ZORUNLU ASKERLİK HİZMETİNE KARŞI VİCDANİ RET Dilan Mızrak

advertisement
T.C
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU HUKUKU
ANABİLİM DALI
ZORUNLU ASKERLİK HİZMETİNE KARŞI VİCDANİ RET
Yüksek Lisans Tezi
Dilan Mızrak
Ankara - 2008
T.C
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU HUKUKU
ANABİLİM DALI
ZORUNLU ASKERLİK HİZMETİNE KARŞI VİCDANİ RET
Yüksek Lisans Tezi
Dilan Mızrak
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Mithat SANCAR
Ankara - 2008
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. i
KISALTMALAR ......................................................................................................... iv
GİRİŞ ........................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
VİCDANİ REDDİN GENEL ÇERÇEVESİ
I. VİCDANİ RET KAVRAMI..................................................................................... 4
II. VİCDANİ REDDİN ORTAYA ÇIKIŞ KOŞULLARI VE SÜRECİ...................... 9
a. Modern Devlet ................................................................................................... 9
b. Zorunlu Askerlik Hizmeti ................................................................................ 14
c. Vicdani Reddin Geçirdiği Aşamalar ................................................................ 17
1. Birinci Dünya Savaşı Dönemi................................................................... 19
2. İkinci Dünya Savaşı ve Sonrası................................................................. 27
3. Mevcut Durum............................................................................................ 32
III. VİCDANİ RET KATEGORİLERİ ...................................................................... 40
a. Saiklerine Göre Vicdani Retçiler ..................................................................... 41
b. Kanaatlerinin Kapsamına Göre Vicdani Retçiler............................................. 41
c. Yetkili Organlar ile İşbirliğinin Derecesine Göre Vicdani Retçiler................. 41
IV. VİCDANİ RET KATEGORİLERİ ÇERÇEVESİNDE MEVCUT
KORUMANIN KAPSAMI.................................................................................. 45
V. VİCDANİ RET TALEBİ KARŞISINDA İZLENİLECEK PROSEDÜR ............ 51
i
a. Vicdani Retçi Statüsü .................................................................................... 51
b. Vicdani Ret Talebini İnceleyecek Mercii ..................................................... 53
c. Alternatif Hizmet........................................................................................... 55
d. Vicdani Reddin Kabul Edilmemesi Hali....................................................... 58
İKİNCİ BÖLÜM
VİCDANİ REDDİN NİTELİĞİ ve HUKUKİ GÖRÜNÜMÜ
I. VİCDANİ REDDİN BAZI KAVRAMLAR İLE İLİŞKİSİ ................................... 61
a. Sivil İtaatsizlik ................................................................................................. 64
b. Pasifizm............................................................................................................ 71
c. Antimilitarizm .................................................................................................. 75
d. Direnme Hakkı ................................................................................................. 77
II. DEVLET OTORİTESİ – KİŞİ ÖZGÜRLÜĞÜ SARKACINDA
VİCDANİ RET .................................................................................................... 82
III. VİCDANİ REDDE İLİŞKİN TEMEL BAZI GÖRÜŞLER ............................... 84
a. Vicdani Redde Karşı Çıkan Görüşün Temel Argümanları........................... 84
b. Vicdani Reddi Destekleyen Görüşün Temel Argümanları ........................... 85
IV. VİCDANİ REDDİN ULUSLARARASI HUKUK BOYUTU ............................ 87
1. Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü Hakkı.................................................... 90
2. Zorla Çalıştırma veya Zorunlu Çalışmaya Tabi Tutulma Yasağı .................. 97
3. Vicdani Redde Dayanak Teşkil Edebilecek Haklar ....................................... 99
Yaşam Hakkı .................................................................................................. 99
Toplanma ve Dernek Kurma Hakkı ............................................................. 103
ii
Barış Hakkı .................................................................................................. 104
4. İçtihatlar Işığında Bu Hakların Değerlendirilmesi....................................... 109
a. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi Kararları.............................. 109
b. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında Vicdani Ret .................. 111
5. Vicdani Ret Hakkı Oluşturmak İçin Yürütülen Uluslararası Çabalar.......... 119
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE VİCDANİ RET
I. ZORUNLU ASKERLİK HİZMETİ UYGULAMASININ TÜRKİYE’DEKİ
TARİHSEL GELİŞİMİ......................................................................................... 124
a. Osmanlı Devletinde Askerlik Hizmeti ........................................................ 124
b. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Zorunlu Askerlik Hizmeti....................... 128
II. TÜRKİYE’DE VİCDANİ REDDİN GELİŞİM SÜRECİ .................................. 130
III. TÜRKİYE’DEKİ VİCDANİ RETÇİLERİN RET NEDENLERİ ..................... 135
IV. TÜRKİYE’DE KONUYA İLİŞKİN MEVZUAT ............................................. 139
V. ULUSLARARASI HUKUKUN TÜRKİYE’YE YANSIMASI......................... 149
VI. TÜRKİYE’NİN MEVCUT KOŞULLARINDA VİCDANİ
RETÇİLERİ BEKLEYEN SORUNLAR.......................................................... 152
SONUÇ .................................................................................................................... 156
KAYNAKÇA........................................................................................................... 159
ÖZET ....................................................................................................................... 169
ABSTRACT............................................................................................................. 170
iii
EKLER..................................................................................................................... 171
EK.1.) Tablo 1: Avrupa’da Zorunlu Askerlik Hizmeti .................................... 171
EK.2). Tablo 2: Vicdani Ret Hakkı Tanıyan Avrupa Konseyi Üyesi
Ülkelerde Alternatif Hizmete İlişkin Bilgiler ..................................... 172
EK.3.) Tablo 3: Avrupa Konseyi’ne Üye Ülkelerde Vicdani
Ret Başvurusuna İlişkin Bilgiler ......................................................... 173
iv
KISALTMALAR
AİHM
:Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
AİHS
:Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
Bkz.
:Bakınız
BM
:Birleşmiş Milletler
BMİHK
:Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi
Çev.
:Çeviren
Derl.
:Derleyen
Dn.
:Dipnot
Doc.
:Document
Ed.
:Editör
Eur.Consult.Ass
:Council of Europe’s Consultative Assembly
HFSA
:Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi
İHEB
:İnsan Hakları Evrensel Bildirisi
m.
:Madde
Rev.
:Review
s.
:Sayfa
SBFD
:Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi
Sess.
:Session
UN
:United Nations
Vd.
:Ve devamı
Vol.
:Volume
Yay.
:Yayınları
v
GİRİŞ
Kişinin; dini, siyasi, ahlaki ve benzeri nedenlerle askerlik hizmetini - silah
tutmayı veya ordu içinde hizmet vermeyi, hizmet vermeye devam etmeyi reddetmesi şeklinde tanımlanabilecek zorunlu askerlik hizmetine karşı vicdani ret
kavramı, modernleşmenin ürünü olan Batı kaynaklı kavramlardandır. Modern devlet
kendini koruyabilmek, güvenliğini sağlayabilmek amacıyla zorunlu askerlik
sistemini tesis etmek gerekliliğini duymuştur. Ancak, bünyesinde itaati taşıyan
iktidar ilişkisi beraberinde itaatsizliği getirdiği içindir ki, zorunlu askerlik hizmetinin
tesisi vicdani ret kavramını da ortaya çıkarmıştır. İtaatsizliğin; sivil itaatsizlik,
direnme hakkı, pasifizm gibi farklı biçimleri sözkonusudur ve vicdani ret de bu
kavramlarla az ya da çok bağlantısı kurulabilecek bir kavramdır.
Güvenlik/özgürlük algılamasında devletleri en fazla meşgul eden konular
arasında bulunan vicdani reddin, gelişim sürecini bu algılama ekseninde
gerçekleştirdiği söylenebilir. Bu doğrultuda, vicdani reddin tanınması uzunca bir süre
sadece, mensubu oldukları dini inanış nedeniyle askerlik yapmalarının mümkün
olmadığını bildiren kişiler ile sınırlı tutulmuştur. Böyle bir tanıma devletleri nispeten
az korkutmaktadır, çünkü bu kişiler devletin otoritesine açık bir karşı çıkış
sergilemezler, onları bu şekilde davranmaya iten dini inanışlarıdır. Oysa, politik
fikirler nedeniyle askerlik hizmetini reddetmek doğrudan siyasi iktidarın
faaliyetlerini, kimi zaman kendisini sorgulamaktır. İşte bu nedenle, vicdani reddin ilk
defa ciddi bir politik mesele haline geldiği dönem olan 1. Dünya Savaşı dönüm
noktasıdır. Bu dönem savaşmayı reddeden çok sayıda insan olmuştur; fakat genel
olarak, vicdani reddin tekil bir eylem olmaktan çıkıp geniş halk yığınlarını
1
etkilemeye başlaması ve vicdani redde ilişkin yasal düzenlemelerin hayata
geçirilmesi için 2. Dünya Savaşı sonrasını, hatta 60’lı yılları beklemek gerekmiştir.
Vicdani ret pek çok Batı ülkesinde yasal düzenlemeye kavuştuktan sonra da,
askerlik hizmetini yerine getirmeyi ret talebinde bulunan her kişinin talebi kabul
görmemiştir. Aslına bakılırsa, önüne gelen bir vicdani ret talebini değerlendirmek ve
gerekirse, vatandaşını askerlik hizmetinden azade kılmak durumunda olan devletin
yaşadığı sıkınıtıyı anlamak mümkündür. Bir taraftan, kendisinden vatandaşının
vicdani kanaatleri doğrultusunda hareket etmesini mümkün hale getirmesi, vicdan
özgürlüğünü teminat alması beklenirken, diğer yandan, askerlik hizmetini reddeden
kişinin samimi olmama ihtimali ile yüzleşmek de devlete düşecektir. Reddinde
samimi olmasa da herkese bu hak tanınacak mıdır, samimiyet nasıl tespit edilecektir,
herkese böyle bir hak tanınırsa güvenlik nasıl sağlanacaktır gibi sorular hakikaten
cevaplanması kolay sorular değildir.
Devletleri, vatandaşlarının haklarını düzenleyen yegâne güç kabul etmenin
yarattığı tehlikeler özellikle 2. Dünya Savaşı sırasında anlaşıldıktan sonradır ki, pek
çok konu gibi vicdani ret de uluslararası hukukun kaynakları çerçevesinde
tartışılmaya başlamıştır.
Türkiye’nin bu tartışmaların neresinde durduğu konusunda söylenilebilecek
olan ise, vicdani ret kavramının Türkiye’de –Batı ile karşılaştırıldığında- çok kısa
sayılacak bir süreden beri biliniyor ve sınırlı bir kesim tarafından tartışılıyor
olmasıdır.
2
Bu çalışmada amaçlanan, yukarıda anılan konular çerçevesinde, vicdani ret
konusunda genel bir değerlendirme yapmaktır. Bu doğrultuda, ilk bölümde, vicdani
ret kavramından ne anlaşıldığı, vicdani reddin dünya ölçeğinde ortaya çıkış süreci ve
geçirdiği aşamalar, bugün dünya genelinde bu kavrama nasıl bakıldığı, vicdani ret
hareketinin çeşitli özellikleri bakımından nasıl bir ayrıma tabi tutulduğu ve zorunlu
askerlik hizmetini çeşitli saiklerle reddeden kişileri ne tür uygulamaların beklediği
anlatılmaya çalışılacaktır. İkinci bölümde, vicdani ret kavramının, daha çok tabii
hukuk çerçevesinde, itaat/itaatsizlik ekseninde çeşitli kavramlarla bağlantısı
tartışılacak ve ardından vicdani ret pozitif hukuk boyutu ile ele alınacaktır. Bu
kısımda yapılmaya çalışılacak olan, uluslararası hukukta askerlik hizmetini vicdanen
reddetmek biçiminde bir hakkın tanınıp tanınmadığını uluslararası hukuk kaynakları
gözönüne alınarak belirlemektir. Son bölümde ise, Türkiye’de askerlik sisteminin ve
vicdani reddin gelişimi, bu konu ile ilgili mevzuat ve mevcut tartışmalar
incelenecektir.
3
BİRİNCİ BÖLÜM
VİCDANİ REDDİN GENEL ÇERÇEVESİ
I. VİCDANİ RET KAVRAMI
Vicdani ret kavramı, kişinin “kendi vicdanının talimatlarına uygun hareket
etmesi şeklindeki çeşitli durumlara uygulanır” 1 . Bu görüşü destekleyecek önemli bir
tarihsel durum, “vicdani ret” kavramının 1890’lı yıllarda, zorunlu aşı uygulamasına
karşı ortaya çıkmasıdır 2 . Yine, ahlaki değerler veya dini inançlar nedeniyle kürtaja
karşı çıkmak da vicdani ret terimi çerçevesinde değerlendirilmektedir. O halde, geniş
anlamda vicdani ret; pozitif hukukun öngördüğü bir zorunluluğa veya izin verdiği bir
uygulamaya, inançlar ya da bir takım ahlaki, politik değerler nedeniyle karşı çıkmak
şeklinde tanımlanabilir 3 .
Ancak bu kavram Birinci Dünya Savaşı ile birlikte, hızlı ve geri alınamaz bir
biçimde, silah tutmayı veya hangi koşul altında olursa olsun orduya katılmayı
reddeden askerlerle anılır hale gelmiştir 4 .
1
MAJOR, Marie France. “Conscientious Objection and International Law: A Human Right?” ,
Case Western Reserve Journal of International Law, vol. 24, 1992, s.350.
2
Bkz., MOSKOS C. Charles –WHITECLAY John Chambers II. (Ed.) “The Secularization of
Conscience”, The New Conscientious Objection: From Sacred to Secular Resistance, Oxford
University Press, New York – Oxford, 1993, s.11
3
Bkz. EREN, Abdurrahman, “Türk Hukukunda Vicdani Red”, Ankara Üniversitesi SBFD, sayı
61(3), Temmuz-Eylül 2006, s.104.
4
MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.350
4
“Muhtemelen, vicdani retçi sayısı kadar vicdani ret tanımı” 5 olsa da, her
konuda olduğu gibi bu konuda da genel bir tanım mevcuttur. İşte bu en bilinen tanımı
ile askerlik hizmetine karşı vicdani ret, kişinin; dini, siyasi, ahlaki ve benzeri
nedenlerle askerlik hizmetini - silah tutmayı veya ordu içinde hizmet vermeyi,
hizmet vermeye devam etmeyi - reddetmesidir.
Vicdani ret, “vicdan” kavramı merkeze alınarak açıklanabileceği gibi,
“reddetmek” çerçevesinde de değerlendirilebilmektedir. Bu mesele ile ilgili olarak,
çoğunlukla vicdan sorununa odaklanılmadığını, uluslararası savaş karşıtı hareket
içinde
reddin
merkeze
alındığını
savunan
Speck,
Almanya’da
kullanılan
“Kriegsdienstverweigerung” (savaş hizmetinin reddi) terimini ya da İspanyol Ret
Hareketi’nin seçtiği insumision (itaatsizlik) terimini bu iddiasına örnek olarak
göstermektedir 6 .
Aslında, vicdani ret meselesinin özü, Speck’in de belirttiği gibi reddetmektir.
Dolayısıyla Türkçe’de de, “askerlik hizmetinin reddi” ya da “askerlik hizmetine karşı
itaatsizlik” şeklinde kavramlar kullanılarak; dini ret/dini nedenle itaatsizlik, politik
ret/politik nedenle itaatsizlik, vicdani ret/vicdani nedenle itaatsizlik şeklinde alt
ayrımlara gidilebilir. Bu tür bir kullanımın, bugün, politik nedenler ile sadece belli
savaşlara katılmayı reddeden kişiler - ki bu tür ret hem devletlerce, hem de toplumun
geneli tarafından kabul görmemektedir - bakımından olumlu bir etki yaratması
beklenebilir. Çünkü, bu kişilere karşı, var olan koşullar altında, ileri sürülebilen en
etkili argüman, vicdani kanaatleri nedeniyle savaşmak istemeyen kişinin, belli
5
SPECK, Andreas, “Dünyada Çağdaş Red ve Red Hareketlerinin Anahatları: Savaş Karşıtı
Uluslararası Hareket İçinde Red”, Birikim Dergisi, sayı 207, Temmuz 2006, s. 42.
6
Bkz. SPECK, “Dünyada Çağdaş..”., s.43
5
savaşlara katılmak, haksız bulduğu savaşa katılmamak şeklinde bir ayrım yapmaması
gerektiğidir.
Ancak böyle bir kavramlaştırmada da “vicdan”ın kapsam ve işlevini
sınırlamak gibi bir tehlike sözkonusu olabilmektedir. Her ne kadar, Arendt vicdanı
bireyin iç dünyası ile ilgili gördüğü için apolitik olarak nitelendirse de 7 , kişinin
vicdani kanaatlerinin muhatapları arasında devletin de olabileceği ve vicdani kanaat siyasi iktidar karşıtlığı düşünüldüğünde, vicdani reddin politik fikirleri de ihtiva
edebileceğinden bahsetmek mümkündür.
Dolayısıyla, vicdani ret kavramını, “az ya da çok doğrudan hukuki bir hüküm
veya idari bir emir ile uyumsuzluk” 8 şeklinde, “vicdanen reddetmek” olarak düşünüp
“vicdan” kelimesi üzerine odaklanmak da mümkündür. “Kişiyi kendi davranışları
hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlaki değerleri üzerine dolaysız
ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç” 9 veya “insanın görgü ve
bilgileriyle kendini yargılama yetisi” 10 olarak ifade edilebilecek ve çeşitli filozoflar
tarafından farklı şekillerde tanımlanan vicdan kavramı ile, “dini bir çerçeve içinde
bazen Tanrı’nın sesinin bir yansıması, hümanizm çağında insanlara neden
sakınmaları gerektiğini bildiren insani bir meleke veya aklın sesi, bu ikisi arasında
kalan dönemlerde de özel bir ahlak duygusu anlatılmak istenmiştir. Bununla birlikte,
vicdan terimine ilişkin en iyi açıklama, onun, tüm güdülenmeler üzerinde mutlak bir
7
ARENDT, Hannah, “Sivil İtaatsizlik”, Kamu Vicdanına Çağrı: Sivil İtaatsizlik, Çeviren: Yakup
Coşar, Ayrıntı Yay., 2. basım, İstanbul, 2001, s.85.
8
RAWLS, John., A Theory of Justice, Oxford University Press, Oxford, 1971, s.368.
9
Türkçe Sözlük, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu, 2. cilt, s.1561.
10
HANÇERLİOĞLU, Orhan, Felsefe Ansiklopedisi, Kavramlar ve Akımlar, Cilt 1 (A-D), Remzi
Kitabevi, 3. basım, İstanbul, 2000, s.199.
6
otoritesi olduğunu söyleyen Joseph Butler’dan gelmiş, 18. yüzyılda akılcı ahlak
görüşleriyle ahlak duygusu öğretilerinin bir sentezini yapan filozof, vicdanı, yüreğin
olaylara yönelmiş algısı olarak tanımlamıştır.” 11
Vicdan kavramının yukarıda verilen çeşitli tanımlarına 12 bakıldığında da
görüldüğü üzere, vicdan, kişinin kendi davranışları üzerindeki sorumluluğu ile
ilgilidir ve bir değer yargısı içermektedir. 13 Bir kişi, vicdani kanaati doğrultusunda
gerçekleştirdiği herhangi bir eyleminde, konu ile ilgili bilgisine, olayı kavrayış
biçimine göre; kusursuz sayılabilecek bir doğruya, toplumsal kabul edilebilirliği olan
bir doğruya ya da tamamen öznel bir doğruya uygun davranabilmektedir. Ancak
mesele şudur ki, sayılan her bir doğruya ulaşma biçimi de esasen subjektif nitelik
taşımasına rağmen, varılan sonuç toplumsal bir doğru ya da pozitif hukukun
öngördüğü bir düzenleme ile çelişmediği takdirde kabul görmekte, aksi halde
reddedilmektedir. Kişinin, vicdani sorumluluğu ile bu tür kabuller arasında yapacağı
tercihte yalnız kalması, ciddi yaptırımlar ile karşılaşması veya yaşadığı süre boyunca
kişisel bir ıstırap çekmesi sözkonusu olabilmektedir.
Savaş ya da askerlik konusu, bu anlatılanlar bakımından ayrı bir öneme
sahiptir. Major, vicdan ile ilgili yaptığı değerlendirmede, askerlik hizmetine ilişkin
11
CEVİZCİ, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, Paradigma, İstanbul, 2000, s. 983.
12
Konu ile ilgili , 1983 yılında Birleşmiş Milletlere sunulan raporda da vicdan, “ister dini ister insani
bir esinle olsun, bir takım sebeplerle de desteklenen hakiki, samimi bir etik kanaat” olarak
tanımlanmıştır.
13
Vicdan konusunda daha ayrıntılı bilgi için bkz. WAND, Bernard, “The Content and Function of
Conscience”, The Journal of Philosophy, vol: 58, no.24, november 23, 1961, pp.765-772., ayrıca bkz.
FLYNN, Eileen P. My Country Right or Wrong? : Selective Conscientious Objection In The
Nuclear Age, Loyola University Press, Chicago, 1985., s. 3-24.
7
meselenin ayırt edici bir özelliği olduğunu belirtmektedir, çünkü ona göre askerlik
hizmetinde, bir insan sadece vicdanının talimatlarına uygun hareket etmekten men
edilmemekte, aynı zamanda talimatlarının ötesine geçecek icrai edimlerde de
bulunmaktadır. 14 Bu durumda kişi vicdanına iki kere karşı gelmektedir. Yine, bu
konuda Vatikan, otoriteye “gözü kapalı itaat” i eleştirirken, uluslararası nitelikteki
Nüremberg
Yargılamalarında
da,
bir
kişinin
kendi
vicdanının
talimatları
doğrultusunda hareket etmesi, gerekirse bu sorumluluk karşısında kendi hükümetinin
emirlerine itaat etmemesi gerektiği savunulmuştur.
15
Her ne kadar böyle bir durum,
daha önce bahsedilen biçimde, kişinin çeşitli cezai yaptırımlarla karşılaşmasına ya da
toplumdan dışlanmasına neden olabilmekte ise de, kişi kendisine, vicdanına karşı
sorumluluğu her türden sorumluluğun ötesinde görebilir ve buna uygun davranabilir.
İnsanın, var olduğu andan itibaren, vicdanı ile farklı güçler arasında bir seçim
yapmak zorunda kaldığı durumlar olmuştur. Peki, kişinin devletçe tesis edilen
askerlik hizmetini vicdani kanaati nedeniyle reddetmesi ne zaman başlamış, ya da
böyle bir ret ne zaman kamuyu da ilgilendirir hale gelmiştir, şimdi bu konu üzerinde
durulacaktır.
14
MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.351.
15
Bkz. SWEENEY, H. Patrick, “Selective Conscientious Objection: The Practical Moral Alternative
to Killing”, Loyola University Law Review, vol.1, 1968., s.122.
8
II. VİCDANİ REDDİN ORTAYA ÇIKIŞ SÜRECİ ve GEÇİRDİĞİ
AŞAMALAR
Vicdani reddin varlığı tarihin çok eski dönemlerine götürülebilir, nitekim
bilinen ilk vicdani retçi, Kuzey Afrika’nın Numidia bölgesinden yirmi bir yaşındaki
Maximilian 16 da reddini böyle bir dönemde açıklamıştır. M.S. 295 yılında, Roma
ordusunda askerlik hizmetini yerine getirmeyi kesinlikle reddettiğini bildiren
Maximilian, bunun üzerine Roma Konsülünün emriyle idam edilmiştir.
Belirtildiği üzere, vicdani ret uzun süredir var olan bir fenomen olsa da, ancak
yakın zamanlarda silahlı kuvvetleri ve toplumu etkileyen önemli bir faktör haline
gelmiştir. “Yeni vicdani ret” olarak adlandırılabilecek bu olgu, eskisinden saik, boyut
ve kapsam bakımından ayrılır. Bu yeni ret biçiminin kökenleri modern batı devletine
götürülebilecektir, zira vicdani reddin eş zamanlı olduğu zorunlu askerlik hizmeti de
bu dönemle birlikte doğmaktadır
17
. O halde, öncelikle, zorunlu askerlik hizmetinden
ve her iki kavramın da ürünü olduğu modern devlet olgusundan söz etmek
gerekmektedir.
a. Modern Devlet
Modern devlet 18 , “Avrupa’da feodal parçalanmışlığın coğrafi ve siyasi
merkezileşme yoluyla aşılması sonucu ortaya çıkan, ‘iktidarın çoklu yer ve
16
Bkz. MOSKOS - CHAMBERS II. (Ed.) “The Secularization of Conscience”, The New
Conscientious.., s.6-14
17
MOSKOS, CHAMBERS II,(Ed.) “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious..,
s. 3.
18
Modern Devlet’in kapsamlı ve ayrıntılı bir tanımı için bkz. PIERSON, Christopher, Modern
Devlet, Çeviren:Dilek Hattatoğlu, Çiviyazıları, İstanbul, 2000.
9
kaynakları üzerine kurulmuş toplumlardan, tek bir meşrulaştırıcı yapıya dayanan
toplumlara geçiş’ süreci olarak adlandırılabilecek bir devlet tipidir”. 19
Kurduğu toplumsal sözleşme teorisi ile modern devletin ortaya çıkış şartlarını
ve sürecini anlatan Thomas Hobbes’a göre, insanlar, herkesin herkese karşı savaş
halinde olduğu bir evrede yaşarken, bu kaotik durumdan kurtulmak amacıyla bir
araya gelecek, bir sözleşme yapacak, hak ve yetkilerini tek bir güce devredeceklerdir.
Çünkü,
“insanları
yabancıların
saldırısından
ve
birbirlerinin
zararlarından
koruyabilecek, mutluluk içinde yaşayabilmelerini sağlayacak genel gücü kurmanın
tek yolu, insanların bütün kudret ve güçlerini tek bir kişiye veya hepsinin iradesini
oyların çokluğu ile tek bir iradeye indirgeyecek bir heyete devretmeleridir.” 20
Böylece, bir insan topluluğu aralarında sözleşme yaparak, hepsinin temsilcisi
olma görev ve hakkını bir kişiye ya da bir heyete verme yönünde anlaştıktan sonra
kurulacak siyasi yapının ‘devlet’ olarak anılması için, “düzenin uygulanmasında,
idari personeli, fizik güç ve şiddetin meşru kullanımı tekeli haklarını başarıyla elinde
tutması” gerekecektir. Günümüzde de güç kullanımı, sadece ya devletin izin verdiği
ya da devlet tarafından kuralların belirlendiği kadarıyla meşru sayılır. 21
Modern devleti var eden vasıfların başında “şiddet tekeli”nin gelmesinin
nedeni, devlete bu tekelin, şiddeti toplumsal ilişkilerden tasfiye etme veya toplumsal
19
SANCAR, Mithat, “Şiddet, Şiddet Tekeli ve Demokratik Hukuk Devleti”, Doğu Batı Dergisi, sayı
13, Kasım-Aralık-Ocak 2000-2001, s.26.
20
HOBBES,Thomas, Leviathan,çeviren: Semih Lim, Yapı Kredi Yayınları, Üçüncü Baskı, İstanbul,
2001, s. 130.
21
WEBER, Max, Sosyoloji Yazıları, Çeviren: Taha Parla, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1987,
s.80
10
ilişkilerde şiddet kullanımını en aza indirme karşılığında verilmiş olmasıdır. 22
Uygarlaşma süreci üzerinde çalışan ve şiddet tekelinin uygarlığın başat
özelliklerinden olduğunu belirten Elias’a göre de uygarlık, şiddetten arınmış
toplumsal yaşam, ya da insanlararası ilişkilerde şiddetin yok olması anlamına gelir.
Elias, şiddet tekelinin oluşumu ile insandan insana yönelen tehdidin sıkı kurallara
bağlandığını, hesaplanabilir/öngörülebilir hale geldiğini ve böylece günlük yaşamın
sürekli güvensizlik ortamından kurtulduğunu belirtmektedir. 23
Modern devletin mihenk taşlarından biri şiddet tekeli iken diğeri de vergi
tekelidir. Kamusal amaçlar için kullanılacak vergi gelirleri olmaksızın modern
devletin var olması zordur. 24
Devletin kurulmasının ardından egemenin bazı yetkilere sahip olduğunu
belirten Hobbes’a göre, bu yetkilerden biri de, uyruklarının barışı ve savunulması
için neyin gerekli olduğuna egemenin karar vermesi ve yine egemenin, uygun
gördüğü şekilde savaş ve barış yapabilmesi hakkıdır. 25 İşte yine bu hak çerçevesinde
Hobbes vergi tekelini anlamlandırmaktadır.
Hobbes’a göre, “savaşın ne zaman kamu menfaatine olduğuna ve bu amaçla
hangi büyüklükte güçlerin toplanacağına, silahlandırılacağına ve bunlara ödeme
yapılacağına karar vermek, bunun masraflarını karşılamak için uyruklara vergi
salmak hakkı da egemenliğin bir parçasıdır. Çünkü halkın savunulacağı kuvvet
22
Bkz., SANCAR,“Şiddet, Şiddet Tekeli..”, s.28.
23
ELIAS, Norbert, Über den Prozess der Zivilisation, C.2, Frankfurt am Main 1978, s.320-353’den
aktaran: SANCAR,“Şiddet, Şiddet Tekeli..”, s.28.
24
Ayrıntılı bilgi için bkz. PIERSON, Modern Devlet, s.58.
25
Egemenin hak ve yetkilerinin geniş açıklaması için bkz. HOBBES, Leviathan, s.131-138.
11
ordulardan meydana gelir ve bir ordunun gücü de onu oluşturan askerlerin güçlerinin
tek bir komuta altında birleşmesinden oluşur. Bu komuta kurulmuş olan egemen
gücün elindedir” 26
Vergi toplamanın, önceleri “olağanüstü toplamalar” şeklinde iken, zamanla
hükümetlerin rutin kaynakları haline gelmesini ve böylece bu tekelin de modern
devletin ayrılmaz unsurlarından biri olmasını etkin bir askeri aygıtın inşasına
bağlayan Tilly’e göre ise, “savaş ve savaşa hazırlanma, yöneticilerin can alıcı
kaynaklara –insan, silah, erzak veya bunları satın alacak para- sahip olanlardan ve
güçlü bir baskı veya telafisi olmadan bunları vermek istemeyenlerden savaş
araçlarını zorla almayı da içerir.” 27 Tilly’nin görüşleri savaş- modern devlet- ordu ve
zorunlu askerlik hizmeti ilişkisini ortaya koymaktadır. Modern ulus devletin
kuruluşunu hazırlayan etken savaşlardır ve bu savaşların sonucu olarak kurulması
kaçınılmaz olan modern devlet kendini koruyabilmek, güvenliğini sağlayabilmek
noktasında da az sonra anlatılacak biçimde bir orduyu ve zorunlu askerlik sistemini
tesis etmek gerekliliğini duymuştur 28 .
Yine Tilly, tanımlanmış topraklar içinde yoğunlaşmış ana zor araçlarını
denetim altında tutan ayrı örgütlenmeler yaratan ve bu topraklar içinde bulunan
bütün örgütlenmelere göre öncelik sahibi olan devletlerin, komşulara boyun eğdirme
26
27
HOBBES, Leviathan., s.135.
Bkz. TILLY, Charles, Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin Oluşumu, Çeviren:Kudret
Emiroğlu, İmge yay., Ankara, 2001, s.40-42, 49.
28
Bu konuda daha ayrıntılı bir açıklama için bkz. ALTINAY, Ayşe Gül, “Militarizm”, Kavram
Sözlüğü I: Söylem ve Gerçek, Ed. Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Basın Yayın, 2.
Baskı, Ankara, Kasım 2007, s.354 vd. Ayrıca bkz. ALTINAY, Ayşe Gül – BORA, Tanıl, “Ordu,
Militarizm ve Milliyetçilik”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Cilt 4, İletişim Yay.,
2. baskı, İstanbul, 2003, s.140 vd.
12
ve daha uzak rakiplerle savaşma çabalarında yalnız ordu biçiminde değil, orduları
besleyecek araçları toplamak ve yöneticinin sivil halk üzerinde denetimini günü
gününe
örgütleyecek
sivil
kadrolar
biçiminde
de
kendini
gösterdiğini
belirtmektedir. 29
Modern devlet, kendisini var eden şiddet ve vergi tekelinin yanında, çeşitli
hak ve görevlerle donatılmış “yurttaş” ı da beraberinde getirmiş, devlet ile yurttaş
arasında kurulan sözleşme gereği, devlet bir yandan yurttaşlarının çıkarlarını
korurken, bir yandan da bu kişilerden bazı taleplerde bulunabilme hakkını elde
etmiştir.
İşte nasıl ki devlet vergi toplama hakkına dayanarak yurttaşından vergi
toplayabilmiş ise, yine tüm yurttaşlarını iç ve dış düşmana karşı koruma görevi
çerçevesinde, savaşabilecek yurttaşından orduya katılmasını talep edebilmiş, sonuç
olarak zorunlu askerlik hizmeti ve düzenli ordu da modern devletin bir ürünü olarak
yaşama geçirilmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki, modernleşme ve modern devletin
beraberinde getirdiği pek çok kurum arasında, “ordu modern devletin başat kurumu
ve bütünleyicisi olmuştur” 30 ; zira “her zaman emre amade bir ordu yoksa, egemen
(hükümdar) de yoktur” 31 .
29
TILLY, Zor,Sermaye.., s.47.
30
KARDAŞ, Ümit, “Modern Devlet, Ordu ve Vicdani Ret İtirazı”, Birikim Dergisi, Vicdani Red,
Anti-militarizm, sayı 207, Temmuz 2006, s. 36.
31
BRÖCKLING, Ulrich. Disiplin: Askeri İtaat Üretmenin Sosyolojisi ve Tarihi, Çev: Veysel
Atayman, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2001, s. 23.
13
b. Zorunlu Askerlik Hizmeti
Her ne kadar, yukarıda da anıldığı gibi, zorunlu askerlik esas olarak kökleri
Fransız Devriminde olan modern bir sistem ise de bu olgunun ortaçağ ve erken
modern dönem Avrupasında öncülleri mevcuttur. 32 Antik Yunan’da zorunlu
askerliğin varlığından söz edilebileceği gibi, Roma İmparatorluğu tarihine
bakıldığında da, gönüllü askerliğin kabul edildiği, ancak kuralın zorunlu askerlik
olduğu görülmektedir. Roma yurttaşları için askerlik hizmetine katılmak tabii bir
durum iken, geç dönem Romasında ücretli askerlik yaygındır.
33
Mezopotamya’da
da, komşulardan gelecek tehlikelere karşı sürekli taze kalabilecek bir orduyu hazır
bekletmek gerektiği düşüncesiyle erkek nüfusun tespiti yoluna gidilmiş ve kabile
liderlerine da kendi topluluklarını oluşturmaları, katılmayanların krala karşı gelmiş
sayılacağı bildirilmiştir. 34 Hammurabi Kanunlarında askerlik ve savaş ile ilgili
hükümlere yer verilmiş, Hitit Kanunlarının aksine Hammurabi Kanunları, herhangi
bir savaş sözkonusu olduğunda bir kişinin kendi yerine başkasını göndermesinin
mümkün olmadığını belirlemiştir. 35
Yukarıda sayılan modeller ile birlikte, genel olarak modern devlet öncesi
sistem, Zürcher’in “dolaylı zorunlu hizmet” nitelemesi içine yerleştirilebilir. Zürcher,
dolaylı zorunlu hizmet sistemine örnek olarak Büyük Petro’nun ordusu ile İran’da
32
ZÜRCHER, Erik Jan, “Zorunlu Askerlik ve Direniş: Tarihi Çerçeve”, Devletin Silahlanması:
Ortadoğu’da ve Orta Asya’da Zorunlu Askerlik (1775-1925), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,
İstanbul, 2003., s.10, BRÖCKLING, Disiplin:..., s.51 vd.
33
MARCUS, Philip, “Some Aspects of Military Service”, Michigan Law Review, vol.39, 1940,1941.,
s.913.
34
Bkz., MATTHEWS, Victor H., “Legal Aspects of Military Service in Ancient Mesopotamia”,
Military Law Review, vol.94, 1981, s. 142-143.
35
MATTHEWS, “Legal Aspects…”, s.143.
14
1840’larda getirilmiş bunişah sistemini gösterdikten sonra, bu sistemin, büyük toprak
sahiplerinin, kendilerine belirtilen sayıda asker sağlamak ile yükümlü olması
şeklinde bir düzenleme getirdiğini belirtmiştir. 36
Devlet ile uyruğu olan özgür bireyler arasındaki ilişkiye dayanan “doğrudan
zorunlu hizmet” yukarıda anılan modelden farklı olup, bu konuda çığır açan
uygulama Fransız Devrimi ile gelmiştir.
37
1793 Ağustos ayında ilk kitlesel askere
alma eylemi gerçekleştirilmiştir. Konvansiyon Deklarasyonu her Fransız yurttaşına
bireysel olarak askerlik yapma yükümlülüğü ve hakkını getirmiş, ancak hizmet
yükümlülüğü genel olsa da asıl silah altına alınanlar gönüllüler olmuştur. Gerçek
zorunlu askerlik hizmeti ise beş yıl sonra Eylül 1798 tarihli Jourdan Kanunu ile
getirilmiştir. Restorasyon sonrasında Fransa genel ve zorunlu askerlik hizmetini
bırakarak profesyonellerden oluşan ve nüfusun en fakir kesimlerinden gelen uzun
süreli bir orduya yönelmiş, orta sınıfa, kendileri yerine başkasını askere gönderme
imkanının tanınmış olması bu sınıfı neredeyse askerlikten muaf hale getirmiştir.
Fransa’nın bu dönemde uyguladığı sistem pek çok ülkede uygulanmaktaydı, ancak
bu uzun hizmet dönemlerine dayanan zorunlu askerlik sistemleri devletler için
oldukça masraflı idi. Bu sorun Prusya sistemi adı verilen sistem ile çözüme
kavuşturulmuştur. Prusya’da Eylül 1814 tarihinde “Zorunlu Askerlik Kanunu” kabul
edilmiş ve bir dizi reform gerçekleştirilmiştir. Bu kanuna göre erkek nüfusun düzenli
muvazzaf orduda bir yıldan üç yıla kadar hizmet etmesi istenmiştir. Bu sistemin
etkinliği anlaşılmakla, İngiltere dışındaki tüm Avrupa ülkeleri genel ve zorunlu
askerliği barış zamanı için dahi bir savunma tedbiri olarak benimsemiş, ABD ve
36
Bkz.ZÜRCHER, Devletin Silahlanması…, s.11
37
ZÜRCHER, Devletin Silahlanması…, s.12.
15
İngiltere de bu sistemi kabul ettikten sonra, sistem neredeyse evrensel hale gelmiştir.
ABD bu sistemi Amerikan İç Savaşında ve 20.yüzyılın büyük savaşlarında geçici
olarak uygulamış, ama Vietnam Savaşı’nın sonuna doğru 1969 yılında genel ve
zorunlu askerlik hizmetini terk etmiştir. İngiltere de, 1916 yılında kabul ettiği bu
sistemi 1963 yılında terk ederek profesyonel orduya geri dönmüştür. 38
Zürcher’e göre, zorunlu askerliğe dayanan bir ordunun başarılı şekilde
oluşturulması için bazı önkoşullar gerekmektedir. Öncelikle, potansiyel insan gücü
belirlemesi için sağlıklı bir nüfus sayımı şarttır; bu da iyi bir devlet bürokrasisi
gerektirmektedir. 39 Modern devleti, kendisinden önceki devlet biçimlerinden ayıran
en önemli özelliklerinden biri de bürokrasi olup, Weber’e göre, bürokrasi herhangi
bir örgüt türü karşısında saf teknik üstünlük gösterdiği içindir ki, bu kadar başarılı
olmaktadır. 40 Dolayısıyla, Zürcher’in belirttiği biçimde başarılı bir ordu ancak
modern devlet düzeni içerisinde oluşturulabilir.
İkinci olarak, askere alma işlemleri için iyi çalışan bir mekanizmanın ve asker
kaçaklığını önlemek için etkili yaptırımların hayata geçirilmesi şarttır. Yine,
askerlerin beslenme, giyim ve benzeri ihtiyaçları ile silahlandırma için belli bir
ekonomik etkinlik gerekir. 41
Zorunlu askerliği daha geniş yorumlamanın mümkün olduğunu savunan
Smythe’e göre de, askeri açıdan hazırlıklı olmaya yönelmiş bir ekonomide erkekler
38
Ayrıntılı bilgi için bkz., ZÜRCHER, Devletin Silahlanması…,.s.13-15. Ayrıca bkz., MARCUS,
“Some Aspects…”,s.927-929.
39
ZÜRCHER, Devletin Silahlanması…,.s.15.
40
PIERSON, Modern Devlet, s.43.
41
ZÜRCHER, Devletin Silahlanması..., s.15-16.
16
savaş sanayii içinde çalışmaya itilmektedir, çünkü bu işler mevcut istihdam içinde
önemli bir yere sahiptir. Ayrıca, bilim insanları ile teknisyenler zeka ve bilgilerini bu
konuya vakfetmektedirler, çünkü bilim ve teknoloji de askeri ihtiyaçlar
doğrultusunda yönlendirilmektedir.42
Çeşitli ret hareketleri, zorunlu askerlik hizmeti meselesini yukarıda belirtilen
durumdan daha ileri bir boyuta taşıyarak, aslında gönüllü askerlik hizmetinin de bir
tür zorunlu hizmet sayılabileceğini savunmuşlardır. Onlara göre askere “gönüllü”
yazılmak da çoğu zaman bir bakıma “ekonomik zorunlu askerlik” ten
kaynaklanmaktadır. Gerçekten de, barış hareketine dahil olanların genelde orta
sınıftan, gönüllü askerlerin de büyük kısmının işçi sınıfından ve göçmenlerden
müteşekkil olması bu bilgiyi doğrular gibi görünmektedir. 43
c. Vicdani Reddin Geçirdiği Aşamalar
Vicdani reddin geçirdiği aşamaların tasnifinde, devletin vicdani ret ile ilişkisi
belirleyici unsurdur. Vicdani ret – devlet ilişkisinin gelişim aşamaları ise kabaca bir
belirleme ile; modern öncesi, premodern (erken modern), geç modern ve postmodern
(modern sonrası) Batı toplumlarına tekabül etmektedir. 44
Başlangıç aşaması tipik olarak, sanayileşme öncesi, modern öncesi 17. ve 18.
yüzyıl Batı toplumlarında yaşanan ve vicdani retçilerin adeta dört duvar arasında
sıkıştığı dönemdir. Bu aşamada devletler farklı ve tutarsız bir biçimde gayriresmi
42
Aktaran: SPECK, “Dünyada Çağdaş…”, s.42.
43
SPECK, “Dünyada Çağdaş…”, s.45
44
MOSKOS - CHAMBERS II, (Ed.) “The Secularization of Conscience”, The New
Conscientious..,s.6.
17
reddi tanırlar, para karşılığı muafiyete izin verip, bazen de retçilere çeşitli cezalar
ölçüp biçerler.
Birinci aşamada, erken modern toplumda, devlet vicdani reddi resmen tanır,
ancak bu tanıma “tarihi barış inancı” ile sınırlıdır ve vicdani ret hareketinin liderliği
de büyük oranda geleneksel barış kiliselerinin elindedir. Bu kiliseler, Protestan
Devriminin radikal kanadını ve buradan türeyenleri içerirken, ana kurumlar;
Mennonite, Brethen ve Quakerlardır. 20.yüzyılda bu kadar katı olmamakla beraber
Yehova Şahitleri ve 7. Gün Adventistleri vicdani ret statüsü talebinde
bulunmuşlardır. Devletin ilk tavizi ise, vicdani retçilerin silahlı kuvvetler
bünyesinde, fakat silah kullanılmayacak görevlerde bulunmasına geçit vermektir.
Geç dönem modern batı toplumu olarak tanımlanan ikinci aşamada devlet,
din temelli reddi genel olarak ölçüt kabul etmeye başlamıştır; bu nedenledir ki,
bugünkü retçi statüsü vicdani retçilere; anahat Protestan mezhepleri, Roma Katolik
Kilisesi ve diğer dini örgütlerce kazandırılmıştır. Bu aşamada, askerlik hizmetinin
farklı biçimleri şeklinde sivil alternatif hizmet ortaya çıkmıştır. Bu sivil hizmet ise,
askerlik hizmeti ile karşılaştırıldığında, daha uzun süreli ve emeğin karşılığının daha
az alınabildiği bir yapıdadır.
Postmodern Batı toplumları olarak adlandırılabilecek üçüncü aşamada büyük
bir değişim gerçekleşmiştir. Vicdani reddin tanımı, laik karakteri ve insani saikleri
içeren reddi de içerecek biçimde genişlemiştir. Bundan böyle din, tek belirleyici
unsur değildir, çoğu kişi reddini dini olmayan gerekçelere dayandırır ve reddin
laikleştirilmesi devletçe de kabul edilir. Kilisenin etkisini azaltan bu yeni ret hareketi,
insan hakları örgütleri ve antimilitarist gruplar gibi pek çok laik yapıyı içeren ve
18
seçici reddin savunuculuğunu yapmaya yönelik bir karakterdedir. Alternatif sivil
hizmet ile ilgili olarak da, bu tür hizmetin askerlik hizmeti ile işlevsel açıdan eşdeğer
sayılmasını sağlama yönünde kararlı bir hareket mevcuttur. 45
Vicdani ret hareketi her ülkede farklı biçimlerde ortaya çıktığı için, ret
hareketinin bu yeni laik boyutu bakımından da ayrıma gitmek gerekmektedir.
Vicdani ret, örneğin Almanya’da güçlü ve iyi organize olmuş bir barış hareketi
sonucunda ve geniş bir toplumsal uzlaşma ile kabul edilirken, İtalya, Fransa ve
İspanya’da benzer şekilde doğup (özerk ve sivil itaatsizlik temelli) farklı bir gelişim
izlemiştir. 46
1. Birinci Dünya Savaşı Dönemi
Vicdani reddin geçirdiği aşamalar bakımından en önemli dönem, genel
zorunlu askerliğin tesisi ile devletin vicdani retçilere yönelik tutumunun belirgin bir
soruna dönüştüğü 1. Dünya Savaşı dönemidir. 1. Dünya Savaşı sırasındaki güçlü
Avrupa milliyetçiliği ve yaşanan büyük seferberlik hali, bölge için ilk defa vicdani
reddi çok ciddi bir politik mesele haline getirmiştir. En geç 1. Dünya Savaşı’na
gelindiğinde çoğu Avrupa devleti ve ABD askerlik hizmetini vatan görevi ilan edip
genç, sağlıklı, erkek bütün vatandaşlarını askere almaya meyletmiş, bu çağrıya
karşılık vermeyenlerin ne yapılacağını düzenlemekten de kaçınmamıştır 47 .
45
Vicdani reddin geçirdiği aşamaların kapsamlı bir analizi için bkz. MOSKOS, CHAMBERS II,
(Ed.), “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious…, s. 8-11.
46
SEVİNÇ, Murat. “Türkiye’de ve Batı Demokrasilerinde Vicdani Ret, Zorunlu Askerlik ve Kamu
Hizmeti Seçeneği” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 61 (1), Ankara, Ocak Mart 2006, s.301-302.
47
Bkz. BRÖCKLING, Ulrich, “Çarklardaki kum? 21. yüzyılın başında vicdani ret”, Uluslararası
Vicdani Ret Sempozyumu, İstanbul, 31.01.2007.
