TÜRK BİRLİĞİNE GİDEN YOL: TÜRK EKONOMİK TOPLULUĞU (TET) Doç.Dr. Mehmet GÜNAL* Giriş ABD’nin 11 Eylül sonrasında, çok önceden planlanan bir proje kapsamında Ortadoğu ve Orta Asya’ya uzanmasına paralel olarak son yıllarda ülkemizde ve uluslararası çervelerde avrasyacılık ve Avrasya Birliği tartışılmaya başlanmıştır. Avrupa Birliği ile yaşadığımız süreçte önümüze konulan inanılmaz engellerin yanı sıra, son günlerde Fransa ve Hollanda referandumlarında halkın AB Anayasasına hayır demesiyle AB üyeliği ve alternatileri de sorgulanmaya ve tartışılmaya başlamıştır. Türkiye, tarihi, devlet geleneği, ekonomik, askeri ve siyasal deneyimi ile yeni oluşumları, yeni alternatifleri artık geçte olsa tartışmaya başlamıştır. Bu bağlamda en belirgin seçenek olarak, dünyanın siyasal merkezinde bulunan ve son yıllardaki bütün önemli gelişmelerin cereyan ettiği eski Osmanlı topraklarındaki ülkelerin ve bunun ötesinde tarih, kültür ve kan bağımız olan Orta Asya’daki ülkelerle bir birliğin olabilirliği tartışılmaktadır. Çeşitli yaklaşımlar olmakla birlikte, esas olarak Avrasyacılık kavramı ve ideali etrafında yoğunlaşan Avrasya Birliği alternatifi son zamanlarda biraz daha ön plana çıkmıştır. Ancak, bu konuda bir tek Avrasya’dan söz etmek mümkün değildir. Öncelikle avrasyacılık kavramını netleştirmek ve bu kavramdan ne anladığımızı ortaya koymak gerekmektedir. 1. Avrasya Birliği mi, AvRusya Birliği mi, GOP mu, yoksa Türk Birliği mi? ABD Avrasyacılığı, Breziski’nin “Büyük Satranç Tahtası” isimli eseriyle temelleri atılan ve günümüzde Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi (GOP) ile ayrıntıları ortaya çıkan bir avrasyacılık yaklaşımıdır. Daha sonra bunun teorik ve pratik altyapısı Huntington’un medeniyetler çatışması teziyle desteklenmiş ve 11 Eylül sonrasında Usame Bin Ladin bahane edilerek Afganistan’dan başlayarak senaryo uygulamaya konulmuştur. Rus Avrasyacılığı ise, Rus tarih felsefesine ve Rus mistik yapısına dayanan ve günmüzde Dugin tarafından geliştirilen bir avrasyacılıktır. Aslında rusların istediği Avrasya Birliği değil, AvRusya Birliğidir. Yani rusların yeniden eski gücüne kavuşması ve bölgeye hakim olmasını amaçlamaktadır. 1992 yılında Rusya Federasyonu Başkanlık danışmanlığı yapan Sergei Stankoviç’e göre ise; Rus dış politikasında Atlantikçilik ve Avrasyacılık olarak tayin edilmiş iki yol ortaya çıkmıştır ve bu çerçevede Rusya’nın doğu ve batı arasında yeni bir denge araması gerekmektedir. Rus tarzı Avrasyacılık yaklaşımına ilişkin olarak, İrfan Ülkü Avrasyacılık adıyla bilinen tarihçilik ekolünün düşünsel önderlerinin Prens Trubetskoy, G. Vernadski, P. Savitski gibi Rus Milliyetçileri olduğunu ve başlıca tezlerinin Avrasya milliyetçiliği ve Avrupa’ya karşı güvensizlik olduğunu söylüyor, ve ilginç bir yorumda bulunuyor: “Avrasyacı tezin Rus düşüncesindeki rolüyle Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaseti’nin hemen hemen aynıdır diyebiliriz. Ancak siyasi hedefler farklı kimi zaman birbirine karşıdır. Avrasyacı ekol Turan halklarının (Fin-Uygur, Moğol, Türk, Mançu,) etno-kültürel bağlarını ve İskit, Hun, Göktürk, Moğol imparatorlukları gibi devletler çerçevisinde siyasi kader birliğini öne sürmekte, Rusların da tarih boyunca bu çevre içinde bulunmalarından ötürü bunlarla bütünleştiğini dolayısıyla bir Avrasya Turan halkı olabileceğini savunmaktadır. Ancak bazı Rus çıkar çevreleri bilimsel açıdan değil, siyasal oportunizm açısından bu tezleri yozlaştırarak, Avrasya milletleri üzerindeki mevcut Rus egemenliğine yeniden meşruiyet kazandırma peşindedirler.” 2. Avrasya’nın Jeopolitik Önemi ve Avrasyacılık Brezinski Avrasyanın jeopolitik önemi konusunda şöyle diyor: * Gazi Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü Öğretim Üyesi. 