IV. KUR'AN HAFTASI Kur'an Sempozyumu 17-18 Ocak 1998 ,.,,,,, ', <. ANKARA 1998 Fecr Yayınları: 59 Dizgi: Fecr Mizampaj: Fecr Kapak: Fecr Baskı, Kapak Baskı: Önder Matbaası I. Baskı: Aralık 1998 ISBN 975-7138-41-X FECR YAYINEVİ Rüzgarlı Cad. Rüzgarlı !şhanı No:2 Kat:5 ULUS/ANKARA Tel/Fax: (O 312) 3100849- 3100860 KISSA VE IflJKUK Yrd. Doç. Dr. Mehmet Nuri GÜLER GİRİŞ ı. Konunun Önemi Kur'an'ı anlamak ve onu yorumlamak, yani hayata geçirecek şekilde somutlaştırmak, insanlık için, özellikle bu Kitabı kendine rehber edinen mükellef mürninler için önemli bir meseledir. Kur'an'ın anlaşılmasında ve yorumlanmasında, Kur'an'ın kendisinin de bir takım vasıtalar kullandığım görmekteyiz. İşte, Kur'art'da ki kıssalar, bu vasıtalardan biridir. Bilindiği gibi, Kur'an'ı anlama ve yorumlama işi, başlangıçta Fıkha .aittir. Sonraları, Kur'an'ın içeriğinin, insanlarda daha nedeşmesi ve insanların Kur'an'ı daha derinlemesine anlamak istemeleri, diğer bağımsız disiplinleri ortaya çıkarmıştır. Bu şekilde, bu bağımsız disiplinlerin ortaya çıktığı dönemde, Fıkıh, "şer'i-amell hükümleri, yani kişinin amel yönünden lehine ve aleyhine olan şer! hükümleri, tafsili delillerinden çıkararak, yani özel delillerine dayanarak bilme" disiplini şeklinde, özel bir disiplin halini almıştır. Günümüzde de, bir disiplin olarak Fıkıh, genellikle, İslam Hukuk Bilimi şeklinde adlandırılmaktadır. Görüldüğü üzere, Kur'an'ı, kişinin lehine ve aleyhine olan şer'i hükümleri bilme açısından ya da İslam Hukuk Bilimi bakımından, bizzat Kur'an'ın kendisini anlatmak ve yorumlamak, ya da hayata geçirecek biçimde somutlaştırmak için vası­ ta olarak kullandığı Kur'an kıssalan ne kadar büyük önem taşımaktadır. Araştırmanın Gayesi bu önemini kabulle, bir Hukuk bilimine kaynak olması bakımından incelenmesini, bu tebliğde amaç edindik Bu araştırma ile, Kur'an kıssalarını, İslam Hukuku'nda gerek delil ve gerekse yorum olarak kullanınada İslam hukukçularına bir açılım getirmeyi düşünmekteyiz. 2. !şte, Kuran kıssalannın 3. KlSsaların Kur'aa İçinde Kapladığı Yer Kur'an kıssalannın, Kur'an içinde kapladığı yer, bazılarına göre Kur'an'ın 113 üçte biri , bazılarına göre üçte ikisi (1), bazılarına göre Hz. Peygamber dönemindeki bazı olaylan eklenmesi ile, Kur'an'ın yarısı olarak kaydedilmektedir (Z). Biz, Hz: Peygamber dönemine işaret edenleri almayıp, sadece önceki dönemler ile ilgili olan kıssalan alarak, Kur'an'da h kıssaları belirlemeye çalıştık. Bu belirlemeyi de, tebliğimizin sonunda bir tablo halinde sunduk. Bu tabloda, kıssa konuları ve bulundukları süre ile ayetleri nüzul sırasına göre sıraladık (3). Burada, Kur'an'da ki kıs­ saların yer aldığı ayetlerin sayısına ait toplam 1.651 olarak çıkmaktadır. Buna göre, Kur'an kıssalarının Kur'an içindeki kapladığı yer, Kur'an'ın yaklaşık olarak dörtte biri olmaktadır. 4. Araştırmanın Metodu ve Planı !şte bu 1.651 sayısı, Kur'an ayetlerini 6.000'den ibaret sayad4l ve bunlar arasında şeri-ameli hükümler ile ilgili 500 ayet bulunduğunu bildiren (5) kayıtlar karşı­ sında, oldukça büyük bir rakamdır. Bu nedenle Kur'an'da ki kıssalar, tslam Hukuku'nda, değerlendirilmesi gerekli bir kaynaktır. Şimdiye kadar bunun ihmal edildiği görülmektedir. Bu araştırma ile, Kur'an kıssalarını İslam Hukukunda gerek delil ve gerekse yorum olarak kullanmacia islam hukukçularına bir açılım getirmesi yararını beklemekteyiz. Bu bakımdan, araştırmamızı "Kıssa ve Hukuk" olarak adlandırdık Tebliğ konumuz olan bu araştırmayı, üç bölüm halinde sunmaya çalışacağız: Birinci Bölümde, bir hukuk kayna,ğı olarak "Kıssa"yı tanıtmayı amaçladık. Burada, "Kıssa Kelimesinin Etimolojisi"ni, "Kıssa Türünün Tarihçesi"ni ve "Kur'an Kıssalarının Özellikleri"ni işlemeye yöneleceğiz. !kinci Bölümde, "Hukuk"u tanıtmaya girişeceğiz. Burada da, "Hukukun Oluşumunu, "Hukukun Varlık Bütünü"nü, "Hukukun Tanımını ve "Hukukun Bilimsel Olarak incelenmesini belirleyeceğiz. !şte hukuk, bilimsel olarak bu yaklaşımlarla ele alınmakta ve incelenmektedir. Bu bakımdan, bu ikinci bölüm, gelen üçüncü bölümde işlenecek konunun qıetodtınu belirleyici n~eliktedir. Bu h metotta, İslam Hukukunu, asrımızın hukuk kavramları ve öğretim sistematiği ile açıklama çabası vardır. Bu şekilde, Hukuk Bilimi'nde İslam Hukukunun yerini, yeni bir beşeri hukukun almasını sağlamak olmayıp, İslam Hukukunun geleneksel şekli­ ni yenileştirerek onu bütün insanlığa mal etme arzusudur. İşte, Üçüncü Bölüm bu düşüncelerimizin uygulamaya döküldüğü bir bölümdür. Buruda da, "Kur'an Kıssa­ larının İslam Hukuku Açısından Değerlendirilmesi" yapılacaktır. Araştırmada, k~1- Suat Yıldırım, "Kur'an-ı Kerim'de Kıssalar", A.Ü. İslamillimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 3, Ankara 1979, s. 37. 2- idris Şengül, "Kur'an Kıssaları Üzerine", İzmir 1994, s.26-27 3- Bakınız: Tebliğ Metni Eki Tablo: "Nüzül Sırasına Göre Kıssalar, Konuları, Bulunduğu Süre ve Ayetler" 4- Abdulvahhab HallaÇ(!shiııı Hukuk Felsefesi <ilımı Usüli'l-Fıkıh) , çev: Hüseyin Atay, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1973, s. 170. 5- Fahrettin Atar, Fıkıh Usülü, Istanbul 1988, s. 33. 114 zandığımız görüşlerin sıralanması ile oluşturduğumuz Sonuç ile, tebliğimizi tamam- lamış olacağız. Bu arada, bu araştırmar:ın gerçekleştirilmesinde, Fecr Yayınevi'nin Editörü dostumuz Osman KAYAER Bey' in, yönlendirici katkıları ve destekleri olduğunu bildirmek isterim. Bu vesile ile de, kendilerine burada teşekkür etmeyi bir borç telakki etmekteyim. Sağ olsunlar! Şimdi, tebliğimizi, bölümleri teker teker ele alarak sunmaya başlayalım. BİRİNCİ BÖLÜM KISSA I.KISSA KELİMESİ'NİN ETİMOLOJİSİ "Kıssa", çağulu "kısas" dır. Kelime k-s-s kökünden gelip, mastam'n-nev' olarak kurulmuştur. Bu kuruluşa göre anlamı, "bir çeşit iz takibi" şeklinde kaydedilmektedir.<6l Kelimenin bu anlamda kullanımına örnek (şahit) olarak Müslim (ö. 261/875)'in Ebü Kureyb'den naklettiği şu hadis verilmektedir: "Saka'i-l:ıadi:s bi kıssa­ tihi nahsa hadis .... : Hadis gibi, hadisi adım adım takip ederek, nakletti."C7 ) Kelimenin bu mastam'n-nev' olarak "kıssa" ve çağulu "kısas" şeklindeki kumluşu Kur'an'da bulurımamaktadır; ancak, bu kumluşun kökanlamı taşı~ran ve yine k-s-s kökünden olup, madi, mudiir:i ve emir şeklindeki "kassa", "yeküssu, nakussu" ve "uksus, kuss" gibi kunıluşlarla, mastar olacağı kaydedilen "kasas" şeklindeki kunıluşa (8) Kur'an'da rastlanmaktadırC9). Bu kunıluşlar, hemen hemen şu ortak anlamı taşımaktadırlar. "Bir kimseye veya bir şeye dair hadiseleri adım adım takip etti (iz takip etti) ve bunları haber olarak nakletti (hikaye etti)"<1°l. Bu kunıluşların kullanımı ile ortak anlamdaki yerleri Kur'an'da şöyledir: "Haber nakletmek" anlamında, Yüsuf suresi 3. ayette kullanılmaktadır. Ayet mealen şöyledir: "Ey Muhammed! Biz bu Kur'an'ı vahy ederek, sana en güzel haberi naklediyonız."; yine Kasas suresi 25. ayette şöyle kullanılmaktadır:" ... Musa ona gelince, başından geçeni anlattı." Ali tınran suresi 62. ayette de şu şekilde: "Şüphe6- Cemaluddin Muhammed b. Mukrim b. All Rıdvan b.· Alımed b. Ebi'I-Kasım b. Hubka b. Manzur elİfr!ki (ö.711/1311), Lisamı'l -Arab, Cilt Yıl, Danı'l-Fikr (Danı Sadr) Beyrlıt, Tarih Yok, s. 75; Muhibudd!n Ebu Feyd es-Seyyid Muhammed Murtaza el-Huseyn! el-Yasit! ez-Zebidi (ö.1205/1790), Şerhu'l-Kamüs (Tacu'l-Ar us Min Cevahiri'l-Kamüs), Cilt IV, Danı'l-Fikr, Yer Yok, Tarih Yok, s.421; D.B. Macdonald, "Kıssa" ıs[;1m Ansiklopedisi, Mill! Eğitim Basımevi, Cilt 6, İstanbul1993, s. 771-772. 7- Ebül-Huseyn Müsliın b. El-Hacciic el-Kuşeyri en-Neysabur! (ö. 261/875), Sahilm Müsliın, Cilt IV, elMektebetu'l-islamiyye, İstanbul, Tarih Yok, s. 1821, Kitabu's-Selaın 39, Babu's-sıhr 17, Hadis No.44. 8- Ez-Zehidi, isim olan "el-Kasas"ı el-Cevheıi (ö. 400/1009)'nin mastar yerine konulduğlınu söylediğini kaydetmektedir. 9- Muhammed Fuad Abdulbak!, el-Mu'cemu'J-Mııfelıres li-Elfaz'l- Kur'an'ı-Kerlm, Çağrı Yayınları, !stanbul, Tarih Yok, s.546. 10-İbn Manzür, Vll, 74-75; ez-Zebid!, IV, 421-422; Macdonald, Vl, 771. 115 gerçek olaylardır.... " Yine Yüsuf suresi lll. ayette şöyle kullanıl­ "Andolsun ki, peygamberlerin kıssalarında (haberlerin naklinde), aklı olanlar için ibretler vardır. Bu kıssalar, uydurulabilen bir söz değildir. Fakat, bu ko- · nuda mevcut olanın tasdiki, her şeyin tafsili (açıklayıcısı) ve inanan kavim için doğ­ ru yolu gösteren bir rehber ve rahmettir." Kelime "iz takip etmek" anlamında Kehf süresi 64. ayette kullanılır: Ayet mealen şöyledir: "... Hemen geldikleri yoldan, izleri üzerinde geri döndüler." Yine, Kasas suresi ll. ayette de bu kullanım görülür. Ayet mealen şöyledir: "Musa'nın ablasına, 'onu izle' dedi ... " Sonraları "kıssa" kelimesi iki ayrı anlam yüklenmiştir. Bunlardan birincisi, "hikaye" (dilli ve ahlaki nitelikte) ve "tarih" (Endülüs Arapçısında daha yaygın olarak); diğeri ise, bir üst makama sunulan "istek", "istida", "hak talebi" dir Cll). Kur'an'da k-s-s kökünden, "kıssa" nın çoğulundan olan "kısas" kelimesi de kullanılmıştır. Sözlük anlamı; "müsavat" olup C12), ıstılah olarak cinayette "misli ile ceza" anlamı verilir 03), Bakara suresi 178. ayette kelime bu anlamda kullanmaktadır. Ayet mealen şöyledir: "Ey insanlar! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılın­ dı: Hür ile hür insan, köle ile köle ve kadın ile kadın ... " Ayrıca, devamı olan ayette (179.) de şöyle buyrulmaktadır: "Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Artık, Allah'a karşı gelmekten sakınırsınız." Bu ayeti zalıir bakımından kısas lafzının müsavat (eşitlemeler) karşılığı ile alıp, ayeti şöyle anlamak mümkündür: "Ey akıl sahipleri! Müsavat kılmada (eşitlemelerde) sizin için hayat (yaşama) vardır. .. " siz bu anlatılanlar maktadır: ll. KISSA TÜRÜNÜN TARİHÇESİ Kıssa türünün, insanlık ile beraber doğduğu kaydedilmektedir. Sistemli kıs­ ortaya çıktığı; oradan !ran'a, daha sonra Arabistan'a ve buradan da, İslam Alemi vasıtasıyla Batı Dünyası'na geçtiği bildirilmektedir. Bu bakımdan, kıssanın, bu tarihi seyrinde, girqiği toplumun boyası ile boyandığı; o milletin özelliklerinden etkilendiği ve inançlarının izlerini t~şıdığı belirtilif 1 41~ Edebi bir sanat dalı haline gelen günümüz anlamındaki kıssa, XVIII-XIX. asır ürünlerinden sayılmış; matbaa ve yayın vasıtalarını gelişmesiyle kendini daha fazla sanın, Hindistan'dıı hissettirdiği görülmüştür 05). Cahiliyye devrindeki Arapların edebiyatma ve şiirlerine baktığımızda, adeta fert ve millet olarak yaşadıklan tarihlerini, vakıaya uygun gerçekleri, saf hayatlarını ll- Macdonald, VI, 772; Halit Ünal "Kıssa", Şamil İslam Ansiklopedisi, Üçüncü Cilt, Şamil Yayınevi, İstanbul1991, s.363. · 12- İbn Manzur, VII, 76. 