İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Herkes İçin Transfüzyon Tıbbı Sempozyum Dizisi No: 44 • Mayıs 2005; s. 235-245 Transfüzyonla Geçen İnfeksiyonlar Yard. Doç. Dr. Emine Küçükateş Transfüzyonun istenmeyen etkilerinden biri de kan ile alıcıya infeksiyon etkenlerinin bulaştırılabilmesidir. Kan ve kan ürünleri transfüzyonu ile bağlantılı ilk infeksiyon 1943 yılında transfüzyon yapılan yedi hastada hepatitin gelişmesiyle tanımlanmıştır. Günümüzde kan ve kan ürünlerinin güvenilirliğini sağlamak için taranan infeksiyon etkenlerinin sayısı arttırılmakta ve daha etkin tanımlama yöntemleri geliştirilmektedir. Fakat geliştirilen duyarlı tanı yöntemlerine rağmen infeksiyon etkenlerinin transfüzyonla geçişi tam olarak önlenememiştir. Ülkemizde 1983 yılında 2857 sayılı Kan ve Kan Ürünleri Kanunu ile Hepatit B yüzey antijeni (HBsAg), sifiliz ve sıtma etkenlerinin taranması zorunlu kılınmış, 1987 yılında bu listeye anti-HIV ve 1996 yılında da anti-HCV dahil edilmiş ve her donör için standart bir “Donör Sorgulama Formu” kullanılması zorunluluğu getirilmiştir. Transfüzyonla bulaşabilen infeksiyonlar viruslar, parazitler, bakteriler ve prionlardır. VİRUSLAR En sık sorun oluşturanlar; Hepatit B Virusu (HBV) Hepatit C Virusu (HCV) İnsan İmmun Yetmezlik Virusu 1 ve 2 (HIV 1 ve 2)’dir. Diğerleri ise İnsan T hücresi lenfotropik virusu I ve II (HTLV I ve II) Hepatit A Virusu (HAV) Hepatit D Virusu (HDV) Hepatit G Virusu (HGV) 235 • Emine Küçükateş Parvovirus B19 Sitomegalovirus (CMV) Epstein-Barr Virus (EBV) Transfusion Transmitted Virus (TTV) İnsan Herpes Virus (HHV) tip 6, 7 ve 8 Batı Nil Virusu (WNV) SEN-V’dir. Hepatit B Virusu (HBV) Transfüzyonla bulaşabilen hepatit viruslarından en yaygın olanıdır. Dünyada HBV taşıyıcılığının 500 milyon, Türkiye’de ise 4 milyon civarında olduğu sanılmaktadır. Transfüzyondan sonra hepatit gelişme riski 1968 yılında Cohen ve Daugherty tarafından gösterilmiştir. Kan Bankalarında HBV 1970’lerden itibaren HBsAg’nin varlığının gösterilmesiyle taranmaktadır. Ancak mutasyona uğramış veya düşük düzeydeki HBsAg “pencere dönemi”’nin saptanamaması hala sorun oluşturmaktadır. Kurumumuzda son iki yıllık donör taramalarında HBsAg pozitifliği %2.17 olarak bulunmuştur.HBV infeksiyonu akut ya da kronik, klinik belirtili ya da belirtisiz olabilir. Akut bir HBV infeksiyonunda 1-12 haftalar arasında ilk ortaya çıkan antijen hepatit B yüzey antijenidir (HBsAg). Hemen sonra e antijeni (HBeAg) ve kor antijeni (HBcAg)’ye karşı antikorlar gelişir (anti-HBc-IgM ve anti-HBc-IgG). Akut infeksiyon ilerledikçe genellikle 12-14 haftada HBeAg kaybolur ve sonra anti-HBe gelişir. Daha sonra HBsAg giderek kaybolur ve anti-HBe oluşur. Anti-HBc, anti-HBe ve Anti-HBs’nin varlığı yakın geçmişteki bir HBV infeksiyonunn göstergesidir (Şekil 1). Akut infeksiyonlu hastaların %5-10’unda iyileşme olmaz ve kronik döneme geçerler. Hepatit C Virusu (HCV) Şekil 1. Akut HBV infeksiyonu 236 Transfüzyonla Geçen İnfeksiyonlar • Hepatit virusları içinde kronikleşme riski en yüksek olanıdır (%80). Siroz ve karaciğer kanseri oluşturma riski yüksektir. Kan transfüzyonunda önem taşıyan bu virus kuluçka dönemi uzun olduğundan erken dönemde saptanamamaktadır. 1970’li yılların sonunda HCV’nin transfüzyon yolu ile bulaştığı bildirilmiştir. Dünyada gönüllü kan donörleri arasındaki HCV prevalansı Kuzey Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nin büyük bir bölümünde %0.2’den düşük, Güney Avrupa ve Japonya’da%1-1.5 arasında, Çin’de %5’in üstünde ve Mısır’da %15 olarak bildirilmektedir. Türkiye’de anti-HCV pozitifliği bölgelere göre %0.3-1.8 arasında değişmektedir. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kan Merkezi son iki yıllık donör taramalarında anti-HCV pozitifliği %0.3 olarak bulunmuştur. HCV’nin Yapısı Hepatit C Virusu büyük tek bir polipeptid kodlamaktadır. Bu polipeptid virus ve konak proteazları tarafından kesilir ve işlevsel olarak farklı proteinler oluşur. Poliproteinin N-ucundan itibaren yaklaşık dörtte bir bölümü virusa ait yapısal proteinleri, kalan kısmı ise yapısal olmayan (nonstructural, NS) proteinleri oluşturur. Poliproteinin N-terminal bölgesinde ilk kodlanan C geni ürünü olan kor proteinidir. C’den sonra gelen E1 ve E2 genleri iki zarf glikoproteinini kodlar. Yapısal proteinlerden sonra 6 adet yapısal olmayan protein mevcuttur (Şekil 2). Günümüzde serolojik tanıda en sık kullanılan 3ncü kuşak ELISA kitleridir. Şekil 2. HCV genomunun yapısı 237 • Emine Küçükateş Kan donörlerinin HCV yönünden taranmasıyla transfüzyonla bulaş büyük ölçüde azalmıştır. Serokonversiyonun üçüncü kuşak testlerle tespiti 6-8 haftayı bulmaktadır. Düşük risk grubu oluşturan kan donörlerinde yalancı pozitif test sonuçları daha sık görülebilmektedir. İnsan İmmun Yetmezlik Virusu 1 ve 2 (HIV 1-2) Transfüzyonla bulaşabilen infeksiyonlardandır. Kazanılmış immun yetmezlik sendromu (AIDS) dünyada ilk defa 1981 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde Pneumocystis carinii pnömoni tanısı konan homoseksüel erkekte tanımlanmıştır. 1983 yılında bu duruma neden olan etkenin T Helper lenfositlerde çoğalan ve onları tahrip eden insan immun yetmezlik virusu (HIV) olduğu belirlenmiştir. Türkiye’de ise ilk olgu 1985 yılında saptanmıştır. 2004 Global AIDS epidemik raporlarına göre, 2003 yılı sonu itibariyle dün- Şekil 3. HIV infeksiyonunun seyri yada yaklaşık 40 milyon kişinin HIV’li olduğu, dünyada 15-49 yaşları arasındaki her 1000 yetişkinden yaklaşık olarak 11’inin HIV’le infekte olduğu, HIV olgularının hemen hemen yarısının da kadın olduğu bildirilmektedir. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kan Merkezi son iki yıllık donör taramalarında ise (19814 donörde) Western-blot yöntemiyle doğrulanmış bir olgu bulunmaktadır. Dünyadaki HIV olgularının %3-5’inin kan yolu ile bulaşmaktadır. Türkiye’de de 1999 yılı Aralık rakamlarına göre kayıtlı HIV olgularının %3.8’inin kan yoluyla geçtiği bildirilmiştir. Seronegatif bir donörden transfüzyon ile HIV bulaşma riski 1/450.000-660.000 olduğu bildirilmektedir. Çünkü pencere 238 Transfüzyonla Geçen İnfeksiyonlar • döneminde olgularda bulaş riski vardır. HIV antikorları kişi infekte olduktan 25-30 gün sonra saptanabilmektedir. HIV antikorlarını taramak için günümüzde 3. ya da 4. kuşak ELISA kitleri kullanılmaktadır. 3. kuşak kitler antikor pozitifliğini 3. haftadan, 4ncü kuşak kitler ise P24 antijenini de içerdiğinde 14ncü günden itibaren HIV pozitifliğini yakalayabilmektedir. Pozitif örnekler Western-blot testi ile doğrulanmaktadır (Şekil 3). Transfüzyonla Bulaşan Diğer Viruslar Rutin taramalarda yer almayan ve aşağıda belirtilen bu grup viruslar yalnızca, immun sistemi baskılanmış kişilerde hastalık yaparlar. HTLV I-II: HTLV I erişkin T lösemisi ve HTLV II ise saçlı hücre lösemisinden sorumludur. Her iki virusta Amerika Birleşik Devletleri donör populasyonunda düşük oranda mevcuttur. HTLV I Japonya’da daha yaygın olarak bulunmuştur. Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya’da kan donörlerinde rutin tarama testi olarak kullanılmaktadır. HAV: Kan transfüzyonu ile nadir olarak bulaşır. Genellikle kontamine yiyecek ve su ile yayılır. HDV: Eksik bir virus olduğundan ancak HBV varlığında infeksiyöz özellik taşır. HGV: İlk olarak 1995 yılında muhtemelen non-A-E etkeni olarak identifiye edilmiş ve Flaviviridae ailesi içinde sınıflandırılmıştır. Moleküler biyoloji teknikleriyle saptanmaktadır. E2 zarf proteini ile antikorları (anti-E2) tespit etmek mümkün olabilmektedir. Transfüzyon alan kişilerde, intravenöz uyuşturucu kullananlarda yüksek prevalansa sahip olan bu virus parenteral olarak bulaşır. Fakat materno-fetal, cinsel temasla ve artropod ısırması non-parenteral olgularda bulaş bildirilmektedir. Yüksek risk gruplu olgularda HCV ile ko-infeksiyon bildirilmektedir. CMV: Kan transfüzyonuyla nadir olarak bulaşabilen herpes grubuna ait bir virustur. İmmunsuprese hastalarda fatal yada ciddi sonuçlara yol açar. Özellikle düşük doğum ağırlıklı bebekler, kemik iliği ve organ transplantasyonu olan hastalar risk grubundandır. Risk grubundaki hastalara CMV bakılması uygundur. Alternatif olarak kanın filtrelenmesi hastayı koruyacaktır. EBV: Tranfüzyola bulaşı nadirdir. İmmun sistemi baskılanmış hastalarda sorun olmaktadır. Parvovirus B19: İmmunsuprese ve hemolitik anemili hastalarda ciddi sonuçlara yol açmasına rağmen transfüzyonla bulaş nadirdir. HHV 6 ve 7: Her iki virusta birbirine benzerdir ve her ikisi de beta-herpesviruslardandır ve T hücrelerini infekte ederler. HHV6 merkez sinir sistemi ve immun sistem hücrelerinin çoğunu infekte eden pan-limfotropik bir virus- 239 • Emine Küçükateş tur. HHV hücre içine girmek için CD4 reseptörlerini kullanır. Her iki virusta çoğunlukla süt çocuklarında roseola olgularıyla ilişkilendirilir. HHV6 kesin olmamakla birlikte multipl sklerozla ve HHV7 ise Pityriasis rosea olgularıyla ilişkilendirilir. Transfüzyonla bulaşabilen olgu bildirilmemesine rağmen immunsuprese kişilerde, organ transplantasyonlarında özellikle önemli bir hastalık etkeni olarak tanımlanmaktadır. HHV8: İnsan herpesvirus ailesinin en yeni üyesidir. İlk olarak 1994 yılında Kaposi sarkom’lu HIV’li bir hastada identifiye edilmiştir. HHV8 keza multisentrik Castelman hastalığı, B hücreli lenfoma ve diğer bazı neoplastik hastalıklarla ilişkilendirilmektedir. Onkojenik potansiyele sahip olabilen bir insan tümör virusudur ve özellikle immunsuprese kişlerde idiyopatik şartlarda diğer hastalıklara neden olabilir. Bununla birlikte, HIV’le infekte olmayan homoseksüellerde ve sağlıklı kişilerde bulunabilir. HHV8 ile viremi kan donörlerinde çok düşük de olsa mevcut olabilir. Batı Nil Virusu: Sivrisineklerin ısırmasıyla yayılır. İlk olarak 1999’da Amerika Birleşik Devletleri’nde tespit edilmiştir. İlk olgu organ transplantasyonu yapılmış ve kan transfüzyonu alan bir olguda bildirilmiştir. İnfekte kişilerin %80’i semptomsuzdur. Fatal olabilen bu hastalığın ciddi seyri 150 ila 200 infekte kişide bir olarak görülmektedir. TTV: ilk olarak Nishizawa ve arkadaşları tarfından kriptojenik post-transfüzyon non-A-E hepatitli hastadan izole edilmiştir. Circinoviridae ailesinin yeni bir üyesi olarak sınıflandırılmıştır. Coğrafik korelasyon göstermeyen en az altı genotipi identifiye edilmiştir. TTV moleküler biyoloji teknikleri kullanılarak tespit edilebilir. Spesifik antikorları identifiye edilmemiştir. Sağlıklı kan donörlerinde prevalansı düşüktür. Anne sütüyle bulaş rapor edilmektedir. Farklı populasyonlarda parenteral geçiş oranları farklıdır. SEN-V: Önceleri etiyolojisi bilinmeyen viral karaciğer hastalığına bağlı olduğu görülmekte idi. Bu virus sık transfüzyon alan kişilerde ve intravenöz uyuşturucu kullanıcılarında büyük bir yüzde de mevcut olarak bulunmuştur. Zira sağlıklı kan donörlerinde birkaç olguda izole edilmiştir. Veriler non-A-E hepatit olgularının önemli bir kısmıyla birlikte bağlantılı bir virus olarak görülmektedir. Diğer hepatit virusları ile ko-infeksiyon meydana getirmektedir. Transfüzyonla Bulaşan Parazitler Malarya (Sıtma) İlk transfüzyon sıtma olgusu 1911 yılında Woosley tarafından bildirilmiştir. Sıtma etkeni plasmodiumların en çok bilinen türleri; P. vivax, P. malariae, P. falciparum, P. ovale ve P. knowlesi’dir. Ülkemizde sık görüleni P. vivax’dır. ABD’de 1963-1999 yılları arasında 240 Transfüzyonla Geçen İnfeksiyonlar • transfüzyonla geçen 93 kayıtlı olgu bildirilmiştir. Ülkemizde transfüzyonla bulaşın çok nadir olduğu bildirilmektedir. Bulaş asemptomatik donörlerden olabilmektedir. Zira enfekte bireylerin kanlarında yıllarca bu parazit bulunabilmektedir. Asemptomatik taşıyıcılıkta P. malariae‘nin 40 yıl, P. vivax ve P. ovale’nin 6-8 yıl ve P. falciparum’un ise 2 yıla kadar kanda bulunduğu bildirilmiştir Plasmodium’lar yalnızca tam kan veya eritrosit süspansiyonları ile değil, eritrositle kontamine diğer kan ürünleri ile de bulaşabilmektedirler. Eritrositler içinde plasmodiumlar 4-6 °C’de 7 gün canlı kalmaktadır, 10-12 günlük kanlarla malarya bulaştığı gösterilmiştir. Gliserilleyerek dondurulan eritrositlerin içindeki plasmodiumların varlığını koruduğu saptanmıştır. CPD adenin ile saklanan kanlarda malaryanın uzun süre canlılığını koruyabildiği bildirilmiştir. Fraksinasyondan elde edilmiş veya taze donmuş plazmadan da malarya bulaşabilmektedir. Bir ünite torba kan içinde 10 adet plazmodiumun varlığı ile de bulaşın gerçekleşebileceği bildirilmektedir. Sıtmanın endemik olmadığı bölgelerde tanı geç konulduğundan, özellikle gebeler ve immun sistemi baskılanmış kişiler tehlike altındadır. Bu bölgelerde; a. 30 gün içinde ateşli hastalık geçirenlerin donör olarak kabul edilmemesi b. Kan alımından 48 saat önce veya kan almadan hemen önce tek doz klorokin verilmesi c. Alıcıya kemoprofilaksi uygulanması (gebe, süt veren anne, çocuklar ve P. falciparum’un neden olduğu olgular hariç) önerilmektedir. Tanı: Kalın damla ve yayma Gimsa preparatların mikroskop incelemesi ve immunolojik testlerle konur. İmmünolojik testler RIA, ELISA, IFA ve PCR antijen aramada çok düşük düzeyde olguları saptayamamaktadır. Antikor taramada Malaryaya karşı gelişen antikorların ölçümü özgüllük ve duyarlılık yönünden sorun oluşturmaktadır. Yine de IFA, IHA ve ELISA tanı koymak için uygun testler olarak tanımlanmaktadır. 2857 sayılı kanunla 1983 yılında sıtma taraması zorunlu kılınmış, daha sonra kaldırılmış, yalnızca sıtma riski bulunan bölgelerde uygulanması öngörülmüştür. Toksoplazmozis Toksoplazma gondii zorunlu hücre içi parazitidir. Lökositlerde uzun süre canlı kalır. +4°C’de 4-7 hafta canlılığını korur. Toksoplazma IgM antikoru taşıyan donörlerden yapılan lökosit transfüzyonu sonucu immun sistemi baskılanmış hastalarda ciddi akut toksoplazmozis geliştiği bildirilmektedir. Özel durumlar haricinde tarama testi önerilmemektedir. 241 • Emine Küçükateş Babesiosis İnsan babezyonu Babesia cinsi protozoonun neden olduğu, Ixodes scapularis türü kenelerin ısırmasıyla bulaşan bir zoonozdur. İnsanda üç türü vardır: B. microti, B. bovis ve B. divergens. Parazit kemenin ısırmasıyla geçmektedir. Eritrositleri infekte eder ve hemolize yol açar. Parazit infekte eritrositleri içeren kan ve ürünleri ile bulaşabilmektedir. Plazmadan bulaş bildirilmemiştir. Bu parazitle infekte bireyler aylarca, yıllarca asemptomatik kalabilir. Tanı Giemsa ve Wright boyamada parazitlerin görünmesiyle konur. IFA ve PCR’la da tanı konulabilir. Chaga’s Hastalığı Etkeni Trypanosoma cruzi adlı protozoondur. Merkezi ve Güney Amerika ve USA’da rastlanır. Burada T.cruzi antikor prevalansı %0.0014 olarak saptanmıştır. Göçlere bağlı olduğu düşünülmektedir. Kala-Azar Etkeni Leishmania donovani’dir. Transfüzyonla bulaş nadirdir. Tanı için ELISA ve PCR kullanılır. Filaryazis Etken, Nematod’lardır. İnsanda kan ve lenf sıvısı içinde bulunur. Wuchereria bankrofti yurdumuzda rastlanır. Diğerleri ise Acanthocheilonema perstans, Mansonella ozzardi, Loa loa, Brugia malayi, Brugia timori, Dipetalonema stroptocerca ve Onchocerca volvulus’dir. Transfüzyonla Bulaşan Bakteriler ve Mantarlar Kan ve kan ürünlerinin bakteriyel kontaminasyonu çok nadir olmasına rağmen, sepsise neden oluşu ve fatal seyretmesi nedeniyle çok önemlidir. Tüm kan transfüzyonlarında %0.2-0.5 oranında bakteriyel kontaminasyon olduğu tahmin edilmektedir. Kontaminasyonun nedenleri: Donasyon esnasında ciltten kontaminasyon Donörün kronik infeksiyonu Asemptomatik donör bakteriyemisi Ayrıca: Kontamine cihazlar ve ürün havuzlanma süresinde Kan torbalarındaki antikoagülan solüsyonun hazırlanması esnasında 242 Transfüzyonla Geçen İnfeksiyonlar • Kan alım setleri Santrifüj sırasında ve Transfüzyon öncesi ısıtma banyolarından kontaminasyon ile Saklama koşulları ve süresine uyulmamasına bağlı olarak gelişen kontaminasyonlar yer almaktadır. Asemptomatik donör infeksiyonları: Bruselloz Salmonelloz Yersinioz Spiroket infeksiyonları Rekürren ateş Lyme hastalığı Sifiliz Riketsiyozlar Kayalık dağlar benekli ateşi Q ateşi’dir ve en sık kontaminasyon deri florasından olur. Etken bakteriyal organizmalar: Staphylococcus epidermidis Difterioidler Staphylococcus aureus Septik reaksiyonlardan çok nadir olarak: Corynebacterium spp. Propionibacterium acnes Diğer bakteriler: Micrococcus spp. Yersinia enterocolitica Pseudomonas spp. Escherichia coli Enterobacter aerogenes Salmonella spp. Citrobacter freundii’dir. 243 • Emine Küçükateş Transfüzyonla Bulaşan Mantarlar Nadir de olsa transfüzyonla mantar bulaşı olabilir. Immun sistemi baskılanmış hastalarda infeksiyon görülebilir. Etkenler ise Aspergillus, Penicillum ve Hormodendrum’dur. PRİONLAR Prion Progresif fatal seyirli ve merkezi sinir sisteminde kronik hastalık oluşturan bir grup ajandır. İnsan ve hayvanlarda görülen bazı nörodejeneratif hastalıkların etkenidir. 1986 yılında İngiltere’de yaklaşık 200.000 hayvanın yakalandığı Bovine Spongiform Encephalopathy (BSE) nedeniyle 4.5 milyon hayvanın imha edilmiştir. Bir prion hastalığı olan BSE ya da “Deli Dana Hastalığı” infekte dokuların yenmesi ile insanlara geçebilmekte ve varyant Creutz-Feldt-Jacob Disease (vCJD) hastalığı olarak tanımlanmaktadır. 1994 yılından bu yana yılda ortalama 10-15 olgu bulunmasına rağmen, gerçek sıklığı bilinmemektedir. Kan ürünleri ile vCJD’nin geçme riski araştırılmış, fakat net bir sonuca varılamamıştır. vCJD’nın kuluçka süresinin 35 yıl olduğu düşünülmekte, kan alma öyküsü olanlarda olasılık üzerinde durulmuş, fakat kesin sonuç saptanamamıştır. 1998’de Amerikan Gıda ve İlaç Uygulamaları Kurumu (Food and Drug Administration, FDA ) vCJD’nin kan ve kan ürünleri ile geçme riskini azaltmaya yönelik olarak 1980’den itibaren İngiltere’de bulunmuş kişilerden kan alınmaması yönünde bir politika geliştirmiştir. Vurgusuz Tanı: İnfekte dokuların histolojik incelenmesi ve klinik muayeneye dayalıdır. İnfekte olan hastaları belirlemek için noninvasive testler yoktur. Amerikan Kızılhaç’ı korunmayı sağlamak üzere donör sorgulama formlarında donör ve ailesinde aşağıda belirtilen özelliklere de yer vermektedir: • İngiltere’de 1980-1996 yılları arasında en az 3 ay kalmak • İngiltere’de kan transfüzyonu uygulanmış olmak • 1980’den sonra herhangi bir dönemde Fransa’da toplam 5 yıl kalmak • 1980-1990 yılları arasında Kuzey Avrupa’da 6 ay veya daha fazla kalmak • 1980-1996 yılları arasında diğer Avrupa Ülkelerinde 6 ay veya daha fazla kalmak KAYNAKLAR 244 Transfüzyonla Geçen İnfeksiyonlar • 1. Yenen OŞ. Transfüzyonla bulaşan virus infeksiyonları. Klinik Gelişim Derg 2001;14:73-83. 2. Mandel GL, Bennett JE, Dohin R: Mandel, Douglas, and Bennett’s Principles and Practice of Infectious Disease. 5th edition. Philadelphia,Churchill Livingstone, 2000. 3. Yaylı G. Transfüzyonla bulaşan infeksiyonlar virüsler. Ulusal Kan Merkezleri ve Transfüzyon Tıbbı Kursu VI Kitabı 2002; s.129-131. 4. Ustaçelebi Ş. İnsan immunyetmezlik virusları, HIV-1 ve HIV-2. Ustaçelebi Ş, Editör: Temel ve Klinik Mikrobiyoloji, Ankara, 1999, s. 987-999. 5. Altunay H. Transfüzyonla bulaşan bakteri ve parazit enfeksiyonları. Klinik Gelişim Derg 2001; 14: 67-72. 6. Otkun M. Transfüzyonla bulaşan infeksiyonlar bakteriler. Ulusal Kan Merkezleri ve Transfüzyon Tıbbı Kursu VI Kitabı 2002; s.133-134. 7. Bakır M. Transfüzyonla bulaşan infeksiyonlar parazitler. Ulusal Kan Merkezleri ve Transfüzyon Tıbbı Kursu VI Kitabı 2002, 135-138. 8. Masatlı R. Prionler ve kan transfüzyonu. Klinik Gelişim Derg 2001; 14: 84-92. 9. Kılıçturgay K. Viral Hepatit’98. Viral Hepatit Savaşım Derneği, İstanbul, 1998. 10. Küçükateş E, Bilgen H. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kan Merkezi hepatit B ve C taraması. VII. Ulusal Viral Hepatit Kongresi, 24-28 Kasım 2004, Ankara. 11. UNAIDS. 2004 Report on the Global AIDS Epidemic, July, 2004. 12. Küçükateş E, Bilgen H. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kan Merkezi anti-HIV taraması. XXXI. Türk Mikrobiyoloji Kongresi, 19-23 Eylül 2004, Kuşadası. 13. Kitchen AD, John A, Barbara J. Which agents threaten blood safety in the future? Bailliére’s. Clinical Haematology 2000; 13: 601-614. 14. Snyder EL, Dodd RY. Reducing the risk of blood transfusion. Haematology 2001; 1: 433-442. 15. Barbara JA, Path FRC. Prevention of infections transmissible by blood derivatives. Transfus Sci 1998;19:3-7. 16. Hepatits B surface antigen assays: operational characteristics (phase I) report 1. Blood safety and clinical technology. World Health Organization, May, 2001. 17. Chamberland ME. Surveillance for transfusion transmitted viral infections in the United States Biologicals 1998; 26: 85-88. 18. Goodnough LT, Shander A, Brecher ME: Transfusion medicine:looking to the future. Lancet 2003; 361: 161-169. 19. Wong PY, Coghlan PJ, Angus PW. Should we be screening blood donors for hepatitis G virus? The case against screening. Med J Aust 1998; 169: 375-377. 20. Tansfusion-TransmittedDiseases.http://www.aabb.org. 21. Saville RD, Constantine NT, Cleghorn FR, Jack N, Bartholomew C, Edwards J, Gomez P, Blattner WA. FourthGeneration Enzyme-Linked Immunosorbent Assay for the simultaneous detection of human immunodeficiency virus antigen and antibody. J Clin Microbiol 2001; 39: 2518-2524. 22. Ness PM. Tranfusion Medicine:An overwiev and update. Clin Chemistry 2000; 46: 1270-1276. 23. Tobler LH, Busch MP. History of posttranfusion hepatitis. Clin Chemistry 1997; 43: 1487-1493. 24. Malla N, Ratho RK, Mishra B, Grover R, Mahajan RC. Tranfusion associated infections: A threat to life. J Indian Med Assoc 2003; 101(1): 18,20-23. 25. Collinge J. Variant Creutzfeldt-Jakob disease. Lancet 1999; 354: 317-323. 26. Llewelyn CA, Hewitt RSG, Amar K, Cousens S, Mackenzia J, Will RG. Possible transmission of variant Creutzfeldt-Jakob disease by blood transfusion. Lancet 2004; 363: 417-421. 245