tc gazi üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü iktisat anabilim dalı

advertisement
T.C.
GAZĐ ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
ĐKTĐSAT ANABĐLĐM DALI
ULUSLARARASI ĐKTĐSAT BĐLĐM DALI
PORTFÖY DENGESĐ YAKLAŞIMI VE TÜRKĐYE ÖRNEĞĐ
YÜKSEK LĐSANS TEZĐ
Hazırlayan
Anıl KARACAOĞLU
Tez Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. Ömer Tanju DURUSOY
Ankara 2010
ONAY
Anıl KARACAOĞLU tarafından hazırlanan ‘’Portföy Dengesi Yaklaşımı
ve Türkiye Örneği’’ başlıklı bu çalışma, 07.10.2010 tarihinde yapılan
savunma sınavı sonucunda oybirliği ile başarılı bulunarak jürimiz tarafından
Đktisat Anabilim / Uluslararası Đktisat Bilim Dalında YÜKSEK LĐSANS TEZĐ
olarak kabul edilmiştir.
Doç. Dr. Nezir KÖSE (Başkan)
Doç. Dr. A. Hakan ÇERMĐKLĐ
Yrd. Doç. Dr. Ö. Tanju DURUSOY
ÖNSÖZ
Günümüzde
sermayenin
uluslar
arasında
hareketliliği
giderek
artmaktadır. Bu çerçevede bireyler ve şirketler özellikle diğer ülkelerle olan
ilişkilerinde giderek daha fazla döviz kullanmaktadırlar.
Dövizle
yapılan
işlemlerde
en
büyük
problem
para
birimi
uyumsuzluğudur. Özellikle yurt dışından borçlanıldığı zaman döviz kurunun
belirsiz olması bireylerin, firmaların ve özellikle finansal kurumların üzerine
önemli bir döviz kuru riski bindirmektedir.
Bu riskten kaçınmak için son dönemlerde finansal türev araçlar
geliştirilmiştir. Fakat döviz kurunun tahmin edilmesi halen önemli bir konudur.
Kur tahmininin yapılabilmesi, politika yapıcılar için ve dolayısıyla ülkenin
bütünü için de oldukça önemlidir. Bu nedenlerden dolayı döviz kurunun
belirlenmesine yönelik çeşitli modeller geliştirilmiş bulunmaktadır.
Geleceğe yönelik beklentilerin netleştirilmesi, ileriye dönük yatırım
kararlarının
sağlıklı
bir
biçimde
alınabilmesi
için
kurların
tahmin
edilebilmesinin önemi açıktır. Bu çalışmada Portföy Dengesi Yaklaşımının
Türkiye’deki döviz kuru hareketlerini açıklama gücü ortaya konulmaya
çalışılmıştır.
Çalışmamda bana destek olan annem Emel KARACAOĞLU, babam
Süleyman KARACAOĞLU’na; danışmanım Yrd. Doç. Dr. Ömer Tanju
DURUSOY’a, Doç. Dr. Nezir KÖSE’ye ve beni bu konuda her zaman
destekleyen Prof. Dr. Dural KADIOĞLU’na teşekkür ederim.
ii
ĐÇĐNDEKĐLER
ÖNSÖZ ............................................................................................................i
ĐÇĐNDEKĐLER.................................................................................................ii
KISALTMALAR DĐZĐNĐ...................................................................................v
ŞEKĐLLER DĐZĐNĐ.........................................................................................vii
GĐRĐŞ ..............................................................................................................1
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
DÖVĐZ KURU BELĐRLENMESĐNDE KULLANILAN MODELLER
1.1 SATINALMA GÜCÜ PARĐTESĐ YAKLAŞIMI......................................... 5
1.1.1 Tarihçe ve Özellikler ....................................................................... 5
1.1.2 Mutlak Satınalma Gücü Paritesi (MSGP) ....................................... 8
1.1.3 Göreli Satınalma Gücü Paritesi (GSGP)......................................... 9
1.1.4 Ticarete Konu Olan ve Olmayan Mal Ayırımı ................................10
1.1.5 Satınalma Gücü Paritesinin Geçerliliği ..........................................12
1.1.6 Eleştiriler........................................................................................15
1.2 AKIM YAKLAŞIM .................................................................................19
1.2.1 Sermaye Akımlarının Modele Dâhil Edilmesi.................................24
1.2.2 Eleştiriler........................................................................................26
1.3 MUNDELL-FLEMING MODELĐ............................................................28
1.3.1 Modelin Özellikleri ve Tarihçesi .....................................................28
1.3.2 Kapalı Ekonomi Durumu................................................................33
1.3.3 Açık Ekonomi Durumu...................................................................34
1.3.4 Para Politikası Etkinliği ..................................................................36
1.3.4.1 Sabit Kur .................................................................................36
1.3.4.2 Esnek Kur................................................................................38
1.3.5 Maliye Politikası Etkinliği ...............................................................39
1.3.5.1 Sabit Kur .................................................................................39
iii
1.3.5.2 Esnek Kur................................................................................41
1.3.6 Eleştiriler........................................................................................43
1.4 PARASALCI YAKLAŞIM......................................................................43
1.4.1 Esnek Fiyatlı Model .......................................................................45
1.4.1.1 Varsayımlar .............................................................................45
1.4.1.2 Modelin Açıklanması ...............................................................45
1.4.1.3 Eleştiriler .................................................................................49
1.4.2 Yapışkan Fiyatlı Model ..................................................................51
1.4.2.1 Varsayımlar .............................................................................51
1.4.2.2 Modelin Açıklanması ...............................................................52
1.4.2.3 Eleştiriler .................................................................................55
1.4.3 Reel Faiz Farkı Modeli...................................................................56
1.4.3.1 Varsayımlar .............................................................................56
1.4.3.2 Modelin Açıklanması ...............................................................56
1.5 PARA ĐKAMESĐ VE DÖVĐZ KURUNUN BELĐRLENMESĐ....................57
1.5.1 Varsayımlar ...................................................................................60
1.5.2 Ulaşılan Sonuçlar ..........................................................................63
1.6 REEL FAĐZ FARKI VE DÖVĐZ KURUNUN BELĐRLENMESĐ ...............64
1.6.1 Giriş ...............................................................................................64
1.6.2 Reel Faiz Farkı ve Sermaye Hareketleri........................................66
1.6.3 Modelin Açıklanması .....................................................................67
1.6.3.1 Varsayımlar .............................................................................67
1.6.4 Ulaşılan Sonuçlar ................................................................................70
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
PORTFÖY DENGESĐ YAKLAŞIMI
2.1 MODELĐN TARĐHSEL GELĐŞĐMĐ .........................................................72
2.2 MODELĐN VARSAYIMLARI .................................................................73
iv
2.3 PORTFÖY DENGESĐ MODELĐ KAPSAMINDA PARA POLĐTĐKASI ....76
2.3.1 Açık Piyasa Đşlemleri (APĐ) ............................................................76
2.3.2 Para Arzının Doğrudan Arttırıldığı Durum......................................78
2.4 PORTFÖY DENGESĐ MODELĐ KAPSAMINDA MALĐYE POLĐTĐKASI.79
2.5 POLĐTĐKA KARMASI ...........................................................................81
2.6 UZUN DÖNEMDE KURLARIN BELĐRLENMESĐ .................................82
2.7 RĐSK PRĐMĐNĐN ANALĐZE DÂHĐL EDĐLDĐĞĐ DURUM .........................83
2.8 ULAŞILAN SONUÇLAR ......................................................................86
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
PORTFÖY DENGESĐ YAKLAŞIMI KAPSAMINDA TÜRKĐYE’DEKĐ DÖVĐZ
KURLARININ DURUMU
3.1 GĐRĐŞ...................................................................................................88
3.2 TÜRKĐYE’NĐN EKONOMĐK DURUMU .................................................89
3.3 ĐÇ BORÇ STOKU ................................................................................96
3.4 PARASAL TABAN .............................................................................100
3.5 TÜRKĐYE’DE DÖVĐZ KURLARININ DURUMU ..................................103
3.5.1 Reel Efektif Döviz Kuru Yöntemi .................................................103
3.5.2 Ekonometrik Model......................................................................105
3.6 SONUÇ..............................................................................................108
KAYNAKÇA ...............................................................................................114
EKLER........................................................................................................120
ÖZET ..........................................................................................................121
ABSTRACT ................................................................................................123
v
KISALTMALAR DĐZĐNĐ
ABD: Amerika Birleşik Devletleri
APĐ: Açık Piyasa Đşlemleri
BP: Balance Of Payments
CĐB: Cari Đşlemler Bilançosu
CĐD: Cari Đşlemler Dengesi
EVDS: Elektronik Veri Dağıtım Sistemi
FED: The Federal Reserve
GSGP: Göreli Satınalma Gücü Paritesi
GSMH: Gayri Safi Milli Hasıla
GSYĐH: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
IMF: International Monetary Fund
KĐT: Kamu Đktisadi Teşebbüsü
MSGP: Mutlak Satınalma Gücü Paritesi
OECD: Organisation For Economic Co-Operation And Development
REDK: Reel Efektif Döviz Kuru
SGP: Satınalma Gücü Paritesi
TCMB: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
TL: Türk Lirası
TMSF: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
TÜFE: Tüketici Fiyat Endeksi
ÜFE: Üretici Fiyatları Endeksi
vi
TABLOLAR DĐZĐNĐ
Tablo 1 Đç Borç Stoku ve GSYĐH’e Oranı (Milyon TL) ...................................91
Tablo 2 Yıllar Đtibariyle Kamu Sektörü ve Özel Sektör Sabit Sermaye
Yatırımları .....................................................................................................91
Tablo 3 TÜFE Değişim Oranları ve Enflasyon Hedefleri (2002-2009)...........95
Tablo 4 Toplam Kamu Borç Stoku (Brüt) (Milyon TL) ...................................97
Tablo 5 Net Đç Borç Stoku (Milyon TL) ..........................................................97
Tablo 6 1990–1999 Döneminde Toplam Đç Borç Stoku (Milyon TL)..............97
Tablo 7 Đç Borcun Faiz Ve Para Birimi Yapısı (Milyon TL) ............................99
Tablo 8 2002–2010 Döneminde Rezerv Para, Açık Piyasa Đşlemleri Ve
Parasal Taban Đle Đlgili Veriler (TL)..............................................................101
Tablo 9 2002–2010 Döneminde Đç Borç Stokunun Parasal Tabana Oranı .102
Tablo 10 2002–2010 Dönemi Đçin REDK Endeksi Hesaplamaları ..............104
Tablo 11 Tahmin Sonuçları .........................................................................107
vii
ŞEKĐLLER DĐZĐNĐ
Şekil 1 The Economist Dergisi Big Mac Endeksi (22 Ocak 2009) .................14
Şekil 2 Döviz Arz ve Talep Eğrileri ................................................................21
Şekil 3 Türkiye’nin Cari Đşlemler Dengesi ve Döviz Kuru (1998–2008) .........22
Şekil 4 Spekülatör Davranışı.........................................................................25
Şekil 5 LM Eğrisinin Daha Dik Olduğu Durum...............................................31
Şekil 6 LM Eğrisinin Daha Yatık Olduğu Durum............................................32
Şekil 7 Sabit Kurda Genişletici Para Politikası (Sermaye Hareketliliğinin
Olmadığı Durum) ..........................................................................................36
Şekil 8 Sabit Kurda Genişletici Para Politikası (Sınırsız Sermaye Hareketliliği
Durumu) ........................................................................................................37
Şekil 9 Esnek Kurda Genişletici Para Politikası (Sermaye Hareketliliğinin
Olmadığı Durum) ..........................................................................................38
Şekil 10 Esnek Kurda Genişletici Para Politikası (Sınırsız Sermaye
Hareketliliği Durumu) ....................................................................................39
Şekil 11 Sabit Kurda Genişletici Maliye Politikası (Sermaye Hareketliliğinin
Olmadığı Durum) ..........................................................................................40
Şekil 12 Sabit Kurda Genişletici Maliye Politikası (Sınırsız Sermaye
Hareketliliği Durumu) ....................................................................................41
Şekil 13 Esnek Kurda Genişletici Maliye Politikası (Sermaye Hareketliliğinin
Olmadığı Durum) ..........................................................................................42
Şekil 14 Esnek Kurda Genişletici Maliye Politikası (Sınırsız Sermaye
Hareketliliği Durumu) ....................................................................................42
Şekil 15 Đç Borç Stokunun Parasal Tabana oranı (2002–2010) ..................103
GĐRĐŞ
Döviz kurlarının belirlenmesi için kullanılan belli başlı üç yaklaşım söz
konusudur. Bunlar Satınalma Gücü Paritesi yaklaşımı, Parasalcı yaklaşım ve
Portföy Dengesi yaklaşımıdır.
Satınalma Gücü Paritesi yaklaşımı uzun dönem kurlarının belirlenmesi
amacıyla kullanılan en eski yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre bir ülkenin ulusal
parasının değeri yurtiçi ve yurtdışı fiyat düzeyinin oranı ile belirlenmektedir.
Kurun denge düzeyinden sapması durumunda arbitraj faaliyetleri ile denge
kur düzeyine geri dönüleceği varsayılmaktadır.
Satınalma Gücü Paritesi parasal etkilerin söz konusu olduğu bir
dünyada geçerli olacaktır. Bu durum, paranın miktar kuramının bir uzantısı
olarak yorumlanabilir.
Paranın miktar kuramına göre bir ülkenin fiyat düzeyi, o ülkedeki para
arz ve talebinin göreli durumuna göre belirlenmektedir. Bu durumda kurlarla
miktar kuramı arasındaki bağlantı kurulmuş olmaktadır. Buna göre para arz
ve talebi fiyatları; ülkelerin fiyat düzeyleri de kurları belirlemektedir. Yani
parasal faktörler aracılığıyla kur değişimleri belirlenmiş olmaktadır.
Reel faktörlerin dengeyi etkilediği durumlar söz konusu olduğunda
Satınalma Gücü Paritesinin geçerli olması beklenemez. Büyüme oranları,
verimlilik şokları gibi reel faktörler, cari işlemin uzun dönem dengesini ulusal
fiyatlardan bağımsız olarak etkilemektedir.
2
Kurların
belirlenmesi
için
kullanılan
ikinci
yaklaşım
Parasalcı
yaklaşımdır. Bu yaklaşımda önemli olan nokta, kurların para politikalarına
verdiği tepkidir. Teorik olarak, etkin piyasalar söz konusu iken, kurlar politika
değişikliklerine hızlı bir biçimde tepki gösterir. Fakat pratikte bu tepki
gecikmeli olarak ortaya çıkmaktadır.
Parasalcı yaklaşım Klasik bir modeldir ve kısa dönemde fiyatların
esnek olduğu varsayılmaktadır. Bu nedenle bu yaklaşım Satınalma Gücü
Paritesinin sürekli geçerli olduğunu varsaymaktadır. Bunun anlamı, para
politikasındaki değişimin kurları sadece Satınalma Gücü Paritesi kanalından
etkilediğidir.
Parasal modellerde beklentiler de kurların belirlenmesinde rol
oynamaktadır. Gelecekteki para politikalarına ilişkin beklentiler, geçmişte
uygulanan ve şu anda uygulanmakta olan politikalardan etkilenmektedirler.
Buna göre sıkı para politikasını istikrarlı bir biçimde uygulayan ülkelerin
ulusal paralarının değer kazanmaları beklenir. Bu durumdaki bir ülkede para
arzının geçici olarak artışı, beklentilerin etkisiyle, ulusal parada değer kaybı
yaratmayabilir.
Fakat
Parasalcı
yaklaşım
kurları
belirleyen
etkileri
kısmen
açıklayabilmektedir. Kurların belirlenmesinde sadece ulusal paraların arz ve
talebi değil; menkul kıymetlerin de arz ve talebi önemlidir.
Parasalcı yaklaşımdaki gibi Portföy Dengesi Yaklaşımı da kurların
finansal
varlıkların
varsaymaktadır.
arz
ve
talebinin
durumlarına
göre
belirlendiğini
3
Parasalcı yaklaşım, kurların belirlenmesinde sadece ulusal para arz ve
talebinin belirleyici olduğunu kabul eder, ancak Portföy Dengesi yaklaşımı
analize finansal varlıkların da kurları etkileyebileceğini katmıştır.
Parasalcı yaklaşım ile Portföy Dengesi yaklaşımı arasındaki diğer bir
farklılık, yerli ve yabancı tahvillerin durumudur.
Parasalcı yaklaşımda yerli ve yabancı tahviller birbirini tam olarak
ikame etmektedir. Bunun anlamı, uluslar arası yatırımcıların yerli ve yabancı
tahviller arasında bir fark görmemesi, yani bu iki varlık arasında kayıtsız
olmasıdır. Bu durumda, tahvil piyasası kurlar üzerinde bir etkiye sahip
olmayacaktır.
Portföy Dengesi yaklaşımında ise yerli ve yabancı tahviller birbirini tam
olarak ikame etmemektedirler. Bunun sonucunda, riskten kaçınan uluslar
arası yatırımcılar getiri maksimizasyonunu sağlamak için bu iki tahvile de
portföylerinde yer vereceklerdir.
Uluslar arası yatırımcıların elde tutacağı yerli ve yabancı tahvil miktarı,
bu tahvillerin beklenen getirilerinden etkilenmektedir. Bu iki varlığın portföyde
değişik miktarlarda tutulması, kur ve faiz düzeylerini etkileyecektir.
Görüldüğü gibi Portföy Dengesi yaklaşımı kurların belirlenmesiyle ilgili
teorik çalışmalarda önemli yer tutmaktadır. Bu çalışmanın sonucunda bu
yaklaşımın Türkiye’nin durumunu açıklayıp açıklamadığı ortaya konacaktır
4
Bu çalışmada öncelikle döviz kurunun tahmin edilmesine yönelik
modeller hakkında bilgi verilmiş, bu modellerin varsayımları ortaya konmuş
ve bu modellere yöneltilen eleştiriler açıklanmıştır.
Đkinci bölümde Portföy Dengesi Yaklaşımı detaylı olarak açıklanmıştır.
Çalışmanın üçüncü bölümünde ise, Portföy Dengesi Yaklaşımının 2002–
2010 döneminde Türkiye’deki döviz kuru hareketlerini açıklayıp açıklamadığı
Merkez Bankası tarafından hesaplanan reel efektif döviz kuru endeksi ve
ekonometrik model kullanılarak test edilmiştir.
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
DÖVĐZ KURU BELĐRLENMESĐNDE KULLANILAN MODELLER
1.1 SATINALMA GÜCÜ PARĐTESĐ YAKLAŞIMI
1.1.1 Tarihçe ve Özellikler
Satınalma Gücü Paritesi yaklaşımı (SGP) uzun dönem kurlarının
belirlenmesi amacıyla kullanılan en eski yaklaşımdır. Çok sayıda araştırmacı
bu konuda kendi yorumlarını kullanarak açıklama yaptığı için genel bir formül
ortaya çıkarmak oldukça güçtür. Bu konuda ilk çalışmalar Napolyon savaşları
dönemine kadar uzanmaktadır ancak bu yaklaşımın ilk olarak önem
kazanması Birinci Dünya Savaşı yıllarında Gustav Cassel’in araştırmaları
sonucu gerçekleşmiştir (Balassa,1964:584). Bu yaklaşıma göre nominal
döviz kuru(E),
yurtiçi(P) ve
yurtdışı fiyat
düzeyinin
(P*)
oranı
ile
belirlenmektedir. Bu durum, şu şekilde ifade edilmektedir:
E=P/P*
(1)
Buna göre denge kur düzeyi, iki ülkede de aynı mal sepetini almayı
mümkün kılacak ulusal para miktarının oranı ile bulunur. Bu durumu ülkeler
arasında yapılan arbitraj faaliyeti sağlamaktadır. Arbitraj sayesinde piyasalar
arası fiyat farklılıkları ortadan kalkmaktadır. Đşlem giderlerinin olmadığı bir
ortamda, arbitraj mekanizması ile eşzamanlı olarak, fiyatların düşük olduğu
piyasalarda alış, fiyatların yüksek olduğu piyasalarda satış yapılması fiyat
farklılıklarını ortadan kaldırmaktadır. SGP yaklaşımının temelinde Tek Fiyat
Yasası vardır(Yalçıner,2008:174).
6
Tek Fiyat Yasasına göre aynı cins malın farklı ülkelerdeki fiyatı, aynı
para birimi olarak ifade edildiğinde, eşit olmalıdır.
=TL/$ *
(2)
Bu denkleme göre i malının Türkiye’deki fiyatı, aynı malın ABD’deki
fiyatı ile döviz kurunun çarpımına eşit olmalıdır.
Tek Fiyat Yasasının sahip olduğu varsayımlar aşağıdaki gibidir:
1) Söz konusu malın dış ticarete konu olan bir mal olması
2)Ülkeler arasında arbitrajı ve ticareti önleyici engellerin bulunmaması
3)Ulaşım maliyetlerinin olmaması
4)Söz konusu malın homojen bir mal olması (Rosenberg,1996:12)
Böyle bir duruma gerçek hayatta rastlamak pek mümkün değildir.
Ulaşım maliyetlerinin sıfır olması varsayımı gerçekçi bir varsayım değildir.
Sadece altın ve tahviller dünyada serbestçe dolaşabilme koşuluna yakın
varlıklardır.
SGP, Tek Fiyat Yasasının ekonomideki tüm mallara uygulanmış
halidir.
(3)
7
Buna göre Türkiye’deki fiyatlar genel düzeyi, ABD’deki fiyatlar genel
düzeyi ile döviz kurunun çarpımına eşit olacaktır. Yani artık bir tek malın fiyatı
değil, tüm malların fiyatı önemlidir. Bu durumda Tek Fiyat Yasasında
belirtilen varsayımlara ek olarak bazı varsayımların daha yapılması
gerekmektedir.
1) Đki ülkede uygulanan fiyat endeksi kapsamındaki mal sepeti aynı olmalıdır
2) Đki ülkedeki tüketicilerin tüketim yapıları benzer olmalıdır
3) Malların fiyat endeksi içindeki ağırlığı aynı olmalıdır
4) Kullanılan fiyat endeksindeki mal sepeti, ülkenin üretim yapısını temsil
etmelidir
5) Her iki ülkede kullanılan fiyat endeksi aynı olmalıdır
6) Her iki ülkedeki endeksin başlangıç yılı normal koşullarda bir yıl olmalıdır.
Yani başlangıç yılı olarak seçilen yılda sürdürülebilir koşullar geçerli olmalıdır.
SGP’nin mutlak ve göreli olmak üzere iki versiyonu vardır. Mutlak
versiyonda Satınalma Gücü Paritesi (MSGP), iki ülkedeki tüketim mallarının
fiyatlarının oranı ile hesaplanmaktadır. Göreli versiyonda ise (GSGP) denge
döviz kurunun yüzde değişimi, iki ülkenin fiyat düzeylerindeki yüzde değişime
bağlı olmaktadır.
MSGP’ye göre reel döviz kuru sıfır olmalıdır. Fakat aşağıdaki
açıklamalarda da görüleceği gibi, mutlak versiyondaki tüm varsayımlar
geçerli olmayabilmektedir. Ülkelerin farklı endeksler kullanarak hesaplama
yapmaları,
ticarete
konu
olan
malların
ülkeler
arasında
serbestçe
dolaşamaması, gümrük tarifeleri gibi etkenlerden dolayı MSGP eleştirilmiştir.
8
Eğer mutlak versiyonun eleştirilmesine neden olan bu faktörler zaman
içinde sabit kalırsa, mutlak versiyonun sağlanamadığı yerde nispi versiyon
sağlanabilir(Dinçer,2005:12).
1.1.2 Mutlak Satınalma Gücü Paritesi (MSGP)
Hendrick Houthakker ‘a göre MSGP, iki ülkenin tüketim mallarının
göreli fiyatları, ulusal paraların değerlerinin durumu hakkında bir göstergedir
(Balassa,1964:585).
Gustav Cassel mutlak versiyonu ‘Đki ülke arasındaki kur düzeyi, iki ülke
arasındaki fiyat düzeyi oranı ile belirlenir’ şeklinde formüle etmiştir. Yine
Cassel’e göre malların serbestçe dolaşımını ve ülkeler arasında ticareti
engelleyen herhangi bir unsur bulunmadıkça kur düzeyi pariteden büyük bir
sapma göstermeyecektir (Balassa,1964:584–585).
Bu yorumlardan yola çıkarak, MSGP, aşağıdaki şekilde formüle
edilebilir.
(4)
Görüldüğü gibi (4) numaralı denklem ve (2) numaralı denklem aslında
aynıdır. Tek farklılık, (2) numaralı denklemde sadece i malı fiyatının alınması
buna karşılık (4) numaralı denklemde ekonomideki tüm malların fiyatlarının
ele alınmış olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında MSGP’nin Tek Fiyat Yasasıyla
birebir uyumlu olduğu görülmektedir.
9
Fakat SGP’nin mutlak versiyonuna çeşitli eleştiriler getirilmiştir. Bu
eleştirilerin odak noktası, teori geliştirilirken kullanılan varsayımların gerçek
hayatta geçerli olmamasıdır.
