T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TÜRKÇE EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI İLKÖĞRETİM İKİNCİ KADEMEDE KONUŞMA VE DİNLEME YOLUYLA ÖĞRENCİLERİ İKNA ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA DOKTORA TEZİ Hazırlayan Kemalettin DENİZ Tez Danışmanı Prof. Dr. Alemdar YALÇIN ANKARA - 2007 i ÖN SÖZ Dil, insanın başlıca iletişim aracıdır. İnsanoğlunun diğer canlılardan farkını ve gelişmişliğini gösterir. İnsanlığın bir diğer gelişim çizgisi de bilim ve teknolojideki ilerleyişidir. Bu ilerleyiş çağımızın iletişim çağı olarak nitelendirilmesine sebep olmuştur. İletişim araçlarındaki hızlı gelişme ve insanların daha çok iletişim kurma çabaları iletişim ortamlarını zenginleştirmiştir. Bu ortamda dil becerilerini etkili kullananlar, daha avantajlı olmaktadır. Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri bilgi üretmek kadar, bilgiyi yaymalarıyla da ölçülmektedir. Bilginin yayılıp davranışa dönüştürülmesinde ve dil becerilerinin geliştirilmesinde lokomotif görevi öğretmenler üstlenmektedir. Eğitim en genel anlamıyla, “istendik davranış oluşturma ya da istendik davranış değiştirme süreci” olarak tanımlanmaktadır. Öğretmenin amacı ve görevi; öğrencilere, eğitim programlarında belirtilen davranışları kazandırmaya çalışmaktır. Davranış değişikliği meydana getirmek üzere fikir, bilgi, tutum, duygu, haber ve becerilerin paylaşılması sürecine iletişim denilmektedir. Bu yönüyle iletişim süreci sınıf içindeki öğretme öğrenme süreci ile paralellik göstermektedir. Öğrenmenin iyi bir iletişim ürünü olduğu söylenebilir. Öğretmenin etkili iletişim becerilerine sahip olması öğretmeöğrenme sürecinin başarılı şekilde sürdürülmesini sağlamaktadır. İletişim ve öğrenme arasındaki ilişki, öğretme öğrenme süreçlerini iletişim açısından değerlendirmeyi zorunlu kılar. Bazı araştırmalar bir iletişim becerisi olan iknayı, öğrenmenin özel bir çeşidi olarak tanımlar. İlgi odağı, insanlara yeni davranış kazandırma ve onların davranışlarının değiştirilmesi olduğunda öğrenme ve ikna ortak bir zemini paylaşmaktadır. Eğitimde iknanın kullanılmasıyla ilgili çalışmalar, dünyada olduğu gibi ülkemizde de sınırlıdır. Bu araştırma, öğretmen öğrenci iletişiminde ikna beceri ve tekniklerinin kullanımı konusunu ele almaktadır. Bu konu çerçevesinde araştırmanın amacı, ilköğretim ikinci kademede bir ders işleme sürecindeki öğretmen öğrenci ii iletişiminde, öğretmenlerin konuşma ve dinleme yoluyla ikna edici iletişim unsurlarını ne ölçüde kullandıklarını ve bunları kullanma düzeylerini etkileyen faktörleri araştırmaktır. Araştırmanın birinci bölümünde, problem durumunu sunmak amacıyla iletişim, ikna, eğitim ve öğretmenlerin ikna edici iletişim becerileri konusunda kuramsal bir çerçeve oluşturulmuştur. Problem durumuna bağlı olarak da araştırmanın amacı, önemi, sınırlılıkları, sayıltıları ve tanımları belirtilmiştir. İkinci bölümde, araştırmanın evreni, örneklemi, veri toplama teknikleri ve araçlarının geliştirilmesi, verilerin çözümlenmesi ve değerlendirilmesinde kullanılan yöntem ve tekniklere yer verilmiştir. Üçüncü bölümde, öğretmenlerin bir ders sürecinde ikna beceri ve tekniklerini uygulamalarıyla ilgili kendi görüşleri ve öğrencilerin görüşlerinin alınmasıyla oluşturulan veriler değerlendirilmiş, çeşitli değişkenler ve ilgili araştırmaların bulguları açısından yorumlanmıştır. Son bölümde, öğretmenlerin ikna edici iletişimle ilgili değişik unsurları kullanma düzeylerine yönelik sonuçlar ortaya konmuş ve eğitimde ikna edici iletişimin geliştirilmesi doğrultusunda önerilerde bulunulmuştur. Beni bu konuyu çalışmaya teşvik eden, çalışmanın sonuna kadar yol göstererek yakın ilgi ve yardımını gördüğüm değerli hocam Prof. Dr. Alemdar YALÇIN’a; eğitim hayatımın şekillenmesinde katkıda bulunan başta Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL olmak üzere bütün hocalarıma; çalışmanın değişik aşamalarında yardımlarını esirgemeyen değerli arkadaşlarım Yusuf DOĞAN ve Halit KARATAY’a; veri toplamadaki yardım ve ilgilerinden dolayı öğretmen arkadaşlara ve sevgili öğrencilere; ayrıca her zaman olduğu gibi bu çalışmada da bana destek olan sevgili eşim ve kızıma en içten duygularla teşekkürlerimi sunuyor, bu araştırmanın ülkemiz eğitim sisteminin geliştirilmesine yönelik çalışmalara katkıda bulunmasını temenni ediyorum. Kemalettin DENİZ iii ÖZET İLKÖĞRETİM İKİNCİ KADEMEDE KONUŞMA VE DİNLEME YOLUYLA ÖĞRENCİLERİ İKNA ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA DENİZ, Kemalettin Doktora, Türkçe Eğitimi Bilim Dalı Tez Danışmanı: Prof. Dr. Alemdar YALÇIN Nisan – 2007 Araştırmada, eğitimde ikna edici iletişim konusu ele alınmıştır. Bu konu çerçevesinde ilköğretim ikinci kademede bir ders işleme sürecindeki öğretmen öğrenci iletişiminde, öğretmenlerin konuşma ve dinleme yoluyla ikna edici iletişim unsurlarını ne ölçüde kullandıkları ve bunları kullanma düzeylerini etkileyen faktörler incelenmiştir. Araştırmanın evrenini, Ankara il merkezinde bulunan ilköğretim okullarının ikinci kademesinde görev yapan öğretmenler ve bu okullara devam eden öğrenciler oluşturmaktadır. Bu evrenden örneklem alınarak araştırma yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini 150 Türkçe öğretmeni ve bu öğretmenlerin dersine girdiği 7 ve 8. sınıflardan 750 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırma, öğretmenlerin ikna edici iletişim davranış ve tekniklerini uygulayıp uygulamadıklarını yine kendi görüşleri çerçevesinde belirleme temeli üzerine kurulmuştur. Aynı zamanda örnekleme alınan öğretmenlerin bu konudaki davranışlarının tutarlılık anlamında güvenilirliğini test etmek için dersine girdiği öğrencilerine de öğretmenlerinin belirtilen davranış ve teknikleri sergileyip sergilemedikleri farklı bir formla sorulmuştur. Bu anketlerde, bir ders sürecindeki ikna edici öğretmen öğrenci iletişiminde kullanılabilecek 46 beceri veya tekniğe yer verilmiştir. Toplanan verilerin analizinde SPSS 11.5 (Statistic Package For Social Science) programı kullanılmıştır. iv Araştırmada ulaşılan sonuçlar şöyledir: Bir ders sürecinde öğretmenlerin ikna edici iletişim kurmalarına etki eden faktörler, öğretmenlerin cinsiyeti ve sınıftaki öğrenci sayısıdır. Kıdem, mezun olunan okul, lisans tamamlama veya lisansüstü eğitim yapma, ekonomik durum, medeni durum, çocuk sayısı, ek işte çalışma, haftalık ders saati, iletişim konulu bir faaliyete katılma durumlarının öğretmenlerin ikna edici iletişim unsurlarını kullanmalarına anlamlı düzeyde bir etkisi yoktur. Öğretmenler, ikna beceri ve tekniklerini genel olarak “iyi” düzeyde uyguladıklarını belirtirken öğrenci görüşleri bunu desteklememektedir. Bu sonuç, belirtilen davranış ve teknikleri öğretmenlerin “iyi” düzeyde uyguladıklarını veya uygulanması gerektiğine inandıklarını; ancak, öğrenci seviyesinde, öğrencilerin çoğunluğunu etkileyecek ve onların dikkatini çekecek şekilde bunları kullanamadıkları şeklinde yorumlanmaktadır. Anahtar kelimeler: İkna, ikna edici iletişim, öğretmen öğrenci iletişimi, eğitimde iletişim v ABSTRACT A RESEARCH ON PERSUADING STUDENTS AT SECONDARY SCHOOL BY TALKING AND LISTENING DENİZ, Kemalettin Doctorate, Turkish Language Teaching Programme Thesis Adviser: Prof. Dr. Alemdar YALÇIN Nisan – 2007 In this research, persuasive communication in education is studied. What is analyzed in this frame are how often teachers use spoken and auditory persuasive communication skills in their communication with students during class hours, and the factors affecting the use of these skills. Teachers teaching at secondary schools in the center of Ankara and the students studying at these schools constitute the environment of this research. The research was carried out by taking samples from this environment. 150 Turkish Language teachers and 750 of their 7th and 8th grade students provided the samples. This research is based on determining whether teachers use persuasive communication behaviors and techniques, of course in their own viewpoint. To test the consistency of the teachers who were taken in the sampling group at the same time, their students were asked different questions about whether their teachers display the stated behaviors or not. 46 skills or techniques that can be used during persuasive communication between teachers and students are presented in these questionnaires. SPSS 11.5 (Statistic Package For Social Science) programme was used to analyze the gathered data. The results of the research are as follows: vi The factors which affect a teachers’ communicating with their students persuasively during a class hour are the gender of teachers and the number of students in a classroom. The following do not have a meaningful effect on teachers’ using persuasive communication elements: length of service, alma mater, having a university or postgraduate education, financial situation, marital status, number of children, having a supplementary job, number of classes per week, and attending activities related to persuasive communication. While teachers state that they use persuading skills and techniques “well”, students’ opinions do no not support this. This result is interpreted like this: Teachers believe that they display the stated behaviors and use the techniques “well”, or believe that they should be used; however, at students’ level, they cannot use them in a way to affect most of the students and attract their attentions. Key Words: Persuasion, persuasive communication, teacher-student communication, communication in education. vii İÇİNDEKİLER Sayfa ÖN SÖZ ………………………………………………………………………. i ÖZET…………….……………………………………………………………. iii ABSTRACT………………………………………………………………........ v İÇİNDEKİLER ………………………...…………………………………….. vii KISALTMALAR CETVELİ ………………………………………………... x TABLO VE ŞEKİLLER LİSTESİ….……………………………………….. xi 1. BÖLÜM…………………………………………………………………….. 1 GİRİŞ …………………………………………………………………………. 1 1.1. Problem Durumu………………………………………………………….. 1 1.2. İkna ve Eğitim……………………………………………………………... 5 1.2.1. İletişim………………………………………………............................ 5 1.2.2. İkna………………………………………………………..................... 11 1.2.2.1. İkna ve Etik………………………………………........................ 14 1.2.2.2. Tutum ve Tutum Değişimi………………………………………. 16 1.2.2.3. İkna Modelleri…………………………….................................... 17 1.2.2.4. İkna Edici İletişimin Ögeleri…………………………………….. 23 1.2.2.5. İkna ve Dil…………………………………….............................. 30 1.2.2.6. İkna Basamakları……………………………………................... 32 1.2.2.7. İkna Tekniklerinin Psikolojik Temelleri…………........................ 35 1.2.2.8. İkna Beceri ve Teknikleri………………………………………... 41 1.2.3. Eğitimde İkna……………………………..…........................................ 46 1.3. Araştırmanın Amacı……………………………………………………..… 57 1.4. Araştırmanın Önemi……………………………………………………..… 60 1.5. Varsayımlar……………………………………………………………..…. 62 1.6. Sınırlılıklar……………………………………………………………….... 63 1.7. Tanımlar…………………………………………………………………… 63 viii 2. BÖLÜM…………………………………………………………………….. 65 YÖNTEM……………………………………………………………………… 65 2.1. Araştırmanın Modeli………………………………………………………. 65 2.2. Evren ve Örneklem………………………………………………………... 65 2.2.1. Evren…………………………………………………………………... 65 2.2.2. Örneklem………………………………………………………………. 65 2.3. Veri Toplama Teknikleri…………………………………………………... 67 2.4. Verilerin Analizi ………………………………………………………….. 70 3. BÖLÜM…………………………………………………………………….. 75 BULGU VE YORUMLAR…………………………………………………… 75 3.1. Kişisel Bilgi Formuna İlişkin Bulgu ve Yorumlar………………………… 75 3.2. Çeşitli Değişkenler Açısından Öğretmenlerin İkna Becerilerine İlişkin Bulgu ve Yorumlar…...………………………………………………….. 82 3.3. Öğretmenlerin İkna Beceri ve Tekniklerini Uyguladıklarına İlişkin Görüşleri ile Bu Konudaki Öğrenci Görüşlerine Dair Bulgu ve Yorumlar…………………………………………………………………. 95 3.3.1. Öğretmenlerin İkna Beceri ve Tekniklerini Çeşitli Boyutlar Çerçevesinde Kullanmayla İlgili Görüşleri ile Bu Konudaki Öğrenci Görüşleri Arasında Anlamlı Bir Fark Var mıdır?....................................... 98 3.3.2. Öğretmenlerin İknaya Yönelik Her Bir Beceri ve Tekniği Uyguladıklarına İlişkin Görüşleri ile Öğrencilerin Aynı Konudaki Görüşleri Arasında Anlamlı Bir Fark Var mıdır? ...................................... 110 4. BÖLÜM…………………………………………………………………….. 186 SONUÇ VE ÖNERİLER...………………………………………………........ 186 4.1. Sonuçlar…………………………………………………………………… 186 4.1.1. Bağımsız Değişkenleri Oluşturan Kişisel Bilgilerle İlgili 187 Sonuçlar………………………………………………………………….. 4.1.2. Bağımsız Değişkenler Açısından Öğretmenlerin İkna Becerilerine İlişkin Sonuçlar……………………………...……………........................ 188 4.1.3. Öğretmenlerin İkna Beceri ve Tekniklerini Uyguladıklarına İlişkin Görüşleri ile Aynı Konudaki Öğrenci Görüşlerinden Ortaya Çıkan Sonuçlar………...………………………………………………………... 192 ix 4.1.3.1. Öğretmenlerin İkna Beceri ve Tekniklerini Çeşitli Boyutlar Çerçevesinde Kullanmayla İlgili Görüşleri ile Bu Konuda Öğrencilerin Görüşlerinden Ortaya Çıkan Sonuçlar…….………… 192 4.1.3.2. Öğretmenlerin İknaya Yönelik Her Bir Beceri ve Tekniği Uyguladıklarına İlişkin Görüşleri ile Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerinden Ortaya Çıkan Sonuçlar……………………………... 197 4.2. Öneriler………………………………………………………………….… 203 4.2.1. Öğretmenlere Yönelik Öneriler……………………………………….. 203 4.2.2. Öğretmen Yetiştirmeye Yönelik Öneriler……………………………... 205 4.2.3. Hizmet İçi Eğitim Faaliyetleri ve Eğitim Teftişine Yönelik Öneriler… 206 4.2.4. Ders Kitaplarına Yönelik Öneriler…………………………………….. 207 4.2.5. Araştırmacılara Yönelik Öneriler……………………………………... 208 KAYNAKÇA………………………………………………………………….. 210 EKLER……………………………………………………………………....... 223 Ek-1: Öğretmenin Öğrencisini İkna Etmesi……………………………………. 223 Ek-2: Anketin Uygulandığı Okullar……………………………………………. 231 Ek-3: Öğretmen Anketi………………………………………………………… 232 Ek-4: Öğrenci Anketi…………………………………………………………... 242 x KISALTMALAR CETVELİ akt. : Aktaran bk. : Bakınız C. : Cilt çev. : çeviren ed. : Editör F : Frekans hzl. : Hazırlayan N : Öğrenci sayısı s : Sayfa S : Sayı S : Standart sapma Sd : Serbestlik derecesi vb. : Ve benzeri vd. : Ve diğerleri vs. : Ve saire Χ : Aritmetik ortalama % : Yüzde xi TABLO VE ŞEKİLLER LİSTESİ Sayfa Şekil 1.1. Öğretme-Öğrenme Süreci ile İletişim Süreci Benzerliği……………... 1 Şekil 1.2. İletişimde Aristo Modeli…………………………………………….... 20 Tablo 2.1. Çeşitli Not Verme Sistemleri………………………………………... 72 Tablo 3.1. Öğretmenlerin Cinsiyet Dağılımına İlişkin Bulgular………………... 76 Tablo 3.2. Öğretmenlerin Hizmet Yılına İlişkin Bulgular………………………. 77 Tablo 3.3. Öğretmenlerin Mezun Olduğu Eğitim Kurumuna İlişkin Bulgular…. 77 Tablo 3.4. Öğretmenlerin Lisans Tamamlama veya Lisansüstü Eğitime Devam Etme Durumlarına İlişkin Bulgular……………………………………………... 78 Tablo 3.5. Öğretmenlerin Aylık Gelir Durumuna İlişkin Bulgular……………... 79 Tablo 3.6. Öğretmenlerin Medeni Durumlarına İlişkin Bulgular……………….. 79 Tablo 3.7. Öğretmenlerin Çocuk Sayısına İlişkin Bulgular…………………….. 80 Tablo 3.8. Öğretmenlerin Bir Ek İşte Çalışma Durumlarına İlişkin Bulgular…... 81 Tablo 3.9. Öğretmenlerin Bir Haftada Girdikleri Ders Saatine İlişkin Bulgular.. 81 Tablo 3.10. Öğretmenlerin Sınıflarındaki Ortalama Öğrenci Sayısına İlişkin Bulgular………………………………………………………………………… 81 Tablo 3.11. Öğretmenlerin İletişim veya Etkili İletişim Konulu Bir Faaliyete Katılma Durumlarına İlişkin Bulgular…………………………………………... 82 Tablo 3.12. Öğretmenlerin İkna Becerilerinin Cinsiyete Göre t Testi Sonuçları.. 83 Tablo 3.13. İkna Becerisi ile Hizmet Yılına İlişkin Varyans Analizi Sonuçları…………………………………………………………………………. 84 Tablo 3.14. İkna Yeteneği ile Mezun Olunan Eğitim Kurumuna İlişkin Varyans Analizi Sonuçları……………………………………………………………….... 86 Tablo 3.15. Öğretmenlerin İkna Becerilerinin Lisans Tamamlama veya Lisansüstü Eğitim Yapma Durumlarına Göre t Testi Sonuçları………………… 87 Tablo 3.16. Öğretmenlerin İkna Becerileri ile Gelir Durumlarına İlişkin Varyans Analizi Sonuçları………………………………………………………. 88 Tablo 3.17. Öğretmenlerin İkna Becerilerinin Medeni Durumlarına Göre t Testi Sonuçları…………………………………………………………………………. 89 Tablo 3.18. Öğretmenlerin İkna Becerileri ile Çocuk Sayısına İlişkin Varyans Analizi Sonuçları……………...…………………………………………………. 90 Tablo 3.19. Öğretmenlerin İkna Becerileri ile Bir Ek İşte Çalışma Durumlarına İlişkin t Testi Sonuçları………………………………………………………….. 91 xii Tablo 3.20. Öğretmenlerin İkna Becerilerinin Girdikleri Ders Saati Durumlarına Göre ANOVA Sonuçları…………………………………………... 92 Tablo 3.21. Öğretmenlerin İkna Becerileri ile Sınıflardaki Öğrenci Sayısına İlişkin Varyans Analizi Sonuçları……………………………………………….. 93 Tablo 3.22. Öğretmenlerin İkna Becerileri ile İletişim Konulu Bir Faaliyete Eğitim Amaçlı Katılma Durumlarına İlişkin t Testi Sonuçları………………….. 95 Tablo 3.23. Öğretmenlerin Konuşmaya Dayalı İkna Beceri ve Tekniklerini Uyguladıkları Yönündeki Görüşleriyle Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerine İlişkin t Testi Sonuçları………………………………………………………….. 100 Tablo 3.24. Öğretmenlerin Beden Diline Dayalı İkna Beceri ve Tekniklerini Uyguladıkları Yönündeki Görüşleriyle Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerine İlişkin t Testi Sonuçları………………………………………………………….. 101 Tablo 3.25. Öğretmenlerin Dinlemeye Dayalı İkna Beceri ve Tekniklerini Uyguladıkları Yönündeki Görüşleriyle Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerine İlişkin t Testi Sonuçları……………………………………………………….…. 103 Tablo 3.26. Öğretmenlerin İkna Tekniklerini Kullandıkları Yönündeki Görüşleriyle Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerine İlişkin t Testi Sonuçları…. 105 Tablo 3.27. Öğretmenlerin Güvenilirlik Sağlamaya Yönelik İkna Davranışlarını Sergiledikleri Yönündeki Görüşleriyle Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerine İlişkin t Testi Sonuçları…………………………………………………….……. 106 Tablo 3.28. Öğretmenlerin Öğrenciyi Tanımaya Dayalı İkna Tekniklerini Uyguladıkları Yönündeki Görüşleriyle Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerine İlişkin t Testi Sonuçları…………………………………………………….……. 108 Tablo 3.29. Öğretmenlerin Öğrenciyi Harekete Geçirmeye Dayalı İkna Tekniklerini Uyguladıkları Yönündeki Görüşleriyle Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerine İlişkin t Testi Sonuçları…………………………………………….. 109 Tablo 3.30. Rahatça Anlaşılabilir Cümleler Kurmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları……………………………………... 112 Tablo 3.31. Ses Tonunu Ayarlayabilmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………. 114 Tablo 3.32. Öğrencileri Güler Yüzle Selamlamayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………. 115 Tablo 3.33. Derste Sıra Aralarında Dolaşmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………. 117 Tablo 3.34. Öğrencilerin Soru Sormasına Fırsat Vermeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları……………………………………... 118 Tablo 3.35. Öğrencilerden Geri Bildirim Almayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………. 120 Tablo 3.36. Anlamı Açıkça Verebilecek Kelimeler Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………. 122 xiii Tablo 3.37. Kılık Kıyafet ve Genel Görünüşüne Dikkat Etmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………. 124 Tablo 3.38. Derse Başlarken Eleştiri, Emir Türünden Bir İfade Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları……………….... 125 Tablo 3.39. Konunun Öğrencilere Kazandıracaklarını Belirtirken Onların Olumlu Hayal Kurmalarını Sağlamayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları…………………………………………………………… 126 Tablo 3.40. Konunun Planını Belirtmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………. 128 Tablo 3.41. Öğrencileri Küçük Düşürücü Davranışlarda Bulunma ve Onlara Bu Yönde Sözler Söylemeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları…………………………………………………………………………. 129 Tablo 3.42. Öğretmenlerin Öğrencilerden İstedikleriyle Kendi Yaptıklarının Uyuşmasıyla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları…. 131 Tablo 3.43. Konunun Önemli Bölümlerinden Sonra ve Ders Bitiminde Konuyu 132 Özetlemeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………………………………… Tablo 3.44. Anlatılan Konuyla İlgili, Öğrencilerin Aklında O Konuyu Merak Etmelerini Sağlayacak Noktalar Bırakmaya Yönelik Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………. 133 Tablo 3.45. Önemli Noktalara İlgi Çekmek İçin Vurgu ve Tonlamayı Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları…………………………………………………………………………. 136 Tablo 3.46. Öğrencilere İsimleriyle Hitap Etmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………. 137 Tablo 3.47. Öğrencilerle Göz Teması Kurmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları……………………………………………… 139 Tablo 3.48. El, Kol, Yüz İşaretleri Gibi Sözsüz İletişim Unsurlarını Konuşmasını Desteklemek İçin Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………. 140 Tablo 3.49. Öğrenci Konuşurken Onu Dinlediğini Gösteren Olumlu Beden Dili İşaretleri Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları…………………………………………………………………………. 142 Tablo 3.50. Öğrencinin Sözünü Kesmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………. 144 Tablo 3.51. Sorulara Yeterince Açıklayıcı Cevaplar Vermeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………….. 145 Tablo 3.52. Dersi Güncel Bir Konuyla İlişkilendirmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları……………………………………... 146 xiv Tablo 3.53. Öğrencilere Bir Konuyu Öğrenmenin Yakın, Orta ve Uzak Gelecekte Onlara Sağlayacağı Yararları Anlatmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………. 148 Tablo 3.54. Öğrencilere, Anlattığı Konunun Öğrenilmemesi Durumunda Karşılaşacakları Zor Durumları Belirtmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………. 149 Tablo 3.55. Konuyu Daha Önceki Konularla İlişkilendirmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………….. 151 Tablo 3.56. İşlenen Konulardaki Bilgilerin Günlük Yaşamda Nasıl ve Nerede Kullanılacağını Belirtmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları…………………………………………………………………… 153 Tablo 3.57. Öğrencilerle İletişimde Ortak Noktalardan (Olay, Durum, Sorun, Deneyim, Kişi vb.) Yararlanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları…………………………………………………………………. 154 Tablo 3.58. Öğrencilerle İletişimde Empati Kurmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………...…………… 156 Tablo 3.59. Öğrencilerin Öğretmene Güvenme Durumuyla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları……………………………….…….. 157 Tablo 3.60. Öğrencileri Etkilemek İçin Kendi Hayatından (Başarılarından, Güvenilirliğinden vb.) Örnekler Vererek Ahlaki Kanıtlardan Yararlanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları…...……………. 159 Tablo 3.61. Duygusal Davranış ve Kanıtları (Kişisel Davranma, Neşe, Üzüntü vb.) Öğrencileri Etkilemek İçin Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………. 161 Tablo 3.62. Bilimsel Verileri (Rapor, Sayısal Bilgi, Alıntı vb.) Öğrencileri Etkilemek İçin Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları…………………………………………………………………… 163 Tablo 3.63. Bir Konuyu Anlatırken Bazı Önemli Noktaları Tekrar Etmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………… 164 Tablo 3.64. Dersten Önce Konuya Hazırlık Yapmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları……………………………………... 165 Tablo 3.65. Öğrencilerin Dersle İlgili Tutum, Bilgi ve Becerilerini Tespit Etmek Amacıyla Çalışmalar Yapmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………………...…. 167 Tablo 3.66. Bir Başarısı veya Olumlu Davranışından Dolayı Öğrenciyi Ödüllendirirken Ona Hoşlanacağı Sözler Söylemeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları……………………………………... 169 Tablo 3.67. Konuşmalarında Kişisel İfade ve Yorumlardan Kaçınıp Genel İfadeler Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları…………………………………………………………………………. 171 xv Tablo 3.68. Cevap İstenmeyen Ancak Cevabının Öğrencilerin Yararına Olduğu Belli Olan Sözde Sorular Sormayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları…………………………………………………………… 172 Tablo 3.69. Derste Elindeki veya Masanın Üstündeki Defter, Kitap, Not Gibi Kaynaklara Bağımlı Kalmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………………………….... 174 Tablo 3.70. Öğrenciyi Tanıma Amacıyla Ailesiyle Görüşmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………….. 175 Tablo 3.71. Ders İşlerken Farklı ve Zengin Materyaller Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları……………………..... 177 Tablo 3.72. Anlatılan Konuyla İlgili, Öğrencilerin Alıştırma ve Ödevleri Yapmaya İstekli Olmasını Sağlamaya Yönelik Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları………………………………………………. 179 Tablo 3.73. Öğrencilerden Beklenen Davranışlar Konusunda Açıklama ve Tarif Vermeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları……... 181 Tablo 3.74. Vücut İfadeleri, Ses Tonuyla Bezgin ve Bitkin Bir Duruşu Olmamayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları...…. 183 Tablo 3.75. Öğrenciyi Dinledikten Sonra Onu Anlayıp Anlamadığını Belirtecek Bir Yansıtmada Bulunmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları.…………………………...……………………………… 184 1. BÖLÜM GİRİŞ Bu bölümde, araştırma konusu olarak ele alınan problemin ne olduğuna, araştırmanın amacına, önemine, sınırlılıklarına, araştırmaya başlarken yapılan varsayımlara ve araştırmada geçen önemli terimlerin hangi anlamlarda kullanıldığına ilişkin bilgilere yer verilmektedir. 1.1. Problem Durumu Toplumsal yaşamda genel veya bireysel olarak ortaya çıkan gelişmeler, olumlu tutum ve davranışlar, çoğunlukla kişilere mal edilir. Bunun yanında, kurallara uymama, toplum kabullerinin dışında davranma, başarısızlık gibi olumsuz tutum ve davranışlar ise “eğitimsizlik” olarak nitelendirilir ve bunların kaynağı eğitim sistemine yüklenir. Toplumumuzun yıllardır içinde bulunduğu durum da göz önünde bulundurulduğunda bu yargıya katılmamak elde değildir. Eğitim, yaşam boyu devam eden ve kişinin ilişki içinde olduğu her çevrede gerçekleşen bir süreçtir. Bu sürecin planlı olarak uygulanan ve insanlarda istendik yönde ve bilinçli davranış değiştirme görevini üstlenen bölümü örgün eğitim sistemidir. Örgün eğitimin topluma veya bireye kazandırdıkları elbette göz ardı edilemez. Ancak, insanların iyi eğitilemediği, onlardan yapmaları beklenen davranışların kazandırılamadığı da ülkemizin içinde bulunduğu durum dikkate alındığında bir gerçektir (Başar, 2001, s.7). Buna bir de çeşitli sınavlarda sıfır puan alan on binlerce öğrenci olduğu gerçeği eklenebilir. 2 Eğitim sisteminde ortaya çıkan sorunlarda pek çok etkenin yanında toplumda meydana gelen değişimlerin de etkisi bulunmaktadır. Daha önceleri kültürümüzde okul ve öğretmen, tam bir otorite ve güven kaynağı olarak kabul edilmekteydi. Öğretmen, otorite ve güvenin sağladığı yetkinlikle daha çok öğretmenden öğrenciye doğru yönelen bir iletişim ortamında eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürmekteydi. Ancak, kültürde, toplumda ve eğitim sisteminde meydana gelen değişmeler bu durumu etkiledi. Artık, öğrencilerin bir bölümü öğretmenlerini otorite ve güven kaynağı olarak görmüyorlar. Eğitim sistemi, öğretmen temelli olmaktan çıkıp öğrenciye odaklanan bir sisteme geçti. Öğrenciyi bir kişilik olarak ele alan yöntemler eğitim öğretim faaliyetlerinin özüne yerleşti. Öğretmen yetiştirme ve öğretmeni iş başında yetiştirme sistemleri, bütün bu gelişmelere ayak uyduramadı (Güzel, 2003, s.11). Derste sınıfa hâkim olamayan, davranışa dönüşecek bilgiler sunmaktan ziyade bilgi aktarımı yoluna giden öğretmenler eğitim sisteminin bir parçası olmaya başladı. Bu durumun çözümüne yönelik araştırmalar yapılmaya başlandı. Bu araştırmalardan bir kısmı öğretmen öğrenci iletişimine odaklandı. Öğretmen öğrenci iletişiminin daha etkili hâle getirilmesi yönünde çabalar ortaya çıktı. Eğitim kavramının farklı tanımlarının ortak yanı, eğitimin bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve bilinçli olarak istendik değişme meydana getirme süreci olduğu yönündedir. Bu sürecin gerçekleştirilmesi bir iletişim etkinliği olarak kabul edilmektedir. İletişimin “davranış değişikliği meydana getirmek üzere düşünce, bilgi, duygu, tutum ve becerilerin paylaşılması” (Ergin ve Birol, 2000, s.25) şeklindeki tanımı, sınıf içindeki öğretme öğrenme süreciyle örtüşmektedir. Şekil 1.1. Öğretme-Öğrenme Süreci ile İletişim Süreci Benzerliği Bilgi Kaynağı (Öğretmen) Mesaj (İçerik) Kanal (Öğretim Araç ve Yöntemleri) Dönüt (Öğrenci Tepkileri) Alıcı (Öğrenci) 3 Şekil 1.1 (Ergin ve Birol, 2000, s.25), öğretme öğrenme ve iletişim süreçlerindeki uyuşmayı göstermektedir. Diğer fonksiyonlarının yanında bilgi, duygu ve tutum paylaşılması (Köknel, 1997, s.35) anlamına gelen iletişim, eğitimin ön koşulunu oluşturarak okulda geçen örgün eğitim sürecinin temelini oluşturmaktadır. Örgün eğitim sürecinde öğrenci, öğretmen ve onun düzenlediği çevre ile etkileşimde bulunur. Öğretme öğrenme süreçlerinde yer alan etkinlikler, özde bir iletişim etkinliği olarak yer almakta, dolayısıyla öğretme öğrenme süreci, iletişim süreci ile eşdeğer bir nitelik kazanmaktadır (İmre, 2000, s.3). Öğretmen öğrenci etkileşiminin temelinde öğretmenin, kendisinde bulunan bilgi ve becerileri; davranış değiştirme, geliştirme veya oluşturma amaçlarıyla öğrenciyle paylaşması yatmaktadır. Bu paylaşma iletişim yoluyla olmaktadır. Bu anlamda öğrenmenin bir iletişim ürünü olduğu söylenebilir. Eğitime yüklenen başarısızlık bir anlamda iletişimdeki başarısızlık olarak kabul edilebilir. Sınıf ortamına iletişim süreci ögeleri açısından bakıldığında, sürecin etkili ve verimli olabilmesi için iletişimi başlatan kişi olarak öğretmen büyük önem taşımaktadır. Öğretme öğrenme sürecinde iletişim ortamının; amaçların taraflarca paylaşıldığı, mesajların öğrenci seviyesine göre düzenlendiği, sözlü ve sözsüz iletişim unsurlarından yararlanıldığı ve davranış kazandırmanın hedeflendiği bir çerçevede düzenlenmesi gerekir. İletişim ortamını düzenleyen kişi olarak öğretmen önemli bir fonksiyona sahiptir (İmre, 2000, s.3). Öğretmenin eğitim öğretim iletişimindeki bu önemini, sahip olduğu iletişim becerileri olumlu veya olumsuz yönde etkilemektedir. Çünkü sınıf içinde öğretmen, öğrencilerini etkilemek için iletişim kurmaktadır (Ergin ve Birol, 2000, s.30). Öğretmen iletişim becerilerinde ne kadar başarılıysa o kadar verimli olmaktadır. Öğretmenlerden sadece bilgiyi aktarması değil, öğrencilerinin istenen tutum ve davranışa sahip olabilmesi için onlarla ikna edici iletişim kurması beklenmektedir. Kurulan iletişimin pek çoğunda insanlar, karşısındaki kişi veya kişilerin davranış değiştirmesi için onu ikna etmeyi amaçlamaktadır (Yüksel, 1994, s.3). Bu amaç doğrultusunda dil becerileri vasıtasıyla ikna edici iletişim kurarlar. İkna, bir iletişim sürecidir. İkna “davranışların, niyetlerin, duyguların, tutumların 4 değiştirilmesine yönelik iletişim kurma süreci” (Kapferer, 1978, s.3) olarak tanımlanmaktadır. İknanın fonksiyonları; var olan tutum ve davranışların değiştirilmesi, geliştirilmesi, yeni tutum ve davranışlar oluşturmaktır (Mutlu, 1994, s.185). Bu fonksiyonların, eğitimin amacıyla örtüştüğü görülür. İknayla, dil becerileri kullanılarak başkalarının düşünce, tutum ve davranışları değiştirilir. İşi, öğrencilere istendik yönde davranış kazandırma olan öğretmenler, iknayı en sık ve etkili kullanması gereken meslek gruplarındandır (Jamieson, 1996, s.4; Türkkan, 2000, s.18). Öğretmenlerin iknada başarılı olmaları çok önemlidir çünkü, kişinin eğitim öğretim yaşamında başarılı olması bütün hayatını etkileyecektir. Öğrenciyi motive etmek, başarıya ulaşmasında ikna etmek öğretmenin işidir. İkna, öğretim sürecinin başarılı olmasını sağlayan bir özelliktir. Bu sebeple öğretmenin iknayı başarılı bir şekilde kullanması gerekir (Cyndie, 2001). İkna edici iletişime yönelik çalışmalar siyaset, halkla ilişkiler, pazarlama, yönetim, hukuk, medya gibi alanlarda yaygın olarak sürmektedir. Görüldüğü gibi bu alanlar başkalarıyla iletişimde bulunma ve onları etkilemenin ön planda olduğu alanlardır. Dünyada, ikna edici iletişimin eğitim öğretim sürecinin geliştirilmesine katkıları yönündeki çalışmalar (Murphy, 1998; Murphy, 2001; Fives ve Alexander, 2001; Cyndie, 2001; Nirenberg, 1994; Alexander, Fives, Buehl ve Mulhern, 2002; Looney, 2004; Sinatra ve Kardash, 2004; Alverman, 2001; Looney, 2004; Heler, 1999; Brophy, 2004; Reinsmith, 1994; Brock, Ostrom ve Petty, 1981) sınırlı da olsa artarak devam etmektedir. Bu çalışmalarda daha çok eğitim hedeflerine ulaşmada iknanın gerekliliği, ele alınan konunun ikna edici şekilde düzenlenmesi, öğretmenlerin ikna becerilerini kullanmasının sağlayacağı faydalar, iknayla öğretim, motivasyon aracı olarak ikna vb. konular ele alınmıştır. Ülkemizde ise ikna becerisinin eğitimde kullanılması konusunu doğrudan ele alan bir çalışmaya rastlanmamıştır. Ancak, öğretmenlerin iletişim becerilerinin bazı bölümlerini değişik amaçlar çerçevesinde inceleyen araştırmalar mevcuttur. İletişimin ve dolayısıyla iknanın, eğitim hedeflerine ulaşmadaki rolü dikkate alındığında eğitimde ikna konusundaki çalışmaların yeterli olmadığı görülmektedir. Çalışmaların eğitim faaliyetlerinin daha başarılı olması amacı doğrultusunda farklı 5 boyutlarda sürdürülmesi gerekmektedir. Disiplinler arası bu çalışmalarla öğretme ve öğrenme etkinliklerine katkı sağlanacaktır. Özellikle öğrenciyi temel alan fakat öğretmeni de aktif olarak bu süreçte tutan eğitim anlayışının gelişmesi hususunda ikna çalışmalarının büyük katkısı olacaktır. Buradan hareketle, eğitim iletişimindeki en önemli unsur olan öğretmenlerin ikna edici iletişim becerisine sahip olup olmadığı, ikna unsurlarını öğrencilerin düzeyine uygun olarak ve bir ders sürecinde onları ikna etmede kullanıp kullanmadığı konusunun araştırılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu alt bölümde iletişim, eğitimde iletişim ve ikna konuları araştırmanın problem durumunu yansıtacak şekilde kısaca ele alınmıştır. Bu alanlardaki kavramsal çerçeve oldukça geniştir. Eğitimde iknanın kullanımı ile araştırmanın konusu ve amacı esas alınarak bu alanlara daha ayrıntılı yer vermek yararlı olacaktır. 1.2. İkna ve Eğitim Bu alt bölümde, alan yazını çerçevesinde araştırmanın içeriğine temel teşkil eden ikna ve eğitimde ikna konularına yer verilmektedir. İkna etme, iletişimin fonksiyonlarından biridir. Hatta iletişimin amacının ikna etme ve etkileme olduğunu kabul eden görüşler bulunmaktadır. İkna konusuna girmeden önce iknayla aynı süreçte gerçekleşen ve iknanın temeli sayılan iletişime kısaca değinmek gerekir. Bu bilgiler, araştırma bulgularının daha rahat yorumlanması ve anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. 1.2.1. İletişim İletişim doğal bir süreçtir ve yaşıyor olmanın bir sonucudur. Her canlının canlılık işareti bir mesajdır. Diğer canlı varlıklar bir yana bırakılırsa insanın sosyal bir varlık olması iletişimle mümkündür. İnsanlar, başkalarıyla bir arada olabilmek, 6 onları anlayabilmek, etkileyebilmek ve kendilerini anlatabilmek yani toplum içinde yaşayabilmek için iletişim kurar. Bunun da ötesinde bireyler, kendileriyle ve başkalarıyla iletişim kurarak kişiliklerini de tanımlama olanağı kazanırlar. Toplumsal yaşantı içerisinde insanın kendinden önce yaşamış insanların kabullendiği ve sonraki kuşaklara aktardığı kuralları öğrenmesi, inanç ve değerleri benimsemesi ve bunlara uyumlu bir yaşam devam ettirmesi ancak iletişimle olur (Yatkın, 2003, s.42). İnsanın her davranışı, konuşması, susması, dinlemesi, duruşu ve oturma biçimi, kendini ifade etmesi, kısaca çevresine mesaj iletmesidir. İletişim; mesaj üretme, iletme ve algılama sürecidir. İletişim kurmakta asıl amaç, anlaşılabilir mesajların gönderilmesi ve karşı tarafın tutum ve davranışlarında değişiklik yapmaktır (Tutar ve Yılmaz, 2003, s.5). İletişim sayesinde insanlar, çevrelerindeki insanları etkilemekle kalmamış, varlığını sürdürebilmek için belirli kurallar ve değerler üretmişlerdir. Bunlar sayesinde toplumsal ve kültürel kurumlar oluşturmuştur. Bu kurumların devamlılığını da yine iletişimle sağlamıştır. İletişim, toplumu meydana getiren insanlar arasında sağladığı etkileşimle düşüncelerde davranışlarda, değerlerde ve amaçlarda benzerlik ve uzlaşma olasılığını artırmada da son derece önemli bir rol oynar (Yatkın, 2003, s.44). İletişimin, hem insanın kendisi hem birlikte yaşadığı insanlarla etkileşimi hem de oluşturulan toplumsal kurumlar ve kültürel değerler açısından önemi çok büyüktür. İletişim; kişinin kendisiyle iletişiminden diğer insanlarla iletişimine, kitle iletişiminden iletişim teknolojilerine kadar çok geniş bir kavramı ifade etmektedir. Kavramın ve kullanım alanının genişliği oranında iletişim tanımlaması da değişik ve çoktur. İlgili alan yazınında, “bir tanıma bağlı kalınma gibi bir zorunluluk olmaması gereği de” vurgulanmaktadır (Mcqail and Windhal, 1981, s.5). İletişimle ilgili farklı tanımlamalar, iletişimin gelişim sürecine ve kullanıldığı alana göre değişiklik içermektedir. İletişim (communication) kavramı, Latince “communis” kavramından gelmektedir. Bu kavramın kökeninde de “common” yani “ortak” anlamı vardır. Türkçede kullanıldığı şekliyle de bu ortaklığa işaret edilmektedir. İletişim kelimesindeki “ş” eki de yer aldığı kelimelere ortaklaşma anlamı katmaktadır. Yani 7 iletişimin olması için ortak kabul edilen kavramlara, sembollere ve bunları gönderecek-alacak kişilere ihtiyaç vardır. Bu ortaklık vurgusu, iletişimle ilgili hemen hemen tüm tanımlara yansımıştır. Bu tanımlardan birkaçı şöyledir: İletişim, gönderici ve alıcı arasında, anlamlardan sonuç çıkarma ve bilgi değişimidir (Gordon, 1997, s.223). İletişim, bilgi, fikir, duygu ve düşünceleri kapsayan anlamların, semboller yardımıyla aktarıldığı bir süreçtir (Himstreet and Batty, 1969, s.3). İletişim, mesajlar aracılığıyla yapılan sosyal etkileşimdir (Gerbner, 1967). İletişim bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma sürecidir (Dökmen, 1995, s.19). İletişim insanların etkileme ve birbirlerinden etkilenme yoludur (Krauss ve Fussell, 1996: 655). İletişim, duygu, düşünce ve bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılmasıdır (Baltaş, 1994, s.19). İletişim, birbirlerine ortamlarındaki nesneler, olaylar, olgularla ilgili değişmeleri haber veren; bunlara ilişkin bilgilerini birbirlerine aktaran; aynı olgular, nesneler sorunlar karşısında benzer yaşam deneyimlerinden kaynaklanan benzer duygular taşıyıp birbirine ifade eden insanların oluşturduğu toplum yaşamı içinde gerçekleştirilen tutum, yargı, düşünce, duygu bildirişimleridir (Oskay, 1994, s.7). İletişim, insanların duygu, düşünce, inanç, tutum ve davranışlarını sözlü, yazılı ve sözsüz olarak iletmesidir. İletişim ister eğitmek, ister eğlendirmek, ister etkilemek, ister sadece anlatma amaçlı olsun, esas amaç bilgi vermektir. İletişimle bilgi, düşünce ve görüşler göndericiden (kaynak) hedefe (alıcı) aktarılır (Hicks ve Place, s.57). Aktarılan bu tanımların ortak yönleri ele alındığında; - İletişimin bir süreç olduğu, - İletişimde en az iki farklı birey (birim) olduğu, - İletişimde iletilen bir içerik (mesaj) olduğu, - İletişimde içeriğin çeşitli ortak sembollerle iletildiği, - İletişimde içeriğin bir araçla (kanalla) iletildiği, - İletişimin çift yönlü bir süreç olduğu, -İletişimde bir amaç doğrultusunda bir etkinin olduğu söylenebilir (Deryakulu, 1992, s.788). 8 İletişim kavramının açıklanmasında kullanılan; insan, insanlar arası, mesaj, bilgi, duygu, düşünce, dil, sözlü, sözsüz vb. kelimelerin de çağrıştırdığı gibi iletişim, psikoloji, sosyoloji ve dil bilim alanlarıyla doğrudan ilişkilidir (Evliyaoğlu, 1987, s.13; Solso vd., 2007, s.381). Bu ilişki sebebiyle özellikle, sosyoloji, bilişsel psikoloji ve beyinle ilgili araştırmalarda son zamanlarda bir devrim niteliğinde ortaya çıkan bulgular, iletişime de yansımaktadır. Bu sayede çeşitli disiplinler arası çalışmalar ortaya çıkmıştır (Yalçın, 2006, s.20). Çalışmalarda başlıca iletişim aracı olan dilin daha etkili kullanımına yönelik bulgular mevcuttur. Araştırma bulgularını temel alan çağdaş ikna teknikleri, insanlar arası iletişimde etkin olarak kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle öğrenme, algılama, bilginin işlenmesi, dil beyin ilişkisi, beden dili gibi alanlardaki gelişmeler, iletişim ve iknaya yansımaktadır. İletişimin bir bilim dalı olarak ele alınmasından sonra iletişim sürecini açıklayan belirli açılardan açıklayan birçok model oluşturulmuştur: Aristo Modeli, Lasswell Modeli, Shannon-Weaver Modeli, Newcomb Modeli, Schramm Modeli, Gerbner’in Genel İletişim Modeli, Katz ile Lazarfeld Modeli, Westley-Mac Lean Modeli, Berlo Modeli, Dance Modeli, Barlund Modeli, Rogers-Kincaid Modeli, Riley ve Riley Modeli, Etki-Tepki Modeli, İki Aşamalı Akış Modeli, Gündem Kurma Modeli, Bağımlılık Modeli, Sessizlik Sarmalı Modeli vb. (Usluata, 27–40; Lazar, 2001, s.93-110). Bu modeller iletişimin en yaygın kullanım alanlarından olan kişiler arası iletişim, gruplar arası iletişim ve kitle iletişimini açıklarken oluşturulmuştur. Bu modellerin çoğunun ortak özelliği, iletişimi kaynak (gönderici), mesaj (ileti), kanal, alıcı (hedef) ve geri bildirim ögelerinden oluşan bir süreç olarak ele almalarıdır. Buna, gürültü ve iletişimin gerçekleştiği ortamın diğer etkenlerini ekleyen modeller de bulunmaktadır. İletişimin, üzerinde ortak kabul oluşan bu beş temel ögesi şu şekilde açıklanmaktadır: Kaynak: İletişimi başlatan ve iletilmek isteneni alıcı durumunda olana gönderendir. Kişiler arası iletişimde bu insan veya insanlardan oluşan bir gruptur. Kaynak, iletişimi başlatma, mesaj oluşturma ve bu mesajı alıcıya göre düzenleme, iletmek istediğini uygun bir kanalla alıcıya ulaştırma, geri bildirim alma aşamalarında aktif rol aldığı için bir iletişim sürecinin en önemli ögesidir. Kaynağın 9 bu alanlardaki becerisi iletişimin etkililiğini artırmaktadır. Mesaj iletimi yoluyla karşısındakini veya karşısındakileri etkileme amacı güden kaynak; düşünce, inanç tutum ve davranış değiştirebilir. Kaynağın çeşitli özellikleri karşısındakileri etkilemede daha başarılı olmasını sağlayabilir. Bu özellikler ikna ile ilgili bölümde ayrıntılı olarak verilmektedir. Eğitim öğretim ortamında, iletişimin en önemli unsuru kabul edilen kaynak, öğretmendir. Mesaj: Kaynağın iletmek istediği uyarıcılardır. Kaynaktan alıcıya gönderilen her türlü, duygu, düşünce, kanı ya da bilginin kaynak tarafından kodlanmış hâlidir (Yüksel, 1989, s.36). Mesaj, dil (sözlü-yazılı anlatım), hareket, ses, ses tonu, rakam, renk, müzik gibi her türlü görsel ve işitsel işaretlerle kodlanarak alıcıya iletilir. Bu kodlamada önemli olan, kaynak ile alıcının aynı kod sitemini bilmesidir. Dil, insanlar arası iletişimin en yaygın mesaj kodlayıcı sistemidir. Bir mesajın istenilen amaca ulaşabilmesi yani mesajın alıcı tarafından tam anlaşılabilmesi için bazı özelliklere sahip olması gerekir: Mesaj, alıcının dikkatini çekecek şekilde kurgulanmalı ve sunulmalıdır. Mesaj, anlamı bozmadan aktaracak ve kaynak ile alıcı arasında ortak olan işaretlerle kodlanmalıdır. Mesaj, hedefin bir ihtiyacına hitap etmeli, onda ihtiyaç uyandırmalı, ona bir şeyler önermeli, yol gösterici olmalıdır. Gösterilen bu yol, alıcının uygulayabileceği nitelikte olmalıdır (Rigel, 1995, s.142; akt. Yatkın, 2003, s.49). Eğitimde mesaj planlı bir şekilde oluşturulmuş bilgilerdir. Bilgiler yazılı ve sözlü olarak kodlanarak mesaja dönüştürülür. Bu bilgiler, öğrencilere eğitim hedeflerinde belirtilen davranışları kazandırmaya yöneliktir. Kanal: İletilen mesajı kaynaktan alıcıya ulaştıran yoldur (Evliyaoğlu, 1987, s.134). Elektromanyetik dalgalar, ses dalgaları, titreşim oluşturan hava, beden, telefon telleri, resim, fotoğraf, harita, grafik, ekran vb. alıcının duyu organlarına sembolleri ileten sözlü, sözsüz iletişim tekniklerinin tümü birer haberleşme, iletişim kanalıdır. Eğitimde öğretmenler daha çok ses kanalını kullanmaktadır. Bunun yanında teknolojik gelişmelerin eğitime kazandırdığı farklı ürünler de kanal olarak kullanılmaktadır. 10 Alıcı: Mesaj gönderilen kişidir. Alıcı, iletişimin amacına göre, karşılıklı konuşmalardaki dinleyici, gazete okuyucusu, televizyon izleyicisi, radyo dinleyicisi, bir mektubun alıcısı, ders anlatılan öğrenci vb. konumundaki kişi veya kişilerdir. Alıcı, karşılıklı konuşmalarda mesaj karşısında gösterdiği sözlü ve sözsüz tepkilerle geri bildirim açısından kaynak durumuna dönüşür. Alıcının birtakım özellikleri iletişimin kalitesini etkilemektedir. Bu özelliklere ikna ile ilgili bölümde değinilmektedir. Eğitimde alıcı konumundaki öge öğrencilerdir. Geri bildirim: Alıcının kaynaktan gelen mesaja verdiği tepkidir. Geri bildirim, kaynağın mesaj vermek istediği alıcının mesajı alıp almadığı, almışsa tepkisinin ne olduğu hakkında bilgi temin ettiği süreci ifade etmektedir (Mcquail ve Windahl, 1993, s.6). Geri bildirim, soru sorma, yansıtma, beden dili vb. şekillerle sağlanabilir. Kişiler arası iletişimde iletişimin devamlılığı ve etkisi için geri bildirime ihtiyaç vardır. Kaynak, aldığı geri bildirime göre mesajını yönlendirebilir. Geri bildirim alma çabası ve geri bildirimden yararlanmayı bilme, kaynak açısından önemli bir etkendir. Geri bildirimde beden dilini takip etme ve ne anlama geldiğini bilme önemli bir ipucudur. Karşılıklı iletişimde mesajın sunulması ve buna verilen tepkiler neticesinde kaynak, alıcı; alıcı da kaynak durumuna geçer. Eğitimde geri bildirim öğrencilerden alınmaktadır. Öğretmenler aktarmak istedikleri bilginin anlaşılıp anlaşılmadığını, davranışların kazanılıp kazanılmadığını öğrencilerden aldıkları tepkilerle belirlemektedirler. İletişimin kaynaktan geri bildirime kadar olan sürecinde en temel unsur dildir. Sözsüz iletişimle desteklenen ve birlikte kullanılan dil, iletişimin gerçekleşmesinde en etkin rolü üstlenir. Dili ve sözsüz iletişimi kullanma becerisi, kaynağın etkili iletişim kurma becerisini yansıtır. İşi iletişim kurma becerisi üzerine kurulu olan öğretmen, pazarlamacı vb. kişiler, dili amacına uygun olarak başarılı bir şekilde kullanabildiği sürece işinde başarılı olmaktadır. İkna edici iletişimde dilin önemi ve kullanım şekilleri üzerine sonraki bölümlerde daha ayrıntılı bir şekilde durulmaktadır. İletişim tanımlarının ve modellerinin üzerinde anlaştığı bir başka yön ise iletişimin bir işleve dönük olmasıdır. Bebeğin ağlaması, birisine selam verme, ders 11 anlatmak, haber metni yazmak vb. iletişim faaliyetlerinin hepsinin bir işlevi vardır. Tabi ki bunun için amaç ve sonuç belirlenmesi gerekir. İletişimin amacı bir sonuç elde etmektir. Amaç, tek taraflı almayı, az verip çok almayı veya paylaşmayı içerebilir. Ancak hangisi olursa olsun kaynağın amacı, alıcının amaçlarıyla çakışmıyorsa etkili iletişim gerçekleşmez (Erdoğan, 2004). Bir iletişim faaliyetinin başlıca amaçları şunlardır: 1. Mesajın alınması 2. Mesajın anlaşılması 3. Mesajın kabul edilmesi 4. Mesajın alıcıyı harekete geçirmesi (Yatkın, 2003, s.124). İletişimin üç farklı sonucu vardır: 1. Dinleyicide yeni tutum geliştirmek. 2. Dinleyicide var olan tutumun şiddetini artırmak. 3. Dinleyicinin var olan tutumunu değiştirmek (Olumlu tutumu olumsuz veya olumsuz tutumu olumlu yapmak.) (Kağıtçıbaşı, 2005, s.180). İletişimden beklenen tutuma yönelik bu sonuçlar, iletişimin ikna edici işlevine işaret etmektedir. İletişim üzerinde çalışan pek çok düşünür, iletişimi temelde “ikna edici bir eylem” ya da “insanları etkilemek ve ikna etmek için bir araç” olarak kabul etmektedir (Paksoy ve Acar, 2000, s.12). Araştırmanın temel konusu olan ikna, aşağıda ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır. 1.2.2. İkna İnsan toplum içinde yaşar. Hayatta sahip olduğu, yaptığı, denediği, her şeye insanlar sayesinde ve onlar aracılığıyla ulaşmıştır ve yine insanlar aracılığıyla ulaşacaktır. Bu sebeple insan yaşamı ilişkilerle örülüdür. Bu ilişkilerde başarılı olmak ise etkili iletişimle mümkündür. İlişkilerde isteğe ulaşmak, karşıdaki kişileri 12 etkili iletişim aracılığıyla yönlendirmekle, inandırmakla gerçekleşir. Başkalarıyla iletişim kuran herkes, elde edemese bile karşısındakini yönlendirmeyi amaçlamaktadır (Lazar, 2001, s.69). İnandırma ve yönlendirmenin etkili iletişimdeki adı iknadır. İnsanlar arası iletişim ikna etmeyi amaçlamaktadır. İknanın sözlüklerde “İnandırma, razı etme, kişinin tutum ya da davranışlarını zorlama olmaksızın etkilemeyi hedefleyen iletişim süreci, bir konuda birinin inanmasını sağlama, kandırma.” (Büyük Larousse, 1986; Meydan Larousse, 1971; Ana Britanicca, 1994; TDK, 2005) gibi açıklamaları vardır. İkna kavramı, sözlük anlamıyla sınırlı kaldığında yeterince açık değildir. Çünkü iknanın kullanım alanı çok geniştir. Teknoloji ve iletişimin gelişimi, günümüzün hızlı ve bol seçenekli yaşamı, iknaya farklı işlevler, hedefler kazandırmıştır (Can, 1991, s.8). Kullanım alanları ve ikna modellerine göre temelde değişmese bile aralarında farklar olan ikna tanımları yapılmıştır. Bu tanımlardan birkaçı şöyledir: İkna, insanların düşüncelerini ve davranışlarını belli stratejilerle etkileme, inançları ve değerleri kabullendirme yeteneğidir (Hogan, 2007, s.20). İkna, çeşitli iletilerle davranışları biçimlendirmek için girişimlerde bulunmadır (Lazar, 2001, s.69). İkna, tutum ve davranışları, zora dayanmadan, etkilemeyi hedefleyen bir iletişim sürecidir (Newsam, 1989, s.153). İkna, kelimelerle insanların düşüncelerini istenilen tarzda oluşturma sanatıdır (Janis, 1968, C.12). İkna, yeni öğrenilen durumların ya da açık davranış kalıplarının, mesajların alış verişi yoluyla kabullenilmesi ya da etkilenerek gönüllü bir şekilde kabul edilmesi amacını taşıyan sembolik bir etkinliktir (Smith, 1982, s.5). Bu tanımların sunulmasındaki amaç, aralarındaki farkı ortaya koyma veya birini geçerli kabul etmek değildir. Değişik bakış açıları, iletişim modelleri ve amaçlara göre iknanın tanımlanmasındaki farklılıkları bir arada göstermek hedeflenmiştir. Araştırmanın konusu olan öğretmen öğrenci iletişimi, kişiler arası iletişime bir örnektir. Kişiler arası iletişim temelinde ve yukarıda belirtilen tanımlar çerçevesinde bu araştırmada ikna; kişi veya grubun tutum, davranışlarını, dil 13 becerileri ve çeşitli etkileme unsurları aracılığıyla zorlama olmaksızın bilinçli bir şekilde yönlendirmeyi hedefleyen iletişim süreci tanımlamasıyla değerlendirilmektedir. Bir iletişim süreci olması dolayısıyla gerekli durumlarda “ikna edici iletişim” veya “ikna” şeklinde kullanılmıştır. İkna etme, hayatın farklı uygulama alanlarında ilgi çekici bir durum arz eder. Bir eğitimci, reklamcı, pazarlamacı, politikacı yani amacı başkalarının düşüncelerini ve davranışlarını değiştirmek olan herkes, ikna edici teknikleri kullanır (Yüksel, 1994, s.3). Türkkan (2000, s.16-19) iknanın dünyada, aile içi münasebetler, öğretmen öğrenci ilişkileri, pazarlama, reklamcılık ve politika gibi alanlarda yaygın olarak kullanıldığını belirtmektedir. İnsan iletişimi çoğunlukla ikna edici unsurlar içerir. Bunda insanların kullandığı iletişim aracı olan dilin etkisi büyüktür, çünkü dil ve beraberinde kullanılan sözsüz iletişim unsurları, iknaya hazır bir ortam sağlar. Günlük hayatta ikna doğal olarak davranışlara eşlik eder. Örneğin, aileler sosyal hayatlarındaki çevreye göre yetiştirmek için çocuklarını ikna etmeye kalkışır. Öğretmenler ise eğitimin hedefleri doğrultusunda bilgi ve davranış kazandırmak için öğrencilerini ikna etmek isterler (Jamieson, 1996, s.3). İknanın amacı, tutumları, inançları ve davranışları değiştirmektir (Kearney and Plax, 2003; Türkkan, 2000, s.21). İkna, inançları, tutumları, niyetleri veya davranışları değiştirmeye yönelik iletişim sürecidir. Kendini ifade etme yani konuşma ve yazma, kaçınılmaz olarak ikna etmeye yöneliktir. Çünkü, dinleyici veya okuyucunun inançları, tutumları, niyetleri veya davranışları üzerinde bir etki oluşturma olasılığı olmayan konuşma veya yazı olamaz. Ancak, konuşmacı veya yazar, ürününde ikna etmeyi amaçlamayabilir. Amacını bilgi vermekle sınırlandırabilir. Bu durumda ürünün amacı bilgi vermek olarak da tanımlanabilir. Ancak, yine de ürün ikna edici özellik taşımaktadır (Akkurt, 2007). Kullanıldığı yere göre ikna etmenin değişik amaçları vardır. Kaynak, ulaşmak istediği hedefe göre kısa, orta ve uzun süreli amaçlarla ikna etmeye çalışır. İknada kısa süreli amaç; anlık, birkaç günlük, belki birkaç haftalık olabilir. Orta vadeli ikna ise birkaç aylık, yıllık ve birkaç yıllık olabilir. Uzun süreli ikna ise çok daha fazla bir süre için ikna etmeyi amaçlamaktadır. Eğitimde kısa süreli ikna çok nadir uygulanır. 14 Eğitimde iknanın amacı, öğrencileri orta ve uzun süreli ikna etmek yani öğrenciyi hayata hazırlamaktır. İkna ile ilgili diğer bilgilere geçmeden önce tanımlarda ve amaçta ortak nokta olan tutum ve davranış değiştirmenin ahlaki, kabul edilebilir yönü üzerinde durmak gerekir. Çünkü tutum ve davranış değiştirme; propaganda, manipülasyon ve beyin yıkama gibi olumsuz çağrışımlar yapan etkileme alanlarında da bir amaçtır. 1.2.2.1. İkna ve Etik Manipülasyon, başkalarını şaşırtmak ya da kandırmak için kötü bir niyetle gizli teknikler kullanmaktır. Bir insan, diğer bir insanla konuşmak için ağzını açtığında bilinmelidir ki, aklında tek bir şey vardır: Onu etkilemek ve kullanmak, yani manipüle etmek. Manipülasyonda isteği kabul ettirme ve etkileme hedefine ulaştıracak her şey, doğru ve mübahtır. Bunlar; güç kullanma, para harcama ya da otorite uygulaması olabilir (Kirschner, 1994, s.28). Böyle bir yaklaşımın sonucunda amaç, diğer kişilere karşı üstünlük sağlamaktır. Propaganda, belirli bir kişi veya grubun fikirlerini, hislerini, tutum ve davranışlarını, bilerek tesir altında tutmak veya değiştirmek amacıyla hazırlanan mesajların uygun iletişim araçlarıyla hedefe iletilmesidir (Güvenlik Kuvvetleri Dergisi, 2002, s.53). İkna ile bir anılan propagandada çarpıtmak, abartmak ve gizlemek gibi teknikler uygulanır. Bunlar dilin aldatıcı bir şekilde kullanımıyla sağlanır (Tompkins, 1998, s. 288). Propaganda daha çok tek yanlı çıkara hizmet etmektedir. Beyin yıkama ise tamamen kaynağın amacına hizmet eden ve ahlaki olmayan bir yönlendirme şeklidir. İnsanların düşüncelerini, inançlarını, tutumlarını, davranışlarını istenilen şekilde yönlendirmenin birtakım yöntemleri vardır. Bu yöntemlerin en çok kullanılanları, maddi çıkar sağlama, zor kullanma ve ikna etmedir. Bunların “en ekonomik ve geçerli olanı” (Küçükkurt, 1987, s.43) insanları ikna ederek yönlendirmedir. 15 Propaganda, manipülasyon ve beyin yıkama ile birlikte ele alındığında birilerini bir şey yapmaya ikna etmenin etik olup olmadığı tartışılan konulardan biridir. İknada iki tarafın da kazanması amacı güdüldüğünden ikna etmenin etik olduğu söylenebilir. İşin etik boyutu, başka birini ikna etmeye çalışan insana kalmıştır (Hogan ve Speakman, 2007, s.21). Çok farklı ikna teknikleri vardır. Etik şekilde ve sorumluluk bilinci içinde kullanıldığında bu teknikler herkesin kazançlı çıkmasını sağlamaya yöneliktir. İkna, amaçlarıyla kullanıldığı alanlarla, kullanım şekilleriyle ve oluşturduğu etkilerle diğer yönlendirme şekillerinden tamamen farklılık göstermektedir. İkna, sıradan günlük bir yaşamın gereğidir. İkna, toplumdaki her türlü etkileşimin düzenlenmesini sağlar. Propaganda baskıcı ve ısrarcıdır. İknada ise böyle bir durum yoktur. Propaganda ve diğer etkileme yöntemlerinin aksine ikna, onu kullanan insan ve karşısındakinin amaçlarına yardımcı olur. İkna olumlu beklentilerle gerçekleştirilir. İkna doğası gereği aynı amaca ulaşmak isteyen insanların birlikte gerçekleştirebileceği birleştirici bir aktivitedir. Bu birleştirici yanıyla ikna günümüzde kaliteyi artırmada önemli bir araç hâline gelmiştir (Mulholland, 1994, s.xvi). İnsanları etkilemeye yönelik pazarlama, siyaset vb. alanlarda iknanın etik olduğu yönünde kesin sınırlar yoktur. Ancak, eğitimde ikna tekniklerinin kullanım amacı kesinlikle toplumsal fayda sağlama yönündedir. Belirlenen amaç ve hedefler doğrultusunda öğrencileri yönlendirmek, inandırmak hem iknadır hem de eğitimin amacıdır. İkna tekniklerini kullanan öğretmen, eğitimin amaçlarına ulaşan başarılı bir öğretmen olacaktır. Eğitimin amaç ve hedeflerine ulaşan, istendik davranışları sergileyen öğrenci de başarılı olacaktır. Bu açıdan bakıldığında hem öğretmen hem de öğrenci kazançlı durumda olacaktır. Dolayısıyla eğitim öğretim faaliyetlerinde iknanın kullanılması etik bir durumdur (Murphy, 2001, s.260; Sinatra ve Kardash, 2004, 485; Alexander, 2002, s.797) . İkna ile birlikte kullanılan “tutum”, “davranış” ve “tutum değişimi” kavramlarının açıklanması, ikna edici iletişimin amacını, sürecini ve ögelerini daha iyi kavramaya yardımcı olmaktadır. 16 1.2.2.2. Tutum ve Tutum Değişimi Tutum, insan davranışlarının kaynağı olarak kabul edilir. Dolayısıyla tutum değişimi gerçekleştirildiğinde davranış değişimi de sağlanmış olacaktır. Tutum, bir bireye mal edilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan eğilim (Yüksel, 1994, s.15; Tavşancıl, 2002, s.65; İnceoğlu, 1993, s.15) olarak tanımlanmaktadır. Tutum, gözlenebilen bir davranış değil, davranışa hazırlayıcı bir eğilimdir. Tutum üzerine yapılan araştırmalar, insanların belirli tutumlarla doğmadığını belirtmektedir. Tutum, kişinin içinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve psikolojik ortamın ürünüdür. Aile yapısı, eğitim, din, sosyal çevre vb. unsurlar tutumları şekillendirir (Usal ve Kuşluvan, 1999, s.128). Bu ortamda şekillenen tutumun üç ögesi vardır. Tutum, aklın (bilmek, kanat, görüş, tecrübe vb.) ve duyguların (ülkü, inanç, prensip vb.) etkisiyle oluşur. Oluşan bu tutumlar davranışın temelidir. Ancak davranışların da tutum oluşturmada etkisi vardır (Türkkan, 2000, s.21) Dolayısıyla tutum; akıl (düşünce), duygu ve davranışın bütünleşmesinden meydana gelir. İkna edici iletişimde tutumun önemsenmesi, onun davranışa eşlik etmesi sebebiyledir. İnsanları uzun süreli bir davranışa yönlendirmek, tutum değişiminin sağlanmasıyla daha etkili olmaktadır. Yale Üniversitesindeki İletişim ve Tutum Değişimi Programı’nı yürüten Carl Hovland ve ekibi, tutum ve davranışlarda değişikliğe neden olan olgunun başında “ikna”nın geldiğini ortaya koymuştur (Hovland, 1957, s.42). Tutumların öğrenme yoluyla kazanıldığını savunan Hovland, buradan hareketle ikna çalışmalarını “Öğrenme Kuramı”na dayanarak yürütür; öğrenerek kazanıldığına göre tutumların yine aynı yolla, öğrenme yoluyla değiştirilebileceğine inanır. Hovland ve arkadaşları, iknanın gerçekleşmesi için tek bir uyarıcının ya da tek bir ögenin yeterli olmadığını, iletişim sürecinin tüm aşama ve ögelerinin tutum değişiminin gerçekleşmesi üzerinde etkili olduğunu öne sürmüşlerdir (Demirtaş, 2004, s.75). 