1 “Dünyanın süper kıtası olan Avrasya’ya hakim olan herhangi bir güç, dünyanın ekonomik olarak en verimli bölgesinden ikisini oluşturan Batı Avrupa ve Doğu Asya üzerinde muazzam bir nüfuz kurabilecektir. Dünya haritasına şöyle kısaca bakmak bile bize hemen Avrasya’ya hakim olacak gücün Ortadoğu ve Avrupa’yı da otomatik olarak kontrol edeceğinin ipucunu vermektedir. Bir jeopolitik satranç tahtası konumundaki Avrasya ekseninde birbirlerinden apayrı bir Asya ve Avrupa politikası tasarlamak mümkün değildir. Avrasya ekseninde yer alan güç dengelerindeki herhangi bir değişikliğin Amerika’nın global üstünlüğü ve tarihsel mirası üzerinde can alıcı etkileri olabilecektir....” Bu çerçevede, Brezinski Amerika’nın, kafkasya ve Orta Asya’da istikrarı desteklemek için Türkiyeyi yabancılaştırmaması gerektiğini söylüyor. Attila İlhan da Brzezinski’nin endişeye kapılmakta haklı olduğunu, çünkü onun istediği gibi bir Avrasya’nın ancak Rusya, İran ve Türkiye’nin sıkı sıkıya ABD’nin kontrolünde tutulmasıyla mümkün olacağını söylüyor ve ekliyor: “İran kontrol dışındadır. Türkiye ve Rusya’da kontrole karşı tepki giderek yükseliyor. Yapılması gereken Rusya, Türkiye ve İran’ın öteki bölge ülkeleriyle el ele vererek ABD’den bağımsız bir Avrasya birliğini gerçekleştirmesidir.” İlhan, Batı’nın kontrolü altında olmayan büyük devlet istemediğini SSCB’nin bu yüzden bölündüğünü Türkiye’deki düşük yoğunluklu iç çatışmanın sebebinin de bu olduğunu söylüyor.1 Anıl Çeçen ise Avrasya’nın merkezinde Anadolu’da güçlü bir devlet olursa Avrasya kendi başına dünyanın merkez gücü olarak çıkabilir yorumunu yapıyor. Çeçen emperyalistlerin Avrasya planlarına karşı Türkiye, İran, Rusya dahil olmak üzere bu bölgede gelecekteki yapılanmanın hem bölgede savaş ihtimalini ortadan kaldıracağını hem de emperyalistlerin bölgeye girmelerini engelleyeceğini ve bu yapının ilerde bir Avrasya federasyonu ya da konfederasyonuna ya da bir Avrasya Birliği’ne gidebileceğini söylüyor. Yeni arayışlar arasında söz konusu olabilecek önerilerden biri de hiç şüphesiz Anıl Çeçen’in bir süredir dile getirdiği, Avrasyacılığın coğrafi olarak daha başka bir merkeze oturtulmuş şekli olan MEDEB-Merkezi Devletler Birliği oluşumu önerisidir. Dünyanın merkezi üzerindeki projeleri Türkiye açısından ele alan Çeçen, özellikle, okyanus ötesi bir gücün, on bin kilometre uzaktan gelerek dünyanın merkezi olan bölgemizdeki girişimlerini değerlendirirken, bölgede Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesinden sonra ortaya çıkan boşluğa dikkat çekmektedir. Amerika’nın bu bölgeyi varoluşu için hayati olmasından dolayı Avrupalı ve Asyalı güçlere terk edilmeyecek kadar önemli bulduğunu dile getiren Çeçen’e göre; bölgede emelleri olan İngiltere de stratejik ve hayati özellikleri olan bölgede, Almanya ve Rusya’nın güçlenmesini, Arapların bir Arap Birliği kurmasını, İran’ın önderliğinde bir Abbasi veya Emevi İmparatorluğu benzeri İslam Birliği Federasyonu ve hatta Osmanlı topraklarında yaşayan Türklerin yeniden Selçuklu İmparatorluğu alanına yönelecek bir Türk Birliği yapılanmasının oluşmasını engellemekte kararlı gözüküyor. Dolayısıyla,tek başına bu oluşumları engelleyemeyeceği açık olan dişleri dökülmüş İngiliz İmparatorluğu bu çizgide bugün ABD ile ittifak yapmayı seçmiştir. Bu çizginin önemli özelliği de İngiltere’nin tek başına gerçekleştiremediği bölge etkinliğini ABD’nin kanatları altında ve BOP çerçevesinde aramasıdır.2 3. Küreselleşme ve Bölgesel Bütünleşme Hareketleri 20. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan teknolojik ve finansal gelişmelere paralel olarak artan küreselleşme eğilimi, bölgeler ve ülkeler arasında etkileşimi artırmıştır. Bu çerçevede ekonomi politikalarında ve ticarette serbestleşme ve birlik içi korumacılığa dayalı bir bölgesel bütünleşme eğilimi ortaya çıkmıştır. 1 2 Referans gösteren; Kaan Öğüt, “Avrasya Jeopolitiğinde Yeni Yapılanma,” http://www.aydinlanma1923.org. Anıl Çeçen’in bu konudaki ayrıntılı görüşü için bkz: 2023 Dergisi, Sayı.46, Şubat 2005) 2 Kısacası, küreselleşmeye paralel olarak bölgeselleşme eğilimleri de ağır basmaya başlamış ve bir çok bölgesel bütünleşme girişimleri görülmüştür. Belli bir bölgedeki coğrafi ve/veya kültürel yakınlık içindeki ülkeler arasında imzalanan; işbirliği ve tercihli ticaret anlaşmamaları, serbest ticaret bölgeleri, gümrük birliği, siyasi birlik gibi bölgesel bütünleşme hareketleri son bir kaç on yılda hızlı bir şekilde artmıştır. AB, EFTA, NAFTA (ABD, Kanada, Meksika), AFTA (Brunei, Endonezya, Malezya, Filipnler, Singapur, Tayland), APEC (Avustralya, Yeni Zelanda, AFTA ülkeleri, Japonya, Güney Kore, ABD, Kanada, Meksika, Çin, Hong Kong, Tayvan, ve Papua Yeni Gine), ve MERCOSUR (Brezilya, Ajantin, Uruguay ve Paraguay) gibi bütünleşmeler en önemli olanlarıdır. Buradan da anlaşılacağı gibi, mevcut bölgesel bütünleşme örgütlerinin bazıları, diğer bölgesel bütünleşme hareketleri ile bir üst birlik oluşturmaya çalışmaktadır. Ancak, bölgesel bütünleşme küreselleşmeye bir alternatif değil, aksine küreselleşen dünyada daha güçlü olabilmek için güç birliği yapmayı öngören bir yaklaşımdır. Bölgesel bütünleşmelerin genel olarak hedefi ekonomiktir, yani birlik içinde ve dışarıya ticareti artırmaktır. Başka bir deyişle birlik üyesi ülkelerin refah düzeyini artırmayı hedefleyen bir araçtır. Avrupa Birliği’nde ise, ekonomi ve ticaret siyasi birliğe giden yolda birer araç olarak kullanılmıştır. Devletlerarası bütünleşme türlerini derecelerine göre beşe ayırabiliriz: Birinci olarak tercihli ticaret anlaşmaları yapıldığında, ülkeler, tek yanlı veya karşılıklı olarak belirli mallarda gümrük tarifesi indiriminde bulunurlar. İkinci aşama olan, serbest ticaret bölgesi oluştuğunda ise, ülkeler kendi aralarındaki gümrük duvarlarını kaldırmakla birlikte, birlik dışındaki ülkelere ulusal tarifelerini uygularlar. Üçüncü aşama olan ortak pazarda ise, dış ticaretin yanı sıra, emek ve sermaye gibi tüm üretim faktörlerine serbest dolaşım hakkı tanınır. Gümrük birliğin aşamasında ise, üyeler birlik dışı devletlere karşı ortak gümrük politikaları uygulamaya başlarlar. Beşinci aşama olan ekonomik birlik döneminde ise, ülkeler ekonomik ve mali politikalarında koordinasyon sağlar, hatta ortak para birimi kullanımına geçerler. Bu aşamaları gerçekleştirmek için merkez bankası gibi ortak kurumlar gereklidir. Bu safhaların ardından da siyasi birlik aşaması gelmektedir. Bu aşamada, ülkeler, ortak dış politika ve savunma politikası uygulamaya ve bu konularda ülkeler üstü kurumlar oluşturmaya başlarlar. Yukarıda bahsedilen entegrasyon türlerinden olan NAFTA serbest bölge aşamasına ulaşmış olup ileri safhaları hedeflemektedir. Ekonomik ve parasal birlik oluşturmuş ve ortak merkez bankası kurmuş günümüzdeki tek örnek ise AB’dir. AB üyeleri savunma ve dış politika alanlarında merkezi politika uygulayarak siyasi birliği sağlamayı hedeflemektedirler. Ancak, bu amaçlara yönelik olarak hazırlanan Avrupa Birliği Anayasası Fransız ve Hollandalılar tarafından reddeilmiştir. AB şu anda siyasi birlik hedefinden biraz uzaklaşmış görünmektedir. 4. Türk Devletleri Arasında Ekonomik Bütünleşme Dünyadaki küreselleşme ve bölgeselleşme hareketlerine paralel olarak, Türk Devletleri arasında bir ekonomik bütünleşme sağlanabilir mi? Bu nasıl mümkün olur? Mevcut durum nedir? Bu sorulara cevap vermek için öncelikle bizim için Türk Dünyası’nın önemini ve Atatürk’ün bu konuda 1933 yılında dile getirdiği öngörüsünü hatırlamak gerekmektedir. İleri görüşlü, büyük devlet adamı Atatürk o günün şartlarında şöyle diyordu: ‘‘Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı AvusturyaMacaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İste o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim dostumuzun idaresinde dili bir, 3 inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür... İnanç bir köprüdür... Tarih bir köprüdür... Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli’’ Bu gerçek bir stratejik öngörüdür. Benzer bir öngörüyü merhum Alparslan Türkeş de ifade etmiştir. 1993’teki Türk Dünyası Kurultayında Türkeş şöyle demiştir: “Türkler coğrafyanın ve tarihi olayların bölmüş olduğu çeşitli bağlantılar dolayısıyla, Ruslarla dostça ve insan haklarına dayalı, demokrasi ilkelerine uygun, karşılıklılık ilkesi çerçevesinde birbirlerinin içişlerine karışmadan, eşit şartlarda ve eşit haklara sahip olan, çok sıkı bir işbirliği düzenlemelidir.” Türkeş’in bu sözlerini nakleden gazeteci Arslan Bulut, 1997 yılının Mart ayının sonlarında ölmeden bir hafta önce de Türkeş’in Türk Dünyası ile ilgili olarak şöyle bir öneri getirdiğini söylemektedir : “Birbirlerinin içişlerine karışmayan, karşılıklılık ilkesiyle hareket eden, eşit haklar ve eşit şartlar altında ilişkilerini sürdüren ve bu şekilde her sahada işbirliği yapan Türk Cumhuriyetleri, Türk Birliğinin kurulmasını temin edecek ve kalcı bir dünya barışına ve adaletli bir yeni dünya düzenine geçişi sağlayacaktır. Dünyanın Anadolu, Kafkasya ve Ortadoğu’yu kapsayan bu coğrafyasında Türkiye, Türk Cumhuriyetleri ve Bağımsız Devletler Topluluğu işbirliği üçgeni, Batı dahil, dünyanın diğer kıtalarındaki hakim güçlerin emperyalizme kayan bazı uygulamalarını da ortadan kaldıracaktır” Ulu önder Atatürk’ün ve turancılık ideali sahibi Türkeş’in bu öngörü ve önerilerine rağmen, Türkiye Türk Dünyası’na ilişkin uzun vadeli bir strateji oluşturamamıştır. Aksine, Türk Dünyası ile ve Türkiye dışındaki Türklerle ilgilenenler uzun yıllar Turancılılıkla suçlanmış ve adeta toplumdan dışlanmıştır. Dolayısıyla, bu konuda hiçbir strateji üretilmemiştir. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra da göstermelik bazı faaliyetlerin dışında, uzun vadeli bir stratejiye dayalı politika izlenmemiş ve yeni bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetlerinin beklentileri maalesef karşılanamış ve yeniden Rusya’nın –tabiri caizse-kucağına itilmişlerdir. Öncelikle Türk Dünyası kavramından ne anlamamız gerektiğine bakalım. Türk Dünyası içerisinde, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan olmak üzere yedi bağımsız ülke bulunmaktadır. Ayrıca, Tataristan, Çuvaşistan, Başkırdistan, Hakasya, Tuva, Sakaeli ve Doğu Türkistan olmak üzere yedi otonom cumhuriyeti bulunmaktadır. Bölgenin dışında, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Moldavya ve Ukrayna’da azınlık olarak ABD, Avrupa ve Avustralya’da işçi veya akademisyen olarak yaşayan milyonlarca Türk bulunmaktadır. Ancak, bu çalışmanın konusu olan Türk Ekonomik Topluluğu açısından bağımsız Türk devletleri olan Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan dikkate alınmaktadır. Türk devletleri arasında gerçekleştirilecek bir ekonomik bütünleşmenin sağlanması için öncelikle EİT (ECO) gibi mevcut örnekleri incelemek ve ona göre bir strateji belirlemek gerekmektedir. 5. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) ve Türk Ekonomik Topluluğu Açısından Önemi a)Kuruluş ve Tarihçesi Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Türkiye, İran ve Pakistan arasında bölgesel ekonomik işbirliğini geliştirmek amacıyla 1964 yılında kurulmuş olan Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği (RCD) Teşkilatı'nın devamı olarak 1985 yılında kurulmuştur. 1976 yılında İzmir'de toplanan RCD 4 Zirvesi'nde alınan bir karar doğrultusunda Teşkilatı kuran temel belge olarak hazırlanan İzmir Andlaşması, 1977 yılında imzalanarak 1978 yılında yürürlüğe girmiştir. İzmir Andlaşması 1979 yılında İran İslam Devrimi'nin gerçekleşmesiyle askıya alınmıştır. 1980'li yılların başlarında her üç üye ülkede yaşanan iç sorunların yatışması ve özellikle İran'da yönetimin istikrara kavuşması üzerine 1985 yılında İzmir Antlaşmasında yapılan bir değişiklikle RCD'nin Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) adı altında yeniden faaliyete geçmesi sağlanmıştır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılması EİT'na yeni bir boyut kazandırmıştır. 18-29 Kasım 1992 tarihlerinde İslamabat'ta yapılan EİT Bakanlar Konseyi olağanüstü toplantısında Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan'ın katılmalarıyla EİT'nın üye sayısı 10'a çıkmıştır. Aynı toplantıda alınan karar uyarınca Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti EİT'nin ekonomik, teknik ve kültürel faaliyetlerine "Kıbrıs Türk Müslüman Toplumu" adı altında üye sıfatı olmaksızın katılmaktadır. EİT, bugün üzerinde 350 milyon insanın yaşadığı, 7 milyon kilometrekarelik alanı kapsayan on üyeli bir örgüt haline gelmiştir. b) EİT İşbirliği Projeleri ve TET Açısından Önemi EİT bünyesinde altı işbirliği alanında değişik işbirliği çalışmaları ve yürütülmektedir.3 projeler Aynı zamanda EİT genel müdürlüklerini de oluşturan altı temel işbirliği alanı şunlardır: a. Ulaştırma ve Haberleşme b. Ticaret ve Yatırım c. Enerji, Maden ve Çevre ç. Tarım, Sanayi ve Sağlık d. Ekonomik Araştırma ve İstatistik, Proje Araştırma e. Eğitim, Bilim, Kültür ve uyuşturucu Kontrolü 1996 yılında kabul edilen EİT Ekonomik İşbirliği Stratejisi ile Ticaret, UlaştırmaHaberleşme ve Sanayi öncelikli işbirliği alanları olarak belirlenmiştir. EİT bünyesinde işbirliğini geliştirmeye yönelik bazı kurum ve mekanizmaların oluşturulmasına ilişkin çalışmaların