1.1.3 Göreli Satınalma Gücü Paritesi (GSGP)
Yukarıda belirtildiği gibi, mutlak versiyonun gerçek hayatta geçerli
olması için birtakım varsayımlar söz konusudur. Fakat bu varsayımlar gerçek
hayatta geçerli olmamaktadır. Bu nedenle ekonomistler genel olarak daha
kullanışlı olan göreli versiyonu tercih etmektedirler.
GSGP modelinde iki ülkenin ulusal paraları arasındaki ilişki iki ülkenin
fiyat düzeyleri arasındaki yüzdelik değişime bağlı olacaktır. Başka bir deyişle,
denge döviz kurunun cari dönemdeki değerinin ( ) temel dönemdeki ( )
değerine oranı, yurtiçi fiyat düzeyinin t dönemindeki değerinin yurtdışı fiyat
endeksinin t dönemindeki değerine oranı ile bulunur. Her iki endeks de temel
döneme göre hesaplanmış olmalıdır (Officer,1978: 562).
Bu durum şu şekilde formüle edilebilir:
(5)
Bu denkleme göre nominal döviz kurundaki yüzde değişim, yurt içi ve
yurt dışı fiyat düzeylerinin yüzde değişimine bağlı olmaktadır. Başka bir
deyişle döviz kuru, iki ülkenin enflasyon oranları arasındaki farka bağlı
olmaktadır.
10
Sayısal bir örnekle durum açıklanacak olursa, Türkiye’nin enflasyon
oranı %10 iken, ABD’nin enflasyon oranı %4 ise, Türk Lirası, ABD Doları
karşısında %6 değer kaybedecektir.
1.1.4 Ticarete Konu Olan ve Olmayan Mal Ayırımı
SGP teorisinin nasıl işlediği bir örnekle açıklanabilir. Aynı özelliklere
sahip bir ürünün ABD’deki fiyatının 100$, Türkiye’deki fiyatının ise 100 TL
olduğunu varsayalım.
Bu durumda SGP’ye göre 1$ = 1TL seviyesinde döviz kuru dengede
olacaktır. Fiili durumda döviz kurunun 1$ = 1,2 TL olduğunu varsayalım.
ABD’li bir tüketici için bu ürünün Türkiye’deki fiyatı bu durumda 83,33 $
olacaktır (100 / 1,2 = 83,33). Bu ürün ABD’li tüketiciler için Türkiye’de daha
ucuzdur. Bu nedenle bu tüketicilerin talebi Türkiye’deki ürüne yönelir.
ABD’li tüketicilerin Türkiye’deki ürüne olan taleplerinin artması sonucu
Türkiye’nin ihracatı artış gösterir ve Türkiye’ye döviz girişi gerçekleşir.
Türkiye’de $ bollaşacağı için TL değer kazanmaya başlar.
Bu durum, döviz kuru 1$ = 1 TL düzeyine gelinceye kadar devam
edecek ve sonuçta denge döviz kuruna ulaşılacaktır.
11
Tersi bir durumda da benzer bir sonuca ulaşılır. Fiili döviz kurunun 1$
= 0,8 TL olduğunu varsayarsak 100 $ olan bir ürünün fiyatı Türkiye’deki
tüketiciler için 80 TL olacaktır (100 * 0,8 = 80).
Bu durumda Türkiye’deki tüketiciler için ABD’deki ürün göreli olarak
ucuz hale gelecek ve tüketiciler aynı ürünü ABD’den satın alacaklardır. Bu
durumda Türkiye’nin ithalatı artacak, ülkeden döviz çıkışı olacak ve kıtlaşan
dövizin değeri artacaktır. Bu durum başlangıçtaki denge döviz kuruna
ulaşılıncaya kadar devam edecek ve 1$ = 1 TL düzeyinde kur dengede
olacaktır.
Eğer her iki ülkenin paralarının yurtiçindeki satınalma güçleri eşit
olursa, ülkelerin ulusal paralarının döviz piyasasındaki değerleri de eşit
olacaktır. Bu durumda parası değer kazanan ülke için diğer ülkeden ithalat
yapmanın bir getirisi olmayacaktır.
Bu hesaplamalar yapılırken, kullanılan malların ticarete konu olan veya
olmayan, yani dış ticareti yapılan veya yapılmayan mal olması oldukça
önemlidir.
Ticarete konu olan malların fiyatları teoriye göre arbitraj faaliyeti
nedeniyle birbirine yaklaşabilir. Buna karşılık, ticarete konu olmayan malların
fiyatlarında arbitraj faaliyeti söz konusu olmadığı için fiyatların birbirine
yaklaşması söz konusu değildir.
12
Ülkelerin
fiyatlar
genel
düzeyine
bakılırken
kullanılan
fiyat
endekslerinde ticarete konu olmayan malların da bulunması, sonuçları
değiştirmektedir.
1.1.5 Satınalma Gücü Paritesinin Geçerliliği
SGP teorisi, yukarıda belirtildiği gibi, oldukça eski bir yaklaşımdır.
Bunun yanı sıra, oldukça yaygın olarak kullanılan bir yaklaşım olması,
teorinin geçerliliğini sınayan çok sayıda araştırma yapılmasına neden
olmuştur.
Araştırmacılar, genel olarak çalışmalarını teorinin kısa ve uzun
dönemdeki geçerliliği üzerinde yoğunlaştırmışlardır. Ayrıca çeşitli zamanlarda
teorinin geçerli olup olmadığı da incelenmiştir.
Mc Closkey ve Zehler (1984)’e göre teori, 1914 öncesindeki altın
standardı döneminde geçerli bir teoridir. Abauf ve Jorion (1990) 19. Yüzyılda
Dolar-Frank ve Sterlin arasında teorinin geçerli olduğu sonucuna ulaşmıştır.
Lothian ve M.P. Taylor (1996) benzer sonuca 19. ve 20. Yüzyıllar için
ulaşmışlardır. Ayrıca Lothian 1990 yılındaki çalışmasında 1875–1986
döneminde reel kurların Japonya, ABD, Fransa ve Đngiltere için istikrarlı
olduğu sonucunu elde etmiştir.
Son dönemdeki çalışmalar daha çok zaman serileri analizleri
kullanılarak yapılmıştır. Đncelenen dönem dalgalı kur yani Bretton Woods
sonrası dönemdir. Bu özelliği taşıyan birçok araştırmanın ulaştığı sonuç,
teorinin bu dönemde geçerli olmadığı yönündedir.
13
Ancak, daha çok bilginin kullanılabildiği ve daha güçlü tekniklerle
yapılan araştırmalar, teorinin uzun dönemde de geçerli olduğu sonucuna
ulaşmaktadır. Daha uzun süreli ve sağlıklı istatistikî bilgiye erişim mümkün
olduğu
için
araştırmalar
daha
çok
gelişmiş
ülkeler
üzerinde
yoğunlaşmaktadır(Taylor:2002,139).
1980’li yılların başında çeşitli araştırmacıların elde ettiği sonuçlar kısa
dönemde
teorinin
geçerli
olmadığını
vurgulamaktadır
(Rush
ve
Husted,1985:137).
Kısa dönemde döviz kurlarının faizlerdeki değişiklikler, ekonomik
büyüme beklentileri gibi çeşitli faktörler tarafından yönlendirilmesi söz
konusudur.
Kısa dönemde (5 yıl ve daha kısa) SGP, döviz kurlarındaki değişimleri
açıklayamamakta, ancak uzun dönemde modelin açıklama gücü artmaktadır.
Özellikle modelin, yüksek enflasyon oranına sahip olan ve sermaye piyasası
gelişmemiş ülkelerdeki döviz kuru hareketlerinin açıklanmasında daha
başarılı olduğu görülmüştür(Yalçıner,2008:188).
Bu araştırmalara ek olarak günümüzde de SGP ile ilgili çeşitli
araştırma ve hesaplamalar devam etmektedir. Bunların en bilinen örneği The
Economist dergisinin düzenli olarak yaptığı endeks hesabıdır. The Economist
dergisi bu endeksi hesaplarken sadece Big Mac hamburgeri içeren bir sepet
kullanmaktadır.
14
Şekil 1 The Economist Dergisi Big Mac Endeksi (22 Ocak 2009)
Kaynak:http://www.economist.com/markets/indicators/displaystory.cfm?story
_id=12991434 (22 Ocak 2009)
Yukarıdaki şekilde Big Mac hamburgerinin ABD’deki fiyatı 3,54$’dır.
Bu hesaplamanın yapıldığı tarihte Đsviçre’de aynı hamburgerin fiyatı 5,75$
seviyesindedir. Bu durumda Đsviçre’nin ulusal parası, ABD Dolarına oranla
%62 daha değerlidir. Yine aynı tabloda Türkiye’de aynı hamburgerin fiyatı
3,13$’dır. Bu durumda Türk Lirasının Dolar karşısındaki değerinin %12 daha
düşük olduğu görülmektedir.
SGP mantığına göre aynı para birimi cinsinden ifade edildiğinde bütün
ülkelerde mal fiyatları eşitlenmelidir. Buradan yola çıkarak Big Mac
hamburgerinin de çeşitli ülkelerdeki fiyatları, o ülkelerin ulusal paraları
arasındaki kurların gerçek değerini vermelidir. Fakat bu noktada bir sorunla
karşılaşılmaktadır.
15
Yukarıda belirtildiği gibi bu hesaplamalarda kullanılan malların dış
ticarete konu olan veya olmayan mallar olması önem arz etmektedir. Big Mac
hamburgeri dış ticarete konu olan bir mal değildir ve ülkeler arasında fiyatları
farklılaşmaktadır. Bu fiyat farklılıklarının kiralar, vergiler gibi ticaret dışı
unsurlardan kaynaklanması da mümkündür.
The Economist dergisi daha sonra Starbucks kahve fiyatlarının döviz
kuru
ile
ilişkisini
incelemiştir.
Satınalma
gücü
teorisi
çerçevesinde,
Amerika’daki latte fiyatı dikkate alınarak bir analiz yapılmaktadır. Yapılan
araştırmalarda tesadüfen küçük latte ve Big Mac hamburgerin fiyatı
Amerika’da aynı çıkmıştır. Bu ‘tall latte index’ sayesinde her ülkenin kendi
yerel fiyat düzeyi Dolar cinsinden fiyata bölündüğü zaman yine Dolar
cinsinden SGP hesaplanabilmektedir ve buna göre kurun değer kazandığı
veya kaybettiği söylenebilmektedir.
1.1.6 Eleştiriler
SGP teorisi çeşitli yönlerden eleştirilmiştir. Bu eleştiriler şu şekilde
özetlenebilir:
Yukarıdaki açıklamalarda değinildiği gibi, karşılaştırma yapılabilmesi
için iki ülkede de kullanılan fiyat endeksi aynı olmalıdır. Ancak ülkelerde
kullanılan fiyat endekslerinde dış ticarete konu olan ve olmayan mal ve
hizmetler mevcuttur. Hesaplama yapılırken ticarete konu olmayan malların
analiz dışı tutulması gerekmektedir. Çünkü SGP sadece ticarete konu olan
mallar ile hesaplanmaktadır. Bunun sebebi, ticarete konu olan mallarda
arbitraj faaliyetinin fiyatların birbirine yaklaşmasını sağlamasıdır. Ancak
ticarete konu olmayan mallarda bu durum söz konusu değildir. Yukarıda Tek
16
Fiyat Yasasının varsayımları arasında sayılan, ülkeler arasında arbitraj
önleyici engellerin bulunmaması koşulu, ticarete konu olmayan malların
bulunduğu ekonomilerde geçerliliğini yitirmektedir. Çünkü ticarete konu
olmayan mallarda arbitraj faaliyeti ile iki ülkedeki fiyatların birbirine
yaklaşması söz konusu değildir. Bu nedenle Tek Fiyat Yasasından hareketle,
SGP’nin
sadece
ticarete
konu
olan
mallar
için
geçerli
olduğunu
söyleyebiliriz(Deloach,1997:893).
SGP’ye
dayanılarak
kur
tahmini
yapılmak
istendiğinde
karşılaşılabilecek ikinci güçlük, ticarete konu mal ve hizmetlerin endeksteki
ağırlıklarının aynı olmayışıdır. Yine yukarıdaki varsayımlarda mal ve
hizmetlerin endeksteki ağırlıklarının aynı olması gerekliliği vurgulanmıştı.
Oysa ülkedeki tüketicilerin zevk ve tercihlerindeki farklılıklar endekste yer
alan mal ve hizmetlerin ağırlıklarını etkileyen birer faktördür. Bu faktörün
ülkeden ülkeye değişiklik göstermesi, hesaplamaları etkileyebilmektedir.
Đki ülkede kullanılan fiyat endekslerinin başlangıç yılı olarak seçilen
yıllar bile fark yaratabilmektedir. Yukarıda belirtilen varsayımlarda yer aldığı
gibi, her iki ülkede de sürdürülebilir koşulların söz konusu olduğu yıllar
ülkelerin
endeks
hesaplamalarında
başlangıç
yılı
olarak
alınmalıdır.
Sürdürülebilir koşul ifadesi ile belirtilen durum, ülkede cari açığın sıfır veya
sıfıra yakın olduğu durumdur.
SGP için ülkelerin fiyat düzeylerinin karşılaştırılması gerekmektedir.
Fakat bu yanıltıcı olabilir. Çünkü ülkelerin koşulları birbirinden farklıdır. Bu
durum, altın standardının uygulandığı dönemde bile görülmüştür. Zira Birinci
Dünya Savaşından önceki dönemde ABD, Đtalya, Almanya ve Đngiltere’nin
fiyat düzeyleri birbirinden farklıdır.
17
Bu değişikliklerin sebebi ülkelerin iç koşullarındaki farklılıklardır.
Tarifeler, dış borçluluk durumu, eşit olmayan ulaşım giderleri veya endeks
hesaplamalarında söz konusu olan farklılıklar gibi.
Bunun yanı sıra, uluslar arası talepte meydana gelen değişiklikler,
sermaye hareketleri, işgücünün göreli verimliliği gibi koşulların değişiklik
göstermesi, genel fiyat seviyesinin SGP’ye göre oranları değişmeksizin,
denge
döviz
kurunda
değişikliklere
yol
açabilmektedir(Humphrey
ve
Keleher,1982:332).
Genel fiyat düzeyinden yola çıkılarak hesaplanan SGP yanıltıcı
sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir. Bunun sebebi, uluslar arası ticarete konu
olan malların fiyatlarının, ticarete konu olmayan malların fiyatlarından farklı
hareket edebilmesidir. Bunun da sebebi, ülkelerin borçluluk durumları veya
uluslar arası ticarette meydana gelebilecek değişikliklerdir. Bu nedenlerden
dolayı, parite hesaplanırken ticarete konu olan ve olmayan tüm malları içeren
bir sepet kullanılması yanıltıcı olacaktır.
Kullanılan fiyat endekslerindeki ticarete konu olan ve olmayan malların
ağırlıkları da farklı sonuçlar ortaya çıkarabilmekte ve yanılmaya yol
açabilmektedir.
Ülkelerde
ödemeler
dengesinin
hesaplanmasında
kullanılan
(dolayısıyla döviz kurunu etkileyen) birçok kalem, ticari mal fiyatlarındaki
değişimlerden oldukça düşük düzeyde etkilenir. Bunlar, borç ödemeleri,
tazminat
ödemeleri,
hareketlerdir.
göçmenler
tarafından
gönderilen
paralar
gibi
18
Bu
işlemlerin
toplam
etkisi,
döviz
kurlarını,
mal
fiyatlarının
hareketlerinin ters yönünde etkileyebilecektir (Terborgh,1926:200–203).
Yine birçok araştırmacıya göre, SGP’nin uzun dönemde geçerli olup
olmaması,
reel
kurların
uzun
dönemde
istikrarlı
olup
olmamasına
bağlıdır(Deloach,1997:891). Bu yaklaşıma göre uzun dönemde reel kurlar
istikrarlı ise SGP geçerli olacaktır. Ne var ki yapılan bu araştırmaların
sonuçları her zaman aynı değildir. Az sayıda araştırmacı reel kurların istikrarlı
olduğu sonucuna ulaşırken, araştırmacıların büyük çoğunluğu reel kurların
uzun dönemde istikrarlı olmadığını söylemektedir.
Araştırmaların önemli bir kısmı kurların istikrarsızlığına işaret ettiği için
son dönemdeki araştırmalar uzun dönemde reel kurların belirlenmesi üzerine
odaklanmıştır. Reel kurlarda durağan olmayan hareketler öngören iki çeşit
yaklaşım söz konusudur:
Bu yaklaşımların ilki, yapışkan fiyatlı modellerdir. Bu modelde menü
maliyetlerinin bulunduğu varsayılmaktadır. Bu menü maliyetleri sebebiyle
nominal döviz kuru değişimleri ülkeler arasındaki göreli fiyatlar, kur
değişimlerinden anında etkilenmemektedir.
Đkinci yaklaşım ise döviz kurlarının, ticarete konu olan ve olmayan mal
piyasalarındaki denge koşullarıyla belirlendiği modeller geliştirilmiştir. Bu
modellerde ise, ticarete konu olmayan malların varlığı, arbitraj koşulunu
engellemektedir.
19
Đkinci yaklaşım adı altında anlatılan denge modelleri reel kur
davranışları
ile
ilgili,
yapışkan
fiyat
modellerinden
farklı
sonuçlara
ulaşmaktadır. SGP, denge modellerinde, ticarete konu olan mallar için
sağlandığı halde; menü maliyetini içeren modellerde sağlanmamaktadır. Bu
nedenle, iki model arasındaki ayırımı tespit etmenin en kolay yolu, ticarete
konu
olan
mallar
için
SGP’nin
sağlanıp
sağlanmadığına
bakılmasıdır(Deloach,1997:892).
1.2 AKIM YAKLAŞIM
Kurların belirlenmesi için Portföy Dengesi Yaklaşımı ve Parasalcı
Yaklaşımın kullanılmasından önce yaygın olarak başvurulan yöntemin, döviz
piyasasındaki yabancı paralara olan akım arz ve talebin incelenmesi olarak
görülmektedir(Rosenberg,1996:68).
Bu yaklaşıma göre, bir ülkenin parasının değerini belirleyen etken o
ülkenin mal ihracatı ve ithalatıdır. Đhracatın ithalattan fazla olması (ülkenin dış
ticaret bilançosunun fazla vermesi) halinde ülkenin parası değer kazanır, tersi
durumda ise ülkenin parası değer kaybeder(Seyidoğlu,2003:379).
Model, basit haliyle sadece ticaret dengesi üzerinde durmakta,
genişletilmiş modele sermaye akımlarının etkisi de eklenmektedir. Đlk model
olan ticaret akımlarının incelendiği modelde, sermaye ülkeler arasında
hareketsiz varsayılmıştır. Sermaye hareketlerinin olmadığı bir modelde döviz
kuru CĐD’yi sağlayacaktır. Sermaye hareketsiz olduğunda, döviz kurunun
oynadığı bir varlık rolü yoktur. Döviz kuru eşitliği sadece ticaret akımlarıyla
sağlanacaktır(Pikoulakis,1995:85).
20
Đki ülkeli (ABD ve Türkiye) bir durum düşündüğümüzde denge döviz
kurunun oluşumunu şu şekilde açıklayabiliriz:
Türkiye’deki insanların ABD’nin ihraç ettiği mallara olan talebi ile ABD
Dolarına olan akım talep değeri özdeştir. Çünkü ABD’den ithalat yapmak için
bu malların bedeli Dolar olarak ödenmelidir. Bu, Türkiye’nin Dolar talebini
belirleyecektir.
Benzer şekilde Doların akım arz değeri, ABD’li insanların Türkiye’nin
ihraç ettiği mallara olan talebine göre belirlenecektir. Çünkü Türkiye’den
ithalat yapabilmek için ABD’lilerin ulusal paralarını Türk Lirasına çevirmeleri
gerekmektedir.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldığı gibi, ülkelerin ulusal paralarının
(örneğimizde Doların) arz ve talebinin akım değerleri bütünüyle ithalat ve
ihracat talebiyle yani ticaret işlemleri ile belirlenmektedir.
Açıktır ki, Doların denge değeri yani denge döviz kuru, Dolar arz ve
talep değerlerinin eşitlendiği noktada oluşacaktır. Bu da ABD ve Türkiye
arasında ticaretin dengede olduğu yani her iki ülkenin de açık veya fazla
vermediği noktada geçerli olacaktır.
Piyasada geçerli olan döviz kurunun, denge döviz kur düzeyinin
altında veya üstünde olduğu durumlarda ne olacaktır?
21
Şekil 2 Döviz Arz ve Talep Eğrileri
TL/$
$
Grafikte döviz kuru denge düzeyi
ile gösterilen Dolar arz ve talep
eğrilerinin kesiştiği noktadır. Piyasada Dolar talebi, Dolar arzından yüksek bir
noktada oluşursa, Döviz kuru
düzeyinde olacaktır. Bunun sebebi,
Türkiye’de ABD’nin ürettiği ürünlere olan talebin artmış olmasıdır. ABD’den
ithalat yapmak için Türkiye’nin Dolar talebi artış göstermiştir. Bunun
sonucunda Türkiye’nin ithalatı artacaktır.
Döviz kuru denge noktasına para otoritelerinin müdahalesiyle gelebilir.
Böyle bir müdahalenin olmadığı durumda ABD’nin ihracatı arttıkça Dolara
olan talep, Doların değerinin artmasına neden olacak ve döviz kuru yeniden
düzeyine gelecektir.
Ekonomi, denge noktasının üzerindeki
noktasında ise yukarıda
açıklanan durumun tersi söz konusu olacaktır. ABD’de Türkiye’de üretilen
mallara olan talep artış göstermiş, buna bağlı olarak ABD’li tüketicilerin Türk
Lirası talebi artmıştır. Türkiye’nin ihracatının artması Türk Lirasının değer
kazanmasına yol açar ve denge başlangıçtaki
düzeyinde sağlanır. Aynı
durum Türkiye için incelendiğinde aşağıdaki sonuçlara ulaşılmaktadır.
22
Şekil 3 Türkiye’nin Cari Đşlemler Dengesi ve Döviz Kuru (1998–2008)
2
0
-20000
1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008
1,5
-40000
1
-60000
0,5
-80000
0
CĐD
Döviz Kuru
Kaynak: www.dtm.gov.tr ve
http://stats.oecd.org/wbos/Index.aspx?datasetcode=SNA_TABLE4
Teorik olarak, cari işlemler açığı veren ülkelerin ulusal paralarının
değer kaybetmesi, cari işlemler fazlası veren ülkelerin ulusal paralarının ise
değer kazanması gerekmektedir.
Bunun sebebini açıklarken yine Türkiye ve ABD kullanılacak olursa,
Türkiye’nin ithalatı ihracatından fazla olursa ve bu nedenle cari işlemler açığı
ortaya çıkarsa bunun sonucunda Türkiye’de Dolar talebi artış gösterecektir.
Bunun sonucunda Türk Lirası Dolar karşısında değer kaybedecek ve döviz
kuru yükselecektir.
Yukarıdaki grafikte Türk Lirasının 2002 sonrası dönemde olması
gerekenden daha değerli bir seviyede bulunduğu görülmektedir.
1980’li yıllardan 1990’lı yılların ilk yarısına dek yapılan gözlemler de
sanayileşmiş
ülkeler
için
teoriye
uygun
sonuçlar
ortaya
23
koymuştur(Rosenberg,1996:73). Anılan dönemde ABD, Japonya, Kanada,
Almanya, Đngiltere ve Avustralya’da CĐD ve döviz kuru benzer bir seyir
izlemiştir.
Ancak ülkelerin CĐD ve döviz kuru arasındaki bağlantıyı sağlayan tek
ilişki yukarıda bahsedilen ilişki değildir. Araştırmacılar tarafından öne sürülen
alternatif açıklamalar da mevcuttur.
Bunlardan ilki, Portföy Dengesi Yaklaşımı ile ilişkili bir açıklamadır.
Buna göre, açık veren ülkeden, fazla veren ülkeye bir servet transferi olur.
Fazla veren ülkedeki bireyler transfer edilen bu serveti kendi ulusal paraları
cinsinden tutmak isterler. Fazla veren ülkenin ulusal parasına olan talebin
artmasındaki neden budur. Bu talep artışı da cari işlemler fazlası veren
ülkenin ulusal parasının değer kazanmasına neden olur. Dolayısıyla, Portföy
Dengesi modeli, CĐD ve döviz kuru arasındaki ilişkiyi ticaret akımlarıyla değil,
bireylerin portföy tercihleriyle açıklamıştır.
Alternatif açıklamaların ikincisi,
beklentiler üzerinde duran bir
yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, açık veren ülkenin ulusal parasının diğer
ülkelerin paraları karşısında değer kaybetmesi beklenir. Piyasada oluşan bu
beklenti sonucunda açık veren ülkenin ulusal parasına olan talep azalır ve
açık veren ülkenin parası değer kaybeder. Burada bu ülkenin parasının değer
kaybetmesinin sebebi, ticaret akımlarından gelen diğer ülkenin parasına olan
talebin artışı değil; açık veren ülkenin parasına ilişkin beklentilerdir.
Üçüncü bir açıklama ise uygulanan para ve maliye politikalarının
etkileri üzerinedir. Yurtiçinde uygulanan politikalara ek olarak, yurtdışından
ülkenin ihraç mallarına yönelik talebin artması veya azalması da döviz kurları
24
ile cari işlemler dengesini (CĐD) belirleyen bir faktördür. Ülkenin ihraç
mallarına yönelik talebin artması hem CĐD’yi iyileştirecek, hem de ülkenin
ulusal parasının değerlenmesini sağlayacaktır (Rosenberg,1996:75–76).
