aydınlatma tekniği ders notları

advertisement
AYDINLATMA TEKNİĞİ DERS NOTLARI
AYDINLATMANIN BİLEŞENLERİ
Genel olarak aydınlatma, amacı bakımından; fizyolojik, dekoratif ve dikkati çeken aydınlatma
olarak üçe ayrılıyordu. Bunlardan bilhassa fizyolojik aydınlatma çok önemlidir. Bu suni aydınlatma
sağlıklı ve ekonomik olmalı ve cisimlerin canlı görülmelerini sağlamalıdır. İyi bir aydınlatmanın
niteliğini tayin eden büyüklükler (aydınlatmanın bileşenleri) şunlardır:
1) Aydınlık Düzeyi ve Parıltı
Gayeye uygun bir aydınlatma yapılabilmesi, öncelikle o yer için gerekli aydınlık düzeyinin iyi
bir şekilde seçilebilmesiyle sağlanır. Aydınlık düzeyi genellikle zeminden 80 ile 100 cm yükseklikteki
çalışma düzlemine göre ortalama bir değer olarak verilir.
L = ρ. E
eşitliğinden L ile E ‘nin birbirine bağımlılığı açıkça görülmektedir.
2) Aydınlatmanın düzgünlüğü
a) Yer bakımından düzgünlüğü
Göz daima görüş alanındaki parıltıya intibak eder. Aydınlığı düzgün olmayan yerlerde farklı
parıltılarla karşı karşıya kalan göz, uygun görme şartlarından uzaklaşır. Bu sebeple aydınlatılan ve
birbirine komşu durumda olan hacimlerin aydınlık seviyeleri arasında fazla bir fark olmamalıdır. Yer
altı geçitleri ve tünellerdeki aydınlatmanın, gözün rahat bir şekilde adaptasyon yapabilmesini
sağlayacak nitelikte olması gerekir. Zira göz parıltı değişikliğine yavaş yavaş uyabilir. Gözün bilhassa
karanlığa adaptasyonu uzun zamana ihtiyaç gösterir.
b) Zaman bakımından düzgünlüğü
Aydınlığın zaman bakımından dalgalanmaları o kadar yavaş ve hızlı olmalıdır ki, gözü
rahatsız edici bir etki meydana getirmesin. Aksi halde, yani ışığın titremesi ve bu titreşmenin uzunca
bir süre devam etmesi halinde, insanda huzursuzluk ve gözde yorulma hasıl olur.
Frekansı 50 Hz olan şebekelerde, akkor Flamanlı lambaların ısı nedeni ile titreşimleri olmaz.
Fakat deşarj lambalarında (mesela fluoresan lambalarda) ışık, akım değişimini hemen hemen
gecikmesiz izlediğinden, oldukça belirli ışık titremeleri meydana gelir. Çünkü 50 Hz lik A.C. ile
beslenen her deşarj lambasında lamba akımı saniyede 100 defa sıfırdan geçer. Yani lamba 100 defa
yanar ve söner. “ Fliker olayı” adı verilen bu yanma ve sönme hadisesi gözü yorar. Ayrıca bu
titremeler, Stroboskopik olaylara (hareket ve hız yanılmalarına) sebep olurlar. Böylece birçok iş kazası
meydana gelir.
Stroboskopik olayların önüne geçmek üzere trifaze sistemle beslenen tesislerde, bilhassa
dönen makinelerin bulunduğu atölye, fabrika laboratuar vb. yerlerin aydınlatılmasında kullanılan
fluoresan lambaların ayrı ayrı fazlardan beslenmesi cihetine gidilir. En iyi çözüm yolu; armatürlerin
üçlü teşkil edilmesi ve lambanın ayrı faza bağlanmasıdır.
3) Gölge
Cisimlerin canlı görünüşleri büyük ölçüde gölge ile sağlanır. Ancak ışık kaynaklarının
aydınlatılacak yere dağıtımında rahatsız edici gölgelerin meydana gelmemesine de dikkat edilmelidir.
4) Işık Rengi
Normal aydınlatma problemlerinde ışık rengi, tabi ışık rengine yakın olmalıdır. Bugün çok
kullanılan akkor telli lambaların ışık rengi, tabi gün ışığı rengine tam olarak uymaz. Fakat birçok iş
için bunun önemi yoktur.