yanı sıra genel olarak bilgi ve uzman teatisi ve eğitim faaliyetleri ağırlıklı bir yer tutmaktadır. EİT çerçevesinde yukarıdaki altı başlık altında yürütülmekte olan önemli işbirliği projeleri olmakla birlikte bu çalışmanın kapsamı açısından, burada Türk Ekonomik Topluluğu açısından önemli olan ekonomik ve teknolojik altyapıya ilişkin olanlar ele alınmaktadır. Ulaştırma ve Haberleşme Ulaştırma ve Haberleşme işbirliği çerçevesinde, üye ülkeler arasında her alanda işbirliğini artıracak sağlam bir altyapının kurulması amacıyla çeşitli faaliyetler yürütülmektedir. Özellikle denize çıkışı olmayan örgüt üyelerinin ihtiyaçlarına cevap verecek, uluslararası limanlara ve pazarlara ulaşmalarını mümkün kılacak şekilde bölgenin altyapısının geliştirilmesi, eksiklerin tamamlanması, ayrıca iletişim ağının günümüz ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde geliştirilip yaygınlaştırılması hedeflenmektedir. Ticaret ve Yatırım EİT bölgesinde ticaretin geliştirilmesi için tarife ve tarife dışı engellerin azaltılması, serbest pazar ekonomisinin işlemesi, ticaret rejimlerinin şeffaflaştırılarak Dünya Ticaret Örgütü Buradaki bilgiler büyük ölçüde DPT web sitesindeki EİT ile ilgili bilgilere dayanmaktadır. http://www.dpt.gov.tr/dei/eit/eit.htm#kur#kur 3 5 kural ve standartları ile uyumlaştırılması ve özel sektörün bölge içinde etkin biçimde faaliyet göstermesine yönelik tedbirlerin alınması önem arz etmektedir. Bu çerçevede; Türkiye, İran ve Pakistan'ın taraf olduğu EİT Tercihli Ticaret Protokolü 1993'te yürürlüğe girmiştir. Ayrıca, üç kurucu ülkenin ortak olduğu ve merkezi İstanbul'da olacak EİT Ticaret ve Kalkınma Bankasının kuruluş anlaşması Türkiye ve Pakistan tarafından onaylanmıştır. Yine üç kurucu ülke arasında merkezi Karaçi'de olmak üzere kurulacak olan EİT Reasürans Şirketi'nin Mutabakat Muhtırası Mayıs 1996'da Aşkabat'ta yapılan Üçüncü Zirve Toplantısında imzalanmıştır. Projenin amacı, üye ülkelerdeki mükerrer sigorta ihtiyacının mümkün olduğu ölçüde yine bölge içinde karşılanmasına katkıda bulunmaktır. Şirkete Türkiye'yi temsilen Ziraat Bankası katılmaktadır. EİT Transit Ticaret Anlaşması ise, 1995 yılında Türkiye, Azerbaycan, İran, Kazakistan, Pakistan ve Türkmenistan tarafından imzalanmıştır. Ticari malların üye ülkeler arasında kara, deniz ve havayolu ile transit nakliyesini kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Anlaşma Aralık 1997'de yürürlüğe girmiştir. EİT üyesi ülkelerin işadamlarının vize işlemlerinin basitleştirilmesini ve 72 saat içinde vize verilmesini öngören EİT İşadamlarının Vize İşlemlerinin Kolaylaştırılması Anlaşması 1995 yılında Türkiye, Azerbaycan, İran, Kazakistan, Pakistan ve Türkmenistan tarafından imzalanmıştır. Anlaşma Mart 1998'de yürürlüğe girmiştir. EİT Ticaret ve Sanayi Odası, özel sektörün ekonomik işbirliğine aktif katılımını sağlamak amacıyla 1993 yılında kurulmuştur. Afganistan, Türkmenistan Ve Özbekistan dışında yedi üye ülkenin Milli Odaları EİT Odasına katılmıştır. Oda başkanlığı, iki yılda bir üye ülkeler arasında el değiştirmektedir. Enerji Madencilik ve Çevre 2000 yılında İslamabad'da düzenlenen EİT 1. Enerji/Petrol Bakanları Toplantısı kararları uyarınca, 2001-2005 yıllarına ilişkin EİT Bölgesinde Enerji/Petrol İşbirliği Ortak Bildirisi ve Eylem Planı kabul edilmiş; bunların uygulanmasına yönelik ilerleme raporu hazırlanmış ve gözden geçirilmiştir. 11. Bakanlar Konseyi de, üye devletlerden, adı geçen Eylem Planının uygulanması amacıyla, tam destek vermelerini ve kendi ülkelerindeki uygulamaların eşgüdümü ve gözden geçirilmesi görevini yürütecek odak noktalarını belirlemelerini istemiştir. Bugüne dek ancak, Türkiye'nin de içinde bulunduğu 6 ülke odak noktalarını bildirmiştir. Enerji, Madencilik ve çevre konularında aşağıdaki alanlarda çalışmalar yapılmıştır: Enerji Tasarrufu ve Verimliliği Bölgesel Elektrik Ticareti Stratejisi Petrol Rafinerileri ve Ürünleri Alanında İşbirliği EİT Petrol ve Gaz Hatlarının Güzergahları EİT Enerji/Petrol Bakanları Toplantısı Enerji Veri Kitapçığı (EVK) Madenler Çevre Yeni ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları Tarım, Sanayi ve Sağlık EİT tarımsal işbirliği çerçevesinde üye ülkeler arasında kuraklıkla mücadele, su yönetimi, tarımsal ticaretin geliştirilmesi, hasat sonrası çalışmaların ve tarımsal sanayiinin geliştirilmesi konularında işbirliği çalışmaları yürütülmektedir. Genetik malzemenin toplanması, tanımlanması 6 ve yeni bitki çeşitlerinin ortaya konulması da dahil olmak üzere genetic muhafaza alanında da işbirliği çalışmaları sürmektedir. Sanayi işbirliği çerçevesinde küçük ve orta ölçekli işletmeler ve özelleştirme gibi konularda işbirliği çalışmaları sürdürülmektedir. 