T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI ZORUNLU ASKERLİK HİZMETİNE KARŞI VİCDANİ RET Yüksek Lisans Tezi Dilan Mızrak Ankara - 2008 T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI ZORUNLU ASKERLİK HİZMETİNE KARŞI VİCDANİ RET Yüksek Lisans Tezi Dilan Mızrak Tez Danışmanı Prof. Dr. Mithat SANCAR Ankara - 2008 İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. i KISALTMALAR ......................................................................................................... iv GİRİŞ ........................................................................................................................... 1 BİRİNCİ BÖLÜM VİCDANİ REDDİN GENEL ÇERÇEVESİ I. VİCDANİ RET KAVRAMI..................................................................................... 4 II. VİCDANİ REDDİN ORTAYA ÇIKIŞ KOŞULLARI VE SÜRECİ...................... 9 a. Modern Devlet ................................................................................................... 9 b. Zorunlu Askerlik Hizmeti ................................................................................ 14 c. Vicdani Reddin Geçirdiği Aşamalar ................................................................ 17 1. Birinci Dünya Savaşı Dönemi................................................................... 19 2. İkinci Dünya Savaşı ve Sonrası................................................................. 27 3. Mevcut Durum............................................................................................ 32 III. VİCDANİ RET KATEGORİLERİ ...................................................................... 40 a. Saiklerine Göre Vicdani Retçiler ..................................................................... 41 b. Kanaatlerinin Kapsamına Göre Vicdani Retçiler............................................. 41 c. Yetkili Organlar ile İşbirliğinin Derecesine Göre Vicdani Retçiler................. 41 IV. VİCDANİ RET KATEGORİLERİ ÇERÇEVESİNDE MEVCUT KORUMANIN KAPSAMI.................................................................................. 45 V. VİCDANİ RET TALEBİ KARŞISINDA İZLENİLECEK PROSEDÜR ............ 51 i a. Vicdani Retçi Statüsü .................................................................................... 51 b. Vicdani Ret Talebini İnceleyecek Mercii ..................................................... 53 c. Alternatif Hizmet........................................................................................... 55 d. Vicdani Reddin Kabul Edilmemesi Hali....................................................... 58 İKİNCİ BÖLÜM VİCDANİ REDDİN NİTELİĞİ ve HUKUKİ GÖRÜNÜMÜ I. VİCDANİ REDDİN BAZI KAVRAMLAR İLE İLİŞKİSİ ................................... 61 a. Sivil İtaatsizlik ................................................................................................. 64 b. Pasifizm............................................................................................................ 71 c. Antimilitarizm .................................................................................................. 75 d. Direnme Hakkı ................................................................................................. 77 II. DEVLET OTORİTESİ – KİŞİ ÖZGÜRLÜĞÜ SARKACINDA VİCDANİ RET .................................................................................................... 82 III. VİCDANİ REDDE İLİŞKİN TEMEL BAZI GÖRÜŞLER ............................... 84 a. Vicdani Redde Karşı Çıkan Görüşün Temel Argümanları........................... 84 b. Vicdani Reddi Destekleyen Görüşün Temel Argümanları ........................... 85 IV. VİCDANİ REDDİN ULUSLARARASI HUKUK BOYUTU ............................ 87 1. Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü Hakkı.................................................... 90 2. Zorla Çalıştırma veya Zorunlu Çalışmaya Tabi Tutulma Yasağı .................. 97 3. Vicdani Redde Dayanak Teşkil Edebilecek Haklar ....................................... 99 Yaşam Hakkı .................................................................................................. 99 Toplanma ve Dernek Kurma Hakkı ............................................................. 103 ii Barış Hakkı .................................................................................................. 104 4. İçtihatlar Işığında Bu Hakların Değerlendirilmesi....................................... 109 a. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi Kararları.............................. 109 b. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında Vicdani Ret .................. 111 5. Vicdani Ret Hakkı Oluşturmak İçin Yürütülen Uluslararası Çabalar.......... 119 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRKİYE’DE VİCDANİ RET I. ZORUNLU ASKERLİK HİZMETİ UYGULAMASININ TÜRKİYE’DEKİ TARİHSEL GELİŞİMİ......................................................................................... 124 a. Osmanlı Devletinde Askerlik Hizmeti ........................................................ 124 b. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Zorunlu Askerlik Hizmeti....................... 128 II. TÜRKİYE’DE VİCDANİ REDDİN GELİŞİM SÜRECİ .................................. 130 III. TÜRKİYE’DEKİ VİCDANİ RETÇİLERİN RET NEDENLERİ ..................... 135 IV. TÜRKİYE’DE KONUYA İLİŞKİN MEVZUAT ............................................. 139 V. ULUSLARARASI HUKUKUN TÜRKİYE’YE YANSIMASI......................... 149 VI. TÜRKİYE’NİN MEVCUT KOŞULLARINDA VİCDANİ RETÇİLERİ BEKLEYEN SORUNLAR.......................................................... 152 SONUÇ .................................................................................................................... 156 KAYNAKÇA........................................................................................................... 159 ÖZET ....................................................................................................................... 169 ABSTRACT............................................................................................................. 170 iii EKLER..................................................................................................................... 171 EK.1.) Tablo 1: Avrupa’da Zorunlu Askerlik Hizmeti .................................... 171 EK.2). Tablo 2: Vicdani Ret Hakkı Tanıyan Avrupa Konseyi Üyesi Ülkelerde Alternatif Hizmete İlişkin Bilgiler ..................................... 172 EK.3.) Tablo 3: Avrupa Konseyi’ne Üye Ülkelerde Vicdani Ret Başvurusuna İlişkin Bilgiler ......................................................... 173 iv KISALTMALAR AİHM :Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHS :Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Bkz. :Bakınız BM :Birleşmiş Milletler BMİHK :Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi Çev. :Çeviren Derl. :Derleyen Dn. :Dipnot Doc. :Document Ed. :Editör Eur.Consult.Ass :Council of Europe’s Consultative Assembly HFSA :Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi İHEB :İnsan Hakları Evrensel Bildirisi m. :Madde Rev. :Review s. :Sayfa SBFD :Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi Sess. :Session UN :United Nations Vd. :Ve devamı Vol. :Volume Yay. :Yayınları v GİRİŞ Kişinin; dini, siyasi, ahlaki ve benzeri nedenlerle askerlik hizmetini - silah tutmayı veya ordu içinde hizmet vermeyi, hizmet vermeye devam etmeyi reddetmesi şeklinde tanımlanabilecek zorunlu askerlik hizmetine karşı vicdani ret kavramı, modernleşmenin ürünü olan Batı kaynaklı kavramlardandır. Modern devlet kendini koruyabilmek, güvenliğini sağlayabilmek amacıyla zorunlu askerlik sistemini tesis etmek gerekliliğini duymuştur. Ancak, bünyesinde itaati taşıyan iktidar ilişkisi beraberinde itaatsizliği getirdiği içindir ki, zorunlu askerlik hizmetinin tesisi vicdani ret kavramını da ortaya çıkarmıştır. İtaatsizliğin; sivil itaatsizlik, direnme hakkı, pasifizm gibi farklı biçimleri sözkonusudur ve vicdani ret de bu kavramlarla az ya da çok bağlantısı kurulabilecek bir kavramdır. Güvenlik/özgürlük algılamasında devletleri en fazla meşgul eden konular arasında bulunan vicdani reddin, gelişim sürecini bu algılama ekseninde gerçekleştirdiği söylenebilir. Bu doğrultuda, vicdani reddin tanınması uzunca bir süre sadece, mensubu oldukları dini inanış nedeniyle askerlik yapmalarının mümkün olmadığını bildiren kişiler ile sınırlı tutulmuştur. Böyle bir tanıma devletleri nispeten az korkutmaktadır, çünkü bu kişiler devletin otoritesine açık bir karşı çıkış sergilemezler, onları bu şekilde davranmaya iten dini inanışlarıdır. Oysa, politik fikirler nedeniyle askerlik hizmetini reddetmek doğrudan siyasi iktidarın faaliyetlerini, kimi zaman kendisini sorgulamaktır. İşte bu nedenle, vicdani reddin ilk defa ciddi bir politik mesele haline geldiği dönem olan 1. Dünya Savaşı dönüm noktasıdır. Bu dönem savaşmayı reddeden çok sayıda insan olmuştur; fakat genel olarak, vicdani reddin tekil bir eylem olmaktan çıkıp geniş halk yığınlarını 1 etkilemeye başlaması ve vicdani redde ilişkin yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi için 2. Dünya Savaşı sonrasını, hatta 60’lı yılları beklemek gerekmiştir. Vicdani ret pek çok Batı ülkesinde yasal düzenlemeye kavuştuktan sonra da, askerlik hizmetini yerine getirmeyi ret talebinde bulunan her kişinin talebi kabul görmemiştir. Aslına bakılırsa, önüne gelen bir vicdani ret talebini değerlendirmek ve gerekirse, vatandaşını askerlik hizmetinden azade kılmak durumunda olan devletin yaşadığı sıkınıtıyı anlamak mümkündür. Bir taraftan, kendisinden vatandaşının vicdani kanaatleri doğrultusunda hareket etmesini mümkün hale getirmesi, vicdan özgürlüğünü teminat alması beklenirken, diğer yandan, askerlik hizmetini reddeden kişinin samimi olmama ihtimali ile yüzleşmek de devlete düşecektir. Reddinde samimi olmasa da herkese bu hak tanınacak mıdır, samimiyet nasıl tespit edilecektir, herkese böyle bir hak tanınırsa güvenlik nasıl sağlanacaktır gibi sorular hakikaten cevaplanması kolay sorular değildir. Devletleri, vatandaşlarının haklarını düzenleyen yegâne güç kabul etmenin yarattığı tehlikeler özellikle 2. Dünya Savaşı sırasında anlaşıldıktan sonradır ki, pek çok konu gibi vicdani ret de uluslararası hukukun kaynakları çerçevesinde tartışılmaya başlamıştır. Türkiye’nin bu tartışmaların neresinde durduğu konusunda söylenilebilecek olan ise, vicdani ret kavramının Türkiye’de –Batı ile karşılaştırıldığında- çok kısa sayılacak bir süreden beri biliniyor ve sınırlı bir kesim tarafından tartışılıyor olmasıdır. 2 Bu çalışmada amaçlanan, yukarıda anılan konular çerçevesinde, vicdani ret konusunda genel bir değerlendirme yapmaktır. Bu doğrultuda, ilk bölümde, vicdani ret kavramından ne anlaşıldığı, vicdani reddin dünya ölçeğinde ortaya çıkış süreci ve geçirdiği aşamalar, bugün dünya genelinde bu kavrama nasıl bakıldığı, vicdani ret hareketinin çeşitli özellikleri bakımından nasıl bir ayrıma tabi tutulduğu ve zorunlu askerlik hizmetini çeşitli saiklerle reddeden kişileri ne tür uygulamaların beklediği anlatılmaya çalışılacaktır. İkinci bölümde, vicdani ret kavramının, daha çok tabii hukuk çerçevesinde, itaat/itaatsizlik ekseninde çeşitli kavramlarla bağlantısı tartışılacak ve ardından vicdani ret pozitif hukuk boyutu ile ele alınacaktır. Bu kısımda yapılmaya çalışılacak olan, uluslararası hukukta askerlik hizmetini vicdanen reddetmek biçiminde bir hakkın tanınıp tanınmadığını uluslararası hukuk kaynakları gözönüne alınarak belirlemektir. Son bölümde ise, Türkiye’de askerlik sisteminin ve vicdani reddin gelişimi, bu konu ile ilgili mevzuat ve mevcut tartışmalar incelenecektir. 3 BİRİNCİ BÖLÜM VİCDANİ REDDİN GENEL ÇERÇEVESİ I. VİCDANİ RET KAVRAMI Vicdani ret kavramı, kişinin “kendi vicdanının talimatlarına uygun hareket etmesi şeklindeki çeşitli durumlara uygulanır” 1 . Bu görüşü destekleyecek önemli bir tarihsel durum, “vicdani ret” kavramının 1890’lı yıllarda, zorunlu aşı uygulamasına karşı ortaya çıkmasıdır 2 . Yine, ahlaki değerler veya dini inançlar nedeniyle kürtaja karşı çıkmak da vicdani ret terimi çerçevesinde değerlendirilmektedir. O halde, geniş anlamda vicdani ret; pozitif hukukun öngördüğü bir zorunluluğa veya izin verdiği bir uygulamaya, inançlar ya da bir takım ahlaki, politik değerler nedeniyle karşı çıkmak şeklinde tanımlanabilir 3 . Ancak bu kavram Birinci Dünya Savaşı ile birlikte, hızlı ve geri alınamaz bir biçimde, silah tutmayı veya hangi koşul altında olursa olsun orduya katılmayı reddeden askerlerle anılır hale gelmiştir 4 . 1 MAJOR, Marie France. “Conscientious Objection and International Law: A Human Right?” , Case Western Reserve Journal of International Law, vol. 24, 1992, s.350. 2 Bkz., MOSKOS C. Charles –WHITECLAY John Chambers II. (Ed.) “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious Objection: From Sacred to Secular Resistance, Oxford University Press, New York – Oxford, 1993, s.11 3 Bkz. EREN, Abdurrahman, “Türk Hukukunda Vicdani Red”, Ankara Üniversitesi SBFD, sayı 61(3), Temmuz-Eylül 2006, s.104. 4 MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.350 4 “Muhtemelen, vicdani retçi sayısı kadar vicdani ret tanımı” 5 olsa da, her konuda olduğu gibi bu konuda da genel bir tanım mevcuttur. İşte bu en bilinen tanımı ile askerlik hizmetine karşı vicdani ret, kişinin; dini, siyasi, ahlaki ve benzeri nedenlerle askerlik hizmetini - silah tutmayı veya ordu içinde hizmet vermeyi, hizmet vermeye devam etmeyi - reddetmesidir. Vicdani ret, “vicdan” kavramı merkeze alınarak açıklanabileceği gibi, “reddetmek” çerçevesinde de değerlendirilebilmektedir. Bu mesele ile ilgili olarak, çoğunlukla vicdan sorununa odaklanılmadığını, uluslararası savaş karşıtı hareket içinde reddin merkeze alındığını savunan Speck, Almanya’da kullanılan “Kriegsdienstverweigerung” (savaş hizmetinin reddi) terimini ya da İspanyol Ret Hareketi’nin seçtiği insumision (itaatsizlik) terimini bu iddiasına örnek olarak göstermektedir 6 . Aslında, vicdani ret meselesinin özü, Speck’in de belirttiği gibi reddetmektir. Dolayısıyla Türkçe’de de, “askerlik hizmetinin reddi” ya da “askerlik hizmetine karşı itaatsizlik” şeklinde kavramlar kullanılarak; dini ret/dini nedenle itaatsizlik, politik ret/politik nedenle itaatsizlik, vicdani ret/vicdani nedenle itaatsizlik şeklinde alt ayrımlara gidilebilir. Bu tür bir kullanımın, bugün, politik nedenler ile sadece belli savaşlara katılmayı reddeden kişiler - ki bu tür ret hem devletlerce, hem de toplumun geneli tarafından kabul görmemektedir - bakımından olumlu bir etki yaratması beklenebilir. Çünkü, bu kişilere karşı, var olan koşullar altında, ileri sürülebilen en etkili argüman, vicdani kanaatleri nedeniyle savaşmak istemeyen kişinin, belli 5 SPECK, Andreas, “Dünyada Çağdaş Red ve Red Hareketlerinin Anahatları: Savaş Karşıtı Uluslararası Hareket İçinde Red”, Birikim Dergisi, sayı 207, Temmuz 2006, s. 42. 6 Bkz. SPECK, “Dünyada Çağdaş..”., s.43 5 savaşlara katılmak, haksız bulduğu savaşa katılmamak şeklinde bir ayrım yapmaması gerektiğidir. Ancak böyle bir kavramlaştırmada da “vicdan”ın kapsam ve işlevini sınırlamak gibi bir tehlike sözkonusu olabilmektedir. Her ne kadar, Arendt vicdanı bireyin iç dünyası ile ilgili gördüğü için apolitik olarak nitelendirse de 7 , kişinin vicdani kanaatlerinin muhatapları arasında devletin de olabileceği ve vicdani kanaat siyasi iktidar karşıtlığı düşünüldüğünde, vicdani reddin politik fikirleri de ihtiva edebileceğinden bahsetmek mümkündür. Dolayısıyla, vicdani ret kavramını, “az ya da çok doğrudan hukuki bir hüküm veya idari bir emir ile uyumsuzluk” 8 şeklinde, “vicdanen reddetmek” olarak düşünüp “vicdan” kelimesi üzerine odaklanmak da mümkündür. “Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlaki değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç” 9 veya “insanın görgü ve bilgileriyle kendini yargılama yetisi” 10 olarak ifade edilebilecek ve çeşitli filozoflar tarafından farklı şekillerde tanımlanan vicdan kavramı ile, “dini bir çerçeve içinde bazen Tanrı’nın sesinin bir yansıması, hümanizm çağında insanlara neden sakınmaları gerektiğini bildiren insani bir meleke veya aklın sesi, bu ikisi arasında kalan dönemlerde de özel bir ahlak duygusu anlatılmak istenmiştir. Bununla birlikte, vicdan terimine ilişkin en iyi açıklama, onun, tüm güdülenmeler üzerinde mutlak bir 7 ARENDT, Hannah, “Sivil İtaatsizlik”, Kamu Vicdanına Çağrı: Sivil İtaatsizlik, Çeviren: Yakup Coşar, Ayrıntı Yay., 2. basım, İstanbul, 2001, s.85. 8 RAWLS, John., A Theory of Justice, Oxford University Press, Oxford, 1971, s.368. 9 Türkçe Sözlük, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu, 2. cilt, s.1561. 10 HANÇERLİOĞLU, Orhan, Felsefe Ansiklopedisi, Kavramlar ve Akımlar, Cilt 1 (A-D), Remzi Kitabevi, 3. basım, İstanbul, 2000, s.199. 6 otoritesi olduğunu söyleyen Joseph Butler’dan gelmiş, 18. yüzyılda akılcı ahlak görüşleriyle ahlak duygusu öğretilerinin bir sentezini yapan filozof, vicdanı, yüreğin olaylara yönelmiş algısı olarak tanımlamıştır.” 11 Vicdan kavramının yukarıda verilen çeşitli tanımlarına 12 bakıldığında da görüldüğü üzere, vicdan, kişinin kendi davranışları üzerindeki sorumluluğu ile ilgilidir ve bir değer yargısı içermektedir. 13 Bir kişi, vicdani kanaati doğrultusunda gerçekleştirdiği herhangi bir eyleminde, konu ile ilgili bilgisine, olayı kavrayış biçimine göre; kusursuz sayılabilecek bir doğruya, toplumsal kabul edilebilirliği olan bir doğruya ya da tamamen öznel bir doğruya uygun davranabilmektedir. Ancak mesele şudur ki, sayılan her bir doğruya ulaşma biçimi de esasen subjektif nitelik taşımasına rağmen, varılan sonuç toplumsal bir doğru ya da pozitif hukukun öngördüğü bir düzenleme ile çelişmediği takdirde kabul görmekte, aksi halde reddedilmektedir. Kişinin, vicdani sorumluluğu ile bu tür kabuller arasında yapacağı tercihte yalnız kalması, ciddi yaptırımlar ile karşılaşması veya yaşadığı süre boyunca kişisel bir ıstırap çekmesi sözkonusu olabilmektedir. Savaş ya da askerlik konusu, bu anlatılanlar bakımından ayrı bir öneme sahiptir. Major, vicdan ile ilgili yaptığı değerlendirmede, askerlik hizmetine ilişkin 11 CEVİZCİ, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, Paradigma, İstanbul, 2000, s. 983. 12 Konu ile ilgili , 1983 yılında Birleşmiş Milletlere sunulan raporda da vicdan, “ister dini ister insani bir esinle olsun, bir takım sebeplerle de desteklenen hakiki, samimi bir etik kanaat” olarak tanımlanmıştır. 13 Vicdan konusunda daha ayrıntılı bilgi için bkz. WAND, Bernard, “The Content and Function of Conscience”, The Journal of Philosophy, vol: 58, no.24, november 23, 1961, pp.765-772., ayrıca bkz. FLYNN, Eileen P. My Country Right or Wrong? : Selective Conscientious Objection In The Nuclear Age, Loyola University Press, Chicago, 1985., s. 3-24. 7 meselenin ayırt edici bir özelliği olduğunu belirtmektedir, çünkü ona göre askerlik hizmetinde, bir insan sadece vicdanının talimatlarına uygun hareket etmekten men edilmemekte, aynı zamanda talimatlarının ötesine geçecek icrai edimlerde de bulunmaktadır. 14 Bu durumda kişi vicdanına iki kere karşı gelmektedir. Yine, bu konuda Vatikan, otoriteye “gözü kapalı itaat” i eleştirirken, uluslararası nitelikteki Nüremberg Yargılamalarında da, bir kişinin kendi vicdanının talimatları doğrultusunda hareket etmesi, gerekirse bu sorumluluk karşısında kendi hükümetinin emirlerine itaat etmemesi gerektiği savunulmuştur. 15 Her ne kadar böyle bir durum, daha önce bahsedilen biçimde, kişinin çeşitli cezai yaptırımlarla karşılaşmasına ya da toplumdan dışlanmasına neden olabilmekte ise de, kişi kendisine, vicdanına karşı sorumluluğu her türden sorumluluğun ötesinde görebilir ve buna uygun davranabilir. İnsanın, var olduğu andan itibaren, vicdanı ile farklı güçler arasında bir seçim yapmak zorunda kaldığı durumlar olmuştur. Peki, kişinin devletçe tesis edilen askerlik hizmetini vicdani kanaati nedeniyle reddetmesi ne zaman başlamış, ya da böyle bir ret ne zaman kamuyu da ilgilendirir hale gelmiştir, şimdi bu konu üzerinde durulacaktır. 14 MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.351. 15 Bkz. SWEENEY, H. Patrick, “Selective Conscientious Objection: The Practical Moral Alternative to Killing”, Loyola University Law Review, vol.1, 1968., s.122. 8 II. VİCDANİ REDDİN ORTAYA ÇIKIŞ SÜRECİ ve GEÇİRDİĞİ AŞAMALAR Vicdani reddin varlığı tarihin çok eski dönemlerine götürülebilir, nitekim bilinen ilk vicdani retçi, Kuzey Afrika’nın Numidia bölgesinden yirmi bir yaşındaki Maximilian 16 da reddini böyle bir dönemde açıklamıştır. M.S. 295 yılında, Roma ordusunda askerlik hizmetini yerine getirmeyi kesinlikle reddettiğini bildiren Maximilian, bunun üzerine Roma Konsülünün emriyle idam edilmiştir. Belirtildiği üzere, vicdani ret uzun süredir var olan bir fenomen olsa da, ancak yakın zamanlarda silahlı kuvvetleri ve toplumu etkileyen önemli bir faktör haline gelmiştir. “Yeni vicdani ret” olarak adlandırılabilecek bu olgu, eskisinden saik, boyut ve kapsam bakımından ayrılır. Bu yeni ret biçiminin kökenleri modern batı devletine götürülebilecektir, zira vicdani reddin eş zamanlı olduğu zorunlu askerlik hizmeti de bu dönemle birlikte doğmaktadır 17 . O halde, öncelikle, zorunlu askerlik hizmetinden ve her iki kavramın da ürünü olduğu modern devlet olgusundan söz etmek gerekmektedir. a. Modern Devlet Modern devlet 18 , “Avrupa’da feodal parçalanmışlığın coğrafi ve siyasi merkezileşme yoluyla aşılması sonucu ortaya çıkan, ‘iktidarın çoklu yer ve 16 Bkz. MOSKOS - CHAMBERS II. (Ed.) “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious.., s.6-14 17 MOSKOS, CHAMBERS II,(Ed.) “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious.., s. 3. 18 Modern Devlet’in kapsamlı ve ayrıntılı bir tanımı için bkz. PIERSON, Christopher, Modern Devlet, Çeviren:Dilek Hattatoğlu, Çiviyazıları, İstanbul, 2000. 9 kaynakları üzerine kurulmuş toplumlardan, tek bir meşrulaştırıcı yapıya dayanan toplumlara geçiş’ süreci olarak adlandırılabilecek bir devlet tipidir”. 19 Kurduğu toplumsal sözleşme teorisi ile modern devletin ortaya çıkış şartlarını ve sürecini anlatan Thomas Hobbes’a göre, insanlar, herkesin herkese karşı savaş halinde olduğu bir evrede yaşarken, bu kaotik durumdan kurtulmak amacıyla bir araya gelecek, bir sözleşme yapacak, hak ve yetkilerini tek bir güce devredeceklerdir. Çünkü, “insanları yabancıların saldırısından ve birbirlerinin zararlarından koruyabilecek, mutluluk içinde yaşayabilmelerini sağlayacak genel gücü kurmanın tek yolu, insanların bütün kudret ve güçlerini tek bir kişiye veya hepsinin iradesini oyların çokluğu ile tek bir iradeye indirgeyecek bir heyete devretmeleridir.” 20 Böylece, bir insan topluluğu aralarında sözleşme yaparak, hepsinin temsilcisi olma görev ve hakkını bir kişiye ya da bir heyete verme yönünde anlaştıktan sonra kurulacak siyasi yapının ‘devlet’ olarak anılması için, “düzenin uygulanmasında, idari personeli, fizik güç ve şiddetin meşru kullanımı tekeli haklarını başarıyla elinde tutması” gerekecektir. Günümüzde de güç kullanımı, sadece ya devletin izin verdiği ya da devlet tarafından kuralların belirlendiği kadarıyla meşru sayılır. 21 Modern devleti var eden vasıfların başında “şiddet tekeli”nin gelmesinin nedeni, devlete bu tekelin, şiddeti toplumsal ilişkilerden tasfiye etme veya toplumsal 19 SANCAR, Mithat, “Şiddet, Şiddet Tekeli ve Demokratik Hukuk Devleti”, Doğu Batı Dergisi, sayı 13, Kasım-Aralık-Ocak 2000-2001, s.26. 20 HOBBES,Thomas, Leviathan,çeviren: Semih Lim, Yapı Kredi Yayınları, Üçüncü Baskı, İstanbul, 2001, s. 130. 21 WEBER, Max, Sosyoloji Yazıları, Çeviren: Taha Parla, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1987, s.80 10 ilişkilerde şiddet kullanımını en aza indirme karşılığında verilmiş olmasıdır. 22 Uygarlaşma süreci üzerinde çalışan ve şiddet tekelinin uygarlığın başat özelliklerinden olduğunu belirten Elias’a göre de uygarlık, şiddetten arınmış toplumsal yaşam, ya da insanlararası ilişkilerde şiddetin yok olması anlamına gelir. Elias, şiddet tekelinin oluşumu ile insandan insana yönelen tehdidin sıkı kurallara bağlandığını, hesaplanabilir/öngörülebilir hale geldiğini ve böylece günlük yaşamın sürekli güvensizlik ortamından kurtulduğunu belirtmektedir. 23 Modern devletin mihenk taşlarından biri şiddet tekeli iken diğeri de vergi tekelidir. Kamusal amaçlar için kullanılacak vergi gelirleri olmaksızın modern devletin var olması zordur. 24 Devletin kurulmasının ardından egemenin bazı yetkilere sahip olduğunu belirten Hobbes’a göre, bu yetkilerden biri de, uyruklarının barışı ve savunulması için neyin gerekli olduğuna egemenin karar vermesi ve yine egemenin, uygun gördüğü şekilde savaş ve barış yapabilmesi hakkıdır. 25 İşte yine bu hak çerçevesinde Hobbes vergi tekelini anlamlandırmaktadır. Hobbes’a göre, “savaşın ne zaman kamu menfaatine olduğuna ve bu amaçla hangi büyüklükte güçlerin toplanacağına, silahlandırılacağına ve bunlara ödeme yapılacağına karar vermek, bunun masraflarını karşılamak için uyruklara vergi salmak hakkı da egemenliğin bir parçasıdır. Çünkü halkın savunulacağı kuvvet 22 Bkz., SANCAR,“Şiddet, Şiddet Tekeli..”, s.28. 23 ELIAS, Norbert, Über den Prozess der Zivilisation, C.2, Frankfurt am Main 1978, s.320-353’den aktaran: SANCAR,“Şiddet, Şiddet Tekeli..”, s.28. 24 Ayrıntılı bilgi için bkz. PIERSON, Modern Devlet, s.58. 25 Egemenin hak ve yetkilerinin geniş açıklaması için bkz. HOBBES, Leviathan, s.131-138. 11 ordulardan meydana gelir ve bir ordunun gücü de onu oluşturan askerlerin güçlerinin tek bir komuta altında birleşmesinden oluşur. Bu komuta kurulmuş olan egemen gücün elindedir” 26 Vergi toplamanın, önceleri “olağanüstü toplamalar” şeklinde iken, zamanla hükümetlerin rutin kaynakları haline gelmesini ve böylece bu tekelin de modern devletin ayrılmaz unsurlarından biri olmasını etkin bir askeri aygıtın inşasına bağlayan Tilly’e göre ise, “savaş ve savaşa hazırlanma, yöneticilerin can alıcı kaynaklara –insan, silah, erzak veya bunları satın alacak para- sahip olanlardan ve güçlü bir baskı veya telafisi olmadan bunları vermek istemeyenlerden savaş araçlarını zorla almayı da içerir.” 27 Tilly’nin görüşleri savaş- modern devlet- ordu ve zorunlu askerlik hizmeti ilişkisini ortaya koymaktadır. Modern ulus devletin kuruluşunu hazırlayan etken savaşlardır ve bu savaşların sonucu olarak kurulması kaçınılmaz olan modern devlet kendini koruyabilmek, güvenliğini sağlayabilmek noktasında da az sonra anlatılacak biçimde bir orduyu ve zorunlu askerlik sistemini tesis etmek gerekliliğini duymuştur 28 . Yine Tilly, tanımlanmış topraklar içinde yoğunlaşmış ana zor araçlarını denetim altında tutan ayrı örgütlenmeler yaratan ve bu topraklar içinde bulunan bütün örgütlenmelere göre öncelik sahibi olan devletlerin, komşulara boyun eğdirme 26 27 HOBBES, Leviathan., s.135. Bkz. TILLY, Charles, Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin Oluşumu, Çeviren:Kudret Emiroğlu, İmge yay., Ankara, 2001, s.40-42, 49. 28 Bu konuda daha ayrıntılı bir açıklama için bkz. ALTINAY, Ayşe Gül, “Militarizm”, Kavram Sözlüğü I: Söylem ve Gerçek, Ed. Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Basın Yayın, 2. Baskı, Ankara, Kasım 2007, s.354 vd. Ayrıca bkz. ALTINAY, Ayşe Gül – BORA, Tanıl, “Ordu, Militarizm ve Milliyetçilik”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Cilt 4, İletişim Yay., 2. baskı, İstanbul, 2003, s.140 vd. 12 ve daha uzak rakiplerle savaşma çabalarında yalnız ordu biçiminde değil, orduları besleyecek araçları toplamak ve yöneticinin sivil halk üzerinde denetimini günü gününe örgütleyecek sivil kadrolar biçiminde de kendini gösterdiğini belirtmektedir. 29 Modern devlet, kendisini var eden şiddet ve vergi tekelinin yanında, çeşitli hak ve görevlerle donatılmış “yurttaş” ı da beraberinde getirmiş, devlet ile yurttaş arasında kurulan sözleşme gereği, devlet bir yandan yurttaşlarının çıkarlarını korurken, bir yandan da bu kişilerden bazı taleplerde bulunabilme hakkını elde etmiştir. İşte nasıl ki devlet vergi toplama hakkına dayanarak yurttaşından vergi toplayabilmiş ise, yine tüm yurttaşlarını iç ve dış düşmana karşı koruma görevi çerçevesinde, savaşabilecek yurttaşından orduya katılmasını talep edebilmiş, sonuç olarak zorunlu askerlik hizmeti ve düzenli ordu da modern devletin bir ürünü olarak yaşama geçirilmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki, modernleşme ve modern devletin beraberinde getirdiği pek çok kurum arasında, “ordu modern devletin başat kurumu ve bütünleyicisi olmuştur” 30 ; zira “her zaman emre amade bir ordu yoksa, egemen (hükümdar) de yoktur” 31 . 29 TILLY, Zor,Sermaye.., s.47. 30 KARDAŞ, Ümit, “Modern Devlet, Ordu ve Vicdani Ret İtirazı”, Birikim Dergisi, Vicdani Red, Anti-militarizm, sayı 207, Temmuz 2006, s. 36. 31 BRÖCKLING, Ulrich. Disiplin: Askeri İtaat Üretmenin Sosyolojisi ve Tarihi, Çev: Veysel Atayman, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2001, s. 23. 13 b. Zorunlu Askerlik Hizmeti Her ne kadar, yukarıda da anıldığı gibi, zorunlu askerlik esas olarak kökleri Fransız Devriminde olan modern bir sistem ise de bu olgunun ortaçağ ve erken modern dönem Avrupasında öncülleri mevcuttur. 32 Antik Yunan’da zorunlu askerliğin varlığından söz edilebileceği gibi, Roma İmparatorluğu tarihine bakıldığında da, gönüllü askerliğin kabul edildiği, ancak kuralın zorunlu askerlik olduğu görülmektedir. Roma yurttaşları için askerlik hizmetine katılmak tabii bir durum iken, geç dönem Romasında ücretli askerlik yaygındır. 33 Mezopotamya’da da, komşulardan gelecek tehlikelere karşı sürekli taze kalabilecek bir orduyu hazır bekletmek gerektiği düşüncesiyle erkek nüfusun tespiti yoluna gidilmiş ve kabile liderlerine da kendi topluluklarını oluşturmaları, katılmayanların krala karşı gelmiş sayılacağı bildirilmiştir. 34 Hammurabi Kanunlarında askerlik ve savaş ile ilgili hükümlere yer verilmiş, Hitit Kanunlarının aksine Hammurabi Kanunları, herhangi bir savaş sözkonusu olduğunda bir kişinin kendi yerine başkasını göndermesinin mümkün olmadığını belirlemiştir. 35 Yukarıda sayılan modeller ile birlikte, genel olarak modern devlet öncesi sistem, Zürcher’in “dolaylı zorunlu hizmet” nitelemesi içine yerleştirilebilir. Zürcher, dolaylı zorunlu hizmet sistemine örnek olarak Büyük Petro’nun ordusu ile İran’da 32 ZÜRCHER, Erik Jan, “Zorunlu Askerlik ve Direniş: Tarihi Çerçeve”, Devletin Silahlanması: Ortadoğu’da ve Orta Asya’da Zorunlu Askerlik (1775-1925), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2003., s.10, BRÖCKLING, Disiplin:..., s.51 vd. 33 MARCUS, Philip, “Some Aspects of Military Service”, Michigan Law Review, vol.39, 1940,1941., s.913. 34 Bkz., MATTHEWS, Victor H., “Legal Aspects of Military Service in Ancient Mesopotamia”, Military Law Review, vol.94, 1981, s. 142-143. 35 MATTHEWS, “Legal Aspects…”, s.143. 14 1840’larda getirilmiş bunişah sistemini gösterdikten sonra, bu sistemin, büyük toprak sahiplerinin, kendilerine belirtilen sayıda asker sağlamak ile yükümlü olması şeklinde bir düzenleme getirdiğini belirtmiştir. 36 Devlet ile uyruğu olan özgür bireyler arasındaki ilişkiye dayanan “doğrudan zorunlu hizmet” yukarıda anılan modelden farklı olup, bu konuda çığır açan uygulama Fransız Devrimi ile gelmiştir. 37 1793 Ağustos ayında ilk kitlesel askere alma eylemi gerçekleştirilmiştir. Konvansiyon Deklarasyonu her Fransız yurttaşına bireysel olarak askerlik yapma yükümlülüğü ve hakkını getirmiş, ancak hizmet yükümlülüğü genel olsa da asıl silah altına alınanlar gönüllüler olmuştur. Gerçek zorunlu askerlik hizmeti ise beş yıl sonra Eylül 1798 tarihli Jourdan Kanunu ile getirilmiştir. Restorasyon sonrasında Fransa genel ve zorunlu askerlik hizmetini bırakarak profesyonellerden oluşan ve nüfusun en fakir kesimlerinden gelen uzun süreli bir orduya yönelmiş, orta sınıfa, kendileri yerine başkasını askere gönderme imkanının tanınmış olması bu sınıfı neredeyse askerlikten muaf hale getirmiştir. Fransa’nın bu dönemde uyguladığı sistem pek çok ülkede uygulanmaktaydı, ancak bu uzun hizmet dönemlerine dayanan zorunlu askerlik sistemleri devletler için oldukça masraflı idi. Bu sorun Prusya sistemi adı verilen sistem ile çözüme kavuşturulmuştur. Prusya’da Eylül 1814 tarihinde “Zorunlu Askerlik Kanunu” kabul edilmiş ve bir dizi reform gerçekleştirilmiştir. Bu kanuna göre erkek nüfusun düzenli muvazzaf orduda bir yıldan üç yıla kadar hizmet etmesi istenmiştir. Bu sistemin etkinliği anlaşılmakla, İngiltere dışındaki tüm Avrupa ülkeleri genel ve zorunlu askerliği barış zamanı için dahi bir savunma tedbiri olarak benimsemiş, ABD ve 36 Bkz.ZÜRCHER, Devletin Silahlanması…, s.11 37 ZÜRCHER, Devletin Silahlanması…, s.12. 15 İngiltere de bu sistemi kabul ettikten sonra, sistem neredeyse evrensel hale gelmiştir. ABD bu sistemi Amerikan İç Savaşında ve 20.yüzyılın büyük savaşlarında geçici olarak uygulamış, ama Vietnam Savaşı’nın sonuna doğru 1969 yılında genel ve zorunlu askerlik hizmetini terk etmiştir. İngiltere de, 1916 yılında kabul ettiği bu sistemi 1963 yılında terk ederek profesyonel orduya geri dönmüştür. 38 Zürcher’e göre, zorunlu askerliğe dayanan bir ordunun başarılı şekilde oluşturulması için bazı önkoşullar gerekmektedir. Öncelikle, potansiyel insan gücü belirlemesi için sağlıklı bir nüfus sayımı şarttır; bu da iyi bir devlet bürokrasisi gerektirmektedir. 39 Modern devleti, kendisinden önceki devlet biçimlerinden ayıran en önemli özelliklerinden biri de bürokrasi olup, Weber’e göre, bürokrasi herhangi bir örgüt türü karşısında saf teknik üstünlük gösterdiği içindir ki, bu kadar başarılı olmaktadır. 40 Dolayısıyla, Zürcher’in belirttiği biçimde başarılı bir ordu ancak modern devlet düzeni içerisinde oluşturulabilir. İkinci olarak, askere alma işlemleri için iyi çalışan bir mekanizmanın ve asker kaçaklığını önlemek için etkili yaptırımların hayata geçirilmesi şarttır. Yine, askerlerin beslenme, giyim ve benzeri ihtiyaçları ile silahlandırma için belli bir ekonomik etkinlik gerekir. 41 Zorunlu askerliği daha geniş yorumlamanın mümkün olduğunu savunan Smythe’e göre de, askeri açıdan hazırlıklı olmaya yönelmiş bir ekonomide erkekler 38 Ayrıntılı bilgi için bkz., ZÜRCHER, Devletin Silahlanması…,.s.13-15. Ayrıca bkz., MARCUS, “Some Aspects…”,s.927-929. 39 ZÜRCHER, Devletin Silahlanması…,.s.15. 40 PIERSON, Modern Devlet, s.43. 41 ZÜRCHER, Devletin Silahlanması..., s.15-16. 16 savaş sanayii içinde çalışmaya itilmektedir, çünkü bu işler mevcut istihdam içinde önemli bir yere sahiptir. Ayrıca, bilim insanları ile teknisyenler zeka ve bilgilerini bu konuya vakfetmektedirler, çünkü bilim ve teknoloji de askeri ihtiyaçlar doğrultusunda yönlendirilmektedir.42 Çeşitli ret hareketleri, zorunlu askerlik hizmeti meselesini yukarıda belirtilen durumdan daha ileri bir boyuta taşıyarak, aslında gönüllü askerlik hizmetinin de bir tür zorunlu hizmet sayılabileceğini savunmuşlardır. Onlara göre askere “gönüllü” yazılmak da çoğu zaman bir bakıma “ekonomik zorunlu askerlik” ten kaynaklanmaktadır. Gerçekten de, barış hareketine dahil olanların genelde orta sınıftan, gönüllü askerlerin de büyük kısmının işçi sınıfından ve göçmenlerden müteşekkil olması bu bilgiyi doğrular gibi görünmektedir. 43 c. Vicdani Reddin Geçirdiği Aşamalar Vicdani reddin geçirdiği aşamaların tasnifinde, devletin vicdani ret ile ilişkisi belirleyici unsurdur. Vicdani ret – devlet ilişkisinin gelişim aşamaları ise kabaca bir belirleme ile; modern öncesi, premodern (erken modern), geç modern ve postmodern (modern sonrası) Batı toplumlarına tekabül etmektedir. 44 Başlangıç aşaması tipik olarak, sanayileşme öncesi, modern öncesi 17. ve 18. yüzyıl Batı toplumlarında yaşanan ve vicdani retçilerin adeta dört duvar arasında sıkıştığı dönemdir. Bu aşamada devletler farklı ve tutarsız bir biçimde gayriresmi 42 Aktaran: SPECK, “Dünyada Çağdaş…”, s.42. 43 SPECK, “Dünyada Çağdaş…”, s.45 44 MOSKOS - CHAMBERS II, (Ed.) “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious..,s.6. 17 reddi tanırlar, para karşılığı muafiyete izin verip, bazen de retçilere çeşitli cezalar ölçüp biçerler. Birinci aşamada, erken modern toplumda, devlet vicdani reddi resmen tanır, ancak bu tanıma “tarihi barış inancı” ile sınırlıdır ve vicdani ret hareketinin liderliği de büyük oranda geleneksel barış kiliselerinin elindedir. Bu kiliseler, Protestan Devriminin radikal kanadını ve buradan türeyenleri içerirken, ana kurumlar; Mennonite, Brethen ve Quakerlardır. 20.yüzyılda bu kadar katı olmamakla beraber Yehova Şahitleri ve 7. Gün Adventistleri vicdani ret statüsü talebinde bulunmuşlardır. Devletin ilk tavizi ise, vicdani retçilerin silahlı kuvvetler bünyesinde, fakat silah kullanılmayacak görevlerde bulunmasına geçit vermektir. Geç dönem modern batı toplumu olarak tanımlanan ikinci aşamada devlet, din temelli reddi genel olarak ölçüt kabul etmeye başlamıştır; bu nedenledir ki, bugünkü retçi statüsü vicdani retçilere; anahat Protestan mezhepleri, Roma Katolik Kilisesi ve diğer dini örgütlerce kazandırılmıştır. Bu aşamada, askerlik hizmetinin farklı biçimleri şeklinde sivil alternatif hizmet ortaya çıkmıştır. Bu sivil hizmet ise, askerlik hizmeti ile karşılaştırıldığında, daha uzun süreli ve emeğin karşılığının daha az alınabildiği bir yapıdadır. Postmodern Batı toplumları olarak adlandırılabilecek üçüncü aşamada büyük bir değişim gerçekleşmiştir. Vicdani reddin tanımı, laik karakteri ve insani saikleri içeren reddi de içerecek biçimde genişlemiştir. Bundan böyle din, tek belirleyici unsur değildir, çoğu kişi reddini dini olmayan gerekçelere dayandırır ve reddin laikleştirilmesi devletçe de kabul edilir. Kilisenin etkisini azaltan bu yeni ret hareketi, insan hakları örgütleri ve antimilitarist gruplar gibi pek çok laik yapıyı içeren ve 18 seçici reddin savunuculuğunu yapmaya yönelik bir karakterdedir. Alternatif sivil hizmet ile ilgili olarak da, bu tür hizmetin askerlik hizmeti ile işlevsel açıdan eşdeğer sayılmasını sağlama yönünde kararlı bir hareket mevcuttur. 45 Vicdani ret hareketi her ülkede farklı biçimlerde ortaya çıktığı için, ret hareketinin bu yeni laik boyutu bakımından da ayrıma gitmek gerekmektedir. Vicdani ret, örneğin Almanya’da güçlü ve iyi organize olmuş bir barış hareketi sonucunda ve geniş bir toplumsal uzlaşma ile kabul edilirken, İtalya, Fransa ve İspanya’da benzer şekilde doğup (özerk ve sivil itaatsizlik temelli) farklı bir gelişim izlemiştir. 