II. KUR'AN HAFTASI Kur'an Seınpozyuınu 02-04 Şubat 1996 ANKARA 1996 Fecr Yayınevi: 45 Dizgi, Mizanpaj : Fecr Yayınevi Baskı, Kapak Baskı, Cilt :Önder Matbaası 1. Baskı :Aralık 1996 ISBN 975-7138-18-5 FECR YAYINEVİ İzmir Caddesi 33/ 12 Kızılay/Ankara Tel: 418 19 23 ALLAH'IN NÜZUL DÖNEMİNDEKi FARKil DAVRANIŞ TARZININ MÜ'MİNİN KUR'AN ANLAYlŞINA KATACAGI BOYUT ÜZERİNE HalisALBAYRAK Giriş Allah'ın peygamberlere vahyinin gerçekleştiği dönemler, sair dönemlerden hep farklı olmuştur. Bu farklılık, Yaratıcı Kudretin, bir toplumla sözlü/bilgisel iliş­ kiye girmesinden kaynaklanır. Allah'ın, insanla ontolojik ve ahlaki ilişkisi sürekli. dir. Fakat O'nun sözlü/bilgisel ilişkisi-tarihte muayyen zaman dilimlerinde ortaya çıkmıştır. Hz. Muhammed'den önceki peygamberlerin dönemlerinde bu farklılaş­ mada göze çarpan iki temel husus vardır. Bunlardan biri mucize, diğeri azaptır. Allah, peygamberlerine bazı olağanüstülükleri sergileme imkanı vermiştir. Önceki toplumlarda elçi ve vahiy, toplumların, Allah'ın elçisini, doğrudan mucizelerle desteklemiştir. Fakat elçiye ve vahye ilave olarak varid olan mucizeler, peygamberler tarihinde genelde azabı da beraberinde getirmiştir. İnanmayı kolaylaştıncı her ilahi teşebbüs inkarı zorlaştırdığı, hatta anlamsız kıldığı için nimet, küİfeti doğurmuş; inkar, azgınlık ve sapkınlık eylemleri azapla cevaplandırılmıştır. Allah'ın Sünneti hep böyle tecelll etmiştir. ; Son peygamber döneminin, önceki döneinlerle pek çok ortak noktaları vardır. Bu ortak noktalara işaret edecek olursak A~j:ı~_r:J~~ygam~erini~~~~ğhl~rı:: nı her zaman korumuş, destekl~miş.ve_kQllaJıuş_tır. Bu arada o, tarihiı;ı fiill güçlerini de-k:uiıanill;Ştı~ s~~ -i~;;~;~ber dön'eminin .Önceki dönemlerden ayrıldığı temel iki nokta mucize ve azaptır (helaktir). Bütün mucize taleplerine rağmen Allah Teala Hz. Muhammed dönemi için insanların, olağanüstü hadiseleri görerek inanmalarını murad etmemişt!ı: .. ;J3u durum belki de Allah'ın, Hz. Muhammed'den sonr;~;:r;kpeyga~b~;--;;~;hiy göndermeyecek olmasının sonucudur.ıBir diğer sebep, insanlığın, hicri 7. asırdan sonraki serüvenini, hissi mucizelere ihtiyaç duy- " • 36 mayacak bir yetkinlik ve olgunluk içinde yaşayacağının, ilahi boyutta mutasavver olması olabilir. Biz burada önceki peygamberlerin dönemlerindeki Allah'ın davranış tarzını inceleyecek değiliz. Özellikle Hz. Muhammed'in risaleti döneminde Allah'ın, sosyal realiteye ve insan gerçekliğineson derece. it,~~i-1X~.ci~11.Yanının, Kur'an'dan ve 'i~~~T"kaYfiak:Ia~ımlıaanyans!Yan·yÖnü.Üzerind~ duracağız. Burada tevhid, ahlak, ibadet, helal ve haramla ilgili konulan dışanda tuttuğumuzu belirtmeliyiz. Gerçi tevhidi, ibadeti, ahlakı sunuş tarzında da O'nun, sosyal alanda cari kanunların gereğine riayet ettiğini söylemek gerekir. Bütün bu konulan anlatırken de Allah, insaillnVarlıkŞafi:lar!n~,-i:ilii~i:~- .;~tarihe atıflarda bulunur v~ muhata"plannın tecrübe ve bilgilerini esas alır. O, namazın vazgeçilmezliğini anlatırken, önceki toplumlarda da bu ibadetin var olageldiğini, bu ibadeti yerine getirmeyenierin yabancılaştıklarıriı anlatırken tarihe atıfta bulunur. Namazın, kötülüklerden alıkoyan yönünü vurgularken de doğrudan insanın tecrübesine ve varlık şartlarına atıfta bulunur. Ahiretin varlığını, Allahın birliğini ve kudretini anlatırken veya herhangi bir ahlaki durumdan söz ederken de yine muhatabının ufkunu, tecrübesini nazarı dikkate alır. Burada sözler ve ifadeler toplamı olan mesajın kendisine değil, mesajı ileten Yüce Kudret'in, toplumla girdiği 1lişkideki iradeli, gerçekçi, akılcı, adil, merhametli ve hikmetli özne kimliği üzerine yönelmek istiyoruz. Yani O'nun, topluma müdahele ederken, oiıu yönlendirip yönetirken takındığı tutumun üzerinde yoğunlaşmaya çalışacağız. Çünkü işin bu yönüne gereken ilgi gösterildiğinde Kur'an'ın, bir mesajdan öte, ondan çok daha fazla birşey olduğunu rahat görme imkanına kavuşacağız. K~_b;ıJ?.k?c.Y-Q!1üyle 23 sene zarfında iradesiy~~, il_~ . miyl~, kudretiyle, efiiliyle bir başka tecelli eden Allah'ı~,-topli.