10 - 11 Haziran 2002 tarihlerinde İstanbul'da ülkemizin ev sahipliğinde Özelleştirme alanında bir çalıştay (workshop) gerçekleştirilmiştir. Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin (KOBİ) Kalkınmadaki Rolü konusunda da, 30 Eylül - 2 Ekim 2002 tarihlerinde Tahran'da bir çalıştay (workshop) gerçekleştirilmiştir. Sağlık işbirliği alanı çerçevesinde bölgesel bir eylem planı hazırlama, aile planlaması, üreme sağlığı ve ana - çocuk sağlığı konularında çalışmalar yürütülmektedir. Ekonomik Araştırma ve İstatistik, Proje Araştırma EİT'nın yeniden yapılandırılması çalışmaları sonucunda son yıllarda ekonomik araştırma, istatistik ve proje araştırma konuları işbirliği yapılacak alanlar olarak belirlenmiş ve bu alanlarla ilgili olarak Sekreteryada iki müdürlük oluşturulmuştur. Bu işbirliği alanları çerçevesinde üye ülkelerden sağlıklı ekonomik veriler toplanması ve Sekreteryada bir Veri Bankası kurulması çalışmaları sürmekte, yıllık EİT Ekonomik Raporu hazırlanmakta ve işbirliğini geliştirici projeler üretilmektedir. Türkiye, İran ve Pakistan'ın ortak olduğu EİT Mühendislik ve Danışmanlık Şirketi, işbirliği projelerinin temel araştırma, mühendislik etüdü, fizibilite çalışmaları ve diğer hususlarda danışmanlık hizmeti temini amacıyla kurulmuştur. Şirkete Türkiye'den TÜMAŞ ve TÜSTAŞ ortak olarak katılmıştır. Bu şirket EİT Genel Sekreterliği tarafından son zamanlarda açılan fizibilite etüdü ihalelerine iştirak etmektedir. c) EİT’nin TET Açısından Önemi EİT’nin üyeleri Türkiye, İran, Pakistan, Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan'dır. KKTC de ekonomik, teknik ve kültürel faaliyetlere "Kıbrıs Türk Müslüman Toplumu" adı altında üye sıfatı olmaksızın katılmaktadır. Bugün üzerinde 350 milyondan fazla insanın yaşadığı, 7 milyon kilometrekarelik alanı kapsayan on üyeli bir örgüt haline gelen EİT aslında Türk Birliği içerisinde yer alması gereken tüm Türk devletlerini içinde barındırmaktadır. Öte yandan, yukarıda belirtildiği gibi, 1996 yılında kabul edilen EİT Ekonomik İşbirliği Stratejisi ile Ticaret, Ulaştırma-Haberleşme ve Sanayi öncelikli işbirliği alanları olarak belirlenmiştir. EİT bünyesinde işbirliğini geliştirmeye yönelik bazı kurum ve mekanizmaların oluşturulmasına ilişkin çalışmaların yanı sıra genel olarak bilgi ve uzman teatisi ve eğitim faaliyetleri de devam etmektedir. Yani bu konularda da karşılıklı değişim ve etkileşim devam etmektedir. Tüm bu işbirliği alanları ve yürütülen faaliyetler bir ekonomik bütünleşme girişiminin olmazsa olmaz ön şartlarındandır. Ekonomik bütünleşme siyasi birliğe giden yolda en önemli adımdır. Dolayısıyla, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, hem kurumsal yapısı, hem üyeleri, hem coğrafi ve jeopolitik konumu, hem de doğal kaynaklarıyla ekonomik bütünleşme için çok uygun bir yapı arz etmektedir. Ancak, siyasi bazı nedenlerle ve egemen güçlerin bölgedeki mücadelesi nedeniyle gerektiği şekilde işletilememiş ve istenilen seviyeye ulaşılamamıştır. Kısacası, EİT yeni bir Türk Ekonomik Topluluğu kurmak için gerekli tüm altyapıya sahiptir. Buradaki işbirliği alanlarında ve faaiyet konularında ilerleme sağlanmalı ve tercihli ticaret sistemi için gerekli çalışmalar ivedilikle yapılmalıdır. 