İSLAMİ HÜKÜMLERİN KAYNAKLARININ İNCELENMESİ VE BU

advertisement
Özel Ege Lisesi
İSLAMİ HÜKÜMLERİN
KAYNAKLARININ İNCELENMESİ
VE
BU KAYNAKLARDAN EN ÖNEMLİSİ
OLAN KİTAP HAKKINDA BİLGİ
Proje Sorumlusu Öğretmen : Celal AVCI
Hazırlayanlar: Rıza Güven ALPTEKİN
Egemen Kansu DEMİR
Elif Seda GÜLPINAR
Nihal HASDEMİR
İlker HEPKANER
2003 – İZMİR
İçindekiler
Kapak
İçindekiler
Teşekkür
Proje Özeti
İslami Hükümlerin Dört Kaynağı
Kitap
Sünnet
İcma
Kıyas
Kur’an-ı Kerim
Kur’an’da Geçen Bazı Kelimeler ve Anlamları
Kur’an’daki Ayetlerin Düzenlenmesi
Kur’an’ın Temel Konuları ve Özellikleri
Hz. Muhammed ve Kur’an-ı Kerim
Kur’an-ı Kerim’in Vahyi
Vahyin Yazılması ve Ezberlenmesi
Kur’an’ın Toplanmasında Kabul Edilen Prensipler
Surelerin Tertibi Meselesi
Kabul Edilen Tertibin Şekli
Kur’an’a Nokta ve Hareke Konması
Kaynakça
2
1
2
3
4
5
5
6
6
6
7
7
7
8
8
10
10
12
12
13
13
15
Teşekkür
Projenin yapımında bize yardım eden Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmenimiz
Celal AVCI’ ya teşekkür ederiz.
3
Özet
Projemizin konusu “İslami hükümlerin kaynaklarının incelenmesi ve bu kaynaklardan
en önemlisi olan kitap hakkında bilgidir. Projenin amacı; İslamiyet’teki hükümlerin
kaynağının projeyi okuyanların anlamasının ve bu hükümlerin dayandığı en büyük
kaynak olan kitabı yani Kur’an-ı Kerim’i hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olmasının
sağlanmasıdır. Projede öncelikle İslâmî hükümleri anlattık, sonrasında da Kur’an-ı
Kerim’in indirilişi, kitap haline gelmesi süreçlerini ve üzerinde yapılan bazı
değişikliklerle bugüne gelmesini inceledik.
4
İslâmî Hükümlerin Dört Kaynağı
İslam dininin yapısını oluşturan inanç, ibadet, ahlak ve insanlar arası ilişkiler
konusunda bilgi veren dört temel kaynak vardır. Bunlar kitap, sünnet, icma ve
kıyastır. Bir olay ya da bir durum hakkında dini bir açıklama ya da yorum ancak bu
kaynaklara dayanılarak yapılabilir.
KİTAP (KUR’AN-I KERİM)
Dinimiz kutsal kitabı olan Kur’an-ı Kerim Allah tarafından Peygamber Efendimize
vahiy yoluyla 23 yıllık bir süre içersinde indirilmiştir. Hz. Peygambere indirilmiş olan
ilahi bilgiler, onun zamanında tamamen yazılmış, pek çok kimse tarafından
ezberlenmiş, ilk ve orijinal haliyle de korunarak çoğaltılmış ve günümüze kadar aynen
ulaştırılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’in Özellikleri
Kur’an’ın Dili: Kur’an-ı Kerim’in dili Arapça’dır.
Kur’an’ı anlamak ve ondan hüküm çıkarmak: Arapça bilmeyenlerin, Kur’an-ı
Kerim’i, “meal” denilen Türkçe çevirilerden, daha geniş bilgi sahibi olmak için dilimize
çevrilmiş ya da Türkçe yazılmış olan tefsir adı verilen kitaplardan okumaları
mümkündür. Ancak Kur’an-ı Kerim’den hüküm çıkarmak din bilginlerinin işidir.
Kur’an’ın İçeriği: Kur’an-ı Kerim’de yer alan konular, ana başlıklarıyla şöyle
sıralanabilir:
1-İman Konuları: Kur’an-ı Kerim’in anlattığı konuların başında Allah’ın varlığı,
birliği, sıfatları, Allah-alem ve Allah-insan ilişkileri gelir. Ayrıca melekler, görünmeyen
varlıklar, peygamberler, kutsal kitaplar ve ahiret günü hakkında, kişinin inanması
gereken bilgiler de yer alır.
2-İbadetler: Kur’an-ı Kerim’de bir Müslüman Allah karşısındaki
sorumluluğunun ifadesi olan ve insanla Allah arasında ilişkileri düzenleyen namaz,
oruç, zekat, hac, sadaka, cihat, dua, zikir, tövbe... gibi uygulamaları anlatır.
3-İlmi Konular: Kur’an-ı Kerim kainatın yaratılışı ve içindeki düzen; insanın
yaratılışı, psikolojik ve ahlaki tabiatını ve davranışlarını anlatır. Bu anlatımlar bu gün
pozitif bilim adı verilen bilim dalarına ışık tutacak biçimdedir.