1.2.1 Sermaye Akımlarının Modele Dâhil Edilmesi
Modele ilişkin önceki açıklamalarda sermaye akımları analiz dışı
bırakılmış, döviz kurundaki değişmelerin sadece ticaret akımlarından
kaynaklandığı varsayılmıştır.
Bu bölümden itibaren, Akım Yaklaşım modeline sermaye hareketleri
de ilave edilmektedir. Sermaye hareketlerinin döviz kurları üzerindeki etkisi
incelenmeye
başlanmadan
önce,
sermaye
piyasalarının
oyuncuları
tanımlanmalıdır.
Bu modelde iki gruptan söz edilmelidir. Bunlardan birincisi uluslar arası
yatırımcılardır.
Bu
gruptaki
bireyler,
ülkeler
arasındaki
faiz
oranı
farklılıklarından hareketle yatırım yapacakları ülkeyi tercih etmektedirler.
Yatırım kararlarında risk almamaktadırlar. Faiz oranının yüksek olduğu ülkeyi
yatırım için tercih etmektedirler.
Đkinci grupta yer alan spekülatörler ise kurların gelecekte alacağı
değerlere
ilişkin
tahminlerde
bulunmakta
ve
buna
göre
yapmaktadırlar. Spekülatörler risk almaktan kaçınmamaktadırlar.
yatırım
25
Analizi basitleştirmek için yine iki ülkeli (ABD ve Türkiye) bir dünya
varsayacağız.
Döviz
piyasası
oyuncularından
(katılımcılarından)
uluslar
arası
yatırımcılar, yukarıda belirtildiği gibi, ülkeler arasındaki faiz farklılıklarından
getiri elde etmek amacıyla yararlanmaktadırlar. Yani, faiz oranının yüksek
olduğu ülkeye yatırım yapmakta, diğer ülkeden fonlarını çekmektedirler.
Diğer oyuncu grubu olan spekülatörler ise, döviz kuru tahminlerine
göre hareket etmekte, ileride değer kazanacağını düşündükleri para cinsine
yatırım yapmakta; diğer para birimini ellerinden çıkarmaktadırlar.
Şekil 4 Spekülatör Davranışı
TL/$
SNDT
SNDA
Grafikte
yer
alan
SA$
eğrisi,
spekülatörlerin
Dolar
arzını
göstermektedir. Dikey eksen TL/$ döviz kurunu, yatay eksenin sağ tarafı
spekülatörlerin net Dolar arzını, sol tarafı ise spekülatörlerin net Dolar talebini
göstermektedir.
26
Eğer spot kur, E0 seviyesinin (1$=1TL) üzerinde (E1 noktası 1$=2TL)
ise,
spekülatörlerin
piyasaya
Dolar
verip,
karşılığında
TL
almaları
beklenmektedir. Çünkü spekülatörler, döviz kurunun yeniden E0 seviyesine
ineceğini beklemektedirler. Bu sayede kazançlı çıkmaları mümkündür. Döviz
kuru E1 seviyesindeyken piyasaya Dolar verip, Türk Lirası alan bir spekülatör,
kur E0 seviyesindeyken tekrar Dolar alıp kazanç sağlayabilecektir.
Şayet döviz kuru E2 (1$=0,5TL) seviyesinde ise spekülatörler kazanç
sağlamak için bu kez değişik bir yol izleyeceklerdir. Bu durumda spekülatörler
Türk Lirasını ellerinden çıkartacak ve Dolar taleplerini arttıracaklardır. Bu
sayede kur yeniden E0 seviyesine geldiğinde kazanç sağlayabileceklerdir.
Belirtilmesi gereken önemli bir nokta, SA$ eğrisinin şeklinin spekülatör
davranışına
bağlı
olduğudur.
Spekülatörler
geleceği
tam
olarak
görebiliyorlarsa SA$ eğrisi yatay eksene paralel olacaktır. Eğer SA$ eğrisi
dikey eksene paralel olursa, spekülatör davranışından bahsedilemez. Kur
değişimleri spekülatör davranışı üzerinde etkisiz olacaktır.
1.2.2 Eleştiriler
Akım yaklaşım, 1970’li yıllardan itibaren, yani Parasalcı Yaklaşım ve
Portföy Dengesi Yaklaşımının ortaya atılmasından sonra, çeşitli yönlerden
eleştirilmiştir.
Bu yaklaşıma yönelik en temel eleştiri noktası, yaklaşımda stok
değişkenlerin analiz dışı bırakılmasıdır. Bu görüşü savunan araştırmacılara
27
göre, döviz kuru tahmini için sadece akım değişkenlerin analiz edilmesi
yeterli değildir.
Akım yaklaşım sadece dayanıksız mal ve hizmetlerin piyasadaki
denge fiyatının belirlenmesi için uygun bir yaklaşımdır. Ancak finansal
varlıklar gibi dayanıklı malların denge durumlarının belirlenmesi için akım
yaklaşım uygun değildir. Stok yaklaşım kullanılmalıdır.
Akım yaklaşımın kullanılmasına karşı getirilen bir diğer eleştiri ise
döviz piyasalarındaki işlem hacmiyle ilgili yanlış bilgi sağlayabileceğidir.
Örneğin piyasadaki oyunculara ulaşan herhangi bir bilginin Türk
Lirasının değeri üzerinde bir etkisi olduğunu varsayalım. Bu durumda Türk
Lirası talebinde bir değişiklik meydana gelecektir. Bu değişiklik de, Türk
Lirasının değerinde bir değişikliğe yol açacaktır.
Ancak, bu değişiklik, küçük veya büyük miktarda Türk Lirasının el
değiştirmesinden kaynaklanmış olabilir. Yeni denge değeri, el değiştiren Türk
Lirası miktarına bağlı olmayacaktır. Burada önemli olan yeni durumda elde
tutulmak istenen Türk Lirası miktarıdır. Yani yeni denge durumu, akım
değişkene göre değil, stok değişkene göre belirlenmiş olacaktır.
Bu eleştirilere rağmen, akım ve stok yaklaşımları birleştirmek için çok
sayıda araştırma yapılmıştır. Bunun en büyük sebebi ise, uzun dönemde
kalıcı bir denge döviz kuru düzeyine ulaşmak için akım ve stok dengesinin
aynı anda sağlanmasının gerekmesidir(Rosenberg,1996:88-90).
28
1.3 MUNDELL-FLEMING MODELĐ
Bu modelin amacı, dışa açık bir ekonomide sermaye hareketli iken
para ve maliye politikalarının etkinliğinin analiz edilmesidir. Basitçe
açıklanırsa bu modeli IS-LM modelinin, sermaye hareketlerinin sınırsız
olduğu
durumda
açık
ekonomilere
uygulanması
olarak
tanımlayabiliriz(Seyidoğlu,2003:513).
Bu modele göre denge döviz kuru, yabancı paranın akım arz ve talebi
birbirine eşitlendiği ve aynı zamanda ödemeler dengesinin sağlandığı
noktada oluşmaktadır(Rosenberg,1996:95-96).
Mundell-Fleming modelini kullanarak döviz kurunun nasıl tahmin
edildiğinin anlatılmasından önce modelin belli başlı özelliklerinin ve
varsayımlarının anlatılması gerekmektedir.
1.3.1 Modelin Özellikleri ve Tarihçesi
Mundell-Fleming modeli, 1960lı yılların sonlarında J.Marcus Fleming
ve Robert Mundell tarafından ortaya atılmıştır. Esas olarak bu iki araştırmacı,
açık ekonomideki Keynesyen yaklaşıma sermaye hareketlerinin rolünü dahil
etmişlerdir.
Bu
araştırma
1976
yılında
Rudi
Dornbusch
tarafından
ekonomi
modelinde
genişletilmiştir.
Bu
dönemde
Keynesyen
geleneğin
açık
Meade’nin araştırmaları ön planda yer almaktaydı. Meade, 1951 yılındaki
çalışmasında esas olarak ödemeler dengesi üzerinde durmaktaydı:
29
‘’Para politikası ile faizlerin indirilmesi, dışarıya büyük miktarda
sermaye transferine neden olur ve bunun sonucunda ödemeler dengesinde
bozulma görülür’’
Fleming, bu analize ülkenin döviz kuru tercihinin para ve maliye
politikalarının etkinliği üzerindeki etkisinin incelenmesinin eklemiştir. Fleming,
para politikasının esnek kur sisteminde maliye politikasına göre, mutlak ve
nispi anlamda, daha etkili olduğu sonucuna ulaşmıştır.
Mundell-Fleming adıyla bilinen model
hesaplamaları
ve
Mundell’in
politika
esas olarak, Fleming’in
analizlerinin
bir
araya
gelmiş
halidir(Boughton,2002:2–4).
Modelin varsayımlarını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
1) Model Keynesyen bir modeldir.
2) Kısa dönemdeki hareketler analiz edilir.
3) Keynesyen bir model olmasından dolayı modelin başlangıç noktası eksik
istihdam düzeyidir. Uygulanan para ve maliye politikalarının amacı,
ekonomiyi tam istihdam düzeyine ulaştırmaktır.
4) Sabit fiyat varsayımı geçerlidir.
5) Döviz kuru beklentileri analiz dışı bırakılmıştır. Diğer bir deyişle statik
beklenti söz konusudur.
30
6) Marshall-Lerner koşulu geçerli sayılmaktadır. Yani ulusal para değer
kaybettiğinde (döviz kuru artış gösterdiğinde) ihracatın artacağı kabul
edilmektedir.
7) Sermaye hareketlerinin serbestlik derecesi ile para ve maliye politikalarının
etkinlik derecesi arasındaki ilişki, hem sabit kur, hem de değişken kur için
analiz edilir.
Mundell-Fleming modelinin temel analiz araçları IS ve LM eğrileridir. IS
eğrisi, mal piyasasında yatırım (I) ve tasarruf (S) eşitliğini sağlayan gelir ve
faiz bileşimini; LM eğrisi ise para piyasasında para arzını (
talebini (
) ve para
) eşitleyen gelir ve faiz bileşimini göstermektedir.
IS ve LM eğrilerinin biçimleri politikaların etkinliğinin incelenmesi
açısından oldukça önemlidir.
IS eğrisinin eğimini
a) Yatırımların faize duyarlılığı
b) Harcama çarpanı katsayısı belirler.
Öte yandan LM eğrisinin eğimini ise
a) Para talebinin faize duyarlılığı
b) Para talebinin gelire duyarlılığı belirlemektedir.
31
Para talebinin gelire duyarlılığı arttıkça LM eğrisi dikleşir, para talebinin
faize duyarlılığı arttıkça LM eğrisi yatıklaşır. LM eğrisi dikleştikçe, para
politikasının etkinliğinin artacağı çeşitli araştırmacılarca vurgulanmaktadır.
Şekil 5 LM Eğrisinin Daha Dik Olduğu Durum
i (faiz oranı)
IS
Y (gelir)
Grafikte görüldüğü gibi LM eğrisi IS eğrisine göre daha dik ise,
genişletici para politikasının gelir üzerindeki etkisi daha fazladır. Ancak LM
eğrisi, Grafik 6’daki gibi daha yatık ise para politikasının etkinliği zayıf
olacaktır.
32
Şekil 6 LM Eğrisinin Daha Yatık Olduğu Durum
i
IS
Y
Ancak tüm araştırmacılar benzer sonuçlara ulaşmamaktadırlar.
Revier’e göre LM eğrisinin şeklinin neden kaynaklandığı para politikasının
etkinlik derecesinin saptanması için önemlidir. Eğer para talebinin faize
duyarlılığı düşük olduğu için LM eğrisi dik ise para politikasının etkinliği ile
ilgili yukarıdaki yargı doğrudur.
Öte yandan, LM eğrisi, para talebinin gelire duyarlılığı yüksek olduğu
için dik bir şekil almışsa bu durumda para politikası etkin değil, zayıf
olacaktır(Revier,2000:375).
Benzer bir analiz, IS eğrisinin durumu ve buna bağlı olarak maliye
politikasının etkinliği
ile ilgili
olarak yapılabilir.
Harcama çarpanının
yükselmesi IS eğrisini dikleştirecek ve IS eğrisi dikleştikçe maliye politikasının
etkinliği artacaktır; öte yandan yatırımların faize duyarlılığı arttıkça IS eğrisi
yatıklaşacak ve eğri yatıklaştıkça maliye politikasının etkisi zayıflayacaktır.
33
Model açıklanırken önce kapalı ekonomi durumundan bahsedilecek,
daha sonra sırasıyla açık ekonomi durumunda para ve maliye politikalarının
etkileri incelenecektir.
1.3.2 Kapalı Ekonomi Durumu
Dışa açık olmayan bir ekonomide gelir ve faiz denge düzeyi, para ve
mal piyasalarının aynı anda dengede olduğu noktada belirlenir.
Mal piyasası dengesinin sağlandığı gelir ve faiz bileşimlerinin
gösterildiği noktaların birleştirilmesiyle IS eğrisi elde edilir. IS eğrisi negatif
eğimli bir eğridir. Çünkü, faizlerin düşmesi, işlem güdüsüyle talep edilen para
miktarını arttıracak, bu da talebin ve gelir düzeyinin artmasına neden
olacaktır. Faizlerin değişmesi, IS eğrisi üzerinde harekete neden olacaktır.
Faizlerin değişmediği durumda ise, kamu harcamalarındaki bir artış,
döviz kurlarında meydana gelen düşüş gibi değişiklikler; IS eğrisinin
bütünüyle sağa kaymasına neden olacaktır. Döviz kurunun yükselmesi
(ulusal paranın değer kaybetmesi) sonucunda ülkede üretilen mallar
yabancılar için ucuz hale gelecek ve ülkenin ürettiği mallara olan toplam talep
artacaktır. Tabii ters yönlü hareketler de (döviz kurunun düşmesi veya kamu
harcamalarının azalması) toplam talebi azaltacak ve aynı faiz düzeyinde IS
eğrisinin bütünüyle sola kaymasına neden olacaktır.
Para piyasasında ise denge reel para arzının para talebine eşit olduğu
noktada oluşmaktadır. Para talebi, gelir düzeyiyle pozitif, faiz düzeyiyle
negatif ilişkilidir. LM eğrisi pozitif eğimli bir eğridir. Çünkü gelir arttıkça para
34
talebi artar. Ortaya çıkan bu aşırı para talebi faizlerin yükselmesiyle
dengelenir. Faizlerin değişmesi LM eğrisi üzerinde hareket edilmesini sağlar.
Ekonomide para arzının arttırılması, aynı faiz düzeyinde LM eğrisinin
bütünüyle sağa kaymasına yol açmaktadır. Bu durumda para piyasası
dengesi
daha
yüksek
bir
gelir
düzeyinde
aynı
faiz
oranında
sağlanabilmektedir. Para arzının azaldığı durumda LM eğrisi bütünüyle sola
kayacaktır.
Yukarıda bahsedildiği gibi, IS eğrisi mal piyasasında; LM eğrisi ise
para piyasasında denge koşulunu sağlayan faiz ve gelir bileşimlerini
göstermektedir. Đki piyasada eşanlı dengenin sağlandığı tek nokta IS ve LM
eğrilerinin kesiştiği noktadır(Rosenberg,1996:96-99).
1.3.3 Açık Ekonomi Durumu
Açık ekonomi durumunda denge sadece mal ve para piyasalarının
eşanlı denge durumuyla sağlanamamaktadır. Bu analizde ticaret dengesi de
analize katılmakta ve denge noktaları BP eğrisi ile gösterilmektedir. BP eğrisi,
ödemeler bilançosunu dengeye getiren faiz oranı ve gelir düzeyi bileşimini
göstermektedir. BP eğrisinin ifade ettiği ticaret dengesi sadece net ihracat
değerinden oluşmamaktadır. Bunun yanında net sermaye girişi de ticaret
dengesini etkilemektedir(Shone,1989:16).
Sermaye hareketleri esas olarak ülkeler arası faiz oranı farkından
etkilenmektedir. Bu farkı (
)ifadesiyle gösterebiliriz. Buradaki r, ulusal
faiz oranı; r* ise yabancı ülkedeki faiz oranıdır. Ulusal faiz oranı artışı
35
sermayenin ülkeye gelmesini sağlar. Tersi durumda ülkeden sermaye çıkışı
olacağını söyleyebiliriz. Tabii BP eğrisinin şekli, sermaye hareketlerinin
serbestlik derecesine bağlı olarak değişiklik gösterecektir.
Sermaye hareketlerinin akışkan olmadığı durumda BP eğrisi dikey
eksene paralel bir biçim alacaktır. Yani sermaye hareketleri faiz oranındaki
değişmelerden etkilenmeyecek, diğer bir deyişle faiz oranı değişimlerine
duyarsız olacaktır.
Diğer bir uç durum ise BP eğrisinin yatay eksene paralel olduğu
durumdur. Bu durumda sermaye hareketleri tamamen serbesttir. Faizlerdeki
küçük değişmeler bile sermaye hareketlerinde büyük değişiklikler meydana
getirir.
Bu durumdaki bir ekonomide dış şoklara karşı ekonominin duyarlılığı
artar. Dış kaynaklı sermaye girişleri mümkün olduğundan yurtiçi yatırım ve
tasarruflar arasındaki bağlantı kopar. Buna bağlı olarak yurtiçinde bankaların
fon kaynakları ve kullandırdıkları krediler arasındaki bağlantı kopar. Carry
trade faaliyetleri artar ve buna bağlı olarak ülkeler arasındaki faiz oranı
farklılıkları uzun süreli olmaz. Sadece kısa süreli sapmalar görülür. Çünkü
sermaye girişleri engellenmemiştir ve fonlar yüksek faizin olduğu ülkelere
akar.
Aşağıda para ve maliye politikalarının etkinliği, sabit ve esnek kur
durumlarında incelenecektir.
36
1.3.4 Para Politikası Etkinliği
1.3.4.1 Sabit Kur
Şekil 7 Sabit Kurda Genişletici Para Politikası (Sermaye Hareketliliğinin
Olmadığı Durum)
i
BP
IS
Y
Merkez Bankası para arzını arttırdığı takdirde faizler düşer. Sermaye
hareketleri olmadığı için ülkeden sermaye çıkışı söz konusu olmaz. Đthalat
talebi artış gösterir ve ülkede ödemeler bilançosu açığı ortaya çıkar. Kuru
başlangıç düzeyinde tutabilmek için Merkez Bankası piyasada artan döviz
talebini rezervleriyle karşılar. Sürecin sonunda ekonomi başlangıç noktasına
geri döner.
Daraltıcı para politikası uygulandığı takdirde ülkede faizler yükselir
fakat yine sermaye girişi olmaz. Ulusal para değer kazanır. Merkez Bankası
sabit kuru sürdürebilmek için piyasadan döviz alır ve piyasaya ulusal para
verir. Sonuçta ekonomi yine başlangıç noktasına döner.
37
Şekil 8 Sabit Kurda Genişletici Para Politikası (Sınırsız Sermaye
Hareketliliği Durumu)
i
BP
Y
Bu durumda sermaye hareketleri serbesttir. Ülkede para arzı
arttırıldığında faizler düşer ve ülkeden sermaye çıkışı olur. Bunun üzerine
döviz kuru yükselir. Kurun eski haline gelmesi için Merkez Bankası piyasadan
ulusal para satın alır ve piyasaya döviz verir. LM eğrisi başlangıçtaki yerine
döner.
LM eğrisinin sola kaydığı durumda ise faizler yükseldiği için ülkeye
sermaye girişi olur ve döviz kuru düşer. Merkez Bankası, sabit kuru devam
ettirmek için piyasadan döviz satın alır ve piyasaya ulusal para verir. LM
eğrisi yine başlangıç konumuna gelir.
Elde edilen sonuç, sermaye hareketlerinin serbestlik derecesi ne
olursa olsun, sabit kurda para politikasının etkisiz olduğudur. Ödemeler
dengesi (BP) eğrisinin yatay eksene paralel olduğu durumda bağımsız para
politikası uygulanamaz. Çünkü döviz kurlarının değişikliklere verdiği tepki çok
hızlıdır. Đç ve dış finansal araçlar arasında mükemmel ikame söz konusudur.
Ayrıca ikinci durumda ödemeler bilançosu açığı, artan ithalat talebi ve
ülkeden sermaye çıkışı olmak üzere iki kanaldan kaynaklanmaktadır.
38
1.3.4.2 Esnek Kur
Esnek kurda para politikasının geçerliliği, BP eğrisinin durumuna, yani
sermaye hareketlerinin serbestlik derecesine, bağlıdır.
Şekil 9 Esnek Kurda Genişletici Para Politikası (Sermaye Hareketliliğinin
Olmadığı Durum)
i
Y
Esnek
kur
durumunda,
sermaye
hareketleri
serbest
değilken,
genişletici para politikası uygulandığında ilk etki faizlerin düşmesidir. Faiz
düşüşü iç talebi arttıracak, buna bağlı olarak ithalat talebi artacak ve
ödemeler bilançosu açığı ortaya çıkacaktır.
Bu durumda ulusal para değer kaybedecek, yani nominal döviz kuru
artacak, bu durum ihracatı arttıracak ve IS eğrisi sağa kayacaktır. Ödemeler
bilançosu açığı sadece iç talebin artmasından kaynaklandığı için IS eğrisinin
bir miktar sağa kayması dengenin yeniden sağlanması için yeterli olacaktır.
39
Şekil 10 Esnek Kurda Genişletici Para Politikası (Sınırsız Sermaye
Hareketliliği Durumu)
Đ
BP
Y
Sermaye hareketlerinin tamamen serbest olduğu durumda genişletici
para politikası uygulandığı takdirde faiz düşüşünden dolayı ülkeden sermaye
çıkışı olur. Aynı zamanda iç talep artışına bağlı olarak ithalat talebi de artar.
Yani ulusal para bu iki nedenden dolayı değer kaybeder. Bu nedenle IS
büyük miktarda sağa kayar ve gelir artışı daha yüksek oranda gerçekleşir.
Bu durumda para politikasının tamamen etkin olduğunu söyleyebiliriz.
Esnek kur durumunda sermaye hareketlerinin serbestlik derecesi arttıkça,
para politikasının da etkinliği artacaktır
1.3.5 Maliye Politikası Etkinliği
1.3.5.1 Sabit Kur
Ekonomide sabit kur uygulaması geçerliyken genişletici maliye
politikası uygulandığı durumda kamu harcamalarının artışı sonucu talep artışı
meydana gelir. Bu, ödemeler bilançosu açığına yol açacaktır.
40
Şekil 11 Sabit Kurda Genişletici Maliye Politikası (Sermaye
Hareketliliğinin Olmadığı Durum)
i
BP
Y
Ödemeler bilançosu açığı, ülkede döviz talebini arttıracak ve döviz
kuru yükselecektir. Merkez Bankası, sabit kuru sürdürmek için piyasaya döviz
verecek ve piyasadan ulusal parayı çekecektir. Bunun sonucunda LM eğrisi
sola kayacak ve ekonomi daha yüksek bir faiz düzeyinde dengeye gelecektir.
Sonuç olarak sabit kurda sermaye hareketleri söz konusu değilken
maliye politikasının etkin olmadığı söylenebilir.
Aynı koşullar altında daraltıcı maliye politikası uygulandığında süreç
tersine işleyecek, ekonomi yine aynı gelir düzeyinde fakat daha düşük faiz
düzeyinde dengeye gelecektir.
Sermaye hareketlerinin tümüyle serbest olduğu bir ekonomide
genişletici maliye politikasının etkin olacağı söylenebilir.
41
Şekil 12 Sabit Kurda Genişletici Maliye Politikası (Sınırsız Sermaye
Hareketliliği Durumu)
i
BP
Y
Genişletici maliye politikası sonucu ortaya çıkan faiz artışı sonrasında
ülkeye döviz girişi olacaktır. Bunun sonucunda ulusal para değer kazanacak
ve Merkez Bankası sabit kuru devam ettirmek için piyasadan döviz alıp,
piyasaya ulusal para verecektir. Yani ilk durumun tersine daraltıcı değil,
genişletici para politikası uygulayacaktır.
Uygulanan genişletici maliye politikası sonucunda faizler değişmemiş,
gelir artmıştır. Bunun sonucunda maliye politikasının tamamen etkin olduğu
söylenebilir.
1.3.5.2 Esnek Kur
Esnek kurda sermaye hareketlerinin serbest olmadığı varsayımı
altında genişletici maliye politikası uygulandığında ulusal para değer
kaybeder. Bunun sonucu olarak ülkenin ihracatı artar ve kamu harcamasının
artışı sonucu sağa kaymış olan IS eğrisi ikinci kez sağa kayar. Sonuç olarak,
daha yüksek bir faiz ve gelir düzeyinde ekonomi dengeye gelir.
42
Şekil 13 Esnek Kurda Genişletici Maliye Politikası (Sermaye
Hareketliliğinin Olmadığı Durum)
i
LM
Y
Şekil 14 Esnek Kurda Genişletici Maliye Politikası (Sınırsız Sermaye
Hareketliliği Durumu)
i
LM
BP
=
Y
Sermaye hareketleri serbest iken, esnek kur varsayımı altında,
genişletici maliye politikası uygulandığında politikanın gelir düzeyi üzerinde
bir etkisi olmayacaktır.