17 Davranışların değişimi ancak, belirli özelliklere sahip iletişim durumlarında gerçekleşir. İletişimde bulunan kişi yüksek inanılırlığa ve çekici kişiliğe sahipse, ele alınan konu üzerinde söylenen sözler alıcının tutumundan büyük farklar göstermiyorsa ve bu iletişim sık sık tekrarlanıyorsa tutum değişikliği meydana gelir. Bireyin önce belirli bir durumda davranmasını sağlayarak da tutum değişmesi ortaya çıkabilir. Bu davranış bireyin daha önceki tutumundan farklıysa, birey çelişkiye düşer. Bu çelişkiden kurtulmak için birey, eski tutumunu yeni davranışa uyacak biçimde değiştirir (Cüceloğlu, 1993, s.557). Tutum değişikliği genelde sözlü iletişim sonucu kişi veya kişilerin belli konulara, olaylara veya nesnelere olan hislerinin veya değerlendirmelerinin değişimiyle ilgilidir (Karadoğan, 2003, s.117). Tutum değişiminde en sık kullanılan yöntem, sözlü iletişimdir. Duygu, düşünce ve davranışlar, sözlü iletişimle etkilenmeye çalışılır (Cüceloğlu, 1993, s.522). Tutum ve tutum değişimi üzerine yapılan araştırmalar, tutum değişiminin en kabul edilebilir yolunun ikna edici iletişim olduğu yönündedir. Tutum, davranış ve iletişimle ilgili çalışmalarda, bunlar arasındaki ilişkiyi açıklamaya yönelik ikna edici iletişim modelleri oluşturulmuştur. Bu modellerden en çok kabul gören üç tanesine araştırmada yer verilmektedir. 1.2.2.3. İkna Modelleri İletişimin ikna amaçlı kullanımı, kitle iletişimi ve kişiler arası iletişim düzeyinde de inceleme konusu yapılmaktadır. İletişim sürecini açıklayan modellerden “Aristo Modeli” ve “Hovland Modeli” iletişimi, insanların tutum ve davranışlarını değiştirmede önemli bir araç olarak görmektedir. İkna edici iletişim modeli olarak da adlandırılan bu modellerde etkileme ve etkilenme; kaynak, alıcı, mesaj, ortam vb. ile ilgili birçok faktöre bağlanmaktadır (Paksoy ve Acar, 2000, s.28). Bu iki modelin yanında “Ayrıntılı İnceleme Olasılığı Modeli” olarak bilinen ve iknayı, alıcı (dinleyici) açısından ele alarak açıklayan bir modelden de söz etmek 18 gerekir. Bu ikna modellerinin verilmesi, araştırmanın konusu olan iknanın daha rahat anlaşılmasına ve bulguların daha geniş bir bakış açısıyla yorumlanmasına katkı sağlayacaktır. Aristo Modeli, ikna ile ilgili ilk çalışma olması; Hovland Modeli, modern ikna çalışmalarını başlatması ve Ayrıntılı İnceleme Olasılığı Modeli, alıcıyı temel alarak iknaya yaklaşması sebebiyle ikna modelleri içinde önemli bir yere sahiptir. a. Aristo Modeli İletişimin bir sanat ya da beceri kabul edilmesi ve bu yönde inceleme alanı olarak ele alınması, M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllara, Plato ve Aristo’ya kadar uzanır. Antik çağda “dili ikna edecek biçimde kullanma sanatı” retorik kavramıyla ifade edilmiştir. Aristo, iletişimi, bir konuşmacının konuşmasında dinleyicilere sunacağı tartışmanın oluşturulması ya da biçimlendirilmesi olarak tanımlamıştır (Usluata, s.27). Aristo retoriği, belli bir durumda, elde var olan inandırma yollarını kullanma yetisi olarak tanımlamaktadır (Aristoteles, 2001, s.37). Aristo’nun klasikleşmiş çalışması “Rhetoric” (Hitabet) iknaya ilişkin ilk önemli çalışma olarak kabul görmektedir. Aristo, yıllar önce, bilimsel olarak günümüzde yeni yeni keşfedilmiş ve kanıtlanmış birçok önemli bilgiyi kaleme almış, iknada “konuşmacının kişiliğinin”, “hedefin özelliklerinin” ve “konuşmanın özelliklerinin” mesajın ikna gücü üzerindeki etkilerinden söz etmiştir (Demirtaş, 2004, s.74). Bu eserle Aristo, hem yaşadığı dönemde hem de daha sonraki dönemlerde etkili olmuştur. Aristo, “Retorik”te bir uygulayıcı olmaktan çok, bu konuya ilgi duyan bir sanatçıya yol göstermekte; retorik sanatının kurallarını, ilkelerini, amaçlarını anlatmaktadır. Retoriği bir mantık konusu olarak ele almaktadır (Yıldız, 2006, s.20). Bu eserde Aristo, dönemindeki bazı mahkeme savunmaları, meclis toplantıları ve övücü içerikteki halka açık toplantıları gözlemleyerek sözlü iletişime dayanan incelemeler yapmıştır. Bu incelemesinde, “ikna edici iletişimi” ele almıştır. İletişimin insanları etkileme ve ikna etmeye ilişkin yönleri üzerinde durmuştur (Paksoy ve Acar, 2000, s.14). Bir konuşma yapılırken inandırma yolları, dil ve konuşmanın bazı bölümlerinin uygun bir şekilde düzenlenmesine dikkat edilmesi gerektiğini önemle vurgulamaktadır (Aristoteles, 2001, s.165). 19 Aristo, Retorik’i üç kitap hâlinde hazırlamıştır. On beş bölümden oluşan birinci kitapta, retoriğin tanımı, amacı, çeşitleri, bu çeşitlerin özellikleri; ahlak, erdem, adalet, yönetim şekilleri ve sanata başvurmadan yapılan ikna yöntemleri anlatılmaktadır. Yirmi altı bölümden oluşan ikinci kitapta, kişiliği etkileyen öfke, korku, güven, soyluluk, erk vb. kavramlarla “örnek” ve “örtük tasım” olarak adlandırdığı iki genel inandırma tarzı anlatılmaktadır. On dokuz bölümden oluşan üçüncü kitapta, üslup konusu; edebî sanatların kullanımı, dilin doğru kullanılmasının önemi, üslubu etkili kullanmanın yolları, konuşmanın bölümleri gibi alt bölümlerle ele alınmaktadır (Aristoteles, 2001, s.20-212; Yıldız, 2006, s.20). Aristo, konuşmayı yardımcı olacak etkenleri artistik kanıtlar ve artistik olmayan kanıtlar olarak iki başlık altında ele almıştır. Konuşmacının “yaratım ve yönetim yeteneği”ne bağlı olan artistik kanıtları aralarında kesin bir sınır olmasa da üçe ayırmıştır (Yüksel, 1994, s.55): 1. Ethos: Konuşmacının dürüstlük, deneyim, mizah gücü gibi özelliklerinin olması ve bu özellikleriyle tanınması; giyimi, duruşu, hareketleri, konuşma şekli; dil kullanımı, kelime seçimi ve beden dili gibi özelliklerinin iknayı kolaylaştırdığını belirtmektedir. 2. Pathos: Fazilet, erdem olarak aktarılabilir. Daha çok hislerle ilgilidir. Zamanının fazilet içeriğini; adalet, sağduyu, cömertlik, cesaret, ölçülü olmak, hoşgörü, nezaket, akıllılık-bilgelik olarak açıklamaktadır. Bu kavramların, konuşmacının sahip olması gereken özellikler olduğunu belirtirken, ikna edilmek istenenin hislerinin bilinmesinin iknacının başarısını artıracağını ifade etmektedir. 3. Logos: Mantıkla ilgilidir. Aristo burada, iknacının dinleyicinin bilgiyi değerlendirmedeki mantık sürecini anlaması gerektiği üzerinde durur. Aristo’nun artistik olmayan kanıtlar olarak sunduğu olgu ise konuşmacının kontrolünde olmayan durumlar için geçerlidir (Aristoteles, 2001, s.97-161). Bu durumlar bugünkü iletişim modellerinde gürültü ve çevre olarak ifade edilmektedir. 20 Aristo’nun retorik adlı eserinde sunduğu iletişim modelinin üç temeli vardır: Konuşmacı (kaynak), konuşma (mesaj) ve dinleyici (alıcı). Bu iletişim modelinde mesajın konuşmacıdan dinleyiciye doğru tek yönlü bir akışı vardır. Şekil 1.2. İletişimde Aristo Modeli Konuşmacı (Kaynak) Konuşma (Mesaj) Dinleyici (Alıcı) Modelde (Tutar ve Yılmaz, 2003, s.108), sadece konuşmacının dinleyiciyi ikna ettiği üzerinde durulmuş, dinleyicinin de özellikle yüz yüze iletişimde çeşitli geri bildirimlerle konuşmacıyı etkileyeceği konusuna yer verilmemiştir. Aristo, iletişimi daha çok konuşmacı açısından ele almıştır. Konuşmacının insanları etkileme ve ikna etmede başarılı olabilmesi için, dinleyicileri ve iletişim ortamını doğru analiz etmesi ve buna uygun bir iletişim biçimi seçmesi gerektiğini belirtir. Aristo’ya göre konuşmacının kişisel karakteri ve özellikleri, dinleyicilerin uygun bir ruhsal durum içine sokulması ve konuşmada ikna edici yeterli, bilimsel olan ve olmayan kanıta yer verilmesi ikna edici bir iletişim için önemli etkenlerdir (Paksoy ve Acar, 2000, s.15). Aristo kanıtları mantıksal, duygusal ve ahlaki kanıtlar olarak üçe ayırmaktadır. Bu ayrım bugünkü ikna edici iletişimde de aynen geçerlidir. İletişimi, ikna edici iletişim şeklinde ele alan bir başka model de “Hovland Modeli”dir. b. Hovland Modeli Aristo’nun temel alınan ikna edici iletişim modelinden sonra modern ikna araştırmaları II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru başlamıştır. Amerika’daki Yale Üniversitesinde kurulan “İletişim ve Tutum Değişimi Programı” ikna edici iletişimin sosyal psikologlarca ele alındığı ilk araştırmaları içermektedir (Kağıtçıbaşı, 2005, s.176). Bu program, Amerikan askerlerinin I. Dünya Savaşı’nda Avrupa’da kazandığı başarıları Uzak Doğu’da da yüksek moralle devam ettirmeleri hususunda 21 onları ikna etme ve propaganda yollarının araştırılması amacıyla kurulmuştur (Paksoy ve Acar, 2000, s.16). Carl Hovland ve ekibi tarafından yürütülen çalışmaların etkisi büyük olmuştur. Bu araştırmaların özünü, tutum ve buna bağlı olarak davranış değiştirme amacıyla “Kim, neyi, kime, nasıl iletiyor?” sorusu oluşturmaktadır. Bu soru çerçevesinde ikna edici bir iletişimin gerçekleşmesini belirleyen dört faktör ele alınmıştır: 1. Mesajın kaynağına ait özellikler, 2. Mesajla (ileti) ilgili özellikler, 3. Alıcının (hedefin) özellikleri, 4. Ortamın özellikleri. Hovland Modeli’nde iletişim bir ikna eylemi olarak görülmüştür. “Mesajı öğrenme tezi” çerçevesinde yapılan araştırmaların temelini öğrenme kuramları oluşturmaktadır. Davranışçı yaklaşım açısından iletişim, tutum öğrenme veya değiştirme olarak ele alınmıştır. Hovland’a göre tutum değişimi, gönderilen mesaja dikkat etmek, mesajı anlamak ve mesajı kabul etmek süreçlerinden oluşur. Bunlardan birinin gerçekleşmesi diğerine bağlıdır. Mesaja dikkat edilmezse mesaj anlaşılmaz, anlaşılmazsa kabul edilmez (Kağıtçıbaşı, 2005, s.176). Hovland Modeli’nde iletişim sürecine alıcı (ikna edilmesi planlanan kişi) açısından yaklaşma eğilimi vardır. “Ön eğilim ve yatkınlık faktörleri” olarak ele alınan özelliklerde; alıcının geçmişteki deneyimleri sonucu oluşan ön fikir, tutum, değer ve inançları ile o kişinin genel ikna edilebilirlik özelliği yani iknaya yatkınlığı ele alınmaktadır (Paksoy ve Acar, 2000, s.17). Alıcının bu özellikleri, ikna etmeyi önemli ölçüde etkilemektedir. Ancak yine de bu modelde ikna edenin özellikleri ön plandadır. Hovland Modeli’nde ortaya konan kaynak, mesaj, alıcı ve ortama ait özellikler, daha sonra yapılan araştırmaların katkılarıyla geniş bir şekilde aşağıda verilmektedir. 22 c. Ayrıntılı İnceleme Olasılığı Modeli İkna edici iletişime ağırlıklı olarak alıcı yönüyle bakan bu model, R. E. Petty ve J. T. Cacioppo (1986) tarafından ele alınmıştır. “Ayrıntılı inceleme olasılığı” terimi, ikna edici bir iletişimle karşı karşıya kalan bir kimsenin, mesajın içindeki bilgiyi işleme olasılığı, yani dikkatlice analiz etme ve anlamaya çaba gösterme olasılığı anlamına gelir. Bu modelin ortaya koymaya çalıştığı iki temel nokta vardır: Birincisi, insanların ikna edici iletişimle karşılaştıkları zaman ne düşündükleri, ikincisi de oluşan bu düşüncelerin ve ilgili bilişsel süreçlerin insanların tutumlarını değiştirip değiştirmeyeceği, değiştiriyorsa ne ölçüde değiştireceğidir (Petty, Ostrom ve Brock, 1981; akt. Kağıtçıbaşı, 2005, s.176). İleri sürülen bu modelde alıcının ikna olması “merkezî” ve “çevresel” olmak üzere iki farklı yolla gerçekleşebilir. Merkezî yol, ikna edici iletişimle karşılaşan kişinin mesaja dikkat etmesi, mesajı değerlendirmesi, mesajın içeriğinin kendi düşüncesiyle örtüşüp örtüşmediğini kontrol etmesi ve buna göre tutum değişikliğinin gerçekleşmesini açıklamaktadır. Çevresel yol ise farkında olmadan maruz kalınan ikna edici iletişimle ilgilidir. Mesaja dikkat edilmese ve mesaj anlaşılmasa dahi, çok az bir bilişsel çabayla kaynağın (çekicilik, güvenilirlik vb.) veya mesajın (sunuş biçimi) bazı özelliklerinin etkisiyle ikna edici iletişim gerçekleşmiş olabilir (Kağıtçıbaşı, 2005, s.176). Bu modele göre ikna edici iletişim, alıcının (hedefin) ve iletilecek mesajın özelliğine göre düzenlenmelidir. Tutum ve davranış değiştirmeyi amaçlayan ikna edici iletişimle ilgili bu üç modelde temel olan birtakım ortak yönler vardır. Bunlar iletişimin gerçekleşmesi, etkili olması ve amacına ulaşmasını etkileyen unsurlardır. Kaynak, alıcı, mesaj ve kanala ait özellikler, ikna edici iletişimi doğrudan etkilemektedir. Buna geri bildirim ve ortamın özellikleri de eklenebilir. 23 1.2.2.4. İkna Edici İletişimin Ögeleri İletişim, “Kim, kime, neyi, neyle söylüyor?” sorularının cevaplanmasıyla da tarif edilmektedir. İkna süreci, genel iletişim sürecinin temel ögelerinden oluşur: Kaynak, alıcı, mesaj, kanal (Yüksel, 2003, s.78). Buna iletişimin diğer unsurları olan geri bildirim ve gürültüyü de eklemek gerekir. a. Kaynak İkna edici iletişimde kaynak, mesajı sunan ve iletişimi başlatan kişidir. İknanın gerçekleşmesinde kaynağın önemli bir yeri vardır. Kaynak, amacı doğrultusunda mesajı hazırlar, düzenler ve sunar. Bunun yanında kaynağın inandırıcı olabilmesi için birtakım özelliklere sahip olması gerekir. İkna etmek isteyen kaynak, öncelikle amacını net bir şekilde belirlemelidir. Bu amaç doğrultusunda hangi mesajları vereceğini planlaması ve bunları bir düzene sokması gerekir. Yapılan bu ön hazırlıktan sonra mesajını destekleyecek bilimsel, duygusal ve ahlaki kanıtlarını da amacına göre belirlemesi gerekmektedir. Bundan sonraki aşama ise mesajın sunumudur. Bunun için kaynağın, mesajı kodlama becerisi ön plana çıkmaktadır. Kişiler arası iletişimde daha çok sözlü ve sözsüz iletişim unsurları aracılığıyla mesaj kodlanır. Kaynağın ikna edici bir sunum yapmasında onun konuşma ve dinleme becerileri ile bunları destekleyen beden dili unsurlarını kullanma ve anlama becerisi önemli rol oynamaktadır. İkna edici iletişim, alıcının amaçları ilgi ve istekleri ile doğrudan ilgili değilse, alıcı kendisine sunulan tutumun geçerliliği hakkında mesajın içeriğinden çok kaynak değişkenini dikkate alarak karar vermektedir. Buna karşın ikna edici iletişim alıcıyı kişisel olarak yakından ilgilendiren bir konu hakkında ise alıcı, mesajın kimin tarafından söylendiğine değil, içeriğine bakmaktadır (Baysal, 1989, s.192). Mesajın hazırlanması ve sunulmasındaki becerisinin yanında kaynağın inandırıcılığını etkileyen birtakım hususlar vardır. Çok sayıda araştırma; mesajın, inanılırlığı yüksek kaynaklardan geldiğinde daha çok tutum değişimi olduğunu göstermektedir. Kaynağın cinsiyeti, dış görünüşü, yaşı, ırkı, ekonomik durumu, 24 eğitim seviyesi, sosyal statüsü, dış görünüşü gibi ilk bakışta ikna ile ilgisi görünmeyen bazı özellikler alıcının dikkat ve ilgisinin çekilmesinde rol oynamaktadır. Ancak bunlar ikna etmede tek başına yeterli değildir. Kaynağın istenilen amaca ulaşabilmesi için alıcıdan daha bilgili; bilinçli, çabuk kavrayabilen; isabetli teşhisler yapabilen; düşüncesini, hızlı, açık, kalıcı, etkili bir şekilde ifade edebilen; neyin önemli, neyin önemsiz, neyin doğru, neyin yanlış olduğuna çabuk karar verebilen beceri ve yeteneklere sahip olması gerekir (Karadoğan, 2003, s.250; Küçükkurt ve Can, 1988, 23-35). İnandırıcılık; temelde alanında uzman olma ve güvenilirlikle ilgilidir (Kağıtçıbaşı, 2005, s.184; Muallimoğlu, 2005, s.506). Alıcı veya alıcıların kaynağa güvenmesi, alanında uzman olmanın sağladığı prestij ve inanç, ikna etmede önemli etkenlerdir. Karadoğan (2003), kişiler arası iletişimde güven ve ikna konulu araştırmasında, bir kişinin ikna edebilir olması için; güvenilir ve tutarlı olması, yalan söylememesi, bilgili olması, beden dilini iyi kullanıyor olması ve tanınmış biri olmasının gerekli unsurlar olduğu sonucuna ulaşmıştır. Güvenilirliği sağlayan gerekli unsurlar ise; dürüst olmak, tutarlı olmak, dedikodu yapmamak, kendine güvenmek, yardımsever, açık sözlü, birikimli ve uyumlu olmak olarak tespit edilmiştir. Kaynağın bir diğer etkileyici özelliği de empati kurabilmesidir. Empati, kişinin kendisini başkasının yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmasıdır. Empati kurmanın karşı taraf üzerinde etki sağlayabilmesi için onun durumunu anladığını ona yansıtmak gerekir. Empati becerisi gelişmiş insanlar, başkaları tarafından sevilir, kabul edilir ve onaylanırlar. Sevilen, beğenilen ve kabul edilen kaynaklar, ikna edici iletişimde etki sağlama hususunda daha avantajlıdırlar. Öğretmen öğrenci iletişiminde esas kaynak öğretmendir. Öğretmenin yukarıda belirtilen özelliklere sahip olması, onların bu iletişimdeki etkililiğini ve inandırıcılığını artırmaktadır. Öğretmen öğrenci iletişiminde öğretmenin ikna etme becerisini sağlayacak unsurlara “Bulgu ve Yorumlar” bölümünde ayrıntılı olarak yer verilmektedir. Bu unsurların ikna edici iletişim ve eğitim açısından gerekliliği vurgulanmaktadır. 25 b. Alıcı İkna edici iletişimde alıcı, kaynağın ikna için oluşturduğu mesajı bir araç vasıtasıyla alan kişi veya kişilerdir. İnsanlar, kendi ilgi alanlarına, görüşlerine ve tutumlarına uygun bilgileri ve yaklaşımları daha kolay benimser ve öğrenir (Hogan ve Speakman, 2007, s.23). Bu yüzden öncelikle ikna edilmek istenen kişilerin yani hedef kitlenin ele alınacak konu hakkındaki ilgi, bilgi ve tutumları öğrenilmelidir (Kirschner, 1994, s.98). Hedef kitleyle ilgili bu bilgiler doğrultusunda konuşma, sunum ve çalışmalara yön verilir. Hedef kitlenin beklenen davranışlara olumsuz tavır alması, direnç göstermesi önlenebilir. Alıcının karşı tutumları iknayı güçleştirir. Başkalarından alınan mesaj, davranış oluşturmada önemli bir etken olsa da bu mesajın alıcı tarafından yorumlanıp yeniden anlamlandırılması davranış oluşumu açısından çok daha önemlidir. Mesajı alan kişi onu yorumlayarak önceki yaşamıyla ilgili bilgi ve deneyimlerine başvurur, yeni davranışını buna göre oluşturur (Bıçakçı, 1998, s.90). Alıcının bazı özellikleri kolay ikna olup olmamasını belirler. Alıcının ikna edici iletişimin doğrudan kendine yönelmediğine, hatta onunla tesadüfen karşılaştığına inanması, iknanın etkinliğini artırmaktadır. Alıcının, kendi tutumuna bağlı olma derecesi, tutumunu önemsemesi, ikna edici iletiyi kabul ve reddetmesinde rol oynamaktadır. Alıcının verilmek istenen mesajla ilgili ön bilgileri de iknanın gerçekleşme düzeyini belirlemektedir. Alıcının kişilik özellikleri ile ikna arasında doğrudan bir ilişki vardır. Alıcıların duygusal veya mantıksal kanıtlardan etkilenme durumu aynı değildir. Alıcının bu yöndeki ağır basan özelliği ikna olmada öne çıkmaktadır. Kendine güveni az olan insanlar daha kolay ikna olabilmektedir. İkna ile zekâ arasında çok net olmasa da, zekâ seviyesi yüksek olanların daha kolay ikna edildiği yönünde bulgular mevcuttur. Kadınların erkeklere oranla daha kolay ikna edilebilir oldukları ve sosyal etkiye daha fazla uyum gösterdiği yönünde araştırma bulguları mevcuttur (Yüksel, 1994, s.73; Baysal, 1989, s.197; İnceoğlu, 1993, s.126). 26 İknada alıcının özellikleri ikna edici açısından önem taşımaktadır. Çünkü ikna etme çabasındaki kişinin başarısı bu özelliklere uygun mesajlar sunabilmesine bağlıdır. Bu sebeple kaynağın alıcıya ait özellikleri önceden bilmesi ikna gücünü artıracaktır. Eğitimde bir iletişim ögesi olarak alıcı durumundakiler öğrencilerdir. Öğretmenlerin öğrencilerini yakından tanıması, tanımak için değişik çalışmalar yapması, hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıracaktır. c. Mesaj: Mesaj, kaynak tarafından alıcı üzerinde etki uyandırması amacıyla oluşturulan işaretler toplamıdır. Mesaj kavramı, kaynağın neleri kodladığına ve iletişimin içeriğine konu olan husustur. Hedefe iletilmek istenen bilgi ve fikirler mesajı meydana getirir (Güz, 1998, s.200). Mesaj ikna edici iletişimin en önemli ögelerinden biridir. Çünkü kaynakla alıcı arasında köprü görevindedir. Mesaj, kaynağın sahip olduğu bilgi ve düşüncelerin kodlanıp yapılandırılmasıyla meydana gelir. Mesajın kodlanması, insanların kullandığı iletişim araçları vasıtasıyla oluşur. Dolayısıyla bu vasıta mesajın yapılandırılmasında etkilidir. Kişiler arası iletişimde en çok kullanılan mesaj kodlama sistemi dildir. Bunun yanında beden diline ait jest, mimik, bakış (göz) gibi araçlar da mesajın oluşmasında, kodlanmasında ve iletilmesinde etkilidir. Mesajın oluşturulması ve ifade edilmesinde, ses, konuşma, yazma, beden dili unsurları, resimler, işaretler, rakamlar kullanılabilir (Özen, 2001, s.97). Mesajı kodlama şekli iletişimin kalitesini ve başarısını belirler. Daha açık bir ifadeyle insanların dili kullanabilme becerisi, aktarmak istediklerini dil vasıtasıyla oluşturma ve yapılandırabilme yetisi, ikna etme kabiliyetini de doğrudan etkilemektedir. Bunun yanında alıcının da dili kullanma becerisi iletilen mesajın anlaşılması açısından bir o kadar önemlidir. Mesajın meydana getirilmesinde kullanılan simgeler, hem kaynak hem de alıcı için aynı şeyi ifade edecek ortak simgeler olmalıdır. İkna edici mesaj, ikna edilecek kişilerin bildiği ve seviyesine uygun kodlar (dil) kullanıldığında çok daha başarılı olur. Karşıdaki kişinin bildiği, kullandığı dili kullanma, iknanın çok önemli özelliklerindendir. Birçok iletişimde 27 kaynağın ve alıcının aynı mesajdan çıkardıkları anlam farklı olabilir. Bu durum yanlış anlaşılmaya neden olur ve dolayısıyla ikna edici iletişimin amacına ulaşmasını engeller (Jamieson, 1996, s.97-98). Mesaj, kaynaktan alıcıya gönderildiği gibi geri bildirim durumunda alıcıdan kaynağa doğru yönelir. Bu durumda ikna etme amacındaki kişinin karşısındaki kişinin kullandığı kodlama sistemini de bilmesi gerekir. Mesaj, dil veya beden dili ile ifade edilirken kültüre göre farklılıklar oluşur. Bir kültüre ait bireyler için olumlu olan bir kavram başka kültürde olumsuz bir durum ifade edebilir. Bunun en iyi örnekleri beden dilinde kendini gösterir. Mesajın oluşturulması ve ifade edilmesiyle ilgili bu özelliklerin yanında mesajın içeriği ile ilgili özellikler de ikna edici iletişimi etkilemektedir. Bununla ilgili olarak Cüceloğlu (1993, s.522), mesajın; - Alıcının ilk tutumundan ancak orta derecede farklı olması, - Konunun hem lehinde hem de aleyhinde bilgi içermesi, - Alıcıyı davranışa itecek istek ya da orta derecede korku gibi duygu ve heyecanlar yaratması, - Alıcının beklenen davranışı sergilerken ne yapması gerektiği hususunda açıklayıcı bilgi ve tarifler vermesi, durumunda ikna edici iletişimin daha etkili olacağını bildirmektedir. Mesajın tekrar edilmesi de ikna sürecinde çok etkili olmaktadır. Öncelikle aynı mesajı birkaç defa tekrar etmek, karşıdaki kişiye ulaşmış olma şansını artırmakta; onun, dikkatini mesaja odaklamasını sağlamaktadır. Tekrar etmek, mesajı genellikle somut ve belirgin kılarak onun etkililiğini artırmaktadır (Lazar, 2001, s.69). Eğitimde öğretmen mesaj oluşturma ve aktarmada, konuşma ve buna eşlik eden beden dilini kullanır. Aynı zamanda geri bildirim alma ve karşılıklı konuşmalarda beden dilini ve dinleme becerisini, anlamada kullanır. Araştırmada, ikna edici iletişimin bir parçası olarak konuşma ve dinleme becerileri ile beden 28 diliyle ifade ve beden dilini anlama becerilerine geniş bir yer ayrılmıştır. Çünkü bu beceriler ikna edici iletişimin oluşturulması ve sunulması açısından çok önemlidir. Eğitimde ikna edici iletişimde kullanılacak bu beceriler “Bulgu ve Yorumlar” bölümünde hem bir bütün olarak hem de unsurları açısından ayrı ayrı ele alınmıştır. Bunların ikna edici iletişimdeki yeri ve eğitim iletişimindeki önemi literatürden faydalanılarak açıklanmıştır. ç. Kanal Genel iletişimde olduğu gibi ikna edici iletişimde de kanal, mesajı hedefe aktaran araçtır. Kanalın ikna ile ilgisi daha çok kitle iletişimde kendisini göstermektedir. Yüz yüze iletişimde kanal çoğunlukla ses dalgaları ve bedendir. Ancak kitle iletişiminden farklı olarak yüz yüze iletişimde ses ve beden dili unsurları aynı zamanda mesajın kodlanmasında da yer almaktadır. Dolayısıyla mesajla ilgili özellikler burada da geçerlidir. Eğitimde kanal, oluşturulan mesajların aktarılmasındaki unsurlardır. Bunun en başında sözlü ve sözsüz iletişim gelmektedir. Ayrıca, ders kitabı ve eğitim teknolojilerinin sunduğu değişik araçlar da mesaj aktarımında kanal olarak kullanılmaktadır. d. Geri Bildirim (Dönüt) İletişimle ilgili pek çok modelde geri bildirimi içeren bir sarmal sistem vardır. Bu, iletişime “karşılıklı olma” özelliği katar. Genel olarak bu kavram, kaynağın mesaj vermek istediği alıcının mesajı alıp almadığı, almışsa tepkisinin ne olduğu hakkında bilgi temin ettiği süreci ifade etmektedir. Böyle bir bilgi, devam eden ve devam edecek olan iletişim davranışını gözden geçirme veya değiştirmeye yardım edebilir. Yüz yüze iletişimde geri bildirim almak isteyen bireyler bunu, soru sorma, tekrar edilmesini isteme, jest ve mimiklerden yararlanma vb. şekillerde gerçekleştirebilirler (Mcquail ve Windahl, 1993, s.6). İkna edici iletişimde geri bildirim almak alıcıların iknası açısından önemlidir. Eğitimde öğretim ortamında geri bildirim, daha çok mesaj aktarımı esnasında veya sonucunda öğrencilerden alınan tepkileri ifade etmektedir. Eğitimde geri 29 bildirim alma, ikna edici iletişim ve eğitimin hedeflerine ulaşma açısından son derece önemlidir. Öğretmenin geri bildirim almaya özen göstermesi ve bu yönde çaba sarf etmesi, hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığını tespit etmek açısından gereklidir. Aynı zamanda ders esnasında öğrencinin sözsüz ve sözlü tepkilerinden yararlanılarak alınacak geri bildirim, öğrenci dikkat ve ilgisinin belirlenmesine yarayacaktır. Bu yolla, öğretmen mesajlarında ve mesaj sunumunda değişikliğe gidebilir. e. Ortam İkna edici iletişim sürecinde mesaj (ileti) kabul koşulları çok önemlidir. Gürültülü bir yer, arkadaş topluluğu veya dost olmayan bir grubun varlığı, gönderilen mesajın kabulünü etkileyen faktörlerdir (Lazar, 2001, s.69). Mesajın karşı tarafa iletilmesi esnasında dışarıdan kaynaklanan gürültü, mesajın anlaşılamamasına, bozulmasına veya yanlış anlaşılmasına sebep olmaktadır. Sonuçta mesaj, belirginliğini yitirmektedir. Bu da iletişimdeki başarısızlığın ifadesidir. Eğitimde gürültü faktörü önemli bir iletişim engelidir. Bir ders ortamında gürültü iki kaynaktan ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi sınıfın içinde oluşan gürültüdür. Bu genellikle kalabalık sınıflarda öğrencilerden kaynaklanmaktadır. Sınıf kontrolü de sağlanamadığında içeride oluşan bu gürültü sağlıklı iletişim için bir engel oluşturmaktadır. Öğretmen bu tür gürültünün önüne geçebilir, en azından daha az olmasını sağlayabilir. Öğretmenin bunu sağlayabilmesinin bir yolu da saygınlığı ile öğrenci üzerinde etkili olmasıdır. Ders ortamını etkileyen ikinci gürültü kaynağı sınıfın dışında oluşan gürültüdür. Bu genellikle okuldaki diğer öğrencilerden veya okul çevresinden gelen gürültülerdir. Sebebi ne olursa olsun, ders ortamına yansıyan gürültü, sınıf içi iletişimi olumsuz etkilemekte, öğretmenin gönderdiği mesajların zayıflamasına neden olmaktadır. Bu alt bölümde ikna edici iletişimin ögelerine ait, etkileri kanıtlanmış özellikler üzerinde durulmuştur. Belirtilen bu özellikler hem teker teker hem de birbiri ile etkileşim içinde iknanın etkililik derecesini belirler. Kişiler arası iletişimde bu ögelerin ortak noktası, iletişimi sağlayan unsur olarak dildir. Dilin ikna edici iletişimdeki yerini araştırmanın sınırları çerçevesinde belirtmek gerekir. 30 1.2.2.5. İkna ve Dil İletişimde dil, mesaj ve kanalla daha çok ilgili olmak üzere diğer süreçlerde de etkili bir unsurdur. Hatta bazı tanımlar iknayı dilin bir alt becerisi olan konuşma çerçevesinde ele almaktadır. Değişik uygulama alanlarında (kitle iletişimi, pazarlama, halkla ilişkiler vb.) iknanın kullanılmasına yönelik çalışmalar da konuşma, dinleme ve beden dili üzerinde durmakta, bunlara yönelik uygulama örnekleri vermektedir. Kişiler arası her iletişimin bir amacı veya amaçları vardır ve karşıdaki kişide bir etki oluşturur. Bu amaçla iletişim kuran herkes iletişimi daha etkin kılmak için dilin sağladığı her türlü yola başvurur. Dil, iletişimi, düşünceyi, bilginin algılanmasını ve temsil edilmesini de içeren birçok insan faaliyeti için önemlidir (Solso, 2007, s.418). İnsan iletişimindeki farklı ilişki kurma biçimlerinin en önemli kısmı dil ile sağlanır (Jamieson, 1996, s.100). Buna ikna edici iletişim de dâhildir. İknanın başarısındaki temel etken dildir. Ancak bunun yanında iknada otorite, sevgi, saygı, güç gibi unsurların da etkisi vardır. Dil; yapısı, düşünceyle doğrudan ilişkisi, mesajı şekillendirme gibi özellikleriyle çok etkili bir araçtır. Bu araçla en küçük şeyler bile çok farklı yollarla ifade edilebilir. İnsanlar dili kendi özelliklerine, amaçlarına, becerilerine göre farklılaştırabilir ve kullanır. İnsanın günlük yaşamdaki çoğu ilişkisindeki başarısı, dili kullanabilme becerisine bağlıdır. Dil, kişinin hem dünyayı yorumlamasına yardımcı olur hem içerdiği güçle kişinin dünyaya bakış açısını etkiler hem de diğer insanlarla olan ilişkilerini yönetmede ona yardımcı olur. İnsan dünyaya yaklaşımını ve tutumunu, cümlelerle, kelimelerle, seslerle ve beden diliyle açıklar (Mulholland, 1994, s.xviii). İknanın en önemli ve etkili silahı dili bilinçli ve yerli yerinde kullanmaktır. Dili bilinçli kullanmak, doğru zamanda doğru olanı söylemek ve gerektiğinde de dinlemeyi bilmek anlamına gelir. Dili yerli yerinde kullanmak ise, hissedilenleri her zaman ve her yerde söylemek yerine; gerçekten düşünerek, hedefe ulaştırılacağına inanılan ve ona uygun bir biçimde ifade etmek demektir (Kirschner, 1994, s.267). Doğru şeyleri doğru biçimde ve doğru zamanda söylemek, ne zaman 31 konuşulmayacağını bilmek, karşıdaki kişinin söylediklerini çok dikkatli bir şekilde dinlemek (Fowler, 1997, s.29) ve dinlenildiğini ona hissettirmek ikna etme becerisinin temel özellikleridir. Konuşma ve dinleme olarak gruplandırılan bu beceriler birer dil sanatıdır. Konuşma, dinleme ve yazma becerileri vasıtasıyla ikna sağlanabilir. Yazma becerisi; oluşturulma, kullanılan argümanlar, kullanım alanları ve anlaşılma yönleriyle konuşma ve dinlemeden ayrılır. Günlük etkileşimler, konuşma, dinleme ve beden dili aracılığıyla gerçekleşir (Lazar, 2001, s.54). Bu yönüyle ikna edici iletişimde de konuşma, dinleme ve beden dilinin yeri çok önemlidir. Verilen mesajda etkin olabilmek için iyi hazırlanarak, tutarlı ve ayrıntılı bir konuşma yapmak gerekir. Konuşan kişi alanında yeterli değilse, konuşmasına iyi hazırlanmamışsa, konuşmasını iyi takdim edemezse, dinleyicinin tutumunda istenilenin aksine bir değişme olur (Cüceloğlu, 2002, s.522). İnsanların düşünce biçimini değiştirmede, onları belirli amaçlar doğrultusunda harekete geçirmede en etkili araçlardan biri, konuşmada doğru kelimeleri kullanabilmektir. Doğru zamanda kullanılan doğru kelimeler zihinleri ve yaşamları değiştirebilir (Hogan ve Speakman, 2007, s.19). İkna edici iletişimde, cümle kurma, kelime seçimi, sesten yararlanma, vurgu ve tonlamayı kullanma gibi konuşmayla ilgili özellikler öne çıkmaktadır. Bunun yanında dilin mesaj oluşumu ve yapılandırılmasındaki rolünün etkisiyle de dille yapılan tekrar etme, soru sorma, cevap verme, geri bildirim alma, hitap, selam, ben dili kullanımı gibi etkinlikler de konuşmayla birlikte ele alınmaktadır. Yine konuşmayı desteklemek amacıyla kullanılan araçlar da konuşma çerçevesinde değerlendirilmektedir. Etkili dinleme ve dinlenileni yansıtma, karşıdakinin sözünü kesmeme, onun konuşması için fırsat verme gibi özellikler ikna edici iletişimde dinleme becerisinin özellikleri olarak kabul edilmektedir (Jamieson, 1996, s.100-129; Mulholland, 1994; Tuncay, s.57-70; Hale ve Whitlam, 1997, s.229; Fowler, 1997, s.29; Tutar ve Yılmaz, 2003, s.52-72). 32 İknada etkili rol oynayan konuşma ve dinleme becerilerinden anlatma ve anlamanın bir parçası olan beden dilini de ayırmamak gerekir. Başarılı bir konuşma için kişinin doğal vücut hareketlerini çok iyi tanıması ve bunu konuşması sırasında aynı doğallık içinde kullanması, konuşmaya ikna edicilik kazandıracak ve konuşmayı ilgi çekici hâle getirecektir. Bunların yanında sözlü dilin anlatamadığı bazı soyut kavramları beden dili ile ifade edebilecektir. Yapılan araştırmalarda, bir konuşmacının beden dili adı verilen tutum ve hareketlerini sözlerine katarak konuşmasının, kişilerin iknasında, mesajın daha etkili hâle getirilmesinde büyük önemi olduğu ortaya çıkmıştır (Yalçın, 2006, s.138-139). Beden dilini sadece anlatma olarak ele almamak gerekir. Beden dili aynı zamanda anlamanın da önemli bir parçasıdır. İkna sürecinde karşıdakinin sözsüz tepkileri ve sözlü geri bildirimlerine eşlik eden beden dili, kaynak açısından önemli verilerdir. Eğitimde de en çok kullanılan dil becerileri konuşma, dinleme ve bunlara eşlik eden beden dilidir. Bu sebeple araştırma, konuşma ve dinleme becerileri yoluyla ikna etmeyle sınırlandırılmıştır. Araştırmanın önemli bir bölümü de konuşma, dinleme ve beden diline ayrılmıştır. Öğretmen öğrenci iletişiminde bu becerilere ait alt unsurlar belirlenerek öğretmenlerin bunları sergileme düzeylerine bakılmıştır. Bulguların daha rahat anlaşılması için bu alt unsurlar, ikna edici iletişim ve öğretmen öğrenci iletişimindeki yeri ve önemi belirtilerek geniş bir şekilde “Bulgu ve Yorumlar” bölümünde açıklanmaktadır. 1.2.2.6. İkna Basamakları İkna edici iletişim bir süreçten geçerek amacın gerçekleştirilmesini sağlar. İknanın bu şekilde bir sürece bağlanmasının kaynağı, iknanın davranış değiştirme amacında olmasıdır. Bu temel süreç, Davranış Değişim Kuramı’nda “Dikkat, Kavrama, Kabul, Saklama, Davranış” bölümleriyle ortaya konmaktadır. Bu kurama göre, belirtilen unsurlar ikna edici iletişimin değiştirilmeyen unsurlarından olan bağımlı değişkenlerdir (Baysal, 1989, s.190). Bağımlı değişkenler, ikna edici iletişimin alıcıda yarattığı tepkilerdir. Ancak bunu sadece alıcıya bağlamak iletişimin 33 mantığına ters düşmektedir. Bunlar, hem alıcıyı hem de doğal olarak kaynağı ilgilendirmektedir. Çünkü kaynak, iletişimi başlatan ve düzenleyen unsurdur. Belirtilen unsurlar, günümüzde kişiler arası iletişim ekseninde daha yalın bir kullanımla dört faktörle ele alınmaktadır. Bunlar, “Dikkat, İlgi, İstek ve Davranış” basamaklarından oluşur (Türkkan, 2000, s.97; Kaya, 2003, s.269). Bu ikna basamakları, her iletişimde aynı derecede gerçekleştirilemez. Bir mesaj ilk iki aşamada etkili, ancak diğer aşamalarda etkisiz olabilir. Bir mesajın her aşamada başarılı olması, bir sonraki aşamada başarısını garantilemez. Ancak, ikna edici iletişimin başarıya ulaşması bu süreçlerden tümüyle geçmesine bağlıdır. Bu basamaklar üzerinde ayrı ayrı durmakta yarar vardır. a. Dikkat İkna edici iletişimin ilk aşaması dikkat çekmeyle gerçekleşir. Eğer mesaj, alıcının dikkatini çekecek şekilde verilmezse iletişim zaten istenilen yönde başlamamış olur. Dikkat çekici unsurların mesajın içeriğine uygun olması önemlidir. Aksi takdirde ilgi mesaja değil, dikkat çekici unsurlara kaymaktadır. Gagne, “bilgiyi işleme modeli”ne dayalı olarak oluşturduğu etkili öğretim kuramında öğrenme aşamalarını belirlemiş, bu aşamalarda kullanılacak öğretim etkinliklerinin ilk sırasına “dikkat çekme”yi almıştır. Genel olarak dikkat, ani uyarıcı değişiklikleriyle sağlanabilir. Öğretmenin ses tonundaki alçalma, yükselme ve vurgular; el çırpma; öğrenciye adıyla hitap etme vb. davranışlar, dikkat çekmede kullanılan uyarıcılar arasındadır. Ayrıca, dersin başında konuyla ilgili öykü, fıkra anlatma; film izlettirme; ses kasetleri dinletme; tablo, grafik, harita vb. gösterme dikkat çekmede ve yeni bir öğretim etkinliğine geçmeye hazırlamada kullanılan yol ve araçlardır. Konunun veya dersin belli bir noktasında dikkat çekmede ise, öğretmenin vereceği “Bu nokta çok önemli.”, “Resmi dikkatle inceleyin.” gibi sözel uyarıcılar dikkat çekmede sıkça başvurulan yollardır (Senemoğlu, 1997, s.467). 34 b. İlgi İletilmek istenenin, alıcının ilgi alanına giren bir mesaj olduğu anlatılmalı ve bu alıcı tarafından anlaşılmalıdır. Genelde dikkat çekildikten sonra ilgi de uyandırılabilmektedir. İnsanların hayatını, geleceğini ilgilendiren; ihtiyaçlarına hitap eden her konu ilgi çeker. İlgi çekmek için öncelikle mesajı anlaşılır bir şekilde sunmak gerekir. Mesaj anlaşılmışsa ve bir ihtiyaca yönelikse alıcının ilgisini çekmede önemli bir adım atılmış olur. Doğru ve özenle seçilmiş kelimeler ve sorular aracılığıyla alıcının beklenen, hedeflenen davranışa ulaşması durumunda kazanacaklarını belirtmek, elde edeceklerini hayal etmelerini sağlamak; ikna edilmek istenen kişileri hedefler doğrultusunda harekete geçirecektir. c. İstek Dikkat ve ilgi çeken mesaj alıcıda istek uyandırmalıdır. İsteğin uyandırılmasında mesajın sunulma şekli önemlidir. Alıcı, mesaj yoluyla verileni benimser, sunulanı kabul etme aşamasındadır. Bu, ikna için önemli bir adımdır. Alıcı, mesajın vermek istediğini kabul etmezse, bir sonraki beklenen adım olan harekete geçme gerçekleşmeyecektir. Eğitimde ilgi ve isteğin sağlanmasında motive edici teknikler önemli başarı sağlamaktadır. İnsanları motive eden ve harekete geçiren noktalar tespit edildiğinde başarılı bir ikna için en önemli adımlardan biri atılmış olur. Bu bilgi sayesinde düşünceler, bilgiler, istekler, karşı tarafın rahatlıkla anlayabileceği ve direnç göstermeden kabulleneceği bir şekle sokulabilir. Bu yolla karşı taraftaki insanlar sizi kendine yakın hisseder. Duyguların, anlamların ve anlayışların bütünleştiği bir ortam, karşı tarafı kaynağın taleplerine uyum göstermeye yönlendirir (Hogan ve Speakman, 2007, s.19). Bu durum amaçlara ulaşmayı sağlar. Tutum değişimi, bireyin gönüllü olarak ve isteyerek katılması durumunda iyi sonuç verir. Bu sebeple ikna edici iletişimde istek uyandırmak önemli bir aşamadır. ç. Hareket (Davranış) Harekete geçirme, iknanın hedefi olan davranış sergileme aşamasıdır. Bu aşamada alıcıdan hareket kararı vermesi veya harekete geçmesi beklenmektedir. Bu, 35 ikna edici iletişimin beklenen sonucudur. Eğer alıcı istenilen, beklenilen yönde harekete geçmemişse ikna edici iletişim gerçekleşmemiş sayılır. İknada harekete geçirme, istek aşamasıyla çok ilgilidir. Alıcı isteyerek davranış sergilemeye başlarsa bu davranış değişikliği daha kalıcı olur. Eğitimde harekete geçirme zorla yapılırsa, örneğin bir konunun araştırılması, ödevlerin yapılması değişik korku unsurlarıyla sağlanırsa bu davranışın kalıcı olması beklenemez. Harekete geçirme; anlatılan konuyla ilgili, öğrencinin aklında o konuyu merak etmesini sağlayacak noktalar bırakma; öğrencinin alıştırma ve ödevleri yapmaya istekli olmasını sağlayarak gerçekleştirilebilir. Eğitimde bir ders sürecinde ikna edici iletişimin uygulanması, bu basamakların gerçekleştirilmesine yöneliktir. Araştırmada öğretmenlerin dikkat çekme, ilgi ve istek uyandırma, nihayetinde öğrencinin davranış kazanmasını sağlamada uyguladıkları teknikler üzerinde durulmuştur. Bunlar “Bulgu ve Yorumlar” bölümünde ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır. İkna; iletişim, özellikle de dil becerileri aracılığıyla uygulanan ikna teknikleriyle gerçekleşir. Teknikler, ikna basamaklarına, amaca ve kullanılan alana göre farklılıklar gösterir. Bu farklılıklarına rağmen, ikna edici tekniklerin temelinde insana ait psikolojik bazı faktörler yatmaktadır. 1.2.2.7. İkna Tekniklerinin Psikolojik Temelleri İnsanı değiştirebilmek için önce onu anlamak gerekir. İnsanı anlamak ise psikoloji biliminin görevidir. Psikoloji, davranışı ve davranışın altında yatan süreçleri bilimsel olarak inceleyen çalışma alanıdır. Cialdini, Türkçeye İknanın Psikolojisi (2006) ve İnsanları Etkileme Yolları (2001), adlarıyla çevrilen eserinde, insan davranışını yönlendiren temel psikolojik ilkeleri, yani bir kişinin başka birisinin isteklerine evet demesine neden olan etmenleri araştırmış, uyma psikolojisini sağlayan ikna tekniklerini ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Katılımcı gözlem yoluyla satış elamanları, bağış toplayıcılar, emlakçılar, reklamcılar gibi, insanları etkileyerek 36 iş yapan insanları incelemiştir. Üç yıl süren araştırmayı, davranış bilimleri ve hayvanlar üzerine yapılan (etoloji) çalışmaların verileriyle desteklemiştir. Profesyonel etkileyicilerin kullandıkları binlerce taktiği, altı temel kategoride toplamıştır: Karşılıkta Bulunma, Tutarlılık (Adanmışlık), Toplumsal Kanıt, Sevgi, Otorite, Kıtlık (Azlık). Bu kategorilerin her birinin altında insan davranışını yönlendiren temel bir psikolojik ilke yatmaktadır. Lazar (2001, s.104), insanın aynı uyarılara benzer tepkiler veren tek biçimli bir doğaya sahipmiş gibi düşünüldüğünü, bunun Pavlov’un etki-tepki yani, koşullu refleks kuramına dayandığını belirtmektedir. Davranış bilimlerine dayanan bu ilkeler insan davranışını yöneterek uyma taktiklerine, sahip oldukları gücü kazandırmaktadır (Cialdini, 2001, s.16; 2006, s.14). Bu prensipler, insanlarda otomatik olarak, düşünmeden kabullenme hâli, yani evet deme isteği oluşturmaktadır. Dünyadaki hızlı gelişme nedeniyle büyük bir bilgi patlaması yaşanmakta, seçenek ve alternatifler hızla artmaktadır. İnsanlar bu hız ve alternatifler içinde yeterince araştırmadan, çözümlemeden karar verme ve kabullenme durumunda kalmaktadır. Modern yaşamın durmadan artan hızı ve bilgi baskısı, bu düşünmeden, kestirme yoldan kabullenmeyi gelecekte daha da etkili kılacaktır. Dolayısıyla insanların, otomatik etkinin faydalarından yararlanmak ve zararlarından sakınmak için bunun nasıl oluştuğunu ve nedenlerini bilmesi giderek artan bir önem kazanacaktır (Cialdini, 2001, s.413; 2006, s.15). Bu kestirme yoldan kabullenme durumundan, işleri etkilemek, ikna etmek olan insanlar yararlanmaktadır. İsteklerini etkileme unsurlarından biriyle sunan kişiler daha başarılı olmak eğilimindedirler. Belirtilen etkiye maruz kalanlar açısından bu durum her zaman kötü olarak yorumlanamaz (Cialdini, 2001, s.414). İşi insanları eğitmek, onlarda eğitimin ve toplumun kabullerine uygun davranışlar oluşturmak olan öğretmenler de bu etkileme unsurlarından yararlanabilir. Kaynağını toplumsal kabuller ve kültürden alan etkileme unsurları şöyledir: 37 a. Karşılıkta Bulunma (Karşılıklılık) İyiliğe karşı iyilikte bulunmaya dayanır. Önce iyilik yapan, karşısındakinin borçlanma hissine kapılmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla ondan en azından eş değerde veya daha fazla bir karşılık beklemektedir. Cialdini, karşılıkta bulunmayla ilgili bir araştırmayı nakletmektedir: Bir profesör, hiç tanışmadıkları bazı kişilere adreslerini tespit ederek yeni yıl kartları gönderiyor. Bu kartları alanların çoğu, profesörü hiç tanımasalar da karşılıkta bulunma psikolojisine uyup otomatik olarak karta yanıt veriyorlar. Ortaya çıkan bu durum, insanların doğasında olan karşılıkta bulunmanın ne kadar etkili olduğunu göstermektedir. İlk başta etik değil gibi görünen bu etki ilkesi, toplum için yararlı değişik türden sürekli ilişkileri, etkileşimleri mümkün hâle getirmektedir (Cialdini, 2001, s.48, 97). Bu ilke eğitimde uyguladığında günümüzde öğrenciler tarafından ortaya konan pek çok olumsuz davranışın önüne geçilebilir. Öğrencisine ilgi ve sevgiyle yaklaşan, hitabında bunları yansıtan öğretmenin öğrencileri de kendilerini aynı yönde davranışlar sergileme yönünde borçlu hissedecektir. Türk kültüründeki iyilik kavramının çok geniş kullanım alanı, bu ilkeden toplumun daha da iyiye götürülmesi için yararlanmada büyük bir imkân sağlamaktadır. b. Tutarlılık (Adanmışlık) Sözler, tutumlar ve davranışlar arasında uyum, tutarlılık ve bağlılık olarak adlandırılmaktadır. Psikologlar, çoğu insanda bu üç unsur arasında tutarlılık eğilimi olduğunu bildirmektedir. Tutarlılık üç kaynaktan beslenmektedir: Birincisi, iyi yöndeki kişisel tutarlılık toplum tarafından hoş karşılanır, bu yönde tavır sergileyen insanlar toplumda değer görür. İkincisi, tutarlı davranışlar günlük yaşama bir standart getirerek olumlu katkılar sağlar. Üçüncüsü, günümüzün hızlı ve karmaşık yaşamında tutarlılık insanı rahatlatır, sıkıntılarını azaltır (Cialdini, 2001, s.175). Tutarlılık ilkesinin bilincinde olan kaynaklar, karşısındakini ikna etmek için bu ilkeye ve duruma uygun değişik teknikler kullanabilirler. İnsanlar genelde tutarsızlıklardan hoşlanmazlar. Kendisine iletilen mesajların kişinin davranışlarıyla veya beklentileriyle ters düşmesi bir tutarsızlık ortaya çıkarır. İkna etme amacındaki kişiler, karşısındakilerin tutarlılıklarına uygun mesajlar düzenleyerek iknada başarı 38 elde edebilirler. İkna etme amacı güden kişiler bunun yanında, ön araştırmalar yoluyla kişinin tutarlı olduğu inanç, tutum ve davranışları belirleyip mesajını bunlardan yararlanarak karşı tarafa kabul ettirme yoluna gidebilir. Eğitimde öğretmenlerin öğrencilerinin olumlu, tutarlı yönlerini önceden bilmesi onları yönlendirmede katkı sağlayabilir. c. Toplumsal Kanıt İnsanların toplum içinde yaşamaları topluma uyumlarıyla daha da kolaylaşır. Toplumda yaygın olan, genel kabul gören davranışlar, toplumun fertlerinde bunlara uyma etkisi oluşturur. Toplumsal kanıt ilkesi işte buradan kaynaklanmaktadır. Neyin doğru olduğuna, nasıl davranılacağına başkalarından örnek alınarak karar verilir. Bu durum özellikle belirsizlik ve benzerlik durumlarında daha çok görülür. İnsanlar çeşitli yönlerden kendisine benzeyen kişilerin diğer davranışlarını taklit etme, ona uyma yoluna gidebilir. Kararsızlık durumlarında da en kestirme ve kolay yol genel olarak yapılanı yapmaktır (Cialdini, 2001, s.181, 245). Cialdini, bu duruma televizyonlarda sık kullanılan kahkaha efektini örnek göstermektedir. Yönetmenler bu efektle insanları gülmeye yönlendirmektedir. Yine bu yönlendirmeyi, hayvanlarla ilgili bir çalışmayla desteklemektedir: Dişi hindiler, yavruları için çok iyi bir bakıcıdır. Hindilerin yavrularını tanımalarını ve onlara bakmalarını sağlayan şey ise yavruların çıkardığı “cik cik” sesleridir. Bir deneyde hindi yavruları arasına içinde “cik cik” sesleri çıkartabilecek bir düzenek konulan yapay kokarca bırakılmıştır. Hindi, sırf çıkardığı sesten dolayı bu yapay kokarcaya zarar vermemiş aksine ona diğer yavruları gibi şefkatle davranmıştır (Cialdini, 2006, s.148). Bu örnekler insanların çeşitli uyarıcılarla yönlendirilebileceğini göstermektedir. Karşısındakileri etkilemek, onları ikna etmek isteyen kişiler, topluma uyum çabasından yararlanırlar. Toplumdaki davranış vb. unsurları kanıt göstererek karşısındakileri de bu yönde davranmaya sevk edebilirler. Eğitimde bir örnek olarak, öğretmenler de aynı şartlar içinde yetişen ve toplumda saygın olan kişileri (veya kendilerini) kanıt olarak gösterip öğrencileri uzun vadeli ikna çabası içinde olabilirler. Buna benzer çabalar öğrencileri motive etmede oldukça yararlı kabul edilmektedir. 39 ç. Sevgi (Hoşlanma) Sevginin bütün davranışlarda olduğu gibi etkileme, yönlendirme üzerinde de etkisi vardır. Bu da zaten toplumda olağan kabul edilen bir durumdur. Bunun olumlu etkisinden yararlanmak isteyen kişiler, bazı pazarlama tekniklerinde özellikle arkadaş sevgisini kullanırlar. Bunun yanında fiziksel çekicilik, giyim kuşam ve davranışlarda benzerlik, iltifat, iş birliği, çağrışım, tanışıklık gibi unsurları kullanarak karşısındaki tarafından sevilmeyi sağlayacak davranışlar sergileyebilirler (Cialdini, 2001, s.251310). Karşısındakini bir davranış için ikna etme çabası içindeki kişiler, sevginin sağladığı ılımlı ortamdan faydalanırlar. Eğitimde de öğrencileri tarafından sevilen öğretmenlerin daha etkileyici kabul edildiğine dair bulgular mevcuttur. d. Otorite Kaynağın güvenilirliği ikna edici iletişimde üzerinde en çok araştırma yapılan konulardandır. Güvenilir kaynaktan gelen mesajların kabul edilme oranının yüksek olduğu pek çok araştırmanın bulgusudur. Güvenilirliği sağlayan unsurlardan birisi de alanında uzman (otorite) olmadır. Otorite, kaynağa saygı duyulmasını ve mesajlarının irdelenmeden kabul edilmesini sağlar. Cialdini (2001, s.320-351), tanınmayan kaynaklardaki otoritenin göstergesini unvan, giysi ve süs olarak belirtmektedir. Otoritenin simgeleri olan bu unsurlara karşı da bir kabullenme eğilimi olduğu araştırmalarla ortaya konmuştur. Kültürümüzdeki “Ye Kürküm Ye” fıkrası, bu simgelerin kullanımına bir örnektir. Bu örnek, ikna etme amacındaki kişiler tarafından otorite simgelerinin rahatlıkla kullanılabileceğini göstermektedir. Bu da otorite ilkesinin dikkat edilmesi gereken bir yanıdır. Eğitimde öğretmenlerin öğrencileri tarafından alanında otorite kabul edilmeleri, saygıyı sağlayarak güvenilir kabul edilmelerine yardımcı olacaktır. Aksi durumda öğrencinin gözünde değeri olmayan bir öğretmenin öğrencilerini ikna edebilmesi oldukça güçtür. e. Kıtlık (Azlık) Bir şeyin az, nadir olması onu değerli kılmaktadır. Fırsatlar daha az ulaşılabilir hâle geldiğinde değerli görünür (Cialdini, 2001, s.353-397). Dünyadaki 40 petrol veya su rezervlerinin azalmasının savaş sebebi olarak ortaya çıkması yine bu kıtlık psikolojisinin bir sonucudur. Bir şeye ulaşılma fırsatı azaldıkça insanlar, ona ilgi göstermeye ve onu değerli görmeye başlarlar. Bunun altında ulaşamamanın getirdiği, özgürlüklerin sınırlandırılması ve korku unsurları yatmaktadır. Buna tepki olarak insanlar sahip olma eğilimi gösterirler. Hogan (2007, s.41) da belirtilen bu ilkeleri iknanın temel yasaları olarak kabul etmektedir. Çalışmasında, açıklanan bu ilkelere “Karşıtlık” ilkesini de eklemektedir. f. Karşıtlık Bu ilke de psikolojik temellere dayanmaktadır. İki cisim birbirinden göreli olarak farklı olduğunda, belli bir zaman ya da mekânda birbirlerine yakın yerleştirildiğinde onlar daha farklı görülebilir. İnsanlar en son gösterileni ya da daha önceden gösterilen şeylerden daha iyi olanı alırlar. Bu ilke, eğitimde öğrencilere uygulanabilir. Öğretmen önce öğrencilere tembelliğin onlara sağladığı çeşitli zevkleri anlatabilir. Ancak daha sonra, zor da olsa çalışmanın gelecekte onlara kazandıracaklarını çekici bir şekilde anlatarak öğrencileri çalışmaya yönlendirebilir. İkna ile ilgili temel kaynaklarda, belirtilen bu ilkelere bir de “Uzlaşma” prensibi dâhil edilmektedir (Rinke, 2003). g. Uzlaşma Karşılıklı ikna çabalarından sonra varılması gereken noktadır (Türkkan, 2000, 133). İknada karşıdaki kişilerle ortak noktalar yaratılmalıdır. Bu ortak noktalar, karşıdaki kişinin gönüllü olarak ikna edilmesini sağlar (Rinke, 2003). Uzlaşma daha çok müzakere durumlarında beklenen bir ikna yoludur. Bunun için iki tarafın çıkarları gözetilerek ortak noktada buluşma eğiliminde olmak gerekir. İkna üzerini yapılan özellikle güncel çalışmaların çoğu, satış teknikleri üzerinedir. İknanın bu alanda daha yoğun araştırılması, dünyada satış ve pazarlamanın çok önem kazanmasına paralel olarak gelişmektedir. Dolayısıyla bu 41 yöndeki çalışmalarda yazarlar, bulguları genellikle pazarlama ve satış açısından değerlendirmektedirler. Ancak ikna ile ilgili araştırma bulguları, eğitimci bakış açısıyla değerlendirilmesi durumunda eğitim öğretim faaliyetlerine de yansıtılabilir. Bu araştırmada, ikna çalışmaları titizlikle incelenerek bulgular eğitimci gözüyle değerlendirilmiştir. İknanın eğitimde kullanılması ana konusu çerçevesinde yapılan bu araştırmada da yukarıda açıklanan temel uyma ilkeleri dikkate alınmıştır. Anket formundaki maddelerin oluşturulmasında bu ilkelerden hareketle hazırlanan ve öğretmenler tarafından uygulanması beklenen beceri, tekniklere yer verilmiştir. Cialdini, Hogan ve Rinke’nin psikolojik temellere dayandırdığı bu ilkeler, etkileme ve ikna etmede kullanılan pek çok tekniğin temelini oluşturmaktadır. Amaca, duruma, mekâna, zamana, alıcıya, ikna basamaklarına ve mesaja göre bu ilkeler ışığında farklı ikna teknikleri kullanılır. Bu tekniklerin etkili bir şekilde kullanımında ve oluşturulmasında iletişim becerisi önemli bir yere sahiptir. İletişim becerilerinin kullanımı da iknaya katkı sağlamaktadır. Bu sebeple ikna tekniklerini dil becerileriyle birlikte ele almak daha uygun olmaktadır. 1.2.2.8. İkna Beceri ve Teknikleri İkna ile ilgili bazı çalışmalarda amaca ulaşmak için yapılması gerekenler ikna teknikleri olarak sunulmuştur. Bu teknikler, konuşmanın etkili kullanımından kanıt seçimine kadar iknanın değişik süreçleriyle ilgilidir. Çalışmalar, ilgili oldukları alanlara (politika, pazarlama, halkla ilişkiler, medya vb.) göre değişik teknikler sunmuş veya bu tekniklere farklı bakış açıları getirmiştir. Burada genel olarak ikna edici iletişimde kullanılabilecek bazı tekniklere yer verilmektedir. Hogan (2007), Hogan ve Speakman (2007), ikna edici iletişime yönelik birçok çalışmayı inceleyerek bu çalışmalarda yer alan kişiler arası iletişimde kullanılabilecek ikna tekniklerini iki kitapta tanıtmaktadırlar. Bu teknikler öneri üslubu içinde şöyle özetlenmektedir: 42 - Karşınızdaki insanlarla uyum sağlayın. Uyum sağlamada konuşmanın içeriğinden ve ortak unsurlardan (tanıdık, tecrübe vb.) yararlanmak, karşıdaki kişinin duruş ve hareketleriyle uyuşmak, aynı tonda ve hızda konuşmak, empati kurmak gibi bağdaştırıcılardan yararlanılabilir. - Uyumun ardından karşıdaki kişinin davranış (beden, jest) ve seslerini sizinkini taklit etmeye yöneltecek girişimlerde bulunun. - Bir hediye vererek ortaklık kurun. - Kusurlarınızı, hatalarınızı itiraf etmekten çekinmeyin; önerdiğiniz şeyin kusurlarını belirtin. - Yardımcı ve paylaşımcı olun. - Ortak düşman, ortak sorun bulun veya oluşturun. - İnsanlara, onlara benzeyen (içinde bulunduğu durum yönüyle) insanların başarı hikâyelerini anlatın. Nasıl kazançlı çıktıklarını belirtin. - Karşınızdakilere saygı gösterin. - Karşınızdakileri iddia ve bilgilerle şaşırtın. - Az söz vererek çok şey yapın. Beklenilenden fazlasını yapmaya özen gösterin. - Alçak gönüllü davranın. - Net ve kesin ifadeler kullanın. - Hızlı, kolay ve iyi çözümler üreterek uygulayın. - Karşınızdakileri dikkatle dinleyin ve bunu belli edin. - Bir iş, hareket konusunda karşınızdakilerin onayını almanızı sağlayacak sorular, sözde sorular kullanın. - Az bulunurluk hissi yaratın. - Bilinmeyenleri, bilinenlerle bağlantısını belirterek anlatın. - Karşınızdakilere bir grubun parçası olduklarını hissettirin. - Mesajlarınızda zıtlıklardan yararlanın. - Karşınızdakilerin kısa, orta ve uzun vadede kazanacaklarını anlatın. - Karşınızdakilere güven verin. - Mekânı, ortamı etkili bir biçimde kullanın. - Tutarlı olun. 43 - Etkileyici dil kullanın (“Sana ödevlerini yap, demeyeceğim.” “Önce bu derste nasıl başarılı olacağını konuşalım mı?”). - Beden dilinizi sözlerinizle uyumlu kullanın. - Sonuca odaklanarak bunu kafanızda canlandırın. - Karşınızdaki kişinin öğrenme kanalını tespit etmeye çalışın. Görsel, işitsel ve hissi kanıtlama; bilgi verme yollarından hangisini kullandığını belirlemeye çalışarak o kişinin öğrenme şekline uygun konuşun. - Karşınızdakilerin hissettiklerini başkalarının da hissettiğini söyleyerek sosyal kanıt oluşturun. - Karşınızdakilerin not almalarını sağlayın. Bu, onları sürece katmaya yardımcı olur. - Sesinizi karşınızdaki kişinin dikkatini çekecek şekilde kullanın. - Vurgu ve tonlamayı etkili biçimde kullanın. - Çeşitli engeller karşısında hedefinizi değiştirmeden farklı yollar kullanın. - Empati kurun. - Görünürde anlamlı olan ancak net bir anlam ifade etmeyen sözlerden yararlanın (Bu ülkenin eğitim sisteminin reforma ihtiyacı var.). - Konuşmalarınızda üçlü yapılar kullanın. Mesela, üç öneri sunun. Bunlardan özellikle birincisi kabul ettirmek istediğiniz öneri olsun. Sunduklarınızı üç maddede toparlamaya çalışın. - Karşınızdakilere olumlu bir iş yaptırarak onları ikna sürecine aktif bir şekilde katınız. - Yapmayı planladıklarınız için olumlu beklenti içinde olun. Bu, tavırlarınıza da yansıyacak ve karşınızdakileri etkileyecektir. - Güçlü bir ikna aracı olan müziği bulunduğunuz ortamlara uygun olarak kullanın. - Karşınızdakilere sunacağınız seçenekleri sınırlayın; böyle davranmanız durumunda size uyum gösterme olasılıkları artar. - Karşınızdakilere bir şey yapmalarını doğrudan söylemeyin. Sorular yoluyla onları sürece katın. Bu soruların cevaplarıyla hareket cümlelerini kendilerinin kurmalarını sağlayın. 44 - Kendinizin ulaşılabilir, gerçek birisi olduğunu hissettirin. Zayıf ve insani yönlerinizi ortaya koyun. - Sebep gösterici etkisinden dolayı “çünkü” kelimesini cevap verirken ve soru sorarken sık kullanın. - İnsanlara; onları, varmak istediğiniz hedeflere yönlendiren sorular sorun. - Etki gücü yüksek kelimeler (sen, para, kurtarmak, sonuç, sağlık, kolay, aşk, keşif, kanıtlanmış, yeni, güvenlik, garanti, vb.) kullanın. Bu kelimelerin özellikle soru kalıpları içinde kullanılması daha etkili olur. - Önce amacınızı sonra bu amaca götürecek planınızı belirleyin. - Olumlu sözcükler kullanın. Bu, duygularınızı da etkileyecektir. - İster duygusal ister mantıklı olsun; kanıtlarınız, argümanlarınız kimseyi yanıldığını kabul etmek zorunda bırakmayacak şekilde olmalıdır. Çünkü hiç kimse yanılmış olduğunu kabullenmekten hoşlanmaz. - Kanıtlarınız öncelikle duygulara hitap edecek şekilde olsun. Ardından mantığa seslenerek ifadenize nesnellik katın. - Kanıtlarınız kesinliğe dayansın. İfadelerinizdeki sürpriz, ihtimalli sonuçlar pek inandırıcı kabul edilmez. Bunun yerine ne tür sonuçlar çıkacağını kesin bir dille anlatmak, karşınızdakinin inanma olasılığını artırır. - Karşınızdaki kişinin değerleri, ihtiyaçları, tutumları, ilgi alanları, onu motive eden unsurlar, bildikleri vb. hakkında ön bilgi sahibi olmaya çalışın. Bu, amacınıza giden yolları belirlemenizi sağlayacaktır. - Sorular yardımıyla karşınızdaki kişilerin bakış açılarını, değerlerini ve inançlarını ortaya çıkarmaya çalışın. - İsim, rica, teşekkür ve sebep kelimelerini konuşmalarınızda sık kullanın. - İnsanlara harekete geçmek, bir şey yapmak için az zamanlarının kaldığını vurgulayın. - Bir şeyleri doğrudan istemek yerine olasılık, tahmin, tonlama yoluyla rica etme gibi ifadeleri kullanın. - İnsanlar eğer bir konuyu bilmiyorsa da cümlelerinizi “Sizin de bildiğiniz gibi…” gibi ifadelerle zenginleştirin. Bu, karşınızdaki kişinin size uymasını sağlayacaktır. 