6. Türk Devletlerinin Bütünleşme Potansiyeli ve Türk Ekonomik Topluluğu (TET) Ekonomik bütünleşme için kültürel ve tarihi benzerlikler gerekli olmakla birlikte yeterli değildir. Bütünleşmede yer alacak ülke ekonomilerinin kalkınma düzeyleri, üretim yapıları ve faktör donatımları, altyapı imkanları, gümrük tarifeleri, ekonomilerin tamamlayıcı-rekabetçi olma durumu, entegrasyon bölgesinin alanı, nüfusu ve ülkelerin coğrafî ve kültürel yakınlık dereceleri 7 bütünleşmenin başarısı üzerinde etkili olabilecek unsurlardır. “Türkiye ile Yeni Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Ekonomik Entegrasyonun Olabilirlik Etüdü” başlıklı çalışmasında Bayram Güngör; gelişmişlik düzeyi, altyapı imkanları, bölgesel yatırım politikası, gümrük tarifeleri, ekoomilerin tamamlayıcılık-rekabetçilik durumu, entegrayon alanı, nüfus, coğrafi ve kültürel yakınlık kriterleri açısından Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan arasındaki muhtemel bir bölgesel ekonomik entegrasyonun olabilirliğini etüd etmektedir. Sonuç olarak, Güngör; “Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan arasında oluşturulması muhtemel bir ekonomik entegrasyonun kısa dönemde olmasa da, uzun dönemde üye ülke ekonomileri üzerinde olumlu büyüme katkıları sağlayabileceği” kanaatine varmıştır.4 Buna göre, muhtemel entegrasyon bölgesi içinde bulunan Türkiye dışındaki ülkeler için kısa dönemde önerilen politika, ticarete hassas olan ekonomilerini BDT entegrasyon süreci içinde tutmaları ve bunun yanında Tercihli Ticaret Anlaşmaları yaparak birbirleriyle ve Türkiye ile olan ticaretlerini geliştirmeleridir. Bunun için çift taraflı anlaşmalar uygun seçeneklerdir. Tercihli Ticaret Anlaşmaları’nın amacı,“dengeli ticaretin sağlanması için gerekli mekanizmaların oluşturulması ve güvenli işlemler için kuralların belirlenmesi” olmalıdır. Burada liberalizasyonun genişletilmesi aşamalı bir şekilde sağlanmalıdır. Kısacası, kriterler açısından bazı eksiklikler olmakla birlikte Türk devletleri arasında bir bütünleşme potansiyeli, başka bir deyişle Türk Ekonomik Topluluğunun oluşturulması potansiyeli mevcuttur. Bütünleşmenin başarılı olabilmesi için kısa ve uzun dönem stratejileri içeren kademeli bir yöntem uygulanması ve EİT tecrübelerinden faydalanılması gerekmektedir. Sonuç ve Öneriler Türkiye bir yandan, Türk Birliği’ni gerşekleştirmek üzere, Türk Ekonomik Topluluğunun temellerini atarken, diğer yandan mevcut birlik ve kurluşlarla olan ilişkilerini geliştirmeye devam etmelidir. Alparslan Türkeş’in on yıl önce belirttiği gibi “Türkiye’nin dış politikası bütün faktörleri dikkate alan, mutlaka çok yönlü olan,çok hassas dengeleri koruyan, özel konumundan doğan riskleri minimize, avantajları maksimize eden özellik taşımak zorundadır. Bu sebepdendir ki; Türkiye, Avrupa Birliği, Türk Cumhuriyetleri, ABD, İslam alemi ve Rusya ile münasebetlerini son derece dengeli ve uyumlu şekilde tanzim etmek durumundadır. Tek yönlü bir tercihte bulunarak diğer tercihlere kayıtsız kalamaz.”5 Ya da Yeni Türkiye dergisinin ayn sayısında Hasan Celal Güzel’in iafde ettiği gibi; “Türkiye kendi milli menfaatleri çerçevesinde Avrupa, ABD, Rusya, Ortadoğu Afrika, Orta Asya ve Uzakdoğu ülkeleriyle çok sıkı temaslar kurabilir. Hatta bu ilişkileri çeşitli birlikler bütünleşmeler (entegrasyonlar) şeklinde değerlendirebilir. Bütün bu münasebetler birbirini engelleyici olarak kabul edilmemelidir. Körükörüne batı, Avrupa veya Amerikan düşmanlığı yapmanın bir faydası yoktur. Ancak, asıl menfaatlerimizin ve güç merkezimizin Türk ve İslam dünyası olduğu gözen uzak tutulmamalıdır. ....... Türkiye’nin dünya üzerindeki jeopolitiği, jeostratejisi, tarihi, şanlı mazisi, coğrafyası, nüfusu, yetişmiş insangücü, ekonomik potansiyeli ve en önemlisi de büyük devletler kurma birikimi gelecekte bir süper güç olma imkanını Türkiye’ye vermiştir.”6 Bu çerçevede; Türkiye ne Dugin ve Putin’in eski Rus egemenliğini canlandırmayı amaçlayan AvRusya Birliği’ni, ne Çin’in bölgede kendi egemenliğini sağlamak üzere oluşturduğu Şanghay İşbirliği Örgütü’nü, ne de ABD’nin Genişletilmiş Ortadoğu Projesini tek seçenek olarak göremez. Hatta Anıl Çeçen’in ciddi bir seçenek olarak sunduğu Merkezi Devletler Birliği bile, AB, ABD ve Türkiye için çok önemli olan ve tarihi ve kültürel bağlarımız olan balkanları içine almadığı için tam bir alternatif olamaz. Çeçen’in önerisi olsa olsa, TUSAM’dan Ali Külebi’nin Bkz. Güngör (2000). Türkeş (1995), s.63. 6 Güzel (1995), s.125. 