ımla glrcligi münasebetin kaydedildiği bir sicildir. Bu yönüyle o, nazari anlamda ilkeler, emirler ve ya. . saklar ihtiva eden bir kitap değil, esnek davranabilen bir Zat'ın; hakikatin çoğu zaman nazari olanla arneli olan arasındaki münasebette hakikatin gerçekleşeceği­ ni öngören bir Özne'nin davranışlarının kaydedildiği bir kitaptır. Bu çalışma çerçevesinde özellikle islam Toplumunu ilgilendiren pek çok konuda Allah'ın nasıl bir davranış sergilediğinitüketici olma iddiasından uzak bir şekilde Kur'an ve Esbabu'n- Nüzul'la ilgili tarihi malzemeden yararlanarak yarısı­ tabiieceğimiz oranda yansıtmak istiyoruz. Bu merhalede Allah'ın davranış tarzını 37- .. anlatırken ister istemez O, nasıl zatını tanıtırken insan tecrübesinin sınırlarını zor( lamamak için kendisi hakkında insan biçimci nitelendirmelerde bulunmuşsa, biz , de bu kabil nitelendirmelere başvuracağız. Akla gelebilecek her konuda toplumun dertleriyle, problemleriyle ilgilendiği için Allah'ın, o dönemdeki farklı davranışlarını bu bildiri çerçevesinde belli bir kıstasa göre titiz bir tasnifle aktaramayacağımız için seçtiğimiz bazı davranışlarını örnekler halinde vermek istiyoruz. Kur'an'dan aldığımız örnekleri vermekteki amacımız, Allah'ın, o dönemde iradesiyle, efaliyle ve kelamıyla toplumla ilişkisin­ de hikmetli bir öznenin kaygılarım, gerçekçiliğini, akılcılığını yansıtmaktır. Bu örnekleri , titiz bir tasnife tabi tutmayı, bir başka çalışmanın konusu olarak görüyoruz. Şimdi Allah'ın, sadece nüzul döneminde gerçekleşmiş olan davranış tarzlarını verrneğe başlayabiliriz. I. Allah'ın Nuzül Dönemindeki Farklı Davranışları, (örnekler ve değerlendirmeler) A- Allah'ın, İslam Toplumunu İstilibari Anlamda Bilgilendirmesi Allah, yer yer münafıkların iç yüzlerini açığa çıkarıyor, onların düşünceleri­ ni, planlarını, amaçlarını sergiliyor. (Münafikun, 1-8; Vahidi, Esbabuin-NüzUl, Matbaatu Mustafa el-Babi el-Habeli, 1968, s. 244) Savaşa katılmak istemeyen münafıkların gerçek niyetlerini ortaya koyuyor. (Tevbe, 45-49) ( Ahzab Suresinin 12-20 ve 24. ayetleri, münafıkların, Hendek Savaşındaki tutumlarını anlatıyor. Yine Nur Suresinin 63. ayetinde Hendek savaşında izin isteye( rek çalışmadan kaçanlan Allah'ın bildiği anlatılıyor. Ali İmran Suresinin 167 ve 168. ayetlerinde, Kur'an, Uhud savaŞına katılma­ yan münafıkların savaşa katılmayışlarıyla ilgili ileri sürdükleri bahanelerden söz e. diyor. Öte yandan Yuhudilerin, kendi aralarındaki gizli konuşmalari deşifre ediyor.(3) (Ali imran, 72, Mücadele, 8, Bakara, 14) Müslümanların ilişki içinde olduklan bazı bedevi kabilelerio maliarına ve ailelerine bakacak kimse olmadığı için Hudeybiye seferinden geri kaldıklarını ileri sürerek Peygamberden özür dileyecekleri; fakat aslında onların, müşlümanların, Mekkeliler karşısında yenilerek bir daha geri dönmeyeceklerini sandıkları ve bu seferden bir ganimet ummadıkları için sefere katılmadıkları Fetih Suresinde anla38 tılmaktadır. (Fetih Suresi, ll" 14) Allah, bazı durumlarda birtakım şer odaklannın faaliyetlerindeki gerçek niyetlerini açıklıyor. Hz. Peygatl}ber'in düşmanı Ebu Amir adında bir rahip ve bazı münafıklar, Kuba'da Allah Resulüne ve İslam Toplumuna yönelik yıkıcı faaliyetlerini gerçekletirrnek için üs olarak kullanacakları bir mescit inşa ettiler. Hz. Peygamber bu esnada Tebuk Seferi için hazırlıklar yapıyordu. Münafıklar, insanlara yararlı ve hayırlı olsun diye bir mescit inşa ettiklerini, Allah Resulü'nün gelip orada namaz kılmasını istediler. Peygamber de sefer dönüşü arzularını yerine getireceğini söyledi. Tebuk Gazvesinden dönerken Tevbe Suresinin 107,108,109 ve 110. ayetleri indi. Bu ayetler, o insanların, müslüman topluma zarar vermeyi, küfrü ve tefrikayı yaygınlaştırmay;,ı amaçladıklarını haber vererek Hz. Peygamber'in oraya gitmemesini istemiştir. C\fahidi, Esbab, s. 149) • Allah'ın verdiği bu bilgiler, büyük ölçüde güçlü istihbarat teşkilatlannın (oluşturulmasıyla elde edilebilecek ve değerlendirilebilecek türdendir. Allah, toplumu bir yerden bir yere doğrudan desteğiyle taşımayı murad ettiği için bu bilgileri Resul ve müminlerin yaranna sunmuştur. I i B- Toplumu Stratejik ve Taktik Açıdan Desteklemesi Allah, bazen İslam Toplumu için strateji belirliyor, taktik veriyor mevcut muhalif sosyal gruplar arası dengenin sağlanmasında etkili oluyor. Mesela