46 1. Birinci Dünya Savaşı Dönemi Vicdani reddin geçirdiği aşamalar bakımından en önemli dönem, genel zorunlu askerliğin tesisi ile devletin vicdani retçilere yönelik tutumunun belirgin bir soruna dönüştüğü 1. Dünya Savaşı dönemidir. 1. Dünya Savaşı sırasındaki güçlü Avrupa milliyetçiliği ve yaşanan büyük seferberlik hali, bölge için ilk defa vicdani reddi çok ciddi bir politik mesele haline getirmiştir. En geç 1. Dünya Savaşı’na gelindiğinde çoğu Avrupa devleti ve ABD askerlik hizmetini vatan görevi ilan edip genç, sağlıklı, erkek bütün vatandaşlarını askere almaya meyletmiş, bu çağrıya karşılık vermeyenlerin ne yapılacağını düzenlemekten de kaçınmamıştır 47 . 45 Vicdani reddin geçirdiği aşamaların kapsamlı bir analizi için bkz. MOSKOS, CHAMBERS II, (Ed.), “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious…, s. 8-11. 46 SEVİNÇ, Murat. “Türkiye’de ve Batı Demokrasilerinde Vicdani Ret, Zorunlu Askerlik ve Kamu Hizmeti Seçeneği” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 61 (1), Ankara, Ocak Mart 2006, s.301-302. 47 Bkz. BRÖCKLING, Ulrich, “Çarklardaki kum? 21. yüzyılın başında vicdani ret”, Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu, İstanbul, 31.01.2007. 19 Bu dönem din merkezli vicdani retçilere, burjuva savaşlarında savaşmayı reddeden anarşist ve sosyalist savaş karşıtları da katılmış, pasifizm ile sosyalizm arasında esaslı bir bağ olmamasına rağmen birçok sosyalist savaşa karşı çıkmıştır. Sosyalistlerin vurgulamaya çalıştıkları, ulusal savaşlar yerine uluslararası proleter dayanışması olmuştur. Kısmen, tarafsız devletler statüsünde olmanın getirdiği imkan ile, vicdani redde ilişkin kanunların kabul edildiği ilk ülkeler olan Danimarka, Norveç, İsveç ve Hollanda yönetimleri 48 , 1.Dünya Savaşı sırasında, “tutarlı antimilitaristler”in (sosyalistler başta olmak üzere) ve yine dini pasifistlerin baskısı karşısında dini vicdani retçilere yönelik hükümler kabul etmiş ve ancak bu ülkeler savaş sırasında tarafsız kalmalarına rağmen, sosyalist retçiler çok ağır cezalarla cezalandırılmışlardır. Norveç’te 1922 yılında kabul edilen bir kanun, dini muafiyeti; ret nedenleri “ciddi dini inanç veya diğer ciddi vicdani gerekçeler” e dayananları da kapsayacak şekilde genişletmiş ve yine bu kişiler için alternatif hizmet imkanını sunmaya başlamıştır. Bu kanun, vicdani retçi statüsünü, retleri dini gerekçelere dayananlara özgüleyen gelenek ile ilk kırılma noktasını teşkil etmektedir 49 . Tarafsız devlet statüsündeki bu ülkeler bir yana bırakılacak olursa, 1. Dünya Savaşı Dönemi, pek çok Avrupa devleti için vicdani ret olgusunun reddedildiği, bu tür bir hak talebinde bulunanların da ciddi yaptırımlar ile karşılaştığı bir dönem olmuştur. 48 CAIN, Edward, R. , “Conscientious Objection in France, Britain and the United States”, Comparative Politics, January, 1970., s.275. 49 Bkz. GLEDITSCH, Nils Petter – AGOY, Nils Ivar, “Norway: Toward Full Freedom of Choice”, MOSKOS, CHAMBERS II, (Ed.), The New Conscientious…, s.116 vd. 20 2 Mart 1916 günü, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından onsekiz ay sonra, İngiliz erkekleri ilk defa zorunlu askerlik hizmetine tabi kılınmışlardır. Bu erkeklerin onaltıbin kadarı vicdani retçi olarak kaydedilmeyi talep etmiş ve bir tür aşağılama sözü olan “conchie” 50 kelimesi ile anılmaya başlamışlardır. 51 Daha önceden de Britanya’da savaş karşıtlığı sözkonusu iken, 1915 yılında, zorunlu askerlik hizmeti uygulamasının belirmesiyle bu karşıtlık yeni bir biçime bürünmüş, savaşa karşı olan kişilerin bir araya gelmesi gerektiği fikri yaygınlaşmıştır. Bu fikirden sonra ilginç bir biçimde genç sosyalistler; Quakerlar, Metodistler gibi dini gruplar ile bir araya gelmiş, bu birliktelik, yaklaşık sekizbin üye ile, Askerliğe Hayır Cemiyeti’ne dönüşmüştür. Bu cemiyet, daha sonra bir vicdani retçinin ifadesiyle “İngiltere’nin en hor görülen, incitilen derneği” olmuştur. 52 Dernek sekreteri, derneğin genel bir felsefesi olmadığını, pasifizmin özel bir biçimini uygulamadıklarını, ancak derneğe katılan herkesin insan yaşamının kutsallığına inandığını ve bunun da özü itibariyle pasifizmi içerdiğini anlatmıştır. Derneğin ilginç yanı her görüşten ve sınıftan retçinin kendini burada ifade edebilmesidir. Birçok dini grup; Yedinci Gün Adventistleri, İngiliz Katolik Kilisesi, Protestan Mezhebine bağlı olanlar gibi, herhangi bir sınırlama olmaksızın derneğe katılabilmiş; yine, politik açıdan çok farklı gruplar; İşçi Partililer, çeşitli fraksiyonlardan sosyalist gençler, sıradan politik parti mensupları aynı çatı altında toplanabilmiştir. Politik ve dini inançları nedeniyle derneğe katılanların yanında 50 Conscientious Objector (Vicdani Retçi) kelimesinin argodaki kullanımı. 51 GOODALL, Felicity. A Question Of Conscience: Conscientious Objection In The Two World Wars, Sutton Publishing, United Kingdom, s.1. 52 GOODALL, A Question Of Conscience..., s.3. 21 kendilerine “estetik retçiler” denilen; müzisyenler, artistler ve daha birçok sanatçı da vardır. Ancak bu retçileri diğerlerinden ayıran, bireyci görüşlerinin etkisiyle daha kişisel tavır göstererek kolektif harekete katılmamalarıdır. İngiltere’de zorunlu askerlik hizmetinin hayata geçirilmesi sırasında hükümetin bazı sözleri olmuştur. Örneğin; bekar olan tüm erkekler çağrıldıktan sonra, ancak ihtiyaç kalması durumunda evli erkeklerin askere çağrılacağı, yani bekar erkekler bitmeden evli erkeklere sıra gelmeyeceği sözü. Ancak bu söz kimilerinin yüreğine su serpse de pek çok erkeğin protesto gösterisine sahne olmuştur. 53 Diğer bir söz de, orduda aktif hizmetten imtina etmek isteyenlerin özel olarak kurulmuş mahkemelere başvurabileceğidir. 1916 Mart ayının sonlarına doğru vicdani reddini açıklayanların niçin savaşmak istemediklerini ve muaf tutulup tutulmayacaklarını tespit etmek üzere ikibin civarında mahkeme kurulmuştur. Yargıçların başkanlık ettiği bu mahkemeler; orta veya ileri yaştaki emekli memurlardan, polislerden, din adamlarından, yerel işadamları ile büyük mağazaların sahiplerinden oluşmaktaydı. Orta sınıftan olan bu kişilerin de genel olarak savaşa karşı olması beklenmediği için, mahkemelerin yeteri kadar adil davranmadığı ileri sürülmüştür. 54 Silahsız hizmet görmeyi ve dahası askeri üniforma giyerek orduda herhangi bir görevde bulunmayı reddeden kişiler muafiyet talebi ile bu mahkemelere 53 MOOREHEAD, Caroline. Troublesome People: Enemies Of War, 1916-1986, Hamish Hamilton, London, 1987.,s.3. 54 MOOREHEAD, Troublesome…, s.36. 22 başvurmuşlardır. Ancak çok az sayıda vicdani retçiye muafiyet tanınmış, mahkemelere başvuran kişiler daha çok orduda silahsız hizmet ile görevlendirilmiş, bu hizmet ise genelde ölüleri gömmek şeklinde olmuştur. Mahkemelerce yapılan inceleme sonucu altıbinden fazla retçinin muafiyet talebi reddedilmiş ve bu kişiler askeri cezaevlerine gönderilmişlerdir. Retçiler sivil oldukları gerekçesiyle askeri cezaevine itiraz etmişler, ancak bu itiraz karşısında sadece kötü muamele ile karşılaşmışlardır. 55 Diğer bir uygulama da çalışma kamplarına gönderilmedir. Buradaki ağır koşullara dayanamayıp hayatını kaybedenler olması neticesinde Askerliğe Hayır Derneği verilerine göre bu sayı yetmişüçtür - bazı kamplar kapatılmıştır. Cezaevi koşulları insanlıkdışıdır. Mahkumların birbirleri ile konuşmaları yasaktır. Diğer bazı yasaklar gibi bu yasağa da uymamaları halinde hücre hapsi ile cezalandırılmışlardır. Ancak mahkumlar bu zor koşullarda dahi bir bülten yayımlamayı başarmışlardır. Bazı retçiler bu cezaevlerinde hayatını yitirmiş, kimi delirmiş, kimi vücut ve ruh sağlığını bir daha toparlanamayacak biçimde kaybetmiş, bazı retçiler ise ölüm noktasına geldikleri için cezaevinden çıkarılmışlardır. 1. Dünya Savaşı bittikten sonra bile vicdani retçiler hemen evlerine geri dönememişlerdir. Vicdanı için mücadele verenlerin çoğu 1919 Nisanına kadar hapiste tutulmuş ve 10 yıl süreyle de vatandaşlık haklarından mahrum kalmışlardır. 56 Yaklaşık onaltıbin insanın reddini açıkladığı bu dönemde, ret hareketi sadece savaşa karşı basit bir protesto olmanın çok ötesine gidip, devlet – birey ilişkisinin 55 56 GOODALL, A Question Of Conscience…, s.50. Ayrıntılı bilgi için bkz. GOODALL, A Question Of Conscience…, s.35-39. Ayrıca bkz. MOOREHEAD, Troublesome…., s.10-28. 23 sorgulandığı ve gelecekteki vicdani ret hareketini en fazla etkileyecek şeklini almıştır 57 . Fransa’ya bakıldığında ise, vicdani ret hareketinin her zaman bir azınlık hareketi olarak görüldüğü, vicdani ret adı altında yürütülecek bir mücadeledense asker kaçaklığının yaygın olduğu, askerlik hizmetinin reddi şeklindeki bir hak talebinin ancak Cezayir Savaşı zamanında kabul edilebilir bir hale geldiği görülmektedir. 58 Diğer Batı ülkeleri ile karşılaştırıldığında çok farklı bir özellik gösteren Fransa, hak ve özgürlükler alanında öncü rol oynasa da, güçlü devlet geleneği, dışa karşı, özellikle yanı başındaki geleneksel düşmana bağlı olarak, sürekli tetikte olması ve tarihsel olarak hiçbir zaman tam bir istikrar sergileyememesi nedeniyle, askerlik hizmetinin reddine yönelik herhangi bir kanunu tanıma konusunda yakın zamanlara kadar oldukça gönülsüz davranmıştır. Fransa’nın her bir vatandaşı devleti hakkında istediği eleştiriyi yapabilir, ancak iş devletin dış düşmana karşı savunulmasına geldiğinde, duygusal davranışa, vicdanın sesine yer yoktur. 59 Her ne kadar Dreyfus Olayı, orduya hizmetin sorgulanması yönünde bir vesile yaratsa da, 1. Dünya Savaşı’na, hatta bu savaşın sonrasına kadar Fransa’da vicdani ret, sadece az sayıda mezhep tarafından dile getirilen, neredeyse var olmayan bir olgudur. 1. Dünya Savaşı sırasında oluşmaya başlayan ve sonrasında kısmen güçlenen ret hareketi ise dini ya da laik çeşitli pasifist grupları bünyesinde barındırmış, bu konuda çalışan dernekler kurulmuş, parlamentoda vicdani ret yasaları tartışılır hale gelmiştir. Fakat belirtmek gerekir ki, bu dönemde dahi vicdani reddini 57 MOOREHEAD, Troublesome…, s. 10. 58 CAIN, “Conscientious Objection….”, s.276. 59 Bkz. CAIN, “Conscientious Objection….”, s.277, MARTIN, Michael L., “France: A Statute but No Objectors”, MOSKOS, CHAMBERS II, (Ed.), The New Conscientious…, s.80. 24 açıklayan kişi sayısı elliyi geçmemiş, kurulan dernekler çalışmalarını sürdüremeyerek kapatılmış, parlamentoya sunulan yasalar ise reddedilmiştir. 60 Bugün, diğer devletler ile karşılaştırıldığında Anayasasında vicdani ret hakkına en açık biçimde yer veren Almanya’da 61 ise böyle bir hak 1. Dünya Savaşı döneminde meşru görülmemektedir. Savaş devam ederken, ret talebinde bulunan kişi sayısı az olmuş, vicdani nedenlerle ordu içinde aktif hizmet yerine getiremeyeceğini belirten az sayıda insan da, ya silahlı kuvvetler içinde itaatsizliği teşvik ettiği gerekçesiyle çeşitli cezalar ile cezalandırılmış, ya da çok ciddi yaptırımlara maruz kalacağını bilmesine rağmen ret kararında ısrar eden bir askerin mutlak surette ruh hastası olması gerektiği düşüncesiyle psikiyatrik tedavi altına alınmıştır. 62 Rusya’da, 1. Dünya Savaşı sırasında vicdani reddini açıklamış ve cezaevine girmiş olan tüm retçiler, 1917 yılında Çarın devrilmesinden sonra, geçici liberal hükümet tarafından serbest bırakılmışlardır. Başkan Aleksandr Kerensky, tüm vicdani retçiler için alternatif hizmet imkânı sağlayan özel bir kararname hazırlamış, fakat genelge henüz yayımlanmadan Kerensky; Lenin ve Bolşevikler tarafından saf dışı edilmiştir. 1918 ile 1921 yılları arasında devam eden Rus iç savaşı boyunca Sovyet Hükümeti vicdani reddi tanımayı ve alternatif hizmetin sağlanması yolunu 60 MARTIN, Michael L., “France: A Statute..”, MOSKOS, CHAMBERS II, (Ed.), The New Conscientious…, s.83. 61 Almanya Federal Cumhuriyeti’nin 1949 tarihli Temel Kanununun 4. maddesinde “ hiçkimse vicdani kanaatlerinin aksine olacak biçimde silahlı savaş hizmeti yerine getirmeye zorlanamaz” şeklinde bir düzenleme mevcuttur. Bkz. KUHLMANN, Jürgen – LIPPERT, Ekkehard, “ The Federal Republic of Germany: Conscientious Objection as Social Welfare”, MOSKOS, CHAMBERS II, (Ed.), The New Conscientious…, s.98. 62 KUHLMANN -LIPPERT, “ The Federal Republic..”, MOSKOS, CHAMBERS II, (Ed.), The New Conscientious…, s.98-99, BRÖCKLING, Disiplin..., s.390. 25 denemiştir 63 ; ancak 1924 yılından sonra muafiyetler yalnızca tarihi barış mezheplerini içermeye başlamış, giderek daha da sınırlı hale getirilmiştir. 64 Modern vicdani reddin ortaya çıktığı yer olarak anılan Amerika Birleşik Devletlerinde 65 ise bu dönem, zorunlu askerlik ve vicdani ret konusunda politik açıdan bölünmenin yaşandığı bir dönemdir. 1917 yılına gelindiğinde, Amerika’nın izolasyon politikası uygulaması gerektiğini savunanlara, Avrupa’daki savaşın kapitalist bir savaş olduğunu düşünen sosyalistler ve dini veya laik yapıya sahip pasifistler de eklenince savaş karşıtlarının sayısı oldukça yükselmiştir. Bu dönemde ortaya çıkan barış dernekleri ise sadece sürmekte olan savaşa karşı örgütlenmemiş, barış hareketinin dönüşümüne de katkı sağlamışlardır. Savaşın ilk yılı boyunca vicdani ret hakkını yalnızca bazı dini mezhep mensupları ile sınırlı tutan hükümet, Aralık 1917’ye gelindiğinde bu konuda izlediği politikayı liberalleştirerek, savaşa karşı çıkan tüm vicdani retçileri tanıma yoluna gitmiştir. Bu tanımanın ardından, vicdani ret talepleri kabul edilen retçilerden ordu içinde silahsız hizmet yerine getirmeleri gayriresmi olarak talep edilirken, 1918 yılı baharında bu uygulama resmi 63 1918’de L. Trotsky’nin emriyle, retçilerin ilk kez silahlı olmayan askeri birimlerde görev almalarına olanak veren 130 numaralı bildiri ve daha sonra, 1919 yılında çıkarılan, dini gerekçelerle retçi olmaya hak tanıyan kararname örnek olarak gösterilebilir. Bkz. SEVİNÇ, “Türkiye’de ve Batı Demokrasilerinde..”, s. 302. 64 MOSKOS-CHAMBERS II, (Ed.), “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious…, s.13. 65 17.yüzyıl gibi erken bir dönemde çeşitli İngiliz kolonilerinde vicdani ret ve çeşitli alternatif hizmet biçimleri tanınmış olsa da, vicdani ret ulusal düzeyde ilk defa Amerikan İç Savaşı sırasında Amerika Birleşik Devletleri tarafından tanınmıştır. Bkz. MOSKOS-CHAMBERS II, (Ed.), “Conclusion: The Secularization of Conscience Reconsidered”, The New Conscientious…,s. 198. 26 düzenleme konusu olmuştur. Silahsız hizmeti de reddeden “mutlak retçiler” ise askeri mahkemede yargılanmış ve hapis cezası ile cezalandırılmışlardır 66 . 2. İkinci Dünya Savaşı ve Sonrası II. Dünya Savaşı boyunca, Amerika ve İngiltere’de, silahsız askeri hizmet vermeyi kabul edenler orduya alınmış, askeri üniforma içinde görev yapmayı reddedenler ise; tarım, sağlık, ormancılık işlerine atanmışlardır (tamamen bağışık tutulanların sayısı oldukça azdır). 1. Dünya Savaşı tecrübesinin aksine, her iki ülkede de alternatif hizmet yerine getirenler, askeri kurumlardansa, sivil nitelikli hizmetlerde bulunmuş, ABD’de bu tür alternatif hizmet verenlerin çoğu tarihi barış kiliselerince idare edilen sivil kamu hizmeti kamplarında çalışmışlardır. Hem ABD hem İngiltere, tarihi barış kilisesi mensubu olsun olmasın, samimi bulunan dini retçilerin varlığını tanımıştır. Ancak anarşist total retçiler, “devlet en büyük düşman olup, bir insanın kendi kararlarını kendisinin vermesinin, özgürlüğün inkarıdır. Dolayısıyla, biz de devleti ve kendisinin adına birilerini öldürmemiz gerektiği fikrini inkar ediyoruz” 67 görüşü çerçevesinde; Yehova Şahitlerine mensup kişiler de, dini inançları gereği işbirliğinin herhangi bir biçimine yanaşmayı reddi sürdürdükleri için cezaevlerine gönderilmeye devam etmişlerdir. ABD’de çoğunluğu Yehova Şahitlerinden olmak üzere 6000 civarında, İngiltere’de ise, 1942 yılında kadınların da orduya alınmaya başlamasının ardından 214’ü kadın olmak üzere, 3500 total retçi tutuklanmıştır. 68 66 Bkz. CHAMBERS II, John Whieclay, “Conscientious Objectors and the American State From Colonial Times to The Present”, The New Conscientious…,s.30-34. 67 Anarşistlerin görüşleri için bkz. GOODALL, A Question of Conscience.., s. 156. 68 Bkz. MOOREHEAD, Troublesome.., s.152, MOSKOS-CHAMBERS II, “ The Secularization…”, The New Conscientious…,s. 13. 27 Her ne kadar toplumun büyük bir kesimi, ortak düşmana karşı savaşmaları gerektiğini ve savaşmadıkları için birer “korkak, kaytarıcı” olduklarını düşünse de, vicdani retçiler, 1. Dünya Savaşı ile karşılaştırıldığında, bu dönem çok daha az baskı görmüş, kötü muameleyle nispeten az karşılaşmışlardır. 69 Bu dönemde vicdani retçi olmanın retçilerde yarattığı önemli ikilem, hatta acı, Almanya’da Nazi rejiminin yaptıkları hakkında elde edilen bilgilerdir. 70 1. Dünya Savaşı zamanında olduğu gibi bu dönemde de vicdani retçilerin samimiyetlerini tahkik amacıyla komisyonlar kurulmuştur. Sıkça sorulan sorulardan biri olan “eğer kızkardeşin bir Alman askerinin tecavüz tehdidine maruz kalsaydı ne yapardın, böyle bir durumda yine savaşmayı reddeder miydin?” sorusuna retçilerin verdiği yanıt genel olarak, kendilerinin savaşa, bir insanın hayatını almaya karşı oldukları ve bu nedenle böyle bir durumda dahi vicdani retçi olmayı sürdürecekleri yönünde idi. 71 Vicdani retçiler çözümün savaşta olmadığını ileri sürüyorlardı. Onlar için sorun, bu durum karşısında ne yapılabileceği konusunda ellerin kolların bağlı olmasıydı. 72 Vicdani redde ilişkin olarak, Almanya’da yaşanan gelişmelere bakıldığında 73 , 2. Dünya Savaşından uyandıktan ve Nazizmi reddettikten sonra Almanların, politikaskeri kültür ve kurumlarında esaslı değişiklikler gerçekleştirdikleri görülmektedir. Alman vatandaşlarına zorunlu askerlik hizmetini reddedebilme hakkı tanınması, Nazizmin ve militarizmin yeniden dirilmesini önlemeye yönelik, yeni bir güvence 69 GOODALL, A Question of Conscience.., s. 146. 70 GOODALL, A Question of Conscience.., s. 198. 71 MOOREHEAD, Troublesome…, s.11. 72 GOODALL, A Question of Conscience.., s. 198. 73 Ayrıntılı bilgi için bkz. MOOREHEAD, Troublesome.., s.289-300. 28 olmuştur. Nazi tecrübesi ve Nüremberg Yargılamalarından dersini alan Alman Federal Cumhuriyeti, savaş suçları ile insanlığa karşı suçlarda bireyin ahlaki sorumluluğuna vurgu yapmak suretiyle, 1949 Anayasasında vicdani ret hakkını güvence altına almıştır. Batı Almanya NATO’ya katıldıktan ve ardından 1959 yılında zorunlu askerliği yeniden tanımladıktan sonra Federal Kanunlar “devletler arasındaki silahlı çatışmalara karşı çıkan her kişi”nin alternatif sivil hizmet ile görevlendirileceğini veya dilerse, bu kişiye ordu içinde silahsız görev verileceğini tayin etmiştir. Kanun; gerekçesi dini olsun laik olsun, ya da ister belirli bir savaşa ister tüm savaşlara karşı olsun, yahut da reddini açıklayan kişi halihazırda ordu içinde görev yapıyor olsun, samimi olan her vicdani retçiye alternatif hizmet imkanı tanımıştır. Kendine özgü tarihi nedenler itibariyle Batı Almanya, o dönem için dünyadaki en liberal vicdani ret hükümlerini kabul etmiştir. 74 1963 yılına kadar, vicdani retçilere ilişkin herhangi bir hukuki düzenlemesi olmayan yegâne Batı demokrasisi örneğini Fransa teşkil etmektedir. Bu tarihe kadar askerlik hizmetinin tek alternatifi beş yıl hapis cezası olmuştur. 75 Cezayir Savaşı sırasında, silah taşımayı ve sivillere şiddet uygulamayı reddeden pek çok Fransız’ın çabasıyla bir vicdani ret ve itaatsizlik hareketi gelişmiş, savaşmak yerine sosyal nitelikli sivil hizmet yerine getirmek isteyen retçiler askeri mahkemelerde yargılanmışlardır. 76 Geniş halk yığınlarının fiilen katıldığı ya da destek verdiği itaatsizlik eylemleri; Sartre, Breton, Duras, Vercors gibi aydınların da içinde bulunduğu, tanınmış imzacıları olan “Yüzyirmibirler Manifestosu” ile hükümetin baş 74 MOSKOS, CHAMBERS II, “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious ., s.14. 75 CAIN, “Conscientious Objection….”, s.279. 76 Bkz. BOVE, Jose- LUNEAU, Gilles, Sivil İtaatsizliğe Çağrı, İletişim Yay., İstanbul, 2006, s.121. 29 edemeyeceği bir hal almış 77 , Cezayir Savaşı, geleneksel sert bakışaçısının artık geçerliliğini yitirdiğini göstermiştir. Başkan De Gaulle’un, vicdani retçilere suçlu gibi davranılmasının yersiz ve değersiz olduğu yönündeki açıklamasının ardından Haziran 1963’te, vicdani reddi yasal zemine taşımak niyetiyle parlamentoya bir tasarı sunulmuştur. Eğer bir kişi vicdani retçi statüsünü kazanırsa ordu içinde silahsız veya talep halinde kamu yararı taşıyan, tamamen sivil bir hizmet icra edebileceği, alternatif hizmet süresinin ne kadar olacağı gibi düzenlemeler içeren tasarı Aralık 1963’te parlamentoda kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. 1983 yılından sonra, François Mitterand’ın sosyalist hükümeti döneminde, 1963 yılında kabul edilen kanunun yanı sıra askerliğe ilişkin mevzuatta da değişiklikler sözkonusu olmuş ve eski durum ile karşılaştırıldığında oldukça liberal hükümlere yer veren kanunlar ile beraber vicdani ret yeni bir boyut kazanmıştır. 78 Daha çok Batı’daki genel gelişmelere bağlı olarak İskandinav ülkeleri ve Hollanda, 2. Dünya Savaşından sonra, vicdani reddin beraberinde getirdiği hakları yeniden tanımlamışlardır. Özetle bu haklar daha geniş çaplı alternatif hizmete imkân vermiş, retçi statüsü için laik saikleri içermeye başlamıştır. 1990’ların başlarına gelindiğinde, eski Komünist Doğu Avrupa ülkeleri ise Kuzey Avrupa modeline dayanan vicdani ret sistemini tanımıştır veya tanımayı planlamaktadır. Batı Avrupa’da vicdani retçilerin sayısı soğuk savaşın son yıllarından itibaren hızla artmıştır: Reddin oranı 1980’lerin sonlarına doğru, 1960’ların ortaları ile 77 Cezayir Savaşı sırasındaki vicdani ret ve itaatsizlik hareketleri konusunda daha ayrıntılı bilgi ve manifesto metni için bkz. BOVE- LUNEAU, Sivil İtaatsizliğe.., s.120-125. 78 MARTIN, Michael L., “France: A Statute..”, MOSKOS, CHAMBERS II, (Ed.), The New Conscientious…, s.84-85. 30 karşılaştırıldığında, yedi kat civarında bir artış göstermiştir. Kuzey Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde ise 1990’ların başlarına gelindiğinde, askere alınacak her dört erkekten biri vicdani reddin herhangi bir biçimini açıklıyordu. 1991 yılında Almanya’da vicdani retçilerin sayısı 151.000 gibi bir rakama ulaşmıştır. Doğu Avrupa’nın Eski Sosyalist Devletleri, 1939 yılında, Stalin Hükümeti döneminde, son iki yıldır tek bir kişinin dahi dini vicdani retçi statüsüne başvurmadığı beyan edilerek, zorunlu askerlik yasasındaki vicdani ret hükmünü ilga eden Eski Sovyetler Birliği ve Güney Afrika, İsviçre, İsrail gibi muhtelif devletlerde ise vicdani ret yeni şekillenen bir vaka idi. 79 Amerika Birleşik Devletleri’ne bakıldığında, Vietnam Savaşı’nın sonlarına doğru, askerlik hizmetinden muaf tutulan genç erkeklerin sayısı, askere alınanlarınkini geçiyordu. 80 Hatta şunu söylemek yanlış olmayacaktır ki, zorunlu askerlik hizmetine karşı yürütülen geniş çaplı direniş, Amerikan kuvvetlerinin Güneydoğu Asya’dan çekilmesinin ve 1973 yılında zorunlu askerlik hizmetinin kaldırılmasının nedenlerinden biri olmuştur. 81 Daha sonra vicdani ret, gönüllülük esasına dayalı silahlı kuvvetler bünyesinde çalışan askerleri de içermeye başlamış, 1980’lerde vicdani reddini açıklayan yaklaşık 150 kişi ordudan çıkarılmıştır. Ancak ABD’nin, gönüllü askerlik hizmeti kabul edildikten sonraki ilk büyük harekatı olan 1990-1991 Körfez Savaşına gelindiğinde, 111 askerin vicdani ret statüsünün 79 MOSKOS-CHAMBERS II, “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious ., s.4. 80 1972 yılında askere alınan her yüz Amerikalıya karşı 131 kişi vicdani retçi olarak askerlik hizmetinden muaf tutulmuştur. Semiannual Report of the Director of Selective Service for the period January 1 to June 30, 1973’ten aktaran MOSKOS, CHAMBERS II, The New Conscientious…, s.226. 81 Vietnam Savaşı sırasında savaş karşıtılarının yürüttüğü direniş ve vicdani reddin kabulüne giden süreç hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. MOOREHEAD, Troublesome.., s.253-269. 31 tanındığı 82 , sonrasında ise, orduda aktif olarak hizmet vermeyi sürdürmekte olan 1500-2500 kişinin vicdani ret talebinin reddedilerek, bu kişilerin çoğunun askeri mahkemede yargılandığı 83 , yaklaşık 2500 kişinin askeri cezaevine girdiği görülmüştür. 84 3. Mevcut Durum 85 Günümüz koşullarında, vicdani reddin ne olduğu ve hangi düzeye kadar tanındığı devletlerin uygulamalarına göre farklılık göstermektedir. Mevcut durum incelendiğinde; zorunlu askerlik hizmeti olmayan devletler, sadece olağanüstü hal gibi özel durumlarda zorunlu askerlik uygulamasını hayata geçiren devletler, zorunlu askerlik hizmetinin var olup fiilen uygulanmadığı devletler, gönüllü askerlik sistemini uygulayan devletler, vicdani retçi statüsünü tanıyıp, sivil ya da silahsız hizmet imkânı sağlayan devletler, vicdani ret hakkını reddedip zorunlu askerlik hizmeti sistemi uygulayan devletler olduğu görülmektedir. 86 Askerlik hizmetine tabi kişilerin bu hizmeti yerine getirmeleri ile ilgili olarak da çok ciddi farklılıklar sözkonusudur. Örneğin, Avrupa ülkeleri arasında Yunanistan, Finlandiya gibi ülkelerde askere çağrılan kişilerin % 70, 80’i askerliğini yapmasına rağmen, bu oran Baltık ülkeleri, Rusya Federasyonu, Ukrayna gibi 82 SPECK, “Dünyada Çağdaş..”., s.51. 83 MOSKOS-CHAMBERS II, “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious ., s.3-4. 84 SPECK, “Dünyada Çağdaş..”., s.51. 85 Avrupa ülkelerindeki durum için bkz TABLO 1. 86 Bkz. MARCUS, Emily N., “Conscientious Objection As An Emerging Human Right”, Virginia Journal Of International Law, vol.38, 1997-1998., s.527-531. 32 ülkelerde ancak %10 ile %30 arasında değişmektedir. 87 Bu ülkelerde asker kaçağı sayısı, açıkça vicdani ret talebinde bulunan kişi sayısına göre oldukça fazladır. Örneğin Rusya’ya bakıldığında, 2003 yılında yirmibeşbin, 2004 yılında yirmibirbinin üzerinde genç erkeğin yoklama kaçağı olduğu görülmektedir. Ayrıca sağlık nedenleri gösterilerek askerlik hizmetinden muaf olma yolu da sıkça tercih edilen bir durumdur. 88 Bugün çoğu Avrupa ülkesinde vicdani ret hakkı tanınmaktadır. Kimi ülkeler zorunlu askerlik hizmetini tamamen terk ederek, profesyonel ordu sistemine geçmiştir. Kimi ülkelerde ise zorunlu askerlik hizmeti mevcut olmakla beraber, vicdani ret talebinde bulunan kişiler için alternatif hizmet sistemi uygulanmaktadır. Günümüz koşulları altında, 19. ve 20. yüzyılda, uluslararası politikada tek egemen güç olarak ulus devletin kabul edilmesi anlayışının temel kavramlarından zorunlu askerliğin, artık entegrasyonunu derinleştirmek, genişletmek isteyen, komşu ülkeleri ile karşılıklı ilişkilerini sağlamlaştırmayı uman bir Avrupa için sözkonusu olmaması gerektiği anlayışı hakimdir. 89 Şu anda; Andorra, İzlanda, Liechtenstein, Monako ve San Marino düzenli orduya sahip olmayıp, bu ülkelerden Andorra’nın dış güvenliğinden İspanya ve Fransa, Monako’nun dış güvenliğinden ise genel olarak Fransa sorumludur. 87 Quaker Council for European Affairs, “The Right To Conscientious Objection in Europe: A Review of The Current Situation”, April 2005, s. 3. 88 89 SPECK, “Dünyada Çağdaş..”., s.45. GREUNE, Gerd (Resp.) - LAI, Michelab. “European Union Without Compulsory Military Service: Consequences For Alternative Service – A Comparative Study On The Policies in EU Member States”, EU Study Papers no.1, HEINRICH BÖLL STIFTUNG (ed.), EBCO Brussels Office, 2000, s.5. 33 İzlanda’da sadece sınırlı bir sahil güvenlik birimi olmakla beraber, silahlı kuvvetler yoktur; dış güvenlik, NATO üyeliğinden sonra 1951 yılında ABD ile imzalanan ortak savunma antlaşmasına dayanmaktadır. Liechtenstein’da da silahlı kuvvetler olmamasına rağmen, 2003 tarihli Anayasa’da, savaş hali durumunda zorunlu askerlik sisteminin tanınacağı belirtilmektedir. San Marino’da, savaş hali veya olağanüstü hallerde, 16 ile 60 yaş arası vatandaşların askere alınacağı şeklinde yasal düzenleme mevcuttur, ancak güvenlikten jandarma sorumlu olup, törensel görevleri yerine getirecek gönüllü bir askeri grup dışında silahlı kuvvetler sözkonusu değildir. 90 Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Hollanda, Birleşik Krallık, İrlanda, İspanya, İtalya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Portekiz, Sırbistan Karadağ, Slovenya ve yakın zamanda hayata geçirilen yasal düzenleme ile Slovakya’da zorunlu askerlik hizmeti bulunmayıp, profesyonel ordu sistemi uygulanmaktadır. 91 Profesyonel orduda görev yapmakta olan, askerliği bir meslek olarak seçmiş kişiler için vicdani ret hakkının sözkonusu olup olmadığı meselesi tartışılmakla beraber mevcut durumda, Almanya hariç 92 , sayılan hiçbir ülke mevzuatında profesyonel askerlerin vicdani ret hakkı konusunda düzenleme yoktur. Sadece İngiltere’de profesyonel askerler için “vicdani nedenlerle emeklilik veya ihraç” 93 şeklinde bir direktif mevcut olup, Hollanda’da da Savunma Bakanlığı, vicdani ret talebinde bulunan profesyonel askerlerin bu taleplerinin kabul edilmemesi gerektiğini ancak bu 90 Ayrıntılı bilgi için bkz. . Quaker Council for European Affairs, “The Right To ..”s. 2-77. 91 Bu konuda bilgi için bkz., ÇINAR, Özgür Heval, “Uluslararası Hukuk Çerçevesinde AB'de ve Türkiye'de Vicdani Ret”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 72, Eylül-Ekim 2007, Sayfa 94-109. 92 Almanya’da, 21 Ekim 2003 tarihinde kabul edilen bir hükümet kararnamesi ile profesyonel askerler için de vicdani ret hakkı tanınmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Quaker Council for European Affairs, “The Right To ..”s. 33. 93 Bkz.www.wri-irg.org/pdf/co_uk_army.pdf 34 askerlere ordudan çıkma hakkı tanınabileceğini belirtmiştir. 94 Anılan tüm ülkeler bakımından, böyle bir hakkın yasal düzenleme ile kabulündense savaşmak istemeyen profesyonel askerlerin ordudan ihracı şeklinde bir uygulamanın var olması gerektiği savunulmaktadır. 95 Bugün için Avrupa ülkelerinden; Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Bosna Hersek, Bulgaristan, Danimarka, Ermenistan, Estonya, Finlandiya, Gürcistan, Hırvatistan, İsveç, İsviçre, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, Letonya, Litvanya, Makedonya, Moldova, Norveç, Polonya, Romanya, Rusya, Ukrayna ve Yunanistan’da vicdani ret hakkı resmen kabul edilmesine rağmen, hiçbir ülkede vicdani redde ilişkin mevzuat, Avrupa Konseyi’nin konuya ilişkin tavsiye kararlarında belirtilen ölçütlere tam olarak uymamaktadır 96 . Yasal düzenlemelerine bakıldığında, ülkelerin büyük çoğunluğunda, vicdani ret hakkının dini, etik, politik kanaatleri içerdiği görülmekle birlikte sadece din temelli ret hakkının tanındığı ülkeler de mevcuttur. 97 Örneğin, Romanya ve Ukrayna’da, vicdani retçiler arasında inanca bağlı bir ayrımcılık yapılmaktadır. Bu ülkelerdeki vicdani ret kanunlarına göre, sadece, silah tutmayı yasaklayan dini mezheplere üye kişiler vicdani ret hakkı talebinde bulunabilirken, dini nitelikte olmayan vicdani ret talebinde bulunan kişilerin vicdani ret hakkı kullanmaya yönelik yasal bir imkânları yoktur. 94 Hollanda Savunma Bakanlığından Kasım 2004 tarihinde alınan bilgiler için bkz. Quaker Council for European Affairs, “The Right To ..”s. 50. 95 Bu tartışmalar için bkz. Quaker Council for European Affairs, “The Right To ..”s. 50. Ayrıca bkz. GREUNE- LAI,“Europen Union...”. 96 Quaker Council for European Affairs, “The Right…”s. 3 97 Bkz. MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 539-540. 35 Yunanistan’da, dini vicdani reddin kabulü, laik temelli vicdani ret kategorilerine nazaran çok daha kolay görünmektedir. Özellikle Yehova Şahitleri’ne mensup kişilerin talebi neredeyse otomatik biçimde kabul edilmesine rağmen, dini olmayan nedenlerle talepte bulunanların vicdani retçi statüsünü kazanması oldukça zordur. Ermenistan 2004 yılında vicdani ret hakkını düzenleyen bir kanun kabul etmiştir, ancak kanun, dindışı vicdani ret hususunda açık değildir. Yasa yakın zamanda yürürlüğe girdiği ve şimdiye kadar yapılan başvurular din temelli vicdani redde ilişkin olduğu için, yasanın, vicdani ret talebinde bulunan diğer kişilere uygulanıp uygulanmayacağı zamanla görülecektir. Moldova’da yasa hem dini, hem dini olmayan vicdani ret hakkını düzenlemesine rağmen, uygulamada vicdani ret talebinde bulunan kişilerden, silah tutmayı yasaklayan dini örgütlere üyeliklerini kanıtlamaları şartı aranmaktadır. Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ve Litvanya’da da, mevzuat, dini olmayan vicdani reddi kabul ediyor görünmektedir, ancak bugüne kadar yapılan başvurular dini nitelikte olup, uygulamada vicdani reddin diğer biçimlerine karşı tutumun nasıl olacağı konusu belirsizdir. 98 Gürcistan’da, vicdani ret hakkı 1997 yılında Alternatif Hizmet Kanunu’nun kabulü ile hukuken tanınmış ise de, bu kanunun nasıl uygulanacağına ilişkin usuli 98 Avrupa ülkelerinde vicdani ret hakkının kabulü ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Quaker Council for European Affairs, “The Right To ..”. 2-77., HOREMAN, Bart- STOLWIJK, Marc, WAR RESISTERS’ INTERNATIONAL, “Refusing To Bear Arms: A World Survey on Conscription and Conscientious Objection to Military Service”, London, 1998., http://www.wri-irg.org/books.htm., GREUNE-LAI, “Europen Union…”, s.6-46. 36 ilkeler belirlenmemiştir. Dolayısıyla bugün Gürcistan’da, vicdani ret hakkının nasıl ileri sürülebileceğine, alternatif hizmetin nasıl yerine getirileceğine ilişkin usul kuralları mevcut değildir. Türkiye 99 , Azerbaycan ve Avrupa Konseyi üyesi olmayan Belarus’ta, vicdani redde ilişkin herhangi bir yasal düzenleme mevcut değildir. Belarus ve Azerbaycan’da vicdani ret hakkı 1990’lı yıllarda Anayasa’ya dahil edilmekle birlikte, daha sonra vicdani ret hakkını içerecek mevzuat düzenlemesine gidilmemiştir. Şu an Azerbaycan’da vicdani ret hakkını düzenleyen bir kanun tasarısı Meclis gündemine alınmayı beklemektedir. Türkiye’de ise bu konuya ilişkin hiçbir yasal hüküm yoktur. Avrupa’nın ötesine uzanıp, Amerika Birleşik Devletleri’ne bakılacak olursa, askerlik görevine ilişkin düzenlemenin Anayasa’da olmayıp “The Military Selective Service Act” başlıklı kanunun bu konuyu düzenlediği görülmektedir. Her ne kadar Amerika’da geçerli sistem gönüllü askerlik hizmeti olsa da, orduya başvuranların genelde yoksul kesim ile siyah nüfustan olması tartışmalı bir durumdur 100 . 19901991 yılları arasında gönüllü askerler arasında, askerliğe başladıktan sonra vicdani ret talebinde bulunanların askeri mahkemede yargılandığı ve cezaevine gönderildiği belirtilmişti. Şu an süren Irak Savaşında ise net rakamlara ulaşmak mümkün olmamakla beraber çok sayıda asker kaçağı olduğu, askere alımlar konusunda 99 Türkiye tarafından tanınmış Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de zorunlu askerlik hizmeti sistemine sahip olup, bu ülkede vicdani ret hakkı yasal olarak tanınmamaktadır. 100 HOREMAN- STOLWIJK, Index of Country Reports: United States of America”. “Refusing To Bear Arms….”,s. 1-5. 37 hükümetin zorluk çektiği bilinmekte, savaş devam ettikçe de firar ve vicdani ret vakalarında ciddi artış görüleceği düşünülmektedir. 101 Kuzey Amerika’nın bir diğer ülkesi Kanada’da da gönüllü askerlik sistemi mevcut olup, vicdani ret hakkı tanınırken, Meksika’da zorunlu askerlik sistemi devam etmektedir ve vicdani ret hakkı sözkonusu değildir. Orta Amerika ülkelerinde, askerlik hizmeti konusunda uygulanan sistemler farklılık gösterse de - örneğin Küba, Dominik Cumhuriyeti, Guatemala’da zorunlu askerlik hizmeti uygulanırken, Nikaragua, Jamaika, Honduras gönüllü askerlik hizmeti uygulayan ülkelerdir vicdani ret hiçbir ülkede tanınmamıştır. 102 Askeri diktatörlüklerin gölgesinden kısa denilebilecek bir süre önce kurtulan veya iç savaşların bazı bölgelerde hala devam ettiği Latin Amerika için ise genel olarak, vicdani ret henüz mücadelesi verilmekte olan bir olgudur. Arjantin, Guyana 103 , Paraguay, Brezilya gibi Bazı Latin Amerika ülkelerinde vicdani ret hakkı tanınmışken; Şili, Kolombiya, Bolivya, Peru, Venezuela, Ekvador gibi ülkelerde zorunlu askerlik sistemi hala varlığını sürdürmekte ve vicdani ret şeklinde bir hak da tanınmamaktadır. 104 101 Bu konuda pek çok rapor hazırlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. SPECK, “Dünyada Çağdaş..”, s.51. 102 Bkz. Center on Conscience and War, “Conscientious Objectors and the Draft”, 2001, http://www.nisbco.org , s.1-5. 103 Arjantin ve Guyana, aynı zamanda gönüllü askerlik hizmetinin kabul edildiği ülkelerdir. Vicdani ret hakkını tanıyan Paraguay ve Brezilya’da zorunlu askerlik sistemi esastır. Uruguay ise gönüllü askerlik sistemine sahip olup, vicdani reddi tanımamaktadır. Bkz. Center on Conscience and War, “Conscientious Objectors…”, s.1-5. 104 Bkz. Center on Conscience and War, “Conscientious Objectors…”, s.1-5. 38 Güney Afrika’da; ‘apartheid’a ve militarizme karşı mücadele ile birlikte yürütülen, azınlık haklarını da tartışan vicdani ret hareketinin Güney Afrika içinde ve dışında süren çok yoğun direnişi sonucu 1993 yılında zorunlu askerlik hizmeti kaldırılmıştır. 105 Ancak, genel olarak Afrika’ya bakıldığında, sistematik zorunlu askerlik uygulaması ile bir istisna teşkil eden Eritre ayrı tutulmakla beraber, savaş karşıtlığı ve vicdani ret konseptine ilişkin bir farkındalığın sözkonusu olmadığı görülmektedir. 106 Benzer bir durumun sözkonusu olduğu Asya’da, genel durumdan farklı olarak Japonya’da profesyonel ordu sistemine geçilmiştir. 107 İsrail ise vicdani ret konusunda özgün bir düzenlemeye sahiptir. Ret hakkı sadece dini nedenlerle vicdani ret iddiasında bulunanlara tanınmıştır. Ancak, Ulusal Savunma Yasası’nın 36. maddesine göre, ayrıca eğitim, ekonomi, savunma gerekçeleri ya da ailevi nedenler sözkonusu ise askerlikten bağışık tutulmak olanaklıdır. Yine, sekiz yıl eğitim almamış olan ve din eğitimi gören yurttaşlarla, evli, çocuklu ya da hamile kadınlar askerlik hizmetinden muaftır. 108 105 FRIEDRICH, Rudi, 27.01.2007 tarihli Uluslararası Vicdani Ret Konferansında “Conscientious objection in Turkey and the world: experiences and problems” konulu oturumda sunulan bildiri. Konferans konuşmacılarının tebliğleri ve vicdani ret ile ilgili diğer makaleler için bkz. Özgür Heval Çınar-Coşkun Üsterci (derl.), Dünyada ve Türkiye’de Vicdani Ret (İstanbul: İletişim Yayınları) (Yayınlanma sürecinde). 106 Bkz.SPECK, “Dünyada Çağdaş..”, s.47-48. 107 Dünya ölçeğinde ayrıntılı bilgi için bkz. HOREMAN- STOLWIJK, “Refusing To Bear Arms..” 108 KAPLAN, L., Dyhan, “Rabbink Concepts and Contemporary Conscientious Objection”, Tikkan, 19/6, 9:13’ten aktaran: SEVİNÇ, “Türkiye’de ve Batı Demokrasilerinde..”, s.315. 