İSLAMİ PERSPEKTİFTEN ÖZEL SEKTÖRÜN EKONOMİK

advertisement
İSLAMİ PERSPEKTİFTEN ÖZEL SEKTÖRÜN EKONOMİK
HEDEFLERİ
M. A. Mannan
Sosyal Yatırım Bankası Kurucu Başkanı, Dakka, Bangladeş
1. İslami Perspektif: Genel Bakış
İslam literatürünün kısa özetinden de görüleceği üzere mülkiyet hakkını, mülkiyet hakkının devamını
ve özel mülkiyetin devri konusunda İslam hukuku içinde birçok kurallar ve prensipler mevcuttur.
İslami düşüncede özel sektörün sahipliğinin ana özelliği sahipliğin meşruluğunun toplum tarafından
değil Allah tarafından verilmesidir. Bundan dolayı özel mülkiyet en temel insan hakkıdır ve Allah’ın
emrettiği ahlaki sorumluluk ve kul hakkına dikkat edilerek bu sahiplik devam ettirilmelidir. Her zaman
olduğu gibi mülkiyet konusunda da İslam dini kapitalizm ve komünizmden farklıdır. Bu iki görüşte özel
mülkiyetin toplum yapısı ile uyumu konusunda başarılı olamamıştır. İslam yalnızca özel mülkiyete
tamamen karşı olanlarla (komünizm)tamamen destekleyenler (kapitalizm) arasında bir denge
olmamakta aynı zamanda zenginliklerin kurumlar ve ahlaki teşvikler ile en geniş kesime en faydalı
şekilde dağıtılmasını da garanti etmektedir.
Özel sektörün ana amacı kişi ve ailelerin istek, ihtiyaç ve arzularını karşılamaktır. İslam hukuku ise
kişilerin ihtiyaçlarını karşılarken onlara sahip oldukları mülkleri kullanmada tam bir özgürlük
sağlamakta ve sosyal sorumluluklar dışında özel mülkiyet hakkı kesinliklesorgulanamamaktadır. Bu
sosyal sorumluluklar Allah’ın bütün mülklerin gerçek sahibi olmasındandır. Bu sorumluluk vergilerin
toplumun fakir ve geniş bir kesimi yerine mülk sahiplerine uygulanmasını ve yalnız ahlaki değil aynı
zamanda hukuki açıdan da sahip olunan mülkleri kendi faydamız için kullanırken başkalarının
haklarının çiğnememizi gerektirir. Sosyal sorumluluk doğru şeyler yapmanın fazileti, mülklerimizi hor
kullanmaktan ve israf etmekten kaçınmamız ve birbirimizle yardımlaşma, dayanışma ve koruma
olarak İslam kaynaklarında sıklıkla ifade edilmiştir.
Sonuç olarak, ilk olarak İslam’ın özel mülkiyetin kullanımına yüklediği güçlü ve derin amaçlarıve ikinci
olarak sosyal sorumlulukları, kısıtlamaları yâda sınırları anlamalıyız.
2. Özel Amaçların Belirlenmesi
İslami ekonomik sistemininözel mülkiyet üzerine kurulduğu Kuran ve Hadislerde defalarca
vurgulanmıştır. Kuran birçok kez mülkiyet hakkının Allah’ın insanlara bir lütfu olduğunu
tekrarlamaktadır. Özel mülkiyetle ilgili ayetler diğer insanlara yardımın (sadaka, zekât, miras
vs.) önemini vurgulamakla beraber Ahkâm ayetleri sınıfına giren bu ayetler birer İslami
kanunların büyük kısmını teşkil etmektedir. Özel mülkiyetin İslami açıdan anlamını
anlamadan bu ayetlerin anlaşılması mümkün olmayabilir.
Peygamber SAV efendimizde özel mülkiyetin ve bu mülkiyetin özgürce harcama hakkının
korunması gerektiğini söylem ve uygulamalarıyla göstermiştir. Peygamber SAV “Veda
Hutbesinde” yaşam hakkının ve özel mülkiyetin İslam hukukunda en kutsal ve korunmaya
muhtaç değerler olduğunu duyurmuştur.