Bazı durumlarda renkli ışık kullanmak işin verimini arttırır. Mesela kömür ocaklarında
kömürün cıva buharlı lambalarla aydınlatılması, ayıklama işini kolaylaştırır. Büyük yerleşim
bölgelerinde kavşakların sodyum buharlı (sarı renkli) lambalarla aydınlatılması da, sürücüler için
büyük kolaylık sağlar.
1
5) Kamaşma
Kamaşma, yüksek değerdeki parıltının neticesi olarak meydana gelir. Görme duygusunu
azaltır ve gözü yorar. Sürekli kamaşma altında kalan kimselerde göz hastalıkları ortaya çıkar.
Kamaşmanın sebepleri genel olarak aşağıdaki gibidir:
a) Işık kaynağının çok parlak olması
b) Işık kaynağının göze yakın olması
c) Madeni eşyalardan yansıma olması
d) Çalışma yeri ile çevre parıltısı arasında büyük fark olması
a)
b)
c)
d)
Kamaşmanın önlenmesi için aşağıdaki tedbirler alınmalıdır:
Işık kaynakları armatürsüz kullanılmamalıdır.
Armatürler uygun seçilmelidir.
Armatürler çalışma düzlemine göre yeterli bir yüksekliğe asılmalıdır.
Aydınlatmada iş yeri ile çevre parıltısı arasındaki farkın az olmasına dikkat edilmelidir.
IŞIK VE GÖRME OLAYI
Kuantum ve dalga teorisine göre ışığın tanımı iki şekilde yapılır.
a) Kuvantum Teorisi : Eğer bir atoma verilen enerji onu iyonlaştırmaya yetmiyorsa atomda elektron
kaybı olmadan başka değişiklikler (uyarılma hali) meydana gelir. Uyartılan bir atomun normal atoma
göre daha büyük bir potansiyel enerjisi vardır. Böylece en dış yörüngedeki valans elektronlar çok kısa
bir süre için daha yüksek bir enerji seviyesinde kalabilirler. Bu kısa süre sonunda tekrar eski hale
dönerlerken almış oldukları fazla enerjiyi, frekansı f olan bir ışık yaymak suretiyle geri verirler.
Oluşan bu ışık takriben 300.000 km /sn ’lik bir hıza sahiptir.
Atom normal hale dönünce ışık verme hadisesi durur. Bu ışıklar bir dalga zinciri şeklinde ve
atom etrafında fırlatılmış gibi yoluna devam eder. Atoma yeniden aynı şekilde enerji verilirse birbirini
takip eden ışık dalgaları oluşacaktır. İşte bu dalgalar ışığın en küçük parçasını teşkil eder ve foton
(korpüskül) adını alır.
Kepler ve Newton tarafından ileri sürülen ve Maxplane tarafından tanımlanan kuvantum
teorisine göre ışık; foton şeklinde yayılan ve gözde bir uyarma tesiri meydana getiren özel bir enerji
şeklidir.
b) Dalga Teorisi : Dalga teorisine göre ışık elektromanyetik dalga, yani radyasyon enerjisinin özel bir
şeklidir. Periyodu T olan bir dalga, c hızı ile yayınlandığında dalga uzunluğu (λ)
λ = T.c
dir.
Elektromanyetik Dalgalar İçerisinde Işığın Yeri
Elektromanyetik dalgalar dalga boyu ve frekans bakımından çok geniş bir bölgeyi kaplarlar.
Şayet bu dalgalar dalga boylarına ve frekanslarına göre sınıflandırılacak olursa elektromanyetik
spektrum (tayf) elde edilir.
Elektromanyetik spektrumun sadece 3800 A0 ile 7600 A0 dalga boyları arası göze tesir eder.
Göz bu dalga boyundaki elektromanyetik dalgaları ışık olarak değerlendirir. Işık bandının açılmış şekli
de aşağıdaki gibidir. Göz için en rahat görme şekli 5500 A0 de oluşan yeşil renkte oluşur.
2
0,01 A0
1 A0
Radyum
Kozmik ışını
ışınlar
(γ ışın.)
100 A0 1000 A0
Röntgen
ışınları
(X ışın.)
Mor
ötesi
ışınlar
106 A0
Kızıl
ötesi
ışınlar
1010 A0
Isı
ışını
(Rad.)
En
kısa
radyo
dalgal.
1012 A0 1014 A0
Kısa
radyo
dalgal.
Orta
uzun
radyo
dalgal.
Uzun
radyo
dalgal.