13- J Sclıacht, "Kısas" İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, Cilt 6, lstanbul1993, s.768 14- Es-Seyy!d Abdulhafız AbduıTabbih, Buhüsun fi Kasasi'l-Kur'an, Birinci Baskı, Yer Yok, 1978, s.26'dan naklen, !dris Şengül, Kur'an Kıssaları Üzerine, İzmir 1994, s.62 15- Es-Seyyid, s.26'dan naklen, Şengül, s.62. ll6 yansıttıklannı gözlernek mümkündür. Bunları, arap kabilesinin aynı zamanda şairi, hatibi, 'ar rafı, kahini sayılan kassı, her vesile ile anlatıp, kendileri için, kimi zaman ibret konusu, bazen iftihar kaynağı yapmışlar ve bazen de seçaatlerini yad etmişler­ dir. Bu şekilde, Araplar, edebiyatlarında sakladıkları günlük hayat ve tarihleriyle ilgili kıssalarda, vakıadan pek ayrılmamışlardır. Hayal ve efsaneye pek yer vermeden, olaylar ne ise, tarihleri nasılsa gerçeğe yakın olarak anlattıkları göze çarpar. Bu da onları, Kur'an'da önemli yer tutan vukuu kesin tarihi kıssaların anlatılması üslubuna yabancı kılmamıştır. 06) ' Kur'an'ın nüzı1lünden sonra, İslam Aleminde, bu ilahi kitaptan mülhem ve onun özelliklerini taşıyan bir kıssa tüıii ortaya çıkmıştır. Bu kıssa tüıiinde, seeili nesirden faydalanılarak, dini heyecan yararılınağa çalışılır ve böylelikle bu kıssa tüıii, Kur'an'ı halka izah etmede bir tefsir ve dini gayeler ile halka vaazlar veren bir hikaye sıfatını kazanır. (17) Bu kıssaların, İslam Dünyası'ndan Avnıpa'ya tercüme yoluyla girip, Batıdaki kıssa anlayışında büyük değişiklikler yaptığı söylenmektedir. ( 18) Bunlar arasında, kısa kıssa türünün, insanlık kültüıii ve edebiyatına, Kur'an'ın indirilişi ile beraber kazandırıldığı iddia edilmektedir. 09) Burada belirtmek gerekir ki, günümüze kadar ki bu tarihi gelişmesi içinde kıssa türü, mahiyeti itibariyle Kur'an kıssaları, tarihi gerçeğin canlı kesitleri olurken, edebiyattaki kıssalar, her türlü boya içerisinde beşerin telif ve neşirleri olmaktadır.C20) m. KUR'AN KISSAIARININ ÖZELLİGİ A. KISSA TÜRÜNÜN TEMEL UNSURIARI BAKIMINDAN Edebiyat'taki kıssa türünde, yani hikaye de, söz konusu olan "şahsiyet", "olay", "konuşma", "zaman" ve "mekan" unsurları, Kur'an'da ki kıssalarda da bulunmaktadır; ancak, her kıssada bu unsurları toplu olarak görmek mümkün değil­ dir.C21) Kur'an kıssaları da dini gayeyi gerçekleştiımek için zikredildiklerinden, kıs­ salarda aranması gereken bu temel unsurların göıiilmesi ve bunların diziliş şekille­ ri, kıssaların zikredildikleri siyak ve sibakta verilmek istenen dini gayeye göre belirlenmiştir. Hangi unsur, siyak ve sibakta verilen gayeyi muhataba anlatacaksa, o unsur, daha açık ve belirgin bir şekilde yer almıŞ, diğerleri gizli tutulmuştur. Bazen de, 16- Es-Seyy!d, s.29-30, 32-34'den naklen, Şengül, s.64-65. 17- Macdonald, Vl, 773. 18- Geniş bilgi için bkz.: Şengül, s. 62,68-70. 19- Muhammed Kamil Hasan ei-Muhaın!, e!-Kuı·'an ve'l-Kıssatu'l-Had!se, Birinci Baskı, Beyrüt 1970, s.19-26'dan ve Servet Abaza, es-Serdu'l-Kassasiyyu fi'l-Kur'an'ı-Ker!nı, Kahire, Tarilı Yok, s.4955'den naklen, Şengül, s. 69-70 20- Benzer belirleme için bkz.: Şengül, s.62. 21- Şengül, s.204. 117 aynı gayeyi gerçekleştirmeleri söz konusu olunca, birkaç unsura birden yer verildiği görülür. Böyle bir uslüp izlenilmesindeki maksadın, dikkatleri ayrıntıcia boğma­ dan verilmek istenen dini gayeye çevirmek olduğu söylenebilir. (22l I. ŞAHSiYET UNSURU Kıssalarda şahıs ile muhataba tesir etmek hedefine yönelinmiş ise, şahıs unsuru bütün açıklığıyla kendini gösterir. Kıssa bu unsuru, hayırda örnek alınacak ve şerde de uzak durulacak bir model olarak muhataba sunar. Kıssalardaki şahsiyet unsuru, peygamberler, fertler, erkekler, kadınlar, milletler, melekler, cinler, kuş ve başere cinsi hayvanlardan bazıları şeklinde görül- mektedir. 2. OlAYUNSURU Kur'an kıssalarında, asıl gaye muhataba inzar (uyarma) ve terhib \korkutma) olduğunda, anlatılan kıssada "olay" unsuru belirgin hale gelmektedir. Örnek olarak, Şems süresinde Semfıd kavmi ile ilgili kıssada, Allah'ın risaletini yalanlayan ve ayetlerini inkar edenleri korkutmak olunca, Semüd kavminden deveyi kesen şahıs, ismi zikredilmeden "en azılı" tabiri kullanjlarak, "azgınların çekinmeden işledikleri suç karşısında verilen ceza" olayı belirginleştirilmiştir. Kıssa metni şöyledir: "Semüd · kavmi (milleti), içlerinden en azgını ileri atılınca, azgınlığı yüzünden peygamberleri yalanladı, Allah'ın Peygamberi onlara, Allah'ın devesini göstermiş ve 'Allah'ın bu devesine ve onun su hakkına dokunmayın' demişti. Onu yalanladılar ve deveyi boğazladılar. Bunun üzerine Rableri, suçlarından dolayı onların üzerine katmerli azab indirdi; yerle bir etti onları. Bu işin sonunda Onun korkusu yoktur. " \ 23) 3. KONUŞMA (DiYALOG) UNSURU Nüzul sırasına göre ilk kıssalarda konuşma unsuru görülemez. İlahi vahyin başlangıcına mukabil gelen blı yılarda gaye, muhatabın ikdanını tesis temektir. Örnek olarak, Fecr süresindeki Ad, Semüd kavmi ve Firavun kıssaları. Yine, Furkan suresindeki, Hz. Müsa, Hz. Harun, Hz. Nüh ve Ad, Semüd kavimleri ile Ress ahalisi kıssaları. tslami davetin gelişmesine paralel olarak, kıssalardaki unsurların görlintüsünde de değişmeler olur. Bunda kıssalar, önce insanları bilgiye, meseleleri anlamaya, aklı kullanmaya hazırladıktan sonra, tevhit, peygamberlik, ahiret inancı, ahlak ve ubfıdiyet kaideleri ile tanıştırır. Sonra, nmhataba bu inanç ve kaideleri yerleştirmeye yönelir. !şte bunu gerçekleştirirken, kıssalar, konuşma ve diyalog unsu- 22- Aynı göıüşler için bkz.: 23-91 eş-Şems 11-15 118 Şengül, s. 204. runu kullanmışlardır. Örnek olarak, kavminin putları hakkında Hz. İbrahim'in düşüncesi diyalog kullanarak açıklanmıştır. Yine, kadınların Hz. Yusuf'u kötülüğe tehdid ile çağırmaları karşısında, onun içinde duyduğu duygu ve düşünceler, diyalog şeklinde açıklanmıştır. 4. ZAMAN VE MEKAN UNSURU Kıssalardaki zaman unsuru, irşat ve tebliği açısından önemi varsa zikredilınektedir; yoksa, genelde olaylar, geçmiş kaydı dışında, mutlak taıihlere az rastlanınaktadır. Buna örnek olarak, sayısız nimetler karşısında isyan ve nankörlük gösteren İsrailoğulları'nın 40 yıl Tin Çöl'ünde bırakılınaları verilebilir. <2 4> Kıssalarda mekan unsuru, olayın akışına tesir eden bazı konuları açıklayan, ders ve ibret yönlerini Kuvvetlendiren bir örieme sahip olduğunda zikredilmiştir. Örnek olarak; lsra kıssasında el-Mescidi'l-Haram ve el-Mescidi'l-Aksa gibi czsı. Mısır gibi C26). Mekan unsurunu önemi yoksa kıssalarda açıklanmadığı görülür. Örnek olarak; Ashabu'l-Kehf< 27) gibi, Ashabu'l-Karye <28l gibi. B. KISSA TÜRÜNÜN ÜSLUBU BAKIMINDAN Kıssa, Kur'an'ın asıl hedefini gerçekleştirme vesilelerden biridir. Kur'an, her önce bir dini davet kitabıdır. Bu bakımdan kıssa, bu daveti insanlara duyurınada ve onu ınü'minlerin kalplerine, vicdanlarına, akıllarına yerleştirmede etkili olmuştur C29) Belki bu nedenle, bir kıssanın anlatımı, dini davetinilgili hususu tekrar ettikçe kıssanın da bu hususa uygun kısmına yer veren ve bu yüzden de birçok sureye dağılmış bir üslup ile yapılmıştır (30l; ancak kıssanın bu serp itilmiş anlatımı, arz olunduğu yerdi siyak ile tamamen uygunluk içinde olduğunu söylemek mümkündür. C3 1) şeyden Kıssanın bütünlüğüne gelince, bu da nüzul sırasına göre okunduğunda, rahatlıkla elde edilebilir. Bunda, kıssaların ekserisinin küçük bir parçayla başladığı; sonra, bu parçaya,azar azar yeni ekler yapılarak kıssanın genişlediği ve sonunda, kıssanın sevk edilmiş bulunduğu dini gaye ile kıssa tekniğine uygun olarak tamamlandığı görülür. (32) 3 el-Ma ide 26. 17 el-lsra ı. 12 Yfısuf 21. 18 el-Kehf 9. 36 Ya Sin 13. Seyyid Kutup, Kur'an'da Edebi Tasvir, çev. Süleyman Ateş, Üçüncü Baskı, HihH Yayınları, !stanbul, Tarih Yok, s. 184. 30- Şengül, s. 139. 31- Kunıp, s. 201. 32- Kunıp, s. 201, 208, 221. 242526272829- 119 Kıssalar, dini daveti insanlara duyunır ve onu mü'minlerin kalplerine, vicdanlarına, akıllarına yerleştirirken, insanın yapisında var olan hayır ve şer duygularıyla alakalı, sünnetullah doğrultusunda cereyan eden olayların başlangıç ve sonuçları arasındaki illiyet bağına dikkatleri çekerek, onları düşündürürler. Bu şekilde, tarihi olayların merkezi durumunda olan insanın, hal ve istikbalinin şekillenmesine vesile olan hayır ve şer kabiliyetlerini, bunlara bağlı meyillerini ve davranışlarını düzeltmeye yönlendirir. (33) Bu bakımdan, kıssalardaki anlatımın, kişilerin, milletierin ve toplumların hayatında, sadece bu hayattan ve ibret olabilecek tesirli kısımların arz edilmesi şeklin­ de yapıldığı, kıssanın ayrıntısına ve bütün yönleri ile tek tek anlatırnma gidilmediği görülmektedir. !şte bu özellik, Kur'an'ın genelde bu kısımlar için isim olarak verdiği "kasas" teriminin, kelime anlamına da karşılamaktadır. (34) İKİNCİ BÖLÜM HUKUK I. İNSAN, TOPLUM VE HUKUK (HUKUKUN OLUŞUMU) İnsanın yaşayabilmesi için, organizmasında bir takım öğelerin, belli sınırlar gerekir. Bunların oran ve seviyesi ölüme sebep olmaksızın pek az değişebilir. Bunu, Fransız fizyolojisti Claude Bernarc;l, "organizmada iç çevrenin değişmezliği" sözü ile ifade etınektedir. Çevre ise sürekli olarak değişir. Bu değişen çevre koşulları içinde, insan, yaşamak için, bu iç çevresini belli sınırlar içinde tutup dengesini sağlamaya çalışır. Bu denge dummunun bozulması, bir eksiklik (ihtiyaç) olarak duyulur. Bu durum, insanda bir sıkıntı hali yaratır. !nsan kendisini rahatsız hisseder. Dengenin yeniden kumiabilmesi için, bu eksikliklerin (ihtiyaçların) giderilmesi gerekir. Bunun üzerine, ihtiyacının özelliğine göre insanda bir etkinlik meydana gelir. (35) Son yıllarda, insanın en önemli ihtiyacının "gerçekleşim" olduğunda psikologlar birleşmektedir. Bunu, yaşama, var olma ve gefıŞme ihtiyacı olarak anlatabiliriz. (36) içinde tutulması İnsanın yaşaması, var olması ve gelişmesi, bir çok araçların elde edilmesine Tek başına yaşayan bir insan için, bu araçların elde edilmesi olanağı yoktur. Bunun için, insan diğer insanlarla birlikte yaşamak zorunda kalmıştır. Gerçekten çle insan, tarih boyunca hep bir topluluk içinde görünmüştür. C37) Bu bakımçlan, Aristo (384-322 m.ö)'ya mal edilen "insan toplumsal bir varlıktır" sözü de, bu anbağlıdır. 33- Şengül, s. 139. 34- Şengül, s. 140. 35- Feriha Bayınur, Genel Psikoloji, İnkılap Kitapevi, İstanbul 1985, s.64-65. 36- Baymur, s.66. 37- Vecdi Aral,· Hukuk ve Hukuk Bilimi Üzerine, Dördüncü Bası, Üç dal Neşriyat, İstanbul 1983, s. 16. 