bazı Yahudilerin Evs ve Hazred birbirine düşürmek için çabaları vardır. Ama inananlar bu çabalan tam alamıyla farkedememektedirler, Allah, onların, Ehl-i Kitap'tan bir gruba itaat etmemelerini söylemektedir. (Ali İmran, 100, Vahidi, s. 66) Allah, bu uyarıdan sonra müslümanların, bu gibi konularda daha tedbirli olmaları, şer odaklarının faaliyetlerinin olwnsuz etkilerini kırabilmek için İslam toplumunda muayyen bir zümrenin maruf ve münker konusunda insanlan uyarma görevini üstlenmesini tavsiye etmiştir. (Ali İmran, 104) Allah bazen muhalif grupların arasını açar. Mesela, münafıklar, kafir Ehl-i Kitab'lar yurtlarından çıkarılır veya savaşmaya zorlanırlarsa onlara yardımcı olacaklarını söylüyorlar. Allah da korkaklıklarını ve ancak iyi korunan kalel,erde savaşı tercih edeceklerini söyleyerek münafıklann onlara yardımcı alamayacaklarını ifade ediyor. (Haşr, 11-14) Bazen Allah Teala münafıklann propagandalarını boşa çıkaracak karşı ataklar yapar. Münafıklar Tebuk savaşında başarısızlığa uğranılacağından söz ederek bu savaşa katılmamakla, kendilerini koruma altına aldıklarını söyleyince Allah, el39 çisinden, onlara şöyle demesini istemiştir: "Allah bize neyi yazmışsa sadece o isabet eder. Böyle söyleyerek bize ancak iki iyilikten birinin gelmesini bekliyor olmuyor musunuz? Oysa biz Allah'ın, size ya Kendi katından veya bizim ellerimizle bir azap vermesini bekliyoruz." (Tevbe, 51,52) Yine Allah, bahane ileri sürerek Tebuk savaşına katılmamış olan münafık grubuna, artık kendileriyle işbirliği yapılmayacağının söylenınesini istemiş ve bundan böyle Peygamberin, onların cenaze namazlarını kılmasını da yasaklamış­ tır. (Tevbe, 83,84) Bu da yine taktik ve stratejik açıdan müslümanlara verilmiş bir destek olarak alınabilir. Allah, başlangıçta Ehl-i Kitap'la iyi geçinilmesini öğütlüyor. Onlarla inananları yanyana zikrediyor (Müddessir, 31, Ankebüt, 46) ve onların yakın bir gelecekte lranlılara galip geleceğini söylerken de onlara sıcak baktığını ima ediyor. (Rum, 1-5) Fakat sonraları, özellikle İslam Toplumu için zararlı tutum ve davranışların­ dan ötürü onlara karşı daha sert davrandığını görüyoruz. (Tevbe, 29) Allah, elçisinin yaşadığı muhitteki siyasi ve askeri şartları değerlendirerek ona yön çiziyor. Bir seferinde, elçisine, düşmandan esir alacak kadar güçlü olmadığını anlatıyor. (Enfal, 67) Yine bir dönem Mekke'de Müslümanlarla müşrikler arasında hava oldukça gerginleşmiş, müşriklerin uyguladıkları politika, zulüm ve işkenceye dönüşmüş din ve vicdan hürriyet! tek taraflı ayaklar altına alınmıştı. Müslümanlar güçsüzdü, dolayısıyla böyle bir ortamda savaşa yer olamazdı. Allah da müminlere bağışlayıcı olmalarını salık verdi. (Casiye, 14,15) C- Allah'ın Antropolojik ve Sosyolojik Araştırmalarla Ulaşılabilecek Bilgileri Topluma Sunması Allah, bazen antropolojik ve sosyolojik araştırmalarla ulaşılabild::ek bilgileri muhataplarına sunuyor. Buna örnek olarak Tevbe Suresinin 97. ayetini verebileriz. Allah, bu ayete, bedevilerin karakter yapılarından söz ederken, orilann, inkarcılık, ikiyüzlülük ve Allah'ın, Peygamberine indirdiği hükümleribilmeme ve tanı­ mama konusunda rakipsiz olduklarından söz eder. Sosyolojik bir bakış açısıyla Seyyid Kutub, onların tabiatlarındaki katilığı, bilgisizliği ve yasak tanımazlığı, yaşadıkları hayat şartlannın bir sonucu olarak görür. (Seyyid Kutub, Fi Zılali'l­ Kur'an, Beyrut, 1971, IV, 288) 40 D- Allah'ın Savaş ve Barış İlan Etmesi Yine Allah'ın, zamanı gelince savaş ilan ettiğini görüyoruz. Allah, şartlar gerekli kılınca bir ülkenin ancak en üst seviyedeki kurullarının verebileceği savaş kararını vermiştir. Tevbe Suresinin ilk ayetlerincieki savaş ilanı, dikkatle incelendiğinde siyasi ve askeri icapların bir sonucu olduğu rahatlıkla görülür. Öte yandan Allah'ın, savaş ilanını yaptığı gibi barışa da karar verdiğini görüyoruz. Allah'ın, Mekki ayetlerdeki muhalif gruplara karşı parışçı ve uzlaşmaCı bir tutum sergilediği hususu, Kur'an'ı, tarihi şartları içinde okuyabilen herkesin malumudur. Ayrıca Allah Teala Fetih Suresinin 25. ayetinde Hudeybiye musalahasının gerekçesine temas ederken şöyle demektedir: "Eğer orada bilmeden kendilerini öldüreceğiniz