ORTAÖĞRETİM PSİKOLOJİ DERS KİTABI Yazar Prof. Dr. Sirel Karakaş DEVLET KİTAPLARI DÖRDÜNCÜ BASKI ……………………., 2014 MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI YAYINLARI................................................................: 5641 DERS KİTAPLARI DİZİSİ.....................................................................................: 1521 14.?.Y.0002.4167 Her hakkı saklıdır ve Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Kitabın metin, soru ve şekilleri kısmen de olsa hiçbir surette alınıp yayınlanamaz. Editör Yrd. Doç. Dr. Rükzan ESKİ Dil Uzmanı Vildan Kaya ERBATuR Ölçme ve Değerlendirme Uzmanı Günay DuRuCAN Program Geliştirme Uzmanı Tuğba Kuşkonmaz ÇİLDİR Rehberlik Uzmanı Mustafa KARA Görsel Tasarım Uzmanı uU S. Barçın GÜMÜŞ, Meryem ÜNSEL ISBN 978-975-11-3558-2 Millî Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 17.12.2010 gün ve 243 sayılı kararı ile ders kitabı olarak kabul edilmiş, Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 28.03.2014 gün ve 1310094 sayılı yazısı ile dördüncü defa 58.024 adet basılmıştır. Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı. Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl. Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli. Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar? O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım. Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın; Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet; Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl! Mehmet Âkif Ersoy GENÇLİĞE HİTABE Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve hâricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Mustafa Kemal Atatürk İÇİNDEKİLER I. ÜNİTE : PSİKOLOJİ BİLİMİNİ TANIYALIM ....................................... 1 PSİKOLOJİNİN İLGİ ALANLARI, KONULAR, ÖRNEKLER ...................................... 1 PSİKOLOJİNİN BİLİM DALI OLMA SÜRECİ ......................................................... 3 A. Bilimsel Psikolojinin Oluşmasına Katkıda Bulunanlar ............................................................3 1. Bilim Öncesi Psikoloji.........................................................................................................4 2. Bilimsel Psikolojiye Doğru..................................................................................................4 B. Bilimsel Psikolojinin Kurulması Ve Ekoller Dönemi .............................................................. 5 C. Bilimsel Psikolojinin Ülkemizdeki Gelişimi ............................................................................ 6 1. Tanzimata Kadar Olan Dönem............................................................................................6 2. Tanzimat Sonrası Gelişmeler..............................................................................................7 3. Ülkemizde Bilimsel Psikolojinin Kurulması.........................................................................7 ÖLÇÜTLER VE AMAÇLAR.................................................................................. 8 A. Ölçütler .................................................................................................................................9 1. Gözlenebilirlik ...................................................................................................................9 2. Ölçülebilirlik ......................................................................................................................9 B. Amaçlar ...............................................................................................................................11 ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ . ............................................................................ 13 A. Doğal Gözlem ......................................................................................................................14 B. Vaka Çalışması .....................................................................................................................15 C. Anket Çalışması....................................................................................................................15 Ç. İlişkisel Çalışma.....................................................................................................................15 D. Deneysel Çalışma ................................................................................................................17 ETİK KURALLAR . ............................................................................................ 19 PSİKOLOJİNİN ALT DALLARI ............................................................................ 21 A. Temel Bilim Alt Dalları .........................................................................................................22 1. Deneysel Psikoloji.............................................................................................................22 2. Bilişsel Psikoloji Ve Bilişin Bedenle İlişkisini İnceleyen Alt Dallar......................................22 3. Gelişim Psikolojisi, Sosyal Psikoloji, Kişilik Psikolojisi........................................................23 B. Uygulamalı Bilim Alt Dalları .................................................................................................23 1. Klinik Psikoloji..................................................................................................................23 2. Endüstri Psikolojisi (Örgütsel Psikoloji / Örgütsel Davranış Psikolojisi) ............................24 3. Eğitim Psikolojisi, Psikolojik Danışma Ve Rehberlik..........................................................24 4. Diğer Alt Dallar.................................................................................................................24 İŞ ALANLARI................................................................................................... 25 A. Eğitim Kurumları .................................................................................................................25 B. Sağlık Kurumları ...................................................................................................................25 C. Adli Kurumlar.......................................................................................................................25 Ç. Askerî Kurumlar....................................................................................................................26 D. Araştırma Merkezleri ...........................................................................................................26 E. Üniversiteler ........................................................................................................................26 DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİLERİ.......................................................................... 26 A. Biyoloji Bilimleriyle İlişkileri .................................................................................................27 B. Sosyal Bilimlerle İlişkileri .....................................................................................................27 C. Teknik Bilimlerle İlişkileri......................................................................................................27 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME........................................................................... 28 VII II. ÜNİTE : PSİKOLOJİNİN TEMEL SÜREÇLERİ................................... 29 DAVRANIŞIN OLUŞUMU.................................................................................. 29 A. Uyarıcılar, Davranışlar Ve Ara Değişkenler...........................................................................29 B. Beden Mi?, Zihin Mi? Beden / Zihin Sorunu .......................................................................31 PSİKOLOJİK SÜREÇLERLE BİYOLOJİK YAPI VE SÜREÇLERİN İLİŞKİSİ ................... 33 KALITIM VE ÇEVRENİN PSİKOLOJİK SÜREÇLER VE DAVRANIŞA ETKİLERİ........... 36 YAŞAM BOYU GELİŞİM.................................................................................... 38 GELİŞİM DÖNEMLERİ ..................................................................................... 40 A. Yenidoğan ............................................................................................................................40 B. Bebeklik Ve Çocukluk ..........................................................................................................40 ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ HIZLI DEĞİŞİM, DÖNEMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ VE DÖNEMİ ETKİLEYEN ETKENLER . ................................................................ 42 C. Ergenlikte Çeşitli Alanlardaki Gelişimler ..............................................................................42 1. Ergenlik "Fırtına Ve Stres" Dönemidir ...............................................................................44 2. Ergenlik Görevleri ............................................................................................................45 Ç. Yetişkinlik .............................................................................................................................47 D. İleri Yetişkinlik, Yaşlılık .........................................................................................................47 E. Bilişsel Ve Ahlaki Gelişim Kuramları......................................................................................49 DUYUM VE DUYUMUN ÖZELLİKLERİ.............................................................. 50 A. Tanımı...................................................................................................................................50 B. Duyu Organları Ve Duyumlar................................................................................................51 UYARILMA VE UYARICI TEKRARININ ETKİLERİ ................................................. 54 A. Aşırı Ve Yetersiz Uyarılma ...................................................................................................54 B. Alışma Ve Duyarlılaşma .......................................................................................................55 ALGILAMA: UYARICILARI ANLAMLANDIRMA SÜRECİ...................................... 56 A. Nesne Algılama ...................................................................................................................57 B. Algısal Değişmezlikler ..........................................................................................................57 C. Derinlik Algısı .......................................................................................................................58 Ç. Algı Yanılsamaları .................................................................................................................59 D. Şekil Zemin Algısı .................................................................................................................60 E. Örgütleme İlkeleri ................................................................................................................60 ALGIYI ETKİLEYEN ETKENLER........................................................................... 62 A. Dikkat ..................................................................................................................................62 B. Öğrenme / Geçmiş Yaşantılar .............................................................................................62 C. Beklenti, Tutum Ve Ön Yargılar ............................................................................................62 Ç. Dürtü Ve Güdüler ...............................................................................................................62 DUYUM VE ALGI ARASINDAKİ FARKLAR ......................................................... 63 GÜDÜLENME ................................................................................................. 64 VIII A. Tanımı ..................................................................................................................................64 B. Pekiştireçler, Ödül, Ceza Ve Etkileri .....................................................................................65 C. Dürtüler ...............................................................................................................................67 Ç. Uyarıcı Kaynaklı Güdüler .....................................................................................................69 D. Öğrenilmiş / Sosyal Güdüler Ve Güdüler Hiyerarşisi ............................................................69 E. Güdülenmiş Davranışın Güdülenmemiş Davranıştan Farkı ..................................................72 DUYGULAR..................................................................................................... 