120 larnda bir gerçeği dile getirmektedir. Yine Aristo'nun dediği gibi, insanın toplum dı­ şında yaşayabilmesi için, insanın Tanrı olması, yani insandan başka bir varlık halinde bulunması gerekir. (38) lşte, insanın diğer bir insanla ortaklaşa karşılayabileceği ikisi arasında ortak bazı ihtiyaçları vardır. Bu insanlar, benzer yeteneklerini aynı amaçlar için birleştire­ rek, ya da birbirlerinin hizmetine vererek, birbirlerine karşılıklı olarak yardım ederler. Toplum hayatının ilk unsuru bu şekilde oluşur ve böylece Durkheim'in "benzeyiş dolayısıyla dayanışma" veya "mekanik dayanışma" dediği toplumsal havatın insanların farklı yetenekleri ve değişik ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlan, insanlar hizmet değişimi yoluyla, kendi yeteneklerini başkalarının ilıtiyaçlarını karşılamak suretiyle giderirler. Bu hizmetlerine karşılık olarak da, başkalarının hizmetlerinden yararlanırlar. Böylece insan topluluklarında kapsamlı bir "işbölümü" oluşur. Bu iş­ bölümü, toplumsal birleşmenin üstün olgusunu meydana getirir. Bu dayanışmaya, Durkheim'in terminolojisinin izinden gidilerek, "işbölümü dolayısıyla dayanışma" veya "organik dayanışma" adı verilebilir. Burada kişisel özerklik, toplumsal dayanışmanın temel faktörü olarak kendini gösterir. Ferdi faaliyet geliştikçe işbölümü dolayısıyla olan dayanışmanın da güçlendiği dikkati çeker. Farklı ihtiyaçlar daha iyi tatmin edilir, toplumsal bağlılık güçlenir. (39) İster, işbirliği şeklinde olsun, ister işbölümü şeklinde olsun, toplumsal dayanışma, insanlar arasında, insanın her an kendi benzeri, yani diğer insanlar ile münasebet halini zarur! kılar. Buna, "toplumsal ilimi" adı verilmektedir. İnsan, bu iliş­ kilerde kendisini bir takım yükümlerle (mükellefiyetlerle), ödevlerle bağlı hisseder. Toplum hayatında rastlanan bazı yükümler, ödevler, gevşek bir karakter göstermekte olup, bunlara aykıri hareket olunması, resen veya şikayet üzerine, sert ve daha ciddi tepkilere yol açmaktadır. Toplum halinde yaşamaktan doğan bu yüküm ve ödevlere, "toplumsal yükümler", ya da "toplumsal ödevler" adı verilir. lşte, toplum halinde yaşayan insanların yerine getirmek zorunda oldukları bu yükümler ve ödevler bir takım kurallardan doğmaktadır. Bunlara "toplumsal düzen kurallan", "içtimai nizarn kaideleri", ya da sadece "toplumsal kurallar", "içtimai kaideler" adı verilir. C40 ) Toplumsal düzen kurallarının hepsi de toplum halinde yaşamanın toplumsallık bilincinin zonınlu kıldığı toplumsal dayanışmadan doğmaktavebu dayanış­ ınayı korumaya yönelmektedir. C41) 38- Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı Dersleri, Beşinci Basını, Ankara 1966, s. 1. Tabiatta tek başına yaşadı­ ğı düşünülen bir Robinson, ancak roman yazarının zihninde canlandırdığı bir hayalden, bir varsayundan başka bir şey değildir; zira, toplum dışında bir insan hayatı şimdiye kadar ne görülmüş ve ne de ispat edilmiştir. (Aynı görüş için bkz. :Bilge, s. 1.) 39- Adnan Güriz, Hukuk Felsefesi, Dördüncü Baskı, Ankara 1996, s. 323. Geniş bilgi için bkz. Nurettin Şazı Kösemihal, Sosyoloji Tarihi, Dördüncü Basını, Reııızi Kitapevi, lstanbul1982, s. 176-197. 40- Bilge, s. 3-4 41- Bilge, s.4. 121 Birey, bu kurallara uymadığı takdirde, az veya çok kuvvetli toplumsal bir tepki ile karşılaşır. Bu tepki de, söz konusu kuralların bağlayıcı niteliğini. gösterir. C4 2l. Ne vakit ki, toplumu oluşturan bireyler topluluğu, bu kurallardan bir kuralın ihlaline karşı toplumsal bakımdan organize bir tepkinin gösterilmesini kabul edip benimsedikleri zaman, işte o kural"hukuk kuralı" olur. C43J Buna göre, toplumsal dayanışmadan doğan hukuk kuralının kapsamı şöyle belirtilmektedir. C44 ) İnsan iradesinin toplumsal dayanışma amacına yönelen her davranışına saygı göster. Bunun gerçekleşmesini engelleyecek hiçbir şey yapma. Dayanışmanın gerçekleşmesi için mümkün olduğu ölçüde işbirliği yap. !kinci ilke mantık aracılığı ile birinci ilkeden çıkarılmaktadır: 1. Her birey, toplumsal dayanışma amacına ters düşecek herhangi bir amacın belirlediği davranışta bulunmaktan kaçınmalıdır. Son olarak, insanın diğer insanlarla dayanışma durumunda bulunmasından aşağıdaki sonuca vanlmaktadır. 2. Benzeyiş dolayısıyla veya işbölümü dolayısıyla toplumsal dayanışmayı zayıflatacak hiçbir şey yapma. Her iki tür toplumsal dayanışmayı güçlendirecek olan ve ferdin maddi olarak yapabileceği her şeyi yap. Belirli bir durumda, insanların zihninde bir toplumsal kuralın, hukuk kuralı­ na dönüşmesinde birlikte işlev gören iki temel etken vardır. Bunlardan birincisi, "toplumsallık duygusu"; ikincisi de, "adalet duygusu" dur. (45) Toplumla, toplumun artık birer bireyleri olarak kabul edilmeyen üyeleri arasındaki ilişkileri, "toplumsal adalet" düzenler. Bu bakımdan, toplumsal adalet, toplumsal ilişkilerin, "ortaklaşa iyi" nin gerçekleştirilmesi amacı ile düzenlenmesidir, Bu tür adalet gereğince, herkese bütünün bir üyesi olarak düşen hak ve ödevlerin ne olduğu belirlenieBu hak ve ödevlerin belirlenmesinde ölçü, bütünün iyiliği, dil ğer bir deyimle "ortaklaşa iyi"dir. !nsanlar, yaşamlarını ve bu yoldaki amaçlarını, ancak toplum içersinde gerçekleştirme olanağına sah~ptirler. Toplumdan yararlandıkları göre de, insanların, toplumun varlığını korumak için onun diğer üyeleri ile yardımlaşmada bulunmaları zorunlu ve adaletlidir. !şte, toplumsal haklar ve ödevler bu düşüncenin ürünüdür. (46) 42- Güriz, s. 325. 43- Güriz, s.325 44- Muvaffak Akbau, Uımınıi Amme Hukuk Dersleri, C I, 1. Baskı, Ankara, 1951, s. 338-339; Güriz, s.326. 45- Güriz, s. 327. 46- Aral, s.42. Böylece, toplumsal adalete dayalı rophıınsal hukuk düşüncesine geleneksel bireyci hulmk düşüncesinde esaslı bir biçimde ayrılmaktadır. Bireyci düşünüş insanı, bireysel özeliklerinden soyut olarak ele alır. Özellikle onu, toplumsal bağımlılığında göstermek istemez. Hukuki gerçekliğe gözünü kapayarak, bütün insanları kişi olarak eşit kabul eder. Oysa, toplumsalimkule düşüncesin- 122 !.HUKUKUN VARLIK BÜTÜNÜ Hukuka yabancı kimseler onu, "yasa (kanun)" ile özdeş sanırlar. Bu yabancı­ lık ortadan kalktıkça, yasanın sıra "tüzük", "yönetmelik" "genelge" gibi daha başka hukuk kaynaklarının da varolduğu anlaşılır. Bütün bunlar, belirli yasaman (kanun koyucu, vazı-ı kanun) tarafından konulmuş, yazılı hukuk kurallarıdır. Bu nedenle, hukuksal terıninolojide bu kuralların tümüne "konmuş (mevzu) hukuk" adı verilir.C47) Konınuş hukuka, "pozitif hukuk" da dendiği ve bu iki deyimin özdeş anlamda kullanılageldiği görülmektedir. Kelime olarak pozitif, "duygularla algılanan" de-mektir. Bu bakımdan, pozitif hukuk, hem "fiilen merci hukuku", hem de "teamül hukukunu (örfve adet hukukunu)" kapsamaktadır. C48) Acaba hukuk, halen uygulanmakta bulunan yazılı ve yazısız hukuk kuralları­ nın biçimiediği fiilen merci hukuktan mı ibarettir, yoksa, fiilen merci olmayan bir hukukun varlığı da söz konusu mudur? Bu soruya, hukuktın "varlığı" ve "incelenmesinde tutulan yol" açısından farklı karşılıklar verilmektedir. Hukuk varlığı açısın­ dan. "Hukuksal Pozitivizm" diye adlandırılan göıiiş yanlıları, fiilen merci alanın dı­ şında bir hukukun varlığını kabullenmezken, "Doğal (Tabii) Hukuk" yanlıları ile, "Sosyolojik Hukuk" yanlıları, bu görüşe karşı çıkmakta ve fiilen merci olmamakla birlikte, doğal ya da toplumsal nitelikli bir takım hukuk kural ve kurumlarını varlı­ ğından söz etmektedirler. (49) Hukukun incelenmesinde tutulan yol açısından da, "Normativizmi, ya da "Norınativist Pozitivizmin yer aldığını görmekteyiz. Nonnativizm, doğal ve sosyolojik hukukların varlığını reddederek, fiilen merci hukukun kendisini değil de, lojik (mantıksal) yapısının incelenmesi gerektiğini savunmaktadır. (50) Bu şekilde, "hukukun varlık bütününü" oluşturan kesimler ortaya çıkmakta­ dır. !şte bu bütün, fiilen merci hukuk, doğal hukuk, sosyolojik Imktık ve noımatif hukuktan meydana gelmektedir. Aynı şekilde, hukukun varl{k bütününü de, hukukun üç unsurlu bir varlık olduğunu ortaya koymaktadır. Bunlar ise, t1ilen merci Im- de insan, tüm somut ve toplumsal ilişkilerinde bir birey olarak ortaya çıkar. Toplumsal hukuK, toplumsal bakımdan güçlü ve giiçsiizü ayrı ayrı ele alır, yalnız kişileri değil, iş vereni, işçiyi, memuru, ceza hukukunda suçu tesadüfen işleyene alışkanlık durumuna getireni, iyileşmesi olanaklı olanla olmayanı ayrı ayrı göz önünde bulundurur. Bundan başka o, bireyi toplumsal bağımlılığında kavramla özel hukuk ilişkilerini de, salt bu ilişkiye katılan kişilerin işi diye görmez; aynı zamanda, tophımsal bir ilişki diye kabul eder. Bununla da, bu özel kişilerin arasında, toplumsal yarar bakımın­ dan gözlenıleyici, karışmaya (müdahaleye) hazır ve çok kez kanşan üçüncü bir kişi olarak toplum ve onun organizasyonu olan devlet ortaya çıkar (Adral, s. 43-43.) 47- Tarık Özbilgen, Eleştirisel Hukuk Başlangıcı Dersleri, İstanbul1976, s.l. 48- Özbilgen, Huktık Başlangıcı, s. 1-2. 49- Özbilgen, Hukuk Başlangıcı, s.2. 50- Özbilgen, Hukuk Başlangıcı, s. 2. 123 kuk (pozitif hukuk) ile normatif hukuku oluşturan metaryel olarak "norm", sosyolojik hukuku oluşturan metaryel olarak "toplumsal olgu", doğal hukuku (ideal hukuku) oluşturan metaryel olarak da "etik değer" dir. Görüldüğü gibi hukuk, norm,. toplumsal olgu ve etik değerden meydana gelmektedir. Bu üç unsurun her biri bir fonksiyon yüklenmekle hukuk, üç fonksiyonlu bir geı;çeklik olarak görünür. Böylece hukuk, "düzen", "toplumsal yarar" ve "adalet" fonksiyonlarını gerçekleştirmekle yükümlü bulunur. C5l) ill. HUKUKUN TANIMI Hukukun unsurlanndan birine, ya da birkaçma dayalı hukuk tanımlan yapıl­ mıştır. Bu bakımdan, pozitivistler hukuku şöyle tanımlamaktadırlar: "Hukuk, yetkili rnercice, gerekli törensel koşullara uygunlukla konulmuş, maddesel yaptırımlı davranış kurallarıdır." Normativistler de şöyle tanımlamışlardır: "Hukuk, bir hiyerarşik düzen içindeki normlar arasındaki ilişkiler kompleksidir". Doğal hukukçulan ise, "Hukuk, etik değerlerin sosyal ortamda gerçeldeşmesini sağlayan davranış kurallarıdır. " biçiminde filozofik bir tanırnla yapmışlardır. Sosyalojistlere gelince, bunlar da hukuku şu şekilde sosyolojik temeli tanımlarlar: "Hukuk, sosyal hayatta mekmız (görnük) ve mündemiç (karışık) düzenin, belirleniminden oluşan kurallardır." Bütün bunlar, teorilerindeki tek unsurcu tutumdan ileri gelmekte olup, hep eksik ve dolayısıyla da yanıltıcıdır; çünkü hukuk, bunlardan pozitivistlerce fiilen merci norma (kurala), normativistlerce norn1a (kurala), sosyalistlerce sosyal gerçekliğe ve doğal hukukçularca da etik değere indirgenmiştir. C5 2l Hukukun tanımı ile, hukuk bilimi arasında sıkı bir ilişki bulunmakta, hukukun tanımı, genel bir disiplin olarak, hukuk biliminin uğraş konularını biçimleyen unsurların tümünü kapsaması gerekmektedir. Buna göre, "Hukuk, bir toplumsal realiteyi, etik değerler açısından düzenleyen normlar sistemidir. ıı(53) Bu tanırnda l~kuk gerçekliğinin bütün unsurlan yer almaktadır: Önce , hukuk fiili, pozitif bir normdur; zira, somut bir realtt~i düzenleme fonksiyonu içinde ele alınmıştır. Bunun yanı sıra, sistemdir; zira, normlar arasındaki ilişkiye yer verilmiştir. Sosyal realite ve etik değer unsurlan da, zaten tanırnda açıkça vurgulanmış­ tır. (54) 51- Özbilgen, Hukuk Başlangıcı, s.2-6 52- Özbilgen, Hukuk Başlangıcı, s.27-28. 53- Özbilgen, Hukuk Başlangıcı, s.16. 54- Özbilgen, Hukuk Başlangıcı, s.l6. Şimdi sorun, hukukta ve dolayısıyla da hukuk tanımında bunların yanı sıra daha başka unsurların bulunup bulunmadığını tespit etmektir. Bu ise, bizi, hukukun alışı­ lagelmiş, yaygın tanımı ile karşı karşıya koyar. Bu tanıma göre. hukuk "maddesel ya ptırıınla donatık davranış kuralıdır." Daha ayrıntılı ve daha pozitivist bir tutuınla hukuk, "yetkili inerci, belirli usule göre konmuş maddesel yapıırınılı davranış kuralı" olarak tanımlanmaktadır. Oysa yaptırım, hukukun bir unsuıu olmayıp, yüıürlük ve uygulanun sağlamak üzere ona sonradan eldennıektedir. Bir şeyi, sadece ve üstelik ele unsuru bile olmayan bir yönü ile tanımlaıııak, geçerli bir tanım olmasa ge- 124 IV. HUKUKUN BİLİMSEL OlARAK İNCELENMESİ Hukuk, kanun koyucunun (yasamanın) irade bildiriminden ibaret değildir. Gerçi hukukun gerçekleşmesi için, kanun koyucunun iradesi zorunludur; fakat hukuku meydana getiren, bu irade olmayıp tam tersine, bu irade, lojik (mantıksal) , etik (ahlaksal) ve sosyal bir takım koşullar ile sınırlayan bu koşullann ürünü dunı­ mundadır. Bu ise, hukukun, kanun koyucunun irade bildirimi yönünden olduğu gibi, aynı zamanda ve daha ziyade, lojik, etik ve toplumsal koşullan yönünden incelenebileceği ve incelenmesi gerekeceği anlamına gelir. (55) İşte, hukuk bu yaklaşımlarla bilimsel olarak ele alınmakta ve incelenmek;tedir. A. HUKUKUN NORM UNSURUNU İNCELEYEN BİLİM OlARAK POZİfİF HUKUK (DOGMATiK HUKUK) BİLİMİ Hukuk bilim, pozitif hukuk anlamında, ilk önce toplumsal hayatın bazı gerçekliklerini, yani gerçekte var olan kuralları, akarları, eylemleri araştırır. Bu bakım­ dan, hukuk biliminde, hukuk nonnlarının araştırılması pozitif hukuk biliminin konusunu meydana getirir. (56) Pozitif hukuk için, hukuk tekniği, teknik hukuk gibi terimler yanında, hukuk dogmatiği terimi de kullanmaktadır. Bilindiği gibi "doğma", "nass" sözcüğü karşığı bir terim olup, "salt gerçekliği deyimlediğine inanılan yargı" anlamına gelir. Örneğin Kur'an'da ki yargılar (hükümler), birer nass, yani dogma biçimlerler. Bu yargıla­ rın, gerçeğe tekabül ettikleri iddia edilemez, ancak, gerçeğe tekabül ettiklerine inanılır. Bunlar da, lojik terminoloji ile deyimlenecek olursa, onlar için: "birer postladırlar" denilir ve kendilerini kabul ~denler hakkında geçediği deyimlerler. (57) Hukuk dogmatiği, yürürlükte bulunan hukuk tam ve gereğince kavrayabilmek için, ona eleştirici bir göz ile yaklaşarak, kavramların ve deyimierin açık olup olmadığını, çelişme ve boşluk bulunup bulunmadığını tespit etmek ister. Tespit · rektir. Yaptırım, hukukun belirleyici niteliğini blçimlemektedir. Bunun sonucu ise, hukukun gelişi güzel bir davranış kuralı olmadığıdır. Gerçekten, gelişigüzel bir davranış kuralınımaddesel yaptı­ rım ile donatınakla, hukuk kurallığı sağlanamayacaktır. Bir örnek üzerinde açıklama yaparsak, geniş pa çalı pantolon giymeyenleri para, ya da hapis yapıınınma uğratan bir yasanın, koyu diktatorya! bir yönetimqe çıkartılması, pekala mümkünse de, buna hukuk kuralı denilnıez; zira, maddesel yaptırımla donatıma elverişli olmayan bir moda kuralı, maddesel yaptırımla donatılmıştır. O halde, hukuk kuralının ayıncı karakteri değil de, özelliği, "maddesel yaptırım ile donatık" değil de, "maddesel yaptırım ile donalıma elverişli" olmalıdır. Bu hukuk leuralı da, bir toplumsal realiteyi, etik esaslara göre düzenleyen ve türdeşleri ile belirli ilişkiler halinde bulunan kuraldır. Demek ki, lmkuk kuralı, bu saydığımız özellikler ile belirli bulunmaktadır. (Özbilgen, Hukuk Başlangıcı, s. 1619) 55- Tarık Özbilgen, Eleştirisel Hukuk Sosyolojisi Dersleri, Cilt I, İstanbul 1971, s.31. 56- Güriz, s.l. 57- Özbilgen, Hukuk Sosyolojisi, I, 37. 125 edilen noksanlıkları gidermek ve pozitif hukuku uygulanabilir bir dumma getirmek de onun görevdir. Hukuk dogmatiği, hukuku yommlayarak, çelişmeleri kaldırmak, boşlukları doldurmak ve eldeki bilgileri sistemleştirmek gayreti içindedir. <5 8) B. HUKUKUN SOSYAL OLGU UNSl.JRUNU iNCELEYEN BİLİMLER I. HUKUK TARİHİ incelenmesi, bunların zaman içinde geçirdikleri aşamaların açıklanmasın gerek duyulabilir. Hukukun bu yönünü "hukuk tarihi" ele almaktadır. Hukuk tarihi, bir yandan genel olarak hukukun,· diğer yandan özel olarak bir ülke hukukunun ve bunu içinde yer alan kumruların bugüne kadar ki oluş süreci ile uğraşır. <59) Hukuk tarihi çalışmalarının, pozitif hukuk için yararlı olduğu bir gerçektir. Fakat, hukuk tarihi pratik bir amaç taşımamakta, sadece geçmişte uygulanan hukukun ne olduğunu, hukuk kurallarının nasıl tesis edildiğini öğretmektedir. Hukuk tarihi, geçmiş hukuk gerçekliğini açıklar, bu konuda bilgi verir, ancak bize hukukun gelişimi konusunda yön göstermek gibi bir amaç gütmez. C60) Hukuk tarihi, hukuk doğamatiğinden farklı olduğu gibi, hukuk sosyolojisinden de ayrıdır. Sosyoloji, sosyal nedenler ve sonuçlar arasındaki düzenli ilişkileri ortaya çıkarmak amacını güder. Oysa, t<ırihin ödevi, geçmiş kumrular ve olaylar hakkında bilgi vermektir. Bilgi verme işlemi yapılırken, her konunun veya olayın kendi özelliği içinde açıklanması gerekir. (6lJ Hukuk kurallarının tarih açısından 2. HUKUK SOSYOLO)İSİ Hukuk sosyolojisi, hukuk tarihi araştırmalarının sağladığı malzemeden de yararlanarak, hukuk hayatında yürürlükte bulunan düzenliliği bulmaya ve açıkla­ maya çalışır. Psiko-fizik fenomenler, davranışlar, kararlar, fikir beyanları, nedensellik ilkesine daya11can bir açıklama için inceleme konusu yapılır. Hukukun meydana gelmesinde ve uy'gulanmasında rol oynayan yığın eğilimleri, aynı şekilde hukuk sosyolojisi araştıranlarını içinde sayılır. (62) · ' Hukuk sosyolojisi, hukuk hayatını meydana getiren fiili ve şuurlu davranışlar üzerinde durur. Şu veya bu tür hukuk kurallarını sonucu olan kararların uygulanmasının, insan hayatında doğurduğu sonuçların neler olduğu, sosyal ve ekonomik şartların hukuk kurallarını teşekkülünde oynadığı rol, belli bir hukuk doktrininin ve uygulamasının sonuçları gibi samnlar hep hukuk sosyologlan tarafından araştı­ rılır. <63) ~{J'- 58- A. Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, Üçüncü Bası, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, s. 19-20; s. 2-3. 59- Gözübüyük, s.21. 60- Güriz, s.4. 61- Güriz, s.5. 62- Güriz, s.6. 63- Güriz, s.6. 126 C. HUKUKUN ETİK DEGER UNSURUNU iNCELEYEN BİLİM OlARAK HUKUK FElSEFESi BİLİMİ Hukuk, adalet denilen değerin gerçekleştirilmesine yönelmiştir. Hukuk ilminde, evrensel açıdan, soyut bir hukuk ve adalet anlayışına ulaşmak, hukuk kavramının kökenini, niteliğini, geçerliliğini ve olması gereken hukuku araştırmak, "hukuk felsefesi"nin uğraş alanını oluşturmaktadır. Hukuk felsefesi, hukukta olanı değil, olması gerekeni bulmaya çalışır. C64) ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KUR'AN KISSAIARININ İSLAM HUKUKU AÇISINDAL~ DEGERLENDİRİIMESİ I. İSLAM HUKUK USULUNDEKİ DEGERLENDİRME İslam Hukuk usülcüleri, şer! delillerden söz ederken, şer'u men kablena (önceki peygamberler \ asıtası ile bildirilen hükümler) içinde düşünülen hükümlerin açıklanmasında kıssalara temas etmişlerdir. Bilindiği gibi, Hz. Adem'?en Hz. Muhammed'e kadar, birçok peygamber -kimine göre 124 bin, kimine göre de 224 bin- gönderilmiştir. Şüphesiz bu peygamberlerin getirdikleri dinlerde, i'tikad açısından herhangi bir farklılık olmamıştır; ancak, ibadet, muamelat ve ukübatta değişiklikler ve farklılıklar olmuştur. İslam dini, kendisinden önce gelen dinlerde yer alan ibadet muamelat ve ukübat ile ilgili hükliınlerden bir kısmını almamış, bir kısmını aynen veya değiştirerek alınış ve bir kısmını da, alıp alınama konusunda belirsiz bırakmıştır. !şte, İslam Hukuk Usulcüleri, önceki peygamberler vasıtası ile bildirilen bu hükümleri, Hz. Muhammed'in ümmeti hakkında da geçerli olup olmadığı ve onun ümmetini bağlayıcılığı konusunda iki kısma ayınrlar. Birinci kısım: Kur'an'da ve Hz.Peygamber'in Sünnetinde yer almayan hükümler. Bunların Müslümanlar için bağlayıcı olmadığı konusunda bütün İslam hukukçuları fikir birliği içindedir. !kinci kısım: Kur'an'da ve Sünnet'de yer verilmiş olan hükümler. Bunlar da üç çeşide ayrılmaktadır. Birinci çeşit: Müslümanlar açısından mensuh oluğuna, yani yürürlükten kaldırıldığına dair delil bulunan hükümler. Bu çeşit hüküınlerin de, Müslümanlar için geçerli olmadığında lslam hukukçuları fikir birliği etmişlerdir. !kinci çeşit: Müslümanlar hakkında da geçerli oldüğuna dair delil bulunan hükümler. Bunlar Müslümanlar için bağlayıcıdırlar. Üçüncü çeşit: Müslümanlar açısından yürürlükten kaldı­ rıldığına dair bir delil bulunmayap hükümler. lslam Hukuk usülcüleri, bu çeşit hüklimler konusunda, İslam hukukçuların ihtilafa düştüğünü belirtirler. <65l 64- Gözübüyük, s.20-21. Geniş bilgi için bkz.: Güriz, s. 8-10. 65- Zekiyüddln Şa'ban, lsl:iın Hukuk tıminin Esasları (Usülü'l-Fıkılı), çev.: lbrahiııı Kafi Dönnıcz, Ankara 127 İslam hukukçularımn, şer'u men kablena (önceki peygamberler vasıtası ile bildirilen hükümler) deyip, şeri delil saydıkları. bu üçüncü çeşitteki hükümlerdir. Görüldüğü gibi, İslam Hukuku'nda, Kur'an kıssaları, ancak bu kadarcık yönü ile değerlendirmişlerdir. Biz, Kur'an kıssalarım, bu kadarcık yönünü ele alarak değil, tümü ve sürelerdeki konumu bakımından ele alıp, İslam Hukuku'nda hukukun biliı11sel incelenmesi açılarından, değerlendirmeye çalışacağız: n. islAM IruKUK BiLiMi AÇlSINDAN YAPflMASI MÜMKÜN DEGERLENDiRMELER Hukuka ilişkin tam, noksansız bir bilgi edinmek için, hukukun her üç açıdan incelenmesi zorunluğu ortadır; çünkü hukuk, hem bir toplumsal olay, hem de bir norm ve değer kimliğini taşımaktadır (66); çünkü hukuk gerçekleşirken, önce, adalete kendi normları içerisinde anlamlı bir muhteva kazanciırınakla bir norm niteliğinde görünmektedir; ancak bu rnuhtevanın belirlenmesinde, aym zamanda toplumsal gerçekliğin koşullanndan etkilenrnekle ve sonradan toplum içindeki bireylerin davramşlarım kendi buyruğu doğrultusuna yöneiten toplumsal bir etken olmakla da, toplumsal bir olayın tüm özeliğine sahip bulunduğunu göstermektedir. Böylece, hukuka her üç açıdan yaklaşınanın zonınluluğu ortada bulunmaktadır. Buna göre, Kur'an kıssaların İslam Hukuk bakımından değerlendirirken, kıs­ salara, norm (yani dogmatik hukuk) açısından, toplumsal olay (yani, Hukuk Tarihi ve Hukuk Sosyolojisi) açısından ve değer kimliği (yani Hukuk Felsefesi) açısından yaklaşmaya çalışacağız: A. DOGMATiK ffiJKUK AÇlSINDAN KISSAIAR Bilindiği gibi, dogmatik Hukukun konusu "pozitif hukuk düzeni" dir. Bu nedenle, onu ilgilendiren soru, belli bir pozitif hukuk düzeninde, "\ıukuka uygun olan şeyin ne olduğu" sorusudur. Bu şekilde, belli bir hukuk düzeninde hukuka uygun olan şeyi belirlerneye yönelmekle, bu hukuk düzeninin kavramlardan meydana gelmiş olan muhtevasını araştırıp bilmek ister. Böylece o, kendisine, yürürlükte bulunan hukuku yorurnlamayı, boşluklarını doldurmayı ve sistemleştirrneyi ödev edinmiştir. \ _".;;.1"-> 1990, s. 180-183; Fahrettin Atar, Fıkıh Usulü, İstanbul 1988,s. 96-97; Muhammed Ebu Zelıra, İslam Hukuk Metodolojisi (Fıkıh Usulü), çev.:Abdülkadir Şener, Ankara Üniversitesi Basıınevi, Ankara 1973, s.293-296. Abdülkerün Zeydan, Fıkıh Usulü, çev.: Ruhi Özcan, İkinci Baskı, Emek Matbaacı­ lık, 1982, Yer Yok, s. 344-348; Abdulvahhab Hallaf, İslam Hukuk Felsefesi (İ]mu Usuli'l-Fıkılı) çev.: Hüseyin Atay, Ankara Üniversitesi Basıınevi, Ankara 1973, s. 245-246. 66- Aral, s. 142. 128 I. KISSAIARIN İSLAM ffiJKKUNUN MUHTEVASINI KAVRAMAKTAKİ İŞLEVLERi Buna göre, dogmatik hukuk açısından kıssalar, yürürlükte bulunan hukuku, tam ve gereğince kavrayabilmek için, onun önceki toplurnlara ait uygulanışına eleştirici bir göz ile yaklaşarak, noksanlarını sergilerneye çalışırlar. Bu noksanları giderme de, sanki kıssanın görevidir. Bu şekilde, kıssaların, yürürlükte olan hukuku, uygulanabilir duruma getiımeye çalıştıkları söylenebilir. Hz. Muhammed'in yürürlüğe koyduğu hukukun önceki toplurnlara ait bir hukuk olduğunu Kur'an, Mekke'de 62. sırada inen ve tertip sırası 42 olan eş Şüra suresi 13. ayette mealen şöyle vurgulamaktadır: "Allah, Nüh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak şeriat kılmıştır". Aynı ayetin hemen devamında da, "dine bağlı kalmak" ve "onda ayrılığa düşmemek" şeklindeki hukuk kurallarının önceki toplumların pozitif hukuk kurallanndan olduğu şöyle bildirilmektedir: "(Ey Muhammed!) Sana vahy ettik; İbrahim'e, MCısa'ya ve lsa'ya buyurduk ki: 'Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin.' ... " Kıssanın, yürürlükte bulunan Hz. Muhammed'e bildirilen hukukun, önceki toplurnlara ait uygulanışına eleştirici bir göz ile yaklaşarak, noksanlarını sergilemeye çalışması, !srail oğulları ile ilgili şu kıssada görülmektedir: "Andolsun, Allah !srailoğulların'dan sağlam söz almıştı. Biz onlardan on iki başkan gönderdik. Allah onlara şöyle dedi: 'Ben sizinleyim. Namazı kılarsanız, zekatı verirseniz, elçilerime inanırsanız, onları destekierseniz ve Allah'a güzel bir ödünç verirseniz, sizin kötülüklerinizi örteceğim ve sizi altlarınızdan ırmaklar akan cennetiere yerleştireceğim. Artık bundan sonra sizden kim inkar ederse, düz yolda şaşırmış olur. Verdikleri sözde durmamalarından dolayı, onları lanetledik ve gönüllerini katılaştırdık. Onlar kelimeleri tahrif ettiler ve kendilerine hatırlatılandan ders almayı unuttular. İçlerinden pek azı dışında, onlardan hep hainlik görüp durursun. Onları affet ve onlara aldır. ma. Allah iyi davrananları sever." C67) Aynı şekilde, Hz. Muhammet'e bildirilen hukukta, "zirai mahsullerden infak ('uşr)"ü düzenleyen hukuk kurulları şöyle bildirilmektedir: " Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve yerde sizin için çıkardığınız nimetierin iyilerinden infak edin, .. " (68) 6. el-En'am süresi 141. ayette de, bu zirai mahsullerin neler olduğu sayılmakta­ dır:" Çardaklı ve çardaksız bağları inşa eden Allah'tır. Tadları çeşitli ekin ve hurına­ ları, zeytin ve nan, birbirine benzer ve benzemez şekilde, yaratan O' dur. Ürün verdiği zaman ürününden yiyin, devşirdiği ve biçildiği gün de hakkını verin; israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez." İşte, 68. El-Kalem süresindeki Ashabu'lCenne kıssasında, bu hukuk kuralının önceki toplurnlara ait uygulanışına eleştirici 67- 5 el-Maide 12-13. 68- 2 el- Bakara 267. 129 bir gözle yaklaşarak, noksanlarını şu şekilde sergilemeye çalışmaktadır: "Sabah erken: "Ürünlerinizi devşirecekseniz erken çıkın' diye birbirlerine seslendiler. 'Bugün orada, hiçbir düşkün (miskin) yanımıza sokulmasın' diye gizli gizli konuşarak yüıii­ yorlardı. Yoksullara yardım etmeye güçleri yeterken gittiler. Bahçeyi gördüklerinde: 'Herhalde, yolumuzu şaşırmış olacağız (delalet üzereyiz); belki de biz yoksun bırakıldık (mahnım edildik)' dediler. Ortancaları: 'Ben size Allah'ı anınanız gerekmez mi? Dememiş miydim? Dedi. 'Rabbinıizi tenzih ederiz; doğnısu biz zb.limlerdendik' dediler. Birbirlerini yerıneye başladılar. Sonra şöyle dediler: "Yazık­ lar olsun bize; doğrusu azgınlık edenlerdendik (tağin). Belki Rabbimiz bize bundan daha iyisini verir, doğnısu artık, Rabbimizden dilemekteyiz.' !şte azab böyledir; ama ahiret azabı daha büyüktür; keşke bilseler. Allah'a karşı gelmekten sakınanla­ ra, Rableri katında nimet cennetleri vardır." C69l Yine, kıssanın, yüıiirlükte bulunan Hz. Muhammet'e bildirilen hukukun, önceki toplumlardaki uygulanışına, eleştirici bir gözle yaklaşarak, noksanlarını sergileme çalışmasın ait bir diğer örneği Yahüdiler ve Hıristiyanlar ile ilgili şu kıssalarda bulmak mümkündür: Burada , Hz. Muhammed'ten toplumsal düzeni sağlamak ve bireylerin ilişkilerin biçimlemekte, Allah'ın inciirdikleri ile hükmetmesi şu ayette istenmektedir: "(Ey Muhammed) Kendinden önceki Kitabı doğrulayıcı ve ona hükmeden olarak sana Kitabı indirdik. Öyleyse, aralarında Allah'ın indirdiği ile lıük­ met. Sana gelen gerçekten (ayrılarak) onların heveslerine uyma ... " (70l Toplumsal düzeni sağlamak ve bireylerin ilişkilerini biçimlemekte, Allah'ın inciirdikleri ile hükmetmede, önceki toplumlardaki uygulanışı, eleştirerek, noksanlarını sergilemeyi de şu ayetlerde yapmaktadır: Yahüdller için; "!çinde rehberlik ve ışık olan Tevrat'ı Biz indirdik. Kendini (Allah'a) teslim etmiş peygamberler, babamlar ve bilginler - Allah'ın Kitabı'nı korumakla görevlendirildikleri ve onun gözetleyicisi oldukları için Yahudilere Tevrat'la hüküm verirlerdi. Artık insanlardan korkmayın, Benden korktın; ayetlerimi pe~ az bir değere satm;ıy,ın! Kim Allah'ın indirdiği ile hüküm vermezse, işte onlar kafirlerdir."< 71l Hıristiyanlar için; "Onların izleri üzerine, önünde bulunan Tevrat'ı doğnılamak üzere Meryem oğlu İsa'yı gönderdik. Ona içinde yol gösterici ve ışık bulunan önündeki Tevrat'ı doğnılayan, Allah'a karşı saygılı olanlara yol gösteren ve öğüt olan !ncil'i verdik. İncil sahipleri Allah'ın onda indirdiği ile hüküm versinler. Kim Allah'ın onda indirdiği ile hüküm vermezse, işte onlar fasıklardır. .. Her biriniz için biz bir yol ve yöntem (şeriat ve bir usü!) kıldık ıı(72) 69- 68 el-Kalem 21-34. 70- 5 el-Mairle 48. 71- 5 el-Maide 44. 72- 5 el-Ma ide 46-47. 130 2. KISSAIARIN İSlAM YORUMLAMADAKi İŞLEVLERi Bilindiği üzere hukuk, daha doğnısu onun ihtiva ettiği normlar (hukuk kubir yaşam alanının, ya da yaşam ilişkisinin tasarımına dayanırlar ve onun düzenlenmesini amaç edinirler. Bu tasarım ve amaç, hukuk kurallarında (normlarda) cümleler biçiminde kendini belli eder. Cümleler de kelimelerden oluşur. Kelimelerin ise, bir takım kavramların taşıyıcısı ve deyimi dunımunda bulunurlar. Hukuk kurallarında yer alan süre ve sayılar ile ilgili kavramlar, ya da bireysel kavramlar kesin bir biçimde açıktır; ancak, hukuk kuralının kullandığı bütün kavramların, özellikle gündelik dilden alınan sözcük ve kavramların, ve onlarınmeydana getirdiği hukuk kuralının kesin anlamının ortaya çıkarılması için, zihni bir çaba harcan· ması zonınluğu kendini belli eder. G3l Kıssaların, İslam Hukuku'nu yonımiama işlevine bir örnek olarak, İslam Kamu Hukuk kurallarında yer alan "h~life" kavramını yonımlayışı verilebilir C74 ). Hz. Adem, Hz. Nüh, Hz. Hüd, Hz. Salih, Hz. Müsa, Hz. Davud ve Hz. Muhammed için "halife" kelimesinin kullanımına ve bu kullanırula anlatılan vakıalara başvunıldu­ ğunda, Kur'an'da halife kelimesi ile, çeşitli aşamalara sahip bir "olgu" ve bu olgudaki aşamalara (hallere) ait "kişilikler" söz konusu edildiği görülür. Olgu, kulları ilaili · düzende yerleştirmek üzere, kimin en. güzel arnelde olduğunu belirlemek için, "yeryüzünde arkası arkasına hal değişikliği yapma" olgusudur. Dört hali (aşamayı) ve tabialiyle bunların birini diğerine dönüşümünü, yani geçişlerini içerir. Bu hal ya da aşamalar şunh·dır: a) Değişme - bozulma aşaması, b) Müdahale - kan ;ıkı tma aşaması, c) Islahın rücu'- düzelme aşaması d) İlınin gelmesi - yeni emir ve nehiyle yüklenın e aşaması. Bu aşamalara ait kişilikler ise, sırası ile şunlardır: a) Fesadcı, b) Kan akıtıcı, c) Allah'ı hamd ile tesbih edici, d) Allah'ı takdis edici İşte Kur'an'da halife kelimesinin kullanımı, yukandaki son iki halde (aşama­ da) ve son iki kişiliklerde söz konusu olmaktadır. Buna göre, .halife kelimesinin Kur'an ıstılahındaki tanımı şekillenmektedir. O da şöyledir: "Halife, çoğulu Hulefa veya Hala'if, yeryüzünde (arzda) fesadın (bozukluğun) hakim olduğu bir zamanda, Allah'a inanıp, salih amel işleyenlerden, herhangi bir şekilde, ister Allah'ın doğru­ dan azab etmesi, isterse kendisine inanmışlada savaş ettirmesi neticesinde, yeryüralları), 73· Aral, s.157-158. 74- Bu konuda geniş bilgi için bkz.: Mehmet Nuri Güler, "Kur'an-ı Keriın'e Göre Halife ran Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi/, Şanlıurfa 1995, s.159-185. Kavramı" , Har- 131 züne ıslahın rucu, yani düzeltmenin dönüşü ile, öncekilerin yerine geçip, yeni emir ve nehiyler yüklenerek, bunları Allah'ın istediği gibi yerine getiren kimse veya kimselerdir." Bu tanımlamadan da ortaya çıkmaktadır ki, Kur'an'da geçen "halife" keli~ mesine, Allah'ın yeryüzündeki "vekil"i veya "naib"i anlamlarını vermek ve bunu bütün insanlığa şamil kılarak, her insanın yeryüzünde Allah'ın vekili ve naibi olduğu­ nu söylemek, Kur'an'a uygun düşmemektedir. (75) Kıssaların, !slam Hukuku'nu yorumlama işlevine bir başka örnek olarak, Kamu Hukuk kavramlanndan olan "melik" kavramını yorumlayışı da verilebilir: Hz. Musa, Hz.Davud ve Hz. Süleyman kıssalarında "melik" kelimesinin kullanımına ve bu kullanımla anlatılan olaylara başvurulduğunda , Kur'an'da melik kelimesinin, varlığa (mülke) dayanan bir sıfat olduğu, Allah için kullanıldığında adaleti ifade ettiği; insan için kullanıldığında da, zulmü ifade ettiği anlaşılmaktadır. C76) Yine, kıssaların, !slam Hukuku'nu yorumlama işlevinin bir diğer çeşidi de tevhit kültüründe gelen, önceki ihtilaflara çözümler getirmesidir. Buna, Hz. Meryem oğlu Hz. !sa hakkındaki hakikat ile ilgili 19. Meryem Suresi 16-33. Ayetler arasında yer alan kıssayı örnek olarak verebiliriz. !şte kıssalann, !slam Hukuku'nu yorumlama işlevini göstermek için bu örnekleri çağaltmak mümkündür; ancak, bir tebliğ hacmi buna müsaade etmemektedir. 3. KISSAIARIN İSLAM HUKUKUNDAKi BOŞLUKIARI DOlDURMA İŞLEVLERi Belli bir durum için, hukuk, hiçbir kural ihtiva etmediği, yani sustuğu yerde genellikle bir boşluk vardır denilir. Hukukta böyle boşlukların bulunması da, bir takım nedenlerle kaçınılmaz görünmektedir. Bu nedenleri şöyle sıralamak mümkündür. Önce, bazı durumların hukuk kurallarının konulması sırasında düzenlenmesine imkan yoktur; çünkü bunlar, sonradan yaşamın sürüp giden gelişimi sonucu ortaya çıkarlar.J3u gibi yeni sosyal görünÜmlerin meydana gelmesinde, ekonomik ve teknik alandaki ilerlemelerle birlikte, hukuk düzeninin dayalı bulunduğu değerle­ rin toplumda değişmesi sonucu, hukuk kuralının amacının değişmesi rol oynamaktadır. Sonra, bazı durumlarda, hukukta boşluk, bilerek ve isteyerek, diğer bir deyiş­ le bilinçli olarak bırakılır. !şte hukukun, bu ve benzeri nedenlerle ortaya çıkan boş­ luklarının doldurulması, uygulama ve hukuk biliminin en güç sanınlarından biri olmaktadır. (77) Kur'an'da ki kıssalann, !slam Hukuku'ndaki boşlukları doldurma işlevini de gördüklerin söyleyebiliriz. Bilindiği gibi kıssalar, Kur'an kapsamındadır. Bu bakım~ 75- Güler, s.185. 76- Geniş bilgi için bkz.: Bemard Lewis, 77- Aı"al, s. 160-166. 132 İslam'ın Siyasal Dili, çev.: Fatih Taşar, Kayseri 1992, s.83-89. dan, kıssaların İslam Hukuku'ndaki boşlukları doldurma işlevini, Kur'an metinlerini aniayabilme ve onlardan hüküm çıkarına amacıyla yararlanılan kuralları, yani "istinbad metotları"nı kullanarak belirleyebiliriz. Bu metodların kullanımı ile, İslam Hukuku'na bir hukuk kuralı kazandırabilir. Yine, Kur'an'da ki kıssaların, İslam Hukuku'nda hukuk kuralı kazandıracak meşru yol da, varlık amaçların dayanılarak belirlenebilir. Şimdi biz, bu metodda, "Lafızlann mana ile ilişkisine göre tabii tutulduğu kurallar"dan hareketle, kıssalara, "manaya delaletin açıklığı" ile "manaya delalet şekli" kurallarını uygulayarak, önce, kıssaların, İslam Hukuku'ndaki boşlukları hukuk kuralı olarak doldurına işlevini, belirlemeye çalışacağız. Sonra da, kıssaların, İslam Hukuku'ndaki boşlukları hukuk kuralı olarak doldurma işlevi kapsamında olarak, kıssayla belirlenen meşru olabilecek hukuk kurallarını çıkarma yolunu ortaya koymaya çalışacağız. a) Kıssaların, İslam Hukuku'ndaki Boşlukları Hukuk Kuralı Olarak Doldurma İşievi Bu da iki kısımda ele alınacaktır. Birincisi, "kıssaların manaya delaletinin doldurma işlevi", ikincisi de, "kıssaların ınanaya boşlukları doldurma işlevi olacaktır. Şimdi bunları açıklığı bakımından boşlukları delaletinin şekli bakımından sunmaya çalışalım: aa) Kıssaların Manaya Delaletinin Açıklığı Bakımından Boşlukları Doldurma İş levi Bunda, kıssa ınetinlerinden, mana.sının anlaşılınası için harici bir karineye ihtiyaç duymayacak bir şekildeki açık delaleti yolu ile hüküm çıkarılmaktadır. Buna "kıssanın zahir (açık) anlamı", ya da "kıssanın ibare delaleti" diyebilir. Böylece, İslam Hukuku bir hukuk kuralı kazanabilınektedir. İslam Hukukçularının, şeri delillerden söz ederken "şer'u men kablena" içinde mütalaa edilen hükümler kısmında, Hanefi, Maliki ve Şafii fakibierinden bazıla­ rının, bizim tarafımızdan uyulup tatbik edilmesi gereken hükümler olarak kabul ettikleri, kıssalar vasıtası ile bildirilen hükümleri, C78) kıssa metinlerinin açık deıaleti yolu ile çıkarılan hükümlere örnek teşkil etmektedirler. Bunlardan bazılarını sunınaya çalışalım: Ebu Yusuf (ö.162/796) ile el-Kerh1 (ö.340/952), "Tevrat'ta onlara; cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe dişle ve yaralar karşılıklı ödeşme (kı­ sas) yazdık Kim hakkından vazgeçerse bu, onun günahlarına keffaret olur. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar zaliınlerdir."C 7 9) ayetine dayanarak şu istidlallerde bulunınuşlardır. (80) 78- Aral, s.97. 79- S el-M:Hde 45. 80- Ebü Bekr b. Ahmed b. Ebi Sehl es-Seralısi (ö.483/1090), Usülu's-Serahsi, el Cuz's-Sani, tah.: Yefael-Afgani, !stanbul 1984, s.lOO. Ebfı'l­ 133 1) Ebü Yüsuf, kadını öldüren erkeğin, kısas cezasına çarptırılacağını söyle- miştir. 2) El- Kerhi de, zirnıniyi öldüren müslümana kısas cezası uygulanır, demiştir. Yine eş- Şafii (ö. 204/820), ehlu'l-kitaba recmin gerekliliği konusunda Hz. Peygamberin "Yahudilerin öldürdük!eri sünneti ihya edenden daha yetki verilmiş olanım." Sözü ile Hz. Peygamberin Tevrat'ın hükmü ile Yahüdileri recm etmesine dayanarak istidlalde bulunmuştur. <81l İmam Muhammed (ö. 189/805), suyun "muhayee" <82 ) yoluyla dağıtılabilece­ ğine Hz. Salih kıssasındaki şu ayet ile istidlalde bulunmuştur. <83) "(Salih): 'İşte bel- ge bu devedir. Kuyudan su içmek hakkı belirli bir gün onun ve belirli bir gün de sizindir; sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa sizi günün aza bı yakalar' dedi." (84). Ebü Yüsuf, bu konuda şu ayeti de, aynca delil olarak getirmiştir. <85): "Onlara, suyun aralannda paylaştırıldığını haber ver; içme sırası kiminse o gelip suyunu al- sın.ıı(86) Kur'an'da el-Kasas süresindeki Hz. Müsa kıssasında şu ifadeler yer verilmektedir: ".... 'Babam sana sulama ücretini ödemek için seni çağırıyor'... 'Babacığım! Onu ücretli olarak tut; ücretle tuttuklarını en iyisi bu kuvvetli ve emin adamdır.' ... C87) Hanefiler, bu ayetlerin "icare" akdinin meşruiyetine bir delil olduğunu kabul etmektedirler. (88) Yine Kur'an'da Yüsuf süresindeki Hz. Yüsuf kıssası ayetleri arasında, "Meli- kin (hükümdarın) su kabını kaybettik, onu getirene bir deve yükü mükafat verilecek. .. "\89) ifadesi geçmektedir. Bu ayet, "cilala" <90l akdinin meşruiyetine delil olarak getirilmektedir.C91l ab) Kıssaların Manaya Delaletinin Şekli Bakımından Boşlukları Doldurma İş- levi Bunda, kıssa metinlerinin siyak ve sibakının delaletlerinden hüküm çıkar­ Buna "kıssaı;ıın nass anlamı", ya da yine, "kıssanın ibare delaleti" diyebili· riz. İşte, bu şekilc!e de, İslam Hukuku"na· lJfr hukuk kuralı kazandırabileceğini söymaktadır. 81- Es-Serahsi, II, 100. 82- Muhayee, her bir ortağa müşterek mülkten tam başına belirli bir süre, ya da belirli bir yer bakımın· dan faydalanma hakklnın tanınmasıdır (Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuku lslamiyye ve lstılahatı Fık­ hiyye Kannısu, Cilt 7, İstanbul 1970, s. 155 83- Es-Serahsi, Il. 100. 84- 26 eş-Şu'ara 155. 85- Atar, s.97. 86- 54 el-Kamer 28. 87- 28 el-Kasas 25-26. 88- Alauddin Ebü Bekir b. Mesud b. Ahmedel-Kasani (ö.587/1191.), Bedaiu's-Sanai'f'i Tertibi'ş-Şedi, Cilt IV, el-!Ghire 1327 h., s.173. 89- 12 Yüsuf 72. 90- Cihlle, "cuul" manasınadır. Hizmet mukabilinde verilen ücrettir (Bilmen, lll, 334.) 91- Atar, s.97. 134 !emek mümkünd~ir. Bunun için şu örnekleri verebiliriz. 53 en-Necm suresinde Hz. Musa ve Hz. İbrahim'in sahifelerindekiler ile ilgili kıssa sibakında (girişinde) şöyle buyrulmaktadır: " (Ey Muhammed!) Yüz çevireni ve malından biraz verip, sonra vem1emekte direneni (ciınrileşeni) gördün mü? Görülmeyenin ilmi yanında o mu göıiiyor? C9 2 ) Sonra kıssaya şu ayetler ile yer verilmektedir: "Yoksa Müsa'nın ve sözünü yerine getiren İbrahim'in kitaplannda olanlar kendisine bildirilmedi mi ki: Hiçbir günahkar başkasının günah yükÜnü yüklenemez; insan, ancak çalıştığına erişir; onun çalışması şüphesiz görülecektir; sonra ona, karşılığı eksiksiz verilecektir; doğrusu, son varış Rabbinedir; ·doğnısu, güldüren de ağiatan da O' dur" C93)_ Göıiildüğü gibi, kıssanın sibakının (girişinin) delaletinden, "maldan biraz verip, bunu yeterli görmeni yasak olduğu" hükmünü kıssadaki açıklamalann teyit etmesi ile çıkaımak mümkün olmaktadır. Yine, 89. el-Fecr süresi Ad, Semüd kavmi ve Fir'avn kıssaları aniatıldıktan sonra, yani kıssa metnini tamamlandıktan sonra, "B~ınlar oralarda fesadı çoğaltmış­ lardır. Bunun üzerine, Rabbin onları azab kırhacından geçirmiştir." Ayetleri ile fesadın azabı intac ettiği vurgulanarak, kıssanın siyakında şu ayetler sıralanmakta­ dır: "Rabbim beni şerefli kıldı' der. Ama onu sınamak için rızkını daraltıp bir ölçüye göre verdiği zaman: 'Rabbim bana hor baktı' der. Hayır; yetime karşı cömert davranmıyorsunuz. Yoksulu yedirmek konusunda birbirinize özenmiyorsunuz. Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz. Malı pek. çok seviyorsunuz. Ama yer, çarpılıp paralandığı zaman; Melekler, sıra sıra dizilip, Rabbinin buyruğu gelince, o gün, cehennem ortaya konur. O gün insan öğüt almaya çalışır, ama artık öğütten ona ne?. Keşke bu hayatı m için önceden bir şey yapsaymıştın der." (94) İşte bu ayetler ile, kıssanın siyakının (sonucunun) delaletinden, toplumun fesada düşme­ mesi için fertlerine yüklenen şu yükümlülük hükümlerini çıkarılması mümkün olmaktadır: Zenginler için; onu bir sınama olarak almak, mükafatlandırılma şeklinde ve bu halin şu görevlerini yerine getirmek: a- Yetime karşı cömert olmak, b- Yoksulu yedirmekte yarışmak c- Mirası pahaya göre yemek d- Malı kendisi için biriktirmernek (Mala çok düşkün olmamak). 2) Fakirler için; onu bir sınama olarak almak, isyan etmemek. Böylece hayat, "hoşnut eden ve hoşnut edilmiş" olarak tamamlanacak ve neticesinde de cennete girilecektir. (95) 1) dlişünınemek 92- 53 en-Necnı 33-34. 93- 53 en-Necııı 36-43 94- 89 el-Fecr 15-24. 95- 89 el-Fecr 27-30. 135 Aynı şekilde, 7 el-Araf suresi ll. ve 25. ayetler arasında yer alan Hz. Adem'in ve Hz. Adem ile Eşi'nin Cennet hayatı, lblisin öğütçülüğü, hepsinin Cennetten kovuluşu konulu kıssanın sibakının (sonucunun) delaletinden, şu hüklimleri çıkarmak mümkündür. (96) a- Avret yerini örtmenin (iç çamaşır giyinmenin) gerekliliği, b- Avret yerinin dışını örtmenin (normal ve süs giyimlerinin) gerekliliği c- İnsanın vasıflarla kunılması, yani kişilik kazandırılmasının gerekliliği İşte bunlar arasında, kişilik kazanmanın insan için diğerlerinden daha gerekli yaratılışı, İblis olduğu vurgulanmaktır. b) Kıssaların, İslam Hukuku'nda Meşnı Olabilecek Hukuk Kurallan Çıkarına Yolunu Belirleme İşlevi Günümüzde hukuk, çoğunluğu itibariyle, olayların ayrıntılarına inilmeden genel nitelikli hükümlerle yetin ilmesi öngörülen soyut bir metodun uygulanışı olan kanuniaştırma (modifikasyon) ile meydana getirilirken, bu metodun gereği boşluklardan kurtarılamamıştır. C97) İslam hukuku, aşırı şekliyle bir "hukukçuların hukuku" olma niteliği gösterir. Bu hukuk, özel uzmanlarca ortaya konulup gelişti­ rilmiştir. İslam hukuku, meseleleri kademeli bir düzene sokmaya dikkat ettiği kadar, her meselenin hukuken ilgili olduğu unsurlarını ayırmaya ve onları genel kaideler altında toplamaya dikkat etmez. C9 8) Bu bakımdan, İslam Hukuku, olayların en ince ayrıntılarını da göz önünde bulundurarak kauistik (meseleci) metodu uygulamaktadır. (99) İşte bu metot, hukukta bir boşluk bırakmaktadır. Bu kapsamda olarak, kıssayla belirlenen meşm olabilecek hukuk kuralların çıkarma yolunu ortaya koymaya çalışacağız: Bilindiği gibi, kıssa kelimesinin türediği k-s-s kökünde, "müsavat (eşitleme)" anlamı da bulunduğunu, "kıssa kelimesinin etimolojisinde" belirtmiştik. İslam hukukçularının büyük çoğunluğu, şeri-ameli hükümlerin, yani İslam hukuk kurallarının bilinmesini Kur'an ve Sünnetten sonra sağlayan bir delil, ya da en önde gelen içtilıat metodu olarak "kış;as" üzerinde fikir birliği etmişlerdir. Kıyas, tam bir benzerlik esasına dayanan içtihat demektir. Bunda, her iki meselenin illet bakımından bir olduğuna kanaat getirilirse, her iki mesele hüküm bakımından eşit­ lenir; yani nassda mevcut olan hüküm yeni meseleye uygulanır cıoo). Kıyasın meşnıluğu için, Kur'an'dan birçok ayet delil gösterilir ve açıklaması yapılırken, Kur'an'ın kıssalara yer verişlerindeki amacın esas alındığı görülür: 96- 7 el-A'ril.f 26. 97- Aral, s. 160. 98- Joseph Schacht, İslam Hukukuna Giriş, çev.: Mehmet Dağ ve Abdülkadir Şener, Ankara 1986, s.208209. 99- Geniş bilgi için bkz. :Hüseyin Atay, "Kazuist ve Mücerred Metod", Abdulvahhab Hallaf, İslam Hukuk Felsefesi (!Inm Usfıli'l-Fıkıh), çev.: Hüseyin Atay, Ankara 1973, s. 71-73. 100- Şa'ban, s. l l O, 113; Schacht, s.47. 136 "Ehl-i kitaptan inkar edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O' dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama, Allah (ın gazabı), onlara beklemedikleri yerden geliverdi ve yüreklerine korku saldı. Öyle ki, yelelerini kendi elleriyle ve mü'minlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri, ib ret alın!" <101) Bu ayette kıyasa delil getirilen kısım, "Ey akıl sahipleri, ibret alın!" ifadesidir. Bu ayette Allah, kendisini inkar etmelerinin, Hz. Peygambere ve müminlere tuzak kurmalarının karşılığı olmak üzere Nadiroğlulları'nın başına geleni bildirmekte, bunun arkasından "Ey akıl sahipleri, ibret alın!" şeklinde buyurmaktadır. Bunun anlamı ise şudur: Ey akl-ı selim sahipleri! Onların başına gelen felaketi ve bu cezayı hangi davranışlarından ötürü hakketmiş oldukların iyice düşünün. Onlar gibi yapmaktan sakının. Yoksa, aynı sonuç sizin de başınıza gelir; çünkü, siz de onlar gibi insanlarsınız; birbirinin aynen benzeri olan iki durum için aynı sonuçlar da vardır. İşte Fıkh! kıyas da bu düşüncenin dışında kalan bir işlem değildir. <102) Kur'an, kıssa metodu ile, yaşanmış olayları etkili bir üslupla anlatmış, bunu yaparken, benzer olayların insanların başına her zaman gelebileceğini vurgulayarak, ders çıkarmalarını istemiştir. (103) Kur'an'da kıssaların varlığındaki amacın, insanların bu kıssalar üzerinde düşünmeleri ve ibret ... lmaları olduğu, açık bir şekilde anlatılmaktadır. Düşünmek, olaylardan ve çevreden ibret almak, bilindiği gibi, Kur'an'ın bir emridir. 004) !şte, Kur'an'ın kıssalarda vurguladığı "Birbirinin aynı benzeri olan iki durum için aynı sonuçların söz konusu olması" kuralı, İslam Hukuku'nda boşlukları doldurmada meşnı bir yol olarak kullanılmış ve bu şekilde kıssaların varlık amacı İslam Hukuku'nda delil olarak değerlendirilmiştir, demek mümkündür. B. IDJKUK TARİHİ AÇlSINDAN KISSAIAR Kur'an, tarih felsefesi mahiyetinde, şimdiki zamana ışık tutun ve geleceğe daha emin adımlar atrnamızı sağlayacak bir tarih anlayışını, muhataplarının ibret ve idraklerine "kıssalar üslübu" ile sunmuştur. Cl05) Günümüzde söz konusu, beşeri kaynaklı tarih felsefesi ekallerinden "tarihin maddeci yonımu", "tarihin ideolojik yonımu", "tarihin ferdiyetçi yonımu" ve benzerleri yanında G06), kıssalardaki bu üslübundan, Kur'an'ın tarih felsefesinin ilahi kaynaklı olup, "inançsal tarih felsefesi" olduğunu, yani tarihteki olayları inanç temelinde yorumladığını söylemek müm101- 59 el-Haşr 2. 102- Şa'ban, s. 113-114. 103- Halit Ünal, "Kıssa", Şamil İslam Ansiklopedisi, Üçüncü Cilt, Şamil Yayınevi, İstanbul 1991, s.363. 104- Şimşek, s.79; Şengül, s.29, 139. 105- İdris Şengül, Kur'an Kıssalan Üzerine, İzmir 1994, s.88. 106- Mazharudd!n Sıddık!, Kur'an'da Tarih Kavramı, Çev.:Süleyman Kalkan, Üçüncü Baskı, Pınar Yayın­ lan, İstanbul, Tarih Yok, s.193-221. 137 kündür. Bu, çoğu zaman "kıssalardaki tekrarlar" dan sezilirken, bazen de "kıssalar siyakında" bu sahada temel fikri oluştura...:ak ifadeler şeklinde görülmektedir. Cl07) Bunun yanında, Kur'an kıssalarında, tarih boyunca "toplumsal hareketlere hakim unsurların ve kanunların" bazıları da verilmektedir. Bunlardan, "Hiçbir devirde zalimlerin önder olamayacağı", Hz. İbrahim kıssasındaki şu ifadelerle bildirilmektedir:"... 'Seni insanlara önder kılacağım' demişti. O, 'Soyurodan da' deyince, 'Zalimler benim ahdime erişemez' buyurmuştu." 0°8>, yine, "Fesattan kurtulmak için savaşmanın, adaletin ve hukukun teminatı olduğu", Talüt ve Calut kissasındaki şu ifadelerle bildirilmektedir." ... Allah'ın insanları birbirleriyle savması olmasaydı, yeryüzünün düzeni bozulurdu ... " Cl09) ve bir diğeri, "Toplumun devamı için idarenin gerekliliği", Hz. Müsa kıssasında, şu ifadelerle bildirilmemektedir: "Musa'nın toplumundan bir toplumluk (ümmet) hakkı gösterirler ve onunla düzeltirlerdi." cııo) Bu bakımdan Kur'an kıssaları, hukuk kurallarının tarih açsından incelenmesini, bunların zaman içinde geçirdikleri aşamaların açıklanmasını sağlamakta­ dır. Kur'an'ın kıssalar ile, beşer tarihinden, her zaman için insanlara ibret olacak kesitleri vererek, bize, en üvenilir tarih malzemesini sunduğunu söyleyebiliriz cıı 1); ancak, müsteşriklerden bir kısmı, Kur'an'ı, anlatmış olduğu bu kıssalar konusunda güvenilir tarihi bir kaynak olarak kabul etmezler: çünkü, onlara göre, bu kıssalarda, zaman ve mekana yer verilmernekte ve ayrıntıya girilmemektedir; ayrıca da, bu kıssaların bazısı, Kitab-ı Mukaddeste ve eski tarih kitaplarında geçenlerle ittifak etmemektedir. (112) canlı Bu şekilde Kur'an, kıssalar yomluyla İslam'dan önceki asırlardan, o zamarilardaki devletler ve milletierin haberlerinden bilgiler sunmaktadır. Bu bilgiler içinde, bir yandan genel olarak hukukunu, diğer yandan özel olarak bir ülke hukukunun ve bunun içinde yer alan kurumların bugüne kadar ki oluş sürecini elde etme imkanı vardır. Örnek olarak, Kur'an Hz. Müsa kıssası yoluyla Mısır'ın firavunlar dönemini anlatırken, ilahlaştırılmış krallar:~ ilgili bilgiler ile, o devirdeki siyasi, ekonomik ve sosyal dummlara ait bilgileri vermektedir Ol3). Aynı durum, Hz. İbrahim için de geçerlidir; çünkü bize, eski Irak ile ilgili birçok mahıınat verilmektedir. 01 4 l Böylece, bütünü içinde olduğu gibi Kur'an'ın, kıssaları ile de, "tevhide", 107- Aynı belirleme için bkz. : Şengül, s.88-89. 108- 2 el- Bakara 124. 109- 2 el-Bakara 251 110- 7 el-A'raf 159. lll- Aynı belirleme için bkz.: Şengül, 93 112- Şengül, s.l05. 113- 2 el-Bakara 47-74; 1 el-A'raf 103-155; 10 Yfımıs75-93; 20 Ta Ha 9-99: 26 eş Şuara 1-68; 28 el-Kasas 3-44; 40 el-Mü'nıin (Gafir) 23-54. 114- 2 el-Bakara 258; 6 el-Enanı 74-83; 14 İbrahim 35-41;19 Meıyem 41-51;21 el-Enbiya 51-73;26 eş­ Şuara 69-89;37 es-Saff:l.t 83-113. 138 "ahlakı güzelleştirmeye", "fert ve toplum için tevhit esaslarına göre şekillenmiş bir hayat tarzına" davet ettiğini ve bu bakımdan kıssaların, içlerinde yer verdikleri hukuksal kural ve kunımlara ait o güne kadar ki oluş süreçlerini verdiğini, işte çeşitli toplumların aynı konu ile ilgili kunımlarını bildirmekle de, onları karşılaştırma imkanı sağladığını söyleyebiliriz. C. HUKUK SOSYOLOJİİSİ AÇlSINDAN KISSAIAR Hukuk, bir toplum düzenidir. Hukuk meydana getirilirken bir biçime sokulacak, bir düzene bağlanacak şey, toplum içinde yaşayan bireıyierin birbirleriyle olan davranış ve ilişkileri, başka bir deyişle, toplum içindeki olaylardır. Bu yüzdendir ki, hukukun iradi ve bilinçli olarak meydana getirilmesinde, hukuku şekillendi­ renler, bir toplumsal gerçekliği düzenlemeye tabi tutarken, yaşamın doğal akışını bir doğnıltuya yöneltmek isterken, bu toplumsal gerçekliği çok iyi tanımak dunı­ mundadırlar. \l15) Hukukçu, hukuk kuralının nasıl oluştumlması gerektiğini bilmelidir; eğer bunu bilmezse, hukuk kurallarını düzeltip, yonırrılayıp, onları uygulanır bir kimliğe sokamaz. C11 6) Bununla birlikte, hukuk kurallarının muhtevalar, bunların toplum yaşamında uygulanma biçimleri, bu arada uğradıkları değişiklikler bilinmeden, bu hukuk kurallarının sosyolojik açıklanmasına girişilemez. Hukuk sosyolojisinin, bir gerçeklik ve olay bilimi olması yanında, amacı da, hukukun doğuşu, değişme ve göçüsündeki kanunları bulmak olduğu için, hukuki olaylara, özellikle hukuk kurallarının muhtevaların ilişkin tasvir edici bir bilgiye sahip olmak durumundadır. Ru bilgiyi sağlayan, onu hukuk sosyolojisine malzeme olarak veren, pozitif hukuk bilimidir. !şte, Kur'an, kıssalar vasıtası ile, o kıssayı sunarken, kıssanın ilgili olduğu toplumun pozitif hukuku hakkında da, bizi bilgilendirmektedir. Bu bakımdan, kıssalar temelinde toplumsal olmaktadırlar. Buna göre, kıssa­ lar, toplumsal gerçekliğin bir parçasını vermektedirler. Bu şekilde, Kur'an'da kıssa­ lara yer verilirken gözetilen amaç ile, toplum içinde yaşayan bireylerin birbirleriyle olan ilişki ve davranışlarının bir düzene sokı.ılması istenmektir. Böylece, kıssa tarafından, yaşamın doğal akışı bir doğrultuya yöneltilmektedir. !şte kıssa ile, bütün bunlar yapılırken, Hz. Peygamber ve müminlere, toplumsal gerçeklik iyi tanıtılmak­ tadır. Kur'an kıssaların bu işlevi ile ilgili olarak şu örne~leri sunmak mümkündür. 38. Sad süresi 12'den 14'e kadar olan ayetlerde şöyle bildirilmektedir: "Onlardan (Mekke müşriklerinden) önce, Nüh kavmi, Ad, sarsılmaz bir saltanatın sahibi Fir'avn, Semüd, Lüt kavmi ve Eykelil~r de, peygamberleri yalanlamışlardı. !şte bun- 115- Araf, s.l43. 116- Araf, s.l44. 139 lar da, peygamberlere karşı birleşen topluluklar (ahzab) dır. Hepsi elçileri yalanladılar da azabımı hakkettiler." 53. en-Necm suresi 50'den 52'ye kadar olan ayetlerde şöyle bunılmaktadır: "tık Ad'ı ve Semüd yok edip, geri bırakmayan 0' dur. Daha önce de, Nuh toplumunu yok eden O' dur; çünkü, onlar çok haksızlık eden (ezlam) ve pek taşkın (etğa) kimsel erdi." 17. el-!sra süresi 15-17. ayetlerde, toplum yaşantısında sonımluluğun temel ilkesi ve toplumların yok edilmesindeki kural şöyle beliıtilmektedir: "Kim doğnı yola erişirse ancak kendi lehine yola gelmiş ve kim de, saparsa ancak kendi aleyhine sapmıştır. Kimse kimsenin günalıını çekmez. Biz peygamber göndermedikçe kimseye azab etmeyiz. Bir şehir yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklarına yola gelmelerini emrederiz, ama onlar yoldan çıkarlar. Aıtık o şehir yok olmayı hakkeder. Biz de onu yerle bir ederiz. Nuh'dan sonra nice nesilleri yok etmişiz­ dir... " 28. el-Kasas süresi 58 ve 59. ayetlerde, yine topltımların yok edilmesindeki bir diğer kural beliıtilmektedir: "Nimet ve refaha karşı nankörlük eden nice kasabaları yok etmişizdir. !