Genişletici maliye politikası sonucunda faizler yükselecek ve ülkeye
sermaye girişi olacaktır. Böylece politika sonucu ulusal para değer
kaybedecek fakat sermaye girişi ile bu durum dengelenmiş olacaktır. Sürecin
sonunda IS eğrisi başlangıç noktasına geri dönecektir.
43
1.3.6 Eleştiriler
Mundell-Fleming modeline yöneltilen belli başlı eleştirilerin ilki, sabit
fiyat varsayımından kaynaklanan nominal ve reel döviz kuru özdeşliğidir.
Modelde geçerli kabul edilen bu duruma gerçek hayatta rastlanmamaktadır.
Gerçek hayatta döviz kurunun ihracat fiyatlarına olan etkisini ifade eden ve
literatürde ‘’pass through coefficient’’ olarak geçen katsayı önem
kazanmaktadır.
Yapılan araştırmalar sonucunda McCarthy(1999) döviz kuru ve ithal
malları fiyatları arasındaki ilişkiyi üretici ve tüketici fiyatları açısından ele
almıştır. Altı OECD ekonomisi incelendikten sonra ulaşılan sonuçlar döviz
kurunun tüketici fiyatları üzerinde ılımlı bir etkisi olduğu yönündedir. Ayrıca
ülkenin dışa açıklık derecesi ile katsayı arasında yakın bir ilişki vardır(Leigh
ve Rossi,2002:4).
Goldfajn ve Werlang’ın (2000) araştırmasına göre yine ekonominin
açıklık derecesi ile katsayının ilişkili olduğu belirtilmiş, aynı zamanda
katsayının devalüasyonu takip eden dönemlerde yükseldiği ve 12 aylık bir
süre sonra katsayının en yüksek değerine ulaştığı görülmüştür(Leigh ve
Rossi,2002:4).
1.4 PARASALCI YAKLAŞIM
Bir önceki bölümde anlatılan Mundell-Fleming modelinin Keynesyen
bir model olduğu hatırlanacaktır. Bu bölümde anlatılacak olan Parasalcı
Yaklaşım ise esas itibariyle Klasik varsayımlar üzerine kurulmuş bir modeldir.
Bunun getirdiği en önemli sonuçlardan biri, Mundell-Fleming modeli
44
incelenirken kabul edilen sabit fiyat varsayımının terk edilmesi ve yerine kısa
dönemde fiyatların değişebilir olduğunun kabul edilmesidir.
Bu durum bizi şu sonuçlara götürmektedir. Birincisi SGP esnek fiyatlı
modelde
sürekli
olarak;
yapışkan
fiyatlı
modelde
uzun
dönemde
sağlanmaktadır, ikincisi ise, para politikası değişiklikleri döviz kurunu faiz
kanalından değil, SGP kanalından etkilemektedir.
Parasalcı Yaklaşım modelinde para politikaları kısa ve uzun dönemde
döviz kurlarının ve enflasyonun izleyeceği yolu da belirlemektedir. Reel
faktörlerin kurlar üzerindeki etkisi dolaylıdır. Bunlar, ilk etapta para talebini
etkilerler. Yine Mundell-Fleming modelinin varsayımlarından farklı olarak
beklentiler Parasalcı Yaklaşım modelinde önem kazanmaktadır. Beklentilerin
para politikalarına göre şekillendiği varsayılmaktadır. Kısaca, gelecekteki
para politikalarına ilişkin beklentiler, geçmişteki ve şimdiki para politikalarına
göre belirlenmektedir.(Rosenberg,1996:139).
Ayrıca bu yaklaşımda anlatılacak modellerin ortak varsayımları,
sınırsız sermaye hareketliliğinin geçerli olduğu ve varlıkların birbirinin tam
ikamesi olduğudur. Ayrıca örtük olmayan faiz haddi paritesi teorisinin de
geçerli olduğu kabul edilmektedir(Pikoulakis,1995:33–34).
Aşağıda döviz kurunun belirlenmesine yönelik olarak geliştirilen
Parasalcı Yaklaşım bünyesindeki modeller açıklanacaktır.
45
1.4.1 Esnek Fiyatlı Model
1.4.1.1 Varsayımlar
1) Đki ülke olduğu kabul edilir.
2) Her iki ülkede de para arzı (
) dışsal olarak para otoritesi (Merkez
Bankası) tarafından belirlenir.
3) Para talebi (
), reel para talebidir ve gelir ve faizin istikrarlı bir
fonksiyonudur.
4) Her iki ülkede de para talebinin gelire ve faize karşı duyarlılığı aynıdır.
5) Ekonomide denge koşulu
dir.
6) SGP kısa ve uzun dönemde geçerli varsayılmaktadır.
1.4.1.2 Modelin Açıklanması
Yukarıda da belirtildiği gibi, esnek fiyatlı modelde, SGP’nin her zaman
geçerli olduğu varsayılmaktadır. Bu durumda döviz kuru yurtiçi ve yurt dışı
fiyatlara göre şekillenmektedir.
Aşağıda
kullanılacak
denklemlerde
faiz
oranı
değişkenlerin logaritma değerleri kullanılmıştır.
(1)
(2)
dışındaki
tüm
46
(3)
(4)
(5)
(1) numaralı denklem
yurtiçindeki, (2) numaralı denklem ise
yurtdışındaki reel para talebini ifade etmektedir. (3) numaralı denklemde para
arzı ve para talebi eşitlendiğinde dengeye ulaşıldığını ifade etmektedir. (4)
numaralı denklem ise yurtdışındaki denge koşulunu göstermektedir. Sonuncu
denklem
döviz
kurunun
iki
ülkedeki
fiyat
farkına
eşit
olduğunu
göstermektedir.
Đlk iki denklemdeki
ve
katsayıları sırasıyla para talebinin gelire
ve faize duyarlılıklarını ifade etmektedir.
Döviz kuru eşitliğini elde etmek için
ve
olduğu bulunmalıdır. Đlk iki denklem bu amaçla
değerlerinin neye eşit
ve
için çözülürse şu
sonuçları elde edilir:
(6)
(7)
(3) numaralı denklemden hareketle
yerine
yazılabilir. (6) ve (7)
numaralı denklemler aşağıdaki hale gelecektir.
(8)
(9)
47
Şimdi elde edilen
ve
değerlerini (5) numaralı denklemde yerine
konulursa, Parasalcı Yaklaşımda esnek fiyatlı modelin temel denklemi elde
edilmiş olur.
(10)
(10) numaralı denkleme göre
değerindeki değişmeler, döviz
kurunu aynı oranda ve aynı yönde etkilemektedir.
Đki ülke arasındaki gelir ve faiz farkları, döviz kurunu
ve
katsayıları oranında etkileyecektir. Gelir düzeyleri arasındaki fark, Đlk ülkenin
lehine artarsa döviz kuru düşecek, buna karşılık; faiz düzeyleri arasındaki
fark ilk ülke lehine artarsa döviz kuru artacaktır.
Bu noktada örtük olmayan faiz haddi paritesi teorisi analize dâhil
edilmelidir. Bu sayede modele beklentiler dâhil edilmiş olacaktır.
Buna göre, yurtiçinde ihraç edilen bir tahvilin faiz oranı, yurtdışında
ihraç edilen bir tahvilin faiz oranı ile döviz kurundaki beklenen değişime eşit
olmalıdır(Rosenberg,1996:142).
Bunun
temelinde
yatırımcıların
riske
bakmaksızın en yüksek getiriyi getirecek portföy tercihlerini yaptığı varsayımı
yer almaktadır(Pikoulakis,1995:35).
Bu varsayımdan bahsettikten sonra özetle şu şekilde açıklama
yapılabilir: Örtük olmayan faiz haddi paritesi teorisine göre, bir ülkenin
48
uyguladığı faiz oranı ile diğer ülkenin faiz oranı arasında döviz kurunun
beklenen değişimi kadar fark olmalıdır.
(11)
(11) numaralı denklem, örtük olmayan faiz haddi paritesi teorisini ifade
etmektedir. Buna göre yurtiçi faiz oranı, yurtdışı faiz oranı ve döviz kuru
beklenen değişiminin toplamına eşit veya ondan fazla olduğu takdirde
yatırımcılar bu ülkeye yatırım yapacaklardır. Bu denklem düzenlenirse, döviz
kuru beklenen değişiminin ülkeler arasındaki faiz oranı farkına eşit olduğu
görülecektir.
(12)
SGP teorisi esnek fiyatlı modelde geçerli varsayıldığı için döviz
kurundaki beklenen değişim, ülkelerin beklenen enflasyon oranları arasındaki
farka eşit olacaktır. Yine bu modelde, fiyatlar para arzı ve para talebine göre
belirlendiğinden, enflasyon oranı beklentileri para arzının büyüme oranı ile
ilgili beklentilerden etkilenecektir(Rosenberg,1996:142).
Bu açıklamalar aşağıdaki gibi formülle ifade edilebilir:
(13)
(13) numaralı denklem bu şekilde yazıldıktan sonra esnek fiyatlı
modelin temel denkleminin gösterildiği (10) numaralı denklem, beklentileri
içeren, iki değişik şekilde yazılabilir.
(14)
(15)
49
(14) ve (15) numaralı denklemlerde döviz kurunu etkileyen üç değişik
faktör (parasal faktör, reel faktör ve beklenti faktörü) görülmektedir. Parasal
faktör, döviz kurunu doğrudan etkilemektedir. Para arzındaki artış, ulusal
paranın değerini aynı oranda düşürmekte ve döviz kurunu yükseltmektedir.
Bu durumun, miktar teorisinin açık ekonomideki şekli olarak yorumlamak
mümkündür. Parasal faktörler fiyat düzeyini etkilemekte, göreli fiyat
düzeyindeki
değişmeler
de
SGP
aracılığıyla
döviz
kurunu
etkilemektedir(Rosenberg,1996:143).
Faiz artışının döviz kurlarını etkileme yönü, ilk anda düşünülenden
daha farklı olmaktadır. (10) numaralı denklemde de görüldüğü gibi, ülkede
faiz oranının artması döviz kurunu azaltmamakta, tam tersine arttırmaktadır.
Bunun sebebi, esnek fiyatlı modelde faiz artışlarının, beklenen
enflasyon oranı artışlarından kaynaklanması ve ülkeye sermaye girişi
sağlamamasıdır.
Daha önceki bölümlerde anlatılan akım Yaklaşım ile bu model
arasındaki en belirgin farklılık bu noktada ortaya çıkmaktadır. Akım Yaklaşım
modelinde yurtiçi faizlerin artışı, ülkeye sermaye girişi sağlayarak ulusal
paranın değer kazanmasını (kurların düşmesini) sağlamaktaydı.
1.4.1.3 Eleştiriler
Esnek fiyatlı modelin SGP’nin hem kısa hem de uzun dönemde geçerli
olduğu varsayımı eleştirilmiştir. Yapılan çeşitli araştırmalarda SGP’nin, esnek
50
fiyatlı modelin varsaydığı gibi, sürekli değil, sadece uzun vadede geçerli
olduğunu ortaya koymuştur.
Dornbusch’a göre, döviz kurları kısa dönemde SGP ile öngörülen
yoldan sapmakta, aynı zamanda birikimli sapmalar da görülmektedir. Yapılan
araştırmada beş büyük sanayileşmiş ülke ve ABD’nin ticaret ağırlıklı
endeksleri ve yıllık enflasyon oranları kullanılmıştır. 1973–1979 yılları arası
veriler kullanılarak yapılan bu araştırma sonucunda reel kurların sabit
kalmadığı görülmüştür.
Dornbusch’a göre asıl çarpıcı olan durum ise, anılan dönemde
ABD’deki yıllık enflasyon oranının diğer ülkelerden ortalama bir puan aşağıda
gerçekleşmesine rağmen, Doların yılda ortalama %1’in üzerinde değer
kaybetmesidir.
Yapılan regresyon analizlerinin de ulaştığı sonuçlar, sabit fiyatlı modeli
destekler nitelikte değildir. Modele göre gelirde meydana gelen bir artış ulusal
paranın değer kazanmasına, yurtiçi faizlerde meydana gelen bir artış ise
ulusal paranın değer kaybetmesine yol açmaktadır. Araştırma sonucunda
elde edilen sonuçlara göre sabit fiyatlı modelin temel denkleminden hareketle
ulaşılan sonuçlar istikrarlı olmamaktadır(Dornbusch,1980:146 ve 151).
Dornbusch, sabit fiyatlı modele bu eleştirileri yönelttikten sonra
yapışkan fiyatlı parasal modeli ortaya atmıştır.
51
1.4.2 Yapışkan Fiyatlı Model
1.4.2.1 Varsayımlar
Dornbusch,
analizinin
başlangıcında
Mundell-Fleming
modelinin
varsayımlarını tekrarlamakta ve daha sonra bu varsayımları değiştirmektedir.
Bu varsayımlar şöyle özetlenmiştir:
1) Fiyatlar sabittir. Bu sayede, döviz kuru, yurtiçinde üretilen malların
fiyatlarını ithal malları fiyatlarına göre ifade etmektedir. Diğer bir deyişle,
döviz kuru, ticaret hadlerini vermektedir.
2) Sermaye ülkeler arasında tamamen akışkandır.
3) Yurtiçi ve yurtdışı finansal varlıklar arasında tam ikame söz konusudur
(döviz kuruna ilişkin beklentiler önemsenmemektedir).
4) Faiz oranı ülkeler arasında eşitlenmektedir.
5) Çıktı, talep tarafından belirlenmektedir.
Daha sonra yapışkan fiyatlı parasal modelde, sabit fiyat, çıktının
sadece
talep
tarafından
belirlenmesi,
döviz
kuru
beklentilerine
yer
verilmemesi, cari işlemlerin döviz kurunun belirlenmesinde bir role sahip
olmaması ve yurtiçi ve yurtdışı finansal varlıklar arasında tam ikame olması
varsayımları değiştirilmektedir.
Bu modele, tam istihdamın geçerli olduğu gibi, rasyonel beklentiler ve
uzun
dönem
neoklasik
yaklaşımda
yer
alan
özellikler
eklenmiştir
52
Dornbusch,1980:152–153). SGP’nin sadece uzun dönemde geçerli olduğu
varsayılmaktadır.
1.4.2.2 Modelin Açıklanması
Bu modelde fiyatların kısa
dönemde
yapışkan
olduğu ifade
edilmektedir. Bunun sebebi, mal piyasasının parasal şoklara varlık
piyasalarından daha yavaş tepki göstermesidir(Rosenberg,1996:148).
Diğer bir deyişle finansal piyasaların parasal şoklara verdiği tepkiler
daha hızlıdır. Rasyonel beklentilerin analize dâhil edilmesiyle, döviz kuru faiz
oranı farklılıklarıyla belirlenen bir yol izleyecektir. Parasal gelişmelerle veya
talep durumu ile ilgili haberler, döviz kurunun değerini hızlı bir biçimde
değiştirecektir(Dornbusch,1980:153).
Hatırlanacağı gibi esnek fiyatlı modelde, para arzı artışı, döviz kurunu
aynı oranda arttırmaktaydı. Ancak, yapışkan fiyatlı modelde, para arzı
artışının döviz kuru üzerinde bu doğrudan etkisinin yanı sıra, bir de dolaylı bir
etkisi vardır.
Fiyatlar kısa dönemde yapışkan olduğu için, nominal para arzı artışı
aynı zamanda reel para arzı artışına eşittir. Reel para arzı artışı Dornbusch’a
göre bir likidite etkisi doğuracaktır. Bu etkiyle beraber, kısa dönemli faiz
oranlarında düşüş meydana gelecektir. Bu nedenle, döviz kurundaki artış bu
iki etkiden birden kaynaklanacak, yani esnek fiyat modeline kıyasla daha
fazla olacaktır. Bu sürecin sonunda döviz kurlarında overshooting yani hedefi
aşma durumu söz konusu olur.
*
(16)
53
(16) numaralı denklemde uzun dönem döviz kurunun uzun dönem
yurtiçi ve yurtdışı fiyatların farkına eşit olduğu ifade edilmektedir. Bu denklemi
bu şekilde yazmamızın sebebi, modelde SGP’nin sadece uzun dönemde
geçerli olduğunun kabul edilmesidir.
Bu yeni varsayıma göre esnek fiyatlı modelin temel denklemi
aşağıdaki gibi değişikliğe uğramaktadır.
(17)
Döviz kurunun uzun dönemdeki değerine gelme süreci, SGP’nin
geçerli olmasına bağlıdır. Esnek fiyatlı modelde bu intibak hemen
gerçekleşmektedir. Ancak Yapışkan fiyatlı modelde SGP uzun dönemde
geçerli varsayıldığı için kurlar bir süreliğine hedefi aşmaktadır.
Yukarıda belirtildiği gibi yapışkan fiyatlı modelde kısa dönemde kurlar
uzun dönem denge değerinden sapma göstermektedir. Hedefi aşma
(overshooting) olarak adlandırılan bu durumda piyasalarda kurların denge
düzeyine geri döneceği beklenmektedir. Bunun ne kadar süreceği denklemde
bir intibak katsayısı ( ) ile gösterilmektedir.
(18)
Örneğin intibak katsayısı 10 ise 1/
yaklaşılacağını gösterir. Örneğimizde 1/
%10unun kapanacağını söyleyebiliriz.
bize 1 yılda hedefe ne kadar
= 0,1 olduğu için 1 yılda farkın
54
Örtük
olmayan
faiz
haddi
paritesi
teorisinin
geçerli
olduğu
varsayıldığında yurtiçi ve yurtdışı faizler arasındaki fark, döviz kuru
değişimine ilişkin beklentilere eşit olmaktadır.
(19)
Bu denklemler çözüldüğünde modelin denkleminin son hali şöyle
olacaktır
(20)
Denklemi basitleştirmek için
ifadesi yerine
yazalım.
(20) nolu denklem aşağıdaki gibi yazılabilir.
(21)
Değişkenlerin cari değerlerinin uzun dönem denge değerlerine eşit
olduğu kabul edilirse
(22)
Yapışkan fiyatlı modelin bu denklemiyle esnek fiyatlı modelin denklemi
arasındaki tek farklılık, yurtiçi ve yurtdışı faiz farkının önündeki katsayıların
ters işaretli olmasıdır.
55
Yurtiçi faiz artışının döviz kuruna etkisi, bu iki modelde farklıdır. Esnek
fiyatlı modelde faiz farkı, iki ülke arasındaki enflasyon farkını yansıtmaktadır.
Yurtiçi faizlerin yükselmesi enflasyona ilişkin beklentilerin kötüleşmesini ifade
eder ve ulusal para değer kaybeder. Buna karşılık, Dornbusch modelinde faiz
farkı, yurtiçi ve yurtdışı piyasalardaki göreli likidite koşullarını ifade
etmektedir. Yurtiçi faizlerdeki bir artış, yurtiçine sermaye akışını sağlar ve
ulusal para değer kazanır(Rosenberg,1996:150–151).
1.4.2.3 Eleştiriler
Dornbusch
modelinde
belirtilen
varsayımlar
çeşitli
yönlerden
eleştirilmiştir.
Whitman’a
göre
Dornbusch,
SGP’nin
eksikliklerini
ve
teorik
zayıflıklarını vurgularken, doğru fiyat endeksinin seçimini etkileyen problemler
üzerinde durmamış, sadece SGP’nin ve Keynesyen faiz haddi paritesinin
davranışsal ilişkileri tanımlamadığını belirtmiştir. Ayrıca politika değişkenleri
ile doğrudan ilişki kurmamıştır.
Yine
bu
araştırmacıya
göre
Dornbusch,
kısa
dönemde
fiyat
yapışkanlığının SGP ilişkisini önlediğini belirtmekte, fakat uzun dönemdeki
durum hakkında fazla bir bilgi vermemektedir.
Ayrıca Dornbusch modeli, 1973 yılından itibaren başlayan dalgalı kur
sisteminde ortaya çıkan kur hareketlerini açıklamamaktadır.
Modelin eleştirilen varsayımları SGP ve örtük olmayan faiz haddi
paritesi teorilerinin kısa ve orta vadede geçerli olmayışı, para talebinin
56
istikrarlı olduğunun varsayılmasına karşın, gerçekte para talebinde büyük
hareketlerin ortaya çıkması, para arzı düzeyinin dışsal belirlendiği yönündeki
varsayım
ve
döviz
kuru
beklentilerinin
nasıl
şekillendiğini
gösteren
denklemlerin oldukça basit olmasıdır(Rosenberg,1996:157–159).
1.4.3 Reel Faiz Farkı Modeli
1.4.3.1 Varsayımlar
1) Dornbusch modelinde olduğu gibi, SGP’nin kısa dönemde geçerli
olmadığı, uzun dönemde geçerli olduğu varsayılmaktadır.
2) Döviz kuru beklentileri hem Dornbusch modelindeki gibi kurun spot ve
uzun dönem denge değeri arasındaki fark tarafından, hem de esnek fiyatlı
modeldeki gibi uzun dönem beklenen enflasyon farkından etkilenmektedir
(Rosenberg,1996:154).
(23)
1.4.3.2 Modelin Açıklanması
Yukarıdaki (17) ve (20) numaralı denklemler birlikte ele alınıp
düzenlenirse
(24)
Yukarıdaki denklemde
ifadesi, reel faiz farkını göstermektedir.
Frankel’in reel faiz farkı modeli, bir bakıma esnek ve yapışkan fiyatlı
57
modellerin bir sentezidir. Bu nedenle daha genel bir model olarak kabul
edilmektedir(Rosenberg,1996:154).
Bu modelde de para arzı artışının kurlar üzerinde bire bir ve
doğrudan etkisi vardır. Esnek fiyat modelinde olduğu gibi, enflasyon
beklentilerinin kurlar üzerinde dolaylı etkisi söz konusudur. Ayrıca yapışkan
fiyat modelinde bahsedilen faiz oranındaki değişikliklerden kaynaklanan
sermaye hareketlerinden bahsedilmektedir.
1.5 PARA ĐKAMESĐ VE DÖVĐZ KURUNUN BELĐRLENMESĐ
Para ikamesi ile ilgili çeşitli tanımlar yapmak mümkündür. Bu konuda
herkes tarafından kabul edilmekte olan, tek bir tanım yoktur. Para ikamesini
bireylerin mevduatlarının değerlerini erimekten korumak amacıyla önce
tasarruf amacıyla, daha sonra da gündelik işlemlerde tasarruflarını ulusal
para yerine daha az değer kaybetmesini bekledikleri para cinsinden tutmak
istemeleri sonucunda ulusal paradan kaçarak yabancı paraya yönelmeleri
olarak açıklayabiliriz(Altınkemer,1996:289). Para ikamesi, daha kısa olarak
şu şekillerde tanımlanabilir. Đşlemlerde ulusal paranın yanında dövizin de
kullanılması veya bir parayı elde tutmanın göreli maliyetinde meydana gelen
bir değişmenin, elde tutulması talep edilen yerli ve yabancı para oranını
değiştirmesi(Yıldırım,2001:67).
Daha önceki bölümlerde bahsedilen modellerde her bireyin kendi
ulusal parasını tuttuğu kabul edilmekteydi. Bu bölümde bu varsayım terk
edilmekte ve bireylerin yabancı para da tuttuğu kabul edilmektedir. Bireylerin
bu davranışı portföy riskini en aza indirmek güdüsüyle açıklanmaktadır.
Ancak, bireylerin sadece yabancı para olarak isimlendirilmiş balansları elde
tutmaları, para ikamesi için yeterli bir koşul değildir. Bu balanslar, ülkede,
kurumsal veya tarihi sebeplerle bulunduruluyor olmalıdır(Miles,1978:429).
58
Miles’a göre, para ikamesinin söz konusu olması için, sadece yabancı
para olarak ifade edilen balansların olması yeterli değildir, bu balansların
seviyeleri,
diğer
ekonomik değişkenlerdeki
değişmelere bağlı olarak
değişebiliyor olmalıdır. Ayrıca ülkede yerli ve yabancı varlıklardan belli bir
miktarı elde bulunduran ve her iki çeşit varlıktan daha fazla bulundurmak
karşısında kayıtsız olan bireyler olmalıdır. Bunlar, yabancı tüccarlar,
yerleşikler veya çok uluslu şirketler olabilir. Her birinin önemli özelliği, reel
para
balansları
açısından
farklılaştırılmış
bir
portföye
sahip
olmalarıdır(Miles,1978:429).
Bu güdünün şiddeti, döviz kuru riskine bağlıdır. Döviz kurunun istikrarlı
olduğu dönemlerde, döviz kuru değişimlerinden kaynaklanan riskler veya
kayıplar düşük olacağından, bireyler ve firmalar portföylerinde yabancı para
tutmak yönünde güçlü bir istek duymamaktadırlar(Rosenberg,1996:166).
Ekonomik birimler, bireyler veya firmalar, portföy tercihlerini yaparken
esas olarak iki ülkedeki enflasyonun göreli durumlarına bakmaktadırlar. Para
ikamesini geniş ve dar anlamda tanımlamak mümkündür. Geniş anlamda
para ikamesi tüm finansal aktiflerin ikame edilmesini içermektedir. Buna
karşılık dar anlamda para ikamesi, yalnızca ulusal ve yabancı para birimleri
arasında ikameyi belirtmekte kullanılmaktadır(Parasız,2002:128).