19
Bu dönem din merkezli vicdani retçilere, burjuva savaşlarında savaşmayı
reddeden anarşist ve sosyalist savaş karşıtları da katılmış, pasifizm ile sosyalizm
arasında esaslı bir bağ olmamasına rağmen birçok sosyalist savaşa karşı çıkmıştır.
Sosyalistlerin vurgulamaya çalıştıkları, ulusal savaşlar yerine uluslararası proleter
dayanışması olmuştur. Kısmen, tarafsız devletler statüsünde olmanın getirdiği imkan
ile, vicdani redde ilişkin kanunların kabul edildiği ilk ülkeler olan Danimarka,
Norveç, İsveç ve Hollanda yönetimleri 48 , 1.Dünya Savaşı sırasında, “tutarlı
antimilitaristler”in (sosyalistler başta olmak üzere) ve yine dini pasifistlerin baskısı
karşısında dini vicdani retçilere yönelik hükümler kabul etmiş ve ancak bu ülkeler
savaş sırasında tarafsız kalmalarına rağmen, sosyalist retçiler çok ağır cezalarla
cezalandırılmışlardır. Norveç’te 1922 yılında kabul edilen bir kanun, dini muafiyeti;
ret nedenleri “ciddi dini inanç veya diğer ciddi vicdani gerekçeler” e dayananları da
kapsayacak şekilde genişletmiş ve yine bu kişiler için alternatif hizmet imkanını
sunmaya başlamıştır. Bu kanun, vicdani retçi statüsünü, retleri dini gerekçelere
dayananlara özgüleyen gelenek ile ilk kırılma noktasını teşkil etmektedir 49 .
Tarafsız devlet statüsündeki bu ülkeler bir yana bırakılacak olursa, 1. Dünya
Savaşı Dönemi, pek çok Avrupa devleti için vicdani ret olgusunun reddedildiği, bu
tür bir hak talebinde bulunanların da ciddi yaptırımlar ile karşılaştığı bir dönem
olmuştur.
48
CAIN, Edward, R. , “Conscientious Objection in France, Britain and the United States”,
Comparative Politics, January, 1970., s.275.
49
Bkz. GLEDITSCH, Nils Petter – AGOY, Nils Ivar, “Norway: Toward Full Freedom of Choice”,
MOSKOS, CHAMBERS II, (Ed.), The New Conscientious…, s.116 vd.
20
2 Mart 1916 günü, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından onsekiz ay sonra,
İngiliz erkekleri ilk defa zorunlu askerlik hizmetine tabi kılınmışlardır. Bu erkeklerin
onaltıbin kadarı vicdani retçi olarak kaydedilmeyi talep etmiş ve bir tür aşağılama
sözü olan “conchie” 50 kelimesi ile anılmaya başlamışlardır. 51
Daha önceden de Britanya’da savaş karşıtlığı sözkonusu iken, 1915 yılında,
zorunlu askerlik hizmeti uygulamasının belirmesiyle bu karşıtlık yeni bir biçime
bürünmüş, savaşa karşı olan kişilerin bir araya gelmesi gerektiği fikri
yaygınlaşmıştır. Bu fikirden sonra ilginç bir biçimde genç sosyalistler; Quakerlar,
Metodistler gibi dini gruplar ile bir araya gelmiş, bu birliktelik, yaklaşık sekizbin üye
ile, Askerliğe Hayır Cemiyeti’ne dönüşmüştür. Bu cemiyet, daha sonra bir vicdani
retçinin ifadesiyle “İngiltere’nin en hor görülen, incitilen derneği” olmuştur. 52
Dernek sekreteri, derneğin genel bir felsefesi olmadığını, pasifizmin özel bir
biçimini uygulamadıklarını, ancak derneğe katılan herkesin insan yaşamının
kutsallığına inandığını ve bunun da özü itibariyle pasifizmi içerdiğini anlatmıştır.
Derneğin ilginç yanı her görüşten ve sınıftan retçinin kendini burada ifade
edebilmesidir. Birçok dini grup; Yedinci Gün Adventistleri, İngiliz Katolik Kilisesi,
Protestan Mezhebine bağlı olanlar gibi, herhangi bir sınırlama olmaksızın derneğe
katılabilmiş; yine, politik açıdan çok farklı gruplar; İşçi Partililer, çeşitli
fraksiyonlardan sosyalist gençler, sıradan politik parti mensupları aynı çatı altında
toplanabilmiştir. Politik ve dini inançları nedeniyle derneğe katılanların yanında
50
Conscientious Objector (Vicdani Retçi) kelimesinin argodaki kullanımı.
51
GOODALL, Felicity. A Question Of Conscience: Conscientious Objection In The Two World
Wars, Sutton Publishing, United Kingdom, s.1.
52
GOODALL, A Question Of Conscience..., s.3.
21
kendilerine “estetik retçiler” denilen; müzisyenler, artistler ve daha birçok sanatçı da
vardır. Ancak bu retçileri diğerlerinden ayıran, bireyci görüşlerinin etkisiyle daha
kişisel tavır göstererek kolektif harekete katılmamalarıdır.
İngiltere’de zorunlu askerlik hizmetinin hayata geçirilmesi sırasında
hükümetin bazı sözleri olmuştur. Örneğin; bekar olan tüm erkekler çağrıldıktan
sonra, ancak ihtiyaç kalması durumunda evli erkeklerin askere çağrılacağı, yani
bekar erkekler bitmeden evli erkeklere sıra gelmeyeceği sözü. Ancak bu söz
kimilerinin yüreğine su serpse de pek çok erkeğin protesto gösterisine sahne
olmuştur. 53
Diğer bir söz de, orduda aktif hizmetten imtina etmek isteyenlerin özel olarak
kurulmuş mahkemelere başvurabileceğidir.
1916 Mart ayının sonlarına doğru
vicdani reddini açıklayanların niçin savaşmak istemediklerini ve muaf tutulup
tutulmayacaklarını tespit etmek üzere ikibin civarında mahkeme kurulmuştur.
Yargıçların başkanlık ettiği bu mahkemeler; orta veya ileri yaştaki emekli
memurlardan, polislerden, din adamlarından, yerel işadamları ile büyük mağazaların
sahiplerinden oluşmaktaydı. Orta sınıftan olan bu kişilerin de genel olarak savaşa
karşı olması beklenmediği için, mahkemelerin yeteri kadar adil davranmadığı ileri
sürülmüştür. 54
Silahsız hizmet görmeyi ve dahası askeri üniforma giyerek orduda herhangi
bir görevde bulunmayı reddeden kişiler muafiyet talebi ile bu mahkemelere
53
MOOREHEAD, Caroline. Troublesome People: Enemies Of War, 1916-1986, Hamish Hamilton,
London, 1987.,s.3.
54
MOOREHEAD, Troublesome…, s.36.
22
başvurmuşlardır. Ancak çok az sayıda vicdani retçiye muafiyet tanınmış,
mahkemelere başvuran kişiler daha çok orduda silahsız hizmet ile görevlendirilmiş,
bu hizmet ise genelde ölüleri gömmek şeklinde olmuştur. Mahkemelerce yapılan
inceleme sonucu altıbinden fazla retçinin muafiyet talebi reddedilmiş ve bu kişiler
askeri cezaevlerine gönderilmişlerdir. Retçiler sivil oldukları gerekçesiyle askeri
cezaevine itiraz etmişler, ancak bu itiraz karşısında sadece kötü muamele ile
karşılaşmışlardır. 55 Diğer bir uygulama da çalışma kamplarına gönderilmedir.
Buradaki ağır koşullara dayanamayıp hayatını kaybedenler olması neticesinde Askerliğe Hayır Derneği verilerine göre bu sayı yetmişüçtür -
bazı kamplar
kapatılmıştır.
Cezaevi koşulları insanlıkdışıdır. Mahkumların birbirleri ile konuşmaları
yasaktır. Diğer bazı yasaklar gibi bu yasağa da uymamaları halinde hücre hapsi ile
cezalandırılmışlardır. Ancak mahkumlar bu zor koşullarda dahi bir bülten
yayımlamayı başarmışlardır. Bazı retçiler bu cezaevlerinde hayatını yitirmiş, kimi
delirmiş, kimi vücut ve ruh sağlığını bir daha toparlanamayacak biçimde kaybetmiş,
bazı retçiler ise ölüm noktasına geldikleri için cezaevinden çıkarılmışlardır. 1. Dünya
Savaşı bittikten sonra bile vicdani retçiler hemen evlerine geri dönememişlerdir.
Vicdanı için mücadele verenlerin çoğu 1919 Nisanına kadar hapiste tutulmuş ve 10
yıl süreyle de vatandaşlık haklarından mahrum kalmışlardır. 56
Yaklaşık onaltıbin insanın reddini açıkladığı bu dönemde, ret hareketi sadece
savaşa karşı basit bir protesto olmanın çok ötesine gidip, devlet – birey ilişkisinin
55
56
GOODALL, A Question Of Conscience…, s.50.
Ayrıntılı bilgi için bkz. GOODALL, A Question Of Conscience…, s.35-39. Ayrıca bkz.
MOOREHEAD, Troublesome…., s.10-28.
23
sorgulandığı ve gelecekteki vicdani ret hareketini en fazla etkileyecek şeklini
almıştır 57 .
Fransa’ya bakıldığında ise, vicdani ret hareketinin her zaman bir azınlık
hareketi olarak görüldüğü, vicdani ret adı altında yürütülecek bir mücadeledense
asker kaçaklığının yaygın olduğu, askerlik hizmetinin reddi şeklindeki bir hak
talebinin ancak Cezayir Savaşı zamanında kabul edilebilir bir hale geldiği
görülmektedir. 58 Diğer Batı ülkeleri ile karşılaştırıldığında çok farklı bir özellik
gösteren Fransa, hak ve özgürlükler alanında öncü rol oynasa da, güçlü devlet
geleneği, dışa karşı, özellikle yanı başındaki geleneksel düşmana bağlı olarak, sürekli
tetikte olması ve tarihsel olarak hiçbir zaman tam bir istikrar sergileyememesi
nedeniyle, askerlik hizmetinin reddine yönelik herhangi bir kanunu tanıma
konusunda yakın zamanlara kadar oldukça gönülsüz davranmıştır. Fransa’nın her bir
vatandaşı devleti hakkında istediği eleştiriyi yapabilir, ancak iş devletin dış düşmana
karşı savunulmasına geldiğinde, duygusal davranışa, vicdanın sesine yer yoktur. 59
Her ne kadar Dreyfus Olayı, orduya hizmetin sorgulanması yönünde bir vesile
yaratsa da, 1. Dünya Savaşı’na, hatta bu savaşın sonrasına kadar Fransa’da vicdani
ret, sadece az sayıda mezhep tarafından dile getirilen, neredeyse var olmayan bir
olgudur. 1. Dünya Savaşı sırasında oluşmaya başlayan ve sonrasında kısmen
güçlenen ret hareketi ise dini ya da laik çeşitli pasifist grupları bünyesinde
barındırmış, bu konuda çalışan dernekler kurulmuş, parlamentoda vicdani ret yasaları
tartışılır hale gelmiştir. Fakat belirtmek gerekir ki, bu dönemde dahi vicdani reddini
57
MOOREHEAD, Troublesome…, s. 10.
58
CAIN, “Conscientious Objection….”, s.276.
59
Bkz. CAIN, “Conscientious Objection….”, s.277, MARTIN, Michael L., “France: A Statute but
No Objectors”, MOSKOS, CHAMBERS II, (Ed.), The New Conscientious…, s.80.
24
açıklayan
kişi
sayısı
elliyi
geçmemiş,
kurulan
dernekler
çalışmalarını
sürdüremeyerek kapatılmış, parlamentoya sunulan yasalar ise reddedilmiştir. 60
Bugün, diğer devletler ile karşılaştırıldığında Anayasasında vicdani ret
hakkına en açık biçimde yer veren Almanya’da 61 ise böyle bir hak 1. Dünya Savaşı
döneminde meşru görülmemektedir. Savaş devam ederken, ret talebinde bulunan kişi
sayısı az olmuş, vicdani nedenlerle ordu içinde aktif hizmet yerine getiremeyeceğini
belirten az sayıda insan da, ya silahlı kuvvetler içinde itaatsizliği teşvik ettiği
gerekçesiyle çeşitli cezalar ile cezalandırılmış, ya da çok ciddi yaptırımlara maruz
kalacağını bilmesine rağmen ret kararında ısrar eden bir askerin mutlak surette ruh
hastası olması gerektiği düşüncesiyle psikiyatrik tedavi altına alınmıştır. 62
Rusya’da, 1. Dünya Savaşı sırasında vicdani reddini açıklamış ve cezaevine
girmiş olan tüm retçiler, 1917 yılında Çarın devrilmesinden sonra, geçici liberal
hükümet tarafından serbest bırakılmışlardır. Başkan Aleksandr Kerensky, tüm
vicdani retçiler için alternatif hizmet imkânı sağlayan özel bir kararname hazırlamış,
fakat genelge henüz yayımlanmadan Kerensky; Lenin ve Bolşevikler tarafından saf
dışı edilmiştir. 1918 ile 1921 yılları arasında devam eden Rus iç savaşı boyunca
Sovyet Hükümeti vicdani reddi tanımayı ve alternatif hizmetin sağlanması yolunu
60
MARTIN, Michael L., “France: A Statute..”, MOSKOS, CHAMBERS II, (Ed.), The New
Conscientious…, s.83.
61
Almanya Federal Cumhuriyeti’nin 1949 tarihli Temel Kanununun 4. maddesinde “ hiçkimse
vicdani kanaatlerinin aksine olacak biçimde silahlı savaş hizmeti yerine getirmeye zorlanamaz”
şeklinde bir düzenleme mevcuttur. Bkz. KUHLMANN, Jürgen – LIPPERT, Ekkehard, “ The Federal
Republic of Germany: Conscientious Objection as Social Welfare”, MOSKOS, CHAMBERS II,
(Ed.), The New Conscientious…, s.98.
62
KUHLMANN -LIPPERT, “ The Federal Republic..”, MOSKOS, CHAMBERS II, (Ed.), The New
Conscientious…, s.98-99, BRÖCKLING, Disiplin..., s.390.
25
denemiştir 63 ; ancak 1924 yılından sonra muafiyetler yalnızca tarihi barış
mezheplerini içermeye başlamış, giderek daha da sınırlı hale getirilmiştir. 64
Modern vicdani reddin ortaya çıktığı yer olarak anılan Amerika Birleşik
Devletlerinde 65 ise bu dönem, zorunlu askerlik ve vicdani ret konusunda politik
açıdan bölünmenin yaşandığı bir dönemdir. 1917 yılına gelindiğinde, Amerika’nın
izolasyon politikası uygulaması gerektiğini savunanlara, Avrupa’daki savaşın
kapitalist bir savaş olduğunu düşünen sosyalistler ve dini veya laik yapıya sahip
pasifistler de eklenince savaş karşıtlarının sayısı oldukça yükselmiştir. Bu dönemde
ortaya çıkan barış dernekleri ise sadece sürmekte olan savaşa karşı örgütlenmemiş,
barış hareketinin dönüşümüne de katkı sağlamışlardır. Savaşın ilk yılı boyunca
vicdani ret hakkını yalnızca bazı dini mezhep mensupları ile sınırlı tutan hükümet,
Aralık 1917’ye gelindiğinde bu konuda izlediği politikayı liberalleştirerek, savaşa
karşı çıkan tüm vicdani retçileri tanıma yoluna gitmiştir. Bu tanımanın ardından,
vicdani ret talepleri kabul edilen retçilerden ordu içinde silahsız hizmet yerine
getirmeleri gayriresmi olarak talep edilirken, 1918 yılı baharında bu uygulama resmi
63
1918’de L. Trotsky’nin emriyle, retçilerin ilk kez silahlı olmayan askeri birimlerde görev almalarına
olanak veren 130 numaralı bildiri ve daha sonra, 1919 yılında çıkarılan, dini gerekçelerle retçi olmaya
hak tanıyan kararname örnek olarak gösterilebilir. Bkz. SEVİNÇ, “Türkiye’de ve Batı
Demokrasilerinde..”, s. 302.
64
MOSKOS-CHAMBERS II, (Ed.), “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious…,
s.13.
65
17.yüzyıl gibi erken bir dönemde çeşitli İngiliz kolonilerinde vicdani ret ve çeşitli alternatif hizmet
biçimleri tanınmış olsa da, vicdani ret ulusal düzeyde ilk defa Amerikan İç Savaşı sırasında Amerika
Birleşik Devletleri tarafından tanınmıştır. Bkz. MOSKOS-CHAMBERS II, (Ed.), “Conclusion: The
Secularization of Conscience Reconsidered”, The New Conscientious…,s. 198.
26
düzenleme konusu olmuştur. Silahsız hizmeti de reddeden “mutlak retçiler” ise
askeri mahkemede yargılanmış ve hapis cezası ile cezalandırılmışlardır 66 .
2. İkinci Dünya Savaşı ve Sonrası
II. Dünya Savaşı boyunca, Amerika ve İngiltere’de, silahsız askeri hizmet
vermeyi kabul edenler orduya alınmış, askeri üniforma içinde görev yapmayı
reddedenler ise; tarım, sağlık, ormancılık işlerine atanmışlardır (tamamen bağışık
tutulanların sayısı oldukça azdır). 1. Dünya Savaşı tecrübesinin aksine, her iki ülkede
de alternatif hizmet yerine getirenler, askeri kurumlardansa, sivil nitelikli hizmetlerde
bulunmuş, ABD’de bu tür alternatif hizmet verenlerin çoğu tarihi barış kiliselerince
idare edilen sivil kamu hizmeti kamplarında çalışmışlardır. Hem ABD hem İngiltere,
tarihi barış kilisesi mensubu olsun olmasın, samimi bulunan dini retçilerin varlığını
tanımıştır. Ancak anarşist total retçiler, “devlet en büyük düşman olup, bir insanın
kendi kararlarını kendisinin vermesinin, özgürlüğün inkarıdır. Dolayısıyla, biz de
devleti ve kendisinin adına birilerini öldürmemiz gerektiği fikrini inkar ediyoruz” 67
görüşü çerçevesinde; Yehova Şahitlerine mensup kişiler de, dini inançları gereği
işbirliğinin herhangi bir biçimine yanaşmayı reddi sürdürdükleri için cezaevlerine
gönderilmeye devam etmişlerdir. ABD’de çoğunluğu Yehova Şahitlerinden olmak
üzere 6000 civarında, İngiltere’de ise, 1942 yılında kadınların da orduya alınmaya
başlamasının ardından 214’ü kadın olmak üzere, 3500 total retçi tutuklanmıştır. 68
66
Bkz. CHAMBERS II, John Whieclay, “Conscientious Objectors and the American State From
Colonial Times to The Present”, The New Conscientious…,s.30-34.
67
Anarşistlerin görüşleri için bkz. GOODALL, A Question of Conscience.., s. 156.
68
Bkz. MOOREHEAD, Troublesome.., s.152, MOSKOS-CHAMBERS II, “ The Secularization…”,
The New Conscientious…,s. 13.
27
Her ne kadar toplumun büyük bir kesimi, ortak düşmana karşı savaşmaları
gerektiğini ve savaşmadıkları için birer “korkak, kaytarıcı” olduklarını düşünse de,
vicdani retçiler, 1. Dünya Savaşı ile karşılaştırıldığında, bu dönem çok daha az baskı
görmüş, kötü muameleyle nispeten az karşılaşmışlardır. 69
Bu dönemde vicdani retçi olmanın retçilerde yarattığı önemli ikilem, hatta
acı, Almanya’da Nazi rejiminin yaptıkları hakkında elde edilen bilgilerdir. 70 1.
Dünya Savaşı zamanında olduğu gibi bu dönemde de vicdani retçilerin
samimiyetlerini tahkik amacıyla komisyonlar kurulmuştur. Sıkça sorulan sorulardan
biri olan “eğer kızkardeşin bir Alman askerinin tecavüz tehdidine maruz kalsaydı ne
yapardın, böyle bir durumda yine savaşmayı reddeder miydin?” sorusuna retçilerin
verdiği yanıt genel olarak, kendilerinin savaşa, bir insanın hayatını almaya karşı
oldukları ve bu nedenle böyle bir durumda dahi vicdani retçi olmayı sürdürecekleri
yönünde idi. 71 Vicdani retçiler çözümün savaşta olmadığını ileri sürüyorlardı. Onlar
için sorun, bu durum karşısında ne yapılabileceği konusunda ellerin kolların bağlı
olmasıydı. 72
Vicdani redde ilişkin olarak, Almanya’da yaşanan gelişmelere bakıldığında 73 ,
2. Dünya Savaşından uyandıktan ve Nazizmi reddettikten sonra Almanların, politikaskeri kültür ve kurumlarında esaslı değişiklikler gerçekleştirdikleri görülmektedir.
Alman vatandaşlarına zorunlu askerlik hizmetini reddedebilme hakkı tanınması,
Nazizmin ve militarizmin yeniden dirilmesini önlemeye yönelik, yeni bir güvence
69
GOODALL, A Question of Conscience.., s. 146.
70
GOODALL, A Question of Conscience.., s. 198.
71
MOOREHEAD, Troublesome…, s.11.
72
GOODALL, A Question of Conscience.., s. 198.
73
Ayrıntılı bilgi için bkz. MOOREHEAD, Troublesome.., s.289-300.
28
olmuştur. Nazi tecrübesi ve Nüremberg Yargılamalarından dersini alan Alman
Federal Cumhuriyeti, savaş suçları ile insanlığa karşı suçlarda bireyin ahlaki
sorumluluğuna vurgu yapmak suretiyle, 1949 Anayasasında vicdani ret hakkını
güvence altına almıştır. Batı Almanya NATO’ya katıldıktan ve ardından 1959 yılında
zorunlu askerliği yeniden tanımladıktan sonra Federal Kanunlar “devletler arasındaki
silahlı
çatışmalara
karşı
çıkan
her
kişi”nin
alternatif
sivil
hizmet
ile
görevlendirileceğini veya dilerse, bu kişiye ordu içinde silahsız görev verileceğini
tayin etmiştir. Kanun; gerekçesi dini olsun laik olsun, ya da ister belirli bir savaşa
ister tüm savaşlara karşı olsun, yahut da reddini açıklayan kişi halihazırda ordu
içinde görev yapıyor olsun, samimi olan her vicdani retçiye alternatif hizmet imkanı
tanımıştır. Kendine özgü tarihi nedenler itibariyle Batı Almanya, o dönem için
dünyadaki en liberal vicdani ret hükümlerini kabul etmiştir. 74
1963 yılına kadar, vicdani retçilere ilişkin herhangi bir hukuki düzenlemesi
olmayan yegâne Batı demokrasisi örneğini Fransa teşkil etmektedir. Bu tarihe kadar
askerlik hizmetinin tek alternatifi beş yıl hapis cezası olmuştur. 75 Cezayir Savaşı
sırasında, silah taşımayı ve sivillere şiddet uygulamayı reddeden pek çok Fransız’ın
çabasıyla bir vicdani ret ve itaatsizlik hareketi gelişmiş, savaşmak yerine sosyal
nitelikli sivil hizmet yerine getirmek isteyen retçiler askeri mahkemelerde
yargılanmışlardır. 76 Geniş halk yığınlarının fiilen katıldığı ya da destek verdiği
itaatsizlik eylemleri; Sartre, Breton, Duras, Vercors gibi aydınların da içinde
bulunduğu, tanınmış imzacıları olan “Yüzyirmibirler Manifestosu” ile hükümetin baş
74
MOSKOS, CHAMBERS II, “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious ., s.14.
75
CAIN, “Conscientious Objection….”, s.279.
76
Bkz. BOVE, Jose- LUNEAU, Gilles, Sivil İtaatsizliğe Çağrı, İletişim Yay., İstanbul, 2006, s.121.
29
edemeyeceği bir hal almış 77 , Cezayir Savaşı, geleneksel sert bakışaçısının artık
geçerliliğini yitirdiğini göstermiştir. Başkan De Gaulle’un, vicdani retçilere suçlu
gibi davranılmasının yersiz ve değersiz olduğu yönündeki açıklamasının ardından
Haziran 1963’te, vicdani reddi yasal zemine taşımak niyetiyle parlamentoya bir tasarı
sunulmuştur. Eğer bir kişi vicdani retçi statüsünü kazanırsa ordu içinde silahsız veya
talep halinde kamu yararı taşıyan, tamamen sivil bir hizmet icra edebileceği,
alternatif hizmet süresinin ne kadar olacağı gibi düzenlemeler içeren tasarı Aralık
1963’te parlamentoda kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. 1983 yılından sonra,
François Mitterand’ın sosyalist hükümeti döneminde, 1963 yılında kabul edilen
kanunun yanı sıra askerliğe ilişkin mevzuatta da değişiklikler sözkonusu olmuş ve
eski durum ile karşılaştırıldığında oldukça liberal hükümlere yer veren kanunlar ile
beraber vicdani ret yeni bir boyut kazanmıştır. 78
Daha çok Batı’daki genel gelişmelere bağlı olarak İskandinav ülkeleri ve
Hollanda, 2. Dünya Savaşından sonra, vicdani reddin beraberinde getirdiği hakları
yeniden tanımlamışlardır. Özetle bu haklar daha geniş çaplı alternatif hizmete imkân
vermiş, retçi statüsü için laik saikleri içermeye başlamıştır. 1990’ların başlarına
gelindiğinde, eski Komünist Doğu Avrupa ülkeleri ise Kuzey Avrupa modeline
dayanan vicdani ret sistemini tanımıştır veya tanımayı planlamaktadır.
Batı Avrupa’da vicdani retçilerin sayısı soğuk savaşın son yıllarından itibaren
hızla artmıştır: Reddin oranı 1980’lerin sonlarına doğru, 1960’ların ortaları ile
77
Cezayir Savaşı sırasındaki vicdani ret ve itaatsizlik hareketleri konusunda daha ayrıntılı bilgi ve
manifesto metni için bkz. BOVE- LUNEAU, Sivil İtaatsizliğe.., s.120-125.
78
MARTIN, Michael L., “France: A Statute..”, MOSKOS, CHAMBERS II, (Ed.), The New
Conscientious…, s.84-85.
30
karşılaştırıldığında, yedi kat civarında bir artış göstermiştir. Kuzey Avrupa’nın çeşitli
ülkelerinde ise 1990’ların başlarına gelindiğinde, askere alınacak her dört erkekten
biri vicdani reddin herhangi bir biçimini açıklıyordu. 1991 yılında Almanya’da
vicdani retçilerin sayısı 151.000 gibi bir rakama ulaşmıştır. Doğu Avrupa’nın Eski
Sosyalist Devletleri, 1939 yılında, Stalin Hükümeti döneminde, son iki yıldır tek bir
kişinin dahi dini vicdani retçi statüsüne başvurmadığı beyan edilerek, zorunlu
askerlik yasasındaki vicdani ret hükmünü ilga eden Eski Sovyetler Birliği ve Güney
Afrika, İsviçre, İsrail gibi muhtelif devletlerde ise vicdani ret yeni şekillenen bir vaka
idi. 79
Amerika Birleşik Devletleri’ne bakıldığında, Vietnam Savaşı’nın sonlarına
doğru, askerlik hizmetinden muaf tutulan genç erkeklerin sayısı, askere
alınanlarınkini geçiyordu. 80 Hatta şunu söylemek yanlış olmayacaktır ki, zorunlu
askerlik hizmetine karşı yürütülen geniş çaplı direniş, Amerikan kuvvetlerinin
Güneydoğu Asya’dan çekilmesinin ve 1973 yılında zorunlu askerlik hizmetinin
kaldırılmasının nedenlerinden biri olmuştur. 81 Daha sonra vicdani ret, gönüllülük
esasına dayalı silahlı kuvvetler bünyesinde çalışan askerleri de içermeye başlamış,
1980’lerde vicdani reddini açıklayan yaklaşık 150 kişi ordudan çıkarılmıştır. Ancak
ABD’nin, gönüllü askerlik hizmeti kabul edildikten sonraki ilk büyük harekatı olan
1990-1991 Körfez Savaşına gelindiğinde, 111 askerin vicdani ret statüsünün
79
MOSKOS-CHAMBERS II, “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious ., s.4.
80
1972 yılında askere alınan her yüz Amerikalıya karşı 131 kişi vicdani retçi olarak askerlik
hizmetinden muaf tutulmuştur. Semiannual Report of the Director of Selective Service for the period
January 1 to June 30, 1973’ten aktaran MOSKOS, CHAMBERS II, The New Conscientious…,
s.226.
81
Vietnam Savaşı sırasında savaş karşıtılarının yürüttüğü direniş ve vicdani reddin kabulüne giden
süreç hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. MOOREHEAD, Troublesome.., s.253-269.
31
tanındığı 82 , sonrasında ise, orduda aktif olarak hizmet vermeyi sürdürmekte olan
1500-2500 kişinin vicdani ret talebinin reddedilerek, bu kişilerin çoğunun askeri
mahkemede yargılandığı 83 , yaklaşık 2500 kişinin askeri cezaevine girdiği
görülmüştür. 84
3. Mevcut Durum 85
Günümüz koşullarında, vicdani reddin ne olduğu ve hangi düzeye kadar
tanındığı devletlerin uygulamalarına göre farklılık göstermektedir. Mevcut durum
incelendiğinde; zorunlu askerlik hizmeti olmayan devletler, sadece olağanüstü hal
gibi özel durumlarda zorunlu askerlik uygulamasını hayata geçiren devletler, zorunlu
askerlik hizmetinin var olup fiilen uygulanmadığı devletler, gönüllü askerlik
sistemini uygulayan devletler, vicdani retçi statüsünü tanıyıp, sivil ya da silahsız
hizmet imkânı sağlayan devletler, vicdani ret hakkını reddedip zorunlu askerlik
hizmeti sistemi uygulayan devletler olduğu görülmektedir. 86
Askerlik hizmetine tabi kişilerin bu hizmeti yerine getirmeleri ile ilgili olarak
da çok ciddi farklılıklar sözkonusudur. Örneğin, Avrupa ülkeleri arasında
Yunanistan, Finlandiya gibi ülkelerde askere çağrılan kişilerin % 70, 80’i askerliğini
yapmasına rağmen, bu oran Baltık ülkeleri, Rusya Federasyonu, Ukrayna gibi
82
SPECK, “Dünyada Çağdaş..”., s.51.
83
MOSKOS-CHAMBERS II, “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious ., s.3-4.
84
SPECK, “Dünyada Çağdaş..”., s.51.
85
Avrupa ülkelerindeki durum için bkz TABLO 1.
86
Bkz. MARCUS, Emily N., “Conscientious Objection As An Emerging Human Right”, Virginia
Journal Of International Law, vol.38, 1997-1998., s.527-531.
32
ülkelerde ancak %10 ile %30 arasında değişmektedir. 87 Bu ülkelerde asker kaçağı
sayısı, açıkça vicdani ret talebinde bulunan kişi sayısına göre oldukça fazladır.
Örneğin Rusya’ya bakıldığında, 2003 yılında yirmibeşbin, 2004 yılında yirmibirbinin
üzerinde genç erkeğin yoklama kaçağı olduğu görülmektedir. Ayrıca sağlık nedenleri
gösterilerek askerlik hizmetinden muaf olma yolu da sıkça tercih edilen bir
durumdur. 88
Bugün çoğu Avrupa ülkesinde vicdani ret hakkı tanınmaktadır. Kimi ülkeler
zorunlu askerlik hizmetini tamamen terk ederek, profesyonel ordu sistemine
geçmiştir. Kimi ülkelerde ise zorunlu askerlik hizmeti mevcut olmakla beraber,
vicdani ret talebinde bulunan kişiler için alternatif hizmet sistemi uygulanmaktadır.
Günümüz koşulları altında, 19. ve 20. yüzyılda, uluslararası politikada tek
egemen güç olarak ulus devletin kabul edilmesi anlayışının temel kavramlarından
zorunlu askerliğin, artık entegrasyonunu derinleştirmek, genişletmek isteyen, komşu
ülkeleri ile karşılıklı ilişkilerini sağlamlaştırmayı uman bir Avrupa için sözkonusu
olmaması gerektiği anlayışı hakimdir. 89
Şu anda; Andorra, İzlanda, Liechtenstein, Monako ve San Marino düzenli
orduya sahip olmayıp, bu ülkelerden Andorra’nın dış güvenliğinden İspanya ve
Fransa, Monako’nun dış güvenliğinden ise genel olarak Fransa sorumludur.
87
Quaker Council for European Affairs, “The Right To Conscientious Objection in Europe: A
Review of The Current Situation”, April 2005, s. 3.
88
89
SPECK, “Dünyada Çağdaş..”., s.45.
GREUNE, Gerd (Resp.) - LAI, Michelab. “European Union Without Compulsory Military
Service: Consequences For Alternative Service – A Comparative Study On The Policies in EU
Member States”, EU Study Papers no.1, HEINRICH BÖLL STIFTUNG (ed.), EBCO Brussels
Office, 2000, s.5.
33
İzlanda’da sadece sınırlı bir sahil güvenlik birimi olmakla beraber, silahlı kuvvetler
yoktur; dış güvenlik, NATO üyeliğinden sonra 1951 yılında ABD ile imzalanan
ortak savunma antlaşmasına dayanmaktadır. Liechtenstein’da da silahlı kuvvetler
olmamasına rağmen, 2003 tarihli Anayasa’da, savaş hali durumunda zorunlu askerlik
sisteminin tanınacağı belirtilmektedir. San Marino’da, savaş hali veya olağanüstü
hallerde, 16 ile 60 yaş arası vatandaşların askere alınacağı şeklinde yasal düzenleme
mevcuttur, ancak güvenlikten jandarma sorumlu olup, törensel görevleri yerine
getirecek gönüllü bir askeri grup dışında silahlı kuvvetler sözkonusu değildir. 90
Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Hollanda, Birleşik Krallık, İrlanda,
İspanya, İtalya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Portekiz, Sırbistan Karadağ,
Slovenya ve yakın zamanda hayata geçirilen yasal düzenleme ile Slovakya’da
zorunlu askerlik hizmeti bulunmayıp, profesyonel ordu sistemi uygulanmaktadır. 91
Profesyonel orduda görev yapmakta olan, askerliği bir meslek olarak seçmiş kişiler
için vicdani ret hakkının sözkonusu olup olmadığı meselesi tartışılmakla beraber
mevcut durumda, Almanya hariç 92 , sayılan hiçbir ülke mevzuatında profesyonel
askerlerin vicdani ret hakkı konusunda düzenleme yoktur. Sadece İngiltere’de
profesyonel askerler için “vicdani nedenlerle emeklilik veya ihraç” 93 şeklinde bir
direktif mevcut olup, Hollanda’da da Savunma Bakanlığı, vicdani ret talebinde
bulunan profesyonel askerlerin bu taleplerinin kabul edilmemesi gerektiğini ancak bu
90
Ayrıntılı bilgi için bkz. . Quaker Council for European Affairs, “The Right To ..”s. 2-77.
91
Bu konuda bilgi için bkz., ÇINAR, Özgür Heval, “Uluslararası Hukuk Çerçevesinde AB'de ve
Türkiye'de Vicdani Ret”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 72, Eylül-Ekim 2007, Sayfa 94-109.
92
Almanya’da, 21 Ekim 2003 tarihinde kabul edilen bir hükümet kararnamesi ile profesyonel askerler
için de vicdani ret hakkı tanınmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Quaker Council for European Affairs,
“The Right To ..”s. 33.
93
Bkz.www.wri-irg.org/pdf/co_uk_army.pdf
34
askerlere ordudan çıkma hakkı tanınabileceğini belirtmiştir. 94 Anılan tüm ülkeler
bakımından, böyle bir hakkın yasal düzenleme ile kabulündense savaşmak istemeyen
profesyonel askerlerin ordudan ihracı şeklinde bir uygulamanın var olması gerektiği
savunulmaktadır. 95
Bugün için Avrupa ülkelerinden; Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Bosna
Hersek, Bulgaristan, Danimarka, Ermenistan, Estonya, Finlandiya, Gürcistan,
Hırvatistan, İsveç, İsviçre, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, Letonya, Litvanya, Makedonya,
Moldova, Norveç, Polonya, Romanya, Rusya, Ukrayna ve Yunanistan’da vicdani ret
hakkı resmen kabul edilmesine rağmen, hiçbir ülkede vicdani redde ilişkin mevzuat,
Avrupa Konseyi’nin konuya ilişkin tavsiye kararlarında belirtilen ölçütlere tam
olarak uymamaktadır 96 . Yasal düzenlemelerine bakıldığında, ülkelerin büyük
çoğunluğunda, vicdani ret hakkının dini, etik, politik kanaatleri içerdiği görülmekle
birlikte sadece din temelli ret hakkının tanındığı ülkeler de mevcuttur. 97 Örneğin,
Romanya ve Ukrayna’da, vicdani retçiler arasında inanca bağlı bir ayrımcılık
yapılmaktadır. Bu ülkelerdeki vicdani ret kanunlarına göre, sadece, silah tutmayı
yasaklayan dini mezheplere üye kişiler vicdani ret hakkı talebinde bulunabilirken,
dini nitelikte olmayan vicdani ret talebinde bulunan kişilerin vicdani ret hakkı
kullanmaya yönelik yasal bir imkânları yoktur.
94
Hollanda Savunma Bakanlığından Kasım 2004 tarihinde alınan bilgiler için bkz. Quaker Council for
European Affairs, “The Right To ..”s. 50.
95
Bu tartışmalar için bkz. Quaker Council for European Affairs, “The Right To ..”s. 50. Ayrıca bkz.
GREUNE- LAI,“Europen Union...”.
96
Quaker Council for European Affairs, “The Right…”s. 3
97
Bkz. MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 539-540.
35
Yunanistan’da, dini vicdani reddin kabulü, laik temelli vicdani ret
kategorilerine nazaran çok daha kolay görünmektedir. Özellikle Yehova Şahitleri’ne
mensup kişilerin talebi neredeyse otomatik biçimde kabul edilmesine rağmen, dini
olmayan nedenlerle talepte bulunanların vicdani retçi statüsünü kazanması oldukça
zordur.
Ermenistan 2004 yılında vicdani ret hakkını düzenleyen bir kanun kabul
etmiştir, ancak kanun, dindışı vicdani ret hususunda açık değildir. Yasa yakın
zamanda yürürlüğe girdiği ve şimdiye kadar yapılan başvurular din temelli vicdani
redde ilişkin olduğu için, yasanın, vicdani ret talebinde bulunan diğer kişilere
uygulanıp uygulanmayacağı zamanla görülecektir.
Moldova’da yasa hem dini, hem dini olmayan vicdani ret hakkını
düzenlemesine rağmen, uygulamada vicdani ret talebinde bulunan kişilerden, silah
tutmayı yasaklayan dini örgütlere üyeliklerini kanıtlamaları şartı aranmaktadır.
Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ve Litvanya’da da, mevzuat, dini olmayan vicdani reddi
kabul ediyor görünmektedir, ancak bugüne kadar yapılan başvurular dini nitelikte
olup, uygulamada vicdani reddin diğer biçimlerine karşı tutumun nasıl olacağı
konusu belirsizdir. 98
Gürcistan’da, vicdani ret hakkı 1997 yılında Alternatif Hizmet Kanunu’nun
kabulü ile hukuken tanınmış ise de, bu kanunun nasıl uygulanacağına ilişkin usuli
98
Avrupa ülkelerinde vicdani ret hakkının kabulü ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Quaker Council for
European Affairs, “The Right To ..”. 2-77., HOREMAN, Bart- STOLWIJK, Marc, WAR
RESISTERS’ INTERNATIONAL, “Refusing To Bear Arms: A World Survey on Conscription and
Conscientious Objection to Military Service”, London, 1998., http://www.wri-irg.org/books.htm.,
GREUNE-LAI, “Europen Union…”, s.6-46.
36
ilkeler belirlenmemiştir. Dolayısıyla bugün Gürcistan’da, vicdani ret hakkının nasıl
ileri sürülebileceğine, alternatif hizmetin nasıl yerine getirileceğine ilişkin usul
kuralları mevcut değildir.
Türkiye 99 , Azerbaycan ve Avrupa Konseyi üyesi olmayan Belarus’ta, vicdani
redde ilişkin herhangi bir yasal düzenleme mevcut değildir. Belarus ve
Azerbaycan’da vicdani ret hakkı 1990’lı yıllarda Anayasa’ya dahil edilmekle
birlikte, daha sonra vicdani ret hakkını içerecek mevzuat düzenlemesine
gidilmemiştir. Şu an Azerbaycan’da vicdani ret hakkını düzenleyen bir kanun tasarısı
Meclis gündemine alınmayı beklemektedir. Türkiye’de ise bu konuya ilişkin hiçbir
yasal hüküm yoktur.
Avrupa’nın ötesine uzanıp, Amerika Birleşik Devletleri’ne bakılacak olursa,
askerlik görevine ilişkin düzenlemenin Anayasa’da olmayıp “The Military Selective
Service Act” başlıklı kanunun bu konuyu düzenlediği görülmektedir. Her ne kadar
Amerika’da geçerli sistem gönüllü askerlik hizmeti olsa da, orduya başvuranların
genelde yoksul kesim ile siyah nüfustan olması tartışmalı bir durumdur 100 . 19901991 yılları arasında gönüllü askerler arasında, askerliğe başladıktan sonra vicdani
ret talebinde bulunanların askeri mahkemede yargılandığı ve cezaevine gönderildiği
belirtilmişti. Şu an süren Irak Savaşında ise net rakamlara ulaşmak mümkün
olmamakla beraber çok sayıda asker kaçağı olduğu, askere alımlar konusunda
99
Türkiye tarafından tanınmış Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de zorunlu askerlik hizmeti sistemine
sahip olup, bu ülkede vicdani ret hakkı yasal olarak tanınmamaktadır.
100
HOREMAN- STOLWIJK, Index of Country Reports: United States of America”. “Refusing To
Bear Arms….”,s. 1-5.
37
hükümetin zorluk çektiği bilinmekte, savaş devam ettikçe de firar ve vicdani ret
vakalarında ciddi artış görüleceği düşünülmektedir. 101
Kuzey Amerika’nın bir diğer ülkesi Kanada’da da gönüllü askerlik sistemi
mevcut olup, vicdani ret hakkı tanınırken, Meksika’da zorunlu askerlik sistemi
devam etmektedir ve vicdani ret hakkı sözkonusu değildir. Orta Amerika ülkelerinde,
askerlik hizmeti konusunda uygulanan sistemler farklılık gösterse de - örneğin Küba,
Dominik Cumhuriyeti, Guatemala’da zorunlu askerlik hizmeti uygulanırken,
Nikaragua, Jamaika, Honduras gönüllü askerlik hizmeti uygulayan ülkelerdir vicdani ret hiçbir ülkede tanınmamıştır. 102
Askeri diktatörlüklerin gölgesinden kısa denilebilecek bir süre önce kurtulan
veya iç savaşların bazı bölgelerde hala devam ettiği Latin Amerika için ise genel
olarak, vicdani ret henüz mücadelesi verilmekte olan bir olgudur. Arjantin,
Guyana 103 , Paraguay, Brezilya gibi Bazı Latin Amerika ülkelerinde vicdani ret
hakkı tanınmışken; Şili, Kolombiya, Bolivya, Peru, Venezuela, Ekvador gibi
ülkelerde zorunlu askerlik sistemi hala varlığını sürdürmekte ve vicdani ret şeklinde
bir hak da tanınmamaktadır. 104
101
Bu konuda pek çok rapor hazırlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. SPECK, “Dünyada Çağdaş..”,
s.51.
102
Bkz. Center on Conscience and War, “Conscientious Objectors and the Draft”, 2001,
http://www.nisbco.org , s.1-5.
103
Arjantin ve Guyana, aynı zamanda gönüllü askerlik hizmetinin kabul edildiği ülkelerdir. Vicdani
ret hakkını tanıyan Paraguay ve Brezilya’da zorunlu askerlik sistemi esastır. Uruguay ise gönüllü
askerlik sistemine sahip olup, vicdani reddi tanımamaktadır. Bkz. Center on Conscience and War,
“Conscientious Objectors…”, s.1-5.
104
Bkz. Center on Conscience and War, “Conscientious Objectors…”, s.1-5.
38
Güney Afrika’da; ‘apartheid’a ve militarizme karşı mücadele ile birlikte
yürütülen, azınlık haklarını da tartışan vicdani ret hareketinin Güney Afrika içinde ve
dışında süren çok yoğun direnişi sonucu 1993 yılında zorunlu askerlik hizmeti
kaldırılmıştır. 105 Ancak, genel olarak Afrika’ya bakıldığında, sistematik zorunlu
askerlik uygulaması ile bir istisna teşkil eden Eritre ayrı tutulmakla beraber, savaş
karşıtlığı ve vicdani ret konseptine ilişkin bir farkındalığın sözkonusu olmadığı
görülmektedir. 106
Benzer bir durumun sözkonusu olduğu Asya’da, genel durumdan farklı olarak
Japonya’da profesyonel ordu sistemine geçilmiştir. 107 İsrail ise vicdani ret konusunda
özgün bir düzenlemeye sahiptir. Ret hakkı sadece dini nedenlerle vicdani ret
iddiasında bulunanlara tanınmıştır. Ancak, Ulusal Savunma Yasası’nın 36.
maddesine göre, ayrıca eğitim, ekonomi, savunma gerekçeleri ya da ailevi nedenler
sözkonusu ise askerlikten bağışık tutulmak olanaklıdır. Yine, sekiz yıl eğitim
almamış olan ve din eğitimi gören yurttaşlarla, evli, çocuklu ya da hamile kadınlar
askerlik hizmetinden muaftır. 108
105
FRIEDRICH, Rudi, 27.01.2007 tarihli Uluslararası Vicdani Ret Konferansında “Conscientious
objection in Turkey and the world: experiences and problems” konulu oturumda sunulan bildiri.
Konferans konuşmacılarının tebliğleri ve vicdani ret ile ilgili diğer makaleler için bkz. Özgür Heval
Çınar-Coşkun Üsterci (derl.), Dünyada ve Türkiye’de Vicdani Ret (İstanbul: İletişim Yayınları)
(Yayınlanma sürecinde).
106
Bkz.SPECK, “Dünyada Çağdaş..”, s.47-48.
107
Dünya ölçeğinde ayrıntılı bilgi için bkz. HOREMAN- STOLWIJK, “Refusing To Bear Arms..”
108
KAPLAN, L., Dyhan, “Rabbink Concepts and Contemporary Conscientious Objection”, Tikkan,
19/6, 9:13’ten aktaran: SEVİNÇ, “Türkiye’de ve Batı Demokrasilerinde..”, s.315.
39
III. VİCDANİ RET KATEGORİLERİ
Vicdani retçileri çeşitli özellikleri bakımından alt gruplara ayırmak
mümkündür. Fazla ayrıntılandırmadan yapılabilecek bir ayrımda genel olarak vicdani
retçilerin üç gruba ayrıldığı söylenilebilir: dini, ahlaki ve politik nedenlere dayanarak
reddedenler. Din temelli redde retçi, görüşlerinin altyapısı olarak kutsal kitaptaki
metinleri görmektedir ya da pasifizmi dini bir emir olarak vazeden bir kiliseye
mensuptur. Ahlâkı esas alan retçiler, askerlik hizmetine karşı retlerini etik bir
kaideye dayandırırken, bu hizmeti politik görüşlerinden dolayı reddedenler ise
uluslararası hukuk veya iç hukuk ile politika çerçevesinde belirli bir savaşa katılmayı
reddederler. Retçilerin, bu görüşleri doğrultusunda, askerlik hizmeti ile ilgili
tutumları da farklılık göstermektedir. Örneğin bir grup, askerlik hizmetinin her
türüne karşı olup sivil bir hizmette bulunmayı isterken, kimileri ordu içinde, fakat
silah tutulmayacak bir hizmet talebinde bulunurlar. Üçüncü bir grup ise her tür laik
otoriteye ya da belirli bir siyaset izleyen rejime hizmeti reddedebilir. Devletlerin de
bu farklı kategorilerdeki retçilere karşı izlediği tutum değişmektedir 109 .
