Görüşmede yasa taslağı hakkındaki çekinceler dile getirilirken, hükümetin düşük ücret politikası eleştiriliyor, vergi sisteminin adil olmadığı üzerinde duruluyor, Güneydoğuda son bir ay içinde 64 öğretmenin ve çok sayıda kamu görevlisinin terör örgütü tarafından şehit edilmesine dikkat çekiliyor ve olaylar kınanıyordu.201 Bülent Ecevit, Türkiye Kamu-Sen yetkililerinin görüşlerine katıldığını ifade ediyor, sorunların çözülmesi için memurların toplu sözleşmeli grevli sendikal haklara kavuşması olduğunu belirtiyordu.202 c) TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk Ziyareti Türkiye Kamu-Sen ve bağlı 14 sendikanın genel başkanları, 17 Aralık günü TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk’u ziyaret ederek sorunları ilettiler ve memur sendikacılığı konusunda destek istediler. Hüsamettin Cindoruk, Konfederasyon yetkililerini çok sıcak bir şekilde karşıladı ve memurların sendikalı olması gerektiğine inandığını belirterek, konunun mecliste görüşülmesi sırasında her türlü desteği sağlayacağını ancak siyasi iktidara toplumsal baskı yapılmasının sendikaların görevi olduğunu vurguladı. Görüşmenin bir bölümünde Cindoruk, Türkiye Kamu-Sen yetkililerine “Beni fahrî başkanınız olarak kabul eder misiniz?” diye sordu. Ali Işıklar da “Şeref duyarız.” şeklinde cevap verdi.203 Bu sıcak görüşmeler ve Hüsamettin Cindoruk’un teklifi, basında geniş yer buluyor, daha sonra Türkiye Kamu-Sen dışındaki memur örgütlenmeleri, nezaket gereği gelişen bu diyalogu kullanarak Türkiye Kamu-Sen’in devlet güdümlü olduğu yolunda yoğun bir propaganda faaliyetine girişiyordu.204 Taşçı, a.g.e, s.182. 201 Işıklar, “Memur Alay Konusu Oldu”, Kamu Çalışanları, Sayı 35, 15 Kasım 1993, s.8. 202 Emin Pazarcı, “Fahrî Başkan Cindoruk”, Tercüman, Aralık 1993. 203 Taşçı, a.g.e, s.183. 204 190 Damladan Deryaya 17. Hükümetin Telefonla Protesto Edilmesi Dönemim Devlet Bakanı Yıldırım Aktuna, 1993 yılının Kasım ayında Kamu Personeli Sendikaları Kanunu Taslağının Bakanlar Kurulu’nun ilk toplantısında görüşüleceğini açıklamıştı. Fakat son anda Terörle Mücadele Yasası gündeme gelmiş ve yasa taslağının gündeme gelmesi sonraki Bakanlar Kurulu toplantısına bırakılmıştı. Taslağın, verilen söze rağmen aradan geçen iki ay içinde gündeme getirilmemesi üzerine 4 Ocak günü, iki saatlik bir kampanya düzenlendi. Kamu çalışanları Başbakan Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın ve Hükümet Sözcüsü Yıldırım Aktuna’ya telefon ederek sendika yasasının görüşülmemesine tepkilerini dile getirdiler. Eyleme katılan çok sayıda memur, iki saat boyunca Başbakanlığın santrallerinin kilitlenmesine neden oldu.205 18. Konya Mitingi Kamu çalışanlarının sorunlarının çözümü ve örgütlenme hakkının tanınması için kanun çalışmalarının tamamlanmasını isteyen Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların Konya şubeleri, 5 Şubat 1994’te 10 bini aşkın kamu çalışanı ve yakınlarının katılımı ile büyük bir miting gerçekleştirdiler. Mitingde yapılan konuşmalarda, kamu çalışanlarının sorunlarının çözülmesi için hükümete 28 Şubat’a kadar son bir şans tanındığı, kamu çalışanlarının istekleri yerine getirilmediği takdirde koalisyon ortağı partilerin sandıkta yok olacakları belirtildi. Mitingde konuşan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Ali Işıklar ise “28 Şubat son kredinizdir. Ya söylediklerimiz yapılır ya da memurun yumruğu belediye seçimlerinde patlayacaktır. Bunun sorumlusu; hükümetin bizatihi kendisi olacaktır.” diyerek, iktidara gözdağı veriyor, aksi halde hükümeti millete şikâyet edeceklerini belirtiyordu.206 “İki Saatlik Kampanya”, Kamu Çalışanları, Sayı 37, 15 Ocak 1994, s.22. 205 Birinç, a.g.e, s.59. 206 191 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- 19. 21 Şubat 1994 Kapalı Salon Toplantısı Yapılan eylemler ve uyarılara karşın, memurların taleplerinin Hükümetçe karşılanmaması üzerine, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Ankara Beşevler’deki Şura Salonu’nda Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların şube başkanları ve temsilcilerle bir istişare toplantısı yapıldı. Toplantıya mesai günü olmasına rağmen yaklaşık 5 bin kişi katıldı; salonun kapasitesinin yetersiz olması nedeniyle katılanların büyük kısmı dışarıda kaldı.207 Toplantıda, Kocatepe Mitingi sonrasında gelişen olaylar ve 13 Ekim 1993 günü alınan “Hükümete Oy Vermeme Kampanyası” başlatılması kararı çerçevesinde yapılacak eylem ve etkinlikler masaya yatırıldı ve karara bağlandı. Büyük bir coşku içinde geçen istişare toplantısında, “Hükümete Oy Vermeme Kampanyası” çerçevesinde yürütülecek faaliyetlerle ilgili olarak şu kararlar alındı: 1. Türkiye çapında bütün sendika şubelerimiz ve temsilciliklerimiz, kampanya bürosu olarak kullanılacaktır. 2. Kampanya Türkiye çapında afişlerle duyurulacaktır. 3. Yurt sathında miting ve basın toplantıları düzenlenecektir. 4. Yurt çapında mahalli komiteler teşkil edilerek, oy vermeme kampanyasının her ev ve seçmene ulaşması sağlanacaktır.208 Böylece 27 Mart 1994 tarihinde yapılacak yerel seçimlerde Türkiye Kamu-Sen, memurların sorunlarını çözmeyen hükümeti açıkça hedef alıyor, bütün ülke genelinde büyük bir propaganda faaliyeti başlatıyordu. 20. Kamu Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu Tasarısı ve Türkiye Kamu-Sen’in Tasarıya Yaklaşımı Sendikalar, uluslararası sözleşme hükümlerine uygun bir kanun hazırlanmaması dolayısıyla tepkilerini ortaya koyarken, 20 Ocak 1994 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Taşçı, a.g.e, s.185. 207 Birinç, a.g.e, s.73. 208 192 Damladan Deryaya Müdürlüğü, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Taslağı’nı hazırladı. Taslak yalnızca sendika ve konfederasyonların yetki ve etkinliklerine yönelik olsa da 23. maddesinin 2. paragrafında “üyeleri adına toplu pazarlık görüşmelerine katılmak ve toplu sözleşme bağıtlamak, toplu uyuşmazlık çıkarmak, uyuşmazlığın çözümünde taraf olmak” ifadeleri yer alıyor, dolayısıyla kamu görevlileri için toplu sözleşme hakkını içeriyordu.209 Tasarı, sendikaların 10 farklı hizmet kolunda örgütlenmelerini öngörüyordu. 20 Ocak günü, Bakan Mehmet Moğoltay tarafından Bakanlar Kurulu gündemine getirilen taslakta, kamu görevlilerinin toplu sözleşme hakkını ne şekilde kullanacağı belirlenmemişti. Bakanlar Kurulu toplantısında yapılan görüşmeler sonunda, kamu görevlilerinin toplu pazarlık haklarını kullanmaları ile ilgili bir taslağın da hazırlanması kararlaştırıldı.210 Hazırlanan taslakta grev hakkının bulunmayışı memurlar tarafından yoğun şekilde eleştirilirken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Moğoltay, kamu çalışanlarının grev hakkının da aşamalı olarak tanınmasının ilke olarak benimsendiğini, bu konuda yerel yönetimlerin uygulama için uygun bir model oluşturacağını belirtti.211 Bu görüşlere paralel olarak, taslak üzerinde çalışmalar yapmak üzere Bakanlar Kurulu tarafından bir “Alt Komisyon” oluşturuldu; bu komisyon da konunun teknik düzeyde çok boyutlu olarak incelenmesi için bir “teknik komite” kurulmasına karar verdi.212 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, ayrıca 28 Ocak 1994 tarihli yazısıyla, kamu çalışanlarının temsilcileri olarak kabul ettiği Türkiye Kamu-Sen, Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu ve Eşgüdüm Komitesi’nden birer temsilciyi taslağı görüşmek üzere toplantıya çağırdı. Kamu görevlilerinin temsilcileri ile 4 ve 11 Şubat tarihlerinde gerçekleştirilen toplantılarda temsilciler, kendi hazırladıkları kanun taslaklarını Bakanlığa sundular. Bakanlıkta yapılan çalışmalar sonrasında teknik komite, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Taslağı ve Kamu Görevlileri Toplu Pa209 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü, “Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Taslağı”, 20.01.1994, (çoğaltma) Canan ve Yıldırım Koç, a.g.e, s.312. 210 “Bakanlar Kurulu Sendika Yasasını Görüştü”, Kamu Çalışanları, Sayı 38, 15 Şubat 1994, s.28. 211 Gülmez, a.g.e, 2002, s.321. 212 193 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Izarlık Kanun Taslağı şeklinde kamu çalışanlarının sendikal örgütlenmelerini ve toplu sözleşme sürecini düzenleyen iki ayrı kanun taslağı hazırladı. Uzun süren tartışmalar sonunda taslak, Kamu Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu Tasarısı Taslağı adını aldı ve 8 Mart 1994’te Bakanlar Kurulu’na sunuldu. Adından da anlaşılacağı üzere bu taslak, kamu görevlilerinin grev hakkını da içeriyordu. Memurların grev hakkını kullanmaları durumunda kamu hizmetlerinin aksamasından çekinen bazı bakanların itirazları sonucunda hükümet ortakları, taslak üzerinde kesin bir karara varamadılar ve taslağın dört bakandan oluşacak “Alt Komisyon”da tekrar ele alınmasına karar verdiler.213 Alt Komisyon, bir haftalık çalışmanın ardından, birçok maddesinde değişikliğe gittiği metin üzerinde anlaştı ancak taslak, 27 Mart Yerel Seçimleri öncesinde TBMM’ye sunulmadı. Yerel seçim sonrasında Bakanların eksik imzalarının da tamamlanmasıyla Kamu Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu Tasarısı halini alan kanun metni 15 Nisan 1994 tarihinde, Başbakan Vekili Necmettin Gevheri imzasıyla TBMM’ye gönderildi.214 Toplu pazarlık ve grev haklarını da içeren tasarı, 4 Mayıs 1994 günü TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı. Tasarı, kamu kurum ve kuruluşlarında işçi statüsü dışındaki tüm kamu görevlilerini kapsıyordu. Tasarıda sendikalar, “kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal, kültürel ve mesleksel hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar” olarak tanımlanıyordu. Tasarıya göre sendikalar 10 hizmet kolunda örgütlenecekler, kamu görevlileri birden fazla sendikaya üye olamayacaklardı. Sendika kurucusu olabilmek için en az iki yıldan beri kamu görevlisi olarak çalışmak ve devlet memuru olabilme koşullarını taşımak zorunluluğu vardı. Farklı hizmet kollarından en az üç sendika bir araya gelerek konfederasyon kurabilecekti. Yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar; kurum ve kuruluşların merkez ve taşra teşkilatında şube müdürü, müdür ve daha üst görevlerde bulunanlar; Yüksek Öğretim Kurulu başkan ve üyeleri, rektörler, dekanlar, enstitü ve yüksekokul müdürleri; mülki idare amirleri; Silahlı Kuvvetler Gülmez, a.g.e, 2002, s.322. 213 Nuri İmre, “Bu Yasa İle Grev Yapılmaz”, Milliyet, 18 Nisan 1994, s.7. 214 194 Damladan Deryaya mensupları; Milli Savunma Bakanlığı ile Genel Kurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında çalışan sivil kamu görevlileri; Milli İstihbarat Teşkilatı mensupları; Emniyet Teşkilatı mensupları; ceza infaz kurumlarında çalışan kamu görevlileri sendika üyesi olmayacaklar ve sendika kuramayacaklar arasında sayılmışlardı. Yüksek Yönetsel Kurul ve Kurum Yönetsel Kurulları adı altında oluşturulacak kurullarla yönetime katılmanın sağlanması amaçlanmıştı. Toplu sözleşme hakkında tasarıda “Bu kanun kapsamına giren kamu görevlileri için uygulanmak üzere ülke çapında tek toplu sözleşme yapılır.” deniliyor, toplu sözleşme yapmak için ise “Konfederasyonlar, üyeleri adına toplu pazarlık görüşmelerine katılmaya ve toplu sözleşme bağıtlamaya; toplu pazarlık görüşmeleri sırasında toplu iş uyuşmazlığı çıkarmaya, uyuşmazlığın çözümünde taraf olmaya, grev kararı almaya, uygulamaya ve grevi kaldırmaya yetkilidir.” hükmü ile yalnızca konfederasyonlara toplu sözleşme yapma yetkisi veriliyordu. Toplu sözleşmenin kamu işveren kurulu ile kamu görevlileri adına yetkili kamu görevlileri sendikaları konfederasyonu arasında bir yıllık süreyi kapsayacak şekilde yapılması öngörülmüştü. Toplu sözleşme yapmaya “kendi içindeki sendikalarda en çok üyeyi bulunduran konfederasyon” yetkili olacaktı. Toplu pazarlık en geç 15 gün içinde sonuçlandırılacak ve imzalanan toplu sözleşme bütçe kanunu ile birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulacaktı. Toplu sözleşmeden kanun kapsamına giren tüm kamu görevlileri, sendika üyesi olup olmadığına bakılmaksızın yararlanabilecekti. Anlaşmazlık durumunda uyuşmazlık, Sayıştay Başkanı, DPT Müsteşarı ve Üniversitelerarası Kurul tarafından seçilmiş bir öğretim üyesinden oluşacak Uzlaştırma Kuruluna gidecekti. Kurulun kararı kabul edilirse, toplu iş sözleşmesi bağıtlanmış olacaktı. Taraflardan herhangi birinin, kararı kabul etmemesi durumunda ise yetkili konfederasyon bir hafta içinde grev kararı alabilecekti. Bir hafta içinde grev kararı alınmaması durumunda ise Uzlaştırma Kurulu kararı toplu sözleşme niteliğinde kabul edilecekti. Tasarının 43. maddesine göre “Bakanlar Kurulu; grevin ulusal güvenlik, kamu yararı ve kamu sağlığı yönlerinden değerlendirmesini yaparak, grev uygulamasının yer, zaman ve hizmet kolları itibariyle kapsamını belirleyebileceği gibi, grevin uygulanıp uygulanma195 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iyacağına veya uygun ve gerekli gördüğü takdirde, Uzlaştırma Kurulu kararının toplu sözleşme olarak uygulanmasına da karar” verebilecekti. Grev kararı, Bakanlar Kurulu tarafından karara bağlanmadan uygulanamayacak, greve yalnızca grev kararını alan konfederasyona bağlı sendikaların üyeleri katılabilecekti. Grev yapamayacak kamu görevlileri ise 45. maddede “Sağlık hizmetlerinde çalışanlar; can ve mal kurtarma işlerinde çalışanlar ile şehiriçi deniz, kara ve demiryolu ve diğer raylı toplu yolcu taşıma hizmetlerinde çalışanlar; yüksek yargı organlarında çalışan personel ile adalet personeli; su, elektrik, havagazı, doğalgaz üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı işlerinde çalışanlar; kanuna göre silah taşımaya ve zor kullanmaya yetkili kamu görevlileri; Dışişleri Bakanlığı meslek memurları ve dış misyon görevlileri; cenaze ve tekfin işlerinde çalışanlar, eğitim ve öğretim kurumlarında çalışan öğretmenler, öğretim üye ve yardımcıları” olarak oldukça geniş bir yelpazede belirlenmişti. Tasarıda grev hakkının kanunun çıkmasından sonraki iki toplu iş sözleşmesi dönemi için yalnızca belediyelere ait kamu işyerlerinde uygulanması öngörülmüştü. Bakanlar Kurulu, iki yıl sonunda uygulamayı değerlendirecek ve sonraki dönemde grev uygulanabilecek yerleri yeniden belirleyebilecekti. Türkiye Kamu-Sen, TBMM Adalet Komisyonu’nda tartışılan tasarının bazı maddelerine itiraz etmiştir. Konfederasyonun itirazlarının yoğunlaştığı konular ana hatlarıyla şu şekilde olmuştur: 1. Tasarının isminde “toplu sözleşme ve grev” ifadeleri bulunmasına rağmen, tasarının amaç maddesi olan 1. maddede toplu sözleşme ve grevden söz edilmemektedir. Grev hakkı, toplu sözleşmeye yönelik bir hak olduğuna göre, toplu sözleşme amacı olmayan ve bu amaçla grev hakkı bulunmayan bir sendikacılık getirilmek istenmektedir. Her türlü yasal mevzuat, kurum, kuruluş ve hatta her fert amaçlarıyla anlam kazanır. Bu sebeple toplu sözleşme ve grev hakkının mutlaka amaç maddesinde yer alması gerekir. 2. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 3146 sayılı kuruluş kanunundan da anlaşılacağı gibi bu bakanlığın amacı özellikle işçiişveren arasındaki çalışma barışını ve sigortalılıktan emekliliğe kadar işçilerin hak ve menfaatlerini korumaktır. Devlet memurları için ise ihtisas kurumu olan Devlet Personel Başkanlığı bulunmaktadır. Tasarıda, kamu görevlileri sendikacılığının muhatabının Çalışma ve 196 Damladan Deryaya Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak belirlenmesi, kamu görevlilerinin zamanla işçi statüsüne geçirileceği izlenimi yaratmaktadır. 3. Tasarıda sendikal örgütlenme ile ilgili pek çok teknik hatalar bulunmakla birlikte özellikle üyelik ve aidat konusu sağlıklı bir yapıya oturtulmamıştır. Özellikle tasarının 30. maddesi ile sendika aidatlarının kaynağından kesilmesi imkânsız hale getirilmiştir. 4. Tasarının 22. maddesi ile sendika ve konfederasyonların yönetim kurulu üyelerine profesyonel olabilme imkânı sağlanmışken bu hak sendika şubelerinin yönetim kurulu üyelerine tanınmamıştır. 5. Tasarının 22. maddesine göre bir sendika yönetim kurulu üyesinin işverence açığa alınması, tayin edilmesi, resen emekliye sevk edilmesi gibi durumlarda yöneticilik sıfatı tehlikeye düşmektedir. Bu tür konular çalışanla çalıştıran arasındaki özel hukuku ilgilendirdiği için sendikayı ve sendika yöneticiliğini bağlamamalıdır. 6. Tasarının 40. ve 48. maddelerine göre imzalanacak toplu sözleşmelerin TBMM’de bütçe görüşmeleri sırasında görüşülmesi öngörülmektedir. Bu maddelerle toplu sözleşme TBMM onayına sunulmak istenilmektedir. 7. Tasarının 42. maddesinde öngörülen Uzlaştırma Kurulu’nun yapısı, çalışan temsilcilerinin de katılımı sağlanarak yeniden belirlenmelidir. 8. Tasarının 43, 44 ve 45. maddeleri ile tamamen grev hakkı engellenmektedir. Esasen bu maddeler ile memurlara grev hakkı tanınmamaktadır. 9. Tasarıyla bazı düzenlemelerin tüzük ve yönetmeliklere bırakıldığı görülmektedir. Sonradan çıkarılacak tüzük ve yönetmelikler yerine, tüm ayrıntılar bu yasada yer almalıdır.215 Konfederasyon genel merkezi ve Ankara’daki şubelerden seçilen üçer kişi ile toplam 120 kişiden oluşan bir teknik heyet, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Durgut başkanlığında yasa tasarısını incelemiş ve düzenlenen toplantılarla Konfederasyonun itiraz noktalarını tespit etmiştir. Konfederasyon yöneticileri, kanun tasarısında demokratik bulmadıkları maddelerin çıkartılıp tadil edilerek, bir an önce kabul edilmesi için Adalet Komisyonu üyeleri, CHP, MHP ve SHP grup başkanvekilleri ve ANAP grup yönetim kurulu üyeleri ile bir dizi görüşmeler yapmışlardır. Birinç, a.g.e, ss. 96-99. 215 197 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IAyrıca komisyonlarda bulunan milletvekillerinin seçim bölgelerindeki sendika yöneticileri, yoğun bir şekilde siyasi partilerin il ve ilçe başkanlıkları ile bölgelerine gelen milletvekillerini ziyaret ederek, tasarı hakkındaki çekinceleri dile getirmişlerdir. Bu görüşmelerde, teknik heyet tarafından hazırlanan ve Konfederasyonun tasarı ile ilgili çekincelerinin ve değiştirilmesi talep edilen her maddenin eski ve yeni hali ile bunların gerekçelerinin yer aldığı geniş kapsamlı bir raporu da sunmuşlardır. 21. 27 Mart 1994 Yerel Seçimleri, Ekonomik Kriz ve 5 Nisan Kararları 27 Mart 1994 günü yapılan yerel seçimler, iktidar partileri için tam bir yenilgiyle sonuçlanmıştır. Seçimlerde il genel meclisi oylarına göre DYP yüzde 21,5; ANAP yüzde 21; RP yüzde 19,1; SHP yüzde 13,4 oy almış, 1991 yılında yapılan genel seçim sonuçları ile kıyaslandığında iktidar partilerinden DYP’nin yüzde 6; SHP’nin ise yüzde 7,5 oranında oy kaybı yaşadığı görülmüştür. Özellikle SHP, birçok il ve ilçede sahip olduğu belediye başkanlıklarını kaybetmiş, memurların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde hükümet ortağı iki parti de büyük oy kaybına uğramıştır. Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, iktidar partilerinin oy kaybını “Koalisyon Partilerine Oy Vermeme Kampanyası”na bağlamışlar, konu hakkında yaptıkları basın toplantısında; sonucun, Konfederasyona bağlı 408 şube yöneticisinin demokratik katılımı ile aldığı iktidar partilerine oy vermeme kararının sandığa yansıması olduğunu belirtmişlerdir. Bu seçimlerde Refah Partisi önemli bir başarı elde etmiş, İstanbul’da Recep Tayyip Erdoğan; Ankara’da ise Melih Gökçek, Refah Partisi listesinden belediye başkanlığına seçilmiştir. İktidar partilerindeki bu kan kaybının en önemli nedenlerinden bir tanesi 1994 yılı ile birlikte hissedilmeye başlayan ekonomik kriz olmuştur. Bu dönemde bütçe açıklarını kapatmak için gerçekleştirilen iç borçlanma önemli oranda artmış; vergi gelirleri, devletin borç anapara ve faiz ödemelerini karşılayamaz hale gelmiştir. Bu olumsuz durumdan kurtulmak amacıyla hükümet, bu kez de kısa vade ile yüksek faizli dış borç alma yolunu seçmiştir. Ülke için198 Damladan Deryaya de bütçe harcamalarının kısılarak kaynak yaratılması çabası, işgücü maliyetlerinin düşürülmesi ve personel giderlerinin azaltılması gibi tedbir önerilerini de beraberinde getirmiş; aksi halde ülkenin hem yüksek enflasyon hem de durgunluk sarmalına gireceği ileri sürülmüştür. ABD’li kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin kredi değerlerini düşürmesiyle dış borçlanma imkânı da kalmayan siyasi iktidar, bir ekonomik istikrar paketi hazırlatarak yürürlüğe koymuş ve hemen peşinden IMF ile 14 aylık bir standby anlaşması yapmıştır. Hazırlanan Ekonomik İstikrar Programını, Başbakan Tansu Çiller ve Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın, 5 Nisan 1994 tarihinde yaptıkları basın toplantısıyla, kamuoyuna açıklamışlardır. Enflasyonu hızla düşürmek, Türk Lirasına istikrar kazandırmak, ihracat artışını hızlandırmak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı, sürdürülebilir bir temele oturtmak amacıyla hazırlanan program, şunları önermiştir: - Ek vergiler getirilmesi yoluyla kamu gelirlerinin artırılması, - Kamu giderlerinin, ücret artışlarının enflasyonun altında artırılması da dâhil olmak üzere, harcamalarda yapılacak kısıntı ile azaltılması, - TL’nin Dolar karşısında değer kazanmasının önlenmesi, - Borçlanma imkânlarını artırmak amacıyla çok yüksek faizlerle Hazine bonosu satılması, daha sonra faizlerin aşağıya çekilmesi.216 Programın belirlediği hedeflere ulaşmak amacıyla bütün toplum kesimlerinin gücü oranında fedakârlık etmesi gereği de programda özellikle vurgulanmıştır. Bu çerçevede sıkı para ve maliye politikalarının ilke olarak bulunmasının yanı sıra, KİT ürün fiyat-larının önemli ölçüde artırıldıktan sonra altı ay süreyle dondurulması, memur ve kamuda çalışan işçilerin maaşlarının Nisan ayında çok düşük düzeyde artırılmasının ardından Temmuz ayında hiç artış yapılmaması ve ücret artışlarının geçmiş dönem enflasyon oranına endekslenmeden koparılarak ileriye dönük hedefler çerçevesinde ve bütçe 216 Başbakanlık Basın Merkezi, “Ekonomik İstikrara Doğru (Hedefler-Stratejiler) 5 Nisan 1994”, Ankara, 1994. 199 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iimkânlarıyla sınırlanması217 ile eşdeğer statüdeki memur maaşlarına göre daha yüksek olan KİT personelinin maaşlarının zaman içinde memurlarla eşitlenmesi ve kamuya yeni personel alımlarının dondurulması ve kamu çalışanı sayısının azaltılması da kararlaştırılmıştır. 5 Nisan 1994 İstikrar Programı ile devletin ekonomiden biraz daha çekilerek gözetici, denetleyici ve standart koyucu işlevlerine yönelmesi öngörülmüştür. Bu kapsamda Et ve Balık Kurumu ve Yem Sanayii’nin özelleştirme işlemlerinin kısa süre içerisinde tamamlanması, 1994 yılının sonuna kadar da Sümerbank, Etibank, ERDEMİR, TÜPRAŞ, Petrol Ofisi, PETKİM, THY, TURBAN, HAVAŞ’ın kısmen veya tamamen özelleştirilmesi, Emlakbank’ın ise halka açılması öngörülmüştür. Koalisyon hükümeti, 5 Nisan İstikrar Programı’nın ardından yayınladığı “Demokratikleşme ve Yeniden Yapılanma Uygulama Planı”nda kamu çalışanlarının sendika hakkı konusunda ise “Meclis’e sunulmuş olan Kamu Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Yasa Tasarısı’nın yasalaşmasına çaba gösterilecektir.” ifadesiyle bu konuda belirsiz bir tavır sergileyeceğinin işaretlerini vermiştir.218 Toplumun hemen her kesimi için olumsuzluk yaratabilecek uygulamalar içeren 5 Nisan kararlarına, işçiler ve memurlar yaygın eylemlerle tepki göstermiştir. 22. 5 Nisan Kararlarına İlk Tepki: Basın Açıklaması Memur maaşlarının dondurulmasından, kamu çalışanlarının sayısının azaltılmasına kadar kamu görevlilerine yeni yükler getiren 5 Nisan Kararlarına, Türkiye Kamu-Sen’in ilk tepkisi 7 Nisan’da gerçekleştirilen basın açıklaması oluyordu. Yapılan açıklamada 5 Nisan Kararlarının, istikrar paketi değil zam paketi olduğu belirtiliyor, ekonomik krizin yükünün ücretlilerin sırtına yüklendiği vurgulanıyordu. Konfederasyon Genel Başkanı Ali Işıklar, memur maaşlarının enflasyondan korunabilmesi hükümetin Temmuz ve Ekim dönemlerinde yüzde 40’ar artış yapması gerektiğini iddia ediyordu. Hükümetin memurlardan fedakârlık beklediğini ifade eden Işıklar, 217 Salih Köse, “24 Ocak 1980 ve 5 Nisan 1994 İstikrar Programlarının Karşılaştırılması”, Planlama Dergisi, DPT’nin Kuruluşunun 42. Yılı Özel Sayı, Ankara 2002, s.120. Canan ve Yıldırım Koç, a.g.e, s.322. 218 200 Damladan Deryaya “Fedakârlığın bir sınırı ve ölçüsü vardır. Yoksulluk sınırının dahi üçte biri nispetindeki komik ücretlere mahkûm edilmiş memurlardan fedakârlık beklemek abesle iştigaldir.” diyordu. 5 Nisan Kararlarının memurun üzerinden silindir gibi geçtiğini söyleyen Genel Başkan, basın toplantısında, “Kamu çalışanlarından fedakârlık bekleyen Sayın Başbakan’a soruyorum, seçim yatırımları, bütçe kaçakları, beceriksizlik, savurganlık, basiretsizlik sonucu alt üst ettiğiniz ekonominin bedelini neden hep ücretlilere fatura ediyorsunuz? Gücünüz sadece ücretlilere ve özellikle de memurlara mı yetiyor? Neden servet vergisi almıyorsunuz? Neden vergileri toplamıyor, vergi kaçaklarını önlemiyorsunuz? Niçin az kazanandan az; çok kazanandan çok vergi almak yerine sadece zam yaparak, tüketim vergisi alma kolaylığına kaçıyorsunuz? Bütün bunlara rağmen, toplumsal bir bedel ödenecekse kamu çalışanları paylarına düşen bölümü seve seve ödeyecektir ama kimsenin bedel ödemeye yanaşmadığı bir toplumda yalnızca kamu çalışanlarından kahramanlık beklemek insafsızlıktır… Biraz da yıllardır koruma altına aldığınız sanayici, tüccar ve kısacası kazananların üzerine gidin… Kamu mallarını yağma ettirmeyin.”219 diyerek, alınan kararlar konusunda, Konfederasyonun tepkisini dile getiriyordu. 23. Türkiye Kamu-Sen I. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı Memur maaşlarının dondurulmasının yer aldığı 5 Nisan Kararlarına karşı alınacak tavır ve gerçekleştirilecek eylemleri belirlemek ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan Kamu Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu tasarısını görüşerek yeni eylem ve etkinlik programı hazırlamak üzere Konfederasyona bağlı sendikaların 444 şube başkanı ile birlikte, ilk Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı 30 Nisan–1 Mayıs 1994 günlerinde Ankara’da Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 100. Yıl Salonu’nda yapıldı. 30 Nisan’da Konfederasyona bağlı 14 sendika, kendi şube başkanları ile ayrı ayrı toplanarak, faaliyet alanlarına giren konularda hükümetin kararlarına karşı ne tür bir tavır takınılacağını belirledi. Birinç, a.g.e, ss.84-85. 219 201 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I1 Mayıs günü ise 444 şube başkanı, sendikalarca belirlenen eylemleri görüşerek karara bağladı. Alınan kararlar bir bildiri ile basına ve kamuoyuna açıklandı. Bildiride öncelikle sendika kanununun yasalaşması için her şeyin göze alınması gereği, ortak görüş olarak benimsendiği belirtiliyordu. Sendika kanunu ile maaşların dondurulması gibi memuru ezen kararlara karşı direncin artacağı, gerektiğinde hizmetten gelen gücün kullanılmasıyla ülke genelinde hükümet kararlarına karşı memur kitlesindeki direncin artacağı görüşü kabul ediliyordu. Kamudaki memur sayısının işçilerin iki katı olduğuna vurgu yapılarak, bu sayısal üstünlüğe ve işçi ücretlerinin memur maaşlarının üç katı dolayında olmasına rağmen medyanın işçi ve işveren temsilcilerinin görüşlerine geniş yer ayırdığı, yargı ile tescil edilmiş tek memur sendikası konfederasyonu olan Türkiye Kamu-Sen’in görüşlerinin kamuoyuna yansıtılmasına fırsat tanınmamasının üzüntüyle karşılandığı belirtiliyor; bu görüşün medya kuruluşlarının sorumlu yöneticilerine bildirilmesine karar veriliyordu. Bu değerlendirmeler ve gelişmeler ışığında Başkanlar Kurulu’nca kabul edilen tavır eylemler şu şekilde sıralandı: - TBMM ve hükümet üyelerine sendika kanunu tasarısının bir an önce yasalaşması için faks çekilecek, - Genel merkezce belirlenecek bir günde 444 şubenin yönetim kurulu üyeleri ve istekli olursa diğer üyelerle birlikte TBMM’ye gelerek, her şube kendi ilinin milletvekili ile görüşecek, - Ücretlerin dondurulmasına karşı miting ve yürüyüş yapılacak, - İş bırakma eylemi gibi eylemler yapılacak.220 Toplantıda ayrıca eylemlerin yer ve zamanının Konfederasyon Başkanlar Kurulunca belirlenmesi konusunda görüş birliği oluşuyordu. Toplantıda alınan kararları hayata geçirmek amacı ile 2 Mayıs günü bir araya gelen Konfederasyon Başkanlar Kurulu, “antidemokratik sendika kanunu tasarısı ile ilgili olarak 444 şube başkanının, 16 Mayıs günü basın toplantısı yapacağını ve üyeleri ile birlikte bölge milletvekillerine faks çekeceklerini” açıklıyordu. Faks eylemi belirlenen gün tüm Türkiye’de hayata geçiriliyor, Konfederasyonun Kamu Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Birinç, a.g.e, ss. 93-94. 220 202 Damladan Deryaya Grev Kanunu tasarısıyla ilgili çekincelerinin dile getirildiği metni milletvekillerine ulaştırmak için gerçekleştirilen eyleme, memurların yoğun bir katılım göstermeleri, PTT şubeleri önünde uzun kuyruklar oluşmasına neden oluyordu. 24. Kamu Çalışanlarına Baskılar ve Mücadele Memur sendikaları kurulur ve gelişirken, bazı illerin valileri de kamu görevlileri üzerinde baskı unsuru oluşturarak memurların örgütlenmesine engel olmaya çalışıyorlar, özellikle Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların çatısı altında sendikalaşma çabalarına öncülük edenlere karşı sert bir tutum izliyorlardı.221 Kars, Trabzon ve Bayburt valilerinin örgütlenme eğilimindeki memurlara uyguladıkları baskıların artması üzerine, bu duruma daha fazla sessiz kalınamayacağını gören konfederasyon yetkilileri, bu valiler hakkında suç duyurusunda bulundular. Ardından siyasi parti yetkilileri ile yapılan görüşmelerde de dile getirilen sorun; siyasi parti liderlerinin yaptığı açıklamalar ve memurların örgütlenme özgürlüğünü engellemeye çalışan valilerden bazılarının görevlerinden alınmasıyla kısa zamanda çözüldü.222 Ancak Sağlık Bakanlığı’nda uzun bir süredir devam eden baskılar ve sürgünler, kamu görevlileri açısından dayanılmaz noktaya gelmiş, siyasiler nezdinde yürütülen görüşmeler sonuçsuz kalmıştı. Sendikaların kurulmasının üzerinden geçen kısa sürede yaklaşık 2 bin 500 kişi çeşitli sebeplerle yer değişikliğine tabi tutulmuştu. Bu kişiler arasında 17 kez mahkeme kararı ile çalıştığı işyerine geri dönen memurlar dahi bulunmaktaydı. Yer değişikliğine tâbi tutulan memurlar arasında mahkemeye başvurarak, yargı kararıyla işyerlerine geri dönenlere ise daha ağır cezalar uygulanıyordu. Özellikle Eskişehir Çifteler Sağlık Meslek Lisesi Müdürü İbrahim Dinçer’in sürgün edilmesine yönelik kararın ardından kalp krizi geçirerek vefat etmesi, tüm kamu görevlileri arasında derin bir üzüntü yaratmıştı. Taşçı, a.g.e, s.174. 221 Taşçı, a.g.e, s.175. 222 203 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IBu olay üzerine Türkiye Kamu-Sen, sürgünlerle ilgili olarak bir basın açıklaması yayınlıyor ve Konfederasyonun Hukuk Kurulu’na bin 500 dava bilgisinin geldiği ancak bu sayının 2 bin 500’ün üzerinde olduğunun tahmin edildiği; yargıya başvurmuş durumdaki bin 500 personelin keyfi ve politik değerlendirmeler sonucunda baskıya maruz kaldıkları belirtilerek Sağlık Bakanlığı’nın yargı kararlarına rağmen vazgeçmediği bu tutumun, İbrahim Dinçer’in hayatına mal olduğuna vurgu yapılıyordu.223 25. Türk Enerji-Sen’in Olağanüstü Genel Kurulu ve Dört Sendikanın Birleşmesi TBMM Adalet Komisyonu’nda bekletilen Kamu Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu tasarısı, sendikaların 10 hizmet kolunda örgütlenmesini öngörmüştü. Türkiye Kamu-Sen’in hazırladığı kanun taslağına uygun olarak 14 farklı işkolunda kurulan sendikalardan gıda; petrol, kimya ve lastik; maden, çimento ve toprak; metal sanayii işkollarında faaliyet gösterenlerin, tasarının gerektirdiği yapının sağlanabilmesi için diğer sendikalarla birleşmesi gerekmekteydi. Bunun üzerine Türk Petrol-Sen, Türk Metal-Sen ve Türk MadenSen; Türk Enerji-Sen çatısı altında birleşme kararı aldılar. Enerji hizmet kolunda faaliyet gösteren dört sendikayı bir araya getirmek için gerçekleştirilen olağanüstü genel kurula Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Ali Işıklar, SHP milletvekili Adnan Ekmen, ANAP milletvekili Şevki Göğüsger, CHP milletvekili Ali Dinçer, MHP milletvekili Rıza Müftüoğlu, enerji ve maden işkoluna dâhil kamu kurumlarının üst düzey yöneticileri, sendika genel başkanları ve kamu çalışanları katıldı. Protokol konuşmalarının ardından gündem gereği tüzük değişikliği müzakerelerine geçildi. Yapılan müzakereler sonucunda oybirliği ile kabul edilen tüzükle Türk Petrol-Sen, Türk Maden-Sen ve Türk Metal-Sen; Türk Enerji-Sen çatısı altında birleşti. Yapılan seçimlerde Türk Enerji-Sen’in yeni yönetim kurulu şu şekilde oluştu: “Türkiye Kamu-Sen Hak Gaspına Karşı Duyarlı Davranıyor”, Kamu Çalışanları, Sayı 43, Temmuz 1994, s.13. 223 204 Damladan Deryaya Genel Başkan: Harun Önder Genel Başkan Yardımcıları: Cengiz Öztürk, Abdullah Tatar Genel Sekreter: Nuri Kara Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ali Ülger Genel Eğitim Sekreteri: Neriman Taşar Genel Mali Sekreter: Bircan Akyıldız Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri: Namık Kemal Osmanağaoğlu Genel Basın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Ahmet Özcan Olağanüstü genel kurul sonunda gerçekleşen birleşmeyle Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendika sayısı 11’e düşmüş oldu.224 26. 17 Aralık 1994 Sürgüne, Kıyıma ve Ekonomik Soykırıma Son Mitingi: “Yorganınızı Satın Gelin!” Türkiye Kamu-Sen’in tarihinde çok büyük eylemler vardır ancak gerek eylemin yapıldığı dönem itibarı ile gerekse eylem sonrasındaki kazanımlar itibarı ile en büyük ve en önemli eylemlerin başında 17 Aralık 1994 mitingi gelir. Bu dönemde memur sendikacılığı altı aylık bir durgunluk sürecine girmiş, özellikle 5 Nisan kararlarının memurlar üzerinde yarattığı olumsuz etki ve sendikal hakların sürüncemede kalması nedeniyle memurlar arasında sendikacılığa olan inanç zayıflamaya başlamıştı. a) Miting Öncesi Ekonomik Durum 5 Nisan Paketinin getirdiği ekonomik yükün, toplumun tüm kesimlerine adaletli bir şekilde dağıtılacağının söylenmiş olmasına rağmen örgütlü kesimler bu süreçten çok büyük yara almadan çıkabilmiştir. Özellikle kaynak ihtiyacını karşılamak üzere getirilen ek vergiler ve kamu harcamalarının kısılmasıyla, 100 trilyon liralık bir tasarruf sağlanmış ancak kaynak verimli ve etkili alanlara aktarılamamıştır. 224 “Sendikalar Güç Birliği İçin Birleştiler”, Kamu Çalışanları, Sayı 43, Temmuz 1994, ss.14-15. 205 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IBu süre içerisinde tüketici fiyatlarındaki yıllık değişimin yüzde 120’yi bulmasına rağmen memur maaşlarına yüzde 60,9 oranında zam yapılmış225, sözleşmeli personel ise yılın ikinci yarısında hiç zam alamamıştır. Bu durumda memur maaşlarında 1993 yılına göre gerçek anlamda yüzde 60’a varan bir erime yaşanırken, sözleşmeli personelin yaklaşık yarısının ücreti, asgari ücretin dahi altında kalmıştır.226 Bununla birlikte memurlardan alınan ilaç katılım payları da yüzde 20’den yüzde 50’ye çıkarılmıştır. Hal böyle iken, işçi ücretleri enflasyon oranında yani yüzde 120 artırılmış, sanayicinin yaşadığı zararların telafisi için KDV oranı düşürülmüş, otomotivde ek taşıt alım vergisi oranı yüzde 12’den yüzde 6’ya indirilmiş, zirai ürünlerin taban fiyatları yüzde 100 zamlı olarak belirlenmiş ve memurlar dışında hemen her kesimin üzerindeki yükler nispeten hafifletilmiştir. 1994 yılında 1 milyon 696 bin 627 memur için bütçede ayrılan kaynak 254,8 trilyon lira iken kamuda çalışan 592 bin 525 işçi için ise bütçede 202,3 trilyon lira ayrılmıştır. Memur sayısı, kamu işçisinin üç katı olmasına rağmen, bütçede her iki kesime de aynı miktarda pay ayrılmış olması; o dönemde örgütlü olma gücünü, toplu sözleşme hakkını ve grev silahını iyi kullanan işçilerin ücretlerinin memur maaşlarının üç katına ulaştığı anlamına gelmektedir. Böyle bir ortamda kamu işçilerinin örgütlü mücadelesi, işçileri 5 Nisan kararlarının olumsuz etkilerine karşı nispeten korurken, külfetin memurlarca karşılandığı inancını doğurmuştur. Bu arada 5 Nisan Kararlarının ilk altı aylık sonuçlarını açıklamak üzere bir basın toplantısı düzenleyen Başbakan Tansu Çiller’in, getirilen ek vergilerden toplanan kaynağın yüzde 70-80’ini kamu işçilerine altı aylık zam olarak verdiklerini söylemesi, memurlar adına bardağı taşıran son damla olmuştur. Bunun üzerine Konfederasyona bağlı altı sendika, memur maaşlarına yapılan artışın yetersiz olduğu gerekçesiyle Aydın’da bir protesto gösterisi düzenlemiştir. Türk Büro-Sen, Türk Tarım Orman-Sen, Türk Sağlık-Sen, Türk Haber-Sen, Türk Enerji-Sen ve Türk EğitimSen’in ortaklaşa düzenlediği eylemde maaş artışları protesto edilmiş, Hükümet yaptığı yanlıştan dönmeye çağırılmıştır. 225 Tansu Çiller, “Ek Vergilerin Tümünü İşçilere Verdik”, Kamu Çalışanları, Sayı 46, 15 Kasım 1994, s.10. Birinç, a.g.e, s.103. 226 206 Damladan Deryaya Türkiye Kamu-Sen ve bağlı sendikalar, çeşitli defalar yaşanan adaletsizlikleri dile getiren basın açıklamaları yoluyla hükümeti uyarsalar da ne yapılan küçük çaplı eylemlerden ne de basına verilen demeçlerden bir sonuç alınamamıştır. b) Kamu Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu Tasarısı ile İlgili Gelişmeler Nisan ayında TBMM Adalet Komisyonu gündemine gelmiş olan Kamu Görevlileri, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu tasarısı, 11 Mayıs 1994 tarihinde TBMM Anayasa Komisyonu’na sevk edilmiş, Anayasa Alt Komisyonunda yaklaşık 5 ay bekletilen tasarıya ilişkin komisyon raporu, 25 Ekim 1994 tarihinde Anayasa Komisyonu Başkanlığı’na sunulmuştur. Alt Komisyon, raporunda Anayasaya uygunluk açısından mütalaa verilmesi istemiyle kendisine gönderilen tasarının tümünün Anayasaya aykırı olduğu görüşüne varmıştır.227 Raporda, Anayasanın 51. maddesindeki “işçiler” teriminin kullanılmasına dayanılarak, sendika hakkının yalnızca işçilere tanındığı; 151 sayılı ILO sözleşmesinde geçen ifadelerden memurlara toplu sözleşmeli, grevli sendikal hak verilmesine ilişkin bir sonuç çıkarılamayacağı; Anayasanın 53. ve 128. maddeleri değiştirilmeden memurlara toplu sözleşme; 54. maddesi değiştirilmeden de grev hakkının verilemeyeceği belirtilmiştir. Alt Komisyon bununla da yetinmeyerek, tümünü Anayasaya aykırı bulduğu hükümet tasarısının yerine toplu sözleşme ve grev hakkı içermeyen, 1965 tarihinde çıkarılan 624 sayılı Devlet Kamu Personeli Sendikaları Kanunu benzeri 23 maddelik etkisiz bir metin hazırlamış ve Anayasa Komisyonuna sunmuştur.228 Alt Komisyonun hazırladığı rapor ve yeni kanun metni memur sendikalarının büyük tepkisine neden olmuştur. Özellikle 1994’ün Haziran ayında tasarının Anayasaya aykırı olduğu görüşünü dile getiren Alt Komisyon Başkanı Coşkun Kırca229 başta olmak üzere komisyon üyelerine tasarının Anayasaya aykırı olmadığı yönünde uyarılarda bulunulmuş, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Baka Gülmez, a.g.e, 2002, s.335. 227 Gülmez, a.g.e, s.337. 228 Coşkun Kırca, “Memur Sendikaları”, Milliyet, 16.05.1994. 229 207 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Inı Nihat Matkap ziyaret edilerek, tasarı ile ilgili endişeler dile getirilmiştir. c) Miting Kararının Alınması ve Mitinge Çağrı Yaşanan gelişmeler, toplumun tüm kesimlerinde memurlar lehine bir kamuoyu oluşmasını sağlamış, memurların içinde bulunduğu olumsuz şartlar, geniş kitleler tarafından daha net algılanmıştır. Bunun üzerine 5 Ekim’de toplanan Türkiye Kamu-Sen Başkanlar Kurulu, 30 Nisan-1 Mayıs 1994 tarihlerinde yapılan Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısında alınan miting kararının, 17 Aralık 1994’te uygulanacağını açıklamıştır. Yapılan açıklamada, hükümetin yanlış icraatlarının bir protestosu mahiyetinde geçecek olan mitinge katılım için bölge toplantıları yapılacağı; 100 bin kişinin katılmasının beklendiği mitingin, şimdiye kadar gerçekleştirilen en büyük miting olacağı, miting için 200 bin el ilanı ve afiş dağıtılacağı belirtilmiştir. 17 Aralık 1994 tarihinde gerçekleştirilecek mitingin duyurusunda şu ifadelere yer verilmiştir: -Hükümetin yanlış ücret politikasına dur demek için, - Memur güvencesinin hayata geçirilmesi için, - 5 Nisan kararlarının yükünü atmak için, - 617 bin liralık komik zamma “hayır” demek için, - Grevli - toplu sözleşmeli sendikal hakların en kısa zamanda verilmesi için, tüm memurları meydanlara bekliyoruz. Bununla birlikte miting konusunda destek almak üzere, Türkiye Kamu-Sen ve bağlı sendikaların genel başkanları, 30 Kasım’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i ziyaret ederek, konu hakkında bilgi verdiler. Cumhurbaşkanı ise sendika konusunu yakından takip ettiğini, Ocak 1995’ten itibaren tasarının ele alınarak yasalaşması gerektiğini ifade etti. Yeni yılda memur maaşlarının önemli oranda artırılmasını beklediğini belirten Demirel, gerçekleştirilecek mitingde memurların tahriklere kapılmaması yönünde, Konfederasyon yetkililerine uyarılarda bulundu. Daha sonra sendika başkanları tüm illeri ve büyük ilçeleri ziyaret ederek, mitinge katılım sağlamak amacıyla yoğun bir çalışma yaptılar. Konfederasyon aynı zamanda miting öncesinde bir bildirge ha208 Damladan Deryaya zırlayarak, mitingin alt yapısını oluşturdu. Ülke çapındaki tüm memurlara ulaştırılması amacıyla hazırlanan bildirgede, şu ifadeler yer alıyordu:230 Nereden Nereye? Devlet organizasyonu içerisinde beyin gücünü temsil eden memur, bütün toplum kesimlerine hizmet sunmak gibi önemli bir misyonun sahibidir. Bu itibarla tarihin her döneminde saygın bir sosyal statü ve sosyo-ekonomik konuma sahip olmuştur. Ancak bugün gelinen noktada 4 kişilik bir aile için asgari geçinme standardının 18 milyon TL olmasına karşılık; memurun genel maaş ortalaması, 7 milyon TL, yüzde 50’sinin ortalaması 4,2 milyon TL ve binlerce memur halen 3,5 milyon TL maaşa talim etmektedir. Bir gecekondu kirasının dahi 3 milyon TL olduğu bu hayat şartlarında, yoksulluk sınırının ¼’üne tekabül eden bu komik maaşla memur, hangi temel ihtiyacını karşılayabilecektir? İşsizliğin hat safhaya ulaştığı ülkemizde; köftecilik, kokoreççilik, seyyar satıcılık, inşaat işçiliği, taksi şoförlüğü, otel kâtipliği gibi ilave işler bulabilen memur, şanslıdır. Netice itibariyle yıllardan beri ekonomik ambargo ile ablukaya alınan memur, 5 Nisan kararlarıyla, tam bir ekonomik soykırıma tabi tutulmuştur. Zira fetva makamlarının, memuru “zekât verilebilecek” muhtaçlardan sayan fetvaları, bu durumu dinen de teyit etmektedir. Kaynak Yetersiz Mi? Bu, apaçık bir bahanedir. Zira memur; radikal vergi politikaları uygulanmadığı için toplanması gereken vergilerin ancak yüzde 30’unun tahsil edilebildiğini, ülke kaynaklarının iktidar yandaşı hatırlı çevrelere çeşitli adlar altında nasıl peşkeş çekildiğini, yine devlet yapısı içerisinde adeta yol haline gelen israf ve savurganlık mekanizmasıyla kaynakların nasıl heba edildiğini çok iyi bilmektedir. Adalet Mi Bu? Vergi gelirinin yüzde 70 gibi bir kısmını yüklenen çalışan kesim, GSMH’ dan yüzde 14 gibi komik bir pay alırken; vergi gelirinin yüzde 30’unu yüklenen hatırlı kesimler ise GSMH’dan yüzde 86’lık aslan payını almaktadır. Birinç, a.g.e, ss.110-115 230 209 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IMemura gelince yok olan kaynaklar; işçiye, sanayiciye, taban fiyatlara, batık banka ve şirketlerin kurtarılmasına, israf ve savurganlığa ve seçim yatırımlarına gelince acaba birden nasıl var oluveriyor? Bugün kamuda çalışan işçilerin ücret ortalaması 19 milyon TL’dir. Aynı kurumda genel müdür 20 milyon TL, şoför 25 milyon TL, temizlik işçisi 20 milyon TL, formen 33 milyon TL, sondar 32 milyon TL, bekçi 19 milyon TL ve geçici işçi 16 milyon TL almaktadır. Başbakanlık müsteşarının 32 milyon TL, diğer bakanlık müsteşarlarının 22 milyon TL maaş almalarına karşılık, kamuda 102 milyon TL ücret alan sendikalı işçiler vardır. Yine 1994 mali yılı bütçesinde 1 milyon 668 bin memur için 254 trilyon TL ödenek ayrılırken 592 bin işçi için ise 202 trilyon TL ayrılmıştır. Netice itibariyle beyin gücünü temsil eden memur, sosyo-ekonomik yönden maiyetinde çalışan ve genel olarak kas gücünü temsil eden işçinin çok gerisinde bırakılmıştır. Nitekim bugün yüzde 90 ilkokul mezunu işçilerin memur olmamak için TBMM’ne yürümeleri, memurun geldiği noktayı gösteren ciddi bir ibret vesikasıdır. Sadece Ekonomik Soykırım Mı? Ekonomik olarak yaşayamaz hale gelen memur, hukuk dışı, keyfi, şövenist uygulamalarla her türlü hukuki güvenceden de yoksun bırakılmıştır. Politik hırs ve kaprisleri tatmin uğruna bakkalın, manavın ve sıradan parti yandaşlarının oyuncağı haline gelen memur, sürgün ve kıyımlarla canından bezdirilmiştir. Aktif memuriyet hayatında sefilleri oynayan memur, emeklilik döneminde bir pir-i fani olarak kimsesizliğe ve kaderine terk edilmektedir. Yine bugün memur ailesi, başta yetersiz beslenme olmak üzere; bir yandan temel ihtiyaçlarını karşılayamama, diğer yandan maruz kaldığı hukuk dışı ve şövenist baskı ve zulümlerin yol açtığı ciddi ve yaygın fizyolojik ve psikolojik hastalıkların tehdidi altındadır. Nitekim stres günümüzde yaygın ve tipik bir memur hastalığı haline gelmiştir. Son yıllarda stresin yol açtığı kalp krizi ve hipertansiyondan, çok sayıda memur hayatını kaybetmiştir. Evine bir kuru ekmeği dahi almakta acze düşen memurun ilaç katılım paylarının yüzde 20’den yüzde 50’ye çıkarılması adeta bir ölüm fermanıdır. Ve bugün memur can güvenliği yönünden de ciddi bir tehdit al- 210 Damladan Deryaya tındadır. Politik telakkilerle istekleri dışında terörün yoğun olduğu bölgelere tayin edilen başta öğretmen, sağlıkçı, din adamı ve polis olmak üzere yüzlerce memur ömrünün baharında teröre kurban verilmiştir. Ve memur, bütün problemlerin çözümünde anahtar rolü oynayacak olan sendikal haklardan da mahrum bırakılmıştır. Açık vaatlerine rağmen bugünkü koalisyon hükümeti de sendikal haklar konusunda tam bir kör sükût içersindedir. Terörü teşvik ve tahrik suçundan cezaevlerinde bulunan 3-5 bölücü hainin affı için bir bardak suda fırtına koparanlar 1 milyon 650 bin memurun bütün problemlerinin çözümünde adeta anahtar rolü olan sendikal haklar konusunda sükûtu tercih etmektedir. Yegâne Çözüm Yolu Bugüne kadar memuru bir politika metaı ve malzemesi olarak gören siyasal iktidarların, problemlerimizi çözeceğini zannediyorsak yanılıyoruz. “Hak kuvvetlinindir.” ilkesinin cari olduğu katılımcı demokratik yapı içerisinde “haklar” hak edildiği için birilerinin lütfu ile değil ancak demokratik mücadele ile elde edilebilmektedir. Hiç şüphesiz memurun problemlerini de yine memurun kendi iradesi, azmi ve gücü çözecektir. Bunun da yegâne yolu; grevli, toplu sözleşmeli sendikal hakların elde edilmesinden geçer. Oyunlara Dikkat! Bugünlerde memur hareketinin büyümesini ve ciddi bir güç haline gelmesini önlemek isteyenler, sistemli ve sinsi bir planı uygulama gayretine girmişlerdir. Nitekim geçen aylar içerisinde örneklerini yaşadığımız mühendislerin, üniversite öğretim üyelerinin, doktorların giriştikleri eylemler neticesinde, kendilerine bazı hakların tanınmasına ilişkin düzenlemelere gidilmesi siyasal iktidarın memur hareketini parçalamaya yönelik planlı bir teşvikidir. Oysa kamu hizmetleri bir bütündür ve bu hizmetleri yürüten kamu çalışanlarının problemleri de bir bütün olarak ele alınmalıdır. Bunun için de bütün memurlar bir güç halinde demokratik çözüm aramalıdırlar. Aksi taktirde birtakım yanlışlıklar neticesinde, geçmişten bugüne taşınmış olan memurun kendi içerisindeki meslek ve sınıf taassubu hortlatılarak, memurun sendikal mücadelesi ciddi bir yara alacaktır. 211 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IFazilet Mücadelesine Var Mısınız? Memur sendikacılığının bugünlere gelmesinde öncü rolü oynamış olan Türkiye Kamu-Sen, 11 sendikası, 550 şubesi, 711 temsilciliği ve 390 binin üzerinde üye sayısı ile bugün Türkiye’nin yegâne memur konfederasyonudur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünden asla taviz vermeyen; çalışan, üreten, yol gösteren ama mutlaka hak ettiğini almasını bilen, sorumlu sendikacılık anlayışı ile memurun makûs talihini kırma yolunda bugüne kadar sürdürdüğü fazilet mücadelesini bundan böyle de tüm bir azim ve kararlılık içerisinde sürdürmeye devam edecektir. Bu itibarla, Türkiye Kamu-Sen, 17 Aralık 1994 Cumartesi günü saat 12.00’de Ankara’da Tandoğan Meydanı’nda “Sürgüne, Kıyıma ve Ekonomik Soykırıma Son” konulu bir miting ve yürüyüş düzenlemiştir. Ankara Valiliği’nin 30.11.1994 tarih ve 05-235-94 sayılı müsaadesi ile düzenlenmiş olan bu miting; memurun mücadele sürecinde tarihi bir önem arz etmektedir. Zira önümüzde halen TBMM’de müzakere edilmekte olan hem 1995 mali yılında memurlara verilecek maaş zammını da ihtiva eden Bütçe Kanunu hem de memur sendikaları kanun tasarısı gibi çok önemli iki güncel konu vardır. Bu derece ciddi bir misyonu olan 17 Aralık Mitingi, şayet yüz binlerce memurun katılımı ile yapılabilirse bu birlik, beraberlik ve dayanışma içerisindeki memurun ne denli güçlü bir demokratik baskı unsuru olduğunu gösterecektir. Bu, memurun birlik, beraberlik ve gücünü göstermek için de tarihi bir fırsat olacaktır. O Halde! İdari elemanıyla, teknik elemanıyla, denetim elemanıyla, sağlık elemanıyla, yargı elemanıyla, güvenlik elemanıyla, hizmetlisiyle, sözleşmelisiyle, emekli, dul ve yetimiyle… vb. Bütün memurlar, emekli dul ve yetimler! Aziz Türk milleti, -Haysiyetli ve insanca bir yaşam için 212 Damladan Deryaya - Ekonomik soykırıma “dur!” demek için - Şövenist baskılara, sürgün ve kıyımlara “dur’” demek için - Eşit işe eşit ücret için - İtilip horlanmaktan kurtulmak için - Birinci sınıf vatandaş olmak için - Siyaset serbestîsi için Devletimizin ve milletimizin bölünmez bütünlüğü için - Hükümetlerin değil devletin memuru olmak için - Topyekûn kalkınmamız için - Yasaksız ve gölgesiz bir demokrasi için - Çağdaş, memura güven esasına dayalı bir personel rejimi için - Ve bütün problemlerimizin anahtarı toplu sözleşmeli, grevli sendikal haklarımızı elde etmek için Eş ve çocuklarımızla; konu-komşu ve yakınlarımızla; ellerimizde Türk bayrakları ile 17 Aralık 1994 Cumartesi günü saat 12.00’de Tandoğan Meydanı’nda buluşalım. Gelin Birlik olalım, İşi kolay kılalım! Konfederasyon tarafından 8 Aralık günü yapılan basın açıklamasında mitingin gerekçeleri anlatılıyor, organizasyon hakkında bilgi veriliyordu. Buna göre mitingde 30 bin Türk bayrağı dağıtılacak, bayan memurlar tencere-tava gösterisi yapacak, memur çocuklarının “ekmek istiyoruz”, “yaşamak istiyoruz” konulu gösterisi sergilenecek, balonlara bağlanacak maaş bordrolarının yakılmasıyla hükümetin memur politikaları protesto edilecekti.231 ç) Yorganını Satıp Gelenler 5 Nisan kararlarının memurlar üzerinde yarattığı etki, yalnızca Türkiye Kamu-Sen tarafından değil diğer memur örgütlenmeleri aracılığıyla da protesto ediliyordu. Bu amaçla 1 Ekim 1994 günü İstanbul’da toplanan Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu ve EŞ Birinç, a.g.e, s.117. 231 213 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IGÜDÜM de yapılacak eylem ve etkinlikleri tartışmış; gelecek 3 ay içinde gerçekleştirilecek eylemler belirlenmişti. Eylem takvimine göre Aralık ayı içerisinde 11 Aralık’ta Samsun ve Adana; 25 Aralık’ta ise İzmir, İstanbul ve Ankara’da mitingler yapılacaktı.232 Ancak Türkiye Kamu-Sen’in 17 Aralık’ta 100 bin kişi ile yapmayı planladığı miting karşısında, bir anda eylem takvimi değiştirildi ve Türkiye Kamu-Sen eyleminden hemen 3 gün sonra, 20 Aralık 1994 günü iş bırakma ve kitlesel basın açıklaması eylemi yapılması kararlaştırıldı. Olumsuz hava ve yol şartlarına, Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu’nun 17 Aralık mitinginin etkisini azaltmak amacıyla, hemen 3 gün sonrası için planlarında olmayan iş bırakma kararına, basının özellikle 17 Aralık mitinginden hiç söz etmeden, kitleleri 20 Aralık eylemine yönlendirme çabalarına, bazı televizyon ve radyo kanallarının mitingin ertelendiğine dair asılsız haberler yapmasına, taşradan gelen memurların il ve ilçelerinde emniyet güçleri tarafından alıkonulmasına rağmen engellenemeyen miting, 17 Aralık günü büyük bir coşkuyla gerçekleştiriliyordu.233 Sendika başkanlarının Anadolu gezisinde “Paranız yoksa yorganınızı satın gelin!” çağrısı, Ankara Tandoğan Meydanı’nda toplanan 100 bini aşkın memurla karşılık bulmuştu. Ayrıca Ankara’nın girişlerinde 200 kadar otobüs, çeşitli engellemelerle şehre giriş yapamamış ancak yürüyüşe katılabilmişlerdi. Türkiye’nin dört bir yanından gelen memurlar, önce Konfederasyon Genel Merkezi ve etrafında toplandılar. Daha sonra Tandoğan Meydanı’na doğru yürüyüşe geçildi. Bir gün önce yağan kar nedeniyle bembeyaz olan miting alanı, kısa sürede çamur deryasına dönüştü. Bu olumsuzluklara dondurucu soğuk da eklendiğinde, 100 bin kişilik mitingin anlamı daha da büyüyordu. Tandoğan’da bir araya gelen memurlar, miting saatini beklerken davul zurnaların çalınıp halay çekilmesi, boş tencerelerin birbirine vurulması miting alanını bayram yerine çeviriyordu. Bir anlamda şaha kalkan memurlar “Sürgüne, kıyıma son!”, “Enflasyona ezildik!” sloganlarıyla artık sıkıntıların sineye çekilmeyeceğini gösteriyordu. Evlerinden boş tencerelerini alıp gelen kadın memurlar ise “Başbakan bacım, memurum açım!” diyordu. Canan ve Yıldırım Koç, a.g.e, s.358. 232 Taşçı, a.g.e, s.193. 233 214 Damladan Deryaya Saatler 11.30’u gösterdiğinde miting alanı mahşeri bir kalabalıkla dolmuş, alana sığmayan memurlar, Celal Bayar Bulvarı’na taşarak, alkışlar ve sloganlarla hükümeti protesto etmeye başlamıştı. Binlerce Türk bayrağı, pankart, flama, döviz, dev bir Atatürk posteri ve enflasyon canavarı ile miting adeta bir festivali andırıyordu. Memurlar Miting Alanına Doğru Yürürken Saat 12.00 sularında saygı duruşu ve İstiklâl Marşı anonsunun ardından önce derin bir sessizlik geldi; ardından gök gürültüsünü andıran bir coşkuyla milli marşımız okundu. Türkiye Kamu-Sen Genel Sekreteri Harun Önder, Konfederasyona bağlı sendikaların genel başkanlarını tek tek tanıtarak, hazırlanan platforma çağırdı. Ali Işıklar mitingde yaptığı konuşmada hükümeti sert bir dille eleştiriyordu. Memurun sofrasına göz diken, memuru memur oldu215 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iğuna pişman eden, insafsız ve zalim iktidarı protesto ederek sözlerine başlayan Işıklar, dört kişilik bir ailenin insanca yaşaması için 20 milyon 998 bin TL’ye ihtiyaç duyduğunu ama ortalama memur maaşının 7 milyon 280 bin TL olduğunu belirterek memurların yarısının maaşının asgari ücretin altında kaldığı için asgari ücret farkı ödenmek durumunda kalındığını söylüyordu. “Daha düne kadar memur olmak isteyen işçiler, bugün meclise yürüyor. ‘Bizi memur yapmayın!’ diyorlar. Bu hükümet sayesinde memurluk utanılacak, acınacak bir meslek oldu. İşte yaptığınız iş bu. Memuru, memur olduğuna pişman ettiniz. Sizleri kamuoyu önünde tekrar protesto ediyorum.” diyerek, Başbakan Tansu Çiller ve Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın’a sesleniyordu. Memurların hükümete güveninin kalmadığını belirten Işıklar konuşmasında, hükümeti memur düşmanı ilan ediyor ve “Siz memurun en büyük düşmanısınız. Memurlar sizin yüzünüzden Türk milletine hizmet veremiyor. Çünkü memurun mutfağı yanıyor. Artık büyük şehirlerde görev yapan memur ancak büyük şehre bağlı ilçelerde ev bulabiliyor. Böyle bir memur nasıl hizmet edecek? Devlet hizmetlerinin aksamasının tek sorumlusu hükümettir. Halkımız bizi yanlış anlamasın. Biz sizlerden biriyiz. Sizin için varız. Ama bu hükümet, memurun sizlere hizmet etmesini engellemiştir.” diyordu. Genel Başkan, memurların devlet yerine hükümete hizmet eder hale getirilmesini ise şu sözlerle eleştiriyordu: “Soframızdaki birkaç dilim ekmeğe, birkaç zeytine göz diktikleri yetmiyormuş gibi parti şovenizmi uğruna, parti memurluğu uğruna bu kışta kıyamette memurlar oradan oraya sürgüne gönderilmektedir. Sayın Çiller ve Sayın Karayalçın! Ne istiyorsunuz memurdan; bu husumetiniz nedendir? On binlerce memur ailesinin hayatı ile sağlığı ile oynama hakkını size kim verdi? Yani illa DYP ve SHP’ye hizmet mi edecek? Memurlar sizin köleniz mi? Mecbur muyuz sizin partinize hizmet etmeye? Buradan açıkça söylüyorum. Bizi kimse parti memuru yapamaz. Biz devlet memuruyuz… Biz hancıyız, siz yolcusunuz. Sizin gibi çok hükümet geldi geçti. Sizi uyarıyorum, memurlarla uğraşmayın. Memurlarla oynayanın sonu hüsrandır.” Bütün memurları Türkiye Kamu-Sen çatısı altında birleşmeye davet eden Ali Işıklar; memurların, parçalanmaması ve amacı memurun sorunlarını çözmek olmayan sendikalara itibar etmemesi gerektiğini belirtiyordu. 