73 A. Tanımı ..................................................................................................................................73 B. Duygular Ve Genel Uyarılmışlık Hâli ....................................................................................74 C. Haz, Korku, Kaygı Ve Öfke ....................................................................................................77 DUYGULARIN DAVRANIŞA ETKİSİ ................................................................... 79 A. Saldırganlık ..........................................................................................................................79 B. Duygu Kontrolü ...................................................................................................................81 C. Duyguların Sözel Ve Sözel Olmayan İfadesi .........................................................................82 BİLİNÇ, BİLİNÇALTI, DİKKAT VE FRKLI BİLİNÇ DURUMLARI.............................. 83 A. Bilinç Ve Bilinçaltının Tanımı ................................................................................................84 B. Bilinçlilik Düzeyleri ...............................................................................................................85 C. Farklı Bilinç Durumları .........................................................................................................86 1. Dikkatlilik Hâli ..................................................................................................................86 2. Uyanıklık ..........................................................................................................................88 3. Uyku Ve Rüya ..................................................................................................................88 4. Yapay Bilinç Hâlleri ..........................................................................................................89 Ç. Bilinç, Biliş Ve Duyguları Etkileyen Maddeler ......................................................................90 SOSYAL ETKİLER.............................................................................................. 91 SOSYAL PSİKOLOJİNİN TANIMI VE SOSYOLOJİDEN FARKI.................................. 92 SOSYAL BİLİŞ VE ÖN YARGILAR ....................................................................... 92 SOSYAL VE KÜLTÜREL ETKİLER ........................................................................ 96 A. Sosyal Çevrenin Davranışlara Etkisi .....................................................................................97 B. Roller Ve Beklentiler ............................................................................................................99 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME......................................................................... 100 III. ÜNİTE : ÖĞRENME, BELLEK, DÜŞÜNME................................... 103 ÖĞRENME.................................................................................................... 103 A. Tanımı.................................................................................................................................103 ÖĞRENME TÜRLERİ...................................................................................... 105 A. Koşullama Yoluyla Öğrenme ..............................................................................................106 1. Klasik Koşullama ............................................................................................................106 2. Edimsel Koşullama.........................................................................................................108 B. Bilişsel Öğrenme.................................................................................................................110 1. Örtük Öğrenme..............................................................................................................110 2. Model Alarak Öğrenme.................................................................................................112 3. Kavrayarak Öğrenme......................................................................................................112 ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN ETKENLER . ............................................................. 113 A. Öğrenenle İlgili Özellikler...................................................................................................113 B. Öğrenilen Malzeme İle İlgili Özellikler................................................................................115 C. Öğrenme Yöntemi İle İlgili Özellikler: Öğrenme Stratejileri ...............................................116 BELLEK TÜRLERİ............................................................................................ 118 A. Duyusal Bellek ...................................................................................................................119 B. Kısa Süreli Bellek Ve Çalışma Belleği...................................................................................120 C. Uzun Süreli Bellek...............................................................................................................122 Ç. Örtük Bellek........................................................................................................................124 ÖĞRENME, BELLEK, HATIRLAMA İLİŞKİSİ....................................................... 126 DÜŞÜNMENİN YAPI TAŞLARI......................................................................... 130 DİL VE DÜŞÜNME......................................................................................... 132 İRDELEME, KARAR VERME VE PROBLEM ÇÖZME........................................... 134 IX A. İrdeleme Ve Karar Verme...................................................................................................134 B. Problem Çözme..................................................................................................................136 ZEK VE YARATICILIK.................................................................................... 138 A. Zekâ Nedir?........................................................................................................................138 B. Zekâda Kalıtım Ve Çevrenin Rolü........................................................................................139 C. Zekânın Ölçülmesi..............................................................................................................139 Ç. Zekânın Düzeyleri...............................................................................................................140 D. Zekâ Türleri.........................................................................................................................140 ATATÜRK VE ZEKÂ......................................................................................... 144 E. Yaratıcılık............................................................................................................................144 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME......................................................................... 146 IV. ÜNİTE: RUH SAĞLIĞININ TEMELLERİ........................................ 148 KİŞİLİK GELİŞİMİNİ ŞEKİLLENDİREN ETKENLER............................................... 148 A. Tanımı.................................................................................................................................148 B. Kişiliğin Gelişmesi...............................................................................................................149 C. Kişiliğin Şekillenmesi..........................................................................................................149 KİŞİLİK KURAMLARI...................................................................................... 152 A. Psikoanalitik Kuram............................................................................................................153 B. Sosyal Davranış Kuramı......................................................................................................154 C. Fenomenolojik Yaklaşım.....................................................................................................155 BİREYSEL FARKLILIKLAR . .............................................................................. 155 KİŞİLİK DEĞERLENDİRMESİ ........................................................................... 158 STRES........................................................................................................... 159 A. Stres Nedir?........................................................................................................................159 B. Kaynakları, Türleri ..............................................................................................................159 1. Engellenme Ve Çatışma..................................................................................................159 2. Diğer İç Ve Dış Etkenler..................................................................................................160 C. Stresin Günlük Yaşama Etkileri...........................................................................................162 1. Bedendeki Etkileri..........................................................................................................162 2. Psikolojik Etkileri............................................................................................................165 Ç. Başa Çıkma Davranışları.....................................................................................................166 D. Savunma Mekanizmaları....................................................................................................168 RUH SAĞLIĞI................................................................................................ 171 NORMAL VE NORMAL DIŞI........................................................................... 176 A. Normal Dışı Davranış Türleri...............................................................................................176 1. Duygudurum Bozuklukları..............................................................................................178 2. Psikosomatik Bozukluklar...............................................................................................179 3. Kaygı Bozuklukları..........................................................................................................179 4. Cinsel Bozukluklar..........................................................................................................180 5. Uyku Bozuklukları...........................................................................................................180 6. Kişilik Bozuklukları.........................................................................................................180 7. Şizofreni.........................................................................................................................180 PSİKOLOJİK DESTEK TÜRLERİ......................................................................... 181 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME......................................................................... 184 SÖZLÜK........................................................................................................ 186 KAYNAKÇA.................................................................................................... 188 CEVAP ANAHTARI......................................................................................... 