39 III. VİCDANİ RET KATEGORİLERİ Vicdani retçileri çeşitli özellikleri bakımından alt gruplara ayırmak mümkündür. Fazla ayrıntılandırmadan yapılabilecek bir ayrımda genel olarak vicdani retçilerin üç gruba ayrıldığı söylenilebilir: dini, ahlaki ve politik nedenlere dayanarak reddedenler. Din temelli redde retçi, görüşlerinin altyapısı olarak kutsal kitaptaki metinleri görmektedir ya da pasifizmi dini bir emir olarak vazeden bir kiliseye mensuptur. Ahlâkı esas alan retçiler, askerlik hizmetine karşı retlerini etik bir kaideye dayandırırken, bu hizmeti politik görüşlerinden dolayı reddedenler ise uluslararası hukuk veya iç hukuk ile politika çerçevesinde belirli bir savaşa katılmayı reddederler. Retçilerin, bu görüşleri doğrultusunda, askerlik hizmeti ile ilgili tutumları da farklılık göstermektedir. Örneğin bir grup, askerlik hizmetinin her türüne karşı olup sivil bir hizmette bulunmayı isterken, kimileri ordu içinde, fakat silah tutulmayacak bir hizmet talebinde bulunurlar. Üçüncü bir grup ise her tür laik otoriteye ya da belirli bir siyaset izleyen rejime hizmeti reddedebilir. Devletlerin de bu farklı kategorilerdeki retçilere karşı izlediği tutum değişmektedir 109 . Biraz daha derinlemesine yapılabilecek bir ayrımda ise vicdani retçileri saiklerine göre, kanaatlerinin kapsamına göre ve devlet ile kurulacak ilişkiye göre vicdani retçiler olarak belirlemek mümkündür. 110 109 Bkz. LIPPMAN, Matthew. “The Recognition of Conscientious Objection to Military Service As An International Human Right” , California Western International Law Journal, vol.21, Number 31, 1990-1991,s.31. 110 Bu ayrım için bkz. MOSKOS, CHAMBERS II, “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious ., s.4-6. 40 a. Saiklerine Göre Vicdani Retçiler Saiklerine göre vicdani retçiler; tarihsel barış mezhepleri, anahat kiliseleri veya bu kiliselere tabi olmayan mezhepler çerçevesindeki inançları doğrultusunda hareket eden din merkezci (dinî) vicdani retçiler ve politik ya da özel nedenleri içeren kanaatleri doğrultusunda hareket eden laik vicdani retçiler olarak ayrılabilir. Din temelli ret hâlâ ağırlığını sürdürse de, laik vicdani reddin dinamik büyümesi karşısında nispeten gerilediği söylenebilir. b. Kanaatlerinin Kapsamına Göre Vicdani Retçiler Kanaatlerinin kapsamına göre vicdani retçiler; tüm savaşlara karşı olan evrenselci vicdani retçiler - ki bu grup devletlerce en yaygın biçimde kabul görenlerdir - ve seçici (kısmi) vicdani retçiler olarak ayrılmaktadır. Seçici vicdani retçiler; belli bir savaşa (örneğin, Fransa’da Cezayir Savaşı’na, ABD’de Vietnam Savaşı’na karşı çıkıldığı gibi), belli bir askeri operasyona (örneğin, İsrail’in Lübnan’ı işgalinde 111 olduğu gibi) ya da belli tür bir silahın kullanımına (nükleer silahlar gibi) karşı olabilirler. 112 c. Yetkili Organlar ile İşbirliğinin Derecesine Göre Vicdani Retçiler Bir grup vicdani retçiyi diğer bir gruptan ayırmanın başka bir yolu da, özellikle ordu ya da hükümetin askerlik şubesi tarafından temsil edilen devlet ile 111 İsrail’in Lübnan’daki çabalarını meşru müdafaa halindense suçlanması gereken bir saldırı niteliğinde gören, böyle bir saldırının ahlaki hiçbir gerekçesi olmadığını, bu nedenle İsrail ordusunda görev almayacağını belirten bir grup İsrail vatandaşının oluşturduğu Yesh Gavul (Bir sınırı var) Örgütü bu tür retçiliğe bir örnektir. Bkz. FLYNN, My Country…, s.35. 112 NOONE, Michael, F., “Legal Aspects of Conscientious Objection: A Comparative Analysis”, The New Conscientious .,s.178. 41 işbirliği yapma isteğinin derecesine göre bir sınıflandırma yoluna gitmektir. Bu açıdan vicdani retçiler; silahsız (savaşmayan-noncombatant) retçiler, alternativist retçiler ve total retçiler olarak sınıflandırılabilir. Savaşmayan vicdani retçiler, silah kullanmaksızın ordu içinde hizmet vermeyi kabul eden retçilerdir; bu kişiler en bilinen şekliyle, ordunun doğrudan hayat kurtarmaya tahsis edilmiş bölümünde – tıbbi birimlerde- çalışırlar. Bu tür retçiler askeri sistem ile en az sürtüşme yaşayan gruptur, zira sistemin işlemesine yardım ederler; hatta bu kişilerden bazıları, ki bunlardan biri de Vietnam Savaşındaki tıbbi hizmetleri nedeniyle ABD Meclisinden onur madalyası alan kişidir, kahramanlık nişanı almışlardır. Alternativist vicdani retçiler, askerlik hizmeti yerine kamu kurumları veya özel kurumlarda alternatif hizmete katılmayı kabul eden kişilerdir. Bu retçilerin çoğu güvenlik, sağlık veya kültür hizmetlerinde bulunurlar. Birçok ülkede, alternatif bir hizmet yerine getirme isteği vicdani retçilerin “samimiyet”ini ortaya koyan de facto (fiili ) ölçüt kabul edilmiştir. Total vicdani retçiler zorunlu askerlik hizmeti hususunda, yetkili organlar ile işbirliğinin her şeklini reddeden kişilerdir. Alternatif hizmet programlarına – bu hizmetlerin askerlik ile ilgisi olmasa da- katılmayı reddederler, çünkü genel olarak devletin bu alandaki otoritesini kabul etmezler. Sonuç olarak bu tür retçiler, modern demokratik devletlerde hapis cezası ile cezalandırılması en muhtemel grubu teşkil ederler 113 . Vicdani ret kategorileri belirlenirken kadın-erkek retçiler şeklinde bir ayrıma gidilmeyecektir, ancak askerlik uygulamasının sadece erkekler için var olduğu düşünülerek kadın vicdani retçilerin göz önüne alınmaması tehlikesine karşı kadınların da bu mücadele içinde doğrudan veya dolaylı bir biçimde bulunduğunu 113 MOSKOS, CHAMBERS II, “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious.., s.4-6. 42 belirtmekte yarar vardır. Önceleri, erkek vicdani retçiler askerliğe karşı mücadele yürütürken bazı retçilerin eşleri de kendi mücadelelerini vermişlerdir. 114 Zamanla, kocalarını destekleyen kadınların yanında, kadın vicdani retçiler de sözkonusu olmaya başlamıştır. Kadınlar için zorunlu askerlik uygulamasının olduğu İsrail’de 115 , bu hizmetin doğrudan muhatabı olup savaşmayı reddeden ve vicdani ret hakkının kabulü için hukuki mücadele yürüten kadınlar sözkonusu iken 116 , diğer bazı ülkelerde, zorunlu askerlik hizmetine tabi olmayıp, militarizme karşı mücadele yürüten kadın vicdani retçiler de mevcuttur. Günümüzde, zorunlu askerlik hizmetine tabi olmayan kadınların vicdani retçi olması, sadece bulundukları ülkenin uyguladığı zorunlu askerlik sistemine dayandırılarak açıklanamaz. Kadınların karşıtlığını sistemin geneline yönelik olarak düşünmek gerekir, çünkü modern devlet kurulurken, bu devlet sınırlarını korumak için modern savaşlara girerken “kadın” yoktur. Altınay, zorunlu askerliği, erkek ve kadınların devletle aralarındaki yurttaşlık ilişkisini belirleyen ve asker olmayan kadını farklılaştıran bir uygulama olarak görmektedir. Bu farklılaştırma neticesinde, “devlet için en kutsal vazife” olan askerliğe kadının katılmaması onu erkek karşısında ikinci sınıf vatandaş haline getirir. Kadınların ikinci sınıf sayılmalarını önleyecek olanın, onların da orduya 114 Bu durum özellikle 1. Dünya Savaşı sırasında sözkonusu olmuştur. GOODALL, A Question of Conscience…., s.54. 115 İkinci Dünya Savaşı sırasında kadınların da askere alınması yaygın bir uygulama iken - özellikle İngiltere ve Sovyet Rusya’da askere alınan kadınların sayısı oldukça fazladır - bugün için tipik örnek olarak İsrail kalmıştır. Bkz. “Women and War”, www.iwm.org.uk 116 LERNER, Tali, 27.01.2007 tarihli Uluslararası Vicdani Ret Konferansında “Conscientious objection in Turkey and the world: experiences and problems” konulu oturumda sunulan bildiri 43 katılıması olduğunu savunan “liberal feminizm” anlayışı unutulmamakla beraber, asıl çözümü, “bu süreçlere kadınların da katılımı ile değil; toplumsal hayatın, erkeklerin ve erkeklik anlayışının sivilleşmesi” olarak görmek gerektiği düşünülmektedir 117 . Bu noktada; sakat erkeklerin, eşcinsellerin ve vicdani ret itirazı ileri sürerek askerlik hizmetini reddettiğini belirten erkeklerin de ikinci sınıf sayıldığını hatırlatmakta yarar vardır. 118 Sonuç olarak denilebilir ki, kadınların vicdani ret iddiası ataerkil iktidar ilişkilerini, devlet, yurttaş, askerlik ve benzeri eril yapıları, şiddetin her türünü sorgulayan bir yapıdadır ve kadın vicdani retçileri de bu anlatılanlar ışığında anlamak yerinde olacaktır. 117 ALTINAY, “Militarizm”, Kavram Sözlüğü I.., s.356-357. 118 ALTINAY, “Militarizm”, Kavram Sözlüğü I.., s.357. 44 IV. VİCDANİ RET KATEGORİLERİ ÇERÇEVESİNDE MEVCUT KORUMANIN KAPSAMI Kategorilere göre vicdani ret hakkını tanıyan ülkelerde nasıl bir durumun mevcut olduğuna bakılacak olursa, askerlik hizmetinden muaf tutmanın en yaygın kabul gören halinin dini inanç nedeniyle vicdani ret olduğu görülmektedir. Bazı ülkeler yalnızca, pasifizmi vazeden ya da laik otoritenin meşruiyetini reddeden barış kilisesi mensuplarını zorunlu askerlik hizmetinden muaf tutarken, diğerleri daha geniş bir bakışaçısıyla, hangi dine mensup olursa olsun, savaş karşıtlığı kutsal kitaptan doğan ve samimi olarak bağlanılan inançlara dayandırılan kişilere muafiyet tanımaktadırlar. 119 Fakat vicdani reddi salt “inananlar” için sınırlamak savunulamaz. Burada vurgu, bildirilen inanç ve kanaatlerin samimiyeti üzerinde olmalıdır. Bir kiliseye bağlı olmak örneğin, çok güçlü kanaatlerin varlığını kendiliğinden kanıtlamaz. Düzenli olarak kiliseye giden bir kimse şiddet karşıtı ilkelere bağlılık hususunda iyiniyetten yoksun karar vermiş olabilir. Ya da, insanlar aslında inanmasalar veya o inancı kabul etmeseler dahi, kabul ediyor gibi görünmenin önemli olduğunu hissedebilirler. Bu nedenle, dini gerekçeleri kabul edip diğer vicdani kanaatleri reddetmek yanlıştır. Bir kişinin dini inancı hiç olmasa bile, bu kişi, insan yaşamına değer veren, bunun kutsallığına inanıp, yaşamın bir insan eliyle sonlandırılamayacağını düşünen biri olabilir, sevginin ve evrensel kardeşliğin 119 LIPPMAN, “The Recognition of…” , s.37. 45 üstünlüğü fikrine inanabilir. Dolayısıyla; ahlaki, etik, felsefi, insani değerlere dayanan ret de, din temelli ret gibi korunmalıdır 120 . Bu konuda daha da tartışmalı olan, reddin politik fikirlerden kaynaklanması durumudur. Acaba vicdani ret politik fikirleri de içine alacak şekilde genişletilebilir mi? İnsanlar, savaşa katılmalarının mümkün olmadığını, zira, karşı tarafın mücadelesini meşru ya da takdire şayan bulduklarını veya kendi hükümetlerinin müdahalesinin haklı olmadığını savunabilmektedirler 121 . Ordu içinde hizmet vermeyi esasen etnik, ırksal, milliyete dayanan gerekçelerle reddeden kişilerin durumu da bu açıdan muğlaktır. Örneğin; soğuk savaş sırasında Sovyet ordusunda hizmet vermeyi reddeden, fakat belki çok arzulu olmasa da, Litvanya ordusunda görev almayı kabul edecek bir Litvanyalının hangi sınıfa dahil edilebileceği tartışmalıdır. Amerika Birleşik Devletlerinde, 1940’lardan itibaren bir grup siyah Müslüman, ırkçı olarak nitelendirdikleri orduya katılmayı veya böyle bir orduya mecburen yazılmayı reddetmiştir. Siyah Müslüman retçiler 2. Dünya Savaşı ile Kore ve Vietnam Savaşlarında hapis cezalarına çarptırılmış, bazıları da Körfez Savaşında askeri mahkemede yargılanmıştır 122 . Bu konuda farklı bir örnek olan Panama’da, sonradan uyrukluğa kabul edilen vatandaşların ve yabancıların, asıl ülkelerine karşı bir silahlı çatışma gerçekleştirildiğinde - bu kişileri anavatanlarına karşı savaşmaya zorlama durumundan kaçınmak amacıyla - çatışmaya katılmaları talep edilmemektedir. 123 120 WOLFF, Russel. “Conscientious Objection: Time For Recognition As A Fundamental Human Right”, ASILS International Law Journal, vol.6, 1982, s.69-70. 121 WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s.70. 122 MOSKOS, CHAMBERS II, “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious .,s.6. 123 LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.37. 46 Yukarıda anılan durumlar; sadece belli bir savaşa, belli bir askeri operasyona ya da belli tür bir silahın kullanımına karşı retçilik olarak belirlenen seçici vicdani retçiliğe dahil edilmektedir ve mevcut hükümlere bakıldığında, “böyle bir reddin neredeyse lanetlenmiş olduğu” 124 söylenilebilir. Hatta, vicdani reddin bir insan hakkı olarak tanınması için çaba sarf eden uluslararası örgütler de, sadece belli savaşlara karşı çıkan kişilerin vicdani ret taleplerinin reddedilmesi gerektiğine işaret etmektedir. 125 Yine, “seçici vicdani retçilik, askeri görev icra eden kişiler bakımından akut hale gelmektedir, zira bir kişinin bu göreve başladıktan sonra artık verilen bütün emirlere uyması gerektiği düşünülebilir”. 126 Seçici vicdani retçilikle ilgili büyük korku 127 , bu retçiler hangi savaşa katılıp hangisine katılmayacaklarını seçebiliyorlarsa, özgürlüklerinin zamanla vergi ödememeye, genel olarak kanunlara itaatsizliğe kadar uzanabileceği düşüncesidir. Sweeney’e göre, bu korku haksız bir korkudur, zira devletin, insanları insan öldürmeye çağırması ayrı bir nitelik taşımaktadır. Yine Sweeney’e göre, demokratik düşünce çerçevesinde, bir kişinin savaş uçakları, teknolojik askeri araçlar ya da yoksulluğu artıracak programlar için toplanılacak vergileri ödemeyi reddetmesi düşünülebilse de kişi, kamu kaynakları için gerekli vergileri ödemekten kaçınamayacaktır. 128 124 Bkz. WOLFF, “Conscientious Objection: Time..”,s.66-70. 125 ENGRAM, M. Jonathan, “Conscientious Objection to Military Service: A Report To The United Nations Division of Human Rights”, Georgia Journal Of International And Comparative Law, vol.12, 1982, s. 366. 126 NOONE, “Legal Aspects…”, The New Conscientious…, s.178. 127 Aslına bakılırsa bu korku genel olarak, bir vicdani ret hakkı tanınması için de sözkonusudur. Bkz. 2. Bölüm, s. 93-94. 128 Bkz. SWENEY, “Selective Conscientious…”, s.126. 47 Seçici vicdani reddin bir başka boyutu da haklı savaş teorisidir. 129 Vicdani ret taleplerinde ileri sürülen nedenler arasında yer alan, bir savaşın haklılığı haksızlığı meselesi yeni bir durum değildir. 7. yüzyılda Isidoro de Sevilla’nın, yeterli bir nedene dayanmayan her savaşın haksız olacağını belirtmesinin ardından Francisco de Vitoria da siyasi bir toplumun, bir başka siyasi topluma açacağı savaşı, hiçbirinden ödün verilmeyecek üç ölçüte dayandırmıştır: Yeterli haklı neden, meşru otorite ve doğru amaç. Aslında bu üç ölçüt, haklı savaş meselesi üzerinde çalışan pek çok düşünürün referans kabul ettiği Thomas Aquinas tarafından ortaya atılmış, o ise teorisini, St. Augustine’in fikirlerini pekiştirmek suretiyle kurmuştur 130 . St. Augustine’in haklı savaş teorisine göre, bir savaş ancak belli koşullar altında Hristiyanlarca desteklenebilir. Bu koşullar da; savaşın meşru bir otorite tarafından ilan edilmesi, herhangi bir haksızlığa karşı başlatılması, sivilleri savaşanlardan ayırmada azami çaba gösterilerek savaşılması ve barışçıl çözümlerde başarısız olunması halinde son çare olarak başvurulması olarak sıralanır. 131 Dolayısıyla bir savaş bu şartları sağlamıyorsa haksızdır ve böyle bir savaşa katılmamak şeklinde bir hak kabul edilmelidir. 129 Haklı Savaş konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. GROTIUS, Hugo, Savaş ve Barış Hukuku (De Iure Belli Ac Pacis), Çeviren: Seha Meray, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, no. 222-204, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1967. 130 Bkz. AKAL, Cemal Bâli, Modern Düşüncenin Doğuşu: İspanyol Altın Çağı, Dost Kitabevi Yay., Ankara, Ekim 1997, s.61. 131 SWEENEY, “Selective Conscientious…” , s.122. 48 Pek çok devlet, haklı haksız savaş ayrımı yapan seçici vicdani retçiliği kabul etmek konusunda oldukça isteksizdir 132 , zira “devletler bireylerin belli bir askeri uyuşmazlığa yönelik eleştirilerine, varsa bu konudaki fikirlerine değer vermezler” 133 . Değer vermemekle beraber bu fikirlerden korkulması olağan bir durumdur. Rawls’a göre, devletler genel bir pasifizmdense, haksız olduğu savunulan bir savaşa katılımı redden korkarlar. Çünkü bu tür bir pasifizm genel olarak ruhani yapıdadır, kişiyi redde iten dini bir inanışa bağlılıktır; oysa savaşın haksız olduğu iddiasıyla salt o savaşa karşı çıkmak bir yerde devletin otoritesini sorgulamaktır. Bu durumda Rawls, genel bir pasifizmdense, belli durumlarda bir savaşa katılmanın reddedilmesinin daha yerinde olduğunu savunmaktadır. 134 Haklı savaş teorisine getirilen bir eleştiri, savaşın haklılığına karar vermeye yetkili olanların asker sivil bürokratlar olduğu, böyle bir kararın alınması sürecine ne bir din adamının ne bir akademisyenin katıldığı ve halkın da konu ile ilgili karar verebilecek yeterlilikte olmadığından bahisle görüşüne hiç başvurulmamasıdır. Kaldı ki, halkın fikrine başvurulacak olsa dahi, savaş hakkındaki bilgiler gizli tutulmakta ya da propaganda yoluyla çarpıtılmaktadır. Dolayısıyla, şiddetin kimi zaman haklı 132 Devletlerin bu konudaki tutumları ve seçici ret - haklı savaş teorisi ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. COADY, C.A.J., “Objecting Morally”, The Journal of Ethics, Kluwer Academic Publishers, vol.1, 1997, s. 378 vd. 133 MAJOR, Marie France. “Conscientious Objection to Military Service: The European Commission on Human Rights and The Human Rights Committee”, California Western International Law Journal, vol.32, Fall 2001, Number 1, 2001-2002, s.6. 134 RAWLS, A Theory Of…, s.382. 49 olduğu savı kabul edilse bile, bir savaşın haklı olup olmadığı hükmüne varacak kadar bilgi sahibi olunmadıkça haklı savaş tespitinin de zor olduğu kabul edilmelidir. 135 Haklı savaş teorisinin şartlarından biri olan, sivil asker ayrımı yapmada azami çaba gösterilmesi şartı günümüz savaşları bakımından oldukça zor olduğu için, modern savaş, savaşa karşı olmak açısından güçlü bir neden teşkil etmektedir. Yakın zamanda Kuveyt, Kosova, Afganistan ve Irak’ta yaşananlar, suçsuz insanları öldürmeyi reddetmek karşısında güçlü bir argüman sunamamaktadır. 136 135 FIALA, Andrew, “Citizenship, Epistemology and the Just War Theory”, Logos, 7:2, Spring 2004, s.101- 103. 136 FIALA, “Citizenship, Epistemology …”, s.102. 50 V. VİCDANİ RET TALEBİ KARŞISINDA İZLENİLECEK PROSEDÜR 137 a. Vicdani Retçi Statüsü Vicdani retçi statüsü için başvuru sıklıkla, talepte bulunacak kişinin silahlı kuvvetlere çağrılmasının ardından yapılır. Çoğu ülkede bu talep, çağrının ardından sınırlı bir süre dahilinde - örneğin onbeş veya otuz gün içinde – yapılmalıdır. 138 Bazı ülkelerde vicdani retçi statüsüne başvuru için gerekli usul hakkında rahatça bilgi edinilebilirken 139 , bir grup ülkede bu kolaylıkla sağlanamaz ve yayılması da yasaktır. Vicdani retçi statüsünü kazanmak için yapılacak bir başvuruda, bir yandan, kişinin vicdanına nüfuz etmek mümkün değildir gerekçesiyle böyle bir talebi bona fides (objektif hüsnüniyet) çerçevesinde değerlendirip kabul etmek gerektiğini savunan bir görüş mevcut iken; diğer taraftan, eğer inceleme yapılmazsa bunu bilen pek çok kişi vicdani retçi statüsü kazanmak amacıyla başvuracaktır, dolayısıyla böyle bir talep karşısında derinlemesine bir soruşturma yapılmadan karar verilemez şeklinde bir görüş mevcuttur. 140 Ancak genel uygulama, talepte bulunanın iddiasının, talebi inceleyecek mercii tarafından elden geldiğince incelenmesidir. 137 Avrupa ülkelerindeki durum için bkz TABLO 2 ve 3. 138 LIPPMAN, “The Recognition of…” ,s.38. 139 Vicdani ret konusunda çalışan bazı örgütlerin, vicdani reddini açıklayanlara, açıklamayı düşünenlere; vicdani ret başvurusu, alternatif hizmet vb. konularda verdikleri bilgiler için bkz. TATUM, Arlo (Ed.), Handbook For Conscientious Objectors, Central Committee For Conscientious Objectors, National Counseling Agency, 10. Edition, October, 1968. Ayrıca bkz. Center on Conscience and War, “Conscientious Objectors…” 140 MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s. 7. 51 Ret iddiasında bulunacak kişi yazılı belge ve benzeri deliller sunabileceği gibi, tanık da dinletebilmektedir. Yazılı savunması istenilen retçi esasen sözlü savunma yapmaktadır. Sözlü savunma yapmak için kurul huzuruna birinci çağrılışında çıkamayan retçi, ancak gelememesinin mücbir nedenden kaynaklandığını ispat ederse ikinci kez huzura alınabilmekte, bunu ispatlayamazsa vicdani ret talebinden vazgeçmiş sayılmaktadır. 141 İddiayı inceleyecek kurulun mutlak surette sözlü savunma şartı aramasının nedeni, ret talebinde bulunan kişiyi görmenin, kişinin samimiyetini tespitte kolaylık sağlayacağı düşüncesidir. Vicdani retçinin iddiası, bu inancının nasıl vücut bulduğunu, inanışının günlük yaşamını nasıl etkilediğini belirtir biçimde olmalıdır. Ayrıca, vicdani ret iddiası samimi olmalıdır. İddiayı inceleyecek kurullar da kişinin iddiasının ne derece samimi olduğuna yaşam biçimine bakarak hükmetmektedir. 142 Örneğin, Amerikan Yüksek Mahkemesi vicdani ret ile ilgili önüne gelen meselelerde üç ölçüt aramıştır: Birincisi, reddini açıklayan kişi savaşın her türüne karşı olduğunu göstermelidir. İkinci olarak, ret dini eğitim ve inanca, yahut da insan yaşamında benzer bir rolü oynayacak dine benzer bir inanca dayanmalıdır. Son olarak, iddia samimi olmalıdır. 143 Ancak, bu kurullar iddiayı ne kadar samimi bulursa bulsun, çoğu devlette genel eğilim, kişinin vicdani kanaatlerinin samimi olduğu gerekçesiyle değil, 141 Bkz. ENGRAM, “Conscientious Objection to….”, s.377-378. 142 Bkz.SCIARRINO,Alfred J.- DEUTSCH, Kenneth L.,“Conscientious Objection to War: Heroes to Human Shields”, Brigham Young University, Journal of Public Law, vol. XVIII, 1/21/2004, s.66-67. 143 Gillette - United States, United States – Seeger Kararlarından aktaran: SCIARRINO- DEUTSCH, “Conscientious Objection..”, s. 67-68. 52 örneğin, fiziksel imkansızlıklar nedeniyle kişiyi askerlik hizmetinden muaf tutma yoluna gitmektir. Böyle bir uygulamada amaç ise “devletin egemenlik gücünün, bireyin vicdanı karşısında başı eğik duruma düşmemesi gerektiği” yönündeki inanıştır. 144 Vicdani ret hakkı tanınması konusunda talep her zaman askere çağrılanlar açısından sözkonusu olmayabilir. Bir diğer mesele de, orduda hizmet vermekte olan askerlerin vicdani ret talebinde bulunması halinde nasıl bir tutum izleneceğidir. Askerlik hizmetini ifa etmekte olan kişilerin bu tür bir başvurusu karşısında devletler kişiyi ordudan ihraç edebilir, görevin icrasına devam emri verebilir yahut da bu kez silahsız göreve olmak üzere, yeniden atayabilir. BM İnsan Hakları Komisyonu, İnsan Hakları Komitesi ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, bir kişinin, mevcut durumda silahlı kuvvetlerde olup olmaması şeklinde bir ayrıma gidilmeksizin vicdani ret hakkı talebinde bulunabileceği görüşündedir. 145 b. Vicdani Ret Talebini İnceleyecek Mercii Kimi devletlerde vicdani retçilerin taleplerini inceleyen mercii, genelde vicdani retçi statüsünü tanımaya istekli olmayan askeri personelden müteşekkil bir mahkeme iken, kimi devletlerde bu mahkeme sivil ve askeri yetkililerden oluşmaktadır. Üçüncü bir grup devlet ise sivil kurumlar oluşturmuştur. Ancak bu konu ile ilgili genel eğilim yetkiyi özel bir mahkemeye vermektir. 146 Yine bazı 144 MARCUS, “Conscientious Objection..”, s.543. 145 MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s. 9-10. 146 LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.38. 53 devletler, daha yüksek bir idari makama ya da yargı organına temyiz hakkını tanırken, diğerlerinde ilk merciin kararı kesin olup, temyiz hakkı sözkonusu değildir. Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerindeki yasal düzenlemeye göre, vicdani ret iddiasında bulunan şahıs yerel askerlik kurulunda inançlarını açıklayacaktır. Sözkonusu kurul yöredeki her etnik ırksal grubu temsil edecek vatandaşların katılımı ile oluşup, yerel kurulun vicdani ret iddiasını kabul etmemesi halinde ilgili karar Askerlik Bölge Yüksek Kurulu’na gidecektir. Bu mercii de kararı onarsa başvurucu Ulusal Temyiz Kurulu’na başvurmalıdır. Temyiz Kurulu’nun kararı onama biçiminde ise, başvurucunun dilekçe ile mahkemeye başvurma hakkı vardır. 147 Avrupa devletlerinde uygulanan sistem ise genel olarak, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin hazırlamış olduğu 87(8) sayılı Tavsiye Kararı’na dayanmaktadır. Buna göre; öncelikle, devletler önlerine gelen vicdani ret başvurularının incelenmesinde ya uygun bir usul izleyerek karar verecek ya da ret başvurusunda bulunan kişinin ret talebine ilişkin gerekçelerini içeren beyanını kabul edeceklerdir. Yapılacak incelemeler adil bir takibatın gerektirdiği şartları haiz olacaktır. Ret talebinde bulunan kişi, bu aşamada verilen karar aleyhine temyiz yoluna gidebilecek; temyiz mercii de, herhangi bir askeri kurum ile ilişkisi olmayan, bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlayacak bir yapıda olacaktır. 148 147 148 SCIARRINO- DEUTSCH, “Conscientious Objection..”, s.67. COUNCIL OF EUROPE, “Conscientious Objection to Compulsory Military Service”, Recommendation no: R (87)8, Adopted by the Committee of Ministers of the Council of Europe on 09.04.1987 and Explanatory Report, Directorate of Human Rights, Strasbourg, 1988, s.6. 54 c. Alternatif Hizmet Vicdani kanaatleri doğrultusunda, savaşmalarının mümkün olmadığını savunan insanlara inandıkları, vicdanlarının talimatları doğrultusunda hareket edebilecekleri alanlarda çalışma olanağı tanınabilmektedir. Alternatif hizmeti kabul eden ülkelerde vicdani retçiler silahlı kuvvetler içinde silahsız hizmet verebileceği gibi, bazı ülkelerde, güç kullanımının ahlaki olmadığını düşünen vicdani retçiler ordu dışında alternatif hizmet yerine getirebilirler. Bu kişilere örneğin; hastanelerde hastalara bakmak, yaşlı ve çocuk bakım evlerinde bakıma muhtaç insanlarla ilgilenmek, barışa da hizmet edebilecekleri sivil toplum kuruluşlarında çalışmak şeklinde imkanlar sağlanabilmektedir. 149 Alternatif hizmet konusunda devletlerin nasıl bir sistem uygulaması gerektiği konusu Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin hazırlamış olduğu 87(8) sayılı Tavsiye Kararında da düzenlenmiştir. Sözkonusu belgeye göre; alternatif hizmet sivil nitelikte – sadece silah tutmaya karşı olan retçiler için ordu içinde silahsız hizmet sistemi uygulanabilir - ve kamu yararı güdecek biçimde olmalı, cezalandırıcı yapıda olmayıp, hizmetin süresi kabul edilebilir sınırlarda tutulmalı ve nihayet, alternatif hizmet gerçekleştiren kişilerin sosyal ve ekonomik hakları, askerlik hizmetini yerine getiren kişilerin sahip olduğundan daha az ve sınırlı olmamalıdır. 150 Vicdani reddini açıklayanların alternatif hizmet görmesi yerine belli bir ücret ödeyerek bu hizmetten muaf kalabilmesi durumu da daha önceleri sözkonusu 149 SWEENEY, “Selective Conscientious…”, s.127. Ayrıca bkz. WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s. 89-93. 150 COUNCIL OF EUROPE, “Conscientious Objection to…”, s.7. 55 olmuştur. Örneğin ABD’de 1891 yılında kabul edilen New York Anayasasında böyle bir hak tanınmıştır. 151 Ancak bugün itibariyle, askerlik hizmetini yerine getirmeyi reddedenler için alternatif hizmet şartı öngörülmektedir. Alternatif hizmet şartı, vicdani retçi statüsünü askerlik hizmetinden kaçınmak amacıyla, gayrisamimi biçimde almaya çalışacakları da caydırmaya yardım edecektir. Alternatif hizmetin süresi genelde usule uygun askerlik hizmetinden uzundur. Bazı ülkelerde sadece ordu dışında alternatif hizmet yerine getiren kişiler daha uzun süre hizmet verirken, diğer bazı ülkelerde askeri eğitim alan kişiler dışında hizmet yerine getirenlerin hizmet süresi oldukça uzun olup, amaç kişilerin vicdani retçi statüsü talebinde bulunmasını engellemektir. Uzun hizmet süresi aynı zamanda, askerlik hizmetinin ve bunun beraberinde getirdiği tehlikelerin, alternatif hizmet ile kıyaslandığında daha tehdit edici ve zor görüldüğü gerçeğini yansıtmaktadır. Ancak, alternatif hizmet süresinin uzun olması tartışmalı bir durumdur. Bu konuda hem Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye dayanılarak BM İnsan Hakları Komitesi’ne, hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurular olmuş ve verilen kararlar tartışmayı azaltabilecek bir sonuç doğurmamıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne götürülen Autio/Finlandiya davasında başvurucu, vicdani ret talebinde bulunduğunu, bu talebinin kabul edilerek alternatif hizmet yerine getirmesi istenildiğini, ancak alternatif hizmet süresinin olağan askerlik hizmeti süresine göre iki kat fazla olduğunu belirtmiştir. 151 SWEENEY, “Selective Conscientious…”, s.114 56 Başvurucuya göre bu durum, din ve vicdan özgürlüğü hakkına aykırılık teşkil etmektedir, zira kendisine ayrımcılık yapılmıştır. Komisyon ise incelemesinde, sürelerdeki bu farklılığı kabul etmiş, ancak farklılığın çeşitli nedenleri olduğunu ortaya koymuştur. Komisyon’a göre, askerlik hizmetinden muaf tutulmayı isteyen bir kişinin samimi olup olmadığını belirlemenin tek yolu, alternatif hizmet süresinin uzun olmasıdır. Böyle bir ek süre her iki hizmetin doğasındaki farklılık nedeniyle kabul edilebilirdir. Dolayısıyla AİHM, sürelerdeki bu farklılığı bir ayrımcılık olarak görmemiştir. 152 Başka bir kararda da AİHM, alternatif hizmet veren kişinin hizmet süresinin olağan askerlik hizmeti süresi ile karşılaştırıldığında farklı olduğunu, bunun da AİHS m. 14 çerçevesinde ayrımcılık oluşturacağını belirtmekle beraber, önündeki somut olayda, davalı hükümetin sunduğu deliller karşısında tatmin olduğunu açıklamıştır. Buna göre, farklı karakterleri nedeniyle, alternatif hizmet süresinin uzun olması meşrudur ve olağan askerlik hizmeti ile karşılaştırıldığında, süresi de orantılıdır. 153 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi ise bu konuda önüne gelen başvuruları kabul edilebilir bulmuş, hatta konu ile ilgili yaptığı değerlendirmelerde süre farklılığının ayrımcılığa neden olabileceğine hükmetmiştir. 154 Ancak şu unutulmamalıdır ki, gerek BMİHK 155 ve gerekse AİHM her somut olay üzerinde ayrı ayrı inceleme yaparak neticeye ulaşmaktadır. Somut olayın 152 Autio v. Finland, Application No. 17086/90, 6. 12. 1991. Bkz. www.echr.coe.int. 153 G. V. Netherlands, Application No. 11850/85, 2.3.1987. Bkz. www.echr.coe.int. 154 Bkz. SEVİNÇ, “Türkiye’de ve Batı Demokrasilerinde..”, s. 318. 155 Örneğin BMİHK, Järvinen/Finlandiya başvurusunda (295/1988), alternatif hizmet süresinin askerlik hizmet süresine oranla uzun olmasının cezalandırıcı nitelikte olmayıp makul olduğunu belirtmiş, Frédéric Foin/Fransa başvursunda (666/1995) ise, somut durumun, muamelenin makul ve 57 uygulandığı ülke, var olan uygulamanın niteliği ve benzeri durumlardaki farklılıklar, benzer konularda farklı karar verilebilmesine neden olmaktadır. d. Vicdani Reddin Kabul Edilmemesi Hali Vicdani retçi statüsüne başvurup da başvurusu kabul edilmeyenler, başvurusu kabul edilmiş olsa da, devletin meşruiyetini tanımayarak alternatif hizmeti de reddedenler ile vicdani ret hakkını tanımayan ülkelerde yaşayan kişilerin tümü cezai yaptırıma tabidir. Bu yaptırımlar, hapis cezasından ölüm cezasına, halen silahlı kuvvetler mensubu olanlar açısından ise meslekten ihraca kadar çeşitli biçimlerde uygulanmaktadır. Bazı durumlarda, reddinde ısrar eden kişiler akıl hastası olarak düşünülmekte ve gözlem altına alınmaktadırlar. Cezalandırılan kişiler aynı zamanda medeni haklarını da kaybedebilmekte, kamu imtiyazlarından, eğitim ve iş imkanlarından mahrum bırakılabilmektedirler. Hapis cezaları ile ilgili olarak da iki yaklaşım sözkonusudur. İlk yaklaşımda, retçiyi fikrini değiştirmeye ve göreve başlamaya ikna etmek amacıyla kısa süreli bir hapis cezası öngörülmektedir. Tahliyeye rağmen retçi reddinde ısrar ederse tekrar hapis cezasına çarptırılır. Her ne kadar bazı ülkelerde retçi iki kere veya daha fazla cezaevine girmişse af sözkonusu oluyorsa da, anılan durum retçinin ömrünün çoğunu cezaevinde geçirmesine neden olabilir. İkinci grup ülkede ise, retçiyi cezalandırmak nesnel ölçütlere dayanması gerektiği koşulunu karşılamadığına karar vererek, sözleşmenin ayrımcılığı düzenleyen 26. maddesine aykırılık tespit etmiştir. Her iki olay arasındaki farklılıklar ve kararların ayrıntılı izahı için bkz. HANSKI, Raija - SCHEININ, Martin (Derl.), İnsan Hakları Komitesi Emsal Kararları, Çev: Defne Orgun, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, istanbul, 2005, s.476-486. 58 ve diğer insanların da askerlik hizmetine karşı direnmesini engellemek amacıyla, on onbeş yıla kadar varan uzun süreli hapis cezaları sözkonusudur. 156 Bu tür cezai yaptırımlarla karşılaşmak zorunda olan retçiler, ya da ret iddiasında bulunmaktansa saklanmayı yeğleyen asker kaçakları, genellikle anavatanlarından ayrılarak başka ülkelerden siyasi iltica hakkı talebinde bulunurlar. Bu durumda çoğu ülke, eğer retçi kendi ülkesinde ırk, din, milliyet, belli bir sosyal gruba veya siyasi düşünceye mensubiyet nedeniyle kötü muameleye maruz kalacağı yönünde kabul edilebilir bir korkuya sahipse, iltica hakkını tanımaktadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 14. maddesi iltica hakkını düzenlemektedir. Buna göre: “Herkes zulüm karşısında başka memleketlere iltica etmek ve bu memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir”. Bildiri’nin 14. maddesi esas alınarak uluslararası alanda bu konuyu düzenleyen, mültecilerin statüsüne ilişkin bir protokol de mevcuttur. Yine, apartheid uygulayan bir orduda hizmet vermeyi reddeden kişilerin bu reddinin meşruiyetini tanıyan 33/165 sayılı BM Genel Kurulu Önergesi, bu tür nedenlerle ülkesinden ayrılmak zorunda kalanlara iltica hakkı tanınması gerekliliğini vurgulamaktadır. BM İnsan Hakları Komisyonu’nun 1998/77 sayılı önergesi de, devletleri; ülkesinde, vicdani ret hakkına yönelik herhangi bir hüküm ya da yeterli 156 EIDE, Asbjorn- MUBANGA CHIPOYA, Chama, “Conscientious Objection to Military Service. Report Prepared in Pursuance of Resolutions 14 (XXXIV) and 1982/30 of the sub-commission on Prevention and Discrimination and Protection of Minorities”, E/CN.4/Sub.2/1983/30/Rev.1, U.N.’den aktaran: LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.40. 59 hüküm bulunmayıp, kötü muamele ile karşılaşmaktan korkan kişilere iltica hakkı tanımaları konusunda teşvik etmektedir. 157 İşte, Vietnam Savaşı sırasında ABD’den kaçarak Kanada, İsveç, Fransa gibi ülkelerden iltica hakkı talep eden 158 ya da apartheid sisteminin devamı için kilit bir güç olarak gördükleri orduya hizmeti reddederek Güney Afrika’dan kaçan binlerce insan 159 yukarıda anılan uluslararası düzenlemeler çerçevesinde hareket etmiştir. Ancak bu düzenlemeler iltica hakkı talebinde bulunulan devletin, böyle bir hakkı tanımak mecburiyetinde olduğu anlamına gelmemektedir. 160 Hatta bugün pek çok ülke, kendisinden iltica hakkı talebinde bulunanları hoş karşılamamaktadır. Vicdani reddi kabul eden ülkelerde bile bu hakkın varlığı, iltica hakkının tanınmasına zemin oluşturmamaktadır. Eski Yugoslavya, Türkiye, Rusya ve birçok Avrupa ülkesinden gelen firarilere Batı Avrupa, Kanada ve ABD’de iltica hakkı verilmemesi bu duruma örnek teşkil etmektedir. 161 157 Aktaran: MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s.10-11. 158 Bkz. ENGRAM, “Conscientious Objection to..”,s.383-387. 159 SPECK, “Dünyada Çağdaş..”., s. 53. 160 ENGRAM, “Conscientious Objection to..”,s.384. 161 SPECK, “Dünyada Çağdaş..”., s.53. 60 İKİNCİ BÖLÜM VİCDANİ REDDİN NİTELİĞİ ve HUKUKİ GÖRÜNÜMÜ I. VİCDANİ REDDİN BAZI KAVRAMLAR İLE İLİŞKİSİ Siyasal iktidarı 162 diğer iktidar biçimlerinden ayıran ve niteliğini ortaya koyan çeşitli unsurlar arasında, daha önce de belirtildiği üzere, kuvvet kullanma tekelinin sayılması gerekmektedir. Ancak bu tekelin yanında yönetilenlerin rızası sözkonusu değilse siyasi iktidarın gerçekleşmesinden bahsetmek zordur. Dolayısıyla, siyasi iktidarın oluşumunda rıza ve itaat unsurunu da saymak gerekmektedir. Yönetilenlerin niçin itaat ettikleri sorusuna ise çeşitli cevaplar vermek mümkündür. Karar ve emirlere bilinçli biçimde itaat edilebileceği gibi; “dışlanmamak için, çoğunluğa ait olabilmek için, sözbirliğinin huzurunu yaşayabilmek için, cezalandırılmamak için, ödüllendirilmek için, güvensizlikle başa çıkabilmek için” 163 itaat edilebilir. Alternatifsizlik, gelenek görenekler, eğitim ve benzeri nedenler de itaatin nedenleri arasında sayılabilir. 164 Bu itaatin sonucunda “çok kesimli bir makine” 165 oluşacaktır. “İnsanlar itaat ederek, iradelerini bir gücün hizmetine sunacak, devredecek ve bu gücün aracısı, 162 Siyasi iktidarın kapsamlı bir açıklaması için bkz. KAPANİ, Münci, Politika Bilimine Giriş, Bilgi Yayınevi, 12. basım, Ankara, Ekim 2000, s.46 vd. 163 GÖREGENLİ, Melek, “Sızı’dan Sonsuza Kadar Kurtulmak”, Birikim Dergisi, Vicdani Red, Anti- militarizm, sayı 207, Temmuz 2006, s. 33. 164 Bkz. KAPANİ, Politika Bilimine..., s. 50. 165 FOUCAULT, Michel, Hapishanenin Doğuşu, İmge Kitabevi, Ankara, Temmuz 1992, s.205. 61 ajanı haline geleceklerdir” 166 . İtaatin bu büyük mekanizmayı oluşturma şartlarını ve sürecini inceleyen Foucault 167 , bu noktada disiplinin işlevini anlatmaktadır. Foucault, bir iktidar tipi olarak gördüğü disiplinin okul, ordu, cezaevi gibi kurumlarda itaati nasıl yarattığını anlatırken, iktidar ilişkisinin diğer yanının da itaatsizlik olduğunu belirtir 168 . Disipline dayalı öteki kurumlar ile, kayıtsız şartsız bir itaat bekleyen ordu arasında, başka açılardan olduğu kadar – ki en önemlisi askerin ölmeye ve öldürmeye hazır olmasıdır 169 - itaat üretme teknikleri bakımından da farklılıklar vardır; ancak her iktidar biçiminde olduğu gibi burada da, disipline etme direnişi harekete geçirmekte, itaat beraberinde itaatsizliği getirmektedir. 170 Ordular “sadece itaatkar, uysal, cesur ve teknolojik becerilerle donanmış askerler üretmekle kalmazlar, aynı zamanda kendilerini askerliğe yaramaz duruma getirenleri, firarileri, pasifistleri, isyancıları, savaş nevrotiklerini de üretirler” 171 . Askerlik hizmetini açık bir biçimde reddetmekten, orduya katılmamak için intihar etmeye kadar giden bu şekillerin tümü aslında itaatsizliktir. Böyle bir kabul karşısında ise, vicdani ret ile sayılan biçimler arasında bir ayrım yapılıp yapılamayacağı sorusuna yanıt aramak gerekecektir. Ret ve savaş karşıtlığının vicdani reddin ötesine uzandığını, vicdani ret savaşa ve askerlik hizmetine açık bir karşı çıkış iken; asker kaçaklığı, firar, sağlık ve benzeri 166 GÖREGENLİ, “Sızı’dan Sonsuza...”, s. 33. 167 Bkz. FOUCAULT, Hapishanenin Doğuşu, s.202 vd. 168 FOUCAULT, Hapishanenin Doğuşu, s.178. 169 KARDAŞ, “Modern Devlet...”, s.37. 170 BRÖCKLING, Disiplin..., s. 25. 171 BRÖCKLING, Disiplin..., s. 26-27. 62 nedenlerle elde edilen muafiyet ve ertelemelerin de savaş karşıtlığının, reddin içine girebileceğini savunan Speck, bu tür bir reddi “gri ret” ya da “gönüllü sürgün” olarak adlandırmaktadır. Speck’e göre bu biçimler, “devletin askerlik hizmeti talebiyle, militarizmle açıkça yüzleşemeyen biçimler olsalar da bir öneme sahiptirler”. 