ve bu yüzden de birtakım güçlüklere uğrayacağınız tanımadığınız mürnin erkekler ve mürnin kadınlar olmasaydı, Allah, savaşa engel olmazdı." Allah, müslümanların güçlü iken banşa yanaşmamalarını da öğütlemektedir. Muhammed Suresinin 35. ayetincieki bu uyarısıyla Allah, yerine göre zamansız bir barışın, ileride telafisi imkansız problemlere yol açabileceğini öngörerek faydacı ve gerçekçi bir tavır sergilemiştir. E- Allah'ın Faydacı Davranması Bazen de şartların icap ettirdiği bir tavır değişikliği ile Allah, imzalanmış antlaşmanın maddelerinden birini tek taraflı feshedebilmiştir. Hz. Peygamber henüz Hudeybiye'de iken Mekke'den hicret eden birkaç mürnin kadın gelmiştir. Antlaşmaya göre Mekke'de? İslam toplumunun arasına gelecek müslümanlar iade edilmeliydi (Taberi, Camiu'l-Beyan, Mısır, 1968, XXVIII, 69). Nitekim müşrik­ ler, söz konusu kadınların geri gönderilmelerini talep etti. Bu esnada kaynakların bildirdiğine göre Mümtehine suresinin 10. ayeti nazil oldu (Taberi, aynı yer). Bu ayette o kadınların mürnin olduklarına kanaat getirilirse, kafir eşierine geri gönderilmemeh;;ri istenmiştir. Allah'ın bazen faydacı davrandığına bir örnek de şudur: Allah, Kur'an'da çoğu zaman Allah yolunda cihadı, herşeyin önüne çıkarır­ ken ve hatta müminlerin canlarını ve mallarını, Cennet karşılığında satın aldığını ifade ederken (Tevbe, lll), Hudeybiye musalahasından hemen sonra inen ayetlerde, yakın bir gelecekte müminlere ganimet vadediyor, yani savaşın sonunda dünyevi ve maddi yararların doğacağını onlara ifade ediyor ki, bu da Allah'ın yerine göre faydacı bir davranış içine girebildiğini göstermektedir. (Fetih, 18-22). 41 F- Allah' ın, Toplumu Eleştirerek Eğitmesi ve Yönlendirmesi Allah, bazen hem Peygamber'in hem de müminlerin tutumlan üzerinde tenkitçi, ileriye ışık tutan, müminlerin yaptıkları yanlışlan dile getiren değerlendirme­ lerde bulunuyor. Bu eleştiriler bazen önemli olaylardan sonra yapılıyor. Allah, Tebuk Seferi sonrasında kendisinden izin isteyenlere izin veren Peygamberini eleştiriyor (Tevbe, 43). Yine tfk hadisesinde Hz. Aişe hakkında suizanda bulunan müminlerin tutumlannı, etkileyici bir üslupla eleştiriyor (Nur, 12-20). Allah, Bedir'de, düşman ordusu yerine kervanı vurmak isteyen müminlerin, Allah Resulüyle yaptıkları tartışmanın doğru bir davranış olmadığını belirtiyor (Enfal, 6,7). Yine kaynaklarımızın bildirdiğine göre, Hz. Peygamber bir gün 'hutbedeyken Dıhye b. Halife el-Kelbi'nin ticaret kervanının Şam'dan döndüğü, mescide ulaşan seslerden anlaşılınca mescitte 12 kişinin dışında herkes kervana koşmuş ve Allah Resulünü terkederek ona karşı büyük bir saygısızlık yapmışlardır (Taberi, XXVIII, 104). Cum'a Suresinin ll. ayetinde Allah, 'onların bu tutumunu eleştirmiş­ tir. Yine hem Bedir hem de Uhud harplerinden sonra müslümanların davranış biçimleri, yaptıkları hatalar değerlendirilmiştir (Ali imran, 121-127, 165). Vahiy sonrası toplumlarda bu kabil değerlendirmeler, toplumsal organizasyon içinde yetkili ve uzman kadroların sorumluluk alanına girecektir. G- Şehadet Alanındaki Gaybi Konuları Açıklaması Nuzül döneminde Allah'ın, farklı davranış tarzının sonucu olarak gizli ve saklı şeylerin azaldiğını, daha şeffaf bir manzaranın ortaya çıktığını görüyoruz. Allah'ın bu davranış biçiminin, sonraki dönemlerde insanlara intikali, söz konusu değildir. Çünkü Allah, gizliyi, görünmeyeni bilen vasfıyla normalde gizli kalabilecek pek çok şeyi, vahyin nüzulu esnasında açıklamıştır. Bu konuda Kur'an'da pek çok örnek vardır. , Mesela Allah, tfk hadisesinde gizli kalmış bir konuyu açıklamış ve Hz. Aişe'yi aklamıştır. Hz. Peygamber, eşlerinden birine gizli bir şey söylemiştir, fakat zevcesi, onun bu sırrını ifşa etmiştir. Allah da, Peygamber'den habersiz gelişen bu durumu, ona haber vermiştir (Tahrim, 3). Hz. Peygamber'in, Zeyd'in eşi Zeynep'le ilgili duygu ve düşünçeleri, Ahzab Suresinin 37. ayetinde gizliliğini yitirmiştir; 42 Hz. Peygamber'in içinden geçirdiklerinin deşifre edilişine bir başka örnek de İsra Suresinin 73 ve 74. ayetlerincieki ifadelerdir. Bu ayetlerde. Hz. Peygamber'in, bir ara müşriklerin, din adına ondan talep ettikleri bazı tavizleri vermeyi düşünmüş