190 X ORGANİZASYON ŞEMASI B Bilgi Kutusu Konu hakkında ek bilgi verilmesini amaçlar. Cevaplayalım Metnin geneline yönelik soruların cevaplandırılmasını amaçlar. Dikkat Metin içindeki önemli noktalara odaklanılmasını amaçlar. Düşünelim Konu üzerinde eleştirel ve yaratıcı biçimde düşünülmesini amaçlar. E Etkinlik Yapılandırmacı yaklaşım doğrultusunda bilgiye ulaşılmasını, onun irdelenmesini ve uygulanmasını amaçlar. Hatırlayalım İncelenmekte olan konunun daha önceki bilgilere özümsenmesini amaçlar. Hazırlık Konuya düşünce ve eylem bakımından giriş yapmayı, konuya ilgi çekmeyi amaçlar. Okuma Metni Konuyla ilgili metinlerin tanıtılmasını, metinlerin bilgiyle bütünleştirilmesini amaçlar. Ölçme ve Değerlendirme Konuyla ilgili bilgilerin ve kazandırılmış olan becerilerin sınanmasını amaçlar. Örnekler Bulalım Bilgilerin örneklerle daha iyi anlaşılmasını, örnek bulma girişimi sırasında gözlem yapma ve bilgi teknolojilerini kullanma becerisinin kazandırılmasını amaçlar. Özetleyelim Konunun temel noktalarının belirlenmesini ve böylece de okunanın anlaşılmasını ve özümsenmesini amaçlar. P Proje Bir konu hakkında bilgi toplanmasını, bunların sistematik olarak sentezlenmesini ve bir sonuca ulaşılmasını amaçlar. Tartışalım Sosyal katılım, iletişim ve empati becerileri kullanılarak konunun irdelenmesini amaçlar. Uygulayalım Bilgilerin olaylar ve problemlere uygulanmasını, problem çözme ve karar verme becerilerinin geliştirilmesini amaçlar. Yorumlayalım Bilgiler üzerinde analiz ve sentez yapılmasını, bilgilerin geniş kapsamlı irdelenmesini amaçlar. XI I. ÜNİTE PSİKOLOJİ BİLİMİNİ TANIYALIM PSİKOLOJİNİN İLGİ ALANLARI, KONULAR, ÖRNEKLER hazırlık Yeryüzünün en karmaşık canlısı insandır. İnsanoğlu dünyamız için önemlidir; çünkü çevresi üzerinde en büyük etkiyi o yapar, kültür ve medeniyeti o oluşturur, geleceği onun davranışları belirler. Bütün bunlar, canlı türlerini, özellikle de insanı anlamamızı, onun davranışlarını ve düşünme biçimini açıklayabilmemizi gerektirmektedir. İnsan davranışları ve nedenleri konusunda şu gibi sorular üzerinde düşünüyor olabilirsiniz: Arkadaşım baskın kişilikli bireyler karşısında niye suskun oluyor da kendinden küçükler arasında saldırganlaşıyor? Ders çalışırken neden bir sayfa önce okuduklarımı hatırlayamıyorum? Kardeşim doğduğundan beri ben niye ailemin ilgisini daha çok arar oldum? Büyükannem dün bize gelen misafirin adını unuttu. Hâlbuki küçüklüğünde yan evde oturan komşularını tek tek hatırlıyor. Bu kadar eskiyi hatırlarken yeni olanları neden hemen unutuyor? Çevrenize uyum yapabilmeniz için bu gibi soruları cevaplayabilmeniz gerekir. İnsanın önemli bir özelliği de onun sosyal bir varlık olmasıdır. Kültür ve medeniyet insanın sosyal bir yapı içinde etkinlikte bulunmasıyla oluşur. İnsanoğlunun ruh sağlığı, onun başkalarıyla bir arada olma, onlarla yaşama becerisiyle doğrudan ilişkilidir. Başarılı sosyal etkileşim ise bireyin hem kendisini hem de etkileşimde bulunduğu bireyleri anlamasına, hangi koşulda ne gibi davranışların ortaya çıkacağını doğru tahmin etmesine, kendisinin ve diğerlerinin davranışlarını yönlendirebilmesine bağlıdır. Örnekler: Anne ve babalar çocuklarını demokratik mi yoksa otoriter bir tutumla mı yetiştirmelidir? İş kazalarını en aza indirebilmek için fabrikadaki makine ve aletler nasıl düzenlenmelidir? Bu ve bunun gibi sorular her gün karşımıza çıkmakta, yazılı ve görsel medyada tartışılmakta, öğretmenler, anne ve babalar, iş adamları bu tür sorularla yüz yüze gelmektedir. Şimdi aşağıdaki soruları cevaplayınız. 1. Psikoloji bilmek neden önemlidir? 2. Psikoloji bilmek ne gibi yararlar sağlar? 1 B bilgi kutusu Çağdaş bilimsel psikoloji “canlı davranışlarını inceleyen bilim” olarak tanımlanır. Bu tanımda üç önemli öge vardır: Psikoloji bilimi açısından bu ögeleri inceleyelim: 1. Canlı: Psikoloji, sadece insan davranışlarının bilimi değildir. Psikoloji biliminin kapsamına hayvan davranışları da girmektedir. 2. Davranış: Çağdaş psikoloji biliminin inceleme alanına üç tür davranış girmektedir. • Dıştan doğrudan gözlenen davranışlar: Bu davranışlara örnek olarak dakikada okunan kelime sayısı, kreşte çocuğun sergilediği sosyalleşme tepkilerinin yoğunluk ve sayısı, aç bırakılan deney hayvanının deney kutusundaki hareketlilik miktarı verilebilir. • Dıştan doğrudan gözlenemeyen davranışlar: Bilgi işlemleme süreçlerinin, biliş ve duyguların, kişiliğin dıştan ve doğrudan gözlenmesi mümkün değildir. Bu gibi süreçler dolaylı olarak gözlenir. Örneğin zekâ, onu ölçmek için geliştirilmiş olan standart psikolojik testlerle, dolaylı olarak gözlenir ve bu yolla ölçülür. Zekâ Bölümü 100 olan bireyin “normal zekâ”nın özelliklerine, 135 olan bireyin ise çok üstün zekâ düzeyinin özelliklerine sahip olduğu anlaşılır. Kaygı dıştan doğrudan gözlenemeyen bir duygu örneğidir. Zekâ gibi, kaygı da bunu ölçmek üzere geliştirilmiş olan psikolojik test veya ölçekler aracılığıyla ölçülür. Kaygı gibi duygusal özelliklerin dolaylı olarak gözlenmesinin bir diğer yolu, uygun deneysel koşulları yaratmaktır. Örneğin, çözümsüz problemlerin kaygı doğurduğu bilinmektedir. Kolay, zor ve çözümsüz problemlerden oluşan bir deney düzeni yoluyla kaygı, değişik derecelerde yaratılır. Deneye katılan bireylerin bu üç koşuldaki davranışları, kaygının dolaylı yoldan gözlenmesini sağlar. • Psikofizyolojik tepkiler: Canlı varlıkların bir yönü zihin ve bilişsel süreçlerdir. İnsanlar algılar, öğrenir, hatırda tutar, davranışlarını kontrol eder, soyutlar, geneller. Bunların bir kısmını insandan daha az gelişmiş canlılar da yapar. Bizim bir de bedenimiz var. Yediğimiz yemekleri mide-bağırsak sistemimiz işlemliyor, dolaşım sistemimiz besin maddelerini dokulara taşıyor, atık maddeleri de boşaltım sistemimiz böbreklerden süzerek dışarı atıyor. Fakat, kaygılandığımızda mide-bağırsak sistemimiz gereği gibi çalışmıyor; üşütüp ateşimiz çıktığında ders çalışmakta, dikkatimizi toplamakta ve öğrenmekte güçlük çekiyoruz; bir arkadaşımızın stres sonucu birdenbire kekelemeye başladığını fark ediyoruz. Bu örnekler bize zihin ile bedenin ilişki içinde olduğunu göstermektedir. Zihin ve bedenin ilişkisi, sinir sistemi, özellikle de beyin üzerinden gerçekleşir. Örneğin, konuşabilmemiz, beynimizin ön tarafında bulunan Broca (Broka) merkezinin doğru işlevde bulunmasını gerektirir. Yazarken kalemi doğru bir şekilde tutabilmemiz, beyin kabuğundaki duyusal-motor alanın işlevselliğine bağlıdır. Bu örnekler, psikoloji biliminin konusunu oluşturan davranışlar (artık bunların doğrudan ve dolaylı olarak gözlenmekte olduğunu biliyoruz) ile beynin ilişki içinde olduğunu, birbirini etkilediğini ortaya koymaktadır. Böylece, psikoloji biliminin kapsamına giren üçüncü tür davranış, davranışlara eşlik eden sinir sistemi işlevleri olmaktadır. Biliş ve duygular söz konusu olduğunda, bu işlevler beyinde yerine getirilmektedir. Bir yanda psikolojik bir yanda da fizyolojik süreçleri içermesi nedeniyle bunlara “psikofizyolojik tepkiler” denmiştir. Utanan bireyin yüzünün kızarması, şiddetli duygu sırasında gözbebeklerinin büyümesi, bir nesneye bakıldığında beynin görme merkezlerinin çalışması psikofizyolojik tepkilere örnektir. 3. Bilim / Psikolojinin Felsefeden Farkı: Bilim evren olaylarını açıklayan sistematik bilgiler bütünü olarak tanımlanabilir. Psikoloji biliminde davranışlar, bilimsel ölçütler uyarınca, bilimsel amaçlar doğrultusunda ve bilimsel yöntemler kullanılarak incelenir. Örneğin, varoluşçu psikoloji de davranışları ve insan zihnini inceler, ancak bu dalda bilgi daha çok sezgi ve düşünme yoluyla elde edilir. Felsefe de insan zihnini anlamaya çalışır. Fakat bu dalda bilgiye, mantıklı düşünme süreçleri yoluyla ulaşılır. Psikolojiyi bu dallardan ayıran özellik, davranışların (doğrudan gözlenen, dolaylı olarak gözlenen, psikofizyolojik) bilimsel olarak incelenmesidir. 2 E etkinlik Hazırlık Bölümü'nde verilen örnekleri inceleyiniz. Siz de yeni örnekler düşününüz. Bulduğunuz örnekleri sınıfta arkadaşlarınızla paylaşınız. Bulduğunuz örneklerde psikoloji biliminin temel ögelerini belirleyiniz. Psikoloji biliminin felsefeden hangi açılardan farklı olduğunu inceleyiniz. Bunun için Kaynakça’da belirtilen eserlere başvurunuz. PSİKOLOJİNİN BİLİM DALI OLMA SÜRECİ Düşünme tarihi çok perdeli bir tiyatro oyunu gibidir. Jostein Gaarder (Justayn Garder), Sofi’nin Dünyası A. Bilimsel Psikolojinin Oluşmasına Katkıda Bulunanlar E etkinlik Yukarıdaki tarihsel uzamı bir kâğıda çiziniz. Aşağıda açıklanan kişi ve ekolleri görsel ve mekânsal ilişkileri dikkate alarak uzam üzerine yerleştiriniz. Tahtaya şu cümleyi yazınız: “Psikoloji, geçmişi çok uzun ama tarihi oldukça kısa bir bilim dalıdır.” Zaman ve kronolojiyi ifade eden bu cümleyi psikolojinin bir bilim dalı hâline gelmesiyle ilgili tarihsel gelişim açısından yorumlayınız. 3 1. Bilim Öncesi Psikoloji Psikolojiyi temsil eden "psi" harfi Yunan mitolojisinde Psişe İnsanoğlu kendisinin ve birlikte yaşadığı kişilerin tepkilerini tahmin etmek istemiş, bunları anlamaya çalışmıştır. Çünkü uyum ve varkalım bunu gerektirir. Antik Çağda, insanı anlama çabaları felsefe içinde yerini aldı. Yunan mitolojisindeki Psişe’nin adına ithafen bu dal “psikoloji” olarak adlandırıldı. Bu dal Yunan alfabesindeki “psi” harfiyle (Ψ) gösterilir. Felsefi psikolojinin inceleme konusu da “ruh” olarak belirtildi. Rönesansla birlikte felsefi psikolojinin konusu “zihin” oldu. İnsan zihni J. Locke ( Lak,1632-1704) ve D. Hume (Huym, 1711-1776) gibi empirist düşünürler tarafından ele alındı. Bilginin kaynağının duyum olduğunu ileri süren empirizme göre zihin doğuştan boş bir levha gibidir, deneyimlerle dolar. Karmaşık fikirler ve yüksek zihinsel işlevler basit fikirler arasında kurulan çağrışımlardan meydana gelir. Bu felsefenin psikoloji bilimine etkileri şöyle olmuştur: • • Bilimsel psikoloji sadece gözlenebilen, görgül olayları incelemelidir. Öğrenmenin bir türü, olaylar arasında çağrışımlar kurulmasını içermelidir. 2. Bilimsel Psikolojiye Doğru Bilimsel psikolojinin kuruluşuna yön veren diğer öncüler arasında G. W. Leibnitz (Laybniz, 1646-1716) ve I. Kant (Kant, 1724-1804) gibi bazı Alman düşünürleri vardır. Bu filozoflar zihnin dinamik bir varlık olduğunu, zaman içinde değişim gösterdiğini öne sürmüştür. Onlara göre zihin sadece deneyimler sonucu oluşmamaktadır. Zihnin bazı özellikleri doğuştandır. Psikolojinin bilim öncesi olan döneminin sonlarında ünlü fizyolog/fizikçi H. Von Helmholtz (Fon Helmholtz, 1821-1894), bir zihinsel süreç olan algılamanın fizyolojik temellerini deneylerle ortaya koymuştur. Böylece, zihinsel süreçlerin deneysel yani bilimsel yöntemlerle incelenebileceğini göstermiştir. 4 H. Von Helmholtz G. T. Fechner Psikoloji biliminin öncüleri Bilimde, olayların ölçülebilmesi gerekir. Matematikçi ve aynı zamanda bir filozof olan G. T. Fechner (Fehner, 1801-1887) zihnin ölçülmesinde kullanılacak psikofizik teknikleri geliştirmiştir. Alman filozofların görüşlerinin psikoloji bilimindeki uzantısı şöyle olmuştur: • • Psikolojik olayların bir kısmı doğuştandır. Zihin, uyarıcıları örgütler; zihindeki bilgi uyarıcının aynısı değil, onun yeniden düzenlenmiş şeklidir. B. Bilimsel Psikolojinin Kurulması ve Ekoller Dönemi Yukarıdaki gelişmeler, W. Wundt (Vundt, 1832-1920)’un 1879’da psikoloji bilimini kurmasına zemin hazırlamıştır. Kurduğu bu bilim dalını, Wundt “Yeni Psikoloji” olarak adlandırmıştır. Böylece, bilimsel psikolojiyi daha önce felsefe içinde yer alan psikolojiden ayırmıştır. Wundt Yeni Psikoloji’yi, zihni bilimsel yöntemler kullanarak ve deneysel çalışmalarla inceleyen bilim dalı olarak tanımlamıştır. Bilimsel psikolojinin başlangıcını beş ekol oluşturmuştur. Ekol; bir kurucusu veya lideri, belli bilim tanımı ve araştırma yöntemi olan, belirli bir coğrafi yörede geliştirilmiş görüşlere verilen addır. Psikoloji ekollerinin her biri, diğerlerinin görüşlerine karşı görüşler öne sürülerek kurulmuştur. Psikoloji ekolleri ve kurucuları aşağıda verilmiştir: Yapısalcı Ekol Psikoloji ekollerinin ilkidir. Wundt tarafından kurulmuş ve etkinliğini 1879 ile 1900’ler arasında sürdürmüştür. Yapısalcı ekole göre, psikoloji “ne” sorusunu cevaplamalıdır. Bu doğrultuda Wundt psikolojiyi “sağlıklı insanın bilincini ögelerine analiz eden bilim dalı” olarak tanımlamıştır. Ekolün üyeleri E. B. Tichener (Tiçnır, 1867-1927), H. Ebbinghaus (Ebinghaus, 1850-1909), O. Külpe (Külpe, 1862-1915)'dir. Çağdaş psikolojiye etkisi: Bilişsel süreçlerin deneysel olarak incelenmesi. W. Wundt İşlevselci Ekol Bu ekole göre, psikoloji “neden” sorusuna cevap aramalıdır. Etkinliğini 1896-1930 arasında sürdüren bu ekolde psikoloji “canlının amaca yönelik zihinsel süreçlerini inceleyen bilim dalı” olarak tanımlanmıştır. Ekolün üyeleri W. James (Ceyms, 1842-1910), J. Dewey (Dövi, 1859-1952), J. R. Angell (Angel, 1869-1949) ve R. S. Woodworth (Vudvört, 18691962)'tür. Çağdaş psikolojiye etkisi: Davranışların açıklanmasında güdülenmeye de yer verilmesi, psikoloji çalışmalarının sadece insanlar değil hayvanlar üzerinde de yapılması. W. James Klasik Davranışçı Ekol Bu ekol psikolojinin zihin bilimi olarak görülmesine karşı çıkmış ve bilimsel psikolojiyi, “canlıların uyarıcılara gösterdikleri davranışlar” ile