172 Bu biçimlerin de öneme sahip olduğu fikrine katılmak gerekir, zira özellikle belli bir zaman diliminde bir ülkede, firarilerin ya da örneğin sağlık nedenleriyle askerlik hizmetinden muaf tutulanların sayısı çok ciddi boyutlarda ise böyle bir durumda üstü kapalı bir redden bahsetmek yanlış olmayacaktır. Bu iddiaya II. Dünya Savaşı sırasında, Nazi Almanyasındaki durum örnek gösterilebilir. Bröckling, II. Dünya Savaşı sırasında firar edenlerin sayısının en az üçyüzbine ulaştığı Almanya’da – ki firar dışında, çeşitli nedenlerle askere gitmeyen kişilerin sayısı oldukça fazladır - toplumsal baskı kurma yoluyla hedeflenen topyekûnlük ile ulaşılan düzey arasındaki boşluğun nedenini firar ve benzeri nedenlere dayandırmaktadır 173 . Fransa’da da, Cezayir Savaşı sonrasında vicdani ret boyutu ile tartışılmaya başlanan askerlik hizmetinin reddi, önceki dönemde daha çok “firarilik” biçiminde gelişmiştir 174 . Vicdani reddin daha önce verilen; ‘inançlar ya da bir takım ahlaki, politik değerler nedeniyle askerlik hizmetine karşı çıkmak’ şeklindeki tanımı da; asker kaçaklığını, sağlık ve benzeri nedenlerle elde edilen muafiyetleri bir yere kadar içeriyor gibi görünmektedir. Kişi, vicdanının talimatları gereği askerlik yapamayacak 172 SPECK, “Dünyada Çağdaş..”., s.43 173 Bkz. BRÖCKLING, Disiplin..., s.342-343. 174 MARTIN, Michael L., “France: A Statute but No Objectors”, MOSKOS, CHAMBERS II, (Ed.), The New Conscientious…, s.80 vd. 63 olmakla beraber, açık bir karşı çıkışı göze alamıyor olabilir. Vicdani ret şeklinde bir hakkın tanınmadığı ve hatta böyle bir talebin ciddi yaptırımlara maruz bıraktığı bir ülkede, sayılan biçimler de itaatsizlik olarak adlandırılabilir. Ancak, vicdani reddi bu biçimlerden ayırmamak da yanlış olacaktır, çünkü vicdani ret eyleminde retçi, eyleminin hukuki ve politik sonuçlarına katlanmakta, devlet otoritesine açık bir karşı çıkış sergilemektedir. Yine de, vicdani reddin niteliği konusunda daha tatmin edici bir çıkarıma ulaşmak için, bu kavramın sıkça beraber anıldığı bazı kavramlardan bahsetmek gerekmektedir. İlk olarak, kökleri, Kral Kreon’un koyduğu yasaya karşı gelen Antigone’nin itaatsizliğine kadar götürülebilecek, öncüleri arasında Sokrates, Thoreau, Gandhi, Martin Luther King’in sayıldığı bir hareket olan “sivil itaatsizlik” ile vicdani reddin ilişkisine bakılacaktır. a. Sivil İtaatsizlik Sivil itaatsizlik, neredeyse mutlak kabul gören bazı özellikleri dışında, farklı düşünürlerce farklı yorumlanmaktadır. Yasaya aykırılık, şiddetten arınmış olma ve kamuya açıklık, hatta açıklıktan öte kamunun vicdanına seslenme, bu konuda çalışan neredeyse tüm düşünürlerin tanım oluştururken başvurdukları ölçütlerdir. 175 Sayılan 175 Bu konudaki tanım yelpazesi için bkz. ÖKÇESİZ, Hayrettin, Sivil İtaatsizlik, Afa Yay., İstanbul, 1994,s.108-114. 64 özellikler sivil itaatsizliğin; devrim, ihtilal, isyan, direniş, yasal protesto eylemleri, kriminal fiiller gibi pek çok hareketten ayrılması sonucunu doğurmaktadır. 176 Bir eylemin sivil itaatsizlik eylemi olarak değerlendirilebilmesi için başka bazı şartları içermesi gerektiğini savunan düşünürler, ekledikleri bu özellikler çerçevesinde, sivil itaatsizlik eylemlerini çok sınırlı tutabildikleri gibi, tersi bir biçimde, farklı eylem gruplarını da bu kavram içine yerleştirebilmektedirler 177 . Örneğin, Habermas’ta sivil itaatsizlik, “hukuk düzenine karşı, genel bir itaatsizlik amacı gütmeden kurallardan birinin ya da birkaçının iradi, planlı bir şekilde ihlalini içerirken” 178 , Arendt’in sivil itaatsizlik düşüncesinde, sistemin geneli ile az ya da çok bir anlaşmazlığın mevcut olduğu görülmektedir. 179 Sivil itaatsizlik edimlerinin vicdani kararlardan kaynaklandığını belirten Ökçesiz’e göre, “Bu güdülenme, bütün bilinçli insan edimlerinde olduğu gibi, tinselruhsal bir çerçevede vicdan ile sıkı ilişki içerisinde oluşacaktır. Sivil itaatsiz, normalde kendini yasayla bağlı olarak duyumsarken bir toplumsal-siyasal durum karşısında yasaya aykırı davranışını zorunlu kılacak bir düşünce-duygu sürecine girmektedir. Sivil itaatsizlik, bu vicdani süreç sonunda sivil itaatsizin edindiği 176 Bkz. COŞAR, Yakup, “Önsöz: Sivil İtaatsizlik”, Kamu Vicdanına Çağrı: Sivil İtaatsizlik, Ayrıntı Yay., 2. basım, İstanbul, 2001,s.10-15, ayrıca bkz. ÖKÇESİZ, Sivil İtaatsizlik, s.110. 177 Sivil itaatsizlik eyleminin taşıması gereken özellikler konusunda farklı bakışaçıları için bkz. COŞAR, Önsöz: Sivil İtaatsizlik”, s. 10-15., ayrıca bkz. COHEN, Carl, Civil Disobedience: Conscience, Tactics and The Law, Columbia University Press, New York and London, 1971, s. 450. 178 HABERMAS, Jürgen, “Sivil İtaatsizlik: Demokratik Hukuk Devletinin Denektaşı. Almanya’da Otoriter Legalizm Karşıtlığı”, Kamu Vicdanına Çağrı: Sivil İtaatsizlik, s. 124. 179 Bkz. ARENDT, Hannah, “Sivil İtaatsizlik”, Kamu Vicdanına Çağrı:.., s. 81-86. 65 vicdani karardır. Bu kararıyla eylemci diğer suçsal örneklemeden ayrılmakta, kendi kategorisine yerleşmektedir.” 180 İşte, itaatsizliğin bu şekilde, vicdan ile ilişkisi kurulduğu vakit, vicdani ret bir sivil itaatsizlik örneği midir sorusu tartışılmaya başlanır. Bir vicdani süreç sonucu ulaşılan vicdani karar olarak nitelediği sivil itaatsizlik ile vicdani ret arasında bir fark olup olmadığı yönünde herhangi bir değerlendirmeye gitmeyen Ökçesiz, dünyadaki sivil itaatsizlik olaylarına örnekler verirken; birçok ülkedeki askerlik hizmetinden ve onun yerine sivil hizmetten kaçınma, askerlik hizmetinden kaçınma proragandası, askerlik cüzdanlarının yakılması, firar, askere alma dosyalarının temsili napalm ile tahribi, askerlik hizmetinden kaçınmak için kiliseye sığınma, askerlikte itaatsizlik ve isyan, askerlik yoklama cüzdanlarının geri gönderilmesi gibi eylemleri de saymaktadır. 181 Ancak iki kavramı birbirinden ayıran düşünürler de vardır. Sivil itaatsizlik ile vicdani ret arasında bir ayrım yapan Van Den Haag’a göre, “ahlaki veya dini bir karşıtlık nedeniyle yasal bir emre uygun hareket etmeyi reddetmek vicdani reddir. Sivil itaatsizlik ile vicdani ret birbirinden ayrılır, çünkü bir retçinin, vicdanının takip ettiği yolu izlemek konusunda başkalarını zorlamak gibi bir girişimi yoktur. Asla, diğerlerine bu konuda baskı yapmak ya da hükümeti kendi isteğine uygun hareket etmeye zorlamak şeklinde bir teşebbüs yoktur. Retçinin vicdanı, bu kişinin doğru olmadığını düşündüğü herhangi bir şeye katılmasını engeller ve yine ret evrensel bir geçerlilik iddiasında değildir. Sivil itaatsizliğin 180 ÖKÇESİZ, Sivil İtaatsizlik, s.124. 181 Bkz. ÖKÇESİZ, Sivil İtaatsizlik, s. 50-80. 66 tersine, vicdani ret tek bir amaca yöneliktir; örneğin, sadece karşı çıkılan yasa veya ondan ayrılamayan mevzuata karşı direnme sözkonusudur. 182 Vicdani reddedişin “ az ya da çok doğrudan yasal bir yükümlülük ya da idari bir emir ile uyumsuzluk” 183 şeklinde açıklanabileceğini belirten Rawls da, sivil itaatsizliği vicdani redden ayırır ve iki kavram arasındaki temel bazı farklılıkları şu şekilde ortaya koyar. “Herşeyden önce vicdani ret, ortak adalet duygusuna seslenen bir yapı teşkil etmez. Yasal bir emre vicdani nedenler ile itaat etmeyecek kişi toplumun bu konudaki kanaatine müracaat etmemektedir, dolayısıyla vicdani ret için kamusal bir eylem denilemez.” 184 Yine, vicdani retçiler, sivil itaatsizlik eylemini gerçekleştiren kişilere göre daha iyimserdirler; çünkü yasaları, hükümet politikasını değiştirmek gibi bir beklentileri yoktur. Ayrıca, vicdani ret eylemi mutlaka politik bir altyapıya dayanmamaktadır. Dini bakışaçısı ya da farklı ilkeler vicdani retçiye yol gösterebilmektedir. Sivil itaatsizlik ise, kamu vicdanına çağrı niteliğinde olduğu için politik bir yapıdadır. 185 Rawls’a göre, vicdani ret eylemi kişisel sebepler neticesinde hayata geçmektedir ve evrensel gerekçeler ile haklılığı savunulamaz. “Bir retçi; dini, ahlaki veya şahsi değerlerine aykırı emirlere uygun hareket etmeyi reddeder. Reddin amacı, 182 VAN DEN HAAG, Ernest, “Civil Disobedience”, Rutgers Law Review 21, no.1, 1966, s.35. 183 RAWLS, A Theory Of…, s. 368. 184 RAWLS, A Theory Of…, s.369. 185 Bkz. RAWLS, A Theory Of…, s.369-370. 67 sistemi veya yasayı değiştirmek değil, kişinin kendi masumiyetini ve ahlaksal bütünlüğünü korumaktır.” 186 Bu düşüncenin tersine denilebilecek bir görüşü savunan Walzer’e göre ise, vicdani retçi evrensel ahlaki ilkelere dayanmaktadır ve bu ilkeler bir devletin yasalarından daha büyük bir güce sahiptir. Evrensel bir zorunluluğa dayandığı düşüncesinde olan retçi haklı bulunması gerektiğini düşünmektedir. Yani, Walzer’de vicdani ilkeler genelleştirilebilecek ilkelerdir. 187 Bu konuda Cohen de, her ne kadar sivil itaatsizlik vicdani bir kanaat ile gerçekleştiriliyorsa da vicdani reddin, spesifik karakterde, sivil itaatsizlikten ayrılan bir eylem olduğunu düşünmektedir. 188 Cohen, vicdani ret bir sivil itaatsizlik örneği midir sorusuna yanıt ararken, vicdani ret kategorilerine 189 dayanarak bir sonuca varmaktadır. Örneğin dini nedenler ile eline silah alamayacağını bildiren retçiler bir sivil itaatsizlik eylemi gerçekleştirmiş olmazlar, çünkü bu eylem kanuna aykırı olmayıp, hatta genel olarak kanunlarda düzenlenmiştir. Savaşmak istemeyen kişilerin sivil bir hizmeti yerine getirebilecek olması vicdani reddi sivil itaatsizlikten ayırmaktadır. Aynı durum, farklı saiklerle hareket etseler de sivil alternatif hizmeti kabul eden retçiler açısından 186 SAGI, Avi- SHAPIRA, Ron, “Civil Disobedience and Conscientious Objection”, Israel Law Review, vol.36, 2002, s. 184-185. 187 Walzer’in görüşleri için bkz. SAGI- SHAPIRA, “Civil Disobedience…”, s. 184. 188 Bkz. COHEN, Carl, Civil Disobedience: Conscience…, s.42. 189 Vicdani ret – sivil itaatsizlik ilişkisi konusunda, vicdani ret kategorilerini de dikkate alarak yapılan bir çalışma için bkz. SAĞLAM, Rabia, “Bir Sivil İtaatsizlik Örneği Olarak Vicdani Red”, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi, Haz: Hayrettin Ökçesiz, İstanbul Barosu Yay., sayı 16, İstanbul, 2007,s. 251-265. 68 da sözkonusudur. 190 Ancak Cohen’e göre, “ahlaki ilkelere samimi biçimde saygı duyan bazı insanlar, zorunlu askerlik kanunlarını kasten ihlal ederler. Bu kişilerin eylemi bir sivil itaatsizlik örneğidir. Vicdani kanaatleri doğrultusunda hareket etseler de, bu kişiler vicdani retçi değillerdir. Vicdani ret, olağan anlamıyla bir protesto biçimi olarak düşünülebilir, ama kesinlikle itaatsizlik değildir.” 191 Vicdani ret ile sivil itaatsizlik arasında ayrım yapan düşünürlerden biri olan Arendt’e göre ise, “sivil itaatsizlik ancak ortak bir çıkar grubu oluşturan bir dizi insan tarafından uygulanırsa anlamlı olur.” 192 Sivil itaatsizlikte “ortak bir düşünce ve hükümetin politikasına karşı çıkma ortak kararıyla bir araya gelen örgütlü bir azınlık” 193 sözkonusudur. Arendt, vicdani gerekçelerle başlatılan bir eylem ile sivil itaatsizlik arasında mutlaka bir ayrım yapmak gerektiğini belirttikten sonra, vicdanın apolitik ve bir o kadar da subjektif olduğunu savunur. Vicdani reddi “iyi insan” ve “ahlak”, sivil itaatsizliği ise “iyi yurttaş” ve “politika” kavramları ile aynı kategoride değerlendiren Arendt’e göre, vicdani ret eyleminde kişi, kendisine karşı bir sorumluluğu olduğu hissiyle, ahlaki kanaatleri çerçevesinde davranmakta, kendisi ile çelişkiye düşmemek amacını taşımaktadır. Vicdani ret, özü itibariyle bireysel nitelik taşımaktadır, oysa sivil itaatsizlik eylemi, eylemin gerçekleştiği sistem, muhatabı olan hükümetin politikaları ile yakın bir ilişki içindedir. 194 Görüldüğü üzere, vicdani ret – sivil itaatsizlik ayrımı ya da birlikteliği pek çok düşünür tarafından farklı yorumlanmaktadır. “İtaatsizlik sözcüğünün geniş 190 Bkz. COHEN, Carl, Civil Disobedience: Conscience…, s.41-42, 95. 191 COHEN, Civil Disobedience: Conscience…, s.42. 192 ARENDT, Hannah, “Sivil İtaatsizlik”, Kamu Vicdanına Çağrı:..., s.81. 193 ARENDT, “sivil itaatsizlik”, Kamu Vicdanına Çağrı:...s. 82. 194 Bkz. ARENDT, “sivil itaatsizlik”, Kamu Vicdanına Çağrı:..., s.81-86. 69 kapsamı ve kullanımında gelenekselliğinden doğan anlamsal kesinlik” 195 nedeniyle vicdani ret de dahil, konuya ilişkin kavramları içerecek biçimde düşünülmesi gerektiği savunulabilir. Ya da; vicdani reddin daha belirgin, hedefi sınırlı, talebi açıkça öngörülebilir ve konusunun da genel olarak haksız olan yasa ya da hükümet politikası değil, sadece militarizm ile ilgili gayriadil yasalar ve politikalar olduğu belirtilmek suretiyle, sivil itaatsizlik genel başlık, vicdani ret onun bir alt başlığı veya sivil itaatsizlik bir bütün, vicdani ret onun molekülü kabul edilebilir. 196 Her ne kadar sivil itaatsizlik – vicdani ret şeklinde bir ayrıma gitmek mutlaka şart değilse de, böyle bir ilişkiyi değerlendirirken vicdani reddin farklı boyut ve kategorileri olduğu unutulmamalı; kişinin vicdanen reddetmesine neden olan saikler, redde götüren kanaatlerin kapsamı, yetkili organlar ile işbirliğinin derecesi dikkate alınarak bir saptama yapılmalıdır. Örneğin, salt mensup olduğu mezhebin emirleri doğrultusunda askerlik hizmetini yerine getiremeyeceğini bildiren bir retçi itaatsiz ise de, askerliğe ilişkin yasaların adilliği ile ilgili bir sorunu yoktur; dolayısıyla tam bir sivil itaatsizlik eyleminden bahsedilemez. Oysa politik nedenlerle askerlik yapmayacağını bildiren bir retçi; şiddete başvurmaksızın, hükümetin izlediği politikanın ya da askerlik mevzuatının adil olmadığı yönünde kamu vicdanına seslenir ve reddederek yasayı ihlal ederse bu pekâla bir sivil itaatsizlik eylemi sayılabilir. 195 ÖKÇESİZ, Sivil İtaatsizlik, s. 105. 196 SAĞLAM, “Bir Sivil İtaatsizlik Örneği…”, s. 262. 70 b. Pasifizm Nasıl ki, sivil itaatsizlik - vicdani ret ilişkisinde tam bir altlık üstlük ya da birliktelik ilişkisi kurulmasının zor olduğu belirtildiyse, pasifizmde de benzer bir durumdan bahsetmek mümkündür. Pasifizm, askerlik hizmetine karşı vicdani reddin dayandırıldığı önemli ilkelerden biridir, ancak yine vicdani ret kategorileri çerçevesinde yapılacak bir düşünme ile, her ret hareketinin temelinde pasifizmin olmadığını söylemek doğru görünmektedir. Pasifizm genel olarak; insan öldürmenin dini, etik, felsefi nedenlerle ahlak dışı olduğu prensibine dayanmaktadır. 197 Bu konuda pasifizm daha çok dini boyutu ile karşımıza çıksa da, sadece dini nitelikli bir edim değildir 198 . Vicdani reddin ortaya çıkış sürecinde dini pasifizm 199 büyük rol oynamış; ancak zamanla, ahlaki kaygılar ile dile getirilen laik yapıdaki pasifizm de etkili olmaya başlamıştır. Pasifizm ile savaş karşıtlığının ya da vicdani reddin ilişkisi bu konuda çalışan bazı düşünürlerce; mutlak ya da genel pasifizm, mesleki/görevsel pasifizm ve ilkesel pasifizm 200 şeklinde üçlü bir ayrıma gitmek suretiyle belirlenmektedir 201 197 FLYNN, My Country…, s.26. 198 COADY, “Objecting Morally”, s.378. 199 Bu tür pasifizm günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Örneğin Yehova Şahitleri pek çok ülke bakımından hala önemli bir örnek teşkil etmektedir. Pasifist dini örgütlenmelerin açıklaması için bkz. FLYNN, My Country…, s.26-29. 200 Şarta bağlı pasifizm, muhtemel/arızi pasifizm olarak çevrilebilecek “contingent pacifism” içeriği esas alınmak suretiyle ilkesel pasifizm olarak çevrilmiştir. 201 Bkz. ATACK, Iain. “From Pacifism To War Resistance”, PEACE & CHANGE, vol.26, No.2, April 2001, s. 177 vd., ayrıca bkz. KEMP, Kenneth, W., “Personal Pacifism”, Theological Studies, vol. 56, Issue 1, March 1995, s. 21 vd. 71 Atack’ın, mutlak pasifizm; Kemp’in, bir yaşam biçimi olarak şiddetsizlik olarak adladırdığı bu tür pasifizm, hangi şart altında ve hangi niyetle olursa olsun her savaşa gitmenin, genel olarak insan öldürmenin yanlış olduğu inancına dayanmaktadır. “Savaşa katılmanın ve onu desteklemenin kati surette yasak olduğu mutlakçı teori” ya da “savaşa gitmenin her halükarda yanlış olduğu görüşü” şeklinde yapılacak tanımlamaların anahtar özelliği, savaşı her şart altında kabul edilemez bulan mutlakçı ahlaki duruştur. Böyle bir ahlaki duruşun belirleyici karakteri de, başka bir ahlaki ilke ile ortadan kaldırılamayacağı, sınırlanamayacağıdır. 202 Bu pasifizm biçimini, silah kullanımına ilişkin diğer ahlaki doktrinlerden, örneğin haklı savaş teorisinden ayıran özellik savaşa katılmaya karşı yasağın bu mutlak yapısıdır 203 . Hollanda’da, askerlik görevini yerine getirmek üzere Ulusal Muhafız Birliği’ne çağrılan Van der Ver isimli bir gencin, birlik komutanına yazdığı ve askerlik yapmayacağını bildirdiği mektubu üzerine 204 , 1896 yılında yazdığı bir yazı ile askerlik konusundaki görüşünü açıklayan Tolstoy 205 ‘un da bu tür bir pasifizmi savunduğu söylenebilir. 202 ATACK, “From Pacifism..”, s. 178. 203 KEMP, “Personal Pacifism”, s.27, ATACK, “From Pacifism..”, s. 178. Mutlak pasifizmin bu yapısından dolayı ahlaki olmadığını, bu nedenle bağnaz bir doktrin olarak kalacağını savunan Rawls’un görüşleri için bkz. I. Bölüm, s. 46. 204 Sözkonusu mektup metni için bkz. TOLSTOY, Lev. N. Savaşa Karşı Yazılar, Pencere Yayınları, İstanbul, 1994, s.9-11. 205 Tolstoy’un, savaş ve askerliğe ilişkin kapsamlı görüşleri ve Gandhi ile savaş üzerine yaptıkları yazışmalar için bkz. TOLSTOY, Savaşa Karşı… 72 Tolstoy, “Hangi zümreden ve mezhepten olursa olsun gençlere iyi bir insan olmaları ve de yalnız insanlara değil, hayvanlara bile vurmanın, onları öldürmenin kötü bir şey olduğu öğretilir, ayrıca insan onuruna büyük değer verilmesi gerektiği ve bu onurun da insanın vicdanına uygun şekilde davranmasından ileri geldiği söylenir. Bütün bunlar, hem Konfüçyusçu Çinlinin, hem Şintoist Japon’un hem de Müslüman Türk’ün kafasına sokulur. Ama bütün bu öğretilenden sonra gençler askere alınırlar ve burada öğrendiklerinin tam tersini yapmaları istenir kendilerinden” 206 dedikten sonra kişinin öldürmemesi gerektiğini savunmuştur. İkinci bir ayrım, sınırlı uygulama ve kabule sahip, sadece kendisini seçenlerin bağlı olduğu bir pasifizm türü olan görevsel pasifizmdir 207 . Mesleki pasifizm olarak da adlandırılabilmesinin nedeni, dini liderler bakımından sözkonusu oluşudur, nitekim Thomas Aquinas, hiçbir din adamının şiddete başvuramayacağını belirterek bu tür bir sınırlamaya gitmiştir 208 ; ancak bir dini inanışa bağlı tüm üyelerce uyulması gerekli prensipleri içerdiği için görevsel pasifizm kavramı daha doğru olacaktır. Bu pasifizm türünü geliştiren ve savunan Craig K.Ihara’ya göre, “pasifist, ahlâken daha cazip bulduğu, şiddetten arınmış bir yaşam şeklini kabul eden, bizlerin bağlı olmadığı bir biçimde, söz vererek şiddetsizliğe bağlanan kişidir”. Görevsel pasifizmde, özel bir söz ya da ant ile veya belirli bir gruba, örgüte üye olmak suretiyle, ki buna Tarihi Barış Kilisesi örnek gösterilebilir, savaşa katılmaktan kaçınma yükümlülüğü altına girme sözkonusu olur. Böyle bir durumda pasifist; 206 TOLSTOY, Savaşa Karşı…, s.12. 207 ATACK, “From Pacifism..”, s. 179. 208 St. Thomas’ın görüşlerinin ayrıntılı izahı ve yorumu için bkz. KEMP, “Personal Pacifism”, s.23- 24. 73 sadakat ya da söze bağlılık şeklinde görevler üstlenmektedir. Bu tür pasifizmin problemi ise, politik ve sosyal bir fenomen olarak savaş ya da silah kullanımına karşı bir duruşu olmayıp, şiddetsizliği bir yaşam biçimi olarak sürdürmeyi şart koşmasıdır. Yani, bu tür bir pasifizm bireysel olarak savaşa katılmak şeklindeki ahlaki probleme işaret eder, savaş fikrinin kendisine yönelik bir itiraz sunmaz. Sosyal ve politik düzeyde bir savaş karşıtlığındansa, askerliğe karşı bireysel bir vicdani ret şeklinde tezahür eder. 209 Ancak, mensubu hatta dini lideri olduğu inanış nedeniyle bu şekilde bir pasifizmi kabul etmiş kişilerin, ahlaki nedenlerle bu inanışın gerektirdiği pasifizmden sapmasının mümkün olduğu görülmüştür. II. Dünya Savaşı sırasında; politik, askeri, dini yahut da salt ahlaki nedenlerle Nazi rejimine, uygulamalarına direnen çeşitli insanlardan biri olan Papaz Dietrich Bonhoeffer de Hitler’e karşı düzenlenecek bir suikaste katılmak konusunda önce oldukça tereddüt etmiştir, çünkü dini inançları nedeniyle bir pasifisttir; ancak kendi ülkesinde Yahudilerin öldürülmesi konusunda sorumluluğu olduğunu düşünmüş ve bu girişimde yer almıştır. 210 Son bir örnek olarak da ilkesel pasifizm sayılabilir. Atack’a göre, mutlak pasifizm evrensel bir kabul gerektirdiği için çok sıkıdır, görevsel pasifizm ise etik açıdan ilgi çekmek yönünde zayıf kalmaktadır. Bu durumda ilkesel pasifizm her iki itirazın da üstesinden gelmek bakımından incelikli bir yapıya sahiptir. Bu pasifizmin ne tür özellikleri olduğu meselesine bakılacak olursa; öncelikle daha yüksek bir emre, daha genel bir ahlaki ilkeye dayandığı ya da bundan çıkarıldığı görülmektedir. 209 ATACK, “From Pacifism..”, s.181. 210 SCIARRINO- DEUTSCH, “Conscientious Objection..”, s.62. 74 İkinci olarak, ahlaki bir duruma bağlı bu pasifizm diğer ahlaki kural ve ilkelerle çelişebilir. 211 Mutlak pasifizmden farklı olarak bu tür bir pasifizm haklı savaş teorisini dışlamaz. Özellikle meşru müdafaaya dayanan bir şiddet eylemi bu tür pasifizmin içinde yerini bulur. 212 Yine, kişinin benimsemiş olduğu ve üstün gördüğü ilkelere dayandığı için, laik nitelikli pasifizm de bu niteleme içinde değerlendirilebilir. Daha önce de belirtildiği gibi pasifizm, vicdani ret eylemininin dayandığı ilkelerdendir ve yukarıda belirtilen ayrımlar da vicdani reddin farklı boyutları bakımından uygulanırlık bulmaktadır. c. Antimilitarizm Vicdani ret gerekçelerinin laik bir karaktere bürünmesiyle, daha çok dini nitelik taşıyan pasifizmin yeni bir boyutunun ortaya çıkmaya başladığı, bu tür pasifizmin de savaşın her türüne karşı çıkan mutlak pasifizm olduğu belirtilmişti. Aslına bakılırsa, antimilitarizm de mutlak pasifizm içine yerleştirilebilir; ancak bu politik duruş savaşın ötesine uzanıp, her türlü iktidar ilişkisini sorguladığı içindir ki bağımsız bir kavram olarak anılmaktadır. Antimilitarizmin ne olduğunu anlatmadan önce militarizm kavramından kısaca bahsetmek yerinde olacaktır. Latince “askerlik ve savaşa dair” anlamına gelen militaris kavramına dayanan militarizmi, “askeri değer ve pratiklerin yüceltilmesi ve 211 ATACK, “From Pacifism..”, s.181-182. 212 KEMP, “Personal Pacifism”,s. 28. 75 sivil alanı şekillendirmesi” 213 olarak tanımlamak mümkündür. Her ne kadar, militarizm ve antimilitarizm, 20 yüzyılda anarşist ve sosyalist kuramlarda ortaya konulan kavramlarsa da son otuz yıl içinde bağımsız biçimde tanımlanmaya başlamışlardır 214 . Militarizmi sadece savaş dönemleri için geçerli bir kavram olarak görmek yanlıştır; zira militaristleşme sivillerin katılımıyla veya olağan dönemlerde de gelişebilir. 215 Yine, militarizm çeşitli kutsallıklar aracılığıyla tüm şiddet biçimlerini kendi varlığı adına meşrulaştırırken, antimilitarizm de sadece askeri politikalara, aygıtlara, uygulamalara karşı değil, aynı zamanda militarizmin bu zihniyetine karşı bir duruş oluşturur. Antimilitarizm şiddeti kökten sorgular – ki bu sorgulama tüm toplumsal ilişkilere yöneliktir - ve şiddetin kurumsallaşmış hali olan iktidarı reddeder. 216 Daha önce anlatıldığı gibi pasifizmin haklı haksız savaş ayrımını reddetmeyen biçimleri vardır, oysa “antimilitarizm belli savaşların değil, savaşın karşıtlığıdır”. 217 Dolayısıyla antimilitarist bir bakışaçısı için haklı haksız savaş ayrımı yoktur. Antimilitarist olan kişi savaşın ve şiddetin her türüne karşı olmak durumundadır. Antimilitarizm ile vicdani ret arasındaki ilişkinin niteliği düşünüldüğünde de şöyle bir sonuca ulaşmak mümkün görünmektedir. Vicdani retçilerin bir kısmı 213 ALTINAY, “Militarizm”, Kavram Sözlüğü I.., s.351. 214 SELEK, Pınar – SÖNMEZ, Oğuz, “Antimilitarizm”, Kavram Sözlüğü II: Söylem ve Gerçek, Ed. Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Basın Yayın, Ankara, Kasım 2006, s. 29. 215 ALTINAY, “Militarizm”, Kavram Sözlüğü I.., s.353. 216 SELEK – SÖNMEZ, “Antimilitarizm”, Kavram Sözlüğü II.., s. 30-31. 217 Bkz. SELEK – SÖNMEZ, “Antimilitarizm”, Kavram Sözlüğü II.., s.29. 76 antimilitarist oldukları gerekçesiyle savaşa ya da barış halindeki bir ülkenin ordusuna katılmayı reddederler. Dolayısıyla “itaatsizlik biçiminde gelişen vicdani ret örneği, antimilitarizmin bir yöntem biçimidir”218 ve antimilitarizm vicdani reddin ötesine uzanır. Bu nedenledir ki, farklı saiklerle hareket eden bazı vicdani retçiler için, askerlik hizmeti yerine alternatif hizmet ifa etmek; ya da vicdani reddin pozitif hukuk düzenlemelerinde bir hak olarak kabul edilmesi, sadece gönüllülerden müteşekkil bir ordunun varlığı mümkün görünürken, antimilitaristler alternatif hizmeti ya da profesyonel orduyu da reddederler. d. Direnme Hakkı Vicdani ret kavramının özünde, daha önce de belirtildiği gibi reddetmek, direnmek vardır. Bu nedenle baskıya karşı direnme hakkı olarak kavramlaştırılan hak ile bir bağlantısı olup olmadığı, varsa bu bağlantının nasıl kurulabileceği sorusuna yanıt aranmaya çalışılacaktır. Direnme hakkı, “siyasi iktidar ilişkisinde, zorbalığa sapan ya da ortak yararı gözetmekten vazgeçen yöneticinin yasallığını yitirmesi, bu anlamda siyasi iktidarın kötüye kullanılması” na bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. 219 Baskıya karşı direnme konusu, ilk defa Ortaçağ Hristiyan Felsefesi tarafından bir siyasi görüş olarak tartışılmış, ancak bu dönemki çalışmalar da, bilinçli ve toplu bir halk hareketini anlatır biçimde gelişmemiştir. 220 Bu dönemde, Thomas Aquinas, 218 SELEK – SÖNMEZ, “Antimilitarizm”, Kavram Sözlüğü II.., s. 32. 219 AKAL, Modern Düşüncenin..., s.209 220 KAPANİ, Münci, Kamu Hürriyetleri, Yetkin Yay., Ankara, 1993, s.302-303. Ayrıca bkz. AKAL, Modern Düşüncenin..., s.209 vd. 77 “halk, iktidarı zorbalıkla ele geçiren veya meşru yoldan gelmekle beraber sonradan zulüm yoluna sapan hükümdara karşı ayaklanmak ve onu devirmek hakkına sahiptir” demiştir. 221 Bu devirden sonra tartışılmasına uzun süre ara verilen direnme hakkı meselesi tekrar 17. yüzyıl sonlarında, bu kez laik biçimi ile tartışılmaya başlamıştır. Bu tür bir çağdaş direnme hakkını savunan kişiler 222 düşünüldüğünde ilk akla gelen John Locke olmaktadır. Locke, insanların tabiat halindeyken sahip oldukları haklarının korunması amacıyla bir sözleşme yaparak siyasal bir toplum kurduklarını anlatır ve sözleşmenin bu temel amacına aykırı hareket eden iktidarın hangi durumlarda gayrimeşru hale geldiğini, yine hangi durumlarda bu gayrimeşru yönetime karşı direnilebileceğini açıklar. 223 Locke’a göre direnme hakkının sınırları vardır. Öncelikle, halkın hoşnutsuzluğu tek başına direnme hakkı doğurmaz. Ayrıca izlenilebilecek yasal bir süreç varken güce başvurmak yanlıştır. Yine, direnme hakkı “insanların ortadan kalkmasına neden olabilecek bir çatışmaya kolaylıkla sürüklenmesi değildir”. 224 Öyleyse şunu anlamak gerekir: “yönetimin eylemleri yasalara uygun değilse ve 221 Aktaran KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s.303. 222 Uluslararası hukukun kurucularından kabul edilen Hugo Grotius da 1625 yılında yazdığı eserinde “Uyrukların Üstlerine Karşı Savaşması” başlığı altında bir direnme hakkından bahseder ve daha sonra böyle bir hakkın sınırlarını çizer. Bkz. GROTIUS, Savaş ve Barış Hukuku.., s.40 vd. 223 Ayrıntılı bilgi için bkz. LAIN, Hampsher-Monk, Modern Siyasal Düşünce Tarihi: Hobbes’tan Marx’a Büyük Siyasal Düşünürler, Yayına Hazırlayan: Necla Arat, Say Yay., İstanbul, 2004, s. 148 vd. 224 Aktaran: LAIN, Modern Siyasal Düşünce..., s. 149. 78 başvurulacak mevcut yasal yol kalmamışsa, yönetimin eylemleri kamu yararına ters düşüyorsa ve halk artık yönetime onay vermiyorsa direniş meşru hale gelmiştir”. 225 Locke’un bu fikirleri daha sonra, insan haklarına ilişkin bazı metinlerde yansımasını bulmuştur. Baskıya karşı direnme ilk defa 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirisinde yer almış, ardından 1789 Bildirisi de hürriyet, mülkiyet ve güvenlikle birlikte, zamanaşımına uğramaz tabii bir hak olarak direnme hakkını saymıştır. İnsan Hakları Evrensel Bildirisine böyle bir hakkın konulması yönünde de tartışmalar olmuş, bu gerçekleşmemiştir; ancak Bildirinin başlangıç kısmında “insanın zulüm ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan haklarının bir hukuk rejimi ile korunmasının temel bir zorunluluk...” kabul edildiği belirtilmiştir. Baskıya karşı direnme aktif direnme ve pasif direnme olarak ayrılabilir. 226 Aktif direnme, baskı uygulayan iktidarı kuvvet kullanarak devirmek şeklinde gelişir ve isyan ya da ihtilal olarak adlandırılır. Günümüz modern devleti şiddet tekelini elinde tuttuğu için devlete karşı böyle bir silahlı kuvvet zor olup, aktif direnme pratik açıdan sözkonusu değildir. Hak ve hürriyetlerin kazanılmasında ya da korunmasında zaman zaman oldukça etkili olmuş pasif direnme ise zora ve şiddete başvurmadan baskıya karşı koyma şeklindedir 227 . Böyle bir direnişin, ahlaki ya da politik açıdan meşru olabileceği halde, direnenler yasa dışına çıktığı için hukuki kabul 225 LAIN, Modern Siyasal Düşünce..., s. 150. 226 KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s.313-315. 227 Sivil itaatsizlik eylemi, bu tür bir direnme hakkına örnek olarak gösterilebilir. Ökçesiz’e göre de, “sivil itaatsizlik, her şeyi: hukuk ve devlet düzenini, toplum gerçekliğini sorgulayan direnme hakkının – bir bakıma bu süreç içerisinde hukuk devleti idealini de yaratarak – bu yeni hukuk ve devlet düzeni tipinde büründüğü çağdaş bir biçimdir.” ÖKÇESİZ, Sivil İtaatsizlik, s.12. 79 edilemeyeceği 228 görüşü yanında, özgürlüklerin korunmasında güvence teşkil eden hukuki bir yol olduğunu savunan düşünürler de mevcuttur. 229 Direnme hakkı ile ilgili olarak yapılan bu kısa açıklamadan, pozitif hukuk metinlerine de yansımış 230 sözkonusu hakkın tabii hukuka dayandırılabileceği 231 , genel olarak zorba bir yönetime karşı olup, kolektif nitelik taşıdığı sonucu çıkarılabilir. Vicdani reddin direnme hakkı çerçevesinde bir hak olarak düşünülmesinin mümkün olup olmadığı sorusuna ise şu şekilde cevap vermek mümkündür. Öncelikle, tabii hukuka dayanılarak yapılacak bir değerlendirmede, toplumsal sözleşme ile şahsın, devletin ordusuna katılma karşılığında korunma ve yarar sağladığı, bunun yurttaşlığın temel gereklerinden biri olduğu, bu konuda ileri 228 Bu konudaki görüşler ve direnme hakkı ile ilgili tartışmalar için bkz. BOVE- LUNEAU, Sivil İtaatsizliğe.., s.184 vd. 229 230 Bu görüşlerin açıklaması için bkz. KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s.305-306. Örneğin Almanya Federal Cumhuriyeti Anayasası’nın 20/4 maddesinde düzenlenmiştir. Ancak Doehring bu düzenlemenin klasik direnme hakkından ayrı bir kavram çizdiğini belirtir. Bkz. DOEHRING, Karl, Genel Devlet Kuramı, Çeviren: Ahmet Mumcu, İnkılap Yay., İstanbul, 2002., s. 125. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasaları arasında 1961 Anayasası da böyle bir haktan bahsetmektedir. Bu anayasanın başlangıç bölümünde “Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimini yapan Türk Milleti..” şeklinde bir düzenleme yer almaktadır. Ancak direnme hakkının resmi metinlerde açık biçimde düzenlenmesinden çok, üstü örtülü ve yumuşak ifadelerle yer almasından söz edilebilir. Bkz. KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s. 308. 231 Direnme hakkını meşrulaştıracak dayanak noktaları veren tabii hukukun bir taraftan da bu tür bir hakkın kötüye kullanımına ne şekilde sebep olabileceğine ilişkin olarak bkz. DOEHRING, Genel Devlet Kuramı, s.125 vd. 80 sürülecek bir direnme hakkının kabulünün toplumsal sözleşmeye aykırılık teşkil edeceği görüşü savunulabilir. 232 Pozitif hukuk esas alınarak yapılacak bir değerlendirmede de, vicdani reddin bu hak çerçevesinde düşünülmesi zor görünmektedir. Her tür haksızlığa karşı direnmek mümkün olmadığı gibi, halkın genelinde bu haksızlığa dair bir inanç mevcut olmalıdır. Vicdani ret eyleminde, muhatabın mutlak surette haksız bir yönetim ya da meşruiyetini yitirmiş uygulamalar olması şart değildir. Yönetim ne kadar iyi olursa olsun kişi salt kişisel nedenlerle askerlik yapmak istemiyor olabilir. Yönetimi haksız bulan evrenselci bir bakışaçısıyla dahi vicdani reddi direnme hakkı içinde değerlendirmek zordur; zira vicdani ret bir insan hakkı olarak düşünülecek olursa kişisel haklar grubuna dahil edilecektir, oysa direnme hakkı, ulaşılacak sonuç itibariyle kolektif nitelik taşıyor görünmektedir. 233 232 MARCUS, “Conscientious Objection...”, s.510. 233 Vietnam Savaşı’nın sonlarına doğru askerliğe çağrılan çoğu kişinin bu çağrıya uymaması ve halkın genelinde de savaşın haksız olduğuna dair bir inanç olması neticesinde Amerikan Hükümeti’nin geri çekilmesi bu tür bir direnmeye örnek gösterilebilir. Ancak bu olayda direnmenin bir savaşın haksızlığına yönelik olduğu unutulmamalıdır. 81 II. DEVLET OTORİTESİ – KİŞİ ÖZGÜRLÜĞÜ SARKACINDA VİCDANİ RET Özgürlük nedir, özgür insan kimdir sorularına yanıt arayan Hobbes, bu sorularına, “özgür bir insan, gücü ve zekasıyla yapmaya muktedir olduğu şeylerde, istediği şeyi yapması engellenmemiş olan birisidir” 234 şeklinde cevap verir. Ancak bu tanımdan sonra uyrukların özgürlüğünü açıklamaya başladığı zaman, gerçekte kast ettiği özgürlüğün, egemenin yasaklamamış olduğu alanlar bakımından sözkonusu olduğu anlaşılır. Askerliği ya da savaşa katılmayı reddin bu alanlardan biri olup olmadığı konusunda Hobbes’un fikrinin ne olduğuna bakıldığında ise, “devletin savunulması silah taşıyabilecek tüm uyrukların yardımını gerektiriyorsa herkesin katılmakla yükümlü olduğu” görülür. Ancak, “..bir asker olarak düşmanla savaşması emredilen bir kimse, onun egemeni bu emre itaat edilmemesini ölümle cezalandırma hakkına sahip olsa bile, bazı durumlarda adalete uygun olarak bu emre uymayı reddedebilir; kendisi yerine başka birini yeterli bir asker olarak ikame ettiğinde olduğu gibi: çünkü bu durumda o kimse devlete hizmetten kaçmıyor demektir” Ayrıca kadınlardan bu görev beklenmez ve hainlikten değil korkaklıktan kaçanlar da haksız değil, onursuz davranmış olurlar”. 235 Açıklamalardan anlaşılacağı üzere, Hobbes’un bakışaçısında, kişinin özgür iradesiyle devlete hizmetten karşılıksız olarak kaçınması sözkonusu değildir. Kişinin, bu şekilde hizmetten imtina edebilmesi için egemen gücün sınırlanması 234 HOBBES, Leviathan, s.157. 235 HOBBES, Leviathan, s. 160-161. 82 gerekmektedir. Böyle bir düşünce de; devlet gücünün mutlak olmayıp, insanların doğuştan sahip oldukları tabii hak ve hürriyetler ile sınırlanmış olduğu anlayışına götürür 236 . İnsan haklarının oluşum sürecinde çok önemli bir yere sahip bu teori etkili bir mekanizma oluşturmak konusunda zayıf kalır; çünkü iktidarı sınırlayan gücün bu hak ve özgürlükler olması nedeniyle iktidar-özgürlük çatışması durmaksızın devam eder ve meselenin özü de kişisel özgürlükler lehine iktidarı sınırlayacak olanın - hukuk kurallarını yaratan o olduğuna göre - yine iktidarın kendisi olmasında yatar 237 . İktidarın sınırını yine kendisinin koyması bakımından önemli alanlardan biri askerlik hizmetidir; zira güvenliği sözkonusu olduğunda, devletin haklar lehine kendini sınırlama istek ve edimi oldukça sınırlı düzeyde kalacaktır. Bu alanda çarpışan değerler – ki biri kişinin vicdanı, özgürlüğü ise diğeri güvenliktir yüzleştiğinde her bir değerin sağlam dayanaklar bulduğu açıktır. 238 Vicdani reddin pozitif hukuk boyutuna geçmeden önce, bu dayanakların neler olduğu noktasında, konuya ilişkin bazı görüşler üzerinde durmakta yarar vardır. 236 Hobbes’un doğa hali ve toplum sözleşmesi ile ciddi biçimde farklılık arz eden ve John Locke tarafından geliştirilen bu görüş için bkz. KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s. 250. 237 AKIN, İlhan, F., Temel Hak ve Özgürlükler, İstanbul Üniversitesi Yayınları, No. 1595, İstanbul, 1971, s. 136. 238 Bu konudaki tartışmalar için bkz. SAGI- SHAPIRA, “Civil Disobedience…”, s.215-217, ayrıca devlet otoritesinin sorgulanması çerçevesinde ret tartışmaları için bkz. FLYNN, My Country…, s. 49 vd. 83 III. VİCDANİ REDDE İLİŞKİN TEMEL BAZI GÖRÜŞLER a. Vicdani Redde Karşı Çıkan Görüşün Temel Argümanları Bu minvaldeki görüşler şöyle özetlenebilir: Her halükârda, askerlik hizmeti başta ulusal seferberlik hallerinde olmak üzere- tüm vatandaşların temel bir yükümlülüğüdür ve vicdani ret hakkının tanınması, bir ulusun ahlaki ve askeri savunmasını mutlak surette zayıflatır. Ayrıca bu durumda vicdani retçiler askeri açıdan savunmayı reddettikleri bir toplumda yaşamanın getirdiği faydalardan da yararlanamamalıdırlar. Asıl vicdansızlık ve insafsızlık, birilerinin canları pahasına savunduğu ilkeleri, başkalarının bu savunmaya katılmayı reddetmenin temeli olarak kullanmasıdır. Hakiki vicdani retçiler totalitarizmin ve tiranlığın gücüne karşı özgürlük için mücadele etmek istediklerini iddia etmektedirler. Oysa, silahlı savaşa katılmayı reddedenlerin erdemlerini yüceltmek, ülkelerinin savunması için silah tutanları zımnen, “ikinci sınıf ahlak” ve “ikinci sınıf vicdan” sahibi kişiler olarak tasvir etmektir. 239 Üstelik, kişinin açıkladığı inançların samimiyetini belirlemek de çok zordur. “biri bir yalan makinesi icat edene kadar kişinin, iddia edilen savaş karşıtlığını değerlendirmek zor olmaya devam edecektir” 240 . Vicdani redde karşı çıkanların işaret ettiği bir durum da şudur: Kişiye askerlik hizmetinden muaf tutulma hakkı bir kez tanındı mı, kişinin diğer yasal yükümlülüklerden, örneğin askeri faaliyet ve araştırmaları finanse etmek amacıyla 239 Bkz. LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.33-35. 240 Avrupa Konseyi Danışma Meclisinde 1967 görüşmeleri sırasında da bu görüş savunulmuştur. Bkz. Eur.Consult.Ass., 18th session, doc. No. 853, January 21, 1967. 84 toplanacak vergileri ödeme yükümlülüğünden muafiyet talebini reddetmenin de ilkesel temeli kalmayacaktır 241 . b. Vicdani Reddi Destekleyen Görüşün Temel Argümanları “Bir yurttaş vicdanını bir an için ya da bir nebzecik olsun yasacının eline bırakmalı mıdır? Bırakmalıysa, neden bir vicdanı var öyleyse? Bana kalırsa önce insan olmalıyız, sonra uyruk. Boynumun borcu saydığım tek şey, doğru bildiğim şeyi her istediğim zaman yapmaktır.” 