Işık
5500 A0
3800 A0
Mor
ötesi
ışınlar
4400 A0
Mor
5000 A0
Mavi
5700 A0
Yeşil
5900 A0
Sarı
6300 A0
Turuncu
7600 A0
Kırmızı
Kızıl
ötesi
ışınlar
Ultraviyole Işınların Sakıncaları
Göz kızarması, göz yanması, cilt yanması, ultraviyole ışınların zararlarındandır. Ultraviyole
ışınlar fluoresan ve deşarj lambalarından çıktıkları için aynı yanmalara sebep olur. Fluoresan
lambalardan çıkan ultraviyole ışınlar az olduğundan zararlı olmazlar. Bunun sebebi fluoresan ve camın
ışını yutmasıdır. Cansızlar için de ultraviyole ışınlar zararlıdır. Renklerin solmasına neden olurlar. Bir
cisim üzerindeki renk, yansıtma özelliğinden başka bir şey değildir. Cisim hangi renkse diğer renkler
yutulur, sadece o renkteki dalgalar yansır.
IŞIK KAYNAKLARI
Işığı üreten ya da ışığı yayan cihazlara ışık kaynakları denir. Işık kaynakları genel olarak tabii
ve suni ışık kaynakları olarak ikiye ayrılır. Tabii ışık kaynaklarına örnek olarak güneş, ateş, fluoresan
maddeler ve ışık veren radyoaktif maddeler gösterilebilir. Suni ışık kaynaklarına örnek olarak mum,
yağ kandili, gaz lambası ve elektrik lambaları gösterilebilir. Güneş, ay ve yıldızlar gibi tabii ışık
kaynaklarının yetmediği durumlarda suni ışıktan faydalanılır. Bu nedenle insanlar başlangıçta 19.
yüzyıl ortalarına kadar çıra ve mum kullanmışlardır. 1869 ’da Kuzey Amerika ’da petrolün
bulunmasıyla yağ lambaları kullanmaya başlamış, 1854 ’de Henry Goebel ve 1879 ‘da Thomas Edison
tarafından akkor telli lambanın bulunmasıyla diğer suni ışık kaynakları önemini yitirmiştir. Daha sonra
da fluoresan, sodyum buharlı ve civa buharlı lambaların bulunup geliştirilmesiyle aydınlatma tekniği
bugünkü seviyesine ulaşmıştır.
Bir ışık kaynağında aranan özellikler;
1- Etkinlik faktörünün büyük olması
2- Lambanın ömrünün uzun olması
3- Lambanın şekil bakımından kararlı ve sarsıntıya dayanıklı olması
4- İşletmede basit olması
5- Işık renginin mümkün olduğu kadar güneş ışığına yakın olması
3
Akkor Telli Lambalar
Işık kaynaklarının etkinlik faktörleri sıcaklığa çok bağlıdır. Bu nedenle akkor halindeki bir tel
ile ışık elde edilmesinde en önemli mesele mümkün olduğu kadar yüksek sıcaklıklara çıkarılabilen ve
bu sıcaklılarda kimyasal ve fiziksel özelliklerini kaybetmeyen cisimler bulmaktır. Akkor telli
(flamanlı) lamba, kapalı bir hücrede bulunan bir telin elektrik akımıyla ısıtılması sonucu, görülebilen
bölgede elektromanyetik dalgalar yayımlayan bir ışık kaynağıdır.
Kömür Telli Lambalar
Başlangıçta akkor telli lambalarda flaman olarak kömür teller, kömürleştirilmiş selüloz ipleri
ya da bitkisel lifler kullanılıyordu. Bunun nedeni kömürün kullanılması söz konusu olan platin gibi
madensel tellere göre yüksek ışınım yeteneğine haiz siyah cisme daha yakın olmasıdır. Ancak
osmiyum, tantal ve özellikle tungsten gibi metallerin belirli bir sıcaklıktaki ışınımlarının görülebilme
faktörleri kömüre göre daha yüksektir. Bu nedenle daha az enerji yayımlamalarına karşın bu
maddelerin ışıksal etkinlikleri daha büyük dolayısıyla W başına ürettikleri ışık akısı daha çoktur.
Kömürün ergime derecesi 3700 0K
Tungstenin ergime derecesi 3655 0K
Kömürün buharlaşma ısısı 1875 0K
Bu lambaların etkinlik faktörü çok küçüktür, ekonomik değillerdir ve ömürleri çok kısadır.
Bugün daha çok ışın tedavisinde ve sarsıntılı iş yerlerinde mekanik dayanımı yüksek olduğundan
tercih edilirler.