45 - İnsanların “evet” demesini ya da bu şekilde düşünmesini sağlayacak biçimde gerçekleri ifade eden cümleler kurun. Bu gerçekler karşınızdaki kişiyi anladığınızı, ona katıldığınızı gösterecektir (Çalışmak istiyorsun ama çalışma ortamı bulamıyorsun, denilebilir.). - Yaptığınız işte amaçlarınıza ulaşmada hırslı olursanız karşınızdaki kişileri daha çok etkilersiniz. - Yaptığınız iyiliklerle karşınızdaki insanların size borçlu olduklarını hissetmelerini sağlayın. - Ses tonunuzu, sesinizi, vurgu ve tonlamanızı konuşmanızın içeriğine uygun olarak ayarlayınız. Bu genel ikna tekniklerine ek olarak Hale ve Whitlam (1997, s.219-223), Rocha (2003; akt. Karadoğon, 2003, s.127) tarafından uygulama örnekleriyle birlikte sunulan ikna tekniklerini de belirtmek gerekir: - Mesajlarınızı ve anahtar ifadelerinizi belirli aralıklarla tekrar edin. - Kazanacakları şeyler konusunda karşınızdaki kişilerin olumlu hayaller kurmalarını sağlayın. - Karşıdaki kişiye kendi fikir, düşünce ve değerlerinizin onunkilerle aynı yönde olduğunu göstererek ortak zeminde buluşun. - İkna için ön hazırlık yaparak bir kurgu oluşturun ve bu kurguyu uygulamadan önce birkaç kez tekrar edin. Öne sürdüğünüz fikirlerin olumlu yanlarının yanında olumsuz yanlarını da belirtin. Böylece karşı taraftan gelecek itirazlar baştan önlenmiş olur. - Konuyla ilgili kişisel düşüncelerinizi, ilginizi, tecrübelerinizi anlatın. - Konuyla ilgili olarak alanınızda bilgili, yeterli olduğunuzu göstererek otorite kurun. - Zamanı dikkatli kullanarak insanların sabırlarını zorlamayın. Bu konuda dinleyicilerin geri bildirimlerinden yararlanın. - İkna etmek istediğiniz konuyla ilgili önce kendinize güveniniz tam olmalıdır. Önce kendinize inanın. 46 - Konuşmanızı ilginç hâle getirin. Bunun için duygusal ve mantıksal yönlere hitap eden materyaller kullanın. İletişim ve ikna ile ilgili verilen bu temel bilgilere bir bütün olarak bakıldığında görülmektedir ki başarılı bir öğretmen aynı zamanda başarılı bir iletişimci olmalıdır. İkna beceri ve tekniklerini okul ortamına yansıtacak şekilde bir eğitim almalıdır. 1.2.3. Eğitimde İkna Eğitim en genel anlamıyla, istendik davranış oluşturma ya da istendik davranış değiştirme süreci” olarak tanımlanmaktadır (Senemoğlu, 1997, s.7). İstendik öğrenmeleri, davranış biliminin verilerinden yararlanarak kasıtlı ve verimli bir biçimde öğrencilere kazandırmaya çalışan kurumlar, çeşitli düzey ve türdeki okullardır. Okullarda istendik öğrenmelerin gerçekleşmesini sağlayan ya da istendik öğrenmelerin oluşmasına rehberlik eden kişiler öğretmenlerdir (Senemoğlu, 1997, s.8). Öğretmenin amacı ve görevi; öğrencilere, eğitim programlarında belirtilen davranışları kazandırmaya çalışmaktır. Bu amaç doğrultusunda öğretmenin kendisinde bulunan bilişsel, duyuşsal ve psikomotor davranışları ve bilgileri öğrencisiyle paylaşması, onlara iletmesi ve bu davranışları onlara da kazandırmaya çalışması gerekir. Davranış değişikliği meydana getirmek üzere fikir, bilgi, tutum, duygu, haber ve becerilerin paylaşılması sürecine iletişim denilmektedir. Bu yönüyle iletişim süreci sınıf içindeki öğretme-öğrenme süreci ile paralellik göstermektedir. İletişim hayatın her alanında olduğu gibi eğitimde de en önemli araçlardan biridir. Öğrenmenin iyi bir iletişim ürünü olduğu söylenebilir. Öğretme ve öğrenme, kaynağı farklı kişilerde olan süreçlerdir. Bu sürece katılan kişilerin kendine özgü nitelikleri vardır. Çok farklı özelliklere sahip olan bu kişiler, eğitim öğretim ortamında bir araya gelir ve öğretme-öğrenme sürecinin bir parçası olurlar. Öğretme-öğrenme sürecinin başarılı bir şekilde gerçekleşmesi için bu 47 öğreten ve öğrenenler arasında çok özel bir ilişkinin kurulması gerekir (Gordon, 1998, s.3). Yani öğretmen ve öğrenci arasında etkili bir iletişime ihtiyaç duyulur. Burada en büyük pay öğreten olarak öğretmene düşmektedir. Çünkü süreci başlatarak, bu süreçte rehberlik yaparak ve aktif rol oynayarak öğrenmenin gerçekleşmesini sağlamaya çalışır. Dolayısıyla öğretmenin etkili iletişim becerilerine sahip olması öğretme-öğrenme sürecinin başarılı şekilde sürdürülmesini sağlar. Her ne kadar okul denince akla ilk gelen okuma ve yazma olsa da okuldaki iletişimin temelinde konuşma ve dinleme yatmaktadır. Öğretmenin konuşma ve dinleme becerilerinde etkili olması, bu becerileri başarılı bir şekilde kullanabilmesi, öğretme ve öğrenme ortamının da başarılı olmasının yolunu açmaktadır. İletişim becerileri konusunda eğitim alan ve almayan öğretmenlerin öğrenciler üzerindeki etkisi üzerine 1983’te Aspy ve Roebuck tarafından bir araştırma yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini altı yüz öğretmen ve anaokulundan lise ikiye kadar değişik sınıflarda okuyan öğrenciler oluşturmaktadır. İletişim becerileri eğitimi almış, öğrencileriyle empati kuran, onları etkili dinleyen öğretmenlerin öğrencilerinde bazı olumlu değişiklikler saptanmıştır: Devamsızlık azalmıştır. Dil ve matematik derslerinde başarı artmıştır. Öğrencilerin düşünme yetenekleri ve yaratıcılıkları gelişmiş, öz saygıları artmıştır. Okul eşyasına zarar verme ve çeşitli disiplin sorunları azalmıştır. Daha çok öğrenci konuşmaya başlamıştır. Soru soran, öğretmene cevap veren, öğretmenle göz teması kuran ve öğrenmeye istekli öğrencilerin sayısı artmıştır (akt. Gordon, 2001, s.209). Araştırmacılar okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin çoğunun iletişim becerilerini en alt düzeyde kullandıkları bulgusuna ulaşmışlardır. Bu araştırmada ortaya çıkan olumlu değişiklikler, her öğretmenin ve eğitim öğretim kademesinin hedefleri arasındadır. Bu olumlu değişikliklerin ortaya çıkması öğretmenlere iletişim becerilerine yönelik eğitim verilmesi gerekliliğini çok haklı bir şekilde ortaya koymaktadır. İletişim ve öğrenme arasındaki ilişki, öğretme öğrenme süreçlerini iletişim açısından değerlendirmeyi zorunlu kılar. İletişimle ilgili verilerin genelde eğitime, özelde de öğretme öğrenme sürecine aktarılması gerekmektedir (Özçınar, 2003, s.3). 48 Ülkemizde bir etkili iletişim becerisi olan ikna üzerine yapılan çalışmalar pek yaygın değil, bunun eğitime yansıtılmasına yönelik araştırmalar ise yok denecek kadar azdır. Bu sebeple araştırmada, ikna ile ilgili çalışmalarda ortak kabul gören bilgilere geniş bir şekilde yer verilmiştir. Daha çok satış, pazarlama ve kitle iletişimi üzerine geliştirilen teknikler bu araştırmada, kişiler arası iletişim ve eğitim ortamında kullanılacak şekilde aktarılmaktadır. Etkili iletişim şekli olan ikna etmekle bilgi vermek arasında kesin bir sınır yoktur. Bilgi vermenin ikna edici özelliği vardır. Bilgi vermekle ikna etmak arasındaki en önemli fark; ikna etmenin belirli bir davranışta bulunmaları için insanlara sebep göstermek olduğu konusunda ortaya çıkmaktadır (Güz, 1998, s.15). Bilgilendirici olan mesaj ikna edici olabileceği gibi, ikna edici olan ileti de bilgilendirici olabilir. Bazı araştırmalar iknayı, öğrenmenin özel bir çeşidi olarak tanımlar (Yüksel, 1994, s.74). İlgi odağı, insanlara yeni davranış kazandırma ve onların davranışlarının değiştirilmesi olduğunda öğrenme ve ikna ortak bir zemini paylaşmaktadır. İknaya uyarı-tepki yoluyla öğrenme çerçevesinde bakılabilir. Öğrenme, bireyde farklı yollarla ve şekillerle değişiklik yaratır. İkna; tutumlar, inançlar ve davranışlar anlamında bireyi bir ölçüye kadar değiştirmek için düzenlenir. Bu durumda öğrenme kuramları genel ikna ile aynı yapıda ve amaçtadır (Jamieson, 1996, s.7-23). Yaşamın her devresinde öğrenme, dolayısıyla ikna olma vardır (Şartlanma yoluyla öğrenme, deneme-yanılma yoluyla öğrenme, kavrama yoluyla öğrenme, farkına varmadan öğrenme) (Yüksel, 2003, s.74). İknayla, iletişim unsurları kullanılarak başkalarının düşünce, davranış ve tutumları değiştirilir; geliştirilir veya onlara yenileri kazandırılır. İkna, temelde insanları daha önce bilmedikleri veya paylaşmadıkları bir görüşe yöneltmeyi gerektirir. Bu durum zorla, kandırarak veya yalvarmayla olmaz. Aksine, dikkatli bir hazırlığı ve düzenlemeyi, kanıtlar oluşturmayı ve bunları uygun bir dille anlatmayı gerektirir. Böylelikle ikna, bir öğrenme süreci hâline gelir. 49 Eğitimde iknanın kullanılmasıyla ilgili çalışmalar, ülkemizde olduğu gibi dünyada da sınırlıdır; ancak giderek artmaktadır. Yapılan çalışmalarda daha çok iknanın eğitim öğretim faaliyetlerinde kullanılabileceği ispatlanmaya çalışılmakta ve bu yönde örnekler verilmektedir. Bu araştırmalara öncülük eden bazı çalışmalar şunlardır: Eğitimde iknanın kullanılmasına yönelik ilk çalışmayı yapanlar arasında olan Murphy (2001, s.262), çağdaş eğitim anlayışında öğretmenlerin, öğrencilerini çeşitli konularda (bilginin değeri, anlamı ve tesiri; öğrencilerin çeşitli konulardaki bakış açıları) ikna etmeye çalışması gerektiğini bildirmektedir. İkna edici öğretimin özelliklerini ise şu şekilde belirtmektedir: İkna edici öğretim, öğrencinin bilgi, inanış ve ilgilerini değiştirmek şeklinde kabul edilmelidir. Bunu yaparken öğrencinin önceki duygu ve fikirlerine değer verilir. Mesajların şekillendirici etkileri olduğu kabul edilir. İkna edici öğretimle ilgili bir başka çalışma, Alexander, Fives, Buehl ve Mulhern (2002, s.795-813) tarafından yapılmıştır. Araştırmalar, iknayla öğretimin, öğrencilerin öğrenmelerini etkilemek için etkili bir yol olup olmadığını araştırmak amacıyla bir fen dersinde uygulama yapmışlardır. İkna edici uygulamalar içeren bir saatlik derste öğrencilerin gösterilen ve algılanan bilgilerinde, ilgilerinde ve inançlarında önemli değişiklik meydana geldiğini tespit etmişlerdir. Fives ve Alexander (2001, s.242-248), eğitimde yeni bir kavram olarak ikna konulu yazılarında öncelikle genel ikna kavramı üzerinde durarak eğitimde iknanın kullanılmasıyla ilgili sınırlı çalışmaların sonuçlarına değinmişlerdir. Daha sonra, yaptıkları çalışmanın sonucunu, iknanın sınıfta etkili bir şekilde kullanılabileceği; öğrencilerin bilgi, ilgi ve inançlarında önemli değişmelerle etkisini göstereceği şeklinde aktarmışlardır. Cyndie (2001), iknanın eğitimsel hedeflerdeki rolü konulu çalışmasında “Eğer biz öğretimin hedefinin öğrencilerin bilgi, ilgi ve inanışlarını değiştirmek olduğunu kabul ediyorsak, öğretimin aynı zamanda ikna demek olduğunu da kabul 50 etmeliyiz.” şeklindeki açıklamasıyla eğitimle ikna arasındaki ilişkiyi net bir şekilde ortaya koymaktadır. İşi öğrencilerdeki tutum ve davranış bozukluklarını gidermek, onlarda yeni tutum ve davranışlar geliştirmek olan öğretmenlerin mensubu olduğu öğretmenlik mesleği; iknayı en sık ve etkili kullanması gereken meslek grupları arasında yer alır. Öğretmenlerin iknada başarılı olmaları çok önemlidir; çünkü, kişinin eğitim-öğretim yaşamında başarılı olması bütün hayatını etkileyecektir. Eğitimde iknanın temel amacı, öğrencilerde sürekli yani bütün hayatında kullanabileceği duygu, düşünce, tutum ve dolayısıyla davranış değişikliği oluşturmaktır. İnanılır-güvenilir olma, alanında uzmanı olma, önceden durum tespiti yapma, bir hedef belirleme, giyim ve genel görünüşe önem verme, planlama, motivasyon, amaçları-sonuçları belirtme, sunum araç ve tekniklerinden yararlanma, kanıtlar sunma, pekiştirme tekniklerini kullanma, duygusal bağlantı kurmak, mesajı-bilgiyi net bir şekilde sunmak, etkili dinleme, güzel konuşma, geri bildirim sağlama vb. yönleriyle öğretmen davranışları ikna teknikleriyle örtüşmektedir. Bu sebeple öğretmenin iknayı başarılı bir şekilde kullanması gerekir. İkna tekniklerini kullanabilme ise öğretmen yetiştirme çalışmalarında, öğretmen adaylarına ve öğretmenlere etkili iletişim becerilerinin kazandırılmasına bağlıdır. “Öğrencilerime uslu ve düzenli olmaları gerektiğini anlattım durdum. Ama hiçbiri buna uymadı. Demek ki onlar nasihatten değil, sertlik ve cezadan anlıyorlar.” (Kirschner, 1994, s.98) ifadesi, bir öğretmenin artık yol denemekten bıktığını göstermektedir. Bir öğretmen için önemli olan denemek değil, başarmaktır. Bunun için öğrenciyi yönlendirmede, onlara istendik davranışları kazandırmada değişik ikna teknikleri kullanmak gerekir. Bu ikna tekniklerinden bazılarının eğitimde kullanımını ve önemini, araştırmanın içeriği çerçevesinde açıklama ve örneklendirmenin yararlı olacağı düşünülmektedir. 51 Öğrencilerle etkili iletişim kurmada duygusal davranış ve kanıtlardan yararlanma, ikna tekniklerinden biridir. Sınıf ortamında duygusal davranış sergilemenin uygun ve etkili yollarından biri “ben dili” kullanmaktır. Ben dili, karşıdaki kişiye sergilediği veya sergilemesi beklenen davranışının sizde neden olduğu duyguyu açık ve net bir biçimde iletmektir (Gordon, 2001, s.55). Ben dili kullanımında “…nız çok hoşuma gitti, … ınca çok şaşırdım.” gibi sözlü ifadelerle karşınızdakilerin davranışının sizdeki etkisi açık ve samimi bir şekilde anlatılır. Ben dili kullanılan ifadelerde öncelikle; sorun yaratan davranış belirtilir, ardından bu davranışın konuşan (öğretmen) üzerindeki somut, gerçek ve kesin etkisi söylenir, en son ise duygu dile getirilir (Gordon, 1998, s.128). Öğretmen tarafından etkili olarak kullanılabilecek olan ben diline yine sınıf ortamından bir örnek şöyle verilebilir: “Sen sınıfta gürültü yapınca (davranış) anlattığım konuyu duyamayacağınızı düşünüyorum (somut etki) ve bu konuyu öğrenemeyeceğiniz için tedirgin oluyorum (duygu).” Ben dili içerikli ifadelerin, öğrencinin davranışını değiştirme olasılığı yüksektir. Bu ifadeler öğrenciye karşı çok az olumsuz değerlendirme içerir ve iletişimi engellemez (Gordon, 1998, s.126). Ben iletileri davranışla ilgili olarak sorumluluğu öğrenciye yönlendirir ve böylece iknanın gerçekleşmesine yardımcı olur. İkna edilenin sorumluluk hissetmesi ve bu sorumluluk doğrultusunda harekete geçmesi iknanın en son basamağıdır. Ben iletileri karşınızdakilerle ilgili değil, kendimizle ilgili iletileri içerir. Bu sebeple gerçek duygular dürüstçe iletilmelidir. Aksi takdirde kişi inanılır olmaz. İkna etmede konuşma kadar dinleme de önemli bir dil becerisi olarak kabul edilmektedir. Dinleme genel olarak yanlış algılandığı gibi pasif bir durum değildir. “Dinleme”den hem dinleyicinin hem de konuşanın gerekli verimi alabilmesi etkin dinleme (yansıtmacı dinleme) ile mümkündür. Etkin dinleme, deyim yerindeyse, karşımızdakileri can kulağıyla dinleyip anladıklarımızı karşımızdakilere yansıtmak, geri bildirim vermektir (Özbay, 2005, s.78). Yani etkin dinleme sadece dinleme değil aynı zamanda konuşmaktır. Bu konuşmada dikkat edilmesi gereken nokta, konuşmanın dinlenenle ilgili değerlendirme, yorum, övme, kabul gibi bir içerek 52 taşımasıdır. Etkin dinlemede karşınızdaki kişinin konuşmasından anladıklarınızı kendi ifadelerinizle karşınızdakilere aktarırsınız (yansıtırsınız). Verilen bu geri iletim konuşmacıya dinlendiğini ve anlaşıldığını kanıtlar. Anlaşıldığını fark eden kişi kabul edildiğini hisseder. Bu durum karşınızdaki kişide size karşı sevgi ve güven oluşturur. Eğitim öğretim ortamında, etkin dinleme yoluyla anlaşılan ve görüşleri saygı gören öğrenciler, kendilerini değerli ve önemli hissederler. Anlaşılmanın verdiği doyum ve özsaygı öğrencilerin öğretmenlerine karşı olumlu duygu beslemelerini sağlar (Gordon, 2001, s.209). Sınıfta ikna edici bir öğretmen olmak için ise öğrenciler tarafından sevilme ve değer verilme çok önemli bir husustur. Gordon, etkin (yansıtmalı) dinlemenin öğrenci üzerindeki etkisini şu şekilde özetlemektedir (1998, s.82-83): Etkin dinleme iletişimin ilerletilmesi için öğrencileri yüreklendirir. Onlara duygularının doğal ve insanca olduğunu hissettirir. Öğrencileri, öğretmeni isteyerek dinleyecek biçimde koşullandırır. Öğrencileri görüş bildirme hususunda yüreklendirir. Öğrenmeye direnen öğrencilerin direncini kırar. Gordon’un (2001, s.195) öğretmen öğrenci iletişiminde yansıtmalı dinlemeyle ilgili verdiği bir örnek şöyledir: Öğrenci: Öğretmenim! Yakında sınav var mı? Öğretmen: Sınava gireceğin için kaygılısın. Öğrenci: Hayır, ne tür bir sınav yapacağınızı bilmiyorum ve soru-cevap olmasından korkuyorum. Öğretmen: Sınavın türü seni kaygılandırıyor. Öğrenci: Evet, açıklamalı sınavlarda başarılı olamıyorum. Öğretmen: Anlıyorum. Test sınavında daha başarılı olabileceğini düşünüyorsun. Öğrenci: Evet, ötekinde her zaman zorlanıyorum. … Verilen örnek konuşmada da görüldüğü gibi etkin dinleme, bir başka deyişle yansıtmalı dinleme, öğrencileri konuşturan ve düşündüren bir iletişim şeklidir. Öğrenciler konuşurken ve düşünürken düşüncelerini netleştirir ve sorular üretirler. Bunun sonunda da yeni düşünceler ortaya çıkar. İkna edici iletişimin de amacı budur. 53 Öğretmen etkin dinleme yoluyla öğrenciyi istenilen davranışa doğru ve bu davranışı öğrencinin keşfetmesini sağlayacak şekilde yönlendirebilir. İknada kullanılan tekniklerden biri de sözlü ödüllendirmedir. Öğrencileri yönlendirmede ve onlar üzerinde etki kurmada ödüllendirme yolu kullanılmaktadır. Eğitim öğretim ortamında çok çeşitli ödüllerden yararlanılır. Not verme dışındaki etkili ödüllerden biri övgüdür. Övgü, kişinin davranışının ya da başarılarının olumlu değerlendirmesini içeren sözlü ileti (Gordon, 2001, s.47) olarak tanımlanabilir. Tanımdan anlaşıldığı üzere övgü, sözlü bir iletidir. Bu araştırmada da eğitim öğretim ortamındaki konuşma ve dinlemeye dayalı unsurlar konu edilmektedir. Öğretmenler ve diğer yetişkinler övgüyü çocukları değiştirmek için kullanırlar. Amaçları onların iyi çalışmaları vb. davranışları hususunda onları motive etmektir. İyi ve doğru olduğunu düşündükleri davranışların yerleşmesini sağlamaktır. Bu bakımdan her övgü cümlesinin ardında çocuğu değiştirmek için gizli bir amaç vardır. Örneğin öğretmen öğrencilerine “Çocuklar bugün çok uslu ve çalışkansınız.” derken aslında “Neden her gün böyle değilsiniz? Sizden bunu bekliyorum.” demek istemektedir (Gordon, 2001, s.48). Bir öğrencisini uslu olduğu için veya bir başarısından dolayı öven öğretmen, bu davranışı ile onu kendine ve kendi düzenine bağlamış olmaktadır. Bu övgü ile diğer öğrencilerinden daha farklı ve ayrıcalıklı olduğuna inanmaya başlayan öğrenci; “Öğretmenim bir harika, beni anlıyor ve diğerlerine de örnek gösteriyor.” diye düşünmeye yönelecektir. Aynı övgüye gelecekte de hep lâyık olabilmek için öğretmeniyle uyum içinde kalmaya çalışacaktır. Ayrıca öğretmen, öğrenciyi överek onu diğer öğrencilere örnek göstermekte, böylece eğer övülmek ve dikkatleri üzerlerinde toplamak istiyorlarsa, onların da tıpkı övülen öğrencinin yaptığı gibi uslu, uyumlu davranmaları ve başarılı olmaları gerektiğini de vurgulamış olmaktadır (Kirschner, 1994, s.79). Övgüde dikkat edilmesi gereken nokta, belirtilen gizli amacı sunarken bunu öğrenciye belli etmekten kaçınmaktır. Çünkü öğrenci övgünün kendisi için değil de öğretmenin amacı için yapıldığını fark ederse öğretmene karşı güvenini kaybeder. Bilindiği gibi güven ise iknanın en önemli unsurlarındandır. 54 Öğretmen öğrenci iletişiminde bizzat öğretmen tarafından bilinçli veya bilinçsiz olarak ortaya konan birtakım iletişim engelleri vardır. Bunların en önemlilerinden biri emir ve direktif içeren cümleler kullanmaktır. “Otur yerine!”, “Sınıftan çık!”, “Çabuk defterlerinizi açın!”, “Ödevini hemen yap ve bana göster.” örneklerinde öğretmenin eğitim öğretim ortamında kullandığı bazı emir ve direktif ifadeleri vardır. Bu ifadeler öğrenciye duygularının, gereksinimlerinin ya da sorunlarının önemsiz olduğunu anlatır (Gordon, 1998, s.74). Öğretmen öğrenci iletişimine olumsuz yönde etki eder. Öğretmen bu tür ifadelerle öğrencinin olumsuz tutum ve davranış içine girmesine sebep olur. Hâlbuki öğretmenden beklenen öğrencilerindeki olumsuz tutum ve davranışları olumluya çevirmektir. Bu aynı zamanda ikna edici iletişimin de amacıdır. Eğitimde ikna tekniklerinin uygulanmasına yönelik bir örnek hazırlanmıştır. Bu örnek, bir konu ve ulaşılmak istenen davranış çerçevesinde öğretmen öğrenci iletişimi ve bu iletişimde ikna tekniklerinin kullanımına yönelik oluşturulmuştur. Örnek uygulama şu şekildedir: Konu: Ağaç sevgisi ve ağaçları koruma bilinci. Hedef: Öğrencilerde ağaç sevgisi ve ağaçları koruma bilinci oluşturma. Bu konuyu sunarken iki farklı öğretmen tarafından uygulanan iki öğretme yaklaşımı şöyle olabilir: 1. Öğretmen: Çocuklar, ağaçları sevmeli ve onları korumalıyız. Ağaçları korumak bizim insanlık görevimizdir. Ağaçlar bizim başta oksijen olmak üzere birçok ihtiyacımızı karşılar. Bu sebeple onları seversek ve korursak kendimizi de korumuş oluruz. 2. Öğretmen: Şimdi sizden gözlerinizi kapatmanızı istiyorum. Kendinizi genç bir ağaç fidanı olarak düşünün. Daha büyüyüp serpilecek, kocaman bir ağaç olacaksınız. Ama bir gün iki yaramaz çocuk geliyor ve sizin dallarınızı kırıyor. Bu arada kocaman bir ağaç olup gölgenizde çocukların oynayacağı hayali gözünüzde 55 canlanıyor. Ancak çocuklar şimdi de gövdenize taşla çentikler açıyor. Canınız yanıyor. Bir ağaç olarak bu durumda ne düşünürdünüz? İnsanların size nasıl davranmasını isterdiniz? Birinci öğretmen doğrudan anlatım yöntemini kullandı. Ağaçları korumanın gerekliliğini, önemini anlattı. Öğrenci için somut olmayan gerekçeler sundu. İkinci öğretmen öğrencilerin hayalinde bir resim oluşturmalarını istedi (İkna: Hayallerinde resim oluşturmak). Kendilerini bir ağacın yerine koymalarını istedi (İkna: Empati kurma, Bağdaştırma). İnsanların kendisine nasıl davranmalarını açıklamalarını isteyerek dolaylı olarak öğrencileri harekete geçirdi (İkna: Harekete geçirme). İkinci öğretmen ikna edici iletişim yolunu seçti. Bu yolda hayallerinde resim oluşturmak, empati kurma, bağdaştırma, harekete geçirme tekniklerini kullandı. İknanın değişik alanlarda kullanımına örnekler veren Nirenberg (1994), bir öğretmen öğrenci diyaloğu aracılığıyla iknanın eğitimde kullanılmasına da örnek vermiştir. Bu örnek (Nirenberg, 1994, s.153-162), “Ekler” bölümünde (Ek-1) sunulmaktadır. Türk eğitim sisteminde son yıllarda yapılan program değişiklikleriyle, yapılandırmacı eğitime geçilmiştir. Öğretmen merkezli, konu merkezli, program merkezli öğretimden öğrencinin etkin katıldığı öğretime doğru yaşanan değişmeler, öğretmenin eğitim, öğretim işindeki rolünü önemli ölçüde değiştirmiştir. Öğretmenlerin rolleri geleneksel anlayıştaki kendi kararlarını uygulama yerine; öğrencilere yol göstermek, önerilerde bulunmak, gerekli durumlarda açıklama yapmak, fikir vermek, rehber olmak ve onların gelişimini gözlemek şeklinde özetlenebilir. Öğretmen rollerindeki değişiklikler, bu araştırmanın konusu olan ikna edici iletişimle de uyum göstermektedir. Yapılandırmacı yaklaşımdaki öğretmenle ikna edici iletişimin bir parçası olan öğretmenden beklenen davranışlara şunlar örnek verilebilir (Tekindal, 2007, s.7): - Öğrencinin katılımını ve kabulünü öne çıkarma, 56 - Öğrencilerin ön bilgilerini dikkate alıp yeni öğrenilecek bilgilerle ilişkilendirme, - Öğrencinin doğrudan deneyim kazanmasına imkân sağlama, - Öğrencilere kendi düşüncelerini oluşturmaları için fırsat verme, - Öğrenciye kendi görüşü içindeki tutarsızlıkları ortaya çıkarabileceği etkinlikler yaptırma, - Soruları cevaplandırabilmek için öğrencilere yeterince süre verme, - Öğrencilerin sonuçlara verdikleri cevapları dinleme, - Sınıf ortamına aynı konu ile ilgili değişik fikirleri getirme, - Öğrencilerin öğrenilen bilginin günlük hayattaki yeriyle ilişki kurmalarını sağlama, - Öğrencilerden araştırma yapmalarını, rapor yazmalarını isteme, - Sınıfta iş birliğini ve etkileşimi kolaylaştırıcı tutum ve davranışlar sergileme, - Öğrencilerin birbirleriyle ve öğretmenle karşılıklı iletişim ve etkileşime girmelerini sağlama. Değişen bu roller çerçevesinde öğretmenlerin hizmet öncesinde ve hizmet içinde yetiştirilmeleri gerekir. Öğretmenlerin bu rolleri tam anlamıyla yerine getirebilmeleri, alacakları eğitimle mümkündür. Öğretmen eğitimi ve güzel söz söyleme sanatı adlı çalışmasında Heler (1999, s.730), güzel söz söyleme sanatının öğretmen eğitiminde kullanılması gerektiğini belirtmektedir. Öğretmen yetiştirme aşamasında iletişim becerileri konusunda geniş çaplı bir eğitim verilmesi yararlı olacaktır. Özellikle, ikna edici iletişim becerilerinin geliştirilmesi için uygulamalı eğitim verilmesinin, eğitim faaliyetlerinin hedeflerine ulaşılması açısından yararlı olacağı düşünülmektedir. 2006-2007 eğitim öğretim yılından itibaren uygulamaya konulan bazı öğretmen yetiştirme programlarındaki “Etkili İletişim Becerileri” dersi bu yönde bir umut olarak görülmektedir. Bu dersin içeriği, “Etkin bir öğretmeni oluşturan iletişim becerilerinin geliştirilmesi; öğretmenin kendisiyle, öğrencilerle, meslektaşlarıyla ve yönetimle olan ilişkilerinde kendini ifade etme, takım oluşturma, hedef belirleme, ortak çalışabilme, güven çalışmaları, empati gibi iletişimsel 57 becerilerin kuramsal ve uygulamalı çalışmalarının yapılması, iletişimde beden dili ve etkili ses kullanımının kazandırılması.” olarak belirlenmiştir. İletişim, ikna ve eğitimle ilgili verilen bu bilgiler çerçevesinde bir ders işleme sürecindeki öğretmen öğrenci iletişiminde kullanılacak ikna unsurları belirlenmiştir. Bunların her biri ankette bir madde olarak yer almaktadır. Bu unsurların ikna ve eğitimle ilişkisi ayrıntılı bir şekilde “Bulgu ve Yorumlar” bölümünde verilmektedir. Bu ilişkinin belirtilen bölümde verilmesi, bulguların daha rahat yorumlanması ve değerlendirilmesi sebebiyledir. Böylelikle hem öğretmenlerin ilgili maddede belirtilen davranış veya tekniği uygulama durumları belirlenmekte hem de niçin bunları kullanmaları gerektiği net bir şekilde ortaya konmaktadır. Eğitimde iletişim ve ikna çerçevesinde ortaya konulan problem durumunun aktarılmasından sonra bu çalışmanın amacını belirtmek uygun olacaktır. 1.3. Araştırmanın Amacı Tez, öğretmen öğrenci iletişiminde ikna beceri ve tekniklerinin kullanımı konusunu ele almaktadır. Bu konu çerçevesinde araştırmanın amacı, ilköğretim ikinci kademede bir ders işleme sürecindeki öğretmen öğrenci iletişiminde, öğretmenlerin konuşma ve dinleme yoluyla ikna edici iletişim unsurlarını ne ölçüde kullandıklarını ve bunları kullanma düzeylerini etkileyen faktörleri araştırmaktır. Bu amaç doğrultusunda araştırmanın temel problemi şudur: İlköğretim ikinci kademede bir ders işleme sürecindeki öğretmen öğrenci iletişiminde öğretmenler, konuşma ve dinleme yoluyla ikna edici iletişim unsurlarını ne ölçüde kullanmaktadır ve öğretmenlerin bunları kullanma düzeylerini etkileyen faktörler nedir? Araştırmada, bu problem cümlesinin cevabını bulabilmek için şu alt problemlerden yararlanılmıştır: 58 1. Öğretmenlerin ikna becerileri cinsiyete göre anlamlı bir fark göstermekte midir? 2. Öğretmenlerin ikna becerileri ile kıdemleri (hizmet yılı) arasında anlamlı bir fark var mıdır? 3. Öğretmenlerin ikna yetenekleri mezun oldukları eğitim kurumuna göre anlamlı bir fark göstermekte midir? 4. Öğretmenlerin ikna becerileri lisans tamamlama veya lisansüstü eğitim yapma durumlarına göre anlamlı bir fark göstermekte midir? 5. Öğretmenlerin ikna becerileri gelir durumlarına göre anlamlı bir fark göstermekte midir? 6. Öğretmenlerin ikna becerileri medeni durumlarına göre anlamlı bir fark göstermekte midir? 7. Öğretmenlerin ikna becerileri sahip oldukları çocuk sayısına göre anlamlı bir fark göstermekte midir? 8. Öğretmenlerinin ikna becerileri ile bir ek işte çalışma durumları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 9. Öğretmenlerin ikna becerileri ile girdikleri ders saatleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? 10. Öğretmenlerin ikna becerileri sınıflardaki öğrenci sayısına göre anlamlı bir fark göstermekte midir? 11. Öğretmenlerin ikna becerileri ile iletişim konulu bir faaliyete eğitim amaçlı katılma durumları arasında anlamlı bir fark var mıdır? 59 12. Öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini çeşitli boyutlar çerçevesinde kullanmayla ilgili görüşleri ile bu konudaki öğrenci görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? 12.1. Öğretmenlerin konuşmaya dayalı ikna beceri ve tekniklerini uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? 12.2. Öğretmenlerin beden diline dayalı ikna beceri ve tekniklerini uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? 12.3. Öğretmenlerin dinlemeye dayalı ikna beceri ve tekniklerini uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? 12.4. Öğretmenlerin ikna tekniklerini kullandıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? 12.5. Öğretmenlerin güvenilirlik sağlamaya yönelik ikna davranışlarını sergiledikleri yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? 12.6. Öğretmenlerin öğrenciyi tanımaya dayalı ikna tekniklerini uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? 12.7. Öğretmenlerin öğrenciyi harekete geçirmeye dayalı ikna tekniklerini uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? 13. Öğretmenlerin iknaya yönelik her bir beceri ve tekniği uyguladıklarına ilişkin görüşleri ile aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? 60 1.4. Araştırmanın Önemi Dil insanların en sık kullandığı iletişim aracıdır. İnsanoğlunun diğer canlılardan farkını ve gelişmişliğini gösterir. İnsanlığın bir diğer gelişim çizgisi de bilim ve teknolojideki ilerleyişidir. Bu ilerleyiş, çağımızın iletişim çağı olarak nitelendirilmesine sebep olmuştur. İletişim araçlarındaki hızlı gelişme ve insanların daha çok iletişim kurma çabaları iletişim ortamlarını zenginleştirmiştir. Bu ortamda dil becerilerini etkili kullananlar, daha avantajlı olmaktadır. Dünyadaki gelişmeler, iletişim teknolojisiyle sınırlı değildir. Özellikle disiplinler arası çalışmaların katkılarıyla hayatın her alanını etkileyen bir bilgi patlaması yaşanmaktadır. Bu bilgiler çağdaş bir toplumda yaşamayı sağlayacak içeriktedir. Ancak elde edilen bilgilerin hayata yansıması, insanlar tarafından gelişmiş ve demokratik bir toplum oluşturulmasında kullanılması, bu bilgilerin ortaya çıkarılması kadar zor bir süreçtir. İşte bu noktada görev eğitim sistemine, özellikle de örgün eğitim sistemine düşmektedir. Bilginin yayılması, bu bilgileri insanların kullanması, bilgilerin davranışa dönüştürülmesi örgün eğitim kurumlarında gerçekleştirilmektedir. Bu da okullara gün geçtikçe daha da artan bir sorumluluk yüklemekte ve okulların önemini artırmaktadır. Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri bilgi üretmek kadar, bilgiyi yaymalarıyla da ölçülmektedir. Bu sebeple gelişmiş ülkelerin eğitim sistemlerini de hızla çağın gereklerine uydurmaya çalıştıkları görülmektedir. Bilgiye ulaşmanın, bilginin yayılması ve algılanmasının dille doğrudan ilişkisi bulunmaktadır. Çünkü bilgiyi taşıyan ve depolayan unsurların başında dil gelmektedir (Yalçın, 2006, s.19). Toplumun her ferdinin dil becerilerinin geliştirilmesi çağdaş bir toplumun ana amaçlarından biri hâline gelmiştir. Bilginin yayılıp davranışa dönüştürülmesinde ve dil becerilerinin geliştirilmesinde lokomotif görevi öğretmenler üstlenmektedir. Ancak öncelikle öğretmenlerin bu becerileri çok iyi kullanıyor olması gerekir. Öğretmen ve öğretmen adaylarının hem bilgi hem de dil becerileri alanında dünyadaki gelişmeleri kavrayıp benimsemeleri, daha sonra bunları okula taşıyarak yetiştirecekleri insanları bilgi, davranış ve dil becerileriyle donatmaları gerekir (Yalçın, 2006, s.10). 61 Örgün eğitim sisteminde görev almaları dolayısıyla toplumun öncüsü konumundaki öğretmenlerin dil becerilerine hâkim olmaları; bu beceriler vasıtasıyla öğrencilerini öğrenmeye güdülemeleri, bilgiyi öğrenci düzeyinde sunabilmeleri ve nihayetinde öğrencinin bu bilgileri davranışına yansıtacak etkinlikleri hazırlamalarını kolaylaştırmaktadır. Bu yönüyle özellikle kişiler arası iletişimin en sık kullandığı kanallar olan konuşma ve dinleme becerileri gelişmiş öğretmenler daha avantajlı olmakta ve bu avantajlarını verime dönüştürebilmektedirler. Eğitimin toplumdaki önemi anlaşıldıktan sonra bunu geliştirmeye yönelik çalışmalar da başlatılmıştır. Bu çalışmalar daha çok, öğrenme öğretme yaklaşımları ve öğretmen davranışları üzerinde yoğunlaşmıştır. Eğitim teknolojisindeki gelişmelerle birlikte eğitim iletişimi konusu da ele alınmaya başlamıştır. Bu çalışmalar içinde öğretmen öğrenci iletişimini konu edinen araştırmalar, dünyada ve ülkemizde son zamanlarda yaygınlık kazanmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndaki propaganda faaliyetleri, 1950’li yıllardan sonra kişileri ve toplumları etkileme, onların istenilen yönde davranış sergilemelerini sağlama araştırmalarını başlatmıştır. Yale Üniversitesindeki İletişim ve Tutum Değişimi Programı’nı yürüten Hovland ve ekibi, davranışlarda değişikliğe neden olan olgunun başında “ikna”nın geldiğini ortaya koymuştur (Hovland, 1957, s.42). Dünyada ve ülkemizde işi insanlarda davranış değişikliği oluşturmaya dayanan siyaset, medya, pazarlama, halkla ilişkiler, hukuk gibi alanlar, ikna konusundaki araştırmaların verilerinden yararlanmaya ve verim almaya başlamışlardır. İknanın davranış değiştirme, geliştirme ve kazandırma amacı eğitim faaliyetlerinin amaçlarıyla da kullanılmasına örtüşmektedir. yönelik Bu çalışmalar doğrultuda, sınırlı da dünyada olsa iknanın başlamıştır eğitimde ve hızla yaygınlaşmaktadır. Bu araştırmada iknaya bir ders sürecindeki öğretmen öğrenci iletişimi açısından bakılmaktadır. Ancak burada ortaya konan bilgi ve bulgular, eğitimin her kademesinde; öğretmen-öğretmen, yönetici-öğretmen, yönetici-öğrenci ve rehber öğretmen-öğrenci ilişkilerinde de kullanılabilir. 62 Ulaşılan kaynaklar, eğitimde iknanın kullanılmasına yönelik bu çalışmanın ülkemizde bir ilk olma özelliği taşıdığını göstermektedir. Bu araştırmanın, ikna edici iletişimde özellikle de eğitimde iknanın kullanılmasına yönelik araştırmalara zemin hazırlayacağı umulmaktadır. Bu çalışmanın öğretmen yetiştirme ve hizmet içi eğitime yönelik faaliyetlere yeni veriler kazandıracağı umut edilmektedir. Bu araştırma, eğitim, iletişim, sosyal psikoloji, davranış bilimleri ve dil alanları verileri üzerinde oluştuğu için de disiplinler arası bir çalışma özelliği taşımaktadır. Bütün bu alanlara ait verilerin öğretmen öğrenci iletişimine katkı sağlamak amacıyla bir araya getirilmesinin bu iletişimin geliştirilmesi çalışmalarını olumlu yönde etkileyeceği kabul edilmektedir. Öğretmenin ikna edici nitelikte bir iletişim becerisine ulaşması; Öğrencilerde davranışa dönüşen öğrenmeyi artırmaktadır. Öğrenciye olumlu tutum ve davranışlar kazandırmaktadır. Öğretmenin öğrenci üzerinde yasak ve zorlamalara dayanmayan bir otorite oluşturmasını sağlamaktadır. Öğrencinin gelecekle ilgiyi planlarını doğru kurgulamasına yardımcı olmaktadır. Öğrencinin derse dikkat ve ilgisini artırmaktadır. Öğretmenini örnek alması yoluyla öğrencinin dil becerisinin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Belirtilen eğitim kazanımları yoluyla bu araştırma verilerinin ülkemiz eğitim sistemine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. 1.5. Varsayımlar Öğretmenlerin anket formundaki sorulara verdikleri cevapların doğru olduğu ve uygulamalarına yansıyan davranışlarla örtüştüğü kabul edilmektedir. 63 Öğrencilerin anket formundaki sorulara verdikleri cevapların doğru olduğu ve öğretmenlerinin uygulamalarına yansıyan davranışlarla örtüştüğü kabul edilmektedir. 1.6. Sınırlılıklar Bu araştırma; Ankara ili, merkez ilçelerindeki ilköğretim okullarında görev yapan 120 Türkçe öğretmeni ve bu öğretmenlerin 7-8. sınıflarda derslerine girdiği 600 öğrenciyle, Öğretmenlerin bir sürecinde ikna beceri ve tekniklerini uyguladıkları yönündeki görüşler ile aynı doğrultudaki öğrenci görüşleriyle, Bulguların geçerliliği, araştırmaya katılan öğretmen ve öğrencilerin anketin cevaplanması sırasındaki genel koşullar ile, Bir ders sürecindeki öğretmen-öğrenci ilişkisiyle sınırlıdır. 1.7. Tanımlar Araştırmayla ilgili disiplinlerin geniş ve bu alanlar arasında iç içe geçmelerin olması sebebiyle bazı kavramların tanımlarının bu araştırmada kullanıldığı şekliyle yeniden vurgulanmasına ihtiyaç duyulmuştur. İletişim: İletilmek istenen mesajın, ilgili herkes tarafından tamamen anlaşılabilmesi ve davranış değişikliği amacıyla bilgi, kanaat ya da düşüncenin, sözlü ve sözsüz iletişime ait araçlarla iletilmesi, alınması veya değiştirilmesi. Dil Becerileri: İnsanların kendilerini ifade etme ve başkalarını anlamada kullandıkları konuşma, yazma, dinleme ve okuma faaliyetleri. 64 İkna: Kişi veya grubun tutum, davranışlarını; dil becerileri ve çeşitli etkileme unsurları aracılığıyla zorlama olmaksızın bilinçli bir şekilde yönlendirmeyi hedefleyen iletişim süreci. Tutum: Bir bireye mal edilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan eğilim. 65 2. BÖLÜM YÖNTEM Bu bölümde araştırmanın modeli, evren ve örneklem, veri toplama teknikleri ve veri çözümleme tekniklerine yer verilmektedir. 2.1. Araştırmanın Modeli Araştırma niteliği itibarıyla olayları, olguları doğal koşulları içerisinde incelemeyi hedefleyen uygulamalı bir alan araştırmasıdır (Kaptan, s.56). Araştırmanın amaçlarını gerçekleştirmek için, geçmişte ya da hâlen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi sağlayan tarama modeli kullanılmıştır. Bu modelde araştırmaya konu olan “olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde ve olduğu gibi” (Karasar, 2003, s.77) tanımlanmaya çalışılmıştır. 2.2. Evren ve Örneklem 2.2.1. Evren Araştırmanın evrenini, Ankara il merkezinde bulunan ilköğretim okullarının ikinci kademesinde görev yapan öğretmenler ve bu okullara devam eden öğrenciler oluşturmaktadır. 2.2.2. Örneklem Evrene giren tüm öğrencilerin araştırmaya dâhil edilmesi mümkün olmadığından örnek alma yoluna başvurulmuştur. Örneklem grubu oluşturulurken 66 uzman görüşleri doğrultusunda bir sınırlandırmaya gidilmiştir. Böyle bir sınırlandırmaya gidilmesindeki amaç, aynı duruma ilişkin hem öğretmen hem de öğrenci görüşleri arasında paralellik olup olmadığını ortaya koymaktır. Paralel Formlar Yöntemi olarak da bilinen bu uygulamada aynı durum hakkında farklı iki grubun görüş, davranış ve tutumu arasında doğrusal bir ilişki olup olmadığı belirlenmeye çalışılmaktadır. Araştırma, öğretmenlerin ikna edici iletişim davranış ve tekniklerini uygulayıp uygulamadıklarını yine kendi görüşleri çerçevesinde belirleme temeli üzerine kurulmuştur. Aynı zamanda örnekleme alınan öğretmenlerin bu konudaki davranışlarının tutarlılık anlamında güvenilirliğini test etmek için dersine girdiği öğrencilerine de öğretmenlerinin belirtilen davranış ve teknikleri sergileyip sergilemedikleri farklı bir formla sorulmuştur. Eğer, öğretmen grubunda bir sınırlandırmaya gidilmeseydi aynı öğrenci grubuna, derslerine giren alan (branş) öğretmeni sayısınca anket uygulanacaktı. Uzman görüşleri, bu durumun öğrenci verilerinin güvenilir olmasına engel oluşturacağı yönünde olduğu için örnek grubunda daraltma yoluna gidilmiştir. Belirtilen sınırlandırma, öğretmenler için alan (branş), öğrenciler için de sınıf seviyesinde yapılmıştır. Araştırmanın örneklem grubundaki öğretmenleri, Türkçe öğretmenleri; öğrenci grubunu da Türkçe öğretmenlerinin dersine girdiği öğrenciler oluşturmaktadır. Türkçe öğretmenleri ilköğretim 6, 7 ve 8. sınıflarda derse girmektedir. Bu da örnekleme dâhil edilecek öğrenciler içinde belirtilen üç sınıftan da öğrenci alınmasını gerektirmektedir. Altıncı sınıftaki öğrenciler hem gelişim düzeyleri hem de sınıf öğretmeni düzeninden yeni çıkmış olmaları sebebiyle diğer iki sınıftaki öğrencilere göre bu grupta farklılık arz etmektedir. Bu sebeple örneklem grubu 7 ve/veya 8. sınıflara derse giren Türkçe öğretmenleri ve bu sınıflardaki öğrencilerle sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmadan sonra örneklem belirlemesi yapılmıştır. Buna göre örneklem, Ankara il merkezindeki ilköğretim okullarının ikinci kademesinde görev yapan Türkçe öğretmenlerinden rastlantısal (random, yansız) olarak seçilen 150 Türkçe öğretmeni ve bu öğretmenlerin dersine girdiği 7 ve 8. sınıflardan yine rastlantısal olarak seçilen 750 öğrenciden oluşmaktadır. Uygulama sürecinden sonra veri toplama araçlarını yanlış veya eksik dolduranların elenmesiyle 67 örnekleme, 120 Türkçe öğretmeni ve bu öğretmenlerin dersine girdiği 600 öğrenci alınmıştır. 2.3. Veri Toplama Teknikleri Öğretmen ve öğrencilerden konuyla ilgili verilerinin toplanması için anket geliştirme yoluna gidilmiştir. Bunun için konuyla ilgili kaynak taraması yapılmıştır. Literatürde konuyla yakından ilgili, ikna edici iletişim ve öğretmen öğrenci iletişiminin (Nirenberg, 1994; Hale ve Whitlam, 1997; Yüksel, 1994; Küçükkurt ve Can, 1988; Cialdini, 2006; Aristoteles, 2001; Karadoğan, 2003; Güz, 1988; Anık, 1997; Can, 1991; Ergeç, 2003; Horn, 1997; Fowler, 1997; Mulholland, 1994; Jamieson, 1996; Kalender, 2000; Türkkan, 2000; Paksoy ve Acar, 2000; Raymond ve Alvermann, 2001; Fives ve Elexander, 2001; Heler, 1999; Cyndie, 2001; Murphy ve Karen, 2001; Moore; Başar, 2001; Ergin ve Birol, 2000; Öner, 1999; Arslantaş, 1998; Şahin, 2000; Altundepe; Arpacı, 1997; Bangir, 1997; İmre, 2000; Özçınar, 2003) yer verildiği çalışmalardan yararlanılarak öğretmen öğrenci iletişiminde kullanılabilecek ikna ögeleri belirlenmiştir. Öğretmenlere yönelik hazırlanan ankette bunlardan 85 maddelik bir havuz oluşturularak anketin kapsam geçerliliği için uzman görüşü alınmıştır. Uzman görüşlerinden yararlanarak ve birbirine yakın maddeler birleştirilerek madde sayısı 56’ya indirilmiştir. Hazırlanan Likert tipi anket her maddeye verilecek cevabın psikometrik açıdan kullanışlılığını artırmak için “Hiçbir zaman”, “Çok seyrek”, “Ara sıra”, “Çoğu zaman” ve “Her zaman” şeklinde derecelendirilmiştir. Uygulamadan sonra güvenilirlik için istatistikî işlemlerden yararlanılmıştır. Anketin başına, öğretmenler açısından araştırma verilerini etkileyebilecek bağımsız değişkenlere yönelik, öğretmenlerin kişisel bilgilerini içeren 11 maddelik bir Kişisel Bilgi Formu eklenerek anketin maddesi sayısı 67’ye çıkarılmıştır. Öğrencilere uygulanacak ankette de aynı maddelerden yararlanılmıştır. Onlara, öğretmenlerinin ankette belirtilen davranışları sergileyip sergilemedikleri veya teknikleri uygulayıp uygulamadıkları sorulmuştur. Sorular oluşturulurken 68 öğrencilerin dil seviyesine dikkat edilmiş ve bazı maddelerde örnek verilmiştir. Bu ankette Kişisel Bilgi Formuna yer verilmemiştir. Böylece öğrencilere uygulanmak üzere 56 maddelik Likert tipi bir anket hazırlanmıştır. Öğretmenlere uygulanan ankette olduğu gibi bu ankette de maddelere verilecek cevaplar, “Hiçbir zaman”, “Çok seyrek”, “Ara sıra”, “Çoğu zaman” ve “Her zaman ” şeklinde derecelendirilmiştir. Oluşturulan bu anketlerle bir ön uygulama yapılmıştır. 25 öğretmen ve 125 öğrenciye anketler uygulanmıştır. Bu uygulama sonucunda dil, anlatım ve içerik yönlerinden anketlerde düzenleme yapılması gereği ortaya çıkmıştır. Öğretmen anketinde soruların tersten puanlanan beş soru hariç hemen hemen tamamına yakınının “Çoğu zaman” ve “Her zaman” şeklinde cevaplandığı görülmüştür. Bu durum dikkate alınarak alan, eğitim psikolojisi ve ölçek geliştirme uzmanlarının görüşleri doğrultusunda öğretmenlere uygulanan Likert tipi anket maddeleri, daha güvenilir veriler elde etmek için Çoktan Seçmeli Test Türüne çevrilmiştir. Ön uygulama yapılan öğretmenlerden de görüşler alınarak sorularda düzenleme yapılmıştır. Bu sorularda belirtilen davranış ve teknikleri uygulayıp uygulamama veya uygulayamama durumları göz önünde bulundurularak muhtemel cevap seçenekleri oluşturulmuştur. Cevap seçeneklerine “Diğer” seçeneği de eklenmiştir. Ön uygulama verilerine dayanarak uzman görüşleri ve güvenirlik analizi sonuçları doğrultusunda 10 madde anketten çıkarılmıştır. Güvenirliği düşük bazı maddeler üzerinde uygulamada karşılaşılan sorunlar ile öğretmen ve öğrencilerden alınan öneriler dikkate alınarak dil ve anlatım yönünden gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Yukarıda bahsedilen anket geliştirme süreci doğrultusunda öğretmen ve öğrencilere uygulanacak iki veri toplama aracı hazırlanmıştır. Öğretmen anketinin birinci bölümünde bağımsız değişkenlere yönelik 11 sorudan oluşan “Kişisel Bilgi Formu” vardır. İkinci bölümde; konuşmaya dayalı ikna beceri ve teknikleri (1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 18, 20, 25, 37, 38, 39, 42, 43, 44. sorular), beden diline dayalı ikna beceri ve teknikleri (9, 10, 11, 12, 13. sorular), dinlemeye dayalı ikna beceri ve teknikleri (14, 15, 16, 17. sorular), ikna teknikleri (19, 21, 22, 23, 24, 26, 27, 35, 36. sorular), güvenilirlik sağlamaya yönelik ikna davranışları (28, 29, 30, 31, 32, 33, 34. 69 sorular), öğrenciyi tanımaya dayalı ikna teknikleri (40, 41. sorular), öğrenciyi harekete geçirmeye dayalı ikna teknikleriyle (45, 46. sorular) ilgili 46 soru bulunmaktadır. Öğrenci anketinde öğrencilere yönelik bağımsız değişkenlere bakılmadığı için kişisel bilgi formu yer almamaktadır. Öğrencilere, belirtilen davranışları veya teknikleri öğretmenlerinin sergileyip sergilemedikleri sorulmuştur. Öğrenci anketi ön uygulamada olduğu gibi Likert tipi oluşturulmuştur. Ön uygulama sonucunda öğretmen anketinden çıkarılan 10 sorunun karşılığı sorular, öğrenci anketinden de çıkarılmıştır. Öğrenci anketinde de öğretmen anketindeki sorularla örtüştüğü uzman kanısınca belirlenen ve aynı maddelerden üretilen 46 soru yer almaktadır. Öğretmen öğrenci iletişiminde ikna edici iletişimin uygulanıp uygulanmadığının tespitini amaçlayan bu çalışmada anketlerin geçerlilik çalışması, madde analizi ve uzman görüşlerine göre yapılmıştır. Öğretmenlerin ikna edici iletişime yönelik davranışları sergileyip sergilemediklerini, teknikleri uygulayıp uygulamadıklarını kendi görüşleri çerçevesinde tespit etmeyi amaçlayan anketin güvenilirlik çalışmasında elde edilen KR- 20 güvenirlik kat sayısı .72 olarak bulunmuştur. Bu sonuç anketin güvenilir olduğunu göstermektedir. Öğrencilerin, öğretmenlerinin ikna edici iletişime yönelik davranışları sergileyip sergilemedikleri ve teknikleri uygulayıp uygulamadıkları yönündeki görüşlerini tespit etmek için geliştirilen anket formunun güvenilirlik derecesi, güvenilirlik analizi için Cronbach Alfa kat sayısı ile sınanmıştır. Anketin güvenilirlik derecesi, Cronbach Alfa katsayısı 0.86 olarak bulunmuştur. Alfa kat sayısı, alt sınır (Tavşancıl, 2002, s.29) olarak kabul edilen 0.70 değerinden büyüktür. Bu sonuç anketin güvenilir olduğunu göstermektedir. Veriler, 2006-2007 eğitim öğretim yılında toplanmıştır. Anketler, Millî Eğitim Bakanlığı Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı ve Ankara İl Millî Eğitim Müdürlüğünden alınan izinlerden sonra Ek-2’de belirtilen ilköğretim okullarında uygulanmıştır. 70 2.4. Verilerin Analizi Araştırmada elde edilen veriler bilgisayara aktarılmış ve verilerin istatistikî analizinde SPSS 11.5 (Statistic Package For Social Science) paket istatistik programından yararlanılmıştır. Verilerin analizinde ulaşılmak istenen bulguya göre, Cronbach alfa, frekans, yüzde, aritmetik ortalama, t-testi ve varyans analizi (KruskalWallis, ANOVA ve Mann-Whitney U testleri) teknikleri kullanılmıştır. Öğretmenlere uygulanan anket verileri puanlanırken ikna edici iletişime yönelik davranışın sergilendiğini veya tekniğin uygulandığını belirten seçeneğin işaretlenmesi durumunda 1 (bir) puan, farklı bir seçeneğin işaretlenmesi durumunda 0 (sıfır) puan verilmiştir. Bu puanlar toplanarak her bir maddenin uygulanma oranı ortaya çıkarılmıştır. Anket formunda bulunan “Diğer” seçeneğinin işaretlenmesi ve açıklama yazılması durumunda; yapılan açıklama, soruda belirtilen davranış veya tekniğin uygulandığı yönündeyse bu cevap doğru olarak kabul edilmiştir. Öğrencilere uygulanan anketin verileri puanlanırken uzman görüşleri doğrultusunda “Çoğu zaman” ve “Her zaman” şeklinde işaretlenen seçeneklerin işaretlenmesi durumunda 1 (bir) puan, farklı bir seçeneğin işaretlenmesi durumunda 0 (sıfır) puan verilmiştir. Bu puanlar toplanarak her bir maddede belirtilen davranış veya tekniğin uygulanma oranı belirlenmiştir. Anket Formu’ndaki, 12, 20, 29, 32, ve 33 numaralı sorular tersten puanlanmıştır. İkna edici iletişimle ilgili bir beceri, davranışın sergilenmesi veya tekniğin uygulanmasına yönelik öğretmen ve öğrencilerin görüşleri ortalaması 100 üzerinden bir puana çevrilmiştir. Ortaya çıkan bu puanların ne anlama geldiğini belirlemek ve bunlarla ilgili bir yargıda bulunabilmek için değerleme işlemi yapılmıştır. Değerleme işleminde genelde iki kategori uygulanmaktadır: Bağıl değerlendirme ve mutlak değerlendirme. Bağıl değerlendirmede bir kişinin başarısı, içinde bulunduğu grubun başarısıyla kıyaslanır. Bu değerlendirmede kullanılan ölçütleri, not vericiden çok not verilen grup belirler. Bağıl değerlendirmede öğrenilmek istenenin tam öğrenilmesi değil, öğrenilen kadarının grup içindeki yeri 71 değerlendirmeyi belirler. Bunda grubun ortalaması ve standart sapması esas alınır (Tekin, 1991, s.290; Erkuş, 2006, s.101). Mutlak değerlendirmede ise kullanılan ölçütler önceden tespit edilmiş değişmez standartlar olarak saptanmıştır. Bu yolla değerlendirme yapmak için ham puanlar yüzde puanlarına çevrilir ve daha sonra bu yüzdelerin karşılığı olan harf, sayı veya sıfat karşılığı verilir. Bu yöntemde bir kişinin başarısı diğer kişilerin başarısından bağımsız olarak değerlendirilir. Mutlak ölçütlerde not vermede, kişinin başarısı öğrenilmek için konulmuş olanı tam öğrenme derecesine bağlanır. Ders geçme esas alındığında mutlak değerlendirmede kesme puanı adı verilen geçme ve kalma sınırını belirleyen bir puan da belirlenir. Bu puanın belirlenmesi kurumsal kararlara bağlıdır (Tekin, 1991, s.286-288). Mutlak değerlendirme sisteminde öğrenilen, uygulanan, sergilenen özelliklerin %100’ünü kapsayacak şekilde bir en yüksek puan belirlenir. Alt gruplandırmalar bu en yüksek puandan sıfıra kadar belirli aralıklarla tespit edilir. Mutlak değerlendirmede kişileri sınıflamak söz konusu iken bağıl değerlendirmede kişilerin birbirine göre konumu, yani sıralama söz konusudur (Erkuş, 2006, s.100). Bağıl değerlendirme veya mutlak değerlendirme sonuçlarını nota çevirmek için çeşitli not verme sistemleri oluşturulmuştur. Bu sistemlerden en sık kullanılan dört tanesi birbiriyle karşılaştırmalı olarak aşağıda verilmektedir (Erkuş, 2006, s.101): 72 Tablo 2.1. Çeşitli Not Verme Sistemleri 100’lük Sistem 5’lik Sistem Ortalama ( X ) ve Standart Sapma (S)’ya Göre Sistem Harf Sistemi Sıfat 95-100 5 AA Pekiyi 85-94 5 BA Pekiyi 75-84 4 BB İyi 65-74 4 CB İyi 55-64 3 CC Orta 45-54 3 DC Orta 35-44 2 DD Ortanın altı 25-34 2 FD Ortanın altı 15-24 1 FF Başarısız 05-14 1 FF Başarısız 00-04 0 X + 2,5 S X+2S X + 1,5 S X+1S X 0,5 S X X - 0,5 S X-1S X - 1,5 S X-2S X - 2,5 S FF Başarısız Tablo 2.2’de verilen not verme sistemlerinden biri esas alınarak bağıl değerlendirme veya mutlak değerlendirme sonuçları nota çevrilir. Bu araştırmada verilerin değerlendirilmesi aşamasında uzman görüşleri doğrultusunda mutlak değerlendirme sistemi kullanılmıştır. Bu sistemin tercih edilmesinde puanların bir öğrenme sonucu oluşan durumu ölçmemesi esas alınmıştır. Eğer ortaya çıkan puanlar bir öğrenmenin sonucu yapılan ölçüme dayansaydı öğretmeye bağlı ve ölçümün güçlüğü gibi etkenlerin değerlendirmedeki etkisini azaltmak için bağıl değerlendirme tercih edilebilirdi. Ancak araştırmada elde edilen puanlar bir öğretme-öğrenme sonucu değil, öğretmen ve öğrencilerin görüşlerine dayalı olarak elde edilmiştir. Bu durumda değerlendirme işlemi grubun birbirine konumuna göre değil, öğretmenlerin ikna edici iletişim sürecinde uygulamaları beklenen davranışların tamamının değeri esas alınarak yapılmıştır. Yani mutlak değerlendirme sistemi uygulanmıştır. Anket formundaki sorulara verilen cevaplar doğrultusunda ham puanlar elde edilmiş ve bunlar 100’lük sisteme çevrilmiştir. Bu puanlara not verme aşamasında başarılı veya başarısız çizgisini belirleyecek bir kesme puanı oluşturulmamıştır. Not vermede çok zayıf-çok iyi uç değerlerinde sıfat şeklinde not verme sistemi 73 uygulanmıştır. Bu sıfatların oluşturulmasında Tablo 2.2’de de karşılaştırmalı olarak gösterilen 100’lük ve sıfat sistemlerinden yararlanılmıştır. Buna göre puanlar; 85-100 puan: çok iyi, 65-84 puan: iyi, 45-64 puan: orta, 25-44 puan: zayıf, 00-24 puan: çok zayıf şeklinde nota çevrilmiştir. Bu notlar, ikna edici iletişimde öğretmenlerden uygulaması beklenen beceri ve tekniklerle ilgili öğretmen ve öğrenci görüşlerinin yorumlanmasında kullanılmıştır. Öğretmen öğrenci iletişimine ait sonuçların değerlendirilmesinde mutlak değerlendirme sisteminden yararlanılmasının bir örneği Başar’ın (2001, s.195) araştırmasında görülmektedir. Başar, sınıf yönetimi konulu araştırmasında, öğretmen öğrenci arasındaki sözlü iletişimin düzeyini belirlemek için mutlak değerlendirme sistemini kullanmıştır. Yüz üzerinden yapılan değerlendirmede; 0-20, 21-40, 41-60, 61-80, 81-100 puan aralıkları kullanılmıştır. Bu aralıklara araştırmanın farklı boyutları dikkate alınarak çok iyi, iyi, orta, düşük, iyi değil gibi sıfat karşılığı olan notlar verilmiştir. Öğretmenlerin iknaya yönelik her bir beceri ve tekniği uygulamaları ile aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark olup olmadığına da bakılmıştır. Kapsamının geniş olması dolayısıyla, görüşlerden çıkan sonuçlar doğrultusunda veriler beş başlık altında toplanmıştır: 1. Öğretmenlerin Yüksek Oranda Uyguladıklarını Belirttikleri ve Öğrencilerin de Aynı Doğrultuda Görüş Bildirdikleri Beceri ve Teknikler 2. Öğretmenlerin Orta Düzeyde Uyguladıklarını Belirttikleri ve Öğrencilerin de Aynı Doğrultuda Görüş Bildirdikleri Beceri ve Teknikler 3. Öğretmenlerin Yüksek Oranda Uyguladıklarını Belirttikleri Ancak Öğrenci Görüşlerinin Bunu Desteklemediği Beceri ve Teknikler 4. Öğretmenlerin Düşük Oranda Uyguladıklarını Belirttikleri ve Öğrencilerin de Aynı Doğrultuda Görüş Bildirdikleri Beceri ve Teknikler 74 5. Öğrencilerin, Öğretmenlerinin Orta veya İyi Düzeyde Uyguladıklarını Belirttikleri Ancak Öğretmen Görüşlerinin Bunu Desteklemediği Beceri ve Teknikler Bu başlıklar altında öğretmenlerin hangi beceri ve tekniği kullanmada yeterli veya eksik olduğu öğretmen ve öğrenci görüşlerine göre gruplandırılmıştır. Gruplar altındaki her bir beceri veya teknikle ilgili öğretmen ve öğrenci görüşlerinin oranları belirtilmiş ve bunlar arasında anlamlı bir fark olup olmadığını ortaya koyan istatistikî tekniklerden yararlanılmıştır. 75 3. BÖLÜM BULGU VE YORUMLAR Bu bölümde, ilk olarak örneklem dâhilindeki öğretmenlerin Kişisel Bilgi Formu’ndaki sorulara verdiği cevapların betimsel istatistikle (yüzde ve frekans) ortaya çıkan bulgularının yorumu yapılmaktadır. Daha sonra öğretmenlerin ikna becerileri çeşitli değişkenler açısından ele alınıp istatistikî analizleri yapılarak bunlara ilişkin bulgu ve yorumlara yer verilmektedir. Üçüncü olarak, öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini kullanmayla ilgili görüşleri ile bu konuda öğrencilerinin görüşleri karşılaştırılıp yorumlanmaktadır. Araştırmanın temel amacını belirleyen problem ve alt problemler doğrultusunda elde edilen veriler, üç ana başlık altında ele alınıp değerlendirilmiştir. Bulgu ve yorumlar kısmı sırasıyla şu başlıklardan oluşmaktadır: Kişisel Bilgi Formuna İlişkin Bulgu ve Yorumlar Çeşitli Değişkenler Açısından Öğretmenlerin İkna Becerilerine İlişkin Bulgu ve Yorumlar Öğretmenlerin İkna Beceri ve Tekniklerini Uyguladıklarına İlişkin Görüşleri ile Bu Konudaki Öğrenci Görüşlerine Dair Bulgu ve Yorumlar 3.1. Kişisel Bilgi Formuna İlişkin Bulgu ve Yorumlar Bu bölümde, Kişisel Bilgi Formu’nda yer alan cinsiyet, kıdem, mezun olunan okul, lisans tamamlama veya lisansüstü eğitim yapma, gelir durumu, medeni durum, çocuk sayısı, ek iş yapma, haftalık ders yükü, sınıftaki öğrenci sayısı, iletişim konulu 76 bir seminere veya kursa katılma yönlerinden örneklem grubundaki öğretmenlere ait bulgu ve yorumlara yer verilmektedir. Tablo 3.1. Öğretmenlerin Cinsiyet Dağılımına İlişkin Bulgular Cinsiyeti N % Bayan 78 65,0 Erkek 42 35,0 Toplam 120 100,0 Tablo 3.1’de görüldüğü üzere araştırmaya katılan 120 öğretmenin 78’i bayan, 42’si erkektir. Örneklem içindeki bayanların oranı % 65, erkeklerin oranı ise % 35’tir. Burada, bayanların lehine bir yoğunluk vardır. Buna benzer bir durum, Karatay (2007, s. 70) tarafından Türkçe öğretmeni adayları üzerine yapılan bir araştırmada da ortaya çıkmıştır. Belirtilen araştırmada örneklem içinde kızların yüzdelik oranı % 67, erkelerin yüzdelik oranı ise % 33 olarak tespit edilmiştir. İki araştırma arasındaki cinsiyet oranlarının birbirine yakın olması cinsiyet açısından örneklem grubunun doğru tespit edildiğini ortaya koymaktadır. Öğretmenlik mesleğini daha çok bayanların tercih etmesi ülkemiz eğitim sistemi gerçeklerinden birisidir. Araştırmada örneklem grubu dâhilindeki Türkçe öğretmenliği branşında da bu durumun değişmediği görülmektedir. Ancak öğretimin her kademesinde olduğu gibi ilköğretimin ikinci kademesinde okuyan öğrencilerin de öğretmen olarak her iki cinsle eşit oranda karşılaşmaya ihtiyaçları olduğu bir gerçektir. 