242 Ya da “itaatsizliği seçen taraf için, kişinin kendi kanılarına rağmen boyun eğmesi, donmuş bir toplum anlayışını kabul etmektir. Bu, zamanı ertelemek, mevcut bir durumu cilalamak olur. İtaat etmemek ise, bireysel düşünce özgürlüğüne, kişinin kendi iradesini uygulamasına yeniden kavuşmasıdır. Bu, özgür bir insan olarak kalmaktır” 243 şeklindeki genel görüşler bu meselede de ileri sürülebilir. Dolayısıyla, vicdani ret bir suç ya da delilikmiş gibi sığınaklara çekilmektense, ABD-Macintosh Davasında başsavcılık yapmış Hughes’in de belirttiği şekilde, “vicdanın mahkemesinde, devletten daha yüce bir ahlaki güce karşı yükümlülük daima korunmalıdır” anlayışı kabul edilmelidir 244 . Devletin, tüm vatandaşlarının farklı inanç ve düşüncelerine saygı duyması, yine, olabildiği en geniş ölçüde, bu inanç ve düşüncelerle çelişen biçimde davranmalarını talep etmekten kaçınması gerektiği temel bir demokratik ilkedir. Her ne kadar vicdani ret iddiasında bulunan kişinin samimiyetini değerlendirmek zor ise 241 242 WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s. 82-83. THOREAU, Henry David, Haksız Yönetime Karşı, Çev: Vedat Günyol, Cumhuriyet Yay., İstanbul, 1999., s.21. 243 BOVE- LUNEAU, Sivil İtaatsizliğe.., s.48. 244 Aktaran: LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.32. 85 de, demokratik değerler, kişi özgürlüğünü geliştirmek ve korumak için risk alınması gerektiğini emretmektedir. Vicdani retçinin, toplumun geçerli normlarıyla çelişen, pek rağbet görmeyen bir fikre bağlanmış olması gerçeği bu fikri daha az derin ya da daha az inançla bağlanılan bir kanaat yapmayıp, saygıyı gerektirir 245 . Vicdani retçilerin askerlik hizmetinden muaf tutulması bu kişilerin diğer sosyal sorumluluklardan da muaf tutulacağı anlamına gelmez. Askerlik hizmeti, bireylerin insan öldürme ve yaralama teknikleri üzerine eğitimden geçmelerini gerektirmesi bakımından yegânedir. Diğer sosyal yükümlülükler, genellikle doğrudan can almayı icap ettirmediği gibi, öldürmeyi yasaklayan temel ahlâki emrin ihlalini de gerektirmez. 246 Vicdani retçiler genellikle tembel ve ödlek olarak nitelendirilse de, bu kişilerin böyle bir özgürlük hareketine girişmesi aslında iki suçlamayı da çürütmektedir. Vicdani ret açıklamasının ardından kovuşturmaya uğramak, kötü muamele, hapis ve hatta ölüm cezasına varacak biçimde devlet baskısı; dışlanma, hor görülme ve pek çok biçimde tezahür edebilecek toplumsal baskı ile karşılaşan bu kişilerin ödlek olduğunu söylemek zordur. Çoğu savaşmayı reddedip alternatif hizmet vermeyi kabul eden kişilerin tembel olduğunu söylemek de haksızlık olmaktadır. 247 Vicdani retçiler askerlik hizmetini keyfi olarak reddetmemektedirler, bundansa amaçları, statülerine yasal tanıma sağlamaktır. Bu (yasal ya da anayasal) 245 Bkz. LIPPMAN, “The Recognition of…”, s. 35-36. 246 WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s. 84. 247 Bkz. SWEENEY, “Selective Conscientious...”,, s.125. 86 tanımanın çeşitli ülkeler düzeyinde ne derece gerçekleştiği daha önce anlatılmıştı. İnsan haklarının korunmasında uluslararası hukukun oynadığı rol göz önüne alındığında vicdani reddin uluslararası pozitif hukuk düzenindeki yerini de ayrıntılı biçimde belirlemek gerekmektedir. IV. VİCDANİ REDDİN ULUSLARARASI HUKUK BOYUTU Tarihsel süreçte, uluslarası ilişkilerin yegane gücü kabul edilen devletin, bir başına bırakıldığında gücünü milyonlara karşı nasıl yöneltebileceği acı tecrübeler neticesinde anlaşıldıktan sonra, insan haklarının uluslararası düzeyde korunması fikri somutlaşmaya başlamış, bu konuda asıl hamle ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında gerçekleştirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı, en azından sonlarına doğru, “demokrasi ve insan hakları kavramlarını temelden reddeden sağcı rejimlere karşı geliştirilmiş bir ideoloji savaşı niteliği kazanmış” 248 , savaş sonrasında, özellikle Nazi Almanyasında yaşananlara benzer kıyımların bir daha yaşanmasını önlemek, dünya üzerinde barışın yerleşmesini sağlamak amacıyla bir araya gelen devletler Birleşmiş Milletler Antlaşmasını imzalamışlardır. “Devletin bireylere karşı sadece uyruk değil, aynı zamanda insan olmaları nedeniyle sorumlulukları olduğu, bazı hakların, bu haklara ilişkin kararın iç hukuka bırakılmasını engelleyecek derecede vazgeçilmez, temel nitelik taşıdığı fikri” 249 ile 248 KAPANİ, Münci, İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1996, s.20. 249 MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 511. 87 imzalanan Birleşmiş Milletler Antlaşması, insan haklarının uluslararasılaşmasının yolunu açmıştır. Bu gelişmeden sonra insan haklarına ilişkin pek çok bölgesel ya da global örgüt kurulmuş, sözleşme imzalanmış 250 , en önemli gelişmelerden biri ise, bu sözleşmelerde yer alan hakların devletlerce ihlali halinde, bireylere yargı yoluna başvuru imkanı sağlanması olmuştur. Ancak, aşama aşama gerçekleşen tüm bu hamlelere rağmen, bazı konuların devletin mahfuz yetkisine bırakılması gerektiği fikri hâlâ yaygınlığını sürdürmektedir. İşte bu konuların belki de en başında, bir devletin üyesi olan yurttaşların, devletçe tesis edilen askerlik hizmet yükümlülüğünü reddedip edemeyecekleri meselesi gelmektedir. Nitekim bu konuda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Hukuk İşleri Komitesi de, “insan haklarına saygının devlet çıkarları ile, vicdani ret meselesinde olduğu kadar keskin biçimde çatıştığı birkaç alan mevcuttur.” 251 şeklinde bir belirleme yapmıştır. Konu ile ilgili genel yaklaşım, kişilerin vicdani kanaatlerine saygı gösterilmesinin önemli bir mesele olduğu, ancak devletin güvenliği sözkonusu ise bu kanaatlerin icrasına ne derece izin verileceğine de yine o devletin karar vermesi gerektiğidir. Baskın olan bu yaklaşıma rağmen, kişilerin vicdani kanaatlerinin, bir devletin tekeline bırakılamayacak kadar değerli olduğu fikrinden hareketle, vicdani reddin uluslararası pozitif hukuk düzleminde temel bir hak olarak kabulü için 250 Global ve bölgesel düzeyde insan hakları alanında yaşanan gelişmelerin ayrıntılı izahı için bkz. KAPANİ, İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları. 251 Avrupa Parlamenterler Meclisi Raporundan (29th Sess.,Doc.No.4027,19,19977) aktaran LIPPMAN, “The Recognition of…”, s. 31. 88 çalışmalar yürütülmüş, nihayet, “vicdani reddin uluslararası hukuk boyutu” denildiğinde tartışılabilecek pek çok saha açılmıştır. O halde; bu konuda uluslararası arenada ne tür çabalar yürütüldüğü, global ya da bölgesel örgütlerce konunun nasıl ele alındığı, konu ile ilgili mahkeme kararları olup olmadığı gibi sorulara yanıt aramak gerekecektir. Öncelikle belirtilmesi gerekir ki, halihazırda vicdani reddi bağımsız bir hak olarak düzenleyen bağlayıcı hiçbir uluslararası sözleşme mevcut değildir. Hatta, önemli insan hakları belgelerinde, örneğin İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde dahi bir vicdani ret hakkından açıkça bahsedilmemektedir. 252 Bu durumda tartışılması gereken, mevcut temel haklar esas alınarak askerlik hizmetine karşı bir vicdani ret hakkının ileri sürülüp sürülemeyeceğidir. Vicdani reddin hangi hak gruplarına dahil edilebileceği konusunda genel olarak şöyle bir yaklaşım mevcuttur: Bir grup hak vardır ki, eğer var olan sözleşmeler çerçevesinde, bir vicdani ret hakkı tanınıyor ya da tanınacak ise bu hakkı ihtiva etmektedir. Diğer bir grup hak ise vicdani reddi gerekçelendirmekte, böyle bir hakka dayanak teşkil etmektedir. Vicdani reddi ihtiva etmesi beklenen başlıca hakkın düşünce, din ve vicdan özgürlüğü hakkı; vicdani redde dayanak olabilecek hakların da; yaşam hakkı, toplanma ve dernek kurma hakkı ile barış hakkı olarak belirlendiği görülmektedir. 253 Ancak yine de, hangi hak temel alınmalı, hangi haklar vicdani 252 MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 513. 253 Bkz. MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 514 vd., WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s. 80 vd., MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.356 vd., DECKER, D.Christopher – FRESA, Lucia, “The Status of Conscientious Objection Under Article 4 of The European Convention On Human Rights”, New York University Journal of International Law and Politics, vol.33, 2000-2001, s. 380. 89 reddin dayanabileceği haklar olarak anlaşılmalı meselesinde ortak ve net bir fikirden bahsetmek zordur. Vicdani redde ilişkin ileri sürülebilecek başlıca hak olan düşünce, vicdan ve din özgürlüğü anlatılmadan önce bir hususun belirtilmesi gerekmektedir. Düşüncenin açığa vurulması ile bağlantılı bir hak olan ifade özgürlüğü ile düşünce özgürlüğü arasında kesin çizgilerle bir ayrım güçtür 254 , hatta ifade özgürlüğü düşünce özgürlüğünün devamı 255 biçiminde sayılabilir. Dolayısıyla, ifade özgürlüğü, vicdani reddi ihtiva edecek ya da gerekçelendirecek haklar arasında ayrıca değerlendirilmemiştir. 1. Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü Hakkı Vicdani reddin dayandırılabileceği bu hak; İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme gibi global nitelikli belgeler ile; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı Sonuç Belgesi, Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi, Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı gibi bölgesel nitelikli belgelerde düzenlenmektedir. Öncelikle; düşünce, vicdan ve din özgürlüğünden genel olarak ne anlaşıldığını belirtmekte yarar vardır. Sayılan tüm bu özgürlükler iki boyutlu bir yapıya sahiptir. Düşünce, vicdan ve din, bir taraftan kişinin iç dünyası ile ilgili iken, bir yandan da bunların dış dünyada somutlaşan halleri vardır. İşte, bireyin bu iç 254 Bkz. GÖZÜBÜYÜK, Şeref – GÖLCÜKLÜ, Feyyaz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007, s.356. 255 KABOĞLU, İbrahim, Ö., Özgürlükler Hukuku, İmge Kitabevi, Ankara, Kasım 2002, s. 336. 90 dünyası, “tinsel alanı, iktidarın müdahalesi dışındadır” 256 . Oysa, özgürlüğün dışavurulan, dışa yansıyan kısmı, devleti ve toplumu alakadar etmektedir. Bu özgürlükler arasında düşünce özgürlüğü Akın’a göre tüm özgürlüklerin en önemlisidir, zira diğer tüm özgürlükler düşüncenin öneminden kaynaklanmaktadır. Hatta vicdan ve din özgürlüğü de, düşüncenin kutsal konularda açıklanması neticesinde ortaya çıkmıştır. 257 Kaboğlu da, düşünce özgürlüğünü diğer özgürlükler için “eksen” ya da “besleyici” bir kaynak olarak kabul eder. Ona göre, düşünce özgürlüğüne uygulanan hukuki rejim diğer özgürlükleri de doğrudan etkilemektedir. 258 Yani, eğer bir ülkede düşünceye saygı duyulmuyorsa, düşünce hukuken korunmuyorsa, örneğin, vicdan ya da din özgürlüğü de güvencede sayılamaz. Devletin düşünce özgürlüğü konusundaki sınırlayıcı ya da özgürleştirici tutumu diğer hakların da ileri sürülebilme biçim ve olanaklarını etkilemektedir. Bu özgürlüğün; vicdan, inanç ve din özgürlüğü kısmı açıklanmak istendiğinde ise, “siyasal iktidar sahipleri veya diğer kişilerce, yasalar ya da herhangi başka bir araçla baskıya uğramaksızın bir dine inanma veya inanmama konusunda özgürlük” 259 şeklinde bir ifade hemen herkes tarafından kabul edilegelmiş bir belirlemedir. Vicdan ve din özgürlüğü konusunda vurgulanan – demokratik bir rejimde – genelde, bir kişinin istediği inanca sahip olabileceği, isterse inançsızlığı seçebileceği, din ve mezhep değiştirme özgürlüğü olduğu, inancı ya da inançsızlığı nedeniyle aşağılanamayacağı, kötü muameleye maruz kalamayacağı, bu özgürlüğün 256 KABOĞLU, İbrahim Ö., “Düşünce Özgürlüğü”, İnsan Hakları, Ed. Korkut Tankuter, Yapı Kredi Yay., İstanbul, Aralık 2000, s.106. 257 AKIN, Temel Hak ve Özgürlükler, s.145-147. 258 KABOĞLU, “Düşünce Özgürlüğü”, İnsan Hakları, s.107. 259 KABOĞLU, Özgürlükler Hukuku s.364. 91 dışa yansıyan biçimi olarak ibadetini inancına uygun biçimde, müdahale ile karşılaşmaksızın yerine getirebileceği, dini eğitim alabileceği gibi konular olmaktadır. 260 Ancak, vicdan ve din özgürlüğü hakkından bahsedildiğinde genelde vicdan kısmının ihmal edildiği görülmektedir. Dinin toplumsal karakterinin ağır basması, aynı inancı paylaşan insan sayısının fazla olması gibi nedenler ile din özgürlüğü daha çok önemsenir ya da tartışılırken, vicdan özgürlüğü kimi zaman, din özgürlüğü içinde erimektedir. Kişinin vicdani kanaatleri nedeniyle belli bir edimde bulunması halinin önemli örneklerinden olan askerlik hizmetine karşı vicdani ret de, bu nedenlerle, uzun yıllar dini bir mesele olarak algılanmış, laik yapıya kavuşması zaman almıştır. Laik yapıya kavuştuktan sonra bile, bazı ülkelerde sadece dini nedenlere dayanılarak askerlik hizmetini reddedenlere vicdani ret hakkı tanınması ya da dünyanın pek çok bölgesinde, kişinin vicdani talimatlarına dayanan böyle bir hakkın kabul edilmemesi bu duruma örnek teşkil etmektedir. Daha önce bahsedildiği gibi, uluslararası belgelerde de bu hak bağımsız bir hak olarak düzenlenmemiştir. O halde yapılması gereken, bu belgelerde düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkının nasıl düzenlendiğini, vicdani reddin bu hakka dahil edilip edilemeyeceğini tartışmaktır. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin “Her şahsın fikir, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır…” şeklindeki 18. maddesi, askerlik hizmetine karşı bir vicdani ret hakkından bahsetmemektedir. Evrensel Bildiri gibi, Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme de açıkça bir vicdani ret hakkından bahsetmez; 260 Bkz. ERDOĞAN, Mustafa, “Sivil Özgürlük Olarak Din ve Vicdan Özgürlüğü”, Türkiye’de Din ve Vicdan Hürriyeti: Çeşitlilik, Çoğulculuk, Barış, Derl: Murat Yılmaz, Liberal Düşünce Topluluğu, Ankara, 2005, s.23-34. Bkz. TANÖR, Bülent, “İnanç ve Din Özgürlüğü”, İnsan Hakları, s.98-105. Bkz. ARMAĞAN, Servet, “Din, Vicdan Hürriyeti ve Laiklik”, Türkiye’de Din ve..., s.219-225. 92 ancak, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde sayılan hakları daha ayrıntılı bir şekilde düzenlediği için Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye bakmak gerekmektedir. Sözleşmenin 18. maddesine göre; “1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip olacaktır. Bu hak, herkesin istediği dine ya da inanca sahip olması ya da bunları benimsemesi özgürlüğünü ve herkesin aleni veya özel olarak bireysel ya da başkaları ile birlikte toplu olarak, kendi din ya da inancını ibadet, icra, bunun icaplarını yerine getirme ya da öğretme bakımından ortaya koyma özgürlüğünü de içerir... 3. Bir kimsenin kendi dinini veya inançlarını ortaya koyma özgürlüğüne ancak yasalarla belirlenen ve kamu güvenliğini, düzenini, sağlığını, ahlakını ya da başkalarının temel hak ve özgürlüklerini korumak için gerekli kısıtlamalar getirilebilir”. Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin kaleme alınması sürecinde gerçekleştirilen görüşmelerde, Filipinler delegesi Mendez, din özgürlüğünü garanti altına alan hükmün vicdani ret hakkını da ihtiva etmesi yönünde bir değişiklik önermiştir. Değişiklik şu ifadeyi içermektedir: “dini inancına aykırı olması nedeniyle savaşı vicdanen reddeden kişi askerlik hizmetinden muaf tutulmalıdır”. Birleşik Krallık ve Avustralya delegeleri, sözkonusu hükmün böyle bir ifadeyi içermesinin uygun olmayacağını ileri sürmüş, Uruguay delegesi ise, alternatif hizmeti, zorla ya da zorunlu çalıştırma tanımına dahil etmeyen hükmün (m.8), aynı zamanda vicdani ret hakkını da yeteri kadar içerdiğini savunmuştur. Şili delegesi, askerlik hizmetinin mutlak surette bir savaşın hazırlanmasına dahil olmayı içermediğini belirtirken, bazı delegeler de, sadece dini inanç nedeniyle reddedenlerin askerlik hizmetinden muaf tutulurken, politik ve diğer bazı gerekçelerle reddedenlere 93 bu hakkın tanınmaması ihtimaline dair korkularını dile getirmişlerdir. Sonuç olarak Mendez çok güçlü bir muhalefet ile karşılaşmış ve önerisini geri çekmiştir. 261 İlgili hüküm, Mendez’in önerdiği şekilde, vicdani ret hakkını açıkça içermese de, uluslararası toplumda 18. maddeyi, vicdani ret hakkını içerecek şekilde yorumlama yönünde bir eğilim mevcuttur. 262 Din temelli vicdani ret, bu maddedeki din özgürlüğü hakkından, özellikle kişinin, dininin “icaplarını yerine getirme”si tümcesinden, kolayca çıkarılabilmektedir. Sorun daha çok vicdan özgürlüğünün muhteviyatı ile ilgilidir. Vicdan özgürlüğü hakkının tam olarak uygulanabilmesi için, kişinin vicdani kanaatlerine uygun hareket etmesi gerektiğini savunan Wolff, bu açıdan bakıldığında 18. maddenin, vicdani reddi zımni olarak içerdiğini savunmaktadır. 263 Decker ve Fresa da, dini nedenlerle vicdani reddin, din ve vicdan özgürlüğü ile bağlantılı sayılması gerektiğini düşünürken, politik nedenle vicdani reddi düşünce özgürlüğü içinde değerlendirmektedirler. 264 18. madde ile ilgili dikkat edilmesi gereken bir konu, üçüncü fıkrada düzenlenen sınırlama halleridir. Sınırlama sebepleri arasında sayılan kamu güvenliği ve kamu düzeni bu meselenin can alıcı tarafını oluşturmaktadır. Bir düşünceye göre, bireylere vicdani nedenlerle askerlik hizmetini reddetme hakkı verilmesi, zamanla, çok ciddi sayıda insanın bu haktan yararlanmak istemesine neden olabilir ve bu da hem devletin hem kamunun güvenliğini tehdit eder. 265 İşte, 261 Bkz. WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s.81. 262 MARCUS, “Conscientious Objection…”, s.514-516. 263 WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s. 82. 264 DECKER - FRESA, “The Status of Conscientious Objection..”, s.379. 265 Bkz. LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.34. 94 vicdani kanaat/birey ile devlet çıkarını karşı karşıya getiren bu nokta, vicdani ret hakkı tanınması hususunda duyulan en büyük korkudur. Oysa, geçmiş tecrübelere bakılarak, bu korkunun çok da yerinde bir korku olmadığını söylemek gerekir. Kanıtlar göstermektedir ki, vicdani ret hakkının tanınması ya da vicdani reddi belirleyen standarların genişletilmesi, talep eden sayısını çığ gibi artırmamaktadır; bilakis, vicdani retçi sayısı çok küçük bir miktarla sınırlı kalan ülkelerde de, binlerce insanın vicdani reddini açıkladığı ve orduya katılmadığı ülkelerde de vicdani retçilerin toplam sayısı askerlik hizmeti ile yükümlü olanların çok cüz’i bir kısmını oluşturmaktadır. 266 Bröckling de, askerlik hizmeti yapmaktan kaçınanların ya da yerine getirmek istemeyenlerin, bir ülkenin askeri gücünü zayıflattığı durumların yok denecek kadar az olduğunu, devletin ordusu için her zaman yeterli sayı ve nitelikte asker bulabildiğini belirtmiştir. 267 Bu iddialara karşı, Vietnam Savaşı sırasında savaşmayı reddedenlerin sayısının çok fazla olduğu yönünde bir argüman sunulabilir. Ancak Vietnam Savaşı sırasında retçilerin sayısı, askerlik hizmetini yerine getirenlere nazaran çok azdır, 268 savaşın sonlarına doğru bu sayının oldukça yükselmesi 269 de, vicdani ret hakkının kabulündense, Vietnam Savaşı’nın savunulabilir hiçbir yanı kalmadığı, haksız olduğu inancının toplum içinde ciddi boyutlara ulaşması ile açıklanabilir. 270 266 WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s.83. 267 BRÖCKLING, Disiplin..., s.27. 268 WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s.83. 269 MOSKOS - CHAMBERS II. (Ed.) “The Secularization of Conscience”, The New Conscientious.., s. 4. 270 Bkz. RAWLS, A Theory Of…, s. 382. 95 Yine; alternatif hizmet yükümlülüğünün şartları, toplum baskısı, askerliğin toplum içinde sağladığı düşünülen saygınlık, kabul görme, yurttaşların çoğundaki devlet, güvenlik algısı, vicdani ret hakkı tanınsa da başvuracakların, toplumun nispeten az bir kısmını teşkil edeceğine işaret etmektedir. 271 Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki düzenlenişine bakıldığında, Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmedeki düzenlenmeye çok yakın olduğu görülmektedir. Sözleşmenin 9. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi bu hakkı tanımlamakta, ikinci cümlede bu hakkın neleri içerdiği gösterilmekte ve ikinci fıkrada da hakkın sınırlanabileceği haller sayılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, maddede geçen; “düşünce, vicdan ve din kelimeleri ile ifade edilen değerin her türlü bireysel fikir ve tercih değil; fakat belli bir düzeyde kudret, ciddiyet, bütünlük ve öneme sahip görüşler; dini ve felsefi, ideolojik inançlar; bir bütün olarak bireyin iç aleminde yer alan kanaatler” olduğunu belirtmektedir. 272 Bu madde kapsamında AİHM’e götürülen pek çok konu arasında vicdani kanaatler nedeniyle askerlik hizmetini ret de vardır. 273 Vicdani ret hakkının bu madde kapsamında düşünülüp düşünülemeyeceği konusunda genel kabul, vicdani 271 SWEENEY, “Selective Conscientious...”, s.126, BRÖCKLING, Disiplin..., s.20-21. 272 AİHM’in Campbell ve Cosans/İngiltere, 25.2.1982, Belçika dil Davası, 23.7.1968 kararlarından aktaran:, GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi... s. 346. 273 Vicdani kanaatler nedeniyle devletin koyduğu vergi yükümlülüğünü reddederek iç hukukta yaptırım ile karşılaşmış kişilerin de AİHM’e başvurduğu görülmektedir. Bkz. GILBERT, Howard. “The Slow Development Of The Right To Conscientious Objection To Military Service Under The European Convention On Human Rights”, European Human Rights Law Review, vol.5, 2001, s. 2. 96 reddin bir kanaat açıklaması olduğu , dolayısıyla bu hakka dahil edilebileceğidir. 274 Fakat bu kabul ancak Sözleşme’nin 4. maddesi ile birlikte bir değerlendirme yapıldıktan sonra mümkün olabilmektedir. 275 AİHM de, vicdani ret ile ilgili önüne gelen davalarda 4. maddeye göre bir değerlendirme yapmaktadır. 276 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4. maddesinin hangi konuyu düzenlediği meselesi ise bizi vicdani reddin gerekçelendirilebileceği haklar arasında sayılan “zorla çalıştırılma, zorunlu çalışmaya tabi tutulma yasağı” na götürmektedir. 2. Zorla Çalıştırma veya Zorunlu Çalışmaya Tabi Tutulma Yasağı Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 8/3-a maddesi, “hiç kimseden zorla ya da zorunlu olarak çalışması istenemez” şeklinde bir hakkı düzenlemektedir. Yine, AİHS’in 4/2 maddesinde de “hiçkimse zorla çalıştırılamaz veya zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz” denilmektedir. Bu yasak, temel hak ve özgürlükler sayıldığında genelde “çalışma hakkı” kapsamında düşünülmekte 277 , zorla çalıştırma ya da zorunlu çalışmaya tabi tutulma kavramlarının da, çalışma hayatına ilişkin uluslararası sözleşmelerde tanımlandığı 274 GILBERT, “The Slow Development..”, s.2., MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.359. 275 Hatta, 4. maddedeki düzenleme olmasaydı, sadece 9. maddeye dayanılarak bir vicdani ret hakkı tanınmasını savunmak daha kolay olabilirdi. MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.359. 276 DECKER - FRESA, “The Status of Conscientious Objection..”, s. 381. 277 Bkz. BALKIR, Zehra Gönül, “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Hakları”, İnsan Hakları, s. 237 vd. 97 görülmektedir. 278 Ancak sözkonusu yasağın başka bazı konular açısından gündeme gelmesi mümkündür, ki bu konulardan biri de askerlik hizmetidir. Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 8/3-c(ii) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4/3-b bendi, hangi durumların ‘zorla ya da zorunlu çalıştırma’ terimi içinde sayılamayacağını belirlemiştir. Her iki sözleşmede de, askeri nitelikteki bir hizmeti reddetme hakkının tanındığı ülkeler bakımından, bu hakkı kullananlardan talep edilecek ulusal hizmetin zorla çalışma ya da zorunlu çalıştırma sayılmayacağı düzenlenmiştir. İlgili düzenlemeler incelendiğinde vicdani ret ile ilgili iki boyutun sözkonusu olduğu görülmektedir. Öncelikle, zorla çalışma ya da zorunlu çalıştırma, askerlik hizmeti bakımından değil, askerlik hizmetini ret hakkı tanınanlara uygulanacak alternatif hizmet bakımından sözkonusu olabilmektedir. Yani, zorunlu askerlik hizmetinin zorla çalışma ya da zorunlu çalıştırma olduğu şeklinde bir iddia bu maddelerce korunmamaktadır. İkinci olarak da, maddelerde geçen “askeri nitelikteki bir hizmeti reddetme hakkının tanındığı ülkeler bakımından” ifadesi, bu konunun devletlerin iç hukukuna bırakılmış olduğunu göstermektedir. O halde denilebilir ki, temel haklara ilişkin global ve bölgesel nitelikli her iki sözleşmede de ilgili hükümler “yurt savunmasının vatandaş için ödev teşkil ettiği inancına dayanmaktadır”. 279 Bir taraftan, askerlik hizmetine karşı vicdani ret hakkı tanınması hususunu devlet iradesine bırakan hükümler, bir yandan da alternatif 278 GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi..., s.216. 279 GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi..., s.218. 98 hizmeti zorla çalışma ya da zorunlu çalıştırma olarak kabul etmeyerek, vicdani retçiye karşı devletin elini güçlendirmektedir. Ancak, bu tür düzenlemeler içeren sözleşmelerin yorumunda, konu ile ilgili hüküm verecek mahkemeler büyük öneme sahiptir, çünkü sözleşmenin uygulayıcıları çeşitli yorum yöntemleri vasıtasıyla özgürlükler lehine bir açılım yaratabilirler. Az sonra BM İnsan Hakları Komitesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, verdikleri kararlar çerçevesinde, vicdani ret meselesine nasıl baktıkları incelenecektir, fakat öncelikle vicdani redde dayanak teşkil etmesi muhtemel diğer haklardan söz etmek gerekmektedir. 3. Vicdani Redde Dayanak Teşkil Edebilecek Haklar Doktrindeki tartışmalarda olduğu gibi, bölgesel veya global düzeyde yaşanan insan hakları ihlalleri ile ilgili yargılama yetkisine sahip organlar da, askerlik hizmetine karşı vicdani ret şeklinde bir hakkın var olup olmadığı meselesini değerlendirirken; düşünce, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, zorla çalışma ya da zorunlu çalıştırma ile ayrımcılık yasağı konularını esas almaktadır. Bu bölümde anlatılacak haklar, ki bunlar arasında; yaşam hakkı, toplanma ve dernek kurma hakkı ile barış hakkı sayılabilir, vicdani ret şeklindeki bir hakka dayanak teşkil edebilmek bakımından önemlidir. Yaşam hakkı Diğer bütün hakların kullanılabilmesi için vazgeçilmez olan yaşam hakkı tüm uluslararası belgelerde en temel hak olarak düzenlenmiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 3. maddesi, “yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.” 99 derken, Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, 6. maddesi ile şöyle bir düzenleme getirmektedir: “her insanın özünden gelen hayat hakkı vardır. Bu hak kanunla korunur. Hiçkimse keyfi olarak hayat hakkından mahrum kılınamaz.” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de, her ferdin yaşama hakkının kanunun himayesi altında olduğunu ve istisnalar 280 hariç, hiçkimsenin kasten öldürülemeyeceğini düzenlemektedir. Yaşam hakkı hayati önemine rağmen mutlak değildir. Bir kişi yaşam hakkından “keyfi olarak” ya da “kasten” mahrum bırakılmadığı halde hayatı elinden alınabilir. Öncelikle, uluslararası hukuk devletlere askeri savunma yapabilme ve çeşitli savaşlarda öldürebilme hakkı verir 281 . Askerlik sırasında öldürme de bu düzenlemeler çerçevesinde, “kasten” ya da “keyfi olarak” algılanmayabilir ve bu yaklaşım vicdani reddi, bir biçimi itibariyle sınırlar. Bir vicdani retçi için yaşam hakkının ihlali iki biçimde olabilir. Birincisi; savaşırken başka bir kişinin canını almanın, o kişinin yaşam hakkının ihlali olarak düşünülmesidir. 282 İşte bu noktada uluslararası hukukun devletlere tanıdığı haklar ile bireylere tanıdığı hakların yarışır hale geldiği ileri sürülebilir. Örneğin bir saldırı ile karşılaşan devlet BM Antlaşması’nın 51. maddesi uyarınca meşru müdafaa hakkına dayanarak ordusunda hizmet vermekte olan askerlerden karşı devlete yanıt vermelerini ister ise, karşı devlet askerini, yaşam hakkının kutsallığı gerekçesiyle öldürmeyi reddeden kişinin durumu ne olacaktır? 280 AİHS’in 2. maddesi yaşam hakkını düzenlerken hangi öldürme hallerinin yaşam hakkının ihlali sayılmayacağını açıkça belirtmiştir. 281 Örneğin bkz. Birleşmiş Milletler Antlaşması m.51. 282 MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 518. 100 Bu kişi büyük ihtimalle, öldürmezse öldürüleceği ya da kendi ülkesindeki insanların öleceği gerekçesiyle zaten bir yaşam hakkı ihlali yaşanacağı iddiası ile karşı karşıya kalacaktır. Ancak buna rağmen, örneğin, mensup olduğu mezhebin gerekleri doğrultusunda hareket eden bir pasifist, ya da şiddete ve dünya üzerindeki tüm savaşlara karşı olan evrenselci bir antimilitarist, kendi devleti haklı olsun haksız olsun, eline silah alamayacağını, karşısındaki kişiyi yaşamından mahrum etme hakkının olmadığını savunabilir. Politik nedenlerle savaşmayı reddeden bir kişi ise, devletinin, başkalarının yaşam hakkını ihlal edecek biçimde haksız bir savaş yürüttüğünü, kendisinin bu ihlale iştirak edemeyeceğini belirtebilir. Görüldüğü üzere, fikirlerin ciddi biçimde çatıştığı bir konu olan, başkasının canını almaktan imtina hakkı insan hakları belgelerinde açıkça düzenlenmemiştir, ancak yine de genel haklar içinde var olduğu düşünülebilir. Marcus’a göre, “eğer yaşam hakkı en hayati insan hakları arasında yer alıyor ise, o halde bir insanın hayatını almak da temel bir insan hakkı olarak değerlendirilmelidir”. 283 Major’a göre de, “eğer uluslararası belgeler ve uluslararası teamüller kişileri keyfi olarak can almaktan memnu kılıyorsa, öldürmeyi redde dayanan vicdani ret de bir hak olarak kabul edilmelidir”. 284 Vicdani reddin yaşam hakkı ile ilgili ikinci boyutu ise şöyle bir durumda sözkonusu olabilir: Kişi için vicdan ve din özgürlüğü o kadar hayatidir ki, vicdanının emrettiğinin aksine bir amaç için ölmesi yaşam hakkından keyfi olarak mahrum bırakılması anlamına gelir. 285 Bu boyut, yaşam hakkının içinde telakki edilebilen kişi 283 MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 519. 284 MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.362. 285 MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 518-519. 101 bütünlüğü ve dokunulmazlığı 286 ile de ilgilidir. Kişinin maddi ve manevi bütünlüğünün yaşam hakkı çerçevesinde korunması düşünülecek olursa, manevi bütünlüğünün parçası olan vicdani kanaatleri de korunmalıdır. Decker ve Fresa da, “vicdan özgürlüğü kişi bütünlüğü hakkı ile doğrudan ilgilidir, çünkü kişi bütünlüğü, bir kişiyi biricik yapan tüm nitelikleri ve değerleri içerir. Kişinin vicdani kanaati onun bütünlüğünün bir parçasıdır” 287 şeklinde bir yorum ile vicdani kanaatin bu konudaki önemine vurgu yapmışlardır. Kişinin, vicdani kanaatleri ile çelişen bir amaç için ölmeyi reddetmesi ya da başka bir kişinin canını almaktan imtina etmesi şeklinde iki boyutundan bahsedilen yaşam hakkı ile vicdani reddin bağlantısı BM İnsan Hakları Komisyonu’nun 1989/59 sayılı önergesi ile tanımıştır. 288 Ancak; düşünce, vicdan ve din özgürlüğü ile vicdani ret arasında kurulduğu biçimde doğrudan bir bağlantının, yaşam hakkı ile vicdani ret arasında da var olduğunu savunmak zordur. Vicdani kanaate aykırı biçimde hizmet ifasında vicdan özgürlüğü hakkının doğrudan bir ihlali sözkonusu iken, yaşam hakkı ihlâli muhtemeldir. Savaş halinde olmayan bir devletin ordusunda hizmet vermeyi reddetmek de yaşam hakkı iddiasını tali kılar. Dolayısıyla, çeşitli durumlarda vicdani ret talebine gerekçe gösterilebilecek yaşam hakkı, vicdani reddi doğrudan ihtiva edebilecek bir yapıda değildir. 286 Bkz.TANÖR, Bülent, “Kişi Dokunulmazlığı”, İnsan Hakları, s.57 vd. 287 DECKER – FRESA, “The Status of Conscientious Objection...”, s.379. 288 Human Rights Commission Resolution, 1989/59, Draft Report of the United Nations Commission on Human Rights, U.N. Doc. E/CN.4/1989/L.10/Addition 15, 1989. 102 Toplanma ve Dernek kurma hakkı İlk bakışta böyle bir hakkın vicdani ret ile bir ilgisi olmayacağı düşünülse de , vicdani ret konusunda bu hakkın akla gelmesinin nedeni esasen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde hakkın düzenleniş biçimi ile ilgilidir. Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 22. maddesi herkesin başkalarıyla bir araya gelerek dernek kurma hakkı olduğunu düzenlenlerken, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi bu hakkın farklı bir yönünü düzenlemiştir. Bildirinin 20. maddesine göre hiçkimse bir derneğe mensup olmaya zorlanamaz. Her ne kadar Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (m.11) bu hakkın negatif yönünü düzenlememişse de, örneğin AİHM, önüne gelen davalarda dernek kurma hakkının negatif kısmını da madde kapsamında değerlendirmiş ve aykırı bir değerlendirmenin 11. maddenin ruhuna ters düşeceğini belirtmiştir. 289 İşte, orduya katılmayı reddetmenin de, dernek kurma ve toplantı özgürlüğünün negatif kısmı çerçevesinde değerlendirilebileceği savunulmaktadır. 290 Ancak bu hakkın global ve bölgesel metinlerdeki düzenlenişi incelendiğinde derneğin “değişken şekil şartlarını yerine getirerek bir amaç etrafında iradi olarak bir araya gelen ve zaman içinde devamlılık gösteren bireyler topluluğu” 291 olarak algılandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Hatta, AİHM, kamu kurumu 289 Young, James & Webster/İngiltere davasında , İngiliz hukukunca kabul edilen sendika tekeli uygulamasına karşı çıkarak sendikaya üye olmayı reddeden başvurucuların işine son verilmiş, AİHS’in 11. maddesi kapsamında AİHM’e yapılan başvuruda mahkeme dernek kurma ve toplantı özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi..., s.370. 290 MARCUS, “Conscientious Objection…”, s. 519. 291 AİHM’in önüne gelen davalarda benimsediği bu tanım için bkz. GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi..., s.369. 103 niteliğindeki meslek kuruluşlarını da - örneğin baroları - bu madde kapsamında dernek olarak kabul etmemiştir. 292 Dolayısıyla, kişilerin başkalarıyla bir araya gelerek kurdukları bir dernek ya da sendika ile modern devletin başat kurumlarından orduyu aynı mantık etrafında düşünüp, vicdani reddi bu hak kapsamında değerlendirmek pek mümkün görünmemektedir. Barış Hakkı İnsan Hakları sınıflandırılırken çeşitli ayrımlara gidilmektedir 293 . Barış hakkı, bu ayrımlar arasında kuşaklara göre tasnif çerçevesinde yerini bulmaktadır. İnsan haklarının kuşaklara göre tasnifinde 294 , dayanışmanın ürünü olarak ortaya çıkan üçüncü kuşak haklar arasında genel olarak; çevre hakkı, gelişme hakkı, insanlığın ortak malvarlığına saygı hakkı ve barış hakkı sayılmaktadır 295 . Barış hakkı dayanaklarını BM Şartı, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi gibi belgelerde bulmaktadır. 296 BM Antlaşması’nın 2/4 maddesi “Teşkilatın üyeleri, milletlerarası münasebetlerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı, gerekse Birleşmiş Milletlerin amaçları ile telif edilemeyecek herhangi bir suretle tehdide veya kuvvet kullanılmasına 292 AİHM’in konuya ilişkin kararları için bkz. GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi..., s.369. 293 Devlete yüklenen rol esas alınarak yapılan bir tasnif için bkz. KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, s. 49 vd. 294 İnsan haklarının kuşaklara göre tasnifi için bkz. UYGUN, Oktay, “İnsan Hakları Kuramı”, İnsan Hakları, s.13 vd. 295 UYGUN, “İnsan Hakları..”, İnsan Hakları, s. 24. 296 Bkz. KABOĞLU, Özgürlükler Hukuku, s. 556-557. 104 başvurmaktan kaçınırlar” 297 ifadesine sahiptir. Aynı antlaşmanın 51. maddesi de silahlı güç kullanımınının yegane gerekçesi olarak üye devletlerden birine silahlı saldırı durumunda, meşru müdafaa halini gösterir. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi de, başlangıç bölümünde “İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan onurun ve onların eşit ve vazgeçilmez haklarının tanınmasının dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olmasına” göre Genel Kurul’un bu Bildiriyi ilan ettiğini belirtir ve 28. maddesi ile “herkesin bu bildiride yer alan hak ve özgürlüklerin tam olarak gerçekleşmesini sağlayacak toplumsal ve uluslararası bir düzene hakkı” olduğunu güvence altına alır 298 . Barış hakkını bir insan hakkı olarak tanıyan ilk organ ise Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’dur 299 . “Her insanın ve toplu olarak bütün insanların ulusal düzlemde olduğu kadar uluslararası düzlemde de sahip olduğu barış hakkı” nın üç öğesi olduğunu belirten Kaboğlu’na göre bu alt haklar; “güvenlik hakkı, savaşa karşı çıkma hakkı ve silahsızlanma hakkı”dır 300 . İşte vicdani ret de, bu alt ayrımları ile birlikte ele alındığında, barış hakkı çerçevesinde değerlendirilebilecektir. Her ne kadar böyle bir görüşün devlet egemenliği kavramı ile çeliştiği ileri sürülebilse de Nüremberg Mahkemesi’nin, kişilerin uluslararası sorumluluklarının devletlerine karşı yerine getirmeleri gereken 297 Antlaşmanın çevirisi için bkz.GÜNDÜZ, Aslan, Milletlerarası Hukuk: Temel Belgeler, Örnek Kararlar, Beta Yay., İstanbul, Kasım 2003, s.87. 298 Metin çevirileri için bkz. KAPANİ, İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları, s.142-148. 299 Karar 5 (XXXII), 27 Şubat 1976’dan aktaran: KABOĞLU, Özgürlükler Hukuku, s.557. 300 KABOĞLU, Özgürlükler Hukuku, s. 558. 105 yükümlülüklerin önüne geçtiği şeklindeki ifadesinden, insanların haksız ya da saldırı savaşı niteliğindeki savaşları reddedebileceği çıkarımı yapılabilir. 301 Konuyu, “tanımlanmış durumlarda silahlı kuvvet kullanma hakkını sınırlayan uluslararası hukuk kurumu” olan Jus Contra Bellum kavramı çerçevesinde açıklayan Major 302 , Nüremberg Mahkemesi Şartında 303 askerlik hizmetini ret hakkının kabulü bakımından bir tartışma yapılabileceğini iddia etmektedir. 304 Şart’ın 6. maddesi barışa karşı suçları, savaş suçlarını ve insanlığa karşı suçları düzenlemektedir. Bu suçların uluslararası hukuk suçları olarak cezalandırılabileceğini belirten Şart, 7. maddesinde de, barışa karşı bir suçun, savaş suçunun ya da insanlığa karşı bir suçun işlenmesine müdahil olmanın uluslararası hukuka göre suç sayılacağını düzenlemektedir 305 . Ayrıca; Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme ile Apartheid Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme, bireyler için, sadece bu suçlara katılmama hakkı değil yükümlülüğü de getirmektedir. İşte bu noktada vicdani reddin uluslararası hukuk çerçevesinde bir başka boyutu daha olduğundan bahsetmek mümkündür. Mademki bir şahıs da, uluslararası hukuk çerçevesinde kendi eylemlerinden dolayı sorumlu tutulabilmektedir, o halde, eğer bir kişi devletinin uluslararası hukuk ilkelerini ihlal 301 LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.63. 302 MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.362. 303 Belgenin orijinal başlığının Türkçe’ye yapılmış bir çevirisi Nüremberg Mahkemesi Kuruluş Senedinde ve Mahkemenin Kararında Tanınan (Kabul Edilen) Milletlerarası Hukuk Prensipleri şeklindedir. Bkz. GÜNDÜZ, Milletlerarası Hukuk.., s.328. 304 MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.364. 305 Maddelerin tam metni için bkz. GÜNDÜZ, Milletlerarası Hukuk.., s.328-329. 106 eden bir uygulama içinde olduğunu düşünüyor ise vicdani kanaatlerine dayanarak reddetmelidir. 