Tungsten Telli Lambalar
Tungsten tantaldan daha yüksek bir sıcaklıkta çalıştırılabildiğinden yüksek etkinlikli lamba
telleri oluşturulmasına elverişlidir. Günümüzdeki akkor telli lambalarda tungsten teli kullanılır. Özgül
direnci büyük olduğundan, tel uzunluğu eski lambalara göre kısadır. Akkor telli lambalar boşluklu,
gazlı ve buharlı (halojenli) olarak üç sınıfa ayrılırlar.
Boşluklu Lambalar
Boşluklu lambalarda ampul havası boşaltılmış bir hücreden oluşur. Tungsten telinin ömrünü
azaltan hava ve nem izlerini yok etmek için tel, get tel denilen bir eriyiğe batırılır. Ampule
yerleştirildikten ve havası boşaltıldıktan sonra telden normal değerinde büyük bir akım geçirildiğinde,
get tel ani olarak buharlaşır ve molekülleri hızla fırlarken yollarındaki hava ve su buharı moleküllerini
beraberinde sürükleyerek ampul camına saplanmasını sağladığından, ampulün içi som hava ve nem
izlerinden arındırılır.
Gazlı Lambalar
Gazlı lambalarda cam balon asal bir gazla doldurulur. Gaz tel yüzeyine basınç etkisi yaparak
tungsten parçacıklarının uzaklaşmasına bir dereceye kadar engel olur. Fakat dolgu gazında ısı kayıpları
artar. Bunun için de tel helis şekkinde sarılır.
Gazlı akkor telli lambalarda gaz tungsten telinin buharlaşmasına engel olmak için
kullanılmaktadır. Oysa gazlı deşarj lambalarında gaz elektrik akımının geçtiği yeri ve ışığın üretildiği
ortamı oluşturmaktadır. Düz volfram teli kullanılarak yapılan lambaların etkinlik faktörü 8-10 lm/W
olurken, içi asal gazla doldurulmuş helisel lambaların etkinlik faktörleri 10-20 lm/W değerlerine
ulaşır. Helisel telli lambalar adi akkor telli lambalar olarak, 15W ile 2000 W arası imal edilirler.(15,
25, 40, 60, 75, 100, 150, 200, 300, 500, 1000, 1500, 2000 W)
15 W ile 200 W arasındaki akkor telli lambalar Edison duyu denilen ve E-27 ile gösterilen
duylara, 200 ile 2000 W arasındaki akkor telli lambalar da goliath duyu denilen ve E-40 ile gösterilen
duylara sahiptirler. Ayrıca swan B22, küçük Edison E-14, küçük swan B15 ve minyatür Edison E10
duyları da vardır.
Halojenli lambalar
Halojenli lambalarda akkor tel spiral şeklinde olup iyot veya brom halojenlerinin buharıyla
dolu dar bir kuvarst tüp içinde bulundurulmaktadır. İyot veya brom buharı tungsten telinin
4
buharlaşmasına kısmen engel olmakla birlikte, tüpün iç çeperinde ince bir katman halinde biriken
tungsten ile birleşerek, tungsten iyodür veya tungsten bromür buharı oluşturur. Akkor telin yüksek
sıcaklığının etkisiyle iyodür veya bromür ayrışır. Açığa çıkan tungsten akkor haldeki teli kaplayarak
geri gelmiş olur. Serbest hale gelen iyot ya da brom ise aynı işlemleri tekrarlamaya hazır hale gelir.
Akkor Telli Lambalarda Gerilimin Etkisi
Lambaların imal edildikleri nominal gerilimi yükselirse belirli bir P gücü için telin direnci
gerilimin karesiyle orantılı olarak artar. Bu nedenle tel çapının küçük ve uzunluğunun büyük yapılması
nedeniyle dayanıklılığı azalır. Belirli bir nominal gerilim için imal edilmiş bir akkor flamanlı lambaya
farklı bir gerilim uygulanırsa tüm karakteristikleri değişir. Gerilimi nominal lamba geriliminden
sürekli olarak % 5 büyük olan bir şebekede lambanın akımı yaklaşık % 3, gücü % 7, ışık akısı % 20 ve
etkinlik faktörü % 11 artar. Fakat lambanın ömrü % 50 kısalır.
Işığın Rengi
Gazlı akkor telli lambalar boşluklu lambalara göre daha beyaz ışık verirler. Bunun nedeni tel
sıcaklığının daha yüksek oluşudur.