4-Ahlaki Konular: Kur’an-ı Kerim inanan kimsenin sahip olması gereken
güzel huy ve davranışlar, iyilik ve erdemler (ana, babaya itaat, adalete iş görme,
doğruluk, yardımseverlik vb.) ve uzak durması gereken kötülük ve çirkinlikler
(ikiyüzlülük, cimrilik, kibir vb.) hakkında bilgileri içerir.
5
5-Hukuki Konular: Kur’an-ı Kerim aile hukuku, alış veriş, borçlanma gibi mali
ve medeni ilişkilerin düzenlenmesi, suçlar ve cezalar, şahitlik ve yemin, toplum
yönetimi ve hükmetme düzeni, savaş ve barış, devletler arası ilişkilerle ilgili esasları
anlatır.
6-Tarihi olaylar: Kur’an-ı Kerim geçmiş milletlerin, toplumların hayatlarından
kesitler; peygamber kıssaları, ders ve ibret alınması gereken önemli olayları anlatır.
7-Dualar: Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah’a yapılan ve inananlara da yapılması
önerilen çeşitli dua örnekleri yer almaktadır.
Kur’an-ı Kerim’in içeriği, projemizin ilerleyen bölümlerinde daha ayrıntılı incelenmiştir.
SÜNNET
İslami bilgi kaynağı olarak sünnet, Peygamber efendimizin sözleri, işleri ve
davranışlarıdır. Sünnetin üç türü vardır:
a) Hz. Peygamberin sözleri, sözlü sünnetler ( Hadis-i Şerif )
b) Hz. Peygamberin yaptığı iş ve davranışlar, fiili sünnetler
c) Birinin işlediğini görüp de, Peygamber efendimizin itiraz etmediği,
dolayısıyla onayladığı söz, iş ve davranışlar, takriri sünnet
Hz. Peygamberin ahlakı ve kişiliği Kur’an-ı Kerim ölçülerine göre şekillenmişti. En
olgun insan olarak, başkalarına örnek ve model olmuştu. Bu yüzden bir Müslüman’ın,
Kuran’ı ve İslam’ı, Hz. Peygamberin anladığı ve yaşadığı tarzda anlayıp yaşaması
gerekir.
Kur’an-ı Kerim’de yer alan birçok dini kuralın, emir ve yasakların nasıl uygulanacağı
ile ilgili ayrıntılar ancak Hz. Peygamberin sünnetinde vardır. Mesela Kuran’da yer
alan “Namazı dosdoğru kılınız.” emri ancak Hz. Peygamberin sünnetine göre
uygulanabilir.
Sünnetin yazımı Hz. Peygamberin ölümünden sonra olmuştur. Hz. Muhammet
yaşarken Kur’an-ı Kerim dışında yazılı hiçbir şey istememiştir.
İCMA
İslami bilgilerin üçüncü temel kaynağıdır. Dini bir konuda, bir devirde yaşayan bütün
Müslüman bilgin ve uzmanların görüş birliğine varmalarıdır.
İcmada önemli husus icmanın kitap ve sünnete dayanması ve onlara ters
düşmemesidir.
Aynı çağda yaşayan Müslüman alimler dini bir konuda görüş birliğine vardıklarında
icma gerçekleşmiş olur. Bazı alimler bir görüş ortaya koyup da diğerleri bu görüş ve
hüküm yerleşmeden önce, onu bildikleri halde karşı çıkıp reddetmezlerse, onu kabul
etmiş sayılırlar. Buna sükuti icma denir.
KIYAS
Hakkında dini hüküm bulunmayan bir olayı, aralarındaki sebep veya gerekçe
benzerliğinden dolayı, hakkında dini hüküm bulunan başka bir olayla
karşılaştırmaktır.
6
Kıyasa örnek şöyledir: Kur’an-ı Kerim’e ve Hz. Peygamberimizin hadislerine göre
şarap içmek kesinlikle yasaktır. Şarabın yasaklanmasının sebebi insanları sarhoş
etmesidir. İslam alimleri bu sebebe dayanarak, insanı sarhoş eden her şeyi isminden
bağımsız olarak haram kılmışlardır.
Bir olay hakkında Kur’an ve sünnete açık bir hüküm varsa ya da üzerinde bir icma
gerçekleşmiş ise, kıyasa başvurulmaz. Kıyas, önceki üç ana kaynaktaki bilgilerle
çözümlenemeyen sorunlar karşısında Müslüman bilginlerin başvurdukları bir yoldur.
KUR’AN-I KERİM
KUR’AN’DA GEÇEN BAZI KELİMELER VE ANLAMLARI
Kur ’an kelimesi bir isim olup , okumak ve toplamak anlamlarındaki Karaa
kökünden türetilmiştir. Kur ’an adıyla onun insanoğluna hitap eden ilk vahyinin
ilk kelimesi az önce dediğimiz kökten türeyen ve “ oku “ anlamına gelen “ ikra “
sözcüğüdür.