306 Anılan metinler incelendiğinde, barış hakkının vicdani redde dayanak teşkil etmesi muhtemel görünmektedir. Barış hakkının üç öğesinden “savaşa karşı çıkma hakkının öncelikle vicdani ret hakkını anlattığını” belirten Kaboğlu; Almanya, Portekiz, İspanya Anayasalarında bu hakkın düzenlenişini örnek göstermektedir 307 . Lippman’a göre ise, “vicdani ret, kişilerin doğal haklarından barış hakkını ifade etmelerini sağlayacak en anlamlı yolu açacak ve insan hakları ile sosyo-ekonomik gelişmenin sağlanması için gerekli koşulların var olduğu bir dünyanın yaratılmasına yardımcı olacaktır”. 308 Ancak vicdani reddin barış hakkı ile ilgisinde şöyle bir durum hatırlatılabilir: “Barış hakkı hala oluşumunu tamamlamamış, gelişmekte olan bir haktır. Ayrıca üçüncü kuşak haklar arasında sayılabilecek bu hak kolektif nitelikte olup tek tek kişilere tanınmamıştır”. 309 Yine, birinci ve ikinci kuşak haklarda hak talebinin devlete yönelik olduğu, barış hakkını da içeren üçüncü kuşak hakların ise tüm dünyaya yönelik olduğu için, bu hakları gerçekleştirme yükümlülüğünün kimde olduğu sorulabilir, ya da ihlal halinde muhatap bulunmayacağı düşünülebilir. 306 MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.365. Ayrıca bkz. LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.58 vd. 307 KABOĞLU, Özgürlükler Hukuku, s. 558. 308 LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.64. 309 MARCUS, “Conscientious Objection…”, s.523-524. 107 Dayanışmadan türeyen bir hakkın insan hakkı olamayacağı iddiası da ileri sürülebilecek argümanlar arasındadır. 310 Öncelikle belirtilmesi gerekir ki, barış hakkının kolektif niteliği ile ifade edilmeye çalışılan bu hakkı bireylerin kullanamayacağı değil, bireyler yanında birey topluluklarının, halkların da bu hakkı kullanabilmesidir. Yine, dayanışma, üçüncü kuşak hakların kaynağı olarak değil gerçekleşme yöntemi ya da varması istenilen sonuç olarak algılanırsa, bu hakkın gerçekleşmesine bireysel açıdan katkı sağlanabileceği ileri sürülebilir 311 . Kaldı ki, bir kişi uluslararası hukuk çerçevesinde kendi eylemlerinden dolayı sorumlu tutuluyor ise hakkın gerçekleşmesini sağlamak bakımından yükümlülüğü olduğunu savunmak yanlış olmayacaktır. Barış hakkının henüz oluşumunu tamamlamamış bir hak olduğu, kime karşı ileri sürülebileceğinin net olmadığı gerçektir; ancak, vicdani reddin sırf bu nedenle barış hakkı ile temellendirilemeyeceğini savunmak da kolaya kaçmak olacaktır. Bilinen usul hatırlanacak olursa; “önce hak talebi ortaya çıkar, bu talep bildirge ya da sözleşmelerle benimsenir, ardından hak talebini karşılayacak somut düzenlemeler gerçekleşir” 312 ve mahkeme içtihatları ile hakkın kapsamına yönelik yeni kabuller oluşur. Dolayısıyla, vicdani reddin böyle bir bakışaçısıyla, barış hakkını içeren somut düzenlemeleri gerçekleştirmede hızlandırıcı etkisi olabileceği, insan hakları ihlallerini inceleyen global ya da bölgesel yargı organlarında konunun tartışılması neticesinde, mevcut sözleşmelerin yorumunda yeni bir yol açabileceği dahi tartışılabilir. 310 Bu argümanlar için bkz. UYGUN, “İnsan Hakları..”, İnsan Hakları, s.37-40. 311 Bkz. UYGUN, “İnsan Hakları..”, İnsan Hakları, s.38-39. 312 UYGUN, “İnsan Hakları..”, İnsan Hakları, s.38. 108 4. İçtihatlar Işığında Bu Hakların Değerlendirilmesi Bu bölümde, BM İnsan Hakları Komitesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, önlerine gelen başvurularda nasıl bir tutum izledikleri incelenerek, vicdani ret şeklinde bir hakkın varlığı ya da geleceğine ilişkin sorulara yanıt aranacaktır. a. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi Kararları Komite, Medeni ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin askerlik hizmetini ret şeklinde bir hakkı teminat altına alıp almadığı yönünde gerçek anlamdaki ilk resmi açıklamasını L.T.K/Finlandiya başvurusunda (185/1984) yapmıştır. Sözkonusu başvuruyu özetlemek gerekirse; 1982 yılında, derin etik kanaatleri nedeniyle askerlik hizmetini yerine getiremeyeceğini belirten başvurucu yerel makamlarca onbir ay hapis cezasına mahkum edilmiş, bunun üzerine, Sözleşmenin düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 18. maddesi ile düşüncenin açıklanması özgürlüğünü içeren 19. maddesinin ihlal edildiği gerekçesiyle Komiteye başvurmuş, yapılan başvuru ise kabul edilemez bulunmuştur. Komite, sözleşmenin 18. ve 19. maddelerinin, 8/3-c(ii) maddesi ile beraber incelenmesi gerektiği ve böyle bir inceleme halinde de bu maddelerin vicdani ret şeklinde bir hak içermediği kanaatine ulaşmıştır. 313 Komite kararından anlaşılan şudur ki, konu ile ilgili olarak sözleşmenin 18. ve 19. maddeleri bakımından yapılacak bir başvurunun kabul edilebilmesi için ilk şart, taraf devletin askerlik hizmetine karşı vicdani ret hakkını iç 313 Bkz. MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s.12-13. 109 hukukunda tanımış olmasıdır. Ayrıca, yapılacak başvuru, askerlik hizmeti yerine uygulanacak alternatif hizmet bakımından gerçekleşmiş bir ihlal ile ilgili olmalıdır. Ancak 90’lara gelindiğinde Komite’nin anılan görüşünde değişiklik olduğu gözlenmektedir. Quakerlar mezhebine mensup başvurucunun, inancı gereği askeri harcamalara ayrıldığını bildiği vergiyi ödemekten imtina etmesi olayına dayanan J.P./Kanada başvurusunda (446/1991) Komite, vicdani nedenlerle vergi ödemeyi reddin 18. madde kapsamına girmediğinden bahisle başvuruyu kabul edilemez bulmakla beraber, askeri faaliyet ve harcamalara karşı vicdani reddin mutlak surette 18. madde tarafından korunduğunu belirtmiştir. 314 18. maddenin, askerlik hizmetinin vicdanen reddedilmesine de uygulanabilir olduğu Brinkhof/Hollanda (402/1990) ve Westerman/Hollanda (682/1996) başvurularında teyit edilmiştir. İlk başvuruda, devletlerin belli kanaatler nedeniyle bir grubu askerlik hizmetinden muaf tutarken, diğer kişilere böyle bir hak tanımamasının, sözleşmenin 26. maddesine aykırılık teşkil edeceği belirtilmekle beraber, somut olayda ihlal tespit edilmemiştir. İkinci başvuruda ise Komite, vicdani ret hakkının 18. maddeden kaynaklanabileceğini açıkça kabul etmiştir. Ancak taraf devletin vicdani ret hakkını tanıyor olmasına rağmen bu hakkın kullanımına ilişkin sınırlamalar getiriyor olması nedeniyle davada ihlal tespit edilmemiştir. 315 Komite, 18. maddenin vicdani ret hakkını içerecek biçimde yorumlanabileceğine dair inancını 22 sayılı Genel Yorum ile güçlendirmiştir. Buna göre, “sözleşme açıkça bir vicdani ret hakkını tanımamaktadır, ancak öldürücü güç 314 MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s.16. 315 HANSKI – SCHEININ (Derl.), İnsan Hakları Komitesi..., s. 353. 110 kullanma yükümlülüğü vicdan ve kişinin dini inanç ya da kanaatlerini açıklama özgürlüğü ile çeliştiği içindir ki, Komite böyle bir hakkın 18. maddeden çıkartılabileceğine inanmaktadır”. 316 Görüldüğü üzere, son yıllarda BM İnsan Hakları Komitesi’nin, askerlik hizmetine karşı vicdani reddi düşünce, din ve vicdan özgürlüğü hakkının uzantısı olarak görme eğilimi artmaktadır. Ancak önüne gelen başvurularda ihlal tespitini genel olarak, ayrımcılık yasağını düzenleyen“herkes yasalar önünde eşittir ve hiçbir ayrım gözetilmeksizin yasalarca eşit derecede korunur. Bu bakımından yasalar her türlü ayrımcılığı yasaklayacak ve ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka fikir, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğum veya diğer statüler gibi, her bağlamda ayrımcılığa karşı eşit ve etkili korumayı temin edecektir” şeklindeki 26. maddeye dayandırdığı, ya da devletlerin iç hukuklarındaki düzenlemeleri esas almak suretiyle bir değerlendirmeye gittiği, “askerlik hizmetinin vicdanen reddedilmesini bir hak olarak açık bir biçimde korumadığı” 317 gözlenmektedir. b. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında Vicdani Ret Daha önce de belirtildiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin vicdani ret ile ilgili en açık maddesi, düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü düzenlemesi bakımından 9. maddedir. Ancak, içtihatlar incelendiğinde, Mahkeme’nin vicdani ret açıklamasının Sözleşme tarafından doğrudan korunup korunmadığına ilişkin bir değerlendirme yapmaktan kaçındığı, meseleyi Sözleşme’nin 9. maddesinden ziyade 316 International Human Rights Instruments, General Comment 22, UN Doc. HRI/GEN/1/Review 3, 1997’den aktaran MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s.16. 317 MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”., s.361. 111 diğer bazı maddeler açısından incelemek yoluna gittiği görülmektedir. 318 Bu maddelerin başında da, zorla çalıştırma ya da zorunlu çalışmaya ilişkin 4. madde ile ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. madde gelmektedir. Konu ile ilgili olarak, 60’larda gerçekleşen Grandrath-Almanya Federal Cumhuriyeti başvurusunda 319 , Yehova Şahitleri topluluğuna mensup, hatta dini lider konumundaki bir Alman vatandaşı ulusal makamlarca vicdani retçi olarak kabul edilmiştir. Kendisi için alternatif hizmet şartı öngörülen, ancak böyle bir hizmetin ertelenmesi ya da bu hizmetten de muafiyet için başvuru imkanı sağlanan başvurucunun, alternatif hizmetten muaf tutulma talebi ulusal otoriteler tarafından reddedilmiş, kişi bu talebi nedeniyle yargılanarak hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Başvurucu, alternatif hizmetten bağışık tutulmadığı için 9. maddenin; Evanjelik ve Roman Katolik papazları bu hizmetten, ulusal makamlarca hariç tutulup kendisi tutulmadığı için ayrımcılığa uğradığı gerekçesiyle 14. maddenin ihlalini iddia ederek Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na başvurmuştur. Komisyon ise öncelikle, 9. maddedeki din ve vicdan konularını ayırmış, somut olayda, alternatif hizmet icra etmenin kişinin dini inancının gerektirdiği görevler ile çelişmeyeceği belirtilmiştir. Vicdan meselesinde ise, sözleşmenin 4/3-b maddesi uyarınca alternatif hizmetin açıkça tanındığı, vicdani kanaatlerin böyle bir hizmetten imtina hakkı doğurmayacağı kabul edilmiştir. Görüldüğü üzere, Komisyon’un tavrı nettir. Konu sözleşmenin 4. maddesi çerçevesinde incelendiğinde, vicdani reddin devletlerin iç hukukuna 318 DECKER - FRESA, “The Status of Conscientious Objection..”, s. 381., GÜRCAN, Ertuğrul Cenk, “Zorunlu Askerlik Hizmeti Karşısında Vicdani Ret: Bir İnsan Hakkı (mı)?”, Ankara Üniversitesi SBFD, Cilt 62, No.1, Ocak- Mart 2007, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2007, s.101. 319 Grandrath v. Germany, Application No. 2299/64, Commission’s decision of 23 April 1965, Bkz. www.echr.coe.int 112 bırakıldığı, sözleşme tarafından açıkça korunmadığı belirtilmiştir. Genel olarak Komisyon’un konu ile ilgili kararları 320 incelendiğinde, 4. maddenin vicdani reddi sınırlayacak biçimde yorumlandığı görülmektedir. Bu durumda şu soru akla gelebilir: Acaba sözleşmeyi hazırlayanlar 4. maddeyi hazırlarken bir vicdani ret hakkı olmamasını mı niyet etmişlerdi yoksa amaç sadece alternatif hizmetin kölelik olarak algılanmasını mı önlemekti? Decker ve Fresa’ya göre, sözleşme yapılırken amaç vicdani ret hakkını kapsam dışı tutmak değil, alternatif hizmetin kölelik olarak algılanmasını engellemekti. Danışma Meclisi de asla, sözleşmenin tanımlanmış haklar ile sınırlı kalmasını niyet etmemiştir, bilakis istenen, mahkemenin içtihatları ile sözleşmeyi geliştirmesi ve genişletmesidir. Dolayısıyla, 4. maddeyi vicdani reddi yasaklar şekilde yorumlamak sözleşmeyi hazırlayanların niyetleri ile çelişmek anlamına gelecektir. Eğer sözleşmeyi hazırlayanların amacının 9. maddeyi 4. madde ile sınırlandırmak olduğu düşünülürse o zaman akla böyle bir sınırlandırmayı açıkça içeren bir hükmün neden sözleşmeye eklenmediği sorusu gelir. 321 Sözleşme herhangi bir hakkı düzenledikten sonra sınırlama nedenlerini takip eden fıkrada saymış, ya da bazı maddelerde hakkın hangi durumları içermeyeceğini açıkça belirtmiştir. Örneğin 5. madde kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını düzenledikten sonra, hangi durumların bu hak kapsamında değerlendirilemeyeceğini açıkça belirtmiştir. Eğer AİHS’i hazırlayanlar, vicdani ret hakkı tanımanın bir devletin ordu oluşturmasını zorlaştıracağını ya da savunmasını zayıflatacağını 320 Örneğin bkz. X v. Austria, Application no. 5591/72 (1973), Johansen v. Norway, Application no. 10600/83 (1985) 321 Bkz.DECKER - FRESA, “The Status of Conscientious Objection..”, s. 381-396. 113 düşünselerdi o zaman 2. fıkradaki sınırlama nedenleri arasında ulusal savunmayı da saymaları gerekirdi. 322 Van Dijk ve Van Hoof da, devletler herhangi bir konuda özgür bırakılmışlarsa, sözleşmenin başka bir maddesi ile bu özgürlüğün sınırlanamayacağını belirtmiş, ancak 9. maddenin 2. fırkasındaki sınırlama nedenleri arasında askerlik hizmeti sayılmadığına göre, devletlerin 4/3(b) bağlamında mutlak bir özgürlükleri olup olmadığının tartışmaya açık olduğunu savunmuşlardır. 323 Takip eden kararlarına bakılarak, bundan sonra da Komisyon’un vicdani ret hakkınının AİHS tarafından açıkça korunmadığı yönünde karar vermeye devam ettiği söylenebilir, zira Komisyon önüne gelen benzer konularda, ayrımcılık yasağı ya da kötü muameleden ihlal tespit etmiştir. Raninen/Finlandiya 324 davasında, askerlik hizmetinin her türüne karşı olan başvurucu, Yehova Şahitleri’ne mensup kişilerin hem askerlik hizmetinden hem de bu hizmeti yerine getirmeyi reddedenler için öngörülen alternatif hizmetten muaf tutulup, kendisine böyle bir imkan tanınmamasını ayrımcılık olarak görmüş ve sözleşmenin 14. maddesine dayanarak mahkemeye başvurmuştur. Yine, N/İsveç 325 davasında başvurucu pasifist bir gazeteci olup, pasifizmi laik karakterdedir. N’nin 322 DECKER - FRESA, “The Status of Conscientious Objection..”, s. 397. 323 VAN DIJK, P. & VAN HOOF, G.J.H., Theory and Practice of The European Convention on Human Rights, 2nd Edition, 1990’dan aktaran: DECKER - FRESA, “The Status of Conscientious Objection..”, s. 396. 324 Raninen v. Finland, Application No. 20972/92, 7.3.1996., Bkz. www.echr.coe.int. 325 N v. Sweden, Application No. 10410/83, 11.10.1984., Bkz. www.echr.coe.int. 114 başvurusunun temel nedeni, askerlik hizmetinden, kanaatlerinin dini karakterde olmaması nedeniyle muaf tutulmamasıdır. 326 Raninen/Finlandiya 327 davasında 14. maddenin 9. madde ile bağlantısını incelenmiştir. Komisyon, Yehova Şahitlerinin bu mezhebe dahil olmaları ile birlikte, günlük yaşamda çok sıkı kurallara uymakla yükümlü olmaya başladıklarını, bu kurallara uyup uymadıkları yönünde gayriresmi olarak çok ciddi bir kontrol bulunduğunu, bir kişinin sırf askerlik görevinden kaçmak için bu sıkı kurallara katlanmasının zor olduğunu, dolayısıyla, bu inanışa mensup birinin, yine mezhebin emirleri gereği askerlik hizmetini yerine getirmeyecek olmasının, tarafsız bir değerlendirme ile makul surette haklı bulunabileceğini belirtmiştir. Benzer bir değerlendirme N/İsveç kararında da sözkonusudur. 328 Tsirlis ve Kouloumpus/Yunanistan davasından sonra ise, nihayet Komisyon’un bazı üyeleri vicdani reddi tanımaya ilişkin bir yaklaşıma istekli olduklarını göstermeye, genel olarak Komisyon ve Mahkeme ise vicdani retçilere daha sempatik yaklaşmaya başlamışlardır 329 . Sözkonusu davada başvurucular, zorunlu askerlik hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeyi reddettikleri için mahkum edilen Yehova Şahitleri’ne bağlı rahiplerdir. Başvurucular; Yunan yasalarına göre, “tanınmış dinler” in dini liderlerinin askerlik hizmetinden muaf tutulduğunu, Yehova Şahitleri de Yunan hukukunun tanımış olduğu dinler arasında olduğu halde, bu 326 GILBERT, “The Slow Development..”, s. 2-3. 327 Ayrımcılık iddiasına dayanan benzer bir karar için bkz. Suter v. Switzerland, Application No. 11595/85, bkz. www.echr.coe.int 328 329 GILBERT, “The Slow Development..”, s.3. ARSLAN, Zühtü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Din Özgürlüğü, Liberal Düşünce Topluluğu, Ankara, 2005, s.61, MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s.31. 115 şekilde bir bağışıklığın kendilerine hemen tanınmadığını belirtmişlerdir. Ortodoks bir rahip askerlik hizmetinden muaf tutulurken kendilerine bu hakkın tanınmamasının ayrımcılık olduğunu, dini haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek 9. ve 14. maddenin ihlali iddiasıyla Komisyon’a başvurmuşlardır. Başvuru neticesinde, 14. madde ile 9. madde bir arada incelenerek ayrımcılık yasağı ilkesinin ihlal edildiği sonucuna varılmış, ancak düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 9. maddenin bağımsız olarak incelenmesine gerek olmadığına hükmedilmiştir 330 . Thlimmenos/Yunanistan 331 davasında da, Yehova Şahitleri’ne mensup başvurucu, 1983 yılında, ülke genelinde ilan edilen seferberlik sırasında orduya yazılmayı reddettiği için, ki bu sırada Yunanistan’da alternatif hizmet imkanı sözkonusu değildir, dört yıl hapis cezasına mahkum edilmiş, iki yıl sonunda şartlı tahliye ile serbest bırakılmıştır. Cezasını çektikten sonra girdiği muhasebecilik sınavını kazandığı halde, mahkumiyeti nedeniyle Yunanistan İmtiyazlı Muhasebeciler Kurumu Yürütme Kurulu tarafından atanma talebi reddedilmiştir. Başvurucu, AİHM önüne götürdüğü sözkonusu olayı sözleşmenin 9. ve 14. maddelerinin ihlaline dayandırmıştır. Komisyon şikayeti yerinde bulurken, her iki maddeyi ayrı incelemek yerine beraber değerlendirmek yoluna gitmiş, başvurucunun diğer suçlardan mahkum olanlar ile aynı muameleye tabi tutulması gerektiği ilkesine aykırılık olduğu gerekçesiyle bir ayrımcılık olduğuna hükmetmiştir. Ancak 9. madde ayrıca ele alınmadığı için vicdani reddin bir hak olarak kabul edilip edilmediği, 330 Tsirlis & Kouloumpas v. Greece, Application No. 19233/91, 29.51997., Bkz. www.echr.coe.int 331 Thlimmenos v. Greece, Application No. 34369/97, 6.4.2000., Bkz. www.echr.coe.int 116 askerlik hizmetini reddin mahkumiyete neden olmasının sözleşmeye aykırı olup olmadığı konusu netliğe kavuşmamıştır. 332 En son, Ülke/Türkiye 333 kararında da başvurucu, Sözleşme’nin 9. maddesi yanında; işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye tabi tutulma yasağını düzenleyen 3. maddesi, özgürlük ve güvenlik hakkını düzenleyen 5. maddesi ile özel hayatın ve aile hayatının korunmasını düzenleyen 8. maddelerinin ihlal edildiği gerekçesiyle başvurmuş, Mahkeme ise 9. madde yerine 3. madde bakımından bir inceleme yürüterek yine; işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye tabi tutulma yasağını düzenleyen bu maddeden ihlal tespit etmiştir 334 . Mahkeme’nin içtihatları 335 incelendiğinde, genel olarak, vicdani reddin sözleşme kapsamında bir hak olarak kabul edilebilmesi için bazı önkoşullar olduğu anlaşılabilmektedir. Öncelikle, bu hak alternatif hizmeti redde dayanak yapılamayacak; ayrıca, ret eylemi seçici olmayıp, silahlı her tür eylemi içerecek biçimde olacak, vicdani reddin bir yaşam biçimi ve dünya görüşü olarak benimsediği ve yaşamın buna göre şekillendirildiği inandırıcı bir biçimde sunulacak ve reddin açığa vurulması sırasında şiddete başvuru/çağrı yapılmayacaktır 336 . 332 ARSLAN, Avrupa İnsan Hakları..., s. 61-62. 333 Ülke v. Turkey, Application no. 39437/98, 24.1.2006., Bkz. www.echr.coe.int. 334 İlgili kararın daha ayrıntılı izahı, Türkiye’de vicdani reddin anlatıldığı üçüncü bölümde yapılacaktır. 335 Anılan kararlar dışında bu önkoşulların neler olduğunun tespitinde yardımcı olması bakımından ayrıca Kosteski v. The Former Yugoslav Republic of Macedonia, Application no. 55170/00, (13.4.2006) ve Ayşe Öztürk c. Turquie, Application no.24914/94, (15.10.2002) kararları da sayılabilir. Bkz. GÜRCAN, “Zorunlu Askerlik Hizmeti....”, s.96. 336 GÜRCAN, “Zorunlu Askerlik Hizmeti....”, s.96. 117 Bu önkoşulların varlığına rağmen, mahkemenin bugüne kadarki içtihadı göstermektedir ki, askerlik hizmetine karşı vicdani ret eyleminin taraf devletlerce cezalandırılması düşünce, din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde açıkça bir ihlal olarak görülmemiştir. Ancak, çeşitli başvuruların değerlendirilmesinde sunulan karşı oylar 337 ve Avrupa Parlamentosu tarafından yayınlanan tavsiye kararları içtihatta değişiklik olmasının yolunu açabilecektir. Son olarak belirtmek gerekir ki, AİHS yaşayan bir belgedir. Sözleşme hazırlandığı sırada vicdani ret meselesi bugünkü kadar güncel ve yaygın değildir, 1950’ler ile günümüz koşulları arasında çok fark vardır, dolayısıyla sözleşmeyi esnek yorumlamak gerekmektedir. 338 Yine, AİHS’in kapsamına giren hak ve özgürlükler kavramlara dayanan bir düzenleme ile belirlenmiş olup Mahkeme içtihatları yoluyla, zamanla gelişmekte, bu hak ve özgürlüklerin kapsamı genişlemektedir. 339 Mahkeme önüne gelen olaylarda “dinamik yorum” ilkesi çerçevesinde; evrimsel, ileri götürücü, günümüz toplumunun değer hükümlerini ve ihtiyaçlarını, değişim ve gelişimini dikkate almak suretiyle karar vermektedir. 340 Dolayısıyla, askerlik hizmetine karşı vicdani ret şeklinde bir hakkın kabulüne ilişkin yolun kapalı olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. 337 Örneğin, Tsirlis ve Kouloumpus/Yunanistan davasında Yargıç Liddy mahkemeye sunduğu karşı oy yazısında, sözleşmenin vicdani ret hakkını içerir biçimde yorumlanmasının mümkün olduğunu savunmuştur. 338 DECKER - FRESA, “The Status of Conscientious Objection..”, s. 403. 339 GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi..., s.51. 340 GÖZÜBÜYÜK – GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi..., s.142. 118 5. Vicdani Ret Hakkı Oluşturmak İçin Yürütülen Uluslararası Çabalar Vicdani reddin uluslararası sözleşmelerde düzenlenmediği ve uluslararası yargı yetkisini haiz organların da açık bir biçimde böyle bir hakkın varlığını tanımadığı daha önce belirtilmişti. Ancak böyle bir hakkın kabulü için 60’lı yıllardan itibaren çeşitli örgütler, önerge 341 ve tavsiye kararı yayınlamaya başlamıştır. Her ne kadar bu önergeler ve tavsiye kararları hukuken taraf devletleri bağlamıyorsa da “yol gösterici nitelikte olup, dikkate alınmaları gerekmektedir” 342 . Uluslararası düzlemde, vicdani reddin bir insan hakkı olarak tanınması ilk defa Avrupa Konseyi Danışma Meclisi’nin 26 Ocak 1967 tarihli, 1967/337 sayılı önergesi ile olmuştur. 343 Önergede; zorunlu askerlik hizmeti ile yükümlü olanlardan vicdani nedenler ya da derin manevi kanaatlerden kaynaklanan dini, etik, insani, felsefi ve benzeri motiflerle silahlı hizmet ifasını reddedenlerin böyle bir hizmetten muafiyet hakkını kullanması gerekir” 344 şeklinde bir düzenleme mevcuttur. Önerge, bu kişilerin alternatif hizmet sunması zorunluluğunu da içerir. Aynı önergenin altını çizdiği diğer bir nokta da, “bu hakkın, mantıksal olarak, demokratik hukuk devletlerinde geçerli olan ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesi tarafından güvenceye alınan bireyin temel haklarından kaynaklanması” 345 durumudur. Danışma Meclisi, Bakanlar Komitesine ayrıca, 337 sayılı önergede 341 “Resolution” olarak geçen bu kavram Türkçe’ye “karar” olarak da çevrilebilir. Bkz. ARSLAN, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde...,s. 59. 342 ARSLAN, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde...,s. 59. 343 Resolution of the Eur. Consult. Ass., 18th Sess., Resolution No. 337, 1967. 344 Aktaran ENGRAM, “Conscientious Objection to….”, s.363. 345 Aktaran: ARSLAN, Avrupa İnsan Hakları..., s.59. 119 belirlenen ilkeleri hayata geçirecek teklifler hazırlaması yönünde İnsan Hakları Uzmanlar Komitesine talimat vermesini de önermektedir. Bakanlar Komitesi, önergeyi ortaya çıkaran idealleri desteklediğini belirtmekle beraber, meclisin tavsiyesine uymayı reddetmiştir. Reddinde, “bazı üye devletlerin, kendi iç hukukları çerçevesinde vicdani redde yönelik sorunları zaten çözüme bağlamış olduklarını”, diğer devletlerin de, çeşitli ilkesel gerekçeler nedeniyle, mevzuatlarında değişiklik yapmalarının mümkün olmadığını ifade etmiştir 346 . Bu önergeye hemen hemen özdeş olan bir tavsiye kararı da, 1977 yılında Parlamenterler Meclisi tarafından kabul edilmiştir. Ancak bu karar aynı zamanda, Bakanları “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde, askerlik hizmetine karşı bir vicdani ret hakkı tanınması”na yönelik adımlar atmaya davet etmiştir. Bakanlar, tavsiye kararına uygun hareket edebilecek durumda olmadıklarını yinelemişlerdir 347 . 1987 yılında Bakanlar, askerlik hizmetini yerine getirmekle yükümlü herhangi bir kişinin, zorlayıcı vicdani nedenlerle silah kullanmayı reddetmesi durumunda, böyle bir hizmeti yerine getirme zorunluluğundan muaf tutulabileceğini öngören (87)8 sayılı tavsiye kararını 348 kabul etmişlerdir. Muafiyetle beraber, bu kişilerin altenatif hizmet yerine getirme sorumluluğu olduğu ayrıca belirtilmiştir. Avrupa Parlamentosu daha önce kabul etmiş olduğu 7 Şubat 1983 tarihli önergesinde de, “vicdan özgürlüğü hakkının, silahlı askeri hizmet gerçekleştirmeyi reddetmek ve 346 LIPPMAN, “The Recognition of…”, s. 47. 347 LIPPMAN, “The Recognition of…”, s. 47. 348 Bkz. I. Bölüm, 148 numaralı dn. 120 vicdani nedenlerle böyle bir hizmetten ayrılmak hakkını da içerdiğini” bildirmiş, alternatif hizmetin de bir yaptırım olarak algılanmaması, bu hizmetin gerek kişi değerini, gerekse toplum yararını gözetecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Parlamento, hükümetleri ve üye devlet meclislerini, vicdani ret ile ilgili mevzuatlarını incelemeye ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, vicdani ret hakkını içermesi yönündeki çabaları desteklemeye davet etmiştir 349 . Hem bölgesel hem de uluslararası düzeyde, bir vicdani ret hakkı tanınması yönünde Avrupa’da gerçekleşen bu çabalar Birleşmiş Milletleri de teşvik etmiştir. Aslına bakılırsa, 1950 yılında BM Genel Sekreterliği otuz dört ülkenin vicdani redde ilişkin yasal ve idari düzenlemelerini içeren bir rapor hazırlamıştır. Ancak genel olarak BM Örgütü 1956’ya kadar bu konu üzerinde hususi bir çalışma yapmamış, bu tarihten sonra da konu “dini hak ve uygulamalar konusunda ayrımcılığa ilişkin çalışma” çerçevesinde çalışılmıştır 350 . Dolayısıyla, BM eliyle yürütülen çabalardan bahsetmek için 70’leri beklemek gerektiği söylenebilir. BM bakımından vicdani reddin tanınması konusu 1971 yılında, “Tüm Dünyadaki Gençlerin Kişiliğini Geliştirmesi ve İnsan Hakları ile Temel Özgürlüklere Saygının Güçlendirilmesi İçin Eğitimi Meselesi Konusunda Çalışma” çerçevesinde İnsan Hakları Komisyonunun gündemine taşınmıştır. 351 Konunun bu çalışma kapsamında tartışılmasının nedeni, askerlik hizmetine tabi kişilerin genelde gençler olmasıdır. Komisyonda konu ile ilgili farklı fikirler ileri sürülmüşse de genel sekreterden bir rapor hazırlaması istenmiş ve bu rapor “İnsan Haklarının 349 LIPPMAN, “The Recognition of…”, s. 47. 350 ENGRAM, “Conscientious Objection to….”, s.361. 351 Çalışma metni için bkz. WOLFF, “Conscientious Objection: Time…”., s.81. 121 Geliştirilmesi ve Korunmasında Gençlerin Rolü: Askerlik Hizmetine Karşı Vicdani Ret Meselesi” adıyla 1972 yılında hazırlanmıştır. Raporda vicdani reddi bir hak olarak görme durumu sözkonusu olmayıp sadece üye devletlerdeki durum açıklanmıştır. 352 Sonraki çabalar genelde BM Genel Sekreterinden, üye devletlerin, askeri ve alternatif hizmete ilişkin ulusal mevzuatları, tedbir ve uygulamaları hakkında güncel bilgi edinmesini ve komisyona rapor sunmasını istemek, bunun üzerine sekreterin de konu ile ilgili bilgileri derlemesi şeklinde olmuş 353 , 1978 yılındaki temel bir öneride ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, “apartheid uygulamakta olan askeri bir güçte ya da polis gücünde hizmet vermeyi reddetme hakkı” nı tanımıştır. Açık bir biçimde vicdani ret hakkınının kabulü sözkonusu değilse bile, öneri, ulusal egemenlik iddiasına rağmen, uluslararası hukukun, bireyin katılmayı reddetme hakkını tanıdığı çeşitli uyuşmazlık tipleri olduğunu kabul etmiştir 354 . 1980 yılında, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonundan vicdani ret hakkı üzerinde çalışmasını talep etmiş, 1984 yılında bu alt komisyon tarafından hazırlanan raporu alan İnsan Hakları Komisyonu, Ekonomik ve Sosyal Konsey’e bir öneri taslağı sunmuştur. Ekonomik ve Sosyal Konsey de, raporun en geniş düzeyde 352 ENGRAM, “Conscientious Objection to….”, s.362-363. 353 Örneğin bkz. Mart 1971’de sunulan 11B (XXVII) sayılı önerge, 1976 yılında sunulan 1A (XXXII) sayılı önerge. 354 MAJOR, “Conscientious Objection and International Law…”.,s.372., ayrıca bkz. ENGRAM, “Conscientious Objection to….”, s. 3. 122 dağıtılmasını, düşünce ve gözlemler için BM organlarına ya da diğer uluslararası örgütlere üye devletlere iletilmesine karar vermiştir. 355 1987 yılına gelindiğinde, İnsan Hakları Komisyonu, 10 Mart günü 1987/46 sayılı bir önerge yayımlamış ve başlangıç kısmında şu ifadeye yer vermiştir: “Askerlik hizmetine karşı vicdani ret; dini, ahlaki ve benzeri güdülerle harekete geçirilen derin kanaatleri içeren vicdani ilke ve nedenler ile ortaya çıkar”. Önergenin ilk paragrafı vicdani reddi, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’de tanınmış düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün meşru bir kullanımı olarak görmüş, ancak ikinci paragrafta, vicdani ret konusunda gerekli tedbirleri alma yetkisi devletlere bırakılmıştır. Lippman’a göre “eğer önerge vicdani reddi din ve vicdan özgürlüğünün içinde değil de ayrı bir insan hakkı olarak tanımış olsaydı daha güçlü olurdu. Vicdani reddi bu hakkın bir kullanım şekli olarak görmenin güçlüğü bu tür geniş kapsamlı hakların kamu güvenliği ve düzeni gibi genel sınırlama nedenlerine sahip olmasıdır”. 356 Bu önergeyi takip eden 1989/59, 1998/77 ve 2000/34 sayılı BM İnsan Hakları Komisyonu önergeleri, özel olarak, vicdani ret hakkının düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkının meşru bir kullanımı olduğunu deklare etmiştir. 357 355 LIPPMAN, “The Recognition of…”,s. 49-50. 356 LIPPMAN, “The Recognition of…”, s.53. 357 MAJOR, “Conscientious Objection to Military Service..”, s. 4. 123 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRKİYE’DE VİCDANİ RET I. ZORUNLU ASKERLİK HİZMETİ UYGULAMASININ TÜRKİYE’DEKİ TARİHSEL GELİŞİMİ a. Osmanlı Devletinde Askerlik Hizmeti Her ne kadar konu başlığında Türkiye’de zorunlu askerlik hizmeti uygulamasından bahsedilmişse de, orduda gerçekleştirilen reformlar, zorunlu askerlik hizmeti uygulaması ve ordunun toplum ile siyaset üzerindeki etkisi bakımından Osmanlı Devleti bir geleneğin başlangıcı kabul edilebileceğinden, zorunlu askerlik hizmeti uygulamasının gelişim sürecinde öncelikle Osmanlı Devletinden bahsedilecektir. Osmanlı Devletinde Avrupa’daki ordulara benzer bir ordunun yaratılması sürecinde ilk adım, 1792 yılında III. Selim tarafından atılmıştır. III. Selim tarafından oluşturulan Nizam- ı Cedid (yeni düzen) ordusu önceleri 2500 kişilik bir güce sahip iken, 1806 yılına gelindiğinde 22.685 asker ile 1590 subaylı bir kadroya ulaşmıştır. Nizam-ı Cedid ordusu, genel ve zorunlu askerlik hizmetinin uygulandığı bir yapı oluşturmamış, daha çok profesyonel ordulara benzeyen bir sistem şeklinde gelişmiştir. 358 358 Bkz. ZÜRCHER, Erik Jan, “Teoride ve Pratikte Osmanlı Zorunlu Askerlik Sistemi (1844-1918)”, Devletin Silahlanması..., s.87-88. 124 Modern taktik ve silahların kullanılması çabaları için oldukça fazla enerji harcansa da, eski birliklerin reformdan geçirilmemesi, Osmanlı toplum ve düşünce yapısı ile Nizam-ı Cedid’in bütünleştirilmemesi ve benzeri nedenler, Sultan Selim’in gerçekleştirdiği askeri reform sistemini 1808 yılında çöküşe götürmüştür. 359 1826’ya gelindiğinde II. Mahmut bu reformlara 360 kaldığı yerden devam etmeye başlamış, ancak III. Selim ile karşılaştırıldığında katı ve sert kabul edilecek yöntemler kullanarak radikal değişiklikler gerçekleştirmiştir. Öncelikle, özerkleşen askeri güce darbe indiren ve yeniçeri ocağını kaldıran (Vaka-i Hayriye, 1826) II. Mahmut, siyasete tabi kılınan bir askeri güç oluşturmuştur. 361 Gönüllüler ile sultana bağlı memurlarca hizmete alınan köylülerden oluşan ve asgari hizmet süresi oniki yıl olan II. Mahmut dönemi ordusu da, kısa sürede 27.000 kişilik bir güce ulaşan profesyonel bir ordudur. 362 Ordunun modernizasyonu bakımından önemli bir gelişme, 1834 yılında Prusya’daki 363 Landswehr sistemini esas alan, savaş zamanı düzenli orduya katılan “redif” denilen kadroların oluşturduğu bir ihtiyat ordusu ve milis gücü kurulması ise 359 SHAW, Stanford Jay, “19.yy. Osmanlı Reformcularının Amaç ve Başarılarının Bazı Yönleri”, Ortadoğu’ da Modernleşme, İnsan Yayınları, İstanbul, Mart 1995, s.48. 360 II. Mahmut dönemi reformları için bkz. SHAW, “19.yy. Osmanlı Reformcularının…”, Ortadoğu’ da Modernleşme, s.48-49. 361 TANÖR, Bülent, Osmanlı – Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1997, s.65. 362 ZÜRCHER, “Teoride ve Pratikte..”, Devletin Silahlanması..., s.89-90. 363 Yeni bir ordu için Batı’nın yardımına ihtiyaç duyulduğunu düşünen Osmanlı Yönetimi, kurulan sistem bakımından Alman ekolünü esas almış, ordunun organizasyonunda danışmanlık yapmak ve askerlerin yetiştirilmesi amacıyla eğitim vermek üzere Alman generalleri ülkeye davet edilmiştir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. BRÖCKLING, Disiplin, s.13-19. 125 de 364 , Avrupa modelinde zorunlu askerlik II. Mahmut döneminin sonlarına doğru tartışılmaya başlamıştır. 365 1839’a gelindiğinde, askerlik hizmetine alınmada keyfilik, ordunun halka ve silah altındakilere karşı muamelelerinde de zorbalık hakim iken, askere alma da, zamana ve ihtiyaca göre keyfi ya da zorbaca usullere göre yönetilmektedir. 366 Ancak, 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı ile askerlik hizmetinde adalet ve eşitlik ilkelerine göre düzenleme getirilmiş 367 , aslına bakılırsa bu Fermanın en dolaysız sonuçları da askeri alanda görülmüştür. 368 Zorunlu askerlik sisteminin ayrıntılı olarak belirlenmesi ilk kez 1848 tarihli Kur’a Nizamnamesi ile yapılmıştır. Buna göre, askere alma cinsiyet, sağlık ve yaş itibariyle seçilmeye uygun kişiler arasından kura çekilmesi suretiyle yapılacaktı. Bu dönemde, İmparatorlukta sadece Müslümanlar askerlik yapmakta, Gayrimüslimler bir vergi karşılığında bu hizmetten bağışık tutulmaktaydı. Müslümanların tümü de askerlik yükümlüsü olmayıp, biraz yüksek vergi ödeyen kişi askerlik hizmetinden muaf olabilmekteydi. Feodal bölgelerdeki bazı Müslümanlar, Arnavutlar, Araplar ve Kürtler de zorunlu askerlik hizmeti yapmıyorlar, 369 yahut da, silah altına alınanlar aşiret reisleri tarafından seçilerek orduda hizmete gönderiliyorlardı. 370 Sonuç olarak 364 HALE, William, Türkiye’de Ordu ve Siyaset: 1789’dan Günümüze, Çeviren: Ahmet Fethi, Hil Yayınları, İstanbul, 1996, s.31. 365 ZÜRCHER, “Teoride ve Pratikte..”, Devletin Silahlanması..., s.90. 366 TANÖR, Osmanlı-Türk…, s.77. 367 TANÖR, Osmanlı-Türk…, s.90. 368 HALE, Türkiye’de Ordu…, s.31. 369 HALE, Türkiye’de Ordu…, s.31. 370 ZÜRCHER, “Teoride ve Pratikte..”, Devletin Silahlanması..., s.93. 126 denilebilir ki, her ne kadar faal bir zorunlu askerlik hizmeti mevcut olmuşsa da, bu sistemin tam olarak uygulandığını söylemek kolay değildir. 1856 yılında Islahat Fermanı’nın kabulü ile, pek çok alanda olduğu gibi askerlik alanında da Müslüman - Müslüman Olmayan ayrımı kaldırılmaya çalışılmış, askerlik hizmetinde Gayrimüslimlerin Müslümanlar ile eşit haklara sahip olacağı kabul edilmiştir. 371 Ancak, önceleri iane-i askeri (askeri yardım), sonra ise bedel-i askeri (hizmet yerine ödeme) adı altındaki muafiyet vergisi 1909 yılına kadar evrensel bir uygulama olarak kalmıştır. 372 1870 yılı, tüm askere alma sisteminin gözden geçirildiği ve 1871 yılında yayınlanacak yeni bir askerlik kanununun yapıldığı yıldır. Bu kanunda askere alma kuralları, askeri hizmetten muafiyet nedenleri, gönüllülerin orduya alım koşulları, askerden kaçmak için hileye başvuracaklara uygulanacak yaptırımlar gibi pek çok konu ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir 373 . Belirtmek gerekir ki, tüm bu kanunlarda hizmet süresi oldukça uzundur ve bu nedenle de askerlik hizmeti – bazı savaşların yarattığı büyük coşku neticesinde gönüllülerin sayısında oldukça artış olmuşsa da – pek benimsenmemektedir. Ancak İmparatorluğun son döneminde Jön Türkler düzenli orduda hizmet süresini belli bir grup asker için aşağı çeken düzenlemeler gerçekleştirmiş, 1914 tarihli son Osmanlı askerlik kanunu ile bu süre indirimi tüm askeri birliklere sirayet edecek biçimde düzenlenmiştir. Ayrıca, asker kaçakları ve onlara yardım edenlere oldukça ağır 371 Bkz. TANÖR, Osmanlı-Türk…, s.96, ayrıca HALE, Türkiye’de Ordu…, s.31. 372 ZÜRCHER, “Teoride ve Pratikte..”, Devletin Silahlanması..., s.100. 373 ZÜRCHER, “Teoride ve Pratikte..”, Devletin Silahlanması..., s. 92-93. 127 cezalar uygulanmasını öngören sisteme rağmen, sağlıklı bir nüfus sayımı o dönemki devlet yapısı nedeniyle mümkün olmadığı için askerlik hizmetini yerine getirmemek yaygın bir durumdur. 374 1914 yılında 1. Dünya Savaşı’nın başlaması ile yaşanan seferberlik sürecinde de, bazı değişikliklerle beraber, bu son kanunun uygulanmasına devam edilmiş, yeni kurulacak Türkiye Cumhuriyeti de bir süre bu kanun çerçevesinde askerlik sistemini sürdürmüştür. b. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Zorunlu Askerlik Hizmeti Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında önemli kabul edilebilecek devamlılıklardan biri de askerlik sistemine ilişkindir. Her ne kadar, Osmanlı Devleti için 19. yüzyıl savaş ve ordulardansa 375 başka alanlarda modernleşmenin ön plana çıktığı bir dönemse de, askerlik sistemindeki yenilikler sonraki dönemi etkilemiş; ancak askeri yapının siyaseti – ve başka alanları - etkileme konusundaki etkinliği İttihat Terakki ile artmıştır. 376 Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, nüfus sayımının gerçekleştirildiği ilk yıl olan 1927 yılı ile birlikte, ülkedeki nüfusu daha net biçimde tespit etme imkanı oluşmuş, bu durum bir yandan etkili bir askerlik sistemi kurma olanağı yaratırken, diğer taraftan aynı yıl kabul edilen 1111 sayılı Askerlik Kanunu ile Osmanlı’dan alınan askerlik sistemi değişikliklere uğramıştır. 374 Bkz. ZÜRCHER, “Teoride ve Pratikte..”, Devletin Silahlanması..., s.94-95. 375 Osmanlı ordusundaki modernizasyonun çok sınırlı kaldığı, yüzeysel olduğuna ilişkin görüşler için bkz. BRÖCKLING, Disiplin, s. 13 vd. 376 ALTINAY-BORA, “Ordu, Militarizm...”, s.141. 128 Türkiye’de zorunlu askerlik hizmetinin tesisi süreci incelendiğinde, böyle bir hizmeti gerçekleştirmeyi reddedenlerin karşılaştığı zorluk ve yaptırımları anlamak kolaylaşmaktadır; zira Cumhuriyetin kurulması ile beraber, 1927 tarihli kanuna dayanan zorunlu askerlik hizmeti uygulaması yerleşmekle kalmamış, bunun ötesine gidilerek milli orduların önemini vurgulayan, askerlik fikri ve ordu konusunda toplumda coşku uyandırması beklenen çalışmalara imza atılmıştır. 377 Yine bu süreçte, bir taraftan “düzene bağlı ve sadık” yeni bir ordu kurulmaya çalışılıp, “ordunun ulusal bağımsızlığın ve büyüklüğün koruyucusu” olduğu imajı öne çıkarılırken, diğer yandan da ordu içindeki muhalif generaller etkisiz hale getirilmiştir. 378 Bu hizmet tesis edilirken herhangi bir devlet hizmeti gibi olamayacağı, “vatan müdafaasının en kutsal vazife olduğu” düşüncesi hakim olmuş 379 , daha sonra ise askerliğin vazifeden öte, Türk milletinin ırki ve kültürel özellikleri arasında ayrıcalıklı konumda olduğu tezi hakim olmaya başlamıştır. 380 Aslına bakılırsa, orduya ve askerliğe ilişkin bu bakışaçısı bugün büyük ölçüde geçerliliğini korumaktadır. Ordunun güvenilir, saygın ve pek çok alanda belirleyici olduğu görüşü ile birlikte, askerlik yapmanın da sosyal düzlemde kabul ve saygı görmek, hayatın yeni bir safhasına adım atmak (rite de passage) 381 , eğitim almamış biri için bu fırsatı bulmak gibi anlamlara geldiği düşünülmektedir. 377 Afet İnan’ın Askerlik Vazifesi adlı kitabı, ya da Avrupalı yazarlardan çevrilen eserler bu niteliktedir. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. ALTINAY - BORA, “Ordu, Militarizm...”, s.141. 378 BRÖCKLING, Disiplin, s. 19. 379 Bkz., HALE, Türkiye’de Ordu…, s.80, BRÖCKLING, Disiplin, s. 20. 380 ALTINAY - BORA, “Ordu, Militarizm...”, s.142. 381 BRÖCKLING, Disiplin, s.20. 129 Askerliğe bakışaçısı gibi, 1927 tarih ve 1111 sayılı kanun da bugün geçerliliğini korumaktadır. Dolayısıyla, kanunun askerlik hizmetinin ifasına ilişkin maddeleri ayrıntılı biçimde incelenmeli ve vicdani ret konusundaki tavrı belirlenmelidir. Ancak bu yapılmadan önce Türkiye’de vicdani reddin nasıl ve ne zaman ortaya çıktığını anlatmak yararlı olacaktır. II. TÜRKİYE’DE VİCDANİ REDDİN GELİŞİM SÜRECİ Vicdani ret kavramı Türkiye’nin siyasal gündemine İzmir Savaş Karşıtları Derneği Başkanı Osman Murat Ülke'nin 7 Ekim 1996 tarihinde tutuklanması ile girmiş ve yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Osman Murat Ülke ile ilgili verdiği karar neticesinde tartışılır hale gelmiştir. Ancak Türkiye’de vicdani reddin geçmişi daha eskiye dayanmaktadır. İlk defa, 1989 yılında Tayfun Gönül ve Vedat Zencir, Sokak Dergisi aracılığıyla vicdani retlerini açıklamışlardır. Açıklamalarının ardından, Türk Ceza Kanunu’nun 155. maddesi 382 çerçevesinde sivil mahkemede yargılanan retçilerden Vedat Zencir beraat etmiş, Tayfun Gönül ise üç ay hapis cezası almış ve bu ceza paraya çevrilmiştir. 1992 yılında İzmir, 1993 yılında İstanbul Savaş Karşıtları Derneği kurulmuş ve yeni 382 1 Haziran 2005 tarihi itibariyle tüm ek değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 155. maddesi şu düzenlemeyi içermektedir: “...kanunlara karşı gelmeğe halkı teşvik ile memleketin emniyetine tehlike iras edecek surette makale neşir edenler veya halkı askerlik hizmetinden soğutmak yolunda neşriyatta veya telkinatta bulunanlar yahut umumi bir içtimada veya nasın toplandığı yerlerde bu suretle nutuk irat edenler iki aydan iki seneye kadar hapis olunur ve bunlardan yirmi beş liradan iki yüz liraya kadar ağır cezayı nakdi alınır.” 130 ret açıklamaları olmuştur 383 . 1993 yılı vicdani retçiler için önemli bir yıldır, zira bu tarihten itibaren reddini açıklayan kişiler askeri mahkemede yargılanmaya başlamışlardır. 08.12.1993 tarihinde HBB kanalında yayınlanan Anten programında savaş karşıtlığı ve vicdani ret konusu tartışılmış, program yapımcısı Erhan Akyıldız ve muhabir Ali Tevfik Berber; feshedilen Savaş Karşıtları Derneği Başkanı Aytek Özel ve vicdani retçi Menderes Meletli ile yaptıkları röportaj nedeniyle, dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in emriyle, askeri mahkemece yargılanmışlardır. Akyıldız ve Berber tutuksuz yargılanıp, ikişer ay hapse mahkum edilirken, Özel ve Meletli için tutuklama emri çıkarılmış, yargılama neticesinde Özel 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Bu davayı önemli kılan ise DGM'lerin görevsizlik kararı vermesinin ardından 24.12.1994 tarihinde verilen bir İçtihatı Birleştirme kararı ile sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının yolunun açılmış olmasıdır. 1994 yılında da Türkiye ve Almanya’da gerçekleştirilen basın toplantıları ile on üç kişi reddini açıklamıştır. Vicdani redde ilişkin olarak yasama organında herhangi bir faaliyet yürütülüp yürütülmediğine bakıldığında, 20.3.1994 tarihinde DEP milletvekili Zübeyir Aydar’ın bir vicdani ret yasa tasarısı verdiği, 10.4.1994’te ise, yirmibeş SHP milletvekilinin sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının önüne geçmek amacıyla bir yasa tasarısı sundukları görülmektedir. 384 90’lı yıllarda vicdani ret meselesinin farkına varılmasına neden olaylar Osman Murat Ülke’nin yargılanmasına ilişkin olarak gelişmiştir. Ülke, Eylül 1995 tarihinde, Genelkurmay Askeri Mahkemesinde bir davası görülürken “asker kaçağı” 383 Türkiye’deki vicdani ret açıklamalarının gerçekleştirildiği tarihler için bkz. “Türkiye’deki Vicdani Retçiler Listesi, 1990-2005”, http://www.savaskarsitlari.org/ 384 “Türkiye’de Vicdani Ret”, 01.01.1998, http://www.savaskarsitlari.org/ 131 olduğu gerekçesiyle mahkeme başkanı tarafından askere gönderilmek üzere askerlik şubesine teslim edilmiş, burada askerlik yapamayacağını belirtmesine rağmen ‘sülüsü’ 385 kesilerek birliğine teslim olması söylenmiştir. Birliği yerine evine giden Ülke, İzmir’de bir basın toplantısı düzenleyerek kendisine verilen askerlik cüzdanını yakmış ve olayın basında yer almasının ardından Genel Kurmay Askeri Savcısı’nın girişimiyle hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarılarak tutuklanmıştır. 386 19 Kasım 1996'da Genelkurmay Askeri Mahkemesi, Ülke’nin tutukluluk haline son vererek, askerliğini yapması için Bilecik' teki birliğine gönderilmesi kararı almıştır. Yaklaşık 45 gün süren bu tutukluluğun büyük bölümünü Mamak Askeri Cezaevi'nde hücre cezası ve açlık grevinde geçiren Ülke, bir sivil olduğu halde burada kendisine askeri yaptırımların dayatıldığını belirterek emirlere uymamış, tek tip elbise giymemiştir. Bilecik' te birkaç gün kalan Osman Murat Ülke, burada emre itaatsizlik suçu işlediği gerekçesi ile tekrar tutuklanarak Eskişehir'deki Askeri Cezaevi'ne kapatılmış, ardından, Eskişehir 1. Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde "emre itaatsizlikte ısrar" suçlamasıyla hakkında dava açılmıştır. 27 Aralık'ta çıkarıldığı ikinci duruşmada tahliye edilen ve tahliye sonrası götürüldüğü askerlik şubesinde, bağlı olduğu birliğe kendi başına gitmesi istenilen Ülke, bir vicdani retçi olduğunu ve hiçbir şekilde askerlik yapmayacağını söyleyerek bu talebi reddetmiş; bir basın açıklaması yaparak kaçmadığını, adresinin bilindiğini, olağan yaşantısını sürdüreceğini kamuoyuna bildirmiştir. 387 28 Ocak 1997 tarihinde 385 askere alınırken askerlik şubesinden bir zarf içerisinde alınan ve üç bölümden oluşan evraktır. 386 “Ossi Direniyor”, Apolitika Dergisi, sayı 5, Mart 1997, s.43. 387 İzmir Savaş Karşıtları, “Vicdani Ret Dosyası”, 18.02.1998, http://www.savaskarsitlari.org/ 132 ise Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nde tutuksuz olarak süren duruşmasına katılarak savunmasını vermiştir. 388 2000’li yıllarda vicdani ret açıklamalarının sayısında artış olmuş, bu açıklamalar daha çok 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü’nde 389 gerçekleştirilmiştir. 390 Türkiye’nin gündeminde nispeten fazla yer bulan vicdani ret eylemlerinden biri ise 2001 yılında 391 reddini açıklayan Mehmet Tarhan’ın eylemidir; ancak bunun nedeni vicdani ret konusuna gösterilen ilgi ya da haklılığına dair duyulan inanç değil, Tarhan’ın yaşadığı cezaevi koşulları ile ilgili olarak insan hakları örgütlerinin yaptığı çalışmalardır. 24 Ocak 2003’te reddini tekrarlayan Tarhan, 8 Nisan 2005 günü asker kaçağı olduğu gerekçesiyle tutuklanarak, Tokat’taki birliğine, ardından, vicdani retçi olduğunu söyleyip askere gitmeyeceğini açıkladığı için Sivas Askeri Cezaevi’ne gönderilmiştir. Sivas Askeri Cezaevi’nde tutulduğu süre boyunca, haklarını elde edebilmek için birden çok açlık grevi yapan Tarhan, çeşitli defalar hücre cezası ile cezalandırılmış, İnsan Hakları Derneği, Tarhan’ın askeri cezaevine konulduğu ilk günlerde kötü muamele gördüğü ve gaspa uğradığı yönünde rapor hazırlamıştır. 388 Osman Murat Ülke’nin savunmasının tam metni için bkz. “Osman Murat Ülke’nin Savunması”, Apolitika Dergisi, sayı 5, Mart 1997, s. 44 vd. 389 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü’nde Türkiye’de gerçekleştirilen festival ve bu etkinliğin anlamı konusunda bilgi için bkz. ALTINAY, Ayşe Gül, “Militarizm’den Miligösteri’ye Türkiye’de Anti-militarizmin Yeni Yüzleri”, Birikim Dergisi, Vicdani Red, Anti-militarizm, sayı 207, Temmuz 2006, s.56 vd. 390 Bkz. “Türkiye’deki Vicdani Retçiler Listesi, 1990-2005”, http://www.savaskarsitlari.org/ 391 27 Ekim 2001 tarihinde İnsan Hakları Derneği Genel Merkezinde Erdem Yalçınkaya ve Mehmet Tarhan, gerçekleştirdikleri basın açıklaması ile vicdani retlerini duyurmuşlardır. 133 Sözkonusu kötü muamele ve gasp olayları ile ilgili olarak yapılan soruşturma neticesinde askerler E.M ve H.D hakkında yağma, zamanın cezaevi müdürü Yarbay E.N. ile Astsubay M.S hakkında görevi kötüye kullanmaktan dava açılmıştır. Tarhan’ın, 09.03.2006 günü Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'nda görüşülen temyiz davası neticesinde, “mahkumiyet kararının bozulması ve tutuklulukta geçen süre göz önüne alınarak tahliye” kararı verilmiş, Tarhan serbest bırakılmıştır. 392 2000’li yıllarda tutukluluk süreci yaşayan tek vicdani retçi Tarhan değildir. Örneğin Mehmet Bal, Halil Savda, Enver Aydemir, Feti Demirtaş da benzer cezalar ile karşı karşıya gelmişlerdir. En son 29.11.2007 tarihinde Hamit Sucu “fikri, ahlaki, vicdani kanaatleri nedeniyle” vicdani reddini açıklamış ve bugün için Türkiye’de vicdani retçi sayısı 70’e yaklaşmıştır. 393 392 Mehmet Tarhan’ın tutukluluk süreci, hakkında açılan davalar ve cezaevi idaresine karşı açılan davalar ile ilgili avukatlarının verdiği bilgiler için bkz. “Vicdani Retçi Mehmet Tarhan Serbest”, 09.03.2006, http://www.savaskarsitlari.org/ 393 Bu sayıya http://www.savaskarsitlari.org/ sitesindeki vicdani ret açıklamaları esas alınmak suretiyle ulaşılmıştır. 134 III. TÜRKİYE’DEKİ VİCDANİ RETÇİLERİN RET NEDENLERİ İlk bölümde vicdani ret kategorileri anlatılırken vicdani ret eylem ve taleplerinin çeşitli açılardan ayrıldığı belirtilmişti. Kimi retçiler inandıkları dinin gereklerini yerine getirmek üzere askerlik hizmetini reddederken, kimi retçiler için savaş ve dolayısıyla böyle bir hareketi yürütmek üzere oluşturulmuş kurum olan orduya katılmak ahlak dışıdır. Kimi retçiler ise, her türlü iktidar ilişkisinin, emir almanın, özünde militarist olduğunu düşünerek genel olarak hizmet fikrine karşı çıkmaktadırlar. Retçilerin, askerlik hizmeti yerine öngörülen alternatif hizmete bakışları da bu düşünceleri çerçevesinde şekillenmektedir. Türkiye’ye bakıldığında, retçiliğin genel olarak antimilitarist bakışaçısı çerçevesinde şekillendiği görülmektedir. “Her türlü otoriteye, tahakküm ilişkisine, emir alıp vermeye ve şiddete karşı” , “milliyetsiz, ülkesiz, devletsiz, savaşsız, adil ve özgür bir dünya için”, “militarist aygıtın ve devletin işlediği hiçbir suça ortak olmamak adına” yapılan vicdani ret açıklamalarında 394 vurgulanan başlıca değer antimilitarizmdir. Bugün sayıları 13’e ulaşmış kadın vicdani retçilerin ret eylemlerini de bu çerçevede anlamlandırmak gerekir. Zorunlu askerlik hizmetine tabi olmamakla beraber retlerini açıklayan kadınlar, militarizmi ordu ya da zorunlu askerlik hizmeti ile sınırlı görmedikleri, militarizmin pek çok yüzü olduğunu ve cinsiyetçilik ile militarizm arasında sıkı bağlar bulunduğunu düşündükleri için bu eylemi gerçekleştirmektedirler. 395 Reddini açıklayan kişiler, sağlık nedenleri gerekçe 394 Yapılan vicdani ret açıklamalarının metinleri için bkz. “Vicdani Ret Açıklamaları”, http://www.savaskarsitlari.org/ 395 Bkz. ALTINAY, “Militarizm’den Miligösteri’ye...”, s. 57. 135 gösterilerek alınan ya da eşcinsellere "hak" olarak sunulan çürük raporunu da militer düzenin yansıması olarak görmektedirler. 396 Ancak farklı saiklerle hareket eden retçiler de vardır. Bu kişiler arasında 14 kişi Yehova Şahitleri’ne bağlılıkları nedeniyle askerlik hizmetini reddetmek durumunda olduğunu açıklamıştır. Mukaddes Kitap’ın, ‘artık cengi öğrenmeyecekler’ şeklindeki İşaya 2:4 ayetine dayandıklarını belirten retçiler arasında; hakkında defalarca dava açılanlar, para cezasına çarptırılanlar, cezaevine girenler, “dinsel paranoya” teşhisiyle kliniğe yatırılanlar olmuş, Yehova Şahitleri’ne bağlı iki kişi, yaşadıkları ihlaller nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuşlardır. 397 Dini nedenlerle vicdani ret talebinde bulunan kişiler genel olarak, Yehova Şahitleri’ne mensuptur; ancak İslam dinine inanan bir kişi de Askerlik Şubesi tarafından "kaçak olduğu" gerekçesiyle 25 Temmuz 2007 tarihinde gözaltına alınmış, Askeri Eğitim Merkezi'nde "üniforma giymeyi reddetmesi" nedeniyle "emre itaatsizlikten" tutuklanmıştır. Bu kişinin reddi, Türkiye’deki genel ret nedenlerinden farklı olduğu gibi, dini ret gerekçeleri ile de örtüşmez; zira dini nedenlerle askerlik hizmetini reddeden kişiler, inançları pasifizmi telkin ettiği için orduya katılmazlar. Oysa somut durumda kişi, İslam inancı nedeniyle, laik niteliği olan bir orduda askerlik yapmak istemediğini, orduda İslam inancının dışlandığını, İslam inancına 396 Örneğin bkz. Mehmet Tarhan’ın, Ahmet Özdemir’in açıklamaları. “Vicdani Ret Açıklamaları”, http://www.savaskarsitlari.org/ 397 Yehova’nın Şahitleri Halkla İlişkiler Bürosu, “Türkiye’nin Din Özgürlüğü Konusundaki Tavrı Ne Olacak?”, 15 Mart 2007, http://www.savaskarsitlari.org/ 136 yönelik olarak yürütülen uygulamaları protesto ettiğini açıklamak suretiyle askerlik yapmayacağını açıklamıştır. 398 Bu eylem, ilk bölümde açıklanan vicdani ret kategorileri bakımından tartışmalı bir durum yaratıyor gibi görünmektedir. Şöyle açıklamak gerekirse; her tür savaşa, orduya, iktidar ilişkisine karşı çıkan bir antimilitarist laik bakışaçısıyla hareket eden ve kanaatlerinin kapsamı bakımından da evrenselci olan biridir. Dini inancı nedeniyle askerliği ya da savaşmayı reddeden retçi ise dini esas alan ve kanaatlerinin kapsamı yine evrensel olan bir kişidir. Belli bir savaşa, askeri operasyona ya da belli tür bir silahın kullanımına karşı retçilik olarak belirlenen seçici vicdani ret ise genel olarak politik bir görüşün yansımasıdır. İşte bu kavramlaştırma içinde, sözkonusu eylem dini nitelikli bir seçici vicdani ret örneği gibi görünmektedir; çünkü kişinin muhalefeti ordunun niteliğine yöneliktir. Kişi, her tür savaşa, her tür orduya karşı değildir; İslam inancına uygun olarak kurulan bir orduda hizmet verebilir. Yukarıda anılan seçici reddin Türkiye’de örneği olup olmadığı sorusuna ise şöyle yanıt vermek mümkündür: “başka ananın evladını öldürmemek, acı çektirmemek ve yaşanan şiddete ortak olmamak için reddediyorum” şeklinde bir açıklama ile Türkiye’de yürütülegelen operasyonlar nedeniyle askerlik yapmayı reddettiği anlaşılan kişinin durumu bu tür bir ret eylemine örnek verilebilir. 399 398 399 “İslam İnancı Nedeniyle Askeri Cezaevinde”, www.bianet.org/, 15.08.2007. “Metin Aydın: Vicdani Ret Hakkımı Kullandığımı Herkese Bildiririm”, 01.04.2006, http://www.savaskarsitlari.org/ 137 Türkiye’de zorunlu askerlik hizmeti yükümlülüğünü reddedenler için alternatif hizmet imkanı sağlanması durumunda, yukarıda anılan saiklerle hareket eden kişilerin tavrının ne olacağı meselesi de tartışılması gereken başka bir konudur. Hemen belirtmek gerekir ki, Yehova Şahitleri’ne mensup retçiler bu imkanı açıkça kabul etmektedirler 400 , çünkü dini inançları savaşmamayı, silah tutmamayı emretmektedir. Yürütülmekte olan operasyonlara karşı çıkmak suretiyle reddedenlerin de böyle bir hizmete sıcak bakacağı söylenebilir, çünkü bu kişiler de devlete karşı bir hizmet gerçekleştirmeyi değil, başka insanları öldürmeyi reddetmektedirler. Antimilitarist retçiler ise devlete karşı herhangi bir hizmet yükümlülüğünü militarizm olarak değerlendirdikleri için bu tür bir hizmeti reddetmeleri muhtemeldir; ancak pozitif hukukun sağlayacağı azami imkanlar düşünüldüğünde böyle bir talebin kabul görmeyeceğini söylemek yanlış olmaz. Bu noktada, Türkiye’de mevzuatın bir vicdani ret hakkına ya da alternatif hizmet imkanına açıkça yer verip vermediği, ya da var olan mevzuat çerçevesinde bu yoruma gidilip gidilemeyeceği tartışılmalıdır. 400 Bkz. Yehova’nın Şahitleri Halkla İlişkiler Bürosu, “Türkiye’nin Din Özgürlüğü...” 138 IV. TÜRKİYE’DE KONUYA İLİŞKİN MEVZUAT Türkiye’de askerlik hizmetini düzenleyen kanun, daha önce de belirtildiği üzere, 1927 tarih ve 1111 sayılı “Askerlik Kanunu” dur 401 . Bu kanunun ilk maddesi “Türkiye Cumhuriyeti tebaası olan her erkek, işbu kanun mucibince askerlik yapmağa mecburdur” şeklinde bir düzenleme içermektedir. Sadece bu maddeye bakıldığı zaman, Türkiye’de askerlik hizmetinin zorunlu olup, bu hizmeti reddin sözkonusu olmadığı sonucuna rahatlıkla varılabilir. Ancak normlar hiyerarşisi sistemi çerçevesinde, yürürlükteki Anayasaya ve yine bir kural belirlendikten sonra istisnalarının düzenlenmiş olması düşüncesi ile kanunun diğer maddelerine bakmadan bu karara varmak yanlış olacaktır. O halde çalışmanın bu kısmında, ilgili kanunun askerlik hizmetinin gerçekleştirilmesine ilişkin maddelerine ve Anayasa’ya bakılmak suretiyle iki soruya yanıt aranmaya çalışılacaktır. İlki, Türkiye’de askerlik hizmetinin zorunlu olup olmadığı; ikincisi ise, askerlik hizmeti zorunlu olsa dahi bu tür bir hizmeti politik, ahlaki, dini, felsefi ve benzeri nedenlerle gerçekleştirmek istemeyen kişiler için böyle bir hakkın yasal ve anayasal dayanakları bulunup bulunmadığıdır. 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun askerlik yapma mecburiyetini düzenleyen 1. maddesinin istisnaları olup olmadığı sorusuna verilebilecek cevabın, askerlik yükümlülüğüne tabi tutulma ve yükümlülüğün nasıl yerine getirilmiş sayılacağına dair esasların yer aldığı 10. maddede bulunacağı görülmektedir; zira kanunun 5. maddesi “Bu Kanunun tespit ettiği esaslar dışında veya muvazzaflık hizmetini 401 Resmi Gazete, 12-17.7.1927- 631-635. 139 yapmadıkça hiç bir fert askerlik çağından çıkarılamaz” demekte ve kanunca tespit edilen esaslar da 10. maddede düzenlenmektedir. Kanun maddesinin bu konuda ikili bir ayrıma gittiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Madde bir taraftan, hangi durumlarda askerlik hizmetinden muafiyet tanındığını, kimlerin asker olmayacağını belirlemekte, diğer taraftan da, askerlik hizmetini belli şekilde yerine getirecekleri saymaktadır. Buna göre muaf tutulacaklar; “Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğine göre bedeni kabiliyeti askerliğe elverişli olmayanlar” (m.10/8), “Bir baba veya dul ananın oğullarından birisi, barışta veya savaşta askerlik hizmetini yerine getirmekte iken ölmüş veya görev sırasında ve kendilerine 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre maluliyet aylığı bağlanmasını gerektirecek biçimde malul olmuş veyahut savaşta akibeti meçhul kalmış veya hakkında gaiplik kararı alınmışsa, ondan sonra gelen ilk oğlu, eğer istekli olmazsa” (m.10/9) ve “barışta, sıkıyönetim, olağanüstü hal veya seferberlik hallerinde veya savaşta, askerliğini henüz yapmadan, Genelkurmay Başkanlığının göstereceği lüzum üzerine Bakanlar Kurulunun gerekli gördüğü sahalarda özel olarak görevlendirilen gönüllüler”(m.10/11) dir. Asker edilmeyecekler ise; “Türkiye’ye girdikleri tarihte yirmiiki yaşını doldurmuş veya geldikleri memlekette askerlik yapmış oldukları anlaşılan, Türkiye Cumhuriyeti uyruğuna girmiş göçmenler” (m.10/10) ile “Mülteciler ve Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda olmayanlar” dır. (m.10/12) 140 Askerlik hizmetini belli şekillerde yerine getirecekler ise “askerlik hizmetini bedel ödeyerek yerine getirecekler” (m.10/4-A) 402 , “Kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirilecekler” (m.10/4-B ) ve “Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığının ihtiyaç göstermesi ve Genelkurmay Başkanlığının uygun görmesi üzerine, 1111 sayılı Kanuna tabi olarak silah altına alınacak yükümlülerden, bu Bakanlık kadrolarında öğretmen olarak görev yapanlar ile mesleği öğretmen olan ancak bu göreve başlamamış bulunanlar” (Ek madde 4) dır. Kanundaki bu düzenlemenin ilk bakışta bir alternatif hizmet imkanına yer verdiği düşünülebilse de “askerlik hizmetini belli şekilde gerçekleştirecek” kişiler de esasen askerlik yükümlülüğüne tabidir. Gerek 10., gerek ek 4. maddedeki “temel askerlik eğitimini takiben” belli şekilde hizmet gerçekleştirmenin düzenlemesi böyle bir düşünceye götürmektedir. Alternatif hizmetin mantığı, daha önce de belirtildiği üzere, vicdani kanaatleri doğrultusunda askerlik yapmalarının mümkün olmadığını savunan insanlara, inandıkları, vicdanlarının talimatları doğrultusunda hareket edebilecekleri alanlarda çalışma olanağı tanımaktır. Oysa sayılan durumlarda kişinin kısa süre de olsa askerlik yapması gerekmektedir. Yine, bu yükümlülüğü öğretmen olarak yerine getirebileceklerin seçimlerinin Genel Kurmay tarafından yapılacak olması, dövizle askerlik yapacakların ya da askerlik hizmet yükümlülüğünü kamu kurumunda gerçekleştirecek kişilerin bazı durumlarda kura ile belirlenmesi; bu olanağın mesleki, ekonomik ya da sosyal açıdan belli bir gruba özgülenmesi; seferberlik ve savaş hallerinde askerlik yükümlülüğünün bu şekillerde yerine getirilmesinin mümkün olmaması gibi nedenler de bu bakışaçısını güçlendirmektedir. 402 Bu maddenin yorumu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. EREN, “Türk Hukukunda Vicdani Red”, s. 110. 141 Bu anlatılanlar göstermektedir ki, Türkiye’de, vicdani kanaatler nedeniyle askerlik hizmetinin yerine getirilmemesi şeklinde bir hak yasal açıdan mevcut değildir. 403 Her ne kadar Anayasa, bu hizmetin nasıl yerine getirileceği ya da yerine getirilmiş sayılacağı hususunu kanuna bıraktığı için kanundaki düzenlemeye bakılmış olsa da, “Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı” prensibine uygun olarak, asıl başvuru kaynağı Anayasadır. Bu durumda, vicdani redde ilişkin bir hakkın anayasal dayanakları olup olmadığı sorusununun yanıtı aranmalıdır. Şu an yürürlükte olan 1982 Anayasası’nın “askerlik hizmeti” şeklinde bir düzenlemesi olmayıp, böyle bir hizmetin “vatan hizmeti” başlıklı 72. maddeden çıkarılabileceği düşünülmektedir. 72. maddeye göre “vatan hizmeti, her Türkün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir”. Türkiye Cumhuriyeti’nin bundan önceki anayasası olan 1961 Anayasasında da (60. madde) madde başlığı ve içeriği aynı biçimdedir. 404 403 Sevinç, konuya ilişkin doğrudan bir tüzel düzenleme bulunmadığını belirttikten sonra, vicdani retçilere muafiyet imkanı tanıyan bir Bakanlar Kurulu kararından bahsetmektedir. Bakanlar Kurulu’nun 5.7.1993 tarih ve 93/4613 sayılı kararının (Resmi Gazete, 25.7.1993-21648) 5. maddesinin 2. fıkrasında şöyle bir düzenleme mevcuttur: “Bulundukları ülke mevzuatı gereği ihtiyaç fazlası oldukları veya inançları nedeniyle askerlik yapmak istemediklerinden sivil kurum ve kuruluşlarda hizmet yapmak suretiyle askerlik hizmetini tamamlayanlar da bu durumlarını belgelemek kaydıyla askerlik yükümlülüğünü yerine getirmiş sayılırlar”. SEVİNÇ, “Türkiye’de ve Batı Demokrasilerinde..”, s.305. 404 1961 Anayasası’nın sözkonusu maddesi 1971 yılında değişikliğe uğramıştır. Maddenin ilk halinin başlığı “Milli Savunma Hak ve Ödevi”, madde metni ise “Yurt savunmasına katılma her Türkün hakkı ve ödevidir. Bu ödev ve askerlik yükümü kanunla düzenlenir” şeklindedir. 1961 Anayasası’nın hazırlanma sürecinde askerlik hizmetine ilişkin tartışmalar için bkz. SEVİNÇ, “Türkiye’de ve Batı Demokrasilerinde..”, s. 304. 142 Görüldüğü üzere, maddede sözkonusu olan vatan hizmetidir ve askerlik hizmeti, vatan hizmetinin yerine getirilmesinin yegâne yolu değildir. Kişi, anayasal yükümlülüğünü kamu kesiminde yerine getirebileceği gibi, getirmiş kabul edilmesinin yolu da kapalı değildir. 405 Ancak, Anayasa’nın 72. maddesi vatan hizmeti dediği halde, milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 76. madde “askerlik hizmetini yapmamış olanlar milletvekili seçilemezler” şeklinde açık bir düzenleme getirmektedir. Bu konuda Eminağaoğlu, vatan hizmetini askerlik dışında bir hizmet gerçekleştirerek yerine getirenlerin, artık böyle bir hizmetin ifası ile yükümlü olmadıklarını, dolayısıyla Anayasa’nın bu maddesinin sonuca etkili olmadığını ileri sürebilecekler olduğunu belirttikten sonra, her ne kadar “Anayasa çelişkiler yumağı görünümü almış”sa da Anayasa’ya bütüncül bir gözle bakıldığında bu görüşün tutarsız olduğunu savunmaktadır. 406 Anayasa açık bir biçimde “askerlik hizmeti”nden bahsetmezken, Anayasa’nın diğer maddelerine ve kanundaki düzenlemeye bakılarak “vatan hizmeti” nin askerlik hizmeti olarak algılanmasını beklemek gerçekten de çelişkili bir durumdur. Bu durumun, Anayasa’nın milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 76. maddesi ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesini düzenleyen 157. maddesinde kullanılan ifadelerin 72. madde ile uyumlu biçimde değiştirilmesi suretiyle aşılabileceğini savunan fikir yanında 407 , “Anayasa’nın sistematiğinden ve amaçsal yorumundan, zorunlu askerlik 405 Bu yol kapalı olmamakla beraber nasıl yerine getirilmiş sayılacağına ilişkin yasal düzenleme gerekmektedir. Bkz. CAN, Osman, “Vicdani Redde Anayasal Bakış”, Hukuk Gündemi Dergisi, sayı 4, Mart-Nisan-Mayıs 2006, s. 12-13. 406 EMİNAĞAOĞLU, Ömer Faruk, “Özgürlük ve Vatan Hizmeti”, Radikal İki, 22.08.2005. 407 SEVİNÇ, “Türkiye’de ve Batı Demokrasilerinde..”, s. 320. 143 hizmetinin Anayasal gereklilik olduğu sonucunun hiçbir biçimde çıkarılamayacağı” 408 görüşü de savunulmaktadır. Anayasa’daki düzenlemenin başka bir boyutu kanun önünde eşitliği düzenleyen 10. madde bakımından sözkonusu olmaktadır. Anayasa’nın 10. maddesine göre; “ Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 07/05/2004 - 5170 S.K./1.mad) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz....”. Bu madde kapsamında tartışılan iki mesele vardır. İlki, kadınlar ile erkekler arasında askerlik yükümlülüğü bakımından uygulanan farka ilişkindir. Ülkemizde askerlik yükümlülüğü sadece erkekler için getirilmiş bir düzenlemedir. 1111 sayılı askerlik kanununda bu durum açıkça ifade edilmektedir 409 . Anayasa’nın 72. maddesi ise bu şekilde açık bir hüküm içermemekte; ancak vatan hizmetini her Türk için zorunlu kılmaktadır. Daha önce anlatıldığı üzere, 72. madde “vatan hizmeti” nde n bahsetse de uygulaması askerlik hizmeti şeklinde olmaktadır. İşte bu uygulama çerçevesinde, kadınların askerlik yapmamasının 10. maddeye aykırılık teşkil ettiği savunulabilir. Bu konu ile ilgili davalar farklı ülkelerde de tartışılmış, hatta uluslararası mahkemelere taşınmıştır. Örneğin; Amerika’da (Pennsylvania) bir grup erkek, Askerlik Kanunu’nun cinsiyete dayalı ayrımcılığına karşı dava açmış, Bölge 408 CAN, Osman, “Vicdani Redde Anayasal Bakış”, Hukuk Gündemi Dergisi, sayı 4, Mart-Nisan- Mayıs 2006 409 Bkz. m.1: “Türkiye Cumhuriyeti tebaası olan her erkek, işbu kanun mucibince askerlik yapmağa mecburdur” 144 Mahkemesi de davacılar lehine karar vermiştir. Karar temyiz edilmiş ve nihayet Yüksek Mahkeme, devlet politikası gereği kadınların askerlik hizmetinden muaf tutulabileceğine hükmetmiştir. 410 Yine, “18 yaşını bitirmiş olan erkekler silahlı kuvvetlerde, federal sınır muhafızlığında veya sivil savunma birliklerinde hizmet altına alınabilirler” şeklinde bir düzenleme içeren Alman Anayasası’nın 12a maddesi uyarınca zorunlu askerlik hizmetine alınan kişi, erkek vatandaşların zorunlu askerlik hizmeti nedeniyle iş hayatına kadınlara göre daha geç atılmalarının eşitlik ilkesine aykırı olduğu savıyla Alman İdare Mahkemesi’ne başvurmuş, konunun Avrupa Birliği Hukuku çerçevesinde nasıl değerlendirilmesi gerektiğini Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’na soran Mahkeme’ye Divan’ın verdiği yanıt, uygulamanın Birlik hukukuna aykırı olmadığı yönünde olmuştur. 411 Konu ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önüne gelen Spotl/Avusturya başvurusu ise askerlik hizmeti yerine öngörülen alternatif hizmetin neden kadınlar bakımından sözkonusu olmadığını sorgulamaktadır. Başvurucu, böyle bir uygulamanın AİHS’in ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmüş, Mahkeme ise bu uygulamanın 14. maddeye aykırılık teşkil ettiği yönünde herhangi bir kanıt bulunmadığına karar vermiştir. Mahkeme, alternatif hizmetin tali bir yükümlülük olup, kadınlar ile erkekler arasındaki farklılığın askerlik 410 Goldberg v.Rostker kararının ayrıntısı için bkz. SCIARRINO- DEUTSCH, “Conscientious Objection..”, s. 68-70. 411 ERGÜL,Ozan, “Avrupa Birliği Hukukunda Erkekler için Zorunlu Askerlik Yükümlülüğü”, http://www.yasayananayasa.ankara.edu.tr/docs/analizler, s.2. 145 hizmeti bakımından sözkonusu olduğunu; bu farklılığın da nesnel gerekçelerle haklı bulunabileceğini belirtmiştir. 412 Her ne kadar uygulamada askerlik hizmeti sadece erkek vatandaşlar bakımından sözkonusu ise de, Anayasa’nın “vatan hizmeti her Türkün hakkı ve ödevidir” şeklindeki düzenlemesinin teorik olarak bu tür bir eşitsizlik yaratmadığını, “yasal düzenlemelerin de gerçekleştirilmesi halinde eşitlik ilkesinin ihlali olarak görülebilecek bir uygulamanın rahatlıkla bertaraf edileceğini söylemek mümkündür” 413 . Konu ile ilgili tartışılan ikinci mesele ise, dini inançları nedeniyle askerlik hizmetinden muaf tutulmayı talep eden kişilere ilişkindir. Askeri Yargıtay, 09.04.2004 tarihinde 414 "inancı gereği, insan öldürmek sanatının öğretildiği askerlik hizmetini yapmak istemeyen” Yehova Şahitleri’ne mensup bir kişinin mahkumiyetini onamış ve askerlik hizmetinden kaçınmanın Anayasa'ya göre olanaksız olduğunu dile getirmiştir. Mahkeme’ye göre ayrıca, “dini inanca göre askerlik hizmetinin hiç yapılmaması ya da farklı yerde ve statüde yapılması, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 10. maddesindeki kanun önünde eşitlik ilkesine, hiçbir kişiye ...zümreye imtiyaz tanınamayacağı kuralına aykırı düşmektedir”. 415 412 Spotl v. Austria, Application no. 22956/93. 413 ERGÜL, “Avrupa Birliği Hukukunda...”, s.3. 414 2004/397 Esas, 2004/393 Karar sayılı ve 09.04.2004 tarihli karar. 415 Aktaran: CAN, Osman, “Vicdani Ret, Anayasal Bir Hak mı?, Radikal İki, 12.07.2005. 146 Sözkonusu kararda dini inanç farklılığı gerekçe gösterilerek bir eşitsizlik yaratılması durumundan bahsedilmektedir. Ancak; gerekçesi ne olursa olsun, genel olarak vicdani reddin 10. madde kapsamında eşitliğe aykırı bir uygulama olarak değerlendirilebilmesi ihtimali de sözkonusudur. Bazı vatandaşlar bu hizmeti yerine getirirken, vicdanının emirleri doğrultusunda bunu reddeden kişiler ilgili hizmetten muaf tutulursa bir ayrımcılık olmayacak mıdır? Bu soruya şöyle yanıt vermek mümkündür: Daha önce de belirtildiği gibi, askerlik hizmetini vicdanen reddetmek biçiminde bir hak pek çok Batı ülkesinde tanınmıştır; ancak askerlik hizmeti ifa edenlerin vicdani retçiler karşısında ayrımcılığa maruz kalmaması için bu devletlerin ürettiği çözüm alternatif hizmettir. Savaşmayı, ya da daha dar anlamda silah tutmayı reddeden birinin; sağlık, eğitim, kültür ve benzeri alanlarda çalışması, üstelik bu çalışmanın olağan askerlik hizmetinin neredeyse iki katına denk düşen bir süresi olması sözkonusu iddiayı çürütecektir. Bu konuda Can, vicdani reddin Anayasa’da somut olarak düzenlenmemiş bir hak olmakla beraber, öngörülen bir olanak olduğunu belirttikten sonra “Anayasa’nın kendi öngördüğü bir olanağın, yine Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmenin olanaksız” 416 olduğunu belirtmektedir. Eminağaoğlu da “vicdani retçiler için askerlik hizmetinin sözkonusu olmaması Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesine aykırı değildir. Çünkü 14. maddesine göre Anayasa’nın hiçbir hükmü, özgürlüklerin Anayasa’da belirtilenden daha geniş 416 CAN, “Vicdani Ret, Anayasal...”. 147 şekilde sınırlandırılmasına olanak sağlayacak şekilde yorumlanamaz” 417 görüşünü savunmaktadır. Yukarıdaki ifadede yorumlanmasından bahsedilen hak, Anayasa’nın, “herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” biçimindeki 24. maddesidir. Anayasa bu özgürlüğe o kadar önem vermiştir ki, 15/2 maddesinde, belli hakların savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve olağanüstü hal durumlarında sınırlanabileceğini belirttikten sonra, bu hallerde dahi kimsenin din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağını ve bunlardan dolayı suçlanamayacağını öngörmüştür. Kişinin vicdani kanaatleri doğrultusunda hareket etmesini vicdan özgürlüğü içinde değerlendirmek son derece kabul edilebilir görülmektedir. Bu saptamalar ışığında genel olarak şu sonuçlara varılabilir: Anayasa bir vicdani ret hakkından bahsetmemekle birlikte bunu yasaklamamaktadır. Bir ülkede zorunlu askerlik hizmeti sisteminin uygulanması o ülkede vicdani ret hakkının tanınmayacağı anlamına gelmez. Ancak, böyle bir durumda mevzuat askerlik hizmetini düzenledikten sonra, bu hizmetin reddine belli açılardan izin veren düzenlemeler de getirmeli, reddedecekler için öngörülecek alternatif hizmetin şartlarını belirlemelidir. Türkiye’de ise anayasal açıdan askerlik hizmetinin zorunlu kılınmadığı, vatan hizmetinin silah kullanılmaksızın da yerine getirilebileceği savunulabilir. Yasal açıdan vicdani reddin yasaklandığı 418 , askerlik hizmetinin de zorunlu olduğu iddialarına da Anayasa çerçevesinde yanıt vermek gerekmektedir. 417 EMİNAĞAOĞLU, “Özgürlük ve Vatan Hizmeti”. 418 Bkz. 1632 sayılı, 22.05. 1930 tarihli Askeri Ceza Kanunu m. 45: “Bir şahsın hareketini vicdanına veya dinine göre lazım saymış olması, yapmak veya yapmamakla vukua gelen bir cezayı mucip olmasına mani teşkil etmez”. 148 V. ULUSLARARASI HUKUKUN TÜRKİYE’YE YANSIMASI Bilindiği üzere, 1982 Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası “usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 - 5170 S.K./7.mad) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” şeklinde bir düzenleme getirmektedir. Bu madde çerçevesinde askerlik hizmetini reddetme hakkını içeren herhangi bir uluslararası anlaşma olup olmadığına bakılarak, Anayasa’nın 90. maddesinin uygulanırlığı tespit edilmelidir. Daha önce de belirtildiği üzere, Türkiye’nin taraf olduğu hiçbir uluslararası sözleşme açık bir biçimde vicdani ret hakkını tanımamaktadır. Bu şekilde açık bir düzenlemeye yer vermemekle beraber, vicdani reddin, sözleşmede yer alan düşünce, vicdan ve din özgürlüğü dahilinde düşünülüp düşünülemeyeceği meselesi, insan hakları ihlallerini inceleyen global ya da bölgesel yargı organlarında konunun tartışılması neticesinde aydınlığa kavuşacaktır. Ancak yine belirtildiği üzere, uluslararası yargı yetkisini haiz bu makamlar askerlik hizmetine karşı vicdani ret eyleminin taraf devletlerce cezalandırılmasını düşünce, din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde açıkça bir ihlal olarak görmemekte, devletlerin iç hukukundaki düzenlemeleri esas almaktadır. Fakat, “dinamik yorum” prensibi hatırlatılarak bu konudaki tutumun değişebileceği belirtilmelidir. 149 Bu çerçevede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Osman Murat Ülke kararından da bahsedilmelidir. Ülke’nin 1 Kasım 1998 tarihinde; AİHS’in, işkence, insanlık dışı veya alçaltıcı muameleye tabi tutulma yasağını düzenleyen 3., özgürlük ve güvenlik hakkını düzenleyen 5., özel hayat ve aile hayatına saygı hakkını düzenleyen 8. ve düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü düzenleyen 9. maddesine dayanarak yaptığı başvuru Komisyon tarafından AİHM’e havale edilmiş ve AİHM, 24 Ocak 2006 tarihinde kararını vermiştir. Kararda, Ülke’nin vicdani reddini açıkladıktan sonra yaşadığı sürece yer verildikten sonra, Türkiye’ye etkisi bakımından iki önemli noktada şu sonuca varılmıştır: Öncelikle AİHM, Türkiye mevzuatının açıkça bir vicdani ret hakkını içermediğini belirtmiştir. Aslında bu çıkarım doğrudur, ne Anayasa ne de askerliğe ilişkin kanunlar böyle bir haktan açıkça bahsetmektedir. Ancak AİHM, Anayasa’yı ve kanunları, vatan hizmetinin sadece silahlı kuvvetlerde gerçekleştirilebilmesine izin verdiği şeklinde yorumlamış, Mahkeme’ye göre ilgili mevzuat sivil bir alternatif hizmet imkanı tanımamıştır. 419 Mahkeme’nin bu bakışaçısı mevzuatı sınırlı yorumlamaktan öteye geçip, var olan düzenlemeyi dikkate almadığı kuşkusunu yaratmaktadır, zira Anayasa’nın 72. maddesi vatan hizmetinin “Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde” ne şekilde yerine getirileceğinden bahsetmekte, dolayısıyla Mahkeme’nin yorumladığından daha ilerici bir yapı arz etmektedir. Kararın Türkiye açısından önemli olan ikinci boyutu, askerliği reddetme eylemini düşünce, vicdan ve din özgürlüğü çerçevesinde bir ihlal olarak değerlendirmemiş olmasıdır. Başvurucu, sekiz kere çeşitli hapis cezalarına mahkum 419 Bkz. Ülke v. Turkey, 43 numaralı paragraf. 150 edilmiş, cezaevinden her çıkışında birliğine götürülen ve askerlik hizmetini yerine getirmeyeceğini belirtmesinin ardından yeniden mahkum olan başvurucu toplam 701 gün cezaevinde kalmıştır. Kendisine verilmiş cezaların tümü infaz edilmediği için hala kaçak durumundadır ve gelecekte de her yakalanışında yeniden vicdani ret açıklamasında bulunacağı için tekrar kovuşturulacaktır. Bu durum, kişinin neredeyse “sivil ölüm” olarak tabir edilebilek gizli bir yaşam sürmeye zorlanması ve bunu kabul etmek zorunda bırakılması demek olup demokratik bir toplumdaki cezalandırma rejimine aykırıdır. Bu şekilde bir değerlendirme ile AİHM, Ülke’nin kötü muameleye maruz kaldığına hükmederek, Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edildiği yönünde karar vermiştir. Bu karar önemli olsa da, AİHM’in daha önceki kararları gibi, vicdani ret konusunda ufuk açıcı bir yol yaratmamıştır. Ancak yine de, Mahkeme’nin daha önceki bazı kararlarının aksine, vicdani ret meselesini devletlerin iç hukukuna bırakan 4. maddeyi göz ardı etmesi olumlu görülmüştür. 420 Bu karardan sonra, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 5 Aralık 2007 tarihinde yaptığı toplantıda Ülke kararının ardından yaşanan süreci değerlendirmiş ve Ekim 2007'deki karardan bu yana başvurucunun durumunun değişmemiş olduğunu, başvurucunun hala tutuklanma riski altında olduğunu tespit etmiştir. 421 Konu ile ilgili olarak anılabilecek son husus, bağlayıcı olmamakla beraber, gerek Avrupa Konseyi Danışma Meclisi gerek BM İnsan Hakları Komisyonu 420 Bkz. GÜRCAN, “Zorunlu Askerlik Hizmeti...”, s. 105. 421 Bkz.1013th DH meeting, 5 December 2007, Section 4.2, Decisions: 1 case against Turkey, 39437/98 Ülke, judgment of 24/01/2006, final on 24/04/2006, Interim Resolution, CM/Res/DH(2007)109. https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?Ref=CM/Del/Dec(2007) 151 önergelerinin, “vicdani ret hakkını düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkının meşru bir kullanımı olarak” görmesi ve üye ülkelerden Türkiye’nin de bu hususu dikkate almasının mümkün olduğudur. VI. TÜRKİYE’NİN MEVCUT KOŞULLARINDA VİCDANİ RETÇİLERİ BEKLEYEN SORUNLAR Türkiye’de askere çağrılan bir kişi bu hizmeti yerine getirmek istemediği vakit çözümü genelde kaçmakta bulmaktadır. Bu kaçış ise, ya iyileşmesi mümkün olmayacak sakatlıklara dahi yol açabilen “çürük raporu” almak ya da saklanmak biçimindedir. Net sayı belirlenememekle birlikte, bugün Türkiye’de kaç asker kaçağı bulunduğu sorusuna farklı cevaplar verilmektedir. Hükümet yetkilileri, bu sayının 9.000 422 civarında olduğunu belirtirken, gayriresmi rakamlara göre 350.000’in üzerinde 423 asker kaçağı olduğu savunulmaktadır. Asker kaçaklığının da, çeşitli sonuçları açısından değerlendirildiğinde, örtülü bir ret sayılabileceği daha önce belirtilmişti. Ancak bu yola başvurmaktansa, devletin öngördüğü yükümlülüğü açıkça reddetme yolunu seçen vicdani retçiler, sözkonusu eylemleri ile pek çok riski 422 “Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Türk gençlerinin yüzde 98,5'inin zamanı geldiğinde askere gittiğini açıkladı. Bakan Gönül, asker kaçağı sayısının ise 9 bin civarında olduğunu söyledi” Bkz. Zaman Gazetesi, 20.01.2007. 423 Bu sayının tespiti, Quaker Council for European Affairs (QCEA) bilgileri esas alınarak ileri sürülmektedir. Ayrıca asker kaçaklığının nedenleri de aynı çalışmada belirlenmiştir. Aktaran: KAYA, Ersin, “Vicdani Ret Uygulaması ve Türkiye”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Sayı 8, Eylül 2006. Konu ile ilgili olarak Toker de, gayriresmi verilere göre, sayının 400 bin civarında olduğunu belirttikten sonra “sayının bugüne kadar kamuoyunu tatmin edecek şekilde açıklanmaması, hem sayının yüksek olduğuna dair inançları pekiştiriyor, hem de çeşitli spekülasyonların kapısının aralanmasına neden gündemimiz.com.’dan oluyor”düşüncesini aktaran “Devlette iler sürmektedir. Kaçak Asker Bkz. TOKER, Korkusu”, Nilgün, 01.03.2007, http://www.savaskarsitlari.org/. 152 göze almaktadırlar. Toplum nazarında ödlek, işe yaramaz, tembel görülüp dışlanmak, cinsiyetçi söylemlerle aşağılanmak veya devletin güvenliği bakımından zararlı kabul edilmek karşılaşılan bazı sosyal yaptırımlardır. Fakat sosyal yaşamda, hukuki uygulamaların neden olduğu yaptırımlar daha ciddi sonuçlar yaratmaktadır. 5237 sayılı ve 26.09.2004 tarihli Türk Ceza Kanunu’nun 318. maddesi424 , 1632 sayılı ve 22.05.1930 tarihli Askeri Ceza Yasası’nın, bu maddeye (halkı askerlikten soğutmak) gönderme yapan milli mukavemeti kırmak başlıklı 58. maddesi, yine, Askeri Ceza Yasası’nın “emre itaatsizlikte ısrar” suçunu düzenleyen 87. ve bu suçun toplu asker önünde gerçekleştirilmesi halini düzenleyen 88. maddesi uyarınca yargılanan ve mahkumiyet alan vicdani retçiler, retlerini tekrar ettiklerinde aynı maddelerden yeniden yargılandıkları ya da yargılanacakları için bir kısırdöngü içinde yaşamaya mahkum olmaktadırlar. Böyle bir durumda retçileri bekleyen iki yol vardır: Ya ömür boyu sürecek bir cezaevi süreci ile karşı karşıya kalacaklardır, ya da kaçak hayatı yaşayarak, resmi hiçbir işlemin muhatabı olamadıkları için toplumsal ve siyasal yaşamda görmezden gelinip, “sivil ölüm” e terk edileceklerdir. Bu sorunların nasıl aşılabileceği sorusuna gelince, geleceğin sisle kaplı olduğunu söylemek mümkündür. Bir taraftan; Askeri Yargıtay kararları incelendiğinde vicdani ret konusunda içtihat birliği olduğu görülmekte; bu kararlarda “vicdani ret eyleminin Anayasal bir hak olarak tanınmadığı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde vicdani ret hakkının yer almadığı, askerlik hizmetinin kanunlarla zorunlu kılındığı, zorunlu askerlik hizmetini yerine getirmeyenler ve bu 424 “(1)Halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, basın ve yayın yolu ile işlenirse ceza yarısı oranında artırılır.” Vicdani ret konusunda yayın yapan bazı kişilerin de bu madde kapsamında yargılandığı hatırlatılmalıdır. 153 kapsamda yasal gerekliliklere uymayanların Askeri Ceza Kanunu’nun ilgili hükümleri çerçevesinde cezalandırılacağı vurgulanmakta” 425 ; konu ile ilgili genel olarak ise, “jeostratejik konumumuz ve içinde bulunduğumuz durumlardan kaynaklanan artan güvenlik ihtiyacımız ve geleneksel değerlerimiz nedeniyle, iç ve dış güvenliği tehdit eden faktörler bulunduğu sürece vicdani reddin yasalarımıza girmesinin uygun olmayacağı, vicdani ret hakkının, ancak güvenlik ihtiyaçlarımızda ciddi bir azalma olduğu değerlendirildiğinde düşünülebileceği; bu durumda, vicdani retçiler için yapılacak sosyal kurumlarda çalışma düzenlemesinin, ne teşvik edecek kadar kısa ne de Türkiye aleyhinde dava açılacak kadar uzun ve eziyetli bir hâle dönüştürülmemesinin gerektiği” 426 şeklinde görüşler ileri sürülmektedir. Türkiye’nin gündemindeki baş mesele güvenlik, operasyonlar iken vicdani reddin tanınmasının da lüks kabul edilebilecek bir talep olduğu ileri sürülebilir. Hatta böyle bir durumda, savaştaki bir ülkenin vatandaşı için savaş karşıtlığının problemli bir durum olduğu ileri sürülerek Gandhi’nin eylemi örnek gösterilebilir; zira Hindistan’daki İngiliz idaresine karşı muazzam bir pasif direniş başlatan Mahatma Gandhi de, Güney Afrika’daki Boer Savaşında İngiliz üniforması giyinmiştir. O dönemde İngiliz idaresine sadakatinden dolayı İngiliz devleti tarafında olması gerektiğini düşünen Gandhi şöyle demiştir: “Eğer bir İngiliz vatandaşı olarak hak talebinde bulunuyorsam, İngiliz İmparatorluğu’nun savunmasına katılmak da benim görevimdir”. 427 425 EREN, “Türk Hukukunda Vicdani Red”, s. 129. Bu konuya ilişkin mevzuat ve Askeri Yargıtay kararlarının ayrıntılı açıklaması ve tahlili için ayrıca bkz. aynı kaynak s. 121 vd. 426 KAYA, “Vicdani Ret Uygulaması.....”. 427 SCIARRINO- DEUTSCH, “Conscientious Objection to War:..”, s.61. 154 Ancak, diğer taraftan; bir savaşın haklılığını haksızlığını tartışan, herhangi bir sorunun savaş dışındaki imkanlarla da çözülebileceğini düşünen ya da şiddetin her türüne karşı olan antimilitarist insanlar da devletin bireyidir. Vicdani retçinin görüşleri toplumsal açıdan ters, yanlış, siyasi iktidar tarafından da ‘devlet için tehlikeli’ bulunabilir, ancak “hukuk düzeni bireylerin vicdani kanaatlerini güvence altına alırken, onların subjektif görüşlerini paylaşmak zorunda değildir. Yapılan, vicdani tercihe saygıdır, yoksa vicdani tercihi onaylama değildir”. 428 Ayrıca geçmiş tecrübelere bakılarak, vicdani ret şeklinde bir hakkın kabulünün, bir ülkenin askeri gücünü zayıflatmasının sözkonusu olmadığı, her zaman için savaşmaya hazır vatandaşlar olduğu belirtilmelidir. 429 Ayrıca, askerlik hizmetinin temellendirildiği Anayasa maddesinin (m.72), yine Anayasa’nın din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 24. maddesi ve bu hakkın belli durumlarında dahi sınırlandırılamayacağını belirten 15/2 maddesi ile beraber yorumlanması gerektiği; böyle bir durumda, askerlik hizmeti yerine herhangi bir alanda kamu hizmeti gerçekleştirebilme imkanı sağlanmasının da, 72. maddede açıkça bir zorunlu askerlik hizmeti yükümlülüğünden bahsedilmediği için eşitlik ilkesinin (m.10) ihlali sayılmayacağı savunulabilir. 428 CAN, “Vicdani Ret, Anayasal...”. 429 Bkz. 265 ve 266 numaralı dn. 155 SONUÇ Devletin temel bir yükümlülük olarak öngördüğü zorunlu askerlik hizmetini, bir takım ahlaki, dini, felsefi, politik ve benzeri nedenlerle yerine getirmeyi reddi inceleyen bu çalışmada vicdani ret kavramının genel bir çerçevesi çizilmeye çalışılmıştır. ilk bölümde, vicdani reddin modern bir kavram olmasının nedenleri açıklanmış, dini inançlar etrafında gelişen kavramın politik, laik bir savaş karşıtlığı, siyasi iktidar sorgulaması haline geldiği dönemin 1. Dünya Savaşı ile başladığı anlaşılmıştır. Vicdani retçiliğin ve savaş karşıtlığının, haksız bulunan savaşları sonlandırabilecek kadar etkili olduğu dönemin ise 2. Dünya Savaşı sonrasında geliştiği, hatta bu dönem yaşanan gelişmelerin pek çok Batı ülkesi için vicdani redde ilişkin hükümler kabul etmenin yolunu açtığı görülmüştür. Vicdani reddin bugün nasıl bir durum içinde olduğu sorusuna da aynı bölüm içinde yanıt aranmış ve devletlerin uygulamalarındaki farklılıklar ortaya konulmuştur. Mevcut durum incelendiğinde; zorunlu askerlik hizmeti olmayan devletler, sadece olağanüstü hal gibi özel durumlarda zorunlu askerlik uygulamasını hayata geçiren devletler, zorunlu askerlik hizmetinin var olup fiilen uygulanmadığı devletler, gönüllü askerlik sistemini uygulayan devletler, vicdani retçi statüsünü tanıyıp, sivil ya da silahsız hizmet imkânı sağlayan devletler, vicdani ret hakkını reddedip zorunlu askerlik hizmeti sistemi uygulayan devletler olduğu görülmüştür. Vicdani reddi tanıyan devletler bakımından ise şöyle bir sonuca ulaşılmıştır: Vicdani ret; reddedenlerin saiklerine göre, kanaatlerinin kapsamına göre, yetkili 156 organlar ile işbirliğinin derecesine göre çeşitli biçimler almaktadır ve devlet bu biçimlerin tümüne karşı aynı tavrı sergilemek konusunda isteksizdir. Örneğin, genel olarak şiddete karşı olan bir pasifistin ret talebi karşılık bulurken, devletin yürüttüğü bir savaşın haklı olmadığı gerekçesiyle bu savaşta yer almayacağını belirten kişi yaptırımlara maruz kalmaktadır. Ya da çeşitli nedenlerle eline silah alamayacağını bildiren kişi, askerlik hizmeti yerine öngörülen alternatif hizmeti ifaya razı ise sorun yoktur; ancak her türlü iktidar ilişkisini reddeden antimilitarist bir total retçi ‘istenmeyen adam’ ilan edilmektedir. Netice itibariyle, vicdani ret hakkı tanıyan devletlerin hangi kapsam ve boyutta bu hakkı kabul ettiği konusu farklılaşmaktadır. Bu hakkın tanınması durumunda işleyecek prosedür de ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, vicdani ret talebinin kabulü halinde retçileri bekleyen, genel olarak, askerlik hizmetine alternatif bir hizmet yerine getirmek olup, retçilerin samimiyetini ölçmenin tek yolu bu hizmetin süresini olağan askerlik hizmetine oranla daha uzun tutmak olarak görülmüştür. İkinci bölümde, itaat ve itaatsizlik üzerinde durulduktan sonra; sivil itaatsizlik, pasifizm, antimilitarizm ve direnme hakkı kavramlarının vicdani ret eylemi ile nasıl bir bağlantı içinde oldukları sorusuna yanıt aranmış; bu soruya vicdani ret kategorileri çerçevesinde yanıt vermenin doğru olacağı sonucuna ulaşılmıştır. Nitekim, kimi vicdani ret biçimleri bu kavramlardan herhangi biri ile birebir örtüşürken, bazı ret eylemleri ilgili kavramların asgari şartları ile dahi uyum göstermemektedir. Uluslararası hukukta vicdani redde ilişkin durumun ne olduğuna bakıldığında, genel kabulün, konuyu devletin kendi inisiyatifine bırakmak olduğu görülmüştür. 157 Uluslararası bağlayıcılığı olan hiçbir sözleşmenin açıkça bir vicdani ret hakkını düzenlemediği tespit edildikten sonra, böyle bir hakkın var olan bazı hak ve özgürlüklerin muhtevasından çıkarılabileceği düşüncesiyle, bu konuda yol açması beklenen uluslararası yargı organlarının kararları incelenmiş ve konuyu devletin iç işi olarak görme anlayışının devam etmekte olduğu, bu organların vicdani ret hakkını; sadece düşünce, vicdan ve din özgürlüğü çerçevesinde değerlendirmekten kaçındıkları sonucuna varılmıştır. Konu ile ilgili genel yaklaşım, kişilerin vicdani kanaatlerine saygı gösterilmesinin önemli bir mesele olduğu, fakat devletin güvenliği sözkonusu ise bu kanaatlerin icrasına ne derece izin verileceğine de yine o devletin karar vermesi gerektiğidir. Ancak, bağlayıcı olmamakla birlikte üye devletleri bu konuda çaba göstermeye teşvik edecek tavsiye kararları ve önergelerin yayınlanması konunun algılanmasında değişiklik yaratabilecek yolu açık tutmaktadır. Son bölümde, vicdani reddin Türkiye’de nasıl bir seyir izlediği açıklanmaya çalışılmıştır. Türkiye, bölgesel ve global hukuk rejimlerini kabul etmiş bir ülkedir; ancak Osmanlı Devleti’nden itibaren devam eden devlet geleneği, ordu millet anlayışı, devletin askerlik hizmetini ret şeklinde bir hakkı tanımak konusunda katı bir tutum izlemesine neden olmaktadır. Uygulamada askerlik zorunlu bir hizmet olup, bu hizmeti ret mümkün değildir; mevzuata bakıldığında ise, vicdani redde açıkça izin veren herhangi bir hüküm bulunmadığı görülmekle birlikte, Anayasa’nın “vatan hizmeti” başlıklı 72. maddesinin askerlik hizmetinden bahsetmediği, burada düzenlenen hizmetin vatan hizmeti olup, bu hizmetin silahlı kuvvetler dışında da yerine getirilebileceği ve esasında ilgili düzenlemenin ileri bir düzenleme olduğu savunulabilir. 158 KAYNAKÇA AKAL, Cemal Bâli, Modern Düşüncenin Doğuşu: İspanyol Altın Çağı, Dost Kitabevi Yay., Ankara, Ekim 1997. AKIN, İlhan, F., Temel Hak ve Özgürlükler, İstanbul Üniversitesi Yayınları, No. 1595, İstanbul, 1971. ALTINAY, Ayşe Gül – BORA, Tanıl, “Ordu, Militarizm ve Milliyetçilik”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, Cilt 4, İletişim Yay., 2. baskı, İstanbul, 2003. ALTINAY, Ayşe Gül, “Militarizm’den Miligösteri’ye Türkiye’de Anti-militarizmin Yeni Yüzleri”, Birikim Dergisi, Vicdani Red, Anti-militarizm, sayı 207, Temmuz 2006. ALTINAY, Ayşe Gül, “Militarizm”, Kavram Sözlüğü I: Söylem ve Gerçek, Ed. Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Basın Yayın, 2. Baskı, Ankara, Kasım 2007. ARSLAN, Zühtü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Din Özgürlüğü, Liberal Düşünce Topluluğu, Ankara, 2005. ATACK, Iain. “From Pacifism To War Resistance”, PEACE & CHANGE, vol.26, No.2, April 2001. BOVE, Jose- LUNEAU, Gilles, Sivil İtaatsizliğe Çağrı, İletişim Yay., İstanbul, 2006. 159 BOZKURT, Enver – POYRAZ, Yasin – KÜTÜKÇÜ, M.Akif. İnsan Hakları Mevzuatı, Asli Yayın Dağıtım, Ankara, 2004. BRÖCKLING, Ulrich, “Çarklardaki kum? 21. yüzyılın başında vicdani ret”, Uluslararası Vicdani Ret Sempozyumu, İstanbul, 31.01.2007, http://www.savaskarsitlari.org/ BRÖCKLING, Ulrich. Disiplin: Askeri İtaat Üretmenin Sosyolojisi ve Tarihi, Çev: Veysel Atayman, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2001. CAIN, Edward, R. , “Conscientious Objection in France, Britain and the United States”, Comparative Politics, January, 1970. CAN, Osman, “Vicdani Redde Anayasal Bakış”, Hukuk Gündemi Dergisi, sayı 4, Mart-Nisan-Mayıs 2006. CAN, Osman, “Vicdani Ret, Anayasal Bir Hak mı?, Radikal İki, 12.07.2005. Center on Conscience and War, “Conscientious Objectors and the Draft”, 2001, http://www.nisbco.org Center On Conscience And War. “Military Service, Alternative Social Service,and Conscientious Objection in the Americas: A Brief Survey of Selected Countries”, 2005, http://www.nisbco.org CEVİZCİ, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, Paradigma, İstanbul, 2000. COADY, C.A.J., “Objecting Morally”, The Journal of Ethics, Kluwer Academic Publishers, vol.1, 1997. 160 COHEN, Carl, Civil Disobedience: Conscience, Tactics and The Law, Columbia University Press, New York and London, 1971. COUNCIL OF EUROPE, “Conscientious Objection to Compulsory Military Service”, Recommendation no: R (87)8, Adopted by the Committee of Ministers of the Council of Europe on 09.04.1987 and Explanatory Report, Directorate of Human Rights, Strasbourg, 1988. ÇINAR, Özgür Heval, “Uluslararası Hukuk Çerçevesinde AB'de ve Türkiye'de Vicdani Ret”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 72, Eylül-Ekim 2007. DECKER, D.Christopher – FRESA, Lucia, “The Status of Conscientious Objection Under Article 4 of The European Convention On Human Rights”, New York University Journal of International Law and Politics, vol.33, 2000-2001. DOEHRING, Karl, Genel Devlet Kuramı, Çeviren: Ahmet Mumcu, İnkılap Yay., İstanbul, 2002. EMİNAĞAOĞLU, Ömer Faruk, “Özgürlük ve Vatan Hizmeti”, Radikal İki, 22.08.2005. ENGRAM, M. Jonathan, “Conscientious Objection to Military Service: A Report To The United Nations Division of Human Rights”, Georgia Journal Of International And Comparative Law, vol.12, 1982. EREN, Abdurrahman. “Türk Hukukunda Vicdani Red”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, sayı 61(3), Ankara, Temmuz-Eylül 2006. 161 ERGÜL,Ozan, “Avrupa Birliği Hukukunda Erkekler için Zorunlu Askerlik Yükümlülüğü”, http://www.yasayananayasa.ankara.edu.tr/docs/analizler/ FIALA, Andrew, “Citizenship, Epistemology and the Just War Theory”, Logos, 7:2, Spring, 2004. FLYNN, Eileen P. My Country Right or Wrong? : Selective Conscientious Objection In The Nuclear Age, Loyola University Press, Chicago, 1985. FOUCAULT, Michel, Hapishanenin Doğuşu, İmge Kitabevi, Ankara, Temmuz 1992. GILBERT, Howard. “The Slow Development Of The Right To Conscientious Objection To Military Service Under The European Convention On Human Rights”, European Human Rights Law Review, vol.5, 2001. GOODALL, Felicity. A Question Of Conscience: Conscientious Objection In The Two World Wars, Sutton Publishing, United Kingdom, 1997. GÖREGENLİ, Melek, “Sızı’dan Sonsuza Kadar Kurtulmak”, Birikim Dergisi, Vicdani Red, Anti-militarizm, sayı 207, Temmuz 2006. GÖZÜBÜYÜK, Şeref – GÖLCÜKLÜ, Feyyaz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007. GREUNE, Gerd (Resp.) - LAI, Michelab. Europen Union Without Compulsory Military Service: Consequences For Alternative Service – A Comparative Study 162 On The Policies in EU Member States, EU Study Papers no.1, HEINRICH BÖLL STIFTUNG (ed.), EBCO Brussels Office, 2000. GROTIUS, Hugo, Savaş ve Barış Hukuku (De Iure Belli Ac Pacis), Çeviren: Seha Meray, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, no. 222-204, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1967. GÜNDÜZ, Aslan, Milletlerarası Hukuk: Temel Belgeler, Örnek Kararlar, Beta Yay., İstanbul, Kasım 2003. GÜRCAN, Ertuğrul Cenk, “Zorunlu Askerlik Hizmeti Karşısında Vicdani Ret: Bir İnsan Hakkı (mı)?” , Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 62, No.1, Ocak- Mart 2007, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2007. HALE, William, Türkiye’de Ordu ve Siyaset: 1789’dan Günümüze, Çeviren: Ahmet Fethi, Hil Yayınları, İstanbul, 1996. HANÇERLİOĞLU, Orhan, Felsefe Ansiklopedisi, Kavramlar ve Akımlar,Cilt 1 (A-D), Remzi Kitabevi, 3. basım, İstanbul, 2000. HANSKİ, Raija - SCHEİNİN, Martin (Derl.), İnsan Hakları Komitesi Emsal Kararları, Çev: Defne Orgun, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, istanbul, 2005. HOBBES, Thomas, Leviathan, Çeviren: Semih Lim, YKY, İstanbul, 2001. HOREMAN, Bart- STOLWIJK, Marc, WAR RESISTERS’ INTERNATIONAL, “Refusing To Bear Arms: A World Survey on Conscription and Conscientious Objection to Military Service”, London, 1998., http://www.wri-irg.org/books.htm. 163 İnsan Hakları, Ed. Korkut Tankuter, Yapı Kredi Yay., İstanbul, Aralık 2000. KABOĞLU, İbrahim, Ö., Özgürlükler Hukuku, İmge Kitabevi, Ankara, Kasım 2002. Kamu Vicdanına Çağrı: Sivil İtaatsizlik, Çeviren: Yakup Coşar, Ayrıntı Yay., 2. basım, İstanbul, 2001. KAPANİ, Münci, İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1996. KAPANİ, Münci, Kamu Hürriyetleri, Yetkin Yay., Ankara, 1993. KAPANİ, Münci, Politika Bilimine Giriş, Bilgi Yayınevi, 12. basım, Ankara, Ekim 2000. KARDAŞ, Ümit, “Modern Devlet, Ordu ve Vicdani Ret İtirazı”, Birikim Dergisi, Vicdani Red, Anti-militarizm, sayı 207, Temmuz 2006. KAYA, Ersin, “Vicdani Ret Uygulaması ve Türkiye”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Sayı 8, Eylül 2006. KEMP, Kenneth, W., “Personal Pacifism”, Theological Studies, vol. 56, Issue 1, March 1995. LAIN, Hampsher-Monk, Modern Siyasal Düşünce Tarihi: Hobbes’tan Marx’a Büyük Siyasal Düşünürler, Yayına Hazırlayan: Necla Arat, Say Yay., İstanbul, 2004. 164 LIPPMAN, Matthew. “The Recognition of Conscientious Objection to Military Service As An International Human Right” , California Western International Law Journal, vol.21, Number 31, 1990-1991. MAJOR, Marie France. “Conscientious Objection and International Law: A Human Right?” , Case Western Reserve Journal of International Law, vol. 24, 1992. MAJOR, Marie France. “Conscientious Objection to Military Service: The European Commission on Human Rights and The Human Rights Committee”, California Western International Law Journal, vol.32, Fall 2001, Number 1, 20012002. MARCUS, Emily N., “Conscientious Objection As An Emerging Human Right”, Virginia Journal Of International Law, vol.38, 1997-1998. MARCUS, Philip, “Some Aspects of Military Service”, Michigan Law Review, vol.39, 1940,1941. MATTHEWS, Victor H., “Legal Aspects of Military Service in Ancient Mesopotamia”, Military Law Review, vol.94, 1981. MOOREHEAD, Caroline. Troublesome People: Enemies Of War, 1916-1986, Hamish Hamilton, London, 1987. MOSKOS C. Charles – WHITECLAY John Chambers II. (Ed.). The New Conscientious Objection: From Sacred to Secular Resistance, Oxford University Press, New York – Oxford, 1993. 165 “Ossi Direniyor”, Apolitika Dergisi, sayı 5, Mart 1997. ÖKÇESİZ, Hayrettin, Sivil İtaatsizlik, Afa Yay., İstanbul, 1994. PIERSON, Christopher, Modern Devlet, Çeviren: Dilek Hattatoğlu, Çivi Yazıları Yay., İstanbul, 2000. POLK, William R. – CHAMBERS, Richard L.(Ed.), Ortadoğu’da Modernleşme, İnsan Yayınları, İstanbul, Mart 1995. Quaker Council of European Affairs, “The Right To Conscientious Objection in Europe: A Review of The Current Situation”, April 2005. RAWLS, John, A Theory Of Justice, Oxford University Press, London-OxfordNew York, 1972. SAGI, Avi- SHAPIRA, Ron, “Civil Disobedience and Conscientious Objection”, Israel Law Review, vol.36, 2002. SAĞLAM, Rabia, “Bir Sivil İtaatsizlik Örneği Olarak Vicdani Red”, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi, Haz: Hayrettin Ökçesiz, İstanbul Barosu Yay., sayı 16, İstanbul, 2007. SANCAR, Mithat, “Şiddet, Şiddet Tekeli ve Demokratik Hukuk Devleti”, Doğu Batı Dergisi, yıl 4, sayı 13, Kasım-Aralık-Ocak 2000-2001. SCIARRINO, Alfred J.- DEUTSCH, Kenneth L., “Conscientious Objection to War: Heroes to Human Shields”, Brigham Young University, Journal Of Public Law, vol. XVIII, 1/21/2004. 166 SELEK, Pınar – SÖNMEZ, Oğuz, “Antimilitarizm”, Kavram Sözlüğü II: Söylem ve Gerçek, Ed. Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Basın Yayın, Ankara, Kasım 2006. SEVİNÇ, Murat. “Türkiye’de ve Batı Demokrasilerinde Vicdani Ret, Zorunlu Askerlik ve Kamu Hizmeti Seçeneği” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, sayı 61(1), Ankara, Ocak Mart 2006. SPECK, Andreas, “Dünyada Çağdaş Red ve Red Hareketlerinin Anahatları: Savaş Karşıtı Uluslararası Hareket İçinde Red”, Birikim Dergisi, sayı 207, Temmuz 2006. SWEENEY, H. Patrick, “Selective Conscientious Objection: The Practical Moral Alternative to Killing”, Loyola University Law Review, vol.1, 1968. TANÖR, Bülent, Osmanlı–Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1997. TATUM, Arlo (Ed.), Handbook For Conscientious Objectors, CENTRAL COMMITTEE FOR CONSCIENTIOUS OBJECTORS, National Counseling Agency, 10. Edition, October, 1968. THOREAU, Henry David, Haksız Yönetime Karşı, Çev: Vedat Günyol, Cumhuriyet Yay., İstanbul, 1999. TILLY, Charles, Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin Oluşumu, Çeviren: Kudret Emiroğlu, İmge Kitabevi, Ankara, 2001. TOLSTOY, Lev. N. Savaşa Karşı Yazılar, Pencere Yayınları, İstanbul, 1994. 167 Türkiye’de Din ve Vicdan Hürriyeti: Çeşitlilik, Çoğulculuk, Barış, Derl: Murat Yılmaz, Liberal Düşünce Topluluğu, Ankara, 2005. ÜSTERCİ, Coşkun- ÇINAR, Özgür Heval (derl.), Dünyada ve Türkiye’de Vicdani Ret, İstanbul: İletişim Yayınları, (Yayınlanma sürecinde). VAN DEN HAAG, Ernest, “Civil Disobedience”, Rutgers Law Review 21, no.1, 1966. WAND, Bernard, “The Content and Function of Conscience”, The Journal of Philosophy, vol: 58, no.24, november 23, 1961. WEBER, Max, Sosyoloji Yazıları, Çeviren: Taha Parla, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1987. WOLFF, Russel. “Conscientious Objection: Time For Recognition As A Fundamental Human Right”, ASILS International Law Journal, vol.6:65, 1982. ZÜRCHER, Erik Jan. (Derleyen), Devletin Silahlanması: Ortadoğu’da ve Orta Asya’da Zorunlu Askerlik (1775-1925), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2003. www.bianet.org/ www.echr.coe.int. www.iwm.org.uk www.savaskarsitlari.org/ https://wcd.coe.int 168 ÖZET Kişinin, vicdanının talimatlarına uygun hareket etmesi gerektiği, hatta vazgeçilmez haklardan olması nedeniyle doğal olanın bu olduğu anlayışı pek çok kişi tarafından kabul edilebilecek bir husustur. Ancak mesele, devletçe öngörülen bir yükümlülüğü vicdani kanaatlere aykırı bulmak olduğunda bu bakışaçısı oldukça farklılaşmaktadır. Savaşların sonucu olarak kurulması kaçınılmaz olan modern devlet kendini koruyabilmek, güvenliğini sağlayabilmek amacıyla ordu ve zorunlu askerlik sistemini tesis etmek gerekliliğini duymuştur. Dolayısıyla; devletçe tesis edilen zorunlu askerlik hizmeti yükümlülüğünü vicdani gerekçelerle reddetmek iki çarpışan değerin; güvenlik ve özgürlüğün azami surette karşı karşıya geldiği alanlardan biridir. Bu nedenledir ki, bugün hâlâ vicdani ret pek çok devletin iç hukukunda ve uluslararası alanda tam bir korumaya sahip değildir. Uluslararası bağlayıcılığı olan hiçbir sözleşme açıkça bir vicdani ret hakkına yer vermemekte, böyle bir hakkın düşünce, din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin maddelerin kapsamında düşünülüp düşünülemeyeceği sorusuna yanıt vermesi beklenen uluslararası yargı yetkisini haiz organlar meseleyi devletlerin iç hukukuna bırakma yolunu tercih etmektedir. Vicdani reddi tanıyan devletler de, bu tanımayı; belli saikler, kanaatlerin kapsamına ilişkin belli biçimler ve netice itibariyle belli talepler ile sınırlı tutmaktadır. Bu noktada Türkiye’nin izlediği politikaya bakıldığı vakit, zorunlu askerliğin devam ettiği, hatta ordu ve askerliğe ilişkin konuların ‘hassas’ sayıldığı ve vicdani ret konusunda da katı bir tutum sergilendiği görülmektedir. Mevzuat incelendiğinde, vicdani redde açıkça izin veren herhangi bir hüküm bulunmadığı görülmekle birlikte, Anayasa’nın “vatan hizmeti” başlıklı 72. maddesinin bu konuda tartışma zemini yarattığı söylenebilir. 169 ABSTRACT The fact that, a human being should act according to the convictions of his/her conscience; furthermore, because of constituting one of the indispensable rights, this act should be thought natural is accepted by most of the people. But when the subject is to think that, an obligation enforced by state is contrary to conscientious beliefs, aforementioned point of view radically changes. Modern state, inevitably founded as a result of wars, regarded the necessity of establishing army and compulsory military service for the purpose of protecting itself. Consequently, refusing the obligation to compulsory military service because of profound convictions is one of the fields bringing two clashing values face to face to a great degree: These are liberty and security. It is therefore, today conscientious objection still has no absolute legal recognition in domestic laws or international area. Any of the internationally binding conventions explicitly refers to a right to conscientious objection to compulsory military service and again, the international bodies vested with judicial power which are expected to answer the question whether the right to conscientious objection to military service can be involved in freedom of thought, conscience and religion prefer to let the subject decided in domestic law of each state. The states recognizing the right to conscientious objection limit the acknowledgement for particular motives, particular forms relevant to the scope of convictions and as a result for particular applications. At this point, if the political path fallowed by Turkey is examined, it shall be realised that the compulsory military service still remains; furthermore, issues relating to military service and army are accepted ‘sensitive’ and a strict manner is exposed when the subject is conscientious objection. There seems no provision explicitly referring to the right to conscientious objection, but 72. article of the Constitution is thought to be creating a platform giving the opportunity to debate the subject. 170 EKLER EK. 1) TABLO 1: AVRUPA’DA ZORUNLU ASKERLİK HİZMETİ 430 ALMANYA Var İZLANDA Yok (Silahlı Kuvvetler yok, dış güvenlik, Nato üyeliği ile 1951 yılında ABD ile imzalanan ortak savunma anlaşmasına dayanmaktadır.) ANDORRA Yok (Silahlı Kuvvetler yok, dış güvenlikten Fransa ve İspanya sorumludur.) KIBRIS RUM CUMHURİYETİ Var ARNAVUTLUK AVUSTURYA AZERBAYCAN BELARUS BELÇİKA Var Var Var Var 1995’ten itibaren yok LETONYA LİECHTENSTEİN LİTVANYA LÜKSEMBURG MALTA Var Yok (Silahlı Kuvvetler yok) Var 1967’den itibaren yok Yok (Hiçbir zaman zorunlu askerlik olmadı, silahlı kuvvetler profesyonel askerlerden oluşmaktadır.) BİRLEŞİK KRALLIK BOSNA HERSEK BULGARİSTAN ÇEK CUMHURİYETİ 1960’tan itibaren yok MACARİSTAN 2004’ten itibaren yok Var Var 2004’ten itibaren yok MAKEDONYA MOLDOVYA MONAKO Var Var Yok (Silahlı Kuvvetler yok, DANİMARKA ERMENİSTAN ESTONYA FİNLANDİYA FRANSA Var Var Var Var 2001’den itibaren yok GÜRCİSTAN Var HIRVATİSTAN Var HOLLANDA İRLANDA 1996’dan itibaren yok Yok (1922 yılında Özgür Monako’nun savunmasından Fransa sorumludur.) NORVEÇ POLONYA PORTEKİZ ROMANYA RUSYA FEDERASYONU SAN MARİNO Var Var 2004’ten itibaren yok Var Var SIRBİSTAN KARADAĞ SLOVAKYA SLOVENYA 2003’ten itibaren yok TÜRKİYE UKRAYNA YUNANİSTAN Var Var Var Yok (Silahlı Kuvvetler Jandarmadan ve gönüllü bir askeri güç olan Corpi Militari Voluntar’dan oluşmaktadır.) 2005’ten itibaren yok 2004’ten itibaren yok İrlanda’nın kurulmasından itibaren zorunlu askerlik yok) İSPANYA İSVEÇ İSVİÇRE İTALYA 430 2001’den itibaren yok Var Var 2004’ten itibaren yok Quaker Council for European Affairs, “The Right To ..”s. XIII. 171 EK.2.) TABLO 2: VİCDANİ RET HAKKI TANIYAN AVRUPA KONSEYİ ÜYESİ ÜLKELERDE ALTERNATİF HİZMETE İLİŞKİN BİLGİLER 431 Askerlik Hizmetinin Süresi Alternatif Hizmetin Süresi Almanya 9 ay 9 ay Arnavutluk 12 ay 12 ay Avusturya Azerbaycan Belarus Bosna Hersek 8 ay 18 ay 18 ay 4 ay Bulgaristan 9 ay 13.5 ay Danimarka Ermenistan Estonya 9 ay 24 ay 8 ay 9 ay 42 ay 16 ay Finlandiya Gürcistan Hırvatistan 6 ay 18 ay 6 ay Alternatif Hizmet Konusunda Sorumlu Bakanlık Sosyal İşler Bakanlığı Savunma ve Çalışma Bakanlığı& Sosyal İşler Bakanlığı İçişleri Bakanlığı Bakanlığı Sosyal Güvenlik ve Çalışma Bakanlığı İçişleri Bakanlığı Savunma Bakanlığı Bilinmiyor Belirsiz Mümkün Mümkün Belirsiz Uygulamada mümkün değil Çalışma Bakanlığı 13 ay Mümkün ALTERNATİF HİZMET SÖZKONUSU DEĞİL Çalışma ve Sosyal 8 ay Mümkün 7.5 ay 260 gün 7.5 ay 390 gün Kıbrıs Rum Cumhuriyeti Letonya Litvanya 26 ay 12 ay 12 ay 42 ay 24 ay 18 ay Makedonya Moldovya Norveç Polonya Romanya Rusya Federasyonu 6 ay 12 ay 12 ay 11 ay 8 ay 24 ay Sırbistan Karadağ Slovakya Türkiye Ukrayna 9 ay 6 ay 15 ay 18 ay Yunanistan 12 ay 23 ay Politika Bakanlığı Savunma Bakanlığı 431 Mümkün 12 ay Mümkün ALTERNATİF HİZMET SÖZKONUSU DEĞİL ALTERNATİF HİZMET SÖZKONUSU DEĞİL Savunma ve Adalet 6 ay Mümkün İşler Bakanlığı Savunma Bakanlığı Ekonomik İşler Bakanlığı Savunma Bakanlığı Savunma Bakanlığı Savunma Bakanlığı İsveç İsviçre Uygulamada Ordu Dışında Alternatif Hizmetin Mümkün Olup Olmadığı Mümkün Mümkün Belirsiz Belirsiz Uygulamada mümkün değil Savunma Bakanlığı 10 ay Mümkün Bilinmiyor Belirsiz Belirsiz Adalet Bakanlığı 13 ay Mümkün Çalışma Bakanlığı 18 ay Mümkün Savunma Bakanlığı 12 ay Mümkün Savunma Bakanlığı 42 ay Sivil Hizmet olması şart değil Savunma Bakanlığı 13 ay Mümkün Savunma Bakanlığı 9 ay Mümkün ALTERNATİF HİZMET SÖZKONUSU DEĞİL Çalışma ve Sosyal 27 ay Mümkün Mümkün Quaker Council for European Affairs, “The Right To ..”s. XIV. 172 EK.3) TABLO 3: AVRUPA KONSEYİ’NE ÜYE ÜLKELERDE VİCDANİ RET BAŞVURUSUNA İLİŞKİN BİLGİLER 432 Başvurunun Yapılması Gereken Yasal Süre Almanya Süre sınırlaması yok Arnavutluk Bilinmiyor Avusturya Sadece Çağrıdan Önce Azerbaycan Belarus Bosna Hersek Bulgaristan Danimarka Ermenistan Estonya Finlandiya Gürcistan Hırvatistan İsveç İsviçre Kıbrıs R.C. Letonya Litvanya Makedonya Moldovya Norveç 432 Vicdani ret talebinde bulunan kişinin, ret gerekçesini ispatlaması gereken görüşme Yok Gençlik ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Var Savunma Bakanlığı Yok İçişleri Bakanlığı VİCDANİ RET HAKKI TANINMIYOR VİCDANİ RET HAKKI TANINMIYOR Yok Adalet Bakanlığı Sadece Çağrıdan Önce Sadece Çağrıdan Var Önce Süre Sınırlaması Yok Yok Sadece Çağrıdan Var Önce Sadece Çağrıdan Var Önce Süre Sınırlaması Yok Yok Kanun var, ancak uygulanmıyor Süre Sınırlaması Yok Süre Sınırlaması Yok Süre Sınırlaması Yok Sadece Çağrıdan Önce Sadece Çağrıdan Önce Sadece Çağrıdan Önce Sadece Çağrıdan Önce Sadece Çağrıdan Önce Süre Sınırlaması Sorumlu Bakanlık Yok Yok Var Var Bilinmiyor Bilinmiyor Yok Var Yok Sosyal Güvenlik Bakanlığı İçişleri Bakanlığı Savunma Bakanlığı Savunma Bakanlığı Savunma Bakanlığı Savunma Bakanlığı Adalet Bakanlığı Savunma Bakanlığı Ekonomik İşler Bakanlığı Savunma Bakanlığı Savunma Bakanlığı Savunma Bakanlığı Savunma Bakanlığı Savunma Bakanlığı Adalet Bakanlığı Yıl İçinde Ortalama Olarak, Vicdani Ret Talebinde Bulunan Kişi Sayısı 170.000 4 6.000-10.000 3.000 50 600-900 20 50’den az 2.000-2.500 10.000 1.500-2.000 2.400 10 0-10 0-10 1.000 3.000 2.000-2.500 Quaker Council for European Affairs, “The Right To ..”s. XV. 173 Polonya Romanya Rusya Federasyonu Sırbistan Karadağ Slovakya Türkiye Ukrayna Yunanistan Yok Sadece Çağrıdan Önce Sadece Çağrıdan Önce Sadece Çağrıdan Önce Sadece Çağrıdan Önce Sadece Çağrıdan Önce Sadece Çağrıdan Önce Sadece Çağrıdan Önce Var Yok Yerel İdare Savunma Bakanlığı Var Savunma Bakanlığı Yok Savunma Bakanlığı Bilinmiyor Savunma Bakanlığı VİCDANİ RET HAKKI TANINMIYOR Yok Çalışma Bakanlığı Var Savunma Bakanlığı 4.000 Bilinmiyor 1.500 9.000 Bilinmiyor 1.500 150 174 Mızrak, Dilan, Zorunlu Askerlik Hizmetine Karşı Vicdani Ret, Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Prof. Dr. Mithat Sancar, 181 s. TEZ ÖZETİ Kişinin, vicdanının talimatlarına uygun hareket etmesi gerektiği, hatta vazgeçilmez haklardan olması nedeniyle doğal olanın bu olduğu anlayışı pek çok kişi tarafından kabul edilebilecek bir husustur. Ancak mesele, devletçe öngörülen bir yükümlülüğü vicdani kanaatlere aykırı bulmak olduğunda bu bakışaçısı oldukça farklılaşmaktadır. Savaşların sonucu olarak kurulması kaçınılmaz olan modern devlet kendini koruyabilmek, güvenliğini sağlayabilmek amacıyla ordu ve zorunlu askerlik sistemini tesis etmek gerekliliğini duymuştur. Dolayısıyla; devletçe tesis edilen zorunlu askerlik hizmeti yükümlülüğünü vicdani gerekçelerle reddetmek iki çarpışan değerin; güvenlik ve özgürlüğün azami surette karşı karşıya geldiği alanlardan biridir. Bu nedenledir ki, bugün hâlâ vicdani ret pek çok devletin iç hukukunda ve uluslararası alanda tam bir korumaya sahip değildir. Uluslararası bağlayıcılığı olan hiçbir sözleşme açıkça bir vicdani ret hakkına yer vermemekte, böyle bir hakkın düşünce, din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin maddelerin kapsamında düşünülüp düşünülemeyeceği sorusuna yanıt vermesi beklenen uluslararası yargı yetkisini haiz organlar meseleyi devletlerin iç hukukuna bırakma yolunu tercih etmektedir. Vicdani reddi tanıyan devletler de, bu tanımayı; belli saikler, kanaatlerin kapsamına ilişkin belli biçimler ve netice itibariyle belli talepler ile sınırlı tutmaktadır. Bu noktada Türkiye’nin izlediği politikaya bakıldığı vakit, zorunlu askerliğin devam ettiği, hatta ordu ve askerliğe ilişkin konuların ‘hassas’ sayıldığı ve vicdani ret konusunda da katı bir tutum sergilendiği görülmektedir. Mevzuat incelendiğinde, vicdani redde açıkça izin veren herhangi bir hüküm bulunmadığı görülmekle birlikte, Anayasa’nın “vatan hizmeti” başlıklı 72. maddesinin bu konuda tartışma zemini yarattığı söylenebilir. Mızrak, Dilan, Conscientious Objection to Military Service, Master’s Thesis, Advisor: Prof. Dr. Mithat Sancar, 181 p. ABSTRACT The fact that, a human being should act according to the convictions of his/her conscience; furthermore, because of constituting one of the indispensable rights, this act should be thought natural is accepted by most of the people. But when the subject is to think that, an obligation enforced by state is contrary to conscientious beliefs, aforementioned point of view radically changes. Modern state, inevitably founded as a result of wars, regarded the necessity of establishing army and compulsory military service for the purpose of protecting itself. Consequently, refusing the obligation to compulsory military service because of profound convictions is one of the fields bringing two clashing values face to face to a great degree: These are liberty and security. It is therefore, today conscientious objection still has no absolute legal recognition in domestic laws or international area. Any of the internationally binding conventions explicitly refers to a right to conscientious objection to compulsory military service and again, the international bodies vested with judicial power which are expected to answer the question whether the right to conscientious objection to military service can be involved in freedom of thought, conscience and religion prefer to let the subject decided in domestic law of each state. The states recognizing the right to conscientious objection limit the acknowledgement for particular motives, particular forms relevant to the scope of convictions and as a result for particular applications. At this point, if the political path fallowed by Turkey is examined, it shall be realised that the compulsory military service still remains; furthermore, issues relating to military service and army are accepted ‘sensitive’ and a strict manner is exposed when the subject is conscientious objection.