Kuran’ın ve Peygamber SAW. Sünnetinin en önemli temellerinden bir tanesi özel mülkiyet
sahipliği ve onun kullanım hakkıdır. Bütün İslam okulları ve fıkıh ilmi insanların sahip oldukları
mülkler üzerinde tam bir hakimiyete sahip olduklarını ve devlet dahil hiç kimsenin bu sahiplik
yada kullanım yetkisi üzerine sınırlamalar getiremeyeceği genel bir prensip olarak defalarca
belirtmiştir. Bu kadar güçlü ifadeler toplum tarafından İslami yasa olarak kabul edilmiştir.
Bununla beraber daha öncede ifade edildiği gibi İslami hukuku mülk sahiplerine sosyal
sorumluluklar ve bazı davranış kuralları da getirmiştir.
İslami kurallara göre kadın ve erkekler kendilerinin ve ailelerinin ihtiyaçlarını gidermek ve bu
amaçlarına ulaşmak için sahip oldukları malları refahlarını, zevklerini ve maddi ihtiyaçlarını
karşılamak için kullanmakta serbesttirler. Müslümanlar sosyal sorumluluklarını yerine
getirdikten ve İslami esaslara göre hareket ettikten sonra harcamaların ihtiyaç yada temel
ihtiyaç, istekler yada arzular olmasının bir farkı yoktur.
İslam inancı kıyamet gününde insanların yaptıkları ve yapmadıkları her şeyden sorumlu
olduklarını vurgulamaktadır. Kısaca İslam inancın da insanın ekonomik olsun olmasın her
davranışının, eyleminin ve kararının etkisinin uzun sürelidir. Allah iyiliklerin ve sosyal
sorumlulukların yerine getirilmesinin karşılığında insanlara büyük bir ödülün verileceğine
vaat ediyor. Bu temel inanç öğretisi inananlara başkalarını da düşünmeyi kendi kişisel
amaçlarının ayrılmaz bir parçası yapar. Sonuç olarak, İslam inancı diğerlerine yardım etmeyi
ve ekonomik bir birim olarak diğerlerinin ihtiyaç, istek ve arzularını karşılamayı emreder.
İslam’a göre, bu davranışlar uzun dönemde inanların maddi refahlarını azaltma yerine
artıracaktır. Bu nedenler, özel sektörün kar peşinde koşması, ihtiyaçların, isteklerin ve
arzuların karşılanması, mutluluk ve zevkin hepsi İslami ekonomik sistem içindeki ahlaki ve
yasal çerçeve içinde elde edilmelidir.
Bir sonraki bölümde sosyal sorumluluğun çerçevesi ve özel mülkiyet ile özel sektörün
davranış kuralları tartışılacaktır.
3. Özel Sektörün Ekonomik Amaçlarının Çerçevesi
Özel sektörün temel ekonomik amaçları İslami düşüncenin ve yasaların temel dayanağı olan
Kuran’da belirtilmiştir ki her şeyin mutlak ve sonsuz sahibinin Allah CC olduğu
unutulmamalıdır. İnsanlar bu dünyada sadece Allah’ın birer temsilcisi ve emanetçisidir.
Bakara süresi 29. ayet Allah yeryüzünde olan her şeyi bir bütün olarak tüm insanlık için
yarattı diyerek Allah’ın mutlak sahipliğini kesin bir ifade ile duyurmuştur. Al-Dhariyat süresi
19 ayet özel mülkiyetin ihtiyaç sahipleri ile paylaşma, kollama, yardım etme ve işbirliği yapma
gibi ahlaki yükümlülüklerinin olduğunu belirtmektedir. Bu yükümlülüklerin bazıları yasal bir
zorunluluk iken büyük bir bölümü kişinin takva ve moral değerlerine bağlı olarak gönüllü
olarak gerçekleşmektedir. Bu temel kural göstermektedir ki özel sektörün herhangi bir
faaliyeti diğerlerinin haklarını (insan olmayan hayvanlar, bitkiler ve genel olarak tüm
çevrenin) korumalıdır.
İslam literatüründeki bir araştırma göstermektedir ki aşağıdaki İslami kurallar özel sektörün
ekonomik amaçlarını gerçekleştirmede yöntemleri düzenlemede ve ekonomik amaçlarını
gerçekleştirirken faaliyetlerinin İslami açıdan çerçevesini çizmektedir.
I.