Para ikamesi esas olarak gelişmekte olan ülkeler için olduğu kadar,
gelişmiş ülkeler için de söz konusudur. Ancak bu iki ülke grubu arasında para
ikamesi ile hedeflenenler arasında önemli farklılıklar vardır.
Gelişmekte olan ülkeler açısından para ikamesi, temelde ulusal paraya
duyulan güvensizliğin bir sonucudur. Ulusal paradan kalıcı bir kaçış söz
59
konusudur. Gelişmekte olan ülke ekonomilerinde enflasyon oranı ile ilgili
beklentiler kötüleştikçe ulusal paradan kaçış artacak ve yabancı paraya
yöneliş hızlanacaktır.
Buna karşılık gelişmiş ülkeler açısından yabancı paraya yönelme
sebepleri oldukça farklıdır. Burada amaç ulusal paradan kalıcı bir kaçış değil,
getiri farkından kaynaklanan bir işlemdir. Ayrıca ekonomide dışa açıklık
arttıkça uluslar arası ticareti kolaylaştırmak adına, yabancı paraya olan talep
artış gösterir.
Bunun yanı sıra, gelişmiş finansal piyasalara sahip olan ekonomilerde
yüksek enflasyon dönemlerinde daha yüksek getirili ulusal para cinsinden
varlıklarla portföy değerleri korunabilmektedir. Buna karşılık, finansal
piyasaları yeterince gelişmemiş ülkelerde, yabancı para enflasyondan
korunmanın tek aracı durumundadır(Hekim,2008:27).
Yapılan
araştırmalar,
gelişmiş
ülkelerde
insanların
merkez
bankalarının döviz rezervleri düşse bile, bir devalüasyon beklentisi
olmadığından,
banka
sistemindeki
döviz
mevduatını
çekmeye
yönelmediklerini göstermektedir(Parasız,2002:130).
Bilindiği gibi yurtiçinde ulusal paranın çeşitli işlevleri bulunmaktadır.
Bunlar, ulusal paranın ödeme aracı, değer saklama aracı ve hesap birimi
olmasıdır. Bunun yanında uluslar arası bir para biriminin bu üç işleve ek
olarak diğer bazı özellikleri de taşıdığı görülmektedir. Bunlar, müdahale aracı
olması, rezerv saklama aracı olması ve çapa özelliği göstermesidir.
60
Ülkedeki yerleşiklerin ulusal para ile ilgili beklentileri kötüleştikçe para
ikamesi gerçekleşir ve yabancı para ulusal paranın fonksiyonlarını da
üstlenmeye başlar. Bu duruma ‘Gresham Kanununun tersine çalışması’
denmektedir.
Aşağıda, para ikamesinin döviz kuru üzerindeki etkileri denklemlerle
açıklanmaya çalışılacaktır.
1.5.1 Varsayımlar
1) Standart parasalcı yaklaşımda ekonomik birimlerin ellerinde sadece ulusal
para tuttukları varsayılmaktadır. Para ikamesi açıklanırken ekonomik
birimlerin yabancı varlıkları da bulundurdukları varsayılacaktır.
2) Đki ülke olduğu varsayılmaktadır.
3) Her iki ülkedeki para arzı dışsal olarak belirlenmektedir.
4) Her iki ülkedeki reel para talebi gelir ve faiz düzeyinin istikrarlı bir
fonksiyonudur.
5) Para talebinin gelir ve faiz esnekliklerinin her iki ülkede de aynı olduğu
varsayılmıştır.
6) Denge durumu para arz ve talebinin eşitlendiği durumdur.
7)
SGP’nin
her
zaman
için
geçerli
olduğu
varsayılmaktadır(Rosenberg,1996:169-170).
Modelin açıklanmasında kullanılacak denklemler aşağıdaki gibi ifade
edilebilir:
61
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
Đlk denklemde SGP koşulu gösterilmektedir. Döviz kuru eşitliğini elde
etmek için, (2) ve (3) numaralı denklemleri
ve
için çözdüğümüzde
aşağıdaki sonucu elde ederiz.
(6)
(6) numaralı denklem aynı zamanda esnek fiyatlı parasal modelin
denklemine eşittir. Hatırlanacağı gibi bu denkleme beklentiyi ilave ettiğimizde
bir önceki bölümde anlatılan (15) numaralı denkleme ulaşırız. Bu denklemi
(7) numaralı denklem olarak yeniden aşağıda gösterelim.
(7)
Ancak bu modelde henüz ekonomik birimlerin portföylerinin sadece
ulusal paralarından oluştuğu varsayılmaktadır.
62
Para ikamesi modelini anlatmak için bu varsayım kaldırılmalıdır.
Bunun için her iki ülkedeki para talep fonksiyonlarına döviz kuru riski
eklenmelidir. Bu yeni durumda ekonomik birimlerin riskten kaçındığı ve
bunun tek yolunun diğer ülkenin parasını portföylerine almak olduğu
varsayımları analize eklenmektedir. Ekonomik birimlere göre ülkelerindeki
enflasyon diğer ülkeye göre arttıkça, portföyde tutulan yabancı para miktarı
da artacaktır(Rosenberg,1996:171).
(2) ve (3) numaralı denklemlerde fiyat düzeyini gösteren
yalnız
bırakılırsa aşağıdaki denklemler elde edilir
(8)
(9)
Bu denklemleri reel para talebini gösterecek şekilde düzenleyerek
para ikamesini bu denklemlere dahil ettiğimizde
(10)
(11)
Bu denklemlerde görülen
katsayısı, para ikamesi katsayısıdır. (10)
numaralı denklemde döviz kurunun artacağına yönelik beklentiler, ulusal
paraya olan talebi azaltacaktır. Bu katsayının işareti ilk ülkede pozitif ise,
ikinci ülkede negatif olacaktır.
63
Denklemleri düzenlersek aşağıdaki formülü elde ederiz.
(12)
varsayılmaktadır.
Bu
ifade
denklemde
yerine
konulursa denklemin son hali elde edilmektedir.
(13)
(13) numaralı denklemde para ikamesi katsayısı
ikamesinin olmadığı kabul edildiğinde (
tür. Para
= 0) denklem, esnek fiyatlı modelin
temel denklemiyle aynı olmaktadır. Bunun yanı sıra diğer uç durum ele
alınırsa (
=
) döviz kuru belirsiz olacaktır(Rosenberg,1996:173). Bu son
denklem diğer denklemlerle karşılaştırıldığında tümünün ortak yönünün para
arzı artışının döviz kurunu kendisi kadar arttırdığı yani ulusal paranın değerini
aynı oranda düşürdüğü söylenebilir. Bunun yanında para ikamesi modele
eklendiği durumda beklenen enflasyon farkının döviz kuru üzerindeki etkisi,
esnek fiyatlı modele göre daha fazladır.
1.5.2 Ulaşılan Sonuçlar
Maliyetinin düşük olması şartıyla, para ikamesi özellikle gelişmekte
olan ülkelerde döviz kurunu belirleyen önemli bir etken olarak göze
çarpmaktadır. Bu ülkelerde yüksek enflasyon yaşandığı dönemlerde bireyler
bundan korunmak için ulusal para yerine yabancı paralara yönelmektedirler.
Bu ülkelerde enflasyonun dünya enflasyonundan daha yüksek olması ulusal
64
paranın değer kaybedeceğine yönelik olan beklentileri güçlendirmekte, ayrıca
ulusal paranın değer kaybetmesi de yabancı para üzerinden elde edilebilecek
kârın artmasına yol açmaktadır(Hakioğlu,1988:1).
Para ikamesinin ekonomi üzerinde olumsuz sonuçlar yarattığı
görülmektedir. Her şeyden önce, para otoritesinin ekonomiyi para politikası
kullanarak kontrol etme gücü azalmaktadır. Ayrıca, enflasyon artışının
önlenememesi, bütçe açığının bir finansman kaynağı olan enflasyon vergisini
düşürmektedir. Bu gelir kaybının telafi edilmesi için enflasyonun daha da çok
arttırılması gerekecektir. Enflasyonun giderek artması sonucunda ülke
hiperenflasyona gidecektir(Altınkemer,1996:292). Açıktır ki, para ikamesinin
derecesi arttıkça, hiperenflasyon riski de artış gösterecektir.
Para ikamesinin kurlarda aşırı dalgalanma yaratması da söz
konusudur. Para ikamesi, yabancı paralara talebi arttırarak ve aynı zamanda
ulusal para talebinde düşüş yaratarak, döviz kurunun beklenenden daha
fazla artmasına yol açabilmektedir(Hakioğlu,1988:4).
1.6 REEL FAĐZ FARKI VE DÖVĐZ KURUNUN BELĐRLENMESĐ
1.6.1 Giriş
Ülkeler arasındaki reel faiz oranları farklılıkları, döviz kurunun
belirlenmesinde önemli bir etkendir. Mundell-Fleming modelinde para ve
maliye politikalarının döviz kuru üzerindeki etkisi incelendiğinde bu iki
politikanın
etkisinin
faiz
oranı
görülmektedir(Rosenberg,1996:208).
kanalıyla
ortaya
çıktığı
65
Ayrıca reel faiz haddi eşitliğinin açık makro ekonomide para
politikasının kullanımı üzerindeki etkileri neredeyse her teoride üzerinde
durulan bir konu olmuştur.
Mishkin’e göre, reel faiz haddindeki hareketler iş çevrimi modelleri
açısından önemli bir unsur olup, uygun istikrar politikalarının belirlenmesi için
değerli bilgiler içermektedir. Reel faiz hadleri aynı zamanda tasarruf ve
tüketim kararlarında önemli rol oynamakta bu sayede sermaye stoğunu ve
verimliliği de etkilemektedir(Mishkin,1984a:284).
Yine Mishkin’e göre, reel faiz hadlerinin ülkeler arasında eşit olduğu
doğruysa, ülkelerin para otoriteleri ulusal reel faiz oranı üzerinde bir kontrole
sahip değildir ve bu durum, uygulanan istikrar politikalarının etkilerini
sınırlayan bir faktördür. Ayrıca reel faiz hadlerinin eşitliği açık ekonomi makro
modellerdeki
parite
koşullarına
belirgin
bir
biçimde
bağlıdır(Mishkin,1984b:1345–1346).
Mark’a göre ise, reel faiz haddi eşitliğinin açık ekonomilerde para
politikasının kullanımında önemli etkileri vardır. Para politikasının ekonomi
üzerindeki etkileri reel faiz hadleri ile veya zamanlar arası ticaret hadleri ile
ortaya çıkmaktadır(Mark,1985:681).
Bu ve benzeri sebeplerle araştırmacılar tarafından ülkeler arasında
reel faiz haddi farklılıklarının ve döviz kurlarının birlikte hareket edip etmediği
incelenmiştir. Bu bölümde reel faiz hadlerinin sermaye hareketlerinin olup
olmadığı durumlarda nelere göre belirlendiği açıklanacak, daha sonra da reel
faiz farkı modeli denklemler yardımıyla açıklanmaya çalışılacaktır.
66
1.6.2 Reel Faiz Farkı ve Sermaye Hareketleri
Ülkeler arasındaki sermaye hareketliliği arttıkça, faiz hadlerinin kurlar
üzerindeki etkisi de artış göstermiştir. Ülkeler arasında hiç sermaye hareketi
olmadığı veya sınırsız sermaye hareketliliği olduğu iki uç durum incelenirse
bu durum daha iyi anlaşılır.
Eğer ülkeler arasında sermaye hareketi yoksa yurtiçi faiz oranı yatırım
ve tasarrufun eşitlendiği noktada oluşacaktır. Bu durumda diğer ülkelerdeki
sermayenin bu sürece bir etkisi olmayacaktır ve döviz kuru, ülkenin CĐD’sini
sağlayan bir işleve sahip olacaktır.
Bu durumda ülke car işlemler fazlası veriyor ise, ülkenin ihracatı
düşecek; tersi durumda ise ülkenin ihracatı artacaktır. Bu ayarlama süreci
cari işlemler açığı veya fazlası giderilene kadar devam edecektir. Buradan
anlaşılacağı gibi, döviz kurunu belirleyen sadece ticaret akımları olacak, faiz
haddi döviz kurunun belirlenmesinde bir etkiye sahip olmayacaktır.
Buna karşılık, ülkeler arasında sermaye hareketliliği tamamen serbest
ise, bunun ilk etkisi denge döviz kurunun oluşması için, diğer durumda gerekli
olan, yatırım tasarruf eşitliğinin artık gerekli bir koşul olmaktan çıkmasıdır.
Çünkü bu durumda ülkeye artık sermaye girişi mümkündür ve oluşacak bir
tasarruf açığı yabancı tasarruflarla giderilebilmektedir. Diğer bir deyişle
ülkede yatırım tasarruf arasındaki bağlantı kopmaktadır.
Bahsedilen bu durumun faiz hadlerinin rolü üzerinde de önemli bir
sonucu vardır. Sermaye hareketliliğinin söz konusu olmadığı ilk durumda
67
faizlerin döviz kurunun belirlenmesinde bir rolü yok iken, bu durumda oldukça
önemli bir etkiye sahip olmaktadır. Çünkü döviz kurunun denge değeri yatırım
tasarruf eşitliğinin gerçekleştiği noktada oluşmaktadır. Ülkede oluşacak bir
tasarruf açığında yabancı sermayenin ülkeye gelmeye karar vermesinde faiz
oranı önemlidir.
Sermaye hareketlerinin serbest olmadığı durumda denge kur düzeyi
sadece cari dengenin sağlandığı kur noktasında oluşurken, sermaye
hareketlerinin serbest bırakıldığı durumda bu etki azalmakta ve faiz oranı da
etkin hale gelmektedir(Rosenberg,1996:212).
1.6.3 Modelin Açıklanması
1.6.3.1 Varsayımlar
1) Örtük olmayan faiz haddi paritesi teorisi geçerli varsayılmıştır.
2) Reel döviz kuru uzun dönem SGP denge düzeyine kademeli bir şekilde
gelmektedir(Rosenberg,1996:215).
(1)
Đlk denklemde yurtiçi faiz oranının yabancı faiz ve döviz kuru değişimi
toplamına eşit olduğu ifade edilmektedir. Bu, aynı zamanda örtük olmayan
faiz haddi paritesi şartıdır.
68
Örtük olmayan faiz haddi paritesi teorisi uzun dönemde de geçerli ise,
n yıl vadeli yurtiçi ve yurtdışı tahvillerin getirisi piyasada eşitlenecektir.
(2)
(2) numaralı denklem düzenlenir ve yeniden yazılırsa, uzun dönemde
kurdaki beklenen değişimin yerli ve yabancı faiz oranı arasındaki farka eşit
olduğu görülecektir.
.e
e n = n(i − i * )
(3)
SGP koşulunun geçerli olduğu varsayıldığına göre, nominal kurdaki
beklenen değişim oranı beklenen göreli enflasyon oranı farkı olarak da
yazılabilmektedir.
(4)
(3) ve (4) numaralı denklemler birleştirildiğinde
(5)
(5) numaralı denklem düzenlendiğinde aşağıdaki sonuç elde edilir.
(6)
(7)
69
(7) numaralı denklemdeki parantezlerin içindeki ifadeler, nominal
faizden enflasyonun çıkarıldığını göstermektedir. Yani bu ifadeler reel faize
eşittir. Reel faizi
ile gösterirsek denklem şu şekilde yeniden yazılabilir.
(8)
(8) numaralı denkleme göre, piyasaların n yıllık süre içinde döviz
kurunda beklediği değişme, yerli ve yabancı n yıl vadeli tahvillerin reel faiz
farkına eşit olacaktır. Yerli tahvillerin diğer tahvillere göre daha riskli
bulunduğu durumlarda yatırımcılar risk primi talep ederler.
(9)
Başlangıçta yapılan diğer bir varsayım, döviz kurunun uzun dönemde
SGP denge düzeyine ulaşacağıydı.
(10)
(9) ve (10) numaralı denklemler birleştirildiğinde aşağıdaki denklem
elde edilmektedir.
(11)
Buna göre döviz kurunu üç önemli etken belirlemektedir:
70
1) Uzun dönem reel kur denge düzeyi
2) Uzun dönem reel faiz haddi farkı
3) Yurtiçi varlıklarda bulunan risk primi düzeyi
Bu denkleme göre uzun dönem reel kur denge düzeyindeki bir artış,
yurtiçi reel faiz haddindeki göreli artış veya yurtiçi varlıklardaki risk priminde
meydana
gelecek
bir
artış
döviz
kurunu
arttırıcı
yönde
etki
yapacaktır(Rosenberg,1996:215–217).
1.6.4 Ulaşılan Sonuçlar
Yukarıda belirtildiği gibi reel faiz farkı ve döviz kuru belirlenmesiyle ilgili
çeşitli zamanlarda ve çeşitli ülkelere ait bilgileri içeren pek çok araştırma
yapılmıştır.
Mishkin, 1984 yılındaki çalışmasında yedi ülke için Euro piyasalardaki
faiz oranlarını 1967–1979 yıllarının ikinci yarıları arasındaki dönemi
incelemiştir. Mishkin’in ulaştığı sonuç, faiz eşitliğini reddeder niteliktedir. SGP
ve örtük olmayan faiz haddi paritesi teorisiyle ilgili koşullar da testler
sonucunda doğrulanmamıştır. Ancak Mishkin çalışmasında riske duyarlı
bireylerden
oluşan
bir
dünyada
piyasalar
arasında
reel
faizlerin
farklılaşabileceğini, buna da farklı ulusal para birimlerinin arasında bulunan
risk primlerinin sebep olacağını ifade etmiştir.
Ayrıca Mishkin bu çalışmasında işlem maliyetlerinin ve farklı ülkelerin
malları arasında ikame olmaması durumlarının arbitraj olanağı olmadığı
71
durumlarda
bile
SGP
koşullarını
ihlal
edebileceğini
belirtmiştir(Mishkin,1984b:1354–1356).
Buna karşılık 1983–1986 döneminde yapılan çalışmalarda modeli
destekleyen sonuçlara da ulaşılmıştır. Yine de bu ulaşılan sonuçların
istisnaları ortaya çıkmış, model tüm ülkeler için doğrulanmamıştır.
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
PORTFÖY DENGESĐ YAKLAŞIMI
2.1 MODELĐN TARĐHSEL GELĐŞĐMĐ
Döviz
kurları
ile
ilgili
tahmin
yöntemleri
geliştirmeye
yönelik
araştırmaların 20. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren başladığı söylenebilir.
Bu amaçla ortaya çıkan ilk Keynesyen modeller Marshall (1923) ve Lerner’in
(1936) çalışmalarıdır1. Bu modeller daha çok esneklikleri dikkate alan
modellerdir.
Đkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde 1960’lı yıllarda Mundell-Fleming
Modeli ortaya atılmış, daha sonra 1970’lerin sonrasında döviz kurlarının ani
değişiklikler göstermeye başlaması, döviz kuru değişimlerini dış ticarete
dayanarak açıklamaya çalışan modellerin yerine yeni model arayışlarına
neden olmuştur. Anılan dönemdeki bu değişiklikler sonrasında Yapışkan
Fiyatlı Parasal Model, Dornbusch’un Overshooting modeli ve buna paralel
olarak Portföy Dengesi Yaklaşımı ortaya çıkmıştır(Sarno ve Taylor,2002:97–
99).
Buradan da anlaşıldığı gibi, Portföy Dengesi Yaklaşımı diğer
modellere göre oldukça yeni bir modeldir.
1
Sözü edilen araştırmacıların çalışmaları sonucunda bugün Marshall-Lerner Koşulu adı verilen
denklik ortaya çıkmıştır. Buna göre yapılacak bir devalüasyonun dış ticaret hadleri üzerinde olumlu
bir etki yaratması için ihracat ve ithalatın fiyat esnekliklerinin toplamı 1’den büyük olmalıdır.
73
Parasalcı Model ulusal paraların göreli fiyatları üzerinden döviz
kurunun tahmin edilmesine yönelik bir modelken, Portföy Dengesi Yaklaşımı
bu analizi biraz daha derinleştirmekte ve analize finansal varlıkları da dahil
etmektedir. Aynı zamanda, Parasalcı Modelden farklı olarak Portföy Dengesi
Modelinde ele alınan serveti oluşturan varlıklar birbirlerini tam olarak ikame
etmemektedirler. Bu da yaklaşımın ortaya koyduğu ve gerçek duruma daha
uygun olan bir varsayımdır.
Yine önceki modellerden farklı olarak sahip oldukları portföyleri
finansal varlıklar arasında dağıtacak olan bireylerin tercihleri bu yaklaşımda
önemlidir. Riskten kaçınan bir birey, daha az getirili olmasına rağmen,
güvenli varlıkları tercih edecektir.
Portföyde nakit para tutmak risksizdir fakat bir getirisi de yoktur.
Portföyde
yükseldikçe
nakit
para
elde
tutmak,
nakit
işlem
para
güdüsüyle
tutmanın
açıklanabilir.
alternatif
Faizler
maliyeti
de
artacaktır(Seyidoğlu, 2003:387–389).
2.2 MODELĐN VARSAYIMLARI
Portföy dengesi yaklaşımını anlatmak için yapılacak açıklamalardan
önce varsayımlarımızı belirlemek gerekecektir.
1) Đlk olarak bu modelde para ve tahvil stoku ele alınmaktadır. Hatırlanacağı
gibi Akım Yaklaşım açıklanırken stok değişkenler analize dâhil edilmemişti.
74
2) Bireylerin servetlerini üç varlık cinsinden (nakit para (M), yerli tahvil (B) ve
yurtdışı tahvil (F)) tuttuğu varsayılmaktadır.
3) Yabancı tahvilleri tutmak için ülkenin geçmişte cari fazla vermiş olması
gerekmektedir.
4) Serveti oluşturan üç varlığın hepsinin arz miktarı, kısa dönemde sabittir.
Yani başka bir deyişle servet kısa dönemde sabittir.
5) Parasalcı Yaklaşımdan farklı olarak, Portföy Dengesi yaklaşımında yurtiçi
ve yurtdışı tahviller birbirlerini tam olarak ikame etmemektedirler Bireyler
riskten
korunma
güdüsü
ile
servetlerini
farklı
varlıkları
kullanarak
oluşturmaktadırlar.
6) Bir önceki maddeden hareketle, Portföy Dengesi Yaklaşımı, tahvil
piyasasına döviz kurunun belirlenmesinde önemli bir rol vermektedir.
7) Başlangıç için statik beklenti varsayımı geçerlidir. Yani dış faiz oranı (i*) ve
döviz kurundaki değişime ilişkin beklentiler statiktir.
Modelin
varsayımlarını
açıkladıktan
sonra,
modeli
açıklarken
kullanılacak denklemlerin belirtilmesi gerekmektedir.
(1)
75
(2)
(3)
(4)
(5)
, servetin nakit para olarak tutulan kısmını ifade etmektedir. (1)
numaralı denkleme göre, yurtiçi ve yurtdışı tahvillerin getirileri ile
arasında
negatif bir ilişki vardır. Yani faizler arttığında elde tutulmak istenen para
miktarı azalacaktır.
Benzer şekilde
göstermektedir.
(2)
, bireylerin servetlerinde yer alan yurtiçi tahvilleri
numaralı
denklemlerdeki
katsayıların
işaretleri
incelendiğinde yurtiçi tahvillere yönelik talep ile yurtiçi tahvillerin getirisi
arasında pozitif, yurtdışı tahvillerin getirisi arasında negatif ilişki vardır.
Bireyler yurtdışı tahvillerin getirisi arttıkça yurtiçi tahvillere yönelik taleplerini
azaltmakta, yurtdışı tahvillere yönelmektedirler.
simgesi, bireylerin servetlerinin yurtdışı tahvil olarak tutulan
kısmını ifade etmektedir. (3) numaralı denklemde görüldüğü gibi, burada
durum (2) numaralı denklemdeki durumun tersidir. Yani bireyler yurtiçi faizler
arttıkça yurtdışı tahvillerden kaçmakta, yurtdışı faizler arttıkça bu tahvillere
yönelmektedirler.
Bu temel kavramlardan bahsettikten sonra, sırasıyla kısa dönemde
para politikası, maliye politikası ve politika karmasının döviz kurları üzerindeki
76
etkilerinden bahsedilecek, daha sonra uzun dönemdeki döviz kuru dengesi
ve risk priminin analize dahil edildiği durumlar açıklanacaktır.
2.3 PORTFÖY DENGESĐ MODELĐ KAPSAMINDA PARA POLĐTĐKASI
Bu başlık altında Portföy Dengesi Modeli kapsamında, kısa dönemde
para politikasının döviz kurunun belirlenmesinde nasıl bir rol oynadığı
açıklanacaktır. Her iki durumda da, politika uygulanmadan önce bireylerin
portföylerinin dengede olduğu varsayılmaktadır.
Yukarıda açıklandığı gibi, Portföy Dengesi Modelinde bireylerin serveti
üç değişik unsurdan oluşmaktadır. Genişletici para politikasının uygulandığı
ekonomide bu işlem ya bireylerin elindeki tahvilleri açık piyasa işlemi yoluyla
satın alarak, ya da para arzını doğrudan arttırarak yapılacaktır. Şimdi bu iki
durumda neler olacağını inceleyelim.