216 Damladan Deryaya Mitinge Katılan Memurlar, Kurtuluş Meydanı’na Yürüyor Sendika yasasının Ocak ayı içerisinde öncelikle ele alınmasını isteyen Işıklar, “Meydanları doldurmamızı bekliyorsanız; işte doldurduk. Oraya gelmemizi bekliyorsanız; oraya da geliriz: Artık uyuyan dev uyanmıştır. Bu devin karşısında direnmeniz mümkün değildir.” diyordu. Genel Başkan, alana toplanan 100 bin memura hitaben, “Söz vermenizi istiyorum. Maaşlarımız artmazsa ve Ocak ayında sendika yasamız çıkmazsa Ankara’yı bu insafsız iktidara dar etmeye var mısınız?” diye sordu. Ali Işıklar, miting konuşmasının sonunda bu eylemin bir başlangıç olduğunu, istekleri yerine gelmediği takdirde bu büyük kalabalığın nelere kadir olduğunu iktidarın da göreceğini belirtiyordu. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Ali Işıklar’ın konuşmasından sonra, mitinge katılan memurlar, Celal Bayar Bulvarı’nı takip ederek Kurtuluş Meydanı’na kadar yürüdü. Yürüyüş sırasında mitinge katılan memurların Celal Bayar Bulvarı’nı baştan sona doldurduğu görüldü. Bu, aynı zamanda o güne kadar yapılan en büyük memur mitingi olmuştu. Miting ve yürüyüş sırasında, “Başkan meclise. Ellere var da bize yok mu? Sadaka değil toplu sözleşme. Ana baba dediler, hakkımızı yediler. Tansu ana, hani bana? Sendika hakkımız, söke söke alırız. Memuruz, haklıyız, kazanacağız! İşte memur, işte sendika! Hükümet şaşırdı sabrımızı taşırdı. Vur vur inlesin hükümet dinlesin. Bütün 217 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Imemurlar omuz omuza. Memur burada, hükümet nerede? Eşit işe eşit ücret. Sürgüne, kıyıma, soyguna son. Vergi adaleti istiyoruz. Rüşvet değil hakkımızı isteriz. Hükümet güdümlü sendikaya hayır!” şeklinde sloganlar atan memurlar; “Ağlaya ağlaya gözümde yaş, çocuklara evde aş kalmadı. Sendika hakkımız; ya alacağız, ya alacağız. Çıldırmaya az kaldı. Memur Somali’ye döndü, cenazesi aç gömüldü. 617 bin lira verdiler, o paraya Kırat’a nal alsınlar. Türküm, doğruyum, çalışkanım; memurum, açım. Zulüm bizi yıldıramaz. Adil bir paylaşım istiyoruz. Zengine bonfile, memura boş file. Gücüme gidiyor böyle yaşamak.” yazılı pankart ve dövizler taşıdılar. Celal Bayar Bulvarı’ndan Yürüyüş Diğer memur örgütlerinin eylemlerinin aksine hiçbir bölücü sloganın atılmadığı, pankartların, sloganların, dövizlerin yalnızca memur sorunlarına değindiği; hiçbir siyasi parti ya da kuruluşun desteklemediği ve yalnızca memurların katıldığı büyük miting, olaysız bir şekilde sona erdi.234 Miting kortejinin önü Kurtuluş Meydanı’na ulaştığında arka kısmı henüz miting alanından çıkmamıştı. Kurtuluş Meydanı’nda toplanan memurlar, İstiklâl Marşını okuduktan sonra geldikleri il ve ilçelere dönmek üzere tekrar yola koyuldular. 234 “Memuru Ekmeğe Suya Muhtaç Ettiniz”, Kamu Çalışanları, Sayı 47, 15 Ocak 1995, ss.3-23. 218 Damladan Deryaya 17 Aralık öncesinde Türkiye Kamu-Sen’in mitingine hemen hiç değinmeyen basın kuruluşları, 100 binin üzerinde memurun katıldığı mitingin ertesi günü, haberi manşetten vermek zorunda kalıyor; eylem, basında büyük yankı uyandırıyordu. Miting öncesindeki son altı aylık dönem, memur sendikacılığı açısından son derece durgun geçmişti ancak bütün olumsuzluklar ve engelleme çabalarına rağmen beklenenin üzerinde bir katılımın gerçekleştiği miting, Türkiye Kamu-Sen çevrelerinde “17 Aralık Diriliş Mitingi” olarak adlandırılacaktı. Daha önce Konfederasyon temsilcileri ile görüşmeye yanaşmayan hükümet yetkilileri ve diğer siyasi parti liderleri, mitingin ardından adeta Türkiye Kamu-Sen önünde sıraya giriyor, Başbakan ve siyasi parti liderleri birbiri ardına Türkiye Kamu-Sen yetkilileri ile görüşme taleplerini iletiyorlardı. 235 d) 17 Aralık Mitingi Sonrasında Başbakan ve Siyasi Parti Liderleriyle Yapılan Görüşmeler i) ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’la Görüşme 17 Aralık mitingine gelen 100 binin üzerinde memurun isyanı, etkisini çok çabuk gösterdi. Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz, yurt dışına gerçekleştirdiği seyahatten döner dönmez, Türkiye Kamu-Sen yetkilileri ile görüşmek istediğini bildirdi. Konfederasyon yetkilileri, 20 Aralık günü saat 14.00’te Mesut Yılmaz ile TBMM’de görüşerek, kamu çalışanlarının temel sorunlarını ve 17 Aralık mitinginin gerekçelerini anlattılar. Ali Işıklar, görüşmede memurun temel sorunlarını maaşların düşüklüğü, sürgün ve kıyımlar ve grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı olmak üzere üç ana başlık altında özetledi. Kamu görevlileri sendikalarına ilişkin yasa tasarısının komisyonlarda bekletilmesinden yakınan Işıklar, Anavatan Partisi’nden bu konu ile ilgili girişimlerde bulunmasını talep etti. Mesut Yılmaz ise görüşmede, “17 Aralık’ta sizlerin öncülüğünde yapılan protesto mitinginin bir hak arama ve haksızlığa dikkat çekme eylemi olduğuna inanıyoruz.” diyerek mitinge destek verdiğini belirtiyor, “Eğer Türkiye’de yüz binler sokağa dökülmüşse, bize göre bu Taşçı, a.g.e, ss.193-194. 235 219 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ien başta ülkeyi yönetenlerin basiretsizliğidir. Bu, birdenbire ortaya çıkmış bir durum değildir. Artık bardak taşma noktasına gelmiştir.” diyerek de mitinge katılan kitlenin büyüklüğüne dikkat çekiyordu. Basına açık olarak gerçekleştirilen görüşmelerde memur sendikalarını destekleyen Yılmaz, basına kapalı olarak gerçekleştirilen toplantıda; Ali Işıklar’ın grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı ile ilgili talebi karşısında, mevcut personel rejimi ve bugünkü memur tanımı içerisinde, değil grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı, sendikalı memur kavramına dahi karşı çıktığını açıklıyordu. Mesut Yılmaz’a göre kamu görevlileri ancak meslek teşekkülü halinde örgütlenebilirdi. Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, kapalı kapılar ardında yapılan bu toplantıda, yoğun bir gayret göstererek ortaya koydukları gerekçelerle Mesut Yılmaz’ın görüşlerinin değişmesini sağlamayı başarıyorlar, memur sendikacılığı konusunda bu zamana kadar mesafeli bir yaklaşım sergileyen Anavatan Partisi’nin de desteğini alıyorlardı.236 Bu destek, ilerleyen süreçte özellikle Anayasa değişikliği konusunda son derece faydalı olacak; Mesut Yılmaz, kamu görevlileri ile ilgili hemen her konuda Türkiye Kamu-Sen yetkililerinin görüşlerine başvuracaktı. ii) Başbakan Tansu Çiller’le Görüşme Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, Mesut Yılmaz’la görüşme halindeyken Başbakan Tansu Çiller’den de bir görüşme talebi geliyordu. Heyet, ANAP ziyaretinin hemen ardından saat 16.30’da Başbakanlık konutunda bir araya geldi. Konfederasyon Genel Başkanı Ali Işıklar, Başbakan Tansu Çiller’e Tandoğan meydanında dile getirdiği talepleri aktardı ve “1994 yılında memur maaşları reel olarak çok düşük seviyelere indi. 1995’te memurun rahatlamasını beklerken, ilk altı ay için hükümetin açıkladığı rakam yüzde 22,5’tir. Öngörülen bu oran, 17 Aralık’ta memuru sokağa döktü.” dedi. Ali Işıklar’ın dile getirdiği ikinci sorun ise memurların sürgün edilmesi konusu oldu. Işıklar, son bir ay içerisinde 1100 memurun, özellikle siyasi nedenlerle Doğu ve Güneydoğuya sürgün edildiğini, 236 Nurşen Yalçın, “Memur Hakları, Anayasa Değişikliği ve Türkiye Kamu-Sen’’, Kamu Çalışanları, Sayı 53, 15 Eylül 1995, s.7. 220 Damladan Deryaya 10 gün önce Niksar’da 38 öğretmenin Türkiye’nin değişik yörelerine gönderildiğini belirtti ve bazı partililerin ısrarlarıyla gerçekleşen bu sürgünlerin insan haklarıyla bağdaşmadığını söyledi. Genel Başkan, sendika kanununun da TBMM’de süründüğünü, komisyonlar arasında mekik dokuduğunu belirterek, “Türkiye’de organize olmamış, teşkilatını kurmamış hiçbir kesim kalmamıştır. Dünyada da durum böyledir. Türkiye’de memurlar da artık sendikal haklarına kavuşmalıdır. Memurun, hakkını meşru zeminlerde aramak için bir güce, demokratik bir kuruluşa ihtiyacı vardır. Tek taraflı kararlardan vazgeçilmelidir. Çünkü tek taraflı kararlar, tabloyu bu hale getirmiştir.” diyordu. Bu konuşmaların üzerine, kamu çalışanlarının bugüne kadar oldukça büyük fedakârlıklara katlandığını kabul eden Başbakan Tansu Çiller, “Önümüzdeki yıl, sizleri enflasyona ezdirmeyeceğim. Mutlaka yılın ikinci yarısında sizi rahatlatacak bir dizi önlemler üzerinde çalışacağız. Bu Ocak ayında da iyileştirme var ama gönlümüzdeki iyileştirmeyi asıl 95’in ikinci yarısında yapacağız.” diyerek ilk müjdeyi veriyordu.237 Türkiye Kamu-Sen yetkililerinin ısrarlı tutumları karşısında Tansu Çiller, Ocak ayı için de ilave bir zam sözü vererek, memurların yüreğine su serpiyordu. Başbakan, sürgünler konusunda ise bu tür uygulamaları doğru bulmadığını ifade ederek, yeni yaklaşımlar ele aldıklarını, memur nerede oturuyorsa orada çalışması için plan yapılacağını belirtiyor; bu konu ile ilgili olarak Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe’yi görevlendiriyordu. Daha sonra Bekir Sami Daçe, Ali Işıklar ile sürekli görüşüp, Türkiye Kamu-Sen’in elindeki sürgün listelerini inceleyerek sürgünlerin büyük bir kısmının geri alınmasını sağlayacaktı. Sendikal haklar konusunda anayasal engeller olduğunu belirten Tansu Çiller, tasarısının yasalaşması için Anayasada değişiklik yapılacağının işaretlerini veriyordu.238 237 Tansu Çiller, “Memur Olmadan Devlet Çarkı Dönmez”, Kamu Çalışanları, Sayı 47, 15 Ocak 1995, s.31. a.g.y, s.32. 238 221 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- iii) DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’le Görüşme 17 Aralık mitinginin yansıması niteliğinde gerçekleştirilen bir başka görüşme de DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’le 21 Aralık günü yapılan toplantı olmuştu. Bülent Ecevit’le yapılan görüşmede, koalisyon ortağı partiler tarafından dile getirilen sendika yasa tasarısının Anayasaya aykırı olduğu yolundaki görüşlerin doğru olmadığı anlatıldı. Bülent Ecevit, Konfederasyon temsilcilerinin açıklamalarının ardından, kamu görevlilerine, işçilere tanınan hakların aynının tanınması gerektiğini ifade ederek, “Bugün sizler çok iyi bir hava yakaladınız. Sendikalarınızı kurdunuz; hatta konfederasyon oldunuz. Bu fırsatı iyi değerlendirmeniz gerektiğine inanıyorum.” diyerek, kamu görevlilerinin örgütlenme mücadelesinde Türkiye Kamu-Sen’in verdiği mücadelenin değerini ve önemini dile getiriyordu.239 iv) RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’la Görüşme Türkiye Kamu-Sen heyetinin, memurların sorunlarının çözülmesi ve sendikal hakları düzenleyen taslağın bir an önce yasalaşması için gerçekleştirdikleri ziyaretlerin 22 Aralık’taki durağı Refah Partisi oldu. Necmettin Erbakan ile görüşen heyet, kamu çalışanlarının sorunlarını dile getirerek, çözüm noktasında Refah Partisi’nden destek istiyordu. Basına açık gerçekleştirilen görüşmede, “Siz ‘sendikamızı istiyoruz’ diyorsunuz. Hakkı korumak için yapılan her çalışma muhteremdir.” diyordu. Görüşmenin basına kapalı bölümünde ise “Sizin sendikalarınıza kavuşmanız için iki şart var: Birincisi bütün memurlar milli görüşçü olacak; ikincisi de adil düzen gelecek.” diyerek, memurlardan siyasi destek istiyordu.240 v) MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’le Görüşme Konfederasyon yetkilileri tarafından 17 Aralık 1994 mitinginin ardından siyasi parti liderleri ile gerçekleştirilen son görüşme, 23 Bülent Ecevit, “Memur Sıkıntılı İken Devlet Yönetilmez”, Kamu Çalışanları, Sayı 47, 15 Ocak 1995, s.35. 239 Yalçın,a.g.y, s.8. 240 222 Damladan Deryaya Aralık’ta MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’le yapıldı. Konfederasyon yetkilileri, DYP-CHP Koalisyonunun ayakta kalmasında etkili olan ve hükümet nezdinde oldukça büyük itibara sahip olan Alparslan Türkeş’ten de memurların sorunlarının çözülmesi için yardım istediler.241 Memurların toplumumuzun en fedakâr kesimi olduğunu söyleyen Türkeş; “Kamu çalışanlarının grevli-toplu sözleşmeli sendikal haklarına kavuşması, öteden beri savunduğumuz görüşlerdir. MHP’nin 9 Işık Programında da bir sosyal kesim olarak memurları görüyoruz. Memurların problemleri ilk ele alınacak konudur. Çünkü memurlar da ülkenin diğer sorunlarını çözecektir.” diyor, memurların grevli-toplu sözleşmeli sendikal haklara kavuşmasını desteklediklerini belirtiyordu.242 vi) Başbakan Tansu Çiller’le İkinci Görüşme 20 Aralık’ta Türkiye Kamu-Sen ile Başbakan Tansu Çiller arasında yapılan görüşmede, Başbakan kamu çalışanlarına, bütçede öngörülenden daha fazla maaş artışı yapacağına dair söz vermiş; maaş artışlarıyla ilgili çalışmalar tamamlandıktan sonra son durum ile ilgili olarak Konfederasyon yetkilileri ile tekrar görüşeceğini ve bilgi vereceğini söylemişti. 18 Ocak 1995 günü Türkiye Kamu-Sen yetkililerine Çiller’in görüşme talebi iletildi. Aynı gün, Başbakanlık konutunda gerçekleşen toplantıya Konfederasyon adına Genel Başkan Ali Işıklar ile Türk Haber-Sen Genel Başkanı Resul Akay katıldı. Başbakan önceki toplantıda söz verdiği üzere maaş artışlarıyla ilgili olarak gelinen son durumu Konfederasyon yetkililerine aktardı. Buna göre düşük ücret alan memurlara yaklaşık 500 bin TL, üst düzey bürokratlara ise çok daha yüksek bir maaş artışı yapılması kararlaştırılmıştı. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı, bu duruma itiraz etti ve “Öngördüğünüz zamlar, meydanlarda yürüyenlere değil, koltuklarında oturanlaradır. Meydanlarda yürüyenler bu zamları asla kabul etmeyeceklerdir.” diyerek, maaş artışlarını tespit ederken düşük ücretli memurların göz önünde bulundurulmasını istedi. Taşçı, a.g.e, s.200. 241 Yalçın, a.g.y, s.8. 242 223 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IBunun üzerine Tansu Çiller, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bekleyen tasarıyı geri çekeceğini, yapılacak artışların alt kademe memurlara daha fazla maaş zammı getirecek şekilde değiştirileceğini açıkladı. Genel Başkan Ali Işıklar’ın görüşmede dile getirdiği bir başka konu da sözleşmeli personelin maaş zamları oldu. Konfederasyona bağlı sendikalardan, sözleşmeli personel yoğunluklu işyerlerinde örgütlenenler, Işıklar’dan sözleşmeli personelin sorunlarına da değinmesini istemişlerdi. Ali Işıklar, Başbakan’la yaptığı görüşmede sözleşmeli personelin mağduriyetini dile getirdi ve açıklanacak maaş artışlarının hem kadrolu hem de sözleşmeli personeli birlikte ele alacak şekilde yapılmasını önerdi. Bunun üzerine Çiller, “Tamam bu arkadaşları da mağdur etmeyelim.” diyerek, Türkiye Kamu-Sen’in bu önerisini de kabul ediyor ve Konfederasyonun ısrarı ile maaş zamlarının en az 2,5 milyon lira olması ve sözleşmeli personeli de kapsaması sözü veriliyordu. Çiller-Işıklar görüşmesinin hemen ardından, 19 Ocak günü Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bekleyen KHK tasarısı geri çekildi ve memur maaş artıları için öngörülen kaynak 20 trilyon liradan 80 trilyona çıkarıldı.243 24 Şubat 1995 tarih ve 95/16 sayılı Yüksek Planlama Kurulu kararında devlet memurlarına yapılacak zammın aynen sözleşmeli personele de yansıtılacağı ifadesi yer alıyor ve böylece 17 Aralık mitinginin getirileri somut olarak görülüyordu. e) 17 Aralık 1994 Mitingi ve Sonrasındaki Gelişmelerin Kamu Çalışanlarına Getirisi 17 Aralık mitinginin arka planında kamu çalışanlarının üç önemli talebi yatmaktaydı: Bu taleplerin başında özellikle 5 Nisan Kararları nedeniyle, memur maaşlarında ortaya çıkan olumsuzluk geliyordu. Bununla birlikte DYP-SHP Koalisyonunun memurlar üzerinde uyguladığı siyasi baskılar ve örgütlenme girişimlerine karşı takınılan tutum nedeniyle, memurların sendikalaşma konusunda yaşadıkları sorunlar da önemli bir gündem maddesiydi. Kamu çalışanlarının örgütlenme sorunlarını sona erdirecek ve kamu çalışanlarının yaşadığı sosyal ve ekonomik geri itilmişliği bertaraf edecek en önemli geliş Yalçın, a.g.y, ss.10-11. 243 224 Damladan Deryaya me ise; aylardır TBMM komisyonlarında bekletilen ve Anayasa Alt Komisyonu’nda, bütünüyle Anayasaya aykırı bulunan Kamu Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu tasarısıydı. 17 Aralık mitingi sonrasında gelişen süreç, bu sorunların bir kısmının tamamen çözülmesi, bir kısmının da kısmen çözüm yoluna girmesi konusunda son derece etkili oldu. Bilhassa 1994 yılından sonra memurların örgütlü mücadelesinde belirgin bir düşüş olduğu görülmekteydi. Hükümet ve siyasi partiler, mümkün olduğunca sendikaları dikkate almamaya, kararları tek taraflı olarak vermeye özen gösteriyorlardı. Türkiye Kamu-Sen çatısı dışında örgütlenme mücadelesi veren en büyük oluşum olan Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu ve EŞGÜDÜM tarafından oluşturulan Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonlaşma Kurulu (KÇSKK)’nun eylemlerinin, daha öncekiler gibi terör örgütü yandaşlarının ve Kürt milliyetçilerinin etkisi altında gerçekleşmesi, memur sendikacılığını zayıflatan bir diğer etken oluyordu. KÇSKK’nın eylemlerinde ortaya çıkan görüntüler, memur sendikacılığına karşı tavır takınanlar için geçerli gerekçeler içeriyor; kamuoyunun da kamu çalışanlarının örgütlenmesi yönündeki desteği giderek azalıyordu. Bu örgütlenme çatısı altında yapılan eylemler, sorunu çözmekten çok sorunun kronikleşerek sürmesini ister nitelikte özellikler taşımaktaydı. Kamu çalışanları da sürekli sonuçsuz kalan, kısır bir döngü gibi tekrarlanan ve her defasında kamu çalışanlarının sorunlarının gündeme getirileceğine dair çağrı yapılmasına rağmen yasadışı pankartların açılıp sloganların atıldığı eylemlerden usanıyor; gitgide kabuğuna çekiliyordu. Türkiye Kamu-Sen’in büyük bir disiplin içinde, memur sorunları dışında hiçbir konunun gündeme getirilmesine izin verilmeyen, üstelik Ankara’da o güne kadar yapılan en büyük miting olmasına rağmen, hiçbir polisiye tedbire ihtiyaç duyulmayan bir eylemi gerçekleştirmesi; Konfederasyonun muhatapları nezdinde otoriter bir etki bırakmasını sağlamıştı. Bu durum memur sendikacılığının, bazı radikal çevrelerin etkisi altında gelişen marjinal bir hareket olmadığının da en açık ispatıydı. 17 Aralık eyleminin en büyük kazanımı böyle bir ortamda Türkiye Kamu-Sen’in hükümet ve siyasi partiler nezdinde kitleselliğini kabul ettirmesi oldu. Bu eylemden sonra bütün partiler, kamu çalışanlarının sendikal haklarının yasayla düzenlenmesi konusunda 225 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Igörüş birliğine vardılar. Komisyonlarda bekletilen Kamu Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu tasarısı daha hızlı bir işleme tabi tutuldu; siyasi partiler ise daha önce tek taraflı bir tavır belirlerken yeni süreçte Konfederasyonun görüşlerini de dikkate alma yolunu seçtiler. Daha önce parti programında yer vermediği ve ülkenin demokratik ve bürokratik yapısı gereği erken buldukları kamu çalışanları sendikacılığına karşı olan ANAP, 17 Aralık sonrası bu görüşünü değiştirdi. Anavatan Partisi’nin memur sendikacılığına karşı olan tutumunun değiştiğinin en açık göstergesi, 16 Şubat 1995 tarihinde düzenlediği “Kamu Çalışanlarının Sorunları” konulu panel oluyordu. Panele, başta Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz olmak üzere, bütün parti kurmayları, işçi konfederasyonlarının genel başkanları ve Türkiye Kamu-Sen’i temsilen Ali Işıklar ve KÇSKK Dönem Sözcüsü Vicdan Baykara katılarak kamu görevlilerinin sorunlarını dile getirdiler. Türkiye Kamu-Sen adına panele katılan Ali Işıklar, Anayasanın 51, 52, 53, 54 ve 128. maddelerinde gerekli değişikliklerin yapılması, memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili net bir ifade kullanılarak toplu sözleşme ve grev hakkının anayasal güvence altına alınması görüşünü ortaya koydu. Siyasi partilerin ve özellikle koalisyon ortağı partilerin 17 Aralık sonrasında Konfederasyona karşı takındıkları ılımlı yaklaşım, bürokrasi çevresinde de kendisini hissettirdi ve daha önce sendikacılara birçok zorluk çıkaran yöneticilerin kapısı Türkiye Kamu-Sen’e açıldı. Türkiye Kamu-Sen saflarında mücadele eden 150’ye yakın sendika yöneticisinin sürgünleri durduruldu; bu şekilde görev yerleri değiştirilen binlerce memur, eski görev yerlerine döndü.244 17 Aralık mitingi ile kamu görevlileri sendikacılığı psikolojik yıpranma sürecinden kazanım elde etme ve yeni hamlelere yönelme sürecine girdi. Miting, kamu çalışanları arasında da etkisini gösterdi ve Türkiye Kamu-Sen’in üye sayısı 300 binler düzeyinden 400 binli rakamlara; şube sayısı ise 400’lerden 553’e yükseldi.245 Miting sonrasında memur maaş artışlarının düzenlenmesi ise Türkiye tarihinde ilkleri barındırıyor ve memur sendikacılığında Taşçı, a.g.e, s.209. 244 “Türkiye Kamu-Sen Sonbaharda Eyleme Hazırlanıyor”, Kamu Çalışanları, Sayı 49, 15 Mart 1995, s.3. 245 226 Damladan Deryaya yeni bir çığır açıyordu. Miting sonrasında yapılan görüşmeler sonrasında memur maaşlarına ek artış getiren karar, her ne kadar kamu çalışanlarının beklentilerini tam olarak karşılamasa da ilk kez memur örgütleriyle bir pazarlık yapılması söz konusu olmuş ve ilk kez, onaylanmış bir bütçeden sonra kamu çalışanları için 80 trilyon liralık ek kaynak yaratılmıştı. Bu ek kaynak 15 Nisan 1995’ten sonra memur maaşlarına yüzde 53 ile yüzde 91’lik bir artış olarak yansıdı. Bu, aynı zamanda memurların örgütlü mücadelesindeki ilk büyük ekonomik kazanımdı. 27. SHP ve CHP Birleşiyor Bu yıllarda SHP ve CHP’nin birleşmesi için her iki parti üzerinde de yoğun bir baskı oluşmuştu. Sonunda her iki partinin önde gelenleri, birleşme konusunda anlaşmaya vardılar ve 24 Aralık 1994’te yapılan SHP ve CHP kurultaylarında birleşme kararı aldılar. Buna göre 28 Ocak 1995 tarihinde iki parti birleşmek üzere ortak kurultay gerçekleştirecekti ancak SHP yönetimi, tek aday üzerinde anlaşmaya varılamadığı gerekçesiyle kurultaya katılmadı. Dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, 29 Ocak’ta yeniden bir araya gelerek CHP çatısı altında ve Hikmet Çetin’in genel başkanlığında birleşme konusunda anlaştı. 18 Şubat 1995 günü yapılan kurultayda birleşme gerçekleşiyor ve Hikmet Çetin de CHP’nin yeni genel başkanı oluyordu. 23 Mart 1995 gününde ise CHP Genel Başkanı Hikmet Çetin’in yeni Başbakan Yardımcısı olarak kabul edildiği DYP-CHP Koalisyon Hükümeti’nin uygulama programı yürürlüğe girdi. Programda kamu çalışanları ile ilgili önemli maddeler bulunmaktaydı. Buna göre bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilecek ve toplu sözleşme hakkı tüm çalışanlara tanınacak, grev hakkının kapsamı genişletilecek; ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinin aylık ve ödeneklerinin toplu sözleşme ile belirlenmesine imkân tanıyan düzenlemeler yapılacaktı. TBMM yaz tatiline girmeden, Meclis gündeminde bulunan Kamu Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu Tasarısı’nın yasalaşması öncelikli olarak gerçekleştirilecek düzenlemeler arasında yer almıştı.246 246 DYP-CHP Hükümetinin Uygulama Programı (23 Mart 1995), Ankara, 1995, ss.810. 227 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- 28. Türkiye Kamu-Sen II. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı Türkiye Kamu-Sen, yaşanan siyasi gelişmelerin ardından bir erken genel seçim ihtimalini de göz önüne alarak; 17 Aralık mitinginin oluşturduğu etkinin devam etmesi, 1995 yılı içerisinde gerçekleştirilecek faaliyetlerin ve stratejilerin belirlenmesi amacıyla Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısının ikincisini 24-26 Mart 1995 tarihlerinde Ürgüp’te gerçekleştirdi. Toplantıya 553 şube başkanı katıldı. Sabahın erken saatlerinden gece geç saatlere kadar süren toplantıların ilk gününde, Konfederasyona bağlı sendikalar, kendi istişari toplantılarını gerçekleştirdiler. Şube başkanlarının bölgelerindeki memurlarla yaptıkları görüşmeler sonucunda belirlenen konular tartışılarak, sendikaların Başkanlar Kurulu toplantısı gündemindeki konularla ilgili görüşleri oluşturuldu. Her sendika, belirledikleri görüşlerin Konfederasyon toplantısında dile getirilebilmesi amacıyla 3’er kişi seçti. 26 Mart günü yapılan Konfederasyon toplantısında seçilen her temsilci söz alarak, sendikalar adına görüş ve önerilerini sunma imkânı buldu. Son derece demokratik bir ortamda gerçekleştirilen toplantıda şube başkanları, Konfederasyonun yanlış ya da hatalı olduğunu düşündükleri eylem ve faaliyetlerini şiddetle eleştiriyor ancak çok büyük bir içtenlikle de Konfederasyona desteklerini bildiriyorlardı. Temsilciler, Konfederasyonu çoğunlukla Kamu Çalışanları dergisinin 15 Şubat 1995 tarihli sayısının kapağına Tansu Çiller’in resminin basılması ve Başbakan hakkında yumuşak bir üslup kullanılması; 17 Aralık mitinginde meclise yürünmesi fikrinin hayata geçirilmemesi; KÇSKK’nın eylem yaptığı 20 Aralık günü, Başbakan Tansu Çiller’le görüşme yapılması konusunda eleştiriyorlardı. Konfederasyonun gerçekleştireceği eylemlerin daha radikal olması konusunda da yoğun talepler gelmişti. Diğer taraftan basın kuruluşlarının Konfederasyonun faaliyetlerini duyurmadaki isteksizliği maksatlı bulunuyor, bu tavrın değiştirilmesi noktasında Konfederasyonun girişimlerde bulunması isteniliyordu. Bütün eleştirilere rağmen toplantıya katılan şube başkanlarının tamamı, genel olarak Konfederasyonun faaliyetlerini olumlu bulu- 228 Damladan Deryaya yor, bütün eylem planlarına katıksız destek veriyor, kararların tamamı oybirliği ile alınıyordu. Toplantıda şube başkanları tarafından dile getirilen görüşler daha sonra yapılan faaliyetlerde dikkate alınacak, eylemlerde daha radikal davranışlar sergilenirken basınla ilişkilere de daha fazla önem verilecekti.247 Yapılan değerlendirmeler sonucunda bir erken seçim ihtimali göz önünde bulundurularak, sonbaharda büyük bir eylem yapılması kararlaştırıldı.248 Toplantıda alınan kararlar bir sonuç bildirgesi ile kamuoyuna duyuruldu. Buna göre Türkiye Kamu-Sen II. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı’nın sonuç bildirgesinde alınan kararlar şu şekilde belirtildi: 1. Grevli-toplu sözleşmeli sendikal haklar derhal verilmelidir. Grev ve toplu sözleşme hakkı olmayan bir yasa kabul edilmeyecektir. İşçilere 32 yıl önce verilen bu hakkın memurlardan esirgenmesi abesle iştigaldir. 2. 17 Aralık’ta gerçekleştirdiğimiz muhteşem miting sonrası hükümet, Temmuz ve Ekim zamlarını 15 Nisan’a çekmiştir. Enflasyonun yüzde 150’ye ulaştığı günümüzde, maaş artışları hiçbir şekilde yeterli kabul edilemez. Hükümet, Temmuz ve Ekim aylarında da memur maaşlarına yaşanacak ölçüde mutlaka zam yapmalıdır. 3. Sözleşmeli personel ücretleri, diğer personel ücretleri ile birlikte belirlenmelidir. Maaş ödemeleri geciktirilmemelidir. Sözleşmeli personel statüsü kaldırılarak, 280 bin sözleşmeli personel kadroya atanmalıdır. 4. Olağanüstü hal bölgesinde ve kalkınmada öncelikli yörelerde çalışan sözleşmeli personelin, 1.1.1995 tarihinde kesilen olağanüstü hal ek tazminatı, 1.1.1995 tarihinden itibaren yeniden ödenmelidir. 5. Grevli-toplu sözleşmeli sendika yasası Temmuz ayından önce çıkarılmalıdır. Temmuz ve Ekim aylarındaki maaş artışı yaşanacak düzeye çıkarılmalıdır. Bunun gerçekleşmemesi halinde miting, yürüyüş, iş yavaşlatma, iş durdurma eylemleri dâhil her türlü demokratik hakkın kullanılacağı Başbakan’a ve TBMM’ye iletilecektir. Taşçı, a.g.e, s.210. 247 a.g.y, s.3 248 229 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I6. Memurlara siyaset yasağı getiren Anayasa maddeleri değiştirilmelidir. Bunun için TBMM Başkanlığı’na ve TBMM’de temsil edilen partilere çağrıda bulunulacaktır. 7. Başlı başına bir sorun olan personel rejimi, bir an önce yürürlükten kaldırılmalıdır. Yeni bir mevzuata ışık tutması için acilen “Memur Şurası” yapılmalıdır. 8. Davet edilmesine rağmen toplantıyı izlemeyen ve belirli günler dışında memur sorunlarına karşı duyarsızlığını ısrarla sürdüren medya protesto edilecektir. Ayrıca Kuzey Irak’taki PKK kamplarına operasyon başlatan kahraman Mehmetçik adına açılan yardım kampanyalarına, yaşanan ekonomik zorluklara rağmen yardımcı olunması tavsiye edilecektir.249 26 Mart’ta sona eren toplantının sonuç bildirgesinde yer alan kararların uygulanması için çalışmalara derhal başlandı. Toplantıda, özellikle bir “Memur Şurası” düzenlenmesi ve buradan elde edilecek veri ve bilgilerin, personel rejimi değişikliği çalışmalarında kullanılması planlanmıştı. Gerçekleştirilecek “Memur Şurası” ile “Kamu çalışanlarının kadrolu, kadro karşılığı sözleşmeli, sözleşmeli, istisnai akitli gibi ayrımlarını ortadan kaldırıp, tek tip bir kamu çalışanları yasası hazırlamak; ücret karmaşasına son verip, “eşit işe eşit ücret” ilkesine göre ücret adaletini sağlamak; tayin ve terfilerde adam kayırmalara, suistimallere son verecek, tabandan tavana yükselmeyi sağlayacak tek tip bir tayin ve terfi sistemi getirmek; işe yeni başlayan bir memurun 20 yıl sonunda hangi unvanda olacağını bilmesini sağlamak; gereğinden fazla olan unvanları azaltıp, her unvanın ne şekilde hak kazanılacağının ve haklarından ne şekilde yararlanılacağının esaslarını net bir şekilde ortaya koymak; çıkacak olan sendika yasasında öngörülen tek toplu sözleşme esasına göre yapılacak toplu sözleşme için unvanlar ve iş çeşitlerini belirleyip toplu sözleşmeyi kolaylaştırmak; devlet bürokrasisindeki hantal işleyişi ortadan kaldıracak düzenlemeleri sağlayıp tıkanan damarları açılmış, tüm organları ile faal ve sağlıklı, dinamik bir kamu yönetimi sağlamak hedefleniyordu. Birinç, a.g.e, ss.134-135. 249 230 Damladan Deryaya Temmuz-Ağustos 1995’te yapılması düşünülen şura için başlatılan çalışmalar, Anayasa değişikliğinin gündeme gelmesiyle askıya alındı. 29. Memur-Sen Kuruluyor Memur-Sen’in lokomotif sendikası, eğitim çalışanları arasında örgütlenen Eğitim Bir, 14 Şubat 1992 tarihinde kurulmuştu. Bu tarihten sonra Türkiye Birlik Haber-Sen 20 Kasım 1992, Bem-Bir-Sen 17 Ocak 1994, Sağlık Bir-Sen 11 Ağustos 1994, Kamu Büro-Sen 19 Nisan 1995, Enerji Bir-Sen 5 Nisan 1995, Tok-Sen 29 Mayıs 1995, Sağlık-Sen 1 Haziran 1995, Öz Büro-Sen 7 Haziran 1995 tarihinde kuruldu.250 Memur Sendikaları Konfederasyonu (Memur-Sen) ise 9 Haziran 1995’te kuruluş işlemlerini tamamladı. Memur-Sen’in ilk genel başkanlığına edebiyatçı Mehmet Akif İnan getirildi.251 30. 23 Temmuz 1995 Anayasa Değişikliği ve Türkiye Kamu-Sen Kamu Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu Tasarısı’nın Meclis alt komisyonlarındaki macerası sürerken, kamu görevlilerinin sendikal hakları konusundaki tartışmalar sonucunda Anayasanın ilgili maddelerinde değişiklik yapılmasının ardından tasarının yasalaşması yolunda bir genel kanı oluşmuştu. 17 Aralık mitingi ve sonrasında Türkiye Kamu-Sen’in girişimleri, memurların sendikal örgütlenmelerine ilkesel olarak mesafeli yaklaşan ANAP’ın görüşlerinin değişmesini sağlamıştı. Bunun üzerine 1995 yılının başlarında DYP, ANAP ve SHP, Anayasada değişiklik yapılarak memurlara ve diğer kamu görevlilerine sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev haklarının verilmesi konusunda uzlaştı ve bu konuda bir kanun teklifi hazırlanarak, 19 Ocak 1995’te 301 milletvekilinin imzası ile TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Kanun teklifi, Anayasanın Başlangıç bölümü ile 33, 51, 52, 53, 54, 67, 68, 69, 75, 76, 82, 84, 85, 86, 93, 128, 135, 149, 171 ve geçici 15. Gülmez, a.g.e, 2002, ss.5560-569. 250 Canan ve Yıldırım Koç, a.g.e, s.421. 251 231 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Imaddesi olmak üzere toplam 20 maddede değişiklik öngörüyordu. Değişiklik teklifinde, Anayasanın sendika hakkını düzenleyen 51. maddesinin, tüm çalışanlara ve işverenlere sendika hakkı tanıması, memurlar ve diğer kamu görevlileri yönünden bu hakkın kapsam ve istisnalarının kanunla düzenlenmesi benimsenmişti. Sendikalara siyasi faaliyet ve siyasal partilerle ilişki yasağı getirilen Anayasanın 52. maddesinin ise tamamen kaldırılması teklif edilmekteydi. Anayasanın 53. ve 54. maddelerindeki değişiklik önerileri ile hem memurlar ve diğer kamu görevlileri için de toplu sözleşme ve grev hakkı getiriliyor hem de grevle ilgili yasaklama ve kısıtlamaların büyük bölümü kaldırılıyordu. Sendikalar ve bunların üst kuruluşlarının yöneticilerinin milletvekili seçilmeleri durumunda sendikadaki görevlerinin sona ermesini zorunlu kılan Anayasanın 82. maddesindeki bu kısıtlamanın da kaldırılması teklif edilmekteydi. Anayasanın 128. maddesinde, memurların ve diğer kamu görevlilerinin aylık ve ödenekleri ile diğer özlük haklarının kanunla düzenleneceği yer alırken; kanun teklifinde bu düzenleme kaldırılarak memurların ve diğer kamu görevlilerinin aylık ve ödenekleri ile özlük haklarının düzenlenmesinde toplu pazarlık yolu açılıyordu. Değişiklik teklifinin sendikal haklarla ilgili bölümü, kamu çalışanları tarafından son derece olumlu düzenlemeler içeriyordu. Bununla birlikte bazı milletvekilleri de Anayasanın farklı maddelerinde değişiklik içeren kanun teklifleri hazırlamış ve TBMM Başkanlığı’na sunmuşlardı. Bu konuda ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz imzasıyla sunulan Anayasa değişikliği teklifi, Türkiye Kamu-Sen’in görüşleri alınarak hazırlanmıştı. TBMM Genel Kurulu, 16 Şubat 1995 tarihli birleşiminde, Anayasada değişiklik içeren kanun tekliflerinin tümünü, birleştirilmeleri talebiyle TBMM Anayasa Komisyonu’na gönderdi.252 Anayasa Komisyonu’nun 24 Mayıs 1995 tarihinde kabul ettiği değişiklik tekliflerine ilişkin çalışmaları kapsayan metin, kamu görevlilerinin sendikal haklarını belirleyen maddelerde önemli değişiklikler getiriyordu.253 Anayasa Alt Komisyonu Başkanı Coşkun Kırca’nın Canan ve Yıldırım Koç, a.g.e, s.425. 252 Gülmez, a.g.e, 2002, s.167. 253 232 Damladan Deryaya etkisiyle, kamu görevlilerinin toplu sözleşme ve grev hakkıyla ilgili değişiklik teklifleri adeta kuşa çevrilmiş, memurların toplu sözleşme ve grev haklarına ilişkin maddeler, tekliften çıkarılmıştı. Alt Komisyon’da kararlaştırılan ve Anayasa Komisyonu’nun da aynen kabul ettiği metinde, mülki amirlere, belli durumlarda hâkim kararı olmaksızın, sendika kapatma ya da sendikaların faaliyetlerini durdurma yetkisi de tanınıyordu. Anayasanın 51. maddesini, bir anayasa metninden çok yönetmelik tarzıyla ele alan Komisyon metninde birçok hata vardı. 51. maddede öngörülen değişiklik, emeklilere de sendika hakkı tanıyor, işsiz kalan sendika üyelerinin üyeliklerinin sona ermeyeceğini belirtiyor, özellikle kamu görevlilerinin toplu görüşmenin nasıl yapılacağını ve sonuçlarını, neredeyse bir kanun çıkarılmasına gerek bile kalmayacak şekilde bütün detaylarıyla anlatıyordu. Buna göre memur sendikalarına idare ile toplu görüşme yapacaklar ancak toplu görüşmenin sonunda imzalanacak tutanak idare ve TBMM için hiçbir hukuki bağlayıcılık taşımayacaktı. Öte yandan kamu çalışanlarının 53. ve 54. madde kapsamı dışında bırakılmasıyla toplu sözleşme ve grev hakkından yararlanmaları da engellenmiş oluyordu. Anayasanın 128. maddesindeki memur tanımının da değiştirildiği metinde, kamu çalışanları; memurlar, diğer kamu görevlileri ve işçiler olarak üç kategoriye ayrılıyor; genel idare esasları ile yürütülen kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar, iş akdiyle düzenlenmeye uygun nitelikte olmayan sair görevlerin ise diğer kamu görevlileri eliyle gördürüleceği belirtiliyordu. Dolayısıyla TBMM Anayasa Komisyonu’na toplu sözleşme ve grev hakkı ile giden değişiklik teklifi, yalnızca memurların sendika adı altında örgütler kurabilmesine imkân tanıyan, toplu sözleşme yapmayı ve grevi ise yasaklayan bir metin olarak geri dönüyordu. Bu durum karşısında Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, Coşkun Kırca başta olmak üzere, raporu hazırlayan Alt Komisyon üyelerini protesto ediyor, “Sivil anayasacılar askeri aratıyor.” diyerek bu değişikliklerin kabul edilemeyeceğini açıklıyorlardı. Anayasa değişiklik teklifi TBMM’nin 14 Haziran 1995 tarihli 123. birleşiminde ele alınmaya başlandı.254 Türkiye Kamu-Sen, değişik Gülmez, a.g.e, 2002, s.171. 254 233 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ilik sürecinde TBMM’deki görüşmelerini ve girişimlerini sürdürdü. Konfederasyonca Anayasanın 51. maddesinde yapılacak değişiklik için bir önerge hazırlanarak, “Kamu çalışanları sendikalarının örgütlenme, grev ve toplu sözleşme ile ilgili konuları kanunla düzenlenir.” hükmü ile Anayasa Komisyonu’nun öngördüğü kısıtlamanın aşılması amaçlandı. 51. maddenin gündeme geldiği 21 Haziran günü Konfederasyon yetkilileri, Anavatan Partisi lideri Mesut Yılmaz ile görüşerek hazırladıkları önergenin Meclis’te ele alınmasını talep etti. Mesut Yılmaz, konuya olumlu yaklaştı ve teklif, Anavatan Partisi önergesi olarak TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Konfederasyon yetkilileri, DYP, CHP, RP ve MHP parti gruplarına da görüşlerini aktararak, konu hakkında katkılarını talep ettiler. Benzer bir önerge de CHP tarafından hazırlanarak TBMM Başkanlığı’na sunulmuştu. Bu sırada Türkiye Kamu-Sen, Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk’u ziyaret ederek konunun hassasiyetini belirtiyor, Cindoruk da milletvekilleri ile görüşeceğini ve Konfederasyonun hazırlayacağı raporu, hepsine ulaştıracağı sözünü veriyordu. Ancak maddeye ilişkin oylamalarda verilen önergeler kabul edilmediği gibi 6 Temmuz günü yapılan oturumda, Anayasanın 51. maddesinin değiştirilmesi için yeter sayıya ulaşılamadığı için 51. madde değişikliği gündemden düşmüş oldu. Anayasanın 51. maddesinin değiştirilemeyecek olması, memur sendikacılığının anayasal temelde büyük yara alması anlamına gelecekti. Türkiye Kamu-Sen yetkililerinin girişimleri sonucunda Tansu Çiller, ani bir kararla Anayasa değişikliği çalışmalarının askıya alınmasını sağlayarak; memur sendikacılığının anayasal zemininin oluşturulabilmesi için alternatif bir yol üretilmesi noktasında zaman kazanılmasını sağlıyordu. Türkiye Kamu-Sen son gelişmeleri hukukçularla değerlendiriyor ve bir çıkış yolu arıyordu. Sonunda Konfederasyon üst yönetiminden gelen öneri Anayasa profesörleri tarafından da uygun bulununca; henüz görüşülmemiş olan Anayasanın 128. maddesinde yapılacak bir değişiklikle kamu çalışanlarının sendika hakkının 128. maddede düzenlenmesi kararlaştırıldı. Bu karar, 13 Temmuz günü yapılan basın toplantısı ile kamuoyuna duyuruldu.255Türkiye Kamu-Sen’in bu Taşçı, a.g.e, s.275. 255 234 Damladan Deryaya teklifi DYP, CHP, ANAP, MHP ve DSP tarafından da benimsenince 14 Temmuz 1995 günü önerge haline getirilerek Meclis Başkanlığı’na sunuldu. Hazırlanan önergede, Anayasanın 128. maddesinin memurların sendika hakkını şu şekilde tanımlaması öngörülmüştü: “Birinci fıkranın öngördüğü ayrım çerçevesinde, genel idare esasları uyarınca, asli ve sürekli hizmetlerde çalışacak olan ve halen çalışan kamu görevlilerinin ve emeklilerinin, 51 inci maddeye göre kendi aralarında ve bu sendikaların da üst kuruluşlar kurabilmeleri ve üst kuruluşlara katılabilmeleri kanunla düzenlenir...” Partilerin üzerinde mutabakatı olmasına rağmen 128. madde ile ilgili olarak yapılan gizli oylamada da yeter kabul sayısına ulaşılamayınca, Anayasanın 128. maddesindeki değişiklik önerisi de gündemden düştü. Kamu görevlilerinin sendikal haklarına vurgu yapılma imkânı olan 51 ve 128. maddelerin değiştirilmesi mümkün olmayınca, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Ali Işıklar ve bağlı 10 sendikanın genel başkanları, 20 Temmuz günü saat 17.00’de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’le görüştüler. Görüşmede Ali Işıklar, Anayasa değişikliği sürecinde gelinen durum hakkında bilgi verdikten sonra Cumhurbaşkanı’nın TBMM’de grubu bulunan ya da bulunmayan partilere Anayasa değişikliği ve memur sendika yasası konusunda önderlik etmesi; 1995 yılı Temmuz ayından geçerli olmak üzere memur maaşlarına zam yapılması ve sürgün ve kıyımlara son verilmesi için girişimlerde bulunmasını istedi. Cumhurbaşkanı Demirel ise “Zihinler endişeleri aşmalı” diyerek, dile getirilen kamu çalışanlarının örgütlenme, maaş sorunu ve iş güvenliği konularının son derece önemli olduğunu ve gerekli girişimlerde bulunacağını belirtti.256 Türkiye Kamu-Sen’in Cumhurbaşkanı ile görüşmesinin ardından artan lobi faaliyetleri sonucunda Meclis Başkanlığı, “Başkanlık düzenlemesi” olarak Anayasanın 53. maddesine kamu görevlileri sendikaları ile ilgili bir fıkra eklenmesini öneriyordu. TBMM Genel Kurulu, 23 Temmuz 1995 günü sabaha karşı saat 03.00 sıralarında kabul edilen 4121 sayılı Kanunla bu karmaşık süreci sonuçlandırdı. Süreç sonunda Anayasanın 51, 54 ve 128. maddeleri değiştirilememiş; sendikalara siyasi faaliyet yasağı getiren 52. maddesi kaldırılmış, Birinç, a.g.e, ss.180-183. 256 235 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I53. maddeye ise şu fıkra eklenmiştir: “128 inci maddenin ilk fıkrası kapsamına giren kamu görevlilerinin kanunla kendi aralarında kurmalarına cevaz verilecek olan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları ile 54 üncü madde hükümlerine tabi olmayan sendikalar ve üst kuruluşları, üyeleri adına yargı mercilerine başvurabilir ve İdareyle amaçları doğrultusunda toplu görüşme yapabilirler. Toplu görüşme sonunda anlaşmaya varılırsa düzenlenecek mutabakat metni taraflarca imzalanır. Bu mutabakat metni, uygun idari ve kanuni düzenlemelerin yapılabilmesi için Bakanlar Kurulunun takdirine sunulur. Toplu görüşme sonunda mutabakat metni imzalanmamışsa anlaşma ve anlaşmazlık noktaları da taraflarca imzalanacak bir tutanakla Bakanlar Kurulu’nun takdirine sunulur. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usuller kanunla düzenlenir.” Gerçekleştirilen Anayasa değişikliği sonunda memurların sendika hakkı anayasal güvenceye kavuşturuluyor ancak toplu sözleşme ve grev hakkı engelleniyordu. Buna göre kamu görevlileri kuracakları sendikalar aracılığıyla İdareyle toplu görüşme yapabileceklerdi ve imzalanan tutanağın işleme konulması, Bakanlar Kurulu’nun takdirine sunulacaktı. Gelinen süreçte TBMM Anayasa Komisyonu’na sunulan Anayasa değişiklik teklifinde kamu görevlilerinin toplu sözleşme ve grev hakkının çıkarılmasına neden olan Alt Komisyon Başkanı Coşkun Kırca kadar, bazı memur örgütlerinin de olumsuz payı olduğu göz ardı edilmemelidir. Özellikle 17 Aralık 1994’te yapılan büyük mitingden sonra memur sendikacılığı konusunda oluşan olumlu hava, 20 Nisan 1995’te KÇSKK’nın başarısız iş bırakma eylemiyle257 dağılmaya başlamış; 15-16 Haziran’da başlatılan iki günlük oturma eyleminin 17-18 Haziran’da Ankara Kızılay Meydanı’nı işgale dönüşmesiyle de tersine dönmüştür. Anayasa değişikliklerinin Meclis gündeminde tartışıldığı dönemlere rastlayan bu eylemler, milletvekillerinin memur sendikacılığı konusuna mesafeli yaklaşmalarına neden olmuş, toplu sözleşme ve grev hakkı konusunda tereddütler yaratmıştır. Canan ve Yıldırım Koç, a.g.e, s.404. 257 236 Damladan Deryaya 31. Türk Asim-Sen Kuruldu KÇSKK’nun Kızılay işgali ve kamuoyunda tepkiyle karşılanan eylemleri kendi içinde de sancıların yaşanmasına neden olmuştur. Eylemden bir gün önce yapılan toplantıda, KÇSKK üyesi Asim-Sen yöneticilerinden bir grup, gerçekleştirilecek eylemlere kamu çalışanları dışındaki unsurların dâhil edilmemesi, eylemlerin kamu çalışanlarına mal olan bir yapı içinde olması gerektiği noktasına ısrarla vurgu yapmıştır. Asim-Sen Genel Sekreteri Kenan Demirtaş’a, yine oluşum içinde bulunan birkaç Sağlık-Sen yöneticisi dışında destek veren kimse olmayınca, KÇSKK içinde hâkim olan güçler eylemlerini her türlü çevrelere açık tutmayı tercih etmişlerdir.258 Kenan Demirtaş, 17-18 Haziran Kızılay eylemlerinde görülen Türk bayraklarını alanlara kendilerinin getirdiğini ifade etmiş, sendikanın 4 genel merkez yöneticisi, Ankara Şubesi’nin yöneticileri ve 500’ü aşkın kamu çalışanı, “Asim-Sen’in memur sorunları yerine ideolojik yapılanma içerisine girdiği”259 gerekçesiyle Asim-Sen’den ayrılarak, 30 Ağustos 1995 tarihinde Türk Asim-Sen’i kurmuştur. Kenan Demirtaş, Türk Asim-Sen’i kurmalarını şu şekilde anlatmıştır: “Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonlaşma Kurulu (KÇSKK)’nun çoğunlukla memur sorunları ile uğraşması gerekirken, ideolojik yapılanma içine girdiği, bu ideolojik yapılanma nedeniyle de ‘15 Ağustos 1995 tarihine kadar konfederasyon kuracağız’ demelerine rağmen konfederasyon olamadığı, eylemlerinde ve bildirgelerinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğüne zarar verici slogan ve yazılar yazıldığını tespit ettik. Sorunu, Başkanlar Kurulu toplantılarında gündeme getirdik. Bu tavırlar nedeniyle askeri işyerlerinde çalışan sivil memurlara sendika hakkının verilmeyeceğini belirttik ancak dikkate alınmadı.” Türk Asim-Sen kuruluşunun hemen ardından yoğun bir faaliyet içerisine girmiş, Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yapan sivil memurların Türk Asim-Sen çatısı altında örgütlenmesi gereğine vurgu yapan bir bildiri yayınladıktan sonra, sendikanın kuruluş gerekçesi, amaçları ve çalışmalarının anlatıldığı bir dosya hazırlanmıştır. Genel bilgilendirme amacıyla hazırlanan dosya, sendikanın faaliyet alanına giren Milli Savunma Taşçı, a.g.e, s.277. 258 “Türk Asim-Sen Kuruldu”, Kamu Çalışanları, Sayı 53, 15 Eylül 1995, s.30. 259 237 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IBakanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları ile bağlı birimlere gönderilmiştir. Türk Asim-Sen’in Türkiye Kamu-Sen’e katılmasıyla birlikte Konfederasyona bağlı sendika sayısı 11’e çıkmıştır. 32. 21 Ekim 1995 Kızılay Mitingi: “Zulme ve Sefalete Son!” a) Mitingin Nedenleri ve Mitinge Çağrı 24-26 Mart 1995’te Ürgüp’te gerçekleştirilen II. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı’nın sonuç bildirgesinde kamu görevlilerinin toplu sözleşmeli-grevli sendikal haklarını içeren tasarının yasalaşması ve Temmuz ve Ekim aylarında, memur maaşlarındaki erimeyi telafi edecek oranda bir artış yapılması istenmiş; aksi takdirde miting, yürüyüş, iş yavaşlatma, iş durdurma eylemleri dâhil her türlü demokratik hakkın kullanılacağı belirtilmişti. Toplantıdan sonra yaşanan süreçte, kamu görevlilerinin sendikal haklarını düzenleyen Anayasa değişikliği, kamu görevlilerine toplu sözleşme ve grev hakkı getirmemiş; TBMM komisyonlarında bekletilen sendikalar kanunu tasarısı halen yasalaşmamıştı. 17 Aralık 1994 mitingi ile başlayan diyalog süreci kamu görevlilerinin maaşlarında yüzde 50-60 arasında bir artışla sonuçlansa da Türkiye Kamu-Sen, bu artışın 5 Nisan kararları nedeniyle memurların alım gücündeki düşüşü karşılamasının mümkün olmadığını iddia ediyor, kamu görevlilerine Temmuz ve Ekim aylarında da maaş artışı yapılması gerektiğini belirtiyordu. Türkiye Kamu-Sen Temmuz ayı içinde hükümete çağrıda bulunarak 15 gün içerisinde bu iki konuda adım atılmasını istemişti. Hükümetten taleplere ilişkin olumlu bir cevap alınamaması üzerine Türkiye Kamu-Sen Başkanlar Kurulu, Ağustos ayı başında iki gün süren bir toplantı yaparak konuyu değerlendiriyordu. Toplantıdan sonra bir açıklama yapan Konfederasyon Genel Başkanı Ali Işıklar, toplantıda memurların maaş durumları ile Anayasanın 53. maddesi ile getirilen sendikal hakların değerlendirildiğini, Anayasa değişikliği ile getirilen hakları yeterli bulmanın mümkün olmadığını söylüyordu. 238 Damladan Deryaya Anayasa değişikliği sırasında memurların işçileştirilmek istenildiğini ancak Türkiye Kamu-Sen’in girişimleriyle buna engel olunduğunu belirten Işıklar, Anayasa değişikliği ile getirilen yeni düzenlemeyi kullanarak, kısıtlı imkânlarla hak aramak durumunda kalacaklarını vurguluyordu. Yapılan toplantıda memuru hiçe sayanlara, memurun sofrasına göz dikenlere, hatırlı ve güçlü olanlara kaynak aktaranlara “artık yeter!” demek için 21 Ekim 1995 Cumartesi günü Ankara’da görkemli bir miting yapılmasına karar verildiğini açıklayan Işıklar, “Memurun sesini sağır kulaklara duyurmak, kör gözlere göstermek için” bu mitinge karar verdiklerini söylüyordu.260 Konfederasyonun Ankara’da yapılacak mitingin tarihini 21 Ekim olarak belirlemesinden sonra sendika genel başkanları, bütün ülke çapında yurt gezilerine çıkıyor, mitinge katılım için kamu görevlileri ile istişare toplantıları gerçekleştiriyorlar ve mitingin gerekçelerini anlatıyorlardı.261 Türk Enerji-Sen Genel Başkanı Harun Önder, 21 Ekim mitingine ilişkin olarak yaptığı açıklamada “Haklı davasına inanan, haksız hiçbir talebi olmayan bizler haysiyet, şeref mücadelesi olarak gördüğümüz 21 Ekim 1995 mitingimizde Ankara Tandoğan’da ellerimizde Türk bayraklarımızla, ülkemizin dört bir yanından gelecek memurlarla birlikte olmaya mecburuz; mecbursunuz!” diyordu.262 b) Zulme ve Sefalete Son Vermek İçin Kızılay’a Koşanlar Türkiye Kamu-Sen, işçi ve memur maaşları arasındaki adaletsizliğin giderilmesi, memur maaşlarının insanca yaşama yetecek bir düzeye getirilmesi, sürgün ve kıyımların önlenmesi ve sendikalar kanununun Anayasada yapılan değişiklikler çerçevesinde bir an önce yasalaşmasına ilişkin taleplerini dikkate almayan hükümeti uyarmak amacıyla alanlardaydı. Mitingin, 17 Aralık 1994’te olduğu gibi Tandoğan Meydanı’nda yapılması daha sonra da Celal Bayar Bulvarı boyunca yürünmesi “Sıra Memurda”, Kamu Çalışanları, Sayı 53, 15 Eylül 1995, s.3. 260 “Genel Başkanlardan Teşkilatlara Ziyaret”, Kamu Çalışanları, Sayı 53, 15 Eylül 1995, s.4. 261 Harun Önder, “Mecburuz”, Türk Enerji-Sen, Sayı 3, s.1. 262 239 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iplanlanmıştı ancak şubeler, mitingin Kızılay’da yapılması için Konfederasyon genel merkezine yoğun bir baskı uyguluyorlar, “Türkiye Kamu-Sen Kızılay’da miting yapamaz.” iddialarını çürüterek, hiçbir bölücü unsura ve provokasyona fırsat vermeden, yalnızca Türk bayrağını dalgalandırmak yoluyla, diğer örgütlerle Türkiye Kamu-Sen arasındaki farkı bir daha ortaya koymayı arzuluyorlardı. Konfederasyon da şubelerden gelen ısrarlı talepleri göz ardı etmedi ve mitingin Kızılay’da yapılması kabul edildi. 21 Aralık 1995 Mitinginde Türk Bayrağı Dışında Başka Bir Sembol Ve Bayrak Yoktu. 21 Ekim günü sabahında coşkulu bir mitingin ilk işaretleri alınıyordu. Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya akın eden yüz binlerce memur, önce Tandoğan Meydanı’nda toplanıyor, sonra Ziya Gökalp Bulvarı’nın her iki şeridini de kapatarak Kızılay’a doğru büyük bir kalabalık halinde yürüyorlardı. Mitinge katılanlar Kızılay’ı doldurmuştu ancak geride kalanlar Kızılay’a giremedikleri için hala Tandoğan’da bekliyordu. Mustafa Yıldızdoğan’ın Türkiye’m şarkısı çalmaya başladığında on binlerce Türk bayrağı, Kızılay semalarında dalgalanıyor, alanı hınca hınç dolduran memurlar, toplu sözleşmeli-grevli sendikal hak taleplerini hep bir ağızdan yüksek sesle yineliyordu. Mitingde istenmeyen herhangi bir olayın yaşanmaması için 10 bine yakın kamu çalışanı görevlendirilmişti. Her türlü provokasyona açık bir ortamda, hiçbir kötü olayın cereyan etmemesi, alanlarda 240 Damladan Deryaya Türk bayrağından başka bir sembol ve bayrağın olmaması, kavga, gürültü yerine birlik ve beraberliğin hâkim olması, Türkiye KamuSen’in kamu çalışanlarının haklarının korunup geliştirilmesi konusundaki yeterliliğini ve yetkinliğini gösteriyordu. DYP-CHP Koalisyonunun yıllardır memurları oyaladığını belirten Ali Işıklar, miting konuşmasında özetle şunları söylüyordu: “İnsafsız hükümetin verdiği komik artışlara tahammülümüz kalmadı. Hakkımızı almak için hükümetle masaya oturmaktan başka çaremiz kalmadı. Biz, grevli-toplu sözleşmeli sendikal haklarımızın iadesini istiyoruz… Memura efelik yapıp IMF’ye uşaklık yapanlar! İşte memur! Bu gücü görün ve ayağınızı denk alın! Memurlar prangalarını kırmıştır; politikacıların kirli elleri de kırılacaktır… Anayasanın 53. maddesi ile tanınan sendikal haklarla ilgili yasanın, yasaksız, sendikayı özendirecek bir yapıda acilen yürürlüğe girmesini bekliyoruz… Yapılacak genel seçime kadar sendika yasamız yürürlüğe girmezse, Temmuz ve Ekim zamlarımız verilmezse, memur maaşları Ocak ayından itibaren en az işçi aylıkları düzeyine çıkarılmazsa, burada hep birlikte yemin edeceğiz. Seçimlerde il il, kasaba kasaba dolaşmaya, Tansu Çiller ve Deniz Baykal başta olmak üzere memurlara karşı olan parti genel başkanlarını ve milletvekillerini parlamentoya sokmamaya var mısınız?”263 Yaklaşık 200 bin kişinin katıldığı tahmin edilen bu büyük ve görkemli miting sonrasında hükümet, daha önce Ocak 1996’dan itibaren geçerli olacak şekilde açıkladığı ücret artışlarının 15 Kasım 1995’ten başlayarak geçerli olacağı yönünde karar alıyordu. 33. Türk İmar-Sen’de Olağanüstü Genel Kurul Bu arada Türk İmar-Sen yönetiminin yeniden belirlenmesi amacıyla olağanüstü genel kurula gidiliyor, 12 Kasım’da gerçekleştirilen genel kurulda yönetim kurulu üyelikleri ile disiplin ve denetleme kurulları için de seçim yapılıyordu. Genel Başkan Enver Birinç’in yerine Ahmet Yaşar’ın seçildiği olağanüstü genel kurulda Türk İmar-Sen’in yeni yönetim kurulu ve görev dağılımı ise şu şekilde oluyordu: “Muhteşem Miting”, Kamu Çalışanları, Sayı 54, Kasım 1995, ss.4-13. 263 241 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IGenel Başkan: Ahmet Yaşar Genel Başkan Yardımcıları: Hüseyin Yıldırım, Yaşar Uluşan, Emanet Olgun Genel Sekreter: İsmail Sak Genel Mali Sekreter: Aslan Uzunşimşek Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ekrem Kayhan Genel Eğitim Sekreteri: Tamer Yiğit Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri: Mustafa Taymaz Genel Basın ve Yayın Sekreteri: Hidayet Günseven Genel Sosyal İşler ve Dış İlişkiler Sekreteri: Aynur Kaya Ç. 24 ARALIK 1995 GENEL SEÇİMLERİNDEN II. OLAĞAN GENEL KURULA 1. 24 Aralık Genel Seçimleri ve Türkiye Kamu-Sen CHP’nin 9-10 Eylül 1995 günlerinde gerçekleştirilen kurultayında genel başkanlığa Deniz Baykal seçildi. 20 Eylül 1995’te de DYPCHP koalisyonu CHP tarafından bozuldu. Başbakan Tansu Çiller, istifasını verdi. Tansu Çiller, ANAP ve DSP ile dışarıdan desteklenecek bir azınlık hükümeti kurulması konusunda anlaştı ancak DSP’nin sonradan desteğini çekmesiyle 5 Ekim’de kurulan hükümet, 15 Ekim 1995 günü yapılan oylamada güvenoyu alamadı ve düştü. 22 Ekim 1995 tarihinde DYP ve CHP, Tansu Çiller Başbakanlığında hükümet kurma konusunda anlaştı ve 30 Ekim’de kurulan ve Cumhurbaşkanı tarafından onaylanan hükümet, 24 Aralık 1995’te ülkeyi erken genel seçime götürme kararı aldı. 24 Aralık’ta yapılmasına karar verilen milletvekili erken genel seçimleri öncesi, MHP’den Türkiye Kamu-Sen’e gelen bir teklif, Konfederasyonda oldukça hararetli tartışmalara neden oldu. MHP yöneticileri, kamu görevlilerinin sorunlarının Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde sağlıklı bir şekilde takip edilebilmesi için memurların Meclis’te temsil edilmesi gerektiği düşüncesinden hareketle, Konfederasyon bünyesinden bazı kamu görevlilerine kendi listelerinde yer vermek istediklerini belirtiyorlardı. 242 Damladan Deryaya MHP’den gelen teklife göre, Konfederasyonun önereceği milletvekili aday adayları, adaylık belirleme aşamasında kamu görevlisi temsilcisi sıfatıyla özel bir değerlendirmeye tabi tutulacaktı.264 Konfederasyon yöneticileri teklifle ilgili olarak kendi aralarında sağlıklı bir karara varamayınca, tabanın tercihleri doğrultusunda hareket etmeyi ve konuyu daha geniş bir platformda tartışmayı uygun gördüler. Alınan karar doğrultusunda ilk toplantı, Konfederasyona bağlı sendikaların genel merkez yöneticileri ile yapıldı. Yapılan toplantıda en büyük tartışma, MHP listesinden milletvekili adayı göstermenin Konfederasyona getireceği avantaj ve dezavantajlar ile Konfederasyonda zafiyet yaşanmaması yolunda, yönetici kademesinden milletvekili adayı olacak isimlerin belirlenmesi konusundaydı. Buna karşın bir diğer görüşte de kamu görevlilerinin Meclis’te temsil edilmesinin önemine vurgu yapılıyor ve özellikle Konfederasyon ve bağlı sendikalardan milletvekili olacak kamu görevlilerinin, memur sendikacılığının önünü açacağı belirtiliyordu. Buna göre önemli olan hangi partiden olursa olsun kamu görevlilerinin Meclis’te temsil edilmesiydi. Genel merkez yöneticilerinin değerlendirmeleri sonrasında büyük tartışmalar yaşandı; sonuçta sendika yönetici ve üyelerinin MHP listelerinden aday gösterilmesi konusunda ağırlıklı bir görüş oluştu. Konfederasyon yöneticileri, her ne kadar genel merkez yönetiminden onay çıksa da bağlı sendikaların şube başkanlarının da konu hakkındaki görüşünün alınmasının daha doğru olacağı düşüncesiyle, il temsilcileriyle Ankara’da bir istişare toplantısı gerçekleştirdi. İl temsilcileri, bölgelerindeki sendika üyelerinin ve kamu görevlilerinin görüşlerini alıp, şube başkanları ile konuyu derinlemesine tartışarak toplantıya katılmışlardı. İl temsilcileri ile yapılan toplantıda da benzer tartışmalar yaşandı; lehte ve aleyhte görüşler ortaya konuldu. Uzun müzakereler sonucunda çoğunluk, milletvekilliği adaylığı konusunda bir görüş ortaya koyunca, kamu görevlileri temsilcilerinin MHP listelerinden aday gösterilmesi konusunda karara varıldı. Daha sonra yapılan aday adaylığı başvuruları sonrasında Konfederasyon yönetiminden bazı isimlerin de listelerde yer aldığı görüldü. Buna göre; Konfederasyon Genel Başkanı Ali Işıklar Ankara Birinci Taşçı, a.g.e, ss.281-282. 