şte yerleri! Kendilerinden sonra pek az kimseler oturabilmiştir. Oralara Biz varis olmuşuzdur. Rabbin kasabaların halkına, onlara ayetlerimizi okuyacak bir peygamber göndermedikçe onları yok etmiş değildir. Zaten Biz yalnız, halkı zalim olan kasabaları yok etmişizdir. If ll. Hud suresi 117. ayette de toplumlar ile ilgili bir başka kuralı vurgulamakta dır. "Rabbin, kasabaların halkı ıslah olmuşken, haksız yere onları yok etmez." 14. !brahim süresinde, Hz. Müsa'nın kıssasında, Hz. Müsa'nın dilinden, elçi (peygamber) gelen toplumun nitelikleri sanki özetlenmektedir. Bu özet, Hz. Müsa'nın kavmipe şöyle hitab ile başlamaktadır: "Rabbiniz: Şükrederseniz andolsun ki, size karşılığını artıracağım; nankörlük ederseniz bilin ki, azabım çetindir.' Diye bildirmişti. "(l17) Bundan sonra, bu ayetteki hükmün gerçekleşmesindeki kuralları da, kendisinden önceki peygamberlerin kıssalarını şu şekilde anlatarak göstermek istemektedir: "Sizden önce geçen Nuh, Ad, Semüd milletlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberleri, ki bunları Allah'tan başkası bilmez, size ulaşmadı mı? Onlara peygamberleri belgeleric geldiler; fakat ellerini ağızlarına götürüp: 'Biz, sizinle gönderilene inanmıyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz' dediler. Onların peygamberleri : 'Gökleri ve yeri yaratan, günahlarınızı bağışlamaya çağıran ve bir süreye kadar sizi erteleyen Allah'tan mı şüphe ediyorsunuz? Dediler. Onlar da: 'Siz de sadece bizim gibi birer insansızın; bizi babalarımızın taptıkların­ dan alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirmelisiniz.' Dediler. Peygamberleri onlara şöyle dedi: 'Biz ancak sizin gibi birer insanız ama, Allah, kul117- 14 İbrahim 7. 140 larından dilediğine iyilikte bulunur. Allah'ın izni olmadıkça biz size delil getiremeyiz. İnananlar sadece Allah'a güvensin. Bize yollarımızı gösteren Allah'a niçin güvenmeyelim? Bize ettiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Güvenenler ancak Allah'a güvensinler.' !nkar edenler, peygamberlerine: 'Ya bizim dinimize dönersiniz, ya da sizi memleketimizden çıkarırız.' Dediler. Rableri peygamberlere: 'Biz, haksızlık edenleri (zalimleri) yok edeceğiz, onlardan sonra yeryüzüne sizi yerleştireceğiz. Bu, makamımdan ve tehdidimden korkanlar içindir.' Diye vahy etti. Peygamberler yardım istediler ve her inatçı zorba (cebbar) hüsrana uğradı." Cl 18l Yine, yeryüzünde ancak toplumların varlıklarını devam ·ettirebilecekleri de 21 el-Enbiya 105 ayette şöyle vurgulanmaktadır: "And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebur'da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın (salih) mirasçı olduğunu yazmıştık." 8. el-Enfal suresindeki Fir'avn kıssasında, toplumla ilgili bir temel kural da şöyle bildirilmektedir: "Bu, bir toplum iyi gidişini değiştirmedikçe, Allah'ın da verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden ve Allah'ın işiten, bilen olmasındandır."Cl 1 9) Daha birçok toplumsal kuralları da, 29 el-Ankebut 28,7 el-Araf 94 ve 22 elHacc 42-44 ayetlerinde bulmak mümkündür. Ayrıca, Said Şimşek'in Kur'an Kıssala­ nna Giriş adıleserine bakılabilir 0 20). Burada , Yahudiler ve Hıristiyan toplumların sapmaları il ilgili bazı toplumsal tespitler kısaca sıralanmaya çalışılmıştır. <1 21 ) Kıssalar, tebşir ve taziri tasdik ve bu tasdikin gerçek tiplerini de vermektedir Cl 22). Buna 15 el-Hicr süresindeki Hz. Llıt kıssası örnek olarak verilebilir. Ayrıca, kıssalar, toplumda bireylerin edinebileceği kişilikleri de tasvir ve ibraz etmektedirler. Her toplumda ve her kuşaktaki insanlar arasında bu tipler mevcuttur. Bunlardan lider tipleri ile ilgili olarak, Hz. Adem, bütün kuvvetleri ve özellikleri ile beşeri kişiliği, Hz. !brahim, sakin, hoşgörülü ve hilm kişiliğini, Hz. Yüsuf, akıllı, hakim kişiliği, Hz. Müsa, öfkeli kişiliği, Hz. Süleyman, melik (kral) peygamber kişiliği, Seba Melikesi de kraliçe ve kadın kişiliği tipleri için örnek olarak sayıla­ bilir. (123) Toplumun veya fertlerin, herhangi bir manevi karakterin değiştirmek gerektiği zaman, o karakterin tarihi oluşumu aniatılmak ve tarihte gösterdiği değişmeler izah edilmek suretiyle, şimdi daha iyisini elde etmek üzere değiştirilmesi gerektiği­ ne inandırılmaları azımdır. Cl 24 l !şte kıssalar, bu tipleri vermek ile bu inancı sağla­ maktadırlar. Gerçekten, !slam toplumundaki insan, kıssalarda vurgulanan konula118- 14 İbrahim 9·15. 119· 8 el-Enfal 53. 120- Şimşek, 5.84-97. 121- Şimşek, s. 97·99 122- Kutup, s. 198. 123· Geniş açıklamalar için bkz.: Kutup, 5.249-268. 124- Hüseyin Atay, "Sosyolojik Hata", Abdulvahhab Hallaf, çev.: Hüseyin Atay, Ankara 1973, sA İslam Hukuk Felsefesi (İlnm Usuli'l-Fıkhı), 141 rın doğruluğuna iııanır; fakat, alıştığına aykın olduğu için de, hissi ile inancı arasın­ da bir çatışma başlar. Böyle bir zamanda emirle, yani hukuk kuralıyla inancın doğ­ ru gördüğü taraf desteklenir ve çatışmaya son verilir 0 2 5). Bu şekilde, toplum içinde yaşayan bireylerin birbirleriyle ohn ilişki ve davranışlarının bir düzene sokulması gerçekleştirilmiş; böylece, kıssalar İslam Hukuk Sosyolojisi'nin verileri olarak değerlendirilip, yaşamın doğal akışı bir doğnıltuya yöneltilmiş olur. D. HUKUK FELSEFESi BİIMİ AÇlSINDAN KISSAJAR Kıssaların bir değer yanı vardır. Kıssa, adalet denilen değerin gerçekleştiril­ mesille yönelmiştir. Kur'an daima açık şeylere dokunmak,duyumları uyandırmak ve bunlar yoluyla doğrudan doğruya sezgiye söz geçiımek, vicdana, yani insanın içindeki iyi ve kötüyü ayırdeden duyguya ulaşmak ister. Bu konuda kullandığı metot da, düşün­ dürrnek ve cisimlendirmek, bu süretle tarif ve teşhis etmektir. işte, bunları gerçekleştirmedekıssa, Kur'an'ın kullandığı bir vasıtadır. <1 26) Kıssalarda bu, iyilik ve düzenliliğin, kötülük ve bozukluğun akıbetierinin iş­ lenmesi ile gerçekleştirilmek istenir. Bu şekilde, insanın içindeki ayırt etme duygusuna ulaşılarak, ona, eşitlerin eşit, yani benzerierin aynı, eşit olmayanların da, yani benzer olmayanların da, farklı bir muameleye tabi tutıılmalarını kazandırır. !şte kazanılan bu ölçü, adalettir. 0 27) Bu adalet duygusu, kıssalar ile sürekli olarak gelişti­ rilir. Örnek olarak; Allah'ın azabının adil olduğu, Allah'ın hiçbir kavmi uyarmadan cezalandırmadığı, 29 el-Ankebut süresinde peygamberlerin topluca anlatılan kıssa­ ları peşinden bildirilerek, adalet vicdanın derinliklerine şöyle nakşedilir: "Her birini kendi günahıyla yakaladık. Onlardan kimine taş yağdıran bir kasırga gönderdik, kimini korkunç bir ses aldı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğd~ık. Allah onlara zulmediyor değildi; fakat onlar, kendi kendilerine zulmediyorlardı." <1 28) Kıssalarda, yönlendirme~ er ve tepkiler de tanıtılmaktadır. Kıssala.rın bu yönü, özellikle Mekke döneminde önemli rol oynamıştır. Öyle ki, kıssaların tesir gücünü anlayan müşriklerin, islami davete karşı, kıssalar kullandıklan kaydedilmektedir 0 29). Bu bakımdan, Kur'an kıssalarının, insanlara imanı yerleştirip, kökleştirme, ilaili meleke ve duygularını fazilet ve hayır yönünde farkında olmadan yönlendirme işlevini de yerine getirdiklerini söylemek mümkündür; çünkü insan, Kur'an kıs­ salarını okurken, neticeleri hakkında düşünürken, anlatılan imanlı şahsiyetlerin gü125- Atay, Sosyolojik Hata, s. 4. 126- Kutup, s.288. 127- Adalet, eski Yunan'dan beri yaygın biçimde eşitlik olarak anlaşılmaktadır. Eşitlik olarak adalet, eşit­ lerin eşit, eşit olmayanların da farklı bir ınuaıneleye tabii tutulnıalannı ifade eder. (Selahattin Kayınan, Hukuka Giriş ve Metodoloji, Birinci Baskı, Doruk Yayınları, Ankara 1981, s.60). 128- 29 el-Ankebut 40. 129- Şengül, s.315. 142 zel yönlerini taklid edip almak, kafirlerin kötü sıfatlarından da nefretle uzaklaşmak ister (130). Kıssalann yönlendirme ve tepki öğretmeleri ile ilgili olarak şu örr:ek verilebilir: 60. el-Müntehine süresi 4. ayette yer verilen, Hz. İbrahim kıssasındaki şu anlatımlar: "İbralum ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır. Onlar, toplurolarına şöyle demişlerdi: 'Biz sizden ve Allah'tan başka taptıkla­ rınızdan uzağız; sizin dininizi inkar ediyonız; bizimle sizin aranızda, yalnız Allah'a inanmamza kadar ebedi düşmanlık ve öfke baş göstermiştir.' Yalnız, İbralum'in babasına: 'And olsun ki, senin için mağfiret dileyeceğim, fakat sana Allah'tan gelecek herhangi bir şeyi. savmaya gücüm yetmez." Sözü bu örneğin dışındadır. Ey inananlar! Deyin ki, 'Rabbimiz!Sana güvendik, Sana yöneldik, dönüş Sanadır ... " Kur'an, Hz. Nüh, Hz. Hüd, Hz. Salih, Hz. Lüt ve Hz. Şuayb'in kavimlerinin kıssaları ile, inkarcı, puta tapan, Allah'ın elçilerini dinlemeyen, en kötü fuhuş ve ahlaksızlığı bile sergilemekten hiç çekinmeyen, ölçü ve tartıda hile yaparak haksız kazanç elde etmek isteyen toplumların eninde sonunda dünyada şiddetli azaptarla ve ahirette de , ebedi cehennemle cezalandırılacaklarını, tarihi gerçekler içinde sunarken, bir ideal olarak yer ve zaman içinde insandan gerçekleştirilmesi gereken yükümlülükleri, değişmez, salt "olması gerekeL~eri" bildirir. İşte bu olması gerekenler, İslam Hukuk düzeninin asli örneklerini teşkil ederler. Artık, bu örneklerin teşkil eden hukuk, olan bir hukuk değil, aksine "olması gereken" bir hukuktur. Gerçi, İslam Hukuku'nda yürürlükte bulunan, pozitif hukuk da bir hukuk kuralı olarak "olması gereken" niteliğindedir; ancak, bu olması gereken, insanların bilincinde egemen bir güç, yaşayan ve onların davranışlarından algılanabilen toplumsal bir düzen olarak bir "oliın olması gereken" olmaktadır. Bu şekilde, kıssaların, İslam hukukunun ne olduğunu ve İslam hukukunun niteliğini belirleme işlevini yerine getirdiklerini söyleyebiliriz. İşte bu bakımdan kıssalar, yürürlükteki İslam. hukukunda, konulan her bir hukuk kuralını, istenilen bir davranış olarak üstü örtülü biçimde onama, diğer bir tabirle değerli kabul etme ve buna karşılık aykırı bir davranış olarak değersiz görme, onarnama işlevini gerçekleştirirler. Böylece, islam toplumunda hukuk, var olduğu ve bilindiği için değil, bir toplumun vicdanına uygun bulunduğu için hukuk olur. SONUÇ Kuran'daki kıssalar, norm (yani dogmatik hukuk) açısından, toplumsal olay (yani, Hukuk Tarihi ve Hukuk Sosyolojisi) açısından ve değer kimliği (yani Hukuk Felsefesi) açısından tam ve eksiksiz olarak değerlendirilince, tslam Hukuku mından, zengin ve meşru bir kaynak olmaktadır. bakı­ 130-Aynı görüş için bkz.: Şengül, s.315: Ünal, s. 361. 143 Kur'an'da ki kıssaların, bu şekilde kaynak olarak kullanılması ile İslam Hukukunun içeriğini anlama, lslam Hukuku'nu yorumlama ve İslam Hukukunun boş­ luklarını doldurma imkanı bulunmaktadır. 144