Biraz daha derinlemesine yapılabilecek bir ayrımda ise vicdani retçileri
saiklerine göre, kanaatlerinin kapsamına göre ve devlet ile kurulacak ilişkiye göre
vicdani retçiler olarak belirlemek mümkündür. 110
109
Bkz. LIPPMAN, Matthew. “The Recognition of Conscientious Objection to Military Service As
An International Human Right” , California Western International Law Journal, vol.21, Number 31,
1990-1991,s.31.
110
Bu ayrım için bkz. MOSKOS, CHAMBERS II, “The Secularization of Conscience”, The New
Conscientious ., s.4-6.
40
a. Saiklerine Göre Vicdani Retçiler
Saiklerine göre vicdani retçiler; tarihsel barış mezhepleri, anahat kiliseleri
veya bu kiliselere tabi olmayan mezhepler çerçevesindeki inançları doğrultusunda
hareket eden din merkezci (dinî) vicdani retçiler ve politik ya da özel nedenleri
içeren kanaatleri doğrultusunda hareket eden laik vicdani retçiler olarak ayrılabilir.
Din temelli ret hâlâ ağırlığını sürdürse de, laik vicdani reddin dinamik büyümesi
karşısında nispeten gerilediği söylenebilir.
b. Kanaatlerinin Kapsamına Göre Vicdani Retçiler
Kanaatlerinin kapsamına göre vicdani retçiler; tüm savaşlara karşı olan
evrenselci vicdani retçiler - ki bu grup devletlerce en yaygın biçimde kabul
görenlerdir - ve seçici (kısmi) vicdani retçiler olarak ayrılmaktadır. Seçici vicdani
retçiler; belli bir savaşa (örneğin, Fransa’da Cezayir Savaşı’na, ABD’de Vietnam
Savaşı’na karşı çıkıldığı gibi), belli bir askeri operasyona (örneğin, İsrail’in Lübnan’ı
işgalinde 111 olduğu gibi) ya da belli tür bir silahın kullanımına (nükleer silahlar gibi)
karşı olabilirler. 112
c. Yetkili Organlar ile İşbirliğinin Derecesine Göre Vicdani Retçiler
Bir grup vicdani retçiyi diğer bir gruptan ayırmanın başka bir yolu da,
özellikle ordu ya da hükümetin askerlik şubesi tarafından temsil edilen devlet ile
111
İsrail’in Lübnan’daki çabalarını meşru müdafaa halindense suçlanması gereken bir saldırı
niteliğinde gören, böyle bir saldırının ahlaki hiçbir gerekçesi olmadığını, bu nedenle İsrail ordusunda
görev almayacağını belirten bir grup İsrail vatandaşının oluşturduğu Yesh Gavul (Bir sınırı var)
Örgütü bu tür retçiliğe bir örnektir. Bkz. FLYNN, My Country…, s.35.
112
NOONE, Michael, F., “Legal Aspects of Conscientious Objection: A Comparative Analysis”,
The New Conscientious .,s.178.
41
işbirliği yapma isteğinin derecesine göre bir sınıflandırma yoluna gitmektir. Bu
açıdan vicdani retçiler; silahsız (savaşmayan-noncombatant) retçiler, alternativist
retçiler ve total retçiler olarak sınıflandırılabilir. Savaşmayan vicdani retçiler, silah
kullanmaksızın ordu içinde hizmet vermeyi kabul eden retçilerdir; bu kişiler en
bilinen şekliyle, ordunun doğrudan hayat kurtarmaya tahsis edilmiş bölümünde –
tıbbi birimlerde- çalışırlar. Bu tür retçiler askeri sistem ile en az sürtüşme yaşayan
gruptur, zira sistemin işlemesine yardım ederler; hatta bu kişilerden bazıları, ki
bunlardan biri de Vietnam Savaşındaki tıbbi hizmetleri nedeniyle ABD Meclisinden
onur madalyası alan kişidir, kahramanlık nişanı almışlardır. Alternativist vicdani
retçiler, askerlik hizmeti yerine kamu kurumları veya özel kurumlarda alternatif
hizmete katılmayı kabul eden kişilerdir. Bu retçilerin çoğu güvenlik, sağlık veya
kültür hizmetlerinde bulunurlar. Birçok ülkede, alternatif bir hizmet yerine getirme
isteği vicdani retçilerin “samimiyet”ini ortaya koyan de facto (fiili ) ölçüt kabul
edilmiştir. Total vicdani retçiler zorunlu askerlik hizmeti hususunda, yetkili organlar
ile işbirliğinin her şeklini reddeden kişilerdir. Alternatif hizmet programlarına – bu
hizmetlerin askerlik ile ilgisi olmasa da- katılmayı reddederler, çünkü genel olarak
devletin bu alandaki otoritesini kabul etmezler. Sonuç olarak bu tür retçiler, modern
demokratik devletlerde hapis cezası ile cezalandırılması en muhtemel grubu teşkil
ederler 113 .
Vicdani ret kategorileri belirlenirken kadın-erkek retçiler şeklinde bir ayrıma
gidilmeyecektir, ancak askerlik uygulamasının sadece erkekler için var olduğu
düşünülerek kadın vicdani retçilerin göz önüne alınmaması tehlikesine karşı
kadınların da bu mücadele içinde doğrudan veya dolaylı bir biçimde bulunduğunu
113
MOSKOS, CHAMBERS II, “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious.., s.4-6.
42
belirtmekte yarar vardır. Önceleri, erkek vicdani retçiler askerliğe karşı mücadele
yürütürken bazı retçilerin eşleri de kendi mücadelelerini vermişlerdir. 114 Zamanla,
kocalarını destekleyen kadınların yanında, kadın vicdani retçiler de sözkonusu
olmaya başlamıştır. Kadınlar için zorunlu askerlik uygulamasının olduğu İsrail’de 115 ,
bu hizmetin doğrudan muhatabı olup savaşmayı reddeden ve vicdani ret hakkının
kabulü için hukuki mücadele yürüten kadınlar sözkonusu iken 116 , diğer bazı
ülkelerde, zorunlu askerlik hizmetine tabi olmayıp, militarizme karşı mücadele
yürüten kadın vicdani retçiler de mevcuttur.
Günümüzde, zorunlu askerlik hizmetine tabi olmayan kadınların vicdani retçi
olması, sadece bulundukları ülkenin uyguladığı zorunlu askerlik sistemine
dayandırılarak açıklanamaz. Kadınların karşıtlığını sistemin geneline yönelik olarak
düşünmek gerekir, çünkü modern devlet kurulurken, bu devlet sınırlarını korumak
için modern savaşlara girerken “kadın” yoktur.
Altınay, zorunlu askerliği, erkek ve kadınların devletle aralarındaki yurttaşlık
ilişkisini belirleyen ve asker olmayan kadını farklılaştıran bir uygulama olarak
görmektedir. Bu farklılaştırma neticesinde, “devlet için en kutsal vazife” olan
askerliğe kadının katılmaması onu erkek karşısında ikinci sınıf vatandaş haline
getirir. Kadınların ikinci sınıf sayılmalarını önleyecek olanın, onların da orduya
114
Bu durum özellikle 1. Dünya Savaşı sırasında sözkonusu olmuştur. GOODALL, A Question of
Conscience…., s.54.
115
İkinci Dünya Savaşı sırasında kadınların da askere alınması yaygın bir uygulama iken - özellikle
İngiltere ve Sovyet Rusya’da askere alınan kadınların sayısı oldukça fazladır - bugün için tipik örnek
olarak İsrail kalmıştır. Bkz. “Women and War”, www.iwm.org.uk
116
LERNER, Tali, 27.01.2007 tarihli Uluslararası Vicdani Ret Konferansında “Conscientious
objection in Turkey and the world: experiences and problems” konulu oturumda sunulan bildiri
43
katılıması olduğunu savunan “liberal feminizm” anlayışı unutulmamakla beraber, asıl
çözümü, “bu süreçlere kadınların da katılımı ile değil; toplumsal hayatın, erkeklerin
ve erkeklik anlayışının sivilleşmesi” olarak görmek gerektiği düşünülmektedir 117 .
Bu noktada; sakat erkeklerin, eşcinsellerin ve vicdani ret itirazı ileri sürerek
askerlik hizmetini reddettiğini belirten erkeklerin de ikinci sınıf sayıldığını
hatırlatmakta yarar vardır. 118
Sonuç olarak denilebilir ki, kadınların vicdani ret iddiası ataerkil iktidar
ilişkilerini, devlet, yurttaş, askerlik ve benzeri eril yapıları, şiddetin her türünü
sorgulayan bir yapıdadır ve kadın vicdani retçileri de bu anlatılanlar ışığında anlamak
yerinde olacaktır.
117
ALTINAY, “Militarizm”, Kavram Sözlüğü I.., s.356-357.
118
ALTINAY, “Militarizm”, Kavram Sözlüğü I.., s.357.
44
IV. VİCDANİ RET KATEGORİLERİ ÇERÇEVESİNDE MEVCUT
KORUMANIN KAPSAMI
Kategorilere göre vicdani ret hakkını tanıyan ülkelerde nasıl bir durumun
mevcut olduğuna bakılacak olursa, askerlik hizmetinden muaf tutmanın en yaygın
kabul gören halinin dini inanç nedeniyle vicdani ret olduğu görülmektedir. Bazı
ülkeler yalnızca, pasifizmi vazeden ya da laik otoritenin meşruiyetini reddeden barış
kilisesi mensuplarını zorunlu askerlik hizmetinden muaf tutarken, diğerleri daha
geniş bir bakışaçısıyla, hangi dine mensup olursa olsun, savaş karşıtlığı kutsal
kitaptan doğan ve samimi olarak bağlanılan inançlara dayandırılan kişilere muafiyet
tanımaktadırlar. 119
Fakat vicdani reddi salt “inananlar” için sınırlamak savunulamaz. Burada
vurgu, bildirilen inanç ve kanaatlerin samimiyeti üzerinde olmalıdır. Bir kiliseye
bağlı olmak örneğin, çok güçlü kanaatlerin varlığını kendiliğinden kanıtlamaz.
Düzenli olarak kiliseye giden bir kimse şiddet karşıtı ilkelere bağlılık hususunda
iyiniyetten yoksun karar vermiş olabilir. Ya da, insanlar aslında inanmasalar veya o
inancı kabul etmeseler dahi, kabul ediyor gibi görünmenin önemli olduğunu
hissedebilirler. Bu nedenle, dini gerekçeleri kabul edip diğer vicdani kanaatleri
reddetmek yanlıştır. Bir kişinin dini inancı hiç olmasa bile, bu kişi, insan yaşamına
değer
veren,
bunun
kutsallığına
inanıp,
yaşamın
bir
insan
eliyle
sonlandırılamayacağını düşünen biri olabilir, sevginin ve evrensel kardeşliğin
119
LIPPMAN, “The Recognition of…” , s.37.
45
üstünlüğü fikrine inanabilir. Dolayısıyla; ahlaki, etik, felsefi, insani değerlere
dayanan ret de, din temelli ret gibi korunmalıdır 120 .
Bu konuda daha da tartışmalı olan, reddin politik fikirlerden kaynaklanması
durumudur. Acaba vicdani ret politik fikirleri de içine alacak şekilde genişletilebilir
mi? İnsanlar, savaşa katılmalarının mümkün olmadığını, zira, karşı tarafın
mücadelesini meşru ya da takdire şayan bulduklarını veya kendi hükümetlerinin
müdahalesinin haklı olmadığını savunabilmektedirler 121 . Ordu içinde hizmet vermeyi
esasen etnik, ırksal, milliyete dayanan gerekçelerle reddeden kişilerin durumu da bu
açıdan muğlaktır. Örneğin; soğuk savaş sırasında Sovyet ordusunda hizmet vermeyi
reddeden, fakat belki çok arzulu olmasa da, Litvanya ordusunda görev almayı kabul
edecek bir Litvanyalının hangi sınıfa dahil edilebileceği tartışmalıdır. Amerika
Birleşik Devletlerinde, 1940’lardan itibaren bir grup siyah Müslüman, ırkçı olarak
nitelendirdikleri orduya katılmayı veya böyle bir orduya mecburen yazılmayı
reddetmiştir. Siyah Müslüman retçiler 2. Dünya Savaşı ile Kore ve Vietnam
Savaşlarında hapis cezalarına çarptırılmış, bazıları da Körfez Savaşında askeri
mahkemede yargılanmıştır 122 . Bu konuda farklı bir örnek olan Panama’da, sonradan
uyrukluğa kabul edilen vatandaşların ve yabancıların, asıl ülkelerine karşı bir silahlı
çatışma gerçekleştirildiğinde - bu kişileri anavatanlarına karşı savaşmaya zorlama
durumundan kaçınmak amacıyla - çatışmaya katılmaları talep edilmemektedir. 123
120
WOLFF, Russel. “Conscientious Objection: Time For Recognition As A Fundamental Human
Right”, ASILS International Law Journal, vol.6, 1982, s.69-70.
121
WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s.70.
122
MOSKOS, CHAMBERS II, “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious .,s.6.
123
LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.37.
46
Yukarıda anılan durumlar; sadece belli bir savaşa, belli bir askeri operasyona
ya da belli tür bir silahın kullanımına karşı retçilik olarak belirlenen seçici vicdani
retçiliğe dahil edilmektedir ve mevcut hükümlere bakıldığında, “böyle bir reddin
neredeyse lanetlenmiş olduğu” 124 söylenilebilir. Hatta, vicdani reddin bir insan hakkı
olarak tanınması için çaba sarf eden uluslararası örgütler de, sadece belli savaşlara
karşı çıkan kişilerin vicdani ret taleplerinin reddedilmesi gerektiğine işaret
etmektedir. 125 Yine, “seçici vicdani retçilik, askeri görev icra eden kişiler
bakımından akut hale gelmektedir, zira bir kişinin bu göreve başladıktan sonra artık
verilen bütün emirlere uyması gerektiği düşünülebilir”. 126
Seçici vicdani retçilikle ilgili büyük korku 127 , bu retçiler hangi savaşa katılıp
hangisine katılmayacaklarını seçebiliyorlarsa, özgürlüklerinin zamanla vergi
ödememeye, genel olarak kanunlara itaatsizliğe kadar uzanabileceği düşüncesidir.
Sweeney’e göre, bu korku haksız bir korkudur, zira devletin, insanları insan
öldürmeye çağırması ayrı bir nitelik taşımaktadır. Yine Sweeney’e göre, demokratik
düşünce çerçevesinde, bir kişinin savaş uçakları, teknolojik askeri araçlar ya da
yoksulluğu artıracak programlar için toplanılacak vergileri ödemeyi reddetmesi
düşünülebilse de kişi, kamu kaynakları için gerekli vergileri ödemekten
kaçınamayacaktır. 128
124
Bkz. WOLFF, “Conscientious Objection: Time..”,s.66-70.
125
ENGRAM, M. Jonathan, “Conscientious Objection to Military Service: A Report To The United
Nations Division of Human Rights”, Georgia Journal Of International And Comparative Law,
vol.12, 1982, s. 366.
126
NOONE, “Legal Aspects…”, The New Conscientious…, s.178.
127
Aslına bakılırsa bu korku genel olarak, bir vicdani ret hakkı tanınması için de sözkonusudur. Bkz.
2. Bölüm, s. 93-94.
128
Bkz. SWENEY, “Selective Conscientious…”, s.126.
47
Seçici vicdani reddin bir başka boyutu da haklı savaş teorisidir. 129 Vicdani ret
taleplerinde ileri sürülen nedenler arasında yer alan, bir savaşın haklılığı haksızlığı
meselesi yeni bir durum değildir. 7. yüzyılda Isidoro de Sevilla’nın, yeterli bir
nedene dayanmayan her savaşın haksız olacağını belirtmesinin ardından Francisco de
Vitoria da siyasi bir toplumun, bir başka siyasi topluma açacağı savaşı, hiçbirinden
ödün verilmeyecek üç ölçüte dayandırmıştır: Yeterli haklı neden, meşru otorite ve
doğru amaç. Aslında bu üç ölçüt, haklı savaş meselesi üzerinde çalışan pek çok
düşünürün referans kabul ettiği Thomas Aquinas tarafından ortaya atılmış, o ise
teorisini, St. Augustine’in fikirlerini pekiştirmek suretiyle kurmuştur 130 . St.
Augustine’in haklı savaş teorisine göre, bir savaş ancak belli koşullar altında
Hristiyanlarca desteklenebilir. Bu koşullar da; savaşın meşru bir otorite tarafından
ilan edilmesi, herhangi bir haksızlığa karşı başlatılması, sivilleri savaşanlardan
ayırmada azami çaba gösterilerek savaşılması ve barışçıl çözümlerde başarısız
olunması halinde son çare olarak başvurulması olarak sıralanır. 131 Dolayısıyla bir
savaş bu şartları sağlamıyorsa haksızdır ve böyle bir savaşa katılmamak şeklinde bir
hak kabul edilmelidir.
129
Haklı Savaş konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. GROTIUS, Hugo, Savaş ve Barış Hukuku (De
Iure Belli Ac Pacis), Çeviren: Seha Meray, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları,
no. 222-204, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1967.
130
Bkz. AKAL, Cemal Bâli, Modern Düşüncenin Doğuşu: İspanyol Altın Çağı, Dost Kitabevi
Yay., Ankara, Ekim 1997, s.61.
131
SWEENEY, “Selective Conscientious…” , s.122.
48
Pek çok devlet, haklı haksız savaş ayrımı yapan seçici vicdani retçiliği kabul
etmek konusunda oldukça isteksizdir 132 , zira “devletler bireylerin belli bir askeri
uyuşmazlığa yönelik eleştirilerine, varsa bu konudaki fikirlerine değer vermezler” 133 .
Değer vermemekle beraber bu fikirlerden korkulması olağan bir durumdur. Rawls’a
göre, devletler genel bir pasifizmdense, haksız olduğu savunulan bir savaşa katılımı
redden korkarlar. Çünkü bu tür bir pasifizm genel olarak ruhani yapıdadır, kişiyi
redde iten dini bir inanışa bağlılıktır; oysa savaşın haksız olduğu iddiasıyla salt o
savaşa karşı çıkmak bir yerde devletin otoritesini sorgulamaktır. Bu durumda Rawls,
genel bir pasifizmdense, belli durumlarda bir savaşa katılmanın reddedilmesinin daha
yerinde olduğunu savunmaktadır. 134
Haklı savaş teorisine getirilen bir eleştiri, savaşın haklılığına karar vermeye
yetkili olanların asker sivil bürokratlar olduğu, böyle bir kararın alınması sürecine ne
bir din adamının ne bir akademisyenin katıldığı ve halkın da konu ile ilgili karar
verebilecek yeterlilikte olmadığından bahisle görüşüne hiç başvurulmamasıdır. Kaldı
ki, halkın fikrine başvurulacak olsa dahi, savaş hakkındaki bilgiler gizli tutulmakta
ya da propaganda yoluyla çarpıtılmaktadır. Dolayısıyla, şiddetin kimi zaman haklı
132
Devletlerin bu konudaki tutumları ve seçici ret - haklı savaş teorisi ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz.
COADY, C.A.J., “Objecting Morally”, The Journal of Ethics, Kluwer Academic Publishers, vol.1,
1997, s. 378 vd.
133
MAJOR, Marie France. “Conscientious Objection to Military Service: The European
Commission on Human Rights and The Human Rights Committee”, California Western
International Law Journal, vol.32, Fall 2001, Number 1, 2001-2002, s.6.
134
RAWLS, A Theory Of…, s.382.
49
olduğu savı kabul edilse bile, bir savaşın haklı olup olmadığı hükmüne varacak kadar
bilgi sahibi olunmadıkça haklı savaş tespitinin de zor olduğu kabul edilmelidir. 135
Haklı savaş teorisinin şartlarından biri olan, sivil asker ayrımı yapmada
azami çaba gösterilmesi şartı günümüz savaşları bakımından oldukça zor olduğu için,
modern savaş, savaşa karşı olmak açısından güçlü bir neden teşkil etmektedir. Yakın
zamanda Kuveyt, Kosova, Afganistan ve Irak’ta yaşananlar, suçsuz insanları
öldürmeyi reddetmek karşısında güçlü bir argüman sunamamaktadır. 136
135
FIALA, Andrew, “Citizenship, Epistemology and the Just War Theory”, Logos, 7:2, Spring 2004,
s.101- 103.
136
FIALA, “Citizenship, Epistemology …”, s.102.
50
V. VİCDANİ RET TALEBİ KARŞISINDA İZLENİLECEK
PROSEDÜR 137
a. Vicdani Retçi Statüsü
Vicdani retçi statüsü için başvuru sıklıkla, talepte bulunacak kişinin silahlı
kuvvetlere çağrılmasının ardından yapılır. Çoğu ülkede bu talep, çağrının ardından
sınırlı bir süre dahilinde - örneğin onbeş veya otuz gün içinde – yapılmalıdır. 138 Bazı
ülkelerde vicdani retçi statüsüne başvuru için gerekli usul hakkında rahatça bilgi
edinilebilirken 139 , bir grup ülkede bu kolaylıkla sağlanamaz ve yayılması da yasaktır.
Vicdani retçi statüsünü kazanmak için yapılacak bir başvuruda, bir yandan,
kişinin vicdanına nüfuz etmek mümkün değildir gerekçesiyle böyle bir talebi bona
fides (objektif hüsnüniyet) çerçevesinde değerlendirip kabul etmek gerektiğini
savunan bir görüş mevcut iken; diğer taraftan, eğer inceleme yapılmazsa bunu bilen
pek çok kişi vicdani retçi statüsü kazanmak amacıyla başvuracaktır, dolayısıyla böyle
bir talep karşısında derinlemesine bir soruşturma yapılmadan karar verilemez
şeklinde bir görüş mevcuttur. 140 Ancak genel uygulama, talepte bulunanın iddiasının,
talebi inceleyecek mercii tarafından elden geldiğince incelenmesidir.
137
Avrupa ülkelerindeki durum için bkz TABLO 2 ve 3.
138
LIPPMAN, “The Recognition of…” ,s.38.
139
Vicdani ret konusunda çalışan bazı örgütlerin, vicdani reddini açıklayanlara, açıklamayı
düşünenlere; vicdani ret başvurusu, alternatif hizmet vb. konularda verdikleri bilgiler için bkz.
TATUM, Arlo (Ed.), Handbook For Conscientious Objectors, Central Committee For
Conscientious Objectors, National Counseling Agency, 10. Edition, October, 1968. Ayrıca bkz.
Center on Conscience and War, “Conscientious Objectors…”
140
MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s. 7.
51
Ret iddiasında bulunacak kişi yazılı belge ve benzeri deliller sunabileceği
gibi, tanık da dinletebilmektedir. Yazılı savunması istenilen retçi esasen sözlü
savunma yapmaktadır. Sözlü savunma yapmak için kurul huzuruna birinci
çağrılışında
çıkamayan
retçi,
ancak
gelememesinin
mücbir
nedenden
kaynaklandığını ispat ederse ikinci kez huzura alınabilmekte, bunu ispatlayamazsa
vicdani ret talebinden vazgeçmiş sayılmaktadır. 141 İddiayı inceleyecek kurulun
mutlak surette sözlü savunma şartı aramasının nedeni, ret talebinde bulunan kişiyi
görmenin, kişinin samimiyetini tespitte kolaylık sağlayacağı düşüncesidir.
Vicdani retçinin iddiası, bu inancının nasıl vücut bulduğunu, inanışının
günlük yaşamını nasıl etkilediğini belirtir biçimde olmalıdır. Ayrıca, vicdani ret
iddiası samimi olmalıdır. İddiayı inceleyecek kurullar da kişinin iddiasının ne derece
samimi olduğuna yaşam biçimine bakarak hükmetmektedir. 142
Örneğin, Amerikan Yüksek Mahkemesi vicdani ret ile ilgili önüne gelen
meselelerde üç ölçüt aramıştır: Birincisi, reddini açıklayan kişi savaşın her türüne
karşı olduğunu göstermelidir. İkinci olarak, ret dini eğitim ve inanca, yahut da insan
yaşamında benzer bir rolü oynayacak dine benzer bir inanca dayanmalıdır. Son
olarak, iddia samimi olmalıdır. 143
Ancak, bu kurullar iddiayı ne kadar samimi bulursa bulsun, çoğu devlette
genel eğilim, kişinin vicdani kanaatlerinin samimi olduğu gerekçesiyle değil,
141
Bkz. ENGRAM, “Conscientious Objection to….”, s.377-378.
142
Bkz.SCIARRINO,Alfred J.- DEUTSCH, Kenneth L.,“Conscientious Objection to War: Heroes to
Human Shields”, Brigham Young University, Journal of Public Law, vol. XVIII, 1/21/2004, s.66-67.
143
Gillette - United States, United States – Seeger Kararlarından aktaran: SCIARRINO- DEUTSCH,
“Conscientious Objection..”, s. 67-68.
52
örneğin, fiziksel imkansızlıklar nedeniyle kişiyi askerlik hizmetinden muaf tutma
yoluna gitmektir. Böyle bir uygulamada amaç ise “devletin egemenlik gücünün,
bireyin vicdanı karşısında başı eğik duruma düşmemesi gerektiği” yönündeki
inanıştır. 144
Vicdani ret hakkı tanınması konusunda talep her zaman askere çağrılanlar
açısından sözkonusu olmayabilir. Bir diğer mesele de, orduda hizmet vermekte olan
askerlerin vicdani ret talebinde bulunması halinde nasıl bir tutum izleneceğidir.
Askerlik hizmetini ifa etmekte olan kişilerin bu tür bir başvurusu karşısında devletler
kişiyi ordudan ihraç edebilir, görevin icrasına devam emri verebilir yahut da bu kez
silahsız göreve olmak üzere, yeniden atayabilir. BM İnsan Hakları Komisyonu, İnsan
Hakları Komitesi ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, bir kişinin, mevcut
durumda silahlı kuvvetlerde olup olmaması şeklinde bir ayrıma gidilmeksizin vicdani
ret hakkı talebinde bulunabileceği görüşündedir. 145
b. Vicdani Ret Talebini İnceleyecek Mercii
Kimi devletlerde vicdani retçilerin taleplerini inceleyen mercii, genelde
vicdani retçi statüsünü tanımaya istekli olmayan askeri personelden müteşekkil bir
mahkeme iken, kimi devletlerde bu mahkeme sivil ve askeri yetkililerden
oluşmaktadır. Üçüncü bir grup devlet ise sivil kurumlar oluşturmuştur. Ancak bu
konu ile ilgili genel eğilim yetkiyi özel bir mahkemeye vermektir. 146 Yine bazı
144
MARCUS, “Conscientious Objection..”, s.543.
145
MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s. 9-10.
146
LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.38.
53
devletler, daha yüksek bir idari makama ya da yargı organına temyiz hakkını
tanırken, diğerlerinde ilk merciin kararı kesin olup, temyiz hakkı sözkonusu değildir.
Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerindeki yasal düzenlemeye göre, vicdani
ret iddiasında bulunan şahıs yerel askerlik kurulunda inançlarını açıklayacaktır.
Sözkonusu kurul yöredeki her etnik ırksal grubu temsil edecek vatandaşların katılımı
ile oluşup, yerel kurulun vicdani ret iddiasını kabul etmemesi halinde ilgili karar
Askerlik Bölge Yüksek Kurulu’na gidecektir. Bu mercii de kararı onarsa başvurucu
Ulusal Temyiz Kurulu’na başvurmalıdır. Temyiz Kurulu’nun kararı onama
biçiminde ise, başvurucunun dilekçe ile mahkemeye başvurma hakkı vardır. 147
Avrupa devletlerinde uygulanan sistem ise genel olarak, Avrupa Konseyi
Bakanlar
Komitesi’nin
hazırlamış
olduğu
87(8)
sayılı
Tavsiye
Kararı’na
dayanmaktadır. Buna göre; öncelikle, devletler önlerine gelen vicdani ret
başvurularının incelenmesinde ya uygun bir usul izleyerek karar verecek ya da ret
başvurusunda bulunan kişinin ret talebine ilişkin gerekçelerini içeren beyanını kabul
edeceklerdir. Yapılacak incelemeler adil bir takibatın gerektirdiği şartları haiz
olacaktır. Ret talebinde bulunan kişi, bu aşamada verilen karar aleyhine temyiz
yoluna gidebilecek; temyiz mercii de, herhangi bir askeri kurum ile ilişkisi olmayan,
bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlayacak bir yapıda olacaktır. 148
147
148
SCIARRINO- DEUTSCH, “Conscientious Objection..”, s.67.
COUNCIL OF EUROPE, “Conscientious Objection to Compulsory Military Service”,
Recommendation no: R (87)8, Adopted by the Committee of Ministers of the Council of Europe on
09.04.1987 and Explanatory Report, Directorate of Human Rights, Strasbourg, 1988, s.6.
54
c. Alternatif Hizmet
Vicdani kanaatleri doğrultusunda, savaşmalarının mümkün olmadığını
savunan insanlara inandıkları, vicdanlarının talimatları doğrultusunda hareket
edebilecekleri alanlarda çalışma olanağı tanınabilmektedir. Alternatif hizmeti kabul
eden ülkelerde vicdani retçiler silahlı kuvvetler içinde silahsız hizmet verebileceği
gibi, bazı ülkelerde, güç kullanımının ahlaki olmadığını düşünen vicdani retçiler ordu
dışında alternatif hizmet yerine getirebilirler. Bu kişilere örneğin; hastanelerde
hastalara bakmak, yaşlı ve çocuk bakım evlerinde bakıma muhtaç insanlarla
ilgilenmek, barışa da hizmet edebilecekleri sivil toplum kuruluşlarında çalışmak
şeklinde imkanlar sağlanabilmektedir. 149
Alternatif hizmet konusunda devletlerin nasıl bir sistem uygulaması gerektiği
konusu Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin hazırlamış olduğu 87(8) sayılı
Tavsiye Kararında da düzenlenmiştir. Sözkonusu belgeye göre; alternatif hizmet sivil
nitelikte – sadece silah tutmaya karşı olan retçiler için ordu içinde silahsız hizmet
sistemi uygulanabilir - ve kamu yararı güdecek biçimde olmalı, cezalandırıcı yapıda
olmayıp, hizmetin süresi kabul edilebilir sınırlarda tutulmalı ve nihayet, alternatif
hizmet gerçekleştiren kişilerin sosyal ve ekonomik hakları, askerlik hizmetini yerine
getiren kişilerin sahip olduğundan daha az ve sınırlı olmamalıdır. 150
Vicdani reddini açıklayanların alternatif hizmet görmesi yerine belli bir ücret
ödeyerek bu hizmetten muaf kalabilmesi durumu da daha önceleri sözkonusu
149
SWEENEY, “Selective Conscientious…”, s.127. Ayrıca bkz. WOLFF, “Conscientious Objection:
Time…”., s. 89-93.
150
COUNCIL OF EUROPE, “Conscientious Objection to…”, s.7.
55
olmuştur. Örneğin ABD’de 1891 yılında kabul edilen New York Anayasasında böyle
bir hak tanınmıştır. 151 Ancak bugün itibariyle, askerlik hizmetini yerine getirmeyi
reddedenler için alternatif hizmet şartı öngörülmektedir.
Alternatif hizmet şartı, vicdani retçi statüsünü askerlik hizmetinden kaçınmak
amacıyla, gayrisamimi biçimde almaya çalışacakları da caydırmaya yardım
edecektir. Alternatif hizmetin süresi genelde usule uygun askerlik hizmetinden
uzundur. Bazı ülkelerde sadece ordu dışında alternatif hizmet yerine getiren kişiler
daha uzun süre hizmet verirken, diğer bazı ülkelerde askeri eğitim alan kişiler dışında
hizmet yerine getirenlerin hizmet süresi oldukça uzun olup, amaç kişilerin vicdani
retçi statüsü talebinde bulunmasını engellemektir. Uzun hizmet süresi aynı zamanda,
askerlik hizmetinin ve bunun beraberinde getirdiği tehlikelerin, alternatif hizmet ile
kıyaslandığında daha tehdit edici ve zor görüldüğü gerçeğini yansıtmaktadır.
Ancak, alternatif hizmet süresinin uzun olması tartışmalı bir durumdur. Bu
konuda hem Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye dayanılarak
BM İnsan Hakları Komitesi’ne, hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurular olmuş ve verilen
kararlar tartışmayı azaltabilecek bir sonuç doğurmamıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne götürülen Autio/Finlandiya
davasında başvurucu, vicdani ret talebinde bulunduğunu, bu talebinin kabul edilerek
alternatif hizmet yerine getirmesi istenildiğini, ancak alternatif hizmet süresinin
olağan askerlik hizmeti süresine göre iki kat fazla olduğunu belirtmiştir.
151
SWEENEY, “Selective Conscientious…”, s.114
56
Başvurucuya göre bu durum, din ve vicdan özgürlüğü hakkına aykırılık teşkil
etmektedir, zira kendisine ayrımcılık yapılmıştır. Komisyon ise incelemesinde,
sürelerdeki bu farklılığı kabul etmiş, ancak farklılığın çeşitli nedenleri olduğunu
ortaya koymuştur. Komisyon’a göre, askerlik hizmetinden muaf tutulmayı isteyen bir
kişinin samimi olup olmadığını belirlemenin tek yolu, alternatif hizmet süresinin
uzun olmasıdır. Böyle bir ek süre her iki hizmetin doğasındaki farklılık nedeniyle
kabul edilebilirdir. Dolayısıyla AİHM, sürelerdeki bu farklılığı bir ayrımcılık olarak
görmemiştir.
152
Başka bir kararda da AİHM, alternatif hizmet veren kişinin hizmet
süresinin olağan askerlik hizmeti süresi ile karşılaştırıldığında farklı olduğunu, bunun
da AİHS m. 14 çerçevesinde ayrımcılık oluşturacağını belirtmekle beraber, önündeki
somut olayda, davalı hükümetin sunduğu deliller karşısında tatmin olduğunu
açıklamıştır. Buna göre, farklı karakterleri nedeniyle, alternatif hizmet süresinin uzun
olması meşrudur ve olağan askerlik hizmeti ile karşılaştırıldığında, süresi de
orantılıdır. 153
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi ise bu konuda önüne gelen
başvuruları kabul edilebilir bulmuş, hatta konu ile ilgili yaptığı değerlendirmelerde
süre farklılığının ayrımcılığa neden olabileceğine hükmetmiştir. 154
Ancak şu unutulmamalıdır ki, gerek BMİHK 155 ve gerekse AİHM her somut
olay üzerinde ayrı ayrı inceleme yaparak neticeye ulaşmaktadır. Somut olayın
152
Autio v. Finland, Application No. 17086/90, 6. 12. 1991. Bkz. www.echr.coe.int.
153
G. V. Netherlands, Application No. 11850/85, 2.3.1987. Bkz. www.echr.coe.int.
154
Bkz. SEVİNÇ, “Türkiye’de ve Batı Demokrasilerinde..”, s. 318.
155
Örneğin BMİHK, Järvinen/Finlandiya başvurusunda (295/1988), alternatif hizmet süresinin
askerlik hizmet süresine oranla uzun olmasının cezalandırıcı nitelikte olmayıp makul olduğunu
belirtmiş, Frédéric Foin/Fransa başvursunda (666/1995) ise, somut durumun, muamelenin makul ve
57
uygulandığı ülke, var olan uygulamanın niteliği ve benzeri durumlardaki farklılıklar,
benzer konularda farklı karar verilebilmesine neden olmaktadır.
d. Vicdani Reddin Kabul Edilmemesi Hali
Vicdani retçi statüsüne başvurup da başvurusu kabul edilmeyenler, başvurusu
kabul edilmiş olsa da, devletin meşruiyetini tanımayarak alternatif hizmeti de
reddedenler ile vicdani ret hakkını tanımayan ülkelerde yaşayan kişilerin tümü cezai
yaptırıma tabidir. Bu yaptırımlar, hapis cezasından ölüm cezasına, halen silahlı
kuvvetler mensubu olanlar açısından ise meslekten ihraca kadar çeşitli biçimlerde
uygulanmaktadır. Bazı durumlarda, reddinde ısrar eden kişiler akıl hastası olarak
düşünülmekte ve gözlem altına alınmaktadırlar. Cezalandırılan kişiler aynı zamanda
medeni haklarını da kaybedebilmekte, kamu imtiyazlarından, eğitim ve iş
imkanlarından mahrum bırakılabilmektedirler.
Hapis cezaları ile ilgili olarak da iki yaklaşım sözkonusudur. İlk yaklaşımda,
retçiyi fikrini değiştirmeye ve göreve başlamaya ikna etmek amacıyla kısa süreli bir
hapis cezası öngörülmektedir. Tahliyeye rağmen retçi reddinde ısrar ederse tekrar
hapis cezasına çarptırılır. Her ne kadar bazı ülkelerde retçi iki kere veya daha fazla
cezaevine girmişse af sözkonusu oluyorsa da, anılan durum retçinin ömrünün çoğunu
cezaevinde geçirmesine neden olabilir. İkinci grup ülkede ise, retçiyi cezalandırmak
nesnel ölçütlere dayanması gerektiği koşulunu karşılamadığına karar vererek, sözleşmenin ayrımcılığı
düzenleyen 26. maddesine aykırılık tespit etmiştir. Her iki olay arasındaki farklılıklar ve kararların
ayrıntılı izahı için bkz. HANSKI, Raija - SCHEININ, Martin (Derl.), İnsan Hakları Komitesi Emsal
Kararları, Çev: Defne Orgun, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, istanbul, 2005, s.476-486.
58
ve diğer insanların da askerlik hizmetine karşı direnmesini engellemek amacıyla, on
onbeş yıla kadar varan uzun süreli hapis cezaları sözkonusudur. 156
Bu tür cezai yaptırımlarla karşılaşmak zorunda olan retçiler, ya da ret
iddiasında bulunmaktansa saklanmayı yeğleyen asker kaçakları, genellikle
anavatanlarından ayrılarak başka ülkelerden siyasi iltica hakkı talebinde bulunurlar.
Bu durumda çoğu ülke, eğer retçi kendi ülkesinde ırk, din, milliyet, belli bir sosyal
gruba veya siyasi düşünceye mensubiyet nedeniyle kötü muameleye maruz kalacağı
yönünde kabul edilebilir bir korkuya sahipse, iltica hakkını tanımaktadır.
İnsan
Hakları
Evrensel
Bildirisi’nin
14.
maddesi
iltica
hakkını
düzenlemektedir. Buna göre: “Herkes zulüm karşısında başka memleketlere iltica
etmek ve bu memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir”.
Bildiri’nin 14. maddesi esas alınarak uluslararası alanda bu konuyu düzenleyen,
mültecilerin statüsüne ilişkin bir protokol de mevcuttur.
Yine, apartheid uygulayan bir orduda hizmet vermeyi reddeden kişilerin bu
reddinin meşruiyetini tanıyan 33/165 sayılı BM Genel Kurulu Önergesi, bu tür
nedenlerle ülkesinden ayrılmak zorunda kalanlara iltica hakkı tanınması gerekliliğini
vurgulamaktadır. BM İnsan Hakları Komisyonu’nun 1998/77 sayılı önergesi de,
devletleri; ülkesinde, vicdani ret hakkına yönelik herhangi bir hüküm ya da yeterli
156
EIDE, Asbjorn- MUBANGA CHIPOYA, Chama, “Conscientious Objection to Military Service.
Report Prepared in Pursuance of Resolutions 14 (XXXIV) and 1982/30 of the sub-commission on
Prevention and Discrimination and Protection of Minorities”, E/CN.4/Sub.2/1983/30/Rev.1,
U.N.’den aktaran: LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.40.
59
hüküm bulunmayıp, kötü muamele ile karşılaşmaktan korkan kişilere iltica hakkı
tanımaları konusunda teşvik etmektedir. 157
İşte, Vietnam Savaşı sırasında ABD’den kaçarak Kanada, İsveç, Fransa gibi
ülkelerden iltica hakkı talep eden 158 ya da apartheid sisteminin devamı için kilit bir
güç olarak gördükleri orduya hizmeti reddederek Güney Afrika’dan kaçan binlerce
insan 159 yukarıda anılan uluslararası düzenlemeler çerçevesinde hareket etmiştir.
Ancak bu düzenlemeler iltica hakkı talebinde bulunulan devletin, böyle bir
hakkı tanımak mecburiyetinde olduğu anlamına gelmemektedir. 160 Hatta bugün pek
çok ülke, kendisinden iltica hakkı talebinde bulunanları hoş karşılamamaktadır.
Vicdani reddi kabul eden ülkelerde bile bu hakkın varlığı, iltica hakkının tanınmasına
zemin oluşturmamaktadır. Eski Yugoslavya, Türkiye, Rusya ve birçok Avrupa
ülkesinden gelen firarilere Batı Avrupa, Kanada ve ABD’de iltica hakkı verilmemesi
bu duruma örnek teşkil etmektedir. 161
157
Aktaran: MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s.10-11.
158
Bkz. ENGRAM, “Conscientious Objection to..”,s.383-387.
159
SPECK, “Dünyada Çağdaş..”., s. 53.
160
ENGRAM, “Conscientious Objection to..”,s.384.
161
SPECK, “Dünyada Çağdaş..”., s.53.
60
İKİNCİ BÖLÜM
VİCDANİ REDDİN NİTELİĞİ ve HUKUKİ GÖRÜNÜMÜ
I. VİCDANİ REDDİN BAZI KAVRAMLAR İLE İLİŞKİSİ
Siyasal iktidarı 162 diğer iktidar biçimlerinden ayıran ve niteliğini ortaya
koyan çeşitli unsurlar arasında, daha önce de belirtildiği üzere, kuvvet kullanma
tekelinin sayılması gerekmektedir. Ancak bu tekelin yanında yönetilenlerin rızası
sözkonusu değilse siyasi iktidarın gerçekleşmesinden bahsetmek zordur. Dolayısıyla,
siyasi iktidarın oluşumunda rıza ve itaat unsurunu da saymak gerekmektedir.
Yönetilenlerin niçin itaat ettikleri sorusuna ise çeşitli cevaplar vermek
mümkündür. Karar ve emirlere bilinçli biçimde itaat edilebileceği gibi;
“dışlanmamak için, çoğunluğa ait olabilmek için, sözbirliğinin huzurunu
yaşayabilmek için, cezalandırılmamak için, ödüllendirilmek için, güvensizlikle başa
çıkabilmek için” 163 itaat edilebilir. Alternatifsizlik, gelenek görenekler, eğitim ve
benzeri nedenler de itaatin nedenleri arasında sayılabilir. 164
Bu itaatin sonucunda “çok kesimli bir makine” 165 oluşacaktır. “İnsanlar itaat
ederek, iradelerini bir gücün hizmetine sunacak, devredecek ve bu gücün aracısı,
162
Siyasi iktidarın kapsamlı bir açıklaması için bkz. KAPANİ, Münci, Politika Bilimine Giriş, Bilgi
Yayınevi, 12. basım, Ankara, Ekim 2000, s.46 vd.
163
GÖREGENLİ, Melek, “Sızı’dan Sonsuza Kadar Kurtulmak”, Birikim Dergisi, Vicdani Red, Anti-
militarizm, sayı 207, Temmuz 2006, s. 33.
164
Bkz. KAPANİ, Politika Bilimine..., s. 50.
165
FOUCAULT, Michel, Hapishanenin Doğuşu, İmge Kitabevi, Ankara, Temmuz 1992, s.205.
61
ajanı haline geleceklerdir” 166 . İtaatin bu büyük mekanizmayı oluşturma şartlarını ve
sürecini inceleyen Foucault 167 , bu noktada disiplinin işlevini anlatmaktadır. Foucault,
bir iktidar tipi olarak gördüğü disiplinin okul, ordu, cezaevi gibi kurumlarda itaati
nasıl yarattığını anlatırken, iktidar ilişkisinin diğer yanının da itaatsizlik olduğunu
belirtir 168 .
Disipline dayalı öteki kurumlar ile, kayıtsız şartsız bir itaat bekleyen ordu
arasında, başka açılardan olduğu kadar – ki en önemlisi askerin ölmeye ve öldürmeye
hazır olmasıdır
169
- itaat üretme teknikleri bakımından da farklılıklar vardır; ancak
her iktidar biçiminde olduğu gibi burada da, disipline etme direnişi harekete
geçirmekte, itaat beraberinde itaatsizliği getirmektedir. 170
Ordular “sadece itaatkar, uysal, cesur ve teknolojik becerilerle donanmış
askerler üretmekle kalmazlar, aynı zamanda kendilerini askerliğe yaramaz duruma
getirenleri, firarileri, pasifistleri, isyancıları, savaş nevrotiklerini de üretirler” 171 .
Askerlik hizmetini açık bir biçimde reddetmekten, orduya katılmamak için intihar
etmeye kadar giden bu şekillerin tümü aslında itaatsizliktir. Böyle bir kabul
karşısında ise, vicdani ret ile sayılan biçimler arasında bir ayrım yapılıp
yapılamayacağı sorusuna yanıt aramak gerekecektir.
Ret ve savaş karşıtlığının vicdani reddin ötesine uzandığını, vicdani ret savaşa
ve askerlik hizmetine açık bir karşı çıkış iken; asker kaçaklığı, firar, sağlık ve benzeri
166
GÖREGENLİ, “Sızı’dan Sonsuza...”, s. 33.
167
Bkz. FOUCAULT, Hapishanenin Doğuşu, s.202 vd.
168
FOUCAULT, Hapishanenin Doğuşu, s.178.
169
KARDAŞ, “Modern Devlet...”, s.37.
170
BRÖCKLING, Disiplin..., s. 25.
171
BRÖCKLING, Disiplin..., s. 26-27.
62
nedenlerle elde edilen muafiyet ve ertelemelerin de savaş karşıtlığının, reddin içine
girebileceğini savunan Speck, bu tür bir reddi “gri ret” ya da “gönüllü sürgün” olarak
adlandırmaktadır. Speck’e göre bu biçimler, “devletin askerlik hizmeti talebiyle,
militarizmle açıkça yüzleşemeyen biçimler olsalar da bir öneme sahiptirler”. 172
Bu biçimlerin de öneme sahip olduğu fikrine katılmak gerekir, zira özellikle
belli bir zaman diliminde bir ülkede, firarilerin ya da örneğin sağlık nedenleriyle
askerlik hizmetinden muaf tutulanların sayısı çok ciddi boyutlarda ise böyle bir
durumda üstü kapalı bir redden bahsetmek yanlış olmayacaktır. Bu iddiaya II. Dünya
Savaşı sırasında, Nazi Almanyasındaki durum örnek gösterilebilir.
Bröckling, II. Dünya Savaşı sırasında firar edenlerin sayısının en az
üçyüzbine ulaştığı Almanya’da – ki firar dışında, çeşitli nedenlerle askere gitmeyen
kişilerin sayısı oldukça fazladır - toplumsal baskı kurma yoluyla hedeflenen
topyekûnlük ile ulaşılan düzey arasındaki boşluğun nedenini firar ve benzeri
nedenlere dayandırmaktadır 173 . Fransa’da da, Cezayir Savaşı sonrasında vicdani ret
boyutu ile tartışılmaya başlanan askerlik hizmetinin reddi, önceki dönemde daha çok
“firarilik” biçiminde gelişmiştir 174 .