77 Tablo 3.2. Öğretmenlerin Hizmet Yılına İlişkin Bulgular Hizmet Yılı N % 1-5 yıl 57 47,5 6-10 yıl 32 26,7 11-15 yıl 8 6,7 16-20 yıl 14 11,7 21 yıl ve üstü 9 7,5 120 100,0 Toplam Tablo 3.2’de araştırmaya katılan öğretmenlerin hizmet yılına ilişkin bulgular yer almaktadır. Tabloda görüldüğü üzere hizmet yılları 1-5 yıl olan 57, 6-10 yıl olan 32, 11-15 yıl olan 8, 16-20 yıl olan 14, 21 yıl ve üstü olan 9 öğretmen araştırma dahilinde yer almaktadır. Örneklem grubundaki öğretmenlerin % 47,5’inin 1-5 yıl arasında kıdemi olması, örneklem grubundaki öğretmenlerin yarıya yakınının genç ve meslek hayatlarının daha başında olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Diğer kıdem grubundaki öğretmenlerin oranlarına bakıldığında araştırmaya katılan öğretmenlerin yaklaşık dörtte üçünün 1-10 yıl arasında hizmet yılı olduğu görülmektedir. Tablo 3.3. Öğretmenlerin Mezun Olduğu Eğitim Kurumuna İlişkin Bulgular Mezun Olduğu Okul N % Eğitim Enstitüsü veya Eğitim Yüksek Okulu 7 5,8 Eğitim Fakültesi 77 64,2 Fen-Edebiyat Fakültesi 30 25,0 Dört Yıllık Diğer Fakülteler 6 5,0 120 100,0 Toplam 78 Öğretmenlerin mezun olduğu eğitim kurumuna ilişkin bulgular tablo 3.3’te yüzde ve frekans olarak yer almaktadır. Araştırmaya katılan öğretmenlerin % 64,2’si Eğitim Fakültesi, % 25’i Fen-Edebiyat Fakültesi, %5,8’i Eğitim Enstitüsü veya Eğitim Yüksek Okulu, % 5’i de dört yıllık diğer fakültelerden mezundur. Örneklem grubunun Türkçe öğretmenlerinden oluşması dolayısıyla FenEdebiyat Fakültesi mezunlarının % 25 oranında olması dikkat çekicidir. Bilindiği gibi Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı 1996 yılı başında ülkemizin ihtiyaç duyduğu öğretmenleri yetiştirmek üzere eğitim fakülteleri öğretmen yetiştirme programlarının yeniden düzenlenmesi çalışmalarını başlatmış ve buna göre lisans ve lisansüstü düzeylerde yürütülen programlarda birtakım değişiklikler yapmıştır (YÖK, 1998: 3). Eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılması olarak adlandırılan bu düzenleme sonucunda Türkçe eğitimi bölümleri kurulmuş ve Türkçe öğretmenleri bu lisans programında yetiştirilmeye başlanmıştır. Tablo 3.4. Öğretmenlerin Lisans Tamamlama veya Lisansüstü Eğitime Devam Etme Durumlarına İlişkin Bulgular Eğitim Tamamlama N % Evet 34 28,3 Hayır 86 71,7 Toplam 120 100,0 Araştırmaya katılan öğretmenlerin lisans tamamlama veya lisansüstü eğitime devam etme durumlarına ilişkin bulgular tablo 3.4’te verilmektedir. Öğretmenlerin 34’ü mezun oldukları eğitim kurumlarından sonra da lisans tamamlama veya lisansüstü eğitim yapma şeklinde eğitimlerini sürdürmüşlerdir. Eğitim Enstitüsü veya Eğitim Yüksek Okulundan mezun olanların sayısı yedi olduğuna göre araştırmaya katılan öğretmenlerin en az 27’sinin lisansüstü eğitim yapmış veya yapıyor olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Öğretmenlerin 86’sının herhangi bir eğitim tamamlama faaliyeti yapmadığı görülmektedir. 79 Tablo 3.5. Öğretmenlerin Aylık Gelir Durumuna İlişkin Bulgular Aylık Gelir Durumu N % 1000 YTL’den az 14 11,7 1000-1500 YTL 46 38,3 1501-2000 YTL 26 21,7 2001-3000 YTL 27 22,5 3001 YTL ve üzeri 7 5,8 120 100,0 Toplam Tablo 3.5’te öğretmenlerin evlerine giren aylık gelir miktarı ile ilgili bulgular yer almaktadır. Görüldüğü gibi, evlerine giren aylık gelir miktarı ile ilgili olarak öğretmenlerin % 11,7’si 1000 YTL’den az, % 38,3’ü 1000-1500 YTL, % 21,7’si 1501-2000 YTL, % 22,5’i 2001-3000 YTL ve % 5,8’i 3001 YTL ve üzeri gelire sahip oldukları ile ilgili görüş bildirmişlerdir. Bu bilgilerden aylık gelir miktarı bakımından öğretmenlerin 1500 YTL çizgisinin altında ve üstünde eşit oranda dağıldığı görülmektedir. Aşağıda da görüldüğü gibi öğretmenlerin % 31,7’sinin bekâr olması, evlerine giren aylık gelir durumunun 1500 YTL çizgisinin altında olmasının bir sebebi olarak yorumlanabilir. Tablo 3.6. Öğretmenlerin Medeni Durumlarına İlişkin Bulgular Medeni Durumu N % Evli 82 68,3 Bekâr 38 31,7 Toplam 120 100,0 80 Öğretmenlerin medeni durumlarına ilişkin bulgular 3.6 numaralı tabloda yer almaktadır. Buradan öğretmenlerin % 68,3’ünün evli, % 31,7’sinin bekâr olduğu bulgusu ortaya çıkmaktadır. Tablo 3.7. Öğretmenlerin Çocuk Sayısına İlişkin Bulgular Çocuk Sayısı N % Yok 57 47,5 1 çocuk 31 25,8 2 çocuk 27 22,5 3 çocuk 5 4,2 Toplam 120 100,0 Medeni durumlarına ilişkin bulgularda öğretmenlerin % 68,3’ünün evli olduğu görülmüştü. Tablo 3.7’de ise öğretmenlerin çocuk sayısına ilişkin bulgulara yer verilmektedir. Öğretmenlerin yaklaşık yarıya yakını (% 47,5) çocukları olmadığını belirtmişlerdir. Bir çocuğa sahip olanlar % 25,8, iki çocuğa sahip olanlar % 22,5 ve üç çocuğa sahip olanlar ise % 4,2 oranındadır. Tablo 3.8. Öğretmenlerin Bir Ek İşte Çalışma Durumlarına İlişkin Bulgular Ek iş yapma durumu N % Evet 18 15,0 Hayır 102 85,0 Toplam 120 100,0 Tablo 3.8’de öğretmenlerin bir ek işte çalışma durumlarına ilişkin bulgulara yer verilmektedir. Öğretmenlerin % 15’i bir ek iş yaptıkları doğrultusunda görüş bildirmektedir. Ek iş yapanların çoğu, eğitimle ilgili bir ek işte çalıştıklarını belirtmişlerdir. Öğretmenlerin % 85’i ise bir ek işte çalışmadıklarını bildirmiştir. 81 Tablo 3.9. Öğretmenlerin Bir Haftada Girdikleri Ders Saatine İlişkin Bulgular Bir Haftada Girilen Ders Saati N % 1-18 saat 24 20,0 19-25 saat 55 45,8 26-30 saat 41 34,2 Toplam 120 100,0 Öğretmenlerin haftalık ders yüküne ilişkin bulgular 3.9. numaralı tabloda verilmektedir. Görüldüğü gibi öğretmenlerin % 45,8’i haftada 19-25 saat derse girmektedir. % 34,2’si haftalık 26-30 saat ve % 20’si 1-18 saat derse girmektedir. Millî Eğitim Bakanlığının bir haftada zorunlu derse girme saatini 15 olarak belirlediği göz önünde bulundurulduğunda bu bulgular öğretmenlerin beşte dördünün yoğun bir şekilde derse girdiğini göstermektedir. Tablo 3.10. Öğretmenlerin Sınıflarındaki Ortalama Öğrenci Sayısına İlişkin Bulgular Sınıflardaki öğrenci sayısı N % 20 ve altı 7 5,8 21-30 40 33,3 31-40 56 46,7 41 ve daha fazla 17 14,2 Toplam 120 100,0 Tablo 3.10’da öğretmenlerin derse girdikleri sınıflardaki ortalama öğrenci sayısına ilişkin bulgular verilmektedir. Buradan öğretmenlerin % 46,7’si gibi büyük bir çoğunluğunun derse girdikleri sınıflardaki öğrenci sayısının 31-40 arası olduğu görülmektedir. İkinci yüksek oran (% 33,3) ise 21-30 öğrencinin bulunduğu sınıflarda ortaya çıkmaktadır. Öğretmenlerin % 14,2’sinin sınıflarındaki öğrenci 82 sayısı 41 ve daha fazla, % 5,8’inin ise 20 ve altıdır. Bu bulgulardan sınıflardaki öğrenci sayılarının 21-30 ve 31-40 bölümlemelerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Tablo 3.11. Öğretmenlerin İletişim veya Etkili İletişim Konulu Bir Faaliyete Katılma Durumlarına İlişkin Bulgular İletişim veya Etkili İletişim Konulu Bir Faaliyete Katılma N % Evet 70 58,3 Hayır 50 41,7 Toplam 120 100,0 Öğretmenlerin iletişim veya etkili iletişim konulu bir seminer, konferans veya hizmet içi eğitim kursuna katılma durumlarına ilişkin bulgular tablo 3.11’de verilmektedir. Öğretmenlerin % 58,3’ü iletişim veya etkili iletişim konulu bir seminer, konferans veya hizmet içi eğitim kursuna katıldığını; % 41,7’si ise katılmadığını belirtmiştir. 3.2. Çeşitli Değişkenler Açısından Öğretmenlerin İkna Becerilerine İlişkin Bulgu ve Yorumlar Bu başlık altındaki bulgularda, öğretmenlerin kişisel bilgileriyle ilgili durumlarının ikna edici iletişim kurmalarına etkisi olup olmadığına bakılmıştır. 3.2.1. Öğretmenlerin ikna becerileri cinsiyete göre anlamlı bir fark göstermekte midir? İknada kaynağın yani mesajı sunanın yaş, cinsiyet, ekonomik düzey, eğitim düzeyi ve sosyal statüsü gibi sosyodemografik özellikleri mesajın kabulünde etkili ve önemli rol oynamaktadır. Bunlardan cinsiyet faktörü ile ilgili olarak araştırmalarda, 83 erkeğin toplum içinde üstlendiği rol ve statü gereği daha inanılır kabul edildiği belirtilmektedir (Küçükkurt ve Can, 1988, s.33). Ancak bu demek değildir ki erkek her konuda daha ikna edicidir. Erkekler özellikle siyaset, ekonomi, askerlik, spor vb. alanlarda daha etkili olabilmektedir (Ertekin, 1980, s.62). Kadınlar ise acıma, şefkat hissi ile dolu konuşmalarda; güzel ve güzellikten bahseden konular ile kadınlarla ilgili sorunları içeren mesajlarda erkeklerden daha etkili olabilmektedir. Tablo 3.12. Öğretmenlerin İkna Becerilerinin Cinsiyete Göre t Testi Sonuçları Cinsiyet N X S Bayan 78 68 1,15 Bay 42 64 1,22 Sd t p 118 2,001 .048 Tablo 3.12’de, öğretmenlerin ikna becerilerine ilişkin puan ortalamalarının cinsiyete göre ilişkisiz t-testi sonuçları verilmiştir. Bayan öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini kullandıklarını belirttiklerine dair görüş ortalaması (68), erkeklerin ortalamasına (64) göre daha yüksektir. Öğretmenlerinin ikna becerilerini kullanmaya ilişkin puan ortalamaları, bayan öğretmenlerin lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmen görüşleri doğrultusunda oluşan bu sonuca göre ikna beceri ve tekniklerini uygulama konusunda bayan öğretmenlerin erkek meslektaşlarına göre daha ileri bir düzeyde olduğu söylenebilir. Araştırmalar, kadınların ve erkeklerin iletişimde bazı farklılıklarının olduğunu göstermektedir. Kadınlar, konuşma ve samimi bir dil kullanma konusunda daha duyarlı iken, erkekler konuşmayla birlikte dilde statü ve bağımsızlık ögelerine daha fazla yer verirler (Tutar ve Yılmaz, 2003, s.75). Sınıf içi iletişimin çoğunlukla konuşmaya dayanması, bayan öğretmenlerin daha yüksek bir puana sahip olmasında bir açıklayıcı olabilir. Eğitimde iletişim üzerine yapılan araştırmalarda, bu araştırmada olduğu gibi, öğretmen öğrenci iletişiminde bayan öğretmenlerin daha etkili olduğu ve öğrenciler 84 tarafından tercih edildiği ortaya çıkmaktadır. Öner’in (1999, s.242-249) araştırmasında öğrenciler tarafından bayan öğretmenlerin erkek öğretmenlere oranla daha fazla tercih edildiği, bayan öğretmenlerin anlattıklarını öğrencilerin daha iyi anladığı yönünde bulgular vardır. Yine aynı araştırmada öğretmen görüşlerine göre ortaya çıkan bulgularda bayan öğretmenlerin; öğrenciye ismiyle hitap etme, öğrencilerin ön öğrenmelerinden yararlanma, öğrenciyi ve ailesini tanıma, sevecen ve hoşgörülü bir kişiliği olma, gerektiğinde öğrenciye yardımda bulunma gibi öğretmen öğrenci iletişimini kolaylaştırıcı ve öğretmeyi etkili kılan alanlarda daha yüksek puanlara sahip olduğu görülmektedir. 3.2.2. Öğretmenlerin ikna becerileri ile kıdemleri (hizmet yılı) arasında anlamlı bir fark var mıdır? Tablo 3.13. İkna Becerisi ile Hizmet Yılına İlişkin Varyans Analizi Sonuçları Hizmet Yılı (Kıdemi) N Sıra Ort. 1. 1-5 yıl 57 62,03 2. 6-10 yıl 32 54,09 3. 11-15 yıl 8 56,50 4. 16-20 yıl 14 73,07 5. 21yıl ve üstü 9 57,61 Sd χ2 P 4 3,204 . 524 Tablo 3.13’te, öğretmenlerin ikna becerileri ile öğretmenlik mesleğindeki hizmet yılları arasında, anlamlı bir farkın olup olmadığına yönelik bulgular yer almaktadır. Araştırmaya katılan öğretmenlere, öğretmenlik mesleğinin kaçıncı yılında oldukları sorulmuştur. Yapılan Kruskal-Wallis Testi varyans analizi sonucunda, öğretmenlerin ikna yeteneklerinde öğretmenlik mesleğindeki hizmet yılına göre anlamlı bir farklılaşmanın (χ2 (4) = 3,204, p>.05) olmadığı saptanmıştır. 85 Oysa, uzun yıllar eğitim veren öğretmenin öğrencisini iknada önemli deneyimler kazanması ve bunu sınıf ortamına yansıtması beklenmektedir. Öğretmenlikteki kıdemin öğretmen öğrenci iletişimine etkisiyle ilgili olarak, değişik araştırmalarda da yukarıdaki bulguyu destekleyici sonuçlar ortaya çıkmıştır. Özçınar (2003, s.131), Arslantaş (1998, 71) ve Senemoğlu’nun (1987, s.50-57) araştırmalarında kıdem değişkeninin öğretmenlerin iletişimsel algılamaları ve gösterdikleri iletişim becerileri açısından anlamlı bir fark ortaya koymadığı sonuçlarına ulaşılmıştır. Bunun yanında bazı iletişim becerilerinde (güler yüzle selamlama, göz iletişimi kurma, geribildirim verme vb.) 6-10 yıl arası kıdeme sahip öğretmenler lehine bir farkın olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak aynı gruptaki öğretmenlerin etkili konuşma ve öğretim yöntemleri gibi deneyim ve bilgi gerektiren davranışlarda daha az başarılı oldukları tespit edilmiştir (Bangir, 1997, s.154). İkna üzerine yapılan araştırmalarda, insanların inandırıcı bir yapıya sahip olmalarının orta yaşlarda başladığına ve çok ileri yaşlarda bu inandırıcılığın kaybolduğuna yönelik bulgular vardır. Olgunluk yılları, orta yaş ve yaşlılığın ilk yılları ikna için en elverişli yaşlar olarak görülmektedir (Küçükkurt ve Can, 1988, s.33). Yaş, tecrübe ve kıdemle ilgili görülmektedir (Ertekin, 1980, s.62). Eğitim öğretim ortamına da bu bulguların yansıması beklenmektedir. Yani öğretmenlerin de yaş ve kıdem gibi özelliklerinin iletişim becerilerine, dolayısıyla ikna becerilerine yansıması beklenmektedir. Bu yönde bağımsız bir araştırmanın yapılması önerilebilir. 86 3.2.3. Öğretmenlerin ikna yetenekleri mezun olduğu eğitim kurumuna göre anlamlı bir fark göstermekte midir? Tablo 3.14. İkna Yeteneği ile Mezun Olunan Eğitim Kurumuna İlişkin Varyans Analizi Sonuçları Mezun Olduğu Okul N Sıra Ort. 1. Eğitim Enstitüsü veya Eğitim Yüksek Okulu 7 54,64 2. Eğitim Fakültesi 77 60,22 3. Fen-Edebiyat Fakültesi 30 64,50 4. Dört Yıllık Diğer Fakülteler 6 50,92 Sd χ2 p 3 1,060 .787 Tablo 3.14’te, öğretmenlerin ikna becerileri ile mezun olduğu okul veya üniversitedeki fakülte arasında anlamlı bir farkın olup olmadığına bakılmıştır. Araştırmaya katılan öğretmenlere, hangi okul veya fakülteden mezun oldukları sorulmuştur. Yapılan Kruskal-Wallis Testi varyans analizi sonucunda, öğretmenlerin ikna becerilerinin mezun oldukları okul veya fakülteye göre anlamlı bir farklılaşmanın (χ2 (3) = 1,060, p>.05) olmadığı saptanmıştır. Ancak, eğitim fakültesi ve fen-edebiyat fakültesinden mezun olanların, eğitim enstitüsü veya eğitim yüksek okulu ile dört yıllık diğer fakültelerden mezun olanlara göre ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarına yönelik görüşlerinin ortalamaları daha yüksek yönde bir eğilim göstermektedir. Ancak, araştırmadaki Eğitim Enstitüsü veya Eğitim Yüksek Okulu mezunu öğretmenlerin sayısının az olması sebebiyle kesin bir yargıya gitmek uygun olmayacaktır. Eğitim fakültesi, eğitim enstitüsü veya eğitim yüksek okulundan mezun olan Türkçe öğretmenlerinin eğitimleri süresince aldıkları Gelişim ve Öğrenme, Eğitim Psikolojisi gibi dersler dolayısıyla öğretmen öğrenci iletişiminde daha başarılı olmaları beklenirdi. Öner’in (1999, s.250) araştırmasında, sınıf öğretmenlerinin 87 iletişim becerileri ile ilgili bulgularda, eğitim enstitüsü veya eğitim yüksek okulundan mezun olan öğretmenlerin diğer okul veya fakültelerden mezun olan öğretmenlere göre daha iyi durumda oldukları belirtilmiştir. 3.2.4. Öğretmenlerin ikna becerileri lisans tamamlama veya lisansüstü eğitim yapma durumlarına göre anlamlı bir fark göstermekte midir? İkna edicilikte kaynağın eğitim seviyesinin inandırıcılığa olumlu katkısı olduğu literatürde yer almaktadır. Alıcı üzerinde olumlu motivasyon etkisi ve beklentisi oluşturmaktadır. Eğitim seviyesi yükseldikçe daha çok bilme fırsatına sahip olunduğu belirtilmektedir. Aynı şekilde eğitim düzeyi yüksek kişilerin daha geniş kapsamlı düşünebildiği, daha sağlıklı akıl yürütebildiği, olay ve durumları daha iyi değerlendirebildiği vurgulanmaktadır (Küçükkurt ve Can, 1988, s.34). Ancak bu bilginin kaynağının daha çok reklam, siyaset vb. alanlara yönelik olması, geçerliliğini daraltmaktadır. Tablo 3.15. Öğretmenlerin İkna Becerilerinin Lisans Tamamlama veya Lisansüstü Eğitim Yapma Durumlarına Göre t Testi Sonuçları Eğitim Tamamlama N X S Evet 34 70 1,01 Hayır 86 65 1,24 Sd t p 118 1,681 .096 Tablo 3.15’te, öğretmenlerin ikna becerilerine ilişkin puan ortalamalarının lisans tamamlama veya lisansüstü eğitim alma durumuna göre ilişkisiz t-testi sonuçları verilmiştir. Lisans eğitimini tamamlayan veya lisansüstü eğitim aldığını bildiren öğretmenlerin, ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirttiklerine dair görüş ortalamaları (70), bu soruya hayır cevabı vererek bu konuda herhangi bir eğitime devam etmediğini bildirenlerin ortalamalarına (65) göre daha yüksektir. 88 Fakat her iki gruptaki öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uygulamalarına yönelik görüşleri arasında anlamlı bir fark (p>.05) ortaya çıkmamıştır. Alanında uzman olma, ikna edicilikte kaynağın güvenilirliğini sağlayan bir unsur olarak yer almaktadır. Lisans tamamlama veya lisansüstü eğitim alma gibi eğitim tamamlama faaliyetlerinde daha çok alana yönelik içerik ağırlıktadır. Burada alınan derslerin ve diğer eğitim faaliyetlerinin alan bilgisini artırdığı söylenebilir. Ancak, lisans tamamlama veya lisansüstü eğitimde kazanılan bilgilerin bir fark yaratacak kadar ikna ediciliğe yansımadığı yukarıdaki sonuçtan ortaya çıkmaktadır. Bu durumun ortaya çıkmasında alan uzmanlığının eğitim öğretim ortamına yansıtılamamış olmasının da etkisi olabilir. 3.2.5. Öğretmenlerin ikna becerileri gelir durumlarına göre anlamlı bir fark göstermekte midir? Tablo 3.16. Öğretmenlerin İkna Becerileri ile Gelir Durumlarına İlişkin Varyans Analizi Sonuçları Aylık Gelir Durumu N Sıra Ort. 1. 1000 YTL’den az 14 55,75 2. 1000-1500 YTL 46 59,18 3. 1501-2000 YTL 26 67,15 4. 2001-3000 YTL 27 57,22 5. 3000 ve üstü 7 66,57 Sd χ2 p 4 1,738 . 784 Araştırmaya katılan öğretmenlere, evlerine giren aylık gelir miktarı sorulmuştur. Tablo 3.16’da, öğretmenlerin ikna becerileri ile aylık gelir durumları arasında anlamlı bir farkın olup olmadığına bakılmıştır. Yapılan Kruskal-Wallis Testi 89 varyans analizi sonucunda, öğretmenlerin ikna becerilerinin aylık gelir durumlarına göre anlamlı bir farklılaşmanın (χ2 (4) = 1,738, p>.05) olmadığı saptanmıştır. Tablo incelendiğinde öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirttiklerine dair görüş ortalamalarının bazı gelir aralıklarına göre arttığı görülmektedir. Ancak bu anlamlı bir fark gösterecek seviyede değildir. Fakat bu değişkene yönelik yapılacak daha geniş kapsamlı çalışmalarda sonucun değişebileceği söylenebilir. Çünkü, gelişmiş ekonomik düzey, karar almayı kolaylaştırmakta, kitle iletişim araçlarından kolayca yararlanabilmeyi ve seçkin bir çevre ile kolayca irtibat kurmayı sağlamaktadır. Bu da bilgi, görgü ve tecrübenin gelişmesine yardımcı olmaktadır. Bilgi ve tecrübe insanı seçkinleştirmekte, seçkinlik de inandırıcılığı güçlendirmektedir (Küçükkurt ve Can, 1988, s.35). Fakat yüksek ekonomik düzeye sahip olma, ikna edicilik becerileriyle her zaman paralellik oluşturmamaktadır. 3.2.6. Öğretmenlerin ikna becerileri medeni durumlarına göre anlamlı bir fark göstermekte midir? Tablo 3.17. Öğretmenlerin İkna Becerilerinin Medeni Durumlarına Göre t Testi Sonuçları Medeni Durum N X S Evli 82 67 1,16 Bekâr 38 65 1,26 Sd t p 118 1,045 .298 Tablo 3.17’de, öğretmenlerinin ikna becerilerini uygulamalarına ilişkin puan ortalamalarının medeni durumlarına göre ilişkisiz t-testi sonuçları verilmiştir. Evli olan öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirttiklerine dair 90 görüş ortalamaları (67), bekâr olanların ortalamasına (65) göre daha yüksek olsa da her iki gruptaki puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark (p>.05) yoktur. Evli öğretmenlerin okul dışındaki zamanlarında eğitim öğretimle ilgili işlere daha az zaman ayırması beklenmektedir. Dolayısıyla derse hazırlanma, materyal hazırlama, öğrencilerle görüşme, alan ve öğretmenlik bilgisini artırıcı faaliyetlerde bulunma gibi yönlerden bekâr öğretmenlere göre dezavantajlı olması beklenmektedir. Ancak ortaya çıkan bulgular, medeni durumun öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uygulamada bir fark yaratmadığı yönündedir. 3.2.7. Öğretmenlerin ikna becerileri sahip oldukları çocuk sayısına göre anlamlı bir fark göstermekte midir? Tablo 3.18. Öğretmenlerin İkna Becerileri ile Çocuk Sayısına İlişkin Varyans Analizi Sonuçları Çocuk Sayısı N Sıra Ort. 1. Yok 57 60,04 2. Bir çocuk 31 58,85 3. İki çocuk 27 56,48 4. Üç çocuk 5 97,70 Sd 3 χ2 6,182 p .103 Tablo 3.18’de, öğretmenlerin ikna yeteneği ile sahip oldukları çocuk sayısı arasında anlamlı bir farkın olup olmadığına bakılmıştır. Araştırmaya katılan öğretmenlere, sahip oldukları çocuk sayısı sorulmuştur. Yapılan varyans analizi sonucunda, öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirttiklerine dair görüş ortalamalarında, sahip oldukları çocuk sayısına göre anlamlı bir farklılaşmanın (χ2(3)=6,182, p>.05) olmadığı belirlenmiştir. Ancak, üç ve daha fazla 91 çocuğa sahip öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirtmeleriyle ilgili görüş ortalamalarının diğer öğretmenlerin ortalamalarına göre anlamlı düzeyde olmasa da yüksek oluşu, ilginç bir bulgudur. Araştırmada beş öğretmenle temsil edilen bu grupla ilgili olarak daha fazla öğretmen üzerinde yapılacak çalışmalar, ortaya çıkan yüksek puanla ilgili güvenilir bulgular elde edilmesini sağlayabilir. Öğretmenlerin çocuk sahibi olmaları, medeni durumla ilgili bölümde yapılan yorumda olduğu gibi, okul dışındaki zamanlarında eğitim öğretimle ilgili işlere daha az zaman ayırmalarına sebep olacağı beklentisini ortaya çıkarmaktadır. Bunun yanında, çocuk sahibi olmanın çocuklarla daha iyi iletişim kurma konusunda tecrübeli olmayı sağladığı da göz önünde bulundurulmalıdır. 3.2.8. Öğretmenlerin ikna becerileri ile bir ek işte çalışma durumları arasında anlamlı bir fark var mıdır? Tablo 3.19. Öğretmenlerin İkna Becerileri ile Bir Ek İşte Çalışma Durumlarına İlişkin t Testi Sonuçları N X S Evet 18 65 1,36 Hayır 102 67 1,16 Ek İş Yapma Durumu Sd t p 118 ,731 . 466 Araştırmaya katılan öğretmenlere aile bütçelerine katkı sağlamak amacıyla bir ek işte çalışıp çalışmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.19’da, öğretmenlerin ikna yeteneklerine ilişkin puan ortalamalarının bir ek işte çalışıp çalışmama durumlarına göre ilişkisiz t-testi sonuçları verilmiştir. Bir ek işte çalışan öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirtmeleriyle ilgili görüş ortalamaları (65), herhangi bir ek işte çalışmayanların ortalamalarına (67) göre daha düşüktür. Her iki grubun 92 puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Bu sonuçtan, okul dışında bir ek işte çalışıp çalışmamanın ikna becerisi üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olmadığı söylenebilir. Evli olup olmama, çocuk sahibi olup olmama değişkenlerinde olduğu gibi ek işte çalışan öğretmenlerin okul dışındaki zamanlarında eğitim öğretimle ilgili faaliyetlere daha az zaman ayıracakları beklentisini ortaya çıkarmaktadır. Elde edilen bulgudaki puanlarda, belirtilen yönde bir farklılık görünse de bu fark anlamlı bir ilişki oluşturmamaktadır. Öğretmenlerin k işte çalışmasının eğitimi olumsuz yönde etkileyeceği, zaman kaybına sebep olacağı ve onları yorgun, asabi yapacağı beklentisi vardır (Erdem, 1995, s.9). Bir ek işte çalışma, belirtilen bu problemlerin yanında daha fazla gelir ve dolayısıyla ekonomik durumun daha iyi olması anlamına gelmektedir. Ancak ikna ile ilgili diğer çalışmalarda ortaya çıkan bulguların tersine, öğretmenlerin ekonomik durumlarının da ikna edicilikleri üzerinde bir etkisinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştı (bk. 3.2.5). 3.2.9. Öğretmenlerin ikna becerileri ile girdikleri ders saatleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? Tablo 3.20. Öğretmenlerin İkna Becerilerinin Girdikleri Ders Saati Durumlarına Göre ANOVA Sonuçları Bir Haftada Girilen Ders Saati N X S 1. 1-18 saat arası (Az) 24 63 1,18 2. 19-25 saat arası (Orta) 55 67 1,29 3. 26-30 saat arası (Çok) 41 68 1,04 Sd F P 2–120 1,401 .250 93 Öğretmenlere bir haftada girdikleri ders saati sorulmuştur. Buradan elde edilen veriler doğrultusunda Tablo 3.20’de, öğretmenlerin ikna becerilerinin haftalık ders yüklerine göre ANOVA sonuçları verilmiştir. Öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirtmeleriyle ilgili görüş ortalamaları; haftalık ders yükü 1-18 saat arasında olanlar için 63, 19-25 saat olanlar için 67 ve 26-30 saat olanlar için 68’dir. Öğretmenlerin ikna becerilerini uygulamaya yönelik puanları, haftalık ders yükü çoğaldıkça artmaktadır fakat bu artış gruplar arasında anlamlı farklılaşma (F(2-120)=1,401, p>.05) göstermemektedir. Yoğun olarak derse giren öğretmenlerden; gerekli hazırlıklar için vakit bulamama, yorgun olma, öğrenci sorunlarıyla yeterince ilgilenememe, derste aktif olamama gibi etkili iletişimi ve öğretimi olumsuz etkileyecek davranışlar sergilemesi beklenmektedir. Uygulanan anket formuna verilen cevaplarda da, ikna edici iletişim için yapılması beklenen bazı davranışları yapamama sebebi olarak bazı öğretmenlerin vakit bulamamayı belirtmesi, bu beklentiyi doğrular niteliktedir. Ancak yukarıda belirtilen öğretmen görüşleriyle oluşan bulgular, haftalık ders yükünün ikna beceri ve tekniklerini uygulamada belirleyici bir sebep olarak açıklanamayacağına işaret etmektedir. 3.2.10. Öğretmenlerin ikna becerileri sınıflardaki öğrenci sayısına göre anlamlı bir fark göstermekte midir? Tablo 3.21. Öğretmenlerin İkna Becerileri ile Sınıflardaki Öğrenci Sayısına İlişkin Varyans Analizi Sonuçları Sınıftaki Öğrenci Sayısı N Sıra Ort. 1. 20 öğrenci ve altı 7 24,14 2. 21-30 öğrenci 40 67,76 Sd 3 2 χ 11,494 P .009 Gruplar arası anlamlı fark 1–2 1–3 3. 31-40 öğrenci 56 63,21 4. 41 öğrenci ve daha fazla 17 49,44 94 Araştırmaya katılan öğretmenlere, derse girdikleri sınıflardaki ortalama öğrenci sayısı sorulmuştur. Elde edilen veriler doğrultusunda Tablo 3.21’de, öğretmenlerin ikna becerileri ile girdikleri sınıflardaki öğrenci sayısı arasında anlamlı bir farkın olup olmadığına bakılmıştır. Öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirttikleriyle ilgili görüş ortalamaları incelendiğinde; sınıfındaki öğrenci mevcudu “21-30 öğrenci” (χ2=67,76), “31-40 öğrenci” (χ2=63,21) ve “41 öğrenci ve daha fazla” (χ2=49,44) olan öğretmenlerin ortalamalarının; “20 öğrenci ve altı” olanların (χ2=24,14) ortalamalarına göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Yapılan varyans analizi sonucunda, öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıkları yönündeki görüşleri ile girdikleri sınıflardaki öğrenci sayısı arasında anlamlı bir farkın (χ2 (3) = 11,494, p<.05) olduğu saptanmıştır. Bu farkın kaynağını tespit etmek için gruplar arasında tekrar Mann-Whitney U Testi yapılmıştır. Girdiği sınıflardaki öğrenci sayısı “21-30” ve “31-40” arasında olan öğretmenlerin, sınıf mevcudu “20 öğrenci ve altı” olanlara göre ikna beceri ve tekniklerini uyguladıkları yönündeki görüşlerinin anlamlı bir şekilde farklılaştığı belirlenmiştir. Öğretmenlerin girdikleri sınıflardaki öğrenci sayısı arttıkça ikna beceri ve tekniklerini uygulamalarının da arttığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu, kalabalık sınıflarla iletişimde daha fazla çaba sarf etmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmış olabilir. Keza, sınıf mevcudu azaldıkça öğretmenlerin fazla çaba sarf etmelerine gerek olmadığı gibi bir görüş de bu aşamada ortaya çıkmaktadır. Halbuki, az mevcutlu sınıflarda gerekli özenin gösterilmesi ve ikna edici iletişim tekniklerinin kullanılmasıyla daha verimli sonuçlar alınabilir. 95 3.2.11. Öğretmenlerin ikna becerileri ile iletişim konulu bir faaliyete eğitim amaçlı katılma durumları arasında anlamlı bir fark var mıdır? Tablo 3.22. Öğretmenlerin İkna Becerileri ile İletişim Konulu Bir Faaliyete Eğitim Amaçlı Katılma Durumlarına İlişkin t Testi Sonuçları İletişim Konulu Bir Faaliyete Katılma N X S Evet 70 68 1,18 Hayır 50 65 1,19 Sd t p 118 1.620 . 108 Tablo 3.22’de, öğretmenlerin ikna becerilerine ilişkin puan ortalamalarının iletişim konulu seminer, konferans, hizmet içi eğitim gibi bir faaliyete katılma durumlarına göre ilişkisiz t-testi sonuçları verilmiştir. Bu tür bir faaliyete katılan öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirtmeleriyle ilgili görüş ortalamaları (68), katılmayanların ortalamalarına (65) göre daha yüksektir. Fakat, her iki gruptaki puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. İletişim konulu bir faaliyete katılmanın, anlamlı bir fark ortaya çıkarmasa da ikna beceri ve tekniklerini kullanmaya olumlu katkıda bulunduğu söylenebilir. İletişim becerileri konusunda eğitim almış öğretmenlerin aynı konuda eğitim almayan öğretmenlere oranla öğrencilere davranış kazandırmada daha etkili olduğu tespit edilmiştir (akt. Gordon, 2001, s.211). İletişim konusunda hizmet içi eğitime katılmanın öğretmenlerin sınıf içi performanslarına olumlu anlamda katkı sağladığı bulgusu Geçer’in (2004, s.137) araştırmasında da yer almaktadır. 3.3. Öğretmenlerin İkna Beceri ve Tekniklerini Uyguladıklarına İlişkin Görüşleri ile Bu Konudaki Öğrenci Görüşlerine Dair Bulgu ve Yorumlar Bu alt bölümde, öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini kullanmayla ilgili görüşleri, aynı konudaki öğrenci görüşleriyle karşılaştırılarak iki görüş arasında 96 anlamlı bir ilişki olup olmadığına bakılmıştır. Bu yöndeki bulgular iki alt problem çerçevesinde ele alınmıştır: Öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini çeşitli boyutlar çerçevesinde kullanmayla ilgili görüşleri ile bu konudaki öğrenci görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? Öğretmenlerin iknaya yönelik her bir beceri ve tekniği uyguladıklarına ilişkin görüşleri ile öğrencilerin aynı konudaki görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? Belirtilen bu alt problemler çerçevesinde bulguları sunmadan önce, bir davranışın uygulanıp uygulanmadığının öğretmen ve öğrenci beyanlarına göre tespit edildiği çalışmalarda olduğu gibi bu araştırma verilerinde de göz önünde bulundurulması gereken bazı durumları belirtmek gerekir. Taşıdığı sorumluk gereği ve toplumun beklentileri doğrultusunda öğretmenlerden ideal davranışlar beklenmektedir. Bu beklenti ve sorumluluklar da ideal öğretmen tanımlamaları ortaya çıkarmaktadır. İyi ve ideal öğretmenden; sıradan insanlardan çok daha iyi, çok daha anlayışlı, çok daha bilgili, çok daha kusursuz (Gordon, 1998, s.19), çok daha iyi konuşan, çok daha iyi dinleyen, çok daha iyi rehberlik yapan gibi sıfatlar beklenmektedir. Bütün bu sıfatları taşımak, bunların bir kişide olacağını varsaymak gerçeklerle örtüşmemektedir. Nihayetinde öğretmen de toplumun bir parçası, yansımasıdır. Yukarıda belirtilen, kendilerinden beklenen iyi ve ideal öğretmen tipini; pek çok öğretmen bilir, bunların çoğunun bir öğretmende olması gerektiğine inanır (Gordon, 1998, s.20). Ancak, bu inanılan ve bilinen öğretmen davranışları, sanıldığı gibi uygulamalardaki davranışlara yansımamaktadır. Bu nedenle pek çok öğretmene kendisinin öğretmenliğiyle ilgili soru sorulduğunda kafasının bir köşesinde yer tutan ideal öğretmen davranışlarını sergilediğini söyler. 97 Öğretmen davranışlarıyla ilgili araştırmalarda dikkat çeken noktalardan biri yukarıda belirtilen bu uyumsuzlukla ilgilidir. Beklenen öğretmen davranışlarını gösterme sıklığı, öğretmenler tarafından verilen cevaplarda “çok, iyi” kategorisinde toplanırken, aynı konuda öğrenciler tarafından verilen cevaplarda bu sıklığın “az, orta” kategorisinde toplandığı görülmektedir. Başka bir deyişle; öğretmenler, ideal öğretmen davranışlarını uygulamada kendilerini çoğunlukla yeterli gördüklerini belirtirken öğrenciler aynı görüşü paylaşmamaktadırlar (Ergin ve Birol, 2000, s.32). Öğretmenlerin bir davranışı sergilemeyle ilgili beyanda bulundukları veri toplama çalışmalarında yukarıda belirtildiği gibi genellikle “çok, iyi” kategorisinde sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Ancak öğrenci görüşleri veya gözlem sonuçlarının bu bulguları desteklemediği görülmektedir. Geçer’in (2004, s.171) araştırmasında da bu yönde bulgular mevcuttur. Derse hazırlık amacıyla soru sorma tekniğinden yararlanmayla ilgili beyanlarında 18 öğretmenden 12’si bu tekniği kullandığını belirtmiştir. Ancak aynı öğretmenlerle ilgili gözlemde sadece iki öğretmenin konuya hazırlık amacıyla soru sorduğu görülmüştür. Bu yöndeki sonuçlara aynı çalışmanın diğer araştırma sorularında da rastlanmaktadır. Öğrencilere, öğretmen davranışlarının sorulduğu çalışmalarda da öğrencilerin dışarıdan biri karşısında öğretmenlerini koruma gibi bir tavır içine girdiği görülmektedir (Bangir, 1997, s.43). Bu tavır da değerlendirme sonuçlarına öğretmeni sevip sevmeme durumuna göre yansımaktadır. İdeal öğretmenden beklenenlerle uygulamanın aynı derecede örtüşmemesi, öğretmenlerin sahip olması gereken iletişim becerilerinde de geçerlidir. Öğretmenlerin çoğu, öğrencileriyle iletişimlerinde beklenen ve kendilerinin bildikleri ideal davranışları sergilediklerini ifade etmektedirler. Ancak öğrenci görüşleri bunu desteklememektedir. Bu görüş farklılığının oluşmasında öğretmenlerin ideal davranışları yansıttıklarını düşünmelerinin payı vardır. Bunun yanı sıra iletişimin doğasında bulunan kaynak ve alıcı arasındaki algılama farklılığının payı da bulunmaktadır. Ayrıca öğrencinin algılama veya değerlendirme düzeyi de göz ardı edilmemelidir. 98 Araştırmanın yukarıda belirtilen durumlardan olabildiğince az etkilenmesi için bu çalışmada araştırmacı; veri toplama aracını uygulayacağı öğrencilerle bizzat görüşmüş, sonuçların öğretmenlerini etkilemeyeceğini belirtmiş ve ön yargısız değerlendirme yapmaları hususunda öğrencileri motive etmiştir. Bunun yanında yüksek sayıda öğrenciden (1200 öğrenci) veri alınmış, bunların yarısı rastlantısal (random, yansız) olarak seçilip araştırmada kullanılmıştır. Öğretmen ile öğrenci arasındaki görüş farklılığının oluşmasında belirtilenlerden hangisinin etkisi olursa olsun ortaya çıkan durum, öğretmenin iletişim becerileri ve dolayısıyla ikna edici iletişim becerilerinde yeterli olduğu hususunda kuşku yaratmaktadır. 3.3.1. Öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini çeşitli boyutlar çerçevesinde kullanmayla ilgili görüşleri ile bu konudaki öğrenci görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? Eğitim öğretim ortamında uygulanacak ikna edici iletişim beceri ve tekniklerini kapsayan anket formunda yer alan sorular, uzman görüşleri doğrultusunda yedi alt boyutta ele alınmıştır. Bu boyutlardaki davranışların sergilenip sergilenmediğiyle ilgili öğretmen ve öğrenci görüşleri arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığına bakılmıştır. 3.3.1.1. Öğretmenlerin konuşmaya dayalı ikna beceri ve tekniklerini uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? Eğitim öğretim ortamında, özellikle de bir ders işleme sürecinde ortaya konulması beklenen, konuşmaya dayalı ikna beceri ve teknikleri anket formunda aşağıda belirtilen maddelerle temsil edilmiştir: 99 Rahatça anlaşılabilir cümleler kurma. Anlamı açıkça verebilecek kelimeler kullanma. Konuşmalarında kişisel ifade ve yorumlardan kaçınıp genel ifadeler kullanma. Ses tonunu ayarlayabilme. Öğrencilerden beklenen davranışlar konusunda açıklama yapma ve tarif verme. Önemli noktalara ilgi çekmek için vurgu ve tonlamayı kullanma. Öğrencilere isimleriyle hitap etme. Öğrencileri güler yüzle selamlama. Sorulara yeterince açıklayıcı cevaplar verme. Derse başlarken eleştiri, emir türünden bir ifade kullanma. Konunun planını belirtme. Bir konuyu anlatırken bazı önemli noktaları tekrar etme. Konunun önemli bölümlerinden sonra ve ders bitiminde konuyu özetleme. Dersten önce konuya hazırlık yapma. Bir başarısı veya olumlu davranışından dolayı öğrenciyi ödüllendirirken ona hoşlanacağı sözler söyleme. Ders işlerken farklı ve zengin materyaller kullanma. Öğrencilerden geri bildirim alma. Öğretmenlerin yukarıdaki maddelerde belirtilen beceri ve teknikleri uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark olup olmadığına bakılmıştır. 100 Tablo 3.23. Öğretmenlerin Konuşmaya Dayalı İkna Beceri ve Tekniklerini Uyguladıkları Yönündeki Görüşleriyle Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerine İlişkin t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 66 1,64 Öğrenci 600 56 1,76 Sd t p 718 5,800 .000 Tablo 3.23’te, öğretmenlerin konuşmaya dayalı ikna beceri ve tekniklerini kullandıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerinin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (66), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (56) göre daha yüksektir. Bu puanlar arasında anlamlı bir fark (p<.05) ortaya çıkmaktadır. Yani öğretmenler konuşmaya dayalı ikna beceri ve tekniklerini ortanın biraz üstünde “iyi” düzeyde kullandıklarına dair görüş bildirmişlerdir. Öğrencilerinin aynı konudaki görüşleri ise “orta” düzeyde uygulandığı yönündedir. Bu durum, öğretmenlerin ilgili beceri ve tekniklere dayalı davranışları öğrenci seviyesine uygun olarak yansıtamadığı şeklinde yorumlanabilir. Yeşilmen’in (1983) sınıf içi sözlü iletişimle ilgili araştırmasında her ders saatinin % 67’sinin sözlü davranışlar için kullanıldığı saptanmıştır. Rehberlik görevinin yanı sıra bilgi aktararak öğrenmenin gerçekleşmesine çalışan öğretmenin sınıf içi sözlü iletişiminin çok iyi bir düzeyde olması beklenir. Ancak ortaya çıkan bulgular öğretmenlerin sınıf içi sözlü iletişimlerinin beklenen yönde olmadığını göstermektedir. 101 3.3.1.2. Öğretmenlerin beden diline dayalı ikna beceri ve tekniklerini uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? Konuşmayla birlikte kullanılan, konuşmayı destekleyen ve iletişimi etkili kılan beden diline dayalı ikna beceri ve teknikleri, anket formunda aşağıda belirtilen maddelerle temsil edilmiştir: Derste sıra aralarında dolaşma. Öğrencilerle göz teması kurma. Kılık kıyafet ve genel görünüşüne dikkat etme. Vücut ifadeleri ve ses tonuyla bezgin ve bitkin bir duruşu olmama. El, kol, yüz işaretleri gibi sözsüz iletişim unsurlarını konuşmasını desteklemek için kullanma. Öğretmenlerin yukarıdaki maddelerde belirtilen beceri ve teknikleri uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark olup olmadığına bakılmıştır. Tablo 3.24. Öğretmenlerin Beden Diline Dayalı İkna Beceri ve Tekniklerini Uyguladıkları Yönündeki Görüşleriyle Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerine İlişkin t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 67 2,23 Öğrenci 600 57 2,31 Sd t p 718 4,432 .000 Tablo 3.24’te, öğretmenlerin beden diline dayalı ikna beceri ve tekniklerini kullandıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (67), aynı konuda öğrencilerin puan 102 ortalamasına (57) göre daha yüksektir. Bu puanlar arasında anlamlı bir fark (p<.05) ortaya çıktığı görülmektedir. Konuşmaya dayalı ikna beceri ve tekniklerini uygulamada olduğu gibi öğretmenler, beden diline dayalı ikna beceri ve tekniklerini “orta”nın biraz üstünde “iyi” düzeyde kullandıklarına dair görüş bildirmişlerdir. Öğrencilerinin bu konudaki görüşleri ise belirtilen beceri ve tekniklerin “orta” düzeyde uygulandığı yönündedir. Ortaya çıkan durum, öğretmenlerin ilgili beceri ve tekniklere dayalı davranışları öğrenci seviyesine uygun olarak yansıtamadığı şeklinde yorumlanabilir. Konuşma ve beden diliyle ilgili beceri ve tekniklerin sergilenmesi sonucu ortaya çıkan davranışların uygulanma oranlarının örtüşmesi, sözlü ve sözsüz iletişimin birbirini destekleyici olarak kullanılmasına yönelik bir bulgudur. 3.3.1.3. Öğretmenlerin dinlemeye dayalı ikna beceri ve tekniklerini uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? Eğitim öğretim ortamında kullanılabilecek dinlemeye dayalı ikna beceri ve teknikleri, uygulanan anket formunda aşağıda belirtilen maddelerle yer almıştır: Öğrenciyi dinledikten sonra onu anlayıp anlamadığını belirtecek bir yansıtmada bulunma. Öğrenci konuşurken onu dinlediğini gösteren olumlu beden dili işaretleri kullanma. Öğrencinin sözünü kesme. Öğrencilerin soru sormasına fırsat verme. Öğretmenlerin yukarıdaki maddelerde belirtilen beceri ve teknikleri uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark olup olmadığına bakılmıştır. 103 Tablo 3.25. Öğretmenlerin Dinlemeye Dayalı İkna Beceri ve Tekniklerini Uyguladıkları Yönündeki Görüşleriyle Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerine İlişkin t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 69 1,93 Öğrenci 600 58 2,75 Sd t p 718 4,061 .000 Tablo 3.25’te, öğretmenlerin dinlemeye dayalı ikna beceri ve tekniklerini kullandıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (69), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (58) göre daha yüksektir. Bu puanlar arasında anlamlı bir fark (p<.05) bulunmaktadır. Öğretmenler, dinlemeye dayalı ikna beceri ve tekniklerini “iyi” düzeyde kullandıklarına dair görüş bildirmişlerdir. Öğrencilerin aynı konudaki görüşleri ise bu beceri ve tekniklerin “orta” düzeyde uygulandığı yönündedir. Bu durum, öğretmenlerin ilgili beceri ve tekniklere dayalı davranışları öğrenci seviyesine uygun olarak yansıtamadığı, bu davranışların öğrenci tarafından yeterince algılanamadığı şeklinde yorumlanabilir. Öğrenci merkezli eğitimin ön plana çıktığı günümüz eğitim sistemlerinde öğretmenin etkin dinlemeyi başarılı bir şekilde kullanması, öğrencileri aktif kılacak bir anlayışa yönelmesi beklenmektedir. Araştırmada ortaya çıkan bulgular, öğretmenlerin sınıf içinde dinleme beceri ve tekniklerini yüksek bir oranda uygulayamadıklarını göstermektedir. 104 3.3.1.4. Öğretmenlerin ikna tekniklerini kullandıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? Kişiler arası iletişimin olduğu her yerde karşılaşılabilen, başkalarına bir fikri, duyguyu, düşünceyi ve bilgiyi aktarmada; bunlar doğrultusunda karşıdaki kişide tutum ve davranış değiştirmeyi amaçlayan iletişimde kullanılan ikna beceri ve teknikleri, uygulanan anket formunda aşağıda belirtilen maddelerle temsil edilmiştir: Dersi güncel bir konuyla ilişkilendirme. Öğrencilere, bir konuyu öğrenmenin yakın, orta ve uzak gelecekte onlara sağlayacağı yararları anlatma. Konunun öğrencilere kazandıracaklarını belirtirken onların olumlu hayal kurmalarını sağlama. Öğrencilere, anlattığı konunun öğrenilmemesi durumunda karşılaşacakları zor durumları (korku çekiciliği unsuru) belirtme. Cevap istenmeyen ancak cevabının öğrencilerin yararına olduğu belli olan sözde sorular sorma. Konuyu daha önceki konularla ilişkilendirme. İşlenen konulardaki bilgilerin günlük yaşamda nasıl ve nerede kullanılacağını belirtme. Duygusal davranış ve kanıtları (kişisel davranma, neşe, üzüntü vb.) öğrencileri etkilemek için kullanma. Bilimsel verileri (rapor, sayısal bilgi, alıntı vb.) öğrencileri etkilemek için kullanma. Öğretmenlerin yukarıdaki maddelerde belirtilen beceri ve teknikleri uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark olup olmadığına bakılmıştır. 105 Tablo 3.26. Öğretmenlerin İkna Tekniklerini Kullandıkları Yönündeki Görüşleriyle Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerine İlişkin t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 72 1,64 Öğrenci 600 48 2,56 Sd t p 718 9,913 .000 Tablo 3.26’da, öğretmenlerin etkili iletişimde kullanılan ikna tekniklerini kullandıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (72), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (48) göre daha yüksektir. İki grubun puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark (p<.05) bulunmaktadır. Öğretmenler ikna tekniklerini “iyi” düzeyde kullandıklarına dair görüş bildirmişlerdir. Öğrencilerinin aynı konudaki görüşleri ise bu tekniklerin “zayıf”a yakın “orta” düzeyde uygulandığı yönündedir. Yani öğretmenler ikna tekniklerini kullandıklarını belirttikleri hâlde öğrenciler, öğretmenlerinin ikna tekniklerini kullanmadıklarını ifade etmişlerdir denilebilir. Bu durum, öğretmenlerin ilgili tekniklere dayalı davranışları öğrenci seviyesine uygun olarak yansıtamadığı şeklinde yorumlanabilir. İkna edici iletişim, harekete geçirmeye dayalı tekniklerle etkili olmaktadır. Burada öğretmenler belirtilen davranışları uyguladıklarını ifade ediyorlar. Ancak, bu öğrenci tarafından yeterli düzeyde algılanamıyor. 3.3.1.5. Öğretmenlerin güvenilirlik sağlamaya yönelik ikna davranışlarını sergiledikleri yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? İkna edici iletişimin en temel ögelerinden biri güvenilir olmaktır. Öğretmenlerden, öğrenciler nezdinde güvenilir olmaya yönelik sergilemeleri beklenen davranışlar, anket formunda aşağıda belirtilen maddeler şeklinde yer almaktadır: 106 Öğrencilerle iletişimde ortak noktalardan (olay, durum, sorun, deneyim, kişi vb.) yararlanma. Öğrencileri küçük düşürücü davranışlarda bulunma ve sözler söyleme. Öğrencilerle iletişimde empati kurma. Öğretmenlerin öğrencilerden istedikleriyle kendi yaptıklarının uyuşması. Derste elindeki veya masanın üstündeki defter, kitap, not gibi kaynaklara bağımlı kalma. Öğrencileri etkilemek için kendi hayatından (başarılarından, güvenilirliğinden vb.) örnekler vererek ahlaki kanıtlardan yararlanma. Öğretmenlerin yukarıdaki maddelerde belirtilen davranışları uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark olup olmadığına bakılmıştır. Tablo 3.27. Öğretmenlerin Güvenilirlik Sağlamaya Yönelik İkna Davranışlarını Sergiledikleri Yönündeki Görüşleriyle Aynı Konuda Sd t p 718 12,548 .000 Öğrencilerin Görüşlerine İlişkin t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 72 1,78 Öğrenci 600 46 2,18 Tablo 3.27’de, öğretmenlerin güvenilirlik sağlamaya yönelik ikna davranışlarını sergilediklerine ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin aynı konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (72), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (46) göre daha yüksektir ve iki grubun puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark (p<.05) bulunmaktadır. Öğretmenler, öğrenciler nezdinde güvenilirlik sağlamaya yönelik davranışları “iyi” düzeyde sergiledikleri yönünde görüş bildirmişlerdir. Oysaki, öğrencilerinin aynı konudaki görüşleri, bu 107 davranışların öğretmenleri tarafından “zayıf”a yakın “orta” düzeyde sergilendiği yönündedir. Bu durum, öğretmenlerin belirtilen davranışları öğrenci seviyesine uygun olarak yansıtamadığı şeklinde yorumlanabilir. İkna ile ilgili literatürde, kaynağın güvenilir olması ikna edici iletişimi olumlu etkileyen bir unsur olarak kabul edilmektedir. Güvenilir olma, iletişimde kaynak unsurunun bir ögesi olarak gösterilse de güvenilirlik algısı alıcı üzerinde gerçekleşmektedir. Öğretmenlerin güvenilir olmaya yönelik davranışları sergilemeleri tek başına yeterli olmamaktadır. Bunun asıl öğrenciler tarafından algılanması gerekmektedir. Yukarıdaki bulgular arasındaki fark, öğretmen öğrenci iletişiminde güvenilirlik etkisinden yeterince yararlanılmadığını göstermektedir. 3.3.1.6. Öğretmenlerin öğrenciyi tanımaya dayalı ikna tekniklerini uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? İkna edici iletişimde karşı taraf (alıcı) ile ilgili ön bilgiye sahip olma, kaynağın, iletişimi istediği şekilde yönlendirmesi, mesajlarını buna göre hazırlaması bakımından önemli bir etkendir. Öğretmen öğrenci iletişiminde öğrencilerini tanımaya yönelik olarak öğretmenden beklenen davranışlar, anket formunda aşağıdaki maddelerle belirtilmiştir: Öğrenciyi tanıma amacıyla ailesiyle görüşme. Öğrencilerin dersle ilgili tutum, bilgi ve becerilerini tespit etmek amacıyla çalışmalar yapma. Öğretmenlerin yukarıdaki maddelerde belirtilen davranışları uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark olup olmadığına bakılmıştır. 108 Tablo 3.28. Öğretmenlerin Öğrenciyi Tanımaya Dayalı İkna Tekniklerini Uyguladıkları Yönündeki Görüşleriyle Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerine İlişkin t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 42 3,56 Öğrenci 600 29 3,54 Sd t p 718 3,690 .000 Tablo 3.28’de, öğretmenlerin öğrenciyi tanımaya yönelik teknikleri uyguladıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin aynı konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (42), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (29) göre daha yüksektir ve iki grubun puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark (p<.05) bulunmaktadır. Ancak her iki grubun puan ortalamalarının düşük olması, öğretmenlerin bu teknikleri “zayıf” düzeyde uyguladığını göstermektedir. Öğretmenlerin öğrencilerin kişilik özelliklerini, ilgilerini ve bilgi düzeylerini önceden bilip dersteki sunumunu buna göre yapması, amaçlanan hedeflere ulaşmayı daha da kolaylaştıracaktır. Bu yönüyle bakıldığında elde edilen bulgular, öğretmenlerin öğrencilerini tanımaya daha fazla önem vermeleri gerektiğini ortaya koymaktadır. Eğitim sistemimizde ciddi hedef kitle analizlerinin yapılmaması, öğrencinin ön ilgi, bilgi ve tutumlarının öğretmen tarafından doğru olarak bilinmemesi, alıcı ile verici arasında iletişim kurulmasını tıkayan çok önemli bir unsurdur. 3.3.1.7. Öğretmenlerin öğrenciyi harekete geçirmeye dayalı ikna tekniklerini uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? İkna edici iletişimin asıl hedefi, tutum ve davranış değişikliği oluşturarak alıcıyı istenilen yönde harekete geçirmektir. Eğitimin hedefi de öğrencilerde istendik davranış oluşturma ya da istendik davranış değiştirme olarak belirlenmiştir. İkna 109 edici iletişimin mantığına uygun olarak öğretmenlerden, öğrencileri harekete geçirmeye yönelik olarak beklenen davranışlar, anket formunda aşağıdaki maddelerle verilmiştir: Anlatılan konuyla ilgili, öğrencilerin aklında o konuyu merak etmelerini sağlayacak noktalar bırakma. Anlatılan konuyla ilgili, öğrencilerin alıştırma ve ödevleri yapmaya istekli olmalarını sağlama. Öğretmenlerin yukarıdaki maddelerde belirtilen davranışları uyguladıkları yönündeki görüşleriyle aynı konuda öğrencilerin görüşleri arasında anlamlı bir fark olup olmadığına bakılmıştır. Tablo 3.29. Öğretmenlerin Öğrenciyi Harekete Geçirmeye Dayalı İkna Tekniklerini Uyguladıkları Yönündeki Görüşleriyle Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerine İlişkin t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 48 3,69 Öğrenci 600 45 3,61 Sd t p 718 ,896 .371 Tablo 3.29’da, öğretmenlerin öğrenciyi harekete geçirmeye yönelik teknikleri uyguladıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin aynı konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (48), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (45) göre daha yüksektir. Fakat iki grubun puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark (p>.05) yoktur. Öğrencileri harekete geçirmeye dayalı ikna tekniklerinin kullanılması konusunda öğretmenler ile öğrencilerin görüşleri arasında bir tutarlılığın olduğu söylenebilir. Fakat hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin belirtilen tekniklerin uygulanması yönündeki görüşlerinin ortalamalarındaki düşüklük, öğretmenlerin bu teknikleri “zayıf”a yakın “orta” düzeyde uyguladığı şeklinde yorumlanabilir. 110 İknanın ve eğitimin nihai hedefi, öğrencinin (alıcının) istendik davranışı yapmasını sağlamaktır. Eğitimin hedefine ulaşması için öğretmenlerin, kazandırılmak istenen davranışları uygulama doğrultusunda öğrencileri harekete geçirecek etkinliklere önem vermeleri gerektiği söylenebilir. 3.3.2. Öğretmenlerin iknaya yönelik her bir beceri ve tekniği uyguladıklarına ilişkin görüşleri ile öğrencilerin aynı konudaki görüşleri arasında anlamlı bir fark var mıdır? Bu alt probleme yönelik cevaplar anket formundaki her bir beceri ve tekniği kapsamaktadır. Kapsamının geniş olması dolayısıyla, öğretmen ve öğrenci görüşlerinin değerlendirilmesi (Veri Çözümleme Teknikleri bölümünde belirtilen sistem çerçevesinde) doğrultusunda veriler beş başlık altında toplanmıştır: 1. Öğretmenlerin Yüksek Oranda Uyguladıklarını Belirttikleri ve Öğrencilerin de Aynı Doğrultuda Görüş Bildirdikleri Beceri ve Teknikler 2. Öğretmenlerin Orta Düzeyde Uyguladıklarını Belirttikleri ve Öğrencilerin de Aynı Doğrultuda Görüş Bildirdikleri Beceri ve Teknikler 3. Öğretmenlerin Yüksek Oranda Uyguladıklarını Belirttikleri Ancak Öğrenci Görüşlerinin Bunu Desteklemediği Beceri ve Teknikler 4. Öğretmenlerin Düşük Oranda Uyguladıklarını Belirttikleri ve Öğrencilerin de Aynı Doğrultuda Görüş Bildirdikleri Beceri ve Teknikler 5. Öğrencilerin, Öğretmenlerinin Orta veya İyi Düzeyde Uyguladıklarını Belirttikleri Ancak Öğretmen Görüşlerinin Bunu Desteklemediği Beceri ve Teknikler Bu başlıklar altında, öğretmenlerin ikna edici iletişimle ilgili beceri ve teknikleri kullanma düzeyleri öğretmen ve öğrenci görüşlerine göre gruplandırılmaktadır. Burada her bir beceri veya tekniğin uygulandığına dair 111 öğretmen ve öğrenci görüşlerinin oranları puanı belirtilmiş; bunlar arasında anlamlı bir fark olup olmadığını ortaya koyan t-testi sonuçlarına bakılmıştır. Yukarıda belirtilen puanların nota çevrilmesinde kullanılan; 85-100 puan: çok iyi; 65-84 puan: iyi; 45-64 puan: orta; 25-44 puan: zayıf; 00-24 puan: çok zayıf değerlendirme sisteminden belirtilen sonuçların yorumlanmasında yararlanılmıştır. Bu sistemin kullanılma gerekçesi Yöntem bölümünde açıklanmaktadır. Yorumlamada ayrıca öğretmen ve öğrencilerin anket formundaki sorulara verdikleri cevaplar da kullanılmıştır. Uygulanması beklenilen ikna beceri ve tekniklerinin özellikle az oranda uygulandığının belirtildiği maddelerde bu yola başvurulmuştur. 3.3.2.1. Öğretmenlerin Yüksek Oranda Uyguladıklarını Belirttikleri ve Öğrencilerin de Aynı Doğrultuda Görüş Bildirdikleri Beceri ve Teknikler Bu alt bölümde anket formlarında yer alan sorulardan öğretmenlerin yüksek oranda uyguladıklarını belirttikleri ve öğrencilerin de aynı yönde görüş bildirdikleri maddeler yer almaktadır. 1. Rahatça anlaşılabilir cümleler kurma İletişimde, kaynağın aktardıklarının içerik kaybına uğramadan alıcı tarafından tam olarak anlaşılması, kaynakla alıcının aynı iletişim kanallarını kullanmalarına bağlıdır. Kişiler arası sözlü iletişimde de konuşan kişinin anlaşılmayı sağlamak için karşısındakinin dil seviyesine dikkat etmesi gerekir. Konuşmada dinleyicilerin takip etmekte zorlanacakları uzun cümleler kurmak, anlaşılmayı zorlaştırır. Bunun yerine kısa ve akıcı cümleler tercih edilmelidir (Tellioğlu, 2002, s.74). Eğitim öğretim ortamında öğretmenin öğrencilerin rahatça anlayabileceği cümleler kurması eğitimde iletişimin temel unsurlarından biridir. Dilini iyi kullanamayan öğretmenin öğrenci başarısına katkı düzeyi düşer. Öğrenci, öğretmenin ne dediğini açıkça ve kolayca anlayabilmelidir. Bu, öğretmenin kısa ve 112 açık cümlelerle konuşmasını gerektirir. Sınıftaki her öğrencinin öğretmenin konuşmasından aynı anlamı çıkarması gerekir. Çünkü yanlış anlayan yanlış, eksik anlayan eksik davranır (Başar, 2001, s.74). Öğretmenlerin rahat anlaşılabilmesini sağlayacak dil kullanımlarından biri de öğrencilerin seviyesinde, onların özel alanlarında yaygın biçimde kullandıkları cümle kalıplarıyla konuşmaktır. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da süslü, yapmacık ifadelerle cümlelerin uzatılmamasıdır (Ergin ve Birol, 2000, s.76). Araştırmada, öğretmenlerin rahatça anlaşılabilir cümleler kurup kuramadıkları sorulmuştur. Tablo 3.30. Rahatça Anlaşılabilir Cümleler Kurmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 75 4,29 Öğrenci 600 70 4,57 Sd t p 718 1,215 ,225 Tablo 3.30’da öğretmenlerin rahatça anlaşılabilir cümleler kurduklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (75), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (70) göre daha yüksektir. Ancak her iki grubun puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Yani verilen puanlar birbiriyle örtüşmektedir. Öğretmenler derste en çok kısa ve açık cümleler kullandıklarını belirtmiş, öğrenciler de öğretmenlerinin bu davranışı sergilediğini çoğu zaman ve her zaman seçenekleriyle teyit etmişlerdir. Her iki grubun, öğretmenlerin rahatça anlaşılabilir cümleler kurmasıyla ilgili görüşü, “iyi” düzeye denk gelmektedir. Öğretmenlerin doğru ve kısa cümleler kurmasıyla ilgili olarak Bangir’in (1997, s.52) araştırmasında da yukarıdaki bulguyu destekleyecek nitelikte gözlemci ve öğrenci görüşlerine dayanan sonuçlar bulunmaktadır. 113 Ortaya çıkan bu bulgu, öğretmenlerin öğrencilerin anlayabileceği cümleler kurma becerisi yönüyle iyi düzeyde olduklarını göstermektedir. Eğitimde ikna edici iletişimin gerçekleşmesi yönünde öğretmenlerin öğrencilerinin anlayabileceği cümleler kurması, konuşma kanalının kullanımı açısından önemli bir adımdır. 2. Ses tonunu ayarlayabilme Öğretmen, öğrenci, veli ve idarecilerin eğitim sistemindeki ortak yakınma noktalarından biri kalabalık sınıflardır. Her ne kadar yeni derslikler yapma hızlı bir şekilde devam etmekte ise de ülkemizin nüfus yapısındaki genç nüfus oranı ve nüfus artışı, kalabalık sınıfların sayısını azaltmakta yeterli olamamaktadır. Kalabalık sınıf ortamının sebep olduğu pek çok olumsuz durumun başında iletişim engeli gelmektedir. Kalabalığın oluşturduğu gürültü, sınıftaki bütün öğrencilere hâkim olamama, sınıfı yeterince kontrol edememe gibi durumlar öğretme-öğrenme etkinliklerini başarısız kılan etkenlerdendir. Bu ortamda öğretmenden beklenen, sesini sınıfın durumuna, öğrenci sayısına, iç ve dış gürültülere, sınıfın fiziki yapısına göre ayarlayabilmesidir. Öğretmenin kendisine uzak konumda oturan öğrencilerin duyamama mazeretini ortadan kaldırması gerekir. Sınıfta öğretmenin duyulmasını etkileyen unsurlardan biri de yine öğretmen kaynaklıdır. Öğretmenin ses yollarındaki geçici veya uzun süreli rahatsızlıklar, öğretmenin ders yoğunluğu vb. nedenlerle yorgun oluşu, konuya yeterince hâkim olamamanın getirdiği güven eksikliği gibi sebepler öğretmenin, sesini kullanmasını etkilemektedir. Öğretmenin ses tonuyla ilgili bir diğer unsur da çok yüksek sesle konuşmasıdır. Sınıf ortamının gerektirdiğinden fazla yüksek sesle konuşma da bir iletişim engeli sayılmaktadır. Çünkü bu, öğrencinin ilgisini dağıtmakta ve gürültüye sebep olduğu için anlaşılmayı azaltmaktadır. Öğretmenin konuşmasının etkili olabilmesi için önce rahat bir şekilde duyulması gerekir. Çünkü duyma gerçekleşmeyince anlama da olmaz. Araştırmada, 114 öğretmenlerin sınıfta ses tonunu öğrencilerin rahatça duyabileceği şekilde ayarlayıp ayarlayamadıkları soruldu. Tablo 3.31. Ses Tonunu Ayarlayabilmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 65,83 4,76 Öğrenci 600 66,67 4,71 Sd t p 718 -,176 ,860 Tablo 3.31’de öğretmenlerin sınıfta ses tonunu ayarlayabildiklerine ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması 66, öğrencilerin puan ortalaması da 67’dir. Bu puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Yani, öğretmen ve öğrencilerin bu konudaki görüşleri birbiriyle örtüşmektedir. Her iki grubun, öğretmenlerin öğrencilerinin rahatça duyabileceği şekilde sesini kullandığı yönündeki görüşü, ortanın hemen üstünde “iyi” düzeye denk gelmektedir. Bu düzey, ses tonunun öğretmenin sınıfta ikna edici iletişim kurmasında yüksek oranda bir iletişim engeli oluşturmadığı şeklinde yorumlanabilir. Ancak bu seviyenin daha da ileri bir düzeyde olması elbette beklenen bir durumdur. Başar’ın (2001, s.206) araştırmasında ortaya çıkan sonuç, yukarıdaki bulguyu destekleyici niteliktedir. Gözlemci görüşlerine göre tespit edilen bulgularda sınıfta öğretmen ve öğrencilerin duyulmasının “iyi” düzeyde olduğu belirtilmiştir. Duyulma düzeyinin “çok iyi” olmamasının nedeni olarak sınıf dışından gelen gürültü ve bazı öğretmen davranışları (öğretmenlerin sınıfta iyi yer tutamaması, bazı öğrencilere arkalarını dönmeleri, bazı öğrencilerle görüşürken diğerlerini göz ardı etmeleri) gösterilmiştir. Bangir (1997, s.52) de gözlem sonucunda “öğretmenlerin gereğinden yüksek ve alçak ses tonu ile konuşmadıklarını” rapor etmiştir. 