kısıtlamıştır. Ekol, etkinliğini 1913-1950 arasında sürdürmüştür. Bu ekolün kurucusu J. B. Watson (Vatsın, 1878-1958), ekolde yer alan diğer kişiler ise K. Lashley (Leşli, 1890-1958), B. F. Skinner (Skinır, 1904-1990)'dır. Çağdaş psikolojiye etkisi: Psikoloji çalışmalarının sadece gözlenebilen uyarıcı ve davranışlar üzerinde yapılması. J. B. Watson Gestalt Ekolü Gestalt (Geştalt) ekolü yapısalcı ekolün analitik yaklaşımına karşı çıkmış ve "bütünün (zihin), parçalarının toplamından ibaret olmadığını" öne sürmüştür. Bu görüş, özellikle algılama üzerinde yapılan araştırmalarla desteklenmiştir. Ekol 1913’te kurulmuştur. Bu ekolün kurucusu M. Wertheimer (Verthaymır, 1880-1843), ekolde yer alan diğer kişiler ise K. Koffka (Kofka, 1886-1941), K. Levin (Levin, 1890-1947), W. Köhler (Köhler, 1887-1967)'dir. Çağdaş psikolojiye etkisi: Bütünsel yaklaşım ve algılama ile ilgili ilkeler. M. Wertheimer 5 Psikoanalitik Ekol Bu ekol insan davranışlarının sadece bilinçli süreçlerle açıklanamayacağını öne sürmüş, psikoloji biliminin bilinçaltını da incelemesi gerektiğini savunmuştur. Ekol 1895’te kurulmuştur. Bu ekolün kurucusu S. Freud (Froyd, 1856-1939), ekolde yer alan diğer kişiler ise C. G. Jung (Yung, 1875-1961), A. Adler (Adler, 1870-1937), K. Horney (Horni, 1885-1952), E. Fromm (From, 1900-1980), E. Erikson (Erikson, 1902-1994)'dur. Çağdaş psikolojiye etkisi: Bilinçaltının güdüleyici kuvvetlerinin, bunlar arasındaki çatışmaların ve bu çatışmaların davranışa etkilerinin incelenmesi. S. Freud Klasik Davranışçı psikologların reddettiği “zihin” kavramı, 1950’li yıllardan sonra psikolojinin tanımına “biliş” olarak geri gelmiştir. Bunu sağlayan psikologlar, psikolojiyi “doğrudan gözlenebilen davranışların yanı sıra, standart koşullar altında yapılan davranışlardan dolaylı olarak çıkarılan bilişsel süreçler”i inceleyen bilim dalı olarak tanımlamıştır. E. C. Tolman (Tolmın, 1886-1959), E. R. Guthrie (Gatri, 1886-1959) ve C. L Hull (Hal, 1884-1952) gibi Yeni Davranışçılar sayesinde, çağdaş psikolojide incelenmekte olan üç davranış türünden ikincisi de (dolaylı olarak gözlenen davranışlar) psikolojinin tanımına girmiştir. Psikolojinin tarihsel gelişiminin bu özeti, onun önceleri felsefe içinde olduğunu göstermektedir. Bu dönemde önemli ve yararlı görüşler geliştirilmiştir. Bilimsel psikolojinin kurulmasını izleyen ekollerin her biri psikolojiyi farklı şekilde tanımlamıştır. Böylece psikoloji biliminin kapsamı giderek genişlemiştir. Çağdaş psikolojinin kaynaklarını oluşturan bütün bu gelişmelerin sonunda çok sayıda alt dalı olan bir bilim dalı, toplumlarda önemli yeri olan bir meslek ortaya çıkmıştır. C. Bilimsel Psikolojinin Ülkemizdeki Gelişimi E etkinlik Psikoloji biliminin gelişimine coğrafyamızda katkıda bulunmuş olan insanların fotoğraf veya resimlerini toplayınız. Seçtiğiniz bir kişi (örneğin İbni Sina) veya psikolojiye ilişkin uygulamaların yapıldığı bir kurum (örneğin Gevher Nesibe Şifahanesi) hakkında bilgi toplayınız. Bu bilgileri bir sonraki derste arkadaşlarınızla paylaşınız. 1. Tanzimata Kadar Olan Dönem Batıda bazı felsefi gelişmeler (Empirizm gibi) ve ekoller (Yapısalcılık gibi) bilimsel psikolojinin kurulmasını sağlamıştır. İslam Medeniyeti'ndeki gelişmeler veya öne sürülen görüşler ise psikoloji bilimini ancak dolaylı olarak ilgilendirmiştir. Düşünürler ruh ve mutluluk gibi konularla ilgilenmişlerdir. Mutluluğun ruhsal olma yanında bedenle de ilişkili olup olmadığı üzerinde durmuşlardır. Pek çok edebiyat eseri belirli bir duygu türü olan aşk üzerine yoğunlaşmıştır. Ancak aşk, günümüz teknolojisiyle dahi bilimsel kapsamda ele alınamamaktadır. Görüldüğü gibi, uzak tarihimizde psikoloji olarak düşünülebilecek etkinliklerde ele alınan konular, çağdaş psikolojinin üzerinde durduğu konuların dışında olmuştur. İbni Sina 6 2. Tanzimat Sonrası Gelişmeler Tanzimatın ilanı ile Batılılaşma hareketleri başlamış, bu dönemde özellikle Fransa ile ilişkiler artmıştır. Fransız etkisi; sosyal bakış açısı, felsefe ve eğitim alanlarında hissedilmiş, bu etkiler ülkemizde psikolojinin eğitim psikolojisi, gelişim psikolojisi ve sosyal psikoloji gibi alt dallarının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu dönemde yurt dışına eğitim için öğrenci yollanmış, tıp eğitimi Fransızca verilmeye başlamıştır. Bu dönemin psikolojiye katkısı, genelde, psikolojiyi ilgilendiren konulardaki çeviri ve konferans etkinlikleri şeklinde olmuştur. Hoca Hasan Tahsin, 1870’te İstanbul Üniversitesinde psikoloji dersi vermiş ve ölümünden sonra yayımlanan bir psikoloji kitabı yazmıştır. Mustafa Sati sosyal bilimler alanında konferanslar vermiş, yetenek ve zekâ konusunda çeviriler yapmıştır. Baha Tevfik maddeci felsefe ve pozitivizmi aktif olarak savunmuş, arkadaşlarıyla Felsefe dergisini çıkarmış, Zekâ dergisinde makaleler yazmıştır. Ahmet Mithat yazılarıyla psikolojinin popüler olmasını sağlayan bir gazetecidir; aynı zamanda, çocuk psikolojisi ve eğitim konusunda çeviriler yapmıştır. Hüseyin Cahit Yalçın ve Avni Başman modern toplumu oluşturabilmek için Avrupa sosyal bilimlerinin kullanılması gerektiğini savunmuşlardır. 3. Ülkemizde Bilimsel Psikolojinin Kurulması Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, Batı'nın “ilim ve fen” anlayışının ülkeye getirilmesi üzerinde duruluyordu.Bunun için üniversitelerin kurulması gerektiği anlaşılmıştı. Bu doğrultuda, Darülfünunda görev yapmak üzere Almanya’dan profesörler davet edilmiştir. Gelen bilim insanları fen bilimleri alanlarında yeni kurulan kürsülerde (botanik, kimya ve fizik) dersler vermiştir. Sosyal bilimler alanında da kürsüler (iktisat, arkeoloji, ilkçağ tarihi, filoloji) kurulmuştur. Bir kürsü de psikoloji alanında kurulmuştur. Psikoloji biliminin ülkemize girmesinin başlangıcı işte bu gelişmelerdir. İstanbul Üniversitesi Ülkemizde ilk psikoloji kürsüsü, Anschütz (Anşütz) tarafından İstanbul Üniversitesinde (o dönemdeki adıyla Darülfünun) 1915’te kurulmuştur. Görüldüğü gibi ülkemizde bilimsel psikoloji, Wundt’un bu dalı Almanya’da kurmasından 36 yıl sonra kurulabilmiştir. Dört yıl sonra, 1919’da M. Şekip Tunç tarafından Umumi Psikoloji Kürsüsü kurulmuştur. Tunç, çeviriler ve özgün eserlerle psikolojiyi tanıtmaya çalışmıştır. Fotoğrafta onun yazdığı ve liselerde okutulan psikoloji kitabını görmektesiniz. Daha sonra Tecrübi Psikoloji Kürsüsü kurulmuş ve 1937’de Peters bu kürsünün başkanlığına getirilmiştir. Mümtaz Turhan, Tecrübi Psikoloji Kürsüsü'nde 1946’dan sonra ilk psikoloji araştırmalarını yapmıştır. Genç bilim insanları yurt dışına eğitime yollanmıştır. Bunlardan biri olan Beğlan Toğrol, çağdaş deneysel psikolojiye ilişkin bilgilerle dönerek deneysel çalışmalar yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Pedagoji Enstitüsü Psikoloji ve Pedagoji Çalışmaları adı altında bir dergi 1940’ta çıkarılmıştır. İstanbul Üniversitesinde Psikoloji Bölümü, Umumi ve Tecrübi Psikoloji Kürsü'lerinin birleştirilmesiyle 1983’te kurulmuştur. Ankara Üniversitesi Ankara Üniversitesinde psikoloji eğitimi 1939’da, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) Felsefe Bölümü içinde verilmeye başlamıştır. ABD Harvard Üniversitesinden derece alan ilk Türk, DTCF’den Muzaffer Şerif olmuştur. Şerif 1939-1945 yılları arasında sosyal psikoloji alanında özgün yayın, deneme ve çevirileriyle ve gerçekleştirdiği alan araştırmalarıyla ün kazanmıştır. Ancak Ankara Üniversitesinde psikoloji eğitimi, genelde kesintilerle, yurt dışından öğretim elemanı sağlanabildikçe sürmüştür. İdari bakımdan felsefe ile bağlantılı olmanın olumsuzluklarını uzun süre yaşadıktan sonra, 1982 yılında Ankara Üniversitesi DTCF’de Psikoloji Bölümü kurulmuştur. 7 Hacettepe Üniversitesi Ülkemizde psikoloji bölümü bağımsız bir akademik birim olarak 1964'te Hacettepe Üniversitesinde kurulmuştur. İlk kuruluş yıllarında Psikoloji Bölümü'ne, ABD’de doktora çalışmalarını tamamlayarak ülkeye dönen bir grup eleman katılmıştır. Bu gruptan İffet Dinç deneysel psikoloji, Hüsnü Arıcı psikometri, Necla Öner de psikolojinin okul ve klinik gibi uygulama alanlarındaki en son bilgi ve teknikleri getirmiştir. Böylece Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü, psikolojideki en son gelişmelerin aktarıldığı bir kurum niteliğini kazanmıştır. Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü, gerek öğretim elemanı gerek öğrenci sayısı açısından ülkemizde her kademede psikoloji eğitiminin verildiği en büyük bölümdür. Ege Üniversitesi Bu üniversitede psikoloji eğitimi başlangıçta Davranışsal Bilimler Bölümü'nde verilmiştir. Psikoloji Bölümü 1980 yılında kurulmuştur. Orta Doğu Teknik Üniversitesi İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde psikoloji bağımsızlık mücadelesini felsefe ve pedagoji gibi dallara karşı vermiştir. Orta Doğu Teknik Üniversitesinde ise bu mücadele sosyolojiye karşı verilmiştir. Üniversitenin ilk yıllarında kurulmuş olan Sosyal Bilimler Bölümü'nde öğrencilere psikolojide ana dal, sosyolojide de yan dal lisansı verilmiştir. Daha sonraki yıllarda, öğrenci psikoloji ve sosyolojiden hangisinde eğitim aldıysa kendisine o dalda lisans verilmiştir. Bağımsız Psikoloji Bölümü ancak 1980’de kurulmuştur. Boğaziçi Üniversitesi Bu üniversitede de psikoloji eğitimi Sosyal Bilimler Bölümü içerisinde verilmiş, Psikoloji Bölümü 1982 yılında kurulmuştur. Yeni Üniversiteler Ülkemizde psikoloji eğitimi 1993 yılına kadar daha önce belirtilen altı üniversitede verilmiştir. Psikoloji bölümü bulunan yükseköğretim kurumlarına 1993’te Koç Üniversitesi, 1996’da Bilgi Üniversitesi ile Dicle Üniversitesi eklenmiştir. Son yıllarda, diğer pek çok üniversitede de psikoloji bölümleri kurulmakta veya bunların kurulmasına yönelik hazırlıklar yapılmaktadır. ÖLÇÜTLER VE AMAÇLAR hazırlık Gözlenebilen Ölçülebilen İletilebilen Tekrarlanabilen Sağlanabilen • • 8 Diğer bilim dalları gibi, psikoloji biliminin de bazı ölçütleri vardır. Bu ölçütler psikoloji biliminin “olmazsa olmaz”larıdır. Bir dalın bilimsel sayılması için bu olmazsa olmazların, yani bilimsel ölçütlerin yerine getirilmesi gerekir. Yukarıdaki görseli inceleyiniz, ölçütleri ve bunların birbiriyle ilişkilerini kavramaya çalışınız. A. Ölçütler 1. Gözlenebilirlik Bir dalın bilimsel sayılabilmesi için, o dalın konusunun gözlenebilmesi gerekir. Eğer bir olay doğrudan biçimde, dolaylı olarak veya psikofizyolojik tepkiler temelinde gözlenemiyorsa o olay psikoloji bilimi kapsamına girmez. Bu tür olayları inceleyen dal da bilim olarak kabul edilmez. Duyguların yaşamımızda çok büyük rolü vardır. Örneğin, korku, öfke, haz duyguları gözlenebilmekte, bilimsel olarak incelenmektedir. Yaşamımızda, şefkat, imrenme, haset gibi olumlu ve olumsuz pek çok duygunun da yeri vardır. Ancak bu duygular, henüz psikolojideki üç tür davranıştan herhangi birine dönüştürülmemiş, gözlenebilir hâle getirilememiştir. Sonuç olarak söz konusu türden duygular bilimsel psikolojinin konuları arasına girmemektedir. Gözlenebilirlik kavramını, sadece çıplak gözle gözlemek olarak da düşünmemeliyiz. Bilim insanı, gözünün veya araştırmasında kullanacağı başka duyu organının yetersiz kaldığı durumda bazı aygıtlardan yararlanır. Örneğin çok uzaktaki yıldızları görmek için teleskop, çok küçük nesneleri görmek için mikroskop kullanır, zaman sürelerini belirlemek için kronometreden yararlanır, beynin ürettiği elektriksel dalgaları ölçmek için amplifikatörler kullanır. Gözlemevi 2. Ölçülebilirlik Bilimsel sonuçlara, karşılaştırmalar yaparak varılır. Örneğin, bir öğretme tekniğininin yararlı olup olmadığını belirlemede, aynı konu bir gruba yeni teknikle, diğer gruba eski teknikle öğretilir. Daha sonra konuyla ilgili bir test uygulanır ve iki grubun testten aldığı puanlar karşılaştırılır. Yeni teknikle öğrenen grubun puanı daha yüksek olduğu taktirde, bu tekniğin daha başarılı olduğu sonucuna varılır. Bir olayı (öğrenme) sayılarla (alınan puanlar) betimlemek, onu ölçmek anlamına gelir. Verdiğimiz örnekte, öğrenme düzeyi, testten alınan puanlarla ölçülmüştür. Alınan puanlar araştırmadaki ölçümlerdir. Bu ölçümler araştırmanın verileridir. Bilim işte bu verileri kullanır. Bilim insanı veriler üzerinde yürüttüğü istatistik işlemlerden bazı sonuçlar çıkarır. Bu sonuçlara bulgu denir. Davranışlar ne kadar güvenilir bir şekilde ölçülmüşse bilim insanının vardığı sonuçlar da o oranda güvenilir olur. Örneğin, üç zaman süresinden birine "uzun", diğerine "kısa", arada kalana da "orta" denmesi, bunların birbirine göre olan durumları hakkında bize bir fikir verir. Ancak bu süreleri 2 dakika, 4 dakika ve 6 dakika olarak betimlediğimizde, onları daha ileri bir teknikle ölçmüş oluruz. Bu tür ölçümlere uygulanabilecek