2.3.1 Açık Piyasa Đşlemleri (APĐ)
Başlangıçtaki
durumu
ifade
etmek
için
aşağıdaki
denklemi
kullanabiliriz. Bireylerin servetleri nakit para, yerli ve yabancı tahvillerden
oluşmaktadır.
(1)
Para
otoritesi
(Merkez
Bankası),
genişletici
para
politikasını
bireylerden tahvil satın alarak gerçekleştirdiğinde bu durum, (1) numaralı
denklem üzerinde şu şekilde gösterilebilir:
77
(2)
APĐ yoluyla para arzı arttırıldığında bireylerin elinde, portföylerinde
tutmak istedikleri miktardan daha fazla ulusal para olacaktır. Bu durumun
tersine, bireylerin ellerindeki yerli tahvil miktarı da istenen düzeyin altında
olacaktır.
Bu yeni durumun etkisi faiz düşüşüdür. Bireyler, ellerinde talep ettikleri
miktardan daha fazla bulunan para yerine tahvil alma yoluna gidecekler, bu
da faizleri düşürecektir.
Yurtiçi tahvillerin faizlerinin düşmesiyle birlikte, ikame etkisi ortaya
çıkacak ve yabancı tahvillere olan talep artacaktır. Çünkü bu tahvillerin faiz
oranı, yerli tahvillere göre daha yüksektir. Kısa dönemde yabancı tahvil
miktarı sabittir. Bu nedenle, bu tahvillere yönelik talebin artması, ulusal
paranın değerinin düşmesine yol açacaktır(Rosenberg,1996:192).
Yukarıdaki durumdan farklı olarak APĐ yoluyla daraltıcı para politikası
uygulandığını düşünelim:
(3)
Bu durumda da servette bir değişiklik olmayacaktır. Bireylerin ellerinde
artık talep ettikleri miktardan daha az para ve talep ettiklerinden daha fazla
yurtiçi tahvil bulunmaktadır. Bireyler bu durumda ellerindeki yurtiçi tahvilleri
satarak portföylerindeki nakit para miktarını arttırmak isteyeceklerdir. Bunun
sonucunda yurtiçi tahvil fiyatları düşecek yani faizleri yükselecektir.
78
Yurtiçi tahvil faizlerinin yükselmesi bireylerin yurtdışı tahvillere olan
talebinin düşmesine neden olacaktır. Bunun sonucunda ulusal para değer
kazanacaktır.
2.3.2 Para Arzının Doğrudan Arttırıldığı Durum
Bu durumda Merkez Bankasının bir kararla ülkedeki para arzını bir
kerelik ve karşılıksız olarak arttırdığı varsayılmaktadır. Literatürde bu artış
‘’helicopter drop’’ olarak ifade edilmiştir.
Bu durumda herhangi bir APĐ söz konusu olmadığından bireylerin
serveti artacaktır.
(4)
Para arzının bu şekilde artışından sonra bireylerin portföyünde talep
ettiklerinden daha fazla miktarda ulusal para bulunacaktır. Öte yandan
bireylerin yurtiçi ve yurtdışı tahvillere olan talebi artış gösterecektir. Bu servet
etkisi sonucu ortaya çıkan bir durumdur.
Bireylerin elindeki ulusal para miktarının artması ve bunun sonucunda
bireylerin tahvillere yönelik olan taleplerinin artması, faizleri düşürücü etki
yapacaktır. Yurtiçi faizlerin düşmesi sonucu, bireylerin yabancı tahvillere
yönelik olan talebi artacaktır. Burada ikame etkisi ortaya çıkmaktadır.
79
Gerek servet etkisi, gerekse ikame etkisi yabancı tahvillere olan talebi
arttırmaktadır. Bu durumda ulusal para bu iki kanaldan etkilenerek değer
kaybedecektir. APĐ uygulamasında, hatırlanacağı gibi, ulusal para sadece
ikame etkisi nedeniyle değer kaybetmekteydi. Dolayısıyla para arzının
doğrudan arttırıldığı durumda ulusla paranın değer kaybı daha fazla olacaktır.
Bunun dışında APĐ’den farklı olan diğer bir nokta da, yukarıda
vurgulandığı gibi, bireylerin servetlerinde artış meydana gelmesidir. Bu
durum servet etkisini ortaya çıkartmıştır.
2.4 PORTFÖY DENGESĐ MODELĐ KAPSAMINDA MALĐYE POLĐTĐKASI
Bu başlıkta maliye politikasının döviz kuru üzerindeki etkileri Portföy
Dengesi Modeli kapsamında incelenirken para politikası uygulamasında
kullandığımız bireylerin portföylerinin başlangıçta dengede olduğu varsayımı
yine geçerli olacaktır.
Genişletici maliye politikasının uygulandığı durum, yine yukarıda
kullandığımız denklemden faydalanılarak, şu şekilde gösterilebilir:
(5)
Genişletici maliye politikası uygulandığında bireylerin elindeki yurtiçi
tahvil miktarı artar. Buna bağlı olarak bireylerin servetleri artış gösterir. Yani
burada da bir servet etkisi söz konusudur.
80
Yeni durumda bireylerin elinde tutmak istediklerinden fazla yurtiçi
tahvil bulunmaktadır. Buna karşılık, bireylerin nakit para ve yurtdışı tahvil
talepleri artış gösterecektir.
Yurtiçinde nakit paraya olan talebin artması ve yurtiçi tahvillerin arzının
talebinden daha yüksek olması, ülkede faizleri yükseltici etki yapacaktır.
Buna karşılık, yurtdışı tahvillere olan talebin artması, ulusal paranın değer
kaybetmesine neden olacaktır.
Ancak
ülkede
yurtiçi
faizlerin
artması,
ulusal
paranın
değer
kazanmasına yani kurun düşmesine neden olacaktır. Yani maliye politikası
uygulamasında sonuçların birbiriyle çeliştiği gözlenmektedir. Ülkede yurtiçi
tahvil talebinin düşmesi ve ulusal paraya olan talebin artması faizleri
yükseltirken, ikame etkisi nedeniyle, yurtdışı tahvillere olan talebin düşmesi
sonucunu doğurur. Bunun sonucu, döviz kurunun düşmesi yani ulusal
paranın değer kazanmasıdır.
Aynı zamanda portföylerinde denge sağlamak isteyen bireyler,
genişletici maliye politikası sonrasında yurtdışı tahvillere olan taleplerini
arttırırlar. Bunun etkisi de döviz kuru artışıdır.
Sonuç
olarak
Portföy
Dengesi
Yaklaşımı
kapsamında
maliye
politikasının net etkisi belirli değildir. Nihai sonuç, bu iki durumun göreli
etkisine bağlı olacaktır. Servet etkisi, ikame etkisinden büyük ise, ulusal para
değer kaybedecek; ikame etkisi daha güçlüyse ulusal para değer
kazanacaktır.
81
2.5 POLĐTĐKA KARMASI
Portföy Dengesi Yaklaşımı kapsamında para ve maliye politikalarının
tek başına uygulandığı durumlar yukarıda analiz edilmiştir. Buna göre para
politikasının net etkisi belirgin bir şekilde ifade edilebiliyorken, maliye
politikasının net etkisi servet ve ikame etkilerinin göreli durumlarına bağlı
olarak ortaya çıkacaktır.
Buna karşılık Portföy Dengesi Yaklaşımı kapsamında uygulanacak bir
politika karmasının nihai etkisi analiz edilebilir.
Bu konuyu açıklarken vereceğimiz örnek, genişletici maliye politikası
ile daraltıcı para politikasının birlikte uygulandığı durumdur. Genişletici maliye
politikasının tek başına uygulandığı durumdan farklı olarak bu durumda,
bireylerin portföyündeki ulusal para miktarı azalmaktadır.
(6)
(5) numaralı denklemde bir servet artışının ortaya çıkmadığı
görülmektedir. Genişletici maliye politikası uygulaması servet etkisi yaratmış
ve serveti arttırıcı etkide bulunmuştur. Buna karşılık daraltıcı para politikası
bu servet etkisini ortadan kaldırmıştır. Sonuçta servet etkisi ortadan kalktığı
için, yurtdışı tahvillere yönelik talepte bir artış meydana gelmemiştir.
Bireylerin portföyündeki yurtiçi tahvil miktarının artması, yukarıda
anlatılan maliye politikasının yarattığı etkiye benzer bir etki yaratır ve yurtiçi
82
faizleri yükseltir. Buna karşılık sıkı para politikası uygulaması nedeniyle
bireylerin ellerinde talep ettikleri miktardan daha az nakit para bulunmaktadır.
Bu durumun da etkisi yine yurtiçi faizleri arttırıcı yönde olacaktır.
Bu iki kanaldan yurtiçi faizlerin artması, bir ikame etkisi yaratacak ve
yurtdışı tahvillere olan talep azalacaktır. Sonuç olarak bu politika karmasının
döviz kuru üzerindeki etkisi ulusal paranın değer kazanması, yani döviz
kurunun düşmesi şeklinde gerçekleşecektir.
2.6 UZUN DÖNEMDE KURLARIN BELĐRLENMESĐ
Kısa dönemde yukarıda açıklanan politika araçları ile denge
sağlanırsa bireylerin portföylerindeki denge kısa dönemde gerçekleşmiş
olacak ve döviz kurunun kısa dönemdeki değeri, uzun dönemdeki değeri ile
tutarlı hale gelecektir. Bu durumda daha fazla ayarlama yapmaya gerek
kalmayacaktır(Rosenberg,1996:197).
Ancak kısa dönemde bu dengeye ulaşılamazsa, uzun dönemde denge
için ayarlamalar devam edecektir. Yani, bireylerin portföylerindeki varlık
miktarları değişmeye devam edecektir ve bu değişmeler sonucunda döviz
kuru dengesinin sağlanmasına çalışılacaktır.
Bu dengenin sağlanmasında ticaret dengesi ve yabancı tahvillerden
elde edilen getiri ortak bir etkiye sahiptir. Ülkede cari işlemler fazlasının
olması, yurtiçindeki bireylerin portföylerindeki yabancı varlıkları arttıracaktır.
Bu yabancı varlıkların oran olarak artışı, ulusal paranın değer kazanmasına
neden olur ve bu değerlenme sonucu ülkenin ihracatı azalır. Bu mekanizma
83
uzun dönemde dengeyi sağlar ve döviz kuru da uzun dönemde denge
noktasına ulaşır.
Portföy Dengesi Yaklaşımı kapsamında uzun dönem dengesinin
sağlanmasında önemli diğer noktalar hükümetin uzun dönemde sermayenin
serbestçe dolaştığı koşulda yurtiçi faiz hadlerini kontrol edip edemeyeceği ve
para politikalarının uzun dönemde gelir üzerinde etkili olup olmayacağıdır.
Kısaca açıklamak gerekirse, ilk sorunun cevabı, bunun ancak döviz
kurlarına ilişkin hükümetin ve piyasanın beklentilerinin birbirinden bağımsız
olduğu takdirde mümkün olabileceğidir. Đkinci sorunun cevabı ise para
politikasının uzun dönemde getirilerdeki değişiklikler yoluyla gelir üzerinde
etkili olacağıdır(Decaluwe ve Steinherr,1976:121–122).
2.7 RĐSK PRĐMĐNĐN ANALĐZE DÂHĐL EDĐLDĐĞĐ DURUM
Yukarıdaki açıklamalarda belirtildiği gibi Portföy Dengesi Yaklaşımı
analiz edilirken servetin nakit para, yurtiçi ve yurtdışı tahvillerden oluştuğu
belirtilmiştir.
Yine yukarıdaki varsayımlar arasında yurtiçi ve yurtdışı tahvillerin
mükemmel ikame varlıklar olmadığı ve bireylerin bu iki varlık arasında
kayıtsız
kalmadığı
vurgulanmıştır.
Buna
göre,
bireyler
portföylerinin
oluştururken bu iki varlık arasındaki getiri farkına göre hareket etmektedirler.
84
Yurtiçi tahvilin getirisi yurtiçi faiz oranıyla, yurtdışı tahvillerin getirisi ise
yurtdışı faiz oranı ve döviz kurundaki beklenen değişimlerin toplam etkisiyle
doğru orantılıdır. Bu etkilerden hangisi daha büyük olursa, bireylerin
portföylerini oluştururken yapacakları tercihler o varlığa yönelik olacaktır.
Bu durumda yurtiçi tahvillerin getirisi, yurtdışı tahvillerin getirisinden
daha düşükse, bireyleri yurtiçi tahvillere yatırım yapmaya teşvik etmek için ek
bir getiri sağlanmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ek getiriye risk primi(α) adı
verilmektedir. Risk priminin ne kadar olması gerektiğini açıklamak için
bölümün başında kullandığımız (2) ve (3) numaralı denklemleri aşağıda
yeniden yazalım:
(2)
(3)
Bildiğimiz gibi, bireyler portföylerini oluştururken seçeceği varlıkların
getiri durumlarına bakarlar ve ona göre tercih yaparlar. Buna göre risk
primini, yurtiçi ve yurtdışı tahvillerin getiri farkı olarak ifade edebiliriz.
(6)
Bu denklemlere göre risk primi, yurtiçi tahvilin getirisi (yurtiçi faiz oranı)
ve yurtdışı tahvillerin getirisi (yurtdışı faiz oranı ve beklenen döviz kuru
değişim oranı) arasındaki farka eşit olmalıdır.
85
Risk priminin alacağı değerle ilgili olarak üç olası durum söz
konusudur. Birinci durum, risk priminin sıfıra eşit olduğu durumdur (α = 0). Bu
durumda yurtiçi ve yurtdışı tahvillerin getirisi birbirine eşittir. Başka bir deyişle
bireyler bu iki varlık arasında kayıtsızdır. Bu durumda bu iki varlığın
mükemmel ikame olduğu da söylenebilir.
Đkinci olasılık, risk priminin sıfırdan büyük olduğu durumdur (α > 0). Bu
durum geçerliyse, yurtiçi tahvillerin getirisi, yurtdışı tahvillerin getirisinden
daha büyüktür ve yurtiçi tahvillerin yurtdışı tahvillere göre daha riskli olduğu
söylenebilir. Yatırımcıları yurtiçi tahvillere yönlendirmek için risk primi
pozitiftir.
Son olasılık ise risk priminin negatif olması durumudur (α < 0). Bu
durumda yurtiçi tahvillerin tercih edilmesi için ek bir risk primi ödemesine
gerek yoktur.
Đlk durumdan farklı olarak risk priminin sıfırdan farklı olduğu
durumlarda yurtiçi ve yurtdışı tahvillerin mükemmel ikame oldukları
söylenemez. Bireyler bu iki varlık arasında kayıtsız kalmamaktadır.
Yurtiçi tahvil talebinin değişmediği durumda yurtiçi tahvil arzının arttığı
varsayılırsa2, bu tahvillerin faiz oranları yükselecek ve fiyatları düşecektir.
Risk primi yurtiçi ve yurtdışı tahvil getirileri arasındaki farka eşit olduğundan
yurtiçi faizlerdeki artış, risk primini yükselten bir etkiye sahip olacaktır. Yurtiçi
2
Hatırlanacağı gibi, başlangıç varsayımlarımızda serveti oluşturan varlıkların arzının kısa dönemde
sabit olduğu varsayılmıştı. Bu analizde yurtiçi tahvil arzının arttığı durum incelenirken diğer
varsayımlarımızın halen geçerli olduğu kabul edilecektir.
86
tahvil
arzının
talebi
aşması
sonucunda,
bireyler
yabancı
tahvillere
portföylerinde daha fazla yer verecek ve nihai olarak döviz kuru
yükselecektir.
Benzer şekilde yurtdışı tahvil arzının sabit olduğu varsayımını ihmal
edip, bu tahvillerin arzında bir artış meydana geldiğini varsaydığımızda bu
kez süreç ters biçimde işleyecektir. Yurtiçi tahvillere olan talebin artması
sonucu risk primi ve döviz kuru düşecek ve ulusal para değer kazanacaktır.
2.8 ULAŞILAN SONUÇLAR
Araştırmacılar Portföy Dengesi Yaklaşımının geçerli olup olmadığını
incelemek için çok çeşitli ekonometrik testler uygulamışlardır. Bu testler
esnasında teori kapsamındaki varsayımları değiştirmeleri de söz konusudur.
Model incelenirken varlıkların iki veya üç tane olduğu kabul edilmiş, bu
varsayımlara göre modeller oluşturulmuş ve yaklaşım buna göre test
edilmiştir.
Frankel, 1984 yılında yayınlanan çalışmasında kullandığı model ile
sadece Portföy Dengesi Yaklaşımı için değil, Parasalcı Model için de testler
uygulamıştır. Bu modelde, Portföy Dengesi Yaklaşımı kapsamında sadece
ulusal para ve yabancı para varlık olarak kabul edilmiş, yurtiçi varlıkların
yabancı ülkedeki yerleşiklerce elde tutulmadığı varsayılmıştır.
Frankel’in bu çalışmasında ulaştığı sonuçların açıklayıcılık gücü
zayıftır. Buna karşılık Portföy Dengesi Yaklaşımı ve Parasalcı Modeli birlikte
ele alıp, risk primini analize dâhil ettiği durumda elde edilen sonuçların
87
açıklayıcılık gücü daha yüksektir. Bu durumdaki katsayıların birçok ülke için
anlamlı olduğu görülmüştür(Frankel,1984:249–253).
Cushman, 2006 yılında yayınladığı çalışmasında yurtiçi ve yurtdışı
tahviller ve para cinsinden dört değişik varlığın bulunduğu bir modeli analiz
etmiştir. Bu çalışmasında Cushman, Kanada Doları ve ABD Doları arasındaki
kuru Portföy Dengesi Yaklaşımı kapsamında incelemiş ve 29 yıllık bir süreyi
çalışma kapsamına almıştır.
Bu çalışmada ayrıca Portföy Dengesi Modeli kullanılırken, bir ülkenin
varlık talebinin o ülkenin uluslar arası yükümlülüklerinden etkilendiği
varsayımı modele eklenmiştir.
Bu çalışma sonunda ulaşılan sonuçlar tümüyle tatmin edici olmamakla
birlikte, modelin teorik beklentilerle tutarlılığı, aynı iki para birimini inceleyen
diğer modellere göre daha yüksektir(Cushman,306–316:2007).
Anne O. Krueger’in çalışmasında ise modele daha eleştirel yaklaşıldığı
görülmektedir. Buna göre Portföy Dengesi Modeli, öncelikle reel gelirin, reel
ulusal servetin ve bunlar arasındaki belirleyicilerin soyutlandığı yönünde
eleştirilmiştir. Ayrıca model tüm mal ve hizmet akımlarını ele almamaktadır.
Modele yöneltilen üçüncü bir eleştiri de modelde beklentilerin yer almamış
olmasıdır(Krueger,1983:89).
Bu eleştirilerin varlığına rağmen Portföy Dengesi Modeli, varlıklar
arasında tam ikame olmadığı varsayımı ile Parasalcı Yaklaşım modeline göre
daha gerçekçi bir model olarak değerlendirilmektedir(Krueger,1983:90).
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
PORTFÖY DENGESĐ YAKLAŞIMI KAPSAMINDA TÜRKĐYE’DEKĐ DÖVĐZ
KURLARININ DURUMU
3.1 GĐRĐŞ
Bu bölümde Türkiye’de döviz kurlarının 2002–2010 döneminde
gösterdiği hareketlerin Portföy Dengesi Yaklaşımı çerçevesinde incelenmesi
yapılacak ve ulaşılan sonuçlarla birlikte teorinin Türkiye’deki döviz kuru
hareketlerini açıklayıp açıklamadığı ortaya konacaktır.
Bir önceki bölümde bahsedilen politika karması bu bağlamda
kullanacağımız bir gösterge niteliğindedir. Buna göre, bir önceki bölümde
ifade edilen durumu hatırlamak gerekirse,
genişletici maliye politikası ile
daraltıcı para politikası birlikte uygulanmıştı. Yani devlet tahvili ihraç edilirken
sıkı bir para politikası uygulanmış; bunun sonucunda yurtiçi faizler
yükselmişti. Yurtiçi faizlerin yükselmesi sonucu yurtdışı tahvillere olan talep
azalmış, sonuç olarak ulusal para değer kazanmış ve döviz kuru düşüş
göstermişti.
Bu bölümde bu temelden hareketle, Türkiye’de 2002–2010 yılları
arasında iç borç stokunun parasal tabana oranı incelenecek, daha sonra
döviz kurunun izlemesi gereken yol ve fiili durum ortaya konacaktır. Ancak
bölüme başlarken Türkiye’nin 2000’li yıllar öncesi ve sonrasındaki ekonomik
durumunun ortaya konulması yararlı görülmektedir.
89
3.2 TÜRKĐYE’NĐN EKONOMĐK DURUMU
Türkiye ekonomisini 2000’li yıllarda şekillendiren başlıca unsur,
1980’lerden itibaren uygulanmaya başlanan dışa açık politikalardır. Bu
politikalar liberalizasyon politikaları olarak bilinmekte olup, uluslar arası
finansal kuruluşların etkisi ile oluşan ve gelişmekte olan ülkelere yönelik
olarak uygulanan yapısal uyum programlarıdır(Çokgezen,2010:2).
Bu politikaların genel karakteristiği devletin ekonomiye müdahale
etmemesi, piyasaya ağırlık verilmesi, fiyat mekanizması ile dengenin
sağlanacağı, vergilerin azaltılması yoluyla özel kesimin elindeki kaynakların
yatırıma yönlendirilmesi olarak tanımlanabilir(Ardıç ve Yılmaz,2004:217).
Bu politikaların Türkiye’deki uygulamaları ise 24 Ocak 1980 tarihinde
ilan edilen kararlarla başlatılmıştır3. Politikaların temel amaçları kısa vadede
mal kıtlığını gidermek, ihracatı arttırarak dış ticaret açığını küçültmek,
enflasyonu düşürmek, büyüme hızını pozitif yapmak ve yükseltmek ve piyasa
ekonomisine işlerlik kazandırmak şeklinde belirlenmiştir(Çokgezen,2010:7).
Bu çerçevede fiyat destekleri ve tavanları kaldırılmış, serbest dış
ticarete geçilmiş ve döviz kurlarının piyasada belirlenmesiyle devlete karşı
piyasaların rolü arttırılmıştır.(Chang ve Grabel,2005:30). Ayrıca TL’nin
devalüasyonu, faizlerin serbestleştirilmesi, kamu harcamalarının kısılması,
Kamu Đktisadi Teşebbüslerinin (KĐT) ürünlerine zam yapılması, yabancı
sermayenin teşviki, esnek kur uygulamasına geçilmesi, ihracata destek
3
Ekonomide devletin ağırlığının azaltılması amacıyla uygulanan bu politikalar ABD’de Reaganomics,
Đngiltere’de Thatcerism adlarıyla anılmışlardır.
90
verilmesi gibi önlemler de söz konusuydu(Çokgezen, 2010:7–8). Bilindiği gibi,
1989 yılında finansal serbestleşmeye geçilmiş ve bu tarihten sonra Türkiye
ekonomisinin izlediği yol büyük bir değişime uğramıştır.
Ancak anılan düzenlemeyle paralel olarak denetimde etkinliğin
sağlanamaması sonucu sıcak para şeklindeki sermaye hareketleri hız
kazanmış, buna bağlı olarak da yabancı finans kuruluşlarının Türkiye’deki
spekülatif hareketleri artış göstermiştir(Kansu,2004:155).
Bunun yanında yukarıda belirtildiği gibi, liberalizasyon politikalarının
temelinde devletin ekonomideki ağırlığının azaltılması hedeflenmektedir.
Tablo 2’de görüldüğü gibi 1980–1989 yılları arasındaki dönemde özel sektör
yatırımları kamu yatırımlarından daha yüksek tutarlara ulaşmıştır.
91
Tablo 1 Đç Borç Stoku ve GSYĐH’e Oranı (Milyon TL)
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
149.869,7 194.386,7 224.482,9 244.781,9 251.470,1 255.310,0 274.827,3 330.004,6
350.476,1 454.780,7 559.033,0 648.931,7 758.390,8 843.178,4 950.534,3 952.634,8
%43
%43
%40
%38
%33
%30
%29
%35
Đç Borç Stoku
GSYĐH
Đç Borç Stoku/GSYĐH
Kaynak: T.C. Hazine Müsteşarlığı
Tablo 2 Yıllar Đtibariyle Kamu Sektörü ve Özel Sektör Sabit Sermaye Yatırımları
Cari Fiyatlar(Milyar TL)
1980
Sabit Sermaye
Yat.
1.156
Kamu 462
Özel 694
Kamu/Toplam(%)
Özel/Toplam(%)
Kaynak: DPT
40,0
60,0
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1.589
723
865
2.034
869
1.165
2.799
1.213
1.586
4.284
1.777
2.507
7.115
3.236
3.879
11.671 18.491 33.738
5.222
7.480
11.451
6.449
11.011 22.286
51.837
17.346
34.490
45,5
54,4
42,7
57,3
43,3
56,7
41,5
58,5
45,5
54,5
44,7
55,3
33,5
66,5
40,5
59,5
33,9
66,1
92
2000 yılına gelindiğinde Türkiye, ekonomideki fiyatların endeksleme
nedeniyle
yükseldiği
bir
dönemi
yaşamaktaydı.