4 5 8 önerdiği şekliyle “Türkiye’nin batısını da içine alıp, önceliği, Rusya’nın da “isterse” içinde bulunabileceği, ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ağırlıklı ve başlangıçlı ve hatta bir “Genişletilmiş Avrasyacılık” yaklaşımı gösteren bir ortaklık ve oluşum” olarak anlamlı olabilir. Yine Külebi’nin dediği gibi, Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in son günlerde dile getirmiş olduğu ve çok gerçekçi bir bakış açısını vurgulayan önerisiyle, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin kurabileceği ve hatta daha da öteye taşınarak genişletilebilecek “Türk Eksenli-Genişletilmiş Avrasyacılık” ağırlıklı bir birlik daha çok dikkate alınması gereken bir yaklaşımdır. Sonuç olarak, Türkiye Atatürk’ün uyguladığı ve Türkeş’in de yukarıda ifade ettiği gibi çok yönlü ancak milli bir dış politika izlemek durumundadır. Yine Atatürk’ün ve Türkeş’in Türk Dünyasına ilişkin öngörülerine paralel olarak, bir Türk Birliği oluşturmak için Türkiye gerekli insangücüne, tarihi birikime ve potansiyele sahiptir. Türk eksenli genişletilmiş bir avrasyacılık anlayışı içinde, önce Türk devletleri arasında bir ekonomik bütünleşmeyi sağlamalı ve Türk Ekonomik Topluluğunu kurmalıdır. Bunun için de öncelikle, tüm Türk devletlerinin üye olduğu ve bütünleşme anlamında belli bir aşama katetmiş olan EİT’yi etkin hale getirmeli ve işbirliğini geliştirmelidir. Tüm bunları gerçekleştirmek için de Türkiye, 21. yüzyılın doğal kaynaklar ve enerjiye dayalı yeni jeopolitiğine uygun; ekonomik, kültürel, tarihi, askeri gücünün farkında olarak Türkiye merkezli stratejiler geliştirmelidir. İşte o zaman, Mete Turgut’un deyimiyle “doğu ile batı arasında (veya Avrupa ile Asya arasında) basit bir köprü de değil, bir sentez olan; tarihin derinliklerinden süzülüp gelen ve Osmanlı da zirvesini bulan, dünyaya nizam vermiş, köklü bir devlet geleneğinin temsilcisi olan Türkiye”7 küreselleşmenin ve içinde yaşadığımız değişim sürecinin dinamizmini arkasına alarak; insanî bir küreselleşmenin sağlanmasında ve adil bir uluslararası düzenin kurulmasında önemli bir rol üstlenebilecektir. Türkiye ortak kültüre sahip olduğu Türk cumhuriyetleri ve Huntington’un çatışmanın taraflarından biri olarak gördüğü Budist (Çin) ve Hindu medeniyeti ile geliştireceği ilişkilerle de “medeniyetler çatışması” tezinin yanlığlığını ortaya çıkararak, bölge ve dünya barışına katkı sağlayabilecektir. Türkiye, uzun vadeli bir planlama ve milli bir strateji ile Türk devletlerinin ekonomik ve siyasi bütünleşmesini sağlayabilirse, Türk Birliğini sağlaycak, bölgesinde ve dünyada lider ülke olacak ve 21. yüzyıla damgasını vuracaktır. 7 Mete Turgut, “Küreselleşmeye Karşı Milli ve İnsani Çözüm: Türkiye Merkezli Yeni Bir Bakış Açısı,” 2023, Mayıs 2005. 9 Kaynaklar Avşar, B.Z., Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri, Ankara: Vadi Yayınları, 1998 (2. Baskı) Aydın, T., “Türkiye ile Orta Asya Türk Cumhuriyetleri Arasında Ekonomik İlişkiler”, Yeni Türkiye Dergisi, III/15, Ankara: 1997, s.795-799. Demirhan, A.A., “Türk Dünyasında Ekonomik Entegrasyon”, Yeni Türkiye Dergisi, III/15, Ankara: 1997, s.1001-1025. Doğan, D.M., “Türk Dünyasının Yakın Dönemde Ortaya Çıkışı ve Geleceği”, Yeni Türkiye Dergisi, III/15, Ankara: 1997, s.925-930. Frischenschlager,A., “Siyasal ve Ekonomik Bağımsızlık Yolundaki Türkmenistan”, Avrasya Etütleri, II/.3, 1995, s.38-50. Gumpel, W., “Orta Asya Cumhuriyetlerinde Ekonomik Gelişme ve Entegrasyon”, Avrasya Etütleri, sy.13, 1998, s.19-32. Güngör, Bayram, “Türkiye İle Yeni Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Ekonomik Entegrasyonun Olabilirlik Etüdü,” Akademik Araştırmalar Dergisi, Sayı: 6 Ağustos-Ekim 2000. http://www.academical.org/dergi/makale/s6yeniturkcum.htm Güngör, Bayram, Türkiye ile Yeni Türk Cumhuriyetlerinin Ekonomik Entegrasyonu Üzerine Bir Deneme (doktora tezi), Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Bölümü, 1999. Güzel, Hasan Celal, “21. Asır Türk Asrı Olacaktır,” Yeni Türkiye Dergisi, Sayı:3, MartNisan 1995, s.118-125. Morgil, O., “Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri Arasında Ekonomik İşbirliğinin Geliştirilmesi”, Yeni Türkiye Dergisi, III/15, 1997, s.773-777 Turgut, Mete, “Küreselleşmeye Karşı Milli ve İnsani Çözüm: Türkiye Merkezli Yeni Bir Bakış Açısı,” 2023, Mayıs 2005. Türkeş, Alparslan, “Türkiye ve Çok Yönlü İlişkilerin Önemi,” Yeni Türkiye Dergisi, Sayı:3, Mart-Nisan 1995, s.62-63. Wimbush, S.E., “Rusya’dan Sonra Rusya”, Avrasya Etütleri, I/2, 1994, s.53-61. 10