olduğu anlaşılmaktadır. Fakat onun bu düşünceleri, Allah'ın müdahe" lesiyle kuvveden fiile geçmemiştir. Öte yandan kaynaklarırnızın bildirdiğine göre Bedir'deki ganimetierden kır­ mızı bir kadife kaybolmuştur. Bazı kimseler onu, Peygamber'in aldığını sanmışlar­ dır (Vahidi, Esbab, 72). Allah, Ali tınran Suresinin 161. ayetinde Peygamber'in aldatmayacağını haber vererek olaydaki esrarı k;ıldırmıştır. Kur'an'ın inciirildiği dönemin Allah-insan ilişkisinin en yoğun bir tarzda yaşandığını gösteren bir başka ayet, Maide suresinin 102. ayetidir. Nüzul sebebine bakılırsa Kur'an ayetlerinin inciirildiği esnada Hz. Peygamber'e birtakım sorular sorulmuştur (Vahidi, Esbab, ss. 120-121). Ancak bu davranışın, insanlar için üzücü sonuçlar dağuracağı ifade edilmiştir. Çünkü vahyin yaşandığı anlar, gaybın ve şahadetin Sahibine hemen en yakın olunan anlardır. O anlarda gaybdan şehadete akış için son derece elverişli bir ortam vardır. O ortamda gizli kalan şeyler sorulursa hemen cevaplandırılabilir ve bu cevaplar da soru sahiplerini üze bilir. ( •. H- Bazı Kimseler İçin Özel Olarak Ayet indirmesi Nüzul döneminden sonra yaşanmayacak bir Allah-insan ilişkisi de Allah'ın, o zaman diliminde yaşayan bazı insanlar için özel ayet indirmiş olmasıdır. Allah, Mekke'nin fethinden önce savaşan ve infak edenlerle fetihten sonra savaşan ve infak edenleri eşit tutmadığını söyleyerek, Kendisine yardım etmiş olan o insanlara özel iltifatta bulunmuştur (Hadid, 10). Yine çeşitli işkencelere maruz kaldıktan sonra Mekke'den hicret edenlere Allah özel iltifattablunmuştur (Nahl, 110). Öte yandan ağaç altındaki bey'atın anlatıldığı ifadeler, doğrudan Hudeybiye'deki mürninler içindir. Bu çerçevede Allah, hem onlardan razı olduğunu belirtmiş hem de bef'at esnasında bey'at edenlerin ellerinin üstüne konan Hz. Peygamberin elinin, Allah'ın eli olduğunu söylemiştir. Allah'la bu kadar yakın bir ahidleşme tecrübesini, aynı yoğunlukta tekrar yaşatacak bir başka ahidleşme tecrübesi herhalde söz konusu olamaz. (Fetih, 10,18). Bu konuda örnek olacak bir başka ayet de Tevbe Suresinin 118. ayetidir. Bilindiği gibi Tebuk seferine iştirak edemeyen üç kişi vardır ki onlar, sonradan toplum içinde çok zor günler yaşarlar. Bu üç kişi, kaynakların belirttiğine göre 43 münafıklar. gibi değildir. Çünkü onlar, yaptıklarına gerçekten pişman olmuştur. Fakat toplum onları dışlamıştır. Bu dışlanmışlık, onları, derinden yaralamış ve büyük bir sıkıntıya sokmuştur. Sonunda Allah, onların bu ızdırabını dindirmiş' ve yeniden islam toplumunun değerli üyeleri olmalarını sağlamıştır (İbn Kesit, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim, Daru'l-Mari(e, Lübnan, 1988, II, 411-413). II. ALlAH'IN NUZÜL DÖNEMİNDEKi F~ DAVRANIŞLARININ KUR'AN ANLAYIŞIMIZA KATACAGI BOYUT Yukarıda Allah'ın, vahyin nüzulü esnasındaki davranış tarzıyla ilgili sınırlı örneklerden anlaşıldığına göre, Allah, cahili Arap toplumuna sade~e tevhide, ahlaka ve ibadetlere dair açıklamalarda bulunmakla yetinmemiş, adeta oluşturmak istediği İslam toplumunun hükümdan gibi hareket etmiştir. O, öyle bir hükümdardır ki; toplumsal organizasyonda toplumu yönlendirmede ve dönüştürmede etkili toplumsal unsurların pek çoğunun işlevini üstlenmiştir. Allah'ın, çoğu zaman devlet başkanının fonksiyonlarını icra ederken, günümüzdeki devlet yapı­ lanmalarındaki güçlerin dağılım tarzını göz önüne alırsak, Ç?'nı:..n.:~~~~~Z.~ı:ı kanun koyucu,baze11 siyas<=tçi, bazen stratejist taktisyen ve asker, bazen bir ahlak mühendisi, bazen bir antropolog, bazen bir toplum bilimci, bazen eğitimci, bazen' bir psikolog gil:Jt d;ıvrandığını sqyleyebiliriz. Çünkü O, toplumun gelişim ve dönüsürecindeki bütün safalıatta aktif rol oynamayı murad etmiştir. Allah, önceki peygamberler döneminde her zaman toplumun dönüşümünde, özellikle siyasi ve askeri alanda işlev görmemiştir. Mesela Nuh; Lut, Salih ve İsa peygaıı;ıberler zamanında O'nun, bu tarz bir iradesinin yansımasını görmüyoruz. Ama Musa, Süleyman ve Davud peygamberler dönemleri için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Denebilir ki miladi7. asırda Arap Yarımadasındaki şartlar, siy~si, askeri ve. toplumsal başarıyı yqkalamaya imkan