Bu
endekslemenin
temelindeki sebep ise Merkez Bankasının uyguladığı kur politikasıydı. Bu
politikaya göre TL, enflasyon yükseldikçe, Dolar ve Alman Markının eşit
ağırlıklı olduğu bir döviz sepetine karşı düzenli olarak değer kaybediyor, bu
sayede kur ayarlaması enflasyon gerçekleşmelerine göre günlük olarak
yapılıyordu. Endekslemenin diğer bir kaynağı da kamu ücretleriydi. Kamuda
ücretler geçmiş yıl enflasyonuna göre belirleniyor, bu da özel sektördeki
ücretler için belirleyici bir rol oynuyordu(Özel,2005:151).
Đşte bu dönemde ‘Enflasyonla Mücadele Programı’ adıyla ilan edilen
politikada temel amaç, destekleyici para, döviz kuru ve gelirler politikası
aracılığıyla enflasyonu 2001 yılının sonlarına doğru tek haneye indirmekti.
Bunun yanı sıra, çıktı ve istihdamda sürdürülebilir bir büyümenin sağlanması
ve ekonomideki kırılganlıkların azaltılması da amaçlanmaktaydı. Bu da IMF
gözetiminde
uygulanacak
bir
yapısal
uyum
programı
aracılığıyla
başarılacaktı.
Bu programın esası, enflasyonu düşürme yani dezenflasyondu. Bu
hedefe ise kurun nominal çapa olarak kullanılması sonucu ulaşılması
hedefleniyordu. Programın diğer önemli hedefleri faiz dışı bütçe fazlasının
GSMH’nin %6,5’i kadar yükseltmek üzere kamu harcamalarının kısılması ve
gelirlerin arttırılmasıydı. Bu kapsamda KĐT’lerin özelleştirilmesi de söz
konusuydu(Kazgan,
2005:239).
Fakat
uygulanan
programın
sonucu
beklenildiği gibi olmamış, kurun nominal çapa olarak uygulanması sonucu
ithalat
artış
göstermiş
artmıştır(Somçağ,2006:92).
ve
bunun
sonucunda
dış
ticaret
açığı
93
Programın başarıya ulaşmamasının en önemli sebepleri kur çapasının
cari işlemler bilançosu (CĐB) açıklarını büyüteceği ve bunların finansmanının
ticari bankalar üzerine getireceği yüklerin hesaba katılmamış olmasıydı.
Ayrıca politik belirsizlikler, Arjantin ekonomisinde yaşanan sorunlar nedeniyle
uluslar arası sermayenin gelişmekte olan ülke ekonomilerine ihtiyatla
yaklaşmaya başlaması gibi sebeplerden dolayı Türkiye’ye kaynak girişi
yavaşlamış, likidite yaratımını dış kaynak girişine bağlamış olan Merkez
Bankasının müdahale gücünü azaltmıştır. Bunun sonucunda kısa vadeli faiz
oranları yükselmeye başlamış, bu durum da programın sürdürülebilirliği ile
ilgili endişeleri arttırmıştır. Nitekim bankaların açıklarını kapatmak için hızlı
döviz
alımları,
Merkez
Bankasının
rezervlerini
hızla
eritmeye
başlamıştı(Kazgan, 2005:240).
2000 yılının Kasım ayında yaşanan sıkışıklığın aşılması ve piyasaların
yatıştırılması için IMF yeni bir ek rezerv kredisi verileceğini ilan etti. Fakat
2001 yılının Şubat ayında yapılan 7 milyar Dolar tutarındaki iç borç
ödemesinden sonra devalüasyona gidildi. Dalgalı kur uygulaması başlatıldı.
Uygulanan programın ortaya çıkardığı sonuç bankacılık sektöründeki
sorunların daha da ağırlaşması, yeni sorunların ortaya çıkması ve bu nedenle
kamu maliyesi üzerindeki yüklerin artışı olarak kendisini göstermiştir.
Krizden sonra ilan edilen Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile
enflasyonla mücadelenin dalgalı kur politikası çerçevesinde sürdürülmesi,
bankacılık
sisteminin
güçlendirilmesi,
sürdürülebilir
bir
gelişmenin
sağlanması, bu çerçevede şeffaflığın arttırılması ve mali sektörün yeniden
yapılandırılması hedeflenmiştir.
Şubat krizinden sonra yerleşiklerin ve yabancı yatırımcıların döviz
talepleri artış göstermiş, bu durum bankaların döviz açık pozisyonlarını
94
arttırmıştır. Bunun üzerine Merkez Bankası tarafından döviz satışı yoluyla
kamu bankaları ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) bünyesindeki
bankalara dövize endeksli hazine kâğıtları verilmiştir. Bu sayede kur
üzerindeki
baskıların
azaltılması
amaçlansa
da
bu
politika
Türkiye
ekonomisindeki iç borcun büyük bir kısmının dış borca çevrilmesi ve borç
yükünün
artışı
sonucunu
doğurduğu
gerekçesiyle
eleştirilere
uğramıştır(Somçağ,2006:134).
2001 yılından itibaren uygulamaya konulan kurumsal ve yapısal
reformlar nedeniyle 2007 yılına kadar yüksek büyüme oranları yakalayan
Türkiye ekonomisinde yaşanmakta olan en büyük sorun işsizliğin artışı olarak
kendisini
göstermektedir.
Yukarıda
bahsedilen
yapısal
reformlar
çerçevesinde Merkez Bankası, 2000 yılından itibaren para politikaları
çalışmalarına enflasyon hedeflemesi rejimine geçmek üzere yön vermeye
başlamıştır. 2002 yılından itibaren uygulanmaya başlanan enflasyon
hedeflemesi programının ilk yıllarında düşük tutulan enflasyon oranı, 2006
yılından itibaren hedeflerin üzerinde gerçekleşmeye başlamıştır4.
2008 yılından itibaren başlayan küresel ekonomik kriz, Türkiye
ekonomisini de etkilemiştir. Bu çerçevede alınan önlemler kapsamında
Merkez Bankasının döviz alım ihalelerine ara vermesi5, piyasaya döviz satışı
yoluyla müdahale etmesi6 sayılabilir(Kaynak: Enflasyon Hedeflemesi Rejimi,
TCMB, 2006).
4
Enflasyon hedeflemesi programı 2000–2005 döneminde örtük enflasyon hedeflemesi olarak
uygulamış, 2006 yılından itibaren açık enflasyon hedeflemesine geçilmiştir.
5
6
16 Ekim 2008 tarihinden itibaren
24 Ekim 2008 ve 27 Ekim 2008 tarihlerinde toplam 100 Milyon Amerikan Doları tutarında satış
yapılmıştır
95
Sonuç olarak ekonominin dışa açıldığı 1980’li yıllardan itibaren bir krizbüyüme sarmalında olduğu görülmektedir. Bunun başlıca sebebi sermaye
akımlarının gereğince kontrol edilememiş olmasıdır. Enflasyonu düşürme
amacıyla uygulanmaya başlanan enflasyon hedeflemesi programı örtük
olarak uygulandığı dönemde belirgin bir başarı elde etmekle birlikte, 2006
yılından itibaren enflasyonun tekrar hedeflerin üzerinde kaldığı görülmektedir.
Sadece 2009 yılında enflasyon yeniden hedeflenen düzeyin altında kalmıştır.
Tablo 3 TÜFE Değişim Oranları ve Enflasyon Hedefleri (2002-2009)
2002
Hedef
35
Gerçekleşme 29,7
2003
20
18,4
2004
12
9,3
2005
8
7,7
2006
5
9,7
2007
4
8,4
2008
4
10,1
2009
7,5
6,5
Kaynak: T.C. Merkez Bankası
2000–2010 döneminde döviz kurlarının izlediği seyir yukarıda da
belirtildiği gibi 2001 yılından sonra dalgalı kur uygulaması şeklinde
yürütülmüş, Merkez Bankası sadece aşırı dalgalanmaları önlemek amacıyla
piyasaya müdahale etmeye başlamıştır.
Ancak Türkiye’deki döviz kurlarının dünya piyasalarından etkilenme
derecesi çok yüksektir. Bunun sebebi Türkiye’nin küresel finans sistemine
büyük ölçüde bağlı olmasıdır. Nitekim krizin ardından 2003 yılında ters para
ikamesi başlamış ve Merkez Bankası döviz alım ihaleleri uygulamaya
başlamıştır. Dünyadaki ekonomik ve siyasi koşulların da etkileriyle TL diğer
yıllarda da değer kazanmaya devam etmiştir.
2007–2008 döneminde ABD’de başlayan ve tüm dünyayı etkileyen
finansal kriz, Türkiye’den sermaye çıkışına ve bu sayede döviz kurlarında
dalgalanmaya neden olmuştur. Fakat gerek faiz artırımları, gerekse döviz
alım ihalelerine ara verilmesiyle döviz kurlarında meydana gelen dalgalanma
96
frenlenmeye çalışılmış, yine de 2008 yılının son döneminde kurlarda bir
yükseliş meydana gelmiştir.
3.3 ĐÇ BORÇ STOKU
Bu bölümde iç borç durumunu açıklarken kullanılacak veriler, 2002–
2010 arası dönemdeki kamu net borç stokuna ait verilerdir. Kamu net borç
stokunun analiz edilmesinde aşağıdaki tablodan faydalanılacaktır7.
7
Araştırmamızda daha önceki bölümde bahsedilen varsayımlar gereği, döviz kurunun göstereceği
hareketler hükümetin yurtiçinde uyguladığı politika sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle
Toplam Kamu Borç Stokunun sadece Net Đç Borçlardan oluşan kısmı dikkate alınacak, Dış Borç
Stoku analiz dışında tutulacaktır.
97
Tablo 4 Toplam Kamu Borç Stoku (Brüt) (Milyon TL)
Đç Borç
Mrk.Yön.
Diğer
Kamu
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
1.Ç.
2010
2.Ç.
154.880
149.870
201.722
194.387
234.677
224.483
259.757
244.782
268.237
251.470
273.217
255.310
295.765
274.827
347.301
330.005
355.530
340.678
357.175
343.142
5.011
7.335
10.194
14.976
16.767
17.907
20.938
17.296
14.851
14.033
Kaynak: T.C. Hazine Müsteşarlığı
Tablo 5 Net Đç Borç Stoku (Milyon TL)
Net Đç Borç
Stoku
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
1.Ç.
2010
2.Ç.
126.946
172.269
199.282
228.192
227.685
237.116
248.361
283.994
288.251
292.466
1996
1997
1998
6.283,40
11.612,90 22.920,10
Kaynak: T.C. Hazine Müsteşarlığı
Tablo 6 1990–1999 Döneminde Toplam Đç Borç Stoku (Milyon TL)
Toplam Đç Borç
Stoku
1990
1991
1992
1993
1994
1995
57,2
97,6
194,2
357,3
799,3
1.361,00 3.149,00
Kaynak: T.C. Hazine Müsteşarlığı
1999
98
Tablolarda görüldüğü gibi Türkiye’de iç borç stoku sürekli bir artış
göstermektedir. Đç borç stoku içinde merkezi yönetimin payı %90’ın
üzerindedir.
Yukarıda bahsedildiği gibi Türkiye’nin iç borç stoku sürekli bir artış
eğilimindedir. Ancak 1990–1999 döneminde gerçekleşen artış oldukça
çarpıcıdır. 1990 yılında net iç borç stokunun GSMH’ye oranı % 6 iken, 1999
yılında bu oran % 41’e yükselmiştir8(Kaynak: Kamu Borç Yönetim Raporu
Nisan 2003).
Ayrıca
2000’li
yıllarda
vergi
gelirlerinin
kamu
harcamalarını
karşılamada yetersiz kalması, kamu iç borç stokunu arttırıcı bir etkide
bulunmuştur. Bunun sebepleri arasında vergi oranlarının yüksekliği ve vergi
tabanının genişletilememesi sayılabilir.
Kamu borçlanma gereğinin artmasının yarattığı diğer olumsuzluklar
özel bankaların asli işlevleri olan reel ekonomiye kaynak sağlamaktan
uzaklaşarak kamu açıklarını finanse etmeye yönelmeleri ve ortalama
vadelerin kısalması şeklinde kendisini göstermiştir.
Türkiye’nin son yıllarda borçlanma ile ilgili genel olarak belirlediği
birtakım stratejik hedefler bulunmaktadır. Bu hedefler,
1)Nakit iç borçlanmalarda ağırlıklı olarak ulusal para cinsinden borçlanılması
8
1999 yılı verilerine kamu bankalarının görev zararları da dâhildir.
99
2)Ulusal
para
cinsinden
borçlanmalarda
ağırlıklı
olarak
sabit
faizli
borçlanmaya yönelinmesi
3)Ortalama vadenin piyasa koşulları elverdiğince uzatılarak vadesine 12
aydan az kalmış senetlerin payının azaltılması
4)Nakit ve borç yönetiminde oluşabilecek likidite riskinin azaltılması amacıyla
güçlü rezerv tutulmasıdır.
Türkiye’nin iç borç durumuna bakıldığında toplam kamu borcu içinde iç
borçlanmanın önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Hazine Müsteşarlığı
tarafından yayımlanan Kamu Borç Yönetimi Raporu verilerine göre 2007 ve
2008 yıllarında iç borçlanmanın toplam borçlanma içindeki payının sırasıyla
% 91 ve % 90 olması bu durumun bir kanıtıdır.
Đç borçlanma ile ilgili önemli diğer özellikler ise borcun hangi para
cinsinden alındığı ve iç borcun vade yapısıdır. 2005–2010 döneminde ortaya
çıkan sonuçlara aşağıdaki tabloda yer verilmiştir.
Tablo 7 Đç Borcun Faiz Ve Para Birimi Yapısı (Milyon TL)
2005
2006
2007
2008
2009
20109
Đç Borç Stoku 244.782 251.470 255.310 274.827 330.005 345.158
Sabit Faizli 111.061 121.053 128.148 140.614 155.076 156.937
Değişken
Faizli 133.720 130.417 127.162 134.213 174.928 188.221
Đç Borç Stoku
TL
USD
EUR
244.782
206.852
31.933
5.996
251.470
216.800
27.513
7.157
255.310
229.168
19.868
6.274
274.827
251.836
16.590
6.401
330.005
312.837
12.905
4.263
Kaynak: Kamu Borç Yönetimi Raporları (2007–2010)
9
2010 yılı Temmuz ayı itibariyle.
345.158
331.674
10.743
2.741
100
Tabloda görüldüğü gibi iç borcun tamamına yakını, 2005–2010 yılları
arasında, ulusal para cinsinden alınmıştır. Yine söz konusu dönemde alınan
iç borcun büyük çoğunluğu sabit faizlidir. Bu tablodaki verilerden hareketle ilk
iki stratejik hedefe ulaşıldığını söyleyebiliriz.
3.4 PARASAL TABAN
2002–2010 yılları arasındaki dönemde Türkiye’deki döviz kurlarının
Portföy Dengesi Yaklaşımı kapsamında açıklanıp açıklanamayacağını
incelediğimiz araştırmamızda ihtiyaç duyacağımız ikinci önemli unsur parasal
tabanın Türkiye’de izlediği seyir olacaktır.
Parasal tabanın tanımını yapabilmek için öncelikle Merkez Bankası
tarafından yapılan rezerv para tanımının yapılması gerekmektedir. Buna göre
rezerv para şu unsurlardan oluşmaktadır:
1) Emisyon
2) Bankaların zorunlu karşılıkları
3) Banka mevduatları (serbest mevduat, kullanılabilir kredi imkanı)
4) Fon hesapları
5) Banka dışı kesimin mevduatları (Serdengeçti,1997).
Bankaların zorunlu karşılıkları ve banka mevduatları kalemleri, Merkez
Bankasının bankacılık kesimine olan Türk Lirası cinsinden yükümlülüklerini
ifade etmektedir. Banka dışı kesimin mevduatları ise, belediye, özel idareler,
101
serbest mevduat (elçilik, ortaklık, vakıf, dernek gibi kuruluşlara aittir), ithalat
bedel ve teminatları gibi kalemleri içermektedir(Keyder,1996:172).
Rezerv paraya Merkez Bankasının APĐ’den doğan yükümlülüklerinin
eklenmesiyle parasal taban değeri bulunmaktadır(Serdengeçti,1997).
Aşağıdaki tabloda 2002–2010 dönemindeki rezerv para, APĐ’den
doğan yükümlülükler ve ikisinin toplamından oluşan parasal taban verileri
sunulmaktadır.
Tablo 8 2002–2010 Döneminde Rezerv Para, Açık Piyasa Đşlemleri Ve
Parasal Taban Đle Đlgili Veriler (TL)
Yıllar
Rezerv Para
Açık Piyasa Đşl. Parasal Taban
2002 12.584.440.000
6.887.673.000 12.584.440.000
2003 17.642.087.000
8.629.615.000 17.642.087.000
2004 25.554.486.000
5.381.618.000 25.554.486.000
2005 33.661.529.000
3.702.477.000 33.661.529.000
2006 42.548.808.000
8.014.769.000 42.548.808.000
2007 45.455.702.000
6.141.589.000 45.455.702.000
2008 54.181.150.000
-1.367.426.000 54.181.150.000
2009 62.347.152.000
-9.457.739.000 62.347.152.000
201010 76.606.436.000
-11.841.772.000 76.606.436.000
Kaynak T.C. Merkez Bankası
Yukarıda iç borç stoku ve parasal tabanın anılan döneme ilişkin
değerlerini sunduktan sonra bu iki değerin birbirine olan oranı ortaya
konulabilir.
10
Temmuz ayı itibariyle.
102
Tablo 9 2002–2010 Döneminde Đç Borç Stokunun Parasal Tabana Oranı
Yıllar
Đç Borç
Stoku
Parasal Taban
Oran
2002
149.870.000 12.584.440.000 0,011909
2003
194.387.000 17.642.087.000 0,011018
2004
224.483.000 25.554.486.000 0,008784
2005
244.782.000 33.661.529.000 0,007272
2006
251.470.000 42.548.808.000
2007
255.310.000 45.455.702.000 0,005617
2008
274.827.000 54.181.150.000 0,005072
2009
330.005.000 62.347.152.000 0,005293
2010
11
0,00591
345.158.000 76.606.436.000 0,004506
Kaynak: T.C. Merkez Bankası Ve Kamu Borç Yönetimi Raporları (2002–
2010)
Aşağıdaki grafikte iç borç stokunun parasal tabana oranını gösteren
değerin 2002–2010 döneminde belirgin ve sürekli bir düşüş gösterdiği
gözlenmektedir.
Bu oranın düşme eğiliminde olması, Türkiye’de anılan dönemde
politika karması olarak daraltıcı maliye politikası ve genişletici para politikası
uygulandığına işaret etmektedir. Nitekim parasal tabandaki hızlı artışa göre iç
borç stoku artışı sınırlı bir düzeyde kalmıştır.
11
Temmuz ayı itibariyle.
103
Şekil 15 Đç Borç Stokunun Parasal Tabana oranı (2002–2010)
Đç Borç Stokunun Parasal Tabana Oranı
0,014
0,012
0,01
0,008
Đç Borç Stokunun Parasal
Tabana Oranı
0,006
0,004
0,002
0
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
Portföy Dengesi Yaklaşımına göre, daraltıcı maliye politikası ve
genişletici para politikası uygulamasının sonucu, ulusal paranın değer
kaybetmesi yani döviz kurunun yükselmesidir.
3.5 TÜRKĐYE’DE DÖVĐZ KURLARININ DURUMU
3.5.1 Reel Efektif Döviz Kuru Yöntemi
Türkiye’deki fiili durumu analiz etmemiz için 2002–2010 döneminde
Dolar ve Euro kurlarının seyrini incelememiz ve bu para birimlerinin Türk
Lirası karşısında değerli olup olmadıklarını belirlememiz gerekmektedir.
104
Bu değerlendirmeyi yapmak için Merkez Bankası (TCMB) tarafından
hesaplanan reel efektif döviz kuru (REDK) göstergesi kullanılmıştır. Bu
endeksle ilgili metodoloji konusunda çok çeşitli yaklaşımlar bulunmakta ve
tüm amaçlara hizmet edecek tek bir REDK endeksi bulunmamaktadır.
Bilindiği gibi bir çalışmada baz yıl olarak seçilen yılın o ülkenin
ekonomisinin normal koşullarda olduğu bir yıl olması daha sağlıklı sonuçlara
ulaşmak adına önemlidir. Buradan yola çıkarak baz yılın, iç ve dış dengenin
sağlandığı bir yıl olması gerektiği söylenebilir.
Özellikle Türkiye gibi ekonomik krizleri özellikle son dönemlerde sıkça
yaşayan, bunun dışında kronik yüksek enflasyon ve dalgalı büyüme yaşayan
ülkelerde baz yılın seçilmesi daha önemli bir sorun haline gelmektedir.
Merkez Bankası’nın halihazırda yaptığı hesaplamalarda 1995 yılı baz
alınmıştır. 2002–2010 dönemi için yıllık ortalama değerler TÜFE ve ÜFE için
aşağıdaki tabloda verilmektedir.
Tablo 10 2002–2010 Dönemi Đçin REDK Endeksi Hesaplamaları
TÜFE(1995=100)
ÜFE(1995=100)
2002
125,31
116,47
2003
136,46
126,69
2004
143,47
132,40
2005
159,99
143,14
2006
160,63
141,65
2007
175,93
150,63
2008
180,23
153,14
167,08
141,93
184,38
156,16
2009
2010
12
Kaynak: T.C. Merkez Bankası 2002–2010 verileri
12
2010 yılı verileri ilk beş ayın ortalamasıdır.
105
REDK endeksindeki artış, Türk Lirasının reel olarak değer kazandığını;
azalış ise Türk Lirasının reel olarak değer kaybettiğini ifade etmektedir. Bu
bilginin ışığında Tablo 6 yorumlandığında Türk Lirasının 2002–2010
döneminde reel olarak değerli bir konumda olduğu açıkça görülmektedir.
Başka bir deyişle, anılan dönemde Türkiye’de döviz kurları reel olarak düşüş
göstermiştir.
3.5.2 Ekonometrik Model
Literatürde Portföy Dengesi Modeli ile ilgili, diğer modellere göre, daha
az çalışma yapılmıştır. Bunun başlıca nedenleri katsayıların anlamsız
çıkması, beklenen işaretlere sahip olmaması ve bireysel tercihlerin
yansıtılmasının zorluğudur. Bahsedilen zorluğun bir diğer nedeni de
uygulamada
tahvil
arzı
olarak
kullanılacak
değişkenin
ne
olacağı
konusundaki görüş ayrılıklarıdır. Çeşitli araştırmacılar tarafından bütçe
açıkları, net devlet borçları gibi değişkenlerin bu amaçla kullanıldığı
görülmüştür(Gültekin,2006:100).
Yapılan çalışmaların az sayıda olmasının önemli bir diğer nedeni de,
verilerin elde edilmesindeki güçlüklerdir. Özellikle bu sebeple Türkiye
ekonomisini konu alan çalışmaların sayısı oldukça sınırlı sayıdadır.
Öcal’ın 1990 yılında yapılan ve 1985–1989 yılları arası dönem için
Türkiye’deki döviz kurlarını Portföy Dengesi Yaklaşımı kapsamında inceleyen
çalışmasında Dolar ve TL kullanılmış, faiz haddi paritesi teorisi temeline
oturtulan çalışmada bu teorinin gelişmiş ülkelerin paraları göz önüne alınarak
geliştirildiğine vurgu yapılarak teorinin yeniden tanımlanması yoluna
gidilmiştir.
106
Yapılan analizde konvertibil olmayan paralar için düzenlenen faiz
haddi paritesi uyarınca beklenen işaret (yurtiçi faizler arttığında döviz kuru
düşeceği için) negatiftir. Ancak yapılan ampirik çalışmaların çoğunda bu
işaret pozitif olarak bulunmuştur(Öcal,1990:80).
Çalışmada
Türkiye’de
faizlerin
serbest
bırakılmasından
sonra
bankaların elinde fon fazlası bulunduğu ve bu fon fazlalarının dış varlık
alımına yöneltildiği belirtilmiş, döviz kurunun beklentilerden farklı olarak
hareket edişi bu şekilde açıklanmaya çalışılmıştır(Öcal,1990:81).
Bu çalışma kapsamında net dış varlıkları tahvil arzı olarak kullanan
Branson modeli esas alınmıştır.
Bu çerçevede yukarıda REDK endeksi yoluyla döviz kurlarının seyri
incelenirken esas alınan tarih aralığı bu yöntem için de esas alınmış, Türkiye
ve ABD verileri kullanılmıştır. Modelde para arzını tanımlamak üzere her iki
ülkede de M2 para arzı büyüklüğü verileri kullanılmıştır. Türkiye için milyon
TL olarak elde edilen M2 para arzı, (TL/$) efektif alış fiyatı kullanılarak ABD
doları olarak ifade edilmiştir. Çalışmada 2002–2010 yıllarını kapsayan üçer
aylık veriler kullanılmıştır13. Bu verilerin elde edilmesinde TCMB Elektronik
Veri Dağıtım Sistemi (EVDS) ve Amerika Merkez Bankası (FED) veri tabanı
kullanılmıştır.