115 3. Öğrencileri güler yüzle selamlama Kişiler arası iletişimi olumlu başlatmada; ortam, kişi ve kültürlere göre değişen ancak etkisinin her zaman çok önemli olduğu kabul edilen davranış, selamdır. Selamın güler yüzle, sıcak ve samimi bir şekilde verilmesi karşıdaki kişiye güven verir, kendisine saygı duyulduğunu gösterir. Bu durum ise olumlu bir iletişim ortamı oluşturur. Tam bir iletişim sürecinin yaşandığı eğitim öğretim ortamlarında da bu unsurun etkili olacağı ortadadır. Sınıfta ikna edici iletişim unsurlarının kullanılıp kullanılmadığına yönelik olarak öğretmenlerin derse girdiklerinde öğrencilere selam verip vermedikleri sorulmuştur. Tablo 3.32. Öğrencileri Güler Yüzle Selamlamayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 85 3,50 Öğrenci 600 67 4,70 Sd t p 718 4,159 ,000 Tablo 3.32’de öğretmenlerin öğrencileri güler yüzle selamladıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (85), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (67) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler derse güler yüzle selam vererek başlama davranışını “çok iyi” düzeyde sergilediklerini belirtmişlerdir. Aynı davranışla ilgili öğrenciler de öğretmenlerinin bu davranışı “iyi” düzeyde sergiledikleri görüşünü aktarmışlardır. İki grubun görüşleri ortalaması arasında bir fark görülmektedir. Selamlama gibi çok belirgin bir davranışın öğrenciler tarafından algılanamamış olması bu farkın ortaya çıkmasında bir sebep olarak gösterilemez. Burada, öğretmenlerin selam verme davranışını yeterli düzeyde uyguladıkları ancak, öğrenci seviyesinde ve öğrenciyle 116 sıcak, içten bir iletişimi başlatacak şekilde bunu kullanamadıkları yorumu yapılabilir. Yöntem bölümünde, öğretmen öğrenci görüşleri arasında farklar ortaya çıkabileceği ve bunun değişik sebepleri olabileceği açıklanmıştı. Bu davranışla ilgili elde edilen bulgular, yöntem bölümündeki açıklamaya uygun bir örnek teşkil etmektedir. İkna edici iletişimi başlatmak için ilk sözel davranışlardan olan selamlamanın öğretmenler tarafından iyi düzeyde kullanılıyor olması, öğretmen öğrenci iletişimi açısından olumlu bir durumdur. Bangir, gözlem sonucuna göre “derse ilk girişti sınıfı içten bir ses tonuyla selamlama” davranışını öğretmenlerin çoğunlukla uyguladıklarını belirtmektedir (1997, s.40). Yine aynı araştırmanın sözsüz öğretmen davranışları ile ilgili bulgularında öğretmenlerin selam verirken genellikle güler yüzlü oldukları bilgisi aktarılmaktadır. Bu sonuçlar yukarıdaki bulguyu desteklemektedir. 4. Derste sıra aralarında dolaşma Kişiler arası iletişimde, özellikle uzun süreli konuşmalarda, karşıdaki kişinin dikkatini toplamak, iletişimin daha etkili olmasını sağlayıcı unsurlardan biridir. Dikkat toplamak için konuşmacının yapacaklarından biri durağan olmamak, dinleyenlere onlarla ilgilendiğini hissettirmektir. Sınıf ortamında en aktif kişi olması beklenen öğretmenin her türlü fiziksel hareketi doğal olarak öğrencinin dikkatini çeker. Bu yönüyle öğretmen, öğrenci üzerinde görme ve işitme açısından değişimler yaratan bazı hareketler yaparak onların dikkatini ders üzerine yoğunlaştırabilir. Bu hareketler; ileri-geri, sağa-sola yönlerinde sınıf içinde yürümek şeklinde olabilir. Öğretmenler bir masanın veya kürsünün arkasında sabit durmak yerine, sınıf içinde, sıra aralarında dolaşarak çevrelerini aktif hâle getirebilirler. Bu hareketler bilinçli bir şekilde uygulandığında iletişim sürecine dolayısıyla da öğretme faaliyetlerine katkı sağlayacaktır (Moore, s.138). Araştırmada öğretmenlerin sınıftaki konumu, sıra aralarında dolaşıp dolaşmadığı sorulmuştur. 117 Tablo 3.33. Derste Sıra Aralarında Dolaşmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 65 4,76 Öğrenci 600 70 4,55 Sd t 718 -1,053 p ,293 Tablo 3.33’te öğretmenlerin sıra aralarında dolaştıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları verilmektedir. Öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (70), aynı konuda öğretmenlerin puan ortalamasına (65) göre daha yüksektir. Ancak her iki grubun puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Yani verilen puanlar birbiriyle örtüşmektedir. Öğretmenler derste sıra aralarında dolaşma davranışını orta sınırının hemen üstünde “iyi” düzeyde uyguladıklarını belirtmiş, öğrenciler de öğretmenlerinin bu davranışı aynı düzeyde sergilediğini teyit etmişlerdir. Bu davranış her ne kadar iyi düzeyde uygulanıyor olsa da hem alt sınırda olması hem de iletişimde sağlayacağı katkılar düşünüldüğünde öğretmen tarafından daha yüksek bir düzeyde uygulanması beklenen bir davranıştır. Sınıftaki konumlarıyla ilgili öğretmenlerin % 24’ü “Öğrencilerin tümünü göreceğim bir noktada dururum.” görüşünü belirtmiştir. Bu davranış, sınıftaki öğrencilerin tümünü görebilme açısından olumlu kabul edilebilir ancak, öğretmenin sabit kalması ve öğrencilerin dikkatini çekecek davranışların uygulanmasına engel olması sebebiyle sınıf içi iletişimde tercih edilmemektedir. Konuyla ilgili araştırmalarda; Başar (2001, s.212), öğretmenin “sınıfta yerini değiştirme” davranışını öğretmenlerin “iyiye yakın orta” düzeyde uyguladığı ve Bangir (1997, s.47), öğretmenlerin “derse katılımı teşvik için sıraların arasında dolaşması” davranışını % 65 sıklıkla gösterdikleri (1997, s.47) bulgularına yer vermektedirler. Sınıfta ikna edici iletişim açısından öğretmenlerin bütün öğrencilere hâkim ve onların tümünden sürekli haberdar olması eğitim hedeflerine ulaşmayı daha da kolaylaştıracaktır. Çünkü öğretmenin sınıf içinde hareketli olması, öğrencinin derse 118 ilgisini, güdülemeyi ve geri bildirim almayı sağlayan (Başar, 2001, s.212) önemli bir davranıştır. 5. Öğrencilerin soru sormasına fırsat verme İkna edici iletişimde dinleyenin soru sormasına imkân vermek hatta onu soru sorması yönünde teşvik etmek gerekir. Çünkü dinleyici soru sormaya başladıysa anlatılan konuya dikkati çekilmiş, ilgisi sağlanmış hatta istek uyandırılmış demektir. Bu üç aşama iknanın harekete geçirme aşamasından önceki temel bölümleridir. Öğrencilerin soru sormasına fırsat verme, öğretme öğrenme faaliyetinin etkili tekniklerinden biridir. Soru sormanın özünde ya konuyu anlayamama ya da konuyu daha iyi anlama çabası vardır (Başar, 2001, s.198). İkna edici iletişimi hedefleyen öğretmenin öğrenci sorularına açık olması gerekir. Öğrencilerini konuyla ilgili soru sormaları yönünde teşvik etmesi beklenir. Öğretmenine çekinmeden ve ilgi duyulacağına inanarak soru soran bir öğrenci öğretmenine güveniyor demektir. Güven ise ikna edici iletişimi kolaylaştırır. Öğrenci, öğretmeninin kendisini dinleyeceğine emin ise soru sormaktan çekinmez. Öğretmenin “Konu anlatımı bittikten sonra soru sorun. Böyle basit soruları sormayın. Her şeyi bana sormayın.” gibi sözlerle öğrencilerin soru sormalarına engel oluşturacak bir tutum içinde olmaması gerekir. Araştırmada, öğretmenlerin öğrencilerine soru sorma fırsatı verip vermediği sorulmuştur. Tablo 3.34. Öğrencilerin Soru Sormasına Fırsat Vermeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 68 4,67 Öğrenci 600 64 4,79 Sd t p 718 ,838 ,402 119 Tablo 3.34’te öğretmenlerin öğrencilerin soru sormalarına fırsat verdiklerine ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması 68, öğrencilerin puan ortalaması da 64’tür. Her iki grubun puan ortalamaları arasında bir fark olmasına rağmen bu fark anlamlı (p>.05) değildir. Yani, öğretmen ve öğrencilerin bu konudaki görüşleri birbiriyle örtüşmektedir. Öğretmenlerin öğrencilerine soru sorma fırsatı verdikleri yönündeki görüşleri “iyi” düzeye denk gelmektedir. Öğrencilerin aynı konudaki görüşleri ise “iyi” seviyesine sınır “orta” düzeydedir. İki puan arasında anlamlı bir fark olmadığı göz önünde bulundurulursa öğretmenlerin bu davranışı sergilemede iyi düzeyde oldukları söylenebilir. Geçer, Türkçe öğretmenlerinin sınıf içindeki etkinliklerde soru sorma stratejileri üzerine yaptığı araştırmada, öğrencilerin % 35’inin öğretmenlerine soru sormadıklarını belirtmektedir. Öğrencilerin, öğretmenlerine soru sormama sebebini öğretmeninden veya arkadaşlarından utanma şeklinde belirtenlerin oranının % 23 olduğunu ifade etmektedir (2004, s.128). Bu öğrenci görüşleri, yukarıdaki bulgularla öğretmenlerine soru soran öğrencilerin oranları yönünden örtüşmektedir. Çünkü öğretmen soru sormaya fırsat veriyorsa öğrenci de sorabiliyor demektir. Ancak Geçer’in gözlem sonucundaki bulguları, her iki araştırmadaki öğrenci görüşlerini desteklememektedir. Araştırmada kırkar dakikalık gözlem yapılan 18 sınıfın sadece 8’inde öğretmene toplam 15 soru sorulduğu bulgusuna yer verilmiştir (Geçer, 2004, s.168). Bu sonuç, sınıf içi iletişimde öğrenci sorularının çok az yer tuttuğunu göstermektedir. İkna edici iletişim tarzını benimseyen bir öğretmenden, öğrencilerinin soru sormalarına fırsat vermesi ve öğrencileri soru sorma yönünde teşvik etmesi beklenmektedir. 120 6. Öğrencilerden geri bildirim (dönüt) alma İkna edici iletişimde kaynak, sunduklarının alıcı tarafından anlaşılıp anlaşılmadığını belirlemek için iletişim sürecinin bir parçası olan geri bildirimden yararlanabilmelidir. Geri bildirim, kaynağın eğer anlaşılmamışsa mesajını tekrar etmesine, mesajını farklı yollarla iletmesine, mesajını daha anlaşılır hâle getirmesine imkân sağlar. Bu da hedefe giden yoldaki engelleri kaldırır. Smith, iyi bir konuşmacıyı etkili olarak geri bildirim alabilme becerisi ile ilişkili olarak değerlendirmektedir (akt. Başar, 2001, s.198). Sınıf içi iletişimde öğretmen sunduklarının anlaşılıp anlaşılmadığını, anlaşılmayan yönlerin neler olduğunu ancak öğrencilerden alacağı dönütler ile anlayabilir. Öğrenci dönütleri, öğretmenlerin sınıf içi etkinliklerde hem kendilerini hem de sunulanları daha iyi kılma çabalarının vazgeçilmez ögesidir (Başar, 2001, s.197). Geri bildirim alma öğrencilerin sözsüz mesajlarından olabileceği gibi, asıl olarak bu amaçla yapılacak bilinçli çalışmalarla gerçekleşir. Bu çalışmaların başında mesajın anlaşılıp anlaşılmadığını test edecek sorular gelmektedir (Özer, 1995, s.94). Bunun yanında uygulama çalışmaları da geri bildirim almayı sağlar. Araştırmada, öğretmenlerin geri bildirim almaya yönelik çalışma yapıp yapmadıklarıyla ilgili öğretmen ve öğrencilerin görüşleri sorulmuştur. Tablo 3.35. Öğrencilerden Geri Bildirim Almayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 68 4,67 Öğrenci 600 64 4,79 Sd t p 718 ,838 ,402 Tablo 3.35’te öğretmenlerin geri bildirim almaya yönelik çalışma yaptıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (68), öğrencilerin puan ortalamasına (64) göre daha 121 yüksektir. Ancak puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Yani, öğretmen ve öğrencilerin bu konudaki görüşleri birbiriyle örtüşmektedir. Öğretmenlerin geri bildirim almaya yönelik çalışma yaptıklarına ilişkin görüşleri “iyi” düzeydedir. Öğrencilerin aynı konudaki görüşleri ise “iyi” seviyesine sınır “orta” düzeydedir. İki grubun görüşlerini yansıtan puanları arasında anlamlı bir fark olmadığı göz önünde bulundurulursa öğretmenlerin geri bildirim almaya yönelik çalışmalar yapmada iyi düzeyde oldukları söylenebilir. Fakat, bu düzeyin “orta” sınırına yakın olması, öğretmenlerin belirtilen çalışmaları yapma yönünde daha fazla çaba harcamaları gerektiğini göstermektedir. 3.3.2.2. Öğretmenlerin Orta Düzeyde Uyguladıklarını Belirttikleri ve Öğrencilerin de Aynı Doğrultuda Görüş Bildirdikleri Beceri ve Teknikler Bu alt bölümde anket formlarında yer alan sorulardan öğretmenlerin orta düzeyde uyguladıklarını belirttikleri ve öğrencilerin de aynı yönde görüş bildirdikleri maddeler yer almaktadır. 1. Anlamı açıkça verebilecek kelimeler kullanma Konuşma esnasında seçilen doğru kelimeler, konunun akıcılığını artırdığı gibi kaynak kişinin bilgi düzeyinin ve konusuna hâkimiyetinin göstergesi olabilmektedir (Karadoğan, 2003, s. 208). İkna edici iletişimde verilmek istenen mesajı açıkça verebilecek kelimeler seçilmelidir. Kelimelerin seçiminde güvensizlik ögeleri taşıyan ihtimal anlamı ağırlıklı (Hale-Whitlam, 1997, s.231) ve net ifadeler içermeyen kelimelerden uzak durulmalıdır. Bazı kelimelerin sık kullanılmasının ikna edici etkisi olduğu konusunda araştırmalar bulunmaktadır. İngilizcede ve başka bir kültürde ikna ediciliği kanıtlanmış kelimeler (“sen, kurtarmak, sonuç, sağlık, kolay, keşif, kanıtlanmış, yeni, güvenlik, garanti”) mevcuttur (Hogan, 2007, s.140). Türkçede ve Türk kültüründe ikna edici kelimelerin tespit edilmesi ve bunların eğitimde sıkça kullanılması ikna ile ilgili yapılması beklenen çalışmalar arasındadır. 122 Eğitimde öğretmenin, öğrencisinin anlayabileceği dilde konuşması gerekir. Öğrencinin dağarcığında olmayan kelimelerin seçimi iletişimin o noktada kopmasına neden olabilir. Öğretmenin kullandığı kelimelere yabancı olan bir öğrenci derse ilgisini yitirir (Ergin ve Birol, 2000, s.93). İlgi ise iknanın basamaklarında ilk sıradadır. Anlatılan konuya ilgi çekilemezse öğrenciye ilgili davranışın kazandırılması beklenemez. Araştırmada öğretmenlerin anlamı açıkça verebilecek kelimeler kullanıp kullanmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.36. Anlamı Açıkça Verebilecek Kelimeler Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 62 4,86 Öğrenci 600 59 4,92 Tablo 3.36’da öğretmenlerin anlamı açıkça Sd t p 718 ,712 ,476 verebilecek kelimeler kullandıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları verilmektedir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması 62, öğrencilerin puan ortalaması da 59’dur. Bu puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Yani, öğretmen ve öğrencilerin bu konudaki görüşleri birbiriyle örtüşmektedir. Her iki grubun, öğretmenlerin anlamı açıkça verebilecek kelimeler kullandıkları yönündeki görüşü, “orta” düzeye denk gelmektedir. Bu düzey, öğretmenin kelime seçiminde öğrenci seviyesine inemediğine ve anlattıklarının öğrenciler tarafından yeterince anlaşılamadığına işaret etmektedir. Hâlbuki ikna edici iletişimin ilk şartlarından biri anlaşılmaktır. Mesajın yeterince açık olmaması anlaşılmamaya sebep olmaktadır. Öğrencilerine hedefler doğrultusunda kazanım verme çabasında olan öğretmenden bu seviyenin daha ileri bir düzeyde olması beklenen bir durumdur. 123 Öner, anlattıkları rahatça anlaşılabilen öğretmenlerin öğrenciler tarafından daha çok sevildikleri bulgusuna ulaşmıştır (1999, s.246). Sevilen öğretmenin öğrenci üzerinde daha fazla etkisinin olacağı muhakkaktır. 2. Kılık kıyafet ve genel görünüşüne dikkat etme İkna edici iletişimde kaynak; fikrinden, mesajından, mesajını sunum yeteneğinden, sesinden vb. önce görünüşüyle dinleyenlerin karşısındadır. Alıcı, kaynakla ilgili ilk değerlendirmesini görünüşüyle yapmaktadır. Kaynak, kılık kıyafetiyle alıcılar üzerinde bir etkide bulunabilir. Temiz, özenli bir kıyafet kaynağın kendine duyduğu güvenin ve hedefe duyduğu saygının bir göstergesi olabilir. Özen gösterilmeden veya dikkatleri çekecek derecede farklı bir kıyafetle dinleyicilerin karşısına çıkan kaynağın mesajı, görünümü kadar dikkat çekemeyecektir (Küçükkurt ve Can, 1988, s.36). Yerine veya zamanına uymayan giyim kuşam, çok değerli mesajların üstünkörü dinlenilmesine ve yanlı olarak algılanmasına yol açabilir (Açıl, 2002, s.96). Hogan (2007, s.103), yapılan araştırmalarda uygun bir giyim ve saçtan ayağa kadar temiz ve düzenli bir görünümün ikna becerisine katkı sağladığının ortaya konduğunu belirtmektedir. Karadoğan’ın araştırmasında da deneklerin % 53’ü, kendilerini ikna etmek isteyen bir kişinin giyimine dikkat etmesi gerektiğini belirtmektedir (2003, s.225). Eğitim öğretim ortamında öğretmenlerin temiz ve aşırıya kaçmayan biçimdeki giyim kuşamları çevresine ve özellikle öğrencisine olan saygısının bir göstergesi olarak düşünülebilir (Ergin ve Birol, 2000, s.128). Öğretmenin model olması, davranışta olduğu kadar görünüşte de önemli görünmektedir. Kirli, bakımsız, özensiz bir giyim öğrenciyi güdülemez. İyi giyim, öğrencileri daha sıkı ve uzun çalışmaya itebilmektedir (Grubaugh ve Houston, 1990, s.377; akt. Ergin ve Birol, 2000, s.70). Araştırmada kılık kıyafet ve genel görünüşüne dikkat edip etmedikleri sorulmuştur. 124 Tablo 3.37. Kılık Kıyafet ve Genel Görünüşüne Dikkat Etmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 52 5,01 Öğrenci 600 61 4,87 Sd t 718 -1,804 p ,072 Tablo 3.37’de öğretmenlerin kılık kıyafet ve genel görünüşlerine dikkat ettiklerine görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (52), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (61) göre daha düşüktür. Ancak her iki grubun puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Yani verilen puanlar birbiriyle örtüşmektedir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması 52 puanla “orta” düzeydedir. Öğrenciler de öğretmenlerinin kılık kıyafet ve genel görünüşlerine “orta” düzeyde dikkat ettikleri yönde görüş bildirmişlerdir. Bu sonuç, öğretmenlerin kılık kıyafet ve genel görünüşlerine dikkat etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanabilir. Çünkü dış görünüş, iletişim becerisi ve alan yeterlilikleri ile öğrencileri üzerinde etki kuran bir öğretmenden kazandırmak istediklerinde de başarılı olması beklenmektedir. 3. Derse başlarken eleştiri, emir türünden bir ifade kullanma İletişimin başlangıcında olumlu bir etkinin yaratılması daha sonraki olumlu etkileri de beraberinde getirmektedir. Kaynağın alıcıyla ilk karşılaşmasında genel görünüş, selamlama, güler yüz ve ilk konuşmaların alıcının ilk değerlendirmesine olumlu veya olumsuz yansıdığı bilinmektedir. Öğretmen öğrenci iletişiminde bizzat öğretmen tarafından bilinçli veya bilinçsiz olarak ortaya konan birtakım iletişim engelleri vardır. Bunların en önemlilerinden biri emir ve direktif içeren cümleler kullanmaktır. İkna edici iletişimi sağlama yönünde bir öğretmenin sınıfa girdiğinde selamdan önce veya selamın ardından öğrencilerine emir, eleştiri veya direktif içeren 125 mesajlar vermesi öğrencinin güdülenmesini olumsuz etkilemektedir. Bu iletiler öğrenciye duygularının, gereksinimlerinin ya da sorunlarının önemsiz olduğunu anlatır (Öner, 1997, s.22). “Otur yerine! Çabuk kitaplarınızı açın! Zil çalınca yerinize oturacağınızı bilmiyor musunuz?” gibi emir ve eleştiri mesajları öğrencilerde karşılık verme, direnme vb. istenmeyen davranışları veya duyguları geliştirebilir. Hâlbuki öğretmenden beklenen öğrencilerindeki olumsuz tutum ve davranışları olumluya çevirmektir. Bu aynı zamanda ikna edici iletişimin de amacıdır. Bunun yerine emir veya eleştirileri ricaya çevirmek öğrencileri uyuma yönlendirir. Araştırmada öğretmenlerin dersin başında eleştiri, emir türünden ifadeler kullanıp kullanmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.38. Derse Başlarken Eleştiri, Emir Türünden Bir İfade Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 58 4,95 Öğrenci 600 55 4,97 Sd t p 718 ,670 ,503 Tablo 3.38’de öğretmenlerin dersin başında eleştiri, emir türünden ifadeler kullanmadıkları yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları verilmektedir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması 58, öğrencilerin puan ortalaması da 55’tir. Bu puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Yani, öğretmen ve öğrencilerin bu konudaki görüşleri birbiriyle örtüşmektedir. Öğretmenler “Hâlâ kitabınızı açmamışsınız. Kitabınızın … sayfasındaki hazırlık sorularını okuyun. Son derste işlediğimiz konuyu tekrar et.” gibi emir ve eleştiri ifade eden cümleleri derse başlarken kullandıklarını belirtmişlerdir. Hem öğretmen hem de öğrenci görüşleri, öğretmenlerin derse başlarken emir, eleştiri içeren ifadeleri kullanmamaya “orta” düzeyde dikkat ettiklerini göstermektedir. Bu bulgu, öğretmenlerin öğrencilerle iletişimi başlatırken daha 126 özenli olmaları, öğrencilerde olumsuz tutumların oluşmasına sebep olacak ifadelerden kaçınmaları gerektiğini ortaya koymaktadır. 4. Konunun öğrencilere ne kazandıracağını belirtirken onların olumlu hayal kurmalarını sağlama İkna edici iletişimde kelimelerle ikna edilmek istenen kişinin kafasında görüntüler, resimler oluşturmak inandırıcılığa katkı sağlamaktadır (Hale ve Whitlam, 1997, s.221). Bir davranışı gerçekleştirdiğini hayal etmesi kişinin o davranışa bakışını değiştirir. Kişi kendisinin sahnede olduğu bir davranış kalıbını ne kadar sık hayal ederse bu davranışa yönelik tutumu da o kadar değişir (Hogan ve Speakman, 2007, s.46). Bunun için istenilen davranışı kişinin zihninde canlandırma isteğini artıran ifadeler kullanılmalıdır. Etkili öğretmenler, öğrencilere dikkat ve ilgilerini öğrenme sürecine toplayan çeşitli uyaranlar verirler. Sınıfta uygulanabilecek bu uyaranlardan biri “Bu önemli konuları öğrendiğinizde … sınavını kazanacaksınız.” gibi sözlerle öğrencilerin olumlu hayal kurmalarını sağlamaktır. Öğrencilerin gelecekle ilgili bu tür olumlu hayal kurmaları onların ilgili konuya daha çok dikkat etmelerini sağlayacaktır. Bu da istenilen davranışın kazandırılmasını kolaylaştıracaktır. Öğrencilere kazanacaklarını göstererek istenilen yönde inandırma sağlanabilir. Araştırmada, öğretmenlerin konuşmalarıyla öğrencilerinin olumlu hayal kurmalarını sağlamaya yönelik çalışmalar yapıp yapmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.39. Konunun Öğrencilere Kazandıracaklarını Belirtirken Onların Olumlu Hayal Kurmalarını Sağlamayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 58 4,95 Öğrenci 600 60 4,89 Sd t p 718 -,408 ,684 127 Tablo 3.39’da öğretmenlerin konuşmalarıyla öğrencilerinin olumlu hayal kurmalarını sağlamaya yönelik çalışmalar yaptıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması 58, öğrencilerin puan ortalaması da 60’tır. Bu puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Yani, öğretmen ve öğrencilerin bu konudaki görüşleri birbiriyle örtüşmektedir. Her iki grubun, öğretmenlerin konuşmalarıyla öğrencilerinin olumlu hayal kurmalarını sağlamaya yönelik çalışmalar yaptıklarına ilişkin görüşleri “orta” düzeye denk gelmektedir. Bu düzey, öğretmenlerin işledikleri konuya, öğrencilerin ilgi ve dikkatlerini çekmede olumlu hayal kurdurma tekniğini de daha fazla kullanmaları gerektiğini ortaya koymaktadır. 5. Konunun planını belirtme İkna edici iletişimde iletilen mesaja dikkat ve ilginin çekilmesindeki bir başka yol da yapılacak konuşmanın veya sunumun planını alıcıya belirtmektir. Bu teknikle alıcı, hangi hedefe hangi aşamalardan gidileceğini öğrenir. Belirsizlik ortadan kalkar. Bu teknikle alıcı önceki bilgilerini kendiliğinden ortaya çıkarabilir ve bunlardan yararlanır. Eğitimde de amaç, hedef ve bunlara ulaşmak için gerçekleştirilecek işlemlerin öğrencilerle paylaşılması, öğrencilerin kendi öğrenme süreçlerinin sorumluluğunu taşımalarını sağlar. Hedeflerin, konunun planının öğrencilerle paylaşımı dersin ilk bölümünde uygun sözel ifadelerle sağlanır. Bu paylaşmada ileri sınıflarda yazılı bilgi sunma şekliyle de olabilir. Bu ifadelerin anlaşılır olmasına dikkat edilmelidir. Konu planının daha önceden hazırlanan yazılı şeklindeki “öğrenci” kelimesi yerine doğrudan siz denilerek öğrencinin hedefleri kendine mal etmesi sağlanabilir (Moore, s.64, 191). Öğretmen ders başında amaçlardan öğrencileri haberdar eder ve öğrenci bu amaçları anlamlı ve yararlı bulursa öğrenmeye daha hazır ve çabalı olur (Başar, 128 2001, s.86). Araştırmada öğretmenin dersiyle ilgili daha önceden hazırladığı planı öğrencilerle paylaşıp paylaşmadığı sorulmuştur. Tablo 3.40. Konunun Planını Belirtmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 47 5,01 Öğrenci 600 59 4,90 Sd t p 718 -2,469 ,014 Tablo 3.40’ta öğretmenlerin konun planını öğrencilere belirttiklerine ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (47), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (59) göre daha düşüktür. Her iki grubun puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark (p<.05) ortaya çıkmaktadır. Ancak iki grubun görüşleri, dersin hedefleri ve bu hedeflere ulaşmadaki yolların neler olduğunun öğrencilere belirtilmesi davranışını öğretmenlerin “orta” düzeyde uyguladıklarını ortaya koymaktadır. Öğretmenler, dersin başında konunun planının belirtilmesiyle ilgili olarak anket formundaki “Öğrencilerin planı öğrenmelerinin yararlı olmadığını düşünerek ders planını onlara sunmam. Zaman kaybına sebep olduğu için konunun planını öğrencilere sunmam. Plan öğrenci seviyesine uygun olmadığı için öğrencilere sunmam.” seçeneklerini de ağırlıklı olarak işaretlemişlerdir. Geçer (2004, s.172), anket formundaki planın belirtilmesiyle ilgili soruya öğretmenlerin çoğunlukla uyguladıkları yönünde görüş belirttiklerini ifade etmektedir. Ancak, araştırmasında gözlem yapılan 18 öğretmenden hiçbirinin, öğrencilerine konunun planı ve amaçları hakkında bilgi vermediğini belirtmektedir. Bu iki araştırma verisi, öğretmenlerin amaçların ve yolların öğrenciye belirtilmesinin sağlayacağı yararı bilmediği veya bunu önemsemediği şeklinde yorumlanabilir. Yapılandırıcı yöntem denilen öğretme yönteminin de esası, 129 öğretmenin öğrenciye bir ders süresince vereceği bilginin ana hatlarının önceden bir bütün hâlinde belirtilmesidir. 6. Öğrencileri küçük düşürücü davranışlarda bulunma ve sözler söyleme İkna edici iletişimde güven unsurunun çok önemli bir yere sahip olduğu belirtilmişti. Öğretmene yönelik güveni zedeleyen davranışlar arasında öğrenciyi küçük düşürücü davranışlarda bulunma ve sözler söyleme de vardır. Öğretmene güvenin azalması, onun anlatacağı konuya da ilgilinin azalmasını beraberinde getir. Öğrenci, öğretmenden kendini bir kişilik olarak kabul etmesini ve buna göre davranmasını ister. Sınıf ortamında öğretmenlerin öğrencileri kişilik olarak kabul eder davranışları; öğrencilerin sözünü kesmeme, onların düşüncelerine önem verme, öğrencileri küçümsememe şeklinde belirtilebilir (Ergin ve Birol, 2000, s.206). Sınıf içi konuşmalarda öğretmen, “Yerine geç. Konuşma. Tembel. Düzensiz.” gibi aşağılayıcı ve emredici dil kullanmamalıdır. Öğrenciler bu tür sözlerden hoşlanmaz (Tierno, 1991, s.573: akt. Başar 2001, s.144). Öğretmen, öğrencileri özellikle sözleriyle arkadaşlarının yanında küçük düşürürse o öğrencide olumsuz tutumların oluşmasına sebep olur. Araştırmada, öğretmenlerin öğrencileri küçük düşürücü davranışlar sergileyip sergilemedikleri sorulmuştur. Tablo 3.41. Öğrencileri Küçük Düşürücü Davranışlarda Bulunma ve Onlara Bu Yönde Sözler Söylemeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 57 4,96 Öğrenci 600 52 5,00 Sd t p 718 1,101 ,271 Tablo 3.41’de öğretmenlerin, öğrencileri küçük düşürücü davranışlar sergilemediklerine ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki 130 görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (57), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (52) göre daha yüksektir. Ancak her iki grubun puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Yani verilen puanlar birbiriyle örtüşmektedir. Öğretmenlerin, öğrencileri küçük düşürücü davranışlarda bulunmama düzeyi “orta” olarak belirlenmiştir. Hatta öğretmenlerin % 40’ı bu tür davranışları, öğrencileri cezalandırmak veya onların olumsuz davranışları tekrar etmelerini önlemek için zaman zaman kullandıklarını belirtmişlerdir. Bu bulgu, kişilik gelişimi ve etkili iletişim göz önünde bulundurulduğunda öğretmenlerin, öğrencileri küçük düşürücü davranışlarda bulunmalarını engelleyici tedbirler alınması gereğini ortaya koymaktadır. Aslında, öğretmenin küçük düşürücü davranışlarının çok az hatta hiç olmaması gerekirken bu kadar yüksek çıkması, onun ikna ediciliğini engelleyen bir unsur olarak değerlendirilebilir. 7. Öğretmenlerin öğrencilerden istedikleriyle kendi yaptıklarının uyuşması İkna edici iletişimde güven sağlayıcı unsurlardan biri, kaynağın, alıcıda değişmesini amaçladığı davranışları kendisinin de yapmasıyla ortaya çıkmaktadır. Araştırmalarda kaynağın güvenilir sayılmasının “çok gerekli” özelliklerinden biri söyledikleriyle yaptıklarının birbirini tutması özelliği olduğu ortaya çıkmaktadır (Karadoğan, 2003, s.241). Kaynağın söyledikleriyle davranışının örtüşmesi durumunda alıcı hem davranışın uygulanışını hem de olumlu etkisini kaynak yoluyla görecektir. Öğretmenin, öğrencilerden yapmasını istediği davranışları kendisinin yapmaması öğretmene güveni zedeleyici durumlardan biridir. İstenilen davranışın öğretmen tarafından sergilenmesi güvenin yanında model olmayı da sağlar. Model olma, örnek olma yoluyla öğretme sürecidir. Öğretmeni örnek alan öğrenci, 131 davranışını değiştirir. Bir konuya ilgi duyma şeklinde öğretmen örnek olursa öğrencide de o konuya ilgi artacaktır (Moore, s.191). Bu yolla öğretmen istenilen hedefe daha kolay ulaşabilir. Araştırmada öğretmenlerin öğrencilerden istedikleriyle kendi yaptıklarının uyuşup uyuşmadığı sorulmuştur. Tablo 3.42. Öğretmenlerin Öğrencilerden İstedikleriyle Kendi Yaptıklarının Uyuşmasıyla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 61 4,88 Öğrenci 600 59 4,91 Sd t P 718 ,475 ,635 Tablo 3.42’de öğretmenlerin öğrencilerden istedikleriyle kendi yaptıklarının uyuştuğu yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması 61, öğrencilerin puan ortalaması da 59’dur. Bu puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Yani, öğretmen ve öğrencilerin bu konudaki görüşleri birbiriyle örtüşmektedir. Her iki grubun öğretmenlerin öğrencilerden yapmalarını istediği davranışlarla kendi davranışlarının uyuştuğu yönündeki görüşü, “orta” düzeye denk gelmektedir. Öğretmenlerin öğrenciye örnek olacak davranışlar sergilemesi onun inandırıcılığını artıracaktır. Bu yönüyle bakıldığında öğretmenlerden, öğrencilerden istedikleri davranışlar hususunda onlara örnek ve model olmada daha fazla çaba sarf etmeleri beklenmektedir. 8. Konunun önemli bölümlerinden sonra ve ders bitiminde konuyu özetleme Kaynağın, mesajını ağırlıklı olarak sözlü sunduğu durumlarda veya mesajın peş peşe birçok işlemin yapılarak aktarılması durumunda öğrencinin ilgisi dağılır. 132 Öğrenci konunun bütününü göremez. Böyle durumlarda ikna edici iletişimi amaçlayan kaynak, arada ve sonda özetlemeler yaparak alıcının ilgisini toplamaya çalışmalıdır. Yapılan araştırmalar eğitim öğretim ortamında da özellikle anlatıma dayalı yöntemlerle işlenen derslerin on beş dakikadan sonra verimsizleşmeye başladığını ortaya koymuştur. Öğretmenlerin yapacağı özetlemeler öğrencilerin kaçırdıkları noktaları yakalamalarına ve bilgilerini zihinde organize etmelerine yardımcı olacaktır (Ergin ve Birol, 2000, s.196). Özet, konunun alt bölümlerinden veya önemli noktalarından sonra yapılabilir. Özetlemede ana noktalara bilgileri organize edecek şekilde değinilir (Başar, 2001, s.102). Özetleme öğrencilere yaptırılırsa öğrencinin sürece katılması da sağlanmış olur. İkna edici iletişimde öğretmenden, işlenilen konuda öğrencinin dikkatini toplayacak, bilgilerini düzenlemelerine yardımcı olacak şekilde özetlemeler yapması beklenir. Araştırmada, öğretmenlerin konunun önemli bölümlerinden sonra ve ders bitiminde özetleme yapıp yapmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.43. Konunun Önemli Bölümlerinden Sonra ve Ders Bitiminde Konuyu Özetlemeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 64 4,81 Öğrenci 600 58 4,93 Sd t p 718 1,187 ,236 Tablo 3.43’te öğretmenlerin derste konunun önemli bölümlerinden sonra ve ders bitiminde özetleme yaptıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (64), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (58) göre daha yüksektir. Ancak her iki grubun puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Yani verilen puanlar birbiriyle örtüşmektedir. 133 Öğretmen ve öğrenci görüşleri doğrultusunda öğretmenlerin özetleme yapmayla ilgili davranışı “orta” düzeyde sergiledikleri sonucuna ulaşılmaktadır. Özellikle ilköğretim çağındaki öğrencilerin ilgilerinin çok çabuk dağıldığı ve konuyu organize etmedeki eksiklikleri dikkate alındığında öğretmenlerden derslerde özetleme yapmaya daha çok yer vermeleri beklenmektedir. Bu hem inandırıcılığı ve öğrenmeyi sağlayan bir unsur hem de yapılandırıcı yöntemin temel prensiplerinden birisidir. 9. Anlatılan konuyla ilgili, öğrencilerin aklında o konuyu merak etmelerini sağlayacak noktalar bırakma İletişimin, dolayısıyla ikna edici iletişimin sonunda alıcının istenilen yönde harekete geçmesi beklenir. Bu, iknanın son basamağıdır. Dikkat, ilgi ve istek aşamalarının ardından alıcının harekete geçmesi sağlanamazsa ikna edici iletişim amacına ulaşmamış olur. Alıcının harekete geçmesini sağlayan tekniklerden biri alıcının aklında o konuya merak uyandıracak noktalar bırakmadır. Bu merak sayesinde alıcı konuyu kendisi araştırmaya başlayacak, o konuyu benimseyecektir. Eğitimde de amaç istendik davranış değişikliği oluşturmaktır, yani öğrenciden bir hareket beklenmektedir. Öğrencinin kafasında, anlattığı dersle ilgili merak uyandırmak öğretmenin görevlerinden biridir (Ataç, 2003, s.54). Araştırmada, öğretmenlerin anlatılan konuda öğrencilerin aklında o konuyu merak etmelerini sağlayacak çalışmalar yapıp yapmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.44. Anlatılan Konuyla İlgili, Öğrencilerin Aklında O Konuyu Merak Etmelerini Sağlayacak Noktalar Bırakmaya Yönelik Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 59 4,93 Öğrenci 600 49 5,00 Sd t p 718 1,903 ,057 134 Tablo 3.44’te öğretmenlerin anlatılan konuda öğrencilerin aklında o konuyu merak etmelerini sağlayacak çalışmalar yaptıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (59), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (49) göre daha yüksektir. Öner (1999, s.254) de araştırmasında, öğrencileri araştırma yapmaya yönlendirme ile ilgili soruda öğretmenlerin öğrenci görüşlerine göre bu davranışı daha fazla sergilediklerini belirttikleri bulgusuna yer vermektedir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p yakın .05) göstermektedir. Ancak öğretmen ve öğrenci görüşleri, belirtilen davranışı öğretmenlerin “orta” düzeyde sergilediğini göstermektedir. Öğretmenlerin % 32’si “Yeterli zaman olmadığı için bu tür çalışmalar yapmam. Öğrencilerin konunun farklı yönlerini araştırmayacaklarını düşündüğüm için bu tür çalışmalar yapmam. Öğrencilerde konunun eksik anlatıldığı hissini uyandıracağı için bu tür çalışmalar yapmam.” gibi sebeplerle öğrencilerin kafasında merak uyandıracak çalışmalar yapmadıklarını ifade etmiştir. İkna edici iletişimin ve eğitimin ortak hedefi öğrencilerin istendik davranışla ilgili harekete geçmelerini sağlamak olduğuna göre öğretmenlerden bu yönde daha fazla çaba harcamaları beklenmektedir. 3.3.2.3. Öğretmenlerin Yüksek Oranda Uyguladıklarını Belirttikleri Ancak Öğrenci Görüşlerinin Bunu Desteklemediği Beceri ve Teknikler Bu alt bölümde anket formlarında yer alan sorulardan öğretmenlerin yüksek oranda uyguladıklarını belirttikleri ancak öğrenci görüşlerinin bunu desteklemediği maddeler yer almaktadır. Bu başlık altındaki yirmi iki maddede öğretmen görüşleri ile öğrenci görüşleri arasında öğretmenlerin yüksek oranda uyguladıkları yönünde anlamlı fark olduğu görülmektedir. Bu da, sınıfta öğretmen öğrenci iletişiminde karşılıklı ihtiyaçların bilinmediğini ve ilişkinin boyutunda farklılıklar olduğu şeklinde yorumlanabilir. 135 1. Önemli noktalara ilgi çekmek için vurgu ve tonlamayı kullanma İkna edici iletişimde konuşurken sesin yüksekliğini zaman zaman değiştirip tonlamalar kullanılmalı ve arada etkiyi artırıcı vurgular yapılmalıdır. Ses tonu, vurgu ve tonlama konuşmanın içeriğine uygun olduğunda mesajın inandırıcılığı artmaktadır. Vurgu, iyi kullanıldığında kullanılan kelimeden daha fazla anlam ifade eder. İkna edici iletişim kurmada vurgu ve tonlamayla oluşturulan anlam, iletilmek istenen mesajın % 35’ini oluşturmaktadır (Hogan, 2007, s.94). Özellikle yorum, soru ve değerlendirmelerde vurgu ve tonlamanın kullanılması etkiyi daha artırır. Yorum yapılırken genellikle tempo düşürülür. Sorular, sonlara doğru artan bir vurguyla sorulur. Değerlendirmeler ise düz bir ifadeyle yapılır. Cümle içinde vurgunun kullanıldığı yer, anlamı büyük ölçüde etkiler (Hogan ve Speakman, 2007, s.46). Derste verilmek istenen mesaja vurgu ve tonlama yoluyla öğrencilerin dikkatleri çekilebilir. Bilindiği gibi dikkat, ikna sürecini başlatan ilk aşamadır. Yeşilmen (1983) tarafından yapılan araştırmada her ders saatinin ortalama % 67’sinin sözlü davranışlar için kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu sonuç dikkate alındığında öğretmenlerin sesle ilgili, şiddet, vurgu ve tonlama unsurlarını çok iyi kullanması gerekir. Öğretmenin sesi, öğrencisine iyi niyetini, amacını, ilgisini, dostça tutumunu, inancını, güvenini yansıtmalıdır (Ergin ve Birol, 2000, s.93). Öğretmenler seslerini kullanarak gruplarla etkileşime girmeyi ve önemli hususlara dikkat çekmeyi başarabilmelidir. Araştırmada, öğretmenlerin vurgu ve tonlamayı ilgi çekmek için kullanıp kullanmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.45. Önemli Noktalara İlgi Çekmek İçin Vurgu ve Tonlamayı Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 86 3,41 Öğrenci 600 56 4,95 Sd t p 718 6,331 ,000 136 Tablo 3.45’te öğretmenlerin önemli noktalara ilgi çekmek için vurgu ve tonlamayı kullandıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (86), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (56) göre oldukça yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler önemli noktalara ilgi çekmek için vurgu ve tonlamadan yararlanma davranışını “çok iyi” düzeyde sergilediklerini belirtmişlerdir. Fakat öğrenciler, öğretmenlerinin bu davranışı “orta” düzeyde sergiledikleri görüşünü aktarmışlardır. Diğer bir ifadeyle öğretmenler kendilerini bu konuda “çok iyi” diye değerlendirirken öğrenci, öğretmeninin bu konuda “çok iyi” olmadığını, “orta” düzeyde olduğunu ortaya koymaktadır. Öğretmenlerin sergilediklerini belirttikleri bu davranışı eğer öğrenciler de algılayabilmiş olsalardı iki grubun puanları birbirine yakın olabilirdi. Burada, öğretmenlerin vurgu ve tonlama yoluyla ilgi çekebilme davranışını yeterli düzeyde uyguladıkları ancak, öğrenci seviyesinde ve öğrencilerin çoğunluğunun dikkatini çekecek şekilde bunu kullanamadıkları yorumu yapılabilir. 2. Öğrencilere isimleriyle hitap etme Bazı kelimeler ikna edilmeye çalışılan kişiler üzerinde güçlü bir etki oluşturur. Bu kelimelerin en güçlü olanlarından biri kişinin kendi ismidir. Kişi isimlerinin kullanımı dikkat çekici bir araçtır. İletilmek istenen mesaj ne olursa olsun kişinin ismiyle birlikte kullanıldığında olumlu bir yaklaşım sağlar. Araştırmalar, mesaj iletirken alıcının adı da cümlenin başında veya sonunda söylenirse ikna etme şansının daha çok olduğunu göstermektedir (Hogan, 2007, s.76). Öğretme öğrenme sürecinde öğretmenlerin öğrencilerine isimleri ile hitap etmesi öğrenciler ile öğretmen arasındaki ilişkiyi güçlendiren, aitlik duygusu yükleyen bir öğretmen davranışıdır. Sınıfta öğrencilerine isimleri ile hitap eden bir öğretmen sınıfın bütünlüğü dışında öğrencilerine tek tek birer kişilik olarak da değer 137 verdiğini gösterir (Ergin ve Birol, 2000, s.205). Sınıfta ikna edici iletişimi kullanmak isteyen bir öğretmen, öğrencilerine isimleriyle hitap ederek onları tanıdığını, onlara değer verdiğini belirterek ayrıca bir sorumluluk yüklemiş olur. Kendisine olan bu ilgiyi öğrenci de derse ilgi duyarak devam ettirir. Araştırmada, öğretmenlerin öğrencilerine isimleriyle hitap edip etmediği sorulmuştur. Tablo 3.46. Öğrencilere İsimleriyle Hitap Etmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 93 2,50 Öğrenci 600 62 4,84 Sd t 718 6,758 p ,000 Tablo 3.46’da öğretmenlerin öğrencilerine isimleriyle hitap ettiklerine ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (92), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (62) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları, öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler öğrencilerine isimleriyle hitap etme davranışını “çok iyi” düzeyde sergilediklerini aktarmışlardır. Ancak öğrenciler, öğretmenlerinin bu davranışı “orta” düzeyde sergiledikleri görüşünü belirtmişlerdir. Öner (1999, s.254) de aynı konuda öğretmen görüşlerinin öğrenci görüşlerine göre daha yüksek oranda olduğu sonucuna ulaşmıştır. Sınıf içi iletişime ilişkin öğretmen-öğrenci davranışlarıyla ilgili araştırmasında Bangir (1997, s.39) ise gözlem sonucunda öğretmenlerin % 15’inin çok sık, % 13’ünün sık ve % 15’inin orta sıklıkta öğrencilerine isimleriyle hitap ettikleri bulgusuna ulaşmıştır. Bangir’in bulgusu ve bu araştırmadaki öğrenci görüşleri ortalaması, öğretmenlerin yüksek oranda öğrencilerine oluşturmaktadır. isimleriyle hitap ettiklerine dair görüşlerinde şüphe 138 Öğretme öğrenme sürecinde, öğrenciye isimle hitap etmenin olumlu etkisi göz önünde bulundurulduğunda öğretmenlerden, bütün öğrencilerinin isimlerini bilmesi ve bunu öğrenciyle iletişiminde kullanması beklenmektedir. 3. Öğrencilerle göz teması kurma (beden dili) İletişim sürecini geliştirmenin bir yolu göz hareketlerinden yararlanmaktır (Hogan, 2007, s.254). Göz hareketlerinden iki şekilde yararlanılır. Bunlardan birincisi karşıdaki kişinin göz hareketlerinden yararlanarak anlam çıkarmak şeklindedir. Diğeri de göz hareketleri yoluyla karşıdaki kişiye mesaj iletmek veya başka kanallarla iletilen mesajları göz hareketleriyle desteklemek şeklindedir. İkna edecek kişide bulunması gereken özelliklerden birinin göz teması kurabilme becerisi olduğu, Karadoğan’ın (2003, s.225) araştırmasında ortaya çıkmıştır. Araştırmada katılımcıların % 79’u, kendilerini ikna edecek kişide bulunması gereken beden dili unsurları arasında göz teması kurabilme becerisi olduğunu ifade etmişlerdir. Göz temasının öğretme öğrenme sürecindeki gerekliliği öğretmenlerin öğrencilerine yönlendirici mesajlar gönderme isteğidir (Ergin ve Birol, 2000, s.204). Bir öğrencinin konuşmasını veya konuşmamasını istemede, soruyu hangi öğrencinin cevaplamasını istediğini belirtmede, öğrencilerden geri bildirim almada, ilgi ve dikkat çekmede, göz teması öğretmenler tarafından sınıfta kullanılabilir. Öğretmen, sınıf ortamında öğrencileriyle göz temasını sağlayarak mesajını daha etkili biçimde iletebileceği gibi, onlardan gelecek mesajları almada ve anlamlandırmada daha etkili olur (Özen, 2001, s.98). Göz teması, davranışların değiştirilmesi için de kullanılabilir. Sadece bir bakış bile genellikle uygun öğrenci davranışını sağlayabilir. Bu da hem eğitim öğretim faaliyetlerinin hem de ikna edici iletişimin nihai hedeflerindendir (Moore, s.115). Araştırmada öğretmenlerin öğrencilerle göz teması kurup kurmadıkları sorulmuştur. 139 Tablo 3.47. Öğrencilerle Göz Teması Kurmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 78 4,13 Öğrenci 600 52 4,99 Sd t p 718 5,276 ,000 Tablo 3.47’de öğretmenlerin öğrencilerle göz teması kurma davranışını sergilediklerine ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu davranışla ilgili görüşlerinin ortalaması (78), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (52) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları, öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler öğrencilerine isimleriyle hitap etme davranışını “iyi” düzeyde sergilediklerini aktarmışlardır. Ancak öğrenciler, öğretmenlerinin bu davranışı “orta” düzeyde gösterdiklerini belirtmişlerdir. Bangir (1997, s.80) gözlem sonuçlarına göre, sınıf içi iletişimi kolaylaştırıcı sözsüz öğretmen davranışları arasında göz iletişimi kullanımı ortalamasını 61 olarak tespit etmiştir. Hem öğrenci görüşlerinin hem de gözlem sonucunun öğretmenlerin bu davranışı sergileme oranını orta düzeyde göstermesi, öğretmenlerin öğrencilerle göz iletişimi sağlama becerisini yeterince uygulayamadıkları şeklinde yorumlanabilir. 4. El, kol, yüz işaretleri gibi sözsüz iletişim unsurlarını konuşmasını desteklemek için kullanma (beden dili) Kişiler arası iletişimde sözsüz davranışların iletişimi kolaylaştırıcı etkisi araştırmalarla kanıtlanmıştır. Mehrabian (1981), beden dilinin iletişimdeki payını % 55 olarak tespit etmiştir. Bu oranın % 65 olarak bulunduğu araştırmalar da mevcuttur (akt. Hogan, 2007, s. 95). Hogan, ikna edici iletişim kurmada, yüz ifadeleri, mimikler ve göz temaslarını içeren beden dilinin oranını % 50 olarak vermektedir. 140 Karadoğan’ın (2003, s.225) araştırmasında ise katılımcılar, kendilerini ikna edecek kişilerde el, kol ve yüz işaretlerinin gerekli beden dili arasındaki yerini % 61 olarak belirtmişlerdir. İletişimdeki etkisi bu kadar önemli olan davranışların tam bir iletişim süreci olan eğitim öğretim ortamında da kullanılması muhakkaktır. Öğretmen, beden dili ifadelerini hem kendi konuşmasında hem de öğrencilerden geri bildirim almada kullanır. Ancak bunların bilinçli bir şekilde kullanılması ikna edici iletişimin bir parçasıdır. Öğrenciler, öğretmenlerinin gönderdikleri sözsüz iletilere çok duyarlıdırlar. Bu sözsüz iletilerle sözlü iletiler çelişiyorsa, öğrencilerin aklı karışır (Özen, 2001, s.98). Öğretmenlerden beklenen, sözsüz iletişimi, sözlü mesajlarını destekleyecek şekilde kullanmalarıdır. Araştırmada, öğretmenlerin el, kol, yüz işaretleri gibi sözsüz iletişim unsurlarını konuşmasını desteklemek için kullanıp kullanmadığı sorulmuştur. Tablo 3.48. El, Kol, Yüz İşaretleri Gibi Sözsüz İletişim Unsurlarını Konuşmasını Desteklemek İçin Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 85 3,58 Öğrenci 600 33 4,71 Sd t p 718 11,356 ,000 Tablo 3.48’de öğretmenlerin el, kol, yüz işaretleri gibi sözsüz iletişim unsurlarını konuşmasını desteklemek için kullandıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (85), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (33) göre oldukça yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları, öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler el, kol, yüz işaretleri gibi sözsüz iletişim unsurlarını konuşmasını desteklemek için kullanmayı “çok iyi” düzeyde sergilediklerini 141 belirtmişlerdir. Ancak öğrenciler bunları, öğretmenlerinin konuşmasını desteklemek için kullanmasını “zayıf” düzeyde görmektedirler. Bangir (1997, s.80) gözlem sonuçlarına göre, öğretmenlerin konuşmalarını destekleyici jest ve mimiklerde bulunma kullanımı ortalamasını 70 olarak tespit etmiştir. Bu bulgulardan, öğretmenlerin el, kol, yüz işaretleri gibi sözsüz iletişim unsurlarını konuşmasını desteklemek için kullanmayı yeterli düzeyde uyguladıkları ancak, öğrenci seviyesinde, öğrencilerin çoğunluğunu etkileyecek ve onların dikkatini çekecek şekilde bunları kullanamadıkları şeklinde yorumlanabilir. 5. Öğrenci konuşurken onu dinlediğini gösteren olumlu beden dili işaretleri kullanma Sözsüz iletişim unsurları konuşmayı destekleyici biçimde kullanıldığı gibi dinlerken de kullanılabilir. Dinlemede, konuşan kişiye geri bildirim verecek şekilde beden dili işaretlerinin kullanılması; onun dinlenildiğini, görüşlerine önem verildiğini, ona saygı duyulduğunu ifade eder. Aktif dinleyici, dinlediğine dair belirtiler verir. İkna edici iletişimde mesajı sunmak kadar sunulan mesajları almak da önemlidir. Karşı tarafın sunduğu mesajların alınması etkin dinlemeyle gerçekleşir. Etkin dinleyici karşısındaki kişiye saygı duyduğunu göstererek olumlu bir iletişim ortamı kurulmasına yardımcı olur. Mesajı alan kişi hiç tepki vermeden edilgin bir biçimde sadece dinlerse, bu işlem mesaj alışverişi olmaktan çıkar (Whirter ve Acar, 2000, s.78). Bu da iletişimin kesilmesine yol açar. Öğretmen öğrenci iletişiminde genellikle öğrenciler pasif durumdadırlar. Utanma, yanlış konuşma kaygısı gibi sebeplerle konuşmaktan çekinirler. Bu iletişim engelini aşmak için öğretmenlerden öğrencilerini konuşmaya teşvik edecek davranışlar sergilemesi beklenmektedir. Bu davranışlardan biri de öğretmenlerin öğrenci konuşurken onu dikkatle dinlediğini, onun söylediklerine değer verdiğini, gösteren cesaretlendirici beden dili işaretleri kullanmasıdır. Cabello ve Terrell’in 142 (1994) araştırmasında öğrenciler, öğretmenlerinin dikkatle dinlemelerinden olumlu etkilendiklerini, sınıf ortamının aile ortamı kadar sıcak olmasında öğretmenlerinin dinleme davranışlarının etkili olduğunu belirtmişlerdir (akt. Bangir, 1997, s.57). Bu sıcak ortam öğrencilerin öğretmenlerine daha çok güvenmelerini, onun söylediklerini daha çok dikkate almalarını sağlar. Araştırmada öğretmenlerin öğrenci konuşurken onu dinlediğini gösteren olumlu beden dili işaretleri kullanıp kullanmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.49. Öğrenci Konuşurken Onu Dinlediğini Gösteren Olumlu Beden Dili İşaretleri Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 88 3,22 Öğrenci 600 51 5,00 Sd t p 718 7,852 ,000 Tablo 3.49’da öğretmenlerin öğrenci konuşurken onu dinlediğini gösteren olumlu beden dili işaretleri kullandıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (88), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (51) göre yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları, öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler, öğrenciler konuşurken onları dinlediklerini gösteren olumlu beden dili işaretlerini “çok iyi” düzeyde kullandıklarını belirtmişlerdir. Ancak öğrenciler, öğretmenlerinin bu davranışı, “orta” düzeyde gösterdiklerini ifade etmişlerdir. Bangir (1997, s.80) gözlem sonucunda, öğretmenlerin “öğrenciyi dinlerken baş sallama gibi onaylayıcı jest ve mimiklerde bulunma” davranışını % 53 oranında uyguladıkları bulgusuna ulaşmıştır. Bu sonuç yukarıda verilen öğrenci görüşleri ortalamasını desteklemektedir. Araştırmada öğretmen görüşleri ortalamasının yüksek çıkması, öğretmenlerin ilgili sözsüz iletişim davranışlarını öğrenci seviyesinde gösteremedikleri şeklinde yorumlanabilir. Çünkü ilgili davranışlar öğrenciyi 143 doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla, bu etkinin, öğrenci görüşlerine de daha yüksek oranda yansıması beklenirdi. 6. Öğrencinin sözünü kesme İknada konuşma kadar dinleme de önemli bir iletişim becerisidir. Dinleyenin, konuşmacının görüşleri üzerine konuşması, onun kabul edilebilir veya edilemez yönleri üzerinde görüş bildirmesi mesajı dinlediğini gösterir. Dolayısıyla dinleyiciye de konuşma fırsatı verilmelidir. Dinleyici, başka bir ifadeyle alıcı, kaynağın görüşleri üzerine konuşurken kaynağın düzeltme, ekleme gibi sebeplerle onun sözünü kesmesi iletişim engeli oluşturmaktadır. Konuşmanın kesilmesi karşı taraf için moral bozucudur. Konuşan kendisini dile getirmeyi ister ve konuşmasında bir düşünce yapısını geliştirmeye çabalamaktadır. Bu yapı bitmeden sözü kesilirse karşı tarafın kendi kabuğuna çekilmesi olasıdır. Araştırmalarda, karşı tarafın sözünün kesilmesinin onda duygusal bir tepkiye yol açtığı bulunmuştur (Nirenberg, 1994, s.56). Bu duygusal tepki ikna edici iletişimin gerçekleşmesini engelleyici bir sebeptir. Daha önce de belirtildiği gibi öğrenci derste; konuşmaktan utanma, yanlış söyleme kaygısı gibi sebeplerle konuşmamaya çalışır. Bu sebeple öğrencinin derste konuyla ilgili konuşmaları teşvik edilmelidir. Öğrencilerin ders konusu ile ilgili konuşmaları onların derse aktif olarak katılımının göstergesidir. Derste, konuyla ilgili konuşmaları esnasında sebep geçerli olsa bile öğrencilerin sözünün kesilmesi, onların konuşma hevesini yıkacak, derse katılımlarını engelleyecektir. Araştırmada öğretmenlerin derste, konuyla ilgi konuşmaları esnasında öğrencilerin sözünü kesip kesmedikleri sorulmuştur. 144 Tablo 3.50. Öğrencinin Sözünü Kesmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 90 3,01 Öğrenci 600 58 4,93 Sd t p 718 6,780 ,000 Tablo 3.50’de öğretmenlerin dersle ilgili konuşurken öğrencilerin sözlerini kesmedikleri yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Bu konuda öğretmenlerin görüşlerinin ortalaması (90), öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (58) göre oldukça yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler, öğrencilerin sözünü kesmemeye “çok iyi” düzeyde dikkat ettiklerini, onların konuşmasını bitirmesini beklediklerini belirtmişlerdir. Fakat öğrenciler, öğretmenlerinin bu davranışı “orta” düzeyde sergiledikleri görüşünü aktarmışlardır. Öğretmenler öğrencinin sözünü kesmenin kötü bir davranış olduğunu ve biliyor ve bu yönde yüksek görüş bildiriyor, ancak öğrenci görüşleri uygulamanın bu yönde olmadığını belirtiyor. Öğretmen görüşlerinin yüksek olması ve iki grubun puanları arasındaki önemli fark, öğretmenlerin bu davranışı farkında olmadan yaptığı şeklinde yorumlanabilir. Sözleri kesildiğinde konuşanların duygusal tepki verdikleri belirtilmişti. Sözü kesilen öğrencinin de bundan olumsuz etkilenmesi muhakkaktır. Bu da, öğretmen öğrenci iletişimini ve hedeflere ulaşmayı engellemektedir. Bir öğretmen için öğrencilerinin sözünü kesme, hiç olmaması veya zorunlu olmadıkça başvurulmaması gereken bir davranıştır. 7. Sorulara yeterince açıklayıcı cevaplar verme İknada alıcı durumundaki karşı taraf konuyla ilgili soru sormaya başlamışsa bundan mesajı dinlediği, mesaja ilgi duyduğu anlaşılır. Yani iknanın dikkat ve ilgi basamakları geçilmiştir. Alıcı istek ve harekete geçme aşamasında karar vermeye çalışıyor demektir. 145 Karşı tarafın sorularına verilecek cevap onun düşünce biçimini yönlendirecektir. Bu sebeple sorulara doğrudan ve yeterince açıklayıcı cevap verilmelidir (Nirenberg, 1994, s.189). Zamanında verilen tatmin edici cevaplar, karşıdaki kişide konuşanın alanında uzman olduğu yönünde güven verir. Derste işlenen konuyla ilgili anlayamadığı, ilişki kuramadığı yönler olan ve öğrenme güdüsü taşıyan öğrenci soru sorar. İşte böyle durumlarda bilgi alma konumunda hazır bekleyen öğrenciye açık ve net cevaplar vermek öğrencinin kafasındaki soru işaretlerini ortadan kaldırabileceği gibi, öğretmenin uzmanlığına ilişkin güvenini de artırır (Ergin ve Birol, 2002, s.199). Bu çalışmada, öğretmenlerin öğrencilerinin sorularına açık ve net cevaplar verip vermedikleri araştırılmıştır. Tablo 3.51. Sorulara Yeterince Açıklayıcı Cevaplar Vermeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 67 4,70 Öğrenci 600 57 4,95 Sd t p 718 2,071 ,039 Tablo 3.51’de öğretmenlerin öğrencilerinin sorularına açık ve net cevaplar verdiklerine ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (67), aynı konuda öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (57) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler ilgili davranışı “iyi” düzeyde sergilediklerini belirtmişlerdir. Fakat öğrenciler, öğretmenlerinin bu davranışı “orta” düzeyde sergiledikleri görüşünü aktarmışlardır. Öğretmenlerin % 22’si veri toplama aracında “Öğrenci sorularını detaya inmeden kısaca cevaplarım. Öğrencinin sorusunu sınıfa yöneltirim.” gibi seçenekleri işaretleyerek ikna edici iletişim açısından beklenilmeyen cevaplar vermişlerdir. 146 Geçer’in (2004, s.160) araştırmasındaki gözlem sonuçları öğrenci sorularının % 40’ının açık, net ve doğru bir şekilde öğretmenler tarafından cevaplandırılmadığını göstermektedir. Bu bulgu da öğretmenlerin öğrenci sorularına gereken ilgiyi yeterince göstermediği şeklinde yorumlanabilir. 8. Dersi güncel bir konuyla ilişkilendirme Alıcının güdülenmesindeki yollardan biri, aktarılan mesajın güncel bir konuyla ilişkilendirilmesi şeklinde gerçekleşir. Alıcının gönderilen mesaja dikkat etmesi ve ilgi duyması için onun bildiği, ilgi duyduğu konulardan yararlanılarak konuya giriş yapılarsa amaca daha kolay ulaşılır. Güncel konulardan yararlanma, bilginin işlevselliğini gösteren, motivasyonu sağlayan en önemli unsurlardandır. Öğrenciler, öğretmenlerini sevme sebepleri arasında onların güncel olaylardan yararlanarak ilgi çekme çalışmalarını göstermektedirler (Öner, 1999, s.246). Öğretmeni seven öğrenci ona saygı duyacak ve onu daha dikkatle takip edecektir. Bu da ikna edici iletişimin gerçekleşmesinde kaynakla alıcı arasında oluşması beklenen bir ilişkidir. Derste öğretmenin güncel konulara yer vermesi, anlatacağı konuya öğrencinin dikkatini çekecek ve ilgi duymasını sağlayacaktır. Araştırmada, öğretmenlerin konuyu güncel bir olayla ilişkilendirip ilişkilendirmedikleri sorulmuştur. Tablo 3.52. Dersi Güncel Bir Konuyla İlişkilendirmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 70 4,56 Öğrenci 600 41 4,92 Sd t p 718 6,058 ,000 Tablo 3.52’de öğretmenlerin derste işlenecek konuyu güncel bir olayla ilişkilendirdiklerine ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki 147 görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (70), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (41) göre oldukça yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler, işleyecekleri konuyu güncel bir olayla ilişkilendirme davranışını “iyi” düzeyde sergilediklerini belirtmişlerdir. Ancak öğrenci görüşleri bu sonucu desteklememektedir. Aynı davranışla ilgili olarak öğrenciler, öğretmenlerinin bu davranışı “zayıf ” düzeyde uyguladığını belirtmişlerdir. Bangir’in (1997, s.42) araştırmasında da “öğretmenlerin derste güncel konulara yer verme” davranışını gözlem sonucuna göre % 90 oranında uygulamadıkları bulgusu ortaya çıkmıştır. Elde edilen bu bulgular, öğretmenlerin işlenen konuya öğrencilerin dikkatini çekme ve ilgilerini uyandırma amacıyla güncel olaylardan yararlanma tekniğini yeterince uygulamadıkları şeklinde yorumlanabilir. Dikkat ve ilgi çekme, ikna edici iletişimi başlatan ilk basamaklardan olduğuna göre, öğretmenlerden bu tekniği daha iyi bir düzeyde uygulamaları beklenmektedir. 