Gazlı veya Madeni Buharlı Deşarj Lambaları
Gazlar genellikle yalıtkandır; fakat enerji verilip serbest elektron üretilirse iletken hale
geçerler. Deşarj lambalarının çalışma prensibi geissler tüpü esasına dayanır. Geissler tüpü havası
azaltılmış basıncı birkaç mmHg sütununa düşürülmüş ve içerisinde iki elektron bulunan bir cam tüpten
ibarettir.
Elektroda doğru gerilim uygulanınca tüp içindeki mevcut serbest elektronlar hızlanırlar ve
çarpma suretiyle iyonizasyon başlar. Elektron sayısı iyonizasyonla çok çabuk artar ve elektron çığları
oluşur. Kütleleri küçük olan elektronlar iyonlardan en az 100 kez daha hızlı hareket ederler. Böylece
tüp içinde elektron sayısı azalır, pozitif yük sayısı artar ve katod yakınında gerilim düşümü büyür.
Tutuşma gerilimi tüpün boyutlarına, basınca ve gazın cinsine bağlıdır. Tüpün tutuşmasıyla iki ışıklı
bölge meydana gelir. Bunlar negatif ışık bölgesi ve pozitif ışık bölgesidir. Bu iki bölgeyi ayıran
bölgeye Faraday karanlık bölgesi denir.
Fluoresan Lambalar
Fluoresan lamba sadece alçak basınçlı, civa buharlı fluoresan tüplerin morötesi (ultraviyole)
ışınları tarafından tüpün iç çeperindeki fluoresan katmanın uyarılmasıyla ışık üreten lambalardır. Bu
lambalarda deşarjın ürettiği ışık akısı ihmal edilecek kadar azdır. Işık akısının hemen hemen hepsi
fluoresan yolla elde edilmektedir.
Fluoresan Tüplerde Işık Üretimi
Fluoresan tüplerin içindeki alçak basınçlı civa buharının deşarjı esnasında ürettiği ışık akısı,
spektrumun mavi bölgesinde bulunup çok küçük değerdedir. Tüm ışınlamanın % 4 ’ü kadardır. Buna
karşılık mor ötesi bölgesinde 2437 0A dalga uzunluklu ışınım şeklinde salınan enerji akısı tüm akının
% 96 ’sını oluşturur. Tüpün iç çeperi üzerine bu ışınıma duyarlı olan fluoresan tozlardan bir katman
oluşturulmakla görülmeyen ışınlama ışığa çevrilir. Fluoresan madde olarak çeşitli borat, silikat ve
tungstatlar kullanılır. Belirli maddeler belirli renkte ışık verdiği için bunların karışımıyla da istenilen
herhangi bir ışık elde edilebilir. Bunlar üç sınıfta toplanırlar.
1- Gün ışığı : Doğal ışığa yakın olup 1000 lüx den yüksek aydınlık seviyelerinin elde
edilmesinde kullanılır.
2- Beyaz : Doğal ışıkla akkor flamanlı lambaların ışığı arasındadır. 200 ile 500 lüx lük aydınlık
seviyeleri için uygundur. Özellikle büroların aydınlatılmasında kullanılabilir.
3- Sıcak beyaz : Akkor flamanlı lambaların ışığına yakındır. 100 lüx den aşağı aydınlık
seviyeleri için uygundur. Genellikle konutlarda kullanılır.
Fluoresan tüplerin ömrü, elektrot görevini yapan tungsten flamanlarla üzerindeki sıcakta
elektron salan madde tarafından sınırlandırılmıştır. Fluoresan tüplerin etkinlik faktörü ışığın bileşimine
göre değişmektedir. 40-60 lm/W arasında olup günümüzde bu değerler daha da yükseklere
5
çıkarılmıştır. Fluoresan tüplerle üretilen ışık akısı aynı güçteki akkor flamana göre en az 3-4 kat
fazladır. 220 V 40 W fluoresan ampul için balasttaki güç kaybı yaklaşık 7 W civarındadır.
Yurdumuzda en çok kullanılan fluoresan lambalar, ön ısıtmalı iki elektrot içeren bir tüp
şeklindedir. Bu tüpün elektrotları helisel olarak sarılmış tungsten flamanlardan oluşturulmuş ve
bunların iki uçları devreye bağlanmak üzere tüpün dışına çıkarılmıştır. Flamanların ısıtıldığında bol
elektron salmaları için sıcakta elektron salan (termoemisif) bir madde (baryum oksit) ile örtülmüştür.