verir nitelikte olduğu için Allah, Peygamberinin, siyasi otoriteyi de elinde bulundurmasını öngörmüştür. Ayrıca Hz. Muhammed'den sonra insanlığın temel ihtiyaçları için şümullü ve yeterli bir 'rehber ve örnek olarak onu öngörmüş olduğunu söyleyebiliriz. Siy::~ı, askeri ve ekonomik gücün, toplumun, ahlaki, fikri, ilmi ve eğitimsel alanlardaki durumlarının belirl<::nmesinde müessir rÔloynadığı, artık kimsenin meçhulü değildir. inançlar, değerler, dini kurumlar, hep sosyal alandfl hayatiyyetlerini sürdürürler .. Sosyal alan da hep bir güçler çatışmasına sahne olmuştur ve olmaktadır. Bu Allah'ın değişmez sünnetidir. Sosyal alanda değerlerin, inançların şüm 44 · muhafazası, her zaman, siyasi, ekonomik, ilmi ve fikri faaliyetiere muhtaçtır. Yine biliyoruz ki insanın varlık şartlarından biri de devlet kurmaktır. Allah, toplumda ahlak ilkelerinin, tevhidin, adaletin, hukukun ikamesini, her türlü güzelliklerin yerleşmesini, hasılı insanın varlık şartlarına uygun olandinin y:ı~anır kılınmasını, sosyal alandaki kanuniyer olan güçler çatışmasına bağlamıştır. Bu yüzden Allah'ın, vahyin nüzulü esnasındaki fiilleri, kültürel, tarihi, toplumsal şartlar içerisindeklgerÇefÇCakılcı davranışlardir. Bu fiiller, adeta bilgili tecrübeH, gören, mevcut Şartlan doğru değerlendiren, doğru kararlar alabilen, ikna etmeğe çalıştığı insanların zaaflarını göz önüne alan, onlarla sıcak bir iletişime geçebilen, haktan yana taraf olan, ink,ılapçı, ıslahatçı, faydacı, fırsatları iyi değerlendiren bir Failin, bir Öznenin eylemleridir. Allah, bu eylemleriyle sosyal alan için öngördüğü kanuniyc.te kendisi de uymuştur. O, bu konuda sonsuz kudretini doğrudan devreye sokarak sosyal alanda otorite kurmayı öngörmemiş, hikmetini, rahmetini ve merhametini ön plana çıkarmıştır. Kevni alandaki tartışılmaz otoritesini aynıyla toplumsal alana da yansıtsaydı,herhalde hürriyetten söz edilemeyeceği için imtihan J esprisi de ortadan kalkardı. Şu halpe O'nun, sosyal alanla ilgili davranışları, tarihi, toplumsal, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik şartlar muvacehesinde şekil almıştır. Fakat bu hiçbir zaman O'nun, tevhid, ahlak ve ibadetlerle ilgili amaçlarından taviz verdiği anlamına gelmez. Allah, insanın biraz düşününce kötü olduğunu tespit edebileceği şarabı yasaklarken her merhalede değişik üsluplar kullanmıştır. Şu halde Allah, böylesine açık bir kötülüğü yasaklarken dahi sosyal realiteyi hiçe saymayarak elverişli bir ortamı beklemiştir. O, hem de özellikle muhaliflerin tepkilerini göze alarak bunu yapmıştır. Allah, farklı~aman ve şartlardafarklışeyler inzal edince inkarcı­ lar: "Muhammeci, ashabıyla ~J;:ıyec!iygr, Bugün birşey emrediyor, ert~si gün onu lleriyi ·r·yasaklıy~r_··v.ey.a onlara daha ~olaygelecek.Şeylerj get~ri~or. O,. sadece bir_ yalancı­ .· / _, ' dır ve butun bunları kendılığınden uyduruyor." (Vahıdı, s. 161) Allah, onların bu teplislıı~--ŞÖyle cevap veriyor: "Biz bir ayetin yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman - ki Allah ne indirdiğini en iyi bilendir - onlar, sen ancak bir iftiracısın de·· diler.'; (Nahl, 101) ~ v.P"')/i: .. Şu halde Allah, birbiriyle çelişir görünen sözler söylemiş olma pahasına hik~i bir failliği yeğlemiştir. Çünkü O, hakikati, sosyal realitedeki değişken yapı­ n~n Tçlnde; ·y;;;;ı-·ı;;;tikte aramıştır. İslam Dünyası'nda öteden beri bilinen ne sh problemi de Kelamın arkasındaki, sınırlı olanın, değişken olanın karşısın&ıki değişken tutumlar sergileyen Allah'ın bilgisinin mı..ıtlaklığına hale! getirmeme kaygı45 sından doğmuştur. Neshi kabul etmeyenlerde tenzih fikri daha baskın görünürken, neshi kabul edenler de nasih ayetlerin, Allah'ın mutlak bilgisinin ürünü olduklannı kabul etmekle ikinci dereceden tenzihçi bir anlayış sergilemişlerdir. Aslında ashabın, bu konuda bir problemi yoktu. Nitekim tepki, ashaptan değil, müşriklerden gelmiş­ tir. Ashap, yukanda misallerini verdiğimiz üzere Allah'ın yönetiminde ve gözetiminde ferdi ve toplumsal ~öriüşümü yaşadıkları için, yani Allah'la özneler arası bir ilişki içinde olduklarının farkında olduklan için, Allah'ın değişik zamanlarda farklı şeyler söylemesini yachrgamıyorlardı. Kur'an, sonraki