çok daha fazla sayıda istatistik teknik vardır. Bu şekilde analiz edilen araştırma sonuçları da daha güvenilirdir. Hassas Ölçme Aleti (Kumpas) 9 okuma metni Gözlenebilirlik ve ölçülebilirlik bilime aşağıdaki özellikleri kazandırır: Gözlenebilen ve ölçülebilen olaylar iletilebilir: Bilimde iletilebilirlik iki aşamada gerçekleşir. Bunlardan ilki ve temel olanı, bilim insanı söyledikleri ve yazdıklarında ne kastetmişse başkalarının da onları aynı şekilde anlamasıdır. Bilimde bunu sağlamanın yolu, kavramları, onları elde etmede kullanılan işlemler yoluyla tanımlamaktır. Bu tanımlar “işevuruk” olarak adlandırılır. Zekâ bir kavramdır ve bir kavram herkes tarafından farklı şekilde tanımlanabilir. Kimine göre zekâ irdeleme yeteneği, kimine göre yaratıcılık, kimine göre de bilgi işlemleme hızı olabilir. Diyelim ki bir araştırmacı zekâyı yaratıcılık olarak düşünüyor ancak iletilerinde sadece “zekâ” terimini kullanıyor. Bu iletiyi herkes farklı şekilde anlayacaktır. Bilim insanının vardığı sonucu kimi irdeleme, kimi de yaratıcılık açısından düşünecektir. Sonuçta ortaya tam bir kavram kargaşası çıkacaktır. Bir diğer bilim insanı ise zekâyı “Wechsler Zekâ Ölçeğinden alınan puan” olarak tanımlıyor. Bu durumda zekâ (bir kavram), zekâ puanını elde etmede kullanılan işlemler (zekâ testinin uygulanması ve puanlanması) yoluyla tanımlanmıştır. Kendi kişisel zekâ tanımı ne olursa olsun, bu bilim insanının zekâ konusunda yazdıkları ve söylediklerini herkes aynı şekilde anlayacaktır: Zekâ, zekâ testinden alınan puanın temsil ettiği özelliktir. Bilimde iletilebilirliğin bir yönü daha vardır. Bilimler sistematik bir şekilde toplanmış bilgiler bütünüdür. Bilimlerin ilerlemesi bilgilerin birikmesine koşuttur. Bu da, bilim insanının, yaptığı araştırmayı ve bunun sonuçlarını başkalarına da bildirmesi, onlara iletmesi ile mümkündür. Ne kadar önemli olursa olsun, başkalarına duyurulmamış olan bilginin bir bilimsel değeri yoktur. İşte bu da bilimsel ölçütlerden iletilebilirliğin bir başka türüdür. Bilim insanı bilimsel bilgilerini verdiği bildiriler ve konferanslarla, yazdığı makalelerle, kitaplarla iletir. Gözlenebilen ve ölçülebilen olaylar tekrarlanabilir: Bilimsel çalışmalar tekrarlanabilir nitelikte olmalı, yapılan gözlemler ve toplanan veriler, benzeri eğitimden geçmiş, aynı araç gereç ve teknik imkânlara sahip diğer bilim insanlarınca da tekrar edilebilmelidir. Bilim insanı bir bilimsel sonucu elde etmek için, önceki araştırmayı aynen tekrarlayabilir. Tekrarlanabilirlik niye bilimin ölçütlerindendir? Bilimsel gözlem ve ölçümler başkalarınca da tekrarlanabildiğinde, sonuçlar kişiye bağlı ve öznel olmaktan çıkar. Tekrarlanan bir bilimsel çalışmadaki gözlemler öncekilerle tutarlı olduğu taktirde, bu gözlemlerin nesneye bağımlı olduğuna, onun özelliklerini yansıttığına duyulan güven de artar. Bilimde nesnellik işte budur. Bilimde nesnellik gözlem ve ölçümlerin başkalarınca da tekrarlanabilmesinden kaynaklanır. Bilim hep olasılıkları içerdiğinden, nispeten daha yüksek güvenirliği olan sonuçlara varmak için de araştırmaların tekrarlanması gerekir. Örneğin “En yüksek başarı orta derece kaygı ile elde edilir.” yolundaki denenceyi test etmek için, çok sayıda araştırma, farklı ortamlarda ve farklı örneklemler üzerinde tekrarlanmıştır. Sonuçlar hep aynı çıkmış, böylece de Yerkes-Dodson (Yerkes Dodsın) Yasası oluşturulmuştur. Gözlenebilen ve ölçülebilen olaylar sağlanabilir: Bilimde araştırma sonuçları sağlanabilmeli, yani sonuçların doğruluğu araştırılabilmelidir. Kesin olmayan denenceler sağlanamaz, böyle ifadelerin bilimsel değeri de yoktur. “Kaygı başarıyı artırabilir.” denencesi sağlanamaz. Sonuçlar olumlu çıkarsa araştırmacı “Artırabileceğini söylemiştim.” der. Olumsuz çıkarsa “Ben zaten artırabilir demiştim, artırmayabilir de.” der. Tekrarlanan araştırmalar sağlama görevini yerine getirir. Aynı konuyu farklı araştırma yaklaşımları ile inceleyen çalışmalar da sağlama işine katkıda bulunur. Kaygı ile başarı arasında ilişki olduğu yolundaki denenceyi test eden ve böyle bir ilişki olduğunu bulan araştırma, başka kişilerle, başka ortamlarda tekrarlandığında veya başka araştırma düzenleri altında gerçekleştirildiğinde aynı sonuçlar elde edilirse bulgular sağlanmış olur. Sirel Karakaş, Bilimsel Psikoloji: Temel İlkeler (Derlenerek alınmıştır.) 10 hazırlık Bilimin temelinde gözlenebilen olaylarla ilgili ölçümler vardır. Üstteki fotoğrafta davranış dıştan doğrudan gözlenebiliyor. O fotoğraftaki kişi renkleri içeren bir el becerisi sergiliyor. Yandaki fotoğrafta ise davranışın ne olduğunu doğrudan gözleyemiyoruz. Fotoğraftaki kişi düşünüyor, karar vermeye çalışıyor, uyuyor, hayal kuruyor ya da resimleri inceliyor olabilir. Dıştan doğrudan gözlenemeyen davranışlar test ve ölçekler kullanılarak ölçülür. B. Amaçlar E etkinlik Gözlenebilir nitelikte olan ve ölçülen davranışları inceleyen, sonuçların başka bilim insanlarına da iletilebildiği, onlar tarafından tekrarlanabildiği ve böylece de sonuçların sağlanabildiği psikoloji biliminde ne yapmaya çalışılmaktadır? Psikolojinin amaçları nelerdir? Bu soruyu cevaplayabilmek için yazılı ve görsel kaynaklarla elektronik kaynaklara başvurunuz. Belirlediğiniz amaçları defterinize yazınız. Şimdi de aşağıdaki Bilgi Kutusu'nu okuyunuz. Doğru tahminlerinizi, eksik ve hatalarınızı belirleyiniz. Yazdıklarınızda gereken düzenlemeleri yapınız. B bilgi kutusu Psikoloji Biliminin Amaçları Betimleme: Psikoloji biliminin ilk ve en temel amacı davranışları betimlemektir. Betimleme, bilimsel araştırmalarla gerçekleştirilir. Bilimde betimleme, olayların keşfedilmesini ve benzer olayların sınıflanmasını içerir. Skinner canlı davranışlarından birinin edimsel koşullama olduğunu keşfetmiştir. İ. Pavlov (Pavlov, 1849-1936) klasik koşullamayı keşfetmiştir. Bir bilim dalı yeni kurulduğunda veya yeni bir alt dal kurulduğunda ilk yapılan, işte bu keşif işlemidir. Daha sonraki betimleme işlemi, benzeri olayların aynı sınıfta toplanmasını içerir. Klasik ve edimsel koşullama, koşullama türü öğrenmenin çeşitleridir. 11 Susuzluk ve açlık ise fizyolojik gereksinimler veya dürtülerin çeşitleridir. Güvende olma, birlikte olma, kendini değerli hissetme ve kendini gerçekleştirme ise güdüler altında yer alır. Betimlemenin son şekli ise olaylar arasındaki ilişkileri keşfetmektir. Çünkü bilim, olaylar arasındaki ilişkileri ortaya koyan bir bilgi edinme biçimidir. Bilimin bulmaya çalıştığı, sebep ve sonuç arasındaki ilişkidir. Olayların nedenlerini keşfetme amacı bilimsel araştırmalar yoluyla gerçekleştirilir. Açıklama: Bir bilim dalında yeterince araştırma yapıldığında, bilim insanları bunların sonuçlarını bir araya getirir, onları analiz eder, onlar üzerinde düşünür ve bu sonuçlardaki düzenlilikleri görmeye çalışır. Bu faaliyetler açıklama amacına hizmet eder. Bilimde iki tür açıklama vardır: Bunlardan ilki “evren gerçekleri”ni ifade eden yasa ve ilkelerdir. Çok sayıdaki araştırmada gözlenmiş olan ilişkiler, yasa veya ilke niteliğini kazanır. Gestalt Algılama İlkeleri görsel algılamada uyarıcıların örgütlenme biçimlerini açıklar. Pavlov’un keşfettiği klasik koşullama türü öğrenme, çok sayıda araştırmacı tarafından tekrarlandığından, bir davranım ilkesi niteliğini kazanmıştır. İkinci açıklama türü kuramdır. Bilim insanı, kuramında yasa ve ilkelerde belirtilen veya çok sayıdaki araştırmada tekrarlanmış olan ilişkilerin sebeplerini belirtir. Örneğin, algılamanın uyarıcıyı tanıma işlemi olduğu yeterli sayıdaki araştırma ile ortaya konmuştur. Yordama: Yordama, olayların önceden tahmin edilmesi demektir. Yordama araştırma sonuçlarına dayanarak yapılabilir. Yordama yasa ve ilkelerde, kuramlarda belirtilen ilişkiler kullanılarak da yapılır. Yerkes-Dodson Yasası'na göre, kaygı ile başarı arasında şekilsel olarak ters U biçiminde bir ilişki vardır (Şekil 1.1). Bireyin başarı düzeyi; kaygı düzeyi ölçümünü gösteren X eksenindeki noktadan grafiğe dikey bir çizgi çizilip buradan da ayırt etme düzeyini gösteren Y eksenine iz düşüm alınarak yordanır. Kontrol: Tüm bilim dallarının ulaşmak istediği amaç kontroldür. Kontrol, yordama yaparken kullanılan yasa ve ilkelere, kuramlara, araştırmaların sonuçlarına dayanır. Şekil 1.1'deki Yerkes-Dodson Yasası’ndaki grafiği kullanarak araştırmacı, katılımcılarda elde etmek istediği başarı düzeyi ve onu sağlayacak kaygı düzeyini belirler. Katılımcıların kaygısının bu düzeyde olması için gerekli koşulları gerçekleştirir ve onlarda istediği düzeyde başarı yaratır. Araştırmacı böylece davranışı kontrol etmiş olur. İleride göreceğimiz kelime listesi öğrenme deneyinde elde edilen sonuçlara dayanarak öğretmen, ulaşmak istediği öğrenme düzeyini sağlayan tekrar sayısını belirler ve öğrencilerin bu sayıda tekrar yapmalarını ister. Eğitim-öğretim, öğrenme ve belleme süreçlerini “kontrol eden” bir kurumsal etkinliktir. E Şekil 1.1’i inceleyiniz. Kaygının “a”, “b” ve “c” düzeylerindeki değişim ve sürekliliği gözlemleyiniz. Grafiğin görsel mekânda düzenlenişine göre hangi kaygı düzeyi en yüksek performansa yol açıyor. İpucu: X ekseninden grafiğe, oradan da Y eksenine yapılan çıkmaları inceleyiniz. Ayırt Etme Düzeyi etkinlik a b Kaygı c Şekil 1. 1. Yerkes-Dodson Yasası 12 ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ Öğrenmek, araştırmak, özgür olmak yaşamın amacı olmalıdır. Richard Bach (Riçırt Bak), Martı özetleyelim Psikoloji biliminde canlı davranışlarını belirli ölçütler (gözlenebilirlik, ölçülebilirlik, iletilebilirlik, tekrarlanabilirlik ve sağlanabilirlik) uyarınca incelendiğini biliyoruz. Bu ölçütlerden gözlenebilirlik ve ölçülebilirlik incelenen olayların özellikleridir. İletilebilirlik araştırma sonuçlarının başkalarına bildirilmesi ile ilgilidir. Tekrarlanabilirlik ve sağlanabilirlik ise yeni araştırmaların yapılması ile ilgilidir. Bu ölçütlere uyulması, psikolojide şu amaçlara ulaşmak için gereklidir: davranışları betimlemek (araştırmalar yaparak davranış olaylarını keşfetme, sınıflama, sebep-sonuç ilişkilerini keşfetme), açıklamak, yordamak ve nihayet kontrol etmek. Aklını iyi kullanmak ve bilimlerde hakikati aramak için... René Descartes (Röne Dekart), Metot Üzerine Konuşma 13 E etkinlik Kendi aranızda beş gruba ayrılınız. Grubunuzun ilgisine göre araştırma yöntemlerinden (doğal gözlem, vaka çalışması, anket çalışması, ilişkisel çalışma, deneysel çalışma) birini seçiniz. Seçtiğiniz araştırma yöntemi konusunda bilgi toplayınız. Topladığınız bilgilerde eksiklik ve hata olup olmadığını karara bağlayınız. Bunu yapmak için Ç Konusu’nda verilen bilgileri kullanınız. Seçtiğiniz yöntemi kullanan bir araştırma oluşturunuz. Aranızdan bir üyeyi sözcü olarak seçiniz. Sözcünün araştırmayı sınıfa sunmasını sağlayınız. Sosyal katılım yoluyla çalışmayı değerlendiriniz. A. Doğal Gözlem Bilimin gözlenebilir olayları incelediğini biliyoruz. Bu bakımdan, tüm bilimsel araştırmalarda gözlem vardır. Ancak bir araştırma yöntemi olan gözlemde, bilgi sadece gözlenerek elde edilir. Gözlem yönteminin en tipik örneği doğal gözlemdir. Bilim dalları yeni kurulduğunda veya yeni alt dallar oluştuğunda, bunların kapsamına giren olayların pek çoğu henüz keşfedilmemiştir. Bilim insanının ilk görevi bu olayları keşfetmektir. Bunun, betimleme amacına hizmet eden bir etkinlik olduğunu artık biliyoruz. Bunun için en uygun yöntem, doğal gözlemdir. • • • • Doğal gözlem canlıların kendi doğal ortamlarında, doğal hâlleriyle gözlenmesini içerir. Doğal gözlemde, nelerin gözleneceğine ilişkin bir seçim yapılmaz; her davranış gözlenir. Doğal gözlemde, canlıların davranışlarına hiçbir müdahelede bulunulmaz, davranışlara hiçbir şekilde etki yapılmaz. Gözlemleri boyunca bilim insanı ayrıntılı kayıtlar tutar. Şempanzelerin kendi doğal çevrelerinde gözlendiği alan çalışması bir doğal gözlemdir. Bir çocuğun uyanık saatlerindeki bütün davranışlarının, nöbetleşe çalışan 8 gözlemci tarafından gözlenip not edilmesi de bir doğal gözlemdir. Böyle çalışmalarda yüzlerce sayfalık not, çok sayıda fotoğraf, şema elde edilir. Doğal gözlemdekinin aksine, sistematik gözlemde araştırmacı, seçilen belirli bir davranış üzerinde, sistematik olarak gözlem yapar. Diyelim ki şempanzeler üzerindeki doğal gözlemin amacı onların sosyal davranışlarını belirlemektir. Doğal gözlem sonucunda elde edilen bütün belgeler incelenir. Tutulan notların ve diğer belgelerin büyük kısmının bu amaca hizmet etmediği görülebilir. Ancak şimdi bilim insanının elinde, ilgilendiği konuda ayrıntılı bilgiler vardır. Bu bilgiler bilim insanının ilgilendiği konu üzerinde sistematik gözlem yapmasına olanak sağlar. Araştırmacı, sistematik gözlem yöntemini uygulayarak örneğin, şempanze kolonisinde liderin hangi özelliklere göre belirlendiğini inceler. Bu özelliklere sahip olan ve olmayan şempanzelerin lider seçilme olasılığını inceler. 