264 243 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IBölge 2. sıradan, Konfederasyon Genel Sekreteri ve Türk Enerji-Sen Genel Başkanı Harun Önder Tokat 3. sıradan, Konfederasyon Genel Başkan Yardımcısı ve Türk Büro-Sen Genel Başkanı Şükrü Durgut Antalya 5. sıradan, Konfederasyon Genel Sekreteri ve Türk Tarım Orman-Sen Genel Başkanı Ahmet Alperen İzmir 6. sıradan, Türk Ulaşım-Sen Genel Başkanı Yaşar Asiler Çorum 1. sıradan, Konfederasyon eski Genel Başkan Yardımcısı ve Türk Tarım-Orman-Sen’in eski Genel Başkanı Rıza Rençberoğlu da Ankara İkinci Bölge 3. sıradan MHP listelerinde milletvekili adayı olarak yer alıyordu. Ayrıca diğer seçim bölgelerinden de Konfederasyona bağlı sendikaların üye ve yöneticilerinden oluşan toplam 30 kadar kamu görevlisi MHP listelerinden aday olmuştu.265 Kamu çalışanları temsilcilerine listelerinde yer veren MHP’nin seçim propaganda faaliyetleri son derece canlı ve coşkulu geçiyordu. Özellikle Ankara, Çorum ve Tokat’ta düzenlenen miting ve konvoylara katılımın son derece yüksek olduğu gözleniyordu ancak MHP içinde adayların belirlenmesi konusunda yaşanan tartışmalar ve DGM eski Başsavcısı Nusret Demiral’ın “Türkçe ezan okunması” ile ilgili beyanlarının kamuoyunda yanlış anlaşılması sonucunda MHP yüzde 8,2’lik oy oranı ile seçim barajını aşamıyordu. Dolayısı ile MHP listelerinden milletvekili adayı olarak seçimlere katılan hiçbir yönetici ve sendika üyesi de milletvekili seçilememişti. Seçimler sonucunda 1994’te yapılan yerel seçimlerde oyları büyük artış gösteren Refah Partisi, kimilerine göre sürpriz yaparak yüzde 21,38 oranında oy alıyor ve birinci parti oluyordu. ANAP’ın yüzde 19,65 oy alarak ikinci parti olduğu seçimlerde, koalisyon ortaklarından DYP yüzde 19,18; CHP ise yüzde 10,71 oy alarak büyük oy kaybına uğruyorlardı. Seçimlerde DSP, yüzde 14,64 oy oranı ile dördüncü parti olmuştu. 1995 Türkiye genel seçimleri sonrasında 20. dönem TBMM oluştu. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti kurma görevini ilk olarak seçimden birinci çıkan Refah Partisi’nin Genel Başkanı ve Konya Milletvekili Necmettin Erbakan’a verdi ancak Refah Partisi’nin Meclis’te güvenoyu almak için yeterli milletvekiline sahip olmaması ve Meclis’te üyesi bulunan diğer partilerin destekte bulunmaması nedeniyle Erbakan, hükümeti kuramadı. Bunun üzerine Taşçı, a.g.e, s.283. 265 244 Damladan Deryaya Cumhurbaşkanı Demirel, seçimde ikinci gelen Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a hükümet kurma görevini verdi ve Anavatan Partisi ile Doğru Yol Partisi 6 Mart 1996 tarihinde ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz Başbakanlığında 53. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni kurdular. Hükümet programında Türk siyasi tarihinde ilk defa ilk üç partinin yüzde 19 ile yüzde 21 arasında, birbirine çok yakın oy aldığı hatırlatılıyor ve “Bu durum, daha önce ülkemizde uygulanan hükümet modellerinden farklı, yeni bir hükümet modelini geliştirme ihtiyacını doğurmuştur.” denilerek, Başbakanlık görevinin, koalisyonu oluşturan partiler arasında dönüşümlü olarak yürütülmesi konusunda anlaşıldığı belirtiliyordu.266 Programda kamu bankaları da dâhil olmak üzere, kamu iktisadi teşebbüsleri ve kamu sektörü tarafından yapılmasına zaruret kalmayan hizmet ve faaliyetlerin süratle özelleştirileceği kararlaştırılmıştı. Ayrıca memur ve emeklilere bütçe imkânları ölçüsünde iyileştirme yapılması ve kamu çalışanlarının sendikalaşması ile ilgili kanuni düzenlemelerin gerçekleştirilmesi gibi temel konularda, tarafların görüşüne başvurulacağı ve işbirliği yapılacağı taahhüt edilmekteydi.267 Ancak bu hükümet çok uzun ömürlü olmayacak, parti liderleri hakkındaki yolsuzluk iddiaları nedeniyle üç ay sonra dağılacaktı. 2. Konfederasyon Yönetimi Değişiyor 24 Aralık milletvekili genel seçimlerine katılan sendika ve Konfederasyon yöneticileri görevlerinden istifa ettiler. Bu nedenle sendikalar ve Konfederasyon olağanüstü genel kurula gitmeksizin, istifa eden yöneticilerin yerlerine kendi aralarından yenilerini seçtiler. Öncelikli olarak sendikaların boşalan yönetim kadroları tamamlandı ardından da Konfederasyon yönetiminde seçim yapılarak yeni görev dağılımı gerçekleştirildi. Yapılan seçimler sonucunda, genel başkanları milletvekili adayı olan Türk Enerji-Sen’e Bekir Gedikoğlu, Türk Büro-Sen’e Fahrettin Yokuş, Türk Tarım-Orman-Sen’e Hüseyin Yenikomşu, Türk Ulaşım-Sen’e de Nazmi Güzel yeni genel başkanlar olarak seçildiler. Önsal ve Ekinci, a.g.e, s.930. 266 Önsal ve Ekinci, a.g.e, ss.934-942. 267 245 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IArdından Türkiye Kamu-Sen Başkanlar Kurulu bir araya gelerek Konfederasyon yönetiminde görev paylaşımı yaptı. Buna göre, daha önce iki olarak belirlenen genel sekreter sayısı bire düşürülürken, genel basın ve halkla ilişkiler sekreterliğinin kaldırılmasına ve genel dış ilişkiler, genel sosyal işler ve genel hukuk sekreterliklerinin kurularak, yönetim kurulu üyesi sayısının 9’dan 10’a çıkarılmasına karar verildi. Türk Haber-Sen Genel Başkanı Resul Akay’ın, Türkiye Kamu-Sen’in yeni Genel Başkanı olarak seçildiği toplantıda yeni yönetim kurulu şu şekilde belirlendi: Genel Başkan: Resul Akay (Türk Haber-Sen Genel Başkanı) Genel Başkan Yardımcısı: Şuayip Özcan (Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı) Genel Sekreter: Mehmet Özsöz (Türk Banka-Sen Genel Başkanı) Genel Mali Sekreter: Mehmet Bayraktar (Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı) Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Nazmi Güzel (Türk UlaşımSen Genel Başkanı) Genel Eğitim Sekreteri: Ahmet Yaşar (Türk İmar-Sen Genel Başkanı) Genel Mevzuat Sekreteri: Selver Korkut (Türk Genel Hizmet-Sen Genel Başkanı) Genel Dış İlişkiler Sekreteri: Kenan Demirtaş (Türk Asim-Sen Genel Başkanı) Genel Sosyal İşler Sekreteri: Fahrettin Yokuş (Türk Büro-Sen Genel Başkanı) Genel Hukuk Sekreteri: Bekir Gedikoğlu (Türk Enerji-Sen Genel Başkanı)268 Resul Akay, genel başkanlığa seçilmesinin ardından yaptığı açıklamada, Türkiye Kamu-Sen’in memur ve kamu görevlilerinin sorunlarını ülke gündemine taşımayı hedeflediğini, mensuplarının sorunlarının çözümünü amaçlayıp onların demokratik haklarını alma yönünde mücadele eden Konfederasyonun, benimsediği kitle sendikacılığı anlayışında ve politikalarında bir değişiklik olmayacağını söylüyordu. “Akay Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Oldu”, a.g.y, s.29. 268 246 Damladan Deryaya 3. KESK Kuruldu Türkiye Kamu-Sen kurulalı üç yıldan fazla olmuştu ve hızla örgütlenmekteydi. Memur-Sen de kurulmuştu ancak Eğitim-İş’in kurulmasının üzerinden 5 yıl gibi bir zaman geçmiş olmasına rağmen KESK’i kuracak olan KÇSKK içindeki sendikaların bir birliktelik oluşturamamaları, sendikaların yönetimlerinde bulunanlar arasındaki siyasal görüş ayrılıkları, sendikaları dışarıdan yönetme çabaları, konfederasyonlaşmanın önünde büyük bir engel olarak duruyordu.269 Bazı sendikaların memur sendikacılığı yerine işçi sendikaları ile ortak bir çatı altında birleşme arzuları, sorunlara sınıf sendikacılığı temelli yaklaşımlar, bazı sendikalarda devrimci ve Kürt milliyetçisi grupların hâkim olması ve konfederasyonlaşma sürecinin uzaması, kamu görevlileri arasında KESK’i oluşturacak sendikalara kuşkuyla bakılmasına neden oluyordu. Süregelen tartışmaların ardından 11-12 Kasım 1995 günlerinde 28 sendikadan 500’e yakın delegenin katılımıyla, “Konfederasyonlaşma Tüzük ve Kuruluş Kurultayı” gerçekleştirildi. Kurultayda tüzük kabul edildi, geçici Merkez Yürütme Kurulu ile Genel Yönetim Kurulu belirlendi. Kurulacak konfederasyonun genel başkanlığına Siyami Erdem’in getirilmesi kararlaştırıldı.270 8 Aralık 1995 tarihinde gerekli yasal prosedür tamamlandı ve kuruluş dilekçesi İstanbul Valiliği’ne verilerek Eğitim-Sen, Tüm Bel-Sen, Genel Sağlık-İş, Tüm Sağlık-Sen, Tüm Haber-Sen, Tüm Maliye-Sen, Yapı Yol-Sen, Ener-Sen, BTS, Tarım-Sen, Or-Kam-Sen, Maden-Sen, Tüm Sosyal-Sen, Sosyal Hizmet-Sen, Bem-Sen, SağlıkSen, Tüm Banka-Sen, Tüm Yargı-Sen, Emek-Sen, Tüm Gıda-Sen, Şeker-Sen, Asim-Sen, Turizm-Sen, Sanayi-Sen, Kültür-Sen, SekamSen, Lim-Sen ve ÖES birlikteliğinde Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, KESK kuruldu. Canan ve Yıldırım Koç, a.g.e, s.550. 269 KESK, “Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu I. Olağan Genel Kurulu Çalışma Raporu (16-17-18 Ağustos 1996)”, İstanbul, 1996, ss.31-32. 270 247 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- 4. Posta Dağıtıcıları Eylemi ve Memurların İlk Toplu Sözleşmesi 1995 yılının Kasım ayında yapılan maaş artışları, sözleşmeli posta dağıtıcılarının maaşlarının kadrolu emsallerinden daha düşük kalmasına neden olmuştu. Haftada 6 gün çalışan, bayramlarda ve resmi tatil günlerinde de personel yetersizliği gerekçesiyle zorunlu olarak fazla mesai yaptırılan posta dağıtıcılarına fazla mesai ücreti de ödenmiyordu. Sorunların giderek artması ve çözüm konusunda herhangi bir çalışma yapılmaması nedeniyle Türkiye Kamu-Sen’e bağlı Türk HaberSen, posta dağıtıcılarının sorunlarının çözülmesi için bir dizi girişim başlattı. Öncelikli olarak posta dağıtıcılarının çalışma şartlarının Anayasaya ve yasalara aykırı olduğu yönünde kamuoyu oluşturuldu. Ardında Türk Haber-Sen yetkilileri, dönemin Posta İşletmesi Genel Müdürü Veli Bettemir ile görüşüyor ve Bettemir, “Posta dağıtıcılarının sorunlarının çözülmesi için 399 sayılı KHK’nın 26. maddesi gereğince Devlet Personel Başkanlığı’ndan yetki istenmesi” konusunda ikna ediliyordu ancak Devlet Personel Başkanlığı, Posta İşletmesinin yetki talebini reddediyor ve sorunların sürmesine neden oluyordu. Bunun üzerine 19 Aralık 1995 günü posta dağıtıcılarının sorunlarına dikkat çekmek amacıyla Kızılay, İzmir Caddesi’ndeki Devlet Personel Başkanlığı önünde bir eylem gerçekleştiriliyordu. Hafta içinde, mesai saatlerinde yapılan eylemde Yapılan protesto gösterisinde konuşan Genel Başkan Resul Akay, posta dağıtıcılarının kurumun asli hizmetlerini gördüklerini ve dünyanın her ülkesinde asli hizmetleri yapan görevlilere yüksek ücret verildiğini ve posta dağıtıcılarına angarya uygulandığını söylüyor, sorunlar çözüme kavuşturulana kadar eylemlerin süreceğini duyuruyordu. Posta dağıtıcılarının bir sonraki eylemi 23 Aralık’ta Yenimahalle’deki Posta İşletmesi önünde gerçekleşiyor, posta dağıtıcıları haftada 40 saatten fazla çalışmayacaklarını açıklıyorlardı. Bu süreden sonra iş bırakarak 6. ve 7. gün çalışmalarını durdurdular. Bir hafta sonra İstanbul, İzmir, Adana, Bursa ve Erzurum gibi 20’ye yakın merkezde aynı eylemler sürdürülerek kamuoyu oluşturma çalışmaları devam etti. Türkiye Kamu-Sen yöneticileri, dönemin Ulaştırma Bakanı Oğuz Tezmen’le görüşerek haksızlıkların önlenmesi yolunda önemli bir 248 Damladan Deryaya mesafe kat ediyor, bu sırada Devlet Personel Başkanlığı da daha önce reddettiği yetki talebini Yüksek Planlama Kurulu’na iletiyordu. Yüksek Planlama Kurulu, konunun kapsamını biraz daha genişleterek tüm kamu kurumlarında çalışan sözleşmeli personeli kapsayan yeni bir düzenlemenin çalışmalarına başlandığını açıklıyordu. Yaşanan gelişmeler üzerine posta dağıtıcıları işlerine dönüyorlardı. Yüksek Planlama Kurulu’nun yaptığı çalışma bakanların görüş birliği ve dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in imzasıyla 1 Mart 1996 tarihinde onaylanarak yürürlüğe girdi. Karar, KİT’lerde çalışan tüm sözleşmeli personeli kapsıyor ve kararla birlikte posta dağıtıcılarının ücretleri yüzde 30 ile yüzde 40 arasında değişen oranlarda artıyordu. Posta dağıtıcılarının Türkiye Kamu-Sen önderliğinde, yaklaşık 5 ay süren ısrarlı eylemleri sonucunda elde edilen kazanımlar, memurların ilk toplu sözleşmesi olarak kabul ediliyordu.271 Söz konusu karar, durumları posta dağıtıcıları kadar bozuk olan TCDD çalışanlarını da harekete geçirdi. Bu kez Türk UlaşımSen Genel Başkanı ve Türkiye Kamu-Sen Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Nazmi Güzel, TCDD çalışanlarının sorunlarının çözümü için dönemin Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu ile yeni bir diyalog süreci başlatıyordu. 19 Mart günü Nazmi Güzel, konuyu Bakan’a iletiyor, Bakan da konuya gereken duyarlılığı göstererek ilgili karardan TCDD çalışanlarının da yararlandırılması konusunda talimat veriyordu. TCDD Genel Müdürü ile yapılan görüşmede, temel ücret skalalarının hazırlanarak kısa süre içersinde Devlet Personel Başkanlığı’na iletilmesi sağlanıyordu. Türk Ulaşım-Sen Genel Başkanı Nazmi Güzel yaptığı açıklamada, bu kazanımlara değinerek “Türkiye’de hak alma yöntemlerinden biri de emsal teşkil edecek kuruluşları iyi gözlemleyerek, elde edilecek deneyimleri yerinde kullanmaktır. PTT çalışanları bizim için emsal olmuştur.” diyordu.272 271 “Memurun İlk Toplu Sözleşmesinde Türkiye Kamu-Sen İmzası”, Kamu Çalışanları, Sayı 57, 15 Mart 1996, ss.10-12. 272 Nazmi Güzel, “Türk Ulaşım-Sen’in Demiryollarındaki Başarısı Diğer Kuruluşlar İçin Emsal Oluşturacak”, Kamu Çalışanları, Sayı 58, 15 Nisan 1996, s.6. 249 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- 5. Türkiye Kamu-Sen III. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı Türkiye Kamu-Sen’in her yıl geleneksel hale getirdiği “Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı”nın üçüncüsü 1-3 Mart 1996 tarihlerinde Ürgüp’te gerçekleştirildi. Çok sayıda basın mensubunun takip ettiği toplantıya, Türkiye Kamu-Sen’e bağlı 11 sendikadan 700’ün üzerinde şube başkanı ve il temsilcisi ile Konfederasyon ve bağlı sendikaların genel merkez yöneticileri katıldı. 1 Mart Cuma günü, Perisia Otel’de başlayan ilk çalışmada, sendikalar kendi içlerinde toplanarak hizmet kolları ile ilgili sorunları ve çözüm önerilerini tartıştılar. Tartışmalar uzadıkça bazı sendikaların toplantısı gece yarılarına kadar sürdü; ilk günkü toplantılarda alınan kararlar 2 Mart’ta kamuoyuna açıklandı. İkinci gün, Belediye Kongre Merkezi Toplantı Salonunda gerçekleştirilen büyük toplantıda, sendikaların kendi içlerinde aldıkları kararlar tartışıldı. Toplantı, Konfederasyon Genel Başkanı Resul Akay’ın konuşması ile açıldı ve bağlı sendikalarca belirlenen 35 sözcü, sendikaların görüşlerini dile getirdi. Söz alan sendika temsilcileri, özellikle toplantıda alınacak kararların hayata geçirilmesi konusunu dile getiriyorlar; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun yasalaşması için gerekirse diğer sendikalarla işbirliğine gidilebileceğini belirtiyorlardı. Katılımcılardan bazıları, şube başkanlarının görüşlerinin alınmadığından, bazıları ise toplantıdan önce hazırlanan konuların şube başkanlarına kabul ettirilmek istenmesinden yakınıyorlardı. Katılımcılar, bu tür toplantılarda sendikal eğitimlerin de gerçekleştirilmesi taleplerini yönetime ilettiler. Toplantıda gündeme gelen en önemli eleştiri konusu ise 24 Aralık genel seçimlerinde milletvekili adayı olan sendika yöneticilerinin bir siyasi partiye angaje olmalarının, kitleselleşme yolunda, Konfederasyonu zora sokmasıydı. Şube başkanları, toplantı sonrasında, Konfederasyon Genel Merkezi ile şubeler arasındaki sıkıntıların giderilmesi konusunda büyük aşama kaydedildiğini vurguluyorlardı.273 Toplantının ikinci gününde üzerinde anlaşılan kararlar, akşam ve ertesi gün sendikaların genel başkanları tarafından bir kez daha gözden geçirildi. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı’nın üçüncü 273 “Kamu-Sen Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplandı”, Kamu Çalışanları, Sayı 56, 15 Şubat 1996, ss.11-12. 250 Damladan Deryaya gününde genel başkanların katılımıyla bir basın toplantısı düzenlendi ve sonuç bildirgesi ile 1996 yılı içinde Türkiye Kamu-Sen tarafından gerçekleştirilecek eylemler kamuoyuna duyuruldu. Toplantının oy birliği ile hazırlanan sonuç bildirgesinde şu kararlara yer verildi: Kamu görevlileri sendikaları kanununun bir an önce yasalaşması için; 1. Siyasi partilere kitlesel ziyaretler yapılması, 2. 19 Mart 1996 tarihinde kurumlarda ve kalabalık merkezlerde bildiri dağıtılması, 3. 26 Mart 1996 tarihinde kurumlar önünde basın açıklaması yapılması, 4. 30 Mart 1996 günü bütün illerden Ankara’ya kitlesel yürüyüş yapılarak DYP, ANAP ve DSP genel merkezleri önünde sendika yasası talebinin yenilenmesi. Yapılacak bu eylemler sonucunda sendika yasası ve diğer taleplerin yerine getirilmemesi halinde; 5. İş yavaşlatma gibi eylemlerin yapılması. Seçim sonrası yağan zamlarla komik hale gelen memur maaşlarının 1996 mali yılı bütçesi ile birlikte iyileştirilmesi için; 6. TBMM Başkanı sayın Mustafa Kalemli ve diğer parti grupları ile Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri nezdinde teşebbüse geçilmesi, 7. Maliye Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunulması, 8. İktidar partilerine mensup bazı kişilerin memurları, parti memuru gibi kullanma isteğine karşı en sert tepkilere başvurulması, 9. Posta işletme personelinin maaşlarının iyileştirilmesi amacıyla Konfederasyonumuzca başlatılan işlemler ve eylemler sonucu geçtiğimiz Cuma günü (1 Mart 1996) Sayın Başbakan tarafından onaylanan YPK kararı gereğince KİT’lerde çalışan personelin ücretlerindeki dengesizliklerin giderilmesi için KİT’ler ve Devlet Personel Başkanlığı nezdinde girişimlerde bulunulması, 10. Eşitlik, adalet ve hakkaniyetten uzak, yasakçı ve dayatmacı bir anlayış ihtiva eden 657 sayılı Kanunun değiştirilmesine ışık tutacak bir “Memur Şurası”nın toplanması için çaba gösterilmesi, 251 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I11. Çeşitli kamu kuruluşlarında aynı işi yapan memurların farklı maaş almasının önlenmesi, yoklukta değil varlıkta adalet anlayışı içerisinde eşit işe eşit ücret ilkesinin hayata geçirilmesi için hükümet ve TBMM nezdinde her türlü çabanın gösterilmesi, 12. Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların genel kurullarının Nisan ayı; Konfederasyon genel kurulunun da 22-23 Haziran 1996 tarihlerinde yapılması.274 6. Siyasi Partilere ve Başbakan’a Faks Gönderilmesi Eylemi Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı’nın hemen ardından, alınan karara uygun olarak 5 Mart günü gerçekleştirilen “Faks Eylemi”nde siyasi partilere, Başbakan’a ve ilgili bakanlıklara kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkının verilmesi talebini içeren fakslar gönderildi. Eyleme katılan yaklaşık 2 bin kişiye hitaben konuşma yapan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay, 1996 yılı içerisinde çıkacak yasalar arasında memur sendikaları kanununun yer almadığını hatırlatarak, “Bu politikayı şiddetle protesto ediyoruz. Bu politikayı, memurlara karşı yapılan düşmanlık olarak ilan ediyoruz. ANAYOL hükümeti, işin başında iflas etmiştir. Memuru yok sayan iktidarların sonu hüsran olmuştur. ANAYOL hükümetinin de sonu hüsran olacaktır.” diyordu. Genel Başkan, DSP lideri Ecevit’in çalışanların sorunlarına olumlu yaklaşmasına rağmen, ANAYOL hükümetine destek vermek için memur sendikaları kanununun yasalaşmasını ön şart olarak sunmamasını da eleştiriyordu.275 Eylem, tüm ülke genelinde bir hafta devam ediyor ve siyasi partilerin faksları günlerce kilitleniyordu. Eylemin başlamasından bir gün sonra, 6 Mart’ta ANAP-DYP koalisyon hükümeti kuruluyor ve Mesut Yılmaz başbakan oluyordu. Memurlara toplu sözleşme hakkının tanınması ile ilgili karar, koalisyon protokolünde yer alırken; 1996 yılında çıkarılacak kanunlar arasına dâhil edilmiyor ancak a.g.y, ss.8-10. 274 “Ve Eylemler Hedefine Ulaştı”, a.g.y, s.13. 275 252 Damladan Deryaya gerçekleştirilen “Faks Eylemi”nin ardından hükümet programının Meclis’te okunmasından sonra toplanan Bakanlar Kurulu, memur sendikaları yasasının öncelikli yasalar arasına alınmasına karar veriyordu. 7. TBMM Başkanı Mustafa Kalemli Ziyareti Türkiye Kamu-Sen çatısı altındaki sendikaların başkan ve üyeleri “Faks Eylemi”nin ardından kamu görevlilerinin sendikal haklarını düzenleyecek kanunun yasalaşması sürecinde katkılarını istemek amacıyla Meclis Başkanı Mustafa Kalemli’yi ziyaret ettiler. Türkiye Kamu-Sen heyeti ziyarette, memurlara anayasal hak olarak verilen sendika hakkı ile ilgili yasal düzenlemelerin 1996 yılı içinde gerçekleştirilmesi için Mustafa Kalemli’den destek istedi. Konfederasyon Genel Başkanı, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu toplantılarına memur temsilcilerinin de katılmasının faydalı olacağına inandıklarını söyledi. Akay, yasal düzenlemelerin yapılmaması halinde toplumsal huzursuzlukların baş göstereceğini işaret etti. Türkiye Kamu-Sen heyetini makamında kabul eden Meclis Başkanı ise uzun yıllar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevinde bulunduğuna değinerek sendikal mücadeleyi ve memurların taleplerini çok iyi bildiğini ifade ediyordu. Memurlara sendika hakkı verilmesi konusunda çok çaba gösterdiğini hatırlatan Kalemli, “Eğer benim çabam olmasaydı; siz bu haklarını alamazdınız.” diyor ve Meclis Başkanlığının icari bir görev olmadığını, siyasi parti liderlerine de herhangi bir emrivaki yapamayacağını belirtiyordu. Mustafa Kalemli, bir taraftan hak mücadelesinde Türkiye Kamu-Sen’in yanında olduğunu ifade ederken diğer taraftan toplu sözleşme, grev hakkı için memurların bazı haklarından feragat etmeleri gerektiğini savunuyordu.276 Türkiye Kamu-Sen heyeti, bu ziyaretten bir anlamda eli boş döndü ancak Meclis Başkanı, kanun tasarısının Meclis gündemine gelmesi durumunda elinden geldiğince yasanın öncelikle çıkmasını sağlayacağı sözünü verdi. a.g.y, s.14. 276 253 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- 8. Ankara’ya Yürüyüş Eyleminin Askıya Alınması ve Diyalog Süreci Türkiye Kamu-Sen’in Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı’nda kararlaştırılan eylemleri gerçekleştirmeye başlamasının hemen ardından hükümetin, kamu görevlileri sendikaları kanununu öncelikli olarak ele alacağını açıklaması üzerine Konfederasyon yönetimi de bu girişime karşılık olarak, aralarında Ankara’ya kitlesel yürüyüş yapılması eyleminin de bulunduğu bir dizi eylem kararını erteliyor ve kanun tasarısının yasalaşması için diyalog süreci başlatılıyordu. Sürecin ana temasını, kamu görevlileri sendikaları kanunu tasarısının bir an önce Meclis gündeminde ele alınması ve yasalaşması ile kamu görevlilerine yapılacak maaş artışları oluşturmaktaydı. Türkiye Kamu-Sen Yönetim Kurulu üyeleri ilk olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’la görüştü. Ziyaretlerin ikinci durağı CHP Lideri Deniz Baykal’dı. Heyet daha sonra DYP Genel Başkanı Tansu Çiller ve DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’e kamu görevlilerinin sorunlarını aktararak, çözümü konusunda destek istedi. a) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul Ziyareti Türkiye Kamu-Sen yetkililerinin, başlatılan diyalog süreci çerçevesinde, ziyaret ettiği ilk isim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul oldu. Bakanı makamında ziyaret eden yöneticiler, ilk diyalogdan olumlu izlenimlerle ayrıldılar. Ziyaret sonrasında basına bir açıklama yapan Resul Akay, kamu görevlilerinin sendikal hakları ile ilgili yasal düzenlemelerin henüz yapılmamış olmasının hiçbir gerekçe ile mazur gösterilemeyeceğini belirterek kamu personelinin, uygulanan hatalı sosyal ve ekonomik politikalar sonucu bir sefaletin kucağına itildiğini, toplumdaki saygınlığını kaybetme noktasına geldiğini açıklıyordu. Bakan Emin Kul’la yapılan görüşme sonrasında kamu görevlilerinin sendikal haklarına ilişkin yasal düzenlemelerin yapılacağına dair umutlarının arttığını ifade eden Genel Başkan, “Temenni ediyoruz ki yasa tasarısı bir an önce Meclis’te görüşülerek yasalaşır.” diyordu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un tasarının hazır- 254 Damladan Deryaya lanması konusunda Başbakan Mesut Yılmaz tarafından görevlendirildiğini öğrendiklerini belirten Akay, “Bu durum bizi biraz daha umutlandırmıştır. Sayın Bakanın çalışma hayatının zorluklarını bilen birisi olması, bu konudaki adımların daha somut ve daha çabuk atılacağının bir göstergesidir.” diyerek görüşmeden edindiği olumlu izlenimleri aktarıyordu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul da yaptığı açıklamada, sendika yasa tasarısının Bakanlar Kurulu’na sunulmadan önce kamu görevlileri sendikalarının görüşlerine başvuracaklarını belirterek, diyalog ve uzlaşmadan yana olduklarını söylüyordu.277 Ancak Bakan, bir süre sonra kamu görevlilerinin örgütlenme ve toplu pazarlık haklarının düzenleneceği kanun konusundaki fikirlerini değiştirerek “Anayasanın 128. maddesi ve bazı kanunlar değiştirilmeden sendika kanununun çıkması mümkün değildir.” diyecek ve bu açıklamaya Türkiye Kamu-Sen, sert bir tepki göstererek, Anayasanın 53. maddesinde gerçekleştirilen değişiklik çerçevesinde bir yasa hazırlanabileceğini açıklayacaktı.278 b) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Ziyareti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un ardından CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’la görüşen Türkiye Kamu-Sen heyeti, Baykal’dan kamu görevlilerinin sorunlarının çözümü konusunda destek sözü aldılar. Görüşmede Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, planlanan eylemleri bir süreliğine ertelediklerini belirterek gerekli adımların yeterli çabuklukta ve makul sürede atılmaması durumunda demokratik tepkileri tekrarlamaktan ve eylem planını hayata geçirmekten çekinmeyeceklerini belirttiler. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ise kamu çalışanlarının temel sorunun örgütlenme olduğunu ifade ediyor ve çalışanlara Anayasada yapılan değişiklikle sağlanan örgütlenme hakkının görmemezlikten gelinemeyeceğini ifade ediyor, CHP’nin teknik çalışmalarını 277 “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’u Ziyaret”, Kamu Çalışanları, Sayı 57, 15 Mart 1996, s.4. 278 “Türkiye Kamu-Sen’den Emin Kul’a Tepki”, Kamu Çalışanları, Sayı 58, 15 Nisan 1996, s.34. 255 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Itamamladığını, kamu görevlilerinin örgütlenme hakkının yasalara aktarılması için hafta başında TBMM’ye önerge sunacaklarını söylüyordu.279 c) DYP Genel Başkanı Tansu Çiller Ziyareti DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, Türkiye Kamu-Sen yetkililerini TBMM’deki çalışma ofisinde kabul etti. Çiller, heyetin kamu görevlileri ile ilgili taleplerini dile getirmesinin ardından Türkiye’nin dünyadaki yerini güçlendirdiğini, önümüzdeki yüzyıla damgasını vuracağını söyledi. Çiller, “İkinci Ergenekon yaşanıyor. Bir bütünleşme bazı mihrakları rahatsız ediyor.” dedi. Bu ortamda çok büyük tahriklerin yaşanmasının doğal olduğunu ifade eden Çiller, “Tahrik edecekler olacaktır. Memurlarımız sağduyulu davransınlar; ben sorunlarınızın peşindeyim.” şeklinde konuşarak, Türkiye Kamu-Sen’in taleplerinin hükümet nezdinde karşılık bulacağı sözünü veriyordu.280 ç) DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit Ziyareti Türkiye Kamu-Sen’in siyasi parti ziyaretleri, DSP Lideri Bülent Ecevit’le sürdü. Ziyarette DSP ile 19. Yasama Döneminde iyi bir diyalog kurulduğuna dikkat çeken Konfederasyon yöneticileri; DSP’nin bu dönemde daha da güçlendiğini vurgulayarak DSP’nin ANAYOL Hükümeti’ne çekinser kalarak destek verdiğinin ve hükümet üzerinde etkin bir konuma geldiğinin görüldüğünü ifade ettiler. Konfederasyon yetkilileri, DSP’nin bu gücünü kamu görevlilerinin örgütlenme ve toplu sözleşme sorunlarının çözümünde kullanmasını talep ettiler. DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit ise kamu görevlilerinin sendikal haklarına ilişkin düzenlemelerde çok geç kaldığını ve düzenlemelerin anayasal bir zorunluluk olduğunu ifade etti. “Enflasyon hedefini yüzde 65 olarak belirleyip, kamu görevlilerine yüzde 20-30 civarında zam verilmesi mümkün değildir. DSP geçen döneme göre 279 “CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı Ziyaret”, Kamu Çalışanları, Sayı 57, 15 Mart 1996, s.7. “DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’i Ziyaret”, a.g.y, s.5. 280 256 Damladan Deryaya hem parlamento içerisinde hem de hükümet üzerinde anahtar konumundadır. Ancak her kilidi açamadığımızı da söylemek isterim.” diyen Ecevit, kamu görevlilerinin maaş artışları ve sendika kanunu konusunda ellerindeki tüm imkânları kullanacaklarını belirtti.281 9. CHP Teklif Verdi; Anayol Hükümeti Kanun Tasarısı Hazırladı Anayasanın 53. maddesinde gerçekleştirilen değişiklik sonrasında kamu görevlilerinin sendikal haklarına ilişkin değişik kanun teklif ve tasarıları gündeme geldi. Türkiye Kamu-Sen’in ziyareti sırasında açıkladığı üzere Deniz Baykal ve 39 arkadaşı, 11 Nisan 1996’da TBMM Başkanlığı’na “Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Teklifi”ni sundu. Bu dönemde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da Anayasanın 53. maddesine uygun nitelikte, toplu pazarlık yerine toplu görüşme yapılmasını ve toplu sözleşme metni yerine de mutabakat metni imzalanmasını içeren bir kanun tasarısı hazırladı. Tasarıda sendikalara üye olamayacak kamu görevlilerinin kapsamı son derece geniş tutulmuş, konfederasyon ve sendikaların yalnızca uluslararası kamu görevlileri kuruluşlarına üye olabilecekleri belirtilerek uluslararası kuruluşlara üyelik sınırlandırılmıştı. Sendika yöneticilerine güvence sağlanıyor, işyerinde çalışan kamu görevlilerinin en az beşte birini üye yapan sendikanın, üyelik aidatlarını kaynaktan kestirebileceği hükme bağlanıyordu. Bir yıl süreli ve sendika üyesi olsun olmasın tüm kamu görevlilerinin yararlanacağı, ülke çapında tek bir toplu sözleşme yapılmasını öngören tasarı, kamu görevlilerine grev hakkı da tanımıyordu.282 Tasarı resmi olarak kamuoyuna açıklanmadı. Zaten ANAYOL Hükümeti’nin ömrü, tasarının Meclis gündemine taşınmasına yetmeyecek kadar kısa sürdü. “DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’i Ziyaret”, a.g.y, s.6. 281 Gülmez, a.g.e, 2002, ss.346-348. 282 257 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- 10. Maliye Bakanı Lütfullah Kayalar’la Zam Pazarlığı Türkiye Kamu-Sen’in yürüttüğü diyalog süreci, bir süre sonra sınırlı da olsa sonuç vermeye başlıyordu. 1996 yılı bütçesinde kamu görevlilerinin maaşlarına Temmuz ayı itibarı ile yüzde 20 artış yapılması öngörülmüştü. Ancak 1996 yılının enflasyon hedefinin yüzde 65 olarak belirlenmesi, memur maaş zamlarının hayat şartları karşısında yetersiz kalacağını göstermekteydi. Konfederasyon yetkilileri, Temmuz ayında kamu görevlilerine yapılması planlanan yüzde 20’lik artışın üzerine çıkılması amacıyla dönemin Maliye Bakanı Lütfullah Kayalar’la bir araya geldiler ve memurların sorunlarını ileterek çözüm istediler. Görüşmede, genel seçimlerin ardından akaryakıt başta olmak üzere temel tüketim maddelerinin fiyatlarında yaşanan artışın memur maaşlarının erimesine neden olduğu, bu yüzden Temmuz ayında kamu görevlilerine en az yüzde 60 oranında maaş artışı yapılması gerektiği dile getirildi. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı, Bakan Kayalar’a diyalog ve uzlaşmadan yana bir sendikal anlayışı benimsediklerini belirterek, bu anlayışın ülke açısından sayısız yararlar sağlayacağını ancak diyalog sürecinin tıkanması durumunda da demokratik tepkilerini göstereceklerini ifade etti. Maliye Bakanı Lütfullah Kayalar ise Temmuz zamlarının kendilerinden önceki hükümet döneminde yüzde 20 olarak planladığını, bazı ödeneklerin arttırılarak bu oranın yüzde 30’lar düzeyine çekileceğini belirtti. Kayalar, memur maaş zammının daha da yukarı çekilmesi için yoğun bir çalışma yapıldığını da sözlerine ekledi. Bu açıklama ülke gündeminde yoğun bir yer tuttu. Hemen bütün gazeteler, Türkiye Kamu-Sen ziyareti sonrasında memur maaşlarına yapılması planlanan zam oranının artacağı haberini veriyordu. Sabah Gazetesi haberi, “Memur Bastırdıkça, Zam Oranı Artıyor” başlığı ile verirken, Yeni Yüzyıl “Memura Zam Yüzde 30’un Üzerinde”, Milli Gazete “Memurlar Yılmaz’ı Uyardı”, Ateş “Memura Müjde” başlıklı haberleri ile Türkiye Kamu-Sen’in zam pazarlığını duyuruyordu. 258 Damladan Deryaya 11. Türkiye Kamu-Sen Habitat- II’de Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı (Habitat II) 3-14 Haziran 1996 tarihlerinde İstanbul’da toplanmıştır. Bu toplantı nedeniyle birçok ülkenin devlet ve hükümet başkanları Türkiye’ye gelmiş, bunu fırsat bilen bazı memur örgütleri yabancı ülkelerin yetkililerinin dikkatini, kendi sorunlarına çekebilmek için 8 Haziran’da bir günlük oturma eylemi yapmıştır.283 Türkiye Kamu-Sen ise Genel Başkan Resul Akay ve Türk Genel Hizmet-Sen Genel Başkanı Selver Korkut’la, Konferans çerçevesinde gerçekleştirilen “Kamu Görevlilerinin Sendikal Hakları” konulu panele katılarak memur sorunlarını ve Konfederasyonun bu sorunlara getirmek istediği çözümleri anlatmıştır. Genel Başkan, panelde yaptığı uzun konuşmada kamu görevlilerinin ülke ve devlet için önemi ile sosyo-ekonomik durumları hakkında bilgi vermiş, sorunlara getirilebilecek çözüm yollarını sunmuştur. Özellikle son dönemde yaşanan ekonomik gelişmelerin memurlar üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koyduğu konuşmada, sermaye sahiplerinin gelirlerinin dört kat artmasına rağmen memur maaşlarının reel olarak azaldığını belirten Genel Başkan Resul Akay; kamu görevlilerini baskı altına almak amacıyla hukuk dışı yollara başvurulduğunu dile getirmiş, sürgünlerin kamu görevlileri arasında yarattığı kargaşa nedeniyle hizmet şevkinin kırıldığını söylemiştir. Genel Başkan konuşmasında memurların sorunlarının çözümünün temel noktasının örgütlenme hakkı olduğundan yola çıkarak, “Sendikal haklar elde edilmeden kamu görevlilerinin sorunları çözülemez.” demiştir.284 12. Türkiye Kamu-Sen’e Bağlı Sendikaların II. Olağan Genel Kurulları Bu arada Türkiye Kamu-Sen’in 22-23 Haziran’da yapılacak II. Olağan Genel Kurulu öncesinde bağlı sendikalar genel kurullarını gerçekleştirdiler. 30 Ağustos 1995 tarihinde kurularak Türkiye Kamu-Sen’e katılan Türk Asim-Sen dışındaki sendikalar Nisan, Canan Koç; Yıldırım Koç, KESK Tarihi II Yerleşenler 1995-2001, Epos Yayınları, Ankara, 2010, s.155. 283 “Türkiye Kamu-Sen Habitat II’de”, a.g.y, ss.39-40. 284 259 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IMayıs ve Haziran aylarında genel kurullarını yaparak yönetimlerini oluşturdular ve üst kurul delegelerini belirlediler. Konfederasyona bağlı sendikalar arasında genel kurulunu gerçekleştiren ilk sendika Türk Sağlık-Sen oluyordu. Türkiye KamuSen’in en fazla üyeye sahip sendikalarından Türk Sağlık-Sen’in Genel Kurulu 21 Nisan 1996 Pazar günü gerçekleştirildi. Genel Kurul’un açış konuşmasında Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktar, sağlık çalışanlarının başta ücret olmak üzere fazla mesai, nöbet ve çalışma koşullarından doğan sıkıntılarını çözmek için sendikal mücadele başlattıklarını ve bu mücadeleyi kararlı adımlarla sürdürdüklerini belirtiyordu. Mehmet Bayraktar’ın yeniden genel başkan seçildiği kongreye, çok sayıda delegenin yanı sıra Türkiye Kamu-Sen ve bağlı sendikaların genel başkanları katıldı. Divan Başkanlığı’nı Türk Banka-Sen Genel Başkanı Mehmet Özsöz’ün yaptığı Kongre sonunda, sendikanın yönetim kurulu üyeleri şu şekilde belirlendi: Mehmet Bayraktar, Dr. Osman Gazi Aksoy, Dr. Arslan Ümit Giray, , M. Şahin Altınışık, Derya Kaya, Ali Kansuva, Nazmi Tezcan, Burhan Terzioğlu.285 Yönetim kurulu üyeliğine seçilenler daha sonra kendi aralarında görev dağılımı yaparak, Türk Sağlık-Sen’in yönetim kademesini şekillendireceklerdi. Türk Enerji-Sen’in II. Olağan Genel Kurulu 25 Nisan 1996’da MTA Genel Müdürlüğü’nün toplantı salonunda yapıldı. 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde milletvekili adayı olduğu için sendika genel başkanlığından istifa eden Harun Önder, kısa bir aradan sonra genel başkanlığa aday oldu ve tüm delegelerin oylarıyla Bekir Gedikoğlu’nun yerine yeniden genel başkan seçildi. Genel Kurul’un açış konuşmasını yapan Bekir Gedikoğlu ise “Biz yüce TBMM çatısı altında toplanan mevcut iktidardan, sayın bakanlardan, sayın milletvekillerinden memurlara yakışan yani sendika ve siyaset hakkını içeren ve memurun kişilik ve gururunu ayakta tutacak bir sendika yasasını derhal çıkartarak hayata geçirmelerini, meşruiyet kazandırmalarını istiyoruz.” diyordu. 285 “Türk Sağlık-Sen Kongresi Yapıldı”, Kamu Çalışanları, Sayı 58, 15 Nisan 1996, ss. 23-24. 260 Damladan Deryaya Harun Önder’in istifa etmesiyle Türk Enerji-Sen’de genel başkanlık görevini üstlenen Bekir Gedikoğlu, seçimlerde aday olmadı. Türk Enerji-Sen Bursa Şube Başkanı Orhan Şen’in Divan Kurulu Başkanlığı’nı yaptığı ve tek liste ile girilen seçimlerde sendikanın yönetim kurulu üyelikleri ve görev dağılımı şu şekilde belirlenmişti: Genel Başkan: Harun Önder Genel Başkan Yardımcısı: Ümmihan Ertan Genel Sekreter: Nuri Kara Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ali Ülger Genel Mali Sekreter: Bircan Akyıldız Genel Mevzuat Sekreteri: Namık Kemal Osmanağaoğlu Genel Basın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Ahmet Özcan Genel Eğitim Sekreteri: Zafer Koç.286 12 Mayıs 1996 Pazar günü yapılan II. Olağan Genel Kurul’da Türk Banka-Sen’in dört yıldır genel başkanlığını yürüten Mehmet Özsöz aday olmadı. Tek liste ile girilen seçimde TBMM Ziraat Bankası Müdürü Hanifi Coşkun oy birliği ile yeni genel başkan seçildi. Türkiye Kamu-Sen toplantı salonunda gerçekleştirilen toplantının Divan Başkanlığı’nı Türk Büro-Sen Genel Başkanı Fahrettin Yokuş yaptı. Eski Genel Başkan Mehmet Özsöz, Genel Kurul’da yaptığı veda konuşmasında yeni seçilen yönetimin aslında çileye talip olduğunu belirterek “Bizim, yeni yönetimin emrinde olduğumuzu ve ne söylerlerse onu yapmaya gayret edeceğimizi taahhüt ediyorum.” diyordu. Yapılan seçimde; Genel Başkan: Hanifi Coşkun Genel Başkan Yardımcıları: İzzet Taştan, Fikret Akdoğan Genel Sekreter: Kemal Katar Genel Muhasip: Ahmet Özden Genel Teşkilat Sekreteri: Miraç Aksu Genel Eğitim Sekreteri: Sami Akşit Genel Mevzuat Sekreteri: Mehmet Günal 286 “Harun Önder Kısa Aradan Sonra Yeniden Başkan”, Kamu Çalışanları, Sayı 59, Mayıs-Haziran 1996, ss.19-20. 261 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IGenel Toplu Sözleşme Sekreteri: İsmail Erkıran Genel Basın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Handan Dinçmen Genel Sosyal İşler Sekreteri: Necmettin Kara oldu.287 Türk Genel Hizmet-Sen’in Kongresi 12 Mayıs Pazar günü, Konfederasyonun toplantı salonunda gerçekleştirildi. Delegelerin yanı sıra çok sayıda davetlinin de izlediği II. Olağan Genel Kurul’da Selver Korkut, katılan delegelerin tamamının oylarıyla yeniden genel başkanlığa seçildi. Selver Korkut, yaptığı konuşmada, 1989’da ilk adımlarını attıkları sendikal mücadelenin maddi, manevi birçok zorlukları aşarak bugünlere gelmesinin gurur verici olduğunu söylüyor, genel kurul sonrasında ümitsiz memurlara da mücadele ruhunu aşılamak zorunda olduklarını belirtiyordu. Yapılan seçimlerde Türk Genel Hizmet-Sen’in yönetim kurulu şu şekilde oluştu: Genel Başkan: Selver Korkut Genel Başkan Yardımcıları: Orhan Karagöz, Mehmet Ali Baz Genel Sekreter: Muzaffer Demirbaş Genel Mali Sekreter: Bülent Çelen Genel Teşkilat Sekreteri: Metin Erdem Genel Eğitim Sekreteri: Celalettin Kayhan Genel Mevzuat Sekreteri: Mehmet Çengel Genel Toplu Sözleşme Sekreteri: Fuat Erdem Genel Basın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Beyhan Altıntaş Genel Sosyal İşler Sekreteri: Mustafa Akarslan.288 Türk Ulaşım-Sen’in II. Olağan Genel Kurulu 18 Mayıs 1996 Cumartesi günü, TES-İŞ toplantı salonunda yapıldı. Toplam 33 şubeden delegelerin ve çok sayıda davetlinin katıldığı Genel Kurul’da sendikanın mevcut genel başkanı Nazmi Güzel, delegelerin çoğunluğunun oylarını alarak yeniden başkanlığa seçiliyordu. “Türk Banka-Sen’de Nöbet Değişimi”, a.g.y, ss.8-9. 287 “Türk Genel Hizmet-Sen Selver Korkut’a Emanet”, a.g.y, s.23. 288 262 Damladan Deryaya Divan Başkanlığı’nı Türkiye Kamu-Sen Eskişehir Temsilcisi Suat Baraş’ın yaptığı Genel Kurul’da memur sendikacılığının durumu ve geleceği ile ilgili görüşler ve ulaştırma sektörünün sorunları ele alınıyordu. Genel Kurul’un açılış konuşmasını yapan Nazmi Güzel, sendikanın ilk kurulduğu günlerde 50 kişi ile yapılan genel kurullardan, salonlara sığmayan bir sendikal yapıya gelindiğini belirtiyor ve “Yasal olarak sendikalarımız kurulmuştur. Bütün arkadaşlarımız yasal sendikalara üye olmakla vecibelerini yerine getirmeye başlamıştır. İşveren karşısında zaman zaman taraf olarak oturmaya başladık. Gücümüzü, ağırlığımızı hissettirmeye başladık.” diyordu. du: Yapılan seçimlerde sendika yönetim kurulu şu şekilde oluşuyorGenel Başkan: Nazmi Güzel Genel Başkan Yardımcısı: Mehmet Doğru Genel Sekreter: Galip Yardımcı Genel Sekreter Yardımcısı: Enver Yerli Genel Mali Sekreter: Asri Es Genel Mali Sekreter Yardımcısı: Suat Altın Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ali Can Genel Teşkilatlandırma Sekreter Yardımcısı: Turgay Tepebaşı Genel Eğitim ve Mevzuat Sekreteri: Çalışkur Atalay Genel Toplu Sözleşme ve Hukuk Sekreteri: Kenan Dikbaş Genel Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Ersin Taşçı.289 Fahrettin Yokuş’un delegelerin tamamının oylarıyla yeniden genel başkanlığa seçildiği Türk Büro-Sen’in II. Olağan Genel Kurulu ise 19 Mayıs Pazar günü Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonu’nda yapıldı. Divan Başkanlığı görevini Türkiye Kamu-Sen Genel Sekreteri Mehmet Özsöz’ün yürüttüğü Genel Kurul’un açış konuşmasını yapan Fahrettin Yokuş, devletin çarklarını memurların işlettiğini, devleti devlet yapan en önemli unsurun memurlar olduğunu, buna rağmen sadakaya mahkûm edildiklerini söyleyerek, “Bu hantal devlet yapısı içinde hepimiz mahvolup gitmeden devletin çatısı, devletin hiyerarşik yapısı yeniden düzenlenmelidir.” diyordu. “Türk Ulaşım-Sen Nazmi Güzel İle Devam Kararı Aldı”, a.g.y, ss.12-13. 289 263 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IYapılan seçimlerin ardından Türk Büro-Sen’in Yönetim Kurulu’na şu isimler seçildi:290 Genel Başkan: Fahrettin Yokuş Genel Başkan Yardımcısı: Tevfik Yüksel Genel Sekreter: Bünyamin Polat Genel Mali Sekreter: Mehmet Tolon Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Mehmet Gökduman Genel Eğitim Sekreteri: Meryem Karaca Genel Mevzuat Sekreteri: Meryem Dinç Genel Sosyal İşler Sekreteri: Veysel Erol Genel Basın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Hasan Sezer Genel Toplu Sözleşme Sekreteri: Mehmet Özdal Genel Hukuk İşleri Sekreteri: Ali Gök. Türk Haber-Sen, Genel Kurulu’nu 26 Mayıs 1996’da SSK Dışkapı Hastanesi Konferans Salonu’nda gerçekleştiriyordu. Genel Kurula delegelerin dışında çok sayıda siyasetçi ve bürokrat ile Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların genel başkanları katılmıştı. Divan Başkanlığı’na Fatih Yurdal’ın yaptığı Genel Kurul’da açış konuşmasını Resul Akay gerçekleştirdi. Konuşmasında, bir ülkeyi ayakta tutan yegâne gücün kamu görevlileri olduğunu belirtti ve “Kırarak, dökerek, yıkarak, başka amaçlar güden bir sendika anlayışını bugüne kadar hiçbir şekilde benimsemedik. Bu sendikal yaklaşımı da onaylamıyoruz, tasvip etmiyoruz. Memur sendikalarının mutlaka yapıcı, olgun eylemler yapması gerekiyor. Hak aramaktan başka bir amacı olmayan eylemler yapması gerekiyor.” dedi. Yapılan oylamada yönetim kuruluna şu isimler seçildi: Genel Başkan: Resul Akay Genel Başkan Yardımcıları: Kamil Köse, Mustafa Sayacı Genel Sekreter: Ergün Oral Genel Mali Sekreter: Nurettin Aktepe Genel Mevzuat Sekreteri: İsmail Çelik “Türk Büro-Sen Hizmet Atağını Fahrettin Yokuş’la Sürüdürecek”, a.g.y, ss.25-26. 290 264 Damladan Deryaya Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: İhsan Demir Genel Eğitim Sekreteri: Şükrü Erdem Genel Sosyal İşler Sekreteri: İsmet Saka Genel Basın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Burhan Özkan Genel Toplu Sözleşme Sekreteri: Edip Asiler.291 Bu arada Türk Haber-Sen Genel Başkanlığı’na yeniden seçilen Resul Akay, 22-23 Haziran’da yapılacak Türkiye Kamu-Sen Genel Kurulu’nda da Konfederasyon genel başkanlığına aday olduğunu açıklıyordu.292 Faaliyet gösterdiği hizmet kolunda görev yapan 40 bin kamu görevlisinden 17 bine yakınını çatısı altında toplama başarısını gösteren Türk İmar-Sen’in, II. Olağan Genel Kurulu da 26 Mayıs’ta, Türkiye Kamu-Sen toplantı salonunda yapıldı. 1995 yılında genel başkanlık görevini Enver Birinç’ten devralan Ahmet Yaşar açış konuşmasında, memurların siyasilerin oyuncağı haline getirilmesine asla izin vermeyeceklerini, bunun en iyi göstergesinin geçilen süreçte yapılan mitingler olduğunu söylüyordu. Divan Başkanlığı’nı Şükrü Öner’in yürüttüğü ve tek listenin oylandığı Genel Kurul’da sendika yönetimi şu isimlerden oluştu: Genel Başkan: Ahmet Yaşar Genel Başkan Yardımcıları: Yaşar Uluşan, Hüseyin Yıldırım, Emanet Olgun Genel Basın Yayın Sekreteri: İsmail Sak Genel Mali Sekreter: Aslan Uzunşimşek Genel Sosyal İşler ve Dış İlişkiler Sekreteri: Metin Erdoğ Genel Sekreter: Tamer Yiğit Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri: Mustafa Taymaz Genel Hukuk İşleri Sekreteri: Ömer Gökpınar Genel Eğitim Sekreteri: Ali Öksüz “Türk Haber-Sen Güç Tazeledi”, a.g.y, ss.4-5, 291 “Türkiye Kamu-Sen’de Kongre Rüzgârları”, a.g.y, s.3. 292 265 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IGenel Teşkilatlandırma Sekreteri: Bayram Zengin Yönetim Kurulu Üyesi: Ekrem Kayhan.293 Türk Tarım Orman-Sen’in II. Olağan Genel Kurulu ise 1 Haziran Cumartesi günü Tarım-Orman Genel Müdürlüğü’nün toplantı salonunda yapıldı. Genel Kurul’un açış konuşmasında başkan Hüseyin Yenikomşu, kamu görevlilerinin siyasete alet edilmemeleri gerektiğini söyledi ve sendika yasasının da bir an önce çıkması talebini dile getirdi. Hüseyin Yenikomşu’nun yeniden aday olmadığı ve Yücel Coşkun’un genel başkanlığa seçildiği tek liste ile girilen seçimde, sendikanın yönetim kurulu şu şekilde belirlendi: Genel Başkan: Yücel Coşkun Genel Eğitim Sekreteri: Yüksel Bilgin Genel Başkan Yardımcıları: İsmail Yetkin, Yener Başer Genel Sekreter: İsmet Aslan Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ahmet Tecer Genel Mali Sekreter: Nihat Karadeniz Genel Toplu Sözleşme Sekreteri: Sadettin Yıldırım Genel Mevzuat ve Hukuk Sekreteri: Şaban Tokat Genel Sosyal İşler Sekreteri: Selim Kandemir.294 Sendikalar arasında olağan genel kurullarını en son gerçekleştiren Türk Eğitim-Sen oldu. 2 Haziran’da Başkent Öğretmenevi’nde yapılan Genel Kurul’un Divan Başkanlığı’nı Ahmet Fidan yaptı. Açış konuşmasında Şuayip Özcan, son zamanlarda Güneydoğu’da verilen şehitlerden bahisle, eğitimcilerin iyi yetiştirilemediği için bölge halkının da doğru bir eğitim alamadığını ve bu nedenle bölücülük sorununun ortaya çıktığını söylüyor ve eğitim sorunu çözülmeden terör sorununun çözülemeyeceğini belirtiyordu. Tek listeyle girilen oylamada sendikanın genel başkanlığını yürüten Şuayip Özcan, tüm delegelerin oylarını alarak yeniden genel başkan seçiliyordu. Yapılan oylama sonucunda sendika yönetimi ise şu şekilde belirlenmişti: “Türk İmar-Sen Şubelerinden Genel Merkeze Tam destek”, a.g.y, ss.28-29. 293 “Türk Tarım Orman-Sen’e Yeni Genel Başkan”, a.g.y, ss.31-32. 294 266 Damladan Deryaya Genel Başkan: Şuayip Özcan Genel Başkan Yardımcısı: Şeref Dilmen Genel Sekreter: Mehmet Yıldırım Genel Mali Sekreter: Yaşar Yeniçerioğlu Genel Eğitim Sekreteri: Çetin Erturan Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Mehmet Topalgökçeli Genel Mevzuat Sekreteri: İdris Uğurlu Genel Sosyal İşler Sekreteri: M. Akif Eroğlu Genel Dış İlişkiler Sekreteri: Harun Ceylan Genel Basın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Ahmet Azizoğlu Genel Toplu Sözleşme Sekreteri: Dursun Ceylan.295 13. Türkiye Kamu-Sen II. Olağan Genel Kurulu Sendikaların genel kurullarını tamamlayarak yönetimlerini ve delegelerini belirlemelerinin ardından, 22-23 Haziran 1996’da TESİŞ Toplantı Salonu’nda Türkiye Kamu-Sen’in II. Olağan Genel Kurulu yapılıyordu. Sendikaların genel kurul süreçlerinde Resul Akay, Türkiye KamuSen Genel Başkanlığı’na aday olduğunu açıklamıştı. Oysa Türkiye Kamu-Sen’in tüzüğüne göre, iki dereceli bir seçim sistemi vardı ve delegelerle yapılan oylamada yönetim kurulunda yer alacak isimler belirlenecek; Konfederasyonun yönetim kurulu üyeleri daha sonra kendi aralarında yapacakları seçimle görev dağılımını gerçekleştireceklerdi. Ülkenin içinde bulunduğu siyasi durum, Türkiye Kamu-Sen Genel Kurulu’nu adeta Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne çevirmişti. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, RP Grup Başkanvekili Necati Çelik, BBP Ankara Milletvekili Mehmet Ekici, MHP Genel Başkan Yardımcısı Muhittin Çolak Genel Kurul’a katılan siyasilerden bazılarıydı. Bunun yanında Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu ile Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi ve daha sonra Türk-İş Genel Başkanı olacak olan Eğitim Sekre Şuayip Özcan Tüm Delegelerin Oyuyla Yeniden Genel Başkan”, a.g.y, ss.16-17. 295 267 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iteri Salih Kılıç da sivil toplum kuruluşlarını temsilen Genel Kurul’a katılmışlardı. Türkiye Kamu-Sen’in Genel Kurulu’na katılmayan ve temsilci dahi göndermeyen iki parti, o günün iktidar ortakları DYP ve ANAP’tı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan Genel Kurul’un Divan Başkanlığı’na Suat Baraş, Başkan yardımcılığı’na Ferhat Doğan ve Orhan Şen seçildiler. Katip üyelikler ise Eyüp Görgülü ve Meryem Dinç’ten oluştu. Genel Kurul’un açış konuşmasını Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay yaptı. Akay konuşmasında, bir devletin güçlü olabilmesi, halkını refah ve mutluluğa kavuşturabilmesi için; iyi eğitilmiş, ekonomik ve sosyal sorunları çözülmüş, dürüstlüğü ve fazileti rehber edinmiş kamu görevlilerine ihtiyacı olduğunu vurgulayarak, “Bir devletin olmazsa olmaz unsurlarından birisi hiç kuşkusuz kamu personelidir.” dedi. Konuşmasında memurun ekonomik sorunlarından 5 Nisan Kararlarına; örgütlenmeden Anayasaya kadar geniş çerçeveli bir perspektif çizen Genel Başkan; Tasarrufu Teşvik Fonu’nun tasfiyesini, memur maaşlarının artırılmasını, kamu görevlilerine yapılan baskıların son bulmasını ve sendika kanununun yasalaşmasını talep ediyordu. Genel Başkan’ın ardından konuşan CHP Lideri Deniz Baykal, “Sizin doğru bir mücadele içerisinde olduğunuzu biliyorum. Bugün ben buraya sizin haklı ve doğru mücadelenizi ilan etmeye ve yanınızda dayanışma halinde olmak için geldim... Birbirimize güvenmeden, birbirimizi anlamadan, birbirimizin hakkını vermeden huzur içinde yaşayamayacağımızı önce hepimizin, özellikle devleti yönetenlerin kafalarının içine yerleştirmeleri gerekiyor.” diyordu. DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit de yaptığı konuşmada “Kamu görevlileri bugüne kadar işçilerin haklarına, işçilerin pazarlık olanaklarına imrenerek baktılar. Türkiye bir sosyal devlet olduğu halde halk kesimleri giderek yoksullaştı. 1960’lı ve 1970’li yılların başlarında kamu görevlilerine sendikalaşma hakkı tanınmıştı. 12 Mart 1971 müdahalesi buna engel oldu. Oysa sendikalı dönemde kamu görevlilerini sosyal huzursuzlukların dışında görüyorduk.” diyordu. Ülkemizde çalışan kesimlerin durumlarının günden güne kötüye gittiğini anlatan Ecevit, gelir dağılımındaki dengesizliğe dikkat çekiyor ve ül268 Damladan Deryaya kede kamu görevlilerinin, işçilerin, köylünün ve işsizlerin, kiralarını dahi ödeyemeyecek durumda olduklarını belirtiyor; buna karşın diğer bir tarafta da zenginlik içinde hayat sürenlerin varlığının gelir dağılımındaki adaletsizliği gözler önüne serdiğini vurguluyordu. RP Grup Başkanvekili sıfatıyla Genel Kurul’a katılan ancak çok kısa bir süre sonra kurulacak yeni hükümette Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na getirilecek olan Necati Çelik ise Türkiye’nin hiçbir ülkeden yeni bir değer ithal etmeye ihtiyacı olmadığını, her şeyin bizim ülkemizde, bizim insanımızda bulunduğunu söyledi. “RP iktidara gelir gelmez hem asgari ücret vergiden muaf tutulacak, hem asgari ücret yüzde 100 artırılacak, ondan sonra da enflasyona memuru, işçiyi ve halkı ezdirmemek için eşelmobil sistemine geçilecek. “ diyen Necati Çelik, sendikal hakkın kamu çalışanlarına grevli ve toplu sözleşmeli olarak verilmesi gerektiğini belirtiyor ve “Bu konuda size bütün kararlılığımla ve içtenliğimle söylüyorum: Emrinizdeyim! Partim olarak da şahsım olarak da emrinizdeyim. Deniz Baykal burada uzun uzun alkışlandığı için ‘Ben de sizinleyim.’ dedi ama O biliyor sizin ne yapıda olduğunuzu… Biz birbirimizi biliyoruz, tanıyoruz. Allah’a şükürler olsun aynı ülküler, aynı değerler, aynı kültür ve aynı inanç sistemini paylaşıyoruz... Gelecek kongrenizde taahhütlerimizi size bir kez daha hatırlatacağım. Üstelik yaptıklarımızla birlikte hatırlatacağım. ” şeklinde konuşuyordu. BBP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ekici Genel Kurul’da yaptığı konuşmada, “Türkiye Kamu-Sen’i, kamu kesiminde yer alan insanların hak ve görevlerinin yerli yerine oturtulması hareketi olarak görüyorum. Ben Türkiye Kamu-sen’i grevli-toplu sözleşmeli sendikal hakların önderi olarak görüyorum.” dedi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Muhittin Çolak ise kamu çalışanlarının üç konfederasyon çatısı altında örgütlendiği, bölünmüşlük nedeniyle haklarını almasının güçleştiği görüşünü savunuyor ve “Memurun sendikal hak talebinin takipçisi olacağız.” diyordu. Genel Kurul’da ayrıca Salim Uslu, Salih Kılıç ve Hüseyin Tanrıverdi de birer konuşma yapıyordu. Türkiye Kamu-Sen’in ilk kurucusu ve ilk genel başkanı Ali Işıklar, tüm delegelerin öneri ve oylarıyla “Onursal Genel Başkan” ilan edilmesi üzerine yaptığı konuşmada kalbinin Türkiye Kamu-Sen’le attığını belirtiyordu. 269 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IDelegelerin dilek ve temennilerini belirttikleri konuşmaların ardından Konfederasyon’un yönetim, denetleme ve disiplin kurullarının seçimine geçildi. Genel Kurul’da yapılan tüzük değişiklikleri ile Konfederasyon Yönetim Kurulu dışında, bağlı 11 sendikanın genel başkanlarından oluşacak Başkanlar Kurulu, 75 il temsilcisinden oluşacak ve üç ayda bir toplanacak olan Yüksek İstişare Kurulu ile 803 şube başkanının katılımıyla yılda bir defa toplanacak Genişletilmiş Başkanlar Kurulu oluşturulmasına karar verildi. Konfederasyon tüzüğünün 17. maddesinde yapılan değişiklik sonucunda yönetim kuruluna beş, denetleme ve disiplin kurullarına üçer kişi seçilmek üzere hazırlanan listeler delegelere dağıtıldı. Yönetim Kurulu aday listesinde Resul Akay, Ahmet Yaşar, Fahrettin Yokuş, Harun Önder, Kenan Demirtaş, Mehmet Bayraktar, Nazmi Güzel, Selver Korkut, Şuayip Özcan ve Yücel Coşkun’dan oluşan on bir isim yer aldı. Söz konusu on bir kişi aynı zamanda Konfederasyona bağlı sendikaların genel başkanlarıydı. Denetleme Kurulu için ise Ahmet Gürses, Ali Ülger, Hüseyin Yenikomşu, Kamil Köse, Tevfik Yüksel ve Şeref Dilmen aday gösterilmişlerdi. Durmuş Akalın, Emanet Olgun, Ferman Kara, Orhan Karagöz, Yakup Canver ve Yaşar Yeniçerioğlu da Disiplin Kurulu’na aday isimlerdi. Yapılan seçimlerde Resul Akay, Şuayip Özcan, Yücel coşkun, Harun Önder ve Nazmi Güzel Yönetim Kurulu asil üyeliklerine seçilirken Fahrettin Yokuş, Kenan Demirtaş, Selver Korkut, Mehmet Bayraktar ve Ahmet Yaşar yedek üyeliklere seçildiler. Denetim Kurulu asil üyeliklerine ise Kamil Köse, Ali Ülger ve Şeref Dilmen seçilirken Hüseyin Yenikomşu, Ahmet Gürses ve Tevfik Yüksel yedek üye oldular. Durmuş Akalın, Yaşar Yeniçerioğlu ve Emanet Olgun asil; Orhan Karagöz, Ferman Kara ve Yakup Canver ise yedek üye olarak Disiplin Kurulu’na seçildiler. Türkiye Kamu-Sen’in Yönetim Kurulu üyeliğine seçilen genel başkanlar daha sonra kendi aralarında görev bölümü yaptı ve Resul Akay yeniden genel başkanlığa getirildi. 270 Damladan Deryaya Buna göre Konfederasyon’un yeni yönetimi şu isimlerden oluştu: Genel Başkan: Resul Akay Genel Sekreter: Harun Önder Genel Mali Sekreter: Şuayip Özcan Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Nazmi Güzel Genel Eğitim Sekreteri: Yücel Coşkun.296 D. III. OLAĞAN GENEL KURULA KADAR OLAN DÖNEM Türkiye Kamu-Sen’in II. Olağan Genel Kurulu’nun hemen ardından RP-DYP koalisyon hükümeti kurulmuş ve ülke, “28 Şubat Süreci” denilen kaos ortamına doğru yol almaya başlamıştır. İlk kuruluş yıllarına nazaran siyasi partilerle yapılan pazarlıkların azaldığı, eylemlerin sıklaştığı bu dönem, Türkiye Kamu-Sen çatısı altında da fikir uyuşmazlıklarının yaşanmaya başlandığı bir zaman dilimini ifade etmektedir. 