Mülkiyetin Tam Kullanımı
İslam hukukunun birinci kuralı mülkiyetlerin atıl tutulmasına izin vermemesidir. Peygamber
efendimiz de bir kimse kullanılmayan bir toprağı işleyen kişinin o toprağın mülkiyetine sahip
olacağını ve aynı zamanda üç yıl düzgün olarak işlenmeyen bir toprağın mülkiyetinin o kişiden
alınacağını buyurmuştur. İslam’ın bu uygulaması kaynakların en iyi şekilde kullanılmasını
sağlamıştır. Halife Ömer zamanında bu uygulama daha çok ivme kazanmıştır. Peygamber
efendimizin Hz. Bilal’e verdiği arazilerin bir kısmını Hz. Bilal yaşlandığı için ekememiş ve
kaynakların tam ve verimli kullanımı kuralı gereği Hz. Ömer tarafından işlenmeyen topraklar
geri alınmıştır. Bu bir ahlaki ve hatta bazen yasal bir ceza olarak düşünülebilir.
II.
Zekât Ödemesi:
İslam hukukunda özel mülkiyetin zekât ödemesi gerekir. Zekât fakir ve ihtiyaç sahiplerinin
gereksinimlerinin karşılanması için Allah’ın mülkiyet üzerindeki hakkıdır. Zekât stokçuluğu
önlerken aynı zamanda gelir dağılımında adaleti sağlamaktadır.
III.
Mülkiyetin Hayırda Kullanımı:
Kuran ve sünnet birçok kez özel mülk sahiplerininmallarından Allah yolunda harcamalarını
tavsiye eder. Toplum yararı gözetilerek yapılan bu harcamalar bir bütün olarak toplumun
gelişimini ve refahını artıracaktır. Bu sosyal sorumluluk her zaman toplumun ihtiyaç ve değer
yargılarıyla bağlantılıdır.
IV.
Mülkiyetin Zarar Verilmeden Kullanımı:
İslam hukukunun bir kuralı olarak, mülk sahipleri kendi mülklerini serbestçe kullanırken
başkalarına veya topluma zarar verici faaliyetlerden kaçınmalıdırlar. Başkalarına zarar
verecek şekilde haklarını kötüye kullanmak bir tür saldırganlıktır ve Kuran’ın birkaç ayetinde
de belirtildiği üzere “Allah haddi aşanları (aşırıya gidenleri) sevmez”. İslam hukukçuları bu
zararların ayrıntıları, çeşitleri ve birbirinden farkları üzerine tartışmalarına devam
etmektedirler. Mülkiyet kullanımının yol açtığı zararları tüm topluma veya sadece bir bireye,
kasıtlı veya kasıtsız, ciddi veya hafif, önlenebilir veya kaçınılmaz ve olasılığı yüksek veya düşük
olması durumuna göre sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Bütün durumlarda çeşitli çıkarlar ve
baskın tutumlar arasında sosyal refah ve faydayı artırıcı bir denge sağlanmaya çalışılmıştır.
İslam’da sosyal refah mutlak öneme sahiptir. İslam’ın bu kuralından aşağıdaki ilkeler
çıkarılabilir:
1. Toplumun çıkarları bireysel çıkarlardan önce gelir.
2. Zorluğu giderme ve faydayı artırma İslam’ın öncelikli hedefleri olmakla beraber
zorluğu giderme daha öncelikli hedeftir.
3. Küçük bir zarardan kaçınmak için büyük bir zarar verilemeyeceği gibi küçük bir fayda
içinde büyük bir faydadan vazgeçilemez. Tersi olarak ta, büyük bir zarardan kaçınmak
için küçük bir zarara taviz verileceği gibi büyük bir fayda elde etmek için küçük bir
faydadan vazgeçilebilir. Bireysel özgürlükler toplumun çıkarları veya başkasının
hakkını çiğnemediği sürece kutsaldır.
V.
Yasal Mülk Edinme:
Nisa süresi 29. Ayette belirttiği üzere kişiler mülk edinirken İslam hukukunun belirlediği
kurallar ve ahlaki standartlara uymak zorundadırlar. Tekelleşme, rüşvet ve yolsuzluk türleri
ile mülk ve mal edinmek İslam’da yasaklanmıştır ve İslam hukukuna göre devlet bu tür
sahtekârlıkları ve fırsatçılığı cezalandırmak için tam yetkilidir. Ayrıca, İslam iş, ticaret ve diğer
ticari faaliyetlerin adil, dürüst ve belirsizlikten uzak olarak yürütülmesi gerektiğine güçlü
şekilde vurgu yapmaktadır. Tüm ticarete konu olan malların İslami açıdan ekonomik bir
değeri olmalıdır. Alkol veya pornografik hizmetler İslam hukuku açısından tüketimi haram
olduğundan ekonomik değeri yoktur. Ticarette sözler, teminatlar, anlaşmalar ve sözleşmeler
güvenilir olmalıdır. Bakara süresi 283. ayetinde güven duyulan kişinin bu güvene sadık olması
emredilirken Nisa süresi 58. ayetinde Allah emanetleri sahiplerine iade edilmesini
emretmedir.