dönemlerde, genelde sistematik bir metin gibi okunınaya başlandığı için, realiteyle ilişkisi bağlamında okunma imkanını büyük ölçüde yitirmiştir. Allah'ın, nüzul dönemindeki bu farklı faaliyet tarzı, şüphesiz O'nun ilmine dayalıdır. Zaten Nisa Suresinin 166. ayetinde belirtilcliğine göre Allah, Kur'anı, kendi bilgisine dayalı olarak indirdiğini söylemektedir. Yine Kur'an'ın bildirdiğine göre ifade edersek Allah, "Alimu'l-ğaybi ve'ş-şehadeh" 'dir. (En'am, 73, Tevbe, 94,ı05, Ra'd, 9, Müminun, 92, Secde, 6, zümer, 46, Haşr, 22, Cumua, 8, Teğabun, ı8). Alemde iki temel varlık alanı, gayb ve şehadet alemleridir. Kur'an'ı, kendi ilmiyle indirdiğini söyleyen Allah da pek tabiidir ki gayb ve şehadeti bilendarak Kur'an'ı indirmiştir. Yani Allah, Hz. Peygamber'e vahyederken sadece "Allamu'l-· Guyub" sıfatıyla tecelli etmemiştir. Bu noktada diyebilirizki yukarda sınırlı da olsa örneklendirdiğimiz gibi A!Iah'ın, sosyal varlık alaniyla ilgili yönlendirmeleri, müdaheleleri, şehadete ait müşahedesi ve bilgisiyle yakından alakalıdır. Bir olayı değerlendirirken, birkaç sahabinin gönlünü alıtken (el-Kadi, Abdul fettah, Esbab-ı Nüzul, çev. Salih Ak demir Fecr yayınevi, Ankara 1986, ss, ı 78- ı 79), Peygamberini eleştirirken, sorulara cevap verirken, söylenen sözleri işitirken,barış ve savaş şart­ larını belirlerken O'nun, hep şehadet alanıyla doğrudan alakalı bilgisine başvur­ duğunu söylemek gerekir. Yine diyebiliriz ki, bu alanla ilgili bilgi edinebilme ve sosyal alanda hür olarak hareket.edebilme imkanlarını da insanoğluna Obahşet­ miştir. O zaman sosyal alan, bilgisini, Allah'ın, insanla birlikte paylaştığı alandır. Bu konuda O'nun, tevhid, ibadet, helal-haram ve ahlak ilkeleriyle ilgili dinin sahipliği rolünü aklımızcia tuttuğumuzu söylemeliyiz. Gerçi Allah, tevhidi, ibadetleri, helal ve hararnı ve ahlak ilkelerini muhataplarına suparken yinE; insanı ikna edebilmek için, onun varlık şartlarına, tarihe ve tabiata atıfta bulunm~ş ve insanın dinle ilgili konulara bütünüyle yabancı olmadığını ima etmiş, insanın onda, ken46 da işaret etmiştir. Ama şu anda tartı;;;tığımız konu bu dönersek, Allah' ın, d~ğişken olan sosyal varlık alanıyla ilgili bilgisi, şehadete ait bil' bilgidir ve insanın da bu alanb ilgili bilgisi vardır. Ayrı­ ca Allah'ın, bu alanla i!gtli bilgisine dayalı belirlemelerini mutlaklık, ezelilik ve evdinden birşeyler bulduğun:ı değildir. Asıl konumı.ıza renSeiTikf~-;;dir~me~i;~Çil~kOAlf~b;;;\;ınl;·ilgili·k~7f;inlı·;·:qiı1ff1Tnsariın içindebwunô'UğıTş·aı.ua:ra göre varlığa çıkın:ıkt:ıdır. Burada Allah'ın, sosyal varlık alanında olan biteni önceden bilip bilemeyeceğini konu etmiyoruz. Kan:ıatime göre zaman ve mekan Albh'ın y:ırattığı varirklar olduğuna göre ve Allalı'ın bilgisi, bu iki boyuta lıapsedilemeyeceğine göre O'nun bilgisini bütün gerçekliğiyle kıvr~!ma imkananız yoktur. Yani böyle bir konuda Allah'ın bilgisini kayıtbyamayız. Aır::ı biliyoruz l:i Allah, değişeni de değiş­ meyeni de bilir. O'nun: değişenle ilgili bilgisi, değişeniu değişimindeki çeşitliliği­ ne paralel olarak çeşitlenir. Dolayısıyla tabiatında değişken olanjgş~g dıımınları ve toplumsal yapıl<tE ~~~~ştikçe~ objeieTCiegf§t@ için AÜ~h;~~·biİgisi de -değişir ve O, bilgisine dayalıglarak yerıidavranış..biçimleri belirkr. Allah, v:ıhyin nüzulü boyunca bu davranışını sürdüımüş, fakat yahiy bilince fıi!en bu davr:ınışına kendi iradesiyle son vermiştir. Şu anda Al!alı'ın, değişl:eıılerle ilgili bilgilerİ mevcuttur, fakat onları, yine kendisi öyle istediği için sözl~ ifade etmemektedir. Bu durumda AHah'ın, sosyal varlık alanında toplumsal değişim yaşanırken sergilediği tavırlar, O'nun, insanlık için örnek alınacak tavırlarıdır. Bu könuda Allah, !IIekke ve Medine toplumunu bir örnek ol:m:k öngörmüştür. Bu merhalede kanaariınce ınüminlerin, Kur'an telakkilerini, yeniden gözden geçirmeleri gereği ortaya çıkmaktadır. Yukandada ifade edildiği gibi, Kur'an, sadece geçmiş peygamberlere de anlatılan tevhicl, ibaclel ve alılakla ilgili konubrı ihtiva eden bir kitap olmayıp, Allah'ın, tarihin muayyen dönemindeki Arap toplumuyb girdiği ilişkinin bir bydıdır aynı zamanda. I~ur'an'ın b~ı yöaü, Albh'ın, nüzul dönemi toplumuyla girdiği öznelerarası ilişkinin sonucu oluşan metinlerelen oluşur. Bu metinler tüketiCian!:ır~d:ı insan durumbnnın çeşitliliğine cevap niteli- Lği ıaşımaz!af:-A:ıt:in:sTyascf)ap:nE._Ş~;_siy;lŞ.fü; eJf!1C!eki mı_\Ş~lıhas v~~ll~Lt;; g()~e yapmıştır, topluı11~;ı·.y~-Ç~~res~İ dengeleri hesaba katarak )rap~~~~ŞI:;~.' Çünkü f:ıy­ dacılık, akılcıiık ve gerçekçilik, sipsetin vazgeçilmez unsurlarıdir. Şu halele insan,.