1. Anayol Hükümeti’nin Hükümeti’nin Kurulması Dağılması ve Refahyol 24 Aralık 1995 tarihinde gerçekleştirilen genel seçimlerde en fazla oyu alarak birinci parti olan ancak hükümet kuramayan Refah Partisi, DYP-ANAP koalisyon hükümetinin güven oylamasının, Anayasanın öngördüğü çoğunluğun altında kaldığı, dolayısıyla hukuki olmadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi, konu ile ilgili olarak yaptığı incelemede Refah Partisi’nin başvuru gerekçelerini yerinde buldu ve Bakanlar Kurulu’nun güvenoyu almış sayılabilmesi için toplantıya katılan 544 üyenin yarısının bir fazlası olan 273 kabul oyu gerektiğini oysa DYPANAP koalisyonunun 257 kabul oyu aldığını belirterek, söz konusu oylamanın 14 Mayıs 1996 tarihinde iptaline karar verdi. Refah Partisi’nin Tansu Çiller hakkında verdiği gensoru önergesinin Meclis’te görüşülmesine ANAP milletvekilleri destek verince 296 “Türkiye Kamu-Sen 2. Olağan Genel Kurulu Yapıldı”, Kamu Çalışanları, Sayı 60, Temmuz 1996, ss.3-28. 271 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iaslında koalisyonun dağılma süreci de başlamıştı. Bu sonuç üzerine Refah Partisi 27 Mayıs 1996’da Mesut Yılmaz hakkında yolsuzluk suçlamasıyla gensoru önergesi verdi ve önergenin görüşülmesi 3 Haziran 1996 günü TBMM’de DYP milletvekillerinin de oyuyla kabul edildi. Başbakan Yılmaz ise gensoru oylaması yapılmadan 6 Haziran 1996’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e istifasını sundu. DYP-ANAP koalisyonu döneminde hem ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz hem de DYP Genel Başkanı Tansu Çiller hakkındaki yolsuzluk iddialarıyla Meclis’e verilen gensoru önergelerinin, hükümeti oluşturan iki parti milletvekillerinin karşılıklı oylarıyla kabul edilmesi, söz konusu iki parti arasındaki mevcut sorunların daha da derinleşmesine neden oldu. Böylece Refah Partisi, yürüttüğü siyasetle iki partinin bir daha koalisyon kurabilmesinin önüne geçerek kendisine iktidar yolunu açtı. Koalisyonun dağılmasıyla Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, yeni hükümeti kurma görevini seçimlerde en çok oy alan Refah Partisi’ne verince, DYP ile ANAP arasındaki çekişmeden faydalanan Necmettin Erbakan, 28 Haziran 1996’da Tansu Çiller’le bir hükümet kurma konusunda anlaştı. İmzalanan koalisyon protokolünde, “Demokrasi bir uzlaşma rejimidir. İlkeler ve programlar etrafında sağlam bir uzlaşma, Türkiye’nin ihtiyacı olan istikrarın önşartıdır. 24 Aralık seçimlerinden sonra vücut bulan ANAP-DYP azınlık koalisyonu, bu uzlaşmanın sağlam esaslara dayanması gereğini bir tecrübe olarak göstermiştir.” deniliyor; eşit süreli ve dönüşümlü bir başbakanlık üzerinde anlaşılıyordu. Hükümet programında kamu görevlilerinin sendika hakkını düzenleyecek olan kanundan hiç söz edilmezken, “Çalışma şartlarının iyileştirilmesi, çalışanların gelirden adil pay almaları, iş kazalarının önlenmesi, iş güvenliğinin sağlanması, toplu pazarlık düzeninin sağlıklı yürütülmesi gibi temel konular başta olmak üzere huzurlu bir çalışma ortamının tesisi için ilgili taraflarla ve kuruluşlarla işbirliğine gidilecektir.” deniliyordu. Koalisyon protokolünde de doğrudan kamu görevlilerinin sendika kanunu ile ilgili bir ifade yer almıyor, yalnızca “…Anayasamızın zorunlu kıldığı uyum yasaları çıkarılacak...” ifadeleriyle birden fazla konuya atıfta bulunuyordu. 272 Damladan Deryaya Bununla birlikte zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılması, herkesin prim ödeyeceği bir sağlık sigortası sisteminin getirilmesi, KİT’lerin ve hastanelerin özelleştirilmesi gibi birçok konu, devletin yeniden yapılandırılması çerçevesinde koalisyon protokolünde yer almıştı.297 Kurulan hükümet, 8 Temmuz 1996’da TBMM’de yapılan oylamada güvenoyu almayı başararak göreve başladı. 2. Uyarı Mitingleri Siyasi arenada yaşanan belirsizlikler ve Anayol Hükümeti’nin dağılması, yine kamu görevlilerinin mağdur olmasına neden olmuştu. Başbakan Mesut Yılmaz’ın istifası ve yeni hükümetin kurulması çalışmaları sonucunda Temmuz ayına gelinmiş olmasına rağmen memurların maaş zammı hala açıklanmamıştı. RP-DYP koalisyon hükümetinin kurulması konusunda anlaşmaya varılması üzerine, Türkiye Kamu-Sen yeni hükümet nezdinde kamu görevlilerinin sorunları konusunda duyarlılık oluşturmak amacıyla 4 Temmuz 1996’da tüm Türkiye genelinde “Uyarı Mitingleri” düzenledi. Her ilde ayrı ayrı gerçekleştirilen mitinglere başta Ankara, İstanbul, Kayseri, Bursa, Zonguldak, Erzurum olmak üzere on binlerce memur katıldı. Mitinglerde yapılan konuşmalarda yeni Başbakan olan Necmettin Erbakan’ın “Memuru enflasyona ezdirmeyeceğiz.” sözleri hatırlatılarak Başbakan’ın, sözünü bir an önce yerine getirmesi istendi. Ankara’daki mitingde konuşan Genel Başkan Resul Akay, “Bu bir uyarıdır. Testi kırılmadan hükümeti uyarmak istiyoruz... Türkiye’ye hizmet edebilmek için insan onuruna yaraşır bir maaş istiyoruz. Uyarılar kulak arkası edilirse daha geniş hazırlıklar yaparız ve bize hayatı zehir edenlere iktidar koltuklarını zehir ederiz.” diyordu. Mitinge katılan 10 bin dolayındaki memur, “Memuruz haklıyız, kazanacağız”, “Bizi buraya getirenler utansın”, “Sadaka değil toplu sözleşme”, “Sendika hakkımız söke söke alırız” şeklinde sloganlar atıyordu. İstanbul’da konuşan Konfederasyon Genel Mali Sekreteri Şuayip Özcan, Mesut Yılmaz’ın daha önce verdiği sözleri hatırlatıyor ve memurların yeni hükümetten beklentilerini açıklıyordu. Kayse Önsal ve Ekinci, a.g.e, ss. 987-993. 297 273 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iri’deki mitinge katılan Genel Eğitim Sekreteri Yücel Coşkun, memur maaşlarının alım gücünün sürekli gerilediğini dile getiriyordu. Erzurum’da konuşan Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Nazmi Güzel ise Türkiye Cumhuriyeti’nin memursuz yürüyemeyeceğini hatırlatarak bu ülkenin öğretmensiz, doktorsuz, hemşiresiz, yargıçsız, mühendissiz, teknisyensiz kısacası memursuz olamayacağına dikkat çekiyor ve iktidarların kamu görevlilerine gereken önemi ve desteği vermesini istiyordu. Bağlı sendikaların genel başkanları da diğer illerde birer konuşma yaparak coşkulu mitinglere katılıyorlardı.298 Miting, kamuoyunda büyük yankı uyandırıyor, ertesi günkü gazetlerin hemen hepsinde geniş yer buluyordu. Miting haberini Akşam “Memur Hoca’yı Uyardı”, Sabah “Yüzde 30 Yetmez”, Hürriyet “Refahyol’a Memur Uyarısı”, Milli Gazete “İşçi-Memur Dayanışması”, Yeni Günaydın “Memur Uyardı, Şimdi Bekliyor” başlıkları ile veriyordu. Özellikle 23 Haziran günü yapılan HADEP Kongresi’nde Türk Bayrağı’nın indirilerek yere atılması üzerine Türkiye Kamu-Sen üyelerinin 28 Haziran’da Adana, Bursa ve Ankara’da gerçekleştirdiği protesto gösterilerinin ardından, “Uyarı Mitingleri”nde de birlik ve beraberlik mesajlarının verilmesi, kamuoyunu son derece olumlu bir şekilde etkiliyordu. 6 Temmuz günü Rauf Tamer, Sabah Gazetesi’ndeki köşesine Türkiye Kamu-Sen’in mitinglerini taşıyor ve “Bir Teselli” başlığı ile yayınladığı yazısında, “Güvenoyu için Ankara parmak hesabı yaparken, Türk memuru gayet ağırbaşlı bir şekilde hakkını arıyordu. Gösteri ve yürüyüşlere dikkat ettiniz mi? Ekranlara yansıyan kalabalıklara iyice baktınız mı? Devlete ve rejime tek sataşma yoktu. Polisle çatışma yoktu. Çirkin bir slogan yoktu. Cam kırılmadı, vitrin taşlanmadı, araba yakılmadı. Bilakis… “Kahrolsun terör” diye bağırıldı… “En büyük Türkiye” diye haykırıldı… İşte benim memurum. Siyasete bulaşmayan, ideolojiye karışmayan, sadece Atatürk çizgisinde yürüyen… Benim memurum bu…”299 diyerek diğer memur örgütlenmeleri ile Türkiye Kamu-Sen’in yaptığı eylemler arasındaki farkı açıkça ortaya koyuyordu. “Erbakan Sözünü Tutsun”, a.g.y, ss.43-48. 298 Rauf Tamer, “Bir Teselli”, Sabah, 06.07.1996. 299 274 Damladan Deryaya 3. Sendika Kanunu Çalışmaları ve Kamu Görevlileri Zirvesi Refahyol Hükümeti’nin kurulmasının ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na getirilen Necati Çelik, 1995 Anayasa değişikliğine uygun bir kamu görevlileri sendikaları kanunu hazırlamak üzere çalışmalara başladı. Hazırlanacak kanun taslağının tarafların mutabakatıyla hayata geçirilmesini arzu ettiğini belirten Bakan Çelik, Türkiye Kamu-Sen, KESK ve Memur-Sen’in Genel Başkanlarını toplantıya çağırdı. 19 Eylül 1996’da, Konfederasyon Genel Başkanları ve yöneticileri ile Necati Çelik ve Bakanlık bürokratlarının katıldığı toplantıda, kamu görevlilerine grevli ve toplu sözleşmeli sendikal hakların tanındığı bir yasa taslağının hazırlanması konusunda görüş birliğine varıldı. Türkiye Kamu-Sen heyeti toplantı ile ilgili olarak kamu görevlilerinin sendikal haklarının iadesiyle, Türk demokrasisi üzerindeki tartışmaların bir bölümünün sona ereceğini belirtirken, KESK Genel Başkanı Siyami Erdem, emekçilerin ortak mücadelesi sonucu elde edilmiş hakların tasarıya yansıması gerektiğini vurguluyordu. Memur-Sen Genel Başkanı M. Akif İnan ise Bakan Necati Çelik’i bu yaklaşımından dolayı kutladığını ifade ediyordu. Toplantı sonunda her konfederasyonu temsilen iki kişinin ve Bakanlık tarafından görevlendirilecek yetkililerinden oluşacak bir “Yasa Hazırlama Komisyonu” kurulması konusunda anlaşmaya varıldı. Komisyona Türkiye Kamu-Sen adına Türk Genel Hizmet-Sen Genel Başkanı Selver Korkut ve Türk İmar-Sen Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Bayram Zengin’in katılması kararlaştırıldı.300 23 ve 26 Eylül 1996 tarihlerinde iki kez toplanan Komisyon, yasa tasarısı hazırlanması konusunda somut bir sonuç elde edemedi.301 4. Yüksek İstişare Kurulu Toplandı Haziran ayındaki genel kurulda gerçekleştirilen tüzük değişikliği ile 75 il temsilcisinin katılımı ile Yüksek İstişare Kurulu oluşturulması ve Kurul’un her üç ayda bir toplanması kararlaştırılmıştı. Tüzük “Kamu Görevlileri Zirvesi”, Kamu Çalışanları, Sayı 62, Eylül 1996, ss.8-10. 300 Canan ve Yıldırım Koç, a.g.e, 2010 (b), s.182. 301 275 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Igereği olarak ilk Yüksek İstişare Kurul Toplantısı 19-20 Ekim 1996 tarihlerinde Ankara Çayırhan’da toplandı. Toplantıda, Refahyol Hükümeti’nin kurulmasının üzerinden 4 aya yakın bir süre geçmiş olmasına rağmen kamu görevlilerinin maaşlarına yılbaşı için yalnızca yüzde 30 artış planladığı, seçim öncesinde kamu görevlileri için eşel-mobil sistemine geçileceği, maaşların asgari ücret tutarındaki bölümünün vergi dışı bırakılacağı ve memurun enflasyona ezdirilmeyeceği yolundaki vaatlerinden hiçbirini hayata geçirmediği gibi ne koalisyon protokolünde ne de hükümet programında kamu görevlilerinin sendikal haklarına ilişkin hüküm de bulunmadığı belirtilerek gelecek dönemde gerçekleştirilecek bir eylem planı kabul edildi. Buna göre Türkiye Kamu-Sen, Kasım ayı içerisinde öncelikle Faks Eylemi ile taleplerini hükümete bildirecek ve bir çözüm yolu arayacaktı. Bu eylemin sonuç vermemesi durumunda büyük illerde mitingler düzenlenecek, ardından da memurların taleplerini içeren dilekçeler, Başbakan’a sunulacaktı. Bu eylemlerin hiçbirinden sonuç alınamaması durumunda ise 21 Aralık’ta Ankara’da büyük bir miting gerçekleştirilecekti. 5. Faks Eylemi 12 Kasım 1996’da Hükümeti ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’i memurların sendikal haklarını tanımadığı ve maaşlara yüzde 30 artış öngördüğü için protesto etmek amacıyla başta Ankara ve İstanbul olmak üzere, Türkiye genelinde faks eylemi gerçekleştirildi. Öğle saatlerinde Ankara’daki Kızılay Postanesi önünde toplanan yaklaşık 1000 memur, “Vur vur inlesin Necati Çelik dinlesin”, “Necati Çelik istifa” sloganlarıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın istifasını istedi. Protestoların Necati Çelik üzerinde yoğunlaşması, Çelik’in Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olmasının yanında sendika kökenli bir Bakan olarak kamu görevlilerinin sorunlarına duyarsız kaldığının düşünülmesinden kaynaklanıyordu. Eylemde bir konuşma yapan Resul Akay, 1991’de kurulan DYPSHP ve 1995 yılında kurulan ANAYOL hükümetlerinin programlarında memurların sendikal haklarının sağlanması öncelikli konu olarak yer aldığı halde sendikacı bir bakan olan Necati Çelik’in yer 276 Damladan Deryaya aldığı hükümetin programında, memurların sendika hakkının bulunmamasını sert bir dille eleştiriyordu. İstanbul’da da yaklaşık 700 memur, Sirkeci Büyük Postanesi önünde toplanıyor ve hükümet ve Bakan Necati Çelik’e taleplerini içeren fakslar gönderdikten sonra protesto gösterileri yapıyorlardı. Ülkenin dört bir yanından gelen fakslar nedeniyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın faksları kilitlendi. Hazırlanan ortak faks metninde şu ifadeler yer almıştı: “Kamu görevlilerine Anayasanın 53. maddesi ile tanınan sendika uyum yasasını geciktirmenizi, demokrasi ve insan haklarına yönelik bir tavır olarak görüyorum. Eski bir sendikacıya yakışmayan tavrınızı yeniden gözden geçirmenizi, aksi takdirde Türkiye Kamu-Sen tarafından alınan eylem kararlarını destekleyeceğimizi arz ederiz.”302 6. 26 Kasım Mitingleri Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikalara üye memurlar, hükümetin 1997 yılı Ocak ayı için öngördüğü yüzde 30’luk maaş artışını ve sendika uyum yasasının geciktirilmesini protesto etmek amacıyla, eş zamanlı olarak Ankara, İstanbul, İzmir, Erzurum, Adana, Bursa gibi büyük şehirlerde miting yaptılar. Miting öncesinde Konfederasyon Yönetim Kurulu üyeleri CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı yapılacak eylemler hakkında bilgilendirmek ve CHP’nin kendilerine destek vermesi talebinde bulunmak amacıyla Parti Genel Merkezinde ziyaret ettiler. Ziyarette Deniz Baykal, “Anayasanın değiştirilmesine rağmen gereğinin yerine getirilmemesi, bu konuda güven verici hiçbir çalışmanın yapılmaması gösteriyor ki, hükümet ve sendikal dünyadan gelen Çalışma Bakanı, Anayasanın sağladığı olanakların sonuna kadar değerlendirilmesi anlayışı içinde değildir.” diyor ve haklı mücadelesinde Türkiye Kamu-Sen’in yanında olduklarını bildiriyordu. 26 Kasım günü gerçekleştirilen mitinglerde yapılan konuşmalarda zam oranı ve sendikal haklar konularındaki talepler dile getirildi. İstanbul’daki mitingde konuşan Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Şuayip Özcan, İzmir’de konuşan Türk Ulaşım-Sen Genel Başkanı Nazmi Güzel, Bursa’da konuşan Türkiye Kamu-Sen İl Temsilcisi Orhan Şen “Necati Çelik Faksla Protesto Edildi”, Kamu Çalışanları, Sayı 64, Aralık 1996, s.14. 302 277 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ive Adana’da konuşan Türkiye Kamu-Sen Adana İl Temsilcisi Mustafa Ferruhtan, yapılan düşük oranlı maaş artışlarını lanetlediklerini belirttiler ve haklarını alıncaya dek eylemlerini sürdüreceklerini söylediler. Ankara Kızılay Meydanı’nda yapılan mitingde konuşan Resul Akay, Hükümetin seçim vaatlerini hatırlattı ve “Sendika uyum yasası çıkaracağız” dediler. “Eşel-mobil sistemini getireceğiz” dediler. “Memurlara enflasyonun üzerinde ücret vereceğiz” dediler. “Zorunlu tasarrufları nemaları ile birlikte ödeyeceğiz” dediler.” diyor ve bu vaatlerin hiçbirinin yerine getirilmediğini belirtiyordu. Bu arada kamu görevlilerinin sorunlarının yer aldığı ve çözülmesinin talep edildiği 396 bini aşkın dilekçe memurlar tarafından imzalanarak Konfederasyon Genel Merkezine ulaştırılıyordu. Miting konuşmasında bu konuya da değinen Genel Başkan, “Sayın Başbakan 28 Kasım’da 396 bini aşkın imzalı dilekçe ile geliyoruz. Memurlara nasıl baktığınızı göreceğiz.” diyor ve 29 Kasım’da açıklanacak olan maaş zamlarının, memurların talepleri doğrultusunda belirlenmesi isteğini dile getiriyordu. Kamu çalışanları, 26 Kasım’da hükümete sarı kart gösterdiklerini, taleplerinin gerçekleşmemesi durumunda 21 Aralık’taki eylemde kırmızı kart göstereceklerini; 29 Kasım’da maaşlar yaşanacak bir düzeye gelmezse, Anayasanın tanıdığı sendika yasası TBMM’ye sevk edilmezse, 21 Aralık’ta Çalışma Bakanlığı’na, Refah partisi’ne ve Doğru Yol Partisi’ne sendikaların 826 şubesinin bulunduğu tüm illerden yürüyüş yapacaklarını belirttiler.303 7. Dilekçeli Eylem Türkiye Kamu-Sen Yönetim Kurulu üyeleri, memur maaşlarına yapılacak yüzde 30 zammın yetersizliğini dile getiren bir dilekçe hazırlayarak memurların imzasına açmışlardı. Türkiye genelinde 396 bin 628 memurun imzaladığı dilekçeler, 26 Kasım mitingleri sırasında Konfederasyon Genel Merkezine ulaştırıldı. Memur maaşlarına 1997 yılı için yapılacak artışlar belli olmadan bir gün önce, 28 Kasım 1996 günü, Türkiye Kamu-Sen Yönetim Kurulu üyeleriyle sendikaların yönetim kurulu üyelerinden oluşan “Ve Eylemler Başladı”, a.g.y, ss.3-9. 303 278 Damladan Deryaya yaklaşık 100 kişilik grup, dilekçeleri Başbakan Necmettin Erbakan’a vermek üzere, Maltepe’deki Konfederasyon Genel Merkezi’nden Güven Park’a yürüdü. Burada “Başbakanlığa toplu yürünemeyeceği” gerekçesiyle güvenlik güçleri tarafından durdurulan Türkiye KamuSen yetkilileri, Başbakan’la görüşerek dilekçeleri kendisine teslim etmek istediklerini belirttiler. Güvenlik güçleri ise Başbakan’ın Bakanlar Kurulu toplantısında olduğunu ve kendileriyle görüşemeyeceğini belirterek yürüyüşün sona erdirilmesini istediler. Yapılan pazarlıklar sonucunda dilekçeleri Başbakan’a vermek üzere 11 kişilik heyetin Başbakanlık binasına girmesine izin verildi ancak Başbakan’la görüşme imkânı bulamayan heyet, kendileriyle görüşmek üzere görevlendirilen Başbakanlık Müsteşarı’nın da siyasi bir kimliği olmadığını belirterek dilekçeleri kabul etmemesi üzerine Başbakanlık binasından ayrıldı. Çıkışta bir basın açıklaması yapan Resul Akay, “Sayın Başbakan diyalog elimizi iterek bize sokağa dökülme vizesi vermiştir. Biz bu vizeyi alıyoruz ve 21 Aralık’ta bize diyalog kapılarını kapatan hükümete Ankara’yı dar edeceğimizi belirtmek istiyorum.” dedi. 8. 21 Aralık 1996 “Hükümete Kırmızı Kart” Mitingi a) Mitinge Çağrı Konfederasyon yetkilileri 29 Kasım günü TBMM’de CHP, ANAP, DSP ve BBP yetkilileri ile bir görüşme yaparak 21 Aralık’ta gerçekleştirilecek miting için partilerden destek istediler. Bu arada Türkiye Kamu-Sen imzasıyla bir bildiri hazırlandı ve tüm kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan memurlara ulaştırıldı. Bildiride şu ifadelere yer verilmişti: “Memur Arkadaş! Sözde; sendika hakkın verilecekti. Sürgüne, kıyıma tabi tutulmayacaktın! Enflasyona ezilmeyecektin! Yaşayacak kadar ücret alacaktın! Uygulamada; Anayasanın 53. maddesine göre hakkın olan sendika uyum yasası, kanun tanımayan, Anayasa çiğneyicisi Çalışma Bakanı ve işbirlikçiler tarafından engelleniyor. Sürgün ve kıyımlar aralıksız devam ediyor. 279 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I1991 yılından 1996 yılına kadar sana yapılan ücret artışı ortalama yüzde 55 olurken, yaşayabilmen için ihtiyacın olan temel gıda maddelerinde bu oran yüzde 100’leri aşmıştır. Bu oranlar senin ekonomik soykırıma tabi tutulduğunun, sefalete itildiğinin açık bir göstergesidir. 1991’de cebindeki 100 lira, alım gücü olarak 60 liraya inmiş! Hakkın olan ücret verilmemiş; var olan elinden alınmış! Buz gibi erimişsiz, erimeye devam ediyorsun! Sen eridikçe ülken de her konuda eriyor! Şimdi de 1997 yılı bütçesinde, yasa çıkaranlar Anayasayı çiğneyerek daha önce tespit edilen yüzde 30’luk komik ücret artış planını tasdike hazır! Hâlbuki Anayasanın 53. maddesine göre senin hakkında alınacak kararlarda senin de söz hakkın vardır! Ama sen orada yoksun! Yok olmaya ‘Evet’ diyorsan, sözümüz yok. Verilenle yetineceksin! ‘Hayır’ diyorsan, 821 şube ve 482 binlere varan üye sayısına ulaşan Konfederasyonumuzla birlikte ol ve sesini yükselt! Seni tanımayana, bilmeyene haddini bildirmek için, sendikanla bütünleş, meydanı hırsıza, arsıza ve ideoloji bezirgânlarına bırakma! Yapılan çalışmalar ve mitingler sonunda aldıklarını hatırla ve demokratik haklarımızı almamız konusunda yapacağımız faaliyetlerde bizimle bütünleş, bize destek ol!” b) Miting Öncesi Siyasi Partilerden Destek Ziyaretleri 21 Aralık’ta gerçekleştirilecek büyük miting öncesinde Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, 29 Kasım günü TBMM’de grubu bulunan muhalefet partilerini ziyaret ederek destek talebinde bulunmuşlardı. Bu ziyaretlerin ardından muhalefet partileri de Türkiye Kamu-Sen’i ziyaret ediyor ve mitinge desteklerini bildiriyorlardı. Önce Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Konfederasyon Genel Merkezi’ni ziyaret ederek “Kırmızı Kart” eylemine destek vereceklerini söyledi. Yazıcıoğlu, Konfederasyon yetkililerine Türkiye’de memurların enflasyon karşısında ezilmelerini önleyecek bir mekanizmanın kurulamadığını belirterek “Biz her şeyden önce toplu sözleşmeli ve grevli sendikal hakların memurlara verilmesi gerektiğine inanıyoruz.” diyor, memurların haklı çabalarına sonuna kadar destek vereceklerini ifade ediyordu. 280 Damladan Deryaya Ardından dönemin ANAP Grup Başkanvekili Murat Başesgioğlu ve beraberindeki heyet, Türkiye Kamu-Sen’i ziyaret etti. ANAP heyeti de 21 Aralık’ta yapılacak eylemi desteklediğini açıklıyordu. Daha sonra DSP Grup Başkanvekili Hikmet Uluğbay ve bazı milletvekilleri Konfederasyon binasına gelerek, desteklerini açıkladılar. CHP Grup Başkanvekili Nihat Matkap başkanlığındaki heyet de Türkiye Kamu-Sen yetkilileriyle görüşerek “Kırmızı Kart” eylemine destek vereceklerini bildiriyordu. c) “Hükümete Kırmızı Kart” Konfederasyona bağlı sendikalara üye memurlar, sendika uyum yasasının çıkmaması ve memurlara 1997 yılının ilk altı ayı için yapılacak olan yüzde 30’luk maaş artışını protesto etmek için 21 Aralık günü Ankara Kızılay Meydanı’na geldiler. Eylem öncesi Ankara dışından yüzlerce otobüsle gelen sendika üyesi memurlar, Ankaralı memurların da katılımıyla Hipodrom’dan yürümeye başladılar. Yaklaşık 100 bin memur, Talat Paşa Bulvarı güzergâhından Opera Köprüsü’ne geldiler ve buradan da Atatürk Bulvarı’na geçtiler. Miting öncesinde Konfederasyonu ziyaret ederek destek vereceklerini açıklayan partilerden BBP ve ANAP milletvekilleri de sözlerinde durdular ve Sıhhiye’de korteje katıldılar. Kızılay Meydanı’nda toplanan 100 bin dolayındaki memur, sadece talepleriyle ilgili slogan attılar ve isteklerini belirten pankartlar taşıdılar. Politik hiçbir sloganın atılmadığı ve politik dövizlerin taşınmadığı miting, diğer örgütlerin yaptığı eylemlerin aksine olaysız geçti. Memurlar, hükümet aleyhine sloganlar attılar ve hükümete “Kırmızı Kart” gösterdiler. “Memurun bahtı kara, bizi unutma Ankara” sloganıyla alana gelen memurlar, her hükümet değişikliğinde yaşadıkları sürgünleri de protesto ettiler; hükümetlerin değil, devletin memuru olmak istediklerini dile getirdiler. Kızılay Meydanı’na Türk bayraklarıyla gelen memurlardan bazıları “Kızıl paçavralarla kirlenen Ankara sokaklarını Türk bayraklarıyla süsleyeceğiz. Bizim amacımız ülkeyi bölmek, vatana zarar vermek değil, biz diyalogdan yana bir tutum içerisindeyiz. Burada amacımız, Anayasada tanınan sendikal haklarımızın iade edilmesini 281 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Isağlamak ve memura verilecek olan yüzde 30’luk maaş artışını protesto etmek.” şeklinde konuştular.304 Değişik mizansenlerin sergilendiği mitingde çeşitli tiyatro gösterileri yapanlar dahi vardı. Aksaray’dan Ankara’ya gelen memurların pankartlarında Nasrettin Hoca, Başbakan Erbakan’a sesleniyordu: “Hoca! Hoca! Sağlığımda benim memurumun karnı tok, başı dikti.” Alana bir de memur kazanı getirilmişti. Yamyam kılığına girmiş ve üzerlerindeki kıyafetlerde siyasilerin adları yazılı olan memurlar, ağzı bantlı bir memuru sembolik ateşte kaynattılar. Eylemde son derece ilginç pankartlar da göze çarpıyordu: “Televizyonda gösterdin file, memura çektirdin çile”, “Kuşadası’nda çiftlik değil, Amerika’da ev değil, alın terimin karşılığını istiyorum”, “Ben de hocayım ama tek bir altınım bile yok”, “Sadaka değil toplu sözleşme”, “Hükümet şaşırdı sabrımızı taşırdı”, “Bütün memurlar omuz omuza”, “Memurdan aldılar hırsıza verdiler”, “Sürgüne, kıyıma, soyguna son”, “Eşel-mobil dediler hakkımızı yediler”, “Haklıyız, güçlüyüz, kazanacağız”, “Bizim ilkemiz önce ülkemiz”, “Ya olacak ya olacak, memur formül bulacak”. Mitingde konuşan Resul Akay, iktidar partilerini sert bir dille eleştirerek Erbakan ve Çiller’e beddua okudu. “Kamu görevlisini bu meydana dökenler utanmalıdır ve bunun hesabını vermelidir.” diyen Akay, Türkiye Kamu-Sen olarak üzerlerine düşen her şeyi yaptıklarını, 6 ay sabırla beklediklerini ve sürekli diyalog içinde olmaya çalıştıklarını belirtti. Hükümetin seçim öncesindeki vaatlerini yerine getirmediğini hatırlatan Genel Başkan, Hükümet programında memur sendikalarına ilişkin bir maddenin bulunmamasının da büyük bir eksiklik olduğunu vurguladı ve insanca yaşanacak bir maaş, Anayasanın 53. maddesi gereğince sendika uyum yasasının yürürlüğe girmesi, verilen sözlerin yerine getirilmesi, 1997 yılının birinci altı ayında düşük maaş alanlara yüzde 70, yüksek maaş alanlara yüzde 50 artış yapılması ve memurlara yapılan baskılara son verilmesi şeklinde özetlediği taleplerini dile getirdi.305 Miting sonrası Kızılay Meydanı’nı temizleyen memurlar, bir ilke daha imza atıyorlardı. Meydanı buldukları gibi terk etme fikrinin “Hak Böyle Aranır”, Kamu Çalışanları, Sayı 65, Ocak 1996, s.4. 304 “Memur Öfkesini Meydana Türkiye Kamu-Sen’le Taşıdı”, a.g.y, ss.3-12. 305 282 Damladan Deryaya sahibi Türk Büro-Sen Genel Başkanı Fahrettin Yokuş da elinde süpürgeyle temizliğe katılanlar arasındaydı. Kızılay Meydanı, miting öncesi nasıl idiyse miting sonrasında da memurun sağduyusu sonucunda aynı şekilde bırakıldı. 306 9. Nema Eylemi ve Konut Edindirme Yardımı Fonu’nun Tasfiye Edilmesi Talebi Türkiye Kamu-Sen, kamu görevlilerinin çalışma hayatında karşılaştıkları her türlü sorunun çözümü için tüm yolları kullanmakta kararlıydı. Konfederasyona bağlı sendikalar, çalışanların maaşlarından kesilerek Tasarrufu Teşvik Fonu’nda biriken paralara uygulanan faiz oranlarının düşüklüğü yanında gerek Tasarrufu Teşvik Fonu gerekse Konut Edindirme Fonu’nda biriken paraların hükümet tarafından başka alanlarda kullanılmasının önüne geçmek ve birikimlerin hak sahiplerine ödenmesini sağlamak amacıyla 21 Ocak 1997’de Hazine Müsteşarlığı önünde protesto eylemi yaptılar. Hazine Müsteşarlığı’nın ön ve arka kapısından içeriye alkışlarla ve ellerindeki dilekçelerle gelen kamu çalışanları ana binanın önünde toplandı. Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların genel başkanlarının ve memurların katıldığı eyleme basının ilgisi yoğun oldu. Eylem sonrasında genel başkanlar, topladıkları dilekçeleri kayıt altına aldırarak Müsteşarlığa teslim ettiler ve sessizce dağıldılar. Resul Akay, eylemde yaptığı konuşmada, “Çalışanlardan 1988 yılından beri zorla kesinti yapılmaktadır. Yapılan kesintiler hırsıza, arsıza, batık şirketlere, batık bankalara peşkeş çekilmiştir. Bakanlar, ‘Fonda kuruş yok’ diyorlar. ‘Kim yedi bu paraları araştırın’ diyoruz.” şeklinde konuştu ve fonlarda biriken paraların hak sahiplerine ödenmesini istedi. 10. Refahyol Hükümeti’nin Hazırladığı Yasa Taslağı ve Türkiye Kamu-Sen 1996 yılının Eylül ayında oluşturulan “Yasa Hazırlama Komisyonu” toplantılarının ardından, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çalışmalarını, üniversitelerden görüş alarak sürdürmüştür; bu da taslağın hazırlanma sürecinin yavaşlamasına neden olmuştur. Ba “İşte Memur İşte Sendika”, a.g.y, s.2. 306 283 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ikanlık, Anayasanın 53. ve 54. maddelerinin memurlara toplu sözleşme ve grev hakkı tanıyıp tanımadığı konusunda, İstanbul, Ankara, Gazi ve Marmara üniversitelerinin rektörlüklerine gönderdiği yazıyla görüşlerini bildirmelerini talep etmiştir.307 Üniversiteler ağırlıklı olarak, konunun yasa koyucunun takdir yetkisinde olduğu, Anayasanın kamu görevlileri yönünden bir kısıtlama içermediği, bununla birlikte Anayasanın 90. maddesi hükmünün 87 ve 98 sayılı ILO sözleşmeleri hükümleriyle birlikte değerlendirildiğinde, memurlara toplu sözleşme ve grev hakkını içeren bir düzenleme yapılmasının mümkün olduğu yolunda görüş bildirmişlerdir. Sürecin uzaması ve kamu görevlilerinin artan eylemleri üzerine Bakanlık, bir kanun tasarısı taslağı hazırlayarak kamu çalışanları konfederasyonlarına iletmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Türkiye Kamu-Sen ve KESK temsilcilerinin taslak üzerinde yaptıkları ilk toplantının tarihi 28 Ocak 1997’dir. Aslında bu taslak, Anayol Hükümeti döneminde, 1994 tarihli kanun tasarısının değiştirilmesiyle hazırlanan metnin, üzerinde değişiklik yapılmış halidir. Buna göre yeni taslak, işçi statüsü dışında çalışan kamu görevlilerinin sendikalara üye olabilmesine imkân tanımakta ancak yargı mensupları, yöneticiler, mülki idare amirleri, silahlı kuvvetler mensupları, emniyet teşkilatı, MİT mensupları ve askeri işyerlerinde çalışan sivil memurlarla ceza infaz kurumlarında çalışan kamu görevlilerinin sendikalara üye olmasını yasaklamaktaydı. Sendikaların 10 hizmet kolunda örgütlenmeleri öngörülmekteydi. Üç sendikanın bir araya gelmesiyle konfederasyon kurulabilmesine imkân sağlanmıştı. Toplu görüşmelere en fazla üyeye sahip konfederasyonun katılması düşünülmüştü. Toplu görüşmelerin süresi en fazla 30 gün olarak belirlenmişti ve görüşmelerin sonunda anlaşmaya varılması durumunda imzalanacak mutabakat metni, uygun yönetsel veya yasal düzenlemeler için Bakanlar Kurulu’na sunulacaktı. Toplu görüşmelerde uzlaşma sağlanamaması durumunda kamu görevlilerine grev hakkı tanınmamış, Uzlaştırma Kurulu’nun devreye girmesi öngörülmüştü.308 Gülmez, a.g.e, 2002, s.349. 307 308 “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Tarafından Başbakanlığa Sevkedilen Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Tasarısı ve Tasarı Hakkında Türkiye Kamu-Sen’in Görüşleri, Karşılaştırmalar ve Gerekçeler” Türkiye Kamu-Sen, (Çoğaltma) 284 Damladan Deryaya Türkiye Kamu-Sen’in taslağa ciddi itirazları olmuş; bu itirazlar hazırlanan bir raporla kamuoyuna duyurulmuştur. Konu ile ilgili olarak ikinci toplantı 3 Şubat 1997’de gerçekleştirilmiş ancak bu toplantıdan da konfederasyon kurulması için gerekli olan sendika sayısının 3’ten 5’e çıkarılması ve askeri işyerlerinde çalışan sivil memurların da sendikalara üye olabilmelerinin sağlanması dışında olumlu bir sonuç çıkmamış ve taslak 6 Şubat 1997’de TBMM’ye sevk edilmiştir. Türkiye Kamu-Sen, tasarı ile ilgili olarak, sendikaların 12 hizmet kolunda örgütlenmesi, istisnasız bütün kamu görevlilerinin sendikalara üye olabilmelerinin sağlanması, sendika üyelerinin ve yöneticilerinin güvencelerinin artırılması ve toplu görüşme sonunda mutabakat metni imzalanması durumunda, mutabakat metninin gereğinin en geç üç ay içerisinde yerine getirilmesinin zorunlu olması gibi birçok değişiklik talebinde bulunmuştur. Bununla birlikte Türkiye Kamu-Sen yetkilileri bir basın toplantısı düzenleyerek, Çalışma Bakanlığı tarafından hazırlanan tasarının toplu sözleşme, grev ve siyaset hakkı içermemesi nedeniyle eksik olduğunu, eksikliklerin giderilmesini, mevcudun ise derhal hayata geçirilmesini talep ettiklerini belirtmiştir. Resul Akay tarafından yapılan açıklamada, Bakanlıkça belirtilen Anayasal durumun kamu görevlilerine toplu sözleşme ve grev hakkı tanımadığı yolundaki görüşün, Türkiye Kamu-Sen’in toplu sözleşme-grev ve siyaset yapma hakkından vazgeçeceği anlamına gelmemesi gerektiği, Türkiye Kamu-Sen’in, kurulduğu günden beri sendikal hakları bir bütün olarak savunduğu bildirilmiş, tasarının derhal yasalaşması durumunda, elde edilecek hakların vereceği güçle 1-2 yıl içerisinde toplu sözleşmeli-grevli ve siyasete katılma hakkını içeren bir kanunun çıkabileceği ifade edilmiştir.309 11. Tokat’ta Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı Türkiye Kamu-Sen Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Toplantısı, 75 il temsilcisinin katılımı ile 22-23 Şubat 1997’de Tokat’ta gerçekleştirildi. Toplantıda alınan kararları Resul Akay açıkladı. Toplantıda bazı eylem kararları alınmıştı. Buna göre önce Bakanlar Kurulu hakkında “Toplu Sözleşme, Grev ve Siyaset Hakkı İstiyoruz”, Kamu Çalışanları, Sayı 67, Mart 1997, s.7. 309 285 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Isuç duyurusunda bulunulacak, kitlesel basın açıklamaları ve basın bildirileri ile hükümetin ayrımcı tutumu halka şikayet edilecek, daha sonra da memurlar meydanlara inecekti. Konfederasyonun 2. Yüksek İstişare Toplantısına katılan üyelerce oybirliği ile kabul edilen deklârasyonda öğretmenler başta olmak üzere, silahsız kamu görevlilerini, masum yöre halkını ve askerlerimizi şehit eden terör örgütü lanetleniyor, “Memurlara siyaset hakkı tanımayan anlayışın reddedilmesine, memurlar için siyasetin bir lütuf değil, ülkemiz için bir gereklilik olarak görülmesine, bu yolun açılması için Anayasada ve yasalarda gerekli düzenlemelerin yapılması için kamuoyu oluşturulmasına; tercihini demokrasiden yana yapmış olan ülkemizde memurlara verilecek sendikal hakları lüks sayan düşüncenin antidemokratik ve çağdışı olarak ilan edilmesine; grev, toplu sözleşme ve siyaset hakkı içeren sendikal haklarla ilgili talebimiz saklı kalmak şartıyla 19-20 Ekim 1996 tarihinde Ankara Çayırhan’da yapılan 1. YİK toplantısında alınan eylem kararlarının uygulanması sonucu Çalışma Bakanı Necati Çelik tarafından hazırlanan Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısı’nın Başbakanlığa gönderilmesinin olumlu karşılanmasına” karar verildiği belirtiliyordu. Alınan eylem kararına göre; 27 Mart’ta Bakanlar Kurulu hakkında suç duyurusunda bulunulacak, 10 Nisan’da 863 şubenin bulunduğu tüm il ve ilçelerde geniş katılımlı kitlesel basın açıklamaları yapılacak, 8 Mayıs’ta hükümetin ayrımcı politikalarını halka şikâyet eden bildiriler dağıtılacak, 24 Mayıs’ta İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Konya, Kayseri, Sivas, Samsun, Trabzon, Erzurum, Malatya, Gaziantep, Antalya, Balıkesir ve Sakarya’da geniş katılımlı bölgesel mitingler yapılacak ve 7 Haziran’da da Yetki Yasası nedeniyle mağdur duruma düşen kamu personelinin dilekçeleri Meclis Başkanı Mustafa Kalemli’ye iletilmek üzere Ankara’ya getirilecekti.310 Kararlaştırılan eylemlerin tamamı gerçekleştirildi ancak 28 Şubat’ta demokrasiye vurulan darbe nedeniyle Türkiye Kamu-Sen’in de öncelikleri bir süreliğine de olsa değişiyordu. “Memur Baharı Meydanlarda Karşılayacak” a.g.y, ss.4-5. 310 286 Damladan Deryaya 12. 28 Şubat Süreci ve Türkiye Kamu-Sen Refahyol Hükümeti’nin iktidara gelmesi, bir kısım çevrelerin ülkenin irtica tehdidi altında olduğu yolunda propaganda yaparak darbeyi çağrıştıran eylemler yapmasına neden olmuştur. Türk demokrasi tarihine “28 Şubat Post-modern Darbesi” olarak geçen olayda; bazı basın mensuplarına telkinlerle yönlendirilmiş haberler yaptırıldığı, bu yolla ülkede bir rejim sorunu olduğuna dair kamuoyu oluşturulmaya çalışıldığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyeleri ile basın mensuplarına irtica ile ilgili brifingler verildiği bilinmektedir. Başbakan Necmettin Erbakan’ın yapılan baskılar sonucunda istifa etmesine kadar uzanan süreçte, bazı sivil toplum örgütlerinin darbe yanlısı bir tavır takınmasının; bazılarının da o dönemde demokrasi taleplerini yüksek sesle dile getirmekten çekinmiş olmalarının da payı bulunmaktadır. a) 28 Şubat’ı Tetikleyen Olaylar Refah Partisi’nin iktidara gelmesi, bazı çevreleri rahatsız etmişti. Refahyol Hükümeti’nin kurulmasının ardından Başbakan Necmettin Erbakan’ın ilk yurtdışı gezisini 2-7 Ekim 1996 tarihlerinde, aralarında Libya ve Malezya’nın da bulunduğu bazı İslam ülkelerine yapması ve Libya Devlet Başkanı Kaddafi’nin, Erbakan’ı çadırında ağırlaması 28 Şubat sürecini tetikleyen ilk olay oluyordu.311 3 Kasım 1996’da meydana gelen Susurluk kazasının ardından başlatılan “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemlerine ilişkin, dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın “mumsöndü” benzetmesi yapması, ülkede yaşayan Alevi vatandaşların büyük tepkisini çekmişti. 312 Bütün bunların yanı sıra Kayseri’nin Refah Partili Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, 10 Kasım 1996 tarihli Refah Partisi İl Divan Toplantısındaki konuşmasında, Türkiye’de henüz gerçek demokrasinin olmadığını, hâkim güçlerin herkesi kendi görüşleri doğrultusunda hareket etmeye zorladığını söyledi. Karatepe konuşmasında şunları söylemişti:313 Sabah Gazetesi, 13.04.2012. 311 Milliyet Gazetesi, (Erişim: 14.04.2012) 312 http://www.milliyet.com.tr/1997/02/13/siyaset/mum.html, Hürriyet Gazetesi, 10.10.1997. 313 287 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I“Süslü püslü göründüğüme bakıp da laik olduğumu sakın sanmayın. Resmi görevim nedeniyle bugün bir törene katıldım. Belki başbakanın, bakanların, milletvekillerinin bazı mecburiyetleri vardır. Ancak, sizin hiçbir mecburiyetiniz yok. Refah Partili olarak yeryüzünde tek başıma da kalsam, bu zulüm düzeni değişmelidir. İnsanları köle gibi gören, çağdışı bu düzen mutlaka değişmelidir. Ey Müslümanlar sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve bu inancı eksik etmeyin. Bu bizim boynumuzun borcudur.” Bu olaylar yaşanırken Başbakanı Necmettin Erbakan’ın, 11 Ocak 1997 Cumartesi günü, Başbakanlık Konutunda tarikat liderlerine ve şeyhlere iftar yemeği vermesi bir kısım çevrelerce laikliğe başkaldırı olarak algılanıyordu. Bu gelişmeler üzerine yüksek rütbeli subaylar, 22 Ocak 1997 tarihinde Gölcük’te toplanarak irticai gelişmeleri ele aldılar. Hal böyleyken, 30 Ocak 1997’de Refah Partili Bekir Yıldız’ın başkanı olduğu Sincan Belediyesi’nin düzenlediği Kudüs Gecesi’ne, İran Büyükelçisi de davet edilmişti. Gecede sahneye konulan “Cihad” oyunu, ülkenin irtica tehdidi ile karşı karşıya olduğunu savunan bazı çevrelerce endişeyle karşılandı. Askerler, bu olay sonrasında 4 Şubat 1997’de Sincan’da 20 tank ve 15 zırhlı araçla adeta hükümete gözdağı veriyordu. Bu olaydan sonra bazı illerde “Cumhuriyete Sahip Çıkın” mitingleri düzenlendi. 11 Şubat’ta Ankara’da “Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü” yapıldı. b) Sincan Sokaklarında Tankların Dolaştırılmasına Türkiye Kamu-Sen’den Sert Tepki Ülkedeki birçok demokratik sivil toplum kuruluşu, yaşanan bu gerginlik ortamında büyük bir sessizliğe gömülmüş, yalnızca olan biteni izlemekle yetiniyordu. Askeri darbelerin acısını en fazla hissetmiş olan kesimlerin başında gelen işçi ve memur örgütlerinin sessizliğini, Türkiye Kamu-Sen bozdu. Tankların Sincan sokaklarında yürütülmesinin hemen ardından, Türkiye Kamu-Sen Genel Merkezi’nden bir basın açıklaması yayınlandı. Açıklamada, Sincan’da tankların hangi amaçla yürütüldüğü hakkında kamuoyuna inandırıcı açıklamalar yapılmadığı belirtiliyor ve bu durumdan duyulan rahatsızlık dile getiriliyordu. 288 Damladan Deryaya Türkiye’de hiçbir kişi ve kuruluşun hukukun üstünde olmadığı, hukuk kuralları içerisinde çözülecek bir meselenin, tankla ve topla çözülmesi alışkanlığından toplumun rahatsız olduğunun vurgulandığı açıklamada, toplumu rahatsız eden bir başka hususun da siyasetçi ve aydın geçinen bir kısım zevatın darbe çığırtkanlığı yapmaları olduğu belirtiliyordu. Açıklamada şu ifadelere yer verilmişti:314 “Hükümet ve TBMM derhal harekete geçmeli, Sincan’da yürütülen tanklar hakkında Meclis araştırması açmalıdır. Tankların demokratik rejime gözdağı verme amacıyla yürütüldüğü anlaşılırsa sorumlular hakkında fiillerine uyan cezalar verilmelidir. Bu yapılmazsa her olaydan rahatsız olan ve her aklına esenin darbe yapmasının önü alınamaz. Vesayetli demokrasiden rahatsız olmayan aydın ve siyasetçiler, tankların yürümesi kadar tehlikeli ve düşündürücüdür.” c) 28 Şubat Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı ve Sonuçları Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, tankların yürütülmesini “Demokrasiye balans ayarı” olarak niteliyor ve dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya ise “İrtica PKK’dan daha tehlikeli” diyordu. Sincan olayının hemen ardından 28 Şubat’ta Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı yapıldı. Türkiye’nin gerilimli günlerden geçtiği 28 Şubat’taki toplantı, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başkanlığında, Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, ilgili bakanlar ve askerin katılımıyla Çankaya Köşkü’nde yapıldı. 9 saat süren toplantıda laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğu sert bir şekilde vurgulandı. Kararda, “laiklik için yasaların uygulanması istendi, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kur’an kursları denetlenmeli, Tevhid-i Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alın314 “Tanklar Hakkında Meclis Araştırma Yapmalıdır”, Kamu Çalışanları, Sayı 66, Şubat 1997, s.2. 289 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Imalı, kıyafet kanununa riayet edilmeli, kurban derileri derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı” deniliyordu. 4 Mart’ta Başbakan Erbakan, Milli Güvenlik Kurulu kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve imzalamadı. Ancak 13 Mart’ta imzalamak zorunda kaldığı kararlar için “Sadece ön yazıyı imzaladım.” diyecekti. ç) Erbakan’ın İstifası ve Anasol-D Hükümeti 21 Mayıs’ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, “Ülkeyi iç savaşa sürüklediği” iddiasıyla Refah Partisi’nin kapatılması için dava açıyordu. Genelkurmay, 7 Haziran 1997’de irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği bazı firmalara ambargo koydu. 10 Haziran 1997’de ise Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri, Genelkurmay Başkanlığı’na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi. Bu gelişmeler üzerine Necmettin Erbakan, başbakanlığı Tansu Çiller’e devretmek gerekçesiyle 18 Haziran’da istifa etmek zorunda kaldı. Ancak Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hükümet kurma görevini, koalisyon ortağı DYP’nin Genel Başkanı Tansu Çiller’e değil genel seçimlerde en fazla oy alan ikinci parti olan; ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a veriyordu. Mesut Yılmaz, 30 Haziran’da DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit ve DTP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk ile birlikte Anasol-D Hükümeti’ni kurdu ve Bülent Ecevit de Başbakan Yardımcısı oldu. Bir süre sonra Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi’nin kapatılmasına karar verecek; daha sonra Refah Partisi’nin devamı olarak kurulan Fazilet Partisi’ni de kapatacaktı. Demokrasiye dışarıdan yapılan bir müdahale sonucunda kurulan Anasol-D Koalisyon Hükümeti ülkeyi, rejim ve devlet bunalımından kurtarmak, içerde ve dışarıda kaybolan güveni yeniden tesis ederek toplumdaki gerginliği ortadan kaldırmak ve uzlaşmayı güçlendirmek, ahlaki yozlaşmayı durdurmak, kamu yönetimindeki yıpranmaya son vermek, vatandaşın temiz toplum ve yönetim özlemini gerçekleştirmek, ülke ekonomisini yeniden üretken niteliğine kavuşturmak ve devletin saygınlığını sağlamak, laik demokratik 290 Damladan Deryaya Cumhuriyeti güçlendirmek amaçlarıyla315 kurulmuştu. Bu nedenle gerek hükümet programında gerekse koalisyon protokolünde 28 Şubat tarihinde gerçekleştirilen MGK toplantısında alınan kararların uygulanmasıyla ilgili maddeler ağırlıktaydı. Hükümet programında memurların sendikal haklarına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılması öngörülmezken kamu görevlileri ile ilgili olarak, “Kamu çalışanları arasında ücret dengesinin kurulması amacıyla, ‘eşit işe eşit ücret ilkesi’ gözetilerek kamu personelinin hukuki statüsü ile mali ve sosyal haklarına ilişkin gerekli düzenlemelere başlanılacaktır.”316 denilmekteydi. d) Türkiye Kamu-Sen Yüksek İstişare Kurulu Olağanüstü Toplanıyor Ülkede gerilim hızla tırmanıp, ara rejim tartışmaları yapılırken birçok sivil toplum örgütü de sindirilmişti. Her ne kadar Konfederasyonla ilişkilerini mesafeli tutması ve kamu görevlileri sendikaları kanunu konusunu sürüncemede bırakması nedeniyle, hükümete karşı tepkili olsa da Başbakan Necmettin Erbakan’a yapılan istifa çağrıları, Türkiye Kamu-Sen tarafından demokrasiye vurulan bir darbe olarak algılanıyor ve vesayet demokrasisine şiddetle karşı çıkılıyordu. Gerginliklerin zirve noktasına çıktığı dönemde Türkiye KamuSen Yüksek İstişare Kurulu olağanüstü gündemle toplanıyordu. Toplantı 13-15 Haziran 1997 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirildi. Konfederasyona bağlı sendikaların genel başkanları yanında DSP Sinop milletvekili Metin Bostancı ve ANAP Adana milletvekili İmren Aykut başta olmak üzere çok sayıda siyasi parti temsilcisinin de katıldığı toplantıda, 80 il temsilcisinden 74’ü hazır bulundu. Yüksek İstişari Kurul’da sendikal sorunlar tartışılsa da ana konu, demokrasiye yapılmak istenilen müdahale ve ara rejim konusunda Türkiye Kamu-Sen’in tavrının belirlenmesiydi. Toplantının açılış konuşmasını yapan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay, hükümetin memur politikalarını eleştirdikten sonra, “Türkiye’de üç-dört aydır ara rejim tartışılmaktadır. Bu tartışmaları fevkalade üzücü buluyorum. Önsal ve Ekinci, a.g.e, s.995. 315 Önsal ve Ekinci, a.g.e, s.1011. 316 291 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IAra rejim heveslilerini de kışkırtıcılarını da ayıplıyorum, kınıyorum. Türkiye Cumhuriyeti üniter, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Bu topraklar üzerinde yaşayanların kimliği, konumu ve görevi ne olursa olsun bu ilkelere bağlı olması, en azından saygılı olması şarttır. Türkiye’de birileri çıkıyor, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üniter yapısını değiştirmeye kalkışıyor; birileri çıkıyor, laikliği ortadan kaldırmaya çalışıyor; birileri çıkıyor, sosyal hukuk devleti ilkelerini tanımayarak keyfiliği ve zorbalığı egemen kılmaya uğraşıyor; birileri de kalkıyor, bazı gerekçelerin arkasına sığınarak demokrasiyi rafa kaldırmak istiyor.” diyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini değiştirmeye kimsenin cüret etmemesi gerektiğine değinen Genel Başkan, 5 sivil toplum örgütü tarafından başlatılan hükümeti düşürme girişimlerini de sivil dayatma olarak nitelediklerini belirtiyordu. Genel Başkan, Türkiye Kamu-Sen olarak bu iktidarın bir gün bile iş başında kalmasından yana olmadıklarını, Refahyol Hükümeti’nin yanlış politikalarına karşı 1996 Kasım ve Aralık aylarını eylemlerle geçirdiklerini, eleştiri noktasında demokratik tepkilerini sergilemekten de tereddüt etmeyeceklerini açıklıyor, “Kamu-Sen olarak üyelerinin hak ve çıkarını korumaya yönelik tüm eylemleri destekliyoruz. Sivil toplum kuruluşları, üyelerinin hak ve çıkarları için değil de hükümeti düşürmek için eylem icra ederse bu, demokratik olmaz. Bu, dayatma olur. Bu, parlamento iradesine tehdit olur.” şeklinde konuşuyordu. Genel Başkan, Türkiye Kamu-Sen’in bu konudaki görüşlerini ise şu şekilde açıklıyordu: 317 “Asker ya da sivil her türlü dayatmaya karşıyız. Türkiye’de demokrasinin askıya alınmasına müsaade etmeyiz. Ara rejim heveslileri şunu bilmelidir ki demokrasi ve hukuk dışı her hareket, karşısında Türkiye Kamu-Sen’i bulacaktır.” Toplantıda Konfederasyona bağlı sendikaların genel başkanları da tek tek söz alarak sorunları ve talepleri dile getirdiler, demokratik ilkelere bağlı kalınmasını istediler. Sendika başkanlarının konuşmalarından sonra Konfederasyon’un il temsilcileri de söz alarak konuşma imkânı buldular. 317 “Kesintisiz Demokrasi ve Sendika Yasamı İstiyorum”, Kamu Çalışanları, Sayı 70, Haziran 1997, s.5. 292 Damladan Deryaya Olağanüstü gündemle toplanan Türkiye Kamu-Sen Yüksek İstişare Kurulu, özellikle demokrasiye sahip çıkarak ara rejim tartışmalarına son vermek adına bazı eylemler yapılmasına karar veriyordu. Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı’nın sonuç bildirgesinde 28 Şubat süreci ile ilgili olarak şu ifadelere yer verilmişti: 318 “Türkiye’de demokrasiye ara verme arzularına karşı “Kesintisiz Demokrasi İstiyoruz” kampanyası başlatılması için 19 Haziran 1997 Perşembe günü tüm illerde basın toplantıları düzenlenmesine, Demokrasiyi ve rejimi vesayet altına almak isteyen her türlü anlayışın kınanmasına, Muhalefetin sorumlu olmaya; toplum kesimleri arasında husumet yaratan tutum ve davranışlardan uzak durmaya davet edilmesine, Milletvekillerine, lider egemenliğinden, demokrasi ve halkın egemenliğine girmesi için çağrıda bulunulmasına, ülkede gerginliğin düşürülmesi için Parlamento’nun göreve davet edilmesine, Sivil toplum kuruluşlarını darbe çağrıştıran ifade ve davranışlardan uzak durmaya, asker ya da sivil demokrasi dışı her türlü söz ve girişim karşısında Türkiye Kamu-Sen olarak her platformda tavır konulmasına karar verilmiştir.” e) “Kesintisiz Demokrasi İstiyoruz” Kampanyası Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı’nın hemen ardından 19 Haziran günü “Kesintisiz Demokrasi İstiyoruz” kampanyası başlatılıyordu. Kampanya, Konfederasyon Genel Merkezi’nde yapılan basın açıklamasıyla kamuoyuna duyuruldu. Basın açıklamasında Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı, Refahyol Hükümeti’nin memurlara karşı tutumunu eleştiriyordu. Bu eleştirileri yapmasının nedenini de “Refahyol Hükümeti’nin görevini bir gün bile sürdürmesinden yana değiliz. Ancak bu hükümetin ya sandıkta ya da TBMM’de düşürülmesinden yanayız. Başka bir şekilde bu hükümeti indirmeye kalkışan hareketi dayatma olarak kabul ediyoruz.” diyerek açıklıyordu. Genel Başkan, “Demokrasilerde eleştiri de tepki de vardır. Ama kimse zor kullanarak parlamento iradesini tehdit edemez. Bazı si a.g.y, ss.17-18. 318 293 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ivil toplum kuruluşlarının ‘Hükümet istifa etmezse iş bırakırız, şartel indiririz, TBMM’ye yürürüz.’ tehdidini anti-demokratik buluyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Kimse bu ilkelerden birini diğerine tercih edemez.” sözleriyle, süreçte darbe yanlısı tavır sergileyen sendikaları da uyarıyor; “Demokrasiye inanan, parlamenter rejimden yana olan, Cumhuriyetin temel niteliklerini benimseyen herkesi ara rejime karşı çıkmaya çağırıyorum.” derken, toplumun tüm kesimlerini, darbeye karşı harekete geçmeye davet ediyordu. Türkiye Kamu-Sen Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Fahrettin Yokuş “Yaşasın Kesintisiz Demokrasi” Kokartı Takarken Basın açıklamasının ardından Konfederasyona bağlı sendikaların genel başkanları ve yöneticileri, Kızılay Meydanı’na çıkarak, vatandaşların yakasına “Yaşasın Kesintisiz Demokrasi” kokartı taktılar. Kampanyaya Türkiye Kamu-Sen’e bağlı bütün sendikalar, tüm Türkiye genelinde illerden destek verdiler.319 Bu eylemden birkaç gün sonra Türk Tarım Orman-Sen ve Türk İmar-Sen’in İstanbul, Kartal’daki şubelerinin açılış töreni yapıldı. Açılışı gerçekleştiren Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay, iktidarın demokrasi dışı baskılarla istifaya zorlanmasına Konfederasyonun tepkisini bir kez daha vurguluyor ve “Darbe teşvikçileri de darbe heveslileri de akıllarını başlarına alsınlar. Kimse demokrasiyi “Türkiye Kamu-Sen Kesintisiz Demokrasi Kampanyası Başlattı”, a.g.y, ss.19-21. 319 294 Damladan Deryaya askıya almaya kalkışmasın. Açıkça söylüyorum; darbeciler, karşısında Türkiye Kamu-Sen’i bulur.”320 diyordu. Post-modern darbe olarak adlandırılan bu gergin süreçte, Türkiye Kamu-Sen’in meydanlara inerek demokrasiyi savunması tüm çevrelerce, Cumhuriyetin niteliklerinin korunması noktasında Konfederasyon’un gösterdiği takdire şayan bir davranış olarak kabul edildi. 13. 657 Sayılı Kanunda değişiklik Yapılması Siyasi çalkantıların yaşandığı bu dönemde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 22. maddesinde bir değişiklik yapılarak kamu görevlilerinin sendika ve üst kuruluşlar kurabilecekleri ve bunlara üye olabilecekleri hükmü getirildi. 12 Haziran 1997’de yapılan bu değişiklikle Kanunun 22. maddesi şu şekilde belirlendi: “Devlet memurları, Anayasada ve özel kanununda belirtilen hükümler uyarınca sendikalar ve üst kuruluşlar kurabilir ve bunlara üye olabilirler.” 14. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı Konfederasyona bağlı sendikaların genel başkanları ve yönetim kurulu üyeleri ile 724 şube başkanının katılımı ile Türkiye KamuSen Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantılarının üçüncüsü, 17-19 Ekim 1997’de Didim’de yapıldı. Toplantının açış konuşmasını yapan Konfederasyon Genel Başkanı Resul Akay, 28 Şubat süreci sonrasında kurulan 55. Hükümet’in kamu görevlilerine yönelik olumsuz politikalarını ve sendika yasasının hayata geçirilmesi karşısındaki duyarsızlığını sert bir şekilde eleştirerek bir zamanlar sosyal ve ekonomik konumu nedeniyle gıpta ile bakılan kamu görevlilerinin fakirlik ve sefalete sürüklendiğini söylüyordu. Türkiye Kamu-Sen’in grevli-toplu sözleşmeli bir sendika kanunu istediğini ısrarla vurgulayan Genel Başkan, bu uğurda 6 yıldır mücadele ettiklerini, toplu sözleşme ve grev hakkı saklı kalmak kaydıyla Anayasanın 53. maddesine uygun bir sendika kanununun derhal çıkarılması gerektiğini ifade ediyordu. “Türkiye Kamu-Sen İstanbul Kuşatması”, a.g.y, s.25. 320 295 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iİki gün süren toplantının ardından bir dizi eylem planını da içeren sonuç bildirgesi kamuoyuyla paylaşıldı. Toplantıda uyarı amaçlı açlık grevi, iş yavaşlatma ve iş bırakma eylemi ile 55. Hükümeti protesto için bildiri dağıtılması ve bölgesel miting yapılmasına karar verilmişti. Toplantının sonuç bildirgesinde321 Anayasanın 53. maddesinde öngörülen sendikal hakların yürürlüğe girmesi için hükümete 11 Kasım 1997 tarihine kadar süre veriliyor, bu süre içerisinde 23 Ekim’de dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan, 24 Ekim’de DTP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, 25 Ekim’de BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, 26 Ekim’de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 27 Ekim’de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, 28 Ekim’de DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, 30 Ekim’de Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, 31 Ekim’de RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, 3 Kasım’da ise Başbakan Mesut Yılmaz’la görüşüleceği açıklanıyordu. Ayrıca TBMM Başkanı ve Cumhurbaşkanı ile de görüşülmeye çalışılacak; yapılacak görüşmelerden bir sonuç alınamaması durumunda 12 Kasım 1997 Çarşamba günü “Sendika Yasamı İstiyorum” kokartı takılacak, 18 Kasım’da il ve ilçelerde hükümet protesto edilecek, 27 Kasım’da bildiriler dağıtılacak, 6 Aralık’ta İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Konya, Kayseri, Sivas, Samsun, Trabzon, Erzurum, Malatya, Gaziantep, Antalya, Balıkesir ve Sakarya’da bölgesel mitingler yapılacaktı. Bu eylemlerin de sonuç vermemesi durumunda 20-24 Aralık 1997 tarihleri arasında uyarı amaçlı açlık grevi yapılması kararlaştırılmıştı. Başkanlar Kurulu, bu eylemlerin hiçbirinin hükümeti ve parlamentoyu uyarmaya yetmediğini görmesi halinde ise Mart 1998’de yeniden Genişletilmiş Başkanlar Kurulu bir araya gelerek iş yavaşlatma ve iş bırakma eylemleri de dâhil olmak üzere yeni eylem kararları alacaktı. Toplantıda ayrıca 28 Şubat sürecinin uygulamalarından biri olan Kesintisiz 8 Yıllık Temel Eğitim konusuna da değiniliyor ve “8 Yıllık Kesintisiz Temel Eğitim Yasası’nın din eğitimi, mesleki eğitim ve yabancı dil eğitimine darbe vurduğu, Türk Milli Eğitim Sistemi’nde 321 “Didim’den Eylem Kararları Geldi”, Kamu Çalışanları, Sayı 72, Eylül-Ekim 1997, ss.4-6. 296 Damladan Deryaya kargaşa dönemi başlattığı görüşüne vararak yasanın aksayan yönlerinin değiştirilmesi için parlamentoya çağrıda bulunulmasına” karar veriliyordu. 15. Başbakanlık Genelgesi Çıkıyor Konfederasyonun açıkladığı eylem takvimi işlerken, hükümet de yeni bir yasa taslağı hazırlamış ve bakanlıkların görüşüne sunmuştu. Ancak, Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısında alınan kararlara uygun bir şekilde yürütülen eylemler, kamu görevlilerinin sendikal haklarının bir an önce düzenlenmesini zorunlu kılıyordu. 