14 B. Vaka Çalışması Bir diğer sistematik gözlem çeşidi vaka çalışmasıdır. Bu yöntem bireyin psikolojik/psikiyatrik durumu hakkında ayrıntılı bilgi elde etmek için kullanılır. Bilgiler yapılan görüşmelerden, klinik psikolog ve psikiyatrın yaptığı değerlendirmelerden, uygulanan psikolojik ve nöropsikolojik testler ve ölçeklerin sonuçlarından, sosyal ve mesleki durum ile eğitim durumu hakkındaki bilgilerden oluşur. Bu bilgiler genelde hastalık tanısı koyma, hastanın tedavisini belirleme ve tedavinin etkililiğini değerlendirmede kullanılır. C. Anket Çalışması Anket yöntemi de bir çeşit sistematik gözlemdir. Bu yöntem belirli bir konu hakkında çok sayıda bireyden bilgi toplamak için uygulanır. Bu bilgiler görüşme yaparak veya soru listeleri kullanarak elde edilir. Anket yönteminin güvenilir sonuçlar sağlaması için, soru listesi amaca uygun olarak hazırlanır. Tarama, ilgilenilen topluluğu iyi bir şekilde temsil eden örneklem üzerinde yapılır. Anket yöntemi, örneğin politik tercihleri, ürün tercihlerini, tedaviyle ilgili tercihleri belirlemek için yapılabilir. Bilinen en büyük tarama çalışması, cinsel tercihlerin belirlenmesi için ABD’de binlerce kişi üzerinde yapılmıştır. Bu tarama çalışmasının sonuçları uzun yıllar bu konudaki en ayrıntılı bilgi niteliğinde olmuştur. Ç. İlişkisel Çalışma Gördüğünüz gibi, bilimdeki temel amaç sebep-sonuç ilişkilerini yani nedenselliği keşfetmektir. Nedensellik kavramı bilimde neyi ifade etmektedir? Bilim dallarına göre doğada; (1) Düzenlilik vardır, (2) Olayların kısıtlı sayıda, keşfedilebilir sebepleri vardır. Buna göre, sebepler gerçekleştiğinde, sonucun (psikolojide davranışın) ortaya çıkacağı kabul edilir. Bilimin temelinde yatan bu kabul yani sayıltılar “gerekircilik” olarak bilinir. Sebep-sonuç veya nedensellik ne tür bir ilişkidir? Bir ilişkiye nedensellik diyebilmemiz için şu üç ölçütün yerine gelmesi gerekir: • Zamanda birlikte değişme: Bir olayın sebebi (X harfi ile gösterilir) ile sonucu (Y harfi ile gösterilir) zamanda birlikte değişmelidir. Yani, X değişirken Y sabit kalmamalı, belirli bir yönde (artma veya azalma) değişmelidir. Bu ölçüt gereklidir ama yeterli değildir. Çünkü böyle bir zamandaş değişim, ilişkinin yönü hakkında bir fikir veremez. X, Y’nin sebebi olabileceği gibi, Y de X’in sebebi olabilir. O zaman, ikinci ölçüt işe koşulur. • • Zamanda öncelik: Sebep (X) zamanda daima sonuçtan (Y) önce gelmelidir. Karıştırıcı değişkenlerin kontrolü: Sonuç sadece sebepten kaynaklanmalıdır. Sonucun sebebi, bir başka olay olmamalıdır. Bu başka olaylar Z harfi ile gösterilir. Z olayları istenmeyen, karıştırıcı olaylardır. Bu olaylar, araştırma sonuçlarını etkiler. Karıştırıcı olayların bulunduğu böyle araştırmaların bilimsel değeri yoktur. uygulayalım Şimdi bu ölçütleri bir araştırmada örnekleyelim. Yapılan tekrar sayısının öğrenmeye etkisi konusunda bir deney yapmış olalım. Yeterli sayıda tekrarın öğrenmenin sebebi olduğunu söyleyebilmemiz için şu ölçütlerin yerine gelmesi gerekir: (1) Tekrar sayısı arttıkça hatırlanan kelime miktarı da artmalıdır. (2) Hatırlanan kelime miktarı tekrarlardan sonra artmalıdır. (3) Bu artışın sebebi örneğin katılımcıların farklı zekâ düzeyleri olmamalıdır. Zekâ kontrol altına alınmış olmalıdır. Bu deneyde 1-3. maddelerde belirtilenler nedenselliğin hangi ölçütleriyle ilişkilidir? Yazınız. Yazdıklarınızı, aşağıda baş aşağı olarak yazılan doğru cevaplarla karşılaştırınız. 1. ...................... 2. ...................... 3. ...................... Doğru cevaplar: (1) Zamanda birlikte değişme, (2) Zamanda öncelik, (3) Karıştırıcı değişkenlerin kontrolü . 15 Psikolojide davranışların sebepleri veya davranış olayları arasındaki ilişkiler nasıl ortaya çıkarılmaktadır? Betimleme amacı nasıl gerçekleştirilmekte, davranışlar nasıl keşfedilip sınıflanmaktadır? Bu amaçlar bilimsel araştırma yaparak yerine getirilmektedir. İlişkisel (korelatif) çalışmalarda örneğin, hastalık veya kaza nedeniyle beyin kısımları farklı miktarlarda tahrip olmuş kişilerin öğrenme yetenekleri ölçülür. Daha sonra da tahrip miktarı ile davranış arasındaki ilişki incelenir. Bir başka örnekle, farklı zekâ düzeylerinden kişiler bulunup bunların okul başarısı saptanır. Daha sonra da zekâ ile okul başarısı arasındaki ilişki derecesi hesaplanır. Fabrika ortamının az veya çok gürültülü olduğu durumlarda iş randımanı değerlendirilir. İlişkisel yöntemde araştırmacı kendiliğinden değişmekte olan değişkenler arasındaki ilişkiyi inceler. Görüldüğü gibi ilişkisel yöntemde değişkenler deneyci tarafından oluşturulmaz. İlişkisel yöntem nedenselliğin ölçütlerini ne ölçüde gerçekleştirir? İlişkisel çalışmalar sebep-sonuç ilişkisi gösterebilir mi? Son yıllarda aşırı şişmanlık yani obezite bir sağlık sorunu hâline gelmiştir. Bazı çalışmalar obezitenin kaygı ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu konunun araştırılacağını düşünelim. Bu bir deneysel çalışma olamaz, çünkü obezitenin değişimlenmesi etik açıdan mümkün değildir. Araştırmacımız bu konuyu ilişkisel yöntemle inceleyecektir. Katılımcıların ağırlığını ve bir ölçekle kaygı düzeylerini ölçer. Daha sonra da uygun bir istatistiksel teknik kullanarak iki değişken arasındaki ilişki miktarını ve bunun yönünü hesaplar (Şekil 1.2). Bu araştırma nedenselliğin zamandaş değişim ölçütünü böylece karşılar. Ancak bu, nedensellik için gerekli ama yeterli olmayan bir durumdur. Çünkü bir zamandaş değişim hâlinde üç olası açıklama vardır: Obezite kaygının nedeni olabilir, kaygı obezitenin nedeni olabilir, kaygı ile obezite arasında çift yönlü bir nedensellik ilişkisi olabilir. Görüldüğü gibi ilişkisel çalışmalar nedenselliğin zamanda öncelik ölçütünü karşılayamamaktadır. İlişkisel çalışmalarda nedenselliğin üçüncü ölçütü de genellikle karşılanamaz. Çünkü araştırmacı değişkenleri kendisi kontrol etmemiş, onları doğada olduğu biçimiyle almış, gerekli ölçmeleri yapmış ve değişkenler arasındaki ilişkiyi hesaplamıştır. Bu gibi bir durumda, karıştırıcı Z değişkenleri genellikle kontrol edilemez. Araştırmamızda araştırıcının ölçmediği ve belki de farkında bile olmadığı Z değişkenlerinin etkisi vardır. Örneğin, bir fizyolojik yatkınlık hem obezite hem de kaygıdan sorumluysa kaygı ve obezite sanki ilişkiliymiş gibi görünür. Bu ikisi arasında ilişki olduğunu söylemek, araştırma hatası yapmak demektir. yorumlayalım Şekil 1.2’de verilen A, B ve C grafiklerini inceleyiniz. Aşağıda her grafikle ilgili cümleler yer almaktadır. Cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun sözcüklerle tamamlayınız. 1. Pozitif ilişki (A Grafiği): Bir değişkendeki değerler ...................... diğerindeki değerler de ...................... . Benzer şekilde, bir değişkendeki değerler ...................... diğerindekiler de ...................... . 2. Negatif ilişki (B Grafiği): Bir değişkendeki değerler ...................... diğerindekiler ...................... . Benzer şekilde, bir değişkendeki değerler ...................... diğerindekiler ...................... . 3. İlişki yok (C Grafiği): Bir değişkendeki değerler ...................... ya da ...................... diğerindeki değişmeler belirli bir yön ...................... . Doğru cevaplar cümlelerdeki sıraları içinde şöyledir: 1. arttıkça, artar, azaldıkça, azalır 2. arttıkça, azalır, azaldıkça, artar 3. arttıkça, azaldıkça, izlemez İlişkisel yöntem bilimin amaçlarını ne ölçüde gerçekleştirir? İlişkisel çalışmalar incelenen değişkenlerin birbirlerine göre ne miktarda artma ya da azalma gösterdiğini ortaya çıkarır. Bu araştırma yöntemi acaba bilimin amaçlarını (betimleme, açıklama, yordama, kontrol) ne ölçüde gerçekleştirebilmektedir (Tablo 1.1). Bilimin amaçlarından betimleme, olaylar arasındaki ilişkilerin ortaya çıkarılmasıyla ilgiliydi. İlişkisel çalışmalar betimleme amacını gerçekleştirebilir. Ancak unutulmamalıdır ki bu ilişki, betimleme kapsamında yer alan nedensellik (sebep-sonuç) ilişkisi değildir. Bilimin açıklama ve kontrol amacına hizmet edebilmesi için ilişkinin nedensellik türünden olması beklenir. Bu durumda ilişkisel çalışmalar bilimin açıklama ve kontrol amacına hizmet edemez. İlişkisel çalışmalarda iki değişken arasında yüksek ilişki bulunursa, bir değişkenden diğeri yordanabilir. Bu durumda ilişkisel çalışmalar bilimin yordama amacına hizmet eder. 16 Şekil 1.2. İlişkisel çalışmalarda değişkenler arasındaki olası ilişki türleri. A: Beyindeki hasar oranı arttıkça testteki yanlış cevap oranı artıyor. B: Hasar oranı arttıkça testteki doğru cevap oranı azalıyor. C: Boy uzunluğu ile test puanı arasında ilişki yok. Örneğin, zekâ ile okul başarısı arasında yüksek bir ilişki bulunduğunda, kişinin zekâ düzeyinden okul başarısını yordamak (elbette bir olasılık değeriyle) mümkündür. Bilimin kontrol amacı, değişkenleri araştırıcının kendisinin değişimlemesini içerir. İlişkisel çalışmalarda böyle bir kontrol yapılmamaktadır. Örneğin zekâ ile okul başarısının ilişkisi r = 0,75 düzeyinde bulunmuş ise, belli bir okul başarısı elde etmek için, zekânın belli bir düzeye getirilmesi tamamen gerçek dışı bir düşünce tarzıdır. (Aksi de, yani zekâyı belli bir düzeye getirmek için okul başarısını belli bir düzeyde tutmak da aynı şekilde gerçek dışıdır.) D. Deneysel Çalışma Bilimler sebep-sonuç yani nedensellik ilişkisini arar. Nedensellik ilişkisinin ölçütlerini tam olarak karşılayan bilimsel yöntem ise deneydir. Her deney, deneyci tarafından oluşturulan ve kesin bir biçimde ifade edilen bir denence ile başlar. Bu denencede deneyci belirli bir sebeple bir sonuç arasında ilişki olduğunu iddia eder. Denenceler “Eğer X ise … o zaman Y’dir. ” kalıbında oluşturulur. GALİLE DÜŞME HIZININ AĞIRLIĞA GÖRE DEĞİŞİP DEĞİŞMEYECEĞİNİ ARAŞTIRIYOR. Deneysel yöntem nedenselliğin ölçütlerini nasıl gerçekleştirmektedir? Zaman zaman, bilimsel yazında uykunun öğrenmeye olumlu etki yaptığı yolunda araştırmalara rastlanır. Bu konuyu deneysel olarak incelemek isteyen bir araştırmacının ilk yapacağı, araştırma denencesini kurmak olacaktır: “Eğer katılımcıların bir grubu kelime listesini öğrendikten sonra normal bir süre uyursa (X), uyandıklarında, daha kısa süre uyuyan diğer gruptan daha fazla kelime hatırlarlar (Y).” Deneysel çalışmalarda sebep niteliğindeki değişken deneycinin tam kontrolü altındadır. Deneyci bunu kendisi meydana getirir ve onun değişik değerler almasını sağlar yani değişimler. Deneyci, kurduğu deney deseni uyarınca, bir denek grubunun saat 23:00’te, diğerinin ise sabaha karşı 4:00’te uyumasına izin verir. Görüldüğü gibi X değişkeni, gerek aldığı de- 17 ğerler (ne kadar uyunacağı) ve gerekse zamanlama (saat 23:00 ve saat 4:00) açısından deneycinin tam kontrolü altındadır. Deneycinin kontrolünde olan, kendiliğinden meydana gelmemiş olan bu değişken “bağımsız” olarak adlandırılır. Deneyci ertesi sabah iki gruptaki katılımcıların kaç kelime hatırladığını belirler. Hatırlanan kelime sayısı deneylerde “bağımlı” değişken olarak adlandırılır. Bağımlı değişken bağımsız değişkeninin değerlerine bağımlıdır. Bağımlı değişken denencedeki sonuç olaydır ve Y harfi ile belirtilir. Eğer bağımsız ve bağımlı değişken arasında bir ilişki olduğu bulunursa nedenselliğin birinci ölçütü olan zamandaş değişim yerine getirilmiş olur. Deneyimizde bağımsız değişken (uyuma) zaman boyutunda, hatırlamadan önce meydana gelmiştir. Bir ilişki bulunması durumunda, hatırlanan kelime sayısının “sebep” olması mümkün değildir. Çünkü katılımcıların daha fazla hatırladıkları için daha çok uyumuş olmaları mümkün değildir. Sebep, hatırlamadan önce meydana gelmiş olan uyumadır. Katılımcılar uyudukları için daha çok hatırlamışlardır. Böylece nedenselliğin ikinci ölçütü olan zamanda önce meydana gelme de yerine getirilmiştir. Deneylerin üçüncü ve en önemli işleminde, deneyci, bağımlı değişkeni etkileyebilecek mümkün olduğunca fazla değişkeni tanımlar ve bunları uygun tekniklerle etkisiz hâle getirir. Deney sonuçlarını karıştıran bu değişkenler Z harfi ile gösterilir. Z değişkenleri istenmeyen değişkenlerdir. Örneğin deneyimizde yaş, karıştırıcı etki yapabilir. Yaşla birlikte uyku gereksinimi azalır; saat 4:00’te uyumak bile, ileri yaştaki katılımcılara yeterli uyku sağlayabilir. Bu etkiyi kontrol etmek için, deneyci, katılımcıları aynı gelişim döneminden (örneğin erken yetişkinlik) seçer. Kullanılan bu kontrol tekniğine “tek düzeyde sabit tutma” denir. Deneysel yöntemde kullanılan çok sayıda kontrol tekniği vardır. Deneyci karıştırıcı değişkenin doğasına en