9. Öğrencilere, bir konuyu öğrenmenin yakın, orta ve uzak gelecekte onlara sağlayacağı yararları anlatma İkna etmenin en belirgin özelliklerinden biri, insanlardan belirli bir davranışı yapmaları istenirken onlara bunun için sebep göstermektir (Güz, 1998, s.15). İnsanlar, ümitlerine, isteklerine, kuşkularına, gelişimlerine, dost edinmelerine, çekici veya saygın olmalarına hitap edilirken onlardan yapmalarını istenilen şeyleri daha kolay yaparlar (Türkkan, 2000, s.47). İnsanların yakın, orta ve uzak gelecekteki beklentilerinde; başarı, gelişme, rahat, huzur, sağlık, ekonomik yönden iyi durumda olma, kuşkularını giderme, dost edinme, çekici veya saygın olma gibi birçok isteği, hedefi vardır. Aktarılan mesajın insanların bu hedeflerini gerçekleştirmelerine katkı sağlayacağı vurgulanırsa ikna edici iletişim daha başarılı olur. 148 Eğitim öğrencileri inandırmak için uzun süreli, sabırlı, örneklemeli çabalar gerektirir. Bu çabalardan biri, istenen davranışın yakın, orta ve uzak gelecekteki yararlarını belirtme tekniğidir (Downing ve diğerleri, 1991, s. 90; akt. Başar, 2001, s. 151). Öğrencilerin hoşuna gideceğini; onları mutlu edeceğini, bir sıkıntıdan kurtaracağını, başarıya götüreceğini vb. belirterek motivasyon ve dolayısıyla inandırma sağlanabilir. Araştırmada öğretmenlere, inandırmayı sağlamak için öğrencilere bir konuyu öğrenmenin yakın, orta ve uzak gelecekteki yararlarını anlatıp anlatmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.53. Öğrencilere Bir Konuyu Öğrenmenin Yakın, Orta ve Uzak Gelecekte Onlara Sağlayacağı Yararları Anlatmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 73 4,44 Öğrenci 600 61 4,87 Sd t p 718 2,497 ,013 Tablo 3.53’te öğretmenlerin bir konuyu öğrenmenin yakın, orta ve uzak gelecekteki yararlarını öğrencilere anlattıkları yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (73), aynı konuda öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (61) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları, öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler, anlatacağı konunun öğrencinin yakın, orta ve uzak gelecekteki hedeflerine ulaşmada sağlayacağı yararları belirtme tekniğini “iyi” düzeyde sergilediklerini ifade etmişlerdir. Fakat öğrenciler, öğretmenlerinin bu tekniği “orta” düzeyde uyguladığı görüşünü aktarmışlardır. Bu bulgu, öğretmenlerin belirtilen tekniği yeterli düzeyde uygulamadığını göstermektedir. Öğrendiklerinin yararına inanan öğrencinin derse daha çok ilgi duyacağı ve istenilenleri yapmaya hevesli olacağı dikkate öğretmenlerden bunu sağlayacak teknikler uygulaması beklenmektedir. alındığında 149 10. Öğrencilere, anlattığı konunun öğrenilmemesi durumunda karşılaşacakları zor durumları (korku çekiciliği unsuru) belirtme Aktarılan mesaja dikkat ve ilginin çekilmesindeki yollardan biri de korku unsurundan yararlanma tekniğidir. Bu teknik, yapılması istenen davranışın yapılmaması durumunda karşı tarafın düşeceği zor durumları belirtmeye dayanır. Bu teknikle insanlar bir şeye ikna edilirken korku uyandırılmaya çalışılmakta ve belli bir davranışı yapma veya yapmama sonucunda ortaya çıkacak zararlar sıralanmaktadır (Kalender, 2000, s.132). Korku çekiciliği de denilen bu yolla alıcının mesaja dikkat etmesi, ilgi duyması ve istenilen yönde davranması sağlanır. Araştırmalar korkunun, kontrollü olarak ve aşırıya kaçmadan uygulanması durumunda inandırma çalışmalarına katkı sağlayacağını göstermektedir (Türkkan, 2000, s.112-117). Öğrencileri istenilen yönde harekete geçirmede, kazandırılmak istenen davranışın onlara sağlayacağı yararların belirtilmesinin kullanılabileceği bir önceki maddede vurgulanmıştı. Yine, öğrencileri belli bir davranışı yapma veya yapmama yönünde harekete geçirmede, yararların aksine onların karşılaşabileceği zor durumları belirtmek de bir teknik olarak kullanılabilir. İstenilenin aksine davranışların zarar veya ceza getireceğinin belirtilmesi de inandırmaya ve uygun davranışa götürücü bir tekniktir (Başar, 2000, s.152). Karşılaşabilecekleri zor durumlar anlatılıp bu yönde düşünmeleri sağlanarak oluşturulacak korku, öğrencileri motive etmede başarılı bir teknik olabilir. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta; eğitimde korku unsurunu baskı ve şiddete dayandırmamak, sık kullanmamak ve aşırıya kaçmadan uygulamaktır. Araştırmada öğretmenlerin, anlattığı konunun öğrenilmemesi durumunda öğrencilerin karşılaşacakları zor durumları belirtip belirtmedikleri sorulmuştur. Tablo 3.54. Öğrencilere, Anlattığı Konunun Öğrenilmemesi Durumunda Karşılaşacakları Zor Durumları Belirtmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 73 4,44 Öğrenci 600 55 4,97 Sd t p 718 3,680 ,000 150 Tablo 3.54’te öğretmenlerin anlattığı konunun öğrenilmemesi durumunda öğrencilerin karşılaşacakları zor durumları belirttiklerine ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (73), aynı konuda öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (55) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler dikkat, ilgi çekmek ve öğrencileri istenilen yönde hareket geçirmede korku çekiciliği tekniğinden yararlanmayı “iyi” düzeyde kullandıklarını belirtmişlerdir. Fakat öğrenciler, öğretmenlerinin bu tekniği “orta” düzeyde kullandıkları yönünde görüş bildirmişlerdir. Öğretmen ve öğrenci görüşlerinden elde edilen bulgular; öğretmenlerin, konuyu öğrenmeme, istenilen yönde davranmama durumlarında öğrencilerin karşılaşacakları zor durumları onlara belirtme tekniğini yeterli düzeyde uygulamadıkları sonucunu ortaya koymaktadır. Konuya dikkat çekme, ilginin duyulmasını ve devamlılığını sağlama, istenilen yönde harekete geçirme gibi ikna edici iletişim açısından olumlu sonuçları olan bu tekniğin daha çok kullanılmasının öğretme öğrenme sürecine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. 11. Konuyu daha önceki konularla ilişkilendirme İkna edici iletişimde gönderilen mesajlar, alıcının zihninde var olan öğrenilmiş kavramlarla ne kadar çok bağlantı kurabiliyorsa o kadar çabuk ve kolay kavranacaktır. Bu bağlantıların kurulması amacıyla ikna edici mesaj, sözlü ve sözsüz ve görsel ipuçlarıyla zenginleştirilerek sunulmalıdır (Anık, 1997, s.136). Bilgi birbiriyle birleşerek gelişen bir öğrenme sürecidir. Eğer diğer bilgilerle ilişkilendirme olmazsa bilgi kopukluğu olur ve öğrenme amacına ulaşmaz. Öğretmenler, öğrencilerin hâlihazırda sahip olduğu bilgileri ile yeni bilgileri arasında ilişki kurmalarına yardım etmelidirler. Yeni öğrenmenin oluşumu için önce yeni bilgilerle ilgili olan eski bilgilerin kısa süreli belleğe geri getirilerek 151 hatırlanması sağlanmalıdır. Böylelikle önceki ve yeni öğrenmeler arasında ilişkiler kurulmalıdır. Öğrencinin yeni öğreneceği konu ile ilgili ön öğrenmeleri, yeni öğrenmeleri kolaylaştırır ya da öğrenmeyi mümkün kılar. Ön öğrenmeler, yeni bilginin kolayca kazanılmasında, özümsenmesinde ve anlamlandırılmasında etkili olduğu gibi, yeni bilginin nasıl kazandırılacağına yol göstermede de önemlidir (Senemoğlu, 1997, s.465). Önceki bilgilerle bağlantı kurmada araç doğal olarak iletişimdir. Özellikle sözlü iletişim araçları, hatırlanmanın sağlanması ve bağlantı kurulmasında etkili ve sık olarak kullanılmaktadır. Araştırmada öğretmenlerin konuyu daha önceki konularla ilişkilendirip ilişkilendirmedikleri sorulmuştur. Tablo 3.55. Konuyu Daha Önceki Konularla İlişkilendirmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 85 3,58 Öğrenci 600 56 4,96 Sd t p 718 6,084 ,000 Tablo 3.55’te öğretmenlerin işleyecekleri konuyu daha önceki konularla ilişkilendirerek anlattıkları yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (85), aynı konuda öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (56) göre oldukça yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler, anlatacakları konuyu daha önceki konularla ilişkilendirerek anlatmayı “çok iyi” düzeyde uyguladıklarını ifade etmişlerdir. Fakat öğrenciler, öğretmenlerinin bu tekniği “orta” düzeyde uyguladığı görüşünü belirtmişlerdir. Bu bulgulardan hareketle, öğretmenlerin ilgili tekniği uyguladıkları ancak bunu öğrenci seviyesinde kullanamadıkları yorumu yapılabilir. Ayrıca öğrenci görüşleri dikkate alındığında öğretmenin öğretme yöntem ve tekniklerini uygulama hususunda da çok başarılı olmadığı söylenebilir. 152 Ön öğrenmeler yardımıyla yeni bilgi ve becerilerin kazandırılmasının eğitimdeki yeri düşünüldüğünde öğretmenlerden, öğrenci seviyesine uygun ve öğrencilerin de fark edeceği şekilde bu tekniği yeterli seviyede uygulaması beklenmektedir. 12. İşlenen konulardaki bilgilerin günlük yaşamda nasıl ve nerede kullanılacağını belirtme Etkili iknanın püf noktalarından biri, verilmek istenen mesajın alıcının günlük yaşamında işine yarayacak alanları açıklamaktır. Bunu yaparken gerçek hayat hikâyeleri anlatma veya “Düşün. Gözlerinde canlandır.” gibi sözlerle hayallerinde canlandırma tekniklerinden yararlanılabilir (Horn, 2004, s.199). Öğretmenin öğrencide bir bilgiyi öğrenmeye istek yaratabilmesi, merak uyandırabilmesi için bazı yollar vardır. Bunlardan biri, kazanacakları bilginin okul dışındaki günlük yaşamında nasıl işine yarayacağına açıklamak, bilginin gerekliliğini öğrenciye benimsetmektir. Okulda kazanacağı bu bilginin, öğrencinin kendi amaçlarına nasıl hizmet edeceğini göstermek gerekir (Senemoğlu, 1997, s.467). Öğrenci, öğrenme amacını bilmek ihtiyacındadır. Diğer bir deyişle öğrenci, bir konuyu öğrendiğinde bununla neler yapabilecek, bu nerede ve nasıl işine yarayacak gibi konular kafasında açıklığa kavuştuğunda öğrenmeye istek ve gereksinim duyar. Bilgiyi öğrenci için anlamlı hâle getirmek gerekmektedir. Yani, öğrendiklerini nerede, nasıl kullanabileceklerini, hangi işlerine yarayacağını açıklamak ve öğrencilerin ilgileriyle ilişkilendirmek gerekir (Senemoğlu, 1997, s.488). Çünkü, uygulama şansı olmayan bilgiler, güdüleme bir yana, öğrenmeye engel olur (Katz, 1985, s.6). Öğretmen tarafından gönderilen mesaj öğrenci için anlamlı hâle gelirse ikna edici iletişimin dikkat ve ilgi basamaklarına ulaşılmış olur. Araştırmada, öğretmenlerin işledikleri konuyu günlük yaşamda nasıl ve nerede kullanacaklarını öğrencilerine belirtip belirtmedikleri sorulmuştur. 153 Tablo 3.56. İşlenen Konulardaki Bilgilerin Günlük Yaşamda Nasıl ve Nerede Kullanılacağını Belirtmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 85 3,58 Öğrenci 600 53 4,99 Sd t p 718 6,613 ,000 Tablo 3.56’da öğretmenlerin, işledikleri konuyu günlük yaşamda nasıl ve nerede kullanacaklarını öğrencilerine belirttikleri yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (85), öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (56) göre oldukça yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları, öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler, işledikleri konunun nerede ve nasıl kullanılacağını öğrencilerine belirtme tekniğini “çok iyi” düzeyde kullandıklarını belirtmişlerdir. Fakat öğrenciler, öğretmenlerinin bu tekniği “orta” düzeyde kullandıkları görüşünü aktarmışlardır. Elde edilen bulgulardan öğretmenlerin belirtilen tekniği kullandıkları ancak bunu öğrencilerin dikkatini çekecek şekilde ve onların seviyesinde uygulayamadıkları sonucu çıkartılabilir. Öğretmenlerin, derste işledikleri konunun günlük yaşamda nerede ve nasıl kullanılacağını belirtirken öğrencilerin ilgi, istek ve ihtiyaçlarını dikkate almaları, uyguladıkları bu tekniği daha da etkili kılacaktır. 13. Öğrencilerle iletişimde kendisiyle öğrenci arasındaki ortak noktalardan (olay, durum, sorun, deneyim, kişi vb.) yararlanma Ortak noktalardan yararlanma güven sağlamaya yönelik etkili bir ikna tekniğidir. Başarılı etkileyiciler, kendilerini diğer insanlarla çok iyi bağdaştırırlar. Ortak ilgi alanlarını bulurlar ve bunu iletişimin bir parçası olarak kullanırlar. Bu davranış kaynağa güven duyulmasını sağlar (Hale ve Whitlam, 1997, s.220). İlgi 154 alanları, ortak tanıdıklar, benzer deneyimler ve sorunlar, bağdaştırmada ortak noktalar olarak kullanılabilir. Kaynak ile alıcı arasındaki benzerlikler ne denli çok olursa kaynağın çekiciliği de o denli artmaktadır. Öğrenci, öğretmeninin, kendisininkine benzer değerler ve inançlar taşıdığına inanırsa, aynı sorun ve deneyimleri yaşadığını anlarsa, öğretmenin öğrenci üzerindeki etkisi daha çok ve öğrenciyle iletişimi daha kolay olacaktır (Ergin ve Birol, 2000, s.52). Bu sebeple öğretmenlerin öğrenci nezdinde güven oluşturabilmesi için onunla kendisi arasındaki ortak noktalardan yararlanması gerekir. Araştırmada, öğretmenlerin öğrencileriyle iletişimlerinde ortak noktalardan yararlanıp yararlanmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.57. Öğrencilerle İletişimde Ortak Noktalardan (Olay, Durum, Sorun, Deneyim, Kişi vb.) Yararlanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 85 3,50 Öğrenci 600 39 4,88 Sd t p 718 10,005 ,000 Tablo 3.57’de öğretmenlerin öğrencileriyle iletişimlerinde ortak noktalardan yararlandıkları yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (85), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (39) göre oldukça yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler, öğrencileriyle iletişimlerinde ortak noktalardan yararlanma tekniğini “çok iyi” düzeyde uyguladıklarını belirtmişlerdir. Ancak öğrenci görüşü bunu desteklememektedir. Öğrenciler aynı tekniği öğretmenlerinin “zayıf” düzeyde uyguladıkları görüşünü aktarmışlardır. 155 İletişimde güven sağlamaya yönelik bu tekniğin uygulanmasıyla ilgili yukarıda belirtilen ölçüde bir farkın ortaya çıkması, ilgili tekniğin başarılı bir şekilde uygulandığı konusunda kuşku yaratmaktadır. Bu sonuçlardan hareketle öğretmenlerin ortak noktalardan yararlanma tekniğini öğrenci seviyesine uygun bir şekilde kullanamadığı söylenebilir. Bu durum ise öğrencilerin öğretmenlerine güven duymalarını, onları kendilerine yakın hissetmelerini sağlayacak bir iletişim köprüsünden yeterince yararlanılamadığını göstermektedir. 14. Öğrencilerle iletişimde empati kurma Kaynağa güven duyulmasını ve dolayısıyla ikna edici iletişimi kolaylaştıran tekniklerin en önemlilerinden biri de empati kurmaktır. Olayları karşı tarafın gözünden görebilme, daha doğrusu karşı tarafın böyle olduğunu hissetmesi ikna edici iletişimde büyük bir adımdır (Hogan ve Speakman, 2007, s.46). Çünkü bu, karşı tarafı etkileme gücünü artırır. Aksi durum, yani, karşı tarafın kaynağın empati duygusundan yoksun olduğunu ve kendisine samimi bir ilgi göstermediğini hissetmesi, ikna girişimini başarısız kılacaktır. Eğitimde empati kurma becerisini başarılı bir şekilde kullanan öğretmenler, bilişsel, duyuşsal ve davranışsal boyutlarda olumlu tutumlar meydana getirirken öğrencilerin öğrenme güdülerini de yükseltmektedir (Yaşlı, 2001, s.139). Empati kurabilme becerisi etkili dinlemenin de bir parçasıdır. Öğretmenler öğrencilerini dinlerken kendilerini onların yerine koymalı ve bunu öğrenciye yansıtabilmelidir. Bu davranış öğrencilerin öğretmene güven duymalarını ve derse güdülenmelerini sağlayacaktır. Araştırmada, öğretmenlerin çeşitli olay ve durumlara öğrenci gözüyle bakıp buna göre davranıp davranmadıkları sorulmuştur. 156 Tablo 3.58. Öğrencilerle İletişimde Empati Kurmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N S X Öğretmen 120 82 3,81 Öğrenci 600 43 4,95 Sd t p 718 8,179 ,000 Tablo 3.58’de öğretmenlerin öğrencilerle iletişimde empati kurduklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (82), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (43) göre yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları, öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler, öğrenciyle ilgili çeşitli olay ve durumlarda empati kurmayı “iyi” düzeyde uyguladıklarını belirtmişlerdir. Ancak öğrenciler, öğretmenlerinin bu davranışı, ortanın hemen altında “zayıf” düzeyde gösterdiklerini ifade etmişlerdir. Öğretmenlerin oran olarak küçük de olsa % 10’luk bölümü, “Derste öğrenci gözüyle bakmayı gerektirecek olay ve durumlarla karşılaşmam. Yaşım gereği olay ve durumlara öğrenci gözüyle bakmakta zorlanırım.” şeklindeki iletişimi engelleyici seçenekleri cevap olarak işaretlemişlerdir. Bu sonuçlar, öğretmenlerin öğrencilerin seviyesine uygun empatik davranışlar sergileyemedikleri şeklinde yorumlanabilir. Uçak Şimşek’in (1995, s.38) öğretmen öğrenci iletişiminde empatik tepkiler konulu araştırmasındaki bulgular, yukarıdaki sonuçları desteklemektedir. Bu araştırmada, öğrencilerin almayı bekledikleri empatik tepkilerin ortalamasının, öğretmenlerin vermeyi tercih ettikleri empatik tepki ortalamasından daha büyük olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Buradan öğrencilerin öğretmenlerden bekledikleri empatik tepkileri alamadıkları sonucu çıkarılmıştır. Öğrencilerin, öğretmenlerden bekledikleri tepkileri alamamaları çatışmaya, verimsizliğe, ilgisizliğe, düşük başarıya, devamsızlığa ve psikolojik sorunlara yol açmaktadır (Bloom, 1976; Mc Croskey, 1977; Seiler, Garrison ve Booker, 1979). Bu 157 sebeple öğretmenlerden öğrencileriyle ilişkilerinde empati kurmayı daha çok ve öğrenci seviyesine uygun şekilde kullanmaları beklenmektedir. 15. Öğrencilerin öğretmene güvenme durumu İknanın başarıya ulaşması için gereken özelliklerin en önemlilerinden biri güvenilirliktir. Güvenilirlik ikna becerisinin temel taşıdır. Araştırmalar, ikna edici iletişimde güvenilirliği yüksek olan bir kaynağın, az güvenilir olan kaynağa göre mesajın etkili olması ve tutum değişikliğini gerçekleştirmede daha başarılı olduğunu göstermektedir. Karadoğan’ın (2003, s.241) araştırmasında herhangi bir konuda ikna etmeye, inandırmaya çalışan kişinin güvenilir olması katılımcılar tarafından “önemli” bulunmuştur. Güvenilirliği sağlayan unsurlar; yardımseverlik, kendine güven, dürüstlük, samimiyet, uyum sağlama, açıklık, birikim, alanında uzman olmak, dedikodu yapmamak ve tutarlı olmaktır. Güvenilirliği sağlayan unsurlara dikkat edildiğinde bunların bir öğretmende bulunması gereken olmazsa olmaz özelliklerden olduğu görülmektedir. Bu özellikler öğrencinin öğretmenine güvenmesini, inanmasını ve onun istediği yönde davranışlarda bulunmasını sağlar. Araştırmalarda, öğrencilerce güvenilen öğretmenlerin inanılırlığı yüksek kaynaklar olarak, öğrenme sürecinde inanılırlığı düşük kaynaklardan daha etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Ergin ve Birol, 2000, s.210). Öğretmenlerine güvenmediklerinde öğrencilerin çalışma istekleri kalmaz. Bu durumda öğretmenin diğer öğretme çabaları boşa gider (Gordon, 1998, s.41). Araştırmada öğrencilerin öğretmenlerine güvenmediği durumlar yaşayıp yaşamadıkları sorulmuştur. Tablo 3.59. Öğrencilerin Öğretmene Güvenme Durumuyla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 96 1,80 Öğrenci 600 62 4,85 Sd t p 718 7,708 ,000 158 Tablo 3.59’da öğretmenlerin, öğrencilerinin kendilerine güvenmediği durumlar yaşamadığı yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin öğretmenlerine güvenmediği durumlar yaşamadıkları yönündeki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (96), öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (62) göre oldukça yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler, öğrencilerinin kendilerine güvenmediği durumlar oluşmama durumunun “çok iyi” düzeyde olduğunu belirtmişlerdir. Fakat öğrenciler, öğretmenlerine güvenmeme durumlarının “orta” düzeyde olduğu görüşünü aktarmışlardır. İletişimde güvenin alıcıda oluştuğu dikkate alındığında öğretmen ve öğrenci görüşleri arasındaki bu önemli fark, öğretmenlerin öğrenciler tarafından güvenilir kabul edilecek davranışlar sergilemede yeterli olmadıkları sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Yardımseverlik, kendine güven, dürüstlük, samimiyet, uyum sağlama, açıklık, birikim, alanında uzman olmak, dedikodu yapmamak ve tutarlı olmak gibi güvenilirlik koşullarını içselleştirmiş kişilerin bu değerleri diğer kişilerle ilişkilerinde sergilemesi beklenmektedir. Belirtilen davranışlar öğretmen öğrenci ilişkisine yüksek oranda yansıdığında öğretmenlerin öğrenci üzerindeki etkisi de artacaktır. 16. Öğrencileri etkilemek için kendi hayatından (başarılarından, güvenilirliğinden vb.) örnekler vererek ahlaki kanıtlardan yararlanma İkna edici iletişimde kanıtlar sunmak inandırıcılığı artırmaktadır. Bu kanıtlardan biri de bilimsel olmayan kanıtlar kategorisindeki ahlaki kanıtlardır (Paksoy ve Acar, 2000, s.15). Ahlaki kanıt, kaynağın; kendi hayatından, doğruluğundan, dürüstlüğünden, tecrübelerinden, başarılarından vb. örnekler vermesidir. Bu örnekler aynı zamanda kaynağa duyulan güveni de artırmaktadır. Hogan ve Speakman (2007, s.171) kaynağın dinleyenlere bir hikâye veya örnek olay içinde kendi değerleri, tutumları, inançları hakkında bilgi vermesinin dinleyenleri etkilediğini belirtmektedir. 159 Aristo, sağlıklı akıl yürütme ile güvenilir kanıtların, ahlaki ve coşkusal ögelerle desteklenmesi görüşü üzerinde önemle durmaktadır. Ahlaki öge, kaynağın iyi niyetini, sağduyusunu ve kişilik yapısını içerir (Karadoğan, 2003, s.250). Öğretmenler, çocukluk ve gençlik dönemlerindeki öğrencilerin öncelikli modelleridir. Bu modellerin kendi hayatlarından, başarılarından, değerlerinden, tecrübelerinden örnekler vermesi öğretmeni güvenilir kılacaktır. Öğrenci öğretmeniyle kendini özdeşleştirecektir. Bunlar da inanılırlığı artıran unsurlardandır. Ben diliyle kendi hayatından olumlu örnekler vermek inandırıcılığı sağlayabilir ve davranışa yöneltir (Başar, 2001, s. 151). Cabello ve Terrel’in (1994) sıcak bir sınıf havası oluşturmaya ilişkin araştırmasında öğrenciler, öğretmenlerinin kendi hayatından örnekler vermesinin öğretmenlerine olan sevgi ve ilgilerini artırdığını belirtmişlerdir (akt. Bangir, 1997, s.41). Öğrencilerle iletişimde ahlaki kanıtlardan yararlanma sürekli olursa zamanla inandırıcılığını yitirecektir. Bu tekniği kullanırken yeri geldikçe kullanmaya özen gösterilmelidir. Araştırmada, öğretmenlerin öğrencileri etkilemek için kendi hayatından (başarılarından, tecrübelerinden, güvenilirliğinden vb.) örnekler verip vermedikleri sorulmuştur. Tablo 3.60. Öğrencileri Etkilemek İçin Kendi Hayatından (Başarılarından, Güvenilirliğinden vb.) Örnekler Vererek Ahlaki Kanıtlardan Yararlanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 78 4,13 Öğrenci 600 47 4,99 Sd t p 718 6,302 ,000 Tablo 3.60’da öğretmenlerin öğrencileri etkilemek için kendi hayatından (başarılarından, tecrübelerinden, güvenilirliğinden vb.) örnekler verdiği yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (78), aynı konuda öğrencilerin puan ortalamasına (47) göre oldukça yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları, öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir 160 fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler kendi hayatından örnekler verme tekniğini “iyi” düzeyde uyguladıklarını belirtmişlerdir. Ancak öğrenciler öğretmenlerinin bu tekniği “orta” düzeyde uyguladıklarını ifade etmişlerdir. Öğretmenlerin öğrencileri etkilemek, onları yönlendirmek amacıyla yeri geldikçe kendi hayatlarından örnekler vermesi ve bu yönde kanıtlar sunması, ikna edici iletişimi kolaylaştıran bir etkendir. Ancak araştırmadaki bulgular, öğretmenlerin bu tekniği yeterli düzeyde uygulayamadıkları ve öğrencilere bu kanıtları istenilen seviyede sunamadıklarını göstermektedir. 17. Duygusal davranış ve kanıtları (kişisel davranma, neşe, üzüntü vb.) öğrencileri etkilemek için kullanma Birçok insanın davranışlarını belirleyen faktörler, akılcı ve mantıklı olmaktan çok, kişisel veya duygusal etkenlerdir (sevinç, kızgınlık, namus, cesaret vb.) (Kirschner, 1994, s.157). İnsanların tutum ve davranışlarının bir kısmının altında duygular vardır. Bu sebeple ikna edici iletişimde kullanılan kanıt türlerinden biri duygusal olanlardır. İkna amaçlı iletişimde kaynağın, mesajına duygusal ifadeler yüklemesi hedefi etkilemektedir (Can, 1991, s.45). Hisler ve heyecanlar, bir konuşmanın içinde gerektiği gibi yer alırsa o konuşmanın etkileme gücü yüksek olur (Casson, 2000, s.115). Kaynak, belirlediği hedefe ulaşabilmek ve dinleyenlerde ikna olmayı uyandırabilmek için; sevgi, nefret, hayranlık, ret, sevinç, acı, üzüntü, güven, bağlılık, özenti, özveri, hiddet, teslimiyet, cesaret gibi pek çok duyguya hitap edebilmelidir (Ammelburg, 2003, s.115). İnsanlar kendilerine ulaşan mesajları hem düşünceleriyle hem de duygularıyla değerlendirirler. Özellikle gençleri mantıktan ziyade duygu ve heyecanlara seslenen mesajlar etkiler (www.rehberlikservisi.com/read.asp). Öğrencilerle etkili iletişim kurmada duygusal davranış ve kanıtlardan yararlanma, ikna tekniklerinden biridir. Sınıf ortamında duygusal uyarımlarda bulunmanın uygun ve etkili yollarından biri “ben dili” kullanmaktır. Ben dili, 161 karşıdaki kişiye, sergilediği veya sergilemesi beklenen davranışının sizde neden olduğu duyguyu açık ve net bir biçimde iletmektir (Gordon, 2001, s.55). Ben dili kullanımında “…nız çok hoşuma gitti, … ınca çok şaşırdım.” gibi sözlü ifadelerle karşınızdakilerin davranışının sizdeki etkisi açık ve samimi bir şekilde anlatılır. Duygusal uyarıcılardan en çok etkilendikleri dönemde olan öğrencilere ikna edici iletişimde duygusal mesajlar iletmek, onları etkilemede başarılı bir yol olacaktır. Ahlaki kanıtlardan yararlanmada olduğu gibi, bu teknik de yeri geldikçe kullanılmalıdır. Aksi takdirde inandırıcılık etkisi azalır. Araştırmada, öğretmenlerin duygusal davranış ve kanıtlardan yararlanıp yararlanmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.61. Duygusal Davranış ve Kanıtları (Kişisel Davranma, Neşe, Üzüntü vb.) Öğrencileri Etkilemek İçin Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 81 3,88 Öğrenci 600 32 4,66 Sd t p 718 10,920 ,000 Tablo 3.61’de öğretmenlerin öğrencileri etkilemede duygusal davranış ve kanıtlardan yararlandıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (81), aynı konuda öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (32) göre oldukça yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler, öğrencileri etkilemek için duygusal davranış ve kanıtlardan yararlanma tekniğini “iyi” düzeyde sergilediklerini belirtmişlerdir. Fakat öğrenciler, öğretmenlerinin bu teknikten “zayıf” düzeyde yararlandığı görüşünü aktarmışlardır. Yansımasının öğrenci üzerinden daha net görülebileceği bu tekniğin uygulanmasıyla ilgili görüşler arasındaki önemli fark, öğretmenlerin duygusal davranış ve kanıtlardan yararlanmayı öğrenciye hitap edecek düzeyde 162 kullanamadıkları şeklinde yorumlanabilir. Öğretmenlerden sınıf içi iletişimde öğrencilerin duygu ve heyecanlarına olumlu yönde seslenecek mesajlar kullanmaları beklenmektedir. 18. Bilimsel verileri (rapor, sayısal bilgi, alıntı vb.) öğrencileri etkilemek için kullanma İkna edici iletişimde etkili kanıtlardan bir diğeri mantığa seslenen veriler kullanmaktır. Araştırmalar göre iknada sayısal verilere dayalı mesajlar anlamlı ve dikkate değer bulunmaktadır. Özel bir dille sunulan rakamlar, benzetmeler ve kıyaslamalar alıcıda etki yaratmaktadır. Mesajlardaki mantığa seslenen kanıtlar, dinleyenleri gerçekçi düşünmeye yöneltir (Kaya, 2003, s.265). Mesajında istatistiki değerlere yer veren kaynak, konuşmasını sağlam temellere dayandırmış kabul edilir. Ancak bu tür kanıtlar eğer dinleyici seviyesine uygun olarak düzenlenmezse ve çok sık kullanılırsa konuşmayı sıkıcı bir hâle getirir. Öğretmen, ahlaki ve duygusal kanıtların yanı sıra mantığa seslenen kanıtlardan da dersteki konuşmalarında yararlanmalıdır. Özellikle rapor bulguları, istatistiki veri, alıntı, uzman görüşleri gibi bilimsel kanıtlar, öğrenci seviyesine uygun bir şekilde derslerde kullanıldığında etkileyici olur. Bunlar, öğrencinin mantığına seslenerek istenilen davranışa uyma yolunu açar. Araştırmada, öğretmenlerin öğrencilerini etkilemek için bilimsel verilerden yararlanıp yararlanmadıkları sorulmuştur. 163 Tablo 3.62. Bilimsel Verileri (Rapor, Sayısal Bilgi, Alıntı vb.) Öğrencileri Etkilemek İçin Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 81 3,88 Öğrenci 600 29 4,54 Sd t 718 11,863 P ,000 Tablo 3.62’de öğretmenlerin öğrencilerini etkilemek için bilimsel verilerden yararlandıkları yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (81), aynı konuda öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (29) göre oldukça yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler, öğrencileri etkilemede bilimsel verilerden yararlanma tekniğini “iyi” düzeyde sergilediklerini ifade etmişlerdir. Fakat öğrenciler, öğretmenlerinin bu tekniği “zayıf” düzeyde uyguladığı görüşünü belirtmişlerdir. Öğretmenlerin % 7’si “Dersimin içeriğine uygun olmadığı için bu tür verilerden yararlanmam.” görüşünü benimsemiştir. Özellikle bu seçeneği işaretleyen öğretmenlerin ikna edici iletişime çok uzak oldukları söylenebilir. Öğretmenler meslekleri gereği elbette bilimsel verilerden yararlanmaktadır. Bu verileri öğrencileri istendik yönde davranışlara yönlendirmede kullanma, ikna edici iletişimin bir parçasıdır. Bu verileri kullanmak, amacı ve sunuş tekniğiyle özel bir düzenleme gerektirmektedir. Yukarıdaki bulgulardan öğretmenlerin bilimsel verilerden yararlanma tekniğini öğrencileri etkileyecek bir tarzda kullanamadıkları sonucuna ulaşılmaktadır. 19. Bir konuyu anlatırken bazı önemli noktaları tekrar etme İnsanların herhangi bir konuda ikna edilmesi için mesaj verilirken tekrarın büyük etkisi vardır. Mesajlar tekrar yoluyla insanlar tarafından daha iyi anlaşılmakta ve hafızada yer almaktadır. Tekrar sayesinde insanlar hem mesaja dikkatlerini 164 yöneltirler (Nimmo, 1970, s.32; akt. Kalender, 2000, s.136) hem bilgilerini organize ederler hem de eksik bilgilerini tamamlarlar. Tekrar etme, bazı önemli bilgilerin veya kavramların yinelenmesiyle etkili olur. Yazılı bir metinde okuyucunun geriye dönerek tekrar etme şansı vardır. Ancak, dinleyicinin böyle bir şansı yoktur. Burada iş konuşmacıya düşmektedir. Aktardığı mesajlarda önemli noktaları tekrar ederek dinleyicinin mesajını algılamasını kolaylaştırmalıdır. Tekrarın dikkat çekici şekilde yapılması, dinleyicinin sıkılmasına, konuşmayı kuru bulmasına ve ilgi alanının değişmesine sebep olur. İlköğretim çağındaki öğrencilerin ilgileri çabuk dağılmaktadır. Yeni bilgileri birbiriyle ilişkilendirmede zorlanmaktadırlar. Bu olumsuz etkileri gidermek öğretmenin uygulayacağı tekniklerle en aza indirilebilir. Bu tekniklerden biri de tekrardır. Konunun önemli noktalarının, ana fikrinin ve anahtar kavramlarının tekrar edilmesi öğrencinin anlamasına yardımcı olacaktır. Anlaşılma ise ikna edici iletişimin hedeflerinden biridir. Araştırmada öğretmenlerin tekrar etme tekniğini kullanıp kullanmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.63. Bir Konuyu Anlatırken Bazı Önemli Noktaları Tekrar Etmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 77 4,19 Öğrenci 600 50 5,00 Sd t p 718 5,636 ,000 Tablo 3.63’te öğretmenlerin tekrar etme tekniğini kullandıkları yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (77), öğrencilerin puan ortalamasına (50) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler derste, tekrar etme tekniğini “iyi” düzeyde uyguladıklarını belirtmişlerdir. Öğrenciler ise öğretmenlerinin bu tekniği “orta” 165 düzeyde sergiledikleri görüşünü aktarmışlardır. Öğretmenlerin % 22’si “Öğrencilerden istek gelmesi durumunda konuyu tekrar ederim. Vakit yetersizliği sebebiyle konu tekrarı yapmam.” seçeneklerini işaretlemişlerdir. Mesaj tekrarının öğrenme ve iletişimdeki yeri dikkate alındığında öğretmenlerden bu tekniği daha sık ve öğrenci seviyesine uygun bir şekilde uygulaması beklenmektedir. 20. Dersten önce konuya hazırlık yapma İkna edici iletişim planlı ve hazırlıklı olmayı gerektirir. Bu hazırlık, hedef kitleyi tanıma, gerekli kanıtları ve materyalleri hazırlama, sunuş planı yapma gibi etkinlikleri içermektedir. Sınıfta öğrencilerle kurulan iletişimde, derse hazırlıklı gelen öğretmenlerin yüz ifadeleri, konuşmadaki etkililik ve kararlılıkları, jest ve mimikleri, gülümseme biçimleri; hazırlıksız gelen öğretmenlerinkinden iki kat daha etkili olmaktadır (Hoşgörür, 2004, s.80). Bu bulgu, istendik davranış edindirme amacıyla öğrencileriyle iletişim kuran öğretmenlerin derse hazırlıklı gelmelerinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Hazırlıklı gelmenin oluşturduğu etkiler, ikna edici iletişimin unsurlarındandır. Öğretmenlerin derse hazırlıklı gelip bunu öğrencilerine yansıtmaları, dolayısıyla güven sağlayıcı mesajlar vermeleri öğretmenlerin iletişimsel etkililiklerini artıracaktır (Ergin ve Birol, 2000, s.184). Öğretmenlerin derse hazırlanmaları, bilgi tekrarı, yeni bilgilere ulaşma, materyal hazırlama, sunuş planı yapma gibi etkinlikleri içermektedir. Araştırmada, öğretmenlerin dersten önce hazırlık yapıp yapmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.64. Dersten Önce Konuya Hazırlık Yapmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 65 4,76 Öğrenci 600 32 4,66 Sd t p 718 7,223 ,000 166 Tablo 3.64’te öğretmenlerin dersten önce konuya hazırlık yaptıkları yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (65), aynı konuda öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (32) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler, derse konuyla ilgili hazırlıklı gelme davranışını “iyi” düzeyde uyguladıklarını belirtmişlerdir. Fakat öğrenciler, öğretmenlerinin bu davranışı “zayıf” düzeyde uyguladıkları görüşünü aktarmışlardır. Öğrenciler öğretmenlerin derse hazırlıklı gelmesini, onların kullandıkları materyaller ile sözlü ve sözsüz iletişime yansıyan güvenden anlayabilmektedirler. Bu yönde yukarıdaki bulgulara bakıldığında öğretmenlerin yeterli düzeyde hazırlık yapmadıkları ve yaptıkları hazırlıkları da öğrencilere yansıtamadıkları yorumu yapılabilir. 21. Öğrencilerin dersle ilgili tutum, bilgi ve becerilerini tespit etmek amacıyla çalışmalar yapma Motivasyona dayalı ikna sürecine alıcıyı tanımayla başlarnır. Daha sonra tanıtma ve uygulama aşamalarıyla bu süreci devam ettirir. Alıcı bütün yönleriyle tanınırsa yürütülen ikna çalışmaları başarılı bir sonuç getirebilir. Aksi takdirde olumsuz sonuçlar bile ortaya çıkabilir (Anık, 1997, s.455). Alıcının psikolojik özellikleri, sosyal ve ekonomik durumu, zevkleri, bilgi, inanç ve tutumları gibi pek çok özellikleri hakkında önceden bilgi sahibi olmak ikna sürecine katkı sağlar. Bu bilgilere önceden sahip olunduğunda gönderilecek mesajlarda alıcının özelliklerine göre düzenlemeler yapılabilir. Bu düzenlemeler alıcının daha çabuk motive olmasını sağlar. Karşı tarafla ilgili önceden bilgi sahibi olmak, bu yönde çalışmalar yapmak iletişimin olduğu her alanda geçerlidir. Eğitim de bir iletişim süreci olduğuna göre öğretmenin öğrencileriyle ilgili ön bilgileri olması, belirlenen hedeflere giden yolu kısaltacaktır. Öğrencileri tanıma 167 sırasında ne tür bilgilerin toplanacağını amaçlar belirler (Ercan, s.22). Öğretmen hangi bilgi ve davranışı öğrencisine kazandıracağını planlamışsa öğrenciyle ilgili o yönde bilgisi olması gerekir? Bu bilgiler, “Kime, neyi, nasıl” şeklinde özetlenen iletişimin temel sorularından birincisine cevap niteliğindedir. Öğretmen özellikle derse ilk girdiği günlerde öğrencilerini tanımaya yönelik çeşitli etkinlikler yapmalıdır. Öncelikle, öğrencilerin kendi dersiyle ilgili, tutum, bilgi ve becerilerini tespit etmek öğretmenin yapacağı planlamanın sağlıklı olmasını sağlayacaktır. Daha sonra aile, yönetim, rehberlik uzmanlarından bilgi alma, gözlem gibi tekniklerle öğrenciler hakkında geniş bilgi elde edilir. Bu bilgiler öğrencinin istendik davranışları kazanması için uygulanacak her türlü iletişim etkinliğinde öğrenciyi yönlendirici bir unsur olarak kullanılabilir. Araştırmada öğretmenlerin, bir sınıfın dersine ilk girdiği günlerde öğrencilerinin, dersle ilgili tutum, bilgi ve tecrübelerini tespit etmek amacıyla çalışma yapıp yapmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.65. Öğrencilerin Dersle İlgili Tutum, Bilgi ve Becerilerini Tespit Etmek Amacıyla Çalışmalar Yapmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 51 5,01 Öğrenci 600 36 4,82 Sd t p 718 3,089 ,002 Tablo 3.65’te öğretmenlerin bir sınıfın dersine ilk girdiği günlerde öğrencilerinin, dersle ilgili tutum, bilgi ve tecrübelerini tespit ettiklerine ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (51), aynı konuda öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (36) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler dersleriyle ilgili, öğrenciler hakkında bilgi sağlayacak çalışmalar yapmayı “orta” düzeyde uyguladıklarını belirtmişlerdir. Öğrenciler ise bu çalışmaları öğretmenlerinin “zayıf” düzeyde yaptıkları görüşünü 168 aktarmışlardır. Öğretmenlerin % 49’u “Bu tür bir çalışma yapmak ve değerlendirmek için yeterli vakit bulunmamaktadır. Öğrencinin bilgi eksikliğini tamamlamadığı için bu tür bir çalışma yapmam.” gibi görüşleri belirterek öğrenciyi tanımaya yönelik çalışmalar yapmadıklarını ifade etmişlerdir. Yukarıdaki bulgular, ikna edici iletişimde alıcıyla ilgili bilgi toplama çalışmaları yapma yönünden öğretmenlerin yeterli düzeyde olmadıklarını göstermektedir. Bu, hem öğretmenlerin kendi beyanlarıyla hem de öğrencilerin görüşleriyle ortaya konmaktadır. Öğrencisinin konuyla ilgili hazır bulunuşluk durumunu göz önünde bulundurmayan öğretmenin hedeflere ulaşması da zor olacaktır. 22. Bir başarısı veya olumlu davranışından dolayı öğrenciyi ödüllendirirken ona hoşlanacağı sözler söyleme İkna edici iletişimde alıcıyı istenilen davranışa doğru yönlendirirken ödüller kullanmak ikna çabalarını kolaylaştırır. Bu ödüllerden biri de sözlü ifadeler kullanmaktır. Özenle seçilmiş, amaca yönelik, ilerleme ve güç gibi olumlu duyguları içeren ifadeler iknanın doğasına uygundur (Hale ve Whitlam, 1997, s.230). Övülme, beğenilme, takdir edilme, örnek gösterilme gibi sözlü mesajlar alıcının istenilen davranışa doğru ilerlemesini teşvik eder. Bu sözler ayrıca, alıcının kaynakla iletişiminde sevgi ve saygıya dayanan bir iletişim ortamı oluşmasını sağlar. İnsanlar, takdir edilen davranışları gerçekleştirirler. Övme, yüreklendirme, beğenme gibi sözel pekiştireçler, diğer ödül türleri gibi davranışın gerçekleşmesine yardımcı olur (Whirter ve Voltan Acar, 2000, s.121). Eğitimde övmek, tebrik ve takdir etmek sözlü kullanılan ödüllerdendir. Sözlü ödüllendirmeler yapılırken karşılaştırma yapmamaya dikkat edilmelidir (Arpacı, 1997, s.59). Yapılan araştırmalar, özellikle sözlü ödüllendirmenin sınıf içi iletişimin odak noktalarından biri olduğunu göstermektedir. Öğretmenin yargıları öğrenci için önemlidir. Öğretmen başarı, olumlu davranış gibi durumlarda öğrencileri sözel övgülerle ödüllendirerek 169 onları güdüleyebilir. Araştırmada öğretmenlerin, bir başarısı veya olumlu davranışından dolayı öğrenciyi sözlü olarak ödüllendirip ödüllendirmediği sorulmuştur. Tablo 3.66. Bir Başarısı veya Olumlu Davranışından Dolayı Öğrenciyi Ödüllendirirken Ona Hoşlanacağı Sözler Söylemeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 88 3,22 Öğrenci 600 63 4,83 Sd t p 718 5,502 ,000 Tablo 3.66’da öğretmenlerin, bir başarısı veya olumlu davranışından dolayı öğrenciyi sözlü olarak ödüllendirdikleri yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (88), aynı konuda öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (63) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler, sözlü ödüllendirme davranışını “çok iyi” düzeyde sergilediklerini belirtmişlerdir. Öğrenciler de öğretmenlerinin bu davranışı “orta” düzeyde sergiledikleri görüşünü aktarmışlardır. Başar’ın (2001, s.211) araştırmasında da öğretmenlerin sözel övgü kullanma davranışları “orta” olarak değerlendirilmiştir. Bangir’in (1997, s.41) gözlem sonuçları da öğretmenlerin övücü söz kullanma davranışını % 60 oranında kullanmadıklarını göstermektedir. Öğretmenler, öğrencileri sözlü ödüllendirmelerle güdüleme davranışını her ne kadar yüksek düzeyde uyguladıklarını belirtseler de diğer araştırma bulguları ve öğrenci görüşleri bunun geçerliliği konusunda şüphe uyandırmaktadır. Elde edilen bulgulardan öğretmenlerin bu davranışı öğrencilere hitap edecek şekilde ve onların beklentileri seviyesinde uygulayamadığı sonucu çıkartılabilir. 170 3.3.2.4. Öğretmenlerin Düşük Oranda Uyguladıklarını Belirttikleri ve Öğrencilerin de Aynı Doğrultuda Görüş Bildirdikleri Beceri ve Teknikler Bu alt bölümde anket formlarında yer alan sorulardan öğretmenlerin düşük oranda uyguladıklarını belirttikleri ve öğrencilerin de aynı yönde görüş bildirdikleri maddeler yer almaktadır. 1. Konuşmalarında kişisel ifade ve yorumlardan kaçınıp genel ifadeler kullanma İkna, kişinin bir kararı ya da hareketi kabul etmesini sağlamak için konuşmayı ve konuşmayı destekleyici davranışları sistematik bir süreç içinde birlikte kullanmaktır (Hale ve Whitlam, 1997, s. 33). Görüldüğü gibi ikna edici iletişimde sözel ifadeler en önemli araçlardan biridir. Söz, kelime ve cümle aracılığıyla karşıdaki insanların etkilenmesi sağlanır. Dil insanoğlunun taşıdığı en güçlü silahlardan biridir. Bu silahla insan üzgünken güldürülür, gülerken ağlatılır, sevgi doluyken kızdırılır, sırdaş veya dost ettirilir (Türkkan, 2000, s.48). Birkaç örneğinin verildiği bu etkileri dolayısıyla dili kullanırken de çok dikkatli olmak gerekir. Dili yerine, duruma, zamanına göre kullanmak ikna becerisini gerektirir. Eğitimde öğretmen ve öğrencilerin birbirleriyle ilgili yakınmaları daha çok anlaşılamama üzerinedir. İknanın temelini oluşturan önemli bir gücün, konuşmanın, yeterli düzeyde kullanılamaması, öğretmen öğrenci iletişiminde bir engel olarak yerini almaktadır. Bu iletişimin sağlıklı yürümesi için öğretmenin her öğrencisinin anlayabileceği düzeyde konuşması gerekir. Bunun bir yolu da konuşmada kişisel ifade ve yargılardan kaçınıp genel ifadelerle oluşturulan üslup kullanmaktır. Bu üslup, bütün öğrenciler tarafından aynı şekilde anlaşılmayı sağlar. Aynı zamanda kişisel ifade ve yargıların güven oluşumunu engelleyici olumsuz etkisini ortadan kaldırır. Araştırmada, öğretmenlerin konuşmalarında kişisel ifade ve yorumlardan kaçınıp genel ifadeler kullanıp kullanmadıkları sorulmuştur. 171 Tablo 3.67. Konuşmalarında Kişisel İfade ve Yorumlardan Kaçınıp Genel İfadeler Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N S X Öğretmen 120 37 4,86 Öğrenci 600 44 4,98 Sd t P 718 -1,711 ,087 Tablo 3.67’de öğretmenlerin konuşmalarında kişisel ifade ve yorumlardan kaçınıp genel ifadeler kullandıkları yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (44), öğretmenlerin görüşlerinin ortalamasına (37) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark (p<.05) oluşmamıştır. Her iki grup, öğretmenlerin belirtilen davranışı “zayıf” düzeyde sergilediğini belirtmektedir. Yani öğretmenlerin büyük bir bölümü, konuyu ya kendi üzerinden ya da öğrenci üzerinden kişisel ifadeler kullanarak anlatmaktadır. Bu üslup, öğretmenlerin her öğrenci tarafından rahatça ve eşit oranda anlaşılmasını engellemektedir. Bu da eğitim hedeflerine ulaşma yolunu zorlaştırmaktadır. İkna edici iletişimi kullanan öğretmenlerden, her öğrenciye hitap edecek ve güven sağlayacak bir üslupla konuşması beklenmektedir. 2. Cevap istenmeyen ancak cevabının öğrencilerin yararına olduğu belli olan sözde sorular sorma Dilin etkili kullanımı iknada motive edici bir unsurdur. Dilin etkili kullanımlarından biri de sorularla sağlanır. İknada soruların değişik işlevleri vardır. Sorular ikna etmek isteyen kaynak için çok değerli bir araçtır. İkna sürecinde sorular, ifadeleri netleştirmek, değerleri belirlemek, engelleri kaldırmak, yanlış anlamaları engellemek, iletişime başlamak gibi pek çok işlevle kullanılır (Hogan, 2007, s.66). Bu işlevlere yönelik değişik soru kalıpları da vardır. Bu soru kalıplarından biri de 172 sözde sorulardır. Sözde soru, karşılığında cevap beklenmeyen sorulardır. Böyle bir soru sormanın amacı, karşıdaki kişi üzerinde üstünlük kurup onun istenen tarzda cevap vermesini sağlamaktır. Cevap ya çok açıktır ya da soruyu soran kişinin belirlediği hedefe doğru yönelir (Hale ve Whitlam, 1997, s.215). Derste dikkati dağılan öğrencilere soru sorarak onların ilgisini yeniden derse odaklamak, eğitimde kullanılacak etkili tekniklerindendir (Geçer, 2004, s.172). Sözde sorular öğretmen öğrenci iletişiminde etkileyici bir yönlendiricidir. Bu sorularla öğrenciler, istenilen yönde cevap vermeye yönlendirilir. Öğrenciler genel olarak kabul etme eğilimine girerler. Özellikle, cevabının öğrencinin yararına sonuçlar içerdiği sorular öğrenciyi güdülemektedir. Aynı zamanda cevaplamanın getirdiği yeterlilik duygusu öğrencilerde olumlu duygular oluşturur. Araştırmada, öğretmenlerin sözde sorulardan yararlanıp yararlanmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.68. Cevap İstenmeyen Ancak Cevabının Öğrencilerin Yararına Olduğu Belli Olan Sözde Sorular Sormayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 42 4,96 Öğrenci 600 45 4,98 Sd t p 718 -,636 ,525 Tablo 3.68’de öğretmenlerin sözde sorulardan yararlandıkları yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (42), öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (45) göre daha düşüktür. Her iki grubun puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Yani verilen puanlar birbiriyle örtüşmektedir. Yukarıdaki bulgular, öğretmenlerin, cevap istenmeyen ancak cevabının öğrencilerin yararına olduğu belli olan sözde sorular sorma tekniğini “zayıf” düzeyde uyguladıklarını göstermektedir. Geçer’in (2004, s.159) gözlem sonucu elde ettiği 173 veriler, Türkçe öğretmenlerinin yarısının yüksek oranda olmasa da derslerinde sözde sorular kullandığını ifade etmektedir. Bu veriler de araştırma bulgularını destekleyici yöndedir. İkna edici iletişimde güdüleme, dikkat ve ilgi çekme işlevleri olan sözde sorulardan eğitimde daha yüksek oranda yararlanılması öğretmen öğrenci iletişimine olumlu katkı sağlayacaktır. 3. Derste elindeki veya masanın üstündeki defter, kitap, not gibi kaynaklara bağımlı kalma İkna edici iletişimde güvenilirliğin önemine daha önce değinilmişti. Güvenilirlik bu öneminden dolayı ikna ile ilgili araştırmalarda üzerinde en çok durulan konulardan biridir. Bu araştırmalarda, güvenilirliği sağlayan unsurların başında kaynağın birikimli, yani konusunda uzman olması belirtilmektedir (Karadoğan, 2003, s.251; Küçükkurt ve Can, 1988, s.31). Alanında uzman olan ya da alıcı tarafından böyle kabul edilen kişilerden gelen mesajlar, uzman olmayan kaynaktan gelen mesaja göre daha çabuk kabul görmektedir. Kaynağın, alanında uzmanlığı ve birikimi konusunda şüphe oluşturan davranışlar ikna edici iletişimin etkisini azaltmaktadır. Konuşma sırasında pratik muhakeme yapamama, dinleyicilere soru sorma imkânı vermeme, konuşmasını yanında getirdiği kaynaklara ve diğer yazılı materyallere bağımlı kalarak yapma bu davranışlar arasında sayılmaktadır. Eğitimde de öğretmenlerin alanındaki birikimi ve uzmanlığı konusunda şüphe uyandıran davranışların başında, derste yanında getirdiği kaynaklara ve materyallere bağımlı kalması gelmektedir. Çeşitli ve çok sayıda kaynak kullanmayla kaynağa bağımlı olmak birbirine karıştırılmamalıdır. Çok sayıda kaynaktan yararlanma, öğretmenin konusuna hazırlandığını, öğrencilerini önemsediğini göstermesi bakımından etkileyici olmaktadır. Ancak bu kaynaklara bağımlı kalarak konusunu anlatan öğretmen, öğrenci üzerindeki etkisini kaybetmektedir. Öğrencilerle göz 174 iletişimi kesildiği ve sınıfa hâkimiyeti azaldığı için (Barutçugil, 2002, s. 158) başka iletişim engelleri de devreye girmektedir. Araştırmada, öğretmenlerin derste elindeki veya masanın üstündeki defter, kitap, not gibi kaynaklara bağımlı kalıp kalmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.69. Derste Elindeki veya Masanın Üstündeki Defter, Kitap, Not Gibi Kaynaklara Bağımlı Kalmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 47 5,01 Öğrenci 600 20 4,02 Sd t p 718 6,456 ,000 Tablo 3.69’da öğretmenlerin derste elindeki veya masanın üstündeki defter, kitap, not gibi kaynaklara bağımlı kalmadıkları yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (47), öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (20) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler, derste kaynaklara bağımlı kalmama davranışını “zayıf” düzeyde uyguladıklarını belirtirken öğrenciler öğretmenlerinin bu davranışı çok “zayıf” sergilediklerini ifade etmişlerdir. Bu sonuçlardan, öğretmenlerin büyük bir bölümünün konuyu yanlarında getirdikleri çeşitli materyallere bağımlı kalarak anlattıkları ortaya çıkmaktadır. 4. Öğrenciyi tanıma amacıyla ailesiyle görüşme Hedef kitleyi tanımanın ikna edici iletişimdeki önemine; öğretmenlerin, dersiyle ilgili olarak öğrencilerin tutum, bilgi ve tecrübelerini tespit etme çalışmaları yapıp yapmadıklarının araştırıldığı maddede değinilmişti. 175 Öğrenciyi tanıma çalışmalarından biri de öğrenciyle ilgili ailesinden bilgiler almaktır. Öğrencinin ailesiyle görüşme öğrenciyi tanımaya katkı sağlar. Öğrencinin tanınması da ikna edici iletişimde ortak zemini bulmada kullanılır. Kaynak, ortak zemine göre iletişimine yön verir. İkna becerisi yüksek olan kişiler, alıcı hakkında geniş bilgi sahibi olmaya çalışırlar. Bu yaklaşım sayesinde ikna edecekleri kişilere çekici gelen mesajlar, ortamlar geliştirirler. Öğrencinin yaşı, gelişim düzeyi, genel sağlık durumu, genel yeteneği, içinde yaşadığı sosyokültürel koşullar, ilgi alanları onun öğrenmesini etkileyen faktörlerdir. Öğretimi düzenlerken öğrencinin bu özelliklerinin dikkate alınması öğrenme düzeyinin yükselmesine yardım eder (Senemoğlu, 1997, s.384). Araştırmada öğretmenlerin öğrenciyi tanıma amacıyla onun ailesiyle görüşüp görüşmediği sorulmuştur. Tablo 3.70. Öğrenciyi Tanıma Amacıyla Ailesiyle Görüşmeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 34 4,76 Öğrenci 600 23 4,21 Sd T p 718 2,592 ,010 Tablo 3.70’te öğretmenlerin öğrenciyi tanıma amacıyla onun ailesinden bilgi aldıkları yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (34), aynı konuda öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (23) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmenler öğrenciyi tanıma çalışmalarında ailesinden bilgi alma tekniğini “zayıf” düzeyde sergilediklerini belirtmişlerdir. Öğrenciler de öğretmenlerinin bu tekniği “çok zayıf” düzeyde uyguladıkları görüşünü aktarmışlardır. Öğretmenlerin % 66’sı “Öğrencinin ders notlarıyla ilgili bilgi vermek amacıyla velisiyle görüşürüm. Öğrencinin davranış bozukluğu gösterdiği hâllerde velisiyle görüşürüm. Okul yönetiminin istek ve 176 kararlarını bildirmek amacıyla velisiyle görüşürüm.” gibi seçenekleri işaretleyerek veliyle görüşme sebeplerinin çoğunun öğrenciyi tanıma amacının dışında olduğunu ifade etmiştir. Öğretmen ve veli görüşmesiyle ilgili olarak “İlköğretim 1. Kademedeki OkulAile İşbirliği İle İlgili Öğretmen ve Veli Görüşleri” adlı çalışmada öğretmenlerin velileri hangi durumda görüşmeye davet ettiklerine bakılmıştır. Öğretmenlerin velileri en çok öğrencilerin başarısında bir problem olduğunda (%51), ikinci olarak, sosyal ve psikolojik problemleri olduğunda (%32,5), üçüncü olarak da disiplin problemi olduğunda (%28) davet ettikleri ortaya çıkmıştır (Genç, 2005, s.233). Bu bulgular, öğretmenlerin öğrencileri tanıma amacıyla aileleriyle görüşme tekniğini yeterince uygulamadıklarını göstermektedir. Aile çevresinin öğrencinin yaşamının çok önemli bir bölümünü kapsadığı düşünüldüğünde; öğretmenin, öğrenciyi tanımada aileden daha çok yararlanması gerektiği ortaya çıkmaktadır. 5. Ders işlerken farklı ve zengin materyaller kullanma İkna edici iletişimde farklı türlerde ve zengin materyaller kullanma, süreci olumlu etkiler. Bu materyallerde konuyla ilgili benzerlikler, kısa açıklamalar, karşılaştırmalar, farkların vurgulanması, kavramların tanımlanması, örnekler, istatistikler ve başkalarının sözleri (özdeyişler) destekleyici unsurlar olarak yer alabilir (Akkurt, 2001). Bir konuyla ilgili mesaj aktarımı yapılırken farklı türde ve zengin materyal kullanımı, konunun daha iyi anlaşılmasını, farklı duyulara hitap edilmesini, konunun farklı yönlerinin sunulmasını, dinleyenlerin konuya ilgi göstermesini, farklı öğrenme türlerine seslenilmesini sağlar. Aynı zamanda kaynağın birikimini ve konuya hazırlıklı olduğunu gösterir. Öğrenilenlerin % 75-83’ü görme, % 8-10’u da işitme yolu ile kazanılmaktadır gerçeği pek çok araştırma tarafından desteklenmiştir. Bu sonuçlar, alıcısına mesajları etkili bir şekilde sunmak isteyen kaynaklara farklı görsel ve işitsel kanalları kullanma sorumluluğu getirmektedir (Ergin ve Birol, 2000, s.192). Kullanılacak materyallerle 177 öğretim süreci zenginleştirebilir. Öğretmenlerin de yukarıda belirtilen katkılarından dolayı derslerinde farklı türde ve zengin materyaller kullanması, eğitim hedeflerine ulaşmalarını kolaylaştıracaktır. Araştırmada, öğretmenlerin derslerinde farklı ve zengin materyaller kullanıp kullanmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.71. Ders İşlerken Farklı ve Zengin Materyaller Kullanmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 40 4,91 Öğrenci 600 31 4,62 Sd T p 718 1,924 ,055 Tablo 3.71’de öğretmenlerin derslerinde farklı ve zengin materyaller kullandıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (40), aynı konuda öğrencilerin görüşlerinin ortalamasına (31) göre yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğretmen görüşleri lehine anlamlı bir fark (p yakın .05) göstermektedir. Öğretmenler, derslerde farklı türlerde ve zengin materyaller kullanma düzeylerini “zayıf” olarak belirtmişlerdir. Öğrenci görüşleri de bu düzeyi destekler niteliktedir. Öğretmenlerin % 60’ı “Vakit yeterli olmadığı için bu tür materyalleri kullanmam. Gerekli alt yapı olmadığı için bu tür materyalleri kullanmam. Ders kitabının yeterli olmadığı durumlarda bu tür materyalleri kullanırım.” gibi seçenekleri işaretleyerek materyal hazırlama ve bunu sınıfta kullanma davranışını yaygın olarak uygulamadıklarını ifade etmiştir. Başar’ın (2001, s.201) araştırmasındaki gözlem verileri de “derslerde araç kullanma düzeyinin çok düşük” olduğu sonucunu göstermektedir. Bu bulgular, iletişim çağı olarak adlandırılan günümüzde öğretmenlerin derslerinde farklı ve zengin materyaller kullanma yönünde daha fazla çaba harcamaları gerektiğini ortaya koymaktadır. 178 6. Anlatılan konuyla ilgili, öğrencilerin alıştırma ve ödevleri yapmaya istekli olmasını sağlama İkna edici iletişimin hedefi ve son basamağı alıcıyı istenilen yönde harekete geçirmektir. Alıcının harekete geçmesini sağlamak, en kritik ve zor aşamadır. Bu aşamada kullanılacak dil ve yapılacak çalışmalar, istenilen davranışı gerçekleştirmeye yönelik olmalıdır (Yüksel, 1994, s.171). Harekete geçirmede bazen sadece mesajın sunulması yeterli olabilir. Yani, diğer basamaklar gerçekleşmeden de harekete geçirilme sağlanabilir. Bunun tersine, alıcı diğer basamaklara katılımı yerine getirse de harekete geçmeyebilir (Baysal, 1989, s.190). Bu sebeple alıcının istenilen yönde harekete geçmesini, mesaja uymasını sağlayacak başka çalışmalar da yapmak gerekir. Eğitimin hedefi de öğrencilere istendik davranışlar kazandırmaktır, yani onları istenilen yönde harekete geçirmektir. Eğer harekete geçme, öğrencinin kendi isteği ve davranışı kabulüyle gerçekleşirse eğitim ve bu süreç de kullanılan iletişim, hedefine ulaşmış kabul edilir. Öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmediği, davranışın öğrenci tarafından gösterilmesi ile anlaşılabilir. Öğrencinin, öğrendiklerini davranış olarak göstermesi için onlara ya doğrudan soru sorulabilir ya da motor beceri ve tutumlar gibi öğrenme ürünlerinin ortaya çıkarılması için öğrencilere yönelik özel nitelikli düzenlemeler yapılabilir (Senemoğlu, 1997). Bu düzenlemelerden biri de öğrencinin dersin amacına uygun olarak alıştırma ve ödevleri yapmaya istekli olmasını sağlamakla gerçekleştirilebilir. Araştırmada öğretmenlerin, öğrencilerinin alıştırma ve ödevleri yapmaya istekli olmasını sağlayıp sağlayamadıkları sorulmuştur. 179 Tablo 3.72. Anlatılan Konuyla İlgili, Öğrencilerin Alıştırma ve Ödevleri Yapmaya İstekli Olmasını Sağlamaya Yönelik Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 38 4,88 Öğrenci 600 41 4,92 Sd t p 718 -,610 ,542 Tablo 3.72’de öğretmenlerin, öğrencilerinin alıştırma ve ödevleri yapmaya istekli olmasını sağladıkları yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğretmenlerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması 38, öğrencilerin görüşleri ortalaması da 41’dir. Bu puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Yani, öğretmen ve öğrencilerin bu konudaki görüşleri birbiriyle örtüşmektedir. Öğretmenlerin % 62’si “Alıştırma ve ödevlerin yapılıp yapılmadığını kontrol ederim. Alıştırma ve ödevleri yapmaları için ödül veya ceza unsurlarını kullanırım. Kendi sorumlulukları olduğu için alıştırma ve ödevleri yapmaları gerektiğini belirtmem.” gibi seçenekleri işaretleyerek öğrencilerin kendi istekleri doğrultusunda alıştırma ve ödevleri yapmasını sağlayacak adımlar atmadıklarını ifade etmişlerdir. Bu veriler, öğretmenlerin öğrencilerinin alıştırma ve ödevleri yapmaya istekli olmasını sağlamayı “zayıf” düzeyde uyguladıkları sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Harekete geçirmeye yönelik olarak öğretmenlerin, anlatılan konuda öğrencilerin aklında o konuyu merak etmelerini sağlayacak noktalar bırakma davranışını da orta düzeyde sergiledikleri, araştırmanın daha önceki bulgularında yer almıştı. Bu iki sonuç, öğretmenlerin öğrenciyi harekete geçirecek çalışmalar yapmada yeterli düzeyde olmadıkları şeklinde yorumlanabilir. 180 3.3.2.5. Uyguladıklarını Öğrencilerin, Belirttikleri Öğretmenlerinin Ancak Orta Öğretmen veya İyi Görüşlerinin Düzeyde Bunu Desteklemediği Beceri ve Teknikler Bu alt bölümde anket formlarında yer alan sorulardan öğrencilerin, öğretmenlerinin orta veya iyi düzeyde uyguladıklarını belirttikleri ancak öğretmen görüşlerinin bunu desteklemediği maddeler yer almaktadır. Burada üç madde bulunmaktadır. Öğretmenlerin bu maddelerde belirtilen davranışları uygulamasıyla ilgili görüşlerde öğrencilerin puan ortalamaları daha yüksektir ve öğretmen görüşleriyle aralarında anlamlı fark ortaya çıkmaktadır. Araştırmada öğretmen ve öğrenci görüşlerinin birbirini destekleyecek nitelikte olması, beklenen bir durumdu. Ancak bu maddelerde öğrenci görüşlerinin yüksek çıkması öğretmen ve öğrencilerin farklı algılamalarından kaynaklanmış olabilir. Öğretmenler bu davranışları farkında olmadan ve öğrenci seviyesine uygun bir şekilde kullanıyor olabilir. Öğrenciler az da olsa kendilerine sunulan, gösterilen bu davranışları yeterli görüyor olabilir. Bu maddelerle ilgili bulgular aşağıda verilmektedir. 