ABD’ye ait net dış varlık verilerinin 2008 yılının son çeyreği ve 2009
yılının ilk çeyreğine ait olan değerleri negatif çıktığından doğrusal
13
2010 yılına ait veriler ilk iki çeyreği kapsamaktadır.
107
dönüştürme yapılarak pozitif değerler elde edilmiştir. Ayrıca modele döviz
kurunun gecikmeli değerleri eklenmiş ve modelin açıklayıcılık gücü
arttırılmıştır.
Modelin denklemi aşağıdaki gibi gösterilebilir
(1)
e: Döviz kuru (TL/$ alış fiyatı)
m: Türkiye para arzı (M2, $)
m*: Dolar arzı (M2, $)
n: Türkiye net dış varlık ($)
n*: ABD net dış varlık ($)
Branson modelinde döviz kuru ve para arzı artışı arasındaki ilişki
pozitif olduğundan b1 katsayısının pozitif, b2 katsayısının negatif işaretli
olması beklenmektedir.
Tablo 11 Tahmin Sonuçları
Değişken
Katsayı
St. Sapma
t-Değerleri
Olasılık
C
-0,1818
0,0838
-2,1681
0,0385
LM2
-0,0844
0,0219
-3,8521
0,0006
LND
0,0265
0,0052
5,0849
0,0000
LDK(-1)
0,6828
0,1036
6,5893
0,0000
108
Tablo 8’de göre regresyon sonuçları sunulmaktadır. R2 değeri 0,7375
olarak bulunmuştur. Döviz kurundaki değişimin %73,75 i net para arzı ve net
dış varlıklar tarafından açıklanmaktadır.
P değerlerine bakıldığında modeldeki tüm katsayıların istatistiksel
olarak anlamlı oldukları görülmektedir. Ancak değişkenlerin beklenen işarette
olmadıkları gözlenmektedir (b1 <0, b2 >0).
Modelin tümünün anlamlılığı için F değerine bakılmaktadır. F değeri de
istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.
3.6 SONUÇ
Çalışmadan elde edilen istatistiksel bulgulardan da görüldüğü üzere,
Türkiye’de 2002–2010 döneminde iç borç stokunun parasal tabana oranını
gösteren veriler sayesinde ulaşılan sonuç, politika karması olarak daraltıcı
maliye politikası ve genişletici para politikası uygulamasının sonuçlarıyla
örtüşmektedir.
Yine daha önceki açıklamalarımızda belirtildiği gibi, Portföy Dengesi
Yaklaşımı kapsamında uygulanan bu politika karmasının döviz kurları
üzerinde yaratacağı sonuç, ulusal paranın değer kaybetmesi yani döviz
kurlarının yükselmesi olacaktır.
Fakat Türkiye durumunda döviz kurlarının izlediği seyir, teoriden farklı
bir biçimde kendisini göstermektedir. Merkez Bankası tarafından hesaplanan
109
REDK endeksinin anılan dönemde yükselme eğiliminde olması, Türk
Lirasının döviz karşısında değerlendiğinin bir kanıtıdır.
Çalışmada ulaşmaya çalışılan sonuçları desteklemek için kullanılan
ikinci yöntem Branson tarafından geliştirilmiş model kullanılarak yapılan
regresyon analizidir. Bu analize göre elde edilen sonuçlara bakıldığında,
modeldeki değişkenlerin döviz kurunu açıklamakta yeterli olmadıkları,
katsayıların istatistiksel olarak anlamlı olduğu fakat beklenen işaretlere sahip
olmadığı görülmektedir.
Bu göstergelerin bizi ulaştırdığı sonuç, Portföy Dengesi Yaklaşımının
Türkiye’deki döviz kurlarının hareketlerini açıklayamadığı yönündedir.
110
SONUÇ
Küreselleşme süreci ile birlikte yabancı para birimleri kullanılarak
gerçekleştirilen işlem sayısı son yıllarda hızla artmış, buna paralel olarak
gerek işlem aracı, gerekse tasarruf aracı olarak, döviz kullanımı artış
göstermiştir.
Dövizle yapılan işlemlerde gerek bireylerin gerekse firmaların
karşılaştığı en önemli sorunlardan birinin kur riski olduğu açıktır. Ayrıca
politika yapıcılar açısından da döviz kurlarının tahmin edilmesi önemini
korumaktadır.
Bu çalışmada döviz kurlarının tahmin edilmesi için geliştirilen belli başlı
yöntemler ilk bölümde açıklanmış, her modelin güçlü ve zayıf tarafları ortaya
konulmaya çalışılmıştır.
Đlk bölümde açıklanan modellere bakıldığında hemen hemen hepsinin
başlangıç
varsayımlarının
gerçek
dünyayı
yansıtmadığı
gerekçesiyle
eleştirildikleri görülmektedir. Örneğin ilk bölümde bahsedilen modellerden
SGP modeli, uluslar arası talepte meydana gelen değişiklikler, sermaye
hareketleri, işgücünün göreli verimliliği gibi koşulların değişiklik göstermesi ve
teorinin
ortaya
koyduğu
sonuçların
bu
gibi
etkenlere
bağlı
olarak
değişebileceği nedeniyle eleştirilmiştir. Benzer şekilde Akım Yaklaşım da stok
değişkenleri analiz dışında bırakması ve özellikle günümüzde önemli bir
yatırım aracı olan finansal varlıkların denge durumunun belirlenmesi için stok
yaklaşımın
uğramıştır.
kullanılmasının
daha
uygun
olacağı
yönünde
eleştirilere
111
Bütün bunlara karşılık ilk bölümde bahsedilen modellere kıyasla daha
yeni bir model sayılabilecek olan Portföy Dengesi Yaklaşımı ise bu konuda
yapılan analizlere bazı eklemeler yapmakta ve analizi gerçek duruma biraz
daha yaklaştırmaktadır.
Yapılan eklerden en önemlisi analize finansal varlıkların dahil edilmesi
ve bireylerin nakit ve finansal varlıklardan oluşan bir portföy sahibi
olduklarının kabul edilmesidir. Aynı zamanda, Parasalcı Modelden farklı
olarak Portföy Dengesi Modelinde ele alınan serveti oluşturan varlıklar
birbirlerini tam olarak ikame etmemektedirler. Bu da yaklaşımın ortaya
koyduğu ve gerçek duruma daha uygun olan bir varsayımdır.
Yukarıdaki değişikliklere ek olarak Portföy Dengesi Yaklaşımında risk
faktörü analize dâhil edilmekte ve bireylerin riske karşı duyarlı olduğu
varsayılmaktadır. Riskten kaçınan bir birey, daha az getirili olmasına rağmen,
güvenli varlıkları tercih edecektir. Bu da yine gerçeğe daha uygun bir
varsayımdır.
Çalışmada Portföy Dengesi Yaklaşımı kapsamında uygulanacak para
ve maliye politikalarının etkileri incelenmiş ve bunların döviz kurlarını nasıl
değiştireceği tartışılmıştır.
Çalışmanın
kapsamında
üçüncü
bölümünde
Türkiye’deki
açıklanamayacağı incelenmiştir.
döviz
ise
kuru
Portföy
Dengesi
hareketlerinin
Modeli
açıklanıp
112
Bu amaçla 2002–2010 döneminde Türkiye’deki döviz kuru hareketleri
iki farklı yolla incelenmiştir. Döviz kuru olarak ABD Doları seçilmiş ve anılan
dönemde bu para birimi incelenmiştir.
Çalışmada kullanılan ilk yol, Türkiye’de anılan dönemde iç borç
stokunun parasal tabana oranı incelenmesidir. Çalışmanın ikinci bölümünde
yapılan bu inceleme sonucunda iç borç stokunun parasal tabana oranının
düşme eğiliminde olduğu görülmektedir.
Portföy Dengesi Yaklaşımı çerçevesinde daraltıcı maliye politikası ve
genişletici para politikasının bir arada uygulandığı bir politika karması olarak
ifade edilebilecek bu durumda ulusal paranın değerinin düşmesi, başka bir
deyişle döviz kurunun yükselmesi beklenmektedir. Oysaki Türkiye’de Reel
Efektif Döviz Kuru endeksi kullanılarak yapılan incelemede 2002–2010
döneminde Türk Lirasının reel olarak değerli bir konumda olduğu sonucuna
ulaşılmıştır.
Çalışmada kullanılan ikinci yol, Branson modeli kullanılarak yapılan
regresyon analizidir. Bu analizde de yerli ve yabancı ülkeye ait M2 para arzı
verileri ile net dış varlık verileri kullanılmıştır.
Ulusal
para
arzı
artışının
yerli
paranın
değerini
düşürmesi
beklendiğinden ilgili değişkenin işareti pozitif; net dış varlıklarındaki artışın
ulusal
paranın
değerini
yükseltmesi
yani
döviz
kurunu
düşürmesi
beklendiğinden ilgili değişkenin işaretinin negatif olması beklenmiştir.
113
Regresyon analizinden elde edilen sonuçlara göre modelin katsayıları
istatistiksel olarak anlamlı olmakla birlikte değişkenler beklenen işaretlere
sahip değildir. Özetle kullanılan modele göre Portföy Dengesi Yaklaşımı
2002–2010
döneminde
açıklayamamaktadır.
Türkiye’deki
döviz
kuru
hareketlerini
114
KAYNAKÇA
Altınkemer, Melike; ‘’Para Đkamesi Hiperenflasyon ve Đstikrar Programları’’,
TCMB Araştırma Genel Müdürlüğü Tartışma Tebliği No: 9629, Kasım
1996
Ardıç, Oğuzhan, Yılmaz, Pınar; Para-Banka Uluslar arası Đktisat Türkiye
Ekonomisi, Seçkin Yayınları, 2004
Balassa, Bela; ‘’The Purchasing Power Parity Doctrine: A Reappraisal’’, The
Journal Of Political Economy, Vol 72, No :6, p: 584-596, 1964
Boughton, James M.; ‘’On The Origins Of The Fleming Mundell Model’’,
International Monetary Fund, IMF Working Papers: 02/107, 2002
Chang, Ha-Joon, Grabel, Ilene; Kalkınma Yeniden, Đmge Kitabevi Yayınları,
2005
Cushman, David O.; ‘’A Portfolio Balance Approach To The Canadian-U.S.
Exchange Rate’’, Review Of Financial Economics, No:16, p:305-320, 2007
Çokgezen, Jale Yalınpala; 1980’den Günümüze Türkiye Ekonomisi, Beta
Yayınları, 2010
Decaluve, B., Steinherr, A.; ‘’A Portfolio Balance Model For a Two-Tier
Exchange Market’’, Economica New Series, Vol 43, No:170, p:111-125,
1976
115
Deloach,Stephen B.; ‘’Do Relative Prices Of Non-Traded Goods Determine
Long Run Real Exchange Rates?’’, The Canadian Journal Of Economics,
Vol 30, No: 4a, p: 891-909, 1997
Dinçer, Nazire Nergiz Dr., Döviz Kuru Dalgalanmalarının Asimetrik
Etkileri: Türkiye Örneği, DPT Uzmanlık Tezi, 2005
Dornbusch, Rudiger; ‘’Exchange Rate Economics: Where Do We Stand’’,
Brookings Papers On Economic Activity, Vol 1980, No: 1, Tenth
Anniversary Issue, p: 143-185+187-205, 1980
Economic Survey Of Turkey 2008, Policy Brief, OECD, 2008
Enflasyon Hedeflemesi Rejimi, TCMB, 2006
Frankel, A.Jeffrey ; ‘’Tests Of Monetary and Portfolio Balance Models of
Exchange Rate Determination’’, Exchange Rate Theory And Practice,
University Of Chicago Pres, 1984
Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, TCMB, 2001
Gültekin, Gülçin, Bazı Döviz Kuru Modellerinin Belirlenmesi ve Ampirik
Uygulama Türkiye Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara,
2006
Hakioğlu,Dilek, Türkiye’de
Para Đkamesi(1984.12-1987.12),
TCMB
Araştırma Planlama Eğitim Genel Müdürlüğü Tartışma Tebliği No: 8801
24 Haziran 1988
116
Hekim, Derya, ‘’Para Đkamesi Histerisi: Türkiye Örneği’’, Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi ĐĐBF Dergisi Nisan 2008,3(1)
Henderson, Dale W.; ‘’Financial Policies In Open Economics’’, The
American Economic Review, Vol 69, No:2, p:232-239, 1979
Humphrey, Thomas M., Keleher, Robert E.; The Monetary Approach To
The Balance Of Payments, Exchange Rates, And World Inflation, New
York, Praeger Publishers, 1982
Kamu
Borç
Yönetimi
Raporları
(2002–2008
yılları
arası)
http://www.hazine.gov.tr/irj/go/km/docs/documents/Treasury%20Web/Statisti
cs/Annual/II-%20Kamu%20Borc%20Yonetimi/kamu%20borc%20yonetimi.xls
(27/10/2009)
Kansu, Aydan, Türkiye 1994 ve 2001 Krizleri, Derin Yayınları, 2004
Kazgan, Gülten. Türkiye Ekonomisinde Krizler (1929-2001)’’Ekonomi
Politik’’Açısından Bir Đrdeleme,Đstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005
Keyder, Nur, Para Teori Politika Uygulama, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
5. Baskı, 1996
Krueger, Anne O.; Exchange-Rate Determination, Cambridge Surveys Of
Economic Literature, 1983
Leigh, Daniel, Rossi, Marco; ‘’Exchange Rate Pass-Through in Turkey’’, IMF
Working Papers, 02/204, 2002
117
Mark, Nelson C. ; ‘’A Note On International Real Interest Rate Differentials’’,
The Review Of Economics And Statistics, Vol 67, No: 1, p: 681–684, 1985
Miles, Marc A.; ‘’Currency Substitution, Flexible Exchange Rates and
Monetary Independence’’, The American Economic Review, Vol 68, No: 3,
p: 428-436, 1978
Mishkin,Frederic S.; ‘’The Real Interest Rate: A Multi-Country Empirical
Study’’, The Canadian Journal Of Economics, Vol.17, No: 2, p: 283-311,
1984 (a)
---------------------------, ‘’Are Real Interest Rates Equal Across countries? An
Empirical Investigation Of International Parity Conditions’’, The Journal Of
Finance, Vol.39, No: 5, p: 1345-1357, 1984 (b)
Officer,Lawrence H.; ‘’The Relationship Between Absolute And Relative
Purchasing Power Parity’’, The Review Of Economics and Statistics, Vol
60, No: 4, p: 562-568, 1978
Öcal, Murat Şahin; Döviz Kurunun Belirlenmesinde Portföy Dengesi
Yaklaşımı Ve Türkiye Üzerine Bir Deneme (1985–1989), Yüksek Lisans
Tezi, Gazi Üniversitesi, 1990
Özel, Saruhan; Global Finansal Krizler, Deniz Kültür Yayınları No:13,
1.Baskı, 2005
Parasız, Đlker; Enflasyon Kriz ve Ayarlamalar, Ezgi Kitabevi, 2.Baskı, 2002
Pikoulakis, Emmanuel;
International Macroeconomics, Mackays of
Chatham PLC Chatham,Kent 1995
118
Revier, Charles F.; ‘’Policy Effectiveness and the Slopes of IS and LM
Curves: A Graphical Analysis’’, Journal Of Economic Education, Fall 2000,
v. 31, iss. 4, p: 374-81, 2000
Rosenberg, Michael R.; Currency Forecasting A Guide To Fundamental
And Technical Models Of Exchange Rate Determination, McGraw Hill
1996
Rush, Mark, Husted, Steven; Purchasing Power Parity In The Long Run, The
Canadian Journal Of Economics, Vol.18, No: 1, p: 137-145, 1985
Sarno, Lucio, Taylor, Mark P.; The Economics Of Exchange Rates,
Cambridge University Press, 2002
Serdengeçti, N.Süreyya, ‘’TC Merkez Bankası Vaziyeti ve Anlamı’’, TC
Merkez Bankası Yayını, Ankara 1997
Seyidoğlu,Halil; Uluslararası Đktisat, Güzem Can Yayınları, 15.Baskı, 2003
Shone, Ronald; Open Economy Macroeconomics Theory, Policy And
Evidence, Harvester Wheatseaf 1989
Somçağ, Selim; Türkiye’nin Ekonomik Krizi Oluşumu ve Çıkış Yolları,
2006 Yayınevi, 1.Baskı, 2006
Taylor, Alan M.; ‘’A Century Of Purchasing Power Parity’’, The Review Of
Economics And Statistics, Vol 84, No: 1, p: 139-150, 2002
Terborgh, G.W.; ‘’The Purchasing Power Parity Theory’’, The Journal Of
Political Economy, Vol 34, No: 2, p: 197-208, 1926
119
Yalçıner, Kürşat Doç.Dr. Uluslararası Finansman, Gazi Kitabevi, 2008
Yıldırım, Jülide, ‘’Currency substitutionAnd Its Implications: A Survey’’, Ege
Akademik Bakış Cilt:1,Sayı: 1, 2001
Yıllık Ekonomik Rapor, T.C. Maliye Bakanlığı, 2001–2009 yılları arası.
(Erişim)http://www.economist.com/markets/indicators/displaystory.cfm?story_
id=12991434 3 Nisan 2009
www.dtm.gov.tr
(Erişim) http://stats.oecd.org/wbos/Index.aspx?datasetcode=SNA_TABLE4 4
Nisan 2009
(Erişim) http://www.imf.org/external/np/loi/1999/092999.htm 2 Ocak 2010
(Erişim)
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/duyuru/eko_program/program.pdf
Ocak 2010
(Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan5.pdf
2
120
EKLER
Ek 1: Branson modelinde kullanılan veriler.
tr m2($)
tr ndv($)
abd m2($)
abd ndv($)
döviz
kuru
2002 Q1
35.462.855.878
2.300.227.289
5.485.100.000.000
173.825.000.000
1,35510
2002 Q2
36.426.505.938
6.228.966.023
5.525.500.000.000
233.038.000.000
1,40361
2002 Q3
33.145.335.315
7.214.633.983
5.616.967.000.000
161.799.000.000
1,64159
2002 Q4
36.690.607.196
8.024.668.289
5.752.033.000.000
226.499.000.000
1,61134
2003 Q1
38.458.189.928
8.755.393.515
5.833.666.667.000
241.467.000.000
1,64568
2003 Q2
43.086.683.828
7.585.702.469
5.955.300.000.000
220.034.000.000
1,51117
2003 Q3
51.615.767.934
9.981.924.230
6.061.866.667.000
131.156.000.000
1,38788
2003 Q4
54.867.908.656
12.245.442.211
6.070.366.667.000
265.646.000.000
1,43721
2004 Q1
67.452.518.392
12.453.931.737
6.101.000.000.000
459.908.000.000
1,32664
2004 Q2
66.320.773.338
14.004.679.309
6.246.900.000.000
333.307.000.000
1,44594
2004 Q3
68.425.797.939
14.912.220.900
6.294.700.000.000
275.731.000.000
1,47035
2004 Q4
73.715.921.941
16.698.481.108
6.392.667.000.000
464.255.000.000
1,43789
2005 Q1
83.402.871.477
18.760.196.434
6.145.167.000.000
234.426.000.000
1,31953
2005 Q2
89.065.364.290
21.457.023.770
6.483.767.000.000
308.380.000.000
1,35675
2005 Q3
100.924.526.109
26.889.624.636
6.548.000.000.000
426.862.000.000
1,33364
2005 Q4
108.743.756.439
32.248.453.471
6.649.800.000.000
277.679.000.000
1,34915
2006 Q1
117.392.047.736
40.763.523.755
6.732.730.000.000
545.133.000.000
1,32478
2006 Q2
118.608.631.176
45.223.727.105
6.826.930.000.000
410.136.000.000
1,44847
2006 Q3
117.374.198.689
43.686.500.747
6.884.900.000.000
528.821.000.000
1,49349
2006 Q4
124.314.977.819
44.195.818.298
7.022.770.000.000
581.079.000.000
1,44941
2007 Q1
132.486.690.991
48.865.309.351
7.132.467.000.000
725.986.000.000
1,40326
2007 Q2
145.578.044.553
52.989.365.166
7.269.667.000.000
735.062.000.000
1,33279
2007 Q3
161.349.691.399
56.491.611.982
7.336.767.000.000
272.935.000.000
1,28159
2007 Q4
182.757.230.187
58.101.276.660
7.455.567.000.000
373.672.000.000
1,18434
2008 Q1
190.702.227.054
60.249.163.287
7.624.867.000.000
398.530.000.000
1,19575
2008 Q2
191.264.186.043
62.427.581.650
7.762.567.000.000
6.190.000.000
1,25627
2008 Q3
207.358.020.824
64.269.326.010
7.796.167.000.000
79.420.000.000
1,20343
2008 Q4
179.254.828.246
62.213.179.691
8.091.800.000.000
-29.418.000.000
1,53213
2009 Q1
171.575.285.139
58.725.905.164
8.374.000.000.000
-113.843.000.000
1,64832
2009 Q2
180.095.593.773
56.894.556.788
8.458.100.000.000
-26.060.000.000
1,56415
2009 Q3
195.284.455.865
58.583.231.711
8.408.433.000.000
344.720.000.000
1,49246
2009 Q4
206.424.308.347
60.621.495.794
8.496.333.000.000
100.919.000.000
1,48015
2010 Q1
216.224.562.935
60.407.660.213
8.525.933.000.000
318.242.000.000
1,50035
2010 Q2
224.629.253.568
63.646.254.770
8.605.200.000.000
178.193.000.000
1,53048
121
ÖZET
KARACAOĞLU, Anıl. Portföy Dengesi Yaklaşımı ve Türkiye Örneği,
Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2010
Küreselleşme ile birlikte ülkeler arasında yapılan işlemlerde büyük bir
artış olmuş ve bu nedenle yabancı parayla yapılan işlem sayısı da son
yıllarda hızla artmıştır. Bu işlemlerde bireylerin ve firmaların karşılaştığı en
önemli sorun döviz kurlarındaki belirsizliklerden kaynaklanan riskler, kısaca
döviz kuru riskidir. Bu nedenle döviz kurlarının tahmin edilmesi büyük önem
taşımaktadır. Ayrıca politika yapıcıların da döviz kurlarını politika aracı olarak
kullandıkları göz önüne alınırsa konunun önemi daha iyi anlaşılmaktadır.
Döviz kurlarının tahmini için eski zamanlardan beri çok sayıda yöntem
geliştirilmekle birlikte bu yöntemlerin çoğu, varsayımları dikkate alındığında,
gerçek durumu yansıtmaktan uzak olduğu nedeniyle eleştirilmiştir. Bu
çalışmanın birinci bölümünde döviz kuru tahmini için ortaya konulan modeller
incelenmiş ve bu modeller varsayımları ve eleştirilen yönleriyle birlikte ortaya
konulmuştur.
Çalışmanın ikinci bölümünde nispeten daha yeni bir yaklaşım olan ve
daha gerçekçi varsayımlara sahip olan Portföy Dengesi Modeli ve bu model
çerçevesinde uygulanan politikaların döviz kuru üzerindeki etkileri detaylı bir
biçimde açıklanmıştır.
Üçüncü bölümde ise Türkiye’de 2002–2008 yılları arasındaki dönemde
döviz kurlarının durumu ortaya konulmuş ve Portföy Dengesi Yaklaşımı
122
çerçevesinde bu hareketlerin açıklanıp açıklanamadığı araştırılmıştır. Bu
amaçla iç borç stokunun parasal tabana oranı incelenmiş; bunun yanı sıra
Branson modeli kullanılarak bir regresyon analizi yapılmıştır.
Sonuç olarak; anılan dönemde Türkiye’de döviz kuru hareketlerinin
Portföy Dengesi Modeli çerçevesinde açıklanmadığı görülmüştür.
Anahtar Sözcükler:
1. Döviz Kuru Belirlenmesi
2. Portföy Dengesi Yaklaşımı
3. Türkiye Ekonomisi
4. Türkiye’de Döviz Kurları
5. Branson Modeli
123
ABSTRACT
KARACAOĞLU, Anıl. The Portfolio Balance Approach And The Turkish
Case, Master Thesis, Ankara, 2010
Since the beginning of globalization, there has been a massive
increase in the number of operations which are made among countries.
That’s why the usage of foreign currencies have increased as well. While
operating in markets by using foreign currencies, the biggest problem
investors and companies face is risk which arise from foreign exchange
ambiguity, shortly, foreign exchange risk. Therefore currency forecasting has
a great importance, furthermore if we take into account that policymakers use
exchange rates as a tool, importance of the subject can be understood even
better.
There are many different methods which have been used for currency
forecasting. But many of them are criticized because of having assumptions
which do not explain reality.
In this study, models of exchange rate determination are explained
first –including the points which are criticized-. Then, the Portfolio Balance
Approach, which is a more recent one and which has more realistic
assumptions, and possible policy results within the framework of this
approach are explained in detail.
In third chapter, foreign exchange movements in Turkey between 2002
and 2008 are explained and it is tested whether these movements can be
explained by Portfolio Balance Approach. To do this, the ratio of internal debt
124
stock to monetary base was analyzed and a regression test was performed
by using Branson model.
As a result, it is showed that, in aforementioned period, foreign
exchange movements in Turkey can not be explained within the framework of
Portfolio Balance Approach.
Key Words:
1. Exchange Rate Determination
2. Portfolio Balance Approach
3. Turkish Economy
4. Exchange Rates In Turkey
5. Branson Model
Download