uygun olan tekniği seçer ve karıştırıcı değişkeni kontrol eder. Bir an, karıştırıcı değişkenin kontrol edilmediğini, deneyimizde her yaştan katılımcının yer aldığını düşünelim. Bu durumda iki grup arasında büyük olasılıkla fark çıkmayacaktır. Deneyci de uyku miktarının hatırlanan kelime sayısını etkilemediği sonucunu çıkaracak, denencesinin desteklenmediğini belirtecektir. Bu durum, gerekli kontrollerin yapılmamasından kaynaklanan araştırma hatasına örnektir. Deneysel yöntem bilimin amaçlarını ne ölçüde gerçekleştirir? Deneysel çalışmalar bilimin amaçlarını en üst düzeyde gerçekleştirmektedir. Nedensellik ilişkisini ortaya koyabilen deneysel çalışmalar betimleme amacını gerçekleştirir. Gözlenen nedensellik ilişkilerinin başka deneylerle de elde edilmesi sonucunda, yasa ve ilkeler, kuramlar oluşturulur. Böylece bilimin açıklama amacı gerçekleştirilir. Belirlenen ilişkiler, belirli bağımsız değişken değerlerinde bağımlı değişkenin ne değer alacağının tahmin edilebilmesini sağlar. Böylece bilimin yordama amacı gerçekleşir. Belirlenen ilişkiden hareketle, bağımsız değişkenin uygun değere getirilmesi sonucunda bağımlı değişken de (davranış) istenen değere getirilir. Böylece bilimin kontrol amacı gerçekleşir. özetleyelim Tablo 1.1. Deneysel ve İlişkisel Yöntemlerin Nedenselliği ve Bilimin Amaçlarını Yerine Getirme Durumu. Deneysel Yöntem Nedensellik Ölçütleri Zamandaş değişim Zamanda öncelik Karıştırıcı etkilerin kontrolü Bilimin Amaçları Betimleme Açıklama Yordama Kontrol 18 İlişkisel Yöntem Deneysel ve ilişkisel yöntemin nedensellik ölçütlerini karşılama ve bilimin amaçlarını gerçekleştirme durumlarını Tablo 1.1’i kullanarak özetleyiniz. Ölçüt veya amaç gerçekleşiyorsa “√” , gerçekleşmiyorsa “X” işareti koyunuz. Gerçekleşme durumu bazen de koşula bağlı olabilir. O zaman “?” işareti koyunuz. Beyin elektriksel faaliyeti üzerinde deneysel çalışmaların yapıldığı laboratuvar ortamları Her konuda deney yapılabilir mi? Bilim nedensellik ilişkilerini arar. Deneysel yöntem, nedensellik ilişkisinin her üç ölçütünü de karşılar. Bu nedenle deney, bilimlerin temel araştırma yöntemidir. Ancak her türlü konuda deney yapılamaz. • Öncelikle, bazı konularda deney yapılması mümkün değildir. Örneğin, cinsiyetin sözel becerilere etkisini belirlemek için cinsiyetin deneyci tarafından değişimlenmesi mümkün değildir. Deneyci cinsiyeti “istediği miktarda ve istediği zaman” değişimleyemez. Bir grup bireyi erkek, diğerini kadın cinsiyetine sokamaz. Aynı şekilde, yaş veya zekâ da deneyci tarafından değişimlenemez. • Bazı konularda, deney düzenlenmesi mümkün olsa da, bu gibi deneylerin yapılmasını sosyal ve etik kurallar önler. Örneğin, beynin alın loblarının üst düzey yönetici işlevlere etkisini belirlemek için, bir grup katılımcıda bu lobların ameliyatla çıkarılması söz konusu olamaz. Bu tür işlemlerin hayvanlara uygulanması da koşullara bağlanmıştır. Bazı konularda ise deney yapılması mümkündür ve etik ilkeler açısından da bir sorun yoktur. Ancak araştırmacı, deneyin uygun araştırma yöntemi olmadığını düşünür. Psikolojinin örneğin uygulamalı alt dallarında deneysel araştırmalar uygun bir çözüm olmadığı gibi pratik de değildir. Belirli bir okulda iki farklı öğretme tekniğinin öğrenmeye etkisinin araştırılacağını düşünelim. Pek çok değişkenin aynı anda etkide bulunduğu okul ortamı deneysel çalışma için uygun değildir. Bireylerin sınıflara dağılma biçimi de, olasılıkla, deneysel kontrolün gereklerini karşılamamaktadır. Yukarıdaki gibi durumlarda ilişkisel yönteme başvurulur. • ETİK KURALLAR hazırlık Psikoloji tüm bilim dalları gibi bazı etik kurallara uyar. Etik kurallar bilimsel araştırmalar ve uygulamalarda ahlaki, sosyal ve insani açıdan nelerin yapılabilir ve doğru olduğunu, nelerin yapılamaz yani yanlış olduğunu söyler. Etik kurallar sadece insan katılımcılardan yararlanılan bilimsel çalışmalar için mi geçerlidir? Bu soruyu aşağıdaki bilgileri okuduktan sonra cevaplayınız. • Ülkemizde hayvanlar 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası ile 24.06.2004 tarihinde koruma altına alınmıştır. • Bu yasanın 9. Maddesi’nde “Hayvanlar bilimsel olmayan teşhis, tedavi ve deneylerde kullanılamazlar.” denmektedir. Aynı maddede “Hayvan deneyi yapan kurum ve kuruluşlarda bu deneylerin yapılmasına, kendi bünyelerinde kurulmuş ve kurulacak etik kurullar yoluyla karar verilir.” denmektedir. 19 B bilgi kutusu E etkinlik Araştırma etiğinde üzerinde durulan noktalar şunlardır: (1) araştırmanın katılımcı için taşıdığı risk miktarı (Kalıcı hasar bırakabilecek bir kimyasal madde uygulanıyor.), (2) araştırma koşullarının daha önce denenmiş olma durumu (Böyle bir araştırma ilk kez yapılıyor.), (3) katılımcının araştırmaya özgür iradesiyle katılma durumu (Araştırma öğretmene ait ve o sizin çalışmasına katılmanızı istiyor.), (4) araştırmanın yararı (Araştırmanın bireye veya topluma yararı yok.). Yukarıda belirtilenler doğrultusunda etik kurallar araştırmaların, katılımcıların en az risk altına girecekleri biçimde düzenlenmesini, işlemlerin mümkünse daha önce denenmiş olmasını, bireylerin araştırmaya katılma kararını araştırma hakkında bilgilendirildikten sonra özgürce vermelerini gerektirir. Gönüllü katılımcılar istedikleri zaman araştırmadan çekilebilmeli ve bu yüzden bir zarar görmemelidir. Etik, katılımcıların gizlilik hakkının da korunmasını gerektirir. Etik ilkeler sadece insanlar üzerinde yapılan araştırmalar için geçerli değildir. Hayvanların bakımı ve hayvan deneklerden yararlanma ile ilgili etik kurallar da vardır. Hayvan deneylerinde, araştırma yöntemleri konusunda eğitim görmüş, laboratuvar hayvanlarının bakımı, korunması ve elle tutulması konularında deneyimli araştırmacılar yer almalıdır. Acı, stres ve yalnızlık içeren işlemler hayvanlara sadece başkaca bir çözüm olmadığında uygulanır. Araştırmacı hayvan deneklerde rahatsızlık, enfeksiyon, hastalık, acı ve ağrıyı en aza indirmek için gayret eder. Örneğin cerrahi işlem sırasında ve sonrasında enfeksiyon, acı ve ağrıyı azaltacak teknikler uygular. Hayvanın yaşamına son verilmesi gerektiğinde, bu işlem acı ve ağrıyı en aza indirme gayreti içinde ve hızla yerine getirir. Etik ilkeler sadece katılımcılarla olan ilişkileri kapsamaz. Araştırmalar yeterli ve uygun yöntem bilgisi ile düzenlenmeli, yürütülmeli, analiz edilmeli, yorumlanmalıdır. Bulgu ve sonuçlarını bilim dünyasıyla paylaşmak, araştırma yapan bilim insanının sorumlulukları arasındadır. Bilim insanı bilimsel çalışmalarını, makale ve kitaplarıyla, bilimsel toplantılarda sunduğu bildirilerle paylaşmalıdır. Bu etkinliklerde de uyulması gereken etik kurallar vardır. Araştırma etiği konusunu şöyle bir araştırma örneği üzerinden irdeleyelim: “Tutum değişikliğinin araştırıldığı bir çalışmada gönüllü denekler torbadan ad çekme tekniğiyle iki gruba ayrılmış. Araştırmacı gruplardan birine şiddete karşı tutumu belirleyen bir ölçek uygulamış (ön ölçüm), ardından aynı gruba şiddetin olumsuz yönlerini gösteren bir film izletmiştir. Daha sonra bu gruba tutum ölçeği tekrar (son ölçüm) uygulanmıştır. Diğer gruba tutum ölçeği iki kez (ön ölçüm ve son ölçüm) uygulanmış, ancak onlara film gösterilmemiştir. Gerek ölçek gerekse film araştırmacı tarafından, söz konusu araştırmaya özel olarak hazırlanmıştır. Çalışmanın sonuçları filmi izleyen grubun şiddete karşı tutumunda azalma meydana geldiğini göstermiştir. Film izlemeyen grubun şiddete karşı tutumunda ise bir azalma olmamıştır.” Bu araştırmayı etikteki dört unsur (araştırmanın taşıdığı risk, tekniklerin daha önce denenmiş olması, araştırmaya katılma özgürlüğü, araştırmanın yararı) açısından analiz ediniz. Oturma düzenine göre ikiye ayrılınız. Araştırma yöntemleri konusundaki bilgilerinizi kullanarak araştırmadaki etik unsurları değerlendireceğiniz birer araştırma örneği oluşturunuz. Gönüllü olan öğrenciler arasından bir sözcü seçiniz. Sözcü üyenin sunumunun ardından araştırmayı etik açıdan değerlendiriniz. 20 PSİKOLOJİNİN ALT DALLARI hazırlık Psikoloji bilimi davranışları (doğrudan veya dolaylı olarak gözlenen davranışlarla psikofizyolojik tepkiler) inceler. W. Wundt tarafından ilk kurulduğunda, ortada sadece bir psikoloji vardı. O da deneysel psikoloji idi. Psikolojinin deneysel olması Wundt için önemliydi. Çünkü bilinci inceleyen bu dalın, zihni inceleyen bilim öncesi felsefi psikolojiden farkı, deneysel yöntemi kullanmasıydı. E etkinlik Bilgi teknolojilerinden ve çeşitli kaynaklardan yararlanarak psikolojinin alt dalları konusunda inceleme yapınız. İlginizi çeken bir alt dal seçiniz. Aynı alt dalı seçen arkadaşlarınızla grup oluşturunuz. Alt dalı tanıtan ifadelerin yazıldığı kartlar hazırlayınız. Bu kartları gruplara rastgele dağıtınız ancak kartı, onu hazırlamış olan gruba vermeyiniz. Ellerinizdeki kartlarda yazılanları sırayla okuyunuz. Diğer öğrencilerin ifadenin hangi alt dala ait olduğuna karar vermesini isteyiniz. Psikoloji geliştikçe, onun kapsamında deneysel psikolojiden başka uzmanlık alanları oluştu. İnsanın biyo-psikososyal yapısı, onun çok-yönlü olarak araştırılmasını gerektiriyordu. Böylece, hepsi de davranışla ilgilenmekle beraber, bazı psikologlar örneğin büyüme ve yaşlanmanın davranışları nasıl etkilendiğini, diğerleri sosyal bağlamdaki davranışları, başkaları ise psikolojik bozuklukları inceledi. Günümüzde psikoloji biliminde pek çok alt dal vardır. Bu alt dalların bazıları temel bilim, diğerleri ise uygulamalı bilimdir. • Temel bilim dallarında amaç doğanın düzenini keşfetmek, bu düzeni anlamak ve açıklamak, ilke ve yasaları bulmak, kuramlar oluşturmaktır. Temel bilimci yaptığı araştırmaların sonucunun neye yarayacağıyla ilgilenmez. Temel bilimi “bilim için bilim” olarak düşünebiliriz. • Uygulamalı bilim, yararlılığı ön planda tutar. Bu bilimsel yaklaşımda amaç elde edilmiş olan bilgileri, teknikleri, yasa, ilke ve kuramları toplumun yararına kullanmak, sorunları çözmek, toplumsal gönence ve toplumun gelişmesine katkıda bulunmaktır. Uygulamalı bilimi “toplum için bilim” olarak düşünebiliriz. Temel bilim ve uygulamalı bilim için yaptığımız açıklamalar, ikisinin de gerekli olduğunu gösteriyor. Bir an için sadece temel bilim çalışmalarının yapıldığını düşünelim. Gelişim psikoloğunun bağlanma konusunda derin bilgisi var, bunun önemini, nelerden etkilendiğini biliyor. Diğer tarafta sorunlu anne-çocuk ilişkileri var ve bağlanma konusunda elde edilmiş bilgiler bu sorunun giderilmesinde yararlı olacak. Ancak temel bilimciyi bu konu ilgilen- 21 dirmiyor. İşte bu noktada uygulamalı bilimci devreye giriyor. O, elde edilmiş olan bilgileri anne-çocuk ilişkisinin düzeltilmesinde kullanıyor, bu konuda araştırmalar yapıyor. Bir de bunun tersini düşünelim. Herkes uygulamalı bilimle ilgileniyor, herkes yararlı olanı yapmak istiyor. Temel bilimci psikolog daha önce davranışları, onların nedenlerini, yasa ve ilkeleri, kuramları ortaya koymamış olsaydı, uygulamacı neye dayanarak yararlı uygulamalar yapacak, hangi bilimsel sonuçları kullanacaktı? Temel bilimde ya da uygulamalı bilimde uzmanlaşmak, temel bilim ya da uygulamalı bilim araştırması yapmak bir kişisel tercihtir. Ancak sonuçta, toplumda bunların her ikisinin de olması gerekir. Çünkü temel bilim ve uygulamalı bilim birbirini destekler, birbirinin varlığına gereksinim duyar. Psikolojinin temel bilim ve uygulamalı bilim dalları birer uzmanlık alanıdır. Bu uzmanlıkların büyük bölümü, üniversitelerin psikoloji bölümlerinde verilen lisansüstü eğitim-öğretimle elde edilir. Lisansüstü eğitim-öğretim başarıyla tamamlandığında, psikologlar önce yüksek lisans derecesi alırlar. Daha uzun bir eğitim sonunda da bilim doktoru derecesi alırlar. uygulayalım Sadece temel bilim veya sadece uygulamalı bilim çalışması yapılmasının ne gibi sonuçları olacağını siz de düşününüz. Yaratıcı düşüncelerinizi sıra arkadaşınızla paylaşınız. A. Temel Bilim Alt Dalları 1. Deneysel Psikoloji Psikolojinin uzmanlık alanlarından deneysel psikoloji bir akademik daldır. Deneysel psikoloğun işlevlerinin başında deneysel yaklaşımı, bunun temelinde yatan felsefeyi, deneysel yöntem ve teknikleri öğretmek gelir. Deneysel psikoloğun ikinci işlevi deneysel yöntemin kullanılabileceği konularda araştırma yapmaktır. Deneysel psikolojideki araştırma konularının başında bilişsel süreçler gelir. Deneysel psikolog uyarıcıların nasıl duyumsandığını, algılandığını, öğrenilip hatırlandığını, bellek ve irdeleme gibi bilişsel süreçleri inceler, onları açıklamaya çalışır. Uyarıcı karmaşıklığının odaklanmış dikkate etkisi, uyarıcıların sunum hızının çalışma belleğine etkisi deneysel psikoloji alanında yapılabilecek deneylere örnektir. Deneysel psikolojide hayvan davranışları bir diğer temel konudur. Burada deneysel psikolog daha çok dıştan, doğrudan gözlenen davranışlar üzerinde çalışır. Açlığın renk ayırt etme davranışına etkisi, kaygının Açık Alan Testi'ndeki hareketliliğe etkisi deneysel psikoloji alanında deney hayvanlarında yapılabilecek çalışmalara örnektir. 