1. Öğrencilerden beklenen davranışlar konusunda açıklama ve tarif verme İkna edici iletişimde alıcının bir konuda harekete geçmesi amaçlanmaktadır. Alıcının neyi yapması, neyi kabul etmesi isteniyorsa gönderilecek mesajlar da bu yönde düzenlenir. Çeşitli tekniklerle dikkat ve ilgi çekilir, kanıtlar sunulur. Ancak bütün bunlar alıcının hareket geçmesi için yeterli olmayabilir. Bu durumda alıcının belirlenen davranışı nasıl yapacağı da açık açık anlatılmalıdır. Araştırmalar, insanları etkilemek ve istenilen yönde davranışlarda bulunmalarını sağlamak için anlaşılır talimatlar vermenin gerekliliğini ortaya koymaktadır (Hogan ve Speakman, 2007, s.33). Alıcı, davranışla ilgili olumlu tutum geliştirse de bu davranışı nasıl ve hangi yollarla yapacağını bilmiyor olabilir. Bunun için alıcıya somut talimatlar verilmelidir. Alıcıdan bu davranışla ilgili yapması beklenenler, bir düzen içinde açıklanmalı, nasıl yapacağı tarif edilmelidir. Bu açıklama ve tariflerle çizilen yol 181 doğrusunda alıcı daha rahat harekete geçecektir. Talimat, açıklama ve tarifler verebilmek de sözlü anlatıma hâkim olmakla mümkündür. Öğretmen, eğitim hedefleri doğrultusunda öğrencilerden istendik davranışlar sergilemesini açıklayamazsa beklemektedir. yanlış Bu anlamalar davranışları olabilir, nasıl beklenen yapacağını hedeflere yeterince ulaşılamaz. Öğretmenlerin yanlış anlaşılmaması için açık olması gerekir. Söylediklerinin, sorduklarının, beklentilerinin iyi anlaşılmaması, istenmeyen davranışları artırır (Başar, 2001, s.142). Yeterince anlaşılabilmek için öğretmen ana dilini çok iyi kullanmalı, gerektiğinde yönlendirici açıklamalar, tarifler yapmalıdır (Lemlech, 1988, s.14; akt. Başaran, 2001, s.143). Araştırmada, öğretmenlerin öğrencilerden yapmalarını istedikleri davranışlar konusunda açıklama ve tarifler verip verilmediği sorulmuştur. Tablo 3.73. Öğrencilerden Beklenen Davranışlar Konusunda Açıklama ve Tarif Vermeyle İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 41 4,95 Öğrenci 600 55 4,97 Sd t p 718 -2,749 ,006 Tablo 3.73’te öğretmenlerin öğrencilerden yapmalarını istedikleri davranışlar konusunda açıklama ve tarifler verdikleri yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmiştir. Öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (55), aynı konuda öğretmenlerin görüşlerinin ortalamasına (41) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğrenci görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğrenciler, öğretmenlerinin kendilerinden yapmalarını istedikleri davranışlar konusunda açıklama ve tarifler verme davranışını “orta” düzeyde sergilediklerini belirtmişlerdir. Fakat öğretmenler, bu davranışı “zayıf” düzeyde sergilediklerini ifade etmişlerdir. 182 Bu bulgu, öğretmenlerin öğrencilerden yapmalarını istedikleri davranışlar konusunda açıklama ve tarifler verme davranışını yeterli düzeyde sergilemedikleri şeklinde yorumlanabilir. 2. Vücut ifadeleri ve ses tonuyla bezgin ve bitkin bir duruşu olmama İkna sürecinin bir belirleyicisi olan dil üzerinde yapılan araştırmalar, iletişimde sözlü ve sözsüz anlatımın birbiriyle sıkıca örtüştüğünü göstermektedir. Kaynağın sözsüz iletişim özelliklerinin duyguların hızla ortaya çıkmasına ve yükselmesine yardımcı olduğu söylenebilir (Jamieson, 1996, s.112). Bu sözsüz iletişim unsurlarından biri de kaynağın fiziksel görünüşüdür. Kaynağın kılık kıyafetinin yanında duruşu ve genel görünüşü de ikna becerilerini besleyen unsurlardandır. Araştırmalar, fiziksel görünümün daha ilgi çekici olma, değerli ve güvenilir kabul edilmeyi sağladığını, ikna edicilik için gerekli bir unsur olduğunu göstermektedir (Hogan, 2007, s.103; Karadoğan, 2003, s.207). Kaynağın vücut ifadeleri ve ses tonuyla ortaya koyduğu bezgin ve bitkin duruş, olumlu iletişim ortamı kurulmasını engelleyici bir sebeptir. Yorgun ve bitkin görünen bir kaynağın çekiciliği yoktur. Buna karşılık kendinden ve fikrinden emin, canlı, güzel ve sempatik olan kaynak daha çok etkili olacaktır (Küçükkurt ve Can, 1988, s.36). Eğitimde de öğretmenlerden otururken, ayakta dururken ve yürürken dinlenmiş, sakin bir görünüm sergilemeleri beklenmektedir. Öğretmenlerin yorgun ve kendini bırakmış bir izlenim vermemeleri gerekmektedir (Barutçugil, 2002, s.159). Duruşlarıyla güveni, içtenliği ve dostluğu yansıtmaları, öğrencileri de olumlu etkilemektedir. Öğretmenlerin derslerinde canlı bir tavır içinde olmaları, bunu vücut ifadeleri ve ses tonuyla öğrencilere yansıtmaları, sıcak ve güven veren bir sınıf ortamı oluşturmalarını sağlayacaktır. Araştırmada, öğretmenlerin vücut ifadeleri ve ses tonuyla bezgin ve bitkin bir duruşu olup olmadığı sorulmuştur. 183 Tablo 3.74. Vücut İfadeleri, Ses Tonuyla Bezgin ve Bitkin Bir Duruşu Olmamayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 56 4,97 Öğrenci 600 69 4,61 Sd T p 718 -2,708 ,007 Tablo 3.74’te öğretmenlerin derslerde vücut ifadeleri ve ses tonuyla bezgin ve bitkin bir duruşları olmadıkları yönündeki görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçları yer almaktadır. Öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (69), aynı konuda öğretmenlerin görüşlerinin ortalamasına (56) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğrenci görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğrenciler, öğretmenlerinin derslerde vücut ifadeleri ve ses tonuyla bezgin ve bitkin bir duruş sergilememeyi “iyi” düzeyde başardıklarını belirtmişlerdir. Fakat öğretmenler, bu davranışı “orta” düzeyde uygulayabildiklerini ifade etmişlerdir. Bu bulgu, öğretmenlerin derslerde vücut ifadeleri, ses tonuyla canlı bir duruş sergileme ve dolayısıyla sıcak, güven veren bir sınıf ortamı oluşturma hususunda daha fazla çaba harcamaları gerektiğini ortaya koymaktadır. 3. Öğrenciyi dinledikten sonra onu anlayıp anlamadığını belirtecek bir yansıtmada bulunma İkna edici iletişimde konuşmak kadar önemli bir dil becerisi de dinlemektir. İknada olumlu bir etki bırakamamanın sebeplerinden biri dikkatli dinlememekten kaynaklanmaktadır (Hogan, 2007, s.163). Karşısındakini dinleme ve bunu hissettirme, ikna edici iletişime büyük katkılar sağlar. Dinlediğini karşısındakine hissettirme etkin dinleme olarak adlandırılır. Etkin dinleme, karşıdaki kişiye olumlu mesajlar iletir. Dinleme karşılıklı olarak ödüllendiren, dürüstlüğü, anlayışı, güven duygusunu destekleyen ve geliştiren bir süreçtir (Cihangir, 2004, s.32). Etkin 184 dinlemede karşıdaki kişinin mesajları, ona, dinlenildiğini gösterme amacıyla farklı cümlelerle yansıtılır. “Dinleme”den hem dinleyicinin hem de konuşanın gerekli verimi alabilmesi etkin dinleme (yansıtmacı dinleme) ile mümkündür. Gordon, etkin (yansıtmalı) dinlemenin öğrenci üzerindeki etkisini şu şekilde özetlemektedir (1998, s.82-83): Etkin dinleme, iletişimin ilerletilmesi için öğrencileri yüreklendirir. Onlara duygularının doğal ve insanca olduğunu hissettirir. Öğrencileri, öğretmeni isteyerek dinleyecek biçimde koşullandırır. Öğrencileri görüş bildirme hususunda yüreklendirir. Öğrenmeye direnen öğrencilerin direncini kırar. Öğretmen öğrencinin söylediklerini yeniden ifade ederse, öğrenci kendini ifade edebildiğini düşünür (Horn, 2004, s.121). Araştırmada, öğretmenlerin öğrenciyi dinlediğini ve anladığını belirtecek bir yansıtmada bulunup bulunmadıkları sorulmuştur. Tablo 3.75. Öğrenciyi Dinledikten Sonra Onu Anlayıp Anlamadığını Belirtecek Bir Yansıtmada Bulunmayla İlgili Öğretmen ve Öğrenci Görüşlerine Göre t Testi Sonuçları Gruplar N X S Öğretmen 120 30 4,63 Öğrenci 600 61 4,88 Sd t p 718 -6,230 ,000 Tablo 3.75’te öğretmenlerin öğrenciyi dinlediğini ve anlayıp anlamadığını belirtecek bir yansıtmada bulunduklarına yönelik görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalamalarının ilişkisiz t-testi sonuçlarına yer verilmektedir. Öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin ortalaması (61), aynı konuda öğretmenlerin görüşlerinin ortalamasına (30) göre daha yüksektir. Her iki grubun puan ortalamaları öğrenci görüşleri lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğrenciler, öğretmenlerin kendilerini dinlediğini ve anlayıp anlamadığını belirtecek bir yansıtmada bulunma davranışını “orta” düzeyde sergilediklerini belirtmişlerdir. Fakat öğretmenler, bu davranışı “zayıf” düzeyde sergilediklerini ifade etmişlerdir. 185 Bu bulgu, öğretmenlerin öğrenciyi dinlediğini ve onu anlayıp anlamadığını belirtecek bir yansıtmada bulunma davranışı hususunda daha fazla çaba harcamaları gerektiğini ortaya koymaktadır. Araştırmada elde edilen bu bulgular ve yapılan yorumlar Sonuç ve Öneriler bölümünde özetlenerek gruplandırılmıştır. Ortaya çıkan sonuçlar çerçevesinde ve eğitimde ikna edici iletişimin geliştirilmesi hususunda önerilerde bulunulmuştur. 186 4. BÖLÜM SONUÇ VE ÖNERİLER Bu bölümde, öncelikle araştırmada ulaşılan sonuçlar benzer içerikli başka araştırma sonuçlarından da yararlanılarak verilmiş, daha sonra elde edilen bulgulardan hareketle bazı önerilerde bulunulmuştur. 4.1. Sonuçlar Araştırmanın uygulama sonuçlarına yer vermeden önce literatür taramasında ulaşılan sonuçları kısaca vermek gerekir. Dünyada ikna edici iletişimin eğitimde kullanılmasına yönelik araştırmalar başlamıştır. Bu araştırmalar iknanın eğitimin farklı alanlarında uygulanmasına örnek oluşturacak şekildedir. Yapılan araştırmaların ortak noktası, iknanın eğitimde kullanılmasının eğitime önemli katkılar sağlayacağı yönündedir. Ayrıca bu çalışmalarda ikna edici iletişimin öğretmen adaylarına kazandırılması gerekliliği belirtilmektedir. Çünkü ikna da bir öğrenme şekli olarak görülmektedir. Ülkemizde iknanın farklı alanlarda kullanılmasıyla ilgili çalışmalar mevcuttur. Ancak, eğitimde kullanılmasına yönelik geniş kapsamlı bir çalışmaya rastlanmamıştır. Öğretmen yetiştirme ve hizmet içi eğitim çalışmalarında konuşma ve dinleme yoluyla ikna yöntemlerini kullanmada ciddi, stratejik, en son bilimsel verilere dayanan bir eğitimin yapılmadığı görülmüştür. Bu çalışmada bir ders işleme sürecindeki öğretmen öğrenci iletişiminde, öğretmenlerin konuşma ve dinleme yoluyla ikna edici iletişim unsurlarını ne ölçüde kullandıkları ve kullanma düzeylerini etkileyen sebepler araştırılmıştır. Araştırma sonuçları aşağıda verilmektedir. 187 4.1.1. Bağımsız Değişkenleri Oluşturan Kişisel Bilgilerle İlgili Sonuçlar Öncelikle, ikna edici iletişimde kaynak durumunda olan öğretmenlerin bu iletişimini etkileyeceği düşünülen kişisel bilgileri ortaya konmuştur. Araştırmanın bağımsız değişkeni olan; cinsiyet, kıdem, mezun olunan okul, lisans tamamlama veya lisansüstü eğitim yapma, gelir durumu, medeni durum, çocuk sayısı, ek iş yapma, haftalık ders yükü, sınıftaki öğrenci sayısı, iletişim konulu bir seminere veya kursa katılma yönlerinden örneklem grubundaki öğretmenlere ait özellikler şu şekildedir: Araştırmanın örneklemindeki öğretmenlerin içinde bayanların oranı % 65, erkeklerin oranı ise % 35’tir. Kıdemleri 1-5 yıl olan 57, 6-10 yıl olan 32, 11-15 yıl olan 8, 16-20 yıl olan 14, 21 yıl ve üstü olan 9 öğretmen örneklem grubunda yer almaktadır. Araştırmaya katılan öğretmenlerin % 47,5’inin 1-5 yıl arasında kıdemi olması, örneklem grubundaki öğretmenlerin yarıya yakınının genç ve meslek hayatlarının daha başında olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Diğer kıdem grubundaki öğretmenlerin oranlarına bakıldığında araştırmaya katılan öğretmenlerin yaklaşık dörtte üçünün 110 yıl arasında hizmet yılı olduğu görülmektedir. Araştırmaya katılan öğretmenlerin % 64,2’si Eğitim Fakültesi, % 25’i FenEdebiyat Fakültesi, %5,8’i Eğitim Enstitüsü veya Eğitim Yüksek Okulu, % 5’i de dört yıllık diğer fakültelerden mezundur. Bu sonuçlardaki Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının % 25 gibi yüksek bir oranda olması dikkat çekicidir. Bulgularda, öğretmenlerin % 28,3’ünün lisans tamamlamış veya lisansüstü eğitim yapmış veya yapıyor olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Öğretmenlerin 71,7’sinin herhangi bir eğitim tamamlama faaliyeti yapmadığı görülmektedir. Evlerine giren aylık gelir miktarı ile ilgili olarak öğretmenlerin % 11,7’si 1000 YTL’den az, % 38,3’ü 1000-1500 YTL, % 21,7’si 1501-2000 YTL, % 22,5’i 2001-3000 YTL ve % 5,8’i 3001 YTL ve üzeri gelire sahip oldukları ile ilgili görüş bildirmişlerdir. 188 Örneklem dâhilindeki öğretmenlerin % 68,3’ünün evli, % 31,7’sinin bekâr olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Evli öğretmenlerin yaklaşık yarıya yakını (% 47,5) çocukları olmadığını belirtmiştir. Bir çocuğa sahip olanlar % 25,8, iki çocuğa sahip olanlar % 22,5 ve üç ve daha fazla çocuğa sahip olanlar ise % 4,2 oranındadır. Bir ek işte çalışıp çalışmadığı ile ilgili bulgularda, öğretmenlerin % 15’inin bir ek iş yaptığı sonucu ortaya çıkmıştır. Ek iş yapan öğretmenlerin çoğu eğitimle ilgili bir işte çalıştıklarını belirtmişlerdir. Öğretmenlerin % 85’i ise bir ek işte çalışmadığını ifade etmiştir. Örneklem grubundaki öğretmenlerin % 45,8’i haftada 19-25 saat, % 34,2’si 26-30 saat ve % 20’si 1-18 saat derse girmektedir. Bu bulgular öğretmenlerin % 80’inin yoğun bir şekilde derse girdiğini göstermektedir. Girdikleri sınıflardaki öğrenci sayısıyla ilgili bulgularda, öğretmenlerin % 46,7’si gibi büyük bir bölümünün sınıflarındaki öğrenci sayısının 31-40 arası olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. İkinci yüksek oran (% 33,3) ise 21-30 öğrencinin bulunduğu sınıflardadır. Öğretmenlerin % 14,2’sinin sınıflarındaki öğrenci sayısı 41 ve daha fazla, % 5,8’inin ise 20 ve altıdır. Bu bulgulardan sınıflardaki öğrenci sayılarının 2130 ve 31-40 kişilik dilimlerde yoğunlaştığı görülmektedir. Öğretmenlerin % 58,3’ünün iletişim veya etkili iletişim konulu bir seminer, konferans veya hizmet içi eğitim kursuna katıldığı; % 41,7’sinin ise böyle bir faaliyete katılmadığı bulgusuna ulaşılmıştır. 4.1.2. Bağımsız Değişkenler Açısından Öğretmenlerin İkna Becerilerine İlişkin Sonuçlar Yukarıdaki bulgularda öğretmenlerin kişisel bilgileriyle ilgili çeşitli durumlar ortaya konmuştur. Bu durumlarının ikna edici iletişim kurmalarına etkisi olup 189 olmadığına çeşitli analiz yöntemleriyle bakılmıştır. Buna ait bulgular aşağıda verilmektedir. Bayan öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini kullandıklarını belirttiklerine dair görüş ortalaması (68), erkeklerin ortalamasına (64) göre daha yüksektir. Öğretmenlerin ikna becerilerini kullanmaya ilişkin puan ortalamaları, bayan öğretmenlerin lehine anlamlı bir fark (p<.05) göstermektedir. Öğretmen görüşleri doğrultusunda oluşan bu sonuca göre ikna beceri ve tekniklerini uygulama konusunda bayan öğretmenlerin erkek meslektaşlarına göre daha ileri bir düzeyde olduğu söylenebilir. Ancak her iki grubun “iyi” düzeyinin alt sınırına yakın olmaları, onlardan ikna becerilerinin geliştirilmesi hususunda daha fazla çaba harcamaları beklentisini ortaya çıkarmaktadır. Öğretmen öğrenci iletişimine yönelik araştırmalarda bayan öğretmenlerin daha etkili olduğu ve öğrenciler tarafından tercih edildiği ortaya çıkmaktadır. Öner’in (1999, s.242-249) araştırmasında öğrenciler tarafından bayan öğretmenlerin erkek öğretmenlere oranla daha fazla tercih edildiği, bayan öğretmenlerin anlattıklarını öğrencilerin daha iyi anladığı yönünde bulgular vardır. Öğretmenlerin kıdemlerinin ikna becerilerine katkısı olup olmadığına bakılmıştır. Yapılan Kruskal-Wallis Testi varyans analizi sonucunda, öğretmenlerin ikna becerilerinin öğretmenlik mesleğindeki hizmet yılına göre anlamlı bir farklılaşmanın (χ2 (4) = 3,204, p>.05) olmadığı saptanmıştır. Ancak, yapılacak başka araştırmalarla öğretmenlerin kıdemlerinin ikna becerisine yansıması öğrenci görüşlerine göre de değerlendirilmelidir. Öğrencilerin bu yöndeki, özellikle de güvenilirlik boyutundaki, algısı farklı olabilir. Öğretmenlikteki kıdemin öğretmen öğrenci iletişimine etkisiyle ilgili olarak, değişik araştırmalarda da bu bulguyu destekleyici sonuçlar ortaya çıkmıştır. Özçınar (2003, s.131), Arslantaş (1998, s.71) ve Senemoğlu’nun (1987, s.50-57) araştırmalarında kıdem değişkeninin öğretmenlerin iletişimsel algılamaları ve gösterdikleri iletişim becerileri açısından anlamlı bir fark ortaya koymadığı sonuçlarına ulaşılmıştır. 190 Öğretmenlerin ikna becerilerinin mezun oldukları okul veya fakülteye göre anlamlı bir farklılaşma (χ2 (3) = 1,060, p>.05) ortaya çıkarmadığı saptanmıştır. Ancak, eğitim fakültesi ve fen-edebiyat fakültesinden mezun olanların, eğitim enstitüsü veya eğitim yüksek okulu ile dört yıllık diğer fakültelerden mezun olanlara göre ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarına yönelik görüşlerinin ortalamaları daha yüksek yönde bir eğilim göstermektedir. Örneklem içinde eğitim enstitüsü veya eğitim yüksek okulu ile dört yıllık diğer fakültelerden mezun olanların oranı (% 10) düşük olduğu için bu yönde bir hüküm vermek doğru olmaz. Lisans eğitimini tamamlayan veya lisansüstü eğitim aldığını bildiren öğretmenlerin, ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirttiklerine dair görüş ortalamaları (70), bu soruya hayır cevabı vererek bu konuda herhangi bir eğitime devam etmediğini bildirenlerin ortalamalarına (65) göre daha yüksektir. Fakat bu yükseklik anlamlı bir fark oluşturmamaktadır. Alanında uzman olmanın ikna ediciliğe özellikle de güvenilirlik boyutuna katkısı olduğu alan kaynaklarında belirtilmektedir. Lisans tamamlama veya lisansüstü eğitimde kazanılan bilgilerin bir fark yaratacak kadar ikna ediciliğe yansımadığı yukarıdaki sonuçtan ortaya çıkmaktadır. Bu durum, alan uzmanlığının eğitim öğretim ortamına yansıtılamadığını göstermektedir. Elde edilen bulgularda, öğretmenlerin ikna becerilerinin aylık gelir durumlarına göre anlamlı bir farklılaşmanın (χ2 (4) = 1,738, p>.05) olmadığı saptanmıştır. Yüksek ekonomik düzeye sahip olma, ikna edicilik becerileriyle çeşitli yönlerden ilgili olsa da her zaman olumlu bir etki oluşturmamaktadır. Medeni durum açısından ikna ediciliğe bakıldığında, evli olan öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirttiklerine dair görüş ortalamaları (67), bekâr olanların ortalamasına (65) göre daha yüksek olsa da her iki gruptaki puan ortalamaları arasında anlamlı bir fark (p>.05) yoktur. Ortaya çıkan bulgularda, öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirttiklerine dair görüş ortalamalarında sahip oldukları çocuk sayısına göre anlamlı bir farklılaşmanın (χ2(3)=6,182, p>.05) olmadığı belirlenmiştir. 191 Ancak, üç ve daha fazla çocuğa sahip öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirtmeleriyle ilgili görüş ortalamalarının diğer öğretmenlerin ortalamalarına göre anlamlı düzeyde olmasa da yüksek oluşu, ilginç bir bulgudur. Böyle bir sonuçta, çocuk sahibi olmanın çocuklarla daha iyi iletişim kurma konusunda tecrübeli olmayı sağladığı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu da aile içi ilişkilerde çocuğu ikna çabasının sınıf içi iletişime ve iknaya olumlu yansımalarının olduğunu gösterir. Bir ek işte çalışan öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirtmeleriyle ilgili görüş ortalamaları (65), herhangi bir ek işte çalışmayanların ortalamalarına (67) göre daha düşüktür. Her iki grubun puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. Bu sonuçtan, okul dışında bir ek işte çalışıp çalışmamanın ikna becerisi üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olmadığı söylenebilir. Öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirtmeleriyle ilgili görüş ortalamaları; haftalık ders yükü 1-18 saat arasında olanlar için 63, 19-25 saat olanlar için 67 ve 26-30 saat olanlar için 68’dir. Öğretmenlerin ikna becerilerini uygulamaya yönelik puanları, haftalık ders yükü çoğaldıkça artmaktadır fakat bu artış gruplar arasında anlamlı farklılaşma (F(2-120)=1,401, p>.05) göstermemektedir. Öğretmen görüşleriyle oluşan bu bulgular, haftalık ders yükünün ikna beceri ve tekniklerini uygulamada belirleyici bir sebep olarak açıklanamayacağına işaret etmektedir. Araştırmada ortaya çıkan bulgular, girdiği sınıflardaki öğrenci sayısı “21-30” ve “31-40” arasında olan öğretmenlerin, sınıf mevcudu “20 öğrenci ve altı” olanlara göre ikna beceri ve tekniklerini uyguladıkları yönündeki görüşlerinin anlamlı bir şekilde farklılaştığını göstermektedir. Öğretmenlerin girdikleri sınıflardaki öğrenci sayısı artıkça ikna beceri ve tekniklerini uygulamalarının da arttığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Ancak bulgularda, “41 ve daha fazla” öğrencinin olduğu sınıflarda bu uygulamaların tekrar düşüşe geçtiği görülmektedir. Öğretmenlerin ikna becerilerine ilişkin puan ortalamalarının iletişim konulu seminer, konferans, hizmet içi eğitim gibi bir faaliyete katılma durumlarına göre bir 192 fark gösterip göstermediğine bakılmıştır. Bu tür bir faaliyete katılan öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uyguladıklarını belirtmeleriyle ilgili görüş ortalamaları (68), katılmayanların ortalamalarına (65) göre daha yüksektir. Fakat, her iki grubun puan ortalamaları arasındaki fark anlamlı (p>.05) değildir. İletişim konulu bir faaliyete katılmanın ikna beceri ve tekniklerini kullanmaya olumlu katkıda bulunduğu söylenebilir. Bu konuyla ilgili yapılan araştırmalarda (Gordon, 2001, s.211; Geçer, 2004, s.137) iletişim becerileri konusunda eğitim almış öğretmenlerin aynı konuda eğitim almayan öğretmenlere oranla öğrencilere davranış kazandırmada daha etkili olduğu ortaya çıkmıştır. 4.1.3. Öğretmenlerin İkna Beceri ve Tekniklerini Uyguladıklarına İlişkin Görüşleri ile Aynı Konudaki Öğrenci Görüşlerinden Ortaya Çıkan Sonuçlar Araştırmanın bu alt bölümünden önce verilen sonuçlarda yalnızca öğretmen görüşlerine göre ortaya çıkan bulgular yer almıştı. Burada ise öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini uygulamalarıyla ilgili hem öğretmen hem de öğrenci görüşlerine göre ortaya çıkan sonuçlar verilmektedir. Öncelikle, öğretmen ve öğrenci arasında ikna edici iletişimdeki çeşitli boyutlara göre ortaya çıkan sonuçlara yer verilmiştir. Daha sonra öğretmenlerin, anket formunda yer alan, iknaya yönelik her bir beceri ve tekniği uyguladıklarına ilişkin görüşleri ile aynı konuda öğrencilerin görüşlerinden ortaya çıkan sonuçlar yer almaktadır. 4.1.3.1. Öğretmenlerin İkna Beceri ve Tekniklerini Çeşitli Boyutlar Çerçevesinde Kullanmayla İlgili Görüşleri ile Bu Konuda Öğrencilerin Görüşlerinden Ortaya Çıkan Sonuçlar Eğitim öğretim ortamında, özellikle de bir ders işleme sürecinde, öğretmenlerin konuşmaya dayalı ikna beceri ve tekniklerini kullandıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin bu konudaki görüşlerinin tutarlı olup olmadığına bakılmıştır. Bu beceri ve teknikler araştırmada şu maddelerle yer 193 almıştır: Rahatça anlaşılabilir cümleler kurma. Anlamı açıkça verebilecek kelimeler kullanma. Konuşmalarında kişisel ifade ve yorumlardan kaçınıp genel ifadeler kullanma. Ses tonunu ayarlayabilme. Öğrencilerden beklenen davranışlar konusunda açıklama ve tarif verme. Önemli noktalara ilgi çekmek için vurgu ve tonlamayı kullanma. Öğrencilere isimleriyle hitap etme. Öğrencileri güler yüzle selamlama. Sorulara yeterince açıklayıcı cevaplar verme. Derse başlarken eleştiri, emir türünden bir ifade kullanma. Konunun planını belirtme. Bir konuyu anlatırken bazı önemli noktaları tekrar etme. Konunun önemli bölümlerinden sonra ve ders bitiminde konuyu özetleme. Dersten önce konuya hazırlık yapma. Bir başarısı veya olumlu davranışından dolayı öğrenciyi ödüllendirirken onlara hoşlanacağı sözler söyleme. Ders işlerken farklı ve zengin materyaller kullanma. Öğrencilerden geri bildirim alma. Öğretmenler konuşmaya dayalı ikna beceri ve tekniklerini ortanın biraz üstünde “iyi” düzeyde kullandıklarına dair görüş bildirmişlerdir. Öğrencilerinin aynı konudaki görüşleri ise bu beceri ve tekniklerin “orta” düzeyde uygulandığı yönündedir. Bu durum, öğretmenlerin ilgili beceri ve tekniklere dayalı davranışları öğrenci seviyesine uygun olarak yansıtamadığı şeklinde yorumlanabilir. Eğitim ve öğretimin en önemli biçim özelliklerini taşıyan bu unsurlarda öğretmenlerin yeterince iyi eğitim almadığı veya bunları eğitim öğretim ortamına yansıtamadıkları görülmektedir. Bu durumun öğretmenin sadece doğru anlaşılmasını değil, sınıf yönetim becerisini de etkileyeceği açıktır. Öğretmen ve öğrenci görüşleri arasında fark olması, mesajı verenle mesajı alan arasındaki doğal mesaj kaybına bağlanabilir. Bilindiği gibi kişiler arası sözlü iletişimde algılamaya bağlı doğal bir mesaj kaybı yaşanmaktadır. Bu, yazılı anlatımda kendini daha az göstermektedir. Başarılı bir öğretmenin mesaj kaybını göz önünde bulundurması ve bunu en aza indirecek uygun belirtme ve tekrarlara önem vermesi gerekmektedir. İletişimin önemli bir parçası olan, iletişimi etkili kılan ve eğitim öğretim ortamında karşılaşılan beden diline dayalı ikna beceri ve teknikleri, araştırmada şu maddelerle yer almıştır: Derste sıra aralarında dolaşma. Öğrencilerle göz teması kurma. Kılık kıyafet ve genel görünüşüne dikkat etme. Vücut ifadeleri ve ses tonuyla bezgin ve bitkin bir duruşu olmama. El, kol, yüz işaretleri gibi sözsüz iletişim unsurlarını konuşmasını desteklemek için kullanma. Öğretmenler, beden diline dayalı 194 ikna beceri ve tekniklerini “orta”nın biraz üstünde “iyi” düzeyde kullandıklarına dair görüş bildirmişlerdir. Öğrencilerinin bu konudaki görüşleri ise bu beceri ve tekniklerin “orta” düzeyde uygulandığı yönündedir. Ortaya çıkan durum, öğretmenlerin ilgili beceri ve tekniklere dayalı davranışları öğrenci seviyesine uygun olarak yansıtamadığı şeklinde değerlendirilebilir. Beden dili kullanımı ile ilgili son yıllarda yapılan çalışmalar, beden dili ile algı, anlatma ve ikna arasında çok önemli bir ilişki olduğunu göstermektedir. Bu üç unsur da birbirinin ayrılmaz parçasıdır. Beden dilinin etkileri ile ilgili derinlemesine araştırmalara dayanan bir bilgi birikimi ülkemizde yeni yeni oluşmaktadır. Ancak bu, eğitim ve öğretime tam olarak yansıtılamamıştır. Bunun öğretmenlerde görülmesi kaçınılmaz bir durumdur. Eğitim öğretim ortamında kullanılabilecek dinlemeye dayalı ikna beceri ve teknikleri, araştırmada şu maddelerle yer almıştır: Öğrenciyi dinledikten sonra onu anlayıp anlamadığını belirtecek bir yansıtmada bulunma. Öğrenci konuşurken onu dinlediğini gösteren olumlu beden dili işaretleri kullanma. Öğrencinin sözünü kesme. Öğrencilerin soru sormasına fırsat verme. Öğretmenler, dinlemeye dayalı ikna beceri ve tekniklerini “iyi” düzeyde kullandıklarına dair görüş bildirmişlerdir. Öğrencilerin aynı konudaki görüşleri ise bu beceri ve tekniklerin “orta” düzeyde uygulandığı yönündedir. Bu durum, öğretmenlerin ilgili beceri ve tekniklere dayalı davranışları öğrenci seviyesine uygun olarak yansıtamadığı, bu davranışların öğrenci tarafından yeterince algılanamadığı şeklinde değerlendirilebilir. Bilindiği gibi kişiler arası iletişimde mesajın etkili ve ikna edici bir biçimde ulaştırılabilmesinde öğrencinin soracağı sorunun öğretmen tarafından algılanması, daha sonra bu sorunun doğru anlaşılıp anlaşılmadığının öğrenciye yansıtılması, soru sorma stratejileri içerisinde yer alır. Bu stratejiler, davranış psikolojisiyle ilgili çalışmaların iletişime kazandırdığı veriler arasındadır. İkna edici iletişimde konuşma kadar dinleme de önemlidir. Çünkü dinleme verilen mesajların karşıdaki kişideki etkisinin sözlü olarak anlaşılmasını sağlar. Kişiler arası iletişimin olduğu her yerde karşılaşılabilen ve karşıdaki kişiye bir fikri, duyguyu, düşünceyi, bilgiyi aktarmada; bunlar doğrultusunda karşıdaki kişide tutum ve davranış değiştirmeyi amaçlayan iletişimde kullanılan ikna beceri ve 195 teknikleri, araştırmada şu maddelerle yer almıştır: Dersi güncel bir konuyla ilişkilendirme. Öğrencilere, bir konuyu öğrenmenin yakın, orta ve uzak gelecekte sağlayacağı yararları anlatma. Konunun öğrencilere kazandıracaklarını belirtirken onların olumlu hayal kurmalarını sağlama. Öğrencilere, anlattığı konunun öğrenilmemesi durumunda karşılaşacakları zor durumları (korku çekiciliği unsuru) belirtme. Cevap istenmeyen ancak cevabının öğrencilerin yararına olduğu belli olan sözde sorular sorma. Konuyu daha önceki konularla ilişkilendirme. İşlenen konulardaki bilgilerin günlük yaşamda nasıl ve nerede kullanılacağını belirtme. Duygusal davranış ve kanıtları (kişisel davranma, neşe, üzüntü vb.) öğrencileri etkilemek için kullanma. Bilimsel verileri (rapor, sayısal bilgi, alıntı vb.) öğrencileri etkilemek için kullanma. Öğretmenler ikna tekniklerini “iyi” düzeyde kullandıklarına dair görüş bildirmişlerdir. Öğrencilerinin aynı konudaki görüşleri ise bu tekniklerin “zayıf”a yakın “orta” düzeyde uygulandığı yönündedir. Bu durum, öğretmenlerin ilgili tekniklere dayalı davranışları öğrenci seviyesine uygun olarak yansıtamadığı şeklinde değerlendirilebilir. Araştırmanın bu boyutuyla ilgili sonuçlarda öğretmenle öğrenci arasındaki algılama açısı genişlemektedir. Bunun sebeplerinden biri, ikna ediciliğin en güçlü unsuru olan bu tekniklere öğretmenin uzak olması ve bunları uyguladığını sanmasıdır. İletişimde amaç mesajın sunulmasından ziyade karşı tarafın bunu algılayabilmesi ise, sınıfta alıcı durumundaki öğrenci görüşlerini ölçü olarak kabul etmek doğru olacaktır. İkna edici iletişimin gereği olan ve davranış psikolojisi temellerine dayanan bu teknikleri duruma, yere ve zamana göre uygulamadan iknanın gerçekleşmesi pek mümkün değildir. İkna edici iletişimin temel ögelerinden biri kaynağın güvenilirliğidir. Eğitim öğretim ortamında öğretmenlerden, öğrenciler nezdinde güvenilir olmaya yönelik sergilemeleri beklenen davranışlar, araştırmada şu maddelerle yer almaktadır: Öğrencilerle iletişimde ortak noktalardan (olay, durum, sorun, deneyim, kişi vb.) yararlanma. Öğrencileri küçük düşürücü davranışlarda bulunma ve sözler söyleme. Öğrencilerle iletişimde empati kurma. Öğretmenlerin öğrencilerden istedikleriyle kendi yaptıklarının uyuşması. Derste elindeki veya masanın üstündeki defter, kitap, not gibi kaynaklara bağımlı kalma. Öğrencileri etkilemek için kendi hayatından (başarılarından, güvenilirliğinden vb.) örnekler vererek ahlaki kanıtlardan 196 yararlanma. Öğretmenler, öğrenciler nezdinde güvenilirlik sağlamaya yönelik davranışları “iyi” düzeyde sergiledikleri yönünde görüş bildirmişlerdir. Oysaki, öğrencilerin aynı konudaki görüşleri, bu davranışların öğretmenleri tarafından “zayıf”a yakın “orta” düzeyde sergilendiği yönündedir. Bu durum, öğretmenlerin belirtilen davranışları öğrenci seviyesine uygun olarak yansıtamadığı, dolayısıyla öğretmen öğrenci iletişiminde güvenilirlik etkisinden yeterince yararlanılmadığı şeklinde yorumlanabilir. Güvenin olmadığı ortamda sağlıklı bir iletişimden söz etmek de mümkün değildir. Öğretmenlerin baskı ve zorlamaya dayanmayan bir otorite kurmalarında kendilerine duyulan güvenin katkısı muhakkak önemlidir. İkna edici iletişim kurulan kişiler hakkında bilgi sahibi olmak, iletişimin planlanması, mesajın oluşturulması ve sunulması açısından çok önemlidir. Öğretmen öğrenci iletişiminde öğrencilerini tanımaya yönelik olarak öğretmenden beklenen davranışlar, araştırmada şu maddelerle yer almaktadır: Öğrenciyi tanıma amacıyla ailesiyle görüşme. Öğrencilerin dersle ilgili tutum, bilgi ve becerilerini tespit etmek amacıyla çalışmalar yapma. Öğretmenlerin öğrenciyi tanımaya yönelik teknikleri uyguladıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin aynı konudaki görüşlerinin ortalamaları, öğretmenlerin bu teknikleri “zayıf” düzeyde uyguladığı sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Bu önemi dolayısıyla, ikna edici iletişimin ön bilgi toplamayla (istihbaratla) başladığı kabul edilmektedir. Eğitimde de öğretmenlerin, öğrencilerinin ilgi, bilgi, tecrübe ve kişilik özellikleri hakkında bilgi sahibi olması, eğitim faaliyetlerinin başarılı olmasını sağlamaktadır. İkna edici iletişimin ve eğitim faaliyetlerinin hedefine uygun olarak öğretmenlerden, öğrencileri hareket geçirmeye yönelik olarak beklenen davranışlar, araştırmada şu maddelerle yer almaktadır: Anlatılan konuyla ilgili, öğrencilerin aklında o konuyu merak etmesini sağlayacak noktalar bırakma. Anlatılan konuyla ilgili, öğrencilerin alıştırma ve ödevleri yapmaya istekli olmasını sağlama. Öğretmenlerin öğrenciyi harekete geçirmeye yönelik teknikleri uyguladıklarına ilişkin görüşlerinin ortalamaları ile öğrencilerin aynı konudaki görüşlerinin ortalamaları, öğretmenlerin bu teknikleri “zayıf”a yakın “orta” düzeyde uyguladığı sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Eğitimin ve iknanın son hedefi eğitim faaliyetleri ve 197 iletişim sonucunda bireylerin istenilen davranışları kendi istekleriyle uygulamasıdır. Baskı ve zorlamayla ortaya konan davranışların uzun süreli olmadığı bilinmektedir. Öğretmenlerin de kazandırmak istedikleri davranışları öğrencilerin kendi istekleriyle göstermelerini sağlayacak motive edici unsurları kullanmaları gerekir. Bu sonuçlardan ikna edici iletişime ait çeşitli boyutlardaki davranışları gösterme veya teknikleri uygulama yönünden öğretmen görüşleriyle öğrenci görüşleri arasında anlamlı fark ortaya çıkmaktadır. Bu farkın oluşması, öğretmenlerin uygulama oranlarını yüksek belirtmesi ancak öğrencilerin görüşlerinin ise bu yönde olmamasından kaynaklanmaktadır. Buradan, öğretmenlerin belirtilen teknik ve davranışları öğrenci seviyesine uygun olarak yansıtamadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Bir başka önemli sonuç ise, bu davranışların gösterilmesi ve tekniklerin uygulanmasının “çok iyi” ve “iyi” düzeyde olmamasıdır. Ortaya çıkan bu sonuçlar, öğretmen öğrenci iletişiminde, öğretmenlerin ikna edici iletişime ait unsurları yeteri düzeyde kullanamadığını göstermektedir. İkna ve eğitimin nihai hedefi, öğrencinin (alıcının) istendik davranışı yapmasını sağlamak olduğuna göre, öğretmenlerin ikna edici iletişime daha fazla önem vermeleri ve öğrenci seviyesine uygun bir şekilde bunu gerçekleştirmeleri gerekir. 4.1.3.2. Öğretmenlerin İknaya Yönelik Her Bir Beceri ve Tekniği Uyguladıklarına İlişkin Görüşleri ile Aynı Konuda Öğrencilerin Görüşlerinden Ortaya Çıkan Sonuçlar Anket formundaki soruların oluşturulmasına temel teşkil eden her bir beceri ve tekniğin uygulanmasıyla ilgili görüşlerden oluşan sonuçlar, bu bölümde ele alınmaktadır. Ortaya çıkan sonuçlar, öğretmen ve öğrenci görüşlerinin değerlendirilmesi (Veri Çözümleme Teknikleri bölümünde belirtilen sistem çerçevesinde) doğrultusunda beş grupta toplanmıştır. Bu gruplamada, öğretmen ve öğrenci görüşlerine göre öğretmenlerin ikna edici iletişimle ilgili beceri ve teknikleri kullanma düzeyleri dikkate alınmıştır. 198 1. Öğretmenlerin Yüksek Oranda Uyguladıklarını Belirttikleri ve Öğrencilerin de Aynı Doğrultuda Görüş Bildirdikleri Beceri ve Teknikler Bu grupta, öğretmenlerin yüksek oranda uyguladıklarını belirttikleri ve öğrencilerin de aynı yönde görüş bildirdikleri beceri ve teknikler yer almaktadır. Bunlar: - Rahatça anlaşılabilir cümleler kurma. - Ses tonunu ayarlayabilme. - Öğrencileri güler yüzle selamlama. - Derste sıra aralarında dolaşma. - Öğrencilerin soru sormasına fırsat verme. - Öğrencilerden geri bildirim (dönüt) alma. Bu beceri ve tekniklerin uygulanmasıyla ilgili öğretmen ve öğrencilerin görüşleri “iyi” veya “çok iyi” seviyelerindedir. Bunlar konuşma, beden dili ve dinleme alanlarına aittir. İkna edici iletişim amacıyla olmasa bile her konuşmacıdan başarıyla uygulaması beklenen davranışlardandır. Yani, öğretmenlerden bu davranışları zaten başarılı bir şekilde sergilemesi beklenmektedir. Öğretmenlerin bunları öğrencilere hitap edecek şekilde kullanması yani öğretmen ve öğrenci görüşlerinin aynı düzeyde olması, öğretmenler lehine bir başarı olarak kabul edilebilir. Ancak, konuşma, beden dili ve dinleme boyutlarına ait diğer beceri ve tekniklerin de yüksek düzeyde uygulanmayışı, bu davranışların uygulanma oranlarındaki başarı konusunda şüphe uyandırmaktadır. Sürekli olarak bir iletişim sürecinin içinde olan öğretmenlerin konuşma, beden dili ve dinleme becerilerini çok iyi bir seviyede kullanması, mesleklerinin bir gereğidir. 2. Öğretmenlerin Orta Düzeyde Uyguladıklarını Belirttikleri ve Öğrencilerin de Aynı Doğrultuda Görüş Bildirdikleri Beceri ve Teknikler Bu grupta, öğretmenlerin orta düzeyde uyguladıklarını belirttikleri ve öğrencilerin de aynı yönde görüş bildirdikleri beceri ve teknikler yer almaktadır. Bunlar: 199 - Anlamı açıkça verebilecek kelimeler kullanma. - Kılık kıyafet ve genel görünüşüne dikkat etme. - Derse başlarken eleştiri, emir türünden bir ifade kullanma. - Konunun öğrencilere ne kazandıracağını belirtirken onların olumlu hayal kurmalarını sağlama. - Konunun planını belirtme. - Öğrencileri küçük düşürücü davranışlarda bulunma ve onlara bu yönde sözler söyleme. - Öğretmenlerin öğrencilerden istedikleriyle kendi yaptıklarının uyuşması. - Konunun önemli bölümlerinden sonra ve ders bitiminde konuyu özetleme. - Anlatılan konuyla ilgili, öğrencinin aklında o konuyu merak etmesini sağlayacak noktalar bırakma. Bu beceri ve tekniklerin uygulanmasıyla ilgili öğretmen ve öğrencilerin görüşleri “orta” düzeyi işaret etmektedir. Grupta, öğrenciyi tanıma boyutu dışında diğer boyutlardan maddeler yer almaktadır. Öğretmenlerin burada belirtilen davranışları sergileme ve teknikleri uygulama seviyelerinin orta düzeyde olması, hem ikna edici iletişim hem de eğitim hedeflerine ulaşma açısından memnun edici bir sonuç değildir. Çünkü, orta düzeyde uygulanan davranışların etkisi kalıcı olmamaktadır. Mesajı sunma, beden dilinden yararlanma, güvenilir olma, mesajını ikna teknikleriyle destekleme ve nihayet öğrenciyi harekete geçirme alanlarının hepsinden maddeler yer alan bu gruptaki davranış ve tekniklerin uygulanmasında öğretmenlerden daha özenli olmaları, öğrenci seviyesine uygun olarak bunları daha sık bir şekilde kullanmaları beklenirdi. 3. Öğretmenlerin Yüksek Oranda Uyguladıklarını Belirttikleri Ancak Öğrenci Görüşlerinin Bunu Desteklemediği Beceri ve Teknikler Bu grupta, öğretmenlerin yüksek oranda uyguladıklarını belirttikleri ancak öğrenci görüşlerinin bunu desteklemediği beceri ve teknikler yer almaktadır. Bunlar: - Önemli noktalarda ilgi çekmek için vurgu ve tonlamayı kullanma. - Öğrencilere isimleriyle hitap etme. 200 - Öğrencilerle göz teması kurma. - El, kol, yüz işaretleri gibi sözsüz iletişim unsurlarını konuşmasını desteklemek için kullanma. - Öğrenci konuşurken onu dinlediğini gösteren olumlu beden dili işaretleri kullanma. - Öğrencinin sözünü kesme. - Sorulara yeterince açıklayıcı cevaplar verme. - Dersi güncel bir konuyla ilişkilendirme. - Öğrencilere, bir konuyu öğrenmenin yakın, orta ve uzak gelecekte onlara sağlayacağı yararları anlatma. - Öğrencilere, anlattığı konunun öğrenilmemesi durumunda karşılaşacakları zor durumları (korku çekiciliği unsuru) belirtme. - Konuyu daha önceki konularla ilişkilendirme. - İşlenen konulardaki bilgilerin günlük yaşamda nasıl ve nerede kullanılacağını belirtme. - Öğrencilerle iletişimde kendisiyle öğrenci arasındaki ortak noktalardan (olay, durum, sorun, deneyim, kişi vb.) yararlanma. - Öğrencilerle iletişimde empati kurma. - Öğrencilerin öğretmene güvenme durumu. - Öğrencileri etkilemek için kendi hayatından (başarılarından, güvenilirliğinden vb.) örnekler vererek ahlaki kanıtlardan yararlanma. - Duygusal davranış ve kanıtları (kişisel davranma, neşe, üzüntü vb.) öğrencileri etkilemek için kullanma. - Bilimsel verileri (rapor, sayısal bilgi, alıntı vb.) öğrencileri etkilemek için kullanma. - Bir konuyu anlatırken bazı önemli noktaları tekrar etme. - Dersten önce konuya hazırlık yapma. - Öğrencilerin dersle ilgili tutum, bilgi ve becerilerini tespit etmek amacıyla çalışmalar yapma. - Bir başarısı veya olumlu davranışından dolayı öğrenciyi ödüllendirirken ona hoşlanacağı sözler söyleme. 201 Burada, öğrenciyi harekete geçirme boyutu dışında bütün boyutlardan maddeler yer almaktadır. 46 maddeden oluşan araştırmanın hemen hemen yarısı, yani 22 madde, bu grupta yer almaktadır. Öğretmenler, bu beceri ve teknikleri “iyi” veya “çok iyi” düzeyde uyguladıklarını belirtmişlerdir. Ancak aralarında anlamlı fark olacak şekilde öğrenci görüşleri bu sonuçları desteklememektedir. Öğrenciler, öğretmenlerinin yukarıdaki beceri ve teknikleri “orta”, “zayıf” veya “çok zayıf” seviyelerinde uyguladıklarını ifade etmişlerdir. Bu durum, belirtilen davranış ve teknikleri öğretmenlerin yeterli düzeyde uyguladıklarını; ancak, öğrenci seviyesinde, öğrencilerin çoğunluğunu etkileyecek ve onların dikkatini çekecek şekilde bunları kullanamadıkları şeklinde yorumlanabilir. Bunun yanında, daha önce de belirtildiği ve birçok araştırma sonucundan örnekler verildiği gibi öğretmenlerin, ideal öğretmen davranışlarını bildikleri ancak bunu uygulamaya yeterince geçiremedikleri hususu da göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü bir konudaki bilgi veya tutum her zaman davranışlara yansımamaktadır. Ancak insanlara bu konudaki davranışları sorulduğunda daha çok bilgi ve tutumlarını dile getirmeyi uygun görmektedirler. Öğretmen ve öğrenci arasındaki görüş farklılığının oluşmasında belirtilenlerden hangisinin etkisi olursa olsun ortaya çıkan durum, öğretmenin iletişim becerilerinde ve dolayısıyla ikna edici iletişim becerilerinde yeterli olduğu hususunda kuşku yaratmaktadır. 4. Öğretmenlerin Düşük Oranda Uyguladıklarını Belirttikleri ve Öğrencilerin de Aynı Doğrultuda Görüş Bildirdikleri Beceri ve Teknikler Bu grupta, öğretmenlerin düşük oranda uyguladıklarını belirttikleri ve öğrencilerin de aynı yönde görüş bildirdikleri beceri ve teknikler yer almaktadır. Bunlar: - Konuşmalarında kişisel ifade ve yorumlardan kaçınıp genel ifadeler kullanma. - Cevap istenmeyen ancak cevabının öğrencilerin yararına olduğu belli olan sözde sorular sorma. 202 - Derste elindeki veya masanın üstündeki defter, kitap, not gibi kaynaklara bağımlı kalma. - Öğrenciyi tanıma amacıyla ailesiyle görüşme. - Ders işlerken farklı ve zengin materyaller kullanma. - Anlatılan konuyla ilgili, öğrencinin alıştırma ve ödevleri yapmaya istekli olmasını sağlama. Altı maddeden oluşan bu gruptaki beceri ve tekniklerin uygulanmasıyla ilgili öğretmen ve öğrencilerin görüşleri “zayıf” veya “çok zayıf” düzeyini işaret etmektedir. Beden dili boyutu hariç araştırmanın diğer alanlarından beceri ve teknikler yer almaktadır. Belirtilen beceri ve teknikleri öğretmenlerin çok düşük düzeyde uyguladıklarını ifade etmesi ve öğrencilerin de aynı yönde görüş bildirmesi, ikna edici iletişimin bu önemli unsurlarından eğitim öğretim ortamında yeterince yararlanılmadığını göstermektedir. Bu durum da bir iletişim ve istendik davranış kazandırma süreci olan eğitimin hedeflerine ulaşılmasında engeller oluşturmaktadır. 5. Öğrencilerin, Öğretmenlerinin Orta veya İyi Düzeyde Uyguladıklarını Belirttikleri Ancak Öğretmen Görüşlerinin Bunu Desteklemediği Beceri ve Teknikler Bu grupta öğrencilerin, öğretmenlerinin orta veya iyi düzeyde uyguladıklarını belirttikleri ancak öğretmen görüşlerinin bunu desteklemediği beceri ve teknikler yer almaktadır. - Öğrencilerden beklenen davranışlar konusunda açıklama ve tarif verme. - Vücut ifadeleri ve ses tonuyla bezgin ve bitkin bir duruşu olmama. - Öğrenciyi dinledikten sonra onu anlayıp anlamadığını belirtecek bir yansıtmada bulunma. Araştırmanın dikkat çekici bulgularından biri üç maddeden oluşan bu grupta yer almaktadır. Öğretmenlerin bu maddelerde belirtilen davranışları sergilemesiyle ilgili görüşlerde öğrencilerin puan ortalamaları daha yüksektir ve öğretmen görüşleriyle aralarında anlamlı fark ortaya çıkmaktadır. Bununla ilgili, öğretmenlerin 203 belirtilen davranışları farkında olmadan ve öğrenci seviyesine uygun bir şekilde kullandığı veya öğrencilerin az da olsa kendilerine sunulan, gösterilen bu davranışları yeterli gördüğü yorumu yapılabilir. Ayrıca, iletişimin doğasında bulunan kaynak ve alıcı arasındaki algılama farklılığının payı da bu sonucun ortaya çıkmasında etkili olabilir. Ancak öğretmenlerden beklenen, bu davranış ve teknikler hususunda daha dikkatli olmaları, bunları bilinçli ve öğrenci seviyesine uygun bir şekilde uygulamalarıdır. 4.2. Öneriler Bu alt bölümde araştırma bulgularından yola çıkılarak eğitim iletişiminin temel faktörü olan öğretmenlere; öğretmen yetiştirmeye, hizmet içi eğitim faaliyetleri ve eğitim teftişine, ders kitaplarına, eğitimde iletişim ve ikna edici iletişim alanlarında çalışacak araştırmacılara yönelik önerilerde bulunulmaktadır. 4.2.1. Öğretmenlere Yönelik Öneriler Eğitim öğretim faaliyetlerinin temelini öğretmenler oluşturmaktadır. Öğrencileri eğitim ve öğretim programlarının belirlediği hedeflere ulaştırmada en önemli ve aktif görev öğretmenlere düşmektedir. Öğretmenler bu görevi yerine getirirken öğrencilerle sürekli olarak bir etkileşim içindedirler. Bu etkileşimde öğretmenlerin daha etkili olabilmesi, iletişim becerilerini uygulamadaki başarılarına bağlıdır. Bir etkili iletişim becerisi olarak kabul edilen ikna, bugün işi insanlarla iletişime dayanan pek çok alanda uygulanmakta ve bilgi, düşünce, inanç, değer, tutum ve davranış değiştirmede başarılı olmaktadır. Meslekleri gereği kişiler arası iletişimi en sık kullanan gruplardan olan öğretmenlerin de iknayı okuldaki ilişkilerinde kullanması beklenmektedir. Kişilere davranış kazandırmanın en etkili yollarından biri olan ikna, öğretmenlerin de bu amaçlarına hizmet edecek niteliktedir. 204 Öğretmenler, ikna etmeyi propaganda, manipülasyon gibi olumsuz çağrışım yapan diğer etkileme unsurları çerçevesinde ele almamalıdır. Çünkü ikna, karşılıklı yarara, uzlaşmaya ve iyiye doğru yönelmeyi amaçlamaktadır. Araştırmada öğretmenler, ikna beceri ve tekniklerinin çoğunu uyguladıkları yönünde görüş bildirmişlerdir. Ancak öğrenci görüşleri ve bazı araştırmalardaki gözlem sonuçları aynı doğrultuda değildir. Bu durum, öğretmenlerin belirtilen davranış ve teknikleri bildiklerini, bu davranış ve tekniklerin yararına inandıklarını ancak bunları, öğrenci seviyesine ve beklentisine uygun olarak yansıtamadıklarını göstermektedir. Bu sonuçtan hareketle öğretmenlerin ikna beceri ve tekniklerini öğrenci seviyesi, ilgisi ve beklentisine hitap edecek şekilde kullanması gerekir. Öğretmenlerden bu yönde bir tutum ve davranış içine girmeleri beklenmektedir. Öğretmenler, etkili iletişim becerileri ve ikna tekniklerini bilmek ve daha iyi uygulayabilmek amacıyla kendilerini yetiştirebilirler. Bunun için ikna, etkili iletişim, öğretmen öğrenci iletişimi gibi alanlardaki kaynaklardan yararlanabilirler. Öğretmenlerin özellikle konuşma becerisini geliştirici faaliyetlerden yararlanmaları gerekmektedir. Çünkü ikna edici iletişim eğitim ortamında daha çok bu beceriye bağlıdır. Konuşma becerisinin etkin kullanımı bir diğer sözlü iletişim becerisi olan dinlemeye bağlıdır. İkna edici iletişimde dinleme hem konuşan hem de alıcı açısından önemlidir. Öğretmenlerin; geri bildirim alma, öğrenci görüşlerine önem verme, öğrenciyi sürece dahil etme, onlara değer verildiğini gösterme gibi önemli ikna edici unsurlar açısından dinleme becerisini sınıfta etkin olarak kullanmaları gerekmektedir. Hem konuşma hem de dinlemede etkili olan bir diğer anlatım aracı da sözsüz iletişim unsurlarıdır. Öğretmenlerin, kendilerini ifade etmede ve öğrenci ifadelerini anlamada beden dilini çok iyi bilmeleri ve uygulamaları gerekmektedir. İkna edici iletişim konuşma, dinleme ve beden dili aracılığıyla bazı teknikleri uygulamaya dayanmaktadır. Öğretmenlerin okul ortamında öğrencilerini ikna edecek 205 teknikleri bilmeleri ve bunları hem ders dışında hem de bir ders sürecindeki iletişimlerinde etkili bir şekilde kullanmaları gerekmektedir. Bu, istenilen hedeflere ulaşmalarında onlara kolaylık sağlayacaktır. Öğretmenlerin okulda baskı ve zorlamaya dayanmayan bir otorite kurmaları onlara duyulan güvene bağlıdır. İkna edici iletişimin en gerekli unsurları arasında güven vardır. Öğretmenlerin, öğrencilerin kendilerine güven duymalarını sağlayacak bir tutum ve davranış içinde olmaları gerekmektedir. Karşıdaki kişiyi ikna etmeyi kolaylaştıran etkenlerden biri onunla ilgili ön bilgilere sahip olmaktır. Bu, eğitimin temel ilkelerinden de biridir. Öğretmenlerin, öğrencilerini kişilik, öğrenme şekilleri, ilgi-bilgi ve beceri düzeyleri açısından tanımaya yönelik faaliyetler yapması gerekmektedir. İknanın ve eğitimin en son hedefi, öğrencileri bir davranışı sergilemeleri yönünde harekete geçirmektir. Öğretmenlerin, öğrencilere verdikleri bilgi ve becerileri onların istekli olarak davranışa dönüştürmelerine yönelik çaba içinde olmaları gerekmektedir. Öğretmenlerin bütün bunları öğrencilerle ilişkilerinde kullanabilmeleri, bu alanlardaki bilgi ve becerilerini geliştirmelerine bağlıdır. Bu sebeple öğretmenlerin iknayı eğitimde kullanma ve ikna edici iletişim hususunda daha çok bilgi ve beceri kazanma faaliyetleri içinde olmaları gerekir. 4.2.2. Öğretmen Yetiştirmeye Yönelik Öneriler Teknoloji ve iletişim çağı olarak adlandırılan günümüzde çok hızlı gelişmeler olmaktadır. Bu gelişmelere paralel olarak istekler ve sunulan hizmetler de artmaktadır. Bireyin topluma ve gelişmelere ayak uydurmasında en önemli görev eğitim sistemine düşmektedir. Eğitim sisteminin lokomotifi ise öğretmenlerdir. Bu yönüyle öğretmenlerin çağın gerektirdiği bilgi ve tecrübeyle donatılmış olması gerekmektedir. 206 Nesil farklılıklarının, iletişim çağının ve günümüz kültürünün etkisi altında öğretmen öğrenci iletişiminde problemler ortaya çıkmaktadır. Bu durum, eğitim öğretim faaliyetlerinin kalitesini düşürmektedir. İletişim problemlerinin ortadan kaldırılması, çağımızın gerektirdiği eğitim ve öğretimin verilebilmesi için öğretmenlere önemli sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumlulukları yerine getirecek öğretmenlerin yetiştirilmesi ise daha da önemlidir. Öğretmen yetiştirmede genel kültür, alan bilgisi ve eğitim bilgisi olmak üzere üç temel bölüm vardır. Bu alanlarla ilgili olarak yeterli düzeyde bilgi ve beceriye sahip olduğu varsayılan öğretmenlerde bir beceri eksik kalmaktadır. Bu da iletişim becerisidir. Eğitim alanına yönelik derslerde öğretmenlere, öğrencilerle iyi iletişim kurmaları gerektiği belirtilmekte ancak bu, daha ayrıntılı ve beceriye dönüşecek bir düzeyde önemsenmemektedir. Öğretmenlerin, amaçlarına, kişiler arası iletişim becerilerindeki başarılarıyla doğru orantılı ulaşacakları öğretmen yetiştirme kurumlarının göz önünde bulundurmaları gereken bir husustur. Öğretmen adaylarının iletişim becerilerinin geliştirilmesi, ikna edici iletişim alanında eğitilmeleri, öğretmen yetiştirme alanlarından biri olarak kabul edilmelidir. 2006-2007 eğitim öğretim yılından itibaren bazı öğretmen yetiştirme programlarına üç kredilik “Etkili İletişim Becerileri” adlı bir ders konulmuştur. Bu dersin, ikna edici iletişim ve öğretmen adaylarının bunu kullanması şeklinde en az iki döneme yayılarak içeriğinin genişletilmesinin ve öğretmen yetiştiren tüm programlara konulmasının yararlı olacağı düşünülmektedir. Bu noktada görev, Yükseköğretim Kuruluna düşmektedir. Eğitim fakültelerindeki dersler ve derslerin içerikleri belirlenirken, öğretmenlerin bilgi aktarımını ve beceri kazandırma faaliyetlerini dile dayalı etkili iletişimle yapacakları göz önünde bulundurulmalıdır. 4.2.3. Hizmet İçi Eğitim Faaliyetleri ve Eğitim Teftişine Yönelik Öneriler Öğretmen yetiştirme sorumluluk ve görevi yalnızca öğretmen yetiştiren kurumlarda değildir. Öğretmen çalıştıran kurumlar da onu iş başında yetiştirme 207 hususunda bu sorumluluk ve görevleri paylaşmaktadır. Günümüzün hızlı yaşam şekli ve çağın gerektirdiği bilgi ve becerilerin öğretmene kazandırılması hizmet içi eğitim faaliyetleriyle mümkündür. Hizmet içi eğitimde öğretmenlerin iletişim becerilerinin geliştirilmesine yönelik faaliyetler ön palanda tutulmalıdır. Öğretmenlere, öğrencileriyle daha etkili iletişim kuracak ve onları ikna edecek becerilerle donatacak şekilde bir eğitim verilmelidir. Eğitim teftişinin okullarda eğitim kalitesinin artırılmasına yönelik bir işlevi vardır. Bu teftişin öğretmenlerin bazı prosedürleri yerine getirip getirmediklerini kontrolden ziyade öğretmenleri görev başında yetiştirmeye yönelik olması eğitimdeki kaliteyi daha da artıracaktır. Eğitim sistemimizde yeni yeni uygulanmaya başlanan performansa dayalı teftiş anlayışı bu yönde bir umut olarak görülmektedir. Öğretmenlerin iletişim alanındaki eksikliklerinin tespit edilmesi ve bunların giderilmesine yönelik olarak teftiş sistemine büyük görev düşmektedir. Öğretmenlerin diğer alanlardaki bilgi ve deneyimlerinin yanında iletişim becerilerindeki durumlarını tespit etmek amacıyla belirli aralıklarla bir ölçüm yapılabilir. Bu ölçümler neticesinde iletişim becerilerindeki eksikliklerin giderilmesi amacıyla hizmet içi eğitim verilebilir. 4.2.4. Ders Kitaplarına Yönelik Öneriler Eğitim sistemimizde ders araç ve gereçlerinin yeterli olmaması ve öğretmen yetiştirmedeki eksiklikler sebebiyle (Yalçın, 1996, s.23-24) öğretmenler derslerini büyük oranda ders kitabına bağlı kalarak işlemektedirler (Özbay, 2003, s.63). Uygulamadaki bu önemi gereği ders kitaplarının öğrencinin yanında öğretmene de rehberlik edecek şekilde hazırlanması gerekmektedir. Ders kitaplarının, öğretmenlerin öğrencileri yönlendirmesine yardımcı olacak şekilde düzenlenmesi, öğretmenden kaynaklanan farkların ortadan kaldırılmasına ve dolayısıyla eğitimin kalitesinin artırılmasına katkı sağlayacaktır. 208 Kitaplar, yapılandırmacı yaklaşım doğrultusunda önceki bilgileri harekete geçirecek çalışmalar içermelidir. Bu çalışmaların uygulanmasına yönelik olarak öğretmenlerin daha etkili olması için öğretmen kılavuz kitaplarında öğretmenlerin yönlendirilmesine önem verilmelidir. Kitaplarda öğrenciyi harekete geçirecek, onların ödev ve alıştırma yapmasını sağlayacak etkinliklere yer verilmelidir. Ders kitaplarının öğretmene yardımcı olma fonksiyonunun yanında bir kanal olarak mesaj aktarma işlevi de vardır. Bunun için kitapların, bilginin daha iyi algılanmasını sağlayacak ve öğrencinin ilgisini çekecek şekilde hazırlanması gerekir. Yapılacak düzenlemede ilişkilendirme, somutlaştırma, yapılandırma, tekrar gibi içeriğe yönelik unsurlar dikkate alınmalıdır. Resimleme, renk düzeni, çizim, sayfa yapısı, yazı tipi ve boyutu, kâğıt kalitesi gibi dış yapı unsurlarıyla da kitaplar, bilginin kolay bir şekilde algılanmasına ve ilgi çekmeye yönelik hazırlanmalıdır. Bu aşamada sorumluluk Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunundur. Hem ders kitabı hazırlama yönetmelikleri hem de kitap inceleme komisyonları aracılığıyla ders kitaplarının, öğretmen öğrenci iletişimine ve öğrenmeye katkıda bulunması sağlanabilir. Ancak öncelikle, bu yönetmelikleri hazırlayan ve kitap inceleme komisyonlarında yer alanların eğitilmesi uygun olacaktır. 4.2.5. Araştırmacılara Yönelik Öneriler Bu çalışmada iknanın eğitimde bir öğretim yöntemi ve iletişim şekli olarak kullanılması ana konusu üzerinde durulmuştur. İkna konusu ülkemizde daha yeni yeni gündeme geldiği için bu alanda daha pek çok araştırmaya ihtiyaç vardır. Farklı türlerdeki derslerde (Sosyal Bilgiler, Fen Bilgisi vb.) iknanın hem öğretim yöntemi hem de bu derslerdeki öğretmen öğrenci iletişiminde daha başarılı olarak kullanılmasına yönelik araştırmaların yapılması, bu alanı daha da zenginleştirecektir. 209 Öğretmenlere ikna becerileri eğitimi verilmesi konusunda yapılacak araştırmalara ihtiyaç vardır. İknada kaynak kadar alıcının özellikleri de önemli rol oynamaktadır. İknanın gerçekleşmesini sağlayan alıcı özellikleri, ikna edilebilirlik açısından öğrencilerle ilgili bir çalışma, öğretmen öğrenci iletişimine mutlaka katkı sağlayacaktır. Bu araştırmada çeşitli değişkenler açısından öğrencilerin ikna edilebilirliklerine yer verilebilir. Konuşmaya dayalı ikna beceri ve teknikleri, beden diline dayalı ikna beceri ve teknikleri, dinlemeye dayalı ikna beceri ve teknikleri, ikna teknikleri, güvenilirlik sağlamaya yönelik ikna davranışları, öğrenciyi tanımaya dayalı ikna teknikleri ve öğrenciyi harekete geçirmeye dayalı ikna tekniklerinden oluşan her bir alt bölümle ilgili nitel araştırmalar yapılabilir. Sonuç olarak belirtmek gerekir ki, ikna edici iletişim, özellikle kişiler arası iletişimde çok önemlidir ve bu önem günümüzde daha da artmaktadır. Öğrencilerinde planlı bir davranış değiştirme görevi üstlenen öğretmenlerin de iknadan yararlanması, eğitim öğretim çalışmalarının kalitesini artıracaktır. İknanın eğitimde kullanılmasına yönelik çalışmalara dünyada ve ülkemizde daha fazla önem verilmesine ihtiyaç vardır. 210 KAYNAKÇA AÇIL, M. (2002). Eğitimcinin Beden Dili. Ankara: Yakamoz Yayınevi. AKKURT, D. (2007). Sosyal Etkileşim ve İletişim Becerileri. <http://www.ak-kurt.com/bseib2.html4> (10 Ocak 2007). ALEXANDER, P. A., FİVES, H., BUEHL, M. M. and MULHERN J. (2002). Teaching as Persuasion. Teaching and Teacher Education (18), 795–813. ALTUNDEPE, Ö. (Tarihsiz). Orta Öğretim Kurumlarında Öğretmen Performansının Değerlendirilmesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. C.1, S,1. <http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi01/altundepe.htm> (29.04.2006). ALVERMANN, D. E. (2001). Teaching as Persuasion: The Worthiness of the Metaphor. Theory into Practice. 40 (4), 278-283. AMMELBURG, G. (2003). Konuşma Sanatı, Konuşma Eğitimi. Çeviren: Nurettin Yıldıran. Ankara: Doruk Yayımcılık. ANIK, C. (1997). Siyasal Motivasyon ve İkna. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Ana Bilim Dalı. ARISTOTELES. (2001). Retorik. (Beşinci Baskı). Çeviren: Mehmet H. Doğan, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. ARPACI, Ö. (1997). İmam-Hatip Liselerinde Öğrenci-Öğretmen İletişimi ve Doyum Problemleri. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı. 211 ARSLANTAŞ, Y. (1998). Sınıf Yönetiminde Öğretmen İletişim Becerilerine İlişkin Öğretmen ve Öğrenci Görüşleri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitim Yönetimi ve Denetimi Ana Bilim Dalı. ASPY, D. and F. Roebuck. (1983). Researching Person-Centered Issues in Education. Fredoom to Learn for the 80’s. Rogers, C. R. (ed.). Columbus, Ohio: Charles E. Merrill. ATAÇ, F. (2003). Öğretmenler İçin Öğrenci Psikolojisi. (Üçüncü Baskı). İstanbul: Epsilon Yayınları. BALTAŞ, Z., Baltaş A. (1994). Bedenin Dili. İstanbul: Remzi Kitabevi. BANGİR, G. (1997). Sınıf İçi İletişime İlişkin Öğretmen-Öğrenci Davranışları Görüşleri ve Önerileri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitim Programları ve Öğretim Bilim Dalı. BAŞAR, H. (2001). Sınıf Yönetimi. (Beşinci Baskı). Ankara: Pegem A Yayınları. BARUTÇUGİL, İ. (2002). Eğitim Becerilerinin Geliştirilmesi, Eğiticinin Eğitimi. İstanbul: Kariyer Yayıncılık. BAYSAL, C. (1989). Tutumlar. Sosyal Psikoloji. Tekarslan, E. ve diğ. İstanbul: Filiz Kitabevi. BIÇAKÇI, İ. (1998). İletişim ve Halkla İlişkiler. Ankara: Medicat Yayınları. BLOOM, B. S. (1976). Human Characteristics and School Learning. New York: McGraw-Hill. BROCK, T. C., OSTROM, T. M. and PETTY, R. E. Cognitive Responses in Persuasion. Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum Associates. 212 BROPHY, J. (2004). Motivating Students to Learn. Mahwah: Lawrence Erlbaum Associates. CABELLO, B. and TERRELL, R. (1995). Making Students Feel Like Family: How Teachers Create Warm and Caring Classroom Climates. Journal of Classroom Interaction. 29 (1), 17-23. CAN, B. (1991). İkna Edici İletişimde Duygu ve Mantık Kullanımı. Yayımlanmamış Doktora Tezi. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bilim Dalı. CASSON, H. N. (2001). Söz Söyleme Sanatı. Çeviren: Vedat Yılmaz. İstanbul: Kariyer Yayıncılık. CIALDINI, R. B. (2001). İnsanları Etkileme Yolları. Çeviren: Ali Dönmez. Ankara: İmge Kitabevi. CIALDINI, R. B. (2006). İknanın Psikolojisi. Çeviren: Fevzi Yalım. İstanbul: Mediacat Kitapları. CİHANGİR, Z. (2004). Kişilerarası İletişimde Dinleme Becerisi. Ankara: Nobel Yayınları. CÜCELOĞLU, D. (1993). İnsan ve Davranışı. (Dördüncü Baskı). İstanbul: Remzi Kitabevi. CÜCELOĞLU, D. (2002). İnsan İnsana. İstanbul: Remzi Kitabevi. CYNDIE, H. (2001). Persuasion and Its Role in Meeting Educational Goals. Theory into Practice. 40 (4), 268-277. DEMİRTAŞ, H. A. (2004). Temel İkna Teknikleri: Tutum Oluşturma ve Tutum Değiştirme Süreçlerindeki Etkilerinin Altında Yatan Nedenler Üzerine Bir Derleme. İletişim, Yıl: 2004, S.19, s.74-90. 213 DERYAKULU, D. (1992). Eğitim İletişimi Kavramı. Eğitim Bilimleri Dergisi. C.25, S.2. DOWNING, J. A., MORAN, M. R. and MYLES, B. S. (1991). Using Reinforcement in the Classroom. Intervention in School and Clinic. 27 (2), s.85-90. DÖKMEN, Ü. (1995). İletişim Çatışmaları ve Empati. İstanbul: Sistem Yayıncılık. ERCAN, A. R. (Tarihsiz). Öğrenmeyi Etkinleştiren, Başarıyı Yükselten Öğretmen Davranışları. (Üçüncü Baskı). Ankara: Galeri Kültür Kitap Kırtasiye. ERDEM, A. R. (1995). İkinci İş ve Eğitime Etkisi. Bilgi Çağında Eğitim. S. OcakŞubat-Mart, s.8-9. ERDOĞAN, İ (15 Mayıs 2004,). iletigiris.htm <http://media.ankara.edu.tr/∼erdogan?/ iletigiris.htm> ERGEÇ, N. (2003). Televizyon Reklamlarına Yönelik İzleyicinin Şüpheci Eğilimi ve İkna Bilgisi: İkna Bilgi Modelinin Yorumlanması. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Reklam ve Halkla İlişkiler Ana Bilim Dalı. ERGİN, A., Birol, C. (2000). Eğitimde İletişim. Ankara: Anı Yayıncılık. ERKUŞ, A. (2006). Sınıf Öğretmenleri İçin Ölçme ve Değerlendirme, Kavramlar ve Uygulamalar. (Birinci Baskı). Ankara: Ekinoks Yayınları. ERTEKİN, Y. (1980). İletişim Kaynağının Bir Takım Nitelikleri. Türkiye Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Dergisi. C. 13, S. 1, s.18. EVLİYAOĞLU, G. (1987). İletişim Psikolojisi Psikolojik İletişim. Ankara: Gazeteciler Cemiyeti Yayınları. 214 FIVE, H. and ALEXANDER, P.A. (2001). Persuasion as a Metaphor for Teaching: A Case in Point. Theory into Practice. 40 (4), 242-248. FOWLER, A. (1997). Müzakere, İkna ve Etkileme. Çeviren: Aksu Bora, Onur Cankoçak. Ankara: İlkkaynak Yayınları. GEÇER, K. (2004). Temel Eğitim İkinci Kademe Birinci Sınıf Türkçe Öğretmenlerinin Sınıf İçi Etkinliklerde Soru Sorma Stratejileri Üzerine Bir Araştırma. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Türkçe Eğitimi Ana Bilim Dalı. GENÇ, S. Z. (2005). İlköğretim 1. Kademedeki Okul-Aile İşbirliği İle İlgili Öğretmen ve Veli Görüşleri. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi. C. 3, S. 2, s.227241. GERBNER, G. (1967). Mass Media and Human Communication Theory. Human Communication Theory. F. E. X. (ed.). New York: Holt, Rinehart an Winston. GORDON, J. (1997). Organizational Behavioral. Boston: Allyn and Bacon, Inc. GORDON, T. (1998). Etkili Öğretmenlik Eğitimi (Dördüncü Baskı). Çeviren: Emel AKSAY. İstanbul: Sistem Yayıncılık. GORDON, T. (2001). Çocukta Dış Disiplin mi İç Disiplin mi? (İkinci Baskı). Çeviren: Emel AKSAY. İstanbul: Sistem Yayıncılık. GRUBAUGH, S., HOUSTON, R. (1990). Establishing a Classroom Environment That Promotes Interaction and Improved Student Behavior. The Clearing House. (63), 375-378. GÜVENLİK KUVVETLERİ DERGİSİ, (2002). Propagandanın İnsan Üzerindeki Psiko-Sosyolojik Etkileri. <http://www.mucahit.net/Dergiler/Dergi53/sayfa11.htm> 215 GÜZ. H. (1998). Reklamlarda İkna Stratejileri. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Ana Bilim Dalı. GÜZEL, A. (2003). Eğitim Fakültelerinde Türkçe Öğretmenliği Bölümünün Kuruluşu ve Hedefleri - 1. Türlük Bilimi Araştırmaları. S.13, s.7-17. HALE, R., WHITLAM P. (1997). İnsanları Etkileme Gücü. (Birinci Baskı). İngilizceden Çeviren: Tarkan Topuzoğlu. İstanbul: Epsilon Yayıncılık. HELLER, R. (1999). Rethoric and Teacher Education. Teaching and Teacher Education. 15 (7), 727-740. HICKS, C. B. and I. Place (1963). Office Management. (2. Edition). Bobton: Ally and Bacon Inc. HIMSTREET, C. W. and BATTY, M. W. (1969). Business Communication: Principles and Methods. (3. Edition). California: Wadsworth Pub. Co. HOGAN, K. (2007). Başkalarını Sizin Gibi Düşürmeye Nasıl İkna Edersiniz? İkna Etmenin Psikolojisi. (Birinci baskı). İngilizceden Çeviren: Timuçin Seyit GÜNEŞ, Emel KARANİMOĞLU. İstanbul: Yakamoz Yayınları. HOGAN, K., SPEAKMAN J. (2007). Gizli İkna Taktikleri. (Birinci baskı). İngilizceden Çeviren: Taner GEZER. İstanbul: Yakamoz Yayınları. HORN, S. (2004). Okul Hayatında Tongue Fu! Öğretmenler, Öğrenciler, Okul Yöneticileri ve Veliler İçin İletişim Rehberi. Çeviren: Gülden Şen. İstanbul: Boyner Yayınları. HORN, S. (1997). Tongue Fu (Sözlü Dövüş Sanatı). Çeviren: Zülfü Dicleli. İstanbul: BZD Yayınları. HOVLAND, C. I. (1957). Order of Presentation in Persuasion. New Haven: University of Yale Pres. 216 JAMIESON, H. (1996). İletişim ve İkna. Çeviren: Nejdet ATABEK, Banu DAĞTAŞ. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. JANIS, I. L. (1968). Persuasion. International Encyclopedia of the Social Sciences. Sills, D. L. (ed.). New York: Macmillan Companay and The Free Pres. İMRE, Ü. (2000). Sınıf Öğretmenlerinin İletişimsel Etkililikleri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitim Programları ve Öğretim Ana Bilim Dalı. KAĞITÇIBAŞI, Ç. (2005). Yeni İnsan ve İnsanlar. (10. Baskı). İstanbul: Evrim Yayınevi. KALENDER, A. (2000). Siyasal İletişim Seçmenler ve İkna Stratejileri. Konya: Çizgi Kitabevi Yayınları. KARADOĞAN, S. E. (2003). Kişiler Arası İletişim Sürecinde Güven Unsuru, Güven ve İkna Ölçeği Örneği. Yayımlanmamış Doktora Tezi. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Halkla İlişkiler Ana Bilim Dalı. KAPTAN, S. (Tarihsiz). Bilimsel Araştırma Teknikleri ve İstatistik Yöntemleri. Ankara. KAPFERER, J. N. (1978). Les Chemins de la Persuasion. Paris: Pordas. KARASAR, N. (2003). Bilimsel Araştırma Yöntemi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. KARATAY, H. (2007). İlköğretim Türkçe Öğretmeni Adaylarının Okuduğunu Anlama Becerileri Üzerine Alan Araştırması. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü. KATZ, J. (1985). Teaching Based an Knowledge of Students. Teaching as Though Student Mattered. Katz, J. (ed.). San Fransisco: Jossey-Bass Inc. 217 KIRSCHNER, J. (1994). Manipülasyon Ama Nasıl? İnsanları Etkilemenin ve Kullanmanın Sekiz Ana Kuralı. Çeviren: Aydın Arıtan. İstanbul: Arıtan Yayınevi. KEARNEY, P., PLAX, T. G. (2003). Public Speaking in a Diverse Society. <http://www.ed.psu.edu/k-12/units/persuasion/persuasion.html> (24. 02. 2003). KÖKNEL, Ö. (1997). İnsanı Anlamak. (Altıncı Baskı). İstanbul: Altın Kitaplar Yayınları. KRAUSS, R. M. and FUSSELL, S. R. (1996). Social Psychological Models of Interpersonal Communication. Social Psychology: A Handbook of Basic Principles. E. T. Higgins and A. Kruglanski (Editors.), (pp. 655-701). New York: Guilford. KÜÇÜKKURT, M. (1987). Zihin-Davranış İlişkisinde Mesaj Stratejisi. Düşünceler (Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Dergisi). Yıl: 1, S. 1, s.43. KÜÇÜKKURT, M., Can B. (1988). İletişimde Kaynak Faktörü ve İknaya Katkısı. Düşünceler (Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Dergisi). Yıl: 2, S. 2, s.33-34. LEMLECH, J. K. (1988). Classroom Management. (Second Edition). New York: Longman Inc. LOONEY, L. (2004). Understanding Teachers’ Efficacy Beliefs: The Role of Professional Community. ProQuest Information and Learning Company. UMI No: 3114755. McCROSKEY, J. C. (1977). Claaroom Consequinces of Communication Comprehension. Communication Education. (26), 27-33. MCQUAIL, D. and WIAHL, S. (1993). İletişim Modelleri. Çeviren: Mehmet Küçükkurt. Ankara: İmaj Yayınları. 218 MEHRABIAN, A. (1981). Silent Messages: Implicit Communication of Emotions and Attitudes. Belmont, Calif.: Wadsworth, 1981. MOORE, K. D. (Tarihsiz). Öğretim Becerileri. Çeviren: Nizamettin Kaya. MUALLİMOĞLU, N. (2005). Bütün Yönleriyle Hitabet. (Yedinci Baskı). İstanbul: Avcıol Basım Yayın. MULHOLLAND, J. (1994). Handbook of Persuasive Tactics. London and New York: Routledge. MURPHY, P. K. (1998). Toward a Multifaceted model of Persuasion: Exploring Textual and Learner Interactions. Unpublished Doctoral Dissertation. College Park, MD: University of Maryland, College of Education. MURPHY, P. K. (2001). Teaching as Persuasion: A New Metaphor a for a New Decade. Theory into Practice. 40 (4), 258-267. NEWSAM, D., ALLEN, S., TURK, J. (1989). The Realities of Public Relation (4. Edt.). California: Warsworth Publishing Belmant Company. NIMMO, D. (1970). The Political Persuaders. New Jersey: Prentice-Hall. NIRENBERG, J. S. (1994). İkna Etme Sanatı. Çeviren: Cavidan Seyitcemaloğlu. İstanbul: Say Yayınları. OSKAY, Ü. (1994). İletişimin ABC’si. Ankara: Simavi Yayınları. ÖNER, M. (1999). İlköğretim Okulları 1. Kademe Öğretmenlerinin Sınıfta İletişimi Sağlama Etkinlikleri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Teknoloji Eğitimi Ana Bilim Dalı. ÖZBAY, M. (2003). Türkçe Öğretiminde Hedef-Araç İlişkisinin Ders Kitabı Örneğinde Değerlendirilmesi. Türklük Bilimi Araştırmaları. S.13, s.59-70. 219 ÖZBAY, M. (2005). Bir Dil Becerisi Olarak Dinleme Eğitimi. Ankara: Akçağ Yayınları. ÖZÇINAR, Z. (2003). Öğretmen-Öğrenci-Veli İletişimsel Yeterlilikleri ve Öğrenci Başarısıyla Olan İlişkisi. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eğitim Programları ve Öğretim Ana Bilim Dalı. ÖZEN, Y. (2001). Yaşamı ve Bilgiyi Değerli Kılma Adına İlköğretimde İletişim. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. ÖZER, A. K. (1995). İletişimsizlik Becerisi. İstanbul: Varlık Yayınları. PAKSOY, M., Acar, A. C. (2000). İletişim ve İletişim Modelleri. Örgütsel İletişim. Özalp, İ. (ed.). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi, Açıköğretim Fakültesi Yayınları. PETTY, R. E., OSTROM, T. N. and BROCK , T. C. (1981). Cognitive Responses in Persuasion. Hillsdale, NJ: Erlbaum. PETTY, R. E. and CACIOPPO, J. T. (1986). The Eleboration Likelihood Model of Persuasion. Advances in Experimental Social Psychology. L. Berkowitz (ed) 19, p. 125-205. New York: Academic Press. RAYMOND, S. R. (Tarihsiz). Understanding Persuasion Foundations and Practice. New Jersey: Prentice-Hall. REINSMITH, W. A. (1994). Archetypal Forms in Teaching. College Teaching. 42 (4), 134-145. ROCHA, R. (01.12. 2003). 15 Ways to Influence and Persuade Anyone. <http://www.askmen.com/moneysuccessful_100/104_succes.html> 2003). (01.12. 220 SEILER, W. J., GARRISON J. B. and BOOKER, R. K. (1978). Communication Apprehension. Student Assistance Outside the Classroom and Academic Achievement: Some Practical Implications for the Classroom Teacher. Lincoln, NE: University of Nebraska. SENEMOĞLU, N. (1987). Sınıf İçi Öğretmen davranışları Üzerine Bir Araştırma. Eğitim ve Bilim. S.11, s.50-57. SENEMOĞLU, N. (1997). Gelişim Öğrenme ve Öğretim Kuramdan Uygulamaya. Ankara: Gazi Kitabevi. SINATRA, G. M. and C. M. Kardash (2004). Teacher Candidates’ Epistemological Beliefs, Dispositions, and Views on Teaching as Persuasion. Contemporary Educational Psychology. 29 (4), 483-498. SMITH, R. L. (1971). Theroies and Models of Communication Proceses. Speech Communication Behavior. Barker, L. L. and Kibler, R. J. (ed.). New Jersey: Prentice-Hall, Inc. SMITH, J. M. (1982). Persuasion and Human Action. Belmont-California: A Division of Wadsworth Inc. SOLSO, R. L., MACLIN, M. K. ve MACLIN O. H. (2007). Bilişsel Psikoloji. Çeviren: Ayşe Ayçiçeği-Dinn. İstanbul: Kitabevi. ŞAHİN, M. P. (2000). Genel Lise Yöneticilerinin Yönetici-Öğrenci İletişimini Etkileme Girişimleri. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitim Yönetimi ve Planlaması Ana Bilim Dalı. TAVŞANCIL, E. (2002). Tutumların Ölçülmesi ve SPSS İle Veri Analizi. Ankara: Nobel Yayınları. TDK (2005). Türkçe Sözlük. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. 221 TEKİN, H. (1991). Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme. (Onaltıncı Baskı). Ankara: Yargı Yayınevi. TEKİNDAL, S. (2007). Yeni İlköğretim Programına Göre Öğretmen Davranışları. Öğretmen Dünyası. Yıl: 28, S. 326, s.5-7. TELLİOĞLU, C. (2002). Güzel Konuşma Pratiği. İstanbul: Timaş Yayınları. TOMPKİNS, G. E. (1998). Language Arts -Content and Teaching Strategies-. Ohio: Prentice-Hall. TUNCAY, H. (Tarihsiz). Konuşmak Yürek İster; Dil, İletişim ve Duygusal Zekâ. Ankara: Hacettepe-Taş Yayınları. TUTAR, H., Yılmaz, M. K. (2003). Genel İletişim. (Üçüncü Baskı). Ankara: Nobel Yayınları. TÜRKKAN, R. O. (2000). İkna ve Uzlaşma Sanatı. (Üçüncü Baskı). İstanbul: Hayat Yayıncılık. UÇAK ŞİMŞEK, E. (1995). Öğretmen ve Öğrencilerin Empatik Tepkileri ile Öğrencilerin Kendilerine Verilmesini İstedikleri Empatik Tepkilerin Karşılaştırılması. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitimde Psikolojik Hizmetler Ana Bilim Dalı. USAL, A., Kuşluvan, Z. (1999). Davranış Bilimleri. İzmir: Barış Yayınları. USLUATA, A. (Tarihsiz). İletişim. İstanbul: (Yeni Yüzyıl Kitaplığı) İletişim Yayınları. WHIRTER, M. J., Voltan Acar, N. (2000). Ergen ve Çocukla İletişim. Ankara: USA Yayıncılık. YALÇIN, A. (1996). Türkçe Ders Kitaplarının Planlanması ve Yazılması. Türk Yurdu. S.107, s.24-27. 222 YALÇIN, A. (2006). Türkçe Öğretim Yöntemleri, Yeni Yaklaşımlar. (İkinci Baskı). Ankara: Akçağ Yayınları. YAŞLI, A. (2001). Öğrenmede Empatik Dinleme ve Öğrenme Güdülenmesine Etkisi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ege Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitim Programları ve Öğretim Ana Bilim Dalı. YATKIN, A. (2003). Halkla İlişkiler ve İletişim. Ankara: Nobel Yayınları. YEŞİLMEN, N. (1983). Sınıf İçi Sözlü Öğretimin Etkileşim Analizi Yöntemiyle Değerlendirilmesi. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ankara Üniversitesi. Eğitim Bilimleri Enstitüsü. YILDIZ, B. (2006). Nutuk’un Fikri ve Edebî Açıdan İncelenmesi. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı. YÖK (Yüksek Öğretim Kurulu). (1998). Eğitim Fakültesi Öğretmen Yetiştirme Lisans Programları Kitapçığı. Ankara: YÖK Yayınları. YÜKSEL, A. H. (1989). İletişimin Toplumsal Boyutu Olarak Kitle İletişimi. İletişim Bilimleri Dergisi (Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Dergisi). S.6, s.10-15 YÜKSEL, A. H. (1994). İkna Edici İletişim. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. YÜKSEL, A. H. (2003). İkna Kavramı ve İkna Edici İletişim. Meslek Yüksek Okulları İçin Genel İletişim. Demirsoy, U. (ed.). Ankara: PegemA Yay. <http://www.rehberlikservisi.com/read.asp> (14.09.2004). 223 EKLER Ek-1: ÖĞRETMENİN ÖĞRENCİSİNİ İKNA ETMESİ∗ Durum: Öğretmen, öğrencisinin derslerine ve ev ödevlerine daha fazla çalışmasını ister. Çocuk derste hiç soru sormaz. Tartışmalara kendiliğinden katılmaz ve öğrendiğini nasıl değerlendireceği üzerine düşünmez. Öğretmen konuşma başlangıcını doğru seçiyor. Öğretmen: Robert, çalışmaktan zevk almayı, daha fazla öğrenmeyi, daha iyi not almak için öğrendiklerinin güncel yaşantını nasıl etkilediğini düşünürsen iyi olur. Kitaplardan kopya çekme yerine, öğrendiğin şeyin kendi yaşamındaki geçerliliğini söylemelisin. Tasarlama yeteneğini biraz etkin duruma getirerek, derslerden daha fazla hoşlanma, daha iyi öğrenme ve daha iyi not almaya ne dersin? Durum: Öğretmen ilk önce son yarardan başladı. Doğrudan yarar, son yarar ve önerilen eylem arasındaki bağlantı açık olduğundan, anlatılmak zorunda değil. Öğrenci: Bunu yaptığımı sanıyorum Hocam. Yeni ödevime -kan üzerine- yalnızca orta verdiğinizi anlayamıyorum. Yazım birçok bilgiyi içermekteydi. Durum: Öğretmen, öğrencinin karşıt düşüncesini açığa çıkarmak ve bunu ona göstermek için, itirazı ele almak zorundadır. Öğretmen: Ödevinin epey bilgi içerdiği doğru. Ancak bu konunun senin yaşamınla ilgili ne gibi bir bağlantısı olduğu üzerinde yeterince düşündün mü? Sanki çoğu bilgiler ansiklopediden alınmış gibiydi. Durum: Öğretmen ilk önce doğru ön koşulu onayladı sonra ne kadar sorusuna eş soru sordu ve sorusunu gerekçelendirdi. Öğrenci: Evet, yazarken konuyu ilginç bulduğumdan üzerinde düşündüm. Belki bazılarını kitaptan çektim, ancak kitap benim yaptığımdan çok daha iyi açıklıyor. ∗ Kaynak: NIRENBERG, J. S. (1994). İkna Etme Sanatı. Çeviren: Cavidan Seyitcemaloğlu. İstanbul: Say Yayınları. 224 Durum: Öğretmen, öğrenci hâlâ farklı düşündüğünden bunun koşullarını ortaya koymaya çalışmalıdır. Öğretmen: Ansiklopedi daha iyi açıklayabilir. Ancak sana göre, benim için ne daha önemli: ne kadar iyi açıklanmış olması mı yoksa senin bundan ne kadar öğrendiğin mi? Belki seninle neden konuştuğumu iyi anlamıyorsun. Durum: Öğrencinin anlatımındaki gerçeklik payının onaylanmasından sonra öğretmen, karşılaştırma gerektiren nicelleştirici soru soruyor. Öğrenci: Kuşkusuz bu konudan ne öğrendiğim sizin için daha da önemlidir. Ancak neyi daha farklı yapabilirdim? Bana bir örnek verebilir misiniz? Durum: Bu soru öğretmen için bilgi iletmenin işaretidir. Öğretmen: Evet, kanın besin maddelerini ve oksijeni bedenin her organına, bunların yaşama ve işleyebilmeleri için taşımasını açıklamışsın. Sonra yoğun kan kaybının durdurulmasının neden önemli olduğuna ilişkin kendi düşüncelerini anlatabilirdin. Eğer beyin, kalp ya da herhangi bir organ yeterli kanla beslenmezse sanki soluk almak için yeterince oksijen yokmuş gibi olurdu. Bilgiler üzerine kendi düşüncelerini üretirsen, bunlardan daha fazla öğrenebileceğini düşünebiliyor musun? Durum: Öğretmen ilk önce doğrudan yanıt verdi, sonra bunu açıkladı ve daha sonra tepki almak için soru sordu. Öğrenci: Evet, anlıyorum. Bu, konuyu daha ilginç yapardı. Ancak çok fazla zaman alırdı. Durum: Karşı taraf itirazını “çok fazla” ya da “çok az” kavramlarına dayandırdığında onu nicelleştirmeye çağırınız. Öğretmen: Daha fazla zaman alacağı doğrudur. Bu yazı için ne kadar ek zamana gerek duyardın? Belki gerekli olduğundan daha fazla sanıyorsun. Durum: Öğretmen gerçeklik payını onaylamasından sonra öğrenciyi bir sorunun yardımıyla nicelleştirmeye çağırır. 225 Öğrenci: Bilmiyorum. Belki bir saat. Durum: Öğrenci hâlâ itirazında ısrar ettiğinden öğretmen düşüncelerini ortaya koymaya çalışmalıdır. Öğretmen: Yani bir saatine mal olurdu. Peki, ödevini gerek senin için gerekse de sınıf için daha ilginç yapmak, daha iyi not almak bu çabaya değmez mi? Durum: Öğretmen onaydan sonra karşılılaştırma gerektiren nicelleştirici bir soru soruyor. Öğrenci: Evet, değerdi. Ancak ben birkaç düşüncemi, örneğin kanamanın durması için nasıl pıhtılaştığını anlattım. Ve sonra çok büyük olmayan bir kesik yarasına kan pıhtılaşıncaya veya kanama duruncaya kadar mendil basılabileceğini yazdım. Ya da küçük bir kesik yarasını, kan kendiliğinden kesilinceye dek, akıtılmasında sakınca olmadığını yazdım. Durum: Öğrencinin itirazı şimdi istenileni yaptığına dayanmaktadır. Öğretmen: Doğru, kan pıhtılaşması ile güncel yaşantın arasındaki bağlantıyı kurdun. Ancak bütün bir metni ilginç yapmak ve bilgini önemli ölçüde genişletmek için bir örneğin yeterli olduğunu mu düşünüyorsun? Durum: Öğretmen gerçeklik payının onayından sonra nicelleştiren bir soru sordu ve bunu gerekçelendirdi. Öğrenci: Büyük bir olasılıkla hayır, ancak ben de işimi bitirmek istiyorum. Bir metin için sınırlı bir zaman harcayabilirim. Örneğin top oynamak, televizyon izlemek ya da okumak gibi yapmak istediğim başka şeyler de var. Durum: Öğretmen şimdi öğrencinin sabırsızlığına anlayış göstermeli, ancak öğrenci sabırsız olduğunda iyi ödev hazırlayamayacağı ön koşulunu incelemelidir. Öğretmen: Sabırsız olmanı ve başka bir şey yapmak istemeni anlayabilirim. Ancak yalnızca sabırsızlanıyorsun diye iyi ödev yapamayacağını nerden biliyorsun? 226 Durum: Öğretmen ilk önce doğru koşulu onaylar, yanlış koşula kaynak olan çıkarımını sorar ve soruyu gerekçelendirir. Öğrenci: Evet, kuşkusuz kendimi zorlayabilirim ancak bu durum pek hoşuma gitmeyecektir. Durum: Öğrenci yeni bir itirazda bulunuyor. Çıkarları şunlardır: Yapabilir ancak fazla hoşuna gitmeyecektir; bir şey fazla hoşuna gitmezse, gösterilen çabaya değmez; bunun için yapmamalıdır. Öğretmen şimdi her şeyin neden hoşa gitmek zorunda olduğunu sorabilir ya da varsayımsal bir soruyla yeni bir ön koşul ortaya sürebilir. Öğretmen sonuncuyu seçer. Öğretmen: İnsan, kendini bir şeyi yapmaya zorladığında bundan fazla hoşlanmaz. Ancak bundan senin hoşuna gidecek bir oyun yapmaya ne dersin? Düşüncelerini güncel yaşantına ne kadar iyi yansıtırsan, çalışmaların o kadar iyi olacaktır. Durum: Öğretmen ilk önce öğrencisinin anlatımındaki gerçeklik payını onayladı, sonra varsayımsal sorunun yardımıyla onu düşüncelerini ortaya koymaya çağırdı. Öğrenci: Bu iyi düşünce. Bunu öteki çalışmamda deneyeceğim. Durum: Öğretmen ilk önce onaylamış ve yeni bir konuya girmiştir. Giriş, bir konuşma başlangıcıyla aynı yapıdadır. Öğretmen: İyi, sonucu merakla bekleyeceğim. Şimdi seninle bir başka konu üzerinde konuşmak istiyorum. Derste ben seni kaldırıncaya dek bekleme. Bunun yerine düşüncelerini sık sık dışa vurmayı denesen dersten daha çok hoşlanır ve daha iyi not alırsın. Durum: Öğretmen yeni bir konuya, eylem önerisini, son yararı ve öğrencinin bunu nasıl elde edeceğini açıkladı. Öğrenci: Söyleyeceklerimle birisinin ilgileneceğini sanmıyorum. Durum: Öğretmen öğrencinin duygusuna anlayış gösterir. Öğretmen Evet, insan yapıcı bir şey söylemediğini düşündüğünde söz alması ve konuşması kolay olmuyor. 227 Öğrenci: Bazen söz almak ve bir şey söylemek istiyorum. Ancak aniden herkesin aynı şeyi bildiği için söylemek istediğimin bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Durum: Öğrencinin duygusu dindi. Öğretmen şimdi, "herkes benim söylemek isteğimi zaten biliyor ve kimse beni dinlemek istemiyor", gibi kuşkulu itirazı ayrıntılı ele almalıdır. Öğretmen: Bazı öğrencilerin senin söylemek istediğin şeyi bilmeleri doğaldır. Ancak bunları bilen insanların da seni dinlemek istemediklerini nerden biliyorsun ki? Belki senin bilgilerini nasıl ifade ettiğini duymak istiyorlardır. Durum: Öğretmen gerçeklik payını onayladı, ikinci ön koşulu sorguladı ve sorusunu gerekçelendirdi. Öğrenci: Anlattıklarım onların bildikleri ile aynı oluyor. Bunu kim dinlemek ister ki? Durum: Öğretmen bu itirazı ele almalıdır. İlk önce soracağı sorunun nedenini söyler. Sonra öğrenciyi, kendisini dinleyicinin yerine koymasını sağlayarak olayları doğru görmesine yardımcı olur. Öğretmen: Tüm bu sorunu bir başka bakış açısıyla görmen sana yardımcı olabilir. Bunun kolay olması için sana bir kaç soru sormak istiyorum. Bir öğrencinin senin düşündüğün şeyi söylediğini hiç yaşadın mı? Öğrenci: Evet, bazen bir şey düşünüyorum ve birisi de aynı şeyi söylüyor. Öğretmen: Peki, aynı şeyi düşündüğün için bu söylenenler sana ilginç gelmiyor mu? Öğrenci: Hayır, aksine ilginç buldum. Bir başkası da aynı şeyi düşündüğünden dolayı düşündüğümün doğru olduğu duygusuna kapıldım. Öğretmen: Peki, seninle aynı şeyi düşünen bir dinleyici, senin söylediklerini neden ilginç bulmasın, düşüncelerini onayladığı duygusuna kapılmasın? Durum: Rollerin değiştirilmesi karşı tarafın durumu daha iyi görmesini sağlar. Duygularını etkilenmeden değerlendirebilmesi için, var olan durumla kendisi arasında 228 uzaklık kurmasını sağlar. Öğrenci: Olaya hiç böyle bakmadım. Belki de o kişiye bana verdiği duygunun aynısını verebilir. Evet belki gerçekten böyle olabilir, ancak bunu kesin söyleyemem. Belki arkadaşlarım söylediklerimin gereksiz olduğunu düşünerek gülebilirler. Durum: Öğretmen bu itirazı ele almalıdır. Öğretmen: Haklısın, birçok insan kendisine gülünmesinden hoşlanmaz. Peki bir öğrencinin arkadaşına gülmesi ne kadar sıklıkla oluyor? Bu pek sık olmuyorsa bundan korkmak da gerekmez. Durum: Gerçeklik payının onayından sonra nicelleştiren bir soru soruyor ve bunu gerekçelendiriyor. Öğrenci: Bazen oluyor. Hans, geçen hafta kunduzların yaptığı bentlerin elektrik kazanmada kullanılabileceğini söylediğinde herkesi güldürdü. Durum: Öğretmen, öğrencisinin düşüncelerini açıklamaya çağırmalıdır. Öğretmen: Evet, hatırlıyorum. Öğrenci: Hayır, böyle bir şeyi asla söyleyemem. Ben de söylediğini aptalca buldum ve güldüm. Durum Öğrenci şimdi daha açık olmasına rağmen kendisine gülüneceğinden korkmaktadır. Öğretmen bunun için onun düşüncelerini öğrenmelidir. Öğretmen: Senin bu tür bir fikir söyleyeceğine ben de inanmıyorum. Bir başkasının söylediğini senin de düşündüğün ne kadar sıklıkla oldu? Dersin ilginç geçmesine katkıda bulunacağına, senin de buna inanmana yardımcı olmaya çalışıyorum. Durum: Öğretmen konuyu nicelleştiren bir soru sordu ve bunu gerekçelendirdi. Öğrenci: Çok sık. Bazen söylenen fikri kendimin söylemiş olmasını isterdim. Durum: Bu ileri bir adım, ancak öğrenci hala kendisine gülünecek diye korkmasına gerek olmadığı düşüncesinde değil. Öğretmen bu noktayı ele almayı sürdürmelidir. 229 Öğretmen: Bazen birisi benim düşündüğüm şeyi söylediğinde aynı duyguya kapılıyorum. Ancak neyin aptalca, neyin dile getirilmesi gerektiğini ayırt edebiliyorsun. Ayrıca sınıf arkadaşlarını ilgilendirebilecek bir dizi düşüncen olmalı. Neden bunları onlarla paylaşmaktan kaçınıyorsun? Durum: Öğretmen onaydan sonra neden sorusunu açıklıyor. Öğrenci: Bilmiyorum. Belki farklı davranmalıyım, belki ben de bunu istemiyorum. Durum: Öğrenci kendi yaptıklarından kuşkulanmaya başlıyor. Ancak bilgileri almak için yeterince açık değil. “Bu duruma getirmek istemiyorum.” sözcükleri hala direndiğini gösteriyor. Öğretmen: Riske girmemek duygusunu biliyorum, ancak hiçbir şey söylemediğinde ötekilerinin senin söyleyecek ilginç bir düşüncen olmadığını sanırlar. Böylece konu hakkında bilgin olmadığını düşünmelerine neden olursun. Bir şey söylesen de söylemesen de seni bir yere koyuyorlar. Öğrenci: Bunu hiç düşünmemiştim. Kuşkusuz bir şey söylemezsem benim aptal olduğumu düşünebilirler. Ancak bir şey söylediğimde bana güleceklerinden hâlâ korkuyorum. Ne yapmalıyım? Durum: Bu soru bilgi iletmenin işaretidir. Öğretmen: İki olanağın var: İlginç şeyleri söylemeye karar verirsen herkes ne kadar bilgili olduğunu görebilir; böylece ders daha fazla hoşuna gider ve daha iyi notlar alırsın. Tüm bu avantajlar için yalnızca ara sıra birisinin sana güleceği gibi küçük bir riske girmen yeterlidir. Ya da senin söyleyecek hiçbir şeyin olmadığına inanırlar. Önündeki seçim bu değil mi? Öğrenci: Bu biçimde bakıldığında karar açıktır. Bu günden başlayarak düşüncelerimi başkalarıyla paylaşacağım. Daha sık bir şeyler söyleyeceğim. Öğretmen: Çok iyi ve seni dinleyeceğim. Ayrıca susmanın bir başka nedeni daha olduğunu düşünüyorum. Belki kendi düşüncelerine olan güvensizliğin bunlara neden oluyor. Belki yalnızca bunun için ansiklopediler ve öteki kitaplardan kopya ediyorsun. Gülünecek korkusu, ödevinde, kendi düşüncelerini anlatmanda etkili değil mi? 230 Durum: Öğrenci ve öğretmen aynı fikirde olduklarından, öğretmen bilgi iletmeyi sürdürebilir ve öğrencisini tepki vermeye çağırabilir. Öğrenci: Yani, kendi düşüncelerimi iyi bulmadığımı mı söylemek istiyorsunuz? Öğretmen: Evet, bunu kastediyorum. Ayrıca okul dışında da düşüncelerini fazla dile getirmediğini sanıyorum. Doğru değil mi? Durum: Öğretmen onayını dile getiriyor, bir bilgi daha iletiyor. Öğrenci: Evet olabilir. Genelde dinliyorum. Herkes çok sakin olduğumu söylüyor. Durum: Her iki taraf yeniden aynı fikirde olduğundan öğretmen anlatmayı sürdürebilir. Öğretmen: İyi düşüncelerin olduğuna yalnızca kendini ikna etmelisin. Bunun için “Ben bundan eminim.” diyebilmelisin. Bir tartışma sırasında düşüncelerini gözden geçirmeli ve ötekilerinin söyledikleriyle karşılaştırmalısın. Sonra da kendi düşüncelerinin ötekilerininki kadar ilginç ve iyi olup olmadığına karar vermelisin. Bunu onayladığında düşüncelerini ifade etmelisin. Bundan daha fazla zevk alacağını ayrıca da ötekilerinin gözünde daha değer kazanacağını sanıyorum. Bu denemenin, senin özgür konuşmana yardım edip dersten daha fazla hoşlanacağını düşünebiliyor musun? Öğrenci: Garip, hiç bunu düşünmemiştim. Kulağa hoş geliyor ve kesin deneyeceğim. Belki bu benim suskunluğumu kaldıracaktır. Öğretmen: Güzel, düşüncelerini merak ediyorum. 231 Ek-2: ANKETİN UYGULANDIĞI OKULLAR ALTINDAĞ ETİMESGUT Gülpınar İlköğretim Okulu Emirler İlköğretim Okulu Evliya Çelebi İ.Ö.O. Etimesgut İlköğretim Okulu İrfan Baştuğ İ.Ö.O. Nasreddin Hoca İ.Ö.O. Yeni Turan İ.Ö.O. Şeyh Şamil İ.Ö.O. Atam İlköğretim Okulu Bahar İlköğretim Okulu Cebeci İlköğretim Okulu SİNCAN ÇANKAYA 100. Yıl İlköğretim Okulu Alpaslan İlköğretim Okulu Gazneliler İlköğretim Okulu Anıttepe İlköğretim Okulu M. Fevzi Çakmak İ.Ö.O. Bahçelievler İ.Ö.O. Mehmet Akif Ersoy İ.Ö.O. Gülen M. Pakoğlu İ.Ö.O. Taylan Araslı İ.Ö.O. Kurtuluş İlköğretim Okulu YENİMAHALLE Mimar Kemal İ.Ö.O. Abdi İpekçi İ.Ö.O. Seyranbağları İ.Ö.O. Harzemşahlar İ.Ö.O. KEÇİÖREN İsmail Erez İ.Ö.O. 29 Ekim İ.Ö.O. Mehmet Emin Yurdakul İ.Ö.O. Çizmeci İlköğretim Okulu Mimar Sinan İÖO Hüseyin Güllüoğlu İ.Ö.O. Orhan Cemal Fersoy İ.Ö.O. Mehmet Akif İ.Ö.O. Atakent İ.Ö.O. Melek Özen İ.Ö.O. Kalaba İ.Ö.O. MAMAK 29 Ekim İlköğretim Okulu Abidinpaşa İ.Ö.O. Demirlibahçe İ.Ö.O. Metehan İ.Ö.O. Esentepe İlköğretim Okulu Şehitlik İlköğretim Okulu Yahya Kemal İ.Ö.O. 232 Ek-3: ÖĞRETMEN ANKETİ Değerli Meslektaşım, Elinizdeki anket, öğretmenlerin etkili öğretim için konuşma ve dinleme becerileri aracılığıyla kullandıkları yolların araştırılması amacıyla hazırlanmıştır. Vereceğiniz bilgi ve cevaplar sadece bilimsel verilere ulaşmak için kullanılacaktır. İsminizi belirtmenize gerek yoktur. Geçerli ve güvenilir veriler elde etmemiz için soruların tümünü içtenlikle okuyup cevaplamanızı bekliyoruz. Göstermiş olduğunuz sabır, ilgi ve araştırmaya yaptığınız katkıdan dolayı teşekkür ederiz. Kemalettin DENİZ KİŞİSEL BİLGİ FORMU (Lütfen her maddede size uygun olan seçeneğin yanındaki parantez işaretinin içine X işareti koyunuz.) 1. Cinsiyetiniz: 1.( ) Bayan 2.( ) Erkek 2. Öğretmenlik mesleğindeki hizmet yılınız: 1.( ) 1-5 yıl 2.( ) 6-10 yıl 3.( ) 11-15 yıl 4.( ) 16-20 5.( ) 21 yıl ve daha fazla 3. Mezun Olduğunuz Okul/Fakülte: 1.( ) Eğitim Enstitüsü veya Eğitim Yüksek Okulu 2.( ) Eğitim Fakültesi 3.( ) Fen-Edebiyat Fakültesi 4.( ) Dört yıllık diğer fakülteler 4. Mezun olduktan sonra, mesleğinizle ilgili tamamladığınız veya devam etmekte olduğunuz bir eğitim programı var mı? 1.( ) Evet (Lisans tamamlama, yüksek lisans, doktora) 2.( ) Hayır 5. Evinize giren aylık toplam gelir miktarı: 1.( ) 1000 YTL’den az 4.( ) 2001-3000 YTL 2.( ) 1001-1500 YTL 5.( ) 3001 YTL ve üzeri 3.( ) 1501-2000 YTL 6.( ) Diğer (Lütfen yazınız.):…………….. 6. Medenî durumunuz: 1.( ) Evli 2.( ) Bekâr 3.( ) Boşanmış-Dul 7. Çocuk sayısı: (Lütfen varsa yazınız.):…………… 233 8. Aile bütçenize katkı sağlamak amacıyla bir ek iş yapıyor musunuz? 1.( ) Evet (Eğitimle ilgili bir iş) 2.( ) Evet (Eğitim dışında -ticaret vb.- bir iş) 3.( ) Hayır 9. Bu dönem haftalık ders yükünüz kaç saattir? 1.( ) 1-18 saat 2.( ) 19-25 saat 3.( ) 26-30 saat 10. Sınıflarınızda ortalama kaç öğrenci var? 1.( ) 20 ve altı 3.( ) 31-40 2.( ) 21-30 4.( ) 41 ve daha fazla 11. İletişim veya Etkili İletişim ile ilgili seminer, konferans, hizmetiçi eğitim kursu gibi bir faaliyete hiç katıldınız mı? 1.( ) Evet 2.( ) Hayır Lütfen, her soruda size uygun olan bir seçeneği işaretleyiniz. 1. Derste konuşurken aşağıda verilen cümle şekillerinden hangisini en çok kullanırsınız? A) Uzun cümleler kurarım. B) Devrik cümleler kurarım. C) Kısa ve açık cümleler kurarım. D) Olumlu yapıda cümleler kurarım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):……………………………………………………… 2. Derste kullandığınız kelimelerle ilgili aşağıda verilen durumlardan hangisiyle en çok karşılaşırsınız? A) Öğrenciler kullandığım kelimelerin anlamını sık sık bana sorar. B) Öğrenciler kullandığım kelimelerin anlamına dair soru sormaz. C) Öğrenciler, içinde anlamadıkları kelimeler olduğu için cümleyi tekrar etmemi ister. D) Öğrenciler kullandığım kelimelerin anlamlarını sık sık arkadaşlarına sorar. E) Diğer (Lütfen yazınız.):……………………………………………………… 3. Bir konu hakkında bilgi verirken aşağıda belirtilen ifade şekillerinden hangisini en çok kullanırsınız? A) Konuyu anlatırken genelleyici ifadeler kullanırım. B) Daha etkili olduğunu düşündüğüm için “Bana göre…” içerikli ifadeler kullanırım. C) “Yapıyorsunuz.” gibi ifadeler kullanarak konuyu öğrenciler üzerinden anlatırım. D) Konuyla ilgili kişisel yorumlar içeren ifadeler kullanırım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):……………………………………………………… 234 4. Derste, ses tonunu kullanmayla ilgili aşağıda verilen durumlardan hangisiyle en çok karşılaşırsınız? A) Öğrenciler yüksek sesle konuştuğumu belirtirler. B) Genellikle alçak sesle konuşurum. C) Öğrenciler sözlerimi duymakta zorlandıkları için sık sık tekrar etmemi isterler. D) Yukarıda belirtilen durumlardan herhangi biriyle karşılaşmıyorum. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………… 5. Yaptırdığınız etkinliklerle ilgili aşağıda belirtilen durumlardan hangisiyle en çok karşılaşırsınız? A) Öğrenciler etkinliği nasıl yapacaklarını sık sık arkadaşlarına danışır. B) Öğrenciler etkinliği nasıl yapacaklarını sık sık bana sorar. C) Aynı etkinlikle ilgili öğrencilerden farklı sonuçlar alırım. D) Öğrenciler yaptığım açıklamayla etkinliği gerektiği gibi yapar. E) Diğer (Lütfen yazınız.):……………………………………………………… 6. Ders anlatırken vurgu ve tonlamanın kullanılmasıyla ilgili aşağıda belirtilen durumlardan size en uygun olan hangisidir? A) Vurgu ve tonlamayı bilinçli olarak kullanmakta zorlanırım. B) Önemli noktalara ilgi çekmek için vurgu ve tonlamayı kullanırım. C) Vurgu ve tonlamayı kullanmak yerine “Burası önemli.” gibi ifadeler kullanırım. D) Öğrencilerin vurgu ve tonlamadan anlamayacaklarını düşündüğüm için kullanmam. E) Diğer (Lütfen yazınız.):……………………………………………………… 7. Öğrenciye bir konuyla ilgili söz hakkı verirken aşağıdakilerden hangisini en çok kullanırsınız? A) “Kızım, oğlum sen söyle.” gibi ifadeler kullanırım. B) İsmini belirterek seslenirim. C) Öğrencimin dikkat çekici bir özelliğini belirterek seslenirim. D) Sınıfta oturduğu yeri veya kıyafetini belirterek seslenirim. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………… 8. Sınıfa girdiğinizde öncelikle yaptığınız davranış aşağıdakilerden hangisidir? A) Sınıf ortamını bozan öğrencilerle ilgilenirim. B) Yoklama yaparak sınıf defterini doldururum. C) Öğrencileri uygun sözlerle selamlarım. D) İşleyeceğim konunun ne olduğunu belirtirim. E) Diğer (Lütfen yazınız.):……………………………………………………… 9. Ders süresince sınıftaki konumunuzla ilgili aşağıda belirtilen durumlardan hangisini en çok yaparsınız? A) Sıra aralarında dolaşırım. B) Öğrencilerin tümünü göreceğim bir noktada dururum. C) Öğrencilerin dikkatini dağıtmayacak bir noktada dururum. D) Öğretmen masasını kullanırım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 235 10. Ders işlerken bakışınızı kullanmayla ilgili aşağıda belirtilen davranışlardan hangisini en çok yaparsınız? A) Bakışımı sınıftaki belli noktalar üzerinde odaklandırırım. B) Ders ortamını bozan öğrencilerle göz teması kurarım. C) Öğrenciler utandığı için onlarla göz teması kurmamaya çalışırım. D) Derste sınıftaki bütün öğrencilerle göz teması kurarım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 11. Kılık kıyafet ve genel görünüşle ilgili aşağıda verilen durumlardan hangisi size en uygundur? A) Kıyafet ve genel görünüşün öğrencide etkili olmadığını düşündüğümden bunlara önem vermem. B) Ekonomik durumumun elverdiği ölçüde kıyafet ve genel görünüşüme dikkat ederim. C) Kılık kıyafet ve genel görünüşüme her zaman özen gösteririm. D) Zaman yetersizliği sebebiyle kıyafet ve genel görünüşe dikkat etmem. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 12. Derste genel görünüşünüzle ilgili aşağıda verilen durumlardan hangisi size en uygundur? A) Yorgun olduğum durumları belli etmemekte zorlanırım. B) Hasta olduğum zaman bunu öğrencilerime belli etmekten çekinmem. C) Derste daima canlı ve aktif bir duruşum vardır. D) Yoğun ders yüküm sebebiyle yorgunluğumu artıracak davranışlardan kaçınırım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 13. Derste konuşurken jest ve mimik kullanımıyla ilgili aşağıda verilen davranışlardan size en uygun olanı hangisidir? A) Jest ve mimiklerimi konuşmamı destekleyecek şekilde kullanırım. B) Jest ve mimiklerimi farkında olmadan kullanırım. C) Yanlış anlaşılacağımı düşünerek jest ve mimikleri kullanmamaya çalışırım. D) Vermek istediğim mesajın önüne geçeceğini düşündüğüm için jest ve mimikleri kullanmam. E) Diğer (Lütfen yazınız.):………………...………………………………………...... 14. Bir konuda öğrencinizi dinledikten sonra aşağıda verilen davranışlardan hangisini daha çok yaparsınız? A) Söylediklerinin doğru veya yanlış olduğunu belirterek yorum yaparım. B) Onu doğru anlayıp anlamadığımı belirtmek için anlattıklarını kısaca tekrar ederim. C) Anlattıklarıyla ile ilgili ona soru sorarım. D) Emin olmak için konuşmasını tekrar etmesini isterim. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 15. Bir konuda öğrencinizi dinlerken beden dilinizi kullanmayla ilgili aşağıda verilen seçeneklerden hangisi size en uygundur? A) Öğrencinin heyecanlanmaması için beden dili işaretlerini kullanmam. B) Yanlış anlaşılacağını düşündüğüm için beden dili işaretlerini kullanmam. 236 C) Beden dili işaretlerini onu dinlediğimi belirtecek şekilde kullanırım. D) Dinlerken yalnızca “Evet, tamam” gibi sözlü ifadeler kullanırım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 16. Öğrencinin bir konudaki konuşmasını bölmeyle ilgili aşağıda belirtilen davranışlardan hangisi size en uygundur? A) Vakit azlığı sebebiyle sözünü tamamlamasını beklemeden araya girerim. B) Öğrencimin konuşmasını bitirmesini beklerim. C) Beden dili işaretlerini kullanarak konuşmasını bölerim. D) Anlattıklarının yanlış olduğu durumlarda sözünü tamamlamadan başka bir öğrenciye söz hakkı veririm. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 17. Derste, öğrencilerin anlamadıklarını sormasıyla ilgili aşağıda verilen davranışlardan hangisi size en uygundur? A) Anlamadıkları anda hemen sormalarına izin veririm. B) İşlenen konunun bitiminde sormasını isterim. C) Konuşmamı sorularıyla bölmelerini istemem. D) Süre darlığı sebebiyle öğrenci sorularına pek vakit ayırmam. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 18. Öğrenci sorularına verdiğiniz cevaplarla ilgili aşağıda belirtilen davranışlardan hangisi size en uygundur? A) Detaya inmeden kısaca cevaplarım. B) Konuyu kendisinin araştırmasını isterim. C) Öğrencinin sorusunu sınıfa yöneltirim. D) Soruya yeterince açıklayıcı cevap veririm. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 19. Derste güncel olayları kullanmayla ilgili aşağıda verilen davranışlardan hangisi size en uygundur? A) Ders süresinin kısıtlı olması sebebiyle güncel olaylara yer vermem. B) Genellikle konuyu güncel bir olayla ilişkilendirmeden işlemeye başlamam. C) Konuyu dağıttığını düşündüğüm için güncel olayları kullanmam. D) Güncel olayları yeterince takip etmediğim için bunları kullanmam. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 20. Derse başlarken kullanılan aşağıdaki ifade tarzlarından hangisi size en uygundur? A) “Hâlâ kitabınızı açmamışsınız.” gibi bir cümleyle başlarım. B) “Kitabınızın … sayfasındaki hazırlık sorularını okuyun.” gibi bir cümleyle başlarım. C) “Son derste işlediğimiz konuyu tekrar et.” diyerek bir öğrenciye görev veririm. D) Yukarıda belirtilen ifade tarzlarından herhangi birini kullanmam. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 237 21. Bir konuya ilgi çekerken kullanılan aşağıdaki davranışlardan hangisini daha çok yaparsınız? A) Onlara konuyu öğrenmenin derste başarılı olmada sağlayacağı faydaları açıklarım. B) Onlara konuyu öğrenmenin yakın, orta ve uzak gelecekteki yararlarını açıklarım. C) Onlara konuyu öğrenmenin lise giriş sınavlarında yararlı olacağını açıklarım. D) Konuyu öğrenmenin onlara sağlayacağı yararları genellikle açıklamam. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 22. Bir konuyu öğrenmenin öğrencilere kazandıracaklarını açıklarken aşağıda belirtilen davranışlardan hangisini daha çok kullanırsınız? A) “Bu konuyu öğrendiğinizde …… sınavını kazanırsınız.” gibi sözlerle hayal kurmalarını sağlarım. B) Hayal kurdurmanın konudan uzaklaşmalarına sebep olacağını düşündüğümden bu yola başvurmam. C) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 23. Bir konuya ilgi çekme ve ilgiyi devam ettirmede “korku” unsurunu kullanmayla ilgili aşağıda belirtilen davranışlardan hangisini daha çok yaparsınız? A) Konunun öğrenilmemesi durumunda karşılaşacakları zor durumları özellikle açıklarım. B) Öğrenciyi tedirgin ettiği için konunun öğrenilmemesi durumunda karşılaşacaklarını açıklamam. C) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 24. Öğrenciye “Sınavda daha başarılı olmak ister misiniz?” gibi sözde sorular sormayla ilgili aşağıda belirtilenlerden hangisi size en uygundur? A) Bu tür soruları pek nadir kullanırım. B) Bu tür soruları, yararlı olmadığını düşündüğüm için kullanmam. C) Bu tür soruları, öğrenciye yararı olduğunu düşündüğüm için kullanırım. D) Bu tür soruları, öğrenci üzerinde baskı oluşturduğu için kullanmam. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………. 25. Konunun planıyla ilgili aşağıda belirtilen durumlardan hangisi size en uygundur? A) Öğrencilerin planı öğrenmelerinin yararlı olmadığını düşünerek ders planını onlara sunmam. B) Genellikle dersin başında işlenecek konunun planını öğrencilere sunarım. C) Zaman kaybına sebep olduğu için konunun planını öğrencilere sunmam. D) Plan öğrenci seviyesine uygun olmadığı için öğrencilere sunmam. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 26. İşlediğiniz konuyu önceki konularla ilişkilendirmeyle ilgili aşağıda belirtilenlerden hangisini en sık yaparsınız? A) Konuyu önceki konularla ilişkilendirmeye yeterince vakit bulamıyorum. B) Konunun dağılmasına sebep olduğu için önceki konularla ilişkilendirmeyi pek az kullanırım. 238 C) Konuyu önceden işlenmiş ilgili konularla ilişkilendiririm. D) Ders yoğunluğum sebebiyle önceki konuları hatırlamakta zorlandığım için ilişkilendirmem. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 27. İşlediğiniz konuyu günlük yaşamla ilişkilendirmeyle ilgili aşağıda belirtilenlerden hangisi size en uygundur? A) Zaman kaybına sebep olduğu için konuları günlük yaşamla nadiren ilişkilendiriyorum. B) Konunun dağılmasına sebep olduğu için günlük yaşamla ilişkilendirmeyi pek az kullanırım. C) Konuyla günlük yaşam arasında kurulacak noktaların azlığı sebebiyle ilişkilendirmem. D) Konunun günlük yaşamda nerede ve nasıl kullanılacağı hakkında bilgi veririm. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 28. Öğrencilerinizle iletişiminizde ortak özelliklerden (olay, durum, sorun, deneyim, kişi vb.) yararlanmayla ilgili aşağıda belirtilenlerden hangisi size en uygundur? A) Öğrencilerin sorunlarını çözerken ve derste gerektiğinde ortak özelliklerden yararlanırım. B) Öğrenciyle aramdaki resmî iletişimi bozduğu için ortak özelliklerden yararlanmam. C) Konuyu dağıttığını düşündüğüm için ortak özelliklerden yararlanmam. D) Öğrencilerin özel hayatıyla ilgili bilgi almak için ortak özelliklerden yararlanırım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 29. Öğrencileri küçük düşürücü davranışlarda bulunma ve sözler söylemeyle ilgili aşağıda belirtilenlerden hangisi size en uygundur? A) Onları cezalandırmak için zaman zaman kullanırım. B) Bu tür davranış ve sözleri kullanmam. C) Olumsuz davranışları tekrar etmelerini önlemek için zaman zaman kullanırım. D) Konuya dikkat çekmek için zaman zaman kullanırım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 30. Öğrencilerinizle ilgili çeşitli olay ve durumlarda empati kurmayla ilgili aşağıda belirtilenlerden hangisi size en uygundur? A) Derste öğrenci gözüyle bakmayı gerektirecek olay ve durumlarla karşılaşmam. B) Yaşım gereği olay ve durumlara öğrenci gözüyle bakmakta zorlanırım. C) Olay ve durumlara öğrenci gözüyle bakıp buna göre davranırım. D) Öğrenciye bir katkı sağlamayacağını düşündüğüm için empati kurmam. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 31. Öğrencilerinizden yapmalarını istediğiniz davranışlarla ilgili aşağıda belirtilenlerden hangisi size en uygundur? A) Yapmalarını istediğim davranışları onlara doğrudan söylerim. B) Yapmalarını istediğim davranışları kendim de uygularım. 239 C) Yapmalarını istediğim davranışları kendilerinin pekiştirmelerini beklerim. D) Yapmalarını istediğim davranışlarla kendi davranışlarım arasında örtüşmeyen durumlar olmaktadır. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 32. Öğrencilerinizle ilişkinizde aşağıda belirtilen durumlardan hangisiyle en sık karşılaşırsınız? A) Öğrenciler gerektiğinde benden rahatlıkla yardım isterler. B) Öğrenciler anlattığım bazı bilgileri başka kaynaklardan da doğrulamak ister. C) Öğrenciler benim yardımcı olmam gereken konuları başkalarına danışır. D) Öğrencilerin bana güvenmediğini düşündüğüm zamanlar olur. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 33. Sınıfa getirdiğiniz materyallerin (defter, kitap, not vb.) kullanımıyla ilgili davranışlardan hangisi size en uygundur? A) Getirdiğim kaynaklardan öğrencilere konuyla ilgili not tuttururum. B) Konuyu, getirdiğim materyallerden sık sık yararlanarak anlatırım. C) Materyalleri öğrencilerin ilgisini çekmek için getiririm. D) Getirdiğim materyalleri konuyu hatırlamak için kullanırım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 34. Öğrencileri bir konuya inandırmak için “kendi hayatınızdan örnek verme”yle ilgili aşağıdaki durumlardan hangisi size en uygundur? A) Öğrencilerin çarpıtarak kullanabileceklerini düşündüğüm için kendi hayatımdan örnekler vermem. B) Kendi hayatımdan (başarılarım, güvenilirliğim) sürekli örnekler veririm. C) Özel olduğunu düşündüğüm için kendi hayatımdan örnekler vermem. D) Yeri geldikçe kendi hayatımdan örnekler veririm. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 35. Öğrencilerinizi etkilemede duygusal davranış ve kanıtları (neşe, üzüntü, kişisellik vb.; Ör: “Her yıl ülkemizde Ankara halkını doyuracak kadar ekmek çöpe gidiyor.”) kullanmayla ilgili aşağıda verilenlerden hangisi size en uygundur? A) Bu tür davranış ve kanıtları sürekli kullanırım. B) Bu tür davranış ve kanıtları, öğrenciyi bilimsellikten uzaklaştırdığı için kullanmam. C) Bu tür davranış ve kanıtları yeri geldikçe kullanırım. D) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 36. Öğrencileri etkilemede bilimsel verileri (rapor, istatistikî bilgi, alıntı vb.; Ör: “Her yıl Türkiye’de üç yüz ton ekmek çöpe gidiyor.”) kullanmayla ilgili aşağıda verilenlerden hangisi size en uygundur? A) Bu tür verileri yeri geldikçe kullanırım. B) Dersimin içeriğine uygun olmadığı için bu tür verilerden yararlanmam. C) Bu tür verileri sürekli kullanırım. D) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 240 37. Bir konuyu tekrar etmeyle ilgili aşağıda verilen durumlardan hangisi size en uygundur? A) Bir konuyu sunarken önemli noktaları tekrar ederim. B) Vakit yetersizliği sebebiyle konu tekrarı yapmam. C) Öğrencilerden istek gelmesi durumunda konuyu tekrar ederim. D) Öğrenciyi bıktırdığı için konuyu tekrar etmem. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 38. Konuyu özetlemeyle ilgili aşağıda verilen durumlardan hangisi size en uygundur? A) Vakit yetersizliği sebebiyle özet yapmam. B) Konunun önemli bölümlerinden sonra ve konu bitiminde özet yaparım. C) Konu tekrarı yaptığım için özetlemeye gerek duymam. D) Konuyla ilgili sorular geldiğinde özet yaparım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 39. Dersten önce konuya hazırlık yapmayla ilgili aşağıda verilen durumlardan hangisi size en uygundur? A) Derslerimin yoğunluğu sebebiyle hazırlığa vakit bulamam. B) Ders kitabında verilenlerin yeterli olmadığı durumlarda hazırlık yaparım. C) Okul dışındaki işlerimin yoğunluğu sebebiyle hazırlığa vakit bulamam. D) Konuyu gözden geçirme, etkinlik-materyal hazırlama gibi çalışmalar yaparım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 40. Öğrenciye daha verimli olmak amacıyla aşağıda verilen veli ile görüşme nedenlerinden hangisini en çok kullanırsınız. A) Öğrencinin ders notlarıyla ilgili bilgi vermek amacıyla velisiyle görüşürüm. B) Öğrencinin davranış bozukluğu gösterdiği hâllerde velisiyle görüşürüm. C) Öğrenciyle ilgili bilgi almak için velisiyle görüşürüm. D) Okul yönetiminin istek ve kararlarını bildirmek amacıyla velisiyle görüşürüm. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 41. Öğrencilerin dersinizle ilgili tutum, bilgi ve becerilerini tespit etmek için bir çalışma (sözlü-yazılı sınav, test, anket vb.) yapmayla ilgili aşağıda verilenlerden hangisi size en uygundur? A) Öğrenciye not vermede kullanılmadığı için bu tür bir çalışma yapmam. B) Bu tür bir çalışma yapmak ve değerlendirmek için yeterli vakit bulunmamaktadır. C) Öğrencinin bilgi eksikliğini tamamlamadığı için bu tür bir çalışma yapmam. D) Bu tür bir çalışmayı derslerine ilk girdiğim her sınıfta yaparım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 42. Bir başarısı veya davranışından dolayı öğrenciye hoşlanacağı sözler söylemeyle ilgili aşağıda belirtilen durumlardan hangisi size en uygundur? A) Diğer öğrencileri kıskandırdığı için bu tür sözleri kullanmam. B) Öğrenci disiplinini bozduğu için bu tür sözleri kullanmam. C) Bu tür sözleri genellikle kullanırım. D) Bu tür sözler yerine notla ödüllendirmeyi kullanırım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 241 43. Ders işlerken farklı ve zengin materyal (sınıf panosu, gazete-dergi kupürü, çalışma kâğıdı, internet, canlı kaynak vb.) kullanmayla ilgili aşağıda belirtilenlerden hangisi size en uygundur? A) Genellikle bu tür materyalleri hazırlar ve kullanırım. B) Vakit yeterli olmadığı için bu tür materyalleri kullanmam. C) Ders kitabının yeterli olmadığı durumlarda bu tür materyalleri kullanırım. D) Gerekli altyapı olmadığı için bu tür materyalleri kullanmam. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 44. Öğrencilerden geri bildirim (dönüt) alma durumuyla ilgili aşağıda belirtilenlerden hangisi size en uygundur? A) Vakit yetersizliği sebebiyle geri bildirim alacak çalışmalar yapamam. B) Konuyu tekrar ettiğim için geri bildirim almıyorum. C) Öğrenci sayısının çokluğu sebebiyle geri bildirim alacak çalışmalar yapamam. D) Çoğunlukla geri bildirim alacak çalışmalar yaparım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 45. İşlenen konunun sonunda öğrencilerin aklında merak uyandıracak noktalar bırakmayla ilgili aşağıda belirtilenlerden hangisi size daha uygundur? A) Yeterli zaman olmadığı için bu tür çalışmalar yapmam. B) Öğrencilerin konunun farklı yönlerini araştırmasını sağlayacak ipuçları ve cevabını istemediğim sorular kullanırım. C) Öğrencilerin konunun farklı yönlerini araştırmayacaklarını düşündüğüm için bu tür çalışmalar yapmam. D) Öğrencilerde konunun eksik anlatıldığı hissini uyandıracağı için bu tür çalışmalar yapmam. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... 46. Konuyla ilgili alıştırma ve ödevler hakkında aşağıda belirtilenlerden hangisi size daha uygundur? A) Alıştırma ve ödevlerin yapılıp yapılmadığını kontrol ederim. B) Alıştırma ve ödevleri yapmaları için ödül veya ceza unsurlarını kullanırım. C) Kendi sorumlulukları olduğu için alıştırma ve ödev yapmaları gerektiğini belirtmem. D) Alıştırma ve ödevleri yapmanın onlara kazandıracaklarını anlatırım. E) Diğer (Lütfen yazınız.):…………………………………………………………...... Bu çalışmayla ilgili görüş ve önerilerinizi arka sayfadaki boşluğu kullanarak belirtebilirsiniz. Teşekkür ederim. 242 Ek-4: ÖĞRENCİ ANKETİ Değerli Öğrenciler, Elinizdeki anket, öğretmenlerin etkili bir öğretim için konuşma ve dinleme becerileri aracılığıyla kullandıkları yolların araştırılması amacıyla hazırlanmıştır. Vereceğiniz cevaplar sadece bilimsel verilere ulaşmak için kullanılacaktır. İsminizi belirtmenize gerek yoktur. Geçerli ve güvenilir veriler elde etmemiz için soruların tümünü içtenlikle okuyup cevaplamanızı bekliyoruz. Göstermiş olduğunuz sabır, ilgi ve araştırmaya yaptığınız katkıdan dolayı teşekkür ederim. Arş. Gör. Kemalettin DENİZ Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi 1. Öğretmeniniz sizin rahatça anlayabildiğiniz cümleler kurar mı? 2. Öğretmeniniz konuyu anlatırken anlamı açıkça verebilecek kelimeler kullanır mı? 3. Konuyla ilgili kişisel yorumlardan kaçınır, konuyu genel ifadeler kullanarak anlatır mı? 4. Ders işlerken sesini sınıfta herkesin duyabileceği şekilde kullanır mı? 5. Yapacağınız etkinlikler konusunda size açıklama ve tarif verir mi? 6. Derste önemli noktalarda ilgi çekmek için sesini alçaltıp yükselterek kullanır mı? 7. Size isminizle hitap eder mi? 8. Sınıfa girince sizi güler yüzle selamlar mı? 9. Ders işlerken sıra aralarında dolaşır mı? 10. Ders işlerken sizinle göz teması kurar mı? 11. Okulda kılık kıyafet ve genel görünüşüne dikkat eder mi? 12. Derste vücut ifadeleriyle ve ses tonuyla bezgin ve bitkin bir duruşu olur mu? 13. Ders işlerken el, yüz işaretleri (beden dili) gibi sözsüz iletişim unsurlarını konuşmasını desteklemek için kullanır mı? 14. Sizi dinledikten sonra anlayıp anlamadığını belirtmek için anlattıklarınızı size kısaca tekrar eder mi? 15. Sizinle konuşurken sizi dinlediğini belirten beden dili (el, yüz vb.) işaretleri kullanır mı? 16. Siz bir konuda konuşurken sözünüzü tamamlayıncaya kadar bekler mi? Her zaman Çoğu zaman Ara sıra Çok seyrek Soruları cevaplarken öğretmeninizin belirtilen davranışları ne kadar sıklıkla yaptığını düşününüz. Cevabınızı uygun seçeneğin altındaki kutunun içine X işareti koyarak belirtiniz. Hiçbir zaman ANKET 243 17. Ders işlerken anlamadığınız şeyleri sormanıza fırsat verir mi? 18. Sorularınıza konuyu yeterince açıklayıcı cevaplar verir mi? 19. Ders işlemeye başlamadan önce güncel bir olayla ders konusu arasında ilgi kurar mı? 20. Derse başlarken eleştiri, emir türünden bir ifade kullanır mı? 21. Bir konuyu öğrenmenin size yakın, orta ve uzak gelecekteki yararlarını anlatır mı? 22. İşlenen konunun size ne kazandıracağını belirtirken “Bu önemli konuları öğrendiğinizde … sınavını kazanacaksınız.” gibi sözlerle sizin olumlu hayal kurmanızı sağlar mı? 23. Anlattığı konunun öğrenilmemesi durumunda karşılaşacağınız zor durumları size belirtir mi? 24. Size, cevabının kesinlikle sizin yararınıza olduğu belli olan “Sınavda daha başarılı olmak ister misiniz?” gibi sorular sorar mı? 25. Dersin başında işleyeceği konunun planını (neyi, nasıl anlatacağını vb.) belirtir mi? 26. İşlediğiniz konuyu daha önceki konularla ilişkilendirir mi? 27. İşlenen konulardaki bilgileri günlük yaşamda nasıl ve nerede kullanacağınız konusunda örnekler verir mi? 28. Sorunlarınızı çözerken sizinle kendisi arasındaki ortak özelliklerden (olay, durum, sorun, deneyim, kişi vb.) yararlanır mı? 29. Sizi küçük düşürücü davranışlarda bulunur, sözler söyler mi? 30. Olay ve durumlar karşısında kendini sizin yerinize koyup buna göre davranır mı? 31. Sizden yapmanızı istediği davranışları kendisi de yapar mı? 32. Öğretmeninize güvenmediğiniz durumlar yaşıyor musunuz? 33. Elindeki veya masanın üstündeki defter, kitap, not gibi kaynaklardan ders süresince yararlanır mı? 34. Sizi etkilemek için kendi hayatından (başarılarından, güvenilirliğinden vb.) örnekler verir mi? 35. Duygusal davranış ve kanıtları (kişisel davranma, neşe, üzüntü vb.) sizi etkilemek için kullanır mı? “Ör.: Her yıl ülkemizde Ankara halkını doyuracak kadar ekmek çöpe gidiyor.”) 36. Bilimsel verileri (rapor, sayısal bilgi, alıntı vb.) sizi etkilemek için kullanır mı? “Ör.: Her yıl Türkiye’de üç yüz ton ekmek çöpe gidiyor.” 37. Bir konuyu anlatırken bazı önemli noktaları tekrar eder mi? 38. Ders işlerken konunun önemli bölümlerinden sonra ve ders bitiminde konuyu özetler mi? 39. Derste, önceden hazırlamış olduğu malzemelerden (fotokopi, fotoğraf, resim, kaset, CD, test vb.) yararlanır mı? 40. Sizi tanıma ve sizinle ilgili bilgi alma amacıyla ailenizle görüşür mü? 41. Dersinize girdiği ilk günlerde, dersle ilgili tutum, bilgi ve becerilerinizi tespit etmek amacıyla çalışmalar (sözlü/yazılı sınav, test, anket) yaptı mı? 244 42. Bir başarınız veya olumlu davranışınızdan dolayı size hoşlandığınız sözler (aferin, teşekkür ederim, örnek gösterme vb.) söyler mi? 43. Ders işlerken değişik ve zengin malzemeler (sınıf panosu, gazetedergi kupürü, internet, canlı kaynak vb.) kullanır mı? 44. İşlediğiniz konuyu öğrenip öğrenmediğinizi belirlemek için size çalışma yaptırır mı, soru sorar mı? 45. Anlattığı konuda, aklınızda o konuyu merak etmenizi sağlayacak noktalar bırakır mı? 46. Anlattığı konuyla ilgili alıştırma ve ödevleri yapmaya istekli olmanızı sağlar mı? Teşekkür ederim.