VI.
Dengeli Kullanım:
Mülk sahipleri sahip oldukları mülkleri dengeli bir şekilde kullanmalı ve aşırı savurganlık ve
cimrilikten kaçınmalıdır. Allah Kuran’da “ Eli sıkı olma, büsbütün eli açıkta olma, sonra kınanır
ve çaresiz kalırsın (İsra, 29)” ve “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana
babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, yanınızdaki arkadaşlara, yolcuya,
elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez (Nisa,
36-37)” buyurmuştur. Bu ayetler İslam’ın mülklerin kullanımında dengeyi nasıl sağladığı
konusunda bilgilendirmektedir. İslami esaslara göre kelde edilen mallar ve mülkler Allah’ın
bize bir lütfu ve desteğidir ve israftan kaçınılmalıdır. Mallarımıza ve mülklerimize uygun
şekilde kullanmalıyız ihmal ve israf etmemeliyiz. Cimrilik ise kişilerin mülklerini insanlığın
faydalı kullanımı yerine atıl tutmalarıdır. Bu kişiler mülklerini atıl tutarak gerçek anlamda
varlık içinde yokluk yaşadıklarının ve mülklerinin yavaş yavaş eridiğinin farkında değillerdir.
Mülklerin atıl kalması onları tamamen faydasız ve verimsiz kılar. Bu yüzden Kuran birçok
ayette insanların dünya mallarına bağlılığını yasaklamıştır.
4. Özel Sektörün Rolü ve Ekonomik Faaliyetleri
Özel sektörün ekonomideki temel rolü toplumun öncelikle zorunlu ihtiyaçlarını ve sonra özel
ihtiyaçlarını karşılamaktır. İslami bir toplumda aile bireylerinin sorumluluğu sadece aile içinde
kalmamakta, amacı olan kişiler ailelerinin acil ihtiyaçlarını karşılayarak sosyal ve finansal
sorumluluklarından kurtulamazlar. Kişi yalnızca ailesindeki fakirlere ve ihtiyaç sahibi
yakınlarına değil aynı zamanda toplumda hak eden ihtiyaç sahiplerine ve komşularına da
yardım etmekle sorumludur. İslam’da durumu iyi olan kişilerin toplumdaki fakirlere yardım
etmesi bir sosyal ve ahlaki sorumluluk olduğundan hayati öneme sahip ihtiyaçlar dışında
dilenmek yasaklanmıştır. Kuran ve sünnet bu sorumluluğu yakınlara ve komşulara
yüklemiştir. Özellikle ihtiyaç sahipleri ve yolda kalmışlara yardım edilmesi gerektiği
vurgulanmıştır. Yetimlerin bakımına Kuran özel vurgu yapmaktadır. Müslümanların sosyal
yönünü güçlendirmek için İslam bireysel sorumluluk yerine kolektif sorumluluk ve hesap
verilebilirlik kavramlarını getirmiştir (Kafh, TheIslamicEconomy, pp.48). İslam hukukunda bu
Farz-ı Kifaye olarak adlandırılır. İslam toplumun ihtiyaçlarının yine toplumu oluşturan
bireylerin gayretleriyle karşılanmasını teşvik eder. Farz-ı Kifaye kavramına göre kalkınma,
bilgi ve teknolojik gelişmeler toplumun refahı için önemlidir ve bu ihtiyaçlar toplumun bazı
bireyleri tarafından karşılanmalıdır. Toplum refahı için gerekli olan bu altyapılar bazı birey
veya gruplar tarafından karşılanmazsa Allah katında toplumdaki tüm bireyler sorumlu
tutulur. Kolektif sorumluluğun bireysel sorumlulukla çelişkili olduğu da düşünülmemelidir.
Kolektif yükümlülükler kişilerin bireysel sorumluluklarını daha verimli ve etkin yerine
getirmelerinde yardımcı olmaktadır.
4.1.