3 Kasım günü Konfederasyon yetkilileri, ANAP Başkanlık Divanı üyeleriyle bir görüşme gerçekleştirdiler. Görüşmede, kamu görevlilerinin ekonomik sorunlarının çözülmesi isteminin yanında, en önemli konu olarak sendikal haklar ele alındı. Görüşme sonunda sendika kanununun yasalaşmasının uzun bir süreç alacağından hareketle, öncelikli olarak bir Başbakanlık Genelgesi çıkarılması prensipte karara bağlandı. Bu karara uygun olarak bir genelge hazırlandı. Başbakan Mesut Yılmaz imzasıyla tüm kamu kurum ve kuruluşlarına, valilik ve belediyelere gönderilen 20 Kasım 1997 tarihli ve 1997/70 sayılı Başbakanlık Genelgesi, 15 Haziran 1993 tarihli ve 1993/15 sayılı genelgeyi yürürlükten kaldırıyor, hâla süren yasal boşluğu kısmen doldurmak üzere, kamu yetkililerince memur sendikalarına karşı izlenecek tutum ve politikaları belirliyordu.322 Genelgede, sendika üyesi kamu görevlilerinin yazılı talepte bulunmaları halinde, sendika üyelik aidatlarının aylıklarından kesilerek sendika hesabına yatırılması, kamu görevlilerinin sendika ve üst kuruluş kurma ve bunlara üye olma girişimlerinin engellenmemesi, sendikal faaliyetlerin kısıtlanmaması, sendikal faaliyetleri nedeniyle sendika yöneticilerine ve üyelerine disiplin cezası verilmemesi, sendikaların kanunlar dâhilindeki eylemlerine genel kolluk yetkisinin kullanılarak müdahale edilmemesi ve sendikalarla diyalog ve iş birliğinin güçlendirilmesi konularına değiniliyordu. Genelgenin amacı, kamu görevlileri sendikaları kanununun çıkarılamamış olmasından dolayı oluşan yasal boşluğun doldurulmasıydı. Gülmez, a.g.e, 2002, s.301. 322 297 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- 16. Anasol-D Hükümeti’nin Hazırladığı Yasa Tasarısı ve Türkiye Kamu-Sen a) Tasarının Hazırlanması ve TBMM Gündemine Gelmesi Anasol-D Hükümeti’nin yasa tasarısı hazırlama çalışmaları 1997’nin yaz aylarında başlamış ve bu sürede dört farklı taslak hazırlanmıştı. Bunlar arasından 24 Eylül 1997 tarihli Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Taslağı ele alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bakanlıklara ve sendikalara gönderilmiş ve görüşleri talep edilmişti.323 Bakanlıklar ve sendikaların görüşlerinin alınmasından sonra, taslak üzerinde bir takım değişiklikler yapıldı ve 19 Kasım 1997’de Başbakanlığa sunuldu. Birkaç madde dışında Refahyol Hükümeti döneminde hazırlanan tasarıdan pek farkı olmayan kanun tasarısı metni 47 madde, 2 geçici madde ve 1 sayılı cetvelden oluşmaktaydı. Bu arada Türkiye Kamu-Sen, tasarının bir an önce TBMM gündemine alınması talebiyle eylemlerini artırmış, Türkiye’nin her yerinde bildiriler dağıtmaya başlamıştı. 27 Kasım 1997’de Başbakan Mesut Yılmaz, Konfederasyon yöneticileriyle tekrar bir araya geldi. Görüşme sonunda Türkiye Kamu-Sen’in ısrarları neticesinde kanun tasarısının öncelikli görüşülecek tasarılar arasına alınması kabul edildi. Başbakan Mesut Yılmaz, buna karşılık Türkiye Kamu-Sen’den eylemlerin durdurulmasını istedi. Tasarı, Başbakan’ın söz verdiği üzere 6 Ocak 1998 tarihinde TBMM Başkanlığı’na gönderildi ve 8 Ocak’ta tali komisyon olarak Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’na; esas komisyon olarak da Plan ve Bütçe Komisyonu’na havale edildi.324 b) “2000’e Doğru Kamu Çalışanlarının Sendikal Hakları” Paneli Tasarı TBMM komisyonlarında görüşülürken Türkiye KamuSen, 10 Ocak 1998’de “2000’e Doğru Kamu Çalışanlarının Sendikal Hakları” konulu bir panel düzenliyordu. Panele konuşmacı olarak, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Müsteşarı Ahmet Şar Gülmez, a.g.e, 2002, s.355. 323 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 20, Yasama Yılı 3, Cilt 47; Gülmez, a.g.e, s.358. 324 298 Damladan Deryaya gan, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nizamettin Aktay, Türkiye Kamu-Sen Genel Eğitim Sekreteri ve Türk Genel Hizmet-Sen Genel Başkanı Selver Korkut ve dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Nami ÇAGAN konuşmacı olarak katılmışlardı. Bakan Prof. Dr. Nami Çağan panelde yaptığı konuşmada, tasarının en kısa sürede yasalaşacağına dair söz veriyordu. c) Tasarının TBMM Genel Kurulu’nda Görüşülmesi Alt Komisyon ve Plan ve Bütçe Komisyonu çalışmalarında bazı değişikliklere uğrayan tasarı, sendikaların 10 hizmet kolunda örgütlenmesini öngörüyor, toplu sözleşme ve grev hakkını içermiyor; özel güvenlik görevlileri ile askeri işyerlerinde çalışan sivil memurlar ve ceza infaz kurumlarında çalışan kamu görevlileri de dâhil yaklaşık 300 bin dolayındaki kamu görevlisini sendika üyesi olamayacaklar kapsamında değerlendiriyordu. Tasarıda, kamu kurum ve kuruluşlarında işçi statüsü dışındaki bir kadro veya pozisyonda daimi surette çalışan, adaylık veya deneme süresini tamamlamış kamu görevlilerinin kamu görevlileri sendikalarına üye olabilecekleri belirtiliyordu. Sendikalara üye olmak ve üyelikten ayrılmak için noter onaylı belge şartı aranmıyordu. Aynı hizmet kolunda çalışan kamu görevlisi toplamının en az yüzde 10’ununu üye kaydetmiş bulunan sendikalara üye olan kamu görevlisinin yazılı isteği üzerine, üyenin maaşından aidat kesintisi yapılacaktı. Tasarıda toplu görüşmenin konusunu yalnızca mali ve sosyal haklarla sınırlı tutuyordu. Toplu görüşmeye kendi içinde en çok üye kaydetmiş sendikaların bağlı olduğu konfederasyon katılacaktı. Toplu görüşmenin en geç 15 gün içinde sonuçlandırılması öngörülmüştü. Türkiye Kamu-Sen, tasarı ile ilgili görüşlerini içeren bir rapor hazırlayarak Komisyon çalışmaları sırasında yetkililere sunmuştu. Bununla birlikte, gerekli bazı düzenlemelerin yapılmasının ardından tasarının derhal yasalaşmasından yanaydı. Sendika kanununun gecikmesi, her geçen gün memurların sendikacılığa olan inancını zayıflatıyor, desteğini azaltıyordu. Türkiye Kamu-Sen, bu süreçte çıkarılacak bir kanunun hem sendikaları güçlendireceği hem de kısa zaman içerisinde toplu sözleşme ve grev hakkı ile ilgili değişikliklerin yapılmasında öncülük edeceği inancını taşıyordu. 299 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IBu düşünce ile Konfederasyon yetkilileri, 15 Ocak’ta TBMM Genel Kurulu’na sevk edilen tasarının bir an önce yasalaşması için siyasi destek arayışlarına başladı. Bu çerçevede ana muhalefet partisi DYP’nin Genel Başkanı Tansu Çiller’le bir görüşme gerçekleştirildi. Görüşmede Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, “Sendika yasa tasarısının Meclisten geçebilmesi için sayısal olarak desteğe ihtiyaç vardır. DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’den muhalefet kompleksine kapılmadan bu tasarıya olan desteklerini esirgememesini istiyoruz.” diyerek taleplerini ilettiler. DYP Lideri Tansu Çiller ise kamu çalışanlarının yaşadığı sıkıntıları çok iyi bildiklerini ifade ederek, “Kamu çalışanlarının bu haklı ve zor mücadelelerinde DYP olarak onların yanında olacağız. Kamu çalışanlarının karşılaştıkları problemler karşısında duyarsız kalamayız. Bu tasarının yasalaşması için gereken desteği vereceğiz.” diyordu. Tasarının Meclis gündeminde görüşülmesi sürecinde muhalefet, toplu sözleşme ve grev hakkının tasarı metnine eklenmesini isterken, iktidar partileri, bu hakların kamu görevlileri tarafından kullanılabilmesi için Anayasa değişikliği gerektiğini vurguluyordu. ç) Tasarının Kadük Kalması ve Türkiye Kamu-Sen’in Tepkisi Tasarının Meclis’te görüşüldüğü gün 4 Mart 1998’de KESK, tasarının geri çekilmesi amacıyla Kızılay’da bir oturma eylemi gerçekleştirdi.325 KESK’in tasarı karşıtı eylemleri 5-6 Mart, 11-12 Mart ve 26 Mart’ta da sürdü. CHP ile de görüşen KESK yetkilileri, tasarının yasalaşmaması için büyük bir gayret içerisine girmişlerdi. O günlerde CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, bir ay boyunca Türkiye KamuSen’in bütün görüşme taleplerini cevapsız bırakacak ve KESK’in dümen suyunda hareket etmeyi tercih edecekti. CHP ve ANAP arasında erken seçim pazarlıkları yapılırken, KESK’in Kızılay’da gerçekleştirdiği şiddet içerikli eylemler, Kamu Çalışanları Sendikaları Kanunu Tasarısı’nın pazarlık konusu içerisine alınmasına neden oluyor, 24. maddesine kadar görüşülen tasarı, CHP’nin ısrarlı girişimleri sonucunda, önce 1 Nisan sonra da 15 Nisan 1998 tarihinde yapılan birleşimlere, komisyon ve hükümet “Kamu Çalışanları Hayatı Durduruyor”, Hürriyet Gazetesi, 04.03.1998. 325 300 Damladan Deryaya üyelerinin katılmaması nedeniyle Meclis’te görüşülmesi tamamlanamadan kadük kalıyordu. Tasarının yasalaşmamasına neden olan CHP-ANAP pazarlıklarında, genel seçimlerin öne alınarak 1999 yılı Mart ayındaki yerel seçimlerle birlikte yapılmasına karar verilmişti. CHP ve KESK’in ortak hareketiyle tasarının kadük bırakılmasına gerekçe olarak tasarıda toplu sözleşme ve grev hakkının bulunmayışı gösterilse de Türkiye Kamu-Sen, bu hakların sağlanabilmesi için Anayasa değişikliği gerektiği, Anayasa değişikliğinin de uzun bir süreç alacağı, bu sürede memurların sendika hakkını düzenleyecek bir kanuna ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor ve “Önce kanun çıksın, ardından yasal zemin üzerine oturttuğumuz sendikal haklarımızla toplu sözleşme ve grev hakkının mücadelesini birlikte verelim.” diyordu. Bu dönemde KESK’in, kanunsuz bir ortamın kendisine daha fazla hareket imkânı tanımasından dolayı tasarının karşısında olduğu düşünülüyordu. Ayrıca iki yıl önce CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve 39 arkadaşı da grevsiz ve toplu sözleşmesiz bir Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu teklifi hazırlayarak TBMM’ye sunmuştu. Dolayısıyla CHP’nin Meclis görüşmeleri sırasında öne sürdüğü toplu sözleşme ve grev hakkının verilmesi gerekçesi de Türkiye Kamu-Sen’e çok gerçekçi gelmemekteydi. CHP ve ANAP arasındaki erken seçim pazarlıklarına yasa tasarısının da dâhil edilmesi üzerine Türkiye Kamu-Sen, CHP Genel Merkezi’ne siyah çelenk bıraktı ve protesto gösterileri düzenledi. “Çelenk Bırakma” eylemi sırasında özellikle CHP Genel Sekreteri Adnan Keskin’le Konfederasyon yöneticileri arasında sert tartışmalar yaşandı. Yaşanan gerginlikler üzerine dönemin Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay, 13 Mart 1998 tarihinde Star televizyonu ana haber bültenine Adnan Keskin’le birlikte katılarak gelişmeleri özetledi:326 “CHP’den şunu istiyorduk: Sayın Genel Başkan bizim 96’daki Genel Kurulumuza geldiler. Delegelerimizin bütününden büyük alkış aldılar. Bu alkışın nedeni iki gün önce 16 Nisan 1996’da parlamentoya 39 arkadaşı ile birlikte iki kanun teklifi vermeleriydi. Bu kanun teklifi, kamu çalışanlarının bir an önce sendikal haklara kavuşmasını öneriyordu. Daha sonra 55. Hükümet bir kanun tasarısı hazırladığında CHP anlaşılmaz bir tutumla komisyonlarda bu 326 “Kamu-Sen’den Zübük Politikasına Tepki”, Kamu Çalışanları, Sayı 75, Mart 1998, s.3. 301 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Itasarının geri çekilmesi ve engellenmesi noktasında çaba sarf ettiler. Ben, Sayın Baykal’la 15 Ocak 1998’de bir telefon görüşmesi yaptım. Bu komisyonlardaki milletvekillerinin tutumunu aktardım. Kendileri bir girişimde bulundular. Sağlık Komisyonu’ndaki bu engellemeler geçiştirildi. Daha sonra Plan ve Bütçe Komisyonu’nda ve Genel Kurul’da bu tutum devam etti. Biz söylemlerine ve yazılı metinlerine sahip çıkmadıklarını gördük. Sayın Baykal’dan 1 aydan beri randevu talebinde bulundum. Bu tutumlarının doğru olmadığını ve CHP’nin Kamu-Sen camiasında önemli bir yerinin olduğunu aktaracaktım. Bu tutumdan vazgeçmelerini ve bir an önce Anayasa’da öngörülen sendikal hakların verilmesini, daha sonra da grevli ve toplu sözleşmeli sendikal haklar konusunda Sayın Baykal’ın da önerdiği gibi bir Anayasa değişikliğine gidilerek bu hakların da verilmesini talep edecektim. Bu mümkün olmadı ve biz de bu tutumları açıkça sürünce, parlamentonun gündemi tıkanarak CHP’nin de bu yasanın çıkmaması noktasında tutumunu görünce, bu noktada sadece CHP değil Fazilet Partisi’ne karşı da tavır belirledik. Ancak Fazilet Partisi grup kararı alamadı; dağıldı. Bu konuda bir engelleme yapamadı. Onu şimdilik erteledik. CHP’nin bu tutumunu ve taahhütlerini kamuoyu önünde göstermek için gittik.” Gerek Star televizyonundaki programda gerekse daha sonra katılacağı diğer televizyon kanallarında CHP Genel Sekreteri Adnan Keskin, tasarıya karşı olmalarının gerekçelerini açıklamak yerine Türkiye Kamu-Sen ve Genel Başkan’a hakaret içeren sözler sarf edecek; kamuoyunda “Zübük Davası” olarak bilinen tazminat davası sonucunda da 500 milyon TL tazminat ödemeye mahkûm olacaktı.327 17. Ankara’da Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı ve Yeni Eylem Kararları Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı’nın kadük kalması üzerine Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların genel başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve 75 il temsilcisinden oluşan Yüksek İstişare Kurulu, 25-26 Nisan 1998 tarihlerinde Ankara’da toplandı. Açış konuşmasını Genel Başkan Resul Akay’ın yaptığı ve tasarının yasalaşmaması için hükümeti tehdit eden CHP’yi sert bir dille eleştirdiği toplantıya, DTP Grup Başkanı Mahmut Yılbaş, DSP An “Zübük Davası Sonuçlandı”, Kamu Çalışanları, Sayı 87, Ağustos 1999, s.23. 327 302 Damladan Deryaya talya milletvekili Metin Şahin, ANAP Kahramanmaraş milletvekili Esat Bütün, DYP Ankara milletvekili Saffet Arıkan Bedük ile Yozgat milletvekili Yusuf Bacanlı, MHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Verkaya, FP Kahramanmaraş milletvekili Avni Doğan ve Türkiye Kamu-Sen Kurucu Başkanı Ali Işıklar da katılarak birer konuşma yaptılar.328 Toplantıda söz alan siyasiler ve Kurul üyeleri TBMM Genel Kurulu’nda 24 maddesi görüşülmüş olan sendika kanunu tasarısının CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile Başbakan Mesut Yılmaz arasındaki görüşmede geri çekilmesi konusundaki pazarlıkları çirkin bulduklarını açıklıyorlardı. Toplantı sonrasında açıklanan sonuç bildirgesinde Türkiye KamuSen’in “grevli-toplu sözleşmeli, siyaset ve yönetime katılma hakkı olan bir sendika hakkını elde etmek için başlattığı mücadele”yi kesintisiz sürdüreceği belirtiliyor; grevli-toplu sözleşmeli sendikal hakların elde edilmesi için yapılacak Anayasa değişikliğini beklemeden Anayasanın 53. maddesinde belirtilen sendikal hakların iadesinin beklendiği ifade ediliyordu. TBMM Genel Kurulu’nda 24 maddesi görüşülmüş olan sendika yasasının rafa kaldırılmasının ise Anayasa hükümlerine karşı direnme anlamı taşıdığı dile getirilmekteydi. Sonuç bildirgesinde tasarının yasalaşmaması için mücadele eden diğer memur örgütleri de eleştirilirken “Ayrılıkçı bir sendikanın sokak dayatması, CHP kılığına girerek yasama ve yürütme üzerinde tehdit ve şantaj yapmaktadır.” deniliyor; iktidar süresini birkaç ay uzatmak için bu şantajlara boyun eğdiği düşünülen ANAP, bütün olumsuzluklardan sorumlu tutuluyordu. Kamu görevlilerinin ekonomik durumlarının her geçen gün kötüleştiğine değinilen bildirgede memur maaşlarına 1 Nisan’dan geçerli olmak üzere yüzde 20, ayrıca Temmuz ayında da yüzde 50 oranında artış yapılması isteniyordu. Sonuç bildirgesinde değinilen konuların hayata geçirilmesi amacıyla yapılacak eylem ve etkinlikler de bir takvime bağlanmıştı. Buna göre; 27 Nisan-2 Mayıs 1998 tarihleri arasında basın toplantıları yapılacak, medya kuruluşları, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları Kamu Çalışanları, Sayı 76, Nisan-Mayıs 1998, ss.14-22. 328 303 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iziyaret edilecek, taleplerin dile getirildiği pankart ve afiş çalışmaları yapılacaktı. 7 Mayıs 1998’de işyerlerinde ve kent merkezlerinde vatandaşların yakasına kokart takılarak, bildiri dağıtılacaktı. 14 Mayıs 1998 tarihinde tüm illerde geniş katılımlı, kitlesel basın açıklamaları yapılacaktı. Ayrıca; 14 Mayıs-2 Haziran 1998 tarihleri arasında “Maaş Artışı ve Yasamı İstiyorum” adı altında, tüm illerde imza kampanyası başlatılmasına, 21 Mayıs’ta hükümeti halka şikayet eden bildiriler dağıtılmasına, 6 Haziran’da da tüm kamu çalışanlarının imzalayacağı “Maaş Artışı ve Yasamı İstiyorum” dilekçelerini TBMM Başkanlığı’na vermek üzere 250 bin kişilik bir miting yapılmasına karar verilmişti.329 18. 14 Mayıs 1998 Eylemleri Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı’nda alınan eylem kararları, takvime uygun bir şekilde gerçekleştirildi. 14 Mayıs’ta tüm illerde yüksek bir katılımla gerçekleştirilen eylemlerde hükümete yoğun bir eleştiri ve tepki vardı. 14 Mayıs eylemleri, İstanbul’da 3500, İzmir’de 3000, Konya’da 2500, Gaziantep, Samsun ve Adana’da 2000’er, Trabzon, Kayseri, Zonguldak, Eskişehir ve Mersin’de 1500’er, Sivas’ta ise 1000 kamu görevlisinin katılımıyla yapıldı. Bazı illerde yapılan mitinglerde renkli gösteriler yapıldı, halk oyunları oynandı ve konserler düzenlendi. Mersin’de CHP Genel Sekreteri Adnan Keskin maskesi takan memurların protesto edilmesi, büyük bir ilgiyle izlendi. Ankara’daki eyleme ise yaklaşık 10 bin memur katılmıştı. Mitingde konuşan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay, “Anayasanın buyruğunu sokak dayatması ile yerine getirmeyen milletvekillerinden hicap duyuyoruz. Yedi düvele baş kaldıran Yüce Meclis’i terörize olmuş sahte bir sendikanın sokak dayatmasına teslim edenleri kınıyoruz.” diyerek, tasarının yasalaşmamasını protesto ediyordu. Daha önce toplu sözleşme ve grev hakkı içermeyen bir sendika kanunu teklifi hazırlayarak Meclis’e sunan CHP’nin, Meclis’te görüşülen tasarıda toplu sözleşme ve grev hakkı olmamamsı nedeniyle 329 “Eylemlere Kaldığımız Yerden Devam”, Kamu Çalışanlarından İzlenim, 15 Mayıs 1998, ss.5-6. 304 Damladan Deryaya tasarıya destek vermeyeceğini açıklamasını gerçekçi bulmadıklarını ifade eden Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı, “İki yılda Anayasa değişmediğine, hukuk reformu olmadığına göre; Sayın Baykal neden değişti?” diye sordu. Kızılay Meydanı’nda yapılan mitingde CHP’nin tutumunu ve birkaç aylık koltuk uğruna şantaj ve tehditlere boyun eğen Başbakan Mesut Yılmaz’ı uyararak, bu tutumlarından hemen vazgeçmelerini isteyen Genel Başkan, CHP’nin emek düşmanı olduğunu kamuoyuna göstereceklerini belirtiyordu. Akay, Temmuz ayında memur maaşlarına yapılması düşünülen yüzde 20’lik artışın yetersiz olduğunu da ifade ederek, “Memurların maaşına Temmuz ayında yapılacak yüzde 20 artış, memuru diri diri mezara koymaktan başka bir şey değildir.” diyor ve memur maaşlarına 1 Nisan’dan itibaren geçerli olacak yüzde 20, Temmuz ayında da yüzde 50 artış yapılması talebini yineliyordu. Kamu görevlileri, 14 Mayıs eylemlerinin hükümete sarı kart eylemi olduğunu, kırmızı kartı ise 6 Haziran’daki büyük mitingde göstereceklerini ifade ettiler.330 Eylemler özellikle yerel basında son derece geniş yankı uyandırdı. 6 Haziran mitingine hazırlık niteliği taşıyan bu eylemler, amacına ulaşmış oldu. 19. 6 Haziran Büyük Miting ve Yürüyüşü (Kırmızı Kart Mitingi) Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların genel başkanları 6 Haziran tarihinde yapılacak büyük miting ve yürüyüş öncesinde düzenlenen bölge toplantılarıyla, mitinge katılımı artırmaya çalıştılar. Bölge toplantılarında, kamu görevlilerinin sorunları ve bu konuda yapılan çalışmalar anlatıldı; Anayasanın 53. maddesinde yer alan hükümlerin yerine getirilmesi için mücadele edildiği belirtildi. Bölge toplantıları Kayseri’de başladı; ardından Gaziantep, Kahramanmaraş, Adıyaman, Hatay, Adana, Şanlıurfa, İskenderun ve Osmaniye’de toplantılar gerçekleştirildi. Toplantılarda Türkiye Kamu-Sen’in Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı’nın Meclis gündeminden çekilmesine karşı olduğu 330 “Türkiye Kamu-Sen’den Hükümete Sarı Kart”, Kamu Çalışanları, Sayı 76, NisanMayıs 1998, ss.6-7. 305 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ivurgulanırken kamu görevlilerinden 6 Haziran’da yapılacak “Büyük Miting ve Yürüyüş”e geniş katılımla iştirak etmeleri istendi. Bu arada yapılacak miting için bir de afiş hazırlanmıştı. Afiş’te “Susmayacağız” başlığı altında “Memurun, emeklinin sofrasına, sendika yasasına el uzatan sülüklere, Zübüklere kırmızı kart göstermek için 6 Haziran’da haydi Ankara’ya” deniliyordu. 6 Haziran sabahında ülkenin dört bir yanından gelen yaklaşık on binlerce kamu çalışanı Tandoğan Köprüsü üzerinde toplanmaya başladı. Ankara dışından mitinge katılan memurları, Türk Eğitim-Sen Genel Basın Sekreteri Ahmet Azizoğlu, yaptığı anonsla karşılıyordu. Topluluk Tandoğan Köprüsü üzerinden Sıhhiye’ye doğru yöneldi. Mitinge katılanlar, “PKK güdümlü sendikaya hayır”, “Düzenin ve Baykal’ın güvenini kaybetmektense milletimi, halkımı kaybetmeyi tercih ederim”, “Kiziroğlu Mesut Beyi Deniz tuttu”, “Sayın Güneş Taner yüzde 20’lik artışa puro bile alınmaz”, “Mesut Bey, dün dün de bugün bugün mü?”, “Ağaca dayanma kurur, insan güvenme ölür, hükümete dayanma sonun hüsran olur”, “Atanmış hükümet terk et”, “Dayatmacı demokrasi istemiyoruz”, “Başbakanım başörtüme dokunma”, “Memursun dediler kız vermediler”, “Denize düşen yılana sarılır”, “Rize’nin yüzkarası düzenin maskarası”, “Deniz’i alana Mesut bedava” pankartları açarken, “Sürgün ve kıyımların hesabı sorulacak”, “Ankara Ankara duy sesimizi bu gelen memurun ayak sesleri” şeklinde sloganlar atıldı. Yürüyüş boyunca anons aracından “İtilip horlanmaya, sürgün ve kıyımlara ‘dur’ demek için meydanlardayız. Vurdumduymaz yöneticileri halka şikâyet etmek için meydanlardayız. Kavga etmek için değil hakkımız olanı almak için, kamu çalışanlarının cebine el uzatanlardan hesap sormak için meydanlardayız. Kamu çalışanlarının toplu pazarlık ve örgütlenme hakkı üzerinde yapılan çirkin pazarlıklara son vermek için meydanlardayız. Ondalık bir partinin millet iradesine ipotek koymasına ‘dur’ demek için meydanlardayız.” şeklinde anonslar yapılıyordu. 306 Damladan Deryaya 6 Haziran Mitingi’ne Katılan Memurlar Ankara dışından mitinge katılanlar Sıhhiye Meydanı’na ulaştığında, meydanda bekleyenlerle birlikte sayı yaklaşık 100 bini bulmuştu. Burada açılan dev Türk bayrağı etrafında toplanan on binlerce kamu çalışanı, diğer memur sendikalarının yaptığının aksine amaç dışı hiçbir slogan atmadı; hiçbir taşkınlık yapmadı. Mitingde konuşan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay, CHP Lideri Deniz Baykal ile Başbakan Mesut Yılmaz’ın bir araya gelerek Türkiye’nin siyasi geleceği üzerine pazarlık yapmasını eleştirdi ve görüşlerini “Bu ülkede başbakanlığa namzet olduğunu söyleyen Deniz Baykal’la Başbakan Mesut Yılmaz arasında yapılan çirkin pazarlık sonucu, parlamenter demokratik rejime gölge düşürülmüştür.” şeklinde belirtti. Ekonomiden siyasete, özelleştirmelerden zorunlu tasarruf kesintilerine kadar geniş yelpazede bir konuşma gerçekleştiren Genel Başkan, Temmuz 1998’de kamu görevlilerinin maaşlarına yapılması planlanan yüzde 20’lik artışı, ekonomik soykırım olarak gördüklerini ifade ederek “Kamu görevlileri bu ekonomik soykırımı kabullenmeyecektir ve idam fermanının imzalanmasına sessiz kalmayacaktır.” dedi.331 “Hükümete Kırmızı Kart”, Kamu Çalışanları, Sayı 77, Haziran 1998, ss.3-9. 331 307 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- 6 Haziran Mitingi’nden Bir Görünüm Genel Başkan’ın konuşmasının ardından miting, olaysız bir şekilde sona ererken memurların hükümete kırmızı kart göstermesi, ertesi günkü gazetelerde oldukça geniş yer aldı. Mitingi, Zaman Gazetesi “Kırmızı Kart”332 başlığı ile haber yaparken, Sabah Gazetesi’nin “Kamu-Sen Mitinginde İrticai Sloganlar Atıldı”333 şeklindeki çarpıtma haberi, Türkiye Kamu-Sen’in tepkisini çekiyordu. Bu arada Meclis Başkanlığı’na verilmek üzere kamu çalışanlarına imzalatılan, yapılacak maaş artışlarının yetersizliği ile atamalarda yaşanan adaletsizliklerin anlatıldığı ve sendikal hak talebinin dile getirildiği 803 bin 264 adet dilekçe, mitingin ardından Türkiye KamuSen Yönetim Kurulu üyeleri tarafından TBMM Başkanvekili Kamer Genç’e iletildi. Dilekçelerin tesliminde konuşan Konfederasyon Genel Başkanı açıklamasında, Türkiye Kamu-Sen’in 498 bin 742 üyeye ve 948 şubeye ulaştığını belirtiyordu. 55. Hükümet döneminde kamu çalışanlarının maaşlarında yüzde 25’lik bir erime olduğunu kaydeden Resul Akay, hükümetin verdiği sözleri hatırlatıyor ve sorunların çözümü noktasında TBMM’den yardım talebinde bulunuyordu.334 Zaman Gazetesi, 06.06.1998. 332 Sabah Gazetesi, 07.06.1998. 333 “Kamu Çalışanlarının Dilekçeleri Meclis’te”, a.g.y, ss.27-28. 334 308 Damladan Deryaya 20. Yeni Eylemler: Ağız Bantlama ve Çıplak Ayaklı Protesto Başbakan Sözünde Dur Eylemleri 6 Haziran mitinginin ardından Hükümet, kamu görevlilerine yapılması öngörülen yüzde 20 maaş artışının yeniden gözden geçirileceğini açıkladı. Türkiye Kamu-Sen’in yaptığı eylemlerin kamuoyunun desteğini alması ve hükümetin maaş artışı konusunda geri adım atması üzerine, Konfederasyondan yapılan açıklamada, “Hükümetin kamu çalışanlarına yapacağı artış oranını, yapılacak eylem ve tepkiler doğrultusunda belirleyeceği görülmektedir.” denilerek Konfederasyon Yönetim Kurulu’nun zaman darlığı nedeniyle Genişletilmiş Başkanlar Kurulu ile Yüksek İstişare Kurul toplantılarını yapamadığı, bunun yerine Başkanlar Kurulu, sendikaların genel merkez yönetim kurulu üyeleri ve Ankara’daki şube başkanlarını 15-16-17 Haziran’da toplayarak bir dizi eylem kararı aldığı belirtiliyordu. Toplantıda alınan eylem kararları 22 Haziran’da tüm il temsilcileri tarafından yapılan basın açıklamasıyla kamuoyuna duyuruldu. Buna göre, Meclis tatile girinceye ve maaş artışları belirleninceye kadar geçecek süre içerisinde yapılacak eylemler şu şekilde belirlenmişti: “Konfederasyonun kuruluş yıldönümü münasebetiyle 24 Haziran Çarşamba günü saat 11.00’de Anıtkabir ziyaret edilecek, aynı gün tüm illerde Atatürk’ün kamu görevlileri ile ilgili sözlerinin de yer aldığı basın açıklaması yapılacaktır. 25 Haziran 1998 Perşembe günü kent merkezlerinde ‘Memurları ve emeklileri enflasyona ezdirmeyeceğiz.’ ve ‘Sendika yasasını çıkaracağız.’ sözlerinin yazılı olduğu Mesut Yılmaz imzalı bez pankartlar hazırlanacak, bu pankartlar arasına ‘Başbakan sözünde dur’ pankartı konulacaktır. Eyleme katılan tüm memurlar 12.30-13.30 saatleri arasında ağızları bandajlı olarak oturma eylemi yapacaklardır. Eylem öncesinde ve sonrasında hiçbir şekilde sözlü ve yazılı bir açıklama yapılmayacaktır. Ancak eylemin yapılacağı yer, saat ve içerik önceden basın kuruluşlarına bildirilecektir. 1 Temmuz 1998 Çarşamba günü Ankara başta olmak üzere tüm illerde hükümetin sendika ve memur politikasını halka şikâyet eden bildiriler dağıtılacaktır. 309 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I‘Yüzde 20’ye hayır’ ve “Yasamız engellenemez’ yazılı gömlekler giyilerek ve ‘yalın ayakla’ kent merkezlerinde yürümek suretiyle bildiri dağıtma eylemi gerçekleştirilecektir.”335 Ankara’daki Oturma Eylemi’ne Katılım Yüksekti Eylemler öncesinde Konfederasyon Genel Merkezi’nden yazılı bir açıklama yapıldı ve kamu görevlilerinin maaşlarının son bir yıllık dönemde yüzde 25’lik bir erime yaşadığı vurgulanarak, koalisyon partilerinin verdikleri sözleri yerine getirmeleri için düşük maaş alan kamu görevlilerine yüzde 70, yüksek maaş alanlara ise yüzde 50 oranında maaş artışı yapılması talebi yinelendi. Bu açıklamanın ardından, kararlaştırılan eylemler, takvime uygun olarak başarılı bir şekilde gerçekleştirildi. Özellikle Ankara’da yapılan eylemler son derece renkli ve kalabalık oldu. 25 Haziran günü yaklaşık 2500 kişilik bir grup, ağızları bantlı bir şekilde Kızılay Meydanı’nda oturma eylemi gerçekleştirdi. Oturma eylemi başlamadan önce Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay, Anasol-D Hükümetinin işbaşına gelmesinden sonra kamu çalışanlarına verilen maaşın enflasyonun altında kaldığını belirtti ve bu durum karşısında hükümetin vurdumduymaz bir tavır içinde olduğunu vurgulayarak “Aldığı maaşla mutfak harcamalarını yapamayan memura ve emekliye yüzde 20’lik artış dayatanların insanlık anlayışlarını kaybettik Türkiye Kamu-Sen Eylemleri Sürüyor”, a.g.y, s.46. 335 310 Damladan Deryaya lerinden artık kuşku duymuyoruz.” dedi. Planlandığı üzere başkaca herhangi bir açıklamanın yapılmadığı eylemde, kamu görevlileri hükümeti alkışlarla protesto ettiler. Memurlar Kızılay’da Yalın Ayak, “%20’Ye Hayır” İlanları Dağıttılar 1 Temmuz’daki “Çıplak Ayak”lı eylem ise görülmeye değerdi. Ayaklarına “Yüzde 20’ye Hayır” yazan sendika üyeleri, çıplak ayakla Kızılay Meydanı’nda bildiri dağıtırlarken, vatandaşlar da kendilerinin ve çocuklarının ayakkabılarını çıkararak, yapılan eyleme destek verdiler. 311 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- Eyleme Kadınlar Ve Çocuklardan Da Destek Vardı “Çıplak Ayak”lı eylemde de bir konuşma yapan Konfederasyon Genel Başkanı, memuru ve emekliyi sefaletin girdabına sürükleyen, sürgün ve kıyımlarla canından bezdiren hükümeti protesto etmek için çıplak ayakla yürüdüklerini açıklayarak kamu çalışanını yok sayan iktidarı uyardıklarını söyledi. Türkiye Kamu-Sen, ayrıca 9 Temmuz’da da Başbakanlık önünde bir eylem gerçekleştirdi. Ancak bu sırada Anasol-D Hükümeti, IMF ile bir stand-by anlaşması üzerinde anlaşmıştı ve Başbakan Mesut 312 Damladan Deryaya Yılmaz, memurlara “Yüzde 20’den fazla tek kuruş bile veremem.” diyerek, memur maaşlarının daha önce öngörüldüğü oranda yapılacağını belirtti. Memur maaş artışlarının yüzde 20 olarak belirlenmesinin ardından 11 Temmuz 1998 tarihinde Konfederasyon Genel Merkezinde bir basın açıklaması yapılarak, yakın zamanda bir genel seçim yapılacak olmasına rağmen IMF ile anlaşma yapılmasının mantıklı olmadığı vurgulandı. Yapılan bütün eylemlere, emekli, memur, dul ve yetimlerin bunca tepkisine rağmen uluslararası finans kuruluşlarına verilen sözlerin tutulmaya çalışılması sonucunda, verdiği sözleri tutmayan Başbakan’ın dürüstlük sınavında sınıfta kaldığı ifade edildi.336 21. 1998 Ekonomik Krizi ve DSP, MHP, ANAP Koalisyonu’nun Kurulma Süreci 1996 yılında Türkiye’nin Tansu Çiller’in gayretleriyle Gümrük Birliği’ne girmesi, bu dönemde ekonominin gidişatını belirleyen en önemli faktörlerden bir tanesi oldu. Avrupa Birliği ülkelerinden ithal edilen mallardan alınan Gümrük Vergilerinin kaldırılması nedeniyle kamu harcamaları giderek arttı. Avrupa ülkelerine yapılan ithalat oranı, toplam ithalat oranına göre daha hızlı artış gösterirken ihracat daha az artış gösteriyordu. IMF ile yapılan Stand-by anlaşması da sona ermişti. Tüm bu gelişmeler, 1995 yılında %65,5 olan enflasyonun 1996 yılı sonunda %84,9’a yükselmesine neden oldu.337 1997 yılına gelindiğinde dış borç, dış açık ve cari açıkta rekor yükselişler görüldü. Tüm bu ekonomik göstergelerin yanı sıra 28 Şubat sürecinin yarattığı gergin ortam nedeniyle hükümetlerin sıkça değişmesi ve artan terör olayları, etkili ekonomik tedbirlerin alınmasını zorlaştırmaktaydı. Refahyol Hükümeti’nin yerine gelen Anasol-D Hükümeti, ekonomi alanında anti-enflasyonist kararlar uygulamasına rağmen ekonomik gidişatı düzeltmede başarılı olamadı. Bununla birlikte 1998’de Asya ülkelerinde yaşanan ekonomik kriz, Rusya’da Ağustos ayında yeniden patlak verdi. Dünya üretiminde ve ticaretinde daralma oldu. Bu durum Türkiye’yi de etkiledi ve yaşanan risk nedeniyle ülkeden 6 milyar dolar sıcak para çıktı. “Mesut Sınıfta Kaldı”, Kamu Çalışanları, Sayı 78, Temmuz 1998, s.28. 336 337 A. Tolga Akpınar, “Türkiye’de Ekonomik Krizler -1994, 1998-1999 ve 2001 Krizleri”, Sinestezi E Dergi, http://sinestezi.wordpress.com/2009/04/04/turkiye-de-ekonomikkrizler-1994-1998-1999-ve-2001-krizleri/ (02.05.2012) 313 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I1998 yılının Kasım ayında, Türk Ticaret Bankası’nın özelleştirilmesine Başbakan Mesut Yılmaz’ın bilgisi dâhilinde mafyanın karıştığı iddiaları üzerine CHP’nin Hükümete verdiği desteği çekmesi sonucunda, Anasol-D Hükümeti düşüyordu. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti kurma görevini Fazilet Partisi (FP) Genel Başkanı Recai Kutan ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’den önce DSP lideri Ecevit’e veriyordu. Uzun görüşmeler, hükümet kurmayı imkânsız hale getirince DYP lideri Tansu Çiller, Ecevit’in kuracağı azınlık hükümetine destek vereceklerini açıklıyor, Türkiye’yi seçimlere kadar hükümetsiz bırakmayacaklarını ifade ediyordu. 16 Ocak 1999’da Bülent Ecevit Başbakanlığında, ülkeyi 18 Nisan seçimlerine götürmesi için bir azınlık hükümeti daha kuruldu. Bülent Ecevit’in azınlık hükümeti döneminde terörist Abdullah Öcalan, Kenya’da yakalandı. Bunun sonucunda IMKB rekor yükselişe geçti, ülkede bayram havası esiyordu. 18 Nisan 1999’da gerçekleştirilen genel seçimlerde, DSP yüzde 22,17 oy alarak birinci parti olurken, MHP de kimi çevrelere göre büyük bir sürprize imza atıyor ve yüzde 17,98 oyla seçimlerden ikinci parti olarak çıkıyordu. FP yüzde 15,41; ANAP yüzde 13,22 ve DYP de yüzde 12,01 oy alarak TBMM’de temsilci bulundurmaya hak kazanırken, özellikle kamu görevlileri sendikaları kanunu çalışmaları sırasında ANAP lideri Mesut Yılmaz’la anlaşarak kanun tasarısının TBMM görüşmelerinin yarıda kalmasına neden olan ve Türkiye Kamu-Sen’in büyük tepkisini çeken CHP, yüzde 8,71 oyla ülke barajını geçemiyor ve Meclis dışında kalıyordu. Genel seçimlerin ardından Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti kurma görevini DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’e verdi. Ortaya çıkan Meclis aritmetiğine göre iki partinin dahi, dışarıdan destek almadan bir koalisyon hükümeti oluşturması mümkün değildi. Yapılan görüşmeler sonucunda DSP, MHP ve ANAP, Bülent Ecevit’in başbakanlığında bir koalisyon kurulması konusunda anlaştılar. Bülent Ecevit 28 Mayıs 1999’da TBMM’de yaptığı konuşmayla hükümet programını açıkladı ve güvenoyu aldı. Bir uzlaşma ve atılım hükümeti olarak kurulan 57. Hükümet, göreve başlar başlamaz Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin sivilleştirilmesi, Bankalar Kanunu, “Uluslararası Tahkim”i öngören Anayasa değişikliği ve Sosyal Güvenlik Reformu gibi önemli konularda yeni yasaların çıkmasını 314 Damladan Deryaya sağlayacak, 1999 yılı Helsinki Zirvesi’yle başlayan Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde uygulayacağı ekonomik istikrar programı ile enflasyonla mücadelede önemli gelişmeler kaydedecekti. 57. Hükümet programında ayrıca “Çağdaş görev ve iş tanımlarına göre, kamu görevlilerinin sendikal haklarının düzenlenmesi de gerçekleştirilecektir.” denilmekte, hükümetin “Çalışma yaşamında barışın korunmasına ve sendikal hakların uluslararası standartlara kavuşturulmasına önem vereceği ve kamu görevlilerinin sendikal haklarının geliştirileceği” 338 vurgulanmaktaydı. 57. Hükümetin kurulmasının ardından Türkiye Kamu-Sen tarafından genel seçim sonuçlarının değerlendirildiği bir açıklama yayınlanıyor ve seçmenlerde bir demokrasi kültürünün oluştuğu ve geliştiği belirtiliyor, önceki dönemde kamu görevlilerinin sendikal haklarının önünü tıkayan partilerin, büyük bir oy kaybına uğramasına önemle vurgu yapılıyordu.339 Konfederasyonun açıklamasında “Örgütlenme, toplu pazarlık, grev, siyaset ve yönetime katılma haklarını içeren bir sendikal haklar talebinin mücadelesini veriyoruz. Özellikle ve öncelikle kamu çalışanlarının Anayasa’nın teminatı altındaki toplu pazarlık hakkını, üyeleri adına yargıya gitme hakkını içeren kanunun bir an önce yasalaşmasını beklemekteyiz.” şeklindeki taleplere de yer verilmişti.340 22. Emek Zirvesi ve İşçi ve Memur Sendikaları Konfederasyonlarıyla Ortak Açıklama Ekonomik krizin etkisini iyice artırması, çalışma hayatında giderek kronikleşen ve bir türlü çözüme kavuşturulmayan sorunlar için ortak çözümler üretmek amacıyla, sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek baskı grubu oluşturma zorunluluğu ortaya çıkmıştı. Özellikle Ekim 1998 ve Ocak 1999 maaş zamlarının belirlenmesinin ardından, ortak hareket etmenin sorunların çözümünde daha faydalı olacağı düşüncesi ağırlık kazandı. Aslında bu dönemde Türkiye Önsal ve Ekinci, a.g.e, ss.1032-1034. 338 339 “Akay: Kamu Çalışanları Seçimlerde Görevini Yaptı”, Kamu Çalışanları, Sayı 85, Nisan 1999, s.20. a.g.y, s.21. 340 315 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IKamu-Sen’in önderliğinde, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti, Tüm Sivil Emekliler Derneği ve Tüm Bağ-Kur Emeklileri Derneği’nin de yer aldığı Memur ve Emekli Platformu kurulmuş ve birçok defalar toplanarak çeşitli kararlar alınmış ve kamuoyuna duyurulmuştu. Ancak bu birlikteliğin daha geniş çerçeveli olması planlanıyordu. Küresel kriz, enflasyon, hayat pahalılığı, kötü çalışma şartları ve sorunlardaki tırmanma, ihtilafların tartışılması yerine ittifaklarda bir araya gelme ilkesi çerçevesinde geniş katılımlı bir birliktelik oluşmasını sağladı. Bu anlayış içerisinde 1999 yılının Ocak ayının son Çarşamba günü, çalışan kitlesine yeni kazanımlar, yeni açılımlar ve yeni umutlar getirme amacı taşıyan bir buluşma gerçekleşti. 27 Ocak 1999 günü üç işçi (Türk-İş, Hak-İş ve DİSK) ve üç memur sendikaları konfederasyonu (Türkiye Kamu-Sen, Memur-Sen ve KESK), Hakİş’in ev sahipliğinde yapılan toplantıda bir araya geldi. Toplantıda çalışanların yaşadığı sorunlar, çözüm yolları ve çözüme ulaşmada kullanılacak yol ve yöntemler görüşüldü. Basına açık olarak gerçekleştirilen toplantıdan sonra yaklaşık üç saat süren ve çok sert tartışmalara sahne olan basına kapalı toplantıda, sonuç bildirisi üzerinde anlaşma sağlanarak çalışanların kısa vadede çözüm bekleyen ortak sorun ve talepleri kamuoyuna duyuruldu. Sonuç bildirisinde Türkiye Kamu-Sen’in üzerinde durduğu konulara özellikle yer verildi. Zorunlu tasarrufun kaldırılması ve güncel faizleriyle birlikte hak sahiplerine ödenmesi, vergi iadesinin kapsamının genişletilmesi, sürgün ve kıyımların durdurulması, kamu çalışanlarının Ekonomik ve Sosyal Konsey’de temsil edilmesi ile grevli-toplu sözleşmeli sendikal hakların sağlanması konuları bildiride ağırlıklı olarak yer aldı. Bildiride özgür birey, örgütlü toplum, demokratik ve sosyal devlet anlayışının yaygınlaşması ve güçlendirilmesinin önemine dikkat çekilerek Anayasa ve diğer mevzuatta tüm çalışanları ilgilendiren anti demokratik düzenlemelerin kaldırılması ve çalışma mevzuatının ILO sözleşmeleri ile uyumlu hale getirilmesi istendi. Böyle bir birliktelik, özellikle Türkiye Kamu-Sen ve KESK’i aynı platformda buluşturması açısından son derece önem taşımaktaydı. Bu bildirgeyle, 1997 yılında alınan bir genel kurul kararı ile Türkiye Kamu-Sen’in yer aldığı platformlara katılmamayı kararlaştıran KESK, Türkiye Kamu-Sen’le aynı bildirinin altına imza atmak zo316 Damladan Deryaya runda kalırken içinde bulunduğu çelişki ve açmazı da bir anlamda gözler önüne seriyordu.341 23. Türkiye Kamu-Sen’den ICFTU’ya Üyelik Başvurusu ve KESK’in Tutumu Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, sendikal mücadelenin uluslararası alana da taşınması gerektiği gerçeğinden yola çıkarak, 29 Nisan 1999’da kısa adı ICFTU olan Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na yazdığı bir dilekçeyle üyelik başvurusunda bulundu. ICFTU’dan gelen 20 Mayıs tarihli cevabi yazıda, Konfederasyonun üyelik başvurusunun kayda alındığı ve bu konudaki gelişmeler hakkında daha sonraki süreçte bilgi verileceği belirtilmekteydi.342 Ancak daha sonra ICFTU’dan, Türkiye Kamu-Sen’in üyelik başvurusunun sonuçlanmadığına dair bir bilgilendirme yapılacaktı. Konfederasyon’un başvurusunun neden kabul edilmediği ise yıllar sonra “ICFTU Genel Sekreterliği tarafından ICFTU Yönetim Kurulu’nun 9-10 Aralık 2005 günleri Hong-Kong’da yapılan toplantısına sunulan gizli raporda”343 açıklığa kavuşuyordu. Rapordaki değerlendirmede özellikle şu ifadeler son derece dikkat çekiciydi: “Türkiye, Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen. Bu iki başvuru 1999 yılından beri henüz karara bağlanmamıştı. Bir sekreterya misyonu 1516 Kasım 2005 tarihlerinde Türkiye’yi ziyaret etti ve başvurucularla olduğu kadar ICFTU’nun dört üyesiyle görüşmeler yaptı. Türk-İş ve Hak-İş, her iki başvuru sahibinin de üyeliğini destekledi ve bunun hareketin bütünlüğüne katkıda bulunacağını belirtti. KESK ve DİSK ise… Kamu-Sen’in de, devletin bütünlüğü ideolojisini savunduğu ve bunun da azınlıkların haklarını reddettiği gerekçesiyle… üyeliğine kesin bir biçimde itiraz etti.” Böylece Türkiye Kamu-Sen’in, devletin bütünlüğünü savunduğu gerekçesiyle uluslararası bir kuruluşa yaptığı üyelik başvurusu kabul edilmemiş oluyordu. Bu iki konfederasyonun Türkiye Kamu-Sen’le ilgili itiraz noktalarının sendikal konular olmaması son derece dik “Emek Zirvesi”, Kamu Çalışanları, Sayı 82, Ocak 1999, s.2. 341 “Türkiye Kamu-Sen ICFTU’ya Üye Oluyor”, Kamu Çalışanları, Sayı 86, Mayıs 1999, s.22. 342 Canan ve Yıldırım Koç, a.g.e, 2010 (b), ss. 27-28. 343 317 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ikat çekicidir. Aslında bu durum, Türkiye’de sendikal hareketin, etkisi altında kaldığı siyasal ideolojileri ve sendikal haklar ile milli konulara yaklaşımı konusundaki içler acısı halini de açıkça ortaya koymaktadır. 24. Türkiye Kamu-Sen Abdullah Öcalan Davası’na Müdahil Oluyor 1984 yılında başlayan terör eylemlerinde, vatandaşlara hizmet götürmekle görevli olan ve aralarında öğretmen, tarım-orman, büro, yerel yönetim, sağlık ve haberleşme sektöründe çalışanların da bulunduğu 247 kamu görevlisi şehit edilmişti. Terörist Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesinin ardından, 23 Şubat’ta tutuklanması sonrasında idam istemiyle yargılandığı davaya, Türkiye Kamu-Sen’e bağlı Türk Haber-Sen ve Türk Eğitim-Sen, “Karda kışta, zor şartlar altında çalışan ve terör örgütü tarafından katledilen kamu görevlileri adına” mağdur sıfatıyla müdahil olmak için Ankara 2 no.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne (DGM) başvuruda bulundular. Bunun yanında Türkiye Kamu-Sen Genel Merkez Yönetim Kurulu üyeleri olarak şehit edilen memurlar ve bütün Türk halkının mağdurları adına Türk İmar-Sen Genel Başkanı Ahmet Yaşar, Türk Tarım Orman ve Gıda-Sen Genel Başkanı Yücel Coşkun, Türk Büro-Sen Genel Başkanı Fahrettin Yokuş ve Türk Genel Hizmet-Sen Genel Başkanı Selver Korkut da davaya müdahil olmak için Konfederasyon adına başvuruda bulundular. 30 Nisan’da yapılan duruşmada Türkiye Kamu-Sen ve sendikaların talebi yerinde bulundu ve davaya müdahil olmaları yönünde karara varıldı. Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, kamu görevlilerinin hak ve çıkarlarının her platformda korunması gereğinden yola çıkarak, Türkiye’de bir ilke imza attılar ve şehit edilen kamu görevlileri adına, 31 Mayıs 1999’da başlayan “Öcalan Davası”na müdahil olarak katıldılar. Konfederasyon adına mahkemeye katılan heyet, mahkeme başkanından söz isteyerek kamu görevlilerinin terör nedeniyle yaşadığı mağduriyetleri ve şikâyetleri iletti. Heyet adına söz alan genel başkan, terör örgütü tarafından şehit edilen kamu görevlilerinin vatandaşlara eğitim, sağlık, haberleşme, mühendislik gibi temel kamu hizmetlerini götürdüğünü, bugüne kadar bölge insanının kardeşlik ve dayanışma 318 Damladan Deryaya ruhu içinde birbirleriyle barışık bir biçimde yaşadıklarını ancak terör örgütünün eylemleri sonucunda huzurun yok olduğunu, bölgede yaşanan terör olaylarının yalnızca silahlı kuvvetlere yönelik olarak değil sivil halka da yönelik olduğunun hayatını kaybeden 5 binden fazla sivil vatandaştan anlaşıldığını belirterek, davanın görüldüğü mahkemeden; bu bölgede şehit edilen kamu görevlilerinin ailelerinin görmüş olduğu maddi ve manevi zararların telafisi ve bu olayların sorumlusu olanların en ağır şekilde cezalandırılmasını talep etti.344 Türkiye Kamu-Sen ve bağlı sendikaların genel başkanları ve yönetim kurulu üyelerinden oluşan geniş bir ekip, birçok kamu görevlisi ile birlikte 29 Haziran 1999’da Abdullah Öcalan’ın idam cezasına çarptırılmasıyla son bulan duruşmaları, İmralı’da aralıksız olarak takip ettiler. Türkiye’de ilk defa bir sivil toplum kuruluşu, bir davaya müdahil olarak katılıyor, bu durum kamu çalışanları tarafından takdirle karşılanıyordu. Dava sonucunda Konfederasyon yetkilileri düşüncelerini “Biz Türkiye Kamu-Sen olarak Öcalan Davası’nı başından sonuna kadar dikkat ve hassasiyetle izlerken diğer sivil toplum örgütlerinin hiçbirini yanımızda görememek, bizleri ziyadesiyle üzdü.” şeklinde ifade ediyorlardı.345 25. Banaz’da Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, emekli yaşının kadınlarda 60, erkeklerde 62 olmasını; prim ödeme gün süresinin ise 10 bin 800’e yükseltilmesini öngören bir Sosyal Güvenlik Reform Tasarısı hazırlamıştı. Bu arada IMF ile yeni bir stand-by anlaşması yapılmıştı ve anlaşmaya göre en kısa sürede kamu harcamalarının kısılması, sosyal güvenlik açıklarının kapatılması gerekiyordu. Bu doğrultuda hazırlanan Tasarı, emeklilik yaşını yükseltmekle kalmıyor, halen çalışmakta olanların kazanılmış haklarını da elinden almayı hedefliyor, emekli olma şartları ile emeklilere aylık bağlama esaslarını da düzenliyordu. Tasarı yürürlüğe girdiği gün, emekliliği a.g.y, ss.30-32. 344 Nurettin Aktepe, “Bir Müdahilin Günlüğünden”, Kamu Çalışanları, Sayı 87, Ağustos 1999, s.26. 345 319 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ine bir gün kalan bir çalışan bile en az 2 yıl daha prim ödemek zorunda kalacaktı. Zarar eden sosyal güvenlik kuruluşlarının daha fazla zarar etmesini önlemek, bütçeye yük olan açıklarını kapatmak, kayıt dışı istihdamı kayıt altına almak ve işsizlik sigortası sağlamak gibi gerekçelerle kamuoyuna takdim edilin tasarı, başta sendikalar olmak üzere sivil toplum örgütlerinin yoğun tepkisini çekmekte gecikmedi. Kamuoyunun tepkiyle karşıladığı tasarı, yeniden düzenlenerek emeklilik yaşı kadınlarda 58, erkeklerde 62’ye, prim gün süresi ise 8 bin 300 güne indirilerek ve tasarıya işsizlik sigortası da dahil edilerek önce Bakanlar Kurulu’na, ardından TBMM’ye sunuldu. Tasarının emeklilik yaşını yükselten maddeleri nedeniyle, sivil toplum kuruluşları getirilmek istenilen sisteme “Mezada Emeklilik” adını vermişti. 19-20 Haziran 1999 tarihlerinde Uşak’ın Banaz ilçesinde gerçekleştirilen Türkiye Kamu-Sen Yüksek İstişare Kurulu (YİK) toplantılarının beşincisine de “Mezarda Emeklilik” tartışmaları damgasını vurdu. Kurul çalışmaları iki gün sürdü; alınan kararlar ve sonuç bildirisi, Ankara’da yapılan bir basın toplantısı ile Genel Başkan Resul Akay tarafından 21 Haziran’da Konfederasyon genel merkezinde kamuoyuna açıklandı. Yeni kurulmuş olan Hükümet’ten beklentilerin sıralandığı ve yaşanan gelişmelerin değerlendirildiği sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer veriliyordu:346 “Türkiye Kamu-Sen; fedakârlığı memurdan ve emekliden bekleyen hükümet anlayışını kınamakta ve ayıplamaktadır. Türkiye Kamu-Sen; 57. Hükümet’in basına sızdırdığı 10’lu ve 20’li artışlara asla razı olmayacaktır. Hükümet’ten 10’lu ve 20’li artışlarla memurların ‘sinir ve öfke katsayısını’ arttırmamasını beklemektedir. Türkiye Kamu-Sen; büyük umutlar beslenerek kurulan 57. Hükümet’in maaş artışı politikasını yeniden gözden geçirmesi, seçim taahhütlerini yerine getirebilmesi için kamu görevlileri ile ‘diyalog ve uzlaşı’ içerisinde çalışması gerektiğini hatırlatmayı görev saymaktadır. Türkiye Kamu-Sen; her zaman makul ve meşru taleplerin takipçisi olmuştur. Temmuz ayında yapılacak maaş artışlarında da yine makul ve meşru taleplerin savunuculuğunu yapmaktadır. 346 “Türkiye Kamu-Sen Beşinci Yüksek İstişare Toplantısı Banaz’da Yapıldı”, a.g.y, ss.1012. 320 Damladan Deryaya Türkiye Kamu-Sen; kamu işçilerine bir nebze soluk aldıran 27 Mart 1999 tarihli ‘Kamu Toplu İş Sözleşmesinin ‘ imzalanmasını ve sendika hakkının önemini bir kez daha vurgulayan kamu toplu sözleşmesini hayata geçiren Türk-İş’i kutlamaktadır. Türkiye Kamu-Sen; 57. Hükümet’i, kamuda benimsediği ücret politikasının diğer çalışanlara da aynen yansıtılacağını ivedi olarak açıklamaya davet etmektedir. İşçi ve memur arasına ‘haset ve husumet’ sokan Hükümet’in maaş politikasını gözden geçirmesini beklemektedir. Türkiye Kamu-Sen; 57. Hükümet’ten kamu toplu sözleşmeleri ile kamu kesiminde sağlanan ücret iyileştirmesini kamu görevlilerine de yansıtılacağına dair açıklamayı ivedi olarak beklemektedir. Kamu toplu sözleşmeleri ile 1 Ocak 1999 tarihinden geçerli olmak üzere yapılan iyileştirme şöyledir: 90 ila 100 milyon lira arası ücretlere 9 milyon lira, 100 ila 110 milyon lira arası ücretlere 8 milyon lira, 110 ila 120 milyon lira arası ücretlere 7 milyon lira, 120 ila 130 milyon lira arası ücretlere 6 milyon lira, iyileştirme yapıldıktan sonra tüm ücretlere yüzde 30 artış yapılmış ve ayrıca 15 milyon liralık ilave iyileştirme yapılmıştır. Bu ücretlere 1 Temmuz 1999 tarihi itibari ile DİE Tüketici Fiyatları Endeksi üzerine 5 puanlık ilave yapılması da karara bağlanmıştır.” Konfederasyon yetkilileri ayrıca kamu işçilerine yapılan oranda bir maaş artışının memurlara da yapılmaması durumunda bir dizi eylem planlıyor ve bu planlarını şu şekilde açıklıyorlardı: “Türkiye Kamu-Sen; kamu toplu sözleşmeleri ile yapılan iyileştirmenin memur kesimine de yansıtılacağına dair açıklamayı yapmaması halinde aşağıdaki eylem hemen yapılacaktır. 23 Haziran 1999 tarihinde 57. Hükümet’in adaletsiz ücret politikası tüm illerde kitlesel gösterilerle protesto edilecektir. 24 Haziran tarihinde Konfederasyonumuzun kuruluş yıl dönümü etkinlikleri çerçevesinde tüm illerde Atatürk anıtlarına çelenk bırakılarak, saygı duruşunda bulunulacak ve bilahare valilik makamı ziyaret edilecektir. 321 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IAnkara’da ise saat 11.30’da Anıtkabir ziyaret edilecek ve 57. Hükümet önce Ata’ya, saat 13.00’de de Sayın Cumhurbaşkanımıza şikâyet edilecektir. 29 Haziran 1999 tarihinde Bakanlar Kurulu üyelerine yönelik ‘kitlesel faks eylemi’ ile kamu toplu iş sözleşmelerinin memurlara da sağlanması talep edilecektir. 30 Haziran 1999 tarihinde tüm illerde ‘Açlığa Hayır’ mitingleri yapılarak Hükümet’in insafsız maaş politikasını en sert biçimde protesto edecektir.” İstişare toplantısında, kamu görevlilerinin örgütlenme sorunları ile birlikte sosyal güvenlik alanında yapılması planlanan değişiklikler de masaya yatırılmış ve “Mezarda Emeklilik” ile ilgili konular sonuç bildirgesinde şu şekilde değerlendirilmişti: “Türkiye Kamu-Sen; kamu görevlilerine örgütlenme, grev, toplu sözleşme ve siyaset hakkı içeren sendikal hakların tanınması için Anayasa’nın 53. maddesi ile öngörülen Anayasal hakların en kısa zamanda tanınmasını Hükümet’ten ve parlamentodan talep etmektedir. Türkiye Kamu-Sen; 55. Hükümetçe dördüncü, 56. Hükümetçe ikinci öncelikli yasa tasarısı arasında sayılan memur sendikaları yasa tasarısının, yedi öncelikli yasa tasarısı arasında yer almamasına bir anlam verememiştir. Türkiye Kamu-Sen; Hükümet’in bu eksikliği gidermesini beklemektedir. Aksi takdirde 57. Hükümet’i de ‘Anayasa suçu’ işleyen bir hükümet olarak göreceğini ve her türlü tepkiyi meşru sayacağını şimdiden ilan etmektedir. Türkiye Kamu-Sen; bu sürecin hızla tamamlanması için, TBMM içtüzüğünün 77. maddesi gereğince TBMM Başkanlığı’na bir hükümet tezkeresi gönderilmesi suretiyle eski tasarının komisyonlarda görüşülmesinin sağlanmasını beklemektedir. Türkiye Kamu-Sen; Hükümet Programı’nda yer alan ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesinin hayata geçirilmesi için Hükümet’i, sosyal taraflarla birlikte 657, 399 ve diğer personel mevzuatında düzenlemeler yapmaya davet etmektedir. Türkiye Kamu-Sen; sürgün ve kıyıma tabi tutularak mağdur edilen ve mağduriyetleri yargı kararı ile kesinleşen kamu görevli322 Damladan Deryaya lerinin, hak kayıplarının giderilmesi, hukuk devletinde yargı kararını hiçe sayan yöneticiler hakkında yasal işlem başlatılması ve 57. Hükümet’in, bugüne kadar verilmiş ancak uygulanmamış olan yargı kararının uygulanacağını deklare ederek kamu görevlilerini rahatlatması beklenmektedir. Türkiye Kamu-Sen; 57. Hükümet’in, hazırlamakta olduğu Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısında, sosyal tarafların biri olan kamu çalışanlarını dışlayan tutumunu derhal değiştirmesi beklenmektedir. Türkiye Kamu-Sen; emeklilik yaşının 58, 60 ya da 60, 65 olması yönündeki önerileri kabul edilmez bulmaktadır. Türkiye Kamu-Sen, bugünkü şartlar içerisinde yaş sınırının en fazla 50, 55 olmasını uygun görmektedir. Sosyal güvenlik kurumlarındaki krizin önlenmesinin ‘mezarda emeklilik’ anlayışı ile değil, kayıt dışı istihdamın kayıt altına alınması ve tahsil edilemeyen primlerin anapara ve faizi ile birlikte tahsil edilmesinin sağlanması ile çözüleceğine inanmaktadır. Türkiye Kamu-Sen; siyasi kayırmacılığın önüne geçilmesi için ilk defa memuriyete gireceklere merkezi bir sınav uygulanmasından yanadır. Ancak yazılı sınavdan sonra mülakat sınavının yapılması halinde, siyasi kayırmacılığın önüne geçilmesi konusunda endişelerimiz bulunmaktadır. Vatandaşlarımız arasında iltimas ve kayırmanın yazılıda değil mülakat sınavlarında yapıldığına dair bir kanaat bulunmaktadır. Siyasi kayırmacılığın önlenebilmesi için Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Müdürlüğü’ne alınacak personele uygulanan mesleki yeterliliğin belirleneceği türde bir mülakat sınavı yapıldıktan sonra, yazılı sınavın merkezi ve tek dereceli olarak yapılması durumunda, siyasi kayırmacılığın ve torpilin ortadan kalkabileceğini düşünmektedir. Türkiye Kamu-Sen; memuriyette unvan yükselmesine ilişkin yönetmelik değişikliği ile de siyasi kayırmacılığı önlemek yerine, bugüne kadar takdire dayalı olarak yapılan unvan yükselmelerinin haksız bir şekilde güvence altına alındığına inanmaktadır. Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olan bu durumun düzeltilmesi için adaylara bir süre hizmet içi eğitim verilmesi ve arkasından da yalnızca yazılı sınava tabi tutulmasını savunmaktadır. Sınavda başarı gösteremeyen unvan sahiplerine de şahsa bağlı kadro ihdas edilmek suretiyle hak kaybının önüne geçilebileceğini düşünmekteyiz. 323 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IYükselme yönetmeliği ile ortaya çıkan bu haksızlığın giderilmesi için konuyu Sayın Başbakan’a iletmeye, sonuç alınamaması halinde yönetmeliğin iptali için yargı yoluna gitmeye karar verilmiştir.” 26. Kamu Görevlileri Sendikaları Hakkında Başbakanlık Genelgesi Anayasa hükmüne rağmen kamu görevlilerinin sendikal haklarını düzenleyecek kanunun gecikmesi ve 1997 yılında yayımlanan Genelge’nin uygulanmasında sorunlar yaşanması; sendikal faaliyetlerde de büyük sıkıntılara neden olmaktaydı. Banaz’daki İstişare Toplantısı’nın ardından 20 Haziran 1999’da Konfederasyon yetkilileri, Başbakan Bülent Ecevit’e bir ziyaret gerçekleştirerek sorunları dile getirdiler ve yasa çıkıncaya kadar kurumlardaki sendikal faaliyetlerin önünü açacak bir “Sendika Genelgesi” yayımlanmasını talep ettiler. Bu ziyaretin ardından 5 Ağustos 1999 tarih ve 1999/14 sayılı bir genelge yayımlandı. Bu Genelge de bundan önceki genelgeler gibi uluslararası ve ulusal hukuk alanındaki gelişmeleri özetliyor, örgütlenme özgürlüğünün temel insan haklarından olduğuna vurgu yapıyordu. Genelge bir anlamda var olan yasal boşluğu doldurmak üzere çıkarılmıştı.347 Genelge; “Kamu görevlilerinin sendika ve konfederasyonlar şeklinde örgütlenmelerine engel olunmaması, sendikal çalışmaları nedeniyle sendika yöneticilerine ve üyelerine karşı disiplin cezası uygulanmaması, sendikaların olağan ve olağanüstü genel kurullarının yapılmasında zorluk çıkarılmaması, sendikaların kendilerini ve çalışmalarını tanıtıcı yayınlar yapma, toplantılar düzenleme, sosyal, kültürel ve sanatsal etkinliklerde bulunmalarının yasaklanmaması, sendika üyesi kamu görevlilerinin yazılı başvuruları halinde üyelik aidatlarının aylıklarından kesilerek sendika genel merkezlerince belirlenecek sendika hesabına aktarılması, sendikaların çalışmalarını yürütebilmesi için olanaklar ölçüsünde fiziki mekan ile sendikal çalışmalarla ilgili duyurularını asacağı ilan panosu sağlanması, gerektiğinde sendika yöneticileri ile diyaloğa girilerek görüş ve önerilerinin alınması, işbirliği yollarının aranması” gibi konularda sendikal faaliyetlere kolaylık sağlıyordu. Gülmez, a.g.e, 2002, s.304. 