Kur ’an şu kelimeleri de kendisi için kullanır. Hakim ( hikmetlerle dolu ) , Tenzil
( Allah ‘ tan indirilen ) , Nur ( ışık ) , Kitap , Furkan ( ışıkla karanlığı , iyi ile kötüyü
ayıran ).
Ayet , kelime olarak belirti , işaret , delil gibi anlamlara gelir. Kur ‘an ’ ın belirli
parçalarına da ayet denmektedir. Vahyin , insanoğluna gelen her bölümü veya
parçası ayet adını almaktadır. Kur ‘an da 6300 civarında ayet vardır.
Sure , ayetlerden oluşan belirli bölümlerin adıdır. Kur ‘an da 114 sure vardır.
Geleneksel resmi sıralamaya göre bunların ilki Fatiha , sonuncusu Nas suresidir
, iniş sırasına göre ise ilk sure Alak son sure Nasr suresidir. Kur ‘an da uzun
ve kısa sure ‘ ler vardır. Ancak hiçbir sure tek Ayet ‘ ten oluşmamıştır. Sureler bir
tanesi hariç besmele ile başlar. Surenin anlamı ; yüksek yer , rütbe ve bir şehri
kuşatan sur demektir.
Surelerin adları Hz. Peygamber tarafından konmuştur. Surelerin adları, içinde
geçen kelimelerden seçilmiştir. Birden fazla ismi olan sureler de vardır.
KUR’AN DAKİ AYETLERİN DÜZENLENMESİ
Kur ‘an Allah kelamı olduğu gibi , onun tertibi de Allah tertibidir. Vahyin Hz.
Peygamber ‘ e gelişine aracılık eden Cebrail adlı melek , yine Allah ‘ tan aldığı
bir emirle , her ayetin konulması gereken yeri de Hz. Peygamber ‘ e
gösteriyordu. Cebrail her yıl , o ana kadar gelmiş bulunan Kur ‘an ayetlerini Hz.
Peygamber ‘ le mukabele ediyordu. Yani , toplanmış bulunan Kur ‘an vahiylerini
karşılıklı olarak okuyarak ayetlerin , olmaları gereken yerde bulunup ,
bulunmadıklarını kontrol ediyordu. Bu mukabele işi peygamberliğin son yılında
yani Hz. Peygamber ‘ in öldüğü yılda , iki defa yapılmıştır.
Her sure bünyesindeki ayetlerin sıralanışı , yine vahye bağlıdır. Yani , o sıralanışı
değiştiremeyiz. Ancak surelerin yerleri değiştirilebilir. Kur ‘an bir araya getirilirken
surelerin sahabiler tarafından değişik tertiplerde sıralandığını görüyoruz. Bazı
sahabiler sureleri iniş sırasına göre tertiplemişlerdi. Ancak zaman içinde , bugün
elimizde olan tertip takdir edilip tutuldu ve resmileşti.
7
KUR’AN IN TEMEL KONULARI VE ÖZELLİKLERİ
Kur ‘an tüm insanlığa Allah tarafından yol gösterici olarak indirilen ilahi bir
mucizedir. Kur ‘an a göre insanın önüne okunmak üzere konulan üç temel kitap
vardır.
1 – Kainat kitabı
2 – Vahiy Kitabı ( Kur ‘an )
3 – İnsanın bizzat kendisi.
Kur ‘an bir ayetler topluluğu olduğu gibi kainat ve insan da ayetler
topluluğudur.
Kur ‘an ın temel konusu yaratıcı Kudret ‘ in birliği , eşsizliği , hayat ve evrene
şuurlu ve devamlı yön verişidir. Buna kısaca “ Tevhid “ ( Birlik ) diyoruz. Bu her
şeyden önce yaratıcı kudretin birliğidir. Kur ‘an bu kudrete Allah demektedir.
Yaratıcı Kudret ‘ in birliği giderek hayatın , insanın , medeniyetlerin , nihayet
varlığın birliğini gerektirir. Başka bir ifadeyle , yaratıcı bir olduğu gibi , realite (
gerçek ) de birdir. Böyle olunca , gerçeğe giden yol da tekdir.
Kur ‘an ın muhtevasındaki ana konulardan bir de insandır.
Kur ‘an klasik manada bir din kitabı değildir. Çünkü hikmet , felsefe , sanat ve
deneysel bilimlere hem değer verir , hem de yer verir.
Kur ‘an bir norm – kural kitabı değildir , çünkü metafizik ve mistisizme yer verir.
Kur ‘an , iki dünyanın ortasında durmakta , eşya ve evreni tetkiki ibadet
göstermek suretiyle modern dünyaya , iç dünyamızı ve görünmez alemi tetkikin
önemini ve yolunu göstermek suretiyle de eski Doğu dünyasına aynı anda
bağlı bulunmaktadır. Bu Kur ‘an ın “ Tevhit “ anlayışının zorunlu sonucu olup
kainat ve insanlık mirasının bir bütün olarak ele alınışının bir göstergesidir.
Kur ‘an formel ve pratik alanı , genellikle zaman ve mekanla , iklim ve örflere
bırakmıştır. Hukuksal hayat , evrensel boyutları tespit edildikten sonra , zamanın
ihtiyaçlarına göre düzenlenmek üzere , insanın önünde açık tutulmuştur. İslam
hukukçuları bunu ; “ Zamanın değişmesiyle ahkamın değişmesi esastır “
formülüyle ifadeye koyarlar.
Kur ‘an dan en çok destek alan , mistik disiplin , yani tasavvuftur.
Kur ‘an bireyi toplumun ve hatta evrenin esası sayar. O bakımdan esas mesele
ferdin mükemmel bir biçimde inşasıdır.
Kur ‘an bizzat kendisinin çift manalı bir kelam olduğunu söylemektedir. Bu çift
manadan biri ; akıl ve duyu organlarının tetkik alanına ( zahiri ) ; ikincisi akıl
üstü bir kudret olan basiret veya kalp gözünün tetkik alanına girer ( batını ).
Kur ‘an bir din sınıfı kabul etmez , resmi mabet kabul etmez , resmi ibadet
kabul etmez. Yani herkes ibadetini kimseye muhtaç olmadan her yerde
yapabilir.
Kur ‘an İslam dininin temel kaynağıdır. Kur ‘an a göre İslam genelde bütün
semavi dinlerin adıdır.
HZ. MUHAMMED ( S.A.V ) VE KUR’AN-I KERİM
Allah’ ın kelam-ı Kerim, Hz. Muhammed ( s.a.v. )’ e vahyedilmiştir ve takriben 609610 yıllarında başlayan vahiy, bazen ayet ayet, bazen birkaç ayet, bazende tam sure
olarak inmek suretiyle 23 yılda tamamlanmıştır. Hz. Muhammed ( s.a.v.), Hz. İsa’ nın
doğumundan 571 yıl sonra, 20 Nisan’ da Mekke’ de doğmuştur. Babası Abdu’ l8
Muttalib’ in oğlu Abdullah, annesi de Vehb’ in kızı Amine’ dir. Doğumundan birkaç ay
önce babasını, altı yaşında iken de annesini kaybeden Hz. Muhammed ( s.a.v.),
sekiz yaşına kadar dedesi Abdu’l-Muttalib’ in, daha sonra da amcası Ebutalib’ in
yanında kalmıştır, 25 yaşında Huveylid kızı Hatice ile evlenmiştir. Kırk yaşında
kendisine peygamberlik gelmiş, onüç yıl Mekke’ de peygamberlik görevini yaptıktan
sonra 622 tarihinde Medine’ ye göç etmiş, on yıl da orada İslam’ı yaymıştır. Nihayet
Kur’an-ı Kerim’ in inişi tamamlanmış, İslam insanların kalplerine yerleşmiş ve
kendiside görevini tamamlamış olarak dünyadan ayrılmış, Refik-i A’la’ ya (en yüce
dosta) gitmiştir.
Hz. Muhammed (s.a.v.), çevresi içinde normal bir insan olarak büyümüştü. Okuma,
yazma bilmiyordu. Zaten o zaman toplum içinde okur yazar olanlar çok azdı. Bütün
dünyayı cehalet sarmıştı. İnsanlar, elleriyle yaptıkları putlara Tanrı diye tapıyorlardı.
Zayıflar eziliyor, insanlar köle diye eşya gibi alınıp satılıyor, kadınlar hor görülüyor,
yeni doğan kız çocuklarından utanç duyuluyordu. Dünyanın üstüne tam bir karanlık
çökmüştü. Dünyayı bu karanlıktan kurtaracak bir nur, insanlığı hidayete götürecek bir
rehber bekleniyordu.
Hz. Muhammed (s.a.v.), sonradan var olmuş şeylerin Tanrı olamayacağını bildiği için,
puta tapan bir ortam içinde yetişmesine rağmen hiçbir zaman puta inanmadı.
Kainatın bir yaratıcısı olduğunu düşünüyor, ancak ona kulluk edileceğine inanıyordu.
Otuz beş yaşlarına geldiği zaman içinde bir başkalık hissetmeye başladı. Yalnız kalıp
düşünceye dalmak, Kainatın yaratıcısını düşünmek istiyordu. Bu maksatla Mekke’ nin
5 km. kuzeyine düşen Nur dağı üzerindeki Hira mağarasına çekilir, Allah’ ın varlığını
bütün ihtişamıyla ifade eden mehtaplı çöl gecelerinin parlak yıldızlarını, mağaranın
hakim olduğu harika manzarayı seyreder, derin düşüncelere dalardı. Yanına biraz
azık, biraz su alarak mağaraya gider, azığı tükeninceye kadar birkaç gün orada
kalırdı. Azığı tükenince gelip azık alır, yine mağaraya dönerdi. Onun bu halini
görenler, “ Muhammed Rabbine aşık oldu” diyorlardı. Bu tefekkürler, bu riyazetler,
onu son peygamberlik görevine hazırlıyordu. Böylece birkaç yıl geçti.
Gördüğü her rüya , sabah aydınlığı gibi çıkmaya başladı. İşte bu hal, vahyin
başlangıcı idi. Nihayet 40 yaşlarına geldiği sırada bir gece yine mağarada iken Allah’
ın meleği Cebrail (a.), ona göründü. Gerisini Buhari’deki hadisten dinleyelim.
“ Melek beni tuttu, takatim kesilinceye kadar sıktı, sonra bakıp ‘Oku ! ‘ dedi. ‘ Ben
okuma bilmem’ dedim. İkinci kez beni tuttu, takatim kesilinceye kadar sıktı, bıraktı,
yine ‘Oku ‘ dedi. . ‘ Ben okuma bilmem’ dedim. Yine beni tuttu, üçüncü defa sıktı,
bıraktı ve: ‘Yaratan Rabbin adiyle oku, O insanı kan pıhtısından yarattı. O Keremi
sonsuz Rabbin adiyle oku. O kalemle öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti.’ dedi.”
Allah’ ın Resulü (s.a.v.), kendisine vahyedilen bu ayetlerin dehşetinden titreye titreye
hanımı Hatice’ nin yanına geldi “ Beni örtün” dedi. Kendisini örttüler. Korkusu geçince
olayı Hatice’ ye anlattı:
“- Başıma bir şey gelmesinden korkuyorum.” dedi. Hatice:
“- Korkma, dedi, Allah seni asla utandırmaz. Çünkü sen akrabayı ziyaret eder,
işini görmekten aciz olanların ağırlıklarını yüklenirsin, yoksula bakarsın, misafiri
ağırlarsın, Hak uğruna halka yardım edersin.” dedi ve onu amcasının oğlu bulunan
Nevfel oğlu Varaka’ ya götürdü. Varaka, İbranice okuyup yazmasını bilen, İncil’den
Allah’ ın nasibettiği kadar bir şeyler yazan, gözleri kör olmuş ihtiyar bir insandı. Hz.
Muhammed’ den olayı dinleyince şöyle dedi:
“- Bu sana gelen, Allah’ ın Musa’ ya indirdiği namus (melek) tir. Keşke kavmin
seni (yurdundan) çıkaracakları zaman ben sağ olsam.” Hz. Muhammed:
9
“- Onlar beni çıkaracaklar mı ki ? “ diye sordu. Varaka:
“- Evet, dedi, zira senin getirdiğin gibi bir şey getiren herkese düşmanlık
edilmiştir. Eğer o günlerine yetişirsem sana çok yardım ederim.” Sonra çok
geçmeden Varaka öldü.
KUR’AN-I KERİM’İN VAHYİ
İşte Kur’an-ı Kerim, bu şekilde vahyedilmeğe başlamıştır. Vahiy fısıldamak, gizli
konuşmak... anlamına gelir. Peygamberlere vahiy, Allah’ın gönderdiği melek ( Cebrail
Aleyhisselam )’ ın. Allah’ın emirlerini peygambere okumasıdır. Peygamber, insanlarla
Allah arasında bir elçidir. Allah, insanlar arasından seçtiği bir kimseye meleğini
gönderip emirlerini bildirir. Meleğin gelişini peygamberden başkası görmez,
konuşmasını da ondan başkası duymaz.
Vahiy esnasında peygamber, beşeri duygularından geçer, kendinden habersiz hale
gelir, melekle temas eder, meleğin sözlerini dinler. Meleğin sözleri, onun hafızasına,
unutulmayacak biçimde nakşedilir. Bazen de melek insan şekline bürünerek
peygambere gelir. Allah'’ın emirlerini okur. Melekle temas, insan bünyesinde büyük
sıkıntılar meydana getirir. Peygamberimiz, vahiy esnasında kendinden geçer, yüzü
sararır, soğuk kış günlerinde bile yüzünde ter taneleri belirir. Etrafında bulunanlar,
ona vahiy geldiğini derhal anlarlardı. Hatta Peygamberin yanında bulunanlar dahi,
vahyin ağırlığını hisseder, o esnada ellerini dahi kaldıracak güçleri kalmazdı. Orada
arı uğultusuna benzer bir ses duyulurdu. Bir kere peygamberimiz, deve üzerine
binmiş iken kendisine vahiy gelmiş, üzerine bindiği deve, vahiy ağırlığına
dayanamayarak arka ayakları üzerine çöküvermişti.
Şuara Suresi’ nin 192-195. Ayetleri, Kur’an-ı Kerim’ i, Allah’ ın buyruğuyla, güvenilir
ruh tarafından, Hz. Muhammed (s.a.v.)’ in kalbine indirildiğini Tekvir Suresi’ nin 1925. Ayetleri de Kur’an’ ın, Allah katında değerli bir elçinin sözü olup şeytan sözü
olmadığını vurgulamaktadır. Bakara Suresi’ nin 97. ayetinden de bu Elçinin, Cebrail
olduğu anlaşılmaktadır. Demek ki, Melek elçi, Allah’ tan aldığı anlamları, Arapça
kalıplara sokarak Peygamber’ e vermiştir. Kur’an sözlerinin kalıpları da anlamları da
meleğin vahyidir, bunlar da Hz. Muhammed’ in kendi katkısı yoktur.
Kısaca Vahiyler tek bir yolla değil çeşitli yollarla gelmiştir. Vahiyler’ in geliş
şekillerinden bazıları;
***Vahiy’ in en eski yani ilk şekli Hz. Muhammed’ in uyku halindeyken gördüğü
rüyalardır. Sonradan gerçeğe dönüşecek olayları bu rüyaları ile daha önceden
görmüş oluyordu. Vahiy’ in bu şekline ait bir hadis-i Şérif vardır.Hz. Ayşe ;” Uykudaki
sadık rüya Resullullaha olan vahiy’ in ilk başlangıcıdır. Bu rüyalar sabah aydınlığı
kadar açık idi...”
***Cebrail görülmediği halde Hz Peygambere bariz bir ses halinde gelen vahiydir.
Bunu Hz. Muhammed çan sesine benzetmiştir. Kendisine gelen vahiy’ in en ağır şekli
budur.
*** Cebrail tarafından Hz. Peygamber’ in kalbine nefes (üflemek)suretiyle yapılan
vahiy dir.
10
*** Cebrail’in insan görünümünde gelip peygambere vahiy getirmesidir. Hz
Muhammed’e en kolay gelen vahiy budur.
***Cebrail’in Hz. Peygamber uyku halindeyken vahiy getirme şeklidir.
***Hz. Peygamber’in uyanık bulunduğu sırada Cenab-ı Hak ile konuşması şeklinde
olan vahiydir.
*** Vahiy meleğinin kendi görünümüyle tebliğde bulunmasıdır. Bu şekilde vahiy yalnız
iki kez gelmiştir. Biri Hira Dağı’nda iken bir diğeri ise sidretü’l-Münteha’nın yanında
iken.
Vahiy esnasında Peygamberin halleri;
Vahiy esnasında bazen Hz. Peygamber çok buhranlı haller geçirirdi; Yüz kızarması ,
en soğuk günlerde bile terlemek, heyecan , korku , nefes alırken horultular... Vahiy
halinde deve üzerinde bulunursa vücudu çok ağırlaşır deve taşıyamaz hale gelir ve
aşağıya inmek durumunda kalırdı.
İlk nazil olduğu ileri sürülen ayetler;
*Alâk Suresinin ilk ayetleri.
*Muddessir Suresi (fetretten sonra ilk gelendir)
*Fatiha Suresi
*Besmele
*Bakara Suresi ( Medine’ de ilk gelen)
Tam sure olarak son nazil olan ayetler;
*Berae Suresi
*Maide Suresi
*İza Câe Suresi
VAHYİN YAZILMASI VE EZBERLENMESİ
Hz. Peygamber (s.a.v.), gelen vahyi, etrafında bulunan vahiy katiplerine yazdırırdı.
Her ayetin hangi sureye yazılacağını işaret buyururdu. Derilere, kemik ve taş
parçaları, hurma kabukları üzerine yazılan vahiyler, en mu’tena yerlerde saklandığı
gibi sahabiler tarafından da ezberlenirdi. Kur’an-ı Kerim, Cebrail’ in işaretine
dayanarak peygamberimizin koyduğu tertib üzerine ezberlenir, namazlarda okunurdu.
Peygamber’ in arkadaşları için en değerli ve zevkli zamanlar, Kur’an okumakla geçen
zamanlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.)’ in kendiside gelen vahyi hemen ezberlemiş
olurdu. A’la Suresinin 6. Ayetinde yüce Allah, Hz. Muhammed’e : ”Sana okutacağız
ve sen Allah’ ın diledikleri dışında hiç unutmayacaksın” buyurmuştur.
Her Ramazan ayında da Hz. Peygamber, sene içerisinde inmiş olan Kur’an’ ı
Cebrail’e okur, onunla karşılaştırırdı. Nihayet en son inen ayetle Kur’an son tertibini
11
almıştı. Fakat, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayatında bu sahifeler, bir cilt halinde bir
araya getirilip bağlanmamıştı. Çünkü Kur’an’ ın inişi devam ediyordu.
Hz Peygamberin vahiyleri imlâ ettirdiği kimselere ” vahiy kâtipleri” denirdi. Vahiy
kâtiplerinin kırktan fazla olduğu söylense de rivayetlere göre bunların sayısı yirmi
dokuz ’dur.En meşhur olanları;Ebû Bekir , Ömer, Osman, Ali, Muaviye, Ubey bin
Kâ’b, Zeyd bin Sabit , Abdullah bin Mes’ud, Abdullah bin ebi Sarh, Zübeyr bin
Avvâm.....
KURAN'IN TOPLANMASINDA KABUL EDİLEN PRENSİPLER
Zeyd b.Sabit Kuran'ı araştırmaya başladı. Hurma dallarında, taş parçalarında, kürek
kemiklerinde, sahabelerin ezberinde, özetle nerede buldu ise alıp bir araya getirdi.
Gayet ihtiyatlı hareket etti. Yalnız ashabın ezberinde olmasıyla yetinmedi. Bizzat
peygamberin huzurunda yazılmak hususunu da aradı. Bütün ayetler hem ezberde
bulunmak, hem Peygamberin huzurunda yazılmak şartı ile temiz sayfalarda toplandı.
Hatta Peygamberin huzurunda yazıldığı da iki adaletli şahit ile kabul olundu. Zeyd
Sabit'e henüz hafızasında olan Tevbe suresini nihayetindeki "Lekad Câeküm..."
ayetlerini getirmemişlerdi. Bunu araştırmaya başladı. Nihayet Ebü Huzeymetu'l
Ensari bu ayeti getirdi. Peygamberin huzurunda yazıldığına şahadet eyledi. Ebü
Huzeyme, Peygamberin iki şahit makamında tuttuğu bir zat olduğundan Zeyd b.Sabit
de onu iki şahit makamında tuttu. Zeyd bunu izah ederek;
"Kur'an-ı yazılı bulduğu hurma dallarından taşlar üzerinden ve hafızların
hafızalarından takip ettim. Nihayet tevbe suresinin son tarafı olan " Lekad Câeküm
Resulün min enfusiküm aizün aleyhi ma anittüm" ayetini Ebü Huzeymetül Ensari'de
buldum. Ondan başkasında bulamadım" diyor.
Böylece Kur'an-ı Kerim sahabiler huzurunda toplandı Şahitler son arz olunana şahitlik
ettiler. Zeyd b.Sabit'in bu tedbiri bütün şüpheleri gidermek içindi. Ebü Huzeyme'den
başka tek bir kimsenin şahadetini kabul etmedi. Hatta Ömer "Recim" Ayetini haber
verdiği halde tek şahit olduğundan dolayı onu kabul etmedi.
Kur'an-ı Kerim tamamıyla toplandıktan sonra Ömer sahabileri topladı, onlara okudu,
ashab bunu tamamıyla tasdik etti. İçlerinden hiçbir itiraz vaki olmadı.
Bu mühim ve ciddi işte;
a- Her bir ayetin Peygamber tarafından yazdırılmış olması,
b- Kur'an metninin son okunuşunda mevcut bulunduğu tarzda tesbit olunması,
c-Bunun da en az iki şahidin şahadetleri ile sabit olması keyfiyeti prensip olarak kabul
edilmişti.
Bu vesile ile bu titizlik sayesinde muhtelif sayfalara yazılmış bulunan Kur'an metninin
içinde ve kenarında yapılan bazı izahlar metinden olmadığı için çıkarılmıştı. Meselâ
İbn-i Mes'ud'un mushafında "Vessatil- Vusta" yanında bulunan, Salati'l-Asr tarzındaki
bir izahı bu vesile ile metinden çıkarılmıştır. Bu ilk mushafta o pâk sahifelerde sureler
tertip olunmamıştı. Her bir sure başlı başına birer kitaptı. Surelerin isimleri de bu
sayfalara yazılmamıştı.
Büyük titizlik ve kritik zihniyetle düzenlenip bir araya getirilen ve bütün Kur'an-ı
Kerim’in metnini kapsayan eden bu sayfaları Zeyd b.Sabit Ebu Bekir'e teslim etmişti.
12
Ebu Bekir de vefatından evvel bu mukaddes emaneti kendisinden sonra hilâfet
makamına getirilmesini tavsiye ettiği Hz. Ömer'e teslim etmişti.
Hz. Ömer ise, kendisinden sonra yerine geçecek halifenin kim olacağı belli
olmadığından dolayı kızı ve aynı zamanda peygamberin dul zevcesi olan Hz.
Hafsa'ya bu sayfaları teslim etmişti.
Bu metin yegâne nusha olduğundan ve teksir de edilmediğinden dolayı böylece
resmiyet iktisap edememiş bulunuyordu.
SURELERİN TERTİBİ ( KUR'AN İÇİNDE SIRALANIŞI) MESELESİ
Zeyd b.Sabit'in başkanlık ettiği meclis düzenlemekten başka sureleri de tertip etmişti.
Sureleri tertipte Kur’an-ı Kerim’in indiriliş tarihine uyulmamış, belki sureler arasındaki
münasebetler dikkat nazara alınmıştı. Tevbe suresinin müstakil bir sure olması veya
Enfâl suresinden bulunması hususunda uyuşamadıkların davayı kesip atmamak için
iki sure arasına besmelenin yazılmaması kararlaştırılmıştı. Ayetler arasındaki tertip
tevkifi vahye dayandırılmıştır. Peygamber yerlerini nasıl göstermişse öyledir. Fakat
sureler arasındaki tertip hususunda ihtilaf olunmuştur. Bazıları tevbe suresi ile Enfâl
suresinden maada bütün surelerin toplanmasını ve tertibini Peygamber’in bildirmesi
addediyor. Fakat üstün gelen görüşe göre surelerin tertibi sahabilerin görüşü ile
yapılmıştır. Bu tertibin kısmen peygamber ve kısmen sahabilerin içtihadiyle meydana
geldiğini ileri sürenler de vardı.