Sosyal ve Özel Malların Üreticisi Olarak Özel Sektör: Dağıtım Etkinliği
Kriterleri
Özel sektör hizmetleri sosyal ve özel mallar olarak ikiye ayrılır ki buda iktisatta kaynakların
tahsisinin analizini gerekmektedir ve kamu maliyesi alanının doğmasına yol açmıştır. Genel
olarak sosyal malların kaynak tahsisi için birbirleriyle rekabet içinde olmadıkları kabul edilir.
Bazı bireylerin sosyal malları tüketmesi diğer bireylerin faydasını azaltmadığından sosyal
malları fiyatlandırmak zordur. Özel mallar için ise bir fiyat belirlenir ve bu fiyatı ödemeden
özel malı tüketmek mümkün değildir. Başka bir deyişle, sosyal mallar herkes tarafından
ulaşılabilir olduğundan bu malı tüketen kişinin elde ettiği fayda “dışsallık” tır. Özel mallar da
ise, tüketimden elde edilen fayda içselleştirilmekte ve kişinin tüketimi başkalarının tüketimini
kısıtlamaktadır (MusgraveandMusgrave, 1973: p.7). Öze sektör bir köprü inşa ettiğinde onun
bir sosyal mal özelliği taşıdığı kabul edilirken, özel sektör tarafından inşa edilen okul veya
hastane kamu hizmeti sunan bir özel maldır ve fiyatlandırılabilir. Böylece, özel sektörün
üretim için kullandığı kaynaklar özel ve sosyal mallar arsında tahsis edilir. Rekabetçi olmayan
tüketimin varlığı kaynakların etkin kullanın şartlarını değiştirmektedir. Kaynakların
tahsisindeki bu değişme yalnızca gelir ve serveti değil aynı zamanda özel sektörün mal ve
hizmetlerinin fiyatını da ayarlamaktadır.
4.2.
Özel Sektör Faaliyetlerinin Sonuçları
Bu bölümde önemli bir konu olan özel sektörün faaliyetlerinin sonuçları üç an başlık altında
tartışılacaktır:
a. “ İyi İşlem” Etkisi;
b. “ Ücretsiz Kullanıcı” Etkisi;
c. “Gelirin Yeniden-Dağılımı” Etkisi;
a. “ İyi İş” Etkisi:
Tarihsel olarak konuşursak, özel sektör tarafından yapılan bağış tahsislerinin iyi bir işlem olduğu kabul
edilir. Bireylerin bağıştan elde ettikleri tatmin kesinlikle bu eylemin sonucunda oluşan faydadan
farklıdır. Ekonomik olarak, eylemin faydası ile sonuçları arasında direk veya dolaylı bir korelasyon
yoktur. Böyle bir eylemin amacı bağıştan elde edilen faydayı maksimize etmekten daha çok
bağışçının tatmin edilmesi olduğundan bu ayrım çoğu zaman açık değildir. Gerçekte bağışın maliyeti
bu fonun vazgeçilen alternatif kullanımıdır. Bağış yapanlar için eşit derecede önemli olan bağışın
sonuç ve etkilerini değerlendirmektir. Özellikle, bağış yapanlar topluma yardımcı olmak için
tasarlanmış sosyal çalışmaları teşvik etmeyi amaçlıyorlarsa farklı kamu ve sosyal çalışmalar farklı
sonuçlar doğurabilir. Aynı miktar paranın bağış yapıldığı bazı sosyal çalışmalar daha büyük faydalar
yaratabilir. Örneğin yetimlere sağlanacak okul imkânlarının sağlayacağı fayda yetim olmayanlardan
daha fazla olacaktır. Fakirler için hastane inşa etmenin faydasının modern sanatlar fakültesi ya da bir
köprü inşa etmekten daha fazla olacağı muhtemeldir çünkü modern sanatlar fakültesi acil bir ihtiyaç
değilken köprü kolektif bir çaba ile inşa edilebilir.
b. “ Ücretsiz Kullanıcı” Etkisi;
Bütün tüketim teorilerinde özel sektör bedavacılığı minimize etmeye çalışır. Özellikle, eğitim gibi
görünmez olan sosyal bir malda bu daha önemlidir. Özel sektör fakir ve zengin çocukları için verdiği
eğitim hizmetlerinde bedavacılığı önlemek için özel bir gayret gösterir çünkü bu aileler çocuklarının
eğitim masraflarını karşılayacak gelire sahiptirler. Bedavacılık etkisi günümüzün karmaşık toplumunda
ciddiye alınması gereken bir sorundur.
c. “Gelirin Yeniden-Dağılımı” Etkisi;
Özel sektör harcamalarından kaynaklanan gelirin yeniden dağılımı etkisini incelemek gerekmektedir.
