İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri TÜRKİYEDE SIK KARŞILAŞILAN HASTALIKLAR II l Sindirim l Akciğer Sistemi Hastalıkları Kanserine Güncel Yaklaşım Sempozyum Dizisi No:58 l Kasım 2007; s. 129-132 Akciğer Kanserinde Radyolojik Bulgular Prof. Dr. Canan Akman Akciğer kanserinin sıklığı erken tanı amaçlı tarama programlarının ve sigarayı bırakma konusunda halkın bilinçlendirilmesi ile ilgili çalışmaların yaygınlaşmasına rağmen gittikçe artmaktadır. Son yıllarda özellikle kadınlarda daha da sık görülmektedir. Görüntüleme yöntemlerindeki yenilikler akciğer kanserinin erken tanısında olduğu gibi tedavinin belirlenmesi için son derece önemli olan kanserin evrelendirilmesinde kolaylıklar sağlamaktadır. Akciğer kanserinde radyolojik bulgular tümörün hücre tipine ve lokalizasyonuna göre değişmektedir. Tümörün yerleşim yerine göre santral yada periferik; lezyonun çapına göre nodül yada kitle; radyolojik görünümüne göre nodül, kitle, infiltrasyon şeklinde sınıflandırılabilir. Radyolojik bulgular doğrudan tümörün kendisine bağlı olabilir yada tümörün etkisiyle ortaya çıkan pnömoni, atelektazi, havalanma fazlalığı gibi değişikliklere bağlıdır. Skuamöz hücreli kanser ve küçük hücreli kanser genellikle santral yerleşimli, adenokanser ve büyük hücreli kanser ise periferik yerleşimlidir. Skuamöz hücreli kanser başlangıçta bronş duvarında sınırlı olduğundan klinik olarak sessiz seyreder, radyolojik olarak da tespit edilemez. Bronş içi tümör çapı küçükse göğüs radyografisinde bulgu vermez. Bu tümörler bronşta obstrüksiyona neden olarak atelektazi ve pnömoni gibi sekonder bulgularla ortaya çıkar. Atelektazinin derecesi tümörün lokalizasyonuna bağlıdır. Segment, lob yada tüm akciğeri etkileyen kollaps gelişebilir. Santral yerleşimli kitle ve periferik akciğer dokusunda obstrüktif pnömoni yada kollaps “Golden’ın S belirtisi” olarak tanımlanan tipik radyolojik bulguya neden olur. Santral tümörler bronşu kısmen tıkadığında subaplı tıkaç gibi de davranabilir. Hasta 129 Prof. Dr. Canan Akman nefes alırken akciğere giren hava nefes verdiğinde dışarı çıkamaz ve hapsolur. Göğüs radyografisinde tutulan akciğer diğer tarafa göre daha siyah, hilus daha küçük ve perifere giden damarlar daha ince görülür. Hacmi artan akciğer nedeniyle diyafragma aşağıya, mediasten ise karşı tarafa itilir. Küçük boyutlu santral yerleşimli tümörler BT incelemede ana bronşlarda saptanabilir. Bu nedenle yakınması olan ve tedaviye yanıt vermeyen pnömoni yada atelektazisi olan hastalarda BT inceleme yapılmalıdır.. Skuamöz hücreli kanserler periferik lokalizasyonlu da olabilir ve sıklıkla kavite içerirler. Kavite iskemiye bağlı santral nekroz sonrası gelişir. Kavite kalın duvarlı olup iç yüzeyleri düzensizdir. Sıklıkla santral yerleşimli kitle olarak saptanan küçük hücreli kanser tanı anında genellikle ileri evrededir. Radyografide santral kitle, hiler ve mediastinal lenfadenopatiler ile tespit edilir. Hastalık ilerledikçe mediastenin tüm kompartmanları tutulur. Kitleler mediastendeki damarları çevreleyerek daraltırlar. Periferik akciğer kanseri tüm akciğer kanserlerinin %42’sini oluşturur. Adenokarsinomların %60-70 i periferik yerleşimlidir. Periferik kanserler nodül, kitle, infiltrasyon şeklinde ortaya çıkarlar. Nodül ve kitle ayırımı lezyonun boyutlarına göre yapılır. Akciğerde çapı 3 santimetreye kadar olan yuvarlak yada oval şekildeki dansitelere nodül, 3 santimetreden büyük olanlara ise kitle adı verilir. Akciğer kanserlerinin % 20-30’ unun ilk radyolojik bulgusu nodüldür. Hastaların yaşam beklentileri nodülün çapı ile ters orantılıdır. Bu nedenle göğüs radyografilerinde nodülün tanınmasının önemi büyüktür. Nodül çapının 1 santimetreden küçük olması, dansitesinin düşük olması, kemik, kalp, mediastinal vasküler yapılar ve hiler oluşumlar tarafından örtülmesi nodülün gözden kaçmasının en sık sebepleridir. Apekslerde ve paratrakeal bölgelerde daha büyük boyutlu nodüllerde atlanabilir. Akciğer parankiminde birçok selim ve habis nedenlere bağlı nodüller gelişebilir. Radyolojik olarak göğüs radyografisine bakarak tipik iki bulgu dışında (selim nodüllere özgü kalsifikasyon ve hacminin iki katına çıkma süresi 1 aydan kısa ve 2 yıldan uzun olması) nodülün benign olduğunu saptamak mümkün değildir. Bilgiyarlı Tomografi (BT) ise nodüllerin hem saptanmasında hem de boyut, kontur dışında iç yapı özelliklerinin değerlendirilmesinde duyarlı bir tanı yöntemidir. Nodülün iç görünümü selim-habis nodül ayırımında çok önemlidir. Heterojen yapı, hava bronkogramı, kalsifikasyon özellikleri gibi kriterlere göre değerlendirilir. Adenokanserler diffüz yada lokalize parankimal infiltrasyonlar şeklinde de görülebilir. Pnömoniye benzer bulgu verirler. Radyolojik olarak gerilemeyen pnömonik infiltrasyonlarda malignite olasılığı düşünülmeli ve hasta incelenmelidir. Büyük hücreli kanserlerde radyolojik olarak adenokansere benzer. Günümüzde düşük doz BT ile akciğer kanserinde taramayı araştıran çok geniş kapsamlı çalışmalar yapılmaktadır. Sigara öyküsü, ailede kanser varlığı.. gibi yüksek risk grubu olan yakınmasız hastalarda tarama düşük doz BT tetkiki önerilmektedir. 130 Akciğer Kanserinde Radyolojik Bulgular KAYNAKLAR 1. Berkmen Y. Tek akciğer nodülünün radyolojik ve klinik değerlendirlmesi. Türk Radyoloji Derneği 1997; 32(2):249-257. 2. Sieder L. Radiographic manifestations of primary bronchogenic carcinoma. The Radiol Clinic North Amer 1990; 28(3); 583-597. 3. Hartman TH. Radiologic evaluation of the solitary pulmonary nodule. 2005;43(3): 459-467. 131 132