2. Bilişsel Psikoloji ve Bilişin Bedenle İlişkisini İnceleyen Alt Dallar Bilişsel psikoloji algılama, dikkat, dil, bellek, düşünme gibi zihinsel süreçleri inceleyen uzmanlık alanıdır. Zihinsel süreçleri doğrudan gözlemek mümkün değildir. Bilişsel psikolog zihinsel süreçlerin durumunu davranışlardan tahminler yaparak belirler. Bunu yapabilmek için de karmaşık deneysel teknikler kullanır, üst düzey istatistiksel tekniklere başvurur. Ancak güncel psikolojide zihinsel süreçleri doğrudan gözlemenin yolu bulunmuştur. Zihinsel süreçler, bu süreçler sırasında ortaya çıkan biyolojik süreçler ve bunlarla ilgili yapılar gözlenerek başarılmaktadır. Bu dallarda zihinsel süreçlerin biyolojik temelleri incelenmektedir. Aşağıdaki uzmanlık alanları psikolojik süreçlerle bedensel yapı ve süreçlerin ilişkisini belirlemeye, bu konudaki ilke ve yasaları keşfetmeye, kuramlar oluşturmaya çalışır. Psikolojik süreçler söz konusu olduğunda kritik beden bölümü beyindir. Buna göre, örneğin psikofizyoloji uzmanlık alanı, bilişsel süreçler veya duygularla beyin yapı ve süreçleri arasındaki ilişkiyi araştırır. 22 Biliş ile beyin ilişkisini, psikofizyoloji dışındaki psikoloji alt dalları da örneğin, fizyolojik psikoloji de inceler. Bu dallar birbirinden nasıl ayrılır? • • • • Psikofizyolojide bağımsız değişken psikolojik süreçlerdir. Deneyci örneğin, bir biliş türünü veya duyguyu değişimler ve bunun beyne etkisini gözler. Öğrenme görevini zorlaştırır ve bunun beynin alın lobundaki elektriksel faaliyete etkisini gözler. Fizyolojik psikolojide ise, tam tersine, bağımsız değişken beyinsel süreçler, bağımlı değişken psikolojik süreçlerdir. Fizyolojik psikolog, örneğin, beyni uyaran maddelerin deney hayvanlarının dikkatini nasıl etkilediğini inceler. Etik nedenlerle fizyolojik psikoloji çalışmaları sağlıklı insanlar üzerinde yapılamaz. Çünkü etik, beyni etkileyen ilaçların insanlara verilmesine veya beyinde geçici veya kalıcı değişiklikler yapılmasına izin vermez. Bu tür çalışmalar hasta insanlar üzerinde, belirli etik koşulların yerine getirilmesi koşuluyla, yapılabilir. Ancak bu araştırmalar da psikologlar değil tıpta uzmanlığı olanlar tarafından yapılabilir. Bütün bu nedenlerle, fizyolojik psikoloji deneyleri hayvanlar üzerinde, hayvan araştırmaları için geçerli etik kurallar uyarınca yapılır. Biyopsikoloji (veya biyolojik psikoloji) biliş/beyin ilişkisini incelerken davranışları daha çok evrimsel boyutta ele alır. Filogenetik ölçekte davranışların nasıl değiştiğini inceler. Nöropsikoloji ise beyindeki hasar ve bozuklukların bilişsel süreçlere, duygulara etkisini inceler. 3. Gelişim Psikolojisi, Sosyal Psikoloji, Kişilik Psikolojisi Bu uzmanlık alanlarının ilgi alanları arasında binişiklik vardır. Gelişim psikolojisi, doğumdan ölüme kadar davranışların hangi etkenler tarafından biçimlendiğiyle ilgilenir. Gelişimin kavram öğrenmeye etkisi, yaşın derinlik algısına etkisi, gelişim psikolojisinde yapılabilecek araştırmalara örneklerdir. Sosyal psikoloji diğer insanlarla etkileşimin ve sosyal ortamın bireyin tutum, düşünce, duygu ve davranışlarına etkisiyle ilgilenir. İnsan sosyal bir canlıdır ve gelişimin büyük bir kısmı da sosyal psikolojik olaylarda, tutum ve davranışlarda meydana gelir. Bu nedenle, gelişim psikolojisi ve sosyal psikoloji çalışmaları arasında binişiklik vardır. Tutumların sosyal uyuma etkisi, bilişsel çelişkinin tutumlara etkisi, bağlantı tarzlarının sosyal uyuma etkisi, sosyal psikoloji araştırmalarına verilebilecek örnekler arasındadır. Kişilik psikolojisi insan kişiliğini araştıran uzmanlık alanıdır. Bu alt dal kişiliğin gelişimi, kendilik algısı, bireysel farklılıklarla ilgilenir. Kişilik, gelişim süreci içinde şekillenir ve sosyal faktörlerden de etkilenir. Bu nedenle kişilik psikolojisi hem gelişim psikolojisi hem de sosyal psikoloji ile binişiklik gösterir. Kişilik psikolojisinin konuları arasında, kişilik özelliklerini ölçen psikometrik araçların kullanımı ve geliştirilmesi, kişiliği oluşturan bileşenlerin keşfi, çevre ve kalıtımın kişilik özelliklerine göreli etkilerinin belirlenmesi bulunmaktadır. B. Uygulamalı Bilim Alt Dalları 1. Klinik Psikoloji Çalışan psikolog sayısı bakımından en geniş uzmanlık alanı klinik psikolojidir. Bu uygulamalı alt dal, psikoloji biliminin temel bilim çalışmaları sonucu elde edilmiş olan bilgilerini, bilişsel, duygusal ve davranışsal bozukluklara uygular. Bu uygulamalar bozukluğu ölçme araçlarıyla değerlendirme, tanıya katkıda bulunma, psikolojik tedavi, tedavinin etkililiğini değerlendirme ve izlemi içerir. Klinik psikolog, bu temel işlevlerinin yanında, araştırma da yapabilir. Fobisi olan hastaların geçmişindeki ürkütücü olayların geriye dönük olarak araştırılması, çökkünlük (depresyon) ile uyku bozukluğunun şiddeti arasındaki ilişki, şizofreni alt gruplarının bellek açısından incelenmesi, klinik psikoloji araştırmalarına verilebilecek örnekler arasındadır. Klinik psikoloğun yerine getirdiği yukarıdaki işlevler psikiyatr tarafından da gerçekleştirilebilir. Ancak bu iki meslek grubu arasında önemli bir fark vardır. Klinik psikolog bilim doktoru derecesine, psikiyatr ise tıpta uzmanlık derecesine sahiptir. Bu nedenle klinik psikolog tıbbi tedavi uygulayamaz, ilaç yazamaz, cerrahi işlem uygulayamaz. Gerekli eğitimi almadığı takdirde, psikiyatr da bozukluğu tanılamada psikolojik testlerle değerlendirme yapmamalı, psikolojik tedavi uygulamamalıdır. 23 2. Endüstri Psikolojisi (Örgütsel Psikoloji veya Örgütsel Davranış Psikolojisi) Ülkemizde yeni gelişmekte olan bu uygulamalı alanlar iş ortamındaki davranışlarla ilgilenir. Bu dallarda, psikoloji biliminin bilgileri iş ortamlarında kullanılır. Endüstri psikolojisi ve örgütsel psikoloji uzmanları personel seçimi, personel eğitimi, işveren değerlendirmesi, iş analizi, kaza önleme, iş doyumu gibi alanlarda çalışır ve ayrıca araştırma da yapabilir. Bu konuda yapılabilecek araştırma örnekleri arasında arka planda çalınan müzik ve üretilen parça sayısı arasındaki ilişki, katılımcı yaklaşımın kurumsal aidiyet duygusuna etkisi, iş ortamının üretilen hatalı ürün sayısını azaltacak şekilde nasıl düzenleneceği bulunmaktadır. 3. Eğitim Psikolojisi, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Psikoloji bilgilerinin uygulandığı çok büyük bir alan eğitim-öğretim kurumlarıdır. Bunlar ilköğretim ve ortaöğretim kurumları ile yükseköğretim kurumlarını yani üniversiteleri içerir. Eğitim-öğretimle ilgili psikoloji alt dalları okul psikolojisi, eğitim psikolojisi ve psikolojik danışma ve rehberliktir. Bu dalların uzmanları okul ortamındaki öğrenme ve öğretme süreç ve sorunları, bilişsel ve duygusal süreçler ve sorunlarla ilgilenir. Sorunu olan öğrencileri, gerektiğinde, rehberlik ve araştırma merkezlerine yönlendirir. Gerekirse öğrenci bu kurumlardan da sağlık kurumlarına yönlendirilir. Sözü edilen alt dallarla ilgili eğitim, üniversitelerin eğitim fakültelerinde verilmektedir. 4. Diğer Alt Dallar Yukarıda belirtilen alt dallar, ülkemizde kurumsallaşmış olan uzmanlık alanlarıdır. Bu alt dalların temel ve uygulamalı bilimler içindeki yerleri açıkca bellidir. Ülkemizde psikoloji içinde yeni gelişen, çoğu daha çok araştırma/inceleme alanı niteliğinde olan, lisansüstü eğitim-öğretim programları henüz bulunmayan dallar da vardır. Bunlardan bazılarına aşağıda değinilmektedir. 24 • Adli psikoloji: Bu alt dal bilgi ve tekniklerinin yasal alanda uygulanmasını içerir. Ülkemizde adli psikoloji değerlendirme, müdahale, danışmanlık ve iyileştirici psikolojik hizmetlerin sağlanması konularında hizmet sunmaktadır. Bu alt dalın uzmanları sorgulama yöntemleri, suç tespiti, suç ve suçlu psikolojisi, tanıklığın değerlendirilmesi, insan ilişkilerini içeren adli yöntemler, ıslah merkezlerinde tedavi, evlat edinme, çocuk suçlular, uyuşturucu kullanımı, gruplar arası çatışma ve benzeri konulardaki yasal düzenlemelerde danışmanlık yapar. Bu alt dalda psiko-yasal süreçler konusunda araştırmalar da yapılır. • Çevresel psikoloji: Fiziksel çevrenin insan davranışına ve zihinsel süreçlerine etkisini inceler. Araştırma alanlarının başında stres yaratıcı ögelerin (gürültü, hava kirliliği, kalabalık, sıcak ve soğuk) ve çevre özelliklerinin (kat düzenleri, binaların büyüklüğü ve yerleşimi, doğaya yakınlık) etkileri gelir. Bu uzmanlık alanı çevre düzenlemelerinde (örneğin, ışıklandırma) ve teknik ortamların (örneğin fabrikalar) ergonomik açıdan düzenlenmesinde de rol oynar. • Din psikolojisi: Dinsel yaşantı ve örgütlü dinsel davranışları bilimsel olarak inceler. Din psikolojisi mistik yaşantı gibi öznel deneyim türlerini de bilimsel yöntemlerle inceler, betimler ve analiz eder. Dinî inancın insanların bilişsel süreçleri ve davranışlarıyla ilişkilerini bilimsel olarak araştırır. • Sağlık psikolojisi: Hastalıkları önleme, sağlığı koruma, tedavi öncesi ve sonrası psikolojik durum gibi konuları inceler. • Spor psikolojisi: Spor ortamlarındaki davranışlarla ilgilenir. Spor psikolojisinin çalışma alanlarının başında, sporcuların bilişsel özelliklerinin, yaptıkları spor dalına uygun olarak geliştirilmesi yer alır. Spor psikolojisinin diğer konuları arasında spor, toplum ve kültür etkileşimi bulunmaktadır. • Trafik psikolojisi: Sürücülerin araç sürme eylemi sırasındaki algı, dikkat ve biliş süreçleri, sürücü kişiliği, risk alma davranışı, tutumları ve duyguları trafik psikolojisinin çalışma alanlarındandır. Bu alt dal yaya ve sürücülerin trafikteki davranışlarının altında yatan psikolojik süreçleri inceler. Başlıca amacı trafik kazalarını ve bu kazaların sonucu olan yaralanma ve ölümleri azaltabilmektir. İŞ ALANLARI hazırlık Psikologların çalışabileceği kurumlar ve buralarda gerçekleştirilen etkinliklere örnekler E Ortaöğretim kurumu Bir sınıf ortamı Sağlık kurumu Beyin araştırma laboratuvarı Adli kurum Grup psikoterapisi seansı etkinlik Bilgi teknolojilerinden ve Kaynakça'da verilen eserlerden yararlanarak psikologların çalıştığı iş alanları konusunda bilgi toplayınız. Bunları not ediniz. İş alanları konusu derste işlendikten sonra, yazdığınız bilgileri gözden geçiriniz. Varsa eksiklerinizi tamamlayınız. Üniversitelerin psikoloji bölümlerinden lisans diploması alarak mezun olan psikologlar aşağıdaki iş alanlarında, psikolojiye ilişkin temel görevleri yerine getirirler. Uzman düzeyde hizmet, psikolojide yüksek lisans veya bilim doktoru unvanı olanlar tarafından sağlanır. A. Eğitim Kurumları Psikologlar ortaöğretim de dâhil olmak üzere her düzeydeki eğitim-öğretim kurumunda görev alabilir. Gelişim psikolojisinde uzmanlığı olan psikologlar özellikle kreş ve yuvalarda, özel eğitim kurumlarında çalışmaktadırlar. B. Sağlık Kurumları Sağlık kurumları hastaneler, klinikler, tanı ve tedavi merkezlerini içerir. Bu alanlarda öncelikle klinik psikologlar çalışır. Son yıllarda, araştırma konusundaki bilgileri nedeniyle deneysel psikologlar da sağlık kurumlarında işe alınmaya başlanmıştır. Nöropsikoloji alanında yetişmiş az sayıda psikoloğa da bu kurumlarda büyük talep vardır. 25 C. Adli Kurumlar Psikologlar Adalet Bakanlığında ve cezaevlerinde çalışabilirler. Onlar mahkemelerde bilirkişi olarak görev yaparlar. Bu alanlarda psikologlar özellikle ölçme ve değerlendirmede, hükümlülerin psikolojik tedavisinde ve rehabilitasyonunda görev alırlar. Ç. Askerî Kurumlar Psikologlar askerî kurumlarda da çalışmaktadır. Bu kurumlarda onlar psikolojik değerlendirme ve psikolojik tedavi yaparlar, rehabilitasyon ve tedavi hizmetlerine katkıda bulunurlar. Bu gibi hizmetler özellikle klinik psikologlar tarafından yerine getirilir. Psikologlar askerî kurumlarda personel seçme ve yerleştirmede de görev alırlar. Bu görevler deneysel psikologlar ve endüstri psikologları tarafından da yerine getirilebilir. D. Araştırma Merkezleri Çok az sayıdaki temel bilimci araştırma merkezlerinde çalışır. Bu merkezlerin başında, üniversite ve sanayi iş birliğinden doğan teknokentler gelir. Sosyal psikologlar toplumsal araştırmaların yapıldığı merkezlerde çalışabilir. E. Üniversiteler Psikologlar üniversitelerin psikoloji bölümlerinde eğitim-öğretim hizmetini yerine getirirler. Aynı zamanda da uzmanlık alanlarında araştırma yaparlar. Esasen psikologlar, insan etkeninin bulunduğu her yerde görev yaparlar. Örneğin iş yerlerinde psikologlar personel seçme ve yerleştirmede, yükseltmede, personelin ruh sağlