CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 TAŞKİLAT-I MAHSUSA’NIN 1916 YEDİSU/TÜRKİSTAN İSYANINDAKİ ROLÜ Yrd.Doç.Dr. Salih ÖZKAN Özet Teşkilat-ı Mahsusa Birinci Dünya Savaşının hemen öncesinde Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından kurdurulmuştur. Osmanlı Devleti’nin ilk resmi gizli istihbarat teşkilatıdır. Doğrudan Enver Paşa’ya bağlı olan teşkilatın ilk kurucusu Süleyman Askeri Bey’dir. Onun şehit edilmesinden sonra Kuşcubaşı Eşref başkanlığa getirilmiştir. Enver Paşa Teşkilat-ı Mahsusa’yı kurduktan sonra faaliyet programını da bizzat hazırlamıştır. Programda anayurt Türkistan Türklüğü ve Asya Müslümanlarıyla doğrudan temas kurmak da vardı. Buna göre Hindistan ve Türkistan’a teşkilat mensuplarında bir gurup komitacı gönderilecek ve bu beldelerde Rusya ve İngiltere aleyhine isyanlar çıkartılacaktı. Bu çalışmada Teşkilat-ı Mahsusa adına Türkistan’a giderek 1916 Yedisu İsyanında rol alan teşkilat mensupları ve rolleri konu edilecektir. Anahtar Kelimeler: İttihat ve Terakki Cemiyeti, Enver Paşa, Teşkilat-ı Mahsusa, Selim Sami Bey, Yedisu İsyanı THE ROLE OF THE ORGANIZATION-MAHSUSA IN THE 1916 YEDISU / TURKESTAN REBELLION Abstract The Organization was established by the Deputy Commander-in-Chief and Minister of War Enver Pasha just before the First World War. The first official secret intelligence agency of the Ottoman Empire. The first founder of the organization, which is directly connected to Enver Pasha, is Süleyman Askeri Bey. After his martyrdom, Kuşcubaşı Eşref was brought to the presidency. After establishing Enver Paşa Teşkilat-ı Mahsusa, he prepared the activity program himself. The program also had direct contact with Turkestan Turkestan and Asian Muslims. Accordingly, a group of committee members will be sent to India and Turkestan members, and riots against Russia and England will be issued on these sites. In this study, the members of the organization and their roles will be discussed in the name of Teşkilat-ı Mahsusa. Keywords: Committee of Union and Progress, Enver Pasha, Organization-ı Mahsusa, Selim Sami Bey, Yedisu Rebellion Ömer Halisdemir Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi. 266 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 Giriş İlk Jön Türk hareketinin Birinci Meşrutiyet macerası ile son bulmasından sonra, Jön Türkler ikinci defa 1889’da teşkilatlandılar. İstanbul’daki Askeri Tıbbiye okulundan Ohrili İbrahim Temo, Arapkirli Abdullah Cevdet, Diyarbakırlı İshak Sukuti, Kafkasyalı Mehmet Reşit ve Bakülü Hüseyinzade Ali adlarında beş kişi İttihadı Osmani adında bir dernek kurdular. Bu dernek Paris’teki Jön Türklerden Ahmet Rıza Beyle temasa geçtikten sonra Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adını aldı. Cemiyet İstanbul’da pek çok taraftar topladı ve özellikle Tıbbiye, Harbiye ve Mülkiye öğrencileri arasında hızla yayıldı. Kısa sürede İstanbul dışında hatta imparatorluk sınırları dışında da teşkilatlanmayı başardı. (Armaoğlu, 1973: s.304,305) İttihat ve Terakki Cemiyeti ve sonrasında İttihat ve Terakki Partisi, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracak olan kuşağı yetiştiren, son derece vatansever ve cesur kişilerden oluşmuş bir örgüttü. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin amacı; 1- Vatanı içinde bulunduğu kötü durumdan kurtarmak, 2- Milleti içinde bulunduğu zulüm ve esaretten çıkarıp insanlığa layık bir biçimde yaşatmaktır. Bu amaçlara varmanın yolu ise Meşrutiyeti yeniden ilan etmekti. Ayrıca imparatorluk bünyesinde etnik kimlik ve mezhep farkı gözetmeksizin herkesin bu gayeye ulaşmak için çalışmasıdır. (Örmeci, 2010: s.98-99) İttihat ve Terakki Cemiyetinin en büyük kusuru fikir birliğinden yoksun bulunmasıydı. Hepside istibdat rejimine son verip, meşrutiyeti ilan etmek konusunda birleşmişlerdi. Fakat meşrutiyeti ilan ettikten sonra imparatorluğa verilecek siyasal yapı hakkında bir fikirleri ya da ideolojik yanları yoktu. Bu itibarla cemiyet Rum, Ermeni ve Yahudi gibi gayrimüslim unsurlarla gerek meşrutiyetin ilanı, gerekse seçimlerde ve Kamil Paşa hükümetine karşı yürütülen mücadelede işbirliği yapmaktan geri durmadılar. (Ahmad, 1999/1: s.84) Çok uluslu bir devlet yapısında, genel yapıyı korumak/sürdürebilmek umudu olduğu müddetçe hâkim unsurun –kendisininki de dâhil- her türlü milliyetçiliğe sahip çıkması doğaldır. Böyle bir ortamda milliyetçilik çözücü bir ortam yaratır. Bu bakımdan İttihat ve terakki cemiyeti daha kurulduğu andan itibaren Türkçülüğe eğilim duymasına rağmen devleti yönetme sorumluluğuna ortak olunca kendi milliyetçiliğini bastırmaya çalışmıştır. (Tunçay vd, 1997: s.37) İttihat ve Terakkinin kısa ve uzun vadeli ideolojik programları, yapısal gelişmeleri ve güncel sorunlar karşısında cephe alışları bakımından kongreler belirleyici bir özellik taşır. Bu açıdan üç ana çizgi üzerinde tespitlere girişilmiştir; -Gizli cemiyetten açık bir siyasal partiye geçiş, -Çoğulcu bir rejimden (çok partili) tekçi bir rejime (tek parti) geçiş, -Osmanlıcı ve “İttihad-ı Anasırcı” bir ideolojiden milliyetçi bir ideolojiye geçiş. (Tunaya, 1984: s.28) Özellikle Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı yılları milliyetçi/Türkçü ideolojinin ön plana çıktığı dönemdir. Bununla birlikte Birinci Dünya Savaşı esnasında henüz imparatorluğun Müslüman toprakları bulunduğu için İslamcılık politikası da terk edilmiş değildir. Nitekim cemiyetin seçkinleri arasından oluşturulan Teşkilat-ı Mahsusa daha çok Mısır, Libya, Tunus, Arabistan ve hatta özellikle Hindistan gibi İslam dünyasında faaliyet göstermişti. Oralarda yerel gerilla örgütleri oluşturmuşlardı. (Ahmad, 1999/2: s.187) Hürriyetin ilanından Bab-ı Ali Baskını’na kadar geçen süre içinde İttihat Terakki fırka-cemiyet ikiliği içinde meclisin sorumluluğunu taşımaya çalışmış, tecrübesiz oldukları için iktidara aday olmamışlar ancak, kurulan kabinelere müdahalede bulunarak bir denetleme iktidarı ortaya çıkarmışlardır. (Güneş, 2013: s.111) 267 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 İttihat ve Terakki Fırkasının devlet yönetimindeki kesin hâkimiyeti 23 Ocak 1913 tarihindeki Babıali baskınından sonra ortaya çıkacak, fırkanın bundan sonraki kaderine hükmedecek olan üç paşaların (Enver, Cemal ve Talat Paşalar) hızlı yükselişi başlayacaktır. Babıali baskınından bir yıl kadar sonra özellikle Enver Paşa artık iktidarının zirvesindedir. Harbiye Nazırlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Başkumandan vekilliği yetkilerini elinde toplayan Enver Paşa’nın İttihat ve Terakki’nin en nüfuzlu siması olduğu da düşünülürse, Birinci Dünya Savaşı başlarken ve devamında devletin tek söz sahibi olduğunu söylemekte bir mübalağa olmaz. (Aydemir, 1992: s.59) İşte büyük ölçüde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin seçkin kişilerinden oluşan Teşkilat-ı Mahsusa, Enver Paşa’nın himayesinde kurulmuş ve ona bağlı olarak faaliyet göstermiş gizli bir örgüttür. 1. Teşkilat-ı Mahsusa’nın Kuruluşu ve Amacı Elli devletin temelinde harcı olan (Muradoğlu, 2014: s.1) Teşkilat-ı Mahsusa’nın Enver Paşa’ya bağlı olarak ve gizli bir örgüt olarak kurulmuş olması, kuruluş tarihini kesin olarak tespit etmeyi güçleştiriyor. Bu konuda en ciddi araştırmayı yapan Philip H. Stoddard bu konuda şöyle demektedir; “Bir kaynağa göre, Enver Paşa’nın teşkilatın kurulmasına ilişkin gizli bir emir yayınladığı 5 Ağustos 1914’e kadar Teşkilat-ı Mahsusa kendi adıyla resmi bir kimlik kazanmamıştı. Ne var ki Cemal Paşa hatıralarında Teşkilat-ı Mahsusa’nın 1913’te Batı Trakya’yı işgalinden bahseder. Cemal Paşa’nın bu ifadesine göre Teşkilat-ı Mahsusa, Enver Paşa’nın ve yakın çalışma arkadaşı Süleyman Askeri Bey’in idare ettiği ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Batı Trakya’ya ilişkin kararlarını uygulamakla görevli bir örgütün büyüyüp gelişmesiyle meydana gelmişti.” (Stoddard, 1993: s.47) İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin en seçkin fedai ve eylemcileri tarafından kurulan Teşkilat-ı Mahsusa’nın kuruluşunda önemli rol oynayan Kuşçubaşı Eşref Bey’in ifadesine göre, adı geçen teşkilat Batı Trakya Geçici Hükümeti, Fedai Zabitan ve Umur-ı Şarkiyye gibi değişik isimler altında 1904’ten beri gayri resmi olarak faaliyette bulunuyordu. (Bademci, 2008: s.59) Hatta Meşrutiyetin ilanında, Trablusgarp ve Balkan Savaşlarında önemli roller üslenmişti. Vahdet Keleşyılmaz da arşiv belgelerine göre yapmış olduğu bir çalışmaya göre Teşkilat-ı Mahsusa’nın resmi kuruluş tarihi olarak 30 Kasım 1913’ü göstermektedir. (Keleşyılmaz, TA: s.316) Teşkilat ister başka isimle anılsın, isterse Teşkilat-ı Mahsusa ismini taşısın aynı liderin –Enver Paşa’nın- yönetiminde aynı tür faaliyette bulunan aynı insanlardan oluştuktan sonra bunun bir önemi yoktu. (Stoddard, 1993: s.48) Enver Paşa, bu örgütün başına ilkönce seçkin Kıdemli Yüzbaşı Süleyman Askeri Bey’i getirmişti. Bu örgütün amacı, bir taraftan bütün Müslümanları bir bayrak altında toplamak ve böylece Panislâmizm idealine ulaşmaktı. Diğer taraftan da Türk ırkını siyasi bir birlik içinde bulundurmak ve bu bakımdan da Pantürkizm’i gerçekleştirmekti.(Tansu, 2012: s.88) Anlaşılıyor ki örgütün ideolojik yapısı tıpkı İttihat ve Terakki gibi İslamcılık ve Türkçülük prensipleri üzerine kurulmuştu. (Stoddard, 1993: s.49) Bu teşkilat Ağustos 1914’te yeniden örgütlenip genişlediği zaman Rusya’ya, Fransa’ya, İngiltere’ye karşı çalışmıştır. Bu üç devletin kontrolündeki bölgelerde farklı ideolojik çağrılar yapmışlardır. I.Dünya Savaşı’nda Teşkilat-ı Mahsusa’nın çeşitli faaliyetlerde bulunması amaçlanmıştır. Bunlar: 1. Yıkıcı faaliyetlere karşı mücadele etmek, imparatorluk içindeki ayrılıkçı ve milliyetçi grupların düşmanla ilişkilerini engellemek. 2. Ajanları, İngiltere ve Fransız sömürgelerine ve Osmanlı İmparatorluğu’nun düşman işgaline uğrayabilecek yerlerine yerleştirmek. 3. Rus-Ermeni işbirliği ve planlarını önlemek, Rusya’da Müslüman Türkleri ayaklandırmak 4. Çeşitli askeri harekatlar yapmak (baskın, sabotaj, düşman haberleşme hatlarının tahribi gibi..) (Güneş, 2013: s.115) 268 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 Bu örgüte büyük umutlar bağlamış olan İttihat ve Terakki, seçtiği gözü kara subaylar sayesinde dünya savaşı başlarken ve bütün savaş devamınca İslâm ülkelerinde olsun, diğer Türk diyarlarında olsun, oralarda çeşitli eylemler yapmada, ayaklanmalar başlatmada başarılı olmuştur.(Tansu, 2012: s.88). Teşkilât-ı Mahsusa’nın bazı subayları Mısır, İran, Irak, Suriye, Rusya, Turan, Afganistan ve Hindistan’a gönderilmişti. Bunların hepsi bütün Dünya Savaşı süresince gizli olarak bulundukları yerlerde çalışmışlardı. (Güneş, 2013: s.117 vd) 2. Türkistan’a Gönderilen Teşkilat-ı Mahsusacılar Teşkilat- Mahsusa’nın programında Anayurt Türkistan Türklüğü ve Asya Müslümanlarıyla doğrudan temas kurmak da vardı. Buna göre Hindistan ve Türkistan’a Teşkilat- Mahsusa mensuplarından bir gurup komitacı gönderilecek ve bu beldelerde Rusya ve İngiltere aleyhine isyanlar çıkartılacaktı. Zaten Türkistanlı Müslüman Türkler ve Hindistan Müslümanları, İngiliz ve Rus emperyalizmine karşı, en azından Hilafet kurumunun tesiriyle Osmanlının bir selamını emir telakki ederek, gösterilen hedefe koşacak kadar bağlılık duygusu içerisindeydiler. (Bademci, 2008: s.63) İşte Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce bu amaçla seçkin beş kişilik bir heyet Türkistan’a gönderilecektir. Bu düşüncenin hayata geçirilmesi planını bizzat Enver Paşa ve Kuşçubaşı Eşref yapar. Buna göre; - Bir fedai gurubu Hindistan üzerinden Türkistan’a geçecektir. - Özellikle Rusya’nın boyunduruğunda ezilen Türkistan’da milli ayaklanmalar tertip edilecektir. - Bu faaliyet sırasında yerde Türkçülük ülküsünü benimseyen teşkilatlanma yapılacaktır. Bölgeye yakın sefaret ve konsolosluklarımızdan istifade edilecektir. Bölgeye gönderilmiş olan Türk Ocaklılardan istifade edilerek geniş bir kültürel faaliyete geçilecektir. - İlk teşebbüs “deneme” niteliğinde olacak ve çok az sayıda fakat iş başarma kabiliyeti yüksek güvenilir kişilerden oluşacaktır. İlk kafileyi bizzat Eşref Bey Hindistan’a kadar götürecek, kafile Türkistan’a geçtikten sonra Türkiye’ye dönecektir. Eşref Bey bu karardan hemen sonra gidecek kişilerin sayısını ve isimlerini tespit etti. Bu heyet öz kardeşi Selim Sami Bey’in (Kuşçubaşı) önderliğinde beş kişiden ibaret olacaktı. (Kutay, 1962: s.32) Bu beş kişilik kadro şöyleydi; Kuşçubaşı Selim Sami Bey (Hacı Sami): Eşref Bey’in öz kardeşidir. Balkan Savaşı ve Batı Trakya Cumhuriyetinin kuruluşunda büyük yararlıklar göstermiş, Batı Trakya istiklal mücadelesinde kuvayı milliye müfettişliği yapmıştır. Askerlikle resmi ilişkisi yoktur. Babasını Arabistan’da sürgün olduğu dönemde küçük yaşta hacı olduğu için “hacı” adıyla da tanınır. Özellikle Türkistan’da bu adla tanınmıştır. Beş komitacının başı ve Anayurtta en fazla kalanıdır. Hacı Sami Bey daha sonra Enver Paşa’nın Türkistan’da girişeceği Basmacılar hareketinde onun yanında bulunacaktır. (Bademci, 2008: s.68) Adil Hikmet Bey: Babasının görevi dolayısıyla Trablusgarp’ta doğmuş, İtalyan okulunda okumuştur. İstanbul’a geldikten sonra Harbiye mektebine gitmiş burada Fransızca ve Rusça öğrenmiştir. Daha sonra öğrendiği İngilizce ile birlikte dört dile vakıftır. Adil Bey Harbiyeden mezun olduktan sonra ilk önce Trablusgarp’ta görev yapmış, oradan İzmir’e görevlendirilmiştir. İzmir’de çalıştığı esnada Türkistan’a görevlendirilen beş kişilik heyete seçilecek, 1914-1920 yılları arasında Çin ve Türkistan’da kalacaktır. 1921 yılında yurda döndükten sonra askeri hizmetine devam etmiş, Milli Mücadelede Ankara Hükümetinin yanında yer almıştır. (Adil Hikmet Bey, 2012: s.581) Emrullah Bey (Barkan): Türkistan’a gönderilen beş Türk içerisinde sivil olan tek kişidir. Mülkiye Mektebi (Siyasal Bilgiler Fakültesi) mezunudur. Çeşitli memuriyetlerde bulunmuş daha sonra Şile Kaymakamlığına atanmışsa da vazifeye başlamadan Türkistan’a gitmiştir. 19014-1919 yıllarında 269 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 Türkistan’da bulunmuş, sivil olması dolayısıyla isyanda aktif rol almayıp durumu Enver Paşa’ya rapor etmek üzere diğerlerinden önce yurda dönmüştür. Cumhuriyet döneminde de resmi görevlere devam etmiş, Başbakanlık Muamelat Müdürlüğü görevinde bulunmuş, 5. 6. ve 7. dönemlerde Malatya mebusu olarak TBMM’de görev yapmıştır. (Adil Hikmet Bey, 2012: s.601) Hüseyin Bey: İzmirli Tatar Hüseyin olarak da bilinen Hüseyin Bey, Edirne’nin kurtuluşu ve Batı Trakya Türk Cumhuriyetinin kuruluşunda büyük gayretler göstermiştir. İyi bir gerillacı olup “mücahit” lakabıyla anılmıştır. 1914’te Türkistan’a giden beş Türk’ten birisi olup isyanda büyük hizmetleri ve başarıları olmuştur. (Bademci, 2008: s.69) Bursalı İbrahim Bey (Haklıer): Türkistan’a giden beş kişiden biri olan İbrahim Bey Teşkilat-ı Mahsusa’nın seçkin elemanlarındandır. Askeri okul mezunu değildir. Fakat gönüllü asker ve komitacıdır. Kızının anlattıklarına göre İbrahim Bey, Türkistan’a giderken 21 yaşındadır. Gidenler içerisinde en genç olanı olduğu için ekiptekiler ona “çocuk” diye hitap etmektedir. Tahsili olmadığı için Türkistan’dan döndükten sonra daimi bir iş bulamamış. Bir müddet mübadele komisyonunda çalışmış, daha sonra Türkistan’dan dava arkadaşı olan Emrullah Barkan (Milletvekili) onun Kızılay teşkilatı merkez ambarında sevk memuru olarak istihdam edilmesini sağlamış, bu vazifeyi yürütmekte iken vefat etmiştir. (Adil Hikmet Bey, 2012: s.601) Bunların dışında tarihi tespit edilememekle beraber Enver Paşa tarafından Türkistan’a gönderilen Tursun ve Şadi Efendilerden Tursun Efendi evli olduğunu beyan ederek, guruba katılmaz ama Şadi Efendi de hiç tereddüt etmeden guruba dâhil olur. (Adil Hikmet Bey, 2012: s.232) Yine beş Türk’ün maceralı Türkistan hayatında, Rus esaretinden kaçarken onlara dâhil olan Tortumlu fırıncı İsmail adlı biri de Yedisu İsyanı sırasında Teşkilat-ı Mahsusacıların yanında bulunan gönüllülerden birisidir. (Adil Hikmet Bey, 2012: s.205) 3. Beş Türk’ün Yedisu İsyanındaki Rolleri Hükümet üyelerinden pek çoğunun bile haberinin olmadığı gizli vazife ile mükellef beş Türk karşı haber alma teşkilatlarının dikkatlerinden uzak olmak için her türlü tedbiri alarak yola çıkar. Hindistan’a kadar deniz yoluyla gidecek olan heyet şüphe çekmemek için vapura İstanbul yerine İzmir’den biner. Kuşçubaşı Eşref Bey de heyeti Hindistan’a kadar götürecek, onlar salimen Türkistan’a geçtikten sonra geri dönecektir. Beş Türk’ü tüccar kığlında taşıyan “Karadeniz Vapuru” Port Said, Süveyş, Cidde, Hudeyde ve Aden üzerinden Bombay’a (Hindistan varır. Bombay’da İngilizler Eşref Bey’i tanırlar ve heyeti tutuklarlar. Fakat Hint Müslüman önderlerinin yardımıyla heyet kurtulur. Eşref Bey geri döner. Heyet ise İngiliz ve Rus casuslarının takiplerinden kurtularak, bin bir güçlükle Pamir Dağlarını geçip Çin Türkistan’ında Kaşgar’a varmayı başarırlar. (Adil Hikmet Bey, 2012: s.121) Kaşgar’a daha önce pek çok Türk zabiti ve Türk Ocaklarına mensup öğretmen gelerek burada Türkçülük fikrinin tohumlarını atmışlardı. Bilhassa İttihat ve Terakki iktidarının devam ettirdiği kültürel ilişkiler sonucu Osmanlı Devleti ile Doğu Türkistan arasında bir gönül bağı kurulmuştu. Bu bakımdan Beş Osmanlı Türk’ü, Doğu Türkistan’da sanki müstevli Çin yönetimi yokmuş gibi rahat hareket ettiler. Gerek Türkiyeli öğretmen ve zabitlerle gerekse yerel Türk önderleriyle rahatça temaslar kurarak faaliyette bulundular. Fakat ne gariptir ki Ruslar Beş Türk’üm faaliyetlerinden rahatsız olur ve onları tutuklar. . Uzun bir tutukluluktan sonra Kaşgarlı Türk ileri gelenlerinin yardımıyla kurtulmayı başarırlar. (İlkul, 1997: s.117) Bu arada yukarda adı geçen Tortumlu İsmail de onlara katılır. Türkiye’den ayrılışlarının yedinci ayında Emrullah Bey heyetten ayrılarak Enver Paşa’ya durum hakkında rapor vermek üzere Afganistan üzerinden Türkiye’ye döner. Tortumlu İsmail’in katılımıyla sayısı değişmeyen heyet de Kaşgarlı milliyetçi önderlerden aldığı tavsiye mektuplarıyla Rusya Türkistan’ına geçmek üzere Kaşgar’dan ayrılırlar. (Adil Hikmet Bey, 2012: s.206). Bu esnada Yedisu bölgesindeki Kırgızlar üzerinde Şabdan Batır oğullarından Muhittin ve Hüsamettin Beyler tek hâkim konumundaydılar. Henüz mahalli kuvvetten ileri gidememelerine rağmen Rus istilacılarını bölgelerine sokmuyorlardı. Modern silahlarla donanmış istilacı kuvvetlerine karşı daima cesaretlerini muhafaza ediyorlardı. Batıda Çu Havzasındaki Kırgızların başında ise, Ayüke 270 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 oğlu Kanaat Bek bulunuyordu. Kanaat Bek de çevreye hâkim önemli miktarda milis kuvvetine sahipti. Hacı Sami Bey başkanlığındaki heyet bölgeye gelirken Kırgızların durumu bu vaziyette idi. Yani iyi bir teşkilatlanma ve propaganda yapıldığı takdirde büyük bir ordu meydana getirilebilirdi. (Bademci, 2008: s.74). Diğer taraftan 25 Haziran 1916’da Rus Çarı’nın yayınladığı fermanla, Türkistan angarya vergiye tabi tutulduğu gibi, bölgeden savaşın geri hizmetlerinde kullanılmak üzere çok sayıda “amele/merdikar” toplanması kararlaştırılmıştı. Bu da umum halk üzerinde büyük bir tepkiye neden olmuştu. Rus Çar’ının 25 Haziran tarihli fermanına ilk tepki 11 Temmuzda Taşkent’te bir halk hareketi olarak protesto şeklinde ortaya çıkar. Bu gösteri Ruslar tarafından şiddetli bir şekilde bastırılınca bu kez çevre köylerde ve kasabalarda Taşkent’teki olayları protesto gösterileri başlar. Hacı Sami Bey ve arkadaşları, Yedisu bölgesi Kırgızlarından Karakul’da Şabdan Batır oğullarından Muhittin ve Hüsamettin kardeşlerin başında bulunduğu Kırgızların ve Çu havzasında Ayüke oğlu Kanaat Bek idaresindeki Kırgızların bağlılıklarını sağlarlar. Yedisu bölgesine geçmeden önce hazırlık toplantıları, Cengiz sülalesinden olup Kazan doğumlu, fakat Ruslar tarafından ülkesinden sürülmüş olan ve Çin Türkistan’ında Kulca’da ikamet eden Abdullah Bubi’nin evinde toplanırlar. (Adil Hikmet Bey, 2012: s.228) Doğu Türkistanlı önderler ve Kırgız liderlerle Türkiyeli beş Türk’ün katıldığı toplantıda imkân ve ihtiyaçlar tartışılır. Abdullah Bubi’nin tespitlerine göre silah ve cephane bakımından zayıf olmakla beraber, kırık dökük silahlarla da olsa muvaffak olma azmiyle birlikte mücadele niyetlerinin olduğunu beyan eder. (Adil Hikmet Bey, 2012: s.229) İki gün sonra Kırgız reisleri ile ikinci bir toplantı yapılır. Harekât planı bütün teferruatı ile kararlaştırılır. Etrafa millete seferberlik ilan edilir. Keşifler vasıtasıyla elde edilen bilgilere dayanarak harita üzerinde toplanma mıntıkaları tespit edilir. Dağınık kuvvetler silahlarıyla birlikte istenilen noktalara hareket ederler. Türkiyeli beş Türk daha Yedisu bölgesine geçmeden Kırgızlar Isık Göl civarında toplanıp kazan kaldırırlar. Beş Türk’ün de süratle bölgeye intikal etmeleri gerekmektedir. (Adil Hikmet Bey, 2012: s.232-233) Bölgeye intikal eden Hacı Sami Bey ve arkadaşları, bir harp meclisi teşkil eder. Bütün harekât bu mecliste kararlaştırılır. Kırgız liderler de bu meclise dâhildir. Meclisin kararına göre; Kırgız liderler ve Türkiyeli Türkler birer vazife ile vazifelendirilmişlerdir. Adil Hikmet Bey Erkan-ı Harbiye vazifesini üslenmiş, Şadi (daha sonra ekibe katılan Teşkilat-ı Mahsusa üyesi), Hüseyin ve İbrahim efendiler birer alayın kumandanı olmuşlardır. İlk iş gece karanlığından istifade ederek Rus köylerini ve depolarını basarak silah tedarik etmek, böylece Rusları kendi silahlarıyla vurmaktır. Bir hafta sürekli baskınlar yapılır. Yedisu vilayetindeki bütün silah depoları tamamen boşaltılır. Artık hiçbir Kırgız süvarisi silahsız değildir. (Adil Hikmet Bey, 2012: s.234) Beş Türk’ün organizesinde Kırgızların gerçekleştirdiği bu harekât üç koldan yürütülmüştür. Başlangıçta yürütülen baskın tarzındaki harekât, oldukça başarılı olmuştur. Yeni yerler ele geçirildikçe oluşan katılımlarla birlikte isyan çığ gibi büyümektedir. Ruslar kuvvet üstüne kuvvet göndermekte bu kuvvetler baskınlarla imha edilmektedir. Koca Türkistan tümüyle ayağa kalkmıştır. (Adil Hikmet Bey, 2012: s.236) Rus hükümeti Türk kıyamının bastırılması için diğer cephelerden hatta Doğu Prusya’ya gönderilmek üzere yola çıkan en seçkin Moskof kuvvetleri yollarından çevrilip, zecri bir yürüyüşle Doğy Türkeli sınırına gönderilmiştir. Gelenler milli ihtilale kalkışanların çok üstünde bir kuvvete sahiplerdi. Gelenlerin ellerinde en mükemmel ve yeni silahlar, Kırgızların elinde ise ilkel silahlar hatta çoğu zaman ecdat kılıçları bulunuyordu. (Kutay, 1962: s.97) Altı ay boyunca Kırgız kuvvetleri başarı ile mücadele etmiş, Rusları mağlup etmeyi başarmış, hâkimiyet sahasını genişletmiştir. Ama artık Rus kuvvetlerinin başına General Kuropatkin geçmiştir. Bunun neticesi olarak da Rus harekâtında gelişme başlamıştır. Son sistem araç ve teçhizat, iyi yetişmiş bir kumanda heyeti ve nihayet muntazam bir ordu karşısında Kırgızların derme çatma kuvvetleri vardır. Ruslar mitralyöz, top hatta tayyare kullanmaktadır. Buna karşılık Kırgızlar kırık silahlarla mukabele etmektedir. Hatta bu silahların cephanesi bile yoktur. (Adil Hikmet Bey, 2012: s.239) Savaşın oldukça geniş bir alanda cereyan ediyor olması ikmal ve intikal açısından kıt imkânlara sahip Kırgızlar için ayrı bir güçlüktü. 271 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 Ayrıca General Kuropatkin bir beyanname yayınlayarak Türkiyeli beş Türk’ün başına onar bin som ödül koyarak Kırgızların maneviyatını bozmaya çalışır. Ayrıca beyannamede Krenski’nin isyancılara umumi af vaat ettiğini de belirtir. Bu beyannameye şiddetli taarruzlarla cevap verilir. Fakat Kırgız güçlerinin durumu gittikçe zayıflamaktadır. Yedisu isyanının önderleri bu durum karşısında yeni bir harp meclisi toplayarak bazı kararlar alırlar. Yeterli para ve mühimmat olamadığı için Ruslara karşı yürütülen bu savaşta kesin bir zafer kazanmanın imkânı kalmamıştı. Ruslara karşı isyanı uzatmak ancak iki taraf içinde fazla kan akıtmaktan ve bilhassa halkın istikbalini fenalaştırmaktan başka netice vermezdi. Mevcut durumda vaziyete hâkim olunan bir zamanda Krenski’nin beyannamesindeki umumi affa mazhar olmak için bu fırsatı değerlendirme kararı alırlar. Meclis bir beyanname neşrederek isyana son verildiği bütün halka duyurulduktan sonra ricat kararı verilir. (Adil Hikmet Bey, 2012: s.244) Rusların teklif etmiş olduğu mütareke kabul edilerek, mütareke hükümlerine göre Çin hükümeti ile de anlaşarak Çin arazisine geçilir. Kırgızlar açısından soykırım denilebilecek bir şekilde sonuçlanan isyanın sonunda Beş Türk’ten Hacı Sami Bey’in dışındakiler Türkiye’ye döner. Hacı Sami Bey ise Azerbaycan’a geçecek daha sonra Enver Paşa ile buluşarak Basmacılar hareketinde onun yanında yer alacaktır. Bununla birlikte Türkiyeli Beş Türk’ün Kırgızlar arasında itibarı devam edecek Kırgız ailelerin pek çoğu o yıl doğan çocuklarına “Samıkbek” ismini koyacaklardır. Sonuç Genç ve tecrübesizliklerinin yanında son derece idealist bir nesil olan İttihat ve Terakki nesli samimi duygularla devletin kurtuluşu için gayret sarf etmişlerdir. Hatası sevabı tartışılır olmakla birlikte onların bu samimi duyguları uğruna her türlü fedakârlığı yaptıkları ölümü bile göze almaktan çekinmedikleri bir gerçektir. İttihat ve Terakki Fırkasının üç önemli liderinden birisi olan Enver Paşa’nın kurmuş olduğu ve cemiyetin seçkin kişilerinden oluşan Teşkilat-ı Mahsusa ise bu kadronun adeta özetidir. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde kurulan ve sayıları 30000’i bulan Teşkilat- Mahsusa’nın üyeleri arasında oldukça önemli simalar vardır. Başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere bir yazarın ifadesiyle elli devletin kuruluşunda harcı olan sayısın meşhur ve isimsiz kahramanlar teşkilatta görev yapmıştır. Bu fedakâr idealistlerden olan Hacı Sami Bey ve arkadaşları, o dönemin imkansızlıkları içerisinde, 21. Asır insanı için bile hayal denebilecek bir idealin peşinde Ata Yurdu Türkistan’a giderek ora halkının bağımsızlığı için mücadele etmişlerdir. 1916 yılındaki bu mücadele belki başarılı olamamıştır. Ancak geleceğin bağımsızlık fikirlerinin yeşermesine ortam hazırlamış, bağımsızlık duygusunun temel unsuru tarih bilincinin kaynağı olmuştur. Bizzat Hacı Sami Bey’in yeniden aktif rol aldığı ve Enver Paşa’nın önderliğinde yürütülen “Basmacılar” hareketinin temelini atmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın en ateşli günlerinde ortaya çıkan isyanın sonuçları itibariyle de Türkiye ve Türk dünyası açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu isyanla Hacı Sami Bey ve arkadaşları Osmanlı Devleti’nin doğu cephesindeki yükünü hafifletmiş, Rusya genel savaşın bitiminden bir yıl önce savaştan çekilmek zorunda kalmıştır. Osmanlı Devleti ile Brest-Litovsk Anlaşmasını imzalayarak Batum’u da Türkiye’ye terk etmiştir. 272 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 Kaynakça Adil Hikmet Bey, (2012) Asya’da Beş Türk, Ötüken Yayınları, Hazırlayan Dr. Yusuf GEDİKLİ, İstanbul. AHMAD Feroz, (1999/1) İttihatçılıktan Kemalizme, Çev; Fatmagül Berktay (Baltalı) Dördüncü Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul. AHMAD Feroz, (1999/2) İttihat ve Terakki 1908-1914, Çev; Nuran Yavuz, Beşinci Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul. ARMAOĞLU Fahir H. (1973) Siyasi Tarih 1789-1960 İkinci Basım, Sevinç Matbaası, Ankara. AYDEMİR Şevket Süreyya, (1992) Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, Cilt 3 1914-1922, Dördüncü Basım, Remzi Kitapevi, İstanbul. BADEMCİ Ali, (2008) 1917-1934 Türkistan Milli İstiklal Hareketi ve Enver Paşa Cilt 1, İstanbul. GÜNEŞ Gönül, (2013) “Teşkilat-I Mahsusa ve Birinci Dünya Savaşı Yıllarındaki Faaliyetleri” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt 29, Sayı 85, Sayfa 101-130. İLKUL Ahmet Kemal, (1997) Çin-Türkistan Hatıraları, Şangay Hatıraları, Ötüken Yayınları, Hazırlayan Dr. Yusuf GEDİKLİ, İstanbul. KUTAY Cemal, (1962) Ana-Vatanda Son Beş Osmanlı Türk’ü, Tarih Yayınları, İstanbul. MURADOĞLU Abdullah, (2014) Teşkilât-ı Mahsûsa -1, http://turkistan.blogcu.com/ ÖRMECİ Ozan, (2010) Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, Tarih Okulu, Sayı VIII, Sayfa 95-109. STODDARD Philip H. (1993) Teşkilat-ı Mahsusa, Çev; Tansel Demirel Arba Yayınları, İstanbul. TANSU Samih Nafiz, (2012) Teşkilât-I Mahsusa İki Devrin Perde Arkası, İstanbul. TUNAYA Tarık Zafer, (1984) Türkiye’de Siyasal Partiler Cilt I İkinci Meşrutiyet Dönemi, İkinci Baskı, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul. TUNÇAY Mete, (1997) Türkiye Tarihi 4 Çağdaş Türkiye 1908-1980, Beşinci Basım, İstanbul. 273