Teknolojinin Yeni Sosyolojisi Teknolojik tasarımın kilitlenmesi kavramı, başta iklim değişikliği olmak üzere teknik değişimin dinamiklerini anlamak için kullanabileceğimiz en yararlı kavramlardan biri. Bu canalıcı kavramı yeniden ele almak üzere, gerek teknolojik sistemlerde kilitlenmeyi gerekse başka bir çok yeni kavramı teknik değişim yazınına sokarak bu alana taze bir soluk getiren, teknoloji sosyolojisi ve tarihine yepyeni çalışma alanları açan bir eğilim ya da ‘okul’ dan sözetmek kaçınılmaz oluyor. Bu yaklaşımın başını, Marx, Weber, Heidegger, Marcuse ve daha birçoklarının toplum ve teknoloji ilişkilerine yaptıkları vazgeçilmez katkılardan yararlanarak bilim ve teknoloji sosyolojisi alanında çalışan Bijker ve Pinch ile teknoloji tarihi alanında çalışan Hughes’un, çektiği görülür. Bu araştırmacılar, teknolojik sistemlerin toplumsal biçimlenişini merkeze alan ve teknolojinin konstrütüvist (yapılandırmacı, oluşturmacı) sosyolojisi olarak adlandırdıkları çalışma alanında, bir çeşit teknolojik sistemler ‘arkeolojisi’ önerirler. Araştırma ve incelemelerinde farklı teknik nesnelerden büyük teknolojik sistemlere, teknolojinin nasıl toplumun/toplumsalın kabında şekillendiğini ortaya koyarken, yeni kavramları da teknik değişim yazınına kazandırırlar. ‘Teknolojik kilitlenme – kapanım ve istikrar’, ‘yorum esnekliği’ , ‘ toplumsal kesimler ve rolleri’ gibi, teknik değişimin anlaşılması ve yorumlanmasında son derece işlevsel olacak sosyolojik kavram ve araçlar, böylelikle bu alandaki araştırmacılar tarafından kullanılmaya, geliştirilmeye başlanır. Burada amaçlanan, teknoloji tarihi çalışmalarında bir genişletme, derinleştirmedir. Simetrik bir yaklaşımla teknik alandaki başarısızlıkları, bilimsel polemikleri de çalışma konusuna dahil etmektir. Akademik disiplinlerin kalın çizgilerle birbirlerinden ayırdıkları, aslında aynı nesneyi ancak farklı açılardan görünümleriyle ortaya koyabilen yaklaşımları biraraya getirerek; teknik değişim olgusunu hem tarihsel olarak berraklık yaratacak ayrıntıda, hem de iktisadi, sosyal, psikolojik, siyasi bütünlüğü içinde kavrayabilmektir. Perçinler, kablolar ve vidalar ile dünya görüşü, sınıfsal ilişkiler ve kurumsal kültürleri aynı yorum düzleminde buluşturmak; amaç budur. Bu çalışmalar sonucunda artık açıklıkla görülmeye başlanan şudur: elektrik üretimi, ulaşım teknolojileri gibi karmaşık modern teknolojik sistemlerden, bisiklet, otomobil, uçak, ampul, plastik malzemeler gibi çeşit çeşit teknolojik ürünlere, demir-çelik, boya gibi sanayi sektörlerine, ‘ teknik tasarım’ ın doğduğu düzlem, tam bir toplumsal mücadeleler envanteridir. Patronlar, işçiler, mühendisler, teknisyenler, müşteriler, kullanıcılar, politikacılar, bilim adamları… Hepsi, her biri bu mücadelenin bilinçli ya da bilinçsiz parçalarıdır. Herhangi bir teknolojik nesnenin son biçimini aldığı sahne, Feenberg’in deyimiyle gerçek bir ‘ nesneler meclisi ya da parlementosu’ dur. Üretim teknolojilerinin şekillenmesinde sınıf ilişkilerinin izlerini, emek sürecinin Braverman tarafından yapılan incelemesinde buluruz. Artık klasikleşen bu incelemede, bant üretimiyle ifadesini bulan teknolojik tasarımın, vasıfsızlaştırma, üretimin hızlandırılması ve geleneksel yönetim kontrolu gibi sınıfsal hedeflerle nasıl biçimlendiği gösterilmişti. Benzer bir şekilde David Noble da makine takım tezgahlarında otomasyonun tarihi gelişimini inceleyerek, geriye doğru bakıldığında kolayca çizgisel teknik gelişimin mantığı olarak algılanabilecek bu sürecin, aslında şiddetli bir toplumsal mücadeleye sahne olduğunu ortaya koymuştur. Bütün bu bulgu ve bilgilerin ne kadar sarsıcı sonuçlar doğurabileceğini artık açıkça görmeye başlıyoruz. Eğer bitmiş tasarımlarını günlük hayatımızda sorgulamadan kullandığımız teknolojik nesneler ve/veya çalışma, iş görme, eğlenme, tedavi olma, seyahat etme şekillerimiz, kısaca tüm yaşamımızı belirleyen teknolojiler, determinist içsel mantıklarının ürünü olarak ortaya çıkmamışlarsa, aynı diğer toplumsal, kültürel olgular ve kurumlar gibi siyasi mücadelenin öznesi olabilirler. Aslında bu kavrayış, kuşkusuz teknoloji sosyolojisi alanındaki herhangi bir gelişmeyi beklemeden, çoktan ortaya çıkmıştı. Kapitalizmle yaşıt işçi sınıfı mücadeleleri bunun ilk örnekleriyse, ekoloji hareketlerinin ürünlere ve üretim teknolojilerine, feminist hareketlerin kadın sağlığı ve doğum kontrol tekniklerine müdaheleleri, teknolojilerin toplumsal olarak şekillendirildiği sahnenin daha görünür bölümleridir. Yaşamlarımızın giderek daha büyük kısımlarına hükmeden teknolojilerin ve bunların ürünlerinin aldıkları son şekillerin, bilim adamları ve mühendislere ve özellikle özel şirketlerin kararlarına bırakılamayacak kadar önemli olduğunu bugün artık kesinlikle biliyoruz.