Lambanın çalışma prensibini açık olarak görmek amacıyla starteri elle açılıp kapatılabilen bir anahtar
olarak kabul edelim bu durumda lambanın parlaması üç aşamada olur.
2
1
c
1
2
Hg+Ne+Ar
f1
1’
f2
2’
Balast
A
220 V
1. Aşama: A anahtarı kapatılır. Bu durumda flamanlara 220 V ’luk şebeke gerilimi uygulanmış olur.
Flamalar arası uzaklık büyük olduğundan bu evrede parlama olmaz.
2. Aşama: A anahtarı kapalıyken S butonuna basılır. Bu durumda devre f1-s-f2 üzerinden
kapandığından flamanlardan If akımı geçer.
If = 1,5 In
Bu akımdan dolayı ısınan flamanlar üzerindeki termoemisif maddenin elektron salmasına neden olur.
Flamanlar etrafında birer bulut oluşturan elektronlar bir elektrik alanı etkisinde değillerdir. Çünkü
basılı S düğmesi flamanları kısa devre ettiği için flamanlar arası gerilim sıfırdır. Bu aşamada da
parlama olmaz.
3. Aşama: S düğmesine basıldıktan ve flamanların ısınması için yaklaşık 0,5-1 sn bekledikten sonra S
anahtarı serbest bırakılarak, flamanların 1 ile 1’ noktaları arasındaki kısa devrenin açılması sağlanır ve
şebeke gerilimi flamanlara uygulanmış olur. If akımının kesilmesinden dolayı balast reaktansında
oluşan emk şebeke gerilimine eklenir. Flamanlar arasındaki gerilimin oluşturduğu elektrik alanının
6
etkisinde bulunan elektronlar hızlanırlar ve bunların neden oldukları çarpma yollu iyonlaştırmaların
sonucu olarak parlama meydana gelir. Balast yardımıyla kararlılığı sağlanan In lamba akımının balastta
oluşturduğu gerilim düşümünden dolayı flamanlar arasındaki UL lamba gerilimi 220 V ’dan küçüktür.
Starter
Parlamayı elde etmek için daha önce elle kumanda edilen S butonu yerine otomatik bir anahtar
olan starter kullanılır. İki tipi vardır;
1. Işıltılı starterler
2. Isısal (termik) starter
İç tesisatta ışıltılı starterler kullanılır.
Starter içinde uzunlamasına yerleştirilen, iki elektrot içeren bir deşarj hücresinden
oluşmaktadır. Elektrotlardan birisi düz, diğeri ise genleşme faktörleri farklı iki metalden yapılmış, yani
bimetal eleman olup kıvrıktır. Fluoresan tüpün radyofonik parazitlerini yok etmek üzere starter
elektrotlarına paralel olarak 5000 pF değerinde bir kondansatör bağlanır.
Starterin parlama gerilimi Usp , fluoresan tüpün besleme geriliminden küçük ve normal
çalışma durumunda ki UL gerilimden büyüktür. Bu özelliğinden dolayı starter, fluoresan tüp yandığı
sürece yeniden çalışmaz.
UŞ > Usp >UL , Usp = 170-180 V
Fluoresan tüpü yakmak için A anahtarı kapatıldığında şebeke gerilimi hem flamanlara, hem de
starterin elektrotlarına uygulanmış olur. Fluoresan tüpte parlamayı sağlamayan bu gerilim Usp den
büyük olduğundan starterde bir ışıltı deşarj oluşturur. Bu deşarjın akımı miliamperler mertebesinde
olmakla beraber starterin elektrotlarını ısıtır. Bu nedenle bimetalin eğriliği 1 konumundan 2 konumuna
geçmekle düz elektroda değer. Bu elektrotlar birbirine değdiğinde Flamanlardan geçen If akımı amper
mertebesindedir, fakat buna karşın sıcak elektrotlar daha fazla ısınacağına soğur. Çünkü kısa devre
konumunda olduklarından aralarındaki gerilim sıfırdır.
Isıya dönüşen güç
I.D.G. = U.Is
Dolayısıyla ısıya dönüşen güç de sıfır olur. Bu nedenle kıvrık elektrot eski konumuna geçer ve devresi
açılır. Fluoresan tüp parladıktan sonra normal çalışma rejimine girmekle flamanlar ve dolayısıyla
starterin elektrotları arasındaki gerilim UL değerine düşer. Bu nedenle lamba yandığı sürece starter
parlayamaz. Dolayısıyla fluoresan tüpün çalışmasını etkileyemez.
7
Download