~ · da xıETı 1 ıı;-aa;;;-niŞın1"örn"t:"l(';Eı:ak·sı~;aseil:T>11~;Çtcc1i.ibc;~g(İÇgibi icap!an yerine getirerek yapacaktır. Allah'ın, toplumla girdiği Lıu yakın iliş!d, O'nu, ister istemez toplumun müşalıhas gerçekleriyle, talepleriyle sınıı-lı kılmıştır. J3u, O'nun, yapmakta beis görmediği Ur iştir. Çünkü O, hak ölçülerinin, insani değerlerin y~ryü- 47 zünde gündeme oturmasının yolunun, gerçekçi bir çizgiden geçtiğini öğretmek istemiştir. Şu vahyin devam ettiği zaman dilimindeki Kelamullahın işle­ vi, Allah'ın, değişken olanla ilgili davranişlarının da sicili olması bakımındxn günümüzde farklılaşabilir. Çünkü Allah, artık tarihte olduğu gibi toplumun hemen bütü~ işlerini fiilen üstlenmemektedir. Bu anlanda, Kur'anın mesajına sahip çıkanlar, Allah'ın yardımcılan olarak O'nun, toplumsal alandaki hikmetliliğini örnek alarak Allah' ın, tarihte üstlendiği toplurusala ilişkin rolünü, bütün bu toplum olarak üstlenirler. Zaten İslam Tarihi boyunca sosyal alanda ümmetin bir manada üstlenişini görmekteyiz. Belki zaman içinde "Ulu'l-Emr" kavramının çerçevesi daraltılarak sadece sultanlara, emirlere münhasır kılındığı için Allah' ın, tarihte üstlendiği fonksiyonlar, bütün bir ümmetin ilgiliierine, yetkililerine ve uzmanlarına, yani topyekun İslam Ümmetine devredilmemiştir. Günümüz şartlarında artık Allah'ın, toplurusala ilişkin fonksiyonlannın . "Ensarullah" olarak topyekun İslam toplumuna intikal ettiğini düşünüyoruz. Ancak pratikte durum böyle ise de İslam toplumu, henüz bu gerçeği nazari planda bir çerçeveye oturtabiimiş değildir. Sonuç olarak Allah'la birlikte, Allah'ın efaliyle birlikte teşekkül eden Kelam, Allah'ın eylemi sona erdiğinde Failin, Öznenin (Allah'ın) toplurusala karşı sahib olduğu esnekliğini yitirmek durumunda olduğundan nüzul dönemindeki fonksiyonunu aynıyla icra edemez. Bu sebeple Kur'anın değişkenle ilgili ifadeleri, İslam Ümmeti için vazgeçilmez örneklerdir. Onlar, aydınlatıcı, açıklayıcı; hayat verici, şifa bahşedici, doğruyu gösterici, öğütleyici, hatırlatıc:ı özellikleriyle Kur'an mürı­ tesiplerinin önünü açmaya, ışıtınaya devam ederler. halde 7. asırda Süleyman Hayri BOLAY Doç. Dr. H. Albayrak'a biz de teşekkür ederiz. Yalnız benbaşlıktabir kelimeyi noksan söyledim. Kasten eksik söyledim. Çünkü anlamadım. Yani Allah'ın nüzul dönemindeki farklı davranış tarzının Kur'an'ın anlaşılınasına katacağı boyut üzerine diyor. Burda hem Allah'ın hem tarzının kelimesi ikitane fail var. Virgülle ayırdığımız zaman Allah'ın nuzülü gibi bir anlama geliyor. Onun için ben bunu nasıl kullanalım diye ifade açık olmadığı için kasten kullanmadım. Bunu böylece belirttikten sonra iki dakika var onu da kullanmak istiyorum. Halis beyin ifadeleri güzeldi, anlaşılırdı muhteva!ıydı. O bakımdan memnun ()ldum. Yalnız bir kısım 48 ifadelerinden memnun olmadım. Yani Allah kendisi hakkında antropomorfik ifadeler kulanıyor biz de kullanacağız dedi bol bol kullandı. Bu kısım şeyler bence mü'mini rahatsız edecek şeyler. Mesela Allah'ın sosyal alandaki bilgisi mutlak değildir dedi ondan sonra da Allah herşeyi bilir dedi. Eğer Allah herşeyi biliyorsa nasıl mutlak değildir. Cenab-ı Hakk'ın bilgisi mutlaktır, neyin ne zaman ne şekil­ de olacağını bilir bilmek zorunda mı? O ayrı bir konu, mesela ; Bir de Allah siya.set yapmışsa Emevi liderleri de yapmıştır yani elinde noksan verileri mı var? Kim veriyor bu verileri ona. Onun için bunların çok iyi müriakaşa edilmesilazım Günümüzün pragmatik ifadeleriyle tamamen beşerin zaaflarını ifade eden faydacılık, menfeatÇılık, vs. gibi ifadelerle Allah'ın ifadelerini anlatmak bence yerinde ve yeterli değildir. Şimdi Düc;ıne Bey'intebliğine geliyoruz. Tebliğinin konusu "Kur'anı anlamada deyimselifadelerin rolü ve önemi". Evet buyrun. 49