Vicdani reddin daha önce verilen; ‘inançlar ya da bir takım ahlaki, politik
değerler nedeniyle askerlik hizmetine karşı çıkmak’ şeklindeki tanımı da; asker
kaçaklığını, sağlık ve benzeri nedenlerle elde edilen muafiyetleri bir yere kadar
içeriyor gibi görünmektedir. Kişi, vicdanının talimatları gereği askerlik yapamayacak
172
SPECK, “Dünyada Çağdaş..”., s.43
173
Bkz. BRÖCKLING, Disiplin..., s.342-343.
174
MARTIN, Michael L., “France: A Statute but No Objectors”, MOSKOS, CHAMBERS II, (Ed.),
The New Conscientious…, s.80 vd.
63
olmakla beraber, açık bir karşı çıkışı göze alamıyor olabilir. Vicdani ret şeklinde bir
hakkın tanınmadığı ve hatta böyle bir talebin ciddi yaptırımlara maruz bıraktığı bir
ülkede, sayılan biçimler de itaatsizlik olarak adlandırılabilir. Ancak, vicdani reddi bu
biçimlerden ayırmamak da yanlış olacaktır, çünkü vicdani ret eyleminde retçi,
eyleminin hukuki ve politik sonuçlarına katlanmakta, devlet otoritesine açık bir karşı
çıkış sergilemektedir.
Yine de, vicdani reddin niteliği konusunda daha tatmin edici bir çıkarıma
ulaşmak için, bu kavramın sıkça beraber anıldığı bazı kavramlardan bahsetmek
gerekmektedir.
İlk olarak, kökleri, Kral Kreon’un koyduğu yasaya karşı gelen Antigone’nin
itaatsizliğine kadar götürülebilecek, öncüleri arasında Sokrates, Thoreau, Gandhi,
Martin Luther King’in sayıldığı bir hareket olan “sivil itaatsizlik” ile vicdani reddin
ilişkisine bakılacaktır.
a. Sivil İtaatsizlik
Sivil itaatsizlik, neredeyse mutlak kabul gören bazı özellikleri dışında, farklı
düşünürlerce farklı yorumlanmaktadır. Yasaya aykırılık, şiddetten arınmış olma ve
kamuya açıklık, hatta açıklıktan öte kamunun vicdanına seslenme, bu konuda çalışan
neredeyse tüm düşünürlerin tanım oluştururken başvurdukları ölçütlerdir. 175 Sayılan
175
Bu konudaki tanım yelpazesi için bkz. ÖKÇESİZ, Hayrettin, Sivil İtaatsizlik, Afa Yay., İstanbul,
1994,s.108-114.
64
özellikler sivil itaatsizliğin; devrim, ihtilal, isyan, direniş, yasal protesto eylemleri,
kriminal fiiller gibi pek çok hareketten ayrılması sonucunu doğurmaktadır. 176
Bir eylemin sivil itaatsizlik eylemi olarak değerlendirilebilmesi için başka
bazı şartları içermesi gerektiğini savunan düşünürler, ekledikleri bu özellikler
çerçevesinde, sivil itaatsizlik eylemlerini çok sınırlı tutabildikleri gibi, tersi bir
biçimde, farklı eylem gruplarını da bu kavram içine yerleştirebilmektedirler 177 .
Örneğin, Habermas’ta sivil itaatsizlik, “hukuk düzenine karşı, genel bir itaatsizlik
amacı gütmeden kurallardan birinin ya da birkaçının iradi, planlı bir şekilde ihlalini
içerirken” 178 , Arendt’in sivil itaatsizlik düşüncesinde, sistemin geneli ile az ya da çok
bir anlaşmazlığın mevcut olduğu görülmektedir. 179
Sivil itaatsizlik edimlerinin vicdani kararlardan kaynaklandığını belirten
Ökçesiz’e göre, “Bu güdülenme, bütün bilinçli insan edimlerinde olduğu gibi, tinselruhsal bir çerçevede vicdan ile sıkı ilişki içerisinde oluşacaktır. Sivil itaatsiz,
normalde kendini yasayla bağlı olarak duyumsarken bir toplumsal-siyasal durum
karşısında yasaya aykırı davranışını zorunlu kılacak bir düşünce-duygu sürecine
girmektedir. Sivil itaatsizlik, bu vicdani süreç sonunda sivil itaatsizin edindiği
176
Bkz. COŞAR, Yakup, “Önsöz: Sivil İtaatsizlik”, Kamu Vicdanına Çağrı: Sivil İtaatsizlik, Ayrıntı
Yay., 2. basım, İstanbul, 2001,s.10-15, ayrıca bkz. ÖKÇESİZ, Sivil İtaatsizlik, s.110.
177
Sivil itaatsizlik eyleminin taşıması gereken özellikler konusunda farklı bakışaçıları için bkz.
COŞAR, Önsöz: Sivil İtaatsizlik”, s. 10-15., ayrıca bkz. COHEN, Carl, Civil Disobedience:
Conscience, Tactics and The Law, Columbia University Press, New York and London, 1971, s. 450.
178
HABERMAS, Jürgen, “Sivil İtaatsizlik: Demokratik Hukuk Devletinin Denektaşı. Almanya’da
Otoriter Legalizm Karşıtlığı”, Kamu Vicdanına Çağrı: Sivil İtaatsizlik, s. 124.
179
Bkz. ARENDT, Hannah, “Sivil İtaatsizlik”, Kamu Vicdanına Çağrı:.., s. 81-86.
65
vicdani karardır. Bu kararıyla eylemci diğer suçsal örneklemeden ayrılmakta, kendi
kategorisine yerleşmektedir.” 180
İşte, itaatsizliğin bu şekilde, vicdan ile ilişkisi kurulduğu vakit, vicdani ret bir
sivil itaatsizlik örneği midir sorusu tartışılmaya başlanır. Bir vicdani süreç sonucu
ulaşılan vicdani karar olarak nitelediği sivil itaatsizlik ile vicdani ret arasında bir fark
olup olmadığı yönünde herhangi bir değerlendirmeye gitmeyen Ökçesiz, dünyadaki
sivil itaatsizlik olaylarına örnekler verirken; birçok ülkedeki askerlik hizmetinden ve
onun yerine sivil hizmetten kaçınma, askerlik hizmetinden kaçınma proragandası,
askerlik cüzdanlarının yakılması, firar, askere alma dosyalarının temsili napalm ile
tahribi, askerlik hizmetinden kaçınmak için kiliseye sığınma, askerlikte itaatsizlik ve
isyan, askerlik yoklama cüzdanlarının geri gönderilmesi gibi eylemleri de
saymaktadır. 181 Ancak iki kavramı birbirinden ayıran düşünürler de vardır.
Sivil itaatsizlik ile vicdani ret arasında bir ayrım yapan Van Den Haag’a göre,
“ahlaki veya dini bir karşıtlık nedeniyle yasal bir emre uygun hareket etmeyi
reddetmek vicdani reddir. Sivil itaatsizlik ile vicdani ret birbirinden ayrılır, çünkü bir
retçinin, vicdanının takip ettiği yolu izlemek konusunda başkalarını zorlamak gibi bir
girişimi yoktur. Asla, diğerlerine bu konuda baskı yapmak ya da hükümeti kendi
isteğine uygun hareket etmeye zorlamak şeklinde bir teşebbüs yoktur. Retçinin
vicdanı, bu kişinin doğru olmadığını düşündüğü herhangi bir şeye katılmasını
engeller ve yine ret evrensel bir geçerlilik iddiasında değildir. Sivil itaatsizliğin
180
ÖKÇESİZ, Sivil İtaatsizlik, s.124.
181
Bkz. ÖKÇESİZ, Sivil İtaatsizlik, s. 50-80.
66
tersine, vicdani ret tek bir amaca yöneliktir; örneğin, sadece karşı çıkılan yasa veya
ondan ayrılamayan mevzuata karşı direnme sözkonusudur. 182
Vicdani reddedişin “ az ya da çok doğrudan yasal bir yükümlülük ya da idari
bir emir ile uyumsuzluk”
183
şeklinde açıklanabileceğini belirten Rawls da, sivil
itaatsizliği vicdani redden ayırır ve iki kavram arasındaki temel bazı farklılıkları şu
şekilde ortaya koyar. “Herşeyden önce vicdani ret, ortak adalet duygusuna seslenen
bir yapı teşkil etmez. Yasal bir emre vicdani nedenler ile itaat etmeyecek kişi
toplumun bu konudaki kanaatine müracaat etmemektedir, dolayısıyla vicdani ret için
kamusal bir eylem denilemez.” 184
Yine, vicdani retçiler, sivil itaatsizlik eylemini gerçekleştiren kişilere göre
daha iyimserdirler; çünkü yasaları, hükümet politikasını değiştirmek gibi bir
beklentileri yoktur. Ayrıca, vicdani ret eylemi mutlaka politik bir altyapıya
dayanmamaktadır. Dini bakışaçısı ya da farklı ilkeler vicdani retçiye yol
gösterebilmektedir. Sivil itaatsizlik ise, kamu vicdanına çağrı niteliğinde olduğu için
politik bir yapıdadır. 185
Rawls’a göre, vicdani ret eylemi kişisel sebepler neticesinde hayata
geçmektedir ve evrensel gerekçeler ile haklılığı savunulamaz. “Bir retçi; dini, ahlaki
veya şahsi değerlerine aykırı emirlere uygun hareket etmeyi reddeder. Reddin amacı,
182
VAN DEN HAAG, Ernest, “Civil Disobedience”, Rutgers Law Review 21, no.1, 1966, s.35.
183
RAWLS, A Theory Of…, s. 368.
184
RAWLS, A Theory Of…, s.369.
185
Bkz. RAWLS, A Theory Of…, s.369-370.
67
sistemi veya yasayı değiştirmek değil, kişinin kendi masumiyetini ve ahlaksal
bütünlüğünü korumaktır.” 186
Bu düşüncenin tersine denilebilecek bir görüşü savunan Walzer’e göre ise,
vicdani retçi evrensel ahlaki ilkelere dayanmaktadır ve bu ilkeler bir devletin
yasalarından daha büyük bir güce sahiptir. Evrensel bir zorunluluğa dayandığı
düşüncesinde olan retçi haklı bulunması gerektiğini düşünmektedir. Yani, Walzer’de
vicdani ilkeler genelleştirilebilecek ilkelerdir. 187
Bu konuda Cohen de, her ne kadar sivil itaatsizlik vicdani bir kanaat ile
gerçekleştiriliyorsa da vicdani reddin, spesifik karakterde, sivil itaatsizlikten ayrılan
bir eylem olduğunu düşünmektedir. 188
Cohen, vicdani ret bir sivil itaatsizlik örneği midir sorusuna yanıt ararken,
vicdani ret kategorilerine 189 dayanarak bir sonuca varmaktadır. Örneğin dini nedenler
ile eline silah alamayacağını bildiren retçiler bir sivil itaatsizlik eylemi
gerçekleştirmiş olmazlar, çünkü bu eylem kanuna aykırı olmayıp, hatta genel olarak
kanunlarda düzenlenmiştir. Savaşmak istemeyen kişilerin sivil bir hizmeti yerine
getirebilecek olması vicdani reddi sivil itaatsizlikten ayırmaktadır. Aynı durum,
farklı saiklerle hareket etseler de sivil alternatif hizmeti kabul eden retçiler açısından
186
SAGI, Avi- SHAPIRA, Ron, “Civil Disobedience and Conscientious Objection”, Israel Law
Review, vol.36, 2002, s. 184-185.
187
Walzer’in görüşleri için bkz. SAGI- SHAPIRA, “Civil Disobedience…”, s. 184.
188
Bkz. COHEN, Carl, Civil Disobedience: Conscience…, s.42.
189
Vicdani ret – sivil itaatsizlik ilişkisi konusunda, vicdani ret kategorilerini de dikkate alarak yapılan
bir çalışma için bkz. SAĞLAM, Rabia, “Bir Sivil İtaatsizlik Örneği Olarak Vicdani Red”, Hukuk
Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi, Haz: Hayrettin Ökçesiz, İstanbul Barosu Yay., sayı 16, İstanbul,
2007,s. 251-265.
68
da sözkonusudur. 190 Ancak Cohen’e göre, “ahlaki ilkelere samimi biçimde saygı
duyan bazı insanlar, zorunlu askerlik kanunlarını kasten ihlal ederler. Bu kişilerin
eylemi bir sivil itaatsizlik örneğidir. Vicdani kanaatleri doğrultusunda hareket etseler
de, bu kişiler vicdani retçi değillerdir. Vicdani ret, olağan anlamıyla bir protesto
biçimi olarak düşünülebilir, ama kesinlikle itaatsizlik değildir.” 191
Vicdani ret ile sivil itaatsizlik arasında ayrım yapan düşünürlerden biri olan
Arendt’e göre ise, “sivil itaatsizlik ancak ortak bir çıkar grubu oluşturan bir dizi
insan tarafından uygulanırsa anlamlı olur.” 192 Sivil itaatsizlikte “ortak bir düşünce ve
hükümetin politikasına karşı çıkma ortak kararıyla bir araya gelen örgütlü bir
azınlık” 193 sözkonusudur. Arendt, vicdani gerekçelerle başlatılan bir eylem ile sivil
itaatsizlik arasında mutlaka bir ayrım yapmak gerektiğini belirttikten sonra, vicdanın
apolitik ve bir o kadar da subjektif olduğunu savunur. Vicdani reddi “iyi insan” ve
“ahlak”, sivil itaatsizliği ise “iyi yurttaş” ve “politika” kavramları ile aynı kategoride
değerlendiren Arendt’e göre, vicdani ret eyleminde kişi, kendisine karşı bir
sorumluluğu olduğu hissiyle, ahlaki kanaatleri çerçevesinde davranmakta, kendisi ile
çelişkiye düşmemek amacını taşımaktadır. Vicdani ret, özü itibariyle bireysel nitelik
taşımaktadır, oysa sivil itaatsizlik eylemi, eylemin gerçekleştiği sistem, muhatabı
olan hükümetin politikaları ile yakın bir ilişki içindedir. 194
Görüldüğü üzere, vicdani ret – sivil itaatsizlik ayrımı ya da birlikteliği pek
çok düşünür tarafından farklı yorumlanmaktadır. “İtaatsizlik sözcüğünün geniş
190
Bkz. COHEN, Carl, Civil Disobedience: Conscience…, s.41-42, 95.
191
COHEN, Civil Disobedience: Conscience…, s.42.
192
ARENDT, Hannah, “Sivil İtaatsizlik”, Kamu Vicdanına Çağrı:..., s.81.
193
ARENDT, “sivil itaatsizlik”, Kamu Vicdanına Çağrı:...s. 82.
194
Bkz. ARENDT, “sivil itaatsizlik”, Kamu Vicdanına Çağrı:..., s.81-86.
69
kapsamı ve kullanımında gelenekselliğinden doğan anlamsal kesinlik” 195 nedeniyle
vicdani ret de dahil, konuya ilişkin kavramları içerecek biçimde düşünülmesi
gerektiği savunulabilir. Ya da; vicdani reddin daha belirgin, hedefi sınırlı, talebi
açıkça öngörülebilir ve konusunun da genel olarak haksız olan yasa ya da hükümet
politikası değil, sadece militarizm ile ilgili gayriadil yasalar ve politikalar olduğu
belirtilmek suretiyle, sivil itaatsizlik genel başlık, vicdani ret onun bir alt başlığı veya
sivil itaatsizlik bir bütün, vicdani ret onun molekülü kabul edilebilir. 196
Her ne kadar sivil itaatsizlik – vicdani ret şeklinde bir ayrıma gitmek mutlaka
şart değilse de, böyle bir ilişkiyi değerlendirirken vicdani reddin farklı boyut ve
kategorileri olduğu unutulmamalı; kişinin vicdanen reddetmesine neden olan saikler,
redde götüren kanaatlerin kapsamı, yetkili organlar ile işbirliğinin derecesi dikkate
alınarak bir saptama yapılmalıdır. Örneğin, salt mensup olduğu mezhebin emirleri
doğrultusunda askerlik hizmetini yerine getiremeyeceğini bildiren bir retçi itaatsiz ise
de, askerliğe ilişkin yasaların adilliği ile ilgili bir sorunu yoktur; dolayısıyla tam bir
sivil itaatsizlik eyleminden bahsedilemez. Oysa politik nedenlerle askerlik
yapmayacağını bildiren bir retçi; şiddete başvurmaksızın, hükümetin izlediği
politikanın ya da askerlik mevzuatının adil olmadığı yönünde kamu vicdanına
seslenir ve reddederek yasayı ihlal ederse bu pekâla bir sivil itaatsizlik eylemi
sayılabilir.
195
ÖKÇESİZ, Sivil İtaatsizlik, s. 105.
196
SAĞLAM, “Bir Sivil İtaatsizlik Örneği…”, s. 262.
70
b. Pasifizm
Nasıl ki, sivil itaatsizlik - vicdani ret ilişkisinde tam bir altlık üstlük ya da
birliktelik ilişkisi kurulmasının zor olduğu belirtildiyse, pasifizmde de benzer bir
durumdan bahsetmek mümkündür. Pasifizm, askerlik hizmetine karşı vicdani reddin
dayandırıldığı önemli ilkelerden biridir, ancak yine vicdani ret kategorileri
çerçevesinde yapılacak bir düşünme ile, her ret hareketinin temelinde pasifizmin
olmadığını söylemek doğru görünmektedir.
Pasifizm genel olarak; insan öldürmenin dini, etik, felsefi nedenlerle ahlak
dışı olduğu prensibine dayanmaktadır. 197 Bu konuda pasifizm daha çok dini boyutu
ile karşımıza çıksa da, sadece dini nitelikli bir edim değildir 198 . Vicdani reddin ortaya
çıkış sürecinde dini pasifizm 199 büyük rol oynamış; ancak zamanla, ahlaki kaygılar
ile dile getirilen laik yapıdaki pasifizm de etkili olmaya başlamıştır.
Pasifizm ile savaş karşıtlığının ya da vicdani reddin ilişkisi bu konuda çalışan
bazı düşünürlerce; mutlak ya da genel pasifizm, mesleki/görevsel pasifizm ve ilkesel
pasifizm 200 şeklinde üçlü bir ayrıma gitmek suretiyle belirlenmektedir 201
197
FLYNN, My Country…, s.26.
198
COADY, “Objecting Morally”, s.378.
199
Bu tür pasifizm günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Örneğin Yehova Şahitleri pek çok ülke
bakımından hala önemli bir örnek teşkil etmektedir. Pasifist dini örgütlenmelerin açıklaması için bkz.
FLYNN, My Country…, s.26-29.
200
Şarta bağlı pasifizm, muhtemel/arızi pasifizm olarak çevrilebilecek “contingent pacifism” içeriği
esas alınmak suretiyle ilkesel pasifizm olarak çevrilmiştir.
201
Bkz. ATACK, Iain. “From Pacifism To War Resistance”, PEACE & CHANGE, vol.26, No.2,
April 2001, s. 177 vd., ayrıca bkz. KEMP, Kenneth, W., “Personal Pacifism”, Theological Studies,
vol. 56, Issue 1, March 1995, s. 21 vd.
71
Atack’ın, mutlak pasifizm; Kemp’in, bir yaşam biçimi olarak şiddetsizlik
olarak adladırdığı bu tür pasifizm, hangi şart altında ve hangi niyetle olursa olsun her
savaşa gitmenin, genel olarak insan öldürmenin yanlış olduğu inancına
dayanmaktadır.
“Savaşa katılmanın ve onu desteklemenin kati surette yasak olduğu mutlakçı
teori” ya da “savaşa gitmenin her halükarda yanlış olduğu görüşü” şeklinde yapılacak
tanımlamaların anahtar özelliği, savaşı her şart altında kabul edilemez bulan
mutlakçı ahlaki duruştur. Böyle bir ahlaki duruşun belirleyici karakteri de, başka bir
ahlaki ilke ile ortadan kaldırılamayacağı, sınırlanamayacağıdır. 202
Bu pasifizm biçimini, silah kullanımına ilişkin diğer ahlaki doktrinlerden,
örneğin haklı savaş teorisinden ayıran özellik savaşa katılmaya karşı yasağın bu
mutlak yapısıdır 203 .
Hollanda’da, askerlik görevini yerine getirmek üzere Ulusal Muhafız
Birliği’ne çağrılan Van der Ver isimli bir gencin, birlik komutanına yazdığı ve
askerlik yapmayacağını bildirdiği mektubu üzerine 204 , 1896 yılında yazdığı bir yazı
ile askerlik konusundaki görüşünü açıklayan Tolstoy 205 ‘un da bu tür bir pasifizmi
savunduğu söylenebilir.
202
ATACK, “From Pacifism..”, s. 178.
203
KEMP, “Personal Pacifism”, s.27, ATACK, “From Pacifism..”, s. 178. Mutlak pasifizmin bu
yapısından dolayı ahlaki olmadığını, bu nedenle bağnaz bir doktrin olarak kalacağını savunan
Rawls’un görüşleri için bkz. I. Bölüm, s. 46.
204
Sözkonusu mektup metni için bkz. TOLSTOY, Lev. N. Savaşa Karşı Yazılar, Pencere Yayınları,
İstanbul, 1994, s.9-11.
205
Tolstoy’un, savaş ve askerliğe ilişkin kapsamlı görüşleri ve Gandhi ile savaş üzerine yaptıkları
yazışmalar için bkz. TOLSTOY, Savaşa Karşı…
72
Tolstoy, “Hangi zümreden ve mezhepten olursa olsun gençlere iyi bir insan
olmaları ve de yalnız insanlara değil, hayvanlara bile vurmanın, onları öldürmenin
kötü bir şey olduğu öğretilir, ayrıca insan onuruna büyük değer verilmesi gerektiği ve
bu onurun da insanın vicdanına uygun şekilde davranmasından ileri geldiği söylenir.
Bütün bunlar, hem Konfüçyusçu Çinlinin, hem Şintoist Japon’un hem de Müslüman
Türk’ün kafasına sokulur. Ama bütün bu öğretilenden sonra gençler askere alınırlar
ve burada öğrendiklerinin tam tersini yapmaları istenir kendilerinden” 206 dedikten
sonra kişinin öldürmemesi gerektiğini savunmuştur.
İkinci bir ayrım, sınırlı uygulama ve kabule sahip, sadece kendisini seçenlerin
bağlı olduğu bir pasifizm türü olan görevsel pasifizmdir 207 . Mesleki pasifizm olarak
da adlandırılabilmesinin nedeni, dini liderler bakımından sözkonusu oluşudur,
nitekim Thomas Aquinas, hiçbir din adamının şiddete başvuramayacağını belirterek
bu tür bir sınırlamaya gitmiştir 208 ; ancak bir dini inanışa bağlı tüm üyelerce uyulması
gerekli prensipleri içerdiği için görevsel pasifizm kavramı daha doğru olacaktır.
Bu pasifizm türünü geliştiren ve savunan Craig K.Ihara’ya göre, “pasifist,
ahlâken daha cazip bulduğu, şiddetten arınmış bir yaşam şeklini kabul eden, bizlerin
bağlı olmadığı bir biçimde, söz vererek şiddetsizliğe bağlanan kişidir”. Görevsel
pasifizmde, özel bir söz ya da ant ile veya belirli bir gruba, örgüte üye olmak
suretiyle, ki buna Tarihi Barış Kilisesi örnek gösterilebilir, savaşa katılmaktan
kaçınma yükümlülüğü altına girme sözkonusu olur. Böyle bir durumda pasifist;
206
TOLSTOY, Savaşa Karşı…, s.12.
207
ATACK, “From Pacifism..”, s. 179.
208
St. Thomas’ın görüşlerinin ayrıntılı izahı ve yorumu için bkz. KEMP, “Personal Pacifism”, s.23-
24.
73
sadakat ya da söze bağlılık şeklinde görevler üstlenmektedir. Bu tür pasifizmin
problemi ise, politik ve sosyal bir fenomen olarak savaş ya da silah kullanımına karşı
bir duruşu olmayıp, şiddetsizliği bir yaşam biçimi olarak sürdürmeyi şart koşmasıdır.
Yani, bu tür bir pasifizm bireysel olarak savaşa katılmak şeklindeki ahlaki probleme
işaret eder, savaş fikrinin kendisine yönelik bir itiraz sunmaz. Sosyal ve politik
düzeyde bir savaş karşıtlığındansa, askerliğe karşı bireysel bir vicdani ret şeklinde
tezahür eder. 209
Ancak, mensubu hatta dini lideri olduğu inanış nedeniyle bu şekilde bir
pasifizmi kabul etmiş kişilerin, ahlaki nedenlerle bu inanışın gerektirdiği pasifizmden
sapmasının mümkün olduğu görülmüştür. II. Dünya Savaşı sırasında; politik, askeri,
dini yahut da salt ahlaki nedenlerle Nazi rejimine, uygulamalarına direnen çeşitli
insanlardan biri olan Papaz Dietrich Bonhoeffer de Hitler’e karşı düzenlenecek bir
suikaste katılmak konusunda önce oldukça tereddüt etmiştir, çünkü dini inançları
nedeniyle bir pasifisttir; ancak kendi ülkesinde Yahudilerin öldürülmesi konusunda
sorumluluğu olduğunu düşünmüş ve bu girişimde yer almıştır. 210
Son bir örnek olarak da ilkesel pasifizm sayılabilir. Atack’a göre, mutlak
pasifizm evrensel bir kabul gerektirdiği için çok sıkıdır, görevsel pasifizm ise etik
açıdan ilgi çekmek yönünde zayıf kalmaktadır. Bu durumda ilkesel pasifizm her iki
itirazın da üstesinden gelmek bakımından incelikli bir yapıya sahiptir. Bu pasifizmin
ne tür özellikleri olduğu meselesine bakılacak olursa; öncelikle daha yüksek bir
emre, daha genel bir ahlaki ilkeye dayandığı ya da bundan çıkarıldığı görülmektedir.
209
ATACK, “From Pacifism..”, s.181.
210
SCIARRINO- DEUTSCH, “Conscientious Objection..”, s.62.
74
İkinci olarak, ahlaki bir duruma bağlı bu pasifizm diğer ahlaki kural ve ilkelerle
çelişebilir. 211
Mutlak pasifizmden farklı olarak bu tür bir pasifizm haklı savaş teorisini
dışlamaz. Özellikle meşru müdafaaya dayanan bir şiddet eylemi bu tür pasifizmin
içinde yerini bulur. 212 Yine, kişinin benimsemiş olduğu ve üstün gördüğü ilkelere
dayandığı için, laik nitelikli pasifizm de bu niteleme içinde değerlendirilebilir.
Daha önce de belirtildiği gibi pasifizm, vicdani ret eylemininin dayandığı
ilkelerdendir ve yukarıda belirtilen ayrımlar da vicdani reddin farklı boyutları
bakımından uygulanırlık bulmaktadır.
c. Antimilitarizm
Vicdani ret gerekçelerinin laik bir karaktere bürünmesiyle, daha çok dini
nitelik taşıyan pasifizmin yeni bir boyutunun ortaya çıkmaya başladığı, bu tür
pasifizmin de savaşın her türüne karşı çıkan mutlak pasifizm olduğu belirtilmişti.
Aslına bakılırsa, antimilitarizm de mutlak pasifizm içine yerleştirilebilir; ancak bu
politik duruş savaşın ötesine uzanıp, her türlü iktidar ilişkisini sorguladığı içindir ki
bağımsız bir kavram olarak anılmaktadır.
Antimilitarizmin ne olduğunu anlatmadan önce militarizm kavramından
kısaca bahsetmek yerinde olacaktır. Latince “askerlik ve savaşa dair” anlamına gelen
militaris kavramına dayanan militarizmi, “askeri değer ve pratiklerin yüceltilmesi ve
211
ATACK, “From Pacifism..”, s.181-182.
212
KEMP, “Personal Pacifism”,s. 28.
75
sivil alanı şekillendirmesi”
213
olarak
tanımlamak mümkündür. Her ne kadar,
militarizm ve antimilitarizm, 20 yüzyılda anarşist ve sosyalist kuramlarda ortaya
konulan kavramlarsa da son otuz yıl içinde bağımsız biçimde tanımlanmaya
başlamışlardır 214 .
Militarizmi sadece savaş dönemleri için geçerli bir kavram olarak görmek
yanlıştır; zira militaristleşme sivillerin katılımıyla veya olağan dönemlerde de
gelişebilir. 215 Yine, militarizm çeşitli kutsallıklar aracılığıyla tüm şiddet biçimlerini
kendi varlığı adına meşrulaştırırken, antimilitarizm de sadece askeri politikalara,
aygıtlara, uygulamalara karşı değil, aynı zamanda militarizmin bu zihniyetine karşı
bir duruş oluşturur. Antimilitarizm şiddeti kökten sorgular – ki bu sorgulama tüm
toplumsal ilişkilere yöneliktir - ve şiddetin kurumsallaşmış hali olan iktidarı
reddeder. 216
Daha önce anlatıldığı gibi pasifizmin haklı haksız savaş ayrımını
reddetmeyen biçimleri vardır, oysa “antimilitarizm belli savaşların değil, savaşın
karşıtlığıdır”. 217 Dolayısıyla antimilitarist bir bakışaçısı için haklı haksız savaş
ayrımı yoktur. Antimilitarist olan kişi savaşın ve şiddetin her türüne karşı olmak
durumundadır.
Antimilitarizm ile vicdani ret arasındaki ilişkinin niteliği düşünüldüğünde de
şöyle bir sonuca ulaşmak mümkün görünmektedir. Vicdani retçilerin bir kısmı
213
ALTINAY, “Militarizm”, Kavram Sözlüğü I.., s.351.
214
SELEK, Pınar – SÖNMEZ, Oğuz, “Antimilitarizm”, Kavram Sözlüğü II: Söylem ve Gerçek, Ed.
Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Basın Yayın, Ankara, Kasım 2006, s. 29.
215
ALTINAY, “Militarizm”, Kavram Sözlüğü I.., s.353.
216
SELEK – SÖNMEZ, “Antimilitarizm”, Kavram Sözlüğü II.., s. 30-31.
217
Bkz. SELEK – SÖNMEZ, “Antimilitarizm”, Kavram Sözlüğü II.., s.29.
76
antimilitarist oldukları gerekçesiyle savaşa ya da barış halindeki bir ülkenin ordusuna
katılmayı reddederler. Dolayısıyla “itaatsizlik biçiminde gelişen vicdani ret örneği,
antimilitarizmin bir yöntem biçimidir”218 ve antimilitarizm vicdani reddin ötesine
uzanır. Bu nedenledir ki, farklı saiklerle hareket eden bazı vicdani retçiler için,
askerlik hizmeti yerine alternatif hizmet ifa etmek; ya da vicdani reddin pozitif
hukuk düzenlemelerinde bir hak olarak kabul edilmesi, sadece gönüllülerden
müteşekkil bir ordunun varlığı mümkün görünürken, antimilitaristler alternatif
hizmeti ya da profesyonel orduyu da reddederler.
d. Direnme Hakkı
Vicdani ret kavramının özünde, daha önce de belirtildiği gibi reddetmek,
direnmek vardır. Bu nedenle baskıya karşı direnme hakkı olarak kavramlaştırılan hak
ile bir bağlantısı olup olmadığı, varsa bu bağlantının nasıl kurulabileceği sorusuna
yanıt aranmaya çalışılacaktır.
Direnme hakkı, “siyasi iktidar ilişkisinde, zorbalığa sapan ya da ortak yararı
gözetmekten vazgeçen yöneticinin yasallığını yitirmesi, bu anlamda siyasi iktidarın
kötüye kullanılması” na bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. 219
Baskıya karşı direnme konusu, ilk defa Ortaçağ Hristiyan Felsefesi tarafından
bir siyasi görüş olarak tartışılmış, ancak bu dönemki çalışmalar da, bilinçli ve toplu
bir halk hareketini anlatır biçimde gelişmemiştir. 220 Bu dönemde, Thomas Aquinas,
218
SELEK – SÖNMEZ, “Antimilitarizm”, Kavram Sözlüğü II.., s. 32.
219
AKAL, Modern Düşüncenin..., s.209
220
KAPANİ, Münci, Kamu Hürriyetleri, Yetkin Yay., Ankara, 1993, s.302-303. Ayrıca bkz. AKAL,
Modern Düşüncenin..., s.209 vd.
77
“halk, iktidarı zorbalıkla ele geçiren veya meşru yoldan gelmekle beraber sonradan
zulüm yoluna sapan hükümdara karşı ayaklanmak ve onu devirmek hakkına sahiptir”
demiştir. 221
Bu devirden sonra tartışılmasına uzun süre ara verilen direnme hakkı meselesi
tekrar 17. yüzyıl sonlarında, bu kez laik biçimi ile tartışılmaya başlamıştır. Bu tür bir
çağdaş direnme hakkını savunan kişiler 222 düşünüldüğünde ilk akla gelen John Locke
olmaktadır. Locke, insanların tabiat halindeyken sahip oldukları haklarının
korunması amacıyla bir sözleşme yaparak siyasal bir toplum kurduklarını anlatır ve
sözleşmenin bu temel amacına aykırı hareket eden iktidarın hangi durumlarda
gayrimeşru hale geldiğini, yine hangi durumlarda bu gayrimeşru yönetime karşı
direnilebileceğini açıklar. 223
Locke’a
göre
direnme
hakkının
sınırları
vardır.
Öncelikle,
halkın
hoşnutsuzluğu tek başına direnme hakkı doğurmaz. Ayrıca izlenilebilecek yasal bir
süreç varken güce başvurmak yanlıştır. Yine, direnme hakkı “insanların ortadan
kalkmasına neden olabilecek bir çatışmaya kolaylıkla sürüklenmesi değildir”. 224
Öyleyse şunu anlamak gerekir: “yönetimin eylemleri yasalara uygun değilse ve
221
Aktaran KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s.303.
222
Uluslararası hukukun kurucularından kabul edilen Hugo Grotius da 1625 yılında yazdığı eserinde
“Uyrukların Üstlerine Karşı Savaşması” başlığı altında bir direnme hakkından bahseder ve daha sonra
böyle bir hakkın sınırlarını çizer. Bkz. GROTIUS, Savaş ve Barış Hukuku.., s.40 vd.
223
Ayrıntılı bilgi için bkz. LAIN, Hampsher-Monk, Modern Siyasal Düşünce Tarihi: Hobbes’tan
Marx’a Büyük Siyasal Düşünürler, Yayına Hazırlayan: Necla Arat, Say Yay., İstanbul, 2004, s. 148
vd.
224
Aktaran: LAIN, Modern Siyasal Düşünce..., s. 149.
78
başvurulacak mevcut yasal yol kalmamışsa, yönetimin eylemleri kamu yararına ters
düşüyorsa ve halk artık yönetime onay vermiyorsa direniş meşru hale gelmiştir”. 225
Locke’un bu fikirleri daha sonra, insan haklarına ilişkin bazı metinlerde
yansımasını bulmuştur. Baskıya karşı direnme ilk defa 1776 Amerikan Bağımsızlık
Bildirisinde yer almış, ardından 1789 Bildirisi de hürriyet, mülkiyet ve güvenlikle
birlikte, zamanaşımına uğramaz tabii bir hak olarak direnme hakkını saymıştır. İnsan
Hakları Evrensel Bildirisine böyle bir hakkın konulması yönünde de tartışmalar
olmuş, bu gerçekleşmemiştir; ancak Bildirinin başlangıç kısmında “insanın zulüm ve
baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan haklarının
bir hukuk rejimi ile korunmasının temel bir zorunluluk...” kabul edildiği
belirtilmiştir.
Baskıya karşı direnme aktif direnme ve pasif direnme olarak ayrılabilir. 226
Aktif direnme, baskı uygulayan iktidarı kuvvet kullanarak devirmek şeklinde gelişir
ve isyan ya da ihtilal olarak adlandırılır. Günümüz modern devleti şiddet tekelini
elinde tuttuğu için devlete karşı böyle bir silahlı kuvvet zor olup, aktif direnme pratik
açıdan sözkonusu değildir. Hak ve hürriyetlerin kazanılmasında ya da korunmasında
zaman zaman oldukça etkili olmuş pasif direnme ise zora ve şiddete başvurmadan
baskıya karşı koyma şeklindedir 227 . Böyle bir direnişin, ahlaki ya da politik açıdan
meşru olabileceği halde, direnenler yasa dışına çıktığı için hukuki kabul
225
LAIN, Modern Siyasal Düşünce..., s. 150.
226
KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s.313-315.
227
Sivil itaatsizlik eylemi, bu tür bir direnme hakkına örnek olarak gösterilebilir. Ökçesiz’e göre de,
“sivil itaatsizlik, her şeyi: hukuk ve devlet düzenini, toplum gerçekliğini sorgulayan direnme hakkının
– bir bakıma bu süreç içerisinde hukuk devleti idealini de yaratarak – bu yeni hukuk ve devlet düzeni
tipinde büründüğü çağdaş bir biçimdir.” ÖKÇESİZ, Sivil İtaatsizlik, s.12.
79
edilemeyeceği
228
görüşü yanında, özgürlüklerin korunmasında güvence teşkil eden
hukuki bir yol olduğunu savunan düşünürler de mevcuttur. 229
Direnme hakkı ile ilgili olarak yapılan bu kısa açıklamadan, pozitif hukuk
metinlerine de yansımış 230 sözkonusu hakkın tabii hukuka dayandırılabileceği 231 ,
genel olarak zorba bir yönetime karşı olup, kolektif nitelik taşıdığı sonucu
çıkarılabilir. Vicdani reddin direnme hakkı çerçevesinde bir hak olarak
düşünülmesinin mümkün olup olmadığı sorusuna ise şu şekilde cevap vermek
mümkündür.
Öncelikle, tabii hukuka dayanılarak yapılacak bir değerlendirmede, toplumsal
sözleşme ile şahsın, devletin ordusuna katılma karşılığında korunma ve yarar
sağladığı, bunun yurttaşlığın temel gereklerinden biri olduğu, bu konuda ileri
228
Bu konudaki görüşler ve direnme hakkı ile ilgili tartışmalar için bkz. BOVE- LUNEAU, Sivil
İtaatsizliğe.., s.184 vd.
229
230
Bu görüşlerin açıklaması için bkz. KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s.305-306.
Örneğin Almanya Federal Cumhuriyeti Anayasası’nın 20/4 maddesinde düzenlenmiştir. Ancak
Doehring bu düzenlemenin klasik direnme hakkından ayrı bir kavram çizdiğini belirtir. Bkz.
DOEHRING, Karl, Genel Devlet Kuramı, Çeviren: Ahmet Mumcu, İnkılap Yay., İstanbul, 2002., s.
125. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasaları arasında 1961 Anayasası da böyle bir haktan
bahsetmektedir. Bu anayasanın başlangıç bölümünde “Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla
meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimini yapan
Türk Milleti..” şeklinde bir düzenleme yer almaktadır. Ancak direnme hakkının resmi metinlerde açık
biçimde düzenlenmesinden çok, üstü örtülü ve yumuşak ifadelerle yer almasından söz edilebilir. Bkz.
KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s. 308.
231
Direnme hakkını meşrulaştıracak dayanak noktaları veren tabii hukukun bir taraftan da bu tür bir
hakkın kötüye kullanımına ne şekilde sebep olabileceğine ilişkin olarak bkz. DOEHRING, Genel
Devlet Kuramı, s.125 vd.
80
sürülecek bir direnme hakkının kabulünün toplumsal sözleşmeye aykırılık teşkil
edeceği görüşü savunulabilir. 232
Pozitif hukuk esas alınarak yapılacak bir değerlendirmede de, vicdani reddin
bu hak çerçevesinde düşünülmesi zor görünmektedir. Her tür haksızlığa karşı
direnmek mümkün olmadığı gibi, halkın genelinde bu haksızlığa dair bir inanç
mevcut olmalıdır. Vicdani ret eyleminde, muhatabın mutlak surette haksız bir
yönetim ya da meşruiyetini yitirmiş uygulamalar olması şart değildir. Yönetim ne
kadar iyi olursa olsun kişi salt kişisel nedenlerle askerlik yapmak istemiyor olabilir.
Yönetimi haksız bulan evrenselci bir bakışaçısıyla dahi vicdani reddi direnme hakkı
içinde değerlendirmek zordur; zira vicdani ret bir insan hakkı olarak düşünülecek
olursa kişisel haklar grubuna dahil edilecektir, oysa direnme hakkı, ulaşılacak sonuç
itibariyle kolektif nitelik taşıyor görünmektedir. 233
232
MARCUS, “Conscientious Objection...”, s.510.
233
Vietnam Savaşı’nın sonlarına doğru askerliğe çağrılan çoğu kişinin bu çağrıya uymaması ve halkın
genelinde de savaşın haksız olduğuna dair bir inanç olması neticesinde Amerikan Hükümeti’nin geri
çekilmesi bu tür bir direnmeye örnek gösterilebilir. Ancak bu olayda direnmenin bir savaşın
haksızlığına yönelik olduğu unutulmamalıdır.
81
II. DEVLET OTORİTESİ – KİŞİ ÖZGÜRLÜĞÜ SARKACINDA
VİCDANİ RET
Özgürlük nedir, özgür insan kimdir sorularına yanıt arayan Hobbes, bu
sorularına, “özgür bir insan, gücü ve zekasıyla yapmaya muktedir olduğu şeylerde,
istediği şeyi yapması engellenmemiş olan birisidir” 234 şeklinde cevap verir. Ancak
bu tanımdan sonra uyrukların özgürlüğünü açıklamaya başladığı zaman, gerçekte
kast ettiği özgürlüğün, egemenin yasaklamamış olduğu alanlar bakımından
sözkonusu olduğu anlaşılır.
Askerliği ya da savaşa katılmayı reddin bu alanlardan biri olup olmadığı
konusunda Hobbes’un fikrinin ne olduğuna bakıldığında ise, “devletin savunulması
silah taşıyabilecek tüm uyrukların yardımını gerektiriyorsa herkesin katılmakla
yükümlü olduğu” görülür. Ancak, “..bir asker olarak düşmanla savaşması emredilen
bir kimse, onun egemeni bu emre itaat edilmemesini ölümle cezalandırma hakkına
sahip olsa bile, bazı durumlarda adalete uygun olarak bu emre uymayı reddedebilir;
kendisi yerine başka birini yeterli bir asker olarak ikame ettiğinde olduğu gibi: çünkü
bu durumda o kimse devlete hizmetten kaçmıyor demektir” Ayrıca kadınlardan bu
görev beklenmez ve hainlikten değil korkaklıktan kaçanlar da haksız değil, onursuz
davranmış olurlar”. 235
Açıklamalardan anlaşılacağı üzere, Hobbes’un bakışaçısında, kişinin özgür
iradesiyle devlete hizmetten karşılıksız olarak kaçınması sözkonusu değildir. Kişinin,
bu şekilde hizmetten imtina edebilmesi için egemen gücün sınırlanması
234
HOBBES, Leviathan, s.157.
235
HOBBES, Leviathan, s. 160-161.
82
gerekmektedir. Böyle bir düşünce de; devlet gücünün mutlak olmayıp, insanların
doğuştan sahip oldukları tabii hak ve hürriyetler ile sınırlanmış olduğu anlayışına
götürür 236 . İnsan haklarının oluşum sürecinde çok önemli bir yere sahip bu teori
etkili bir mekanizma oluşturmak konusunda zayıf kalır; çünkü iktidarı sınırlayan
gücün bu hak ve özgürlükler olması nedeniyle iktidar-özgürlük çatışması
durmaksızın devam eder ve meselenin özü de kişisel özgürlükler lehine iktidarı
sınırlayacak olanın - hukuk kurallarını yaratan o olduğuna göre - yine iktidarın
kendisi olmasında yatar 237 .
İktidarın sınırını yine kendisinin koyması bakımından önemli alanlardan biri
askerlik hizmetidir; zira güvenliği sözkonusu olduğunda, devletin haklar lehine
kendini sınırlama istek ve edimi oldukça sınırlı düzeyde kalacaktır. Bu alanda
çarpışan değerler – ki biri kişinin vicdanı, özgürlüğü ise diğeri güvenliktir yüzleştiğinde her bir değerin sağlam dayanaklar bulduğu açıktır. 238 Vicdani reddin
pozitif hukuk boyutuna geçmeden önce, bu dayanakların neler olduğu noktasında,
konuya ilişkin bazı görüşler üzerinde durmakta yarar vardır.
236
Hobbes’un doğa hali ve toplum sözleşmesi ile ciddi biçimde farklılık arz eden ve John Locke
tarafından geliştirilen bu görüş için bkz. KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s. 250.
237
AKIN, İlhan, F., Temel Hak ve Özgürlükler, İstanbul Üniversitesi Yayınları, No. 1595, İstanbul,
1971, s. 136.
238
Bu konudaki tartışmalar için bkz. SAGI- SHAPIRA, “Civil Disobedience…”, s.215-217, ayrıca
devlet otoritesinin sorgulanması çerçevesinde ret tartışmaları için bkz. FLYNN, My Country…, s. 49
vd.
83
III. VİCDANİ REDDE İLİŞKİN TEMEL BAZI GÖRÜŞLER
a. Vicdani Redde Karşı Çıkan Görüşün Temel Argümanları
Bu minvaldeki görüşler şöyle özetlenebilir: Her halükârda, askerlik hizmeti başta ulusal seferberlik hallerinde olmak üzere- tüm vatandaşların temel bir
yükümlülüğüdür ve vicdani ret hakkının tanınması, bir ulusun ahlaki ve askeri
savunmasını mutlak surette zayıflatır. Ayrıca bu durumda vicdani retçiler askeri
açıdan savunmayı reddettikleri bir toplumda yaşamanın getirdiği faydalardan da
yararlanamamalıdırlar. Asıl vicdansızlık ve insafsızlık, birilerinin canları pahasına
savunduğu ilkeleri, başkalarının bu savunmaya katılmayı reddetmenin temeli olarak
kullanmasıdır. Hakiki vicdani retçiler totalitarizmin ve tiranlığın gücüne karşı
özgürlük için mücadele etmek istediklerini iddia etmektedirler. Oysa, silahlı savaşa
katılmayı reddedenlerin erdemlerini yüceltmek, ülkelerinin savunması için silah
tutanları zımnen, “ikinci sınıf ahlak” ve “ikinci sınıf vicdan” sahibi kişiler olarak
tasvir etmektir. 239 Üstelik, kişinin açıkladığı inançların samimiyetini belirlemek de
çok zordur. “biri bir yalan makinesi icat edene kadar kişinin, iddia edilen savaş
karşıtlığını değerlendirmek zor olmaya devam edecektir” 240 .
Vicdani redde karşı çıkanların işaret ettiği bir durum da şudur: Kişiye askerlik
hizmetinden muaf tutulma hakkı bir kez tanındı mı, kişinin diğer yasal
yükümlülüklerden, örneğin askeri faaliyet ve araştırmaları finanse etmek amacıyla
239
Bkz. LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.33-35.
240
Avrupa Konseyi Danışma Meclisinde 1967 görüşmeleri sırasında da bu görüş savunulmuştur. Bkz.
Eur.Consult.Ass., 18th session, doc. No. 853, January 21, 1967.
84
toplanacak vergileri ödeme yükümlülüğünden muafiyet talebini reddetmenin de
ilkesel temeli kalmayacaktır 241 .
b. Vicdani Reddi Destekleyen Görüşün Temel Argümanları
“Bir yurttaş vicdanını bir an için ya da bir nebzecik olsun yasacının eline
bırakmalı mıdır? Bırakmalıysa, neden bir vicdanı var öyleyse? Bana kalırsa önce
insan olmalıyız, sonra uyruk. Boynumun borcu saydığım tek şey, doğru bildiğim şeyi
her istediğim zaman yapmaktır.” 242 Ya da “itaatsizliği seçen taraf için, kişinin kendi
kanılarına rağmen boyun eğmesi, donmuş bir toplum anlayışını kabul etmektir. Bu,
zamanı ertelemek, mevcut bir durumu cilalamak olur. İtaat etmemek ise, bireysel
düşünce özgürlüğüne, kişinin kendi iradesini uygulamasına yeniden kavuşmasıdır.
Bu, özgür bir insan olarak kalmaktır” 243 şeklindeki genel görüşler bu meselede de
ileri sürülebilir. Dolayısıyla, vicdani ret bir suç ya da delilikmiş gibi sığınaklara
çekilmektense, ABD-Macintosh Davasında başsavcılık yapmış Hughes’in de
belirttiği şekilde, “vicdanın mahkemesinde, devletten daha yüce bir ahlaki güce karşı
yükümlülük daima korunmalıdır” anlayışı kabul edilmelidir 244 .
Devletin, tüm vatandaşlarının farklı inanç ve düşüncelerine saygı duyması,
yine, olabildiği en geniş ölçüde, bu inanç ve düşüncelerle çelişen biçimde
davranmalarını talep etmekten kaçınması gerektiği temel bir demokratik ilkedir. Her
ne kadar vicdani ret iddiasında bulunan kişinin samimiyetini değerlendirmek zor ise
241
242
WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s. 82-83.
THOREAU, Henry David, Haksız Yönetime Karşı, Çev: Vedat Günyol, Cumhuriyet Yay.,
İstanbul, 1999., s.21.
243
BOVE- LUNEAU, Sivil İtaatsizliğe.., s.48.
244
Aktaran: LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.32.
85
de, demokratik değerler, kişi özgürlüğünü geliştirmek ve korumak için risk alınması
gerektiğini emretmektedir. Vicdani retçinin, toplumun geçerli normlarıyla çelişen,
pek rağbet görmeyen bir fikre bağlanmış olması gerçeği bu fikri daha az derin ya da
daha az inançla bağlanılan bir kanaat yapmayıp, saygıyı gerektirir 245 .
Vicdani retçilerin askerlik hizmetinden muaf tutulması bu kişilerin diğer
sosyal sorumluluklardan da muaf tutulacağı anlamına gelmez. Askerlik hizmeti,
bireylerin insan öldürme ve yaralama teknikleri üzerine eğitimden geçmelerini
gerektirmesi bakımından yegânedir. Diğer sosyal yükümlülükler, genellikle
doğrudan can almayı icap ettirmediği gibi, öldürmeyi yasaklayan temel ahlâki emrin
ihlalini de gerektirmez. 246
Vicdani retçiler genellikle tembel ve ödlek olarak nitelendirilse de, bu
kişilerin böyle bir özgürlük hareketine girişmesi aslında iki suçlamayı da
çürütmektedir. Vicdani ret açıklamasının ardından kovuşturmaya uğramak, kötü
muamele, hapis ve hatta ölüm cezasına varacak biçimde devlet baskısı; dışlanma, hor
görülme ve pek çok biçimde tezahür edebilecek toplumsal baskı ile karşılaşan bu
kişilerin ödlek olduğunu söylemek zordur. Çoğu savaşmayı reddedip alternatif
hizmet vermeyi kabul eden kişilerin tembel olduğunu söylemek de haksızlık
olmaktadır. 247
Vicdani retçiler askerlik hizmetini keyfi olarak reddetmemektedirler,
bundansa amaçları, statülerine yasal tanıma sağlamaktır. Bu (yasal ya da anayasal)
245
Bkz. LIPPMAN, “The Recognition of…”, s. 35-36.
246
WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s. 84.
247
Bkz. SWEENEY, “Selective Conscientious...”,, s.125.
86
tanımanın çeşitli ülkeler düzeyinde ne derece gerçekleştiği daha önce anlatılmıştı.
İnsan haklarının korunmasında uluslararası hukukun oynadığı rol göz önüne
alındığında vicdani reddin uluslararası pozitif hukuk düzenindeki yerini de ayrıntılı
biçimde belirlemek gerekmektedir.
IV. VİCDANİ REDDİN ULUSLARARASI HUKUK BOYUTU
Tarihsel süreçte, uluslarası ilişkilerin yegane gücü kabul edilen devletin, bir
başına bırakıldığında gücünü milyonlara karşı nasıl yöneltebileceği acı tecrübeler
neticesinde anlaşıldıktan sonra, insan haklarının uluslararası düzeyde korunması fikri
somutlaşmaya başlamış, bu konuda asıl hamle ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında
gerçekleştirilmiştir.
İkinci Dünya Savaşı, en azından sonlarına doğru, “demokrasi ve insan hakları
kavramlarını temelden reddeden sağcı rejimlere karşı geliştirilmiş bir ideoloji savaşı
niteliği kazanmış” 248 , savaş sonrasında, özellikle Nazi Almanyasında yaşananlara
benzer kıyımların bir daha yaşanmasını önlemek, dünya üzerinde barışın
yerleşmesini sağlamak amacıyla bir araya gelen devletler Birleşmiş Milletler
Antlaşmasını imzalamışlardır.
“Devletin bireylere karşı sadece uyruk değil, aynı zamanda insan olmaları
nedeniyle sorumlulukları olduğu, bazı hakların, bu haklara ilişkin kararın iç hukuka
bırakılmasını engelleyecek derecede vazgeçilmez, temel nitelik taşıdığı fikri” 249 ile
248
KAPANİ, Münci, İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1996, s.20.
249
MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 511.
87
imzalanan Birleşmiş Milletler Antlaşması, insan haklarının uluslararasılaşmasının
yolunu açmıştır.
Bu gelişmeden sonra insan haklarına ilişkin pek çok bölgesel ya da global
örgüt kurulmuş, sözleşme imzalanmış 250 , en önemli gelişmelerden biri ise, bu
sözleşmelerde yer alan hakların devletlerce ihlali halinde, bireylere yargı yoluna
başvuru imkanı sağlanması olmuştur. Ancak, aşama aşama gerçekleşen tüm bu
hamlelere rağmen, bazı konuların devletin mahfuz yetkisine bırakılması gerektiği
fikri hâlâ yaygınlığını sürdürmektedir.
İşte bu konuların belki de en başında, bir devletin üyesi olan yurttaşların,
devletçe tesis edilen askerlik hizmet yükümlülüğünü reddedip edemeyecekleri
meselesi gelmektedir. Nitekim bu konuda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi
Hukuk İşleri Komitesi de, “insan haklarına saygının devlet çıkarları ile, vicdani ret
meselesinde olduğu kadar keskin biçimde çatıştığı birkaç alan mevcuttur.”
251
şeklinde bir belirleme yapmıştır.
Konu ile ilgili genel yaklaşım, kişilerin vicdani kanaatlerine saygı
gösterilmesinin önemli bir mesele olduğu, ancak devletin güvenliği sözkonusu ise bu
kanaatlerin icrasına ne derece izin verileceğine de yine o devletin karar vermesi
gerektiğidir. Baskın olan bu yaklaşıma rağmen, kişilerin vicdani kanaatlerinin, bir
devletin tekeline bırakılamayacak kadar değerli olduğu fikrinden hareketle, vicdani
reddin uluslararası pozitif hukuk düzleminde temel bir hak olarak kabulü için
250
Global ve bölgesel düzeyde insan hakları alanında yaşanan gelişmelerin ayrıntılı izahı için bkz.
KAPANİ, İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları.
251
Avrupa Parlamenterler Meclisi Raporundan (29th Sess.,Doc.No.4027,19,19977) aktaran
LIPPMAN, “The Recognition of…”, s. 31.
88
çalışmalar yürütülmüş, nihayet, “vicdani reddin uluslararası hukuk boyutu”
denildiğinde tartışılabilecek pek çok saha açılmıştır. O halde; bu konuda uluslararası
arenada ne tür çabalar yürütüldüğü, global ya da bölgesel örgütlerce konunun nasıl
ele alındığı, konu ile ilgili mahkeme kararları olup olmadığı gibi sorulara yanıt
aramak gerekecektir.
Öncelikle belirtilmesi gerekir ki, halihazırda vicdani reddi bağımsız bir hak
olarak düzenleyen bağlayıcı hiçbir uluslararası sözleşme mevcut değildir. Hatta,
önemli insan hakları belgelerinde, örneğin İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde dahi
bir vicdani ret hakkından açıkça bahsedilmemektedir. 252 Bu durumda tartışılması
gereken, mevcut temel haklar esas alınarak askerlik hizmetine karşı bir vicdani ret
hakkının ileri sürülüp sürülemeyeceğidir.
Vicdani reddin hangi hak gruplarına dahil edilebileceği konusunda genel
olarak şöyle bir yaklaşım mevcuttur: Bir grup hak vardır ki, eğer var olan
sözleşmeler çerçevesinde, bir vicdani ret hakkı tanınıyor ya da tanınacak ise bu hakkı
ihtiva etmektedir. Diğer bir grup hak ise vicdani reddi gerekçelendirmekte, böyle bir
hakka dayanak teşkil etmektedir. Vicdani reddi ihtiva etmesi beklenen başlıca hakkın
düşünce, din ve vicdan özgürlüğü hakkı; vicdani redde dayanak olabilecek hakların
da; yaşam hakkı, toplanma ve dernek kurma hakkı ile barış hakkı olarak belirlendiği
görülmektedir.
253
Ancak yine de, hangi hak temel alınmalı, hangi haklar vicdani
252
MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 513.
253
Bkz. MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 514 vd., WOLFF, “Conscientious Objection:
Time…”., s. 80 vd., MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.356 vd.,
DECKER, D.Christopher – FRESA, Lucia, “The Status of Conscientious Objection Under Article 4
of The European Convention On Human Rights”, New York University Journal of International
Law and Politics, vol.33, 2000-2001, s. 380.
89
reddin dayanabileceği haklar olarak anlaşılmalı meselesinde ortak ve net bir fikirden
bahsetmek zordur.
Vicdani redde ilişkin ileri sürülebilecek başlıca hak olan düşünce, vicdan ve
din özgürlüğü anlatılmadan önce bir hususun belirtilmesi gerekmektedir. Düşüncenin
açığa vurulması ile bağlantılı bir hak olan ifade özgürlüğü ile düşünce özgürlüğü
arasında kesin çizgilerle bir ayrım güçtür 254 , hatta ifade özgürlüğü düşünce
özgürlüğünün devamı 255 biçiminde sayılabilir. Dolayısıyla, ifade özgürlüğü, vicdani
reddi
ihtiva
edecek
ya
da
gerekçelendirecek
haklar
arasında
ayrıca
değerlendirilmemiştir.
1. Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü Hakkı
Vicdani reddin dayandırılabileceği bu hak; İnsan Hakları Evrensel Bildirisi,
Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, Her Türlü Irk
Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme gibi global
nitelikli belgeler ile; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Konferansı Sonuç Belgesi, Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi, Afrika İnsan ve
Halkların Hakları Şartı gibi bölgesel nitelikli belgelerde düzenlenmektedir.
Öncelikle; düşünce, vicdan ve din özgürlüğünden genel olarak ne
anlaşıldığını belirtmekte yarar vardır. Sayılan tüm bu özgürlükler iki boyutlu bir
yapıya sahiptir. Düşünce, vicdan ve din, bir taraftan kişinin iç dünyası ile ilgili iken,
bir yandan da bunların dış dünyada somutlaşan halleri vardır. İşte, bireyin bu iç
254
Bkz. GÖZÜBÜYÜK, Şeref – GÖLCÜKLÜ, Feyyaz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve
Uygulaması, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007, s.356.
255
KABOĞLU, İbrahim, Ö., Özgürlükler Hukuku, İmge Kitabevi, Ankara, Kasım 2002, s. 336.
90
dünyası, “tinsel alanı, iktidarın müdahalesi dışındadır” 256 . Oysa, özgürlüğün
dışavurulan, dışa yansıyan kısmı, devleti ve toplumu alakadar etmektedir.
Bu özgürlükler arasında düşünce özgürlüğü Akın’a göre tüm özgürlüklerin en
önemlisidir, zira diğer tüm özgürlükler düşüncenin öneminden kaynaklanmaktadır.
Hatta vicdan ve din özgürlüğü de, düşüncenin kutsal konularda açıklanması
neticesinde ortaya çıkmıştır. 257 Kaboğlu da, düşünce özgürlüğünü diğer özgürlükler
için “eksen” ya da “besleyici” bir kaynak olarak kabul eder. Ona göre, düşünce
özgürlüğüne
uygulanan
hukuki
rejim
diğer
özgürlükleri
de
doğrudan
etkilemektedir. 258 Yani, eğer bir ülkede düşünceye saygı duyulmuyorsa, düşünce
hukuken korunmuyorsa, örneğin,
vicdan ya da din özgürlüğü de güvencede
sayılamaz. Devletin düşünce özgürlüğü konusundaki sınırlayıcı ya da özgürleştirici
tutumu diğer hakların da ileri sürülebilme biçim ve olanaklarını etkilemektedir.
Bu özgürlüğün; vicdan, inanç ve din özgürlüğü kısmı açıklanmak
istendiğinde ise, “siyasal iktidar sahipleri veya diğer kişilerce, yasalar ya da herhangi
başka bir araçla baskıya uğramaksızın bir dine inanma veya inanmama konusunda
özgürlük” 259 şeklinde bir ifade hemen herkes tarafından kabul edilegelmiş bir
belirlemedir. Vicdan ve din özgürlüğü konusunda vurgulanan – demokratik bir
rejimde – genelde, bir kişinin istediği inanca sahip olabileceği, isterse inançsızlığı
seçebileceği, din ve mezhep değiştirme özgürlüğü olduğu, inancı ya da inançsızlığı
nedeniyle aşağılanamayacağı, kötü muameleye maruz kalamayacağı, bu özgürlüğün
256
KABOĞLU, İbrahim Ö., “Düşünce Özgürlüğü”, İnsan Hakları, Ed. Korkut Tankuter, Yapı Kredi
Yay., İstanbul, Aralık 2000, s.106.
257
AKIN, Temel Hak ve Özgürlükler, s.145-147.
258
KABOĞLU, “Düşünce Özgürlüğü”, İnsan Hakları, s.107.
259
KABOĞLU, Özgürlükler Hukuku s.364.
91
dışa yansıyan biçimi olarak ibadetini inancına uygun biçimde, müdahale ile
karşılaşmaksızın yerine getirebileceği, dini eğitim alabileceği gibi konular
olmaktadır. 260 Ancak, vicdan ve din özgürlüğü hakkından bahsedildiğinde genelde
vicdan kısmının ihmal edildiği görülmektedir. Dinin toplumsal karakterinin ağır
basması, aynı inancı paylaşan insan sayısının fazla olması gibi nedenler ile din
özgürlüğü daha çok önemsenir ya da tartışılırken, vicdan özgürlüğü kimi zaman, din
özgürlüğü içinde erimektedir. Kişinin vicdani kanaatleri nedeniyle belli bir edimde
bulunması halinin önemli örneklerinden olan askerlik hizmetine karşı vicdani ret de,
bu nedenlerle, uzun yıllar dini bir mesele olarak algılanmış, laik yapıya kavuşması
zaman almıştır. Laik yapıya kavuştuktan sonra bile, bazı ülkelerde sadece dini
nedenlere dayanılarak askerlik hizmetini reddedenlere vicdani ret hakkı tanınması ya
da dünyanın pek çok bölgesinde, kişinin vicdani talimatlarına dayanan böyle bir
hakkın kabul edilmemesi bu duruma örnek teşkil etmektedir. Daha önce bahsedildiği
gibi, uluslararası belgelerde de bu hak bağımsız bir hak olarak düzenlenmemiştir. O
halde yapılması gereken, bu belgelerde düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkının
nasıl düzenlendiğini, vicdani reddin bu hakka dahil edilip edilemeyeceğini
tartışmaktır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin “Her şahsın fikir, vicdan ve din
hürriyetine hakkı vardır…” şeklindeki 18. maddesi, askerlik hizmetine karşı bir
vicdani ret hakkından bahsetmemektedir. Evrensel Bildiri gibi, Medeni ve Siyasî
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme de açıkça bir vicdani ret hakkından bahsetmez;
260
Bkz. ERDOĞAN, Mustafa, “Sivil Özgürlük Olarak Din ve Vicdan Özgürlüğü”, Türkiye’de Din
ve Vicdan Hürriyeti: Çeşitlilik, Çoğulculuk, Barış, Derl: Murat Yılmaz, Liberal Düşünce Topluluğu,
Ankara, 2005, s.23-34. Bkz. TANÖR, Bülent, “İnanç ve Din Özgürlüğü”, İnsan Hakları, s.98-105.
Bkz. ARMAĞAN, Servet, “Din, Vicdan Hürriyeti ve Laiklik”, Türkiye’de Din ve..., s.219-225.
92
ancak, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde sayılan hakları daha ayrıntılı bir şekilde
düzenlediği için Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye bakmak
gerekmektedir. Sözleşmenin 18. maddesine göre;
“1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip olacaktır. Bu hak, herkesin istediği dine
ya da inanca sahip olması ya da bunları benimsemesi özgürlüğünü ve herkesin aleni veya özel olarak
bireysel ya da başkaları ile birlikte toplu olarak, kendi din ya da inancını ibadet, icra, bunun
icaplarını yerine getirme ya da öğretme bakımından ortaya koyma özgürlüğünü de içerir...
3. Bir kimsenin kendi dinini veya inançlarını ortaya koyma özgürlüğüne ancak yasalarla
belirlenen ve kamu güvenliğini, düzenini, sağlığını, ahlakını ya da başkalarının temel hak ve
özgürlüklerini korumak için gerekli kısıtlamalar getirilebilir”.
Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin kaleme alınması
sürecinde gerçekleştirilen görüşmelerde, Filipinler delegesi Mendez, din özgürlüğünü
garanti altına alan hükmün vicdani ret hakkını da ihtiva etmesi yönünde bir
değişiklik önermiştir. Değişiklik şu ifadeyi içermektedir: “dini inancına aykırı olması
nedeniyle savaşı vicdanen reddeden kişi askerlik hizmetinden muaf tutulmalıdır”.
Birleşik Krallık ve Avustralya delegeleri, sözkonusu hükmün böyle bir ifadeyi
içermesinin uygun olmayacağını ileri sürmüş, Uruguay delegesi ise, alternatif
hizmeti, zorla ya da zorunlu çalıştırma tanımına dahil etmeyen hükmün (m.8), aynı
zamanda vicdani ret hakkını da yeteri kadar içerdiğini savunmuştur. Şili delegesi,
askerlik hizmetinin mutlak surette bir savaşın hazırlanmasına dahil olmayı
içermediğini belirtirken, bazı delegeler de, sadece dini inanç nedeniyle reddedenlerin
askerlik hizmetinden muaf tutulurken, politik ve diğer bazı gerekçelerle reddedenlere
93
bu hakkın tanınmaması ihtimaline dair korkularını dile getirmişlerdir. Sonuç olarak
Mendez çok güçlü bir muhalefet ile karşılaşmış ve önerisini geri çekmiştir. 261
İlgili hüküm, Mendez’in önerdiği şekilde, vicdani ret hakkını açıkça içermese
de, uluslararası toplumda 18. maddeyi, vicdani ret hakkını içerecek şekilde
yorumlama yönünde bir eğilim mevcuttur. 262 Din temelli vicdani ret, bu maddedeki
din özgürlüğü hakkından, özellikle kişinin, dininin “icaplarını yerine getirme”si
tümcesinden, kolayca çıkarılabilmektedir. Sorun daha çok vicdan özgürlüğünün
muhteviyatı ile ilgilidir. Vicdan özgürlüğü hakkının tam olarak uygulanabilmesi için,
kişinin vicdani kanaatlerine uygun hareket etmesi gerektiğini savunan Wolff, bu
açıdan bakıldığında 18. maddenin, vicdani reddi zımni olarak içerdiğini
savunmaktadır. 263 Decker ve Fresa da, dini nedenlerle vicdani reddin, din ve vicdan
özgürlüğü ile bağlantılı sayılması gerektiğini düşünürken, politik nedenle vicdani
reddi düşünce özgürlüğü içinde değerlendirmektedirler. 264
18. madde ile ilgili dikkat edilmesi gereken bir konu, üçüncü fıkrada
düzenlenen sınırlama halleridir. Sınırlama sebepleri arasında sayılan kamu güvenliği
ve kamu düzeni bu meselenin can alıcı tarafını oluşturmaktadır.
Bir düşünceye göre, bireylere vicdani nedenlerle askerlik hizmetini reddetme
hakkı verilmesi, zamanla, çok ciddi sayıda insanın bu haktan yararlanmak istemesine
neden olabilir ve bu da hem devletin hem kamunun güvenliğini tehdit eder. 265 İşte,
261
Bkz. WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s.81.
262
MARCUS, “Conscientious Objection…”, s.514-516.
263
WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s. 82.
264
DECKER - FRESA, “The Status of Conscientious Objection..”, s.379.
265
Bkz. LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.34.
94
vicdani kanaat/birey ile devlet çıkarını karşı karşıya getiren bu nokta, vicdani ret
hakkı tanınması hususunda duyulan en büyük korkudur.
Oysa, geçmiş tecrübelere bakılarak, bu korkunun çok da yerinde bir korku
olmadığını söylemek gerekir. Kanıtlar göstermektedir ki, vicdani ret hakkının
tanınması ya da vicdani reddi belirleyen standarların genişletilmesi, talep eden
sayısını çığ gibi artırmamaktadır; bilakis, vicdani retçi sayısı çok küçük bir miktarla
sınırlı kalan ülkelerde de, binlerce insanın vicdani reddini açıkladığı ve orduya
katılmadığı
ülkelerde de vicdani retçilerin toplam sayısı askerlik hizmeti ile
yükümlü olanların çok cüz’i bir kısmını oluşturmaktadır. 266 Bröckling de, askerlik
hizmeti yapmaktan kaçınanların ya da yerine getirmek istemeyenlerin, bir ülkenin
askeri gücünü zayıflattığı durumların yok denecek kadar az olduğunu, devletin
ordusu için her zaman yeterli sayı ve nitelikte asker bulabildiğini belirtmiştir. 267 Bu
iddialara karşı, Vietnam Savaşı sırasında savaşmayı reddedenlerin sayısının çok fazla
olduğu yönünde bir argüman sunulabilir. Ancak Vietnam Savaşı sırasında retçilerin
sayısı, askerlik hizmetini yerine getirenlere nazaran çok azdır, 268 savaşın sonlarına
doğru bu sayının oldukça yükselmesi 269 de, vicdani ret hakkının kabulündense,
Vietnam Savaşı’nın savunulabilir hiçbir yanı kalmadığı, haksız olduğu inancının
toplum içinde ciddi boyutlara ulaşması ile açıklanabilir. 270
266
WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s.83.
267
BRÖCKLING, Disiplin..., s.27.
268
WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s.83.
269
MOSKOS - CHAMBERS II. (Ed.) “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious..,
s. 4.
270
Bkz. RAWLS, A Theory Of…, s. 382.
95
Yine; alternatif hizmet yükümlülüğünün şartları, toplum baskısı, askerliğin
toplum içinde sağladığı düşünülen saygınlık, kabul görme, yurttaşların çoğundaki
devlet, güvenlik algısı, vicdani ret hakkı tanınsa da başvuracakların, toplumun
nispeten az bir kısmını teşkil edeceğine işaret etmektedir. 271
Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkının Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesindeki düzenlenişine bakıldığında, Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin
Uluslararası Sözleşmedeki düzenlenmeye çok yakın olduğu görülmektedir.
Sözleşmenin 9. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi bu hakkı tanımlamakta,
ikinci cümlede bu hakkın neleri içerdiği gösterilmekte ve ikinci fıkrada da hakkın
sınırlanabileceği haller sayılmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, maddede geçen; “düşünce, vicdan ve din
kelimeleri ile ifade edilen değerin her türlü bireysel fikir ve tercih değil; fakat belli
bir düzeyde kudret, ciddiyet, bütünlük ve öneme sahip görüşler; dini ve felsefi,
ideolojik inançlar; bir bütün olarak bireyin iç aleminde yer alan kanaatler” olduğunu
belirtmektedir. 272
Bu madde kapsamında AİHM’e götürülen pek çok konu arasında vicdani
kanaatler nedeniyle askerlik hizmetini ret de vardır. 273 Vicdani ret hakkının bu
madde kapsamında düşünülüp düşünülemeyeceği konusunda genel kabul, vicdani
271
SWEENEY, “Selective Conscientious...”, s.126, BRÖCKLING, Disiplin..., s.20-21.
272
AİHM’in Campbell ve Cosans/İngiltere, 25.2.1982, Belçika dil Davası, 23.7.1968 kararlarından
aktaran:, GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi... s. 346.
273
Vicdani kanaatler nedeniyle devletin koyduğu vergi yükümlülüğünü reddederek iç hukukta
yaptırım ile karşılaşmış kişilerin de AİHM’e başvurduğu görülmektedir. Bkz. GILBERT, Howard.
“The Slow Development Of The Right To Conscientious Objection To Military Service Under The
European Convention On Human Rights”, European Human Rights Law Review, vol.5, 2001, s. 2.
96
reddin bir kanaat açıklaması olduğu , dolayısıyla bu hakka dahil edilebileceğidir. 274
Fakat bu kabul ancak Sözleşme’nin 4. maddesi ile birlikte bir değerlendirme
yapıldıktan sonra mümkün olabilmektedir. 275 AİHM de, vicdani ret ile ilgili önüne
gelen davalarda 4. maddeye göre bir değerlendirme yapmaktadır. 276
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4. maddesinin hangi konuyu
düzenlediği meselesi ise bizi vicdani reddin gerekçelendirilebileceği haklar arasında
sayılan “zorla çalıştırılma, zorunlu çalışmaya tabi tutulma yasağı” na götürmektedir.
2. Zorla Çalıştırma veya Zorunlu Çalışmaya Tabi Tutulma Yasağı
Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 8/3-a maddesi,
“hiç kimseden zorla ya da zorunlu olarak çalışması istenemez” şeklinde bir hakkı
düzenlemektedir. Yine, AİHS’in 4/2 maddesinde de “hiçkimse zorla çalıştırılamaz
veya zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz” denilmektedir.
Bu yasak, temel hak ve özgürlükler sayıldığında genelde “çalışma hakkı”
kapsamında düşünülmekte 277 , zorla çalıştırma ya da zorunlu çalışmaya tabi tutulma
kavramlarının da, çalışma hayatına ilişkin uluslararası sözleşmelerde tanımlandığı
274
GILBERT, “The Slow Development..”, s.2., MAJOR, “Conscientious Objection and
International Law…”., s.359.
275
Hatta, 4. maddedeki düzenleme olmasaydı, sadece 9. maddeye dayanılarak bir vicdani ret hakkı
tanınmasını savunmak daha kolay olabilirdi. MAJOR, “Conscientious Objection and International
Law…”., s.359.
276
DECKER - FRESA, “The Status of Conscientious Objection..”, s. 381.
277
Bkz. BALKIR, Zehra Gönül, “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Hakları”, İnsan Hakları, s. 237 vd.
97
görülmektedir. 278 Ancak sözkonusu yasağın başka bazı konular açısından gündeme
gelmesi mümkündür, ki bu konulardan biri de askerlik hizmetidir.
Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 8/3-c(ii) ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4/3-b bendi, hangi durumların ‘zorla ya da
zorunlu çalıştırma’ terimi içinde sayılamayacağını belirlemiştir. Her iki sözleşmede
de, askeri nitelikteki bir hizmeti reddetme hakkının tanındığı ülkeler bakımından, bu
hakkı kullananlardan talep edilecek ulusal hizmetin zorla çalışma ya da zorunlu
çalıştırma sayılmayacağı düzenlenmiştir.
İlgili düzenlemeler incelendiğinde vicdani ret ile ilgili iki boyutun sözkonusu
olduğu görülmektedir. Öncelikle, zorla çalışma ya da zorunlu çalıştırma, askerlik
hizmeti bakımından değil, askerlik hizmetini ret hakkı tanınanlara uygulanacak
alternatif hizmet bakımından sözkonusu olabilmektedir. Yani, zorunlu askerlik
hizmetinin zorla çalışma ya da zorunlu çalıştırma olduğu şeklinde bir iddia bu
maddelerce korunmamaktadır. İkinci olarak da, maddelerde geçen “askeri nitelikteki
bir hizmeti reddetme hakkının tanındığı ülkeler bakımından” ifadesi, bu konunun
devletlerin iç hukukuna bırakılmış olduğunu göstermektedir.
O halde denilebilir ki, temel haklara ilişkin global ve bölgesel nitelikli her iki
sözleşmede de ilgili hükümler “yurt savunmasının vatandaş için ödev teşkil ettiği
inancına dayanmaktadır”. 279 Bir taraftan, askerlik hizmetine karşı vicdani ret hakkı
tanınması hususunu devlet iradesine bırakan hükümler, bir yandan da alternatif
278
GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi..., s.216.
279
GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi..., s.218.
98
hizmeti zorla çalışma ya da zorunlu çalıştırma olarak kabul etmeyerek, vicdani
retçiye karşı devletin elini güçlendirmektedir.
Ancak, bu tür düzenlemeler içeren sözleşmelerin yorumunda, konu ile ilgili
hüküm verecek mahkemeler büyük öneme sahiptir, çünkü sözleşmenin uygulayıcıları
çeşitli yorum yöntemleri vasıtasıyla özgürlükler lehine bir açılım yaratabilirler. Az
sonra BM İnsan Hakları Komitesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin,
verdikleri
kararlar
çerçevesinde,
vicdani
ret
meselesine
nasıl
baktıkları
incelenecektir, fakat öncelikle vicdani redde dayanak teşkil etmesi muhtemel diğer
haklardan söz etmek gerekmektedir.
3. Vicdani Redde Dayanak Teşkil Edebilecek Haklar
Doktrindeki tartışmalarda olduğu gibi, bölgesel veya global düzeyde yaşanan
insan hakları ihlalleri ile ilgili yargılama yetkisine sahip organlar da, askerlik
hizmetine karşı vicdani ret şeklinde bir hakkın var olup olmadığı meselesini
değerlendirirken; düşünce, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, zorla çalışma
ya da zorunlu çalıştırma ile ayrımcılık yasağı konularını esas almaktadır. Bu
bölümde anlatılacak haklar, ki bunlar arasında; yaşam hakkı, toplanma ve dernek
kurma hakkı ile barış hakkı sayılabilir, vicdani ret şeklindeki bir hakka dayanak
teşkil edebilmek bakımından önemlidir.
Yaşam hakkı
Diğer bütün hakların kullanılabilmesi için vazgeçilmez olan yaşam hakkı tüm
uluslararası belgelerde en temel hak olarak düzenlenmiştir. İnsan Hakları Evrensel
Bildirisi’nin 3. maddesi, “yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.”
99
derken, Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, 6. maddesi ile şöyle
bir düzenleme getirmektedir: “her insanın özünden gelen hayat hakkı vardır. Bu hak
kanunla korunur. Hiçkimse keyfi olarak hayat hakkından mahrum kılınamaz.”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de, her ferdin yaşama hakkının kanunun himayesi
altında olduğunu ve istisnalar 280 hariç, hiçkimsenin kasten öldürülemeyeceğini
düzenlemektedir.
Yaşam hakkı hayati önemine rağmen mutlak değildir. Bir kişi yaşam
hakkından “keyfi olarak” ya da “kasten” mahrum bırakılmadığı halde hayatı elinden
alınabilir. Öncelikle, uluslararası hukuk devletlere askeri savunma yapabilme ve
çeşitli savaşlarda öldürebilme hakkı verir 281 . Askerlik sırasında öldürme de bu
düzenlemeler çerçevesinde, “kasten” ya da “keyfi olarak” algılanmayabilir ve bu
yaklaşım vicdani reddi, bir biçimi itibariyle sınırlar.
Bir vicdani retçi için yaşam hakkının ihlali iki biçimde olabilir. Birincisi;
savaşırken başka bir kişinin canını almanın, o kişinin yaşam hakkının ihlali olarak
düşünülmesidir. 282 İşte bu noktada uluslararası hukukun devletlere tanıdığı haklar ile
bireylere tanıdığı hakların yarışır hale geldiği ileri sürülebilir. Örneğin bir saldırı ile
karşılaşan devlet BM Antlaşması’nın 51. maddesi uyarınca meşru müdafaa hakkına
dayanarak ordusunda hizmet vermekte olan askerlerden karşı devlete yanıt
vermelerini ister ise, karşı devlet askerini, yaşam hakkının kutsallığı gerekçesiyle
öldürmeyi reddeden kişinin durumu ne olacaktır?
280
AİHS’in 2. maddesi yaşam hakkını düzenlerken hangi öldürme hallerinin yaşam hakkının ihlali
sayılmayacağını açıkça belirtmiştir.
281
Örneğin bkz. Birleşmiş Milletler Antlaşması m.51.
282
MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 518.
100
Bu kişi büyük ihtimalle, öldürmezse öldürüleceği ya da kendi ülkesindeki
insanların öleceği gerekçesiyle zaten bir yaşam hakkı ihlali yaşanacağı iddiası ile
karşı karşıya kalacaktır. Ancak buna rağmen, örneğin, mensup olduğu mezhebin
gerekleri doğrultusunda hareket eden bir pasifist, ya da şiddete ve dünya üzerindeki
tüm savaşlara karşı olan evrenselci bir antimilitarist, kendi devleti haklı olsun haksız
olsun, eline silah alamayacağını, karşısındaki kişiyi yaşamından mahrum etme
hakkının olmadığını savunabilir. Politik nedenlerle savaşmayı reddeden bir kişi ise,
devletinin, başkalarının yaşam hakkını ihlal edecek biçimde haksız bir savaş
yürüttüğünü, kendisinin bu ihlale iştirak edemeyeceğini belirtebilir.
Görüldüğü üzere, fikirlerin ciddi biçimde çatıştığı bir konu olan, başkasının
canını almaktan imtina hakkı insan hakları belgelerinde açıkça düzenlenmemiştir,
ancak yine de genel haklar içinde var olduğu düşünülebilir. Marcus’a göre, “eğer
yaşam hakkı en hayati insan hakları arasında yer alıyor ise, o halde bir insanın
hayatını almak da temel bir insan hakkı olarak değerlendirilmelidir”. 283 Major’a göre
de, “eğer uluslararası belgeler ve uluslararası teamüller kişileri keyfi olarak can
almaktan memnu kılıyorsa, öldürmeyi redde dayanan vicdani ret de bir hak olarak
kabul edilmelidir”. 284
Vicdani reddin yaşam hakkı ile ilgili ikinci boyutu ise şöyle bir durumda
sözkonusu olabilir: Kişi için vicdan ve din özgürlüğü o kadar hayatidir ki, vicdanının
emrettiğinin aksine bir amaç için ölmesi yaşam hakkından keyfi olarak mahrum
bırakılması anlamına gelir. 285 Bu boyut, yaşam hakkının içinde telakki edilebilen kişi
283
MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 519.
284
MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.362.
285
MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 518-519.
101
bütünlüğü ve dokunulmazlığı 286 ile de ilgilidir. Kişinin maddi ve manevi
bütünlüğünün yaşam hakkı çerçevesinde korunması düşünülecek olursa, manevi
bütünlüğünün parçası olan vicdani kanaatleri de korunmalıdır. Decker ve Fresa da,
“vicdan özgürlüğü kişi bütünlüğü hakkı ile doğrudan ilgilidir, çünkü kişi bütünlüğü,
bir kişiyi biricik yapan tüm nitelikleri ve değerleri içerir. Kişinin vicdani kanaati
onun bütünlüğünün bir parçasıdır” 287 şeklinde bir yorum ile vicdani kanaatin bu
konudaki önemine vurgu yapmışlardır.
Kişinin, vicdani kanaatleri ile çelişen bir amaç için ölmeyi reddetmesi ya da
başka bir kişinin canını almaktan imtina etmesi şeklinde iki boyutundan bahsedilen
yaşam hakkı ile vicdani reddin bağlantısı BM İnsan Hakları Komisyonu’nun 1989/59
sayılı önergesi ile tanımıştır. 288 Ancak; düşünce, vicdan ve din özgürlüğü ile vicdani
ret arasında kurulduğu biçimde doğrudan bir bağlantının, yaşam hakkı ile vicdani ret
arasında da var olduğunu savunmak zordur. Vicdani kanaate aykırı biçimde hizmet
ifasında vicdan özgürlüğü hakkının doğrudan bir ihlali sözkonusu iken, yaşam hakkı
ihlâli muhtemeldir. Savaş halinde olmayan bir devletin ordusunda hizmet vermeyi
reddetmek de yaşam hakkı iddiasını tali kılar. Dolayısıyla, çeşitli durumlarda vicdani
ret talebine gerekçe gösterilebilecek yaşam hakkı, vicdani reddi doğrudan ihtiva
edebilecek bir yapıda değildir.
286
Bkz.TANÖR, Bülent, “Kişi Dokunulmazlığı”, İnsan Hakları, s.57 vd.
287
DECKER – FRESA, “The Status of Conscientious Objection...”, s.379.
288
Human Rights Commission Resolution, 1989/59, Draft Report of the United Nations Commission
on Human Rights, U.N. Doc. E/CN.4/1989/L.10/Addition 15, 1989.
102
Toplanma ve Dernek kurma hakkı
İlk bakışta böyle bir hakkın vicdani ret ile bir ilgisi olmayacağı düşünülse de ,
vicdani ret konusunda bu hakkın akla gelmesinin nedeni esasen İnsan Hakları
Evrensel Bildirisi’nde hakkın düzenleniş biçimi ile ilgilidir. Medeni ve Siyasî
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 22. maddesi herkesin başkalarıyla bir
araya gelerek dernek kurma hakkı olduğunu düzenlenlerken, İnsan Hakları Evrensel
Bildirisi bu hakkın farklı bir yönünü düzenlemiştir. Bildirinin 20. maddesine göre
hiçkimse bir derneğe mensup olmaya zorlanamaz. Her ne kadar Medeni ve Siyasî
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (m.11) bu
hakkın negatif yönünü düzenlememişse de, örneğin AİHM, önüne gelen davalarda
dernek kurma hakkının negatif kısmını da madde kapsamında değerlendirmiş ve
aykırı bir değerlendirmenin 11. maddenin ruhuna ters düşeceğini belirtmiştir. 289
İşte, orduya katılmayı reddetmenin de, dernek kurma ve toplantı
özgürlüğünün negatif kısmı çerçevesinde değerlendirilebileceği savunulmaktadır. 290
Ancak bu hakkın global ve bölgesel metinlerdeki düzenlenişi incelendiğinde
derneğin “değişken şekil şartlarını yerine getirerek bir amaç etrafında iradi olarak bir
araya gelen ve zaman içinde devamlılık gösteren bireyler topluluğu” 291 olarak
algılandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Hatta, AİHM, kamu kurumu
289
Young, James & Webster/İngiltere davasında , İngiliz hukukunca kabul edilen sendika tekeli
uygulamasına karşı çıkarak sendikaya üye olmayı reddeden başvurucuların işine son verilmiş,
AİHS’in 11. maddesi kapsamında AİHM’e yapılan başvuruda mahkeme dernek kurma ve toplantı
özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. GÖZÜBÜYÜK –
GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi..., s.370.
290
MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 519.
291
AİHM’in önüne gelen davalarda benimsediği bu tanım için bkz. GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi..., s.369.
103
niteliğindeki meslek kuruluşlarını da - örneğin baroları - bu madde kapsamında
dernek olarak kabul etmemiştir. 292 Dolayısıyla, kişilerin başkalarıyla bir araya
gelerek kurdukları bir dernek ya da sendika ile modern devletin başat kurumlarından
orduyu aynı mantık etrafında düşünüp, vicdani reddi bu hak kapsamında
değerlendirmek pek mümkün görünmemektedir.
Barış Hakkı
İnsan Hakları sınıflandırılırken çeşitli ayrımlara gidilmektedir 293 . Barış hakkı,
bu ayrımlar arasında kuşaklara göre tasnif çerçevesinde yerini bulmaktadır. İnsan
haklarının kuşaklara göre tasnifinde 294 , dayanışmanın ürünü olarak ortaya çıkan
üçüncü kuşak haklar arasında genel olarak; çevre hakkı, gelişme hakkı, insanlığın
ortak malvarlığına saygı hakkı ve barış hakkı sayılmaktadır 295 .
Barış hakkı dayanaklarını BM Şartı, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi gibi
belgelerde bulmaktadır. 296 BM Antlaşması’nın 2/4 maddesi “Teşkilatın üyeleri,
milletlerarası münasebetlerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak
bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı, gerekse Birleşmiş Milletlerin amaçları
ile telif edilemeyecek herhangi bir suretle tehdide veya kuvvet kullanılmasına
292
AİHM’in konuya ilişkin kararları için bkz. GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi..., s.369.
293
Devlete yüklenen rol esas alınarak yapılan bir tasnif için bkz. KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s. 49
vd.
294
İnsan haklarının kuşaklara göre tasnifi için bkz. UYGUN, Oktay, “İnsan Hakları Kuramı”, İnsan
Hakları, s.13 vd.
295
UYGUN, “İnsan Hakları..”, İnsan Hakları, s. 24.
296
Bkz. KABOĞLU, Özgürlükler Hukuku, s. 556-557.
104
başvurmaktan kaçınırlar”
297
ifadesine sahiptir. Aynı antlaşmanın 51. maddesi de
silahlı güç kullanımınının yegane gerekçesi olarak üye devletlerden birine silahlı
saldırı durumunda, meşru müdafaa halini gösterir.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi de, başlangıç bölümünde “İnsanlık ailesinin
bütün üyelerinde bulunan onurun ve onların eşit ve vazgeçilmez haklarının
tanınmasının dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olmasına” göre Genel
Kurul’un bu Bildiriyi ilan ettiğini belirtir ve 28. maddesi ile “herkesin bu bildiride
yer alan hak ve özgürlüklerin tam olarak gerçekleşmesini sağlayacak toplumsal ve
uluslararası bir düzene hakkı” olduğunu güvence altına alır 298 . Barış hakkını bir
insan hakkı olarak tanıyan ilk organ ise Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Komisyonu’dur 299 .
“Her insanın ve toplu olarak bütün insanların ulusal düzlemde olduğu kadar
uluslararası düzlemde de sahip olduğu barış hakkı” nın üç öğesi olduğunu belirten
Kaboğlu’na göre bu alt haklar; “güvenlik hakkı, savaşa karşı çıkma hakkı ve
silahsızlanma hakkı”dır 300 .
İşte vicdani ret de, bu alt ayrımları ile birlikte ele alındığında, barış hakkı
çerçevesinde değerlendirilebilecektir. Her ne kadar böyle bir görüşün devlet
egemenliği kavramı ile çeliştiği ileri sürülebilse de Nüremberg Mahkemesi’nin,
kişilerin uluslararası sorumluluklarının devletlerine karşı yerine getirmeleri gereken
297
Antlaşmanın çevirisi için bkz.GÜNDÜZ, Aslan, Milletlerarası Hukuk: Temel Belgeler, Örnek
Kararlar, Beta Yay., İstanbul, Kasım 2003, s.87.
298
Metin çevirileri için bkz. KAPANİ, İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları, s.142-148.
299
Karar 5 (XXXII), 27 Şubat 1976’dan aktaran: KABOĞLU, Özgürlükler Hukuku, s.557.
300
KABOĞLU, Özgürlükler Hukuku, s. 558.
105
yükümlülüklerin önüne geçtiği şeklindeki ifadesinden, insanların haksız ya da saldırı
savaşı niteliğindeki savaşları reddedebileceği çıkarımı yapılabilir. 301
Konuyu, “tanımlanmış durumlarda silahlı kuvvet kullanma hakkını sınırlayan
uluslararası hukuk kurumu” olan Jus Contra Bellum kavramı çerçevesinde açıklayan
Major 302 , Nüremberg Mahkemesi Şartında 303 askerlik hizmetini ret hakkının kabulü
bakımından bir tartışma yapılabileceğini iddia etmektedir. 304 Şart’ın 6. maddesi
barışa karşı suçları, savaş suçlarını ve insanlığa karşı suçları düzenlemektedir. Bu
suçların uluslararası hukuk suçları olarak cezalandırılabileceğini belirten Şart, 7.
maddesinde de, barışa karşı bir suçun, savaş suçunun ya da insanlığa karşı bir suçun
işlenmesine
müdahil
olmanın
uluslararası
hukuka
göre
suç
sayılacağını
düzenlemektedir 305 . Ayrıca; Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına
İlişkin Sözleşme ile Apartheid Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin
Sözleşme, bireyler için, sadece bu suçlara katılmama hakkı değil yükümlülüğü de
getirmektedir. İşte bu noktada vicdani reddin uluslararası hukuk çerçevesinde bir
başka boyutu daha olduğundan bahsetmek mümkündür. Mademki bir şahıs da,
uluslararası
hukuk
çerçevesinde
kendi
eylemlerinden
dolayı
sorumlu
tutulabilmektedir, o halde, eğer bir kişi devletinin uluslararası hukuk ilkelerini ihlal
301
LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.63.
302
MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.362.
303
Belgenin orijinal başlığının Türkçe’ye yapılmış bir çevirisi Nüremberg Mahkemesi Kuruluş
Senedinde ve Mahkemenin Kararında Tanınan (Kabul Edilen) Milletlerarası Hukuk Prensipleri
şeklindedir. Bkz. GÜNDÜZ, Milletlerarası Hukuk.., s.328.
304
MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.364.
305
Maddelerin tam metni için bkz. GÜNDÜZ, Milletlerarası Hukuk.., s.328-329.
106
eden bir uygulama içinde olduğunu düşünüyor ise vicdani kanaatlerine dayanarak
reddetmelidir. 306
Anılan metinler incelendiğinde, barış hakkının vicdani redde dayanak teşkil
etmesi muhtemel görünmektedir. Barış hakkının üç öğesinden “savaşa karşı çıkma
hakkının öncelikle vicdani ret hakkını anlattığını” belirten Kaboğlu; Almanya,
Portekiz, İspanya Anayasalarında bu hakkın düzenlenişini örnek göstermektedir 307 .
Lippman’a göre ise, “vicdani ret, kişilerin doğal haklarından barış hakkını ifade
etmelerini sağlayacak en anlamlı yolu açacak ve insan hakları ile sosyo-ekonomik
gelişmenin sağlanması için gerekli koşulların var olduğu bir dünyanın yaratılmasına
yardımcı olacaktır”. 308
Ancak vicdani reddin barış hakkı ile ilgisinde şöyle bir durum hatırlatılabilir:
“Barış hakkı hala oluşumunu tamamlamamış, gelişmekte olan bir haktır. Ayrıca
üçüncü kuşak haklar arasında sayılabilecek bu hak kolektif nitelikte olup tek tek
kişilere tanınmamıştır”. 309 Yine, birinci ve ikinci kuşak haklarda hak talebinin
devlete yönelik olduğu, barış hakkını da içeren üçüncü kuşak hakların ise tüm
dünyaya yönelik olduğu için, bu hakları gerçekleştirme yükümlülüğünün kimde
olduğu sorulabilir, ya da ihlal halinde muhatap bulunmayacağı düşünülebilir.
306
MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.365. Ayrıca bkz. LIPPMAN,
“The Recognition of…”, s.58 vd.
307
KABOĞLU, Özgürlükler Hukuku, s. 558.
308
LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.64.
309
MARCUS, “Conscientious Objection…”, s.523-524.
107
Dayanışmadan türeyen bir hakkın insan hakkı olamayacağı iddiası da ileri
sürülebilecek argümanlar arasındadır. 310
Öncelikle belirtilmesi gerekir ki, barış hakkının kolektif niteliği ile ifade
edilmeye çalışılan bu hakkı bireylerin kullanamayacağı değil, bireyler yanında birey
topluluklarının, halkların da bu hakkı kullanabilmesidir. Yine, dayanışma, üçüncü
kuşak hakların kaynağı olarak değil gerçekleşme yöntemi ya da varması istenilen
sonuç olarak algılanırsa, bu hakkın gerçekleşmesine bireysel açıdan katkı
sağlanabileceği ileri sürülebilir 311 . Kaldı ki, bir kişi uluslararası hukuk çerçevesinde
kendi eylemlerinden dolayı sorumlu tutuluyor ise hakkın gerçekleşmesini sağlamak
bakımından yükümlülüğü olduğunu savunmak yanlış olmayacaktır. Barış hakkının
henüz oluşumunu tamamlamamış bir hak olduğu, kime karşı ileri sürülebileceğinin
net olmadığı gerçektir; ancak, vicdani reddin sırf bu nedenle barış hakkı ile
temellendirilemeyeceğini savunmak da kolaya kaçmak olacaktır. Bilinen usul
hatırlanacak olursa; “önce hak talebi ortaya çıkar, bu talep bildirge ya da
sözleşmelerle benimsenir, ardından hak talebini karşılayacak somut düzenlemeler
gerçekleşir” 312 ve mahkeme içtihatları ile hakkın kapsamına yönelik yeni kabuller
oluşur. Dolayısıyla, vicdani reddin böyle bir bakışaçısıyla, barış hakkını içeren somut
düzenlemeleri gerçekleştirmede hızlandırıcı etkisi olabileceği, insan hakları
ihlallerini inceleyen global ya da bölgesel yargı organlarında konunun tartışılması
neticesinde, mevcut sözleşmelerin yorumunda yeni bir yol açabileceği dahi
tartışılabilir.
310
Bu argümanlar için bkz. UYGUN, “İnsan Hakları..”, İnsan Hakları, s.37-40.
311
Bkz. UYGUN, “İnsan Hakları..”, İnsan Hakları, s.38-39.
312
UYGUN, “İnsan Hakları..”, İnsan Hakları, s.38.
108
4. İçtihatlar Işığında Bu Hakların Değerlendirilmesi
Bu bölümde, BM İnsan Hakları Komitesi ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’nin, önlerine gelen başvurularda nasıl bir tutum izledikleri incelenerek,
vicdani ret şeklinde bir hakkın varlığı ya da geleceğine ilişkin sorulara yanıt
aranacaktır.
a. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi Kararları
Komite, Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin askerlik
hizmetini ret şeklinde bir hakkı teminat altına alıp almadığı yönünde gerçek
anlamdaki ilk resmi açıklamasını L.T.K/Finlandiya başvurusunda (185/1984)
yapmıştır.
Sözkonusu başvuruyu özetlemek gerekirse; 1982 yılında, derin etik kanaatleri
nedeniyle askerlik hizmetini yerine getiremeyeceğini belirten başvurucu yerel
makamlarca onbir ay hapis cezasına mahkum edilmiş, bunun üzerine, Sözleşmenin
düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 18. maddesi ile düşüncenin
açıklanması özgürlüğünü içeren 19. maddesinin ihlal edildiği gerekçesiyle Komiteye
başvurmuş, yapılan başvuru ise kabul edilemez bulunmuştur. Komite, sözleşmenin
18. ve 19. maddelerinin, 8/3-c(ii) maddesi ile beraber incelenmesi gerektiği ve böyle
bir inceleme halinde de bu maddelerin vicdani ret şeklinde bir hak içermediği
kanaatine ulaşmıştır.
313
Komite kararından anlaşılan şudur ki, konu ile ilgili olarak
sözleşmenin 18. ve 19. maddeleri bakımından yapılacak bir başvurunun kabul
edilebilmesi için ilk şart, taraf devletin askerlik hizmetine karşı vicdani ret hakkını iç
313
Bkz. MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s.12-13.
109
hukukunda tanımış olmasıdır. Ayrıca, yapılacak başvuru, askerlik hizmeti yerine
uygulanacak alternatif hizmet bakımından gerçekleşmiş bir ihlal ile ilgili olmalıdır.
Ancak 90’lara gelindiğinde Komite’nin anılan görüşünde değişiklik olduğu
gözlenmektedir. Quakerlar mezhebine mensup başvurucunun, inancı gereği askeri
harcamalara ayrıldığını bildiği vergiyi ödemekten imtina etmesi olayına dayanan
J.P./Kanada başvurusunda (446/1991) Komite, vicdani nedenlerle vergi ödemeyi
reddin 18. madde kapsamına girmediğinden bahisle başvuruyu kabul edilemez
bulmakla beraber, askeri faaliyet ve harcamalara karşı vicdani reddin mutlak surette
18. madde tarafından korunduğunu belirtmiştir. 314
18. maddenin, askerlik hizmetinin vicdanen reddedilmesine de uygulanabilir
olduğu
Brinkhof/Hollanda
(402/1990)
ve
Westerman/Hollanda
(682/1996)
başvurularında teyit edilmiştir. İlk başvuruda, devletlerin belli kanaatler nedeniyle bir
grubu askerlik hizmetinden muaf tutarken, diğer kişilere böyle bir hak
tanımamasının, sözleşmenin 26. maddesine aykırılık teşkil edeceği belirtilmekle
beraber, somut olayda ihlal tespit edilmemiştir. İkinci başvuruda ise Komite, vicdani
ret hakkının 18. maddeden kaynaklanabileceğini açıkça kabul etmiştir. Ancak taraf
devletin vicdani ret hakkını tanıyor olmasına rağmen bu hakkın kullanımına ilişkin
sınırlamalar getiriyor olması nedeniyle davada ihlal tespit edilmemiştir. 315
Komite,
18.
maddenin
vicdani
ret
hakkını
içerecek
biçimde
yorumlanabileceğine dair inancını 22 sayılı Genel Yorum ile güçlendirmiştir. Buna
göre, “sözleşme açıkça bir vicdani ret hakkını tanımamaktadır, ancak öldürücü güç
314
MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s.16.
315
HANSKI – SCHEININ (Derl.), İnsan Hakları Komitesi..., s. 353.
110
kullanma yükümlülüğü vicdan ve kişinin dini inanç ya da kanaatlerini açıklama
özgürlüğü ile çeliştiği içindir ki, Komite böyle bir hakkın 18. maddeden
çıkartılabileceğine inanmaktadır”. 316
Görüldüğü üzere, son yıllarda BM İnsan Hakları Komitesi’nin, askerlik
hizmetine karşı vicdani reddi düşünce, din ve vicdan özgürlüğü hakkının uzantısı
olarak görme eğilimi artmaktadır. Ancak önüne gelen başvurularda ihlal tespitini
genel olarak, ayrımcılık yasağını düzenleyen“herkes yasalar önünde eşittir ve hiçbir
ayrım gözetilmeksizin yasalarca eşit derecede korunur. Bu bakımından yasalar her
türlü ayrımcılığı yasaklayacak ve ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka
fikir, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum veya diğer statüler gibi, her
bağlamda ayrımcılığa karşı eşit ve etkili korumayı temin edecektir” şeklindeki 26.
maddeye dayandırdığı, ya da devletlerin iç hukuklarındaki düzenlemeleri esas almak
suretiyle bir değerlendirmeye gittiği, “askerlik hizmetinin vicdanen reddedilmesini
bir hak olarak açık bir biçimde korumadığı” 317 gözlenmektedir.
b. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında Vicdani Ret
Daha önce de belirtildiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin vicdani
ret ile ilgili en açık maddesi, düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü düzenlemesi
bakımından 9. maddedir. Ancak, içtihatlar incelendiğinde, Mahkeme’nin vicdani ret
açıklamasının Sözleşme tarafından doğrudan korunup korunmadığına ilişkin bir
değerlendirme yapmaktan kaçındığı, meseleyi Sözleşme’nin 9. maddesinden ziyade
316
International Human Rights Instruments, General Comment 22, UN Doc. HRI/GEN/1/Review 3,
1997’den aktaran MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s.16.
317
MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.361.
111
diğer bazı maddeler açısından incelemek yoluna gittiği görülmektedir. 318 Bu
maddelerin başında da, zorla çalıştırma ya da zorunlu çalışmaya ilişkin 4. madde ile
ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. madde gelmektedir.
Konu ile ilgili olarak, 60’larda gerçekleşen Grandrath-Almanya Federal
Cumhuriyeti başvurusunda 319 , Yehova Şahitleri topluluğuna mensup, hatta dini lider
konumundaki bir Alman vatandaşı ulusal makamlarca vicdani retçi olarak kabul
edilmiştir. Kendisi için alternatif hizmet şartı öngörülen, ancak böyle bir hizmetin
ertelenmesi ya da bu hizmetten de muafiyet için başvuru imkanı sağlanan
başvurucunun, alternatif hizmetten muaf tutulma talebi ulusal otoriteler tarafından
reddedilmiş, kişi bu talebi nedeniyle yargılanarak hapis cezası ile cezalandırılmıştır.
Başvurucu, alternatif hizmetten bağışık tutulmadığı için 9. maddenin; Evanjelik ve
Roman Katolik papazları bu hizmetten, ulusal makamlarca hariç tutulup kendisi
tutulmadığı için ayrımcılığa uğradığı gerekçesiyle 14. maddenin ihlalini iddia ederek
Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na başvurmuştur. Komisyon ise
öncelikle, 9.
maddedeki din ve vicdan konularını ayırmış, somut olayda, alternatif hizmet icra
etmenin kişinin dini inancının gerektirdiği görevler ile çelişmeyeceği belirtilmiştir.
Vicdan meselesinde ise, sözleşmenin 4/3-b maddesi uyarınca alternatif hizmetin
açıkça tanındığı, vicdani kanaatlerin böyle bir hizmetten imtina hakkı doğurmayacağı
kabul edilmiştir. Görüldüğü üzere, Komisyon’un tavrı nettir. Konu sözleşmenin 4.
maddesi çerçevesinde incelendiğinde, vicdani reddin devletlerin iç hukukuna
318
DECKER - FRESA, “The Status of Conscientious Objection..”, s. 381., GÜRCAN, Ertuğrul
Cenk, “Zorunlu Askerlik Hizmeti Karşısında Vicdani Ret: Bir İnsan Hakkı (mı)?”, Ankara
Üniversitesi SBFD, Cilt 62, No.1, Ocak- Mart 2007, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2007,
s.101.
319
Grandrath v. Germany, Application No. 2299/64, Commission’s decision of 23 April 1965, Bkz.
www.echr.coe.int
112
bırakıldığı, sözleşme tarafından açıkça korunmadığı belirtilmiştir. Genel olarak
Komisyon’un konu ile ilgili kararları 320 incelendiğinde, 4. maddenin vicdani reddi
sınırlayacak biçimde yorumlandığı görülmektedir. Bu durumda şu soru akla gelebilir:
Acaba sözleşmeyi hazırlayanlar 4. maddeyi hazırlarken bir vicdani ret hakkı
olmamasını mı niyet etmişlerdi yoksa amaç sadece alternatif hizmetin kölelik olarak
algılanmasını mı önlemekti?
Decker ve Fresa’ya göre, sözleşme yapılırken amaç vicdani ret hakkını
kapsam dışı tutmak değil, alternatif hizmetin kölelik olarak algılanmasını
engellemekti. Danışma Meclisi de asla, sözleşmenin tanımlanmış haklar ile sınırlı
kalmasını niyet etmemiştir, bilakis istenen, mahkemenin içtihatları ile sözleşmeyi
geliştirmesi ve genişletmesidir. Dolayısıyla, 4. maddeyi vicdani reddi yasaklar
şekilde yorumlamak sözleşmeyi hazırlayanların niyetleri ile çelişmek anlamına
gelecektir. Eğer sözleşmeyi hazırlayanların amacının 9. maddeyi 4. madde ile
sınırlandırmak olduğu düşünülürse o zaman akla böyle bir sınırlandırmayı açıkça
içeren bir hükmün neden sözleşmeye eklenmediği sorusu gelir. 321
Sözleşme herhangi bir hakkı düzenledikten sonra sınırlama nedenlerini takip
eden fıkrada saymış, ya da bazı maddelerde hakkın hangi durumları içermeyeceğini
açıkça belirtmiştir. Örneğin 5. madde kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını
düzenledikten sonra, hangi durumların bu hak kapsamında değerlendirilemeyeceğini
açıkça belirtmiştir. Eğer AİHS’i hazırlayanlar, vicdani ret hakkı tanımanın bir
devletin ordu oluşturmasını zorlaştıracağını ya da savunmasını zayıflatacağını
320
Örneğin bkz. X v. Austria, Application no. 5591/72 (1973), Johansen v. Norway, Application no.
10600/83 (1985)
321
Bkz.DECKER - FRESA, “The Status of Conscientious Objection..”, s. 381-396.
113
düşünselerdi o zaman 2. fıkradaki sınırlama nedenleri arasında ulusal savunmayı da
saymaları gerekirdi. 322
Van Dijk ve Van Hoof da, devletler herhangi bir konuda özgür
bırakılmışlarsa,
sözleşmenin
başka
bir
maddesi
ile
bu
özgürlüğün
sınırlanamayacağını belirtmiş, ancak 9. maddenin 2. fırkasındaki sınırlama nedenleri
arasında askerlik hizmeti sayılmadığına göre, devletlerin 4/3(b) bağlamında mutlak
bir özgürlükleri olup olmadığının tartışmaya açık olduğunu savunmuşlardır. 323
Takip eden kararlarına bakılarak, bundan sonra da Komisyon’un vicdani ret
hakkınının AİHS tarafından açıkça korunmadığı yönünde karar vermeye devam ettiği
söylenebilir, zira Komisyon önüne gelen benzer konularda, ayrımcılık yasağı ya da
kötü muameleden ihlal tespit etmiştir.
Raninen/Finlandiya 324 davasında, askerlik hizmetinin her türüne karşı olan
başvurucu, Yehova Şahitleri’ne mensup kişilerin hem askerlik hizmetinden hem de
bu hizmeti yerine getirmeyi reddedenler için öngörülen alternatif hizmetten muaf
tutulup, kendisine böyle bir imkan tanınmamasını ayrımcılık olarak görmüş ve
sözleşmenin 14. maddesine dayanarak mahkemeye başvurmuştur. Yine, N/İsveç 325
davasında başvurucu pasifist bir gazeteci olup, pasifizmi laik karakterdedir. N’nin
322
DECKER - FRESA, “The Status of Conscientious Objection..”, s. 397.
323
VAN DIJK, P. & VAN HOOF, G.J.H., Theory and Practice of The European Convention on
Human Rights, 2nd Edition, 1990’dan aktaran: DECKER - FRESA, “The Status of Conscientious
Objection..”, s. 396.
324
Raninen v. Finland, Application No. 20972/92, 7.3.1996., Bkz. www.echr.coe.int.
325
N v. Sweden, Application No. 10410/83, 11.10.1984., Bkz. www.echr.coe.int.
114
başvurusunun temel nedeni, askerlik hizmetinden, kanaatlerinin dini karakterde
olmaması nedeniyle muaf tutulmamasıdır. 326
Raninen/Finlandiya 327 davasında 14. maddenin 9. madde ile bağlantısını
incelenmiştir. Komisyon, Yehova Şahitlerinin bu mezhebe dahil olmaları ile birlikte,
günlük yaşamda çok sıkı kurallara uymakla yükümlü olmaya başladıklarını, bu
kurallara uyup uymadıkları yönünde gayriresmi olarak çok ciddi bir kontrol
bulunduğunu, bir kişinin sırf askerlik görevinden kaçmak için bu sıkı kurallara
katlanmasının zor olduğunu, dolayısıyla, bu inanışa mensup birinin, yine mezhebin
emirleri gereği askerlik hizmetini yerine getirmeyecek olmasının, tarafsız bir
değerlendirme ile makul surette haklı bulunabileceğini belirtmiştir. Benzer bir
değerlendirme N/İsveç kararında da sözkonusudur. 328
Tsirlis
ve
Kouloumpus/Yunanistan
davasından
sonra
ise,
nihayet
Komisyon’un bazı üyeleri vicdani reddi tanımaya ilişkin bir yaklaşıma istekli
olduklarını göstermeye, genel olarak Komisyon ve Mahkeme ise vicdani retçilere
daha sempatik yaklaşmaya başlamışlardır 329 . Sözkonusu davada başvurucular,
zorunlu askerlik hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeyi reddettikleri için mahkum
edilen Yehova Şahitleri’ne bağlı rahiplerdir. Başvurucular; Yunan yasalarına göre,
“tanınmış dinler” in dini liderlerinin askerlik hizmetinden muaf tutulduğunu, Yehova
Şahitleri de Yunan hukukunun tanımış olduğu dinler arasında olduğu halde, bu
326
GILBERT, “The Slow Development..”, s. 2-3.
327
Ayrımcılık iddiasına dayanan benzer bir karar için bkz. Suter v. Switzerland, Application No.
11595/85, bkz. www.echr.coe.int
328
329
GILBERT, “The Slow Development..”, s.3.
ARSLAN, Zühtü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Din Özgürlüğü, Liberal Düşünce
Topluluğu, Ankara, 2005, s.61, MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s.31.
115
şekilde bir bağışıklığın kendilerine hemen tanınmadığını belirtmişlerdir. Ortodoks bir
rahip askerlik hizmetinden muaf tutulurken kendilerine bu hakkın tanınmamasının
ayrımcılık olduğunu, dini haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek 9. ve 14. maddenin
ihlali iddiasıyla Komisyon’a başvurmuşlardır. Başvuru neticesinde, 14. madde ile 9.
madde bir arada incelenerek ayrımcılık yasağı ilkesinin ihlal edildiği sonucuna
varılmış, ancak düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 9. maddenin
bağımsız olarak incelenmesine gerek olmadığına hükmedilmiştir 330 .
Thlimmenos/Yunanistan 331 davasında da, Yehova Şahitleri’ne mensup
başvurucu, 1983 yılında, ülke genelinde ilan edilen seferberlik sırasında orduya
yazılmayı reddettiği için, ki bu sırada Yunanistan’da alternatif hizmet imkanı
sözkonusu değildir, dört yıl hapis cezasına mahkum edilmiş, iki yıl sonunda şartlı
tahliye ile serbest bırakılmıştır. Cezasını çektikten sonra girdiği muhasebecilik
sınavını
kazandığı
halde,
mahkumiyeti
nedeniyle
Yunanistan
İmtiyazlı
Muhasebeciler Kurumu Yürütme Kurulu tarafından atanma talebi reddedilmiştir.
Başvurucu, AİHM önüne götürdüğü sözkonusu olayı sözleşmenin 9. ve 14.
maddelerinin ihlaline dayandırmıştır. Komisyon şikayeti yerinde bulurken, her iki
maddeyi ayrı incelemek yerine beraber değerlendirmek yoluna gitmiş, başvurucunun
diğer suçlardan mahkum olanlar ile aynı muameleye tabi tutulması gerektiği ilkesine
aykırılık olduğu gerekçesiyle bir ayrımcılık olduğuna hükmetmiştir. Ancak 9. madde
ayrıca ele alınmadığı için vicdani reddin bir hak olarak kabul edilip edilmediği,
330
Tsirlis & Kouloumpas v. Greece, Application No. 19233/91, 29.51997., Bkz. www.echr.coe.int
331
Thlimmenos v. Greece, Application No. 34369/97, 6.4.2000., Bkz. www.echr.coe.int
116
askerlik hizmetini reddin mahkumiyete neden olmasının sözleşmeye aykırı olup
olmadığı konusu netliğe kavuşmamıştır. 332
En son, Ülke/Türkiye 333 kararında da başvurucu, Sözleşme’nin 9. maddesi
yanında; işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye tabi tutulma yasağını
düzenleyen 3. maddesi, özgürlük ve güvenlik hakkını düzenleyen 5. maddesi ile özel
hayatın ve aile hayatının korunmasını düzenleyen 8. maddelerinin ihlal edildiği
gerekçesiyle başvurmuş, Mahkeme ise 9. madde yerine 3. madde bakımından bir
inceleme yürüterek yine; işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye tabi
tutulma yasağını düzenleyen bu maddeden ihlal tespit etmiştir 334 .
Mahkeme’nin içtihatları 335 incelendiğinde, genel olarak, vicdani reddin
sözleşme kapsamında bir hak olarak kabul edilebilmesi için bazı önkoşullar olduğu
anlaşılabilmektedir.
Öncelikle,
bu
hak
alternatif
hizmeti
redde
dayanak
yapılamayacak; ayrıca, ret eylemi seçici olmayıp, silahlı her tür eylemi içerecek
biçimde olacak, vicdani reddin bir yaşam biçimi ve dünya görüşü olarak benimsediği
ve yaşamın buna göre şekillendirildiği inandırıcı bir biçimde sunulacak ve reddin
açığa vurulması sırasında şiddete başvuru/çağrı yapılmayacaktır 336 .
332
ARSLAN, Avrupa İnsan Hakları..., s. 61-62.
333
Ülke v. Turkey, Application no. 39437/98, 24.1.2006., Bkz. www.echr.coe.int.
334
İlgili kararın daha ayrıntılı izahı, Türkiye’de vicdani reddin anlatıldığı üçüncü bölümde
yapılacaktır.
335
Anılan kararlar dışında bu önkoşulların neler olduğunun tespitinde yardımcı olması bakımından
ayrıca Kosteski v. The Former Yugoslav Republic of Macedonia, Application no. 55170/00,
(13.4.2006) ve Ayşe Öztürk c. Turquie, Application no.24914/94, (15.10.2002) kararları da sayılabilir.
Bkz. GÜRCAN, “Zorunlu Askerlik Hizmeti....”, s.96.
336
GÜRCAN, “Zorunlu Askerlik Hizmeti....”, s.96.
117
Bu önkoşulların varlığına rağmen, mahkemenin bugüne kadarki içtihadı
göstermektedir ki, askerlik hizmetine karşı vicdani ret eyleminin taraf devletlerce
cezalandırılması düşünce, din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde açıkça bir ihlal
olarak görülmemiştir. Ancak, çeşitli başvuruların değerlendirilmesinde sunulan karşı
oylar 337 ve Avrupa Parlamentosu tarafından yayınlanan tavsiye kararları içtihatta
değişiklik olmasının yolunu açabilecektir.
Son olarak belirtmek gerekir ki, AİHS yaşayan bir belgedir. Sözleşme
hazırlandığı sırada vicdani ret meselesi bugünkü kadar güncel ve yaygın değildir,
1950’ler ile günümüz koşulları arasında çok fark vardır, dolayısıyla sözleşmeyi esnek
yorumlamak gerekmektedir. 338 Yine, AİHS’in kapsamına giren hak ve özgürlükler
kavramlara dayanan bir düzenleme ile belirlenmiş olup Mahkeme içtihatları yoluyla,
zamanla gelişmekte, bu hak ve özgürlüklerin kapsamı genişlemektedir. 339 Mahkeme
önüne gelen olaylarda “dinamik yorum” ilkesi çerçevesinde; evrimsel, ileri götürücü,
günümüz toplumunun değer hükümlerini ve ihtiyaçlarını, değişim ve gelişimini
dikkate almak suretiyle karar vermektedir. 340 Dolayısıyla, askerlik hizmetine karşı
vicdani ret şeklinde bir hakkın kabulüne ilişkin yolun kapalı olmadığını söylemek
yanlış olmayacaktır.
337
Örneğin, Tsirlis ve Kouloumpus/Yunanistan davasında Yargıç Liddy mahkemeye sunduğu karşı oy
yazısında, sözleşmenin vicdani ret hakkını içerir biçimde yorumlanmasının mümkün olduğunu
savunmuştur.
338
DECKER - FRESA, “The Status of Conscientious Objection..”, s. 403.
339
GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi..., s.51.
340
GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi..., s.142.
118
5. Vicdani Ret Hakkı Oluşturmak İçin Yürütülen Uluslararası Çabalar
Vicdani reddin uluslararası sözleşmelerde düzenlenmediği ve uluslararası
yargı yetkisini haiz organların da açık bir biçimde böyle bir hakkın varlığını
tanımadığı daha önce belirtilmişti. Ancak böyle bir hakkın kabulü için 60’lı yıllardan
itibaren çeşitli örgütler, önerge 341 ve tavsiye kararı yayınlamaya başlamıştır. Her ne
kadar bu önergeler ve tavsiye kararları hukuken taraf devletleri bağlamıyorsa da “yol
gösterici nitelikte olup, dikkate alınmaları gerekmektedir” 342 .
Uluslararası düzlemde, vicdani reddin bir insan hakkı olarak tanınması ilk
defa Avrupa Konseyi Danışma Meclisi’nin 26 Ocak 1967 tarihli, 1967/337 sayılı
önergesi ile olmuştur. 343 Önergede; zorunlu askerlik hizmeti ile yükümlü olanlardan
vicdani nedenler ya da derin manevi kanaatlerden kaynaklanan dini, etik, insani,
felsefi ve benzeri motiflerle silahlı hizmet ifasını reddedenlerin böyle bir hizmetten
muafiyet hakkını kullanması gerekir” 344 şeklinde bir düzenleme mevcuttur. Önerge,
bu kişilerin alternatif hizmet sunması zorunluluğunu da içerir.
Aynı önergenin altını çizdiği diğer bir nokta da, “bu hakkın, mantıksal olarak,
demokratik hukuk devletlerinde geçerli olan ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
9. maddesi tarafından güvenceye alınan bireyin temel haklarından kaynaklanması” 345
durumudur. Danışma Meclisi, Bakanlar Komitesine ayrıca, 337 sayılı önergede
341
“Resolution” olarak geçen bu kavram Türkçe’ye “karar” olarak da çevrilebilir. Bkz. ARSLAN,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde...,s. 59.
342
ARSLAN, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde...,s. 59.
343
Resolution of the Eur. Consult. Ass., 18th Sess., Resolution No. 337, 1967.
344
Aktaran ENGRAM, “Conscientious Objection to….”, s.363.
345
Aktaran: ARSLAN, Avrupa İnsan Hakları..., s.59.
119
belirlenen ilkeleri hayata geçirecek teklifler hazırlaması yönünde İnsan Hakları
Uzmanlar Komitesine talimat vermesini de önermektedir.
Bakanlar Komitesi, önergeyi ortaya çıkaran idealleri desteklediğini
belirtmekle beraber, meclisin tavsiyesine uymayı reddetmiştir. Reddinde, “bazı üye
devletlerin, kendi iç hukukları çerçevesinde vicdani redde yönelik sorunları zaten
çözüme bağlamış olduklarını”, diğer devletlerin de, çeşitli ilkesel gerekçeler
nedeniyle, mevzuatlarında değişiklik yapmalarının mümkün olmadığını ifade
etmiştir 346 .
Bu önergeye hemen hemen özdeş olan bir tavsiye kararı da, 1977 yılında
Parlamenterler Meclisi tarafından kabul edilmiştir. Ancak bu karar aynı zamanda,
Bakanları “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde, askerlik hizmetine karşı
bir vicdani ret hakkı tanınması”na yönelik adımlar atmaya davet etmiştir. Bakanlar,
tavsiye kararına uygun hareket edebilecek durumda olmadıklarını yinelemişlerdir 347 .
1987 yılında Bakanlar, askerlik hizmetini yerine getirmekle yükümlü
herhangi bir kişinin, zorlayıcı vicdani nedenlerle silah kullanmayı reddetmesi
durumunda, böyle bir hizmeti yerine getirme zorunluluğundan muaf tutulabileceğini
öngören (87)8 sayılı tavsiye kararını 348 kabul etmişlerdir. Muafiyetle beraber, bu
kişilerin altenatif hizmet yerine getirme sorumluluğu olduğu ayrıca belirtilmiştir.
Avrupa Parlamentosu daha önce kabul etmiş olduğu 7 Şubat 1983 tarihli önergesinde
de, “vicdan özgürlüğü hakkının, silahlı askeri hizmet gerçekleştirmeyi reddetmek ve
346
LIPPMAN, “The Recognition of…”, s. 47.
347
LIPPMAN, “The Recognition of…”, s. 47.
348
Bkz. I. Bölüm, 148 numaralı dn.
120
vicdani nedenlerle böyle bir hizmetten ayrılmak hakkını da içerdiğini” bildirmiş,
alternatif hizmetin de bir yaptırım olarak algılanmaması, bu hizmetin gerek kişi
değerini, gerekse toplum yararını gözetecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini ifade
etmiştir. Parlamento, hükümetleri ve üye devlet meclislerini, vicdani ret ile ilgili
mevzuatlarını incelemeye ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, vicdani ret
hakkını içermesi yönündeki çabaları desteklemeye davet etmiştir 349 .
Hem bölgesel hem de uluslararası düzeyde, bir vicdani ret hakkı tanınması
yönünde Avrupa’da gerçekleşen bu çabalar Birleşmiş Milletleri de teşvik etmiştir.
Aslına bakılırsa, 1950 yılında BM Genel Sekreterliği otuz dört ülkenin vicdani redde
ilişkin yasal ve idari düzenlemelerini içeren bir rapor hazırlamıştır. Ancak genel
olarak BM Örgütü 1956’ya kadar bu konu üzerinde hususi bir çalışma yapmamış, bu
tarihten sonra da konu “dini hak ve uygulamalar konusunda ayrımcılığa ilişkin
çalışma” çerçevesinde çalışılmıştır 350 . Dolayısıyla, BM eliyle yürütülen çabalardan
bahsetmek için 70’leri beklemek gerektiği söylenebilir.
BM bakımından vicdani reddin tanınması konusu 1971 yılında, “Tüm
Dünyadaki Gençlerin Kişiliğini Geliştirmesi ve İnsan Hakları ile Temel Özgürlüklere
Saygının Güçlendirilmesi İçin Eğitimi Meselesi Konusunda Çalışma” çerçevesinde
İnsan Hakları Komisyonunun gündemine taşınmıştır. 351 Konunun bu çalışma
kapsamında tartışılmasının nedeni, askerlik hizmetine tabi kişilerin genelde gençler
olmasıdır. Komisyonda konu ile ilgili farklı fikirler ileri sürülmüşse de genel
sekreterden bir rapor hazırlaması istenmiş ve bu rapor “İnsan Haklarının
349
LIPPMAN, “The Recognition of…”, s. 47.
350
ENGRAM, “Conscientious Objection to….”, s.361.
351
Çalışma metni için bkz. WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s.81.
121
Geliştirilmesi ve Korunmasında Gençlerin Rolü: Askerlik Hizmetine Karşı Vicdani
Ret Meselesi” adıyla 1972 yılında hazırlanmıştır. Raporda vicdani reddi bir hak
olarak görme durumu sözkonusu olmayıp sadece üye devletlerdeki durum
açıklanmıştır. 352
Sonraki çabalar genelde BM Genel Sekreterinden, üye devletlerin, askeri ve
alternatif hizmete ilişkin ulusal mevzuatları, tedbir ve uygulamaları hakkında güncel
bilgi edinmesini ve komisyona rapor sunmasını istemek, bunun üzerine sekreterin de
konu ile ilgili bilgileri derlemesi şeklinde olmuş 353 , 1978 yılındaki temel bir öneride
ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, “apartheid uygulamakta olan askeri bir güçte
ya da polis gücünde hizmet vermeyi reddetme hakkı” nı tanımıştır. Açık bir biçimde
vicdani ret hakkınının kabulü sözkonusu değilse bile, öneri, ulusal egemenlik
iddiasına rağmen, uluslararası hukukun, bireyin katılmayı reddetme hakkını tanıdığı
çeşitli uyuşmazlık tipleri olduğunu kabul etmiştir 354 .
1980 yılında, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, Ayrımcılığın
Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonundan vicdani ret hakkı
üzerinde çalışmasını talep etmiş, 1984 yılında bu alt komisyon tarafından hazırlanan
raporu alan İnsan Hakları Komisyonu, Ekonomik ve Sosyal Konsey’e bir öneri
taslağı sunmuştur. Ekonomik ve Sosyal Konsey de, raporun en geniş düzeyde
352
ENGRAM, “Conscientious Objection to….”, s.362-363.
353
Örneğin bkz. Mart 1971’de sunulan 11B (XXVII) sayılı önerge, 1976 yılında sunulan 1A (XXXII)
sayılı önerge.
354
MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”.,s.372., ayrıca bkz. ENGRAM,
“Conscientious Objection to….”, s. 3.
122
dağıtılmasını, düşünce ve gözlemler için BM organlarına ya da diğer uluslararası
örgütlere üye devletlere iletilmesine karar vermiştir. 355
1987 yılına gelindiğinde, İnsan Hakları Komisyonu, 10 Mart günü 1987/46
sayılı bir önerge yayımlamış ve başlangıç kısmında şu ifadeye yer vermiştir:
“Askerlik hizmetine karşı vicdani ret; dini, ahlaki ve benzeri güdülerle harekete
geçirilen derin kanaatleri içeren vicdani ilke ve nedenler ile ortaya çıkar”. Önergenin
ilk paragrafı vicdani reddi, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası
Sözleşme’de tanınmış düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün meşru bir kullanımı
olarak görmüş, ancak ikinci paragrafta, vicdani ret konusunda gerekli tedbirleri alma
yetkisi devletlere bırakılmıştır. Lippman’a göre “eğer önerge vicdani reddi din ve
vicdan özgürlüğünün içinde değil de ayrı bir insan hakkı olarak tanımış olsaydı daha
güçlü olurdu. Vicdani reddi bu hakkın bir kullanım şekli olarak görmenin güçlüğü bu
tür geniş kapsamlı hakların kamu güvenliği ve düzeni gibi genel sınırlama
nedenlerine sahip olmasıdır”. 356
Bu önergeyi takip eden 1989/59, 1998/77 ve 2000/34 sayılı BM İnsan Hakları
Komisyonu önergeleri, özel olarak, vicdani ret hakkının düşünce, vicdan ve din
özgürlüğü hakkının meşru bir kullanımı olduğunu deklare etmiştir. 357
355
LIPPMAN, “The Recognition of…”,s. 49-50.
356
LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.53.
357
MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s. 4.
123
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE VİCDANİ RET
I. ZORUNLU ASKERLİK HİZMETİ UYGULAMASININ
TÜRKİYE’DEKİ TARİHSEL GELİŞİMİ
a. Osmanlı Devletinde Askerlik Hizmeti
Her ne kadar konu başlığında Türkiye’de zorunlu askerlik hizmeti
uygulamasından bahsedilmişse de, orduda gerçekleştirilen reformlar, zorunlu
askerlik hizmeti uygulaması ve ordunun toplum ile siyaset üzerindeki etkisi
bakımından Osmanlı Devleti bir geleneğin başlangıcı kabul edilebileceğinden,
zorunlu askerlik hizmeti uygulamasının gelişim sürecinde öncelikle Osmanlı
Devletinden bahsedilecektir.
Osmanlı Devletinde Avrupa’daki ordulara benzer bir ordunun yaratılması
sürecinde ilk adım, 1792 yılında III. Selim tarafından atılmıştır. III. Selim tarafından
oluşturulan Nizam- ı Cedid (yeni düzen) ordusu önceleri 2500 kişilik bir güce sahip
iken, 1806 yılına gelindiğinde 22.685 asker ile 1590 subaylı bir kadroya ulaşmıştır.
Nizam-ı Cedid ordusu, genel ve zorunlu askerlik hizmetinin uygulandığı bir yapı
oluşturmamış, daha çok profesyonel ordulara benzeyen bir sistem şeklinde
gelişmiştir. 358
358
Bkz. ZÜRCHER, Erik Jan, “Teoride ve Pratikte Osmanlı Zorunlu Askerlik Sistemi (1844-1918)”,
Devletin Silahlanması..., s.87-88.
124
Modern taktik ve silahların kullanılması çabaları için oldukça fazla enerji
harcansa da, eski birliklerin reformdan geçirilmemesi, Osmanlı toplum ve düşünce
yapısı ile Nizam-ı Cedid’in bütünleştirilmemesi ve benzeri nedenler, Sultan Selim’in
gerçekleştirdiği askeri reform sistemini 1808 yılında çöküşe götürmüştür. 359
1826’ya gelindiğinde II. Mahmut bu reformlara 360 kaldığı yerden devam
etmeye başlamış, ancak III. Selim ile karşılaştırıldığında katı ve sert kabul edilecek
yöntemler kullanarak radikal değişiklikler gerçekleştirmiştir. Öncelikle, özerkleşen
askeri güce darbe indiren ve yeniçeri ocağını kaldıran (Vaka-i Hayriye, 1826) II.
Mahmut, siyasete tabi kılınan bir askeri güç oluşturmuştur. 361
Gönüllüler ile sultana bağlı memurlarca hizmete alınan köylülerden oluşan ve
asgari hizmet süresi oniki yıl olan II. Mahmut dönemi ordusu da, kısa sürede 27.000
kişilik bir güce ulaşan profesyonel bir ordudur. 362
Ordunun modernizasyonu bakımından önemli bir gelişme, 1834 yılında
Prusya’daki 363 Landswehr sistemini esas alan, savaş zamanı düzenli orduya katılan
“redif” denilen kadroların oluşturduğu bir ihtiyat ordusu ve milis gücü kurulması ise
359
SHAW, Stanford Jay, “19.yy. Osmanlı Reformcularının Amaç ve Başarılarının Bazı Yönleri”,
Ortadoğu’ da Modernleşme, İnsan Yayınları, İstanbul, Mart 1995, s.48.
360
II. Mahmut dönemi reformları için bkz. SHAW, “19.yy. Osmanlı Reformcularının…”, Ortadoğu’
da Modernleşme, s.48-49.
361
TANÖR, Bülent, Osmanlı – Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1997,
s.65.
362
ZÜRCHER, “Teoride ve Pratikte..”, Devletin Silahlanması..., s.89-90.
363
Yeni bir ordu için Batı’nın yardımına ihtiyaç duyulduğunu düşünen Osmanlı Yönetimi, kurulan
sistem bakımından Alman ekolünü esas almış, ordunun organizasyonunda danışmanlık yapmak ve
askerlerin yetiştirilmesi amacıyla eğitim vermek üzere Alman generalleri ülkeye davet edilmiştir. Bu
konuda ayrıntılı bilgi için bkz. BRÖCKLING, Disiplin, s.13-19.
125
de 364 , Avrupa modelinde zorunlu askerlik II. Mahmut döneminin sonlarına doğru
tartışılmaya başlamıştır. 365
1839’a gelindiğinde, askerlik hizmetine alınmada keyfilik, ordunun halka ve
silah altındakilere karşı muamelelerinde de zorbalık hakim iken, askere alma da,
zamana ve ihtiyaca göre keyfi ya da zorbaca usullere göre yönetilmektedir. 366 Ancak,
1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı ile askerlik hizmetinde adalet ve eşitlik
ilkelerine göre düzenleme getirilmiş 367 , aslına bakılırsa bu Fermanın en dolaysız
sonuçları da askeri alanda görülmüştür. 368
Zorunlu askerlik sisteminin ayrıntılı olarak belirlenmesi ilk kez 1848 tarihli
Kur’a Nizamnamesi ile yapılmıştır. Buna göre, askere alma cinsiyet, sağlık ve yaş
itibariyle seçilmeye uygun kişiler arasından kura çekilmesi suretiyle yapılacaktı. Bu
dönemde, İmparatorlukta sadece Müslümanlar askerlik yapmakta, Gayrimüslimler
bir vergi karşılığında bu hizmetten bağışık tutulmaktaydı. Müslümanların tümü de
askerlik yükümlüsü olmayıp, biraz yüksek vergi ödeyen kişi askerlik hizmetinden
muaf olabilmekteydi. Feodal bölgelerdeki bazı Müslümanlar, Arnavutlar, Araplar ve
Kürtler de zorunlu askerlik hizmeti yapmıyorlar, 369 yahut da, silah altına alınanlar
aşiret reisleri tarafından seçilerek orduda hizmete gönderiliyorlardı. 370 Sonuç olarak
364
HALE, William, Türkiye’de Ordu ve Siyaset: 1789’dan Günümüze, Çeviren: Ahmet Fethi, Hil
Yayınları, İstanbul, 1996, s.31.
365
ZÜRCHER, “Teoride ve Pratikte..”, Devletin Silahlanması..., s.90.
366
TANÖR, Osmanlı-Türk…, s.77.
367
TANÖR, Osmanlı-Türk…, s.90.
368
HALE, Türkiye’de Ordu…, s.31.
369
HALE, Türkiye’de Ordu…, s.31.
370
ZÜRCHER, “Teoride ve Pratikte..”, Devletin Silahlanması..., s.93.
126
denilebilir ki, her ne kadar faal bir zorunlu askerlik hizmeti mevcut olmuşsa da, bu
sistemin tam olarak uygulandığını söylemek kolay değildir.
1856 yılında Islahat Fermanı’nın kabulü ile, pek çok alanda olduğu gibi
askerlik alanında da Müslüman - Müslüman Olmayan ayrımı kaldırılmaya çalışılmış,
askerlik hizmetinde Gayrimüslimlerin Müslümanlar ile eşit haklara sahip olacağı
kabul edilmiştir. 371 Ancak, önceleri iane-i askeri (askeri yardım), sonra ise bedel-i
askeri (hizmet yerine ödeme) adı altındaki muafiyet vergisi 1909 yılına kadar
evrensel bir uygulama olarak kalmıştır. 372
1870 yılı, tüm askere alma sisteminin gözden geçirildiği ve 1871 yılında
yayınlanacak yeni bir askerlik kanununun yapıldığı yıldır. Bu kanunda askere alma
kuralları, askeri hizmetten muafiyet nedenleri, gönüllülerin orduya alım koşulları,
askerden kaçmak için hileye başvuracaklara uygulanacak yaptırımlar gibi pek çok
konu ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir 373 .
Belirtmek gerekir ki, tüm bu kanunlarda hizmet süresi oldukça uzundur ve bu
nedenle de askerlik hizmeti – bazı savaşların yarattığı büyük coşku neticesinde
gönüllülerin sayısında oldukça artış olmuşsa da – pek benimsenmemektedir. Ancak
İmparatorluğun son döneminde Jön Türkler düzenli orduda hizmet süresini belli bir
grup asker için aşağı çeken düzenlemeler gerçekleştirmiş, 1914 tarihli son Osmanlı
askerlik kanunu ile bu süre indirimi tüm askeri birliklere sirayet edecek biçimde
düzenlenmiştir. Ayrıca, asker kaçakları ve onlara yardım edenlere oldukça ağır
371
Bkz. TANÖR, Osmanlı-Türk…, s.96, ayrıca HALE, Türkiye’de Ordu…, s.31.
372
ZÜRCHER, “Teoride ve Pratikte..”, Devletin Silahlanması..., s.100.
373
ZÜRCHER, “Teoride ve Pratikte..”, Devletin Silahlanması..., s. 92-93.
127
cezalar uygulanmasını öngören sisteme rağmen, sağlıklı bir nüfus sayımı o dönemki
devlet yapısı nedeniyle mümkün olmadığı için askerlik hizmetini yerine getirmemek
yaygın bir durumdur.
374
1914 yılında 1. Dünya Savaşı’nın başlaması ile yaşanan
seferberlik sürecinde de, bazı değişikliklerle beraber, bu son kanunun uygulanmasına
devam edilmiş, yeni kurulacak Türkiye Cumhuriyeti de bir süre bu kanun
çerçevesinde askerlik sistemini sürdürmüştür.
b. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Zorunlu Askerlik Hizmeti
Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında önemli kabul edilebilecek
devamlılıklardan biri de askerlik sistemine ilişkindir. Her ne kadar, Osmanlı Devleti
için 19. yüzyıl savaş ve ordulardansa 375 başka alanlarda modernleşmenin ön plana
çıktığı bir dönemse de, askerlik sistemindeki yenilikler sonraki dönemi etkilemiş;
ancak askeri yapının siyaseti – ve başka alanları - etkileme konusundaki etkinliği
İttihat Terakki ile artmıştır. 376
Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, nüfus sayımının gerçekleştirildiği ilk yıl
olan 1927 yılı ile birlikte, ülkedeki nüfusu daha net biçimde tespit etme imkanı
oluşmuş, bu durum bir yandan etkili bir askerlik sistemi kurma olanağı yaratırken,
diğer taraftan aynı yıl kabul edilen 1111 sayılı Askerlik Kanunu ile Osmanlı’dan
alınan askerlik sistemi değişikliklere uğramıştır.
374
Bkz. ZÜRCHER, “Teoride ve Pratikte..”, Devletin Silahlanması..., s.94-95.
375
Osmanlı ordusundaki modernizasyonun çok sınırlı kaldığı, yüzeysel olduğuna ilişkin görüşler için
bkz. BRÖCKLING, Disiplin, s. 13 vd.
376
ALTINAY-BORA, “Ordu, Militarizm...”, s.141.
128
Türkiye’de zorunlu askerlik hizmetinin tesisi süreci incelendiğinde, böyle bir
hizmeti gerçekleştirmeyi reddedenlerin karşılaştığı zorluk ve yaptırımları anlamak
kolaylaşmaktadır; zira Cumhuriyetin kurulması ile beraber, 1927 tarihli kanuna
dayanan zorunlu askerlik hizmeti uygulaması yerleşmekle kalmamış, bunun ötesine
gidilerek milli orduların önemini vurgulayan, askerlik fikri ve ordu konusunda
toplumda coşku uyandırması beklenen çalışmalara imza atılmıştır.
377
Yine bu
süreçte, bir taraftan “düzene bağlı ve sadık” yeni bir ordu kurulmaya çalışılıp,
“ordunun ulusal bağımsızlığın ve büyüklüğün koruyucusu” olduğu imajı öne
çıkarılırken, diğer yandan da ordu içindeki muhalif generaller etkisiz hale
getirilmiştir.
378
Bu hizmet tesis edilirken herhangi bir devlet hizmeti gibi
olamayacağı, “vatan müdafaasının en kutsal vazife olduğu” düşüncesi hakim
olmuş 379 , daha sonra ise askerliğin vazifeden öte, Türk milletinin ırki ve kültürel
özellikleri arasında ayrıcalıklı konumda olduğu tezi hakim olmaya başlamıştır. 380
Aslına bakılırsa, orduya ve askerliğe ilişkin bu bakışaçısı bugün büyük ölçüde
geçerliliğini korumaktadır. Ordunun güvenilir, saygın ve pek çok alanda belirleyici
olduğu görüşü ile birlikte, askerlik yapmanın da sosyal düzlemde kabul ve saygı
görmek, hayatın yeni bir safhasına adım atmak (rite de passage) 381 , eğitim almamış
biri için bu fırsatı bulmak gibi anlamlara geldiği düşünülmektedir.
377
Afet İnan’ın Askerlik Vazifesi adlı kitabı, ya da Avrupalı yazarlardan çevrilen eserler bu
niteliktedir. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. ALTINAY - BORA, “Ordu, Militarizm...”, s.141.
378
BRÖCKLING, Disiplin, s. 19.
379
Bkz., HALE, Türkiye’de Ordu…, s.80, BRÖCKLING, Disiplin, s. 20.
380
ALTINAY - BORA, “Ordu, Militarizm...”, s.142.
381
BRÖCKLING, Disiplin, s.20.
129
Askerliğe bakışaçısı gibi, 1927 tarih ve 1111 sayılı kanun da bugün
geçerliliğini korumaktadır. Dolayısıyla, kanunun askerlik hizmetinin ifasına ilişkin
maddeleri ayrıntılı biçimde incelenmeli ve vicdani ret konusundaki tavrı
belirlenmelidir. Ancak bu yapılmadan önce Türkiye’de vicdani reddin nasıl ve ne
zaman ortaya çıktığını anlatmak yararlı olacaktır.
II. TÜRKİYE’DE VİCDANİ REDDİN GELİŞİM SÜRECİ
Vicdani ret kavramı Türkiye’nin siyasal gündemine İzmir Savaş Karşıtları
Derneği Başkanı Osman Murat Ülke'nin 7 Ekim 1996 tarihinde tutuklanması ile
girmiş ve yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Osman Murat Ülke ile ilgili
verdiği karar neticesinde tartışılır hale gelmiştir.
Ancak Türkiye’de vicdani reddin geçmişi daha eskiye dayanmaktadır. İlk
defa, 1989 yılında Tayfun Gönül ve Vedat Zencir, Sokak Dergisi aracılığıyla vicdani
retlerini açıklamışlardır. Açıklamalarının ardından, Türk Ceza Kanunu’nun 155.
maddesi 382 çerçevesinde sivil mahkemede yargılanan retçilerden Vedat Zencir beraat
etmiş, Tayfun Gönül ise üç ay hapis cezası almış ve bu ceza paraya çevrilmiştir.
1992 yılında İzmir, 1993 yılında İstanbul Savaş Karşıtları Derneği kurulmuş ve yeni
382
1 Haziran 2005 tarihi itibariyle tüm ek değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kaldırılan 765 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun 155. maddesi şu düzenlemeyi içermektedir: “...kanunlara karşı gelmeğe halkı
teşvik ile memleketin emniyetine tehlike iras edecek surette makale neşir edenler veya halkı askerlik
hizmetinden soğutmak yolunda neşriyatta veya telkinatta bulunanlar yahut umumi bir içtimada veya
nasın toplandığı yerlerde bu suretle nutuk irat edenler iki aydan iki seneye kadar hapis olunur ve
bunlardan yirmi beş liradan iki yüz liraya kadar ağır cezayı nakdi alınır.”
130
ret açıklamaları olmuştur 383 . 1993 yılı vicdani retçiler için önemli bir yıldır, zira bu
tarihten itibaren reddini açıklayan kişiler askeri mahkemede yargılanmaya
başlamışlardır. 08.12.1993 tarihinde HBB kanalında yayınlanan Anten programında
savaş karşıtlığı ve vicdani ret konusu tartışılmış, program yapımcısı Erhan Akyıldız
ve muhabir Ali Tevfik Berber; feshedilen Savaş Karşıtları Derneği Başkanı Aytek
Özel ve vicdani retçi Menderes Meletli ile yaptıkları röportaj nedeniyle, dönemin
Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in emriyle, askeri mahkemece yargılanmışlardır.
Akyıldız ve Berber tutuksuz yargılanıp, ikişer ay hapse mahkum edilirken, Özel ve
Meletli için tutuklama emri çıkarılmış, yargılama neticesinde Özel 1 yıl 15 gün hapis
cezası ile cezalandırılmıştır. Bu davayı önemli kılan ise DGM'lerin görevsizlik kararı
vermesinin ardından 24.12.1994 tarihinde verilen bir İçtihatı Birleştirme kararı ile
sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının yolunun açılmış olmasıdır. 1994
yılında da Türkiye ve Almanya’da gerçekleştirilen basın toplantıları ile on üç kişi
reddini açıklamıştır. Vicdani redde ilişkin olarak yasama organında herhangi bir
faaliyet
yürütülüp
yürütülmediğine
bakıldığında,
20.3.1994
tarihinde
DEP
milletvekili Zübeyir Aydar’ın bir vicdani ret yasa tasarısı verdiği, 10.4.1994’te ise,
yirmibeş SHP milletvekilinin sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının önüne
geçmek amacıyla bir yasa tasarısı sundukları görülmektedir. 384
90’lı yıllarda vicdani ret meselesinin farkına varılmasına neden olaylar
Osman Murat Ülke’nin yargılanmasına ilişkin olarak gelişmiştir. Ülke, Eylül 1995
tarihinde, Genelkurmay Askeri Mahkemesinde bir davası görülürken “asker kaçağı”
383
Türkiye’deki vicdani ret açıklamalarının gerçekleştirildiği tarihler için bkz. “Türkiye’deki Vicdani
Retçiler Listesi, 1990-2005”, http://www.savaskarsitlari.org/
384
“Türkiye’de Vicdani Ret”, 01.01.1998, http://www.savaskarsitlari.org/
131
olduğu gerekçesiyle mahkeme başkanı tarafından askere gönderilmek üzere askerlik
şubesine teslim edilmiş, burada askerlik yapamayacağını belirtmesine rağmen
‘sülüsü’ 385 kesilerek birliğine teslim olması söylenmiştir. Birliği yerine evine giden
Ülke, İzmir’de bir basın toplantısı düzenleyerek kendisine verilen askerlik cüzdanını
yakmış ve olayın basında yer almasının ardından Genel Kurmay Askeri Savcısı’nın
girişimiyle hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarılarak tutuklanmıştır. 386
19 Kasım 1996'da Genelkurmay Askeri Mahkemesi, Ülke’nin tutukluluk
haline son vererek, askerliğini yapması için Bilecik' teki birliğine gönderilmesi kararı
almıştır. Yaklaşık 45 gün süren bu tutukluluğun büyük bölümünü Mamak Askeri
Cezaevi'nde hücre cezası ve açlık grevinde geçiren Ülke, bir sivil olduğu halde
burada kendisine askeri yaptırımların dayatıldığını belirterek emirlere uymamış, tek
tip elbise giymemiştir. Bilecik' te birkaç gün kalan Osman Murat Ülke, burada emre
itaatsizlik suçu işlediği gerekçesi ile tekrar tutuklanarak Eskişehir'deki Askeri
Cezaevi'ne kapatılmış, ardından, Eskişehir 1. Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı
Askeri Mahkemesi'nde "emre itaatsizlikte ısrar" suçlamasıyla hakkında dava
açılmıştır. 27 Aralık'ta çıkarıldığı ikinci duruşmada tahliye edilen ve tahliye sonrası
götürüldüğü askerlik şubesinde, bağlı olduğu birliğe kendi başına gitmesi istenilen
Ülke, bir vicdani retçi olduğunu ve hiçbir şekilde askerlik yapmayacağını söyleyerek
bu talebi reddetmiş; bir basın açıklaması yaparak kaçmadığını, adresinin bilindiğini,
olağan yaşantısını sürdüreceğini kamuoyuna bildirmiştir. 387 28 Ocak 1997 tarihinde
385
askere alınırken askerlik şubesinden bir zarf içerisinde alınan ve üç bölümden oluşan evraktır.
386
“Ossi Direniyor”, Apolitika Dergisi, sayı 5, Mart 1997, s.43.
387
İzmir Savaş Karşıtları, “Vicdani Ret Dosyası”, 18.02.1998, http://www.savaskarsitlari.org/
132
ise Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nde tutuksuz olarak süren duruşmasına katılarak
savunmasını vermiştir. 388
2000’li yıllarda vicdani ret açıklamalarının sayısında artış olmuş, bu
açıklamalar
daha
çok
15
Mayıs
Dünya
Vicdani
Retçiler
Günü’nde 389
gerçekleştirilmiştir. 390 Türkiye’nin gündeminde nispeten fazla yer bulan vicdani ret
eylemlerinden biri ise 2001 yılında 391
reddini açıklayan Mehmet Tarhan’ın
eylemidir; ancak bunun nedeni vicdani ret konusuna gösterilen ilgi ya da haklılığına
dair duyulan inanç değil, Tarhan’ın yaşadığı cezaevi koşulları ile ilgili olarak insan
hakları örgütlerinin yaptığı çalışmalardır.
24 Ocak 2003’te reddini tekrarlayan Tarhan, 8 Nisan 2005 günü asker kaçağı
olduğu gerekçesiyle tutuklanarak, Tokat’taki birliğine, ardından, vicdani retçi
olduğunu söyleyip askere gitmeyeceğini açıkladığı için Sivas Askeri Cezaevi’ne
gönderilmiştir. Sivas Askeri Cezaevi’nde tutulduğu süre boyunca, haklarını elde
edebilmek için birden çok açlık grevi yapan Tarhan, çeşitli defalar hücre cezası ile
cezalandırılmış, İnsan Hakları Derneği, Tarhan’ın askeri cezaevine konulduğu ilk
günlerde kötü muamele gördüğü ve gaspa uğradığı yönünde rapor hazırlamıştır.
388
Osman Murat Ülke’nin savunmasının tam metni için bkz. “Osman Murat Ülke’nin Savunması”,
Apolitika Dergisi, sayı 5, Mart 1997, s. 44 vd.
389
15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü’nde Türkiye’de gerçekleştirilen festival ve bu etkinliğin
anlamı konusunda bilgi için bkz. ALTINAY, Ayşe Gül, “Militarizm’den Miligösteri’ye Türkiye’de
Anti-militarizmin Yeni Yüzleri”, Birikim Dergisi, Vicdani Red, Anti-militarizm, sayı 207, Temmuz
2006, s.56 vd.
390
Bkz. “Türkiye’deki Vicdani Retçiler Listesi, 1990-2005”, http://www.savaskarsitlari.org/
391
27 Ekim 2001 tarihinde İnsan Hakları Derneği Genel Merkezinde Erdem Yalçınkaya ve Mehmet
Tarhan, gerçekleştirdikleri basın açıklaması ile vicdani retlerini duyurmuşlardır.
133
Sözkonusu kötü muamele ve gasp olayları ile ilgili olarak yapılan soruşturma
neticesinde askerler E.M ve H.D hakkında yağma, zamanın cezaevi müdürü Yarbay
E.N. ile Astsubay M.S hakkında görevi kötüye kullanmaktan dava açılmıştır.
Tarhan’ın, 09.03.2006 günü Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'nda görüşülen
temyiz davası neticesinde, “mahkumiyet kararının bozulması ve tutuklulukta geçen
süre göz önüne alınarak tahliye” kararı verilmiş, Tarhan serbest bırakılmıştır. 392
2000’li yıllarda tutukluluk süreci yaşayan tek vicdani retçi Tarhan değildir.
Örneğin Mehmet Bal, Halil Savda, Enver Aydemir, Feti Demirtaş da benzer cezalar
ile karşı karşıya gelmişlerdir. En son 29.11.2007 tarihinde Hamit Sucu “fikri, ahlaki,
vicdani kanaatleri nedeniyle” vicdani reddini açıklamış ve bugün için Türkiye’de
vicdani retçi sayısı 70’e yaklaşmıştır. 393
392
Mehmet Tarhan’ın tutukluluk süreci, hakkında açılan davalar ve cezaevi idaresine karşı açılan
davalar ile ilgili avukatlarının verdiği bilgiler için bkz. “Vicdani Retçi Mehmet Tarhan Serbest”,
09.03.2006, http://www.savaskarsitlari.org/
393
Bu sayıya http://www.savaskarsitlari.org/ sitesindeki vicdani ret açıklamaları esas alınmak
suretiyle ulaşılmıştır.
134
III. TÜRKİYE’DEKİ VİCDANİ RETÇİLERİN RET NEDENLERİ
İlk bölümde vicdani ret kategorileri anlatılırken vicdani ret eylem ve
taleplerinin çeşitli açılardan ayrıldığı belirtilmişti. Kimi retçiler inandıkları dinin
gereklerini yerine getirmek üzere askerlik hizmetini reddederken, kimi retçiler için
savaş ve dolayısıyla böyle bir hareketi yürütmek üzere oluşturulmuş kurum olan
orduya katılmak ahlak dışıdır. Kimi retçiler ise, her türlü iktidar ilişkisinin, emir
almanın, özünde militarist olduğunu düşünerek genel olarak hizmet fikrine karşı
çıkmaktadırlar. Retçilerin, askerlik hizmeti yerine öngörülen alternatif hizmete
bakışları da bu düşünceleri çerçevesinde şekillenmektedir.
Türkiye’ye bakıldığında, retçiliğin genel olarak antimilitarist bakışaçısı
çerçevesinde şekillendiği görülmektedir. “Her türlü otoriteye, tahakküm ilişkisine,
emir alıp vermeye ve şiddete karşı” , “milliyetsiz, ülkesiz, devletsiz, savaşsız, adil ve
özgür bir dünya için”, “militarist aygıtın ve devletin işlediği hiçbir suça ortak
olmamak adına” yapılan vicdani ret açıklamalarında 394 vurgulanan başlıca değer
antimilitarizmdir. Bugün sayıları 13’e ulaşmış kadın vicdani retçilerin ret eylemlerini
de bu çerçevede anlamlandırmak gerekir. Zorunlu askerlik hizmetine tabi olmamakla
beraber retlerini açıklayan kadınlar, militarizmi ordu ya da zorunlu askerlik hizmeti
ile sınırlı görmedikleri, militarizmin pek çok yüzü olduğunu ve cinsiyetçilik ile
militarizm arasında sıkı bağlar bulunduğunu düşündükleri için bu eylemi
gerçekleştirmektedirler. 395 Reddini açıklayan kişiler, sağlık nedenleri gerekçe
394
Yapılan vicdani ret açıklamalarının metinleri için bkz. “Vicdani Ret Açıklamaları”,
http://www.savaskarsitlari.org/
395
Bkz. ALTINAY, “Militarizm’den Miligösteri’ye...”, s. 57.
135
gösterilerek alınan ya da eşcinsellere "hak" olarak sunulan çürük raporunu da militer
düzenin yansıması olarak görmektedirler. 396
Ancak farklı saiklerle hareket eden retçiler de vardır. Bu kişiler arasında 14
kişi Yehova Şahitleri’ne bağlılıkları nedeniyle askerlik hizmetini reddetmek
durumunda
olduğunu
açıklamıştır.
Mukaddes
Kitap’ın,
‘artık
cengi
öğrenmeyecekler’ şeklindeki İşaya 2:4 ayetine dayandıklarını belirten retçiler
arasında; hakkında defalarca dava açılanlar, para cezasına çarptırılanlar, cezaevine
girenler, “dinsel paranoya” teşhisiyle kliniğe yatırılanlar olmuş, Yehova Şahitleri’ne
bağlı iki kişi, yaşadıkları ihlaller nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne
başvurmuşlardır. 397
Dini nedenlerle vicdani ret talebinde bulunan kişiler genel olarak, Yehova
Şahitleri’ne mensuptur; ancak İslam dinine inanan bir kişi de Askerlik Şubesi
tarafından "kaçak olduğu" gerekçesiyle 25 Temmuz 2007 tarihinde gözaltına alınmış,
Askeri Eğitim Merkezi'nde "üniforma giymeyi reddetmesi" nedeniyle "emre
itaatsizlikten" tutuklanmıştır. Bu kişinin reddi, Türkiye’deki genel ret nedenlerinden
farklı olduğu gibi, dini ret gerekçeleri ile de örtüşmez; zira dini nedenlerle askerlik
hizmetini reddeden kişiler, inançları pasifizmi telkin ettiği için orduya katılmazlar.
Oysa somut durumda kişi, İslam inancı nedeniyle, laik niteliği olan bir orduda
askerlik yapmak istemediğini, orduda İslam inancının dışlandığını, İslam inancına
396
Örneğin bkz. Mehmet Tarhan’ın, Ahmet Özdemir’in açıklamaları. “Vicdani Ret Açıklamaları”,
http://www.savaskarsitlari.org/
397
Yehova’nın Şahitleri Halkla İlişkiler Bürosu, “Türkiye’nin Din Özgürlüğü Konusundaki Tavrı
Ne Olacak?”, 15 Mart 2007, http://www.savaskarsitlari.org/
136
yönelik olarak yürütülen uygulamaları protesto ettiğini açıklamak suretiyle askerlik
yapmayacağını açıklamıştır. 398
Bu eylem, ilk bölümde açıklanan vicdani ret kategorileri bakımından
tartışmalı bir durum yaratıyor gibi görünmektedir. Şöyle açıklamak gerekirse; her tür
savaşa, orduya, iktidar ilişkisine karşı çıkan bir antimilitarist laik bakışaçısıyla
hareket eden ve kanaatlerinin kapsamı bakımından da evrenselci olan biridir. Dini
inancı nedeniyle askerliği ya da savaşmayı reddeden retçi ise dini esas alan ve
kanaatlerinin kapsamı yine evrensel
olan bir kişidir. Belli bir savaşa, askeri
operasyona ya da belli tür bir silahın kullanımına karşı retçilik olarak belirlenen
seçici vicdani ret ise genel olarak politik bir görüşün yansımasıdır. İşte bu
kavramlaştırma içinde, sözkonusu eylem dini nitelikli bir seçici vicdani ret örneği
gibi görünmektedir; çünkü kişinin muhalefeti ordunun niteliğine yöneliktir. Kişi, her
tür savaşa, her tür orduya karşı değildir; İslam inancına uygun olarak kurulan bir
orduda hizmet verebilir.
Yukarıda anılan seçici reddin Türkiye’de örneği olup olmadığı sorusuna ise
şöyle yanıt vermek mümkündür: “başka ananın evladını öldürmemek, acı
çektirmemek ve yaşanan şiddete ortak olmamak için reddediyorum” şeklinde bir
açıklama ile Türkiye’de yürütülegelen operasyonlar nedeniyle askerlik yapmayı
reddettiği anlaşılan kişinin durumu bu tür bir ret eylemine örnek verilebilir. 399
398
399
“İslam İnancı Nedeniyle Askeri Cezaevinde”, www.bianet.org/, 15.08.2007.
“Metin Aydın: Vicdani Ret Hakkımı Kullandığımı Herkese Bildiririm”, 01.04.2006,
http://www.savaskarsitlari.org/
137
Türkiye’de zorunlu askerlik hizmeti yükümlülüğünü reddedenler için
alternatif hizmet imkanı sağlanması durumunda, yukarıda anılan saiklerle hareket
eden kişilerin tavrının ne olacağı meselesi de tartışılması gereken başka bir konudur.
Hemen belirtmek gerekir ki, Yehova Şahitleri’ne mensup retçiler bu imkanı açıkça
kabul etmektedirler 400 , çünkü dini inançları savaşmamayı, silah tutmamayı
emretmektedir.
Yürütülmekte
olan
operasyonlara
karşı
çıkmak
suretiyle
reddedenlerin de böyle bir hizmete sıcak bakacağı söylenebilir, çünkü bu kişiler de
devlete karşı bir hizmet gerçekleştirmeyi değil, başka insanları öldürmeyi
reddetmektedirler. Antimilitarist retçiler ise devlete karşı herhangi bir hizmet
yükümlülüğünü militarizm olarak değerlendirdikleri için bu tür bir hizmeti
reddetmeleri muhtemeldir; ancak pozitif hukukun sağlayacağı azami imkanlar
düşünüldüğünde böyle bir talebin kabul görmeyeceğini söylemek yanlış olmaz.
Bu noktada, Türkiye’de mevzuatın bir vicdani ret hakkına ya da alternatif
hizmet imkanına açıkça yer verip vermediği, ya da var olan mevzuat çerçevesinde bu
yoruma gidilip gidilemeyeceği tartışılmalıdır.
400
Bkz. Yehova’nın Şahitleri Halkla İlişkiler Bürosu, “Türkiye’nin Din Özgürlüğü...”
138
IV. TÜRKİYE’DE KONUYA İLİŞKİN MEVZUAT
Türkiye’de askerlik hizmetini düzenleyen kanun, daha önce de belirtildiği
üzere, 1927 tarih ve 1111 sayılı “Askerlik Kanunu” dur 401 . Bu kanunun ilk maddesi
“Türkiye Cumhuriyeti tebaası olan her erkek, işbu kanun mucibince askerlik
yapmağa mecburdur” şeklinde bir düzenleme içermektedir. Sadece bu maddeye
bakıldığı zaman, Türkiye’de askerlik hizmetinin zorunlu olup, bu hizmeti reddin
sözkonusu olmadığı sonucuna rahatlıkla varılabilir. Ancak normlar hiyerarşisi
sistemi çerçevesinde, yürürlükteki Anayasaya ve yine bir kural belirlendikten sonra
istisnalarının düzenlenmiş olması düşüncesi ile kanunun diğer maddelerine
bakmadan bu karara varmak yanlış olacaktır.
O halde çalışmanın bu kısmında, ilgili kanunun askerlik hizmetinin
gerçekleştirilmesine ilişkin maddelerine ve Anayasa’ya bakılmak suretiyle iki soruya
yanıt aranmaya çalışılacaktır. İlki, Türkiye’de askerlik hizmetinin zorunlu olup
olmadığı; ikincisi ise, askerlik hizmeti zorunlu olsa dahi bu tür bir hizmeti politik,
ahlaki, dini, felsefi ve benzeri nedenlerle gerçekleştirmek istemeyen kişiler için böyle
bir hakkın yasal ve anayasal dayanakları bulunup bulunmadığıdır.
1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun askerlik yapma mecburiyetini düzenleyen
1. maddesinin istisnaları olup olmadığı sorusuna verilebilecek cevabın, askerlik
yükümlülüğüne tabi tutulma ve yükümlülüğün nasıl yerine getirilmiş sayılacağına
dair esasların yer aldığı 10. maddede bulunacağı görülmektedir; zira kanunun 5.
maddesi “Bu Kanunun tespit ettiği esaslar dışında veya muvazzaflık hizmetini
401
Resmi Gazete, 12-17.7.1927- 631-635.
139
yapmadıkça hiç bir fert askerlik çağından çıkarılamaz” demekte ve kanunca tespit
edilen esaslar da 10. maddede düzenlenmektedir.
Kanun maddesinin bu konuda ikili bir ayrıma gittiğini söylemek yanlış
olmayacaktır. Madde bir taraftan, hangi durumlarda askerlik hizmetinden muafiyet
tanındığını, kimlerin asker olmayacağını belirlemekte, diğer taraftan da, askerlik
hizmetini belli şekilde yerine getirecekleri saymaktadır. Buna göre muaf tutulacaklar;
“Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğine göre bedeni kabiliyeti
askerliğe elverişli olmayanlar” (m.10/8),
“Bir baba veya dul ananın oğullarından birisi, barışta veya savaşta askerlik
hizmetini yerine getirmekte iken ölmüş veya görev sırasında ve kendilerine 5434
sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre maluliyet aylığı bağlanmasını
gerektirecek biçimde malul olmuş veyahut savaşta akibeti meçhul kalmış veya
hakkında gaiplik kararı alınmışsa, ondan sonra gelen ilk oğlu, eğer istekli olmazsa”
(m.10/9)
ve “barışta, sıkıyönetim, olağanüstü hal veya seferberlik hallerinde veya
savaşta, askerliğini henüz yapmadan, Genelkurmay Başkanlığının göstereceği lüzum
üzerine Bakanlar Kurulunun gerekli gördüğü sahalarda özel olarak görevlendirilen
gönüllüler”(m.10/11) dir.
Asker edilmeyecekler ise; “Türkiye’ye girdikleri tarihte yirmiiki yaşını
doldurmuş veya geldikleri memlekette askerlik yapmış oldukları anlaşılan, Türkiye
Cumhuriyeti uyruğuna girmiş göçmenler” (m.10/10) ile “Mülteciler ve Türkiye
Cumhuriyeti uyruğunda olmayanlar” dır. (m.10/12)
140
Askerlik hizmetini belli şekillerde yerine getirecekler ise “askerlik hizmetini
bedel ödeyerek yerine getirecekler” (m.10/4-A) 402 , “Kamu kurum ve kuruluşlarında
görevlendirilecekler” (m.10/4-B ) ve “Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığının
ihtiyaç göstermesi ve Genelkurmay Başkanlığının uygun görmesi üzerine, 1111 sayılı
Kanuna tabi olarak silah altına alınacak yükümlülerden, bu Bakanlık kadrolarında
öğretmen olarak görev yapanlar ile mesleği öğretmen olan ancak bu göreve
başlamamış bulunanlar” (Ek madde 4) dır.
Kanundaki bu düzenlemenin ilk bakışta bir alternatif hizmet imkanına yer
verdiği düşünülebilse de “askerlik hizmetini belli şekilde gerçekleştirecek” kişiler de
esasen askerlik yükümlülüğüne tabidir. Gerek 10., gerek ek 4. maddedeki “temel
askerlik eğitimini takiben” belli şekilde hizmet gerçekleştirmenin düzenlemesi böyle
bir düşünceye götürmektedir. Alternatif hizmetin mantığı, daha önce de belirtildiği
üzere, vicdani kanaatleri doğrultusunda askerlik yapmalarının mümkün olmadığını
savunan insanlara, inandıkları, vicdanlarının talimatları doğrultusunda hareket
edebilecekleri alanlarda çalışma olanağı tanımaktır. Oysa sayılan durumlarda kişinin
kısa süre de olsa askerlik yapması gerekmektedir. Yine, bu yükümlülüğü öğretmen
olarak yerine getirebileceklerin seçimlerinin Genel Kurmay tarafından yapılacak
olması, dövizle askerlik yapacakların ya da askerlik hizmet yükümlülüğünü kamu
kurumunda gerçekleştirecek kişilerin bazı durumlarda kura ile belirlenmesi; bu
olanağın mesleki, ekonomik ya da sosyal açıdan belli bir gruba özgülenmesi;
seferberlik ve savaş hallerinde askerlik yükümlülüğünün bu şekillerde yerine
getirilmesinin mümkün olmaması gibi nedenler de bu bakışaçısını güçlendirmektedir.
402
Bu maddenin yorumu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. EREN, “Türk Hukukunda Vicdani
Red”, s. 110.
141
Bu anlatılanlar göstermektedir ki, Türkiye’de, vicdani kanaatler nedeniyle
askerlik hizmetinin yerine getirilmemesi şeklinde bir hak yasal açıdan mevcut
değildir. 403 Her ne kadar Anayasa, bu hizmetin nasıl yerine getirileceği ya da yerine
getirilmiş sayılacağı hususunu kanuna bıraktığı için kanundaki düzenlemeye
bakılmış olsa da, “Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı” prensibine uygun olarak,
asıl başvuru kaynağı Anayasadır. Bu durumda, vicdani redde ilişkin bir hakkın
anayasal dayanakları olup olmadığı sorusununun yanıtı aranmalıdır.
Şu an yürürlükte olan 1982 Anayasası’nın “askerlik hizmeti” şeklinde bir
düzenlemesi olmayıp, böyle bir hizmetin “vatan hizmeti” başlıklı 72. maddeden
çıkarılabileceği düşünülmektedir. 72. maddeye göre “vatan hizmeti, her Türkün hakkı
ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine
getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir”. Türkiye Cumhuriyeti’nin
bundan önceki anayasası olan 1961 Anayasasında da (60. madde) madde başlığı ve
içeriği aynı biçimdedir. 404
403
Sevinç, konuya ilişkin doğrudan bir tüzel düzenleme bulunmadığını belirttikten sonra, vicdani
retçilere muafiyet imkanı tanıyan bir Bakanlar Kurulu kararından bahsetmektedir. Bakanlar
Kurulu’nun 5.7.1993 tarih ve 93/4613 sayılı kararının (Resmi Gazete, 25.7.1993-21648) 5.
maddesinin 2. fıkrasında şöyle bir düzenleme mevcuttur: “Bulundukları ülke mevzuatı gereği ihtiyaç
fazlası oldukları veya inançları nedeniyle askerlik yapmak istemediklerinden sivil kurum ve
kuruluşlarda hizmet yapmak suretiyle askerlik hizmetini tamamlayanlar da bu durumlarını belgelemek
kaydıyla askerlik yükümlülüğünü yerine getirmiş sayılırlar”.
SEVİNÇ, “Türkiye’de ve Batı
Demokrasilerinde..”, s.305.
404
1961 Anayasası’nın sözkonusu maddesi 1971 yılında değişikliğe uğramıştır. Maddenin ilk halinin
başlığı “Milli Savunma Hak ve Ödevi”, madde metni ise “Yurt savunmasına katılma her Türkün hakkı
ve ödevidir. Bu ödev ve askerlik yükümü kanunla düzenlenir” şeklindedir. 1961 Anayasası’nın
hazırlanma sürecinde askerlik hizmetine ilişkin tartışmalar için bkz. SEVİNÇ, “Türkiye’de ve Batı
Demokrasilerinde..”, s. 304.
142
Görüldüğü üzere, maddede sözkonusu olan vatan hizmetidir ve askerlik
hizmeti, vatan hizmetinin yerine getirilmesinin yegâne yolu değildir. Kişi, anayasal
yükümlülüğünü kamu kesiminde yerine getirebileceği gibi, getirmiş kabul
edilmesinin yolu da kapalı değildir. 405 Ancak, Anayasa’nın 72. maddesi vatan
hizmeti dediği halde, milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 76. madde
“askerlik hizmetini yapmamış olanlar milletvekili seçilemezler” şeklinde açık bir
düzenleme getirmektedir. Bu konuda Eminağaoğlu, vatan hizmetini askerlik dışında
bir hizmet gerçekleştirerek yerine getirenlerin, artık böyle bir hizmetin ifası ile
yükümlü olmadıklarını, dolayısıyla Anayasa’nın bu maddesinin sonuca etkili
olmadığını ileri sürebilecekler olduğunu belirttikten sonra, her ne kadar “Anayasa
çelişkiler yumağı görünümü almış”sa da Anayasa’ya bütüncül bir gözle bakıldığında
bu görüşün tutarsız olduğunu savunmaktadır. 406
Anayasa açık bir biçimde “askerlik hizmeti”nden bahsetmezken, Anayasa’nın
diğer maddelerine ve kanundaki düzenlemeye bakılarak “vatan hizmeti” nin askerlik
hizmeti olarak algılanmasını beklemek gerçekten de çelişkili bir durumdur. Bu
durumun, Anayasa’nın milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 76. maddesi ile
Askeri Yüksek İdare Mahkemesini düzenleyen 157. maddesinde kullanılan ifadelerin
72. madde ile uyumlu biçimde değiştirilmesi suretiyle aşılabileceğini savunan fikir
yanında 407 , “Anayasa’nın sistematiğinden ve amaçsal yorumundan, zorunlu askerlik
405
Bu yol kapalı olmamakla beraber nasıl yerine getirilmiş sayılacağına ilişkin yasal düzenleme
gerekmektedir. Bkz. CAN, Osman, “Vicdani Redde Anayasal Bakış”, Hukuk Gündemi Dergisi, sayı
4, Mart-Nisan-Mayıs 2006, s. 12-13.
406
EMİNAĞAOĞLU, Ömer Faruk, “Özgürlük ve Vatan Hizmeti”, Radikal İki, 22.08.2005.
407
SEVİNÇ, “Türkiye’de ve Batı Demokrasilerinde..”, s. 320.
143
hizmetinin
Anayasal
gereklilik
olduğu
sonucunun
hiçbir
biçimde
çıkarılamayacağı” 408 görüşü de savunulmaktadır.
Anayasa’daki düzenlemenin başka bir boyutu kanun önünde eşitliği
düzenleyen 10. madde bakımından sözkonusu olmaktadır. Anayasa’nın 10.
maddesine göre; “ Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra:
07/05/2004 - 5170 S.K./1.mad) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu
eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye
veya sınıfa imtiyaz tanınamaz....”.
Bu madde kapsamında tartışılan iki mesele vardır. İlki, kadınlar ile erkekler
arasında askerlik yükümlülüğü bakımından uygulanan farka ilişkindir. Ülkemizde
askerlik yükümlülüğü sadece erkekler için getirilmiş bir düzenlemedir. 1111 sayılı
askerlik kanununda bu durum açıkça ifade edilmektedir 409 . Anayasa’nın 72. maddesi
ise bu şekilde açık bir hüküm içermemekte; ancak vatan hizmetini her Türk için
zorunlu kılmaktadır. Daha önce anlatıldığı üzere, 72. madde “vatan hizmeti” nde n
bahsetse de uygulaması askerlik hizmeti şeklinde olmaktadır. İşte bu uygulama
çerçevesinde, kadınların askerlik yapmamasının 10. maddeye aykırılık teşkil ettiği
savunulabilir. Bu konu ile ilgili davalar farklı ülkelerde de tartışılmış, hatta
uluslararası mahkemelere taşınmıştır. Örneğin; Amerika’da (Pennsylvania) bir grup
erkek, Askerlik Kanunu’nun cinsiyete dayalı ayrımcılığına karşı dava açmış, Bölge
408
CAN, Osman, “Vicdani Redde Anayasal Bakış”, Hukuk Gündemi Dergisi, sayı 4, Mart-Nisan-
Mayıs 2006
409
Bkz. m.1: “Türkiye Cumhuriyeti tebaası olan her erkek, işbu kanun mucibince askerlik yapmağa
mecburdur”
144
Mahkemesi de davacılar lehine karar vermiştir. Karar temyiz edilmiş ve nihayet
Yüksek Mahkeme, devlet politikası gereği kadınların askerlik hizmetinden muaf
tutulabileceğine hükmetmiştir. 410 Yine, “18 yaşını bitirmiş olan erkekler silahlı
kuvvetlerde, federal sınır muhafızlığında veya sivil savunma birliklerinde hizmet
altına alınabilirler” şeklinde bir düzenleme içeren Alman Anayasası’nın 12a maddesi
uyarınca zorunlu askerlik hizmetine alınan kişi, erkek vatandaşların zorunlu askerlik
hizmeti nedeniyle iş hayatına kadınlara göre daha geç atılmalarının eşitlik ilkesine
aykırı olduğu savıyla Alman İdare Mahkemesi’ne başvurmuş, konunun Avrupa
Birliği Hukuku çerçevesinde nasıl değerlendirilmesi gerektiğini Avrupa Topluluğu
Adalet Divanı’na soran Mahkeme’ye Divan’ın verdiği yanıt, uygulamanın Birlik
hukukuna aykırı olmadığı yönünde olmuştur. 411
Konu ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önüne gelen
Spotl/Avusturya başvurusu ise askerlik hizmeti yerine öngörülen alternatif hizmetin
neden kadınlar bakımından sözkonusu olmadığını sorgulamaktadır. Başvurucu, böyle
bir uygulamanın AİHS’in ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. maddesine aykırı
olduğunu ileri sürmüş, Mahkeme ise bu uygulamanın 14. maddeye aykırılık teşkil
ettiği yönünde herhangi bir kanıt bulunmadığına karar vermiştir. Mahkeme, alternatif
hizmetin tali bir yükümlülük olup, kadınlar ile erkekler arasındaki farklılığın askerlik
410
Goldberg v.Rostker kararının ayrıntısı için bkz. SCIARRINO- DEUTSCH, “Conscientious
Objection..”, s. 68-70.
411
ERGÜL,Ozan, “Avrupa Birliği Hukukunda Erkekler için Zorunlu Askerlik Yükümlülüğü”,
http://www.yasayananayasa.ankara.edu.tr/docs/analizler, s.2.
145
hizmeti bakımından sözkonusu olduğunu; bu farklılığın da nesnel gerekçelerle haklı
bulunabileceğini belirtmiştir. 412
Her ne kadar uygulamada askerlik hizmeti sadece erkek vatandaşlar
bakımından sözkonusu ise de, Anayasa’nın “vatan hizmeti her Türkün hakkı ve
ödevidir” şeklindeki düzenlemesinin teorik olarak bu tür bir eşitsizlik yaratmadığını,
“yasal düzenlemelerin de gerçekleştirilmesi halinde eşitlik ilkesinin ihlali olarak
görülebilecek
bir
uygulamanın
rahatlıkla
bertaraf
edileceğini
söylemek
mümkündür” 413 .
Konu ile ilgili tartışılan ikinci mesele ise, dini inançları nedeniyle askerlik
hizmetinden muaf tutulmayı talep eden kişilere ilişkindir.
Askeri Yargıtay, 09.04.2004 tarihinde 414 "inancı gereği, insan öldürmek
sanatının öğretildiği askerlik hizmetini yapmak istemeyen” Yehova Şahitleri’ne
mensup bir kişinin mahkumiyetini onamış ve askerlik hizmetinden kaçınmanın
Anayasa'ya göre olanaksız olduğunu dile getirmiştir. Mahkeme’ye göre ayrıca, “dini
inanca göre askerlik hizmetinin hiç yapılmaması ya da farklı yerde ve statüde
yapılması, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 10. maddesindeki kanun önünde
eşitlik ilkesine, hiçbir kişiye ...zümreye imtiyaz tanınamayacağı kuralına aykırı
düşmektedir”. 415
412
Spotl v. Austria, Application no. 22956/93.
413
ERGÜL, “Avrupa Birliği Hukukunda...”, s.3.
414
2004/397 Esas, 2004/393 Karar sayılı ve 09.04.2004 tarihli karar.
415
Aktaran: CAN, Osman, “Vicdani Ret, Anayasal Bir Hak mı?, Radikal İki, 12.07.2005.
146
Sözkonusu kararda dini inanç farklılığı gerekçe gösterilerek bir eşitsizlik
yaratılması durumundan bahsedilmektedir. Ancak; gerekçesi ne olursa olsun, genel
olarak vicdani reddin 10. madde kapsamında eşitliğe aykırı bir uygulama olarak
değerlendirilebilmesi ihtimali de sözkonusudur. Bazı vatandaşlar bu hizmeti yerine
getirirken, vicdanının emirleri doğrultusunda bunu reddeden kişiler ilgili hizmetten
muaf tutulursa bir ayrımcılık olmayacak mıdır?
Bu soruya şöyle yanıt vermek mümkündür: Daha önce de belirtildiği gibi,
askerlik hizmetini vicdanen reddetmek biçiminde bir hak pek çok Batı ülkesinde
tanınmıştır; ancak askerlik hizmeti ifa edenlerin vicdani retçiler karşısında
ayrımcılığa maruz kalmaması için bu devletlerin ürettiği çözüm alternatif hizmettir.
Savaşmayı, ya da daha dar anlamda silah tutmayı reddeden birinin; sağlık, eğitim,
kültür ve benzeri alanlarda çalışması, üstelik bu çalışmanın olağan askerlik
hizmetinin neredeyse iki katına denk düşen bir süresi olması sözkonusu iddiayı
çürütecektir.
Bu konuda Can, vicdani reddin Anayasa’da somut olarak düzenlenmemiş bir
hak olmakla beraber, öngörülen bir olanak olduğunu belirttikten sonra “Anayasa’nın
kendi öngördüğü bir olanağın, yine Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine
aykırı olduğunu ileri sürmenin olanaksız” 416 olduğunu belirtmektedir. Eminağaoğlu
da “vicdani retçiler için askerlik hizmetinin sözkonusu olmaması Anayasa’nın 10.
maddesinde yer alan eşitlik ilkesine aykırı değildir. Çünkü 14. maddesine göre
Anayasa’nın hiçbir hükmü, özgürlüklerin Anayasa’da belirtilenden daha geniş
416
CAN, “Vicdani Ret, Anayasal...”.
147
şekilde sınırlandırılmasına olanak sağlayacak şekilde yorumlanamaz”
417
görüşünü
savunmaktadır.
Yukarıdaki ifadede yorumlanmasından bahsedilen hak, Anayasa’nın, “herkes,
vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” biçimindeki 24. maddesidir.
Anayasa bu özgürlüğe o kadar önem vermiştir ki, 15/2 maddesinde, belli hakların
savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve olağanüstü hal durumlarında sınırlanabileceğini
belirttikten sonra, bu hallerde dahi kimsenin din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini
açıklamaya zorlanamayacağını ve bunlardan dolayı suçlanamayacağını öngörmüştür.
Kişinin vicdani kanaatleri doğrultusunda hareket etmesini vicdan özgürlüğü içinde
değerlendirmek son derece kabul edilebilir görülmektedir.
Bu saptamalar ışığında genel olarak şu sonuçlara varılabilir: Anayasa bir
vicdani ret hakkından bahsetmemekle birlikte bunu yasaklamamaktadır. Bir ülkede
zorunlu askerlik hizmeti sisteminin uygulanması o ülkede vicdani ret hakkının
tanınmayacağı anlamına gelmez. Ancak, böyle bir durumda mevzuat askerlik
hizmetini düzenledikten sonra, bu hizmetin reddine belli açılardan izin veren
düzenlemeler de getirmeli, reddedecekler için öngörülecek alternatif hizmetin
şartlarını belirlemelidir. Türkiye’de ise anayasal açıdan askerlik hizmetinin zorunlu
kılınmadığı, vatan hizmetinin silah kullanılmaksızın da yerine getirilebileceği
savunulabilir. Yasal açıdan vicdani reddin yasaklandığı 418 , askerlik hizmetinin de
zorunlu olduğu iddialarına da Anayasa çerçevesinde yanıt vermek gerekmektedir.
417
EMİNAĞAOĞLU, “Özgürlük ve Vatan Hizmeti”.
418
Bkz. 1632 sayılı, 22.05. 1930 tarihli Askeri Ceza Kanunu m. 45: “Bir şahsın hareketini vicdanına
veya dinine göre lazım saymış olması, yapmak veya yapmamakla vukua gelen bir cezayı mucip
olmasına mani teşkil etmez”.
148
V. ULUSLARARASI HUKUKUN TÜRKİYE’YE YANSIMASI
Bilindiği üzere, 1982 Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası “usulüne göre
yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında
Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. (Ek cümle:
07/05/2004 - 5170 S.K./7.mad) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve
özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı
hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma
hükümleri esas alınır” şeklinde bir düzenleme getirmektedir. Bu madde çerçevesinde
askerlik hizmetini reddetme hakkını içeren herhangi bir uluslararası anlaşma olup
olmadığına bakılarak, Anayasa’nın 90. maddesinin uygulanırlığı tespit edilmelidir.
Daha önce de belirtildiği üzere, Türkiye’nin taraf olduğu hiçbir uluslararası
sözleşme açık bir biçimde vicdani ret hakkını tanımamaktadır. Bu şekilde açık bir
düzenlemeye yer vermemekle beraber, vicdani reddin, sözleşmede yer alan düşünce,
vicdan ve din özgürlüğü dahilinde düşünülüp düşünülemeyeceği meselesi, insan
hakları ihlallerini inceleyen global ya da bölgesel yargı organlarında konunun
tartışılması neticesinde aydınlığa kavuşacaktır. Ancak yine belirtildiği üzere,
uluslararası yargı yetkisini haiz bu makamlar askerlik hizmetine karşı vicdani ret
eyleminin taraf devletlerce cezalandırılmasını düşünce, din ve vicdan özgürlüğü
çerçevesinde açıkça bir ihlal olarak görmemekte, devletlerin iç hukukundaki
düzenlemeleri esas almaktadır. Fakat, “dinamik yorum” prensibi hatırlatılarak bu
konudaki tutumun değişebileceği belirtilmelidir.
149
Bu çerçevede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Osman Murat Ülke
kararından da bahsedilmelidir. Ülke’nin 1 Kasım 1998 tarihinde; AİHS’in, işkence,
insanlık dışı veya alçaltıcı muameleye tabi tutulma yasağını düzenleyen 3., özgürlük
ve güvenlik hakkını düzenleyen 5., özel hayat ve aile hayatına saygı hakkını
düzenleyen 8. ve düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü düzenleyen 9. maddesine
dayanarak yaptığı başvuru Komisyon tarafından AİHM’e havale edilmiş ve AİHM,
24 Ocak 2006 tarihinde kararını vermiştir. Kararda, Ülke’nin vicdani reddini
açıkladıktan sonra yaşadığı sürece yer verildikten sonra, Türkiye’ye etkisi
bakımından iki önemli noktada şu sonuca varılmıştır:
Öncelikle AİHM, Türkiye mevzuatının açıkça bir vicdani ret hakkını
içermediğini belirtmiştir. Aslında bu çıkarım doğrudur, ne Anayasa ne de askerliğe
ilişkin kanunlar böyle bir haktan açıkça bahsetmektedir. Ancak AİHM, Anayasa’yı
ve kanunları, vatan hizmetinin sadece silahlı kuvvetlerde gerçekleştirilebilmesine
izin verdiği şeklinde yorumlamış, Mahkeme’ye göre ilgili mevzuat sivil bir alternatif
hizmet imkanı tanımamıştır. 419 Mahkeme’nin bu bakışaçısı mevzuatı sınırlı
yorumlamaktan öteye geçip, var olan düzenlemeyi dikkate almadığı kuşkusunu
yaratmaktadır, zira Anayasa’nın 72. maddesi vatan hizmetinin “Silahlı Kuvvetlerde
veya kamu kesiminde” ne şekilde yerine getirileceğinden bahsetmekte, dolayısıyla
Mahkeme’nin yorumladığından daha ilerici bir yapı arz etmektedir.
Kararın Türkiye açısından önemli olan ikinci boyutu, askerliği reddetme
eylemini düşünce, vicdan ve din özgürlüğü çerçevesinde bir ihlal olarak
değerlendirmemiş olmasıdır. Başvurucu, sekiz kere çeşitli hapis cezalarına mahkum
419
Bkz. Ülke v. Turkey, 43 numaralı paragraf.
150
edilmiş, cezaevinden her çıkışında birliğine götürülen ve askerlik hizmetini yerine
getirmeyeceğini belirtmesinin ardından yeniden mahkum olan başvurucu toplam 701
gün cezaevinde kalmıştır. Kendisine verilmiş cezaların tümü infaz edilmediği için
hala kaçak durumundadır ve gelecekte de her yakalanışında yeniden vicdani ret
açıklamasında bulunacağı için tekrar kovuşturulacaktır. Bu durum, kişinin neredeyse
“sivil ölüm” olarak tabir edilebilek gizli bir yaşam sürmeye zorlanması ve bunu
kabul etmek zorunda bırakılması demek olup demokratik bir toplumdaki
cezalandırma rejimine aykırıdır. Bu şekilde bir değerlendirme ile AİHM, Ülke’nin
kötü muameleye maruz kaldığına hükmederek, Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal
edildiği yönünde karar vermiştir.
Bu karar önemli olsa da, AİHM’in daha önceki kararları gibi, vicdani ret
konusunda ufuk açıcı bir yol yaratmamıştır. Ancak yine de, Mahkeme’nin daha
önceki bazı kararlarının aksine, vicdani ret meselesini devletlerin iç hukukuna
bırakan 4. maddeyi göz ardı etmesi olumlu görülmüştür. 420
Bu karardan sonra, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 5 Aralık 2007
tarihinde yaptığı toplantıda Ülke kararının ardından yaşanan süreci değerlendirmiş ve
Ekim 2007'deki karardan bu yana başvurucunun durumunun değişmemiş olduğunu,
başvurucunun hala tutuklanma riski altında olduğunu tespit etmiştir. 421
Konu ile ilgili olarak anılabilecek son husus, bağlayıcı olmamakla beraber,
gerek Avrupa Konseyi Danışma Meclisi gerek BM İnsan Hakları Komisyonu
420
Bkz. GÜRCAN, “Zorunlu Askerlik Hizmeti...”, s. 105.
421
Bkz.1013th DH meeting, 5 December 2007, Section 4.2, Decisions: 1 case against Turkey,
39437/98
Ülke,
judgment
of
24/01/2006,
final
on
24/04/2006,
Interim
Resolution,
CM/Res/DH(2007)109. https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?Ref=CM/Del/Dec(2007)
151
önergelerinin, “vicdani ret hakkını düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkının meşru
bir kullanımı olarak” görmesi ve üye ülkelerden Türkiye’nin de bu hususu dikkate
almasının mümkün olduğudur.
VI. TÜRKİYE’NİN MEVCUT KOŞULLARINDA VİCDANİ
RETÇİLERİ BEKLEYEN SORUNLAR
Türkiye’de askere çağrılan bir kişi bu hizmeti yerine getirmek istemediği
vakit çözümü genelde kaçmakta bulmaktadır. Bu kaçış ise, ya iyileşmesi mümkün
olmayacak sakatlıklara dahi yol açabilen “çürük raporu” almak ya da saklanmak
biçimindedir. Net sayı belirlenememekle birlikte, bugün Türkiye’de kaç asker kaçağı
bulunduğu sorusuna farklı cevaplar verilmektedir. Hükümet yetkilileri, bu sayının
9.000 422 civarında olduğunu belirtirken, gayriresmi rakamlara göre 350.000’in
üzerinde 423 asker kaçağı olduğu savunulmaktadır. Asker kaçaklığının da, çeşitli
sonuçları açısından değerlendirildiğinde, örtülü bir ret sayılabileceği daha önce
belirtilmişti. Ancak bu yola başvurmaktansa, devletin öngördüğü yükümlülüğü
açıkça reddetme yolunu seçen vicdani retçiler, sözkonusu eylemleri ile pek çok riski
422
“Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Türk gençlerinin yüzde 98,5'inin zamanı geldiğinde askere
gittiğini açıkladı. Bakan Gönül, asker kaçağı sayısının ise 9 bin civarında olduğunu söyledi” Bkz.
Zaman Gazetesi, 20.01.2007.
423
Bu sayının tespiti, Quaker Council for European Affairs (QCEA) bilgileri esas alınarak ileri
sürülmektedir. Ayrıca asker kaçaklığının nedenleri de aynı çalışmada belirlenmiştir. Aktaran: KAYA,
Ersin, “Vicdani Ret Uygulaması ve Türkiye”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Sayı 8, Eylül 2006.
Konu ile ilgili olarak Toker de, gayriresmi verilere göre, sayının 400 bin civarında olduğunu
belirttikten sonra “sayının bugüne kadar kamuoyunu tatmin edecek şekilde açıklanmaması, hem
sayının yüksek olduğuna dair inançları pekiştiriyor, hem de çeşitli spekülasyonların kapısının
aralanmasına
neden
gündemimiz.com.’dan
oluyor”düşüncesini
aktaran
“Devlette
iler
sürmektedir.
Kaçak
Asker
Bkz.
TOKER,
Korkusu”,
Nilgün,
01.03.2007,
http://www.savaskarsitlari.org/.
152
göze almaktadırlar. Toplum nazarında ödlek, işe yaramaz, tembel görülüp dışlanmak,
cinsiyetçi söylemlerle aşağılanmak veya devletin güvenliği bakımından zararlı kabul
edilmek karşılaşılan bazı sosyal yaptırımlardır. Fakat sosyal yaşamda, hukuki
uygulamaların neden olduğu yaptırımlar daha ciddi sonuçlar yaratmaktadır. 5237
sayılı ve 26.09.2004 tarihli Türk Ceza Kanunu’nun 318. maddesi424 , 1632 sayılı ve
22.05.1930 tarihli Askeri Ceza Yasası’nın, bu maddeye (halkı askerlikten soğutmak)
gönderme yapan milli mukavemeti kırmak başlıklı 58. maddesi, yine, Askeri Ceza
Yasası’nın “emre itaatsizlikte ısrar” suçunu düzenleyen 87. ve bu suçun toplu asker
önünde gerçekleştirilmesi halini düzenleyen 88. maddesi uyarınca yargılanan ve
mahkumiyet alan vicdani retçiler, retlerini tekrar ettiklerinde aynı maddelerden
yeniden yargılandıkları ya da yargılanacakları için bir kısırdöngü içinde yaşamaya
mahkum olmaktadırlar. Böyle bir durumda retçileri bekleyen iki yol vardır: Ya ömür
boyu sürecek bir cezaevi süreci ile karşı karşıya kalacaklardır, ya da kaçak hayatı
yaşayarak, resmi hiçbir işlemin muhatabı olamadıkları için toplumsal ve siyasal
yaşamda görmezden gelinip, “sivil ölüm” e terk edileceklerdir.
Bu sorunların nasıl aşılabileceği sorusuna gelince, geleceğin sisle kaplı
olduğunu
söylemek
mümkündür.
Bir
taraftan;
Askeri
Yargıtay
kararları
incelendiğinde vicdani ret konusunda içtihat birliği olduğu görülmekte; bu kararlarda
“vicdani ret eyleminin Anayasal bir hak olarak tanınmadığı, Türkiye’nin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerde vicdani ret hakkının yer almadığı, askerlik hizmetinin
kanunlarla zorunlu kılındığı, zorunlu askerlik hizmetini yerine getirmeyenler ve bu
424
“(1)Halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya
propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, basın ve yayın yolu ile
işlenirse ceza yarısı oranında artırılır.” Vicdani ret konusunda yayın yapan bazı kişilerin de bu
madde kapsamında yargılandığı hatırlatılmalıdır.
153
kapsamda yasal gerekliliklere uymayanların Askeri Ceza Kanunu’nun ilgili
hükümleri çerçevesinde cezalandırılacağı vurgulanmakta” 425 ; konu ile ilgili genel
olarak ise, “jeostratejik konumumuz ve içinde bulunduğumuz durumlardan
kaynaklanan artan güvenlik ihtiyacımız ve geleneksel değerlerimiz nedeniyle, iç ve
dış güvenliği tehdit eden faktörler bulunduğu sürece vicdani reddin yasalarımıza
girmesinin uygun olmayacağı, vicdani ret hakkının, ancak güvenlik ihtiyaçlarımızda
ciddi bir azalma olduğu değerlendirildiğinde düşünülebileceği; bu durumda, vicdani
retçiler için yapılacak sosyal kurumlarda çalışma düzenlemesinin, ne teşvik edecek
kadar kısa ne de Türkiye aleyhinde dava açılacak kadar uzun ve eziyetli bir hâle
dönüştürülmemesinin gerektiği” 426 şeklinde görüşler ileri sürülmektedir. Türkiye’nin
gündemindeki baş mesele güvenlik, operasyonlar iken vicdani reddin tanınmasının
da lüks kabul edilebilecek bir talep olduğu ileri sürülebilir. Hatta böyle bir durumda,
savaştaki bir ülkenin vatandaşı için savaş karşıtlığının problemli bir durum olduğu
ileri sürülerek Gandhi’nin eylemi örnek gösterilebilir; zira Hindistan’daki İngiliz
idaresine karşı muazzam bir pasif direniş başlatan Mahatma Gandhi de, Güney
Afrika’daki Boer Savaşında İngiliz üniforması giyinmiştir. O dönemde İngiliz
idaresine sadakatinden dolayı İngiliz devleti tarafında olması gerektiğini düşünen
Gandhi şöyle demiştir: “Eğer bir İngiliz vatandaşı olarak hak talebinde
bulunuyorsam, İngiliz İmparatorluğu’nun
savunmasına
katılmak
da
benim
görevimdir”. 427
425
EREN, “Türk Hukukunda Vicdani Red”, s. 129. Bu konuya ilişkin mevzuat ve Askeri Yargıtay
kararlarının ayrıntılı açıklaması ve tahlili için ayrıca bkz. aynı kaynak s. 121 vd.
426
KAYA, “Vicdani Ret Uygulaması.....”.
427
SCIARRINO- DEUTSCH, “Conscientious Objection to War:..”, s.61.
154
Ancak, diğer taraftan; bir savaşın haklılığını haksızlığını tartışan, herhangi bir
sorunun savaş dışındaki imkanlarla da çözülebileceğini düşünen ya da şiddetin her
türüne karşı olan antimilitarist insanlar da devletin bireyidir. Vicdani retçinin
görüşleri toplumsal açıdan ters, yanlış, siyasi iktidar tarafından da ‘devlet için
tehlikeli’ bulunabilir, ancak “hukuk düzeni bireylerin vicdani kanaatlerini güvence
altına alırken, onların subjektif görüşlerini paylaşmak zorunda değildir. Yapılan,
vicdani tercihe saygıdır, yoksa vicdani tercihi onaylama değildir”. 428 Ayrıca geçmiş
tecrübelere bakılarak, vicdani ret şeklinde bir hakkın kabulünün, bir ülkenin askeri
gücünü zayıflatmasının sözkonusu olmadığı, her zaman için savaşmaya hazır
vatandaşlar olduğu belirtilmelidir. 429
Ayrıca, askerlik hizmetinin temellendirildiği Anayasa maddesinin (m.72),
yine Anayasa’nın din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 24. maddesi ve bu hakkın
belli durumlarında dahi sınırlandırılamayacağını belirten 15/2 maddesi ile beraber
yorumlanması gerektiği; böyle bir durumda, askerlik hizmeti yerine herhangi bir
alanda kamu hizmeti gerçekleştirebilme imkanı sağlanmasının da, 72. maddede
açıkça bir zorunlu askerlik hizmeti yükümlülüğünden bahsedilmediği için eşitlik
ilkesinin (m.10) ihlali sayılmayacağı savunulabilir.
428
CAN, “Vicdani Ret, Anayasal...”.
429
Bkz. 265 ve 266 numaralı dn.
155
SONUÇ
Devletin temel bir yükümlülük olarak öngördüğü zorunlu askerlik hizmetini,
bir takım ahlaki, dini, felsefi, politik ve benzeri nedenlerle yerine getirmeyi reddi
inceleyen bu çalışmada vicdani ret kavramının genel bir çerçevesi çizilmeye
çalışılmıştır.
ilk bölümde, vicdani reddin modern bir kavram olmasının nedenleri
açıklanmış, dini inançlar etrafında gelişen kavramın politik, laik bir savaş karşıtlığı,
siyasi iktidar sorgulaması haline geldiği dönemin 1. Dünya Savaşı ile başladığı
anlaşılmıştır. Vicdani retçiliğin ve savaş karşıtlığının, haksız bulunan savaşları
sonlandırabilecek kadar etkili olduğu dönemin ise 2. Dünya Savaşı sonrasında
geliştiği, hatta bu dönem yaşanan gelişmelerin pek çok Batı ülkesi için vicdani redde
ilişkin hükümler kabul etmenin yolunu açtığı görülmüştür.
Vicdani reddin bugün nasıl bir durum içinde olduğu sorusuna da aynı bölüm
içinde
yanıt
aranmış
ve
devletlerin
uygulamalarındaki
farklılıklar
ortaya
konulmuştur. Mevcut durum incelendiğinde; zorunlu askerlik hizmeti olmayan
devletler, sadece olağanüstü hal gibi özel durumlarda zorunlu askerlik uygulamasını
hayata geçiren devletler, zorunlu askerlik hizmetinin var olup fiilen uygulanmadığı
devletler, gönüllü askerlik sistemini uygulayan devletler, vicdani retçi statüsünü
tanıyıp, sivil ya da silahsız hizmet imkânı sağlayan devletler, vicdani ret hakkını
reddedip zorunlu askerlik hizmeti sistemi uygulayan devletler olduğu görülmüştür.
Vicdani reddi tanıyan devletler bakımından ise şöyle bir sonuca ulaşılmıştır:
Vicdani ret; reddedenlerin saiklerine göre, kanaatlerinin kapsamına göre, yetkili
156
organlar ile işbirliğinin derecesine göre çeşitli biçimler almaktadır ve devlet bu
biçimlerin tümüne karşı aynı tavrı sergilemek konusunda isteksizdir. Örneğin, genel
olarak şiddete karşı olan bir pasifistin ret talebi karşılık bulurken, devletin yürüttüğü
bir savaşın haklı olmadığı gerekçesiyle bu savaşta yer almayacağını belirten kişi
yaptırımlara maruz kalmaktadır. Ya da çeşitli nedenlerle eline silah alamayacağını
bildiren kişi, askerlik hizmeti yerine öngörülen alternatif hizmeti ifaya razı ise sorun
yoktur; ancak her türlü iktidar ilişkisini reddeden antimilitarist bir total retçi
‘istenmeyen adam’ ilan edilmektedir. Netice itibariyle, vicdani ret hakkı tanıyan
devletlerin hangi kapsam ve boyutta bu hakkı kabul ettiği konusu farklılaşmaktadır.
Bu hakkın tanınması durumunda işleyecek prosedür de ülkeden ülkeye değişmekle
birlikte, vicdani ret talebinin kabulü halinde retçileri bekleyen, genel olarak, askerlik
hizmetine alternatif bir hizmet yerine getirmek olup, retçilerin samimiyetini
ölçmenin tek yolu bu hizmetin süresini olağan askerlik hizmetine oranla daha uzun
tutmak olarak görülmüştür.
İkinci bölümde, itaat ve itaatsizlik üzerinde durulduktan sonra; sivil
itaatsizlik, pasifizm, antimilitarizm ve direnme hakkı
kavramlarının vicdani ret
eylemi ile nasıl bir bağlantı içinde oldukları sorusuna yanıt aranmış; bu soruya
vicdani ret kategorileri çerçevesinde yanıt vermenin doğru olacağı sonucuna
ulaşılmıştır. Nitekim, kimi vicdani ret biçimleri bu kavramlardan herhangi biri ile
birebir örtüşürken, bazı ret eylemleri ilgili kavramların asgari şartları ile dahi uyum
göstermemektedir.
Uluslararası hukukta vicdani redde ilişkin durumun ne olduğuna bakıldığında,
genel kabulün, konuyu devletin kendi inisiyatifine bırakmak olduğu görülmüştür.
157
Uluslararası bağlayıcılığı olan hiçbir sözleşmenin açıkça bir vicdani ret hakkını
düzenlemediği tespit edildikten sonra, böyle bir hakkın var olan bazı hak ve
özgürlüklerin muhtevasından çıkarılabileceği düşüncesiyle, bu konuda yol açması
beklenen uluslararası yargı organlarının kararları incelenmiş ve konuyu devletin iç işi
olarak görme anlayışının devam etmekte olduğu, bu organların vicdani ret hakkını;
sadece düşünce, vicdan ve din özgürlüğü çerçevesinde değerlendirmekten
kaçındıkları sonucuna varılmıştır. Konu ile ilgili genel yaklaşım, kişilerin vicdani
kanaatlerine saygı gösterilmesinin önemli bir mesele olduğu, fakat devletin güvenliği
sözkonusu ise bu kanaatlerin icrasına ne derece izin verileceğine de yine o devletin
karar vermesi gerektiğidir. Ancak, bağlayıcı olmamakla birlikte üye devletleri bu
konuda çaba göstermeye teşvik edecek tavsiye kararları ve önergelerin yayınlanması
konunun algılanmasında değişiklik yaratabilecek yolu açık tutmaktadır.
Son bölümde, vicdani reddin Türkiye’de nasıl bir seyir izlediği açıklanmaya
çalışılmıştır. Türkiye, bölgesel ve global hukuk rejimlerini kabul etmiş bir ülkedir;
ancak Osmanlı Devleti’nden itibaren devam eden devlet geleneği, ordu millet
anlayışı, devletin askerlik hizmetini ret şeklinde bir hakkı tanımak konusunda katı bir
tutum izlemesine neden olmaktadır. Uygulamada askerlik zorunlu bir hizmet olup,
bu hizmeti ret mümkün değildir; mevzuata bakıldığında ise, vicdani redde açıkça izin
veren herhangi bir hüküm bulunmadığı görülmekle birlikte, Anayasa’nın “vatan
hizmeti” başlıklı 72. maddesinin askerlik hizmetinden bahsetmediği, burada
düzenlenen hizmetin vatan hizmeti olup, bu hizmetin silahlı kuvvetler dışında da
yerine getirilebileceği ve esasında ilgili düzenlemenin ileri bir düzenleme olduğu
savunulabilir.
158
KAYNAKÇA
AKAL, Cemal Bâli, Modern Düşüncenin Doğuşu: İspanyol Altın Çağı, Dost
Kitabevi Yay., Ankara, Ekim 1997.
AKIN, İlhan, F., Temel Hak ve Özgürlükler, İstanbul Üniversitesi Yayınları, No.
1595, İstanbul, 1971.
ALTINAY, Ayşe Gül – BORA, Tanıl, “Ordu, Militarizm ve Milliyetçilik”, Modern
Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Cilt 4, İletişim Yay., 2. baskı, İstanbul,
2003.
ALTINAY, Ayşe Gül, “Militarizm’den Miligösteri’ye Türkiye’de Anti-militarizmin
Yeni Yüzleri”, Birikim Dergisi, Vicdani Red, Anti-militarizm, sayı 207, Temmuz
2006.
ALTINAY, Ayşe Gül, “Militarizm”, Kavram Sözlüğü I: Söylem ve Gerçek, Ed.
Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Basın Yayın, 2. Baskı, Ankara,
Kasım 2007.
ARSLAN, Zühtü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Din Özgürlüğü, Liberal
Düşünce Topluluğu, Ankara, 2005.
ATACK, Iain. “From Pacifism To War Resistance”, PEACE & CHANGE, vol.26,
No.2, April 2001.
BOVE, Jose- LUNEAU, Gilles, Sivil İtaatsizliğe Çağrı, İletişim Yay., İstanbul,
2006.
159
BOZKURT, Enver – POYRAZ, Yasin – KÜTÜKÇÜ, M.Akif. İnsan Hakları
Mevzuatı, Asli Yayın Dağıtım, Ankara, 2004.
BRÖCKLING, Ulrich, “Çarklardaki kum? 21. yüzyılın başında vicdani ret”,
Uluslararası
Vicdani
Ret
Sempozyumu,
İstanbul,
31.01.2007,
http://www.savaskarsitlari.org/
BRÖCKLING, Ulrich. Disiplin: Askeri İtaat Üretmenin Sosyolojisi ve Tarihi,
Çev: Veysel Atayman, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2001.
CAIN, Edward, R. , “Conscientious Objection in France, Britain and the United
States”, Comparative Politics, January, 1970.
CAN, Osman, “Vicdani Redde Anayasal Bakış”, Hukuk Gündemi Dergisi, sayı 4,
Mart-Nisan-Mayıs 2006.
CAN, Osman, “Vicdani Ret, Anayasal Bir Hak mı?, Radikal İki, 12.07.2005.
Center on Conscience and War, “Conscientious Objectors and the Draft”, 2001,
http://www.nisbco.org
Center On Conscience And War. “Military Service, Alternative Social Service,and
Conscientious Objection in the Americas: A Brief Survey of Selected Countries”,
2005, http://www.nisbco.org
CEVİZCİ, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, Paradigma, İstanbul, 2000.
COADY, C.A.J., “Objecting Morally”, The Journal of Ethics, Kluwer Academic
Publishers, vol.1, 1997.
160
COHEN, Carl, Civil Disobedience: Conscience, Tactics and The Law, Columbia
University Press, New York and London, 1971.
COUNCIL OF EUROPE, “Conscientious Objection to Compulsory Military
Service”, Recommendation no: R (87)8, Adopted by the Committee of Ministers of
the Council of Europe on 09.04.1987 and Explanatory Report, Directorate of Human
Rights, Strasbourg, 1988.
ÇINAR, Özgür Heval, “Uluslararası Hukuk Çerçevesinde AB'de ve Türkiye'de
Vicdani Ret”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 72, Eylül-Ekim 2007.
DECKER, D.Christopher – FRESA, Lucia, “The Status of Conscientious Objection
Under Article 4 of The European Convention On Human Rights”, New York
University Journal of International Law and Politics, vol.33, 2000-2001.
DOEHRING, Karl, Genel Devlet Kuramı, Çeviren: Ahmet Mumcu, İnkılap Yay.,
İstanbul, 2002.
EMİNAĞAOĞLU, Ömer Faruk, “Özgürlük ve Vatan Hizmeti”, Radikal İki,
22.08.2005.
ENGRAM, M. Jonathan, “Conscientious Objection to Military Service: A Report
To The United Nations Division of Human Rights”, Georgia Journal Of
International And Comparative Law, vol.12, 1982.
EREN, Abdurrahman. “Türk Hukukunda Vicdani Red”, Ankara Üniversitesi SBF
Dergisi, sayı 61(3), Ankara, Temmuz-Eylül 2006.
161
ERGÜL,Ozan, “Avrupa Birliği Hukukunda Erkekler için Zorunlu Askerlik
Yükümlülüğü”, http://www.yasayananayasa.ankara.edu.tr/docs/analizler/
FIALA, Andrew, “Citizenship, Epistemology and the Just War Theory”, Logos,
7:2, Spring, 2004.
FLYNN, Eileen P. My Country Right or Wrong? : Selective Conscientious
Objection In The Nuclear Age, Loyola University Press, Chicago, 1985.
FOUCAULT, Michel, Hapishanenin Doğuşu, İmge Kitabevi, Ankara, Temmuz
1992.
GILBERT, Howard. “The Slow Development Of The Right To Conscientious
Objection To Military Service Under The European Convention On Human
Rights”, European Human Rights Law Review, vol.5, 2001.
GOODALL, Felicity. A Question Of Conscience: Conscientious Objection In The
Two World Wars, Sutton Publishing, United Kingdom, 1997.
GÖREGENLİ, Melek, “Sızı’dan Sonsuza Kadar Kurtulmak”, Birikim Dergisi,
Vicdani Red, Anti-militarizm, sayı 207, Temmuz 2006.
GÖZÜBÜYÜK, Şeref – GÖLCÜKLÜ, Feyyaz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
ve Uygulaması, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007.
GREUNE, Gerd (Resp.) - LAI, Michelab. Europen Union Without Compulsory
Military Service: Consequences For Alternative Service – A Comparative Study
162
On The Policies in EU Member States, EU Study Papers no.1, HEINRICH BÖLL
STIFTUNG (ed.), EBCO Brussels Office, 2000.
GROTIUS, Hugo, Savaş ve Barış Hukuku (De Iure Belli Ac Pacis), Çeviren: Seha
Meray, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, no. 222-204,
Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1967.
GÜNDÜZ, Aslan, Milletlerarası Hukuk: Temel Belgeler, Örnek Kararlar, Beta
Yay., İstanbul, Kasım 2003.
GÜRCAN, Ertuğrul Cenk, “Zorunlu Askerlik Hizmeti Karşısında Vicdani Ret: Bir
İnsan Hakkı (mı)?” , Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 62,
No.1, Ocak- Mart 2007, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2007.
HALE, William, Türkiye’de Ordu ve Siyaset: 1789’dan Günümüze, Çeviren:
Ahmet Fethi, Hil Yayınları, İstanbul, 1996.
HANÇERLİOĞLU, Orhan, Felsefe Ansiklopedisi, Kavramlar ve Akımlar,Cilt 1
(A-D), Remzi Kitabevi, 3. basım, İstanbul, 2000.
HANSKİ, Raija - SCHEİNİN, Martin (Derl.), İnsan Hakları Komitesi Emsal
Kararları, Çev: Defne Orgun, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, istanbul, 2005.
HOBBES, Thomas, Leviathan, Çeviren: Semih Lim, YKY, İstanbul, 2001.
HOREMAN, Bart- STOLWIJK, Marc, WAR RESISTERS’ INTERNATIONAL,
“Refusing To Bear Arms: A World Survey on Conscription and Conscientious
Objection to Military Service”, London, 1998., http://www.wri-irg.org/books.htm.
163
İnsan Hakları, Ed. Korkut Tankuter, Yapı Kredi Yay., İstanbul, Aralık 2000.
KABOĞLU, İbrahim, Ö., Özgürlükler Hukuku, İmge Kitabevi, Ankara, Kasım
2002.
Kamu Vicdanına Çağrı: Sivil İtaatsizlik, Çeviren: Yakup Coşar, Ayrıntı Yay., 2.
basım, İstanbul, 2001.
KAPANİ, Münci, İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları, Bilgi Yayınevi,
Ankara, 1996.
KAPANİ, Münci, Kamu Hürriyetleri, Yetkin Yay., Ankara, 1993.
KAPANİ, Münci, Politika Bilimine Giriş, Bilgi Yayınevi, 12. basım, Ankara, Ekim
2000.
KARDAŞ, Ümit, “Modern Devlet, Ordu ve Vicdani Ret İtirazı”, Birikim Dergisi,
Vicdani Red, Anti-militarizm, sayı 207, Temmuz 2006.
KAYA, Ersin, “Vicdani Ret Uygulaması ve Türkiye”, Stratejik Araştırmalar
Dergisi, Sayı 8, Eylül 2006.
KEMP, Kenneth, W., “Personal Pacifism”, Theological Studies, vol. 56, Issue 1,
March 1995.
LAIN, Hampsher-Monk, Modern Siyasal Düşünce Tarihi: Hobbes’tan Marx’a
Büyük Siyasal Düşünürler, Yayına Hazırlayan: Necla Arat, Say Yay., İstanbul,
2004.
164
LIPPMAN, Matthew. “The Recognition of Conscientious Objection to Military
Service As An International Human Right” , California Western International Law
Journal, vol.21, Number 31, 1990-1991.
MAJOR, Marie France. “Conscientious Objection and International Law: A
Human Right?” , Case Western Reserve Journal of International Law, vol. 24, 1992.
MAJOR, Marie France. “Conscientious Objection to Military Service: The
European Commission on Human Rights and The Human Rights Committee”,
California Western International Law Journal, vol.32, Fall 2001, Number 1, 20012002.
MARCUS, Emily N., “Conscientious Objection As An Emerging Human Right”,
Virginia Journal Of International Law, vol.38, 1997-1998.
MARCUS, Philip, “Some Aspects of Military Service”, Michigan Law Review,
vol.39, 1940,1941.
MATTHEWS, Victor H., “Legal Aspects of Military Service in Ancient
Mesopotamia”, Military Law Review, vol.94, 1981.
MOOREHEAD, Caroline. Troublesome People: Enemies Of War, 1916-1986,
Hamish Hamilton, London, 1987.
MOSKOS C. Charles – WHITECLAY John Chambers II. (Ed.). The New
Conscientious Objection: From Sacred to Secular Resistance, Oxford University
Press, New York – Oxford, 1993.
165
“Ossi Direniyor”, Apolitika Dergisi, sayı 5, Mart 1997.
ÖKÇESİZ, Hayrettin, Sivil İtaatsizlik, Afa Yay., İstanbul, 1994.
PIERSON, Christopher, Modern Devlet, Çeviren: Dilek Hattatoğlu, Çivi Yazıları
Yay., İstanbul, 2000.
POLK, William R. – CHAMBERS, Richard L.(Ed.), Ortadoğu’da Modernleşme,
İnsan Yayınları, İstanbul, Mart 1995.
Quaker Council of European Affairs, “The Right To Conscientious Objection in
Europe: A Review of The Current Situation”, April 2005.
RAWLS, John, A Theory Of Justice, Oxford University Press, London-OxfordNew York, 1972.
SAGI, Avi- SHAPIRA, Ron, “Civil Disobedience and Conscientious Objection”,
Israel Law Review, vol.36, 2002.
SAĞLAM, Rabia, “Bir Sivil İtaatsizlik Örneği Olarak Vicdani Red”, Hukuk
Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi, Haz: Hayrettin Ökçesiz, İstanbul Barosu Yay., sayı
16, İstanbul, 2007.
SANCAR, Mithat, “Şiddet, Şiddet Tekeli ve Demokratik Hukuk Devleti”, Doğu
Batı Dergisi, yıl 4, sayı 13, Kasım-Aralık-Ocak 2000-2001.
SCIARRINO, Alfred J.- DEUTSCH, Kenneth L., “Conscientious Objection to War:
Heroes to Human Shields”, Brigham Young University, Journal Of Public Law, vol.
XVIII, 1/21/2004.
166
SELEK, Pınar – SÖNMEZ, Oğuz, “Antimilitarizm”, Kavram Sözlüğü II: Söylem ve
Gerçek, Ed. Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Basın Yayın, Ankara,
Kasım 2006.
SEVİNÇ, Murat. “Türkiye’de ve Batı Demokrasilerinde Vicdani Ret, Zorunlu
Askerlik ve Kamu Hizmeti Seçeneği” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, sayı 61(1),
Ankara, Ocak Mart 2006.
SPECK, Andreas, “Dünyada Çağdaş Red ve Red Hareketlerinin Anahatları: Savaş
Karşıtı Uluslararası Hareket İçinde Red”, Birikim Dergisi, sayı 207, Temmuz 2006.
SWEENEY, H. Patrick, “Selective Conscientious Objection: The Practical Moral
Alternative to Killing”, Loyola University Law Review, vol.1, 1968.
TANÖR, Bülent, Osmanlı–Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul, 1997.
TATUM, Arlo (Ed.), Handbook For Conscientious Objectors, CENTRAL
COMMITTEE FOR CONSCIENTIOUS OBJECTORS, National Counseling
Agency, 10. Edition, October, 1968.
THOREAU, Henry David, Haksız Yönetime Karşı, Çev: Vedat Günyol,
Cumhuriyet Yay., İstanbul, 1999.
TILLY, Charles, Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin Oluşumu, Çeviren:
Kudret Emiroğlu, İmge Kitabevi, Ankara, 2001.
TOLSTOY, Lev. N. Savaşa Karşı Yazılar, Pencere Yayınları, İstanbul, 1994.
167
Türkiye’de Din ve Vicdan Hürriyeti: Çeşitlilik, Çoğulculuk, Barış, Derl: Murat
Yılmaz, Liberal Düşünce Topluluğu, Ankara, 2005.
ÜSTERCİ, Coşkun- ÇINAR, Özgür Heval (derl.), Dünyada ve Türkiye’de Vicdani
Ret, İstanbul: İletişim Yayınları, (Yayınlanma sürecinde).
VAN DEN HAAG, Ernest, “Civil Disobedience”, Rutgers Law Review 21, no.1,
1966.
WAND, Bernard, “The Content and Function of Conscience”, The Journal of
Philosophy, vol: 58, no.24, november 23, 1961.
WEBER, Max, Sosyoloji Yazıları, Çeviren: Taha Parla, Hürriyet Vakfı Yayınları,
İstanbul, 1987.
WOLFF, Russel. “Conscientious Objection: Time For Recognition As A
Fundamental Human Right”, ASILS International Law Journal, vol.6:65, 1982.
ZÜRCHER, Erik Jan. (Derleyen), Devletin Silahlanması: Ortadoğu’da ve Orta
Asya’da Zorunlu Askerlik (1775-1925), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,
İstanbul, 2003.
www.bianet.org/
www.echr.coe.int.
www.iwm.org.uk
www.savaskarsitlari.org/
https://wcd.coe.int
168
ÖZET
Kişinin, vicdanının talimatlarına uygun hareket etmesi gerektiği, hatta
vazgeçilmez haklardan olması nedeniyle doğal olanın bu olduğu anlayışı pek çok kişi
tarafından kabul edilebilecek bir husustur. Ancak mesele, devletçe öngörülen bir
yükümlülüğü vicdani kanaatlere aykırı bulmak olduğunda bu bakışaçısı oldukça
farklılaşmaktadır. Savaşların sonucu olarak kurulması kaçınılmaz olan modern devlet
kendini koruyabilmek, güvenliğini sağlayabilmek amacıyla ordu ve zorunlu askerlik
sistemini tesis etmek gerekliliğini duymuştur. Dolayısıyla; devletçe tesis edilen
zorunlu askerlik hizmeti yükümlülüğünü vicdani gerekçelerle reddetmek iki çarpışan
değerin; güvenlik ve özgürlüğün azami surette karşı karşıya geldiği alanlardan
biridir. Bu nedenledir ki, bugün hâlâ vicdani ret pek çok devletin iç hukukunda ve
uluslararası alanda tam bir korumaya sahip değildir. Uluslararası bağlayıcılığı olan
hiçbir sözleşme açıkça bir vicdani ret hakkına yer vermemekte, böyle bir hakkın
düşünce, din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin maddelerin kapsamında düşünülüp
düşünülemeyeceği sorusuna yanıt vermesi beklenen uluslararası yargı yetkisini haiz
organlar meseleyi devletlerin iç hukukuna bırakma yolunu tercih etmektedir. Vicdani
reddi tanıyan devletler de, bu tanımayı; belli saikler, kanaatlerin kapsamına ilişkin
belli biçimler ve netice itibariyle belli talepler ile sınırlı tutmaktadır. Bu noktada
Türkiye’nin izlediği politikaya bakıldığı vakit, zorunlu askerliğin devam ettiği, hatta
ordu ve askerliğe ilişkin konuların ‘hassas’ sayıldığı ve vicdani ret konusunda da katı
bir tutum sergilendiği görülmektedir. Mevzuat incelendiğinde, vicdani redde açıkça
izin veren herhangi bir hüküm bulunmadığı görülmekle birlikte, Anayasa’nın “vatan
hizmeti” başlıklı 72. maddesinin bu konuda tartışma zemini yarattığı söylenebilir.
169
ABSTRACT
The fact that, a human being should act according to the convictions of
his/her conscience; furthermore, because of constituting one of the indispensable
rights, this act should be thought natural is accepted by most of the people. But when
the subject is to think that, an obligation enforced by state is contrary to
conscientious beliefs, aforementioned point of view radically changes. Modern state,
inevitably founded as a result of wars, regarded the necessity of establishing army
and compulsory military service for the purpose of protecting itself. Consequently,
refusing the obligation to compulsory military service because of profound
convictions is one of the fields bringing two clashing values face to face to a great
degree: These are liberty and security. It is therefore, today conscientious objection
still has no absolute legal recognition in domestic laws or international area. Any of
the internationally binding conventions explicitly refers to a right to conscientious
objection to compulsory military service and again, the international bodies vested
with judicial power which are expected to answer the question whether the right to
conscientious objection to military service can be involved in freedom of thought,
conscience and religion prefer to let the subject decided in domestic law of each
state. The states recognizing the right to conscientious objection limit the
acknowledgement for particular motives, particular forms relevant to the scope of
convictions and as a result for particular applications. At this point, if the political
path fallowed by Turkey is examined, it shall be realised that the compulsory
military service still remains; furthermore, issues relating to military service and
army are accepted ‘sensitive’ and a strict manner is exposed when the subject is
conscientious objection. There seems no provision explicitly referring to the right to
conscientious objection, but 72. article of the Constitution is thought to be creating a
platform giving the opportunity to debate the subject.
170
EKLER
EK. 1) TABLO 1: AVRUPA’DA ZORUNLU ASKERLİK HİZMETİ 430
ALMANYA
Var
İZLANDA
Yok (Silahlı Kuvvetler yok,
dış güvenlik, Nato üyeliği ile
1951 yılında ABD ile imzalanan
ortak savunma anlaşmasına
dayanmaktadır.)
ANDORRA
Yok (Silahlı Kuvvetler yok, dış
güvenlikten Fransa ve İspanya
sorumludur.)
KIBRIS RUM
CUMHURİYETİ
Var
ARNAVUTLUK
AVUSTURYA
AZERBAYCAN
BELARUS
BELÇİKA
Var
Var
Var
Var
1995’ten itibaren yok
LETONYA
LİECHTENSTEİN
LİTVANYA
LÜKSEMBURG
MALTA
Var
Yok (Silahlı Kuvvetler yok)
Var
1967’den itibaren yok
Yok (Hiçbir zaman zorunlu
askerlik olmadı, silahlı
kuvvetler profesyonel
askerlerden oluşmaktadır.)
BİRLEŞİK
KRALLIK
BOSNA HERSEK
BULGARİSTAN
ÇEK
CUMHURİYETİ
1960’tan itibaren yok
MACARİSTAN
2004’ten itibaren yok
Var
Var
2004’ten itibaren yok
MAKEDONYA
MOLDOVYA
MONAKO
Var
Var
Yok (Silahlı Kuvvetler yok,
DANİMARKA
ERMENİSTAN
ESTONYA
FİNLANDİYA
FRANSA
Var
Var
Var
Var
2001’den itibaren yok
GÜRCİSTAN
Var
HIRVATİSTAN
Var
HOLLANDA
İRLANDA
1996’dan itibaren yok
Yok (1922 yılında Özgür
Monako’nun savunmasından
Fransa sorumludur.)
NORVEÇ
POLONYA
PORTEKİZ
ROMANYA
RUSYA
FEDERASYONU
SAN MARİNO
Var
Var
2004’ten itibaren yok
Var
Var
SIRBİSTAN
KARADAĞ
SLOVAKYA
SLOVENYA
2003’ten itibaren yok
TÜRKİYE
UKRAYNA
YUNANİSTAN
Var
Var
Var
Yok (Silahlı Kuvvetler
Jandarmadan ve gönüllü bir
askeri güç olan Corpi Militari
Voluntar’dan oluşmaktadır.)
2005’ten itibaren yok
2004’ten itibaren yok
İrlanda’nın kurulmasından
itibaren zorunlu askerlik yok)
İSPANYA
İSVEÇ
İSVİÇRE
İTALYA
430
2001’den itibaren yok
Var
Var
2004’ten itibaren yok
Quaker Council for European Affairs, “The Right To ..”s. XIII.
171
EK.2.) TABLO 2: VİCDANİ RET HAKKI TANIYAN AVRUPA KONSEYİ
ÜYESİ ÜLKELERDE ALTERNATİF HİZMETE İLİŞKİN BİLGİLER 431
Askerlik
Hizmetinin
Süresi
Alternatif
Hizmetin
Süresi
Almanya
9 ay
9 ay
Arnavutluk
12 ay
12 ay
Avusturya
Azerbaycan
Belarus
Bosna Hersek
8 ay
18 ay
18 ay
4 ay
Bulgaristan
9 ay
13.5 ay
Danimarka
Ermenistan
Estonya
9 ay
24 ay
8 ay
9 ay
42 ay
16 ay
Finlandiya
Gürcistan
Hırvatistan
6 ay
18 ay
6 ay
Alternatif Hizmet
Konusunda Sorumlu
Bakanlık
Sosyal İşler
Bakanlığı
Savunma ve Çalışma
Bakanlığı& Sosyal
İşler Bakanlığı
İçişleri Bakanlığı
Bakanlığı
Sosyal Güvenlik ve
Çalışma Bakanlığı
İçişleri Bakanlığı
Savunma Bakanlığı
Bilinmiyor
Belirsiz
Mümkün
Mümkün
Belirsiz
Uygulamada
mümkün değil
Çalışma Bakanlığı
13 ay
Mümkün
ALTERNATİF HİZMET SÖZKONUSU DEĞİL
Çalışma ve Sosyal
8 ay
Mümkün
7.5 ay
260 gün
7.5 ay
390 gün
Kıbrıs Rum Cumhuriyeti
Letonya
Litvanya
26 ay
12 ay
12 ay
42 ay
24 ay
18 ay
Makedonya
Moldovya
Norveç
Polonya
Romanya
Rusya Federasyonu
6 ay
12 ay
12 ay
11 ay
8 ay
24 ay
Sırbistan Karadağ
Slovakya
Türkiye
Ukrayna
9 ay
6 ay
15 ay
18 ay
Yunanistan
12 ay
23 ay
Politika Bakanlığı
Savunma Bakanlığı
431
Mümkün
12 ay
Mümkün
ALTERNATİF HİZMET SÖZKONUSU DEĞİL
ALTERNATİF HİZMET SÖZKONUSU DEĞİL
Savunma ve Adalet
6 ay
Mümkün
İşler Bakanlığı
Savunma Bakanlığı
Ekonomik İşler
Bakanlığı
Savunma Bakanlığı
Savunma Bakanlığı
Savunma Bakanlığı
İsveç
İsviçre
Uygulamada Ordu
Dışında Alternatif
Hizmetin Mümkün Olup
Olmadığı
Mümkün
Mümkün
Belirsiz
Belirsiz
Uygulamada
mümkün değil
Savunma
Bakanlığı
10 ay
Mümkün
Bilinmiyor
Belirsiz
Belirsiz
Adalet
Bakanlığı
13 ay
Mümkün
Çalışma Bakanlığı
18 ay
Mümkün
Savunma
Bakanlığı
12 ay
Mümkün
Savunma Bakanlığı
42 ay
Sivil Hizmet
olması şart değil
Savunma Bakanlığı
13 ay
Mümkün
Savunma Bakanlığı
9 ay
Mümkün
ALTERNATİF HİZMET SÖZKONUSU DEĞİL
Çalışma ve Sosyal
27 ay
Mümkün
Mümkün
Quaker Council for European Affairs, “The Right To ..”s. XIV.
172
EK.3) TABLO 3: AVRUPA KONSEYİ’NE ÜYE ÜLKELERDE VİCDANİ
RET BAŞVURUSUNA İLİŞKİN BİLGİLER 432
Başvurunun
Yapılması Gereken
Yasal Süre
Almanya
Süre sınırlaması yok
Arnavutluk
Bilinmiyor
Avusturya
Sadece Çağrıdan
Önce
Azerbaycan
Belarus
Bosna Hersek
Bulgaristan
Danimarka
Ermenistan
Estonya
Finlandiya
Gürcistan
Hırvatistan
İsveç
İsviçre
Kıbrıs R.C.
Letonya
Litvanya
Makedonya
Moldovya
Norveç
432
Vicdani ret
talebinde
bulunan kişinin,
ret gerekçesini
ispatlaması
gereken
görüşme
Yok
Gençlik ve
Sosyal
Güvenlik
Bakanlığı
Var
Savunma
Bakanlığı
Yok
İçişleri
Bakanlığı
VİCDANİ RET HAKKI TANINMIYOR
VİCDANİ RET HAKKI TANINMIYOR
Yok
Adalet Bakanlığı
Sadece Çağrıdan
Önce
Sadece Çağrıdan
Var
Önce
Süre Sınırlaması
Yok
Yok
Sadece Çağrıdan
Var
Önce
Sadece Çağrıdan
Var
Önce
Süre Sınırlaması
Yok
Yok
Kanun var, ancak uygulanmıyor
Süre Sınırlaması
Yok
Süre Sınırlaması
Yok
Süre Sınırlaması
Yok
Sadece Çağrıdan
Önce
Sadece Çağrıdan
Önce
Sadece Çağrıdan
Önce
Sadece Çağrıdan
Önce
Sadece Çağrıdan
Önce
Süre Sınırlaması
Sorumlu
Bakanlık
Yok
Yok
Var
Var
Bilinmiyor
Bilinmiyor
Yok
Var
Yok
Sosyal Güvenlik
Bakanlığı
İçişleri Bakanlığı
Savunma
Bakanlığı
Savunma
Bakanlığı
Savunma
Bakanlığı
Savunma
Bakanlığı
Adalet Bakanlığı
Savunma
Bakanlığı
Ekonomik İşler
Bakanlığı
Savunma
Bakanlığı
Savunma
Bakanlığı
Savunma
Bakanlığı
Savunma
Bakanlığı
Savunma
Bakanlığı
Adalet Bakanlığı
Yıl İçinde
Ortalama
Olarak, Vicdani
Ret Talebinde
Bulunan Kişi
Sayısı
170.000
4
6.000-10.000
3.000
50
600-900
20
50’den az
2.000-2.500
10.000
1.500-2.000
2.400
10
0-10
0-10
1.000
3.000
2.000-2.500
Quaker Council for European Affairs, “The Right To ..”s. XV.
173
Polonya
Romanya
Rusya
Federasyonu
Sırbistan
Karadağ
Slovakya
Türkiye
Ukrayna
Yunanistan
Yok
Sadece Çağrıdan
Önce
Sadece Çağrıdan
Önce
Sadece Çağrıdan
Önce
Sadece Çağrıdan
Önce
Sadece Çağrıdan
Önce
Sadece Çağrıdan
Önce
Sadece Çağrıdan
Önce
Var
Yok
Yerel İdare
Savunma
Bakanlığı
Var
Savunma
Bakanlığı
Yok
Savunma
Bakanlığı
Bilinmiyor
Savunma
Bakanlığı
VİCDANİ RET HAKKI TANINMIYOR
Yok
Çalışma
Bakanlığı
Var
Savunma
Bakanlığı
4.000
Bilinmiyor
1.500
9.000
Bilinmiyor
1.500
150
174
Mızrak, Dilan, Zorunlu Askerlik Hizmetine Karşı Vicdani Ret, Yüksek Lisans Tezi,
Danışman: Prof. Dr. Mithat Sancar, 181 s.
TEZ ÖZETİ
Kişinin, vicdanının talimatlarına uygun hareket etmesi gerektiği, hatta vazgeçilmez
haklardan olması nedeniyle doğal olanın bu olduğu anlayışı pek çok kişi tarafından kabul
edilebilecek bir husustur. Ancak mesele, devletçe öngörülen bir yükümlülüğü vicdani
kanaatlere aykırı bulmak olduğunda bu bakışaçısı oldukça farklılaşmaktadır. Savaşların
sonucu olarak kurulması kaçınılmaz olan modern devlet kendini koruyabilmek, güvenliğini
sağlayabilmek amacıyla ordu ve zorunlu askerlik sistemini tesis etmek gerekliliğini
duymuştur. Dolayısıyla; devletçe tesis edilen zorunlu askerlik hizmeti yükümlülüğünü
vicdani gerekçelerle reddetmek iki çarpışan değerin; güvenlik ve özgürlüğün azami surette
karşı karşıya geldiği alanlardan biridir. Bu nedenledir ki, bugün hâlâ vicdani ret pek çok
devletin iç hukukunda ve uluslararası alanda tam bir korumaya sahip değildir.
Uluslararası bağlayıcılığı olan hiçbir sözleşme açıkça bir vicdani ret hakkına yer
vermemekte, böyle bir hakkın düşünce, din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin maddelerin
kapsamında düşünülüp düşünülemeyeceği sorusuna yanıt vermesi beklenen uluslararası
yargı yetkisini haiz organlar meseleyi devletlerin iç hukukuna bırakma yolunu tercih
etmektedir. Vicdani reddi tanıyan devletler de, bu tanımayı; belli saikler, kanaatlerin
kapsamına ilişkin belli biçimler ve netice itibariyle belli talepler ile sınırlı tutmaktadır. Bu
noktada Türkiye’nin izlediği politikaya bakıldığı vakit, zorunlu askerliğin devam ettiği,
hatta ordu ve askerliğe ilişkin konuların ‘hassas’ sayıldığı ve vicdani ret konusunda da katı
bir tutum sergilendiği görülmektedir. Mevzuat incelendiğinde, vicdani redde açıkça izin
veren herhangi bir hüküm bulunmadığı görülmekle birlikte, Anayasa’nın “vatan hizmeti”
başlıklı 72. maddesinin bu konuda tartışma zemini yarattığı söylenebilir.
Mızrak, Dilan, Conscientious Objection to Military Service, Master’s Thesis, Advisor: Prof.
Dr. Mithat Sancar, 181 p.
ABSTRACT
The fact that, a human being should act according to the convictions of his/her
conscience; furthermore, because of constituting one of the indispensable rights, this act
should be thought natural is accepted by most of the people. But when the subject is to
think that, an obligation enforced by state is contrary to conscientious beliefs,
aforementioned point of view radically changes. Modern state, inevitably founded as a
result of wars, regarded the necessity of establishing army and compulsory military service
for the purpose of protecting itself. Consequently, refusing the obligation to compulsory
military service because of profound convictions is one of the fields bringing two clashing
values face to face to a great degree: These are liberty and security. It is therefore, today
conscientious objection still has no absolute legal recognition in domestic laws or
international area. Any of the internationally binding conventions explicitly refers to a
right to conscientious objection to compulsory military service and again, the international
bodies vested with judicial power which are expected to answer the question whether the
right to conscientious objection to military service can be involved in freedom of thought,
conscience and religion prefer to let the subject decided in domestic law of each state. The
states recognizing the right to conscientious objection limit the acknowledgement for
particular motives, particular forms relevant to the scope of convictions and as a result for
particular applications. At this point, if the political path fallowed by Turkey is examined, it
shall be realised that the compulsory military service still remains; furthermore, issues
relating to military service and army are accepted ‘sensitive’ and a strict manner is exposed
when the subject is conscientious objection.
Download