KARARLAŞAN TERTİBİN ŞEKLİ
En başta bütün Kur'an'ın özü mesabesinde bulunan Fatiha suresi vardı. Fatihadan
sonra yedi uzun sure gelir ki, bunlara "Es-Sebu't-Tıvâl" adı verilir. Bundan sonra sıra
ile yüzden fazla veya buna yakın ayetleri ihtiva eden sureler gelir. Bu gruba "El-Miün"
adı verilir. El-Miün'den sonra El-Mesani grubu gelir ki, bunlar yüzden az ayetleri ihtiva
ederler.
(Bu isim evvelce bilindiği üzere Kur'an-ı Kerim'de birkaç manada kullanılmıştır:
a- Kur'an’ın tamamı
b-Fatiha Suresi
c-Baştan yedi uzun sure
d-Yüz sayıdan az olan ayetleri ihtiva edenler.)
El-Mesani'den sonrakilere gelince bunlara "El-Mufassal" isimlendirilmiştir.
Bu sureler kısadır. Aralarında besmeleli fasılalar çok bulunduğu için bunlara bu'ad,
ismi verilmiştir. Bunların son suresi şüphesiz ki Nâs suresidir. Yalnız bu grubun ilk
suresi hakkında anlaşmazlıklar mevcuttur;
12 reye göre aşağıdaki sureler bu grubun ilk suresi olarak ileri sürülmektedir:
"Saffat, Caniye, Muhammed, Fetih, Hücurat, Kaf, Rahman, Hadid, Saff, Mülk, İnsan,
Duha."
El-Mufassal grubuda üçe ayrılmıştır:
a- Mufassalın uzunları Nebe' suresine kadar.
b- Mufassalın ortaları Duha suresine kadar.
c- Mufassalın kısaları Duha'dan Kur'an-ı Kerimin sonuna kadar olanlardır.
13
KUR'ANA NOKTA VE HAREKE KONULMASI
İslamın çıkışı sırasında Arabistan'da iki yazı daha çok yaygındı. Bunlardan biri Nabati
yazı, diğeri de sonraları küfi yazısı adını alan Hire yazısı idi. Bu yazılarda nokta
yoktu.
Kur'an-ı Kerim ve dini metinler Hiri yazı ile, risaleler ve mektuplar Nabati yazı ile
yazılırdı. Bunlardan dolayı Dört Halife zamanında Kur’an-ı Kerim’de nokta, hemze,
şedde gibi süsleme yoktu.
Emevi hükümdarı Abdülmelik zamanında nahiv ilminin ilk kurucusu olarak rivayet
edilen Ebül-Esved Ed-Dueli, isim, fiil ve harfi birbirinden ayırmak için nokta şeklinde
ilk harekeyi koydu. Mesela bir harfin evvelindeki nokta fethayı, altındaki nokta
kesreyi, solundaki nokta da zammeyi temsil ediyordu. Bazen bu nokta şeklindeki
harekeler asıl metnin yazıldığı mürekkepten, bazen da başka renkte bir mürekkepten
olurdu.
Bu çeşit yazı ve harekelerle yazılmış o devirden veya o devre yakın daha sonraki
zamanlardan kalma mushaflar bu güne kadar muhafaza edilmiştir. Bunlardan ceylan
derisinden yapılmış deri sayfalar üzerinde orta ve büyük boyutta birkaç örnek
Süleymaniye İslam Eserleri müzesinde bulunmaktadır.
Arap olmayanlar için C ile H, B ile T gibi birbirine benzeyen harfleri ayırmak pek
güçtü. Irak Emiri Haccac bunu dikkate alarak Abdulmelik zamanında böyle birbirine
benzeyen harfleri ayırt edilmeleri için bir alamet konulmasını zamanın bilginlerinden
ve katiplerinden istedi. Bu defa son noktayı yani B'yi T'den C'yi H'den ayıracak olan
bir alamet koyan Nasr Asım El-Basri oldu. Bu çeşit noktalamaya "İcam" adı verildi.
Diğer bir söze göre nokta ve hareke "Merv Kadısı Yahya Yamer" tarafından
konulmuştu. Üçüncü bir kavle göre de: Mushafı noktalayan Hassan El-Basri'dir.
Mushaftaki nokta ve harekelerin birinci hicret asrının ortalarından itibaren kullanılmış
olduğunda anlaşmazlık yoksa da ilk defa kimin tarafından konulduğu hususunda
biraz evvel söylenildiği gibi ihtilaf edilmiştir.
Ebül-Esved Ed-Duelinin nokta şeklindeki harekeyi, Nasr Asım ile Yahya Yamar'in
noktayı koydukları daha muhtemeldir.
Hemze,teşdid,sıla,ravm,İşmam'ı koyan ve İcam'ın geri kalan kısmını tamamlayan ise
ikinci asırda lugat ve arüz ilimlerinin kurucusu Halil Ahmed'dir.
14
Kaynakça
Sofuoğlu, M. (1961) Tefsir Dersleri, İstanbul, Milli Eğitim Basımevi
Uludağ, S.; Hökeleli, H.; Uysal, E. (2000) Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi – 3 , İstanbul, Misan Basın A.Ş.
15
Download