347 324 Damladan Deryaya 27. Mezarda Emeklilik ve Memur Maaş Zamlarına Tepkiler Kamu çalışanlarının Haziran ve Temmuz aylarındaki en önemli gündemi, maaşlara yapılacak artış ile “Mezarda Emeklilik” olarak adlandırılan Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı ile getirilmeye çalışılan yeni düzenlemelerdi. Hükümet tarafından basına sızdırılan, memur maaşlarına yüzde 10 ile yüzde 20 arasında zam yapılacağı haberi, memur ve emekliyi sokağa dökmeye yetti. İki ay boyunca memurlar ve emekliler her fırsatta örgütlü güçlerini çeşitli eylem ve etkinliklerle ortaya koydular. Türkiye KamuSen’in Ankara ve İstanbul mitingleri ise bir başka güzeldi. Kitleler alanlara sığmadı. İlk eylem Kızılay Sakarya Caddesi’nde yapıldı. Yakıcı öğle sıcağına rağmen binlerce memur ve emekli alanı doldurmakla kalmadı, ara caddelere sarktı. Emekli derneklerinin genel başkanları ile Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu da eyleme destek verenler arasında bulunuyordu. Genel Başkan Resul Akay alana geldiğinde kalabalık daha da hareketlendi ve “İşte Başkan işte sendika!”, “Türkiye sevdamız, ekmek için kavgamız.” sloganları atıldı. Genel Başkan, “Hükümet’in memur ve emekliye dayattığı yüzde 10’lu ve 20’li maaş artışlarını protesto etmek için bugün Türkiye’nin meydanlarını dolduran aziz kamu çalışanları” diye başladığı konuşmasında Hükümet’i uyarıyor ve “Memuru, emekliyi açlığa mahkûm etmek için bahane aramaktan vazgeçin. Kamu çalışanlarına sığınmacı gibi davranan, onlara üvey evlat muamelesi yapan iktidarlara bir bakın. Memuru, emekliyi yok sayanların hazan yaprağı gibi döküldüklerini gözünüzün önüne alın.” diyordu.348 57. Hükümet’e karşı yapılan ilk eylem, hem Ankara’da hem de taşrada ses getirmekte gecikmedi. Memur ve emekliler telefon ve fakslarla Türkiye Kamu-Sen’e destek verirken, “Bütçede yüzde 10 zam bile verecek para yok” diyen Mesut Yılmaz’a tepkilerini gösterdiler. Bir hafta sonra 30 Haziran günü Sakarya Caddesi, Türkiye KamuSen’in yeni bir eylemine tanıklık ediyordu: “Açlığa Hayır”. Eyleme katılanlar, hınca hınç dolu alana sığmayınca kalabalık bir yandan Ziya Gökalp Caddesi’ne bir yandan da Kızılay’a doğru taşmaya baş “Bu Taksimi Kurt Yapmaz Kuzulara Şah Olsa”, a.g.y, s.16. 348 325 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ilamıştı. On binlerce memur ve emekli kendi yazdıkları dövizlerle miting alanına doğru yürürken geç kalanlar, slogan ve konuşmaları megafonlardan takip etmeye çalıştı. Hükümet’in Düşük Maaş Artışını Protesto Eden Memurlar Eyleme destek verenler arasında bulunan Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, alandakileri selamlayarak, Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısına katılmak için ayrıldı. Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu ise cep telefonundan DİSK’in yeni Genel Başkanı Vahdettin Karabay’la konuşuyordu: “Yakınlardaysan gel, müthiş bir kalabalık var.” Her köşede memur ve emekliler adeta tiyatro sahnesi kurmuş gibi sorunlarını ifade etmeye çalışıyordu. Kimi boş tencerelerde taş kaynatıyor, kimi belden yukarısını soyunarak memurluğun nişanesi kravatını yakıyor, kimi halay çekiyordu. Emekli derneklerinin genel başkanları da eyleme katılmışlardı. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı, alkış tufanı altında yaptığı konuşmada Hükümet’in öngördüğü yüzde 10-20 arasındaki maaş zammını kabul etmeyeceklerini bildiriyor, “Memurlar ve emekliler olarak 10’lu artışları alerjik, 20’li artışları ‘muzır’ ilan ediyoruz.”349 diyordu. Sosyal güvenlik alanında yapılması planlanan değişikliklere de karşı çıkan Genel Başkan, “Hükümet’in memur ve emekliyi sefalete a. g.y, s. 18. 349 326 Damladan Deryaya sürüklediği yetmiyormuş gibi şimdi de emeklilik yaşını yükselterek memurlara ve emeklilere yeni bir tuzak hazırlamaktadır. Emekliye verdikleri üç beş kuruşu çok görmüş olmalılar ki sizleri emekli olmadan mezara sokarak sosyal güvenlik açıklarını kapatmaya çalışıyorlar. Bunlar ekonominin kurtuluşunu çalışanların ölümüne bağlamışlar. Bir arpalık gibi yönettikleri sosyal güvenlik kuruluşlarını bataklığa saplayanlar hesap verecekleri yerde, büyük bir pişkinlikle faturayı çalışanlara çıkarmak istemektedirler.” şeklinde konuştu. 8 Temmuz günü memur ve emekliler, bu kez eylem alanı olarak Kızılay yerine Ulus’u seçtiler. Yine on binlerce kişi alanlara sığmıyordu. Saatlerce tempo tutuldu, sloganlar atıldı, alkışlarla memur maaşlarına yapılması planlanan artışlar ve “Mezarda Emeklilik” yasa tasarısı protesto edildi. Kamu çalışanları kefene sardıkları arkadaşlarını alanda dolaştırarak sosyal güvenlik sisteminde yapılması planlanan değişiklikleri protesto ediyor; “Bütçede para yok.” diyen Hükümet’e, mendil açılarak yardım toplanıyordu. Mezarda Emekliliği Kefen Giyerek Protesto Eden Memurlar Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı, burada yaptığı konuşmada kamu çalışanlarının açlığını Hükümet’in sağır kulağına haykırmak için bu eylemi gerçekleştirdiklerini belirtiyordu. Özellikle birkaç ay önce işçilerle yapılan toplu sözleşmede işçi ücretlerine yüzde 50’nin üzerinde artış sağlanması, memurlar arasında beklentiyi yükseltse de Başbakan Bülent Ecevit 9 Temmuz’da, milyonların beklentisini boşa çıkararak memur maaşlarına yüzde 20 327 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ioranında artış yapıldığını açıkladı. Yapılan artışın gerekçesi olarak ise “Gücümüz ancak buna yetti.” denmesi, memurların büyük tepkisine yol açıyor ve bu açıklamanın, “Hükümet’in gücünün ancak memur ve emekliye yettiği” anlamına geldiği savunuluyordu.350 Memur maaş zamlarına ilk tepki Türkiye Kamu-Sen’den geldi. Akşam saatlerinde Maliye Bakanlığı önüne akın eden binlerce memur, “Sefalet Artışı”nı protesto ederken, yaklaşık iki saat süren protesto boyunca atılan “Hükümet zammını al başına çal”, “Çıldırmaya az kaldı”, “Hükümet şaşırma, sabrımızı taşırma” şeklindeki sloganlar, kamu çalışanlarının yüzde 20’lik maaş zammına olan tepkisini ortaya koyuyordu. Eyleme katılan memurlar, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay’ın konuşmasından sonra olaysız bir şekilde dağıldılar. Bu esnada Maliye Bakanı Sümer Oral, çalışanlarla görüşmeyi göze alamayınca, makam aracına kapalı garajda binip, Bakanlık binasını terk etmek zorunda kalıyordu. Hükümet’in memur maaşlarına yüzde 20 artış yapacağını açıklamasının üzerine süreçle ilgili olarak Konfederasyon tarafından değerlendirme şu şekildeydi:351 “Milyonlarca insan, sabırsızlıkla, 18 Nisan seçimlerinden sonra kurulacak hükümeti ve icraatlarını bekliyordu. Birikmiş ve kangren haline gelmiş sorunlara çare olacağını düşünüyordu. 1990’ların başından beri hemen her parti iktidar ortağı olarak denemişti. 18 Nisan’da kimileri cezalandırılırken, kimileri de güçlü bir şekilde Meclise taşınmıştı. Bekleyenlerin en heyecanlısı ise yıllardır enflasyon canavarına ezdirilen adeta açlığa mahkûm edilen memur ve emeklilerdi. Çünkü yeni hükümetin ilk icraatı memur ve emeklilerin maaşlarına Temmuz ayında yapılacak artışlar olacaktı. Çünkü memur ve emeklilerin tamamına yakını yoksulluk sınırının altında yaşıyordu. Çünkü memur ve emeklilerin yarısından çoğu açlık sınırının altında maaş alıyordu. Maaşı zorunlu gıda harcamalarına bile yetmiyordu. Çünkü milyonlarca insan, akşamlar ailesinin ve çocuklarının yanına boynu bükük, onuru zedelenmiş dönüyordu. Çünkü milyonlarca emekli, elini öpmeye gelen torununa bir dondurma, bir balon veya bir çikolata alamamanın kahredici çaresizliğini yaşıyordu. Ve umutla 1 “Memurlar, İşçiler, Emekliler Ayakta”, a.g.y, s.3. 350 “İlk Düğme Yanlış İliklendi”, a.g.y, s.2. 351 328 Damladan Deryaya Temmuz’u, maaşlarına yapılacak artış oranının açıklanmasını bekliyordu. Nasıl olsa kamu kesiminde çalışan işçilerin maaşlarında yapılan iyileştirme kendilerine de yansıtılırdı. İşçi kesimine yılın ilk yarısı için ortalama %50 artış verilmişti. İkinci yarısı için de toplu sözleşme gereği enflasyon oranı ile birlikte %5 refah payı ödenecekti. Devlet, çocukları arasında ayrım yapmazdı. Ömrünü ülke hizmetinde tüketerek bir köşeye çekilen emeklilerle devleti temsil eden memurlar, daha fazla sefalete itilemezdi. Seçimden yeni çıkmış ve büyük umutlar beslenen Hükümet ilk icraatında yanlış yapmazdı. Basına yansıyan yüzde onlu rakamlara önce fazla itibar edilmedi. Ama ‘ya doğruysa?’ şüphesi milyonları sokaklara döktü. Memurlar ve emekliler haftalarca ‘Açlığa Hayır’ diye alanları inlettiler. Ve artış oranı, uzun bir bekleyişin ardından açıklandı: Yüzde 20. Cevap da hazırdı: Hükümet’in gücü ancak bu kadarına yetmişti. Milyonlar bir kere daha kahroldu. Aslında Hükümet’in gücü memur ve emekliye yetmişti. Memurlar için yüzde 20’lik artışın bütçeye yükü 540 trilyondu. Yüzde 40’lık oranın ki ise 1 katrilyon 80 trilyon. Oysa eski bir siyasinin, hadi adını da verelim Cavit Çağlar’ın batık bankası için verilen 1 katrilyon 76 trilyon, 1 milyon 755 bin memura verilen 540 trilyon. Sadece bu kadarla kalsa iyi…1998 bütçesinden faize ayrılan ve yaklaşık 250 bin rantçıya verilecek para 11 katrilyon, memura verilen ise faizcilere, rantçılara verilenin yirmide birinden az… Evet, Hükümet ilk icraatında sınıfta kaldı. Ceketin ilk düğmesini yanlış ilikledi. İlk düğme yanlış iliklenirse sonrakiler de yanlış iliklenir. Sayıları 7 milyon 150 bin, aileleri ise 32 milyonu bulan memur ve emekliler bir kere daha açlığa ve sefalete terk edildi.” 28. Emek Platformu Kuruluyor 1999 yılının Ocak ayında “Emek Zirvesi”nin gerçekleştirilmesi ve sonrasında yapılan ortak açıklama, farklı siyasi görüş ve eğilimlerden olmalarına rağmen sivil toplum kuruluşlarının ortak çıkaralar doğrultusunda birlikte hareket edebileceğine dair inancı kuvvetlendirmişti. IMF ile yapılan anlaşma uyarınca kamu harcamalarında kesintiye gidilmesi, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nın emeklilik yaşını yükseltmeyi amaçlayan maddeleri tüm çalışanlar için olumsuzluklar içermekteydi. 9 Temmuz 1999 günü, hem memur maaşlarına yüz329 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ide zam yapılması açıklanıp hem de Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısı, Bakanlar Kurulunca kabul edilerek Meclise sevk edilince, Türkiye Kamu-Sen Başkanlar Kurulu 10 Temmuz’da bir araya geldi ve Başkanlar Kurulu’nda alınan karar, 12 Temmuz günü başta Türkİş olmak üzere işçi, memur ve emekli kuruluşlarına “Güçbirliği Çağrısı” olarak iletildi. Buna göre yüzde 20’lik maaş zammı nedeniyle 15 Temmuz 1999 günü bütün illerde Hükümet’i protesto etmeye karar veriliyor; Emek Platformunun mezarda emeklilik ve yüzde 20’lik artış konularını görüşmek üzere Türk-İş’in öncülüğünde acil olarak toplanması konusu gündeme getiriliyordu. Yapılacak toplantıya emekli kuruluşlarının da davet edilmesinin yararlı olacağı özellikle belirtiliyordu. Bir çağrı da aynı gün toplanan Türk-İş Başkanlar Kurulundan geldi. Türk-İş Başkanlar Kurulunda alınan karar uyarınca4,0 Hak-İş, DİSK, KESK, Türkiye Kamu-Sen, Memur-Sen, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti ve Tüm İşçi Emeklileri Derneği, 14 Temmuz 1999 günü Türk-İş’te toplantıya davet edildi.352 Türkiye Kamu-Sen’in isteği üzerine Tüm Bağ-Kur Emeklileri Derneği’ne de bir davet gönderildi. 13 Temmuz 1999 günü Türk Tabipler Birliği (TTB), Türk Veteriner Hekimleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği, Türk Diş Hekimleri Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği (TÜRMOB) genel başkanları Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral’e bir yazı göndererek 14 Temmuz günü yapılacak toplantıya katılmak istediklerini bildirdiler. 14 Temmuz günü yapılan toplantıda üç işçi, üç memur, üç emekli ve 6 meslek kuruluşunun genel başkanları toplanarak birlikte hareket etme kararı aldılar. Toplantıda “Emek Platformu” adı altında, kuruluşlar tarafından daha önce alınmış miting ve eylemleri karşılıklı desteklemeye; memur ve emeklilerin maaşlarına yapılan artış oranının yükseltilmesi, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısının geri çekilmesi başta olmak üzere IMF’nin tüm dayatmalarına karşı çıkmak, gerekirse üretimden gelen gücün kullanılması dahil her türlü eylem ve etkinliğe başvurulması kararlaştırıldı.353 352 Yıldırım Koç, Türkiye’de İşçiler ve Sendikalar (Tarihten sayfalar), Türkiye Yol-İş Sendikası Yayınları, Yorum Basın Yayın Sanayi Ltd. Şti, Ankara, Mart 2000, s.364. “Memurlar, İşçiler, Emekliler Ayakta”, a.g.y, s.6. 353 330 Damladan Deryaya Buna göre 15,17 ve 18 Temmuz 1999 günlerinde bölgesel mitingler düzenlenecek; 19 Temmuz’da Ankara’da Hükümet’i oluşturan üç siyasi partinin genel merkez örgütleri ziyaret edilecek ve 24 Temmuz 1999’da Ankara’da tüm kuruluşlar tarafından büyük bir miting organize edilecekti. Türkiye Kamu-Sen, 15 Temmuz’da Adana, Adıyaman, Afyon, Aksaray, Amasya, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bitlis, Bolu, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Edirne, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, Giresun, Hatay, Isparta, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Karacabey, Karaman, Kayseri, Kırıkkale, Kocaeli, Kütahya, Malatya, Manisa, Mersin, Nevşehir, Ordu, Rize, Sakarya, Samsun, Sinop, Sivas, Şanlıurfa, Trabzon, Uşak, Tekirdağ, Zonguldak, Osmaniye, Tavşanlı ve Yalova’da toplam 49 ilde, kitlesel eylemler düzenledi.354 17 Temmuz günü Konya’da düzenlenen mitinge Türkiye KamuSen Genel Başkanı Resul Akay’ın yanı sıra Memur-Sen Genel Başkanı M. Akif İnan ile Hak-İş yöneticileri katıldılar. Aynı gün Kayseri’de Hak-İş tarafından düzenlenen mitinge de Türkiye Kamu-Sen adına Genel Sekreter Şuayip Özcan katıldı. 19 Temmuz 1999 günü, yaklaşık 15 bin kişi Mithatpaşa Caddesinde toplandı ve 14 kilometrelik yol birlikte yürünerek DSP, ANAP ve MHP’yi topluca ziyaret etti; siyah çelenk bıraktı. Emek Platformu tarafından hazırlanarak işyerlerinde dağıtılan ortak bildiride, “Yüzde 20 sadaka istemiyoruz”, “Mezarda emekliliğe hayır”, “Emekçiler el ele genel greve” ve “Kahrolsun IMF bağımsız Türkiye” sloganlarına yer verilmişti.355 24 Temmuz günü Kızılay’da yapılan miting, Hükümet’e karşı tam bir gövde gösterisiydi. 400 bin kişilik mitingde Türk-İş’ten sonra ikinci büyük katılımı Türkiye Kamu-Sen gerçekleştirmişti. Yapılan programa göre DİSK, KESK ve meslek örgütleri, Tandoğan Meydanı’nda; Türk-İş ve Tüm Bağ-Kur Emeklileri Derneği, Hipodrom’da; Hak-İş, Türkiye Kamu-Sen, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti ve Tüm İşçi Emeklileri Derneği Kurtuluş’ta toplanacak ve Kızılay Meydanı’na saat 11.00’de üç koldan aynı anda girilecekti. Mitingde Türk-İş Ge “Türkiye Meydanlardaydı”, a.g.y, s.22. 354 Koç, a.g.e, 2000, s.373. 355 331 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Inel Başkanı Bayram Meral bir konuşma yaptı. 400 bin kişilik kitle Kızılay’a sığmadı. Miting sonrasında genel başkanlar birlikte Cumhurbaşkanı’nı ziyaret ettiler. Aynı gün işçi ve memur konfederasyonlarının başkanları Hak- İş’te toplanarak Sosyal Güvenlik Reformu Yasa tasarısının geri çekilmesi için 29 Temmuz 1999 günü saat 11.00’de bir saatlik iş bırakma eylemi yapma konusunda bir görüşme yaptı. Bu arada Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısı, tali komisyonlardan geçerek Plan ve Bütçe Komisyonu’na gelmiş, görüşmeler 27 Temmuz Salı gününe ertelenmişti. Başkanlar, 27 Temmuz Salı gününü bekleyip, gelişmelere göre 29 Temmuz Perşembe günü bir saatlik iş bırakma kararını gözden geçirmeyi kararlaştırdılar. Ancak 27 Temmuz Salı günü beklenmeden, 26 Temmuz günü KESK ve DİSK, örgütlerine, 29 Temmuz’da yapılacak iş bırakma eylemi ile ilgili talimatları göndermişti. 27 Temmuz Salı günü, Plan ve Bütçe Komisyonunda, tasarıyla ilgili bir alt komisyon kurulması olumlu karşılandı ve 28 Temmuz günü, Emek Platformu Başkanlar Kurulu Türk-İş’te toplandı. Uzun tartışmalardan sonra eylemin ertelenmesi kararı alındı ama birlikteliğin bozulduğu görüntüsü vermemek için, iş bırakacak kuruluşların eylemlerine sempati ile bakıldığı da basına açıklandı. Basına Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral tarafından yapılan açıklama sırasında mikrofonlar karşısında kendini konuşmaktan alıkoyamayan KESK ve Türk Tabipler Birliği yöneticileri Bayram Meral’i çileden çıkardı. Basın toplantısından sonra Meral’in oldukça sert ifadelerle suçladığı iki kuruluşun temsilcileri toplantıyı terk etmemekte direndi ama Meral, birlikte eylem yapmanın artık mümkün olmadığını dile getirmekten geri kalmadı.356 Ertesi gün, iş bırakma eylemine KESK ve DİSK’in yanı sıra 6 meslek örgütü de katılmasına rağmen hiçbir yerde iş bırakma eylemi gerçekleşmedi. Cılız gruplarla basın açıklaması yapmakla yetinildi. Bu arada Türk-İş Genel Merkezi’nin önünden geçirilen 100 kişilik bir grup Bayram Meral’i yuhaladı. Emek Platformu tarafından gerçekleştirilen ilk eylemlerin temel hedefi Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısı’yla getirilen düzenlemelerin yumuşatılması, memur ve emekli maaşlarına yapılan artışın “Memurlar, İşçiler, Emekliler Ayakta”, a.g.y, s.6. 356 332 Damladan Deryaya yükseltilmesiydi. Bu grubun başını Türk-İş ve Türkiye Kamu-Sen çekiyordu. Diğer bir grup ise sendikal taleplerden çok siyasi talepler peşindeydi. Hükümet’e karşı parlamento içi ve parlamento dışı muhalefetin yapamadığını, sivil toplum örgütlerine yaptırmayı hedefliyorlardı. Eylemler, memur ve emekli maaşlarının artırılması konusunda sonuç vermedi ancak Sosyal Güvenlikle ilgili getirilmek istenilen düzenlemelerde kısmi bir iyileşme sağlandı. Çalışanların haklarını gerileten bazı maddeler tasarı metninden çıkarıldı. Emekliliğine iki yıl kalanlar, yeni getirilecek düzenlemeden muaf tutuldu. Özellikle emeklilik yaşı ile ilgili kademeli geçişte iyileştirme sağlandı. Mevcut sigortalılara eski sistem üzerinden emekli olma hakkı getirildi. SSK kapsamındaki sigortalılara ek iyileştirmeler sağlandı. Emekli aylıklarındaki artışlar, memur maaş artışlarına bağlandı. İşsizlik sigortası kabul edildi. Prim gün sayısını dolduran ancak emeklilik yaşını dolduramayan işçilerin, istemeleri durumunda kıdem tazminatlarını alarak işten ayrılmaları hakkı getirildi. Yapılan bu değişikliklerin ardından Tasarı, 25 Ağustos’ta Mecliste kabul edilerek yasalaştı. Bu açıdan bakıldığında, Emek Platformu’nun kurulması sonrasında gerçekleştirilen ilk eylemlerin kısmen bir başarı sağladığını söylemek mümkündür. 29. Siyasi Partilerden Türkiye Kamu-Sen’e Destek Ziyaretleri Hükümet’in yüzde 20’lik maaş artışı ve Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısı’na karşı Türkiye Kamu-Sen’in gösterdiği tepki ve gerçekleştirdiği eylemler, muhalefet partilerinin de dikkatini çekti. DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve DTP Genel Başkanı İsmet Sezgin, Konfederasyonu ziyaret ederek yapılan eylemlere destek verdiklerini açıkladılar. Türkiye Kamu-Sen’e ilk ziyareti DYP Genel Başkanı Tansu Çiller gerçekleştirdi. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay ve yönetim kurulu üyeleri ile görüşen DYP Genel Başkanı, “Haklı bir davanın peşine düşen sivil toplum örgütlerinin bu günlerde ayakta olduğunu” belirterek bunların başında da memurların bulunduğunu söyledi. Türkiye’nin IMF dayatması ile karşı karşıya olduğunu ifade eden Çiller, geniş kitlelerin bu dayatma karşısında ezileceğini belirt333 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iti. Konuşmasında Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısı’na da değinen Çiller; “Bu Tasarı Türkiye’nin şartlarına uygun değildir. Hükümet dayatma ile bir yere varmanın mümkün olmadığını görmelidir. Bu Tasarı aslında bir reform tasarısı değildir; bir IMF dayatmasıdır. Uzlaşma ortamı aranmadan çıkarılacak yasalar Türkiye’ye sadece zaman kaybettiriyor” dedi. DYP Genel Başkanı Tansu Çiller ve beraberindeki heyetin Türkiye Kamu-Sen’i ziyaretinden ve çalışanların sorunlarına gösterdikleri ilgiden dolayı teşekkür eden Resul Akay, “Demokrasilerde parlamento içi muhalefet kadar parlamento dışı muhalefetin de kutsal olduğunu belirterek iktidarların yanlışlarının ancak bu yolla önlenebileceğini” belirtti. Bu sırada Türkiye Kamu-Sen’e bir destek de BBP’den geliyordu. Türkiye Kamu-Sen’i ziyaret eden Büyük Birlik Partisi Genel Başkam Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki heyet, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay ve yönetim kurulu üyeleriyle görüşerek son eylemler konusunda bilgi aldı. Görüşmede, kamu çalışanlarına karşı son dönemlerde yürütülmekte olan haksız politikalara karşı tepkilerini ifade eden Yazıcıoğlu, Türkiye Kamu-Sen’in kazanılmış hakların geri alınmasına karşı verilen haklı ve kararlı mücadelesini desteklediklerini belirtti. DTP Genel Başkam İsmet Sezgin de Türkiye Kamu-Sen’i ziyaret eden liderler arasındaydı. Sezgin, Konfederasyon yetkilileri ile yaptığı görüşmede, “Memura hak ettiği ücretin verilmesinden ve memurun pahalılık altında ezilmemesinden, enflasyon altında bitap düşürülmemesinden devlet sorumludur.” dedi. Sezgin, Türkiye Kamu-Sen’in büyük bur olgunluk ve sorumluluk içerisinde memurların haklarını aradığını belirterek çalışmalarından dolayı Türkiye Kamu-Sen’i kutladı. 30. 17 Ağustos 1999 Depremi ve Türkiye Kamu-Sen Kamuoyu TBMM’de görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısı’na kilitlenmişken 17 Ağustos 1999 Salı günü saat 3.02’de Marmara Bölgesi’nde meydana gelen deprem felaketi Türkiye’yi sarstı. Deprem, 15 binden fazla insanın ölümüne, yaklaşık 50 bin kişinin yaralanmasına sebep oldu. 334 Damladan Deryaya Türkiye Kamu-Sen yönetimi depremin hemen ertesinde yayınladığı bir mesajla başsağlığı diliyor, Hükümet’in depremden zarar gören ailelere acilen yardım yapmasını istiyordu. Bu arada Genel Merkez bünyesinde Türkiye Kamu-Sen Genel Eğitim Sekreteri ve Türk Genel Hizmet-Sen Genel Başkanı Selver Korkut başkanlığında bir Kriz Komitesi oluşturuldu. Aynı zamanda Türkiye genelinde bir yardım kampanyası başlatılarak imkânlar ölçüsünde, bu yardımların afetzedelere ulaştırılması sağlandı. Yardım kampanyası büyük ilgi gördü; kısa zaman içerisinde toplanan yardımlar, Kriz Komitesi aracılığıyla afetzede kamu çalışanları ve vatandaşlara ulaştırıldı. Bölgeden günlük olarak gelen ihtiyaçlar göz önüne alınarak gönderilen yardımlar ihtiyaç sahiplerine elden dağıtıldı. Dönemin Adana İl Temsilcisi İsmail Koncuk Depremzedeleri Ziyareti Sırasında Kampanyanın ilk haftasında Ankara’daki Kriz Komitesi tarafından afetzedelere ulaştırılan yardım malzemeleri şöyleydi: 5 kamyon muhtelif gıda, 10 koli yara bandı, 1000 adet sargı bezi, 670 kutu çeşitli marka ağrı kesici, 600 paket pamuk, 100 şişe kolonya, 200 kilogram zeytin, 200 kilogram peynir, 2000 adet hazır çorba, 5000 şişe su, 200 kutu çocuk maması, 1300 kutu bisküvi, 10 şişe tentürdiyot, 10 şişe 335 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ioksijenli su, 500 kutu çeşitli ilaç, 200 battaniye, 100 adet ekmek, 3 kamyon giyecek, 10 çuval yorgan ve 4 kutu şırınga. Bu arada Türkiye Kamu-Sen İl Temsilcilikleri ve şubeler aracılığıyla Çankırı’dan 2 kamyon muhtelif gıda ve battaniye, Kayseri’den 1 kamyon gıda ve ilaç, Konya’dan 1 kamyon gıda, giyim eşyası, ilaç ve battaniye Yalova’ya; Denizli’den 1 kamyon giyim eşyası, gıda ve battaniye, Uşak’tan 1 kamyon giyim eşyası, gıda ve battaniye İzmit’e; Kayseri’den 1 kamyon battaniye ve giyim eşyası, Kütahya’dan 1 kamyon gıda, ilaç ve giyim eşyası, Konya’dan 1 kamyon gıda, giyim eşyası, ilaç ve battaniye Adapazarı’na ilk hafta içerisinde gönderilen malzemeler arasındaydı.357 Türkiye Kamu-Sen Yönetim Kurulu üyeleri, Kadın Komisyonu Başkanı Meryem Dinç ve beraberindeki heyet de deprem bölgesine bizzat giderek yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasına yardımcı oldular; depremzedeleri ziyaret ederek geçmiş olsun dileklerini sundular. 31. Görev Şehidi Halil İbrahim Özmen 23 Ekim 1999 günü Türk Ulaşım-Sen’in Ankara 1 no.lu Şube Olağan Genel Kurulu yapılırken rahatsızlanan ve hastaneye kaldırılırken bir görev şehidi olarak ruhunu teslim eden, Şube Başkanı Halil İbrahim Özmen’in vefatı, Türkiye Kamu-Sen camiasını yasa boğuyordu. 1958 yılında Kırıkkale’ye bağlı Delice İlçesi’nin Tatlıcak köyünde doğan Özmen, 1985 yılında TCDD’de hareket memur yardımcısı olarak göreve başlamıştı. 1992 yılında kurulan Türk Ulaşım-Sen’in temel taşı olarak memur sendikacılığı alanında faaliyetlerin başladığı günden itibaren, bu mücadelenin içinde aktif olarak görev almış, Türkiye Kamu-Sen ve Türk Ulaşım-Sen’in tüm eylem ve etkinliklerinde bayrağı en önde tutanlardan birisi olmuştu. Vefatının ardından, anısını yaşatmak üzere Türkiye Kamu-Sen Genel Merkez’indeki toplantı salonuna, Halil İbrahim Özmen Toplantı Salonu adı verildi. “Yardımlar Afet Bölgesinde”, Kamu Çalışanları, Sayı 88, Eylül 1999, s.7. 357 336 Damladan Deryaya 32. Türkiye Kamu-Sen’in VI. Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı Ankara’da Yapılıyor Türkiye Kamu-Sen VI. Yüksek İstişare Kurulu, konfederasyona bağlı sendikaların genel başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve il temsilcilerinin katılımıyla 30-31 Ekim 1999 tarihlerinde Ankara’da toplandı. Toplantıya çok sayıda kamu çalışanı ve siyasi parti temsilcisi de katıldı. Toplantının açış konuşmasını yapan Genel Başkan Resul Akay, Cumhuriyet’i kuran ve bu günlere getiren, Cumhuriyet’in hizmetlerini canı pahasına, yurdun en ücra köşesinde ve günün her saatinde yerine getiren kamu görevlilerinin artık bu görevleri yürütmekte zorluk çektiklerini ifade ederek “Cumhuriyetin 76. yılında, devletin laik ve demokratik niteliklerini öne çıkararak sosyal hukuk devleti ilkesini göz ardı edenler, devleti ve Cumhuriyeti böylece ayakta tutacaklarını ve koruyacaklarını zannediyorlarsa kendilerini aldatıyorlar.” dedi. Genel Başkan, konuşmasında IMF’nin şekillendirdiği bir bütçeyi kabul etmeyeceklerini, uygulanan politikalar nedeniyle Skamu çalışanlarının yoksulluk içinde olduğunu belirterek 21. Yasama Dönemi’nde birçok yasanın Meclis’ten geçmesine rağmen kamu görevlilerinin sendikal haklarını düzenleyecek yasanın komisyonlarda bekletilmesinin kamu görevlilerini incittiğini söyledi.358 İki gün süren İstişare Toplantısı, yapılan görüşme ve tartışmaların ardından sonuç bildirgesinin açıklanmasıyla son buldu. Sonuç bildirgesinde yeni eylem kararları de yer aldı. “Avrupa Birliği’ne üye olmak için çırpındığımız bir dönemde demokrasimizin ve hukuk düzenimizin üzerindeki şaibe ve gölgelerin” kaldırılması, Ahmet Kışlalı’ya yapılan bombalı suikastın lanetlenmesi, terörist Abdullah Öcalan’ın idam kararının bir an önce uygulanması gibi konulara yer verilen bildirgede, 19. Yasama Dönemi’nde gerçekleştirilen ve kamu görevlilerine sendika hakkı tanıyan Anayasa değişikliğinin üzerinden 4 yıl geçtiği hatırlatılarak ilgili hakları düzenleyen yasa çalışmalarının sonuçlanmaması eleştiriliyor; kamu çalışanlarına grev, toplu sözleşme, siyaset ve yönetime katılma hakkı “Türkiye Kamu-Sen VI. Yüksek İstişare Kurulu Ankara’da Toplandı”, Kamu Çalışanları, Sayı 90, Kasım 1999, ss. 20-21. 358 337 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iolan sendikal haklar için mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceğine vurgu yapılıyordu. “25 yıldır Türkiye’yi IMF buyruklarıyla yöneten hükümet anlayışları iflas etmiştir.” ifadelerinin yer aldığı bildirgede IMF ile yapılan anlaşma eleştiriliyor ve kamu çalışanlarının 1999 yılı için yüzde 25 alacaklı olduğu belirtiliyordu. Bu gerekçelere dayalı olarak alınan bir dizi eylem planı ise şu şekilde açıklanıyordu: “3 Kasım 1999 Çarşamba günü il temsilciliğimizin bulunduğu 70 ilde ‘IMF Bütçesi’ne Hayır Mitingi’; 11 Kasım 1999 Perşembe günü tüm illerde Hükümet’i halka şikâyet eden bildiri dağıtma eylemi; 18 Kasım 1999 Perşembe günü tüm illerde ‘Açlığa Hayır Mitingi’; 25 Kasım 1999 Perşembe günü tüm illerde oturma eylemi yapılacaktır.359 33. Yüzde 15’e Hayır Eylemleri Kasım ayı ile birlikte 2000 yılının bütçesi de şekillenmeye başlamıştı. Buna göre 2000 yılı için enflasyon hedefinin yüzde 25 olarak belirlendiği ve buna paralel olarak da memur ve emeklilerin maaş artışının yılın 6 ayı için yüzde 15, ikinci 6 ayı için ise yüzde 10 ola­ cağına dair haberler basın, yayın kuruluşlarında yoğun bir şekilde yer almaktaydı. Bu karar, Türkiye Kamu-Sen cephesinde büyük bir tepkiyle karşılanıyor, memur maaşlarının 1999 yılında enflasyon karşısında değer kaybettiğinden hareketle 2000 yılı için daha yüksek oranda bir zam verilmesi talebi dile getiriliyordu. a) Memur ve Emekli Platformunun Toplanması ve Başbakan’a Mektup Konfederasyonun çağrısı üzerine, Türkiye Kamu-Sen, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti, Tüm Sivil Emeklileri Derneği, Tüm İşçi Emeklileri Derneği ve Tüm Bağ-Kur Emeklileri Derneğinin katı a.g.y, s.24. 359 338 Damladan Deryaya lımıyla oluşan Memur ve Emekli Platformu toplandı. Platformda bir konuşma yapan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkam Resul Akay, 8 milyon 500 bin kişiyi kapsayan memur ve emekli kitlesine karşı, Hükümet’in 2000 yılı ile ilgili maaş artış politikasını kamuoyunun gündemine getirmek ve Hükümet’i uyarmak; uyarıların dikkate alınmaması durumunda nahoş hadiselerin yaşanabileceğini haber vermek ve bu nahoş hadiselerin de sorumlusunun Hükümet olacağını ifade etmek için toplandıklarını ifade ediyordu. Toplantının ardından Türkiye Kamu-Sen Genel Merkezinden, Başbakan’a, yüzde 15’lik maaş artış kararını eleştiren bir mektup gönderildi. Ardından Ankara’da gerçekleştirilen İstişare Toplantısı’nda alınan kararlar, hayata geçirilmeye başlandı. 2000 yılı bütçesi Kasım ayı boyunca Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken Memur ve Emekli Platformu, düzenlediği eylem ve etkinliklerle geçim sıkıntısı içindeki memur ve emeklilerin sorunlarını dile getirdi. b) “IMF Bütçesine Hayır” Mitingi İlk eylem, bütçenin Meclis’e sunulduğu 3 Kasım 1999 günü Kızılay’daki Sakarya Caddesi’nde gerçekleştirildi. Polis kayıtlarına göre 2 bin 500 kişinin katıldığı “IMF Bütçesine Hayır” mitinginde emekli kuruluşlarının genel başkanlarının konuşmalarının ardından Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay söz aldı. Akay, yaptığı konuşmada ülkenin 40 yıldır IMF buyruğuyla yönetildiğini ama bir türlü düze çıkamadığını belirtiyor ve işçi ve memurların 1999 yılındaki kayıplarının yüzde 25 olduğunu söylüyordu. Eyleme, aralarında Ankara milletvekili Ali Işıklar, Bursa milletvekili Orhan Şen, Manisa milletvekili Mustafa Enöz ve Erzincan milletvekili Mihrali Aksu’nun da bulunduğu çok sayıda siyasetçi de destek veriyordu. c) Bildiri Dağıtma ve Ulus Mitingi Tarihler 8 Kasım 1999’u gösterdiğinde Türkiye Kamu-Sen yine meydanlardaydı. Emniyet kayıtlarına göre 1500 kamu çalışanı, saat 12.00’den 14.00’a kadar Ulus Meydanı’ndan Kızılay Meydanı’na kadar “Yüzde 15’e Hayır” bildirileri dağıttılar. 339 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IMemur ve emekliler 11 Kasım 1999 günü bu kez Ulus Meydanı’nda bir araya geliyorlardı. Bu zamana kadar Türkçe yazılan pankartlar yerini İngilizce, Çince ve Japonca pankartlara bırakmıştı. Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, yabancı dillerde yazılan pankartlar hakkında, “Hükümet bizim dilimizden anlamıyor; başka dilde derdimizi anlatalım istedik.” şeklinde açıklama yapıyorlardı.360 İngilizce, Çince Ve Japonca Döviz Ve Pankartlarla Sesini Duyurmaya Çalışan Memur Ve Emekliler 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin yaraları henüz sarılmadan, 12 Kasım 1999’da, Bolu, Düzce ve Kaynaşlı’yı etkileyen bir deprem felaketi daha yaşandı. Deprem’de resmi kayıtlara göre 845 vatandaşımız hayatını kaybederken 4 bin 948 kişi de yaralandı. Deprem’in ardından Türkiye Kamu-Sen heyeti derhal deprem bölgesine giderek ihtiyaçları tespit ediyor, Genel Merkez’deki Kriz Masası aracılığıyla toplanan yardımlar, süratle bölgeye sevk ediliyordu. Bu arada yüzde 15’lik maaş artışını protesto etmek amacıyla 18 Kasım’da tüm illerde yapılması planlanan “Açlığa Hayır” mitingi de Deprem dolayısıyla erteleniyordu. 360 “Memur ve Emekliler Ayakta: IMF Bütçesine ve Açlığa Hayır”, Kamu Çalışanları, Sayı 91, Aralık 1999, ss. 3-8. 340 Damladan Deryaya ç) Maaşzede Çadırı Kurulması Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Maliye Bakanlığı bütçesinin görüşüleceği gün olan 25 Kasım 1999’da, Memur ve Emekli Platformu, Kızılay Güvenpark’ta Maaşzede Çadırı kurdu. Binlerce kamu çalışanının ziyaret ederek destek verdiği eylem, daha sonra bir mitinge dönüşerek akşam saatlerine kadar sürdü. Eyleme siyasi partilerden ve sivil toplum örgütlerinden de yoğun destek geldi. DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, FP Genel Başkanı Recai Kutan ve çok sayıdaki milletvekili Maaşzede Çadırı’nı ziyaret ettiler. Burada bir konuşma yapan Tansu Çiller, “Bu ülkeyi seçilmişler değil IMF yönetiyor. Bütçeden aslan payını faiz ve rantiyeci alıyor. Memura verilmeyen birkaç bankaya hibe ediliyor. Oysa memurlar ve emekliler açlık sınırı altında yaşama mücadelesi veriyor.” dedi. Recai Kutan ise memur ve emeklinin zor durumda olduğunu belirterek görüşlerini “Hükümet, memur ve emekliye az zam vererek enflasyonu düşüreceğini zannediyor. Bunlar ekonomiyi de bilmiyorlar.” şeklinde ifade etti. MHP milletvekilleri Ali Işıklar ve Mihrali Aksu, eylem sona erinceye kadar çadırda bekleyerek kamu çalışanlarının yanlarında olduklarını gösterdiler.361 Maaşzede Çadırı Önünde Eylem Yapan Memurlar a.g.y, s.8. 361 341 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- 34. Türkiye Kamu-Sen’e Bağlı Sendikaların III. Olağan Genel Kurulları Bu arada Türkiye Kamu-Sen’in 25-26 Aralık 1999 tarihlerinde yapılacak III. Olağan Genel Kurulu öncesinde bağlı sendikalar genel kurullarını gerçekleştirdiler. Sendikalar, Ekim, Kasım ve Aralık aylarında genel kurullarını yaparak yönetimlerini oluşturdular ve üst kurul delegelerini belirlediler. Türk Banka-Sen’in Genel Kurulu, 17 Ekim 1999 günü, Türkiye Kamu-Sen Halil İbrahim Özmen Toplantı Salonu’nda yapıldı. Divan Başkanlığı’na Mehmet Özsöz’ün, katip üyeliklerine ise Türk HaberSen Genel Başkan Yardımcısı Kamil Köse ile Erzurum eski Şube Başkanı Mustafa Karadeniz’in getirildiği Kongre’de Hanefi Coşkun, Genel Başkanlık görevini Ayhan Çivi’ye devrediyor ve Disiplin Kurulu üyesi olarak hizmetlerine devam etme kararı alıyordu. Yapılan seçimlerin ardından Yönetim Kurulu üyeliğine seçilen isimler kendi aralarında yaptıkları görev dağılımında Yönetim Kurulu’nu şu şekilde belirliyorlardı: Genel Başkan: Ayhan Çivi Genel Başkan Yardımcıları: Fikret Akdoğan, Mustafa Aydöner Genel Sekreter: Kemal Katar Genel Mali Sekreter: Lütfi Kayalak Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Celal Yüksekkaya Genel Eğitim Sekreteri: Rasim Dicle Genel Sosyal İşler Sekreteri: Veysel Öner Genel Mevzuat Sekreteri: Erdoğan Dikili Genel Toplu Sözleşme Sekreteri: İsmail Elkıran Genel Basın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Zekeriya Yaşar.362 Türk İmar-Sen III. Olağan Genel Kurulu, 23 Ekim 1999’da Türkİş Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Kamu çalışanlarının büyük ilgi gösterdiği Kongre’yi izlemeye gelenler, salona sığmadı. Divan Başkanlığı’na İstanbul Şube Başkanı Tümer Bezer’in seçildiği Genel Kurul’da, katip üyeliklere Ankara 4 No.lu Şube Başkanı “Türk Banka-Sen’e Taze Kan”, Kamu Çalışanları, Sayı 90, Kasım 1999, ss.14-15. 362 342 Damladan Deryaya Mustafa Kürtün ile Mersin Şube Başkanı Hüseyin Çankaya getirildi. Açış konuşmasını Konfederasyonun Genel Teşkilatlandırma Sekreteri ve Türk İmar-Sen Genel Başkanı Ahmet Yaşar’ın yaptığı Kongre’de, FP Grup Başkan vekili Bülent Arınç ve Ali Işıklar da birer konuşma yaptı. Ahmet Yaşar’ın yeniden aday olmadığı ve tek liste ile gidilen seçimlerde önce Yönetim Kurulu’na seçilecek isimler belirlendi; ardından da Yönetim Kurulu üyeleri kendi aralarında görev dağılımı yaptılar. Bayram Zengin’in Genel Başkan olduğu Yönetim Kurulu’nda görev dağılımı şu şekilde yapıldı: Genel Başkan: Bayram Zengin Genel Sekreter: Bayram Kalemci Genel Mali Sekreter: İsmail Sak Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ekrem Kayhan Genel Eğitim Sekreteri: Baki Turan Tuncel Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri: Remzi Kurtar Genel Sosyal İşler ve Dış İlişkiler Sekreteri: Gökhan Yener.363 Türk Tarım Orman Sen III. Olağan Genel Kurulu 6 Kasım 1999 günü TMO Konferans Salonu’nda yapıldı. Genel Kurul’da Divan Başkanlığı’na Türk Tarım Orman-Sen eski ve Kurucu Genel Başkanı Rıza Rençberoğlu getirildi. Divan üyeliğine Bursa 2 No.lu Şube Başkanı Ramazan Karakoç’un seçildiği Genel Kurul’un açış konuşmasını sendikanın Genel Başkan’ı Yücel Coşkun yaparken MHP Ankara milletvekili Ali Işıklar ve DYP Grup Başkanvekili Saffet Arıkan Bedük de söz alarak görüşlerini dile getirdi. Seçimlerin ardından belirlenen ye­ni Yönetim Kurulu üyeleri, ara­ larında görev dağılımı yaptılar. Yönetim Kurulu’nda görev dağılımı şu şekilde oldu: Genel Başkan: Yücel Coşkun lan Genel Başkan Yardımcıları: Yener Başar, İsmail Yetkin, İsmet AsGenel Sek­reter: Ahmet Demirci Ge­nel Eğitim Sekreteri: Nihat Karadeniz “Türk İmar-Sen’de Nöbet Değişimi”, a.g.y, ss.33-37. 363 343 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IGenel Mali Sekreter: Sadettin Yıldırım Genel Teşkilatlanma Sekreteri: Yüksel Bilgin Genel Mevzuat Sekreter: Şaban Tokat Genel Basın Sekreteri: A.İhsan Akın Genel Hukuk Sekreteri: Selim Kandemir.364 Türk Enerji-Sen III. Olağan Genel Kurulu ise 7 Kasım 1999 günü Enerji Bakanlığı Toplantı Salonu’nda yapılıyordu. Genel Kurul’da yapılan oylamanın ardından Divan Başkanlığı’na Elazığ Şube Başkanı Muzaffer Demir, katip üyeliklerine ise Kütahya Şube Başkanı İbrahim Uluçay ile Bursa Şube Başkanı Necmettin Parlak getiriliyordu. Tek listenin sunulduğu seçimlerde yeni Yönetim Kurulu üyeleri, aralarında görev bölümü yaparak Genel Başkanlığa tekrar Harun Önder’i seçerken Türk Enerji-Sen’in III. Olağan Genel Kurulu sonrasında Yönetim Kurulu şu şekilde belirleniyordu: Genel Başkan: Harun Önder Genel Başkan Yardımcısı: Bircan Akyıldız Genel Sekreter: Nuri Kaya Genel Mali Sekreter: M. Zeki Ayhan Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ali Ülger Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri: Basri Aydın Genel Basın ve Sosyal İşler Sekreteri: Ahmet Özcan Genel Eğitim Sekreteri: U. Hakan Paksoy Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri: M. Kemal Bayrak, Ümmühan Ertan, A. Alper Çetin.365 Türk Ulaşım-Sen III. Olağan Genel Kurulu, 13 Kasım 1999 tarihinde Eyüpoğlu Oteli Toplantı Salonu’nda yapıldı. Divan Başkanlığı’na Suat Baraş getirildi. Katip üyeliklerine de Yaşar Asiler ve Erdoğan Divi seçildi. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından açış konuşmasını yapan Nazmi Güzel’in yanında MHP Bingöl milletvekili Halil İbrahim Oral’ın da görüşlerini paylaştığı Genel Kurul’da iki liste yarıştı. 364 “Türk Tarım-Orman-Sen Yücel Coşkun İle Devam”, Kamu Çalışanları, Sayı 91, Aralık 1999, ss.9-12. “Türk Enerji-Sen Genel Kurulu Yapıldı”, a.g.y, ss.13-16. 365 344 Damladan Deryaya Genel Kurul’da seçilen Yönetim Kurulu üyelerinin kendi aralarında yaptığı görev dağılımı şu şekilde oldu: Genel Başkan: Nazmi Güzel Genel Başkan Yardımcıları: Galip Yardımcı, Ahmet Gürses Genel Sekreter: Kenan Dikbaş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ali Can Genel Mali Sekreter: Suat Altın Genel Eğitim Sekreteri: Ziyaettin Kayaalp Genel Mevzuat Sekreteri: Turgay Tepebaşı Basın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Ali Karaçanta.366 Türk Büro-Sen’in Genel Kurulu ise 20 Kasım 1999’da TES-İŞ Toplantı Salonu’nda yapılıyordu. Divan Başkanlığı’na Mehmet Özsöz, katip üyeliklerine ise Kayseri Şube Başkanı Bayram Öztürk ve İstanbul Şube Başkanı Tahsin Çakır’ın seçildiği Kongre’de tek liste ile seçime gidiliyor ve seçimlerin ardından yapılan ilk Yönetim Kurulu Toplantısı’nda, Fahrettin Yokuş yeniden Genel Başkanlığa getiriliyordu. Toplantı’da Türk Büro-Sen’in yeni Yönetim Kurulu şu şekilde belirleniyordu: Genel Başkan: Fahrettin Yokuş Genel Başkan Yardımcısı: Mehmet Gökduman Genel Sekreter: Bünyamin Polat Genel Mali Sekreter: Hulusi Açıkbaş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Hasan Sezer Genel Sosyal İşler Sekreteri: Sebahattin Kavlak Genel Eğitim Sekreteri: Meryem Dinç Genel Mevzuat Sekreteri: Ramazan Cenk Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri: Ziya Bal, Tevfik Yüksel, Ferzai Gürün.367 “Türk Ulaşım-Sen Nazmi Güzel’le Yeniden”, a.g.y, ss.17-19. 366 “Türk Büro-Sen’de Fahrettin Yokuş Genel Başkan”, a.g.y, ss.20-23. 367 345 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -ITürk Sağlık-Sen III. Olağan Genel Kurulu, siyasi parti temsilcileri, sendika genel başkanları, şube başkanları, sendika yöneticileri, bürokratlar, basın mensupları ve delegelerin katılımıyla 21 Kasım 1999 tarihinde Sağlık-İş Konferans Salonu’nda yapıldı. Kurul’un Divan Başkanlığı’na Samsun eski Şube Başkanı Hüseyin Serdar’ın getirildiği Genel Kurul’da, divan üyeliklerine Önder Kahveci ve Reyhan Tekin seçildi. Tek listenin sunul­duğu seçimlerde, Yönetim Kurulu’nda yer alacak üyeler belirlendi. Yönetim Kurulu’nun Genel Kurul’un ardından yaptığı ilk toplantıda, Genel Başkanlığa Mehmet Bayraktar getirildi. Yönetim Kurulu’nun kendi arasında yaptığı görev dağılımı şu şekildeydi: Genel Başkan: Mehmet Bayraktar Genel Başkan Yardımcısı: Ali Kansuva Genel Sekreter: Muhammet Birinci Genel Mali Sekreter: Nebi Şahinli Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Feyyaz Solmaz Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri: Ahmet Uzun Genel Mevzuat Sekreteri: Reyhan Tekin.368 Türk Haber-Sen, Genel Kurulu’nu 27 Kasım 1999 günü Türk Telekom Toplantı Salonu’nda yaptı. Divan Başkanlığı’na Erzurum Şube Başkanı Tahsin Kaya’nın getirildiği Genel Kurulda divan üyeliklerine, Eskişehir Şube Başkanı Ömer Altun, Samsun Şube Başkanı Fahri Ocak ve Sivas Şube Başkanı Salih Coşkun seçildiler. Genel Kurul’a kamu çalışanlarının yanı sıra çok sayıda siyasetçi de ilgi gösterdi. Dönemin Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu, Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz, DSP milletvekili Oğuz Aygün, DYP milletvekili Ali Şevki Erek, FP milletvekili Zeki Çelik ve MHP milletvekili Ali Işıklar Genel Kurul’a katılarak konuşma yapan isimler arasındaydı. “Sağlık-Sen Genel Kurulu Yapıldı Genel Başkan Mehmet Bayraktar”, a.g.y, ss.24-27. 368 346 Damladan Deryaya Tek listenin sunulduğu seçimlerin ardından Türk Haber-Sen’in yeni yönetimi, şu şekilde belirlendi: Genel Başkan: Resul Akay Genel Başkan Yardımcısı: Mustafa Dursun Genel Sekreter: Mehmet Özgan Genel Mali Sekreter: Mustafa Sayacı Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Yaşar Bayın Genel Eğitim ve Mevzuat Sekreteri: Nurettin Aktepe Genel Sosyal İşler Sekreteri: Ayşe Kodal.369 Türk Genel Hizmet-Sen III. Ola­ğan Genel Kurulu 4 Aralık 1999’da Türkiye Kamu-Sen Halil İbrahim Özmen Toplan­tı Salonunda yapıldı. Divan Başkanlığı’na Selver Korkut’un seçildiği Genel Kurul’da katip üyeliklerine Şükrü Şengiz ve Halit Ahi getirildi. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından açılış konuşmasını, Türk Genel Hizmet-Sen Genel Başkanı ve Türkiye Kamu-Sen Genel Eğitim Sekrete­ri Selver Korkut yaptı. Korkut, seçimlerde yeniden aday olmadı. Seçimlerin ardından belirlenen Yönetim Kurulu üyeleri, aralarında görev dağılımını şu şekilde gerçekleştirdiler: Genel Başkan: Rahmi Göçer Genel Başkan Yardımcısı: Muzaffer Demirbaş Genel Sekreter: Öztürk Yıldırım Genel Mali Sekreter: Mehmet Çengel Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Mustafa Şengül Genel Basın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Veysel Altıntaş Genel Eğitim Sekreteri: Mustafa Irmak Genel Mevzuat Sekreteri: Beyhan Altuntaş Genel Toplu Sözleşme Sekreteri: Bülent Çelen.370 “Türk Haber-Sen: Yine Resul Akay”, a.g.y, ss.29-34. 369 “Türk Genel Hizmet-Sen’de Nöbet Değişimi”, Kamu Çalışanları, Sayı 92, Ocak 2000, ss.4-6. 370 347 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -ITürk Eğitim-Sen’in Genel Kurulu ise 5 Aralık 1999 tarihinde Başkent Öğretmen Evi Toplantı Salonu’nda gerçekleştiriliyordu. Genel Kurul’a delegelerin yanı sıra çok sayıda siya­setçi, bürokrat, sivil toplum örgütlerinin yöne­ticileri ve kamu çalışanı katılıyor; DYP adına Hüseyin Çelik, MHP adına Abdurrahman Küçük, Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu ve Gazi Üniversitesi Öğretim üyelerinden Kemal Solak birer konuşma yaparak ülke gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunuyorlardı. Genel Kurul’un Di­van Başkanlığı’na Adana Şube Başkanı İsmail Koncuk seçiliyor, katip üyeliklere ise Zonguldak Şube Başkanı Salih Alemdar ve Afyon Şube Başkanı Selamet Yıldı­rım getiriliyordu. Tek liste ile girilen seçimde belirlenen Yönetim Kurulu üyeleri daha sonra şu şekilde bir görev dağılımı yapıyorlardı: Genel Başkan: Şuayip Özcan Genel Başkan Yardımcısı: Ahmet Şenses Genel Sekreter: Hayati Çancı Genel Mali Sekreter: Yaşar Yeniçerioğlu Genel Basın ve Dış İlişkiler Sekreteri: A. Talip Geylan Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Fahrettin Alişar Genel Eğitim Sekreteri: Vedat Pürçek.371 35. Türkiye Kamu-Sen III. Olağan Genel Kurulu Sendikaların genel kurullarının tamamlanmasının ardından Konfederasyonun Olağan Genel Kurulu, 25-26 Aralık 1999 tarihlerinde TES-İŞ Toplantı Salonu’nda yapıldı. Türkiye Kamu-Sen’i 2000’lere taşıyacak olan yeni yönetimin belirleneceği Genel Kurul, Türkiye Kamu- Sen’e yaraşır bir olgunlukta başladı. Delegelerin yanı sıra Türkiye Kamu-Sen’in Genel Kurulu’na katılan çok sayıda siyasetçi, bürokrat ve sivil toplum örgütlerinin yöneticileri ile konuklar salona sığmadı. Genel Kurul, Türkiye Kamu-Sen Genel Sekreteri Şuayip Özcan’ın çoğunluğun sağlandığını açıklaması üzerine başladı. Verilen bir önerge ile Genel Kurul’u yönetmek üzere Divan Başkanlığı’na Adana İl Temsilcisi İsmail Koncuk, Başkan “Türk Eğitim-Sen Genel Kurulu Yapıldı”, a.g.y, ss.9-13. 371 348 Damladan Deryaya Yardımcılığı’na Trabzon İl Temsilcisi Osman Bıyıklıoğlu, katip üyeliklerine ise Kayseri İl Temsilcisi Bayram Öztürk ve Bursa İl Temsilcisi Ramazan Karakoç seçildiler. Divan teşekkülünden sonra bir dakikalık saygı duruşu yapıldı ve İstiklal Marşı okundu. Genel Kurul’un açılış konuşmasını Türkiye Kamu- Sen Genel Başkanı Resul Akay yaptı. Kamu görevlilerinin sorunları başta olmak üzere ülke gündemini ilgilendiren; Avrupa Birliği, Öcalan Davası, Musul ve Kerkük’ün durumu, sendika kanunu gibi çeşitli konulara değinen Genel Başkan’ın konuşmasının ardından; DSP İstanbul milletvekili Masum Türker, Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, FP Genel Başkan Yardımcısı Ertan Yülek, ANAP Trabzon Milletvekili A. Kemal Başaran, Hak-İŞ Genel Başkanı Hüseyin Tanrıverdi, DYP Çanakkale milletvekili Nevfel Şahin, Türkiye Kamu-Sen Kurucu Genel Başkanı ve MHP Ankara milletvekili Ali Işıklar da söz alarak birer konuşma yaptılar. Türkiye Kamu-Sen’in III. Olağan Genel Kurulu’na olan yoğun katılım, konuşmacı sayısını oldukça artırmıştı. Tüm Sivil Emekliler Derneği Genel Başkanı Mustafa Turna, Tüm Bağ-Kur Emeklileri Derneği Genel Başkanı Ahmet Sergi, Sayıştay Üyesi Metin Yüksel ve Liberal Demokrat Partili Ziya Kıvanç da birer konuşma yaparak çeşitli sorunlara değindiler. Siyasi parti temsilcileri, sivil toplum örgütlerinin yöneticileri ve konukların konuşmalarından sonra sendika genel başkanları ile il temsilcilerinin ortaklaşa teklifi ile Konfederasyon Tüzüğü’nde yapılması gereken değişiklikler konulu bir önerge tartışmaya açıldı. Teklif, üzerinde yapılan tartışmalardan sonra oy çokluğu ile kabul edildi. Tüzük’te yapılan değişikliklerle; Konfederasyon Yönetim Kurulu’nun genel başkan, genel sekreter, genel mali sekreter, genel teşkilatlandırma sekreteri ve genel eğitim sekreteri olmak üzere 5 kişiden oluşması, Yönetim Kurulu’nun görev dağılımın Genel Kurul’da seçimle belirlenmesi ve bu kararın III. Olağan Kurul’da yürürlüğe girmesi kabul edildi. Gündem gereği seçimlere geçilirken Konfederasyonun Genel Başkanlığı’na Resul Akay, Genel Sekreterliği’ne Şuayip Özcan ve Genel Mali Sekreterliği’ne Mehmet Bayraktar’dan başka aday çıkmadı. Konfederasyonun Genel Teşkilatlandırma Sekreterliği’ne Bayram Zengin ve Ahmet Azizoğlu; Genel Eğitim Sekreterliği’ne ise Ayhan Çivi ve Yücel Coşkun aday oldular. 349 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IGenel Kurulun ikinci günü Tasnif Kurulu seçim sonuçlarını açıkladı. Buna göre Türkiye Kamu-Sen’in yeni Yönetim Kurulu şu şekilde belirlendi: Genel Başkan: Resul Akay Genel Sekreter: Şuayip Özcan Genel Mali Sekreter: Mehmet Bayraktar Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Bayram Zengin Genel Eğitim Sekreteri: Ayhan Çivi Bu arada Denetleme Kurulu asil üyeliklerine Ahmet Yaşar, Bayram Öztürk ve Salih Alemdar; Disiplin Kurulu asil üyeliklerine ise Mehmet Özsöz, M. Hanefi Bostan ve Osman Bıyıklıoğlu seçildiler. Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından kürsüye gelen Genel Başkan Resul Akay, kısa bir konuşma yaparak Genel Kurul’un büyük bir olgunluk içerisinde geçmesine katkılarından dolayı delegelere teşekkür etti.372 E. TÜRKİYE KAMU-SEN’İN III. DÖNEM FAALİYETLERİ Sendikaların ve Konfederasyonun genel kurulları sonrasında son derece yoğun bir faaliyet dönemine girilecekti. Genel kurullar sonrasında Yüksek İstişare Kurulu toplanarak yeni eylem takvimi belirlendi. 1. VII. Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı Türkiye Kamu-Sen VII. Yüksek İstişare Ku­rulu Toplantısı, Konfederasyona bağlı sendi­kaların genel başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve il temsilcilerinin katılımıyla 12-13 Şubat 2000 tarihlerinde Nevşehir’in Ürgüp ilçe­sinde, Dinler Otel Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. VII. Yüksek İstişare Kurulu toplantısına, çok sayıda siyasi parti temsilcisi ve kamu çalışanı katıldı. Toplantı Türkiye Kamu-Sen Nev­ şehir İl Temsilcisi Veysel Kara­su’nun açılış ko­nuşmasıyla baş­ladı. Karasu, ka­mu çalışanlarının sendikal haklarının verilmesi gerek “Resul Akay Tekrar Genel Başkan”, a.g.y, ss.14-31. 372 350 Damladan Deryaya tiğini belirte­rek şöyle dedi: “Burada alınacak olan kararlar gelecek günlere umut olacaktır, alınacak kararların uygulanması noktasında da yine gündem Türkiye Kamu-Sen olacaktır. Kamu çalışanlarının hak ve hukuk müca­delesini bugüne kadar aralıksız sürdüren Türkiye Kamu-Sen, sergilediği mücadele metotlarıyla, taraf­lı, tarafsız tüm kamuoyunun takdirini kazanmıştır. Ama sürdürdüğümüz mücadelenin arzuladığımız hedeflere ulaşabilmesi için sendikal haklarla ilgili yasal düzenlemenin yapılması gerekmektedir. Ku­ruluş ve görevi Anayasa’nın öngördüğü yasaları çı­karmak olan TBMM’nin sayın üyeleri 4,5 yıla aşkın bir süredir, anayasal haklarımızı tanımama konu­sunda hukuk dışı bir tutum sergilemektedir.” Nevşehir İl Temsilcisi’nin açılış konuşmasından son­ra İstişare Toplantısı’na katılan konukla­ra söz hakkı verildi. İlk sözü Ürgüp Belediye Başka­nı Bekir Ödemiş aldı. Daha sonra Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay bir ko­nuşma yaptı. Akay, toplum ve devlet hayatımız açı­sından vazgeçilemez öneme haiz kamu çalışanları­nın sorunlarının her geçen gün ağırlaşarak devam ettiğini, 2000 yılına girilen günlerde kamu çalışan­larının sendikal haklarının henüz tanınmamış oldu­ğunu belirterek ilgili kanun çalışmalarının bir an önce tamamlanmasını istiyordu. VII. Yüksek İstişare Kurulu’na Vali adına katılan Nevşehir Vali Yardımcısı Orhan Mardinli, Nevşehir Belediye Başkanı Yalçın Demir, Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın da toplantıda konuşma yapanlar arasındaydı. İki gün süren Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı’nda alınan kararlar, bir deklarasyonla Genel Başkan Resul Akay tarafından kamuoyuna açıklandı. Sonuç bildirgesinin ilk bölümünde kamuoyu gündemindeki genel konulara ve sendikal haklarla ilgili görüşlere yer verildi: “Türkiye Kamu-Sen; şiddete, teröre ve her türlü ayırımcılığa karşı çıkmaktadır. Şiddete ve teröre kar­şı toplumun ortak refleksini güçlendirmek için Türkiye Kamu-Sen’in öncü rol üstlenmesini benimse­miştir. 247 kamu görevlisinin şehit edilmesinden sorumlu Öcalan davasına müdahil olarak katılan Konfederasyonumuz, birçok öğretmenimizi ve din görevlimizi alçakça, kalleşçe, hunharca ve barbarca katleden Hizbullah terör örgütü hakkında açılan da­valara da müdahil olarak katılacaktır. 351 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IKamu çalışanlarının grev, toplu sözleşme, siyaset ve yönetime katılma hakkını içeren sendikal hakları önümüzdeki yasal ve Anayasal engellerin kaldırılma­sını talep etmektedir. Grev, toplu sözleşme, siyaset ve yönetime katılma hakkını içeren sendikal haklar­la ilgili Anayasa değişikliğini beklemeden, Anayasa’nın 53. maddesinin öngördüğü sendikal hakların yasaksız ve çağdaş bir anlayış içerisinde ILO normlarına ve yetkili organ karalarına uygun bir şe­kilde düzenlenmesini istemektedir. Kamu çalışanlarının sendikal haklarıyla ilgili ulus­lararası sözleşmeleri ve Anayasa’nın 53. mad­ desini görmezlikten gelen 57. Hükümet’in, 30 bin vatandaşımızın katledilmesinden, 100 milyar doları aşkın milli servetimizin tahribinden sorumlu, 20. yüzyılın en büyük canisi Abdullah Öcalan’la ilgili uluslararası sözleşmeleri göz önünde bulundurması­nı esefle karşılamaktadır. Türk milletini ve şehitleri inciten bu karardan dolayı 57. Hükümet’i ayıpla­makta ve kınamaktadır. 29 Haziran 1999 tarihinden bu yana TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bekleyen Tasarı’nın görüşül­mesine imkan sağlaması için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’a Anayasal görevini ha­tırlatıyoruz. 55. Hükümet döneminde yapılan tar­ tışmalar nedeniyle olgunlaşmış bir sendika yasa ta­sarısı olmasına rağmen Çalışma Bakanı’nın sendikal hakları geciktirmeye ve engellemeye yönelik taslak çalışmalarını iyi niyetten uzak önyargılı bir tutum olarak görmektedir. Kamu çalışanlarının sendikal haklarına suskun kalan milletvekillerinin, 8 defa Anayasa Mahkeme­since iptal edilen, 9 defa cumhurbaşkanlarınca ve­to edilen şaibeli bir tasarıyı, jet hızıyla kabul etmesi­ ni ibret verici bulmaktadır. Cumhurbaşkanlığı se­çimleri arifesinde onaylanan “kıyak yasasının” Cum­hurbaşkanlığı makamının yıpranmasına vesile olacağına dair endişeyi, kamuoyu ile paylaşmaya karar vermiştir. Yüksek İstişare Kurulumuz; Öcalan canisi için 7,5 saat toplantı yapan Koalisyon liderlerinin, kamu ça­lışanlarının sendikal haklarını iade etmek ve enflas­yon kayıplarını ödemek maksadıyla bir zirve yapma­ları için çağrıda bulunmaktadır. Hayvanların her­hangi bir talebi olmadığı halde, hayvanların dilin­den anlarcasına Hayvan Haklarıyla ilgili Yasa Tasarısı’­nı Genel Kurul gündeminin 5. sırasına getiren Hükümet’in, grevli, toplu sözleşmeli sendikal haklar konusunda 352 Damladan Deryaya söylenmedik söz, yapılmadık eylem bı­rakmayan kamu çalışanlarının meramını anlamama­sını manidar bulmaktadır. Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan’ın Anayasa’ya etti­ği sadakat yeminini yerine getirmeyerek Anayasa suçu işlediği kanaatini, kamuoyu ile paylaşmaya ka­rar vermiştir. 16 Şubat 2000 Çarşamba günü, Konfe­derasyon Başkanlar Kurulu ve Genel Merkez Yöne­tim Kurulu üyeleri ile birlikte Sayın Bakan ziyaret edilerek ve Sayın Bakan’a Anayasal görevinin hatırlatılmasına karar verilmiştir. 17 Şubat 2000 Perşem­be günü, Anavatan Partisi Genel Başkanı Sayın Me­sut Yılmaz, Konfederasyona bağlı sendikaların ge­nel başkanları ve Genel Merkez Yönetim Kurulu üyelerince Parti Genel Merkezi’nde ziyaret edilerek, Çalışma Bakanı’nın Anayasal görevini yerine getir­mesinin talep edilmesine karar verilmiştir Yağma ve talan anlayışı ile yapılan özelleştirme­ler başta olmak üzere, stratejik öneme haiz tekel ni­telikli kamu iktisadi kuruluşlarının özelleştirilmesine karşı çıkmaktayız. Mezarda Emeklilik Yasası’nı çıka­ran Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Oku­yan’ın yeni bir banker skandalının baş göstermesine neden olacağını düşündüğümüzde ‘Çadırda Emek­lilik’ anlamına gelen Bireysel Emeklilik Yasa Taslağı’­nı hazırlama girişimini endişe ile karşılamaktadır. Bu yasanın yürürlüğe girmemesi için Türkiye Kamu-Sen gerek bireysel, gerekse Emek Platformu içerisinde her türlü sorumluluğu almaya hazır olduğunu kamuoyuna açıklamaya karar vermiştir. ‘Çadırda Emeklilik’ yolunu açmak amacıyla sosyal güvenlik kuruluşlarını birleştirmek isteyen Çalışma Bakanı’na karşı kamuoyu oluşturmaya karar vermiştir.” Sonuç bildirgesinin son bölümünde kamu çalı­şanlarının sendikal haklarının verilmesi konusundaki genel sorunlar yer verildi: “Ulusal bağımsızlığımızı tehdit eden ve ülke kay­naklarını yabancı sermayeye peşkeş çeken düzen­lemelerle Tahkim ve çok taraflı yatırım garanti anlaş­malarının yeniden gözden geçirilmesi gerekmekte­dir. Günlük seçimde acze düşürülmüş kamu çalışanla­rına zorla yaptırılan tasarrufları çağ dışı ve insafsız bir anlayışla nemalandıran, çalışanların tasarrufunu batık bankaların ve batık şirketlerin ihyası için harca­yan hükümet anlayışlarını protesto etmektedir İşsizlik Sigortası’nın başlayacak olması nedeniyle 1 Haziran 2000 itibari ile zorunlu tasarruf uygula­masının tasfiye edilmesini, 353 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Iana para ve birikmiş ne­maların hak sahiplerine en geç 3 ay içerisinde nakit olarak ya da hazine tahvili veya hisse senedi olarak verilmesini talep etmekteyiz. Çalışanların zorunlu tasarruf kesintilerini hesaba yatırmayan belediyeler başta olmak üzere bir kısım kamu iktisadi kuruluşla­rının, başkan ve yöneticileri hakkında adli ve idari tahkikat başlatılması için İçişleri Bakanlığı ile ilgili bakanlıklar nezdinde suç duyurusunda bulunula­caktır. Kamu çalışanlarının atama ve yer değiştirmele­rinde iktidar partisine mensup il, ilçe, belde başka­nı, belediye başkanı ve hatırlı seçmenlerin etkisini önleyecek yasal düzenlemelerin bir an önce yapıl­ masını beklemekteyiz. Yargı kararlarını hiçe sayan, yok sayan iktidar anlayışlarına karşı her türlü müca­deleyi meşru saymaktayız. Yüksek İstişare Kurulumuz; 23 Haziran 1999 tarihin­de toplanan Liderler Zirvesi’nde maaş artışlarının enflasyonun altında kalması durumda bu farkın te­lafi edileceğine talepte bulunmayı kararlaştırmıştır. 1999 yılında gerçekleşen enflasyon ile maaş artış oranı arasındaki yüzde 12,8’lik farkın ödenmesi Baş­bakan başta olmak üzere Koalisyon ortağı liderlere talepte bulunmayı kararlaştırmıştır. Önümüzdeki günlerde gerek enflasyon farkı gerekse sendika ya­sasının yürürlüğe sokulması ile ilgili somut bir geliş­me olmadığı takdirde Hükümet’i ve Çalışma ve Sos­yal Güvenlik Bakanı Okuyan’ı Avrupa Birliği Parlamentosu’na ve Uluslararası Çalış­ma Örgütü’ne (ILO) şikâyet etmeye karar vermiştir. Mart ayı sonuna kadar sendikal hakların yürürlüğe girmemesi durumunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan hakkında Anayasa suçu işledi­ği için Cumhuriyet Başsavcılıklarında dokunulmazlığının kaldırılması için ceza davaları açmaya karar verilmiştir. Türkiye Kamu-Sen sorunlarını diyalogla çözme yanlısıdır. Diyalogla sonuç alınamadığı takdirde, 75 ilde iktidar partilerinin parti teşkilatları ile mil­letvekilleri ziyaret edilecektir. Türkiye Kamu-Sen’e bağlı 962 şube başkanı Ankara’ya davet edilerek Parlamento’da grubu bulunan partilerin milletvekillerinin üzerinde bir hafta süre ile baskı kurulacaktır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın, Kabine’den azli için 7 Mart 2000 tarihinde tüm illerde kitlesel basın açıklaması yapılacak, aynı gün Çalışma Bakanı’nın Kabine’den azli için Başba­ kan Bülent Ecevit’e kitlesel fakslar çekilecektir 354 Damladan Deryaya 23 Mart 2000 tarihinde Ankara’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önüne, illerde ise Çalış­ma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı kuruluşla­rın önüne siyah çelenk bırakılacaktır. Kamu çalışanlarının sendikal haklarını boyunduruk altına alan Yılmaz- Baykal görüşmesi sonucu 28 Mart 1998 tarihini ‘Kara Gün’ olarak kabul etmiştir. 28 Mart 2000 tarihinde kamu çalışanları yakalarına siyah kurdele takacak ve aynı gün, tüm illerde kitle­sel basın açıklaması yapılacaktır. 8 Nisan 2000 tarihinde Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere metropol kentlerde bölgesel mi­tingler düzenlenecektir. Hükümeti ve Çalışma Bakanını bir kez daha uyarmaktayız. Makul ve meşru taleplerimiz karşı­lanmadığı takdirde yürüyüş, miting, iş yavaşlatma ve açlık grevleri başta olmak üzere sürekli ‘eylem sürecine’ girilecektir.”373 Ürgüp’te yapılan İstişare Toplantısı, Türkiye Kamu-Sen’in eylemlilik sürecini başlatan kıvılcım oluyordu. Özellikle kamu görevlilerinin sendikal haklarını düzenleyecek yasanın çıkartılması için başlatılacak eylemler, son derece etkili olacaktı. Türkiye Kamu-Sen Başkanlar Kurulu, 17 Şubat günü akşam saatlerinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ı makamında ziyaret ederek Ürgüp’te alınan kararları açıklıyor; sendika yasasının çıkarılmasını istiyor ve bu gerçekleşmediği takdirde eylem kararlarının uygulanmaya başlanacağını, ziyaretin de bu kararların bir parçası olduğunu belirtiyordu. Basına açık bölümde konuşan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay, kararları açıklarken “Amacımız bağcı dövmek değil, üzüm yemek” deyince, Okuyan lafa giriyor ve “Ama bağcı dövdünüz” diyordu. Basına açık kısmı kadar basına kapalı kısmı da oldukça gergin bir havada geçen görüşme sırasında Okuyan, Ürgüp’te alınan kararları “Savaş İlanı” olarak değerlendiriyor ve biraz da esprili bir dille “Ürgüp’ten gelen üç sayfalık deklarasyonu görünce, neredeyse Bakanlık bahçesine kum torbalarını yerleştirecektim” diyordu. Yasayı engellemeye çalıştığının söylenmesinin kendisine haksızlık olacağını anlatan Bakan, hazırladığı taslağı Türkiye Kamu-Sen Heyeti’ne sunuyordu. 373 “Türkiye Kamu-Sen VII. Yüksek İstişare Kurulu Ürgüp’te Toplandı”, Kamu Çalışanları, Sayı 93, Mart 2000, ss. 22-28. 355 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- 2. Konfederasyon Şube Başkanları ve İl Temsilcileri İle Toplantı ve Polis Barikatı Türkiye Kamu-Sen’in Ürgüp’te gerçekleştirdiği İstişare Kurulu Toplantısı’nda alınan kararlar vakit geçirilmeye uygulamaya konuyordu. Deklarasyonda üzerinde durulan noktalardan biri de yıllardır mücadelesi verilen ve kamu çalışanlarının sendikal haklarını düzenleyecek yasanın çıkarılması için alınan eylem kararlarıydı. İlk eylem, 11 Nisan 2000’de, Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların şube başkanları ile Konfederasyon İl Temsilcileri’nin, TES-İŞ Sendikası’nın Toplantı Salonu’nda yaptığı toplantıyla başladı. TES-İŞ Toplantı Salonu’nda konuşma yapan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay, kamu çalışanlarının Anayasal hakkı olan sendika hakkının uygulanması için mücadele ettiklerini ve amacın Anayasal düzene karşı gelmek olmadığını belirtti. Kamu çalışanlarının sendika yasasının Anayasa’nın öngörmesine karşın iki yıldan bu yana çıkarılmadığı ve Tasarı’nın 42 günden bu yana Alt Komisyon’da bekletildiğini söyleyen Akay, 23 Haziran 1999 tarihinde yapılan liderler zirvesinde alınan; memur maaş artışlarının enflasyonun altında kalması durumunda, aradaki farkın verileceği kararının uygulanmasını ve Hükümet’in memurlara olan borcunu ödemesini istedi. TES-İŞ Toplantı Salonunda yapılan basın toplantısının ardından kamu çalışanları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na doğru yürüyüşe geçtiler. Memurlar yürüyüş boyunca, “Hükümet borcunu öde”, “Sendika hakkımız söke söke alırız”, “Vur vur inlesin Okuyan dinlesin”, “Türkiye sevdamız ekmek için kavgamız” şeklinde sloganlar attılar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önüne gelen memurları, burada emniyet güçleri barikat kurarak durdurdu. Türkiye KamuSen Yönetim Kurulu üyeleri topluluktan ayrılarak Bakan Okuyan ile görüşmek üzere Bakanlık kapısına gelindiklerinde kapının kapalı olması nedeniyle içeriye giremediler. Daha sonra başka bir kapıdan içeriye girildiğinde, Türkiye Kamu-Sen Heyeti’ni Bakan’ın makam odasının önünde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı Fikri Şahin karşıladı ve Bakan’ın kendileriyle şu anda görüşmesinin mümkün olmadığını söyledi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’la görüşemeyen Heyet, Bakanlık önünde bekleyen 356 Damladan Deryaya memurlarla birlikte milletvekilleriyle görüşmek üzere TBMM’ye hareket ettiler. Konfederasyon Yönetim Kurulu üyeleri burada, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’le bir görüşme yaptılar ve yaşanan sorunları dile getirdiler. 3. “Hükümet Borcunu Öde” Eylemleri 2000 yılı için enflasyon hedefi, yüzde 25 olarak belirlenmiş ve kamu çalışanlarına bu hedefe uygun olarak iki dilim halinde, yüzde 15 ve yüzde 10 oranında maaş zammı verilmesi planlanmıştı. Buna rağmen ekonomik gelişmeler, yıllık enflasyonun yüzde 40’lar düzeyinde olacağını gösteriyordu. Memurlar ise 23 Haziran 1999’da alınan karar gereğince ortaya çıkan enflasyon farkını Hükümet’in memurlara olan borcu olarak görüyor ve bu farkın ödenmesini istiyordu. Bu çerçevede Türkiye Kamu-Sen, “Hükümet Borcunu Öde” adı altında bir dizi eylem gerçekleştirdi. Türkiye Kamu-Sen’in mücadelesi, yazılı ve görsel basında da genişçe yer buluyor, Emin Pazarcı, 12 Nisan tarihli Akşam Gazetesi’ndeki köşesinde “Durduk Yere Kriz” başlıklı yazısında Sendika Kanunu Tasarısı ile ilgili gelişmeleri ve Türkiye Kamu-Sen’in eylem planlamasını okuyucularına aktarıyordu.374 Emin Pazarcı’nın yazısında şu ifadeler yer alıyordu: “Anayasa’nın gereği yerine getirilmedi. Kamu ça­lışanlarının Anayasa üzerinde bazı hakları var. Kanu­nu göre ise, hiçbir hakları yok. TBMM’ye, geçtiğimiz yasama döneminde bir kanun tasarısı sevk edildi. Görüşülemedi ve kadük oldu. Ardından Türkiye Kamu-Sen, Başbakan’ın kapısı­nı çaldı. Tasarının yenilenmesini istedi. Başbakan ‘Olur’ dedi. Tasarı, Başbakan’ın bir yazısı ile yenilendi. Bu defa, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ya­şar Okuyan devreye girdi. Başbakan’ın yenilediği ta­sarıyı kabul etmedi: -Ben, bir taslak hazırlayacağım. Kamu çalışanları beklemeye başladılar. Günler günleri, aylar ayları kovaladı. Hiçbir geliş­me olmadı. Herhangi bir taslak ortaya çıkmadı. Emin Pazarcı, “Durduk Yere Kriz”, Akşam Gazetesi, 11.04.2000. 374 357 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -ITürkiye Kamu-Sen, ‘Yeter’ dedi. ‘Eylem takvimini’ açıkladı. Yaşar Okuyan, ancak o zaman hareket geçti. Bakan, 1 7 Şubat’ta Kamu-Sen yetkililerini kabul etti. Önlerine bir taslak koydu. Koydu ama memurları tatmin etmedi. Kamu-Sen Hükümet nezdinde girişimde bulun­ du. Başbakan ve bakanlar, Kamu-Sen’i haklı buldu. Yaşar Okuyan yalız kaldı. 18 Şubat’ta Bakanlar Kuru­lu’nda bir karar çıktı: “Hükümet’in eski tasarısı Meclis’te görüşülsün.” Onca zaman boşa geçti. Başlangıç noktasına dö­nüldü. Tasarı, TBMM Plan ve Bütçe Komisyon’unda gö­rüşülecekti. Okuyan, yine araya girdi. Sağlık Komis­yon’unda bazı değişiklikler yapılmasının istendiğini bildirdi. Tasarı, Sağlık Komisyonu’na gönderildi. 2 Mart’ta görüşmeler başladı. Sağlık Komisyonu da bir “alt komisyon” kurdu. Tasarı oraya havale edildi. İç tüzük gereği, görüşmelerin 10 günde bitmesi gerekiyordu. Aradan tam 40 gün geçti. Hala ses, seda yok! Anayasa değişikliği ve Cumhurbaşkanlığı tartış­ malarından konuyla kimse ilgilenmedi. Hükümet Tasarısı, bu defa da Sağlık Komisyonu’na gömüldü. Hem de İç Tüzük ihlal edilerek! Türkiye Kamu-Sen, yine eyleme hazırlanıyor. Yarın, Ankara’da bir miting düzenlenerek Cu­martesi günü de iktidar partilerine ‘işgal ziyareti’ yapılacak. Memurlar, iktidar partilerinin il ve ilçe bi­nalarına gidecekler. Üç saat boyunca buralardan çıkmayacaklar. Türkiye’nin dört bir yanına pankartlar asılacak: ‘Hükümet, Anayasa’yı ihlal ediyor.’ Eylemlerin dozu her geçen gün daha da artacak. Türkiye Kamu-Sen’e göre, ortada tek suçlu var. Genel Başkan Resul Akay, açıkça söyledi: - Bakan yaşar Okuyan, tasarıyı bekletiyor, engel­liyor ve sulandırıyor... Ve devam etti: -Yaptığımız görüşmelerde ise Hükümet içinde pek çok bakan, bizim ‘haklı olduğumuzu’ söylüyor. Görüşüne bakılırsa, Bakan Okuyan Hükümet’in başına durup dururken iş açtı. Memur sokaklara dökülecek. Eylemler yayılacak... Sadece Bakan Okuyan değil Hükümet yara ala­cak. Hem de DSP ve MHP’li bakanların, Okuyan’la ay­nı görüşü paylaşmamalarına rağmen! 358 Damladan Deryaya a) “Hükümet Borcunu Öde”-I- Mitingi 13 Nisan 2000 günü Güvenpark’ta Türkiye Kamu-Sen, büyük bir miting gerçekleştiriyordu. On binlerce memu­run katıldığı eylemde memurlar, yazdıkları dövizlerle, tencereleri birbirine vurarak, boş tencerede taş kaynatarak ve var güçleriyle slogan atarak tepkilerini gösteriyorlardı. Havanın yağmurlu ve soğuk olmasına rağmen mitinge yoğun ilgi vardı. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay, mitingde yaptığı konuşmada, “Bugün buraya Hükümetten alacağımızı tahsil etmek için geldik. Hükümet bize borcunu ödemelidir. Biz bu ülke için vergimizi veriyoruz, askerliğimizi yapıyoruz, oyumuzu kullanıyoruz, bu ülkenin en ücra köşelerinde canımız pahasına çalışıyoruz. O zaman bizim rantiyecilerden, vur­gunculardan ne eksiğimiz var. Hükümet, eğer devleti bizimle yönetecekse aklını başına toplamalıdır.” diyordu. Mitinge çok sayıda siyasi parti temsilcisi de katılımlarıyla destek vermişlerdi. Mitinge katılanlar arasında bulunan MHP Ankara İl Başkanı Ercan Koç, kamu çalışan­larının Anayasanın öngördüğü sendika yasasının çı­karılması ve memurların enflasyon farklarının veril­mesi konusunda destek vereceklerini belirtiyordu. Mitingde Taş Kaynatıp Zeytin Ekmek Yemek İçin Mücadele Eden Kamu Çalışanları 359 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- Tencerede Taş Kaynatan Memurlar Bu dönemde Türkiye Kamu-Sen, hemen her gün bir eylemle Hükümet’in borcunu ödemesi için elinden geleni yapıyordu. 15 Nisan 1999’da tüm şube başkanları ve yönetim kurulu üyeleri ülke genelinde DSP, MHP ve ANAP il başkanlıklarını ziyaret ediyorlar, 17 Nisan ile 24 Nisan tarihleri arasında Türkiye’nin dört bir köşesinde bu­lunan tüm sendika binalarına “Ankara Borcunu Öde”, “Ankara Anayasa’yı İhlal Ediyor” yazan bü­yük boy bez pankartlar asıyorlardı. Arkasından 18 Nisan ve 19 Nisan tarihlerinde Türkiye’nin çeşitli yerlerinde kitlesel protestolar dü­zenlendi. 360 Damladan Deryaya b) “Hükümet Borcunu Öde”-II- Mitingi 20 Nisan günü memurlar kamu çalışanları yine meydanlardaydı. Yine on binlerce memur alanlara sığmadı. Kamu görevlileri “Hükümet Borcunu Öde” sloganları eşliğinde seslerini Hükümet’e duyurmaya çalıştılar. Meydanları dolduran memurlar, hazırladıkları mizansenlerle mitingi renklendiriyor, bir yanda tencerenin içerisinde taş kaynatıyor, zeytin ekmek yemek için mücadele veriyor bir yandan da ekmeklerine katık olarak acı soğan yiyorlardı. Memurlar, sadece Hükümet’i protesto etmiyorlardı. Her ne kadar sıkıntı içinde olsalar da ülke meselelerine duyarlılık göstererek UEFA Kupası mücadelesinde Türkiye’yi temsil eden Galatasaray’a da destek veriyorlardı. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay da konuşmasına Galatasaray’a başarı dileklerinde bulunarak başlıyordu. Akay, kamu çalışanlarının sorunlarının çözümü noktasında Hükümet’in tutumunu da eleştirerek “Dayatmacı metotlarla verdikleri komik maaş artışlarıyla kamu çalışanları yaşama mücadelesi vermektedir. Bu ülkede bizleri sömürerek, bizlere ait olanların başkalarına peşkeş çekilmesine de asla müsaade etmeyiz. Devletin hizmetlerini canı pahasına yapan kamu görevlilerine karşı, iktidarın takınmış olduğu hasmane tutumu kınıyorum. “Enflasyonla mücadele” diyorlar ama memurların sofralarına göz dikiyorlar. Hükümet enflasyonla mücadele adı altında kamu çalışanlarına ve emeklilerine yüzde 15’lik bir artışı reva görüyor. Enflasyonla mücadelenin faturası yalnızca kamu çalışanlarından ve emeklilerinden kesilmektedir.” diyordu. c) 13 Haziran 2000 Kızılay’da Oturma Eylemi ve Gözaltılar Nisan ayı içerisinde gerçekleştirilen “Hükümet Borcunu Öde” eylemleri kamuoyunda oldukça ses getirse de Haziran ayının ortalarına gelinmiş olmasına rağmen Konfederasyonun taleplerinin karşılanması noktasında Hükümet, herhangi bir girişimde bulunmamıştı. Türkiye Kamu-Sen, Hükümet’in kamu çalışanlarının Anayasal haklarını engelle­diği, enflasyon farklarını ödemediği, Zorunlu Tasar­ruf Fonu’nda biriken paraları hak sahiplerine ödemediği gerekçesiyle yeniden harekete geçti. 361 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -ITES-İŞ Toplantı Salonu’nda yapılan basın açıklamasıyla ilk eylem başladı. Basın toplantısı, ülke genelinden Ankara’ya gelen Türkiye Kamu- Sen İl Temsilcileri ve Şube Başkanları’nın katılımıyla gerçekleşti. Basın toplantısında konuşan Türkiye Kamu-Sen Genel Başka­nı Resul Akay, uygulanan politikaları, kamu çalı­şanlarının hak etmediğini ve bir an önce sendika yasasının çıkarılması gerektiğini belirterek “Kamu çalışanları bu ülkenin ikinci sınıf vatandaşlığına tabi tutulacak insanlar değillerdir. Bu ülkeye sığınmacı olarak gelmediler. Bu ülkede üvey evlat muamelesi görmeyi hak etmiyorlar. Biz bu ülkenin gerçek görevlileriyiz. Sel gider kum kalır. O kum, biziz; seller bir gün mutlaka gidecektir. Bugüne kadar bu hep böyle olmuştur. Kamu çalışanlarının haklarını gasp edenler, kamu çalışanlarını haklarını tanımayanlar, kamu çalışanlarını sefalete itenler şunu unutmasınlar ki, kamu çalışanları en geç onlara müstahak oldukları cezayı vereceklerdir.” dedi. Türkiye Kamu-Sen Oturma Eylemine Polis Müdahalesi Toplantıda; Hükümet’e son bir çağrı yapıldığı belirtilerek memurların sendikal hakları ile ilgili tasarının akıbetinin ve Meclis’in konuya ilişkin gündeminin öğrenilmesi için topluca Meclis’e gidilmesine, olumsuz bir haberle karşılaşılması durumunda ise HARB-İŞ Toplantı Salonu’nda bir araya gelinerek durum değerlendirmesi yapılmasına karar veriliyordu. 362 Damladan Deryaya Bu karar üzerine Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların şube başkanları ve İl Temsilcileri, toplu halde Meclis’e giderek milletvekilleriyle görüşmek istediler. TBMM’de bazı şube başkanları, bölgelerinin milletvekilleriyle görüşme imkânı bulurken büyük bir kısmı kendilerine bir muhatap bulamadan geri dönmek zorunda kaldı. Ardından, kararlaştırıldığı gibi tüm Türkiye Kamu-Sen teşkilatı, HARB-İŞ Toplantı Salonu’nda bir araya geldi; durum değerlendirmesi yaptı. Yapılan müzakereler sonrasında Kızılay’da oturma eylemi yapılması kararı alındı. Bu karar üzerine Konfederasyon teşkilatı Kızılay’a doğru ilerlediler. Kızılay’da oturma eylemi yaptılar. O güne kadar polisle hiçbir şekilde karşı karşıya gelmemiş olan Türkiye Kamu-Sen üyeleri ve yetkilileri, 13 Haziran 2000 tarihinde, eylemin sonlandırılması için emniyet güçlerinin sert müdahalesi ile karşı karşıya kaldılar. Direniş devam edince, aralarında sendika genel başkanları ve şube başkanlarının da bulunduğu 61 kişi, polis araçlarına bindirilerek, gözaltına alındı ve Emniyet’e götürüldü. Bunun üzerine Türkiye Kamu-Sen üyeleri, toplu halde gözaltına alınan başkanların yanına gitmek için Kızılay’dan önce Adalet Sarayı’nın önüne geldiler daha sonra başkanların buraya getirilmeyeceğini öğrendiler ve Emniyet Genel Müdürlüğünün önüne yürüdüler. Burada başkanlar çıkana kadar bekleyeceklerini belirttiler. Gece yarısı olmuştu ama hiçbir kimse Emniyet Genel Müdürlüğünün önünden kalkmadı. Sloganlar atarak bekleyen Türkiye KamuSen üyeleri gözaltına alınanların tamamı serbest bırakılana kadar oturma eylemi yaptılar. Genel başkanlar ve gözaltına alınınlar, gece yarısından sonra serbest bırakıldılar. Türkiye Kamu-Sen üyelerinin serbest bırakılmasının ardından, toplanan kalabalık Emniyet Genel Müdürlüğünden Konfederasyon Genel Merkezi’ne geçti. Genel Merkez’de basına bir açıklama yapıldı. Açıklamayı Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay yaptı. Akay, düşüncelerini, “Bugün Türkiye’de yaşanmaması gereken olaylar yaşandı. Beş yıldır Anayasal hakları verilmeyen kamu çalışanları her yolu denediler. Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar ve milletvekilleri ile görüştük. Görüşmediğimiz bir Al­lah’ın kulu kalmadı. Anayasal zorunluluk olmasına rağmen sendika kanunu çıkarılmadı. Bu kanunun çıkarılması konusunda kamu çalışanları memleket­lerinden Ankara’ya gelerek çok masum bir talepte bulundular. Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bu tasarı­nın gündeme alın363 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Imasını talep ettiler. Ama orada onları incittiler, kamu çalışanlarına bazıları kapıyı gösterdiler. Bugün artık Kızılay’da bu eylemi yap­mak zorunda kaldık. Bu eylemler devam edecektir. Anayasal haklarımız verilmiş olsaydı biz bugün Kızı­lay Meydanı’nda bu eylemi yapmamış olacaktık. Bu haklarımızı vermeyenler utansın, yerin dibine gir­ sinler.” şeklinde açıkladı.375 Bu olayların üzerine, kamuoyu tarafından, 1995 yılı Haziran ayında, Kızılay’ın iki gün boyunca işgal edildiği eylemlerde polisin hiçbir müdahalesi olmadığı hatta Ankara Valiliği’nin emri ile trafikte yeni düzenleme yapıldığı hatırlatılıyor ve Türkiye Kamu-Sen üyelerine karşı takınılan sert tutum, eleştiriliyordu. ç) “Hükümet Borcunu Öde”-III- Mitingi Gözaltıların yaşandığı gecenin sabahında, 14 Haziran 2000 günü Türkiye Kamu-Sen yine Kızılay Meydanı’nda eylemdeydi. Belki de bir önceki gün Türkiye Kamu-Sen’lilere yapılan haksızlığa tepki nedeniyle eyleme katılım her zamankinden çok daha fazlaydı. Mitinge gelenler, Meydan’ı hınca hınç alanın doldurmuştu. İnsanlar caddelere, sokak aralarına kadar sarkmaya başladı. On binlerce memur kendi yazdıkları dövizlerle miting yerine akarken, bir taraftan slogan atıyorlar bir tarafta da her an her türlü tepkiye karşı hazır duruyorlardı. Eylemde en dikkat çeken olay; Türkiye Kamu-Sen’in yaptığı eylemlerde o güne kadar pek fazla görülmeyen çok sayıdaki güvenlik görevlisi, panzer ve sivil polisin Meydan’ın dört bir tara­fında yoğun bir güvenlik önlemi almış olmasıydı. Memurların ey­leme bir eşekle gelmesi, bütün gerginliği dağıtmaya yetti. Getirilen eşeğin üze­rine örtülen bezde, “Benim Yasam Bile Genel Kurul’da” yazıyordu. Bu eylem, Hükümet’in hayvan hakla­rını, Meclis Genel Kurulu’nun 5. sırasına getirmesini ve bu­na karşın yıllardır Anayasa’dan doğan haklarını al­maya çalışan kamu görevlilerinin sendika yasasının gündeme dahi alınmamasını protesto etmek için yapılmıştı. Miting’de konuşan Genel Başkan, bir önceki gün yaşananlara tepki gösteriyor ve terör örgütü propagandası yapanlara gösterilen hoş görünün, haklı bir mücadele veren kamu çalışanlarından esirgendiğini belirtiyordu. “Türkiye Kamu-Sen Gözaltında”, Kamu Çalışanları, Sayı 97, Temmuz 2000, ss.10-11. 375 364 Damladan Deryaya Kızılay’daki mitingin ardından, bir gün önce yaşanan olaylar nedeniyle topluca savcılığa ifade vermeye gidildi. Gözaltına alınan tüm Türkiye Kamu-Sen üyeleri savcılıkta ifade verdiler. Savcılık, 13 Haziran 2000 günü yapılan eylemin suç teşkil etmediği kanaatine vararak, takipsizlik kararı verdi.376 d) “Hükümet Borcunu Öde”-IV- Mitingi “Hükümet Borcunu Öde” mitinglerinin dördüncüsü 29 Haziran’da yapıldı. Kızılay Meydanı yine kamu çalışanları ile dolmuştu. Yaklaşık on bin memur ellerindeki pankart ve dövizlerle Hükümet’e tepkilerini göstermeye çalışıyorlardı. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay, anons aracının üstünden kamu çalışanlarına hitaben bir konuşma yaptı. Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan da hedef tahtasındaydı. Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, Hükümet’ten kamu görevlilerinin sendika yasasını geciktiren Yaşar Okuyan’ın azledilmesini istediler.377 4. “Zorunlu Tasarruf Uygulamasının Sorunları ve Geleceği” Paneli Bu arada Türkiye Kamu-Sen, Türk-İş ve Hak-İş işbirliği ile 23 Mayıs 2000 tarihinde Türk-İş Genel Merkezi Toplantı Salonu’nda “Zorunlu Tasarruf Uygulamasının Sorunları ve Geleceği” konulu bir panel düzenledi. Panele, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay, Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu, Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral ve Devlet Bakanı Recep Önal konuşmacı olarak katıldılar. Türkiye Kamu-Sen Genel Teşkilatlandırma Sekreteri ve Türk İmar-Sen Genel Başkanı Bayram Zengin, Panel’in Oturum Başkanlığı’nı yaptı. Panel’e Prof. Dr. Osman Altuğ, Prof. Dr. Oğuz Oyan ve Prof. Dr. Kadir Arıcı, panelist olarak katılarak Zorunlu Tasarruf konusunda çeşitli değerlendirmelerde bulundular. “Eylemlerde Yılmak Yok ‘Hükümet Borcunu Öde 3’ Mitingi”, a.g.y, ss.11-13. 376 “Gemileri Yakıyoruz ‘Hükümet Borcunu Öde 4, Yaşar Okuyan’ı Azlet’ Mitingi”, a.g.y, ss.13-14. 377 365 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IMemur ve işçi sendika üyelerinin heyecanla izledikleri Panel’e, memur ve işçilerin dışında çok sayıda bürokrat ve konuk da katıldı. Çalışan temsilcileri Tasarrufu Teşvik Fonu’nda biriken paraların amacı dışında kullanıldığını belirterek burada biriken paraların nemalandırılarak hak sahiplerine ödenmesini istediler. Devlet Bakanı Recep Önal ise Panel’de yaptığı konuşmada, Fon’da biriken paraların hak sahiplerine ödeneceğini belirtti. 5. Türkiye Kamu-Sen 8. Kuruluş Yıldönümü Etkinlikleri Bir taraftan “Hükümet Borcunu Öde” eylemleri ile yoğun bir dönem geçiren Türkiye Kamu-Sen bir taraftan da 8. kuruluş yıldönümünü çeşitli etkinliklerle kutluyordu. Türkiye Kamu-Sen Heyeti, 24 Haziran 2000 günü Anıtkabir’i ziyaret etti. Genel Başkan, anı defterine şunları yazdı: “Kamu görevlileri, günlük geçimde acze düşürülse de mecalsiz ve takatsiz bırakılsa da emanet ettiğin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni sonsuza kadar yaşatmaya kararlıdır.” Etkinlikler, Hilton Oteli’nin Anadolu Salonu’nda gerçekleştirilen yıldönümü toplantısıyla başladı. Siyasi partilerin ve sendika­ların üst düzey yöneticileri, eski ve yeni bakanlar, milletvekilleri, üst düzey bürokratlar, sivil toplum örgütlerinin yöneticileri, radyo ve televizyon kanallarının haber mü­dürleri, temsilcileri ve program yapımcılarının katıldığı toplantı son derece renkli geçti. Türkiye Kamu-Sen Genel Başka­nı Resul Akay’ın açılış konuşması ile başlayan programda; dönemin Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz, Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu, MHP Ankara milletvekili Ali Işıklar, FP İstanbul milletvekili Bahri Zengin, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, TBMM Başkanı ve Cumhurbaşkanı Vekili Yıldı- rım Akbulut da birer konuşma yaparak Konfederasyonun kuruluş yıldönümünü kutladılar. Türkiye Kamu-Sen’in kuruluşunun 8. yıl dönü­münde açılış töreninin ardından iki pa­nel düzenlendi. Oturum Başkanlı­ğı’nı Emin Pazarcı’nın yaptığı ve Gökhan Taşkın, Mehmet Özilter ve Şahin Ali Şen’in panelist olarak katıl­dığı ilk panelin konusu “Kuruluşundan Bugüne Türkiye Kamu-Sen ve Sendikacılık Mücadelesi” olarak belirlenmişti. 366 Damladan Deryaya İkinci panel ise “AB ülkelerinde ve Türkiye’de Kamu Çalışanlarının Sendikal Hakları” konusunu içeriyordu. Panel’de Oturum Başkanlığı’nı Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kadir Arıcı yaptı. Panelist olarak Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Sezginer, yine Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bahtiyar Akyılmaz ve Türk iş Genel Başkan Danışmanı Yıldırım Koç ka­tıldılar.378 6. VIII. Yüksek İstişare Kurulu Ankara’da Toplanıyor Türkiye Kamu-Sen 8. Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Toplantısı, 16-17 Eylül 2000 tarihinde Ankara’da yapıldı. Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların genel başkanları, Genel Merkez Yöneticileri ile il temsilcilerinin katıldığı toplantıda, kamu çalışanlarının genel ve yerel sorunları ve çözüm önerileri konusu tartışıldı. Ankara Başkent Öğretmen Evi’nde gerçekleştirilen VIII. Yüksek İstişare Toplantısı’nda açılış konuşmasını Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay yaptı. “57. Hükümet Türkiye Cumhuriyeti Devletinin zorunlu ve vazgeçilmez hizmetlerini günün her saatinde ve ülkemizin en ücra köşelerinde canı pahasına yerine getiren kamu çalışanları, uygulanan ekonomik politikalar sonucu sefaletin girdabına itilmekle kalmamış, toplumdaki saygın yerini de kaybetmiştir” diyen Akay, Hükümet’in, komik oranda maaş artışı yaparak kamu çalışanlarını sefalete ittiğini ve Anayasa’dan doğan sendikal haklar ile ilgili yasa tasarısının 15 aydan bu yana TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bekletildiğini belirtti. Toplantı’ya; Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu, FP Genel Başkan Yardımcısı ve Konya milletvekili Veysel Candan, DYP Çanakkale milletvekili Nevfel Şahin, MHP Ankara milletvekili Ali Işıklar da katıldı ve gündemdeki konularla ilgili görüşlerini paylaştı. Yüksek İstişare Kurulu’nda protokol konuşmalarının ardından yerel ve genel konular üzerinde Türkiye Kamu- Sen mensupları gece geç saatlere kadar konuştular, tartıştılar. Alınan kararlar, ikinci gün basına açıklandı. İstişare Toplantısı’nda Hükümet’e 15 Ekim’e kadar süre veriliyor, Konfederasyonun taleplerinin karşılanmaması duru “Türkiye Kamu-Sen 8 Yaşında”, a.g.y, ss.22-33. 378 367 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Imunda “Sosyal Hukuk Devletine Sahip Çıkalım” adlı bir yürüyüş yapılması planlanıyordu. Yürüyüş, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın seçim bölgesi olan Yalova’dan başlayacak ve Ankara’da yapılacak büyük bir mitingle son bulacaktı. Sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verildi: “Yüksek İstişare Kurulumuz; kamu çalışanlarının grevli, toplu sözleşmeli, siyaset ve yönetime katılma hakkını içeren sendikal hakları önündeki yasal ve Anayasal engellerin kaldırılmasını; ayrıca, Anayasa’nın 53’üncü maddesinin öngördüğü sendikal hakların yasaksız ve çağdaş bir anlayış içerisinde ILO normlarına ve yetkili organ kararlarına uygun bir şekilde düzenlenmesini istemektedir. Yüksek İstişare Kurulumuz; kamu çalışanlarının sendikal haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmeleri ve Anayasa’nın 53. maddesini görmezden gelen 57. Hükümet’in; 30 bin vatandaşımızın katledilmesinden, 100 milyar doları aşkın milli servetimizin tahribinden sorumlu, 20. yüzyılın en büyük canisi Abdullah Öcalan’la ilgili uluslararası sözleşmeleri göz önünde bulundurmasını esefle karşılamaktadır. Yüksek İstişare Kurulumuz; Hükümet’in kamu çalışanlarının sendikal haklarını 2000 yılı sonuna kadar ILO normlarına uygun bir şekilde yürürlüğe koymaması durumunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ı ve 57. Hükümet’i Avrupa Birliği Parlamentosuna ve Uluslararası Çalışma Örgütüne (ILO) şikayet etmeye karar vermiştir. Yüksek İstişare Kurulumuz; hayvanların herhangi bir talebi olmadığı halde hayvanların dilinden anlarcasına hayvan haklarıyla ilgili yasa tasarısını Genel Kurul gündeminin 5. sırasına getiren Hükümet’in, kamu çalışanlarının Anayasa’nın 53. maddesinde öngörülen sendikal haklarla ilgili onlarca eylemini, binlerce söylemini anlamamasını manidar bulmaktadır. Yüksek İstişare Kurulumuz; 1 Temmuz 1999-30 Haziran 2000 tarihi itibariyle kamu çalışanlarının yüzde 22,1’lik alacağının ödenmesini; 23 Haziran 1999 tarihinde toplanan liderler zirvesinde, maaş artışlarının enflasyonun altında kalması durumunda bu farkın telafi edileceğine dair taahhüdün, yerine getirilmesini beklemektedir. Yüksek İstişare Kurulumuz; kamu çalışanlarının ücret farklılıklarını gidermek için TBMM’den yetki alan Hükümet’in bu yetkiyi, hak 368 Damladan Deryaya ve adalet ölçüleri içerisinde kullanmasını beklemektedir. Aynı kurumda aynı işi yapan işçi ve memurlarla, farklı kurumlarda çalışan memurların kendi aralarındaki ücret farklılıklarının giderilmesini talep etmektedir. Hükümet’in bu çalışmaları tek yanlı yapmak yerine memurların en büyük temsilcisi olan Türkiye Kamu-Sen’le “eşit işe eşit ücret” ilkesini hayata geçirecek şekilde sonuçlandırmasını temenni etmektedir. Yüksek İstişare Kurulumuz; günlük geçimde acze düşürülmüş kamu çalışanlarının birikimi olan Zorunlu Tasarruf Fonu ile Konut Edindirme Fonu’nda biriken paraların batık bankaları ve batık şirketleri ihya etmek için harcayan hükümet anlayışlarını protesto etmektedir. Yüksek İstişare Kurulumuz; Zorunlu Tasarruf Fonu’na devlet katkı payı olarak yapılan yüzde 3’lük kesintilerin maaşlara ilave edilmesini, gerek Zorunlu Tasarruf gerekse Konut Edindirme Fonu’nda biriken paraların hak sahiplerine nakden ve defaten ödenmesini beklemektedir. Yüksek İstişare Kurulumuz; kamu çalışanlarına yargısız infaz sehpası anlamına gelen KHK benzeri bir düzenlemenin parlamento zemininde oluşturulmasına karşı tavır alacaktır. Türkiye Kamu-Sen, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölünmez bütünlüğü ve niteliklerinin korunması konusunda bir anne hassasiyeti içerisindedir. İki milyon kamu görevlisi arasında devletin bölünmez bütünlüğüne ve Cumhuriyetin niteliklerine karşı suç işlemiş ya da suç örgütlerinin tuzağına düşmüş gafillerin olabileceğini varsaymakla birlikte; söz konusu düzenlemelerin hukukun evrensel ilkeleri çerçevesinde yapılmasından yanadır. Yapılacak düzenlemede suçun açıkça tanımlanması, suçun niteliklerinin belirlenmesi ve verilecek cezaların suçun işleniş şekline göre kademeli bir şekilde tayin edilmesini gerekli görmektedir. Hükümeti oluşturan partiler, KHK benzeri bir düzenlemeyi TBMM gündemine getirdikleri takdirde her türlü demokratik mücadele meşru sayılacaktır. Yüksek İstişare Kurulumuz; IMF Şefi Cottarelli’nin isteği üzerine, TEDAŞ, TEAŞ, POAŞ, TÜPRAŞ, TÜRK TELEKOM ve TEKEL gibi stratejik öneme haiz, kâr eden ve tekel nitelikli kamu iktisadi kuruluşlarının yağma ve talan anlayışı ile satılmasına karşıdır. 369 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -ITürk Telekom’un yüzde 34’lük hisseyi alacak yabancı konsorsiyuma veto hakkı ile birlikte genel müdürlük, genel müdür yardımcılığı ve iki daire başkanlığının verilmesini kelimenin tam anlamıyla peşkeş olarak görmektedir. Yüksek İstişare Kurulumuz; ulusal bağımsızlığımızı tehdit eden ve ülke kaynaklarını yabancı sermayeye peşkeş çeken düzenlemelerle, tahkim ve çok taraflı yatırım garanti anlaşmalarının yeniden gözden geçirilmesini talep etmektedir. Yüksek İstişare Kurulumuz; devlet personel rejiminde yapılacak değişiklik taslağının kamu sendikalarına gönderilmemesini Anayasa’nın 53. maddesine aykırı bulmaktadır. Söz konusu taslağın kamu çalışanları sendika yasası yürürlüğe girdikten sonra yetkili konfederasyonlarla müzakere etmek suretiyle olgunlaştırılmasını talep etmektedir. Yüksek İstişare Kurulumuz; 1979 ve 1991 yıllarında işe başlayan kamu görevlilerine verilen bir derecenin, 1991 yılından sonra işe başlayan kamu görevlilerine de verilmesini daha sonra işe başlayacak kamu görevlilerine de otomatik olarak uygulanmasını beklemektedir. Yüksek İstişare Kurulumuz; kamu çalışanlarının atama ve yer değiştirmelerinde iktidar partilerine mensup il, ilçe, belde başkanı, belediye başkanı ve hatırlı seçmenlerin etkisini önleyecek yasal düzenlemelerin bir an önce yapılmasını beklemektedir. Yargı kararlarını hiçe sayan, yok sayan iktidar anlayışlarına karşı her türlü mücadeleyi meşru saymaktadır. Yüksek İstişare Kurulumuz; Milli Eğitim Bakanlığınca uygulamaya konan Norm Kadro Yönetmeliği’nin öğretmenlerimizi mağdur ettiğini, şevk ve heyecanını olumsuz etkilediğini gözlemlemektedir. Söz konusu yönetmeliğin Türkiye Kamu-Sen’e bağlı Türk Eğitim Sendikası’nın görüşleri istikametinde belirlenmesini talep etmektedir. Yüksek İstişare Kurulumuz; sorunlarını diyalogla çözme yanlısıdır. Bu nedenle eylemlere girişmeden önce 7 Ekim 2000 tarihine kadar Koalisyon’u oluşturan partilerin Sayın Genel Başkanları ve Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer’le görüşmek suretiyle kamu çalışanlarının Anayasa’dan doğan sendikal haklarının öncelikli olarak yürürlüğe gireceğine dair taahhüt almak istemektedir. 370 Damladan Deryaya Bu teminat verilmediği takdirde; 15 Ekim 2000 tarihinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın seçim bölgesi olan Yalova’da bir miting düzenlenecektir. Miting’den sonra Konfederasyon Genel Başkanı Resul AKAY, sendika yasasının geciktirilmesine, 2001 yılında kamu çalışanlarının maaşlarına yapılacak yüzde 12’lik sefalet artışına, Zorunlu Tasarruf Fonu’nda biriken paraların hak sahiplerine ödenmemesine ve kamu çalışanlarına yargısız infaz sehpası hazırlayan KHK benzeri bir yasal düzenlemenin yapılmasına dikkat çekmek amacıyla, ‘Sosyal Hukuk Devletine Sahip Çıkalım Yürüyüşüne’ başlayacaktır. 15 Ekim 2000 tarihinde Yalova’dan başlayacak olan ‘Sosyal Hukuk Devletine Sahip Çıkalım Yürüyüşü’ 36 gün sürecek ve 18 Kasım 2000 tarihinde Ankara’da sona erecektir. 18 Kasım 2000 tarihinde de Ankara’da büyük bir yürüyüş ve miting yapılacaktır. Türkiye Kamu-Sen’in ortaya koyduğu makul ve meşru taleplerin göz ardı edilmesi halinde 2001 yılı başlarında Yüksek İstişare Kurulumuz tekrar toplanarak durum değerlendirmesi yapacaktır.”379 7. Büyük Yürüyüş: “Sosyal Hukuk Devletine Sahip Çıkalım Yürüyüşü” İstişare Toplantısı’nda Hükümet’e tanınan süre dolduğunda Büyük Yürüyüş de programlanmıştı. Türkiye genelinde ilanlar verilerek, bildiriler dağıtılarak mitinge destek sağlandı. Daha önce 36 gün olarak planlanan Yürüyüş bir hafta kısaltıldı. Buna göre 21 Ekim 2000’de Yalova’da yapılacak bir mitingle “Sosyal Hukuk Devletine Sahip Çıkalım Yürüyüşü” başlayacaktı. Yürüyüş, 29 etaptan oluşuyordu ve her etaba ayrı bir isim verilmişti. 21 Ekim günü geldiğinde binlerce kamu çalışanı Yalova Cumhuriyet Meydanı’nda zorlu bir yürüyüşü desteklemek ve haklarını aramak için 29 gün tek yumruk, tek beden olmak için bir araya geldi. Saat 15.00’da başlayan mitinge katılım oldukça yüksekti. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay ve sendikaların genel başkanları, miting alanını dolduran kamu çalışanlarına, haklarını sonuna kadar arayacakları yolundaki kararlılıklarını dile getirdiler. 8. Yüksek İstişare Kurulu Toplandı”, TUS Dergisi, Sayı 7, Eylül Ekim 2000, ss.8-10. 379 371 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -ITürkiye’nin bir çok ilinden otobüslerle Yalova’ya gelen kamu çalışanları yağan sağanak yağmura rağmen miting alanından bir an olsun ayrılmadılar. Mitingde konuşma yapan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Sayın Resul Akay; “Bu ülkede Anayasa varsa, bu ülkede hukuk varsa, buna herkes uyacak. ‘Ben bakanım, ben başbakanım, ben cumhurbaşkanıyım, ben müsteşarım, ben şuyum, ben buyum’ diye bir nitelemeyi de asla kabul etmiyoruz. Herkes Anayasa karşısında sorumludur. Bizim isyanımız kurulu nizama değil, Anayasal düzene değil, Anayasal düzeni çiğneyenlere; Anayasa’yı yok sayanlara isyan ediyoruz ve bu isyanımızın önünde de hiç kimse duramaz. Değerli arkadaşlarım, bu yasayı 2 yıl önce Parlamento’yla engelleyenler bugün Parlamento’da yok. Kamu çalışanlarıyla oynayanlar, kamu çalışanlarıyla boy ölçüşenlerin, ne hallere düştüklerini herkes bilmeli. Bu gün Anayasa üzerinde Anayasal haklarımızın üzerinde yapılan bu sinsi oyunları bozacağız. Biz Anayasal haklarımıza sahip çıkmak için, yaşama haklarımıza sahip çıkmak için, onurlu ve şerefeli bir Türk vatandaşı olarak bu ülkede yaşamak için haklarımızı her platformda gündeme getireceğiz. Hükümet’in tasarılarına Sayın Bakan’ın nasıl sahip çıktığını biliyor, kamuoyu. Sosyal Güvenlik Yasası için nasıl hop oturup hop kalktığını biliyor; bu toplum bunu unutmadı. Sendika Yasası’na karşı vurdumduymaz, iğne batırsanız, çuvaldız batırsanız, top tüfek atsanız duymayacak olan Bakan’ın, bu çelişkisi kabul oyu görüyor. Bu, bizim demokratik bir talebimizdir. Bugün Yalova’dan, Sosyal Hukuk Devletine Sahip Çıkalım yürüyüşümüze başlıyoruz. Allah’ın izniyle, sonuna kadar da yürüyeceğim. Bizlerden dualarınızı eksik etmeyin. Şimdi ben ve arkadaşlarım, sizleri otobüslerinize kadar geçirelim ve ardından biz yürüyüşümüze başlayalım.” diyerek Büyük Yürüyüş’ü başlatıyordu. 29 gün süren bu büyük eylemde yürüyüş etapları ve tarihleri şu şekilde oldu: 1. Gün 21 Ekim 2000 Cumartesi, Acınızı Paylaşıyoruz Etabı/ Yalova Mitingi ve Yalova’dan Yürüyüş 2. Gün 22 Ekim 2000 Pazar, Sokağa Çıkma Yasağı/ Yaşar Okuyan Etabı 372 Damladan Deryaya 3. Gün 23 Ekim 2000 Pazartesi, Yalova (Kavşak)- Altınova/ Türkiye Sevdamız, Ekmek İçin Kavgamız Etabı 4. Gün 24 Ekim 2000 Salı, Altınova- Ereğli/ Sendikal Haklar Etabı bı 5. Gün 25 Ekim 2000 Çarşamba, Ereğli- Gölcük/ Grev Hakkı Eta- 6. Gün 26 Ekim 2000 Perşembe, Gölcük- İzmit/ Toplu Sözleşme Hakkı Etabı 7. Gün 27 Ekim 2000 Cuma, İzmit-22 Km. (Eşme’ye 3 km kala) / Siyaset Hakkı Etabı 8. Gün 28 Ekim 2000 Cumartesi, 22 Km- Sakarya / Yönetime Katılma Hakkı Etabı 9. Gün 29 Ekim 2000 Pazar, Sakarya- Kızılcıkormanı/ Örgütlü Toplum Etabı 10. Gün 30 Ekim 2000 Pazartesi, Kızılcıkormanı- Hüseyin Şeyh/ IMF Bütçesine Hayır Etabı 11. Gün 31 Ekim 2000 Salı, Hüseyin Şeyh- Gümüşova/ Maaşzede Etabı 12. Gün 1 Kasım 2000 Çarşamba, Gümüşova- Düzce/ Yüzde 10’luk Sefalet Artışına Hayır Etabı 13. Gün 2 Kasım 2000 Perşembe, Düzce- Kaynaşlı çıkışı/ Eşit İşe Eşit Ücret Etabı 14. Gün 3 Kasım 2000 Cuma, Kaynaşlı Çıkışı- Bolu Dağı Zirve/ İnsanca Yaşama Etabı 15. Gün 4 Kasım 2000 Cumartesi, Bolu Dağı Zirve- Bolu/ Emeğe ve Ekmeye Saygı Etabı 16. Gün 5 Kasım 2000 Pazar, Bolu- Çaydut/ Sürgüne, Kıyıma, Keyfiliğe Hayır Etabı 17. Gün 6 Kasım 2000 Pazartesi, Çaydut- Köroğlu Petrol Ofisi/ Hukuk Devletine Saygı Etabı 18. Gün 7 Kasım 2000 Salı, Köroğlu Petrol Ofisi-Yeniçağa/ Sosyal Devlete Saygı Etabı 19. Gün 8 Kasım 2000 Çarşamba, Yeniçağa- Gerede/ Zorunlu Tasarruflarımızı Ödeyin Etabı 373 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I20. Gün 9 Kasım 2000 Perşembe, Gerede- 69. Km/ Herkese Sosyal Güvenlik Etabı 21. Gün 10 Kasım 2000 Cuma, Ankara İl Sınırı (Yayla Tesisleri)/ İşsizliğe ve Yoksulluğa Hayır Etabı 22. Gün 11 Kasım 2000 Cumartesi, Yayla Tesisleri 100. Km/ Soyguna, Vurguna, Talana Hayır Etabı 23. Gün 12 Kasım 2000 Pazar, 100. Km- Kızılcahamam/ Hazine’nin Talanına Hayır Etabı 24. Gün 13 Kasım 2000 Pazartesi, Kızılcahamam- Kargasekmez/ Özelleştirme Talanına Hayır Etabı 25. Gün 14 Kasım 2000 Salı, Kargasekmez- 140. Km/ Trafik Terörüne Hayır Etabı 26. Gün 15 Kasım 2000 Çarşamba, 140. Km- Aydın/ Teröre, İşkenceye Hayır Etabı 27. Gün 16 Kasım 2000 Perşembe, Aydın- 176. Km/ Demokrasi ve İnsan Haklarına Saygı Etabı 28. Gün 17 Kasım 2000 Cuma, 176. Km – Atatürk Orman Çiftliği/ “Sosyal Hukuk Devletine Sahip Çıkalım” Etabı 29. Gün 18 Kasım 2000 Cumartesi, Atatürk Orman Çiftliği- Kızılay Yürüyüş, planlandığı şekliyle gerçekleştirildi. Eylemin sürdüğü 29 gün boyunca tüm Türkiye, bu Yürüyüş’e kilitlenmişti. Yürüyüş’e katılan genel başkanlar, uğradıkları her bölgede, kamu çalışanlarının büyük desteğiyle karşılaştılar. 374 Damladan Deryaya Sakarya Etabında Kamu Çalışanları Yalova’da yoğun yağmur altında başlayan eylem, yağmur, çamur, kar demeden tamamlanmıştı. Güçlüklerle dolu 450 km’lik yolu tamamlayan ekip, 18 Kasım 2000 günü, Atatürk Orman Çiftliği’nde memurların, işçilerin ve eyleme destek veren vatandaşların sevgi gösterisiyle karşılandı. 18 Kasım sabahında, Hükümet’i Atatürk’e şikayet etmek üzere Anıtkabir’e gidildi. Büyük Yürüyüş’ü Tamamlayan Genel Başkanlar Kızılay’a Girerken 375 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IÜlke genelinden Ankara, Hipodrom’a akın eden on binlerce kamu çalışanı, daha sonra Kızılay Meydanı’nda yapılacak miting için yürüyüşe geçti. Kızılay Meydanı’nı dolduran kalabalık, oturma eylemi yaparak Hükümet yetkililerinin alana gelmesi için çağrıda bulundu. Yaklaşık 2,5 saat süren oturma eylemine rağmen Hükümet kanadıyla görüşme imkânı sağlanamaması üzerine konuşan Genel Başkan, kamu çalışanlarının gücünü görmeyenlere ihtar çektiğini söyledi. Konfederasyon Genel Başkanı, “Onları suçları ile baş başa bırakıyoruz. Onlara buradan ihtarda bulunduk. Türkiye Kamu-Sen’in bu eylemi ve mücadelesi bir uyarıdır. İstesek sabaha kadar kalırdık ancak sorumluluğumuzun doğrultusunda buradan ayrılıyoruz.” diyor ve bu uzun soluklu eylemin bittiğini ancak mücadelenin süreceğini açıklıyordu. 8. Kasım 2000, Şubat 2001 Ekonomik Krizleri ve Türkiye Kamu-Sen Konfederasyonun gerçekleştirdiği Büyük Yürüyüş’ün yankıları sürerken Türkiye, 22 Kasım 2000’de patlak veren bir finansal krizle sarsıldı. Bu tarihte bankalar arası piyasada, gecelik borçlanma basit faizi yaklaşık üç kat artarak ortalama yüzde 110,8’e, en yüksek yüzde 210’a fırladı.380 22 Kasım’da ve izleyen günlerde TCMB’nin döviz rezervinde de önemli bir azalma gözlendi. TCMB, 17-24 Kasım haftasında, yaklaşık 3 milyar dolar; 24 Kasım-1 Aralık haftasında da 2,5 milyar dolar olmak üzere döviz rezervinin 5,5 milyar dolarını kaybetti. İki haftada brüt döviz rezervi 24,4 milyar dolardan 18,9 milyar dolara indi. 2000 yılının Kasım ayındaki krizle birlikte dövize yönelen yoğun spekülatif saldırı; çok yüksek faizle, önemli döviz rezervi kayıplarıyla ve önemlisi, 7,5 milyar dolar büyüklüğündeki ek IMF kredisi ile atlatılmıştı ancak daha sonra olabilecek benzer bir saldırıya karşı Türk ekonomisinin savunma gücü, büyük ölçüde azalmıştı. Kasım’da yaşanan kriz aşıldı derken, tam üç ay sonra, 19 Şubat 2001’de Başbakan Bülent Ecevit ile Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer arasındaki bir 380 Ercan Uygur, “Krizden Krize Türkiye: 2000 Kasım Ve 2001 Şubat Krizleri”, Türkiye Ekonomi Kurumu Tartışma Metni, 7 Nisan 2001, s.6. http://www.tek.org.tr/ dosyalar/KRIZ-2000-20013.pdf (Erişim 08.06.2012) 376 Damladan Deryaya tartışma, ikinci bir spekülatif saldırıyı başlattı ve bu kez döviz krizi başladı. 21 Şubat’ta bankalar arası para piyasasında gecelik faiz yüzde 6200’e kadar çıktı ve ortalama yüzde 4018,6 oldu.381 16 Şubat 2001’de 27,94 milyar dolar olan Merkez Bankası döviz rezervi 23 Şubat’ta 22,58 milyar dolara indi ve rezerv kaybı 5,36 milyar dolar oldu. Kasım 2000 krizinde dövize saldırı, yabancılarla sınırlı kalmıştı; Şubat 2001 krizinde yerlilerin de özellikle, bankaların yoğun döviz alımı yaptığı görüldü. Dövize gelen bu talebe dayanma gücü kalmayınca; TCMB, 21 Şubat gecesi, dalgalı kur sistemine geçildiğini açıkladı. 19 Şubat’ta 1 doların piyasa satış kuru 686.500 lira iken 23 Şubat’ta 920.000 lira, 28 Şubat’ta 960.000 lira oldu; yani kur artışı on gün içinde yüzde 40’a ulaştı. Kasım ayında yara alan enflasyonu düşürme programının da bu şekilde sonu gelmiş oldu. Hükümet; IMF ve Dünya Bankasının talepleri doğrultusunda Amerika’da, Dünya Bankasında görev yapan Kemal Derviş’i, ekonominin başına getirerek yeni bir IMF anlaşması ve 45 günlük bir çalışmadan sonra hazırlanarak 14 Nisan 2001 günü açıklanan “Ulusal Program”la bu krizleri aşma yolunu seçti. Program açıklanmadan bir ay önce, 14 Mart tarihinde Program’ın stratejisi kamuoyuna açıklandı. Buna göre Program’ın genel stratejisi üç aşamadan oluşacaktı. Birinci aşamada, bankacılık sektörüne ilişkin tedbirler süratle alınarak mali piyasalarda belirsizlik azaltılacak ve kriz ortamından en kısa sürede çıkılacak; ikinci aşamada özellikle faiz ve döviz kurunun belirli bir istikrar kazanması sağlanacak, böylece ekonomik birimlere orta vadeli bir perspektif kazandırılacak; üçüncü aşamada, makroekonomik dengeler tesis edilerek ekonomide yılın ikinci yarısından itibaren istikrarlı bir büyüme ortamı sağlanacaktı. Bu temel stratejiler çerçevesinde, enflasyonla mücadele de kararlılıkla sürdürülecek; Mart ve Nisan aylarında yükselmesi beklenen aylık fiyat artışları, uygulanacak olan sıkı maliye ve aktif para politikalarıyla ve özellikle bankacılık kesiminin daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasıyla birlikte tekrar düşme eğilimine girecek; dalgalı kur sistemine geçilmesi ile turizm ve ihracat gelirleri artacaktı. Uygur, a.g.m, s.23. 381 377 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IProgram’ın en önemli ayaklarından birini de gelir (ücret, fiyat) politikası oluşturuyordu. Buna göre özellikle kur fiyatlarındaki artış, ithalata dayalı ürünlere, akaryakıt ve enerji fiyatlarına derhal yansıtılacak buna karşın düşük ücret politikası temel alınacaktı. Program’da; finansal istikrarın sağlanması için özelleştirmelere hız verilmesi, kamu harcamalarının kısılarak borç ve faiz döngüsünün sağlanabilmesi, bütçede faiz dışı fazla yaratılarak ortaya çıkan kaynağın, borçların ödenmesi için kullanılması gibi tedbirler yer almaktaydı. Türkiye Kamu-Sen, açıklanan stratejiye 4 Nisan’da, Ulusal Program’a ise 15 Nisan’da yaptığı iki basın açıklamasıyla tepki gösterdi ve Program’a destek vermeyeceğini bildirdi. Açıklamalarda, Türkiye’nin 45 gündür bir ekonomik kriz yaşadığı ve bu krizin nereye gideceğinin bilinmediği ifade ediliyor, “Bu tür krizlerde, en fazla zarar gören sabit ve dar gelirli kesimler ile emeğini ve hizmetini pazarlık masasına taşıyamayan kesimlerdir. Bu kesimlerin başında da kamu görevlileri gelmektedir. Kamu görevlileri devletin bütün hizmetlerini yürütmekle görevli olduğu halde hükümetlerin projelerini, programlarını hayata geçirmekle görevli oldukları halde hükümetler tarafından üvey evlat ve sığınmacı muamelesine tabi tutulmuştur. İktidarlar, Türkiye’de kamu görevlisi diye bir varlığın mevcudiyetini kabul etmemektedir.” denilerek krizin faturasının kamu görevlilerine çıkarılmaması isteniliyordu. Türkiye’de bir gecede zenginleşen fırsatçı kesimlerin eleştirildiği açıklamada Hükümet’in açıklanan enflasyonun üstüne 2 puan refah payı ekleyerek memur maaş artışını yüzde 2,5 olarak belirlemesine rağmen zorunlu tüketim mallarına yapılan yüzde 20 düzeyindeki artışların ve yaşanan devalüasyondan kaynaklanan zararların hesaba katılmadığına vurgu yapılıyordu. 16 Nisan 2001 günü Türkiye Kamu-Sen, Hükümet’in memur maaşlarına yaptığı yüzde 2,5 oranındaki artışı protesto etmek için PTT’nin Ulus’taki Merkez binası önünde eylem yaptı. Eyleme Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların başkanları ve çok sayıda kamu çalışanı katıldı. Düzenlenen protesto eyleminin sonunda sendika genel başkanları, memur maaşlarına yapılan artış tutarlarını Devlet Bakanı Kemal Derviş’in Hilton Oteli’nde kalması dolayı- 378 Damladan Deryaya sıyla oluşan masrafların karşılanması amacıyla, Kemal Derviş’e posta havalesi çıkardılar.382 Bu arada IMF ve Dünya Bankası destekli ekonomik pakete karşı, emeğin alternatif programının üretilmesi amacıyla Emek Platformu tarafından başlatılan teknik komite çalışmaları, 24- 25 Mart 2001 tarihlerinde Tübitak Feza Gürsey Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen “Emek Politikaları Sempozyumu”nda son şeklini alıyordu. Toplam dört oturumda, 2 gün süren Sempozyum’da akademisyenler, gerçek anlamda ulusal bir programın çerçevesinin nasıl olması gerektiğini tartıştılar. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay tarafından yönetilen üçüncü oturumda “Kalkınma ve Sosyal Adalet” konusu ele alındı. Bu oturumda konuşan Prof. Dr Ahmet GÖKÇEN “Uluslararası Finans Kuruluşlarının Gelişmekte Olan Ülkelerin Kalkınma Politikalarına Etkileri” konulu bir konuşma yaptı. Aynı oturumda söz alan Prof. Dr. Yusuf TUNA da “Kalkınma Politikalarında Kaynak Arayışı” konulu bir sunum yaptı. Ekonomik Program’ın çalışanlara yönelik getirdiği tedbirler, Emek Platformu tarafından da tepkiyle karşılanıyor, ortak eylemler yoğun bir katılımla gerçekleşiyordu. İlk olarak Emek Platformu Başkanlar Kurulunca alınan karar gereği 31 Mart 2001 tarihinde, Kızılay Güven Park’ta kitlesel basın açıklaması yapılıyordu. Eylemde, Emek Platformu tarafından hazırlanan ve Emek Politikaları Sempozyumu’nda son şekli verilen, Alternatif Ekonomik Programı da halka dağıtılıyordu. Eylem, eşzamanlı olarak Türkiye çapında 90’a yakın il ve ilçe merkezinde de gerçekleştirildi. Türkiye Kamu-Sen, bu eylemlere yoğun katılım sağlanması konusunda daha önce tüm ilçe ve il temsilciliklerini harekete geçirmişti. Bu nedenle söz konusu merkezlerde Konfederasyon üyelerinin yoğun katılımı dikkat çekti.383 “Memur Zammına Sert Tepki”, Kamu Çalışanları, Sayı 103, Nisan 2001, ss. 18-21. 382 “Emek Platformu Tüm Türkiye’de Kitlesel Basın Açıklaması Yaptı”, a.g.y, s.24. 383 379 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -I- Emek Platformunca Gerçekleştirilen Mitinge Konfederasyondan Katılım Oldukça Yoğun Oldu 14 Nisan 2001’de Emek Platformunca düzenlenen “Yolsuzluğa ve Yoksulluğa Hayır Mitingi”, yaklaşık 20 il valiliğince yasaklanmasına rağmen, birçok ilde alanlarda yapıldı. Ankara’da yapılması planlanan ancak valilikçe yasaklanan mitingin yerine, Emek Platformu bileşenleri, Güven Park’ta basın açıklaması yaptılar. Yasağa ve sağanak halinde yağan yağmura rağmen Kızılay’da gerçekleştirilen eylemde, Platformun bildirisini dönem sözcüsü ve TMMOB Genel Başkanı Kaya Güvenç okudu. Çok sayıda basın mensubunun izlediği eylem, basın bildirisinin okunmasının ardından sona erdi.384 9. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan Türkiye Kamu-Sen’de Sendika yasasının gecikmesi nedeniyle yapılan eylemler, Konfederasyonla Yaşar Okuyan arasında gerginlikler yaşanmasına neden olmuştu. Tarihler 28 Mart 2000’i gösterdiğinde, Türkiye KamuSen’in sürpriz bir ziyaretçisi vardı: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan. 384 “Yasaklara, Baskılara ve Yağmura Rağmen Emek Platformu 14 Nisan’da Meydanlardaydı”, a.g.y, s.25. 380 Damladan Deryaya Yaşar Okuyan ve Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ali Doğan, Konfederasyon Genel Merkezi’nde Türkiye Kamu-Sen Yönetim Kurulu üyeleri tarafından karşılandı. O tarihe kadar Türkiye Kamu-Sen, birçok bakan, siyasetçi ve bürokrat tarafından ziyaret edilmiş ise de Yaşar Okuyan, Konfederasyonu ziyaret eden ilk Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı oluyor; Yönetim Kurulu, Bakan’a bu ziyaretin anısına çini bir vazo hediye ediyordu. Yaşar Okuyan, yaptığı açıklamada Türkiye Kamu- Sen’e ilk resmi ziyareti gerçekleştiren bakan olmaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade etti. Adeta bir basın ordusunun izlediği ziyarette, “Kamu çalışanlarının sendikal örgütlenmeleriyle ilgili kanun tasarısı, hakikaten artık bir yılan hikâyesine dönmüştür. Şu anda Plan ve Bütçe Komisyonu’ndadır. Alt Komisyon, raporunu tamamlamıştır. Ben evvelsi gün Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Sayın Şahin’le de görüştüm. Kendisinden ricada bulundum ve Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Bakanlığımıza ait bekleyen dört tane tasarıyla birlikte, bir toplu paket olarak bunu geçirmek istediğimizi ifade ettim ve öncelikli olarak görüşülmek istenen yasalar arasında yer almasını istedim. Kamu çalışanlarının sendikal örgütlenmesiyle ilgili kanunu, Haziran ayında yapılacak ILO Konferansı’na götürmeyi hedefliyorum. Bizim planladığımız süre, Mart- Nisan ayları idi. Yani Nisan sonuna kadar bu yasayı Meclis’ten geçireceğimizi ümit ediyorduk. Zannediyorum; Nisan ayı olmaz da, Mayıs ayı içerisinde gerçekleşebilir. Tabii ki, son ekonomik gelişmeler nedeniyle 15 yasanın önceliği söz konusu olabilir.” diyerek bir anlamda yasanın gecikmesinin kendisinden kaynaklanmadığını belirten Bakan, yasanın en kısa sürede çıkacağının da sözünü veriyordu.385 10. “Anayasa Değişikliğinin 6. Yılında Kamu Çalışanlarının Sendika Yasası” Paneli Konfederasyon; kamu görevlilerinin sendikal hakları ile ilgili kanun tasarısı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bekletildiği sırada, bir panel düzenleyerek konuyu siyasetçiler gözünden ele alıyordu. 5 Mayıs 2001 günü Ankara Başkent Öğretmenevi’nde gerçekleştirilen Panel’e; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve DSP Antalya Milletvekili Metin “Çalışma Bakanı Okuyan’dan Kamu-Sen’e Ziyaret”,, a.g.y, ss.2-3. 385 381 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IŞahin, MHP Grup Başkan Vekili Mehmet Şandır, FP Genel Başkan Yardımcısı Ertan Yülek, DYP milletvekili Saffet Arıkan Bedük, çok sayıda milletvekili ve sivil toplum kuruluşu temsilcisi katılıyordu. Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kamil Turan’ın Oturum Başkanı, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden Doç. Dr. Kamil Ufuk Bilgin, Dr. İbrahim Aydınlı ve Türkiye Kamu-Sen Eğitim Sekreteri ve Türk Banka-Sen Genel Başkanı Ayhan Çivi’nin panelist olarak katılığı Panel’de önce siyasetçilere söz hakkı veriliyordu. Kamu çalışanlarının salona sığmadığı ve yoğun ilgi gösterdiği Panel’de, açılış konuşmasını Konfederasyon Genel Başkanı Resul Akay yaptı. Anayasa’da kamu görevlilerinin sendikal hakları ile ilgili düzenleme yapılmasının üzerinden 6 yıl geçtiğini hatırlatan Akay, Anayasa’nın herkes için bağlayıcı olduğunu belirterek siyasetçilerden yasama sorumluluğunu yerine getirmelerini istedi. Özellikle bazı memur örgütlerinin; Tasarı’nın yasalaşmaması, Anayasa değişikliği ile kamu görevlilerine yeni haklar verilmesinin ardından buna uygun bir yasa çalışması yapılması taleplerinin hayalcilik olduğunu belirten Genel Başkan, üzerinden 6 yıl geçmiş olmasına rağmen mevcut durumda dahi Anayasal zorunluluğunu yerine getiremeyen Meclisin, yeni bir Anayasa değişikliği yapmasının güçlüğüne vurgu yapıyordu. “Bu hakları aldıktan sonra, elbette ki; Anayasa’nın toplu sözleşmeyi engelleyen 128. maddesi başta olmak üzere, diğer maddelerinde değişiklikler yapılmasını talep ederek çağdaş haklara doğru giden bir sürecin takipçisi olacağız. Bu yasayı, bu amaçla bir sıçrama tahtası, bir basamak olarak kullanmak istiyoruz.” diyen Akay, bir anlamda uzun yıllardır süregelen tartışmaların odak noktasındaki “Türkiye Kamu-Sen, toplu sözleşme ve grev hakkı içeren yasayı istemedi” gibi asılsız bir eleştiriye de o günlerden cevap vermiş oluyordu. Panel’e DYP’yi temsilen katılan Saffet Arıkan Bedük de “Hangi şartlarda isterseniz, biz DYP olarak destekleyeceğiz. İsterseniz, ‘gündemde konuşulmadan geçsin’ bile derseniz, biz ona da hazırız. Artık bu kanun çıksın ve bu çalışanlar bu sıkıntıdan kurtulsun.” diyerek Tasarı’ya kayıtsız şartsız destek vereceklerini açıklıyordu. Konuşmasına “Bu Tasarı’yı daha konuşmadan imzalamaya hazırım diye başlayan FP Genel Başkan Yardımcısı Ertan Yülek görüşle382 Damladan Deryaya rini; “Temel kanun olsun veya olmasın, bizden bu kanuna tam bir destek vardır. Bu konuda Fazilet Partisi yetkilisi olarak, Sosyal İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak söz veriyorum. Mutlak suretle bu kanunun çıkması için elimizden geleni yapacağımızı ifade ediyorum.” şeklinde aktarıyordu. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Metin Şahin ise “Kamu çalışanlarının tasarısının sadece ücret düzenini değiştiren, iyileştiren yanları yok; son derece demokratik, sosyal hakları da beraberinde getiren tarafları var. Ayrıca çalışma barışına katkısı var. Ayrıca da belirli bir disiplin ve anlayış içerisinde, çalışma yerinde verimliliği artıran tarafı var” diyerek Tasarı’nın Plan Bütçe Komisyonunda en geç iki hafta içerisinde sonuçlandırılacağı müjdesini veriyordu. Panel’de son olarak kürsüye davet edilen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan; “Bizim burada yapacağımız iş aslında şöyleydi böyleydi diye meseleyi uzun uzadıya tartışmak değildir. Muhalefet partileri ‘Tamam’ diyor. Anavatan Partisi ‘Tamam’ diyor. Milliyetçi Hareket Partisi ‘Tamam’ diyor. Demokratik Sol Parti ‘Tamam’ diyor. TBMM Bütçe Plan Komisyonu Başkanı ‘Tamam’ diyor. Hükümet adına, Bakan olarak da biz ‘Tamam’ diyoruz.” sözleriyle yasa çalışmalarının sonlandırılmasının yakın olduğunu belirtiyordu. Siyasetçilerin konuşmalarının ardından panel bölümüne geçildi ve panelistler söz aldılar. Panel’in Oturum Başkanlığı’nı yürüten Prof. Dr. Kamil Turan, oturumu açarken yaptığı konuşmasında, sendikal haklardan yoksun kamu çalışanlarının mali durumlarının giderek kötüleştiğine dikkat çekerek; “Savunmasız olan bu kesim hem iktisadi bakımdan, hem mali bakımdan giderek daha fakir, daha güçsüz hale gelmeye başladı. Kamu görevlilerinin sendikalaşma taleplerinin temel nedeni, içinde bulundukları bu mali sıkıntıların oluşturduğu çarpık ortamdır.” diyordu. Oturumda söz alan bir diğer konuşmacı Doç. Dr. Kamil Ufuk da, kamu çalışanları sendikaları konusunda dört önemli uluslar arası belgenin var olduğunu belirterek; “Bunlardan birincisi Birleşmiş Milletler belgeleri, ikincisi ILO belgeleri, üçüncüsü Avrupa Konseyi belgeleri ve dördüncüsü de AB belgeleridir” dedi. Sonrasında söz alan Dr. İbrahim Aydınlı ise kamu çalışanları sendikalarının yasal zemine oturtulamamış olmasında, kanun koyucuların çekimser tavrının önemli rol oynadığına değiniyor ve kamu 383 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Igörevlilerinin kendi hak ve menfaatlerini, kendi kendilerine talep etme ve örgütlenme hakkının, toplumun düşünce sisteminde bile yer edinememiş olmasını eleştiriyordu.386 11. Yüksek İstişare Kurulu Toplanıyor Öğretmenevi’nde gerçekleştirilen Panel’in ardından aynı gün, 5 Mayıs 2001’de Konfederasyonun IX. Yüksek İstişare Kurulu, sendika yasası konusunda gelinen son noktayı ve Panel’de söz alan siyasetçilerin açıklamalarını değerlendirmek üzere toplandı. Toplantının açış konuşmasını yapan Genel Başkan Resul Akay, Konfederasyonca çok önemli, tarihi bir panel gerçekleştirildiğine dikkat çekerek Panel’de gerek hükümet kanadından gerekse muhalefet partilerinin sözcülerinden, sendika yasasına koşulsuz destek geldiğini ifade etti. Artık Tasarı’nın yasalaşmasının önünde engel kalmadığını düşünen Konfederasyon yetkilileri, İstişare Toplantısı’nda söz alarak görüşlerini ve bundan sonra yapılması gerekenleri dile getirdiler. Toplantı’da söz alarak gelecekle planlamalarıyla ilgili önerilerde bulunan Kurul üyelerinin görüşleri şu şekildeydi: Remzi Fedakar- Kahramanmaraş İl Temsilcisi: “Konfederasyonumuza bağlı tüm sendikalarımızın hızlı ve kapsamlı bir teşkilatlanma atılımı gerçekleştirmesi, yıllardır sürdürdüğümüz hak arama mücadelesini taçlandıracak en önemli girişim olacaktır. Konfederasyonumuz da bu atılımın öncülüğünü ve denetimini yapmalıdır. Bugün gelinen aşama göstermiştir ki; mücadele ancak denetimli ve kontrollü gücün desteğiyle kazanılır. Bu yüzden Genel Merkezler önce kendilerini ve daha sonra da taşra teşkilatlarını denetlesin ve herkes buna açık olsun. Çünkü gerçek anlamda güçlü olmanın yolu budur. İçi boş kalabalıklar değil, denetimli mücadele güçleri ancak başarıya ulaşır.” Osman Bıyıklıoğlu- Trabzon İl Temsilcisi: “Bu sabah, Konfederasyonumuzca düzenlenen Panel’de yaşanan tüm olumlu gelişmeler yüzümüzü biraz olsun güldürmüştür. Ancak elbette ki; bu sonuç kendiliğinden oluşmamıştır. Harcanan tüm samimi gayretler neticesinde bu noktaya gelinmiştir. Bu kadar siyasi partinin üst düzey temsilcilerini bir araya getirip, il temsilcilerimizi organize edip “Sözler Tutulacak Mı?”, Kamu Çalışanları, Sayı 104, Mayıs 2001, ss.2-5. 386 384 Damladan Deryaya böylesine güzel bir toplantıya katmak ve kamuoyu önünde Türkiye Kamu-Sen’in büyüklüğünü bir kez daha Türkiye’ye ve bütün dünyaya tescil ettirmek gerçekten büyük bir başarıdır. Bu nedenle konfederasyonumuzun yöneticilerine teşekkür ediyorum. Ancak hiçbirimiz unutmamalıyız ki, asıl seferberlik bundan sonra başlayacaktır. Büyüklüğümüze, birlikteliğimize, bu güzel gidişata sahip çıkmalı, gölge düşürmemeliyiz. Hedefimiz üye sayısını 1 milyona çıkartmak olmalıdır. Bunu başaracağımıza inanıyorum.” Zekai Kahyaoğlu- Kocaeli İl Temsilcisi: “Bugünkü Panelimizde siyasi parti temsilcilerini izledikten sonra, yasamızın önümüzdeki günlerde çıkacağına olan inancım daha da derinleşti. İzlediğimiz o konuşmalardan sonra diyebilirim ki, yasamız yüzde 100 çıkacaktır. Ancak olağanüstü bir durum olur da yasa çıkmazsa, bu kez istediğimizi alana dek, kamu çalışanlarını sendika yasasına kavuşturana dek buraları terk etmeyelim.” Haydar Aykın -Türk İmar-Sen Samsun Şube Başkanı: “En ufak bir umutsuzluk taşımıyoruz. Biz tünelin bittiğini, ışığın göründüğünü bugün gerçekleştirdiğimiz Panel’de açıkça gördük. Yarın illerimize döndüğümüzde yönetim kurullarımızı toplayacağız, diğer sendikalarımızı da toplayacağız ve üye sayılarımızı hızla artırmanın çalışmalarına başlayacağız. Artık geleceğin plan ve projeleri üzerinde kafa yoracağız. Etkin bir büyüme stratejisini hayata geçirmenin gayreti içinde olacağız. Ancak bunca olumlu gelişmeye rağmen siyasiler sözlerinde durmazlar ve sendika yasası çıkmaz ise bu kez etkin mücadele planları üzerinde çalışırız. Biz çocuklarımıza yaşanabilecek bir gelecek bırakmak için çabalıyoruz ve biz bu yola her şeyimizi koyduk.” Muhsin Kahveci -Sinop İl Temsilcisi: “Anayasa değişikliğinin yapıldığı 1995 yılından itibaren, sendikal faaliyetlerinden dolayı maddi, hukuki yada statü bakımından zarar gören, mağdur edilen bütün arkadaşlarımızın bu mağduriyetlerinin giderilmesi en önemli taleplerimiz arasındadır. Konfederasyonumuz kapsamında da sendikalarımız arasında sergilenen birlik ve dayanışma örneklerinin çoğaltılarak yaygınlaştırılmasını diliyoruz. Birbirimize destek olarak büyüyebileceğimizi asla unutmamalıyız.” Yaşar Ölmez- Diyarbakır İl Temsilcisi: “Kamu çalışanlarına sendika hakkı tanıyacak olan Tasarı’nın Meclise taşınması yönünde verilen sözler ve bu konudaki tüm gelişmeler asla yolun sonuna gelindi 385 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Igibi bir hava yaratmamalıdır. Aksine gerçek anlamda, yasal ve demokratik hak mücadelemiz bu noktada başlayacaktır. Yasal zemine oturtulmuş gerçek sendikalar, bu sürecin başlamasından sonra belki daha da zorlu bir şekilde kazanılmış olan hakların geliştirilmesi ve Avrupa’daki, dünyadaki çağdaş örneklerine ulaşması için mücadele vereceklerdir. Bizler bu mücadeleye hazırız. Hatta daha uzun vadede çağdaş örneklerin de aşılması, bizler için bir hayal olarak görünmemektedir. Yeter ki, birlik ve beraberlik içerisinde bu saygın mücadeleyi sürdürebilelim. Aşamayacağımız engel yoktur.” Hüseyin Çankaya-Türk İmar-Sen Mersin Şube Başkanı: “Meclise getirilen Tasarı’da, bir ilde sendika şubesi açabilmek için getirilen üye sayısı sınırlaması 1.000 kişi olarak belirlenmiştir. Ancak bu rakam birçok ilde birçok sendikamızın şube açmasını zorlaştıracaktır. Hatta bazı illerdeki kamu çalışanı potansiyeli bunu imkânsız kılacak seviyededir. Bu nedenle sendika yasa tasarısında söz konusu rakamın aşağıya çekilmesini talep etmekteyiz.” Ramazan Karakoç- Bursa İl Temsilcisi: “Bugün; Türkiye kamu çalışanları hareketinin birinci hedefi olan örgütlenme hakkımızın alınması yönünde tarihi bir adımın atıldığına ve bu manada bir bayram öncesinin, yani arife gününün yaşandığına inanıyorum. Türkiye Kamu-Sen, bugünlere kolay gelmedi. Bugün sevinerek görüyorum ki, burada ve her yerde sadece kamu çalışanlarının sendika hakkı konuşuluyor, sendikal kimliğimiz konuşuluyor. Bu başarıda Türkiye Kamu-Sen’in prensiplerini iyi belirlemiş olmasının, hedeflerini açıkça ortaya koymuş olmasının, kamu vicdanında haklılığını kazanmış olmasının rolü büyüktür.” Ali Karadeniz-Giresun İl Temsilcisi: “Dünyadaki gelişmeleri Konfederasyonumuzun da yakından izlemesi gerektiğini düşünüyor ve gözlemlediğine de inanıyorum. Kapitalist, liberal, karma ekonomi tanımlamaları arasında örgütsüzleştirmenin yaygınlaştırıldığı bir global dünya düzeni kurulmaya çalışılıyor. Yaşanan bu baskıcı düzenin bertaraf edilebilmesi, gerçek anlamda bir sendikal mücadelenin sürdürülmesiyle mümkün olacaktır.” Selamet Yıldırım-Afyon İl Temsilcisi: “Siyaset ilmini en iyi bilenler kamu çalışanları olmasına rağmen, Türkiye’de siyaset yapma veya siyasi partilere üye olma yasağı sadece kamu çalışanlarına ve bir de akıl hastalarına uygulanmaktadır. Çiftçiler, işçiler, esnaflar, sanayiciler, emekliler, kısacası herkes bu ülkede siyaset yapabilmekte ama 386 Damladan Deryaya sadece kamu çalışanları siyasetin dışında bırakılmaktadır. Çünkü çiftçinin, esnafın, sanayicinin, işçinin sürgün edilme korkusu yoktur. Kimse çıkıp da bir çiftçiye senin tarlanı başka ile tayin ettik diyemez. Yine kimse çıkıp da esnafa senin dükkânını şarka tayin ettik diyemez. Ama siyasi ve idari gücü elinde bulunduranlar, kamu çalışanlarının hep ensesindedirler ve siyaseti en iyi bilen bu kitleye siyaset yasağı uygulamaktadırlar. Sendika yasası ile yıkmak istediğimiz tabulardan birisi de budur. Kayıtsız şartsız, önyargısız ve içten pazarlıksız bu ülke için her şeyini vermeye kendini adamış yüz binlerce insanımızı ifade ediyoruz Bundan daha büyük hiçbir siyasi güç olamaz.” Hamza Penmek-Kars İl Temsilcisi: “Taşra teşkilatlarımız bulundukları mahallerdeki tüm sosyal ve ekonomik gelişmelerle etkinlikleri yakından izlemeli ve bu tür oluşum süreçlerine en etkin biçimde katılmalıdırlar. Bizler bunun somut bir uygulamasını Kars ilimizde gerçekleştirdik ve Türkiye-Kamu-Sen’in toplumsal yaşamın bütününde var olduğunu herkese gösterdik. İlimizde gerçekleştirilen Kent Konseyi toplantılarında kamu çalışanlarını temsil ettik ve etkin bir rol üstlenerek çeşitli çalışma alt komisyonlarında görevler aldık. Çalışma ve İş Güvenliği Komisyonu bizim önergemizle kuruldu. Sivil toplum örgütü olarak demokrasinin doğrudan yönetime katılımı öngören boyutuna, kamu çalışanlarının sesini duyurduk. Gerçek anlamda sivil toplum mücadelesi, toplumsal yaşamın tüm dokusuna nüfuz etmekle olur. Bu konuda tüm teşkilatlarımızın duyarlı olması gerekmektedir.”387 12. 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ve Türkiye Kamu-Sen 26 Mart 1998’de 24. maddesine kadar görüşülmüş olmasına rağmen CHP, KESK ve FP’nin karşı çıkması sonucu yarıda kalan ve Nisan 1999 Erken Genel Seçimleri nedeniyle yasalaşamadığı için geçersiz hale gelen Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı, 22 Haziran 1999’da DSP-MHP-ANAP Koalisyon Hükümeti’nin Başbakanı Bülent Ecevit tarafından yenilenerek TBMM Başkanlığına sunuldu. Bir hafta sonra 29 Haziran 1999’da Plan ve Bütçe Komisyonu’na gönderilen Tasarı, oradan da tali komisyon olarak Sağlık, Aile, Çalışma 387 “Yüksek İstişare Kurulumuz Sendika Yasası Konusunda Siyasilerin Tutumlarını Masaya Yatırdı”, a.g.y, ss.6-11. 387 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ive Sosyal İşler Komisyonuna havale edilecek ve burada 2 Mart 2000 tarihine kadar bekletilecekti. Bu sırada 27 Aralık 1999’da MHP Ankara milletvekili Ali Işıklar ve 29 milletvekili ile Tansu Çiller ve 3 milletvekili iki ayrı yasa önerisi hazırlıyordu.2 Mart’ta Tasarı’yı ve önerileri ele alan Komisyon, Tasarı’nın bu iki öneri ile birleştirilmesi için bir Alt Komisyon kurulmasına karar veriyordu. Tasarı, oluşturulan Alt Komisyonda 6, 7 ve 22 Mart günlerinde görüşüldü ve Alt Komisyon 27 Mart’ta raporunu, Sosyal İşler Komisyonu’na sundu. 28 Mart’ta Sosyal İşler Komisyonu Tasarı’ya ilişkin raporu inceleyerek bir kez daha üzerinde çalışılmak üzere Alt Komisyona gönderdi. Bir taraftan Tasarı, komisyonlar arasında dolaşırken bir taraftan da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar okuyan, yeni bir kanun tasarsısı hazırlamak üzere çalışma başlatıyordu. Türkiye Kamu-Sen, çeşitli eylemlerle bu durumu protesto ediyor, Tasarı’nın gecikmesine neden olduğunu düşündüğü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ı kamuoyuna ve memurlara şikâyet ediyor; Bakanlık önüne siyah çelenk bırakarak yasanın gecikmesini protesto ediyordu. Konfederasyon yetkilileri konuyu, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e kadar taşıyordu. 2000 yılı içerisinde gerçekleştirilen “Hükümet Borcunu Öde” eylemlerinin en önemli gerekçelerinden birsi de Tasarı’nın bir türlü Meclis Genel Kuruluna taşınamamış olmasıydı. Ardından Haziran ayında gerçekleştirilen ve Konfederasyon yöneticilerinin tutuklanmalarına kadar varan, Kızılay’da oturma eylemi ve tüm Türkiye’de büyük yankı uyandıran Sosyal Hukuk Devletine Sahip Çıkalım Yürüyüşü, kamuoyunun dikkatlerinin Tasarı üzerine çekilmesini sağlıyordu. Özellikle Konfederasyonun 5 Mayıs 2001 tarihinde düzenlediği “Anayasa Değişikliğinin 6. Yılında Kamu Çalışanlarının Sendika Yasası” Paneli ve Panel’e katılan iktidar ve muhalefet partilerinin Tasarı’ya verdikleri destek, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı’nın yasalaşma sürecini hızlandırıyordu. Yasama sürecindeki hızlanma, yaklaşık bir yıldır Meclis gündeminde bekleyen Tasarı’nın söz konusu Panel’den 10 gün sonra, 15 Mayıs 2001 tarihinde Plan ve 388 Damladan Deryaya Bütçe Komisyonunca yeniden ele alınmasıyla gerçekleşiyordu.388 Bu gelişme üzerine Türkiye Kamu-Sen yetkilileri, 17 Mayıs’ta Başbakan Bülent Ecevit’i ziyaret ederek TBMM Genel Kuruluna gelen Tasarı’da kamu görevlilerinin beklentilerini karşılayacak düzeltmelerin yapılması gerektiğini belirttiler.389 18 Mayıs’ta Plan ve Bütçe Komisyonu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, Maliye, Adalet, Milli Savunma, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları, Devlet Planlama Teşkilatı ve memur sendikalarının temsilcileriyle gerçekleştirdiği toplantıda Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı’nı TBMM Başkanlığına sundu. Türkiye Kamu-Sen Yönetim Kurulu üyelerinden oluşan heyet, 21 Mayıs’ta FP Genel Başkanı Recai Kutan’dan, 24 Mayıs’ta ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’dan Tasarı ile ilgili endişelerinin giderilmesi ve özellikle sendikalı olamayacak kamu görevlilerinin kapsamının daraltılması konusunda Genel Kurul’da destek istediler. Tasarı, Meclis Genel Kurulunda 7 Haziran ve 25 Haziran 2001 tarihlerinde yalnızca iki oturumda görüşüldü ve büyük bir hızla yasalaştı. TBMM’de 25 Haziran’da kabul edilen Kanun, 12.07.2001 tarih ve 24460 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Kanun, Anayasa’da 1995 yılında yapılan değişikliğe uygun olarak toplu sözleşme yerine, toplu görüşme sistemini öngörüyordu. Toplu görüşmelere her bir hizmet kolunda en çok üye kaydeden sendika ve bu sendikanın bağlı bulunduğu konfederasyon, taraf olarak katılabilecekti. Toplamda en çok üyeye sahip sendikaları bünyesinde barındıran konfederasyon da yetkili konfederasyon olarak kamu görevlileri sendikaları heyetine başkanlık edecekti. Kanun’un 28. maddesi, toplu görüşmenin kapsamını belirliyordu. Buna göre toplu görüşmeler, “Kamu görevlileri için uygulanacak katsayı ve göstergeler, aylık ve ücretler, her türlü zam ve tazminatlar, fazla çalışma ücretleri, harcırah, ikramiye, lojman tazminatı, doğum, ölüm ve aile yardımı ödenekleri, tedavi yardımı ve cenaze giderleri, yiyecek ve giyecek yardımları ile bu mahiyette etkinlik ve verimlilik artırıcı diğer yardımları” kapsayacaktı. Böylece Anayasa’nın 128. maddesinde kamu görevlilerinin kanunla düzenlenmesi öngörülen 388 Gülmez, a.g.e, s.414. 389 “Ecevit Akay Görüşmesi Umut Verdi”, a.g.y, s.12. 389 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Ikonulardan yalnızca “aylık ve ödenekler”, toplu görüşme kapsamına alınmış oluyordu. Kanun’un 32. maddesine göre toplu görüşmeler her yıl Ağustos ayının 15’inde başlayacak ve en geç 15 gün içinde sonlandırılacaktı. 4688 sayılı Kanun’un 34. maddesi, toplu görüşmelerin sonunda anlaşma sağlanması durumunda, imzalanan “mutabakat metni”nin “uygun idari, icrai ve yasal düzenlemelerin yapılabilmesi için” Bakanlar Kurulu’na sunulacağını belirtiyordu. Dolayısıyla “mutabakat metni”, toplu sözleşme gibi doğrudan sonuç doğuran bir etkiye sahip değildi. Ayrıca Bakanlar Kurulu’nun belirtilen süre içinde uygun idari, icrai ve yasal düzenlemeleri yapmaması durumunda nasıl bir tedbir uygulanacağı da açık değildi. Kanun’un 35. maddesinde ise toplu görüşme sonucunda uzlaşma sağlanamaması durumunda tarafların Uzlaştırma Kurulu’na gidebileceği, Kurul’un uzlaşma sağlanamayan konular hakkında verdiği kararların da Bakanlar Kurulu’na sunulacağı belirtilmekteydi. Yani Kurul’un kararlarının uygulanıp uygulanmayacağına da Bakanlar Kurulu karar verecekti. Kanun’un 5. maddesi, sendikaların hizmet kolu esası ile örgütlenmesini öngörüyor ve hizmet kollarını 11 olarak belirliyordu. Buna göre sendikaların kurulabilecekleri hizmet kolları şöyle sıralanmıştı: 1. Büro, bankacılık ve sigortacılık hizmetleri, 2. Eğitim, öğretim ve bilim hizmetleri, 3. Sağlık ve sosyal hizmetler, 4. Yerel yönetim hizmetleri, 5. Basın, yayın ve iletişim hizmetleri, 6. Kültür ve sanat hizmetleri, 7. Bayındırlık, inşaat ve köy hizmetleri, 8.Ulaştırma hizmetleri, 9. Tarım ve ormancılık hizmetleri, 10. Enerji, sanayi ve madencilik hizmetleri, 11.Diyanet ve vakıf hizmetleri. Ayrıca Kanun’un 15. maddesi sendika üyesi olamayacak kamu görevlileri kapsamını son derece geniş tutmuştu. Öyle ki, Kanun’un 15. maddesi ile; 390 Damladan Deryaya “a) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nde çalışan kamu görevlileri, b) Yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar, c) Bu Kanun kapsamında bulunan kurum ve kuruluşların müsteşarları, başkanları, genel müdürleri, daire başkanları ve bunların yardımcıları, yönetim kurulu üyeleri, merkez teşkilatlarının denetim birimleri yöneticileri ve kurul başkanları, hukuk müşavirleri, bölge, il ve ilçe teşkilatlarının en üst amirleri ile bunlara eşit veya daha üst düzeyde olan kamu görevlileri, 100 ve daha fazla kamu görevlisinin çalıştığı işyerlerinin en üst amirleri ile yardımcıları, belediye başkanları ve yardımcıları, d) Yükseköğretim Kurulu Başkan ve üyeleri ile Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri, üniversite ve yüksek teknoloji enstitüsü rektörleri, fakülte dekanları, enstitü ve yüksek okulların müdürleri ile bunların yardımcıları, e) Mülkî idare amirleri, f) Silahlı Kuvvetler mensupları, g) Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) çalışan sivil memurlar ve kamu görevlileri, h) Milli İstihbarat Teşkilatı mensupları, i) Bu Kanun kapsamında bulunan kurum ve kuruluşların merkezi denetim elemanları, j) Emniyet hizmetleri sınıfı ve emniyet teşkilatında çalışan diğer hizmet sınıflarına dahil personel ile kamu kurum ve kuruluşlarının özel güvenlik personeli, k) Ceza infaz kurumlarında çalışan kamu görevlileri.” sendikalara üye olamayacak kamu görevlileri arasında sayılmıştı. Buna göre yaklaşık 500 bin kamu görevlisi sendikalı olamayacaklar listesindeydi. Türkiye Kamu-Sen çatısı altında Türk Asim-Sen’de örgütlenen, askeri işyerlerinde çalışan sivil personel de yasaklar kapsamına alınınca Türk Asim-Sen kapanmak zorunda kalıyordu. 391 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IBununla birlikte daha önce Türk Banka-Sen çatısında örgütlenen banka çalışanları da büro, bankacılık ve sigortacılık hizmetleri olarak büro çalışanları ile birleşmek durumundaydı. Ayrıca Kanun uyarınca, daha önce Türk Büro-Sen’e üye olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve kültür, sanat hizmet kolu çalışanları da ayrı birer sendika kurmak zorundaydılar. Bu arada Fahrettin Yokuş, Türk Büro-Sen Genel Başkanlığı’ndan ayrılmış, yerine Asaf Mısırlı Genel Başkan olmuştu. Kısa bir aradan sonra Fahrettin Yokuş, yapılan olağanüstü genel kurulla yeniden genel başkanlığa döndü. Türk Büro-Sen’le Türk Banka-Sen’in birleşmesinde ana tartışma, hangi sendikanın kapatılacağı konusunda yaşandı. Sonuçta 3 bin dolayında üyesi bulunan Türk Banka-Sen’in Türk Büro-Sen çatısı altına girmesine karar verildi. Kültür ve sanat hizmet kolunda çalışanlar tarafından kurulmuş bulunan Türk Büro-Sen’in Ankara 12 no’lu Şube’si, Hasan Hüseyin YILMAZ Başkanlığında Türk Kültür Sanat-Sen’i kurdu. Böylece Hasan Hüseyin Yılmaz, Türk Kültür Sanat-Sen’in Kurucu Genel Başkanı oldu. Yine Türk Büro-Sen içinde örgütlü bulunan diyanet hizmet kolu çalışanları da Kurucular Kurulu Başkanı Tevfik Yüksel önderliğinde Türk Diyanet Vakıf-Sen’i kuruyorlardı. Türk Genel Hizmet-Sen de hizmet kolları arasında sayılmadığı için kapanıyor ve yerel yönetim hizmetlerinde çalışan kamu görevlileri, kurulan Türk Yerel Hizmet-Sen çatısı altında örgütleniyordu. Kanun’un geçici 6. maddesi, getirilen sendikal örgütlenme modelinin uygulamaya konulması için Kanun’un yayınlandığı tarihte (13 Temmuz 2001) faaliyette bulunan kamu görevlileri sendika ve konfederasyonlarının, Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren sekiz ay içinde iki genel kurul toplantısı yapmalarını ve ilk olağan genel kurul tarihinden itibaren iki ay içinde de üyelik belgelerini göndermelerini öngörüyordu. Buna göre belirtilen tarihten önce kurulmuş olan Türk Büro-Sen, Türk Eğitim-Sen, Türk Sağlık-Sen, Türk İmar-Sen, Türk Haber-Sen, Türk İmar-Sen, Türk Tarım Orman-Sen ve Türk Enerji-Sen, Kanun gereği eski tüzük ve yapılarını yeni kanuna uyarlamak amacıyla sekiz ay içinde önce olağanüstü daha sonra da olağan genel kurullarını yapmak zorundaydı. 392 Damladan Deryaya Kanun’un yayınlanmasından sonra kurulan Türk Yerel HizmetSen, Türk Diyanet-Sen ve Türk Kültür Sanat-Sen ise belirlenen süre içerisinde olağan genel kurullarını yapacaklardı. Türkiye Kamu-Sen, tüzüğünü 4688 sayılı Kanun’a uygun hale getirmek amacıyla 15 Eylül 2001 günü, TES-İŞ Toplantı Salonu’nda Olağanüstü Tüzük Kurultayı gerçekleştirdi. Gerekli tüzük değişikliğinin yapılması için bir Tüzük Tadil Komisyonu oluşturuldu. Komisyon’da şu isimler yer aldı: Bayram Zengin, Remzi Fedakar, Burhan Kurt, Yakup Ongun, Erol Avşar, Ramazan Karakoç, Serdar Kaplan, İlhan Eray, Ömer Güngörmüş, Selamet Yıldırım ve Rafet Tiryaki. Kurultay’da Genel Başkan Resul Akay’ın yanı sıra AKP Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül, DYP milletvekili Saffet Arıkan Bedük, ANAP Genel Başkan Yardımcısı Miraç Akdoğan, MHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Işıklar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Hakan Tartan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu da birer konuşma yaptı. Tüzük değişikliği Yasa’ya uygun olarak gerçekleştirilirken 1999 yılındaki III. Olağan Genel Kurul’da getirilen, Konfederasyon Yönetim Kurulu üyelerinin ve görevlerinin genel kurulda yapılacak seçim sonucunda belirlenmesine ilişkin hüküm de değiştirildi. Böylece genel kurulda yalnızca Konfederasyon Yönetim Kurulu’nda yer alacak üyelerin belirlenmesine, Yönetim Kurulu üyelerinin de kendi aralarında görev dağılımı yapmasına karar verildi. Daha önce 5 kişiden oluşan Konfederasyon Yönetim Kurulu’nun 10 kişiden oluşması yönünde yapılan değişiklikle birlikte Konfederasyon Tüzüğü’nde yapılan bir başka değişiklik ise üst kurul delegesi olmayan üyelerin de Konfederasyon Genel Başkanlığı’na aday olabilmelerinin sağlanmasıydı. 13. Konfederasyona Bağlı Sendikalar I. Olağan Genel Kurullarını Yapıyor Kanun uyarınca yapılan tüzük kurultaylarının ardından ilk olağan genel kurulu, Türk Tarım Orman-Sen gerçekleştirdi. Açılışta Yücel Coşkun’un bir konuşma yaptığı I. Olağan Genel Kurul Toplantısı, 9-10 Şubat 2002’de Başkent Öğretmenevi’ndeydi. Yapılan seçimlerde 393 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -ITürk Tarım Orman-Sen’in Yönetim Kurulu’na giren isimler daha sonra kendi aralarında görev dağılımı yaptılar. Sendika’nın I. Olağan Genel Kurulu sonrasında Yönetim Kurulu şu şekilde oluştu: Genel Başkan: Yücel Coşkun Genel Sekreter: Ahmet Demirci Genel Mali Sekreter: Yüksel Bilgin Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Erhan Seyhan Genel Mevzuat ve Eğitim Sekreteri: Ali İhsan Akın Kanun’dan sonra kurulan Türk Diyanet Vakıf-Sen, ilk Olağan Genel Kurulu’nu 16-17 Şubat 2002’de Türkiye Diyanet Vakfının Kocatepe’deki Konferans Salonu’nda gerçekleştirdi. Kurucular Kurulu Başkanı Tevfik Yüksel’le gidilen Genel Kurul’da, açılış konuşmasını yapan Tevfik Yüksel’in ardından Kurucu Genel Sekreter Bilal Eser de bir konuşma yaptı. Genel Kurul’un ardından yapılan Yönetim Kurulu toplantısında Bilal Eser, Türk Diyanet Vakıf-Sen Genel Başkanlığı’na getirildi. Seçimler sonucunda Sendika’nın Yönetim Kurulu şu isimlerden oluştu: Genel Başkan: Bilal Eser Genel Sekreter: Hazım Zeki Sergi Genel Mali Sekreter: Nuri Ünal Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: İbrahim Batun Genel Basın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Ziya Bal Genel Mevzuat ve Toplu Görüşme Sekreteri: Rüstem Kurmaç Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri: Ahmet Gümüş Türk Sağlık-Sen de Genel Kurul’unu 16-17 Şubat 2002 günlerinde yaptı. Toplantı Ador Altınel Oteli’nde gerçekleştirildi. Açılış konuşmasını Önder Kahveci’nin yaptığı Genel Kurul’da Yönetim Kurulu üyeliğine seçilenler daha sonra kendi aralarında görev dağılımı yaptılar. Buna göre Önder Kahveci, Türk Sağlık-Sen’in yeni Genel Başkanı oldu. Yönetim Kurulu ise şu isimlerden oluştu: Genel Başkan: Önder Kahveci Genel Sekreter: Naci Kayın Genel Mali Sekreter: Ömer Güngörmüş 394 Damladan Deryaya Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Muhammet Birinci Genel Eğitim Sekreteri: Necmi Erdoğan Genel Toplu Pazarlık Sekreteri: Cengiz Uğurlu Genel Sosyal İşler Sekreteri: Nazan Kayapınar Türk Ulaşım-Sen’in Genel Kurulu da 16-17 Şubat tarihlerinde yapılıyordu. Türk Telekom A.Ş. Genel Müdürlüğünün Aydınlıkevler’deki Sosyal Tesisleri’nde gerçekleştirilen Genel Kurul’un açılış konuşmasını Nazmi Güzel yaptı. Yapılan seçimlerin ardından Nazmi Güzel’in yeniden Genel Başkanı olduğu Türk Ulaşım-Sen’in yeni Yönetim Kurulu şu isimlerden oluştu: Genel Başkan: Nazmi Güzel Genel Sekreter: Habip Doymaz Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ziyaettin Kayaalp Genel Mali Sekreter: Ahmet Gürses Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri: Mehmet Kubat. Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra kurulan Türk Yerel-Hizmet Sen’in Olağan Genel Kurulu, Şubat 2002’de gerçekleştirildi. Yönetim Kurulu’nun yaptığı ilk toplantıda Genel Başkanlık görevinin Muzaffer Demirbaş’a verilmesi kararlaştırıldı. Yönetim Kurulu şu isimlerden oluştu: Genel Başkan: Muzaffer Demirbaş Genel Sekreter: Mehmet Ali Baz Genel Mali Sekreter: Öztürk Bozkurt Yıldırım Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Akif Aladağ Genel Eğitim Sekreteri: Cumali Kaya Genel Sosyal İşler ve Mevzuat Sekreteri: Şükrü Şengiz Genel Toplu Görüşme Sekreteri: Ali Yorga Türk Enerji-Sen de Genel Kurulu’nu 16-17 Şubat 2002 tarihlerinde yapan sendikalardandı. MTA Genel Müdürlüğü Kültür Sitesi Toplantı Salonu’ndaki Toplantı’nın açılış konuşmasını Bircan Akyıldız yaptı. Seçimlerin ardından Bircan Akyıldız, Genel Başkanlığa getirildi. Yönetim Kurulu ise şu isimlerden oluştu: 395 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IGenel Başkan: Bircan Akyıldız Genel Sekreter: Basri Aydın Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ahmet Özcan Genel Basın Sekreteri: H. İbrahim Çakır Genel Mevzuat ve Toplu Görüşme Sekreteri: Muzaffer Demir Genel Eğitim Sekreteri: Necmettin Parlak Genel Mali Sekreter: M. Zeki Ayhan Türk Büro-Sen’in 16-17 Şubat tarihlerindeki Genel Kurulu Stad Oteli Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Genel Kurul’un açılış konuşmasını Asaf Mısırlı yaptı. Genel Kurul’da Yönetim Kurulu’nda yer alacak isimlerin belirlenmesinin ardından Yönetim Kurulu, yaptığı ilk toplantıda Genel Başkanlığa Fahrettin Yokuş’un getirilmesine karar verdi. Yönetim Kurulu’nun görev dağılımı ise şu şekilde belirlendi: Genel Başkan: Fahrettin Yokuş Genel Sekreter: Sabahattin Kavlak Genel Mali Sekreter: Memduh Özer Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri: Gülseren Çetin Genel Mevzuat ve Toplu Görüşme Sekreteri: Bayram Öztürk, Genel Basın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Ömer Sırakaya Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Süleyman Tokgöz Türk Kültür Sanat-Sen’in Genel Kurulu da 16-17 Şubat 2002 tarihlerinde Türkiye Kamu-Sen Halil İbrahim Özmen Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Genel Kurul’un açılış konuşmasını Kurucu Genel Başkan Hasan Hüseyin Yılmaz yaptı. Yapılan seçimlerin ardından Genel Başkanlığa Hasan Hüseyin Yılmaz’ın gelmesine karar veren Yönetim Kurulu, şu isimlerden oluştu: Genel Başkan: Hasan Hüseyin Yılmaz Genel Sekreter: İsmail Eroğlu Genel Mali Sekreter: İsmail Uçakçı 396 Damladan Deryaya Türk Haber-Sen I. Olağan Genel Kurul Toplantısı’nı 26-27 Şubat 2002’de Ador Altınel Hotel’de yaptı. Açılış konuşmasını Genel Başkan Resul Akay yerine İsmail Karadavut yaptı. Yönetim Kurulu üyeleri daha sonra kendi aralarında görev dağılımı yaptılar. Buna göre İsmail Karadavut Türk Haber-Sen ve Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay’ın yerine Türk Haber-Sen’in yeni Genel Başkanı olarak görev aldı. Yapılan seçimlerde Yönetim Kurulu şu şekilde belirlendi: Genel Başkan: İsmail Karadavut Genel Sekreter: Mehmet Özgan Genel Mali Sekreter: Ayhan Arık Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Fahri Ocak Genel Eğitim Sekreteri: İbrahim Bal Genel Basın ve Halkla İlişkiler Sekreteri: Zeki Toptaş Genel Mevzuat ve Toplu Görüşme Sekreteri: Beyazit Bayraktar Türk İmar-Sen’in Genel Kurulu ise 9-10 Mart 2002 tarihlerinde Örnek Otel Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Genel Kurul’un açılış konuşmasını Genel Başkan Bayram Zengin yaptı. Yönetim Kurulu daha sonra yaptığı toplantıda Genel Başkanlığa Necati Alsancak’ı getirdi. Sendika Yönetim Kurulu ise şu isimlerden oluştu: Genel Başkan: Necati Alsancak Genel Sekreter: Mustafa İpek Genel Mali Sekreter: İbrahim Anaçali Genel Eğitim Sekreteri: Mustafa Durmaz Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Faik Kefeli Genel Mevzuat ve Toplu Görüşme Sekreteri: Yavuz Irmak Genel Sosyal İşler Sekreteri: Mehmet Başpınar Türk Eğitim-Sen’in I. Olağan Genel Kurulu ise 9-10 Mart 2002 tarihlerinde Gürkent Oteli’nde gerçekleştirildi. Genel Kurul’un açılış konuşmasını Şuayip Özcan yaptı. Yönetim Kurulu üyeliğine seçilenler daha sonra kendi aralarında görev dağılımı yaparak Şuayip Özcan’ın yeniden Genel Başkanlığa getirilmesine karar verdiler. 397 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IGenel Kurul’un ardından Yönetim Kurulu şu isimlerden oluştu: Genel Başkan: Şuayip Özcan Genel Sekreter: Firdes Işık Genel Mali Sekreter: Yaşar Yeniçerioğlu Genel Teşkilatlandırma Sekreteri: Ali Ünalan Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri: Ahmet Şenses Genel Mevzuat ve Toplu Görüşme Sekreteri: Vedat Pürçek Genel Dış İlişkiler ve Basın Sekreteri: Talip Geylan, 4688 sayılı Kanun’un yasalaşmasıyla birlikte Türk Asim-Sen ve Türk Genel Hizmet-Sen kapanmış; yasaya uygun olarak hizmet kolları itibarı ile Türk Yerel Hizmet-Sen, Türk Diyanet Vakıf-Sen ve Türk Kültür Sanat-Sen kurulmuştu. Türk Banka-Sen de yasa gereği Türk Büro-Sen’le birleşmek zorunda kalmıştı. Yapılan genel kurullar sonunda birçok sendikanın genel başkanı ve yönetim kurulu üyesi değişmiş yerlerine yeni isimler seçilmişti. Dolayısıyla Konfederasyon yönetiminde de köklü bir değişiklik kaçınılmaz görünüyordu. 14. Türkiye Kamu-Sen’in I. Olağan Genel Kurulu ve Yeni Yönetimin Şekillenmesi Sendikaların genel kurullarını tamamlamasının ardından sıra Türkiye Kamu-Sen’in I. Olağan Genel Kurulu’na gelmişti. Konfederasyon’un Genel Kurulu 30-31 Mart 2002 tarihlerinde Başkent Öğretmenevi’nde gerçekleştirildi. Türk Haber-Sen’in Kongresi’ndeki yarışı kaybeden Resul Akay, Genel Kurul’a katılmadı. Divan Başkanlığı’na Basri Aydın’ın seçildiği, Divan üyeliklerine ise Rüstem Kurmaç, Hasan Zengin, Kemal Aydın, Mustafa Genç ve İbrahim Dursun’un getirildiği Genel Kurul’un açılış konuşmasını Ayhan Çivi yaptı. Konfederasyon Genel Sekreteri Şuayip Özcan’ın faaliyet raporunu okumasının ardından gündeme ilişkin olarak Fahrettin Yokuş, İsmail Karadavut, Nazmi Güzel, Abdullah Tatar, Erol Sönmez, Selamet Yıldırım, Yakup Sözen, Ali Özer ve Hüseyin Demirci söz alarak birer konuşma yaptı. Gündemle ilgili değerlendirmelerin ardından saat 17.00’de birinci gün sona erdi. Genel Kurul’un ikinci gününde seçimler vardı. Dört 398 Damladan Deryaya sandıkta, toplam 396 delegenin oy kullandığı seçimlerde 19 aday, 10 kişilik Yönetim Kurulu’na girebilmek için yarıştı. Seçim sonuçlarına göre Yönetim Kurulu üyeleri şu isimlerden oluştu: Bircan Akyıldız, Nazmi Güzel, Önder Kahveci, Fahrettin Yokuş, Yücel Coşkun, Bilal Eser, İsmail Karadavut, Muzaffer Demirbaş, Necati Alsancak, Şuayip Özcan. Yapılan ilk Genel Kurul sonrasında Konfederasyonun Disiplin Kurulu’nda Fahrettin Alişar, Kamil Köse ve Hüsne Kılıç görevlendirilmişti. Denetleme Kurulu’nda ise Hasan Hüseyin Yılmaz, Ahmet Azizoğlu, Canbey Avşar yer almıştı. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu uyum sürecinde gerçekleştirilen Türkiye Kamu-Sen I. Olağan Genel Kurulu’nda göreve gelen yönetim kurulu üyeleri, kendi aralarında görev dağılımını ger­çekleştirdi. Yönetim Kurulu; Toplantısı’nda, Şubat ayında Türk Enerji-Sen Genel Başkanlığı’na seçilen Bircan Akyıldız’ın, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı olmasına karar veriyordu. Konfederasyon Yönetim Kurulu, 5 Nisan 2002 tarihinde Genel Merkez’de düzenle­nen bir basın toplantısıyla yeni Genel Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerini kamuoyuna tanıttı. Toplan­tıda, Türkiye Kamu-Sen’in kuruluş ilkelerinden asla kopulmayacağının işareti verilirken yeni oluşan yönetim, kamuoyuna Bircan Akyıldız’ın şu sözleriyle tanıtıldı: “Türkiye Kamu-Sen, 30-31 Mart 2002 tarihlerin­de yapmış olduğu I. Olağan Genel Kurulu ile 4688 sayılı Kamu Çalışanları Sendikalar Kanunu’nun gere­ği, hukuki prosedürünü tamamlamıştır. 24 Haziran 1992 tarihinde fiilen kurulmuş olan Türkiye KamuSen; hukuki seçiminde ve her plat­formda yapacağı hak mücadelesi için ihtiyacı olan birlik ve beraberliğini perçinlemiş ve bu kongreden güçlenerek çıkmıştır. Genel Kurul’da yapılan seçimler sonucunda; gö­reve getirilen yönetim kurulumuz; yaptığı ilk toplantı­da görev bölümü yaparak, bugün itiba­riyle fiilen göreve başlamıştır. Yönetim Kurulumuzda görev dağılımının aşağı­daki şekilde olması kararlaştırmıştır: Genel Başkan: Türk Enerji- Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız Genel Sekreter: Türk Büro- Sen Genel Başkanı Fahrettin Yokuş Genel Mali Sekreter: Türk Sağlık- Sen Genel Başkanı Önder Kahveci 399 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -IGenel Teşkilatlandırma Sekreteri: Türk Tarım Orman- Sen Genel Başkanı Yücel Coşkun Genel Eğitim Sekreteri: Türk Eğitim- Sen Genel Başkanı Şuayip Özcan Genel Toplu Görüşme Sekreteri: Türk Ulaşım- Sen Genel Başkanı Nazmi Güzel Genel Mevzuat Sekreteri: Türk Diyanet Vakıf- Sen Genel Başkanı Bilal Eser Genel Basın Sekreteri: Türk Haber- Sen Genel Başkanı İsmail Karadavut Genel Dış İlişkiler Sekreteri: Türk İmar- Sen Genel Başkanı Necati Alsancak Genel Sosyal İşler Sekreteri: Türk Yerel Hizmet- Sen Genel Başkanı Muzaffer Demirbaş.” Genel Başkan Bircan Akyıldız, yaptığı konuşmasında, Türkiye Kamu-Sen’in kuruluş ilkelerini tekrar ederken yeni şekillenen yönetimin Türkiye Kamu-Sen’in sendikacılık, toplu sözleşme ve grev hakkı, milli ve manevi konular karşısındaki duruşunda bir değişiklik olmasına müsaade etmeyeceğini de ilan etmiş oluyordu. Özellikle konuşmasında vurgu yaptığı; “Toplu sözleşmeli ve grevli sendikal hakların ede edilmesi, eşit işe eşit ücret ilkesinden hareketle en az ücretin, çalışanların uygarca yaşamasını temin edecek seviyeye getirilmesi ile ücret sisteminin liyakat, iş güçlüğü, iş riski, kıdem gibi adil kıstaslara dayandırılması ve ücretleri enflasyona karşı koruyucu tedbirlerin alınması, personel rejiminin çalışanların ihtiyaçlarına cevap verebilecek ve günün şartlarına uygun tarzda ıslahı veya yeniden düzenlenmesi, kamu çalışanlarının tayin, nakil, terfi ve işe alınması gibi durumlarının kanun garantisi ile teminat altına alınarak siyasal iktidarların keyfi uygulamalarından kurtarılması” konuları Konfederasyonun yıllardır savuna geldiği değerleri ortaya koymaktaydı. Bugün gelinen noktada Türkiye Kamu-Sen’in başlangıçta tespit edilen bu ilkelerden sapmadan yoluna devam edeceğini; kamu çalışanlarının sosyal, ekonomik hak ve menfaatlerinin ve ülkenin sosyal bütünlüğünün, Atatürk ilke ve inkılaplarının, demokratik Cumhuriyetin savunucusu olacağını vurgulayan Genel Başkan, “Yaklaşık on yıldır devam eden bu kutlu mücadelede emeği geçenlere teşekkür 400 Damladan Deryaya ediyoruz. İnanıyoruz ki, ülkemizde, memur sendikacılığı tarihinde hak ettikleri yeri alacaklardır.” diyerek eski yöneticilere vefa örneği gösteriyordu. “ Genel Başkan, bugüne kadar verilen mücadelede, sendikalar kanununun yasalaşmasının ve toplu görüşme sürecine geçilmiş olmasının, kamu görevlileri sendikacılığında bir aşama olmakla birlikte yeterli olmadığını, “Bundan sonraki mücadelemiz; grevli, toplu sözleşmeli, siyaset hakkı ve yönetime katılma haklarıyla bütünleşmiş sendika olgusu için tüm hızıyla sürecektir.” sözleriyle ifade ediyor ve Konfederasyonun yeni mücadele alanını belirliyordu. Bunun yanında öncelikli olarak ilk defa gerçekleştirilecek toplu görüşmelerde Konfederasyonun ve sendikaların yetkili olabilmesini sağlamak için çalışılması gerektiğinden hareketle; “Ancak öncelikli hedefimiz 31 Mayıs 2002 tarihine kadar Konfederasyonumuza bağlı sendikalarımızın hizmet kollarında, yetkili sendika olmasını sağlamak ve Konfederasyonumuzu, Ağustos 2002’de yapılacak toplu görüşmelere, 11 hizmet kolunda 11 yetkili sendikası ile tek başına taşımaktır. Türkiye Kamu-Sen’in bu gücü vardır. Bu güç üyelerinindir; bu güç şubelerinindir; bu güç yöneticilerinindir. Türkiye KamuSen’in ne geçmişini silmeye ne de geleceğini karartmaya hiç kimsenin gücü yetmez. Buna Türkiye Kamu-Sen ruhu müsaade etmez” diyordu. Akyıldız; Ülkede devlet adına görev yapan yaklaşık 2 milyon 200 bin kamu çalışanı, ücretlerinde; “eşit işe eşit ücret” prensibi doğrultusunda yapılacak iyileştirmenin beklentisi içerisinde iken Hükümet’in çıkarttığı kararnamenin, çalışanları hayal kırıklığına uğrattığına işaret ediyordu. Konfederasyonun yeni Genel Başkanı Bircan Akyıldız, konuşmasını, “Türkiye Kamu-Sen, büyük bir mücadelenin adıdır. Türkiye Kamu-Sen, büyük bir sevdanın adıdır.” sözleriyle bitiriyordu.390 Bu basın toplantısı, birçok kamu çalışanının aklında oluşan soru işaretlerinin dağılmasına yetmiş de artmıştı bile. Konfederasyon yönetimindeki değişim, Türkiye Kamu-Sen’in çizgisinde herhangi bir kaymaya sebep olmayacaktı. Daha önce teşkilatın değişik kademele390 5. “Türkiye Kamu-Sen’de Yeni Dönem”, Kamu Çalışanları, Sayı 109, Ağustos 2002, ss.4- 401 Türkiye Kamu-Sen Tarihi -Irinde görev alan yeni genel başkanlar, eskilerini aratmayacak kadar, kamu görevlilerinin sorunlarına ve sendikacılığa hakimdiler. Ancak asıl yük Konfederasyonun Genel Başkanı Bircan Akyıldız ve Yönetim Kurulu’nun omuzlarındaydı. Toplu sözleşme ve grev hakkı içermeyen 4688 sayılı Kanun, yasalaşmıştı. Yetki sürecinin sonlanmasına ve toplu görüşmelere kısa bir süre kalmıştı. Bugüne kadar verilen mücadele, kamu görevlileri sendikacılığını meşrulaştırmayı başarmıştı ama aslında her şey yeni başlıyordu. 402 KAYNAKÇA “Anayasa Değişikliğinin Kabul Edildiği Referandumla Yargı Zırhları Kaldırılan Darbecilerin Soruşturması Tamamlandı”, http://www.belgenet.com/12eylul/12092000_01.html (25 Ocak 2012) Akın, Mücahit; “Körfez Savaşı ve Türkiye’nin Tavrı”, Kamu Çalışanları, Sayı 2, 15 Şubat 1991 Akpınar, A. Tolga; “Türkiye’de Ekonomik Krizler -1994, 1998-1999 ve 2001 Krizleri”, Sinestezi E Dergi, http://sinestezi.wordpress.com/2009/04/04/turkiye-de-ekonomik-krizler-19941998-1999-ve-2001-krizleri/ (02.05.2012) Aktay, Nizamettin; Sendika Hakkı, Ankara, 1993 Altunya, Niyazi; Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi (1908-1998), Ürün Yayınları, Ankara, 1998 Asiler, Yaşar; “Yönetimin Muhalefeti” , Kamu Çalışanları, sayı 8 Barkan, Ömer Lütfü; Süleymaniye Camii ve İmareti İnşaatı (1550-1557), TTK Yayınları, Ankara, 1972 Başbakanlık Basın Merkezi, “Ekonomik İstikrara Doğru (Hedefler-Stratejiler) 5 Nisan 1994”, Ankara, 1994 Başbakanlık Basın Merkezi, “Ekonomik İstikrara Doğru (Hedefler-Stratejiler)”, 5 Nisan 1994, Ankara, 1994 Benson, John; Trade Unions In Asia: An Economic and Social Analysis, Routledge, Londra, 2008 Birinç, Enver; Dünden Bugüne Türkiye Kamu-Sen, Türkiye Kamu-Sen Yayınları, Ankara Birnbaum, Norman; Sanayi Toplumunda Kriz, Çev. Tarkan Karatekin-Filiz Ülgüt, Babil Yayınları, İstanbul, 2002 Blanchflower, David G; “Unions in the UK Public and the Private Sector”, www.unionstats. com (Erişim: 12.01.2009) Cumhuriyet Gazetesi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü, “Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Taslağı”, 20.01.1994 Çelik, Birten; Türkiye’de İşçi Hareketlerinin Tarihsel Gelişimi (1800-1870), Doktora Tezi, İzmir, 1999 Çiçekli, Bülent; Avrupa Sosyal Şartı-Temel Rehber, Ankara 2001 Demir, Serdar; “Türkiye’de Kamu Görevlileri Dernekleri (1971-1980)” Amme İdaresi Dergisi, Cilt 24, Sayı 1, Mart 1991 Demircioğlu, A. Murat; Dünyada İşçi Sendikacılığı, Basisen Yayınları, 1987 Demircioğlu, A. Murat; Japonya’ya Türkiye’den Bakışlar, Simurg, İstanbul, 1999 Dereli, Toker; Aydınlar Sendika Hareketi ve Endüstriyel İlişkiler Sistemi, İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayını, 1975 Devlet Personel Reformu İlkeler Taslağı, 1993 DİE; Türkiye’nin Toplumsal ve Ekonomik Gelişmesinin 50 Yılı, Ankara, 1973 Durgut, Şükrü; “Memura Sendika Hakkı Verilmelidir”, Kamu Çalışanları, Sayı 9 Durkheim, Emile; Meslek Ahlâkı, Çev. Mehmet Karahasan, MEB Yayını, İstanbul, 1986 Dünden Bugüne Türkiye Kamu-Sen, Türkiye Kamu-Sen Basın Bürosu, Ankara, 1995 DYP-CHP Hükümetinin Uygulama Programı (23 Mart 1995), Ankara, 1995 Erdoğan, Gülnur; “Avrupa Sosyal Şartı ve Gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı: 78, Eylül-Ekim 2008 Ergun, Turgay; Polatoğlu, Aykut; 1992 Kamu Yönetimine Giriş, TODAİE Yayını, Ankara, Gönen, Akın; “Ortak Nokta Bulunur”, Kamu Çalışanları, Sayı 15, 15 Mart 1992 Güler, Ali; Türk Yönetim Anlayışının Kaynakları (Başlangıçtan XII. Yüzyıla Kadar), Ocak Yayınları, Ankara, 1996 Gülmez, Mesut; “Memur Sendikacılığı”, Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi, Cilt: II, Tarih Vakfı Yayınları, 1996 Gülmez, Mesut; “Memur Sendikacılığının Hukuksal Temelleri”, Türk İdare Dergisi, Eylül 1996 Gülmez, Mesut; Dünyada Memurlar ve Sendikal Haklar, Ankara, TODAİE Yayınları, 1996 Gülmez, Mesut; Kamu Görevlileri Sendika ve Toplu Görüşme Hukuku 788’den 4688’e: 1926-2001, TODAİE, Ankara, 2002 Gülmez, Mesut; Tanzimat’tan Sonra İşçi Örgütlenmesi ve Çalışma Koşulları (1839-1919) http://evds.tcmb.gov.tr/yeni/esk_fiy_end/indexSeries_CPI.xls, Erişim (09.03.2012) Hüdavendigar Livası Tahrir Defterleri I, Çev. Ömer Lütfü Barkan, Enver Meriçli, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara Hürriyet Gazetesi Işıklar, Ali; “Türkiye Azerbaycan, Özbekistan ve Kırgızistan’ı Tanımakta Acele Etmeli”, Kamu Çalışanları, Sayı 9 İmre, Nuri; “Bu Yasa İle Grev Yapılmaz”, Milliyet, 18 Nisan 1994 Kamu Çalışanları Dergisi Kayhan, Necati; 21. Yüzyılda Japonya’da İnsan Kaynakları Yönetimi ve Endüstriyel İlişkiler Sistemindeki Değişim, Türkiye Haber-İş Sendikası, Ankara, Temmuz 2009 Kazgan, Gülten; “ Türkiye’de Ekonomik Krizler: (1929-2001) Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Karşılaştırmalı Bir İrdeleme” DEGEV, Türkiye İş Bankası (Çoğaltma) Kazgan, Gülten; Tanzimattan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, 1. Küreselleşmeden 2. Küreselleşmeye, Altın Kitaplar, Yayınevi, 1. Basım, İstanbul, 1999 Kınalıtaş, Vahit; Aslan, Fethi; Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hukuku, Türkiye Kamu-Sen Yayını, Ankara, 2003 Kocaoğlu, A. Mehmet; “Türkiye’de ve Dünya’da Memur Sendikacılığının Gelişimine Panoramik Bakış”, Tühis İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 5 Koç, Canan; Koç, Yıldırım; KESK Tarihi I Risk Alanlar, Yolu Açanlar, 1985-1995, Epos Yayınları, Ankara, 2009 Koç, Canan; Koç, Yıldırım; KESK Tarihi II Yerleşenler 1995-2001, Epos Yayınları, Ankara, 2010 Koç, Yıldırım ; Türkiye İşçi Sınıfı ve Sendikacılık Hareketi Tarihi, Kaynak Yayınları, Genişletilmiş 2. Basım, İstanbul, Eylül 2003 Koç, Yıldırım; “Kapıkulları Hangi Sınıftandı?” Türkiye İşçi Sınıfı Tarihinden Yapraklar, Ataol Yayınları, İstanbul, 1992 Koç, Yıldırım; Türkiye’de İşçiler ve Sendikalar (Tarihten sayfalar), Türkiye Yol-İş Sendikası Yayınları, Yorum Basın Yayın Sanayi Ltd. Şti, Ankara, Mart 2000, s.364. Koç, Yıldırım; Yanlış-Doğru Cetveli, İşçi Sınıfı Tarihi Yazımında İnatçı Hatalar, Epos Yayınları, Ankara, 2010 Köse, Salih; “24 Ocak 1980 ve 5 Nisan 1994 İstikrar Programlarının Karşılaştırılması”, Planlama Dergisi, Özel Sayı, 2003 Kutal, Metin; “Uluslararası Çalışma Normları Karşısında Kamu Görevlilerinin Sendikal Örgütlenme Haklarına İlişkin Bazı Gözlemler”, Kamu – İş Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 4 Lefranc, Georges; Sülker, Kemal; Dünyada ve Bizde Sendikacılık, Varlık Yayınları, İstanbul, 1996 Mardin, Şerif; “Tabakalaşmanın Tarihsel Belirleyicileri: Türkiye’de Toplumsal Sınıf ve Sınıf Bilinci” Çev. Nuran Yavuz, YAZKO Felsefe Yazıları (5. Kitap), 1983 Mengüş, Yusuf; Eylem ve Etkinlikleriyle Türkiye’de Memur Sendikacılığı: 1965-1971 Dönemi, TODAİE Kamu Yönetimi Lisansüstü Uzmanlık Programı, Ankara, 2001 Mıhçıoğlu, Cemal; Türkiye’de Kamu Personeli Sendikaları, Ankara, 1968 Milli Gazete Gazetesi Milliyet Gazetesi Mills, Daniel Quinn; Labor-Management Relations, Mc Graw-Hill, New York, Fifth edition, 1994 Mumcuoğlu, Maksut; Sendikacılık-Siyasi İktidar İlişkileri, Doruk Yayınları, Ankara, 1979 Önsal, Naci; Ekinci, Yusuf; Türkiye Cumhuriyeti’nin 60 Hükümeti ve Programları, Türkiye Kamu-Sen Ar-Ge Yayını No:33, Ankara, Mart 2010 Özaydın, Mehmet Merve; Parıltı, Cemalettin; Zengin, Tarkan; Türkiye’de Kamu Görevlilerinin Sosyal, Hukuki ve Ekonomik Durumları, Türkiye Kamu-Sen Ar-Ge Yayını, Ankara, 2002 Özer, M. Akif; “Kamu Çalışanlarının Örgütlenme Sorunu ve Memur Sendikacılığı”, Kamu – İş İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 2, Ocak 2000 Özer, Mehmet Akif; “AB Ülkelerindeki Uygulamalar ve Uluslararası Sözleşmeler Çerçevesinde Kamu Görevlilerinin Toplu Sözleşme Hakkı”, Kamu Görevlilerinin Sendikal ve Demokratik Hakları Çalıştayı, TC Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı, Abant, 2010 Sabah Gazetesi Sağlam, Fazıl; “Türk Hukukunda Kamu Görevlilerinin Örgütlenme Hakkı Sınırları ve Sorunları”, Türkiye’de Sendikal Örgütlenme Hakkı Sınırları ve Sorunları, İş Hukukuna İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri Toplantısı, Galatasaray Üniversitesi/İstanbul Barosu, İstanbul, 1999 Sencer, Oya; Türkiye’de İşçi Sınıfı, Doğuşu ve Yapısı, Habora Yayınları, İstanbul, 1969 Serçe, Erkan; “Amelperver Cemiyeti”, Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi, İstanbul, 1996 Sertkaya, Selvi; “Çalışma Bakanlığı’nca Hazırlanan ve Sır Gibi Saklanan Taslakta Kuşa Çevrilen Toplu Sözleşme Hakkı”, Kamu Çalışanları, Sayı 33, 15 Eylül 1993 Sloane, Arthur A.; Whitney, Fred; Labor Relations, Prentice Hall, New Jersey, 1994 SODEP, İşçi – Memur Sorunlarına Çözüm Politikaları, Ankara, 1985 Steinhaus, Kurt; Atatürk Devrimi Sosyolojisi, Sander Yayınları, İstanbul, 1973 Sülker, Kemal; Türk Sendikacılık Tarihi I, Bilim Yayınevi, İstanbul, 1987 Synnerstrom, Steffan; Lalazaryan, Kathy; Manning, Nick; Parison, Neil; Rinne, Jeffrey; “What Does Civil Servant Means?”, http://www1.worldbank.org/publicsector/civilservicelaw. htm(05.03.2009) T.C. Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü, Sayı B.02.0.PPG.0.12.383-7159, 15.06.1993 Talas, Cahit; Dilik, Sait; Işıklı, Alparslan; Türkiye’de Sendikacılık Hareketi ve Toplu Sözleşme, SBF Maliye Enstitüsü Yayını, Ankara, 1965 Talas, Cahit; Sosyal Ekonomi, S Yayınları, Ankara, 1979 Talas, Cahit; Toplumsal Politika, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 1995 Taşçı, Ersin; Memurlar Sendikal Haklar ve Türkiye Kamu-Sen, Nüans Kitapçılık, Ankara, 1996 Tercüman Gazetesi Turan, Kamil; “Dünya’da ve Türkiye’de Kamu Görevlileri Sendikalarının Hukuki Gelişmeleri”, Kamu – İş Dergisi, Cilt: 4, Sayı 4, Ocak 1999 Turan, Kamil; “Milletlerarası Belgeler Milli Egemenliğin Üstünde Olamaz”, Kamu Çalışanları, Sayı 15, 15 Mart 1992 Türk Enerji-Sen Dergisi Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu Ana Tüzüğü, Ankara, 1992 Türkiye Kamu-Sen, 2. Olağan Genel Kurul Faaliyet Raporu (1992-1996) (22-23 Haziran 1996), Ankara, 1996 Türkseven, Cafer; “Türkiye Kamu-Sen TBMM’de”, Kamu Çalışanları, Sayı 22, 15 Ekim 1992 Uçkan, Banu; Kağnıcıoğlu, Deniz; Endüstri İlişkileri, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 2004 Uygur, Ercan; “Krizden Krize Türkiye: 2000 Kasım Ve 2001 Şubat Krizleri”, Türkiye Ekonomi Kurumu Tartışma Metni, 7 Nisan 2001, s.6. http://www.tek.org.tr/dosyalar/KRIZ-200020013.pdf (08.06.2012) Yazgan, Turan; “Türkiye’de Sendikal Hareketler”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergsi, Ekim 1982 Yazıcı, Erdinç; Osmanlı’dan Günümüze Türk İşçi Hareketi, İlke Emek Yayınları, Birinci Basım, Ankara, Nisan 2004 Yazıcı, Erdinç; Osmanlı’dan Günümüze Türk İşçi Hareketi ve Türk Harb-İş, Türk Harb-İş Sendikası Eğitim Yayınları Yazıcı, Erdinç; Osmanlı’dan Günümüze Türk İşçi Hareketi, Aktif Yayınları, İkinci Basım, Ankara, Kasım 1996 Yeni Günaydın Gazetesi Yeni Yüzyıl Gazetesi Zaman Gazetesi KISALTMALAR AB a.d.k AFL a.g.e a.g.m a.g.t a.g.y AK-MEM AKP ANAP Asim-Sen AT BBP BDDK Bem Bir-Sen BM BTS CHP ÇİN-KUR DİE DİSK DP DSP DTP DYF-İŞ DYP Enerji Bir-Sen FP Genel Maden-İş Genel Sağlık-İş GSMH HADEP HAK-İŞ HAVAŞ HP ICFTU IDP IFTU ILO IMF IWW İLKSEN İMKB KÇSKK KESK KHK KİT Lastik-İş MÇP MDP MEM-DER MGK MHP MİSK MSP MTA OECD ÖES PETKİM POAŞ Pol-Bir Avrupa Birliği Adı Geçen Konuşma Amerikan İşçi Federasyonu Adı Geçen Eser Adı Geçen Makale Adı Geçen Tez Adı Geçen Yayın Akıncı Memurlar Derneği Adalet ve Kalkınma Partisi Anavatan Partisi Askeri İşyerleri Kamu Çalışanları Sendikası Avrupa Topluluğu Büyük Birlik Partisi Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Belediye ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası Birleşmiş Milletler Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası Cumhuriyet Halk Partisi Çinko Kurşun Metal Sanayii A.Ş. Tüketici Fiyatları Endeksi Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Demokrat Parti Demokratik Sol Parti Demokratik Toplum Partisi Türkiye Demiryolları İşçi Sendikaları Federasyonu Doğruyol Partisi Enerji,Sanayi ve Madencilik Çalışanları Birliği Sendikası Fazilet Partisi Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Sağlık İş Sendikası Gayri Safi Milli Hasıla Halkın Demokrasi Partisi Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu Havaalanları Yer Hizmetleri A.Ş. Halkçı Parti Uluslar arası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu Islahatçı Demokrasi Partisi Uluslar arası Sendikalar Federasyonu Uluslar arası Çalışma Örgütü Uluslar arası Para Fonu Dünya Sanayi İşçileri Federasyonu Türkiye İlkokul Öğretmenleri Sendikası İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Kanun Hükmünde Kararname Kamu İktisadi Teşekkülleri Türkiye Petrol, Kimya ve Lastik Sanayii İşçileri Sendikası Milliyetçi Çalışma Partisi Milliyetçi Demokrat Parti Memurlar Derneği Milli Güvenlik Kurulu Milliyetçi Hareket Partisi Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu Milli Selamet Partisi Maden Tetkik ve Arama İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü Öğretim Elemanları Sendikası Petrokimya A.Ş. Petrol Ofisi A.Ş. Polis Birliği PTT RP RTÜK Sağlık Bir-Sen SEKA SHP SODEMEI SODEP SPK SSK ŞEKER-İŞ TBMM TCDD TDKP TEAŞ TEDAŞ TEKEL TEKSİF TES-İŞ THY TİP TKİ TMMOB TOLEYİS TÖB-DER TÖB TÖS TRT TTB TUC TÜM-DER TÜPRAŞ Türk Asim-Sen Türk Banka-Sen Türk Büro-Sen Türk Eğitim-Sen Türk Enerji-Sen Türk Genel-Sen Türk Gıda-İş Türk Gıda-Sen Türk Haber-Sen Türk İmar-Sen Türk Maden-İş Türk Maden-Sen Türk Metal-İş Türk Metal-Sen TÜRK-PERSEN Türk Petrol-Sen Türk Sağlık-Sen Türk Tarım-Sen Türk Ulaşım-Sen TÜR-KAV TÜRK-İŞ TÜRMOB TÜS-DER TÜTED Ülkü Bir-Öğret ÜLKÜM Ülkü-Tek Yapı Yol-Sen YİK Türkiye Posta Telgraf Teşkilatı Refah Partisi Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Sağlık ve Sosyal Hizmet Kolu Çalışanları Sendikası Türkiye Selüloz Ve Kağıt Fabrikaları A.Ş Sosyal Demokrat Halkçı Parti Japon İşçi Federasyonu Sosyal Demokrasi Partisi Sermaye Piyasası Kurulu Sosyal Sigortalar Kurumu Türkiye Şeker Sanayii İşçileri Sendikası Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları Türkiye Devrimci Komünist Partisi Türkiye Elektrik Üretim İletim A.Ş. Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri A.Ş. Türkiye Tekstil, Örme ve Giyim Sanayii İsçileri Sendikası Türkiye Enerji, Su ve Gaz İşleri Sendikası Türk Hava Yolları Türkiye İşçi Partisi Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Türkiye Otel, Lokanta, Dinlenme Yerleri İşçileri Sendikası Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği Teknik Öğretmenler Derneği Türk Öğretmenler Sendikası Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Türk Tabipler Birliği Sendikalar Kongresi Tüm Memurlar Birleşme ve Dayanışma Derneği Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş. Türkiye Askeri İşyerleri Kamu Çalışanları Sendikası Banka ve Sigorta İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası Büro, Ticaret ve Kültür İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası Eğitim ve Öğretim İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası Enerji İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası Genel Hizmetler İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası Türkiye Tütün Müskirat Gıda ve Yardımcı İşçileri Sendikası Gıda Sanayi İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası Haberleşme, Kağıt ve Basın-Yayın İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası İmar ve İnşa İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası Türkiye Maden İşçileri Sendikası Maden, Çimento, Toprak ve Cam 0_kolu Kamu Çal1_anlar1 Sendikas1 Türk Metal Sendikası Metal Sanayi İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası Türkiye Kamu Personeli Sendikaları Konfederasyonu Petrol, Kimya, Lastik, İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası Sağlık İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası Tarım ve Orman İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası Ulaştırma İşkolu Kamu Çalışanları Sendikası Türkiye Kamu Çalışanları Kalkınma ve Dayanışma Vakfı Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği Tüm Sağlık Personeli Derneği Tüm Teknik Elemanlar Derneği Ülkücü Öğretmenler Derneği Ülkücü Memurlar Derneği Ülkücü Teknik Elemanlar Derneği Yapı, Altyapı, Bayındır ve Tapu Kadastro Emekçileri Sendikası Yüksek İstişare Kurulu