Net gelirin yeniden dağılımı ve transfer ödemeleri beraber analiz edilmelidir. Gelirin yeniden dağılımı
bütün vergilerin ve çeşitli gelir gruplarının harcama faaliyetlerinin düzeyine bağlıdır. Özel sektör
harcamaları gelirin yeniden dağılımını fakirlerin aleyhine bozmayacak şekilde yeniden düzenlenmesi
gerekmektedir.
5. Özel Sektör ileGönüllü Sektör Arasındaki İlişki
Tarihsel olarak, özek sektör geçmişte ve günümüzde Zekât, Vakıf, Cami, Haç, kar amacı gütmeyen
İslamikredi ve kurumlar gibi sosyal ve ekonomik kurumların yeniden etkinleştirilmesinde ve
kurumsallaşmasında önemli rol oynamıştır. Bu kurumların geleneksel GSMH hesaplamalarının içinde
yer almaması bir eksikliktir. Sektörün bu gönüllü faaliyetleri kaynak hareketliliği, tasarruf-yatırım ve
sermaye piyasası gibi ana akım ekonomik faaliyetlerineentegre edilmeli. Bu açıdan bakıldığında, Zekât
gelirleri serveti fakirler lehine yeniden dağıtmakta, verimliliği artırmakta, paranın atıl kalmasını
engellediğinden tasarrufları yeniden şekillendirmekte ve kaynakların sektörler arasında yeniden
dağılımı yoluyla üretimi teşvik etmektedir. Benzer şekilde Haç faaliyeti İslam’ın önemli bir sosyoekonomik kurumudur. Camiler sosyal gelişimin birer araçlarıdır. Tarihi açıdan bakıldığında, vakıfların
rolü en önemli olandır. İslami eğitimin, sağlık ve araştırmaların gelişiminde vakıflar açtığı okullar,
hastaneler, camiler ve halk kütüphaneleri yoluyla büyük katkı sağlamışlardır. Son olarak, özel İslami
bankalar Zekât sertifikası, vakıf malları gelişim bonoları ve haç tasarruf fonu gibi geliştirdikleri yenilikçi
finansal ürünler ile İslami gönüllü sektörlere destek olmuşlardır. Gönüllü sektörler içinde 1997 yılında
Para-Vakıf senetlerini ilk geliştiren ve kullanan Bangladeş Sosyal Yatırım bankası olmuştur.
Günümüzde Endonezya ve Bangladeş’te birçok İslami banka Para-Vakıf senetlerini kullanmaktadır.
6. Sonuç ve Gözlemler
Özel sektörün ekonomik hedefleri tek bir hedefe odaklanmıştır. İslam hukukunda ise bu
hedeflerin meşruluğu topluk çıkarlarını aşırı dikkate alan ahlaki ve etik değerler bağlıdır.
İslam ekonomisinde, özel sektörün kamu sektörü ile etkileşim içinde olması beklenir. Ayrıca
bütün özel sektör faaliyetlerinin bütün tarafların haklarını koruması beklenir.
Kaynakça
ALI, Mohammad Yousuf (1980). “Optimal Utilization of Resources and Maximization of
Production in Islam,” in Thoughts on Islamic Economics, Islamic Economics research Bureau.
FARUQI, Islamil R. (1980). “Islam and Labour”, in Economic Islam and a New International
order. International Institue for Labour Studies.
HUDA, M. N. (1964) “Economics Accepting Islam”, in World Muslim League, Vol. 1. No. 3,
Singapore, 1964.
Mannan, M. A. (1986) (ed). Islamic Economics: Theory and practice. Kent: Hoddar and
Stoughton.
Musgrave, R. A. and Musgrave, P.B (1973). Public finance in theory and practice. McGrawHill.
Mustafa Ahmed and Askari, H.(1983). “Economic implication of islamic Land Ownership and
Land Cultivation”, a paper presented at the Second International Conference on Islamic
economics: Development, Finance and Distribution in an Islamic Perspective, Islamic
University, Islamabad. 19-23 March. 1983.
Zarqa, M.A. (1967). “ Capital Allocation, Efficiency and Growth in an Interest free Economy”
in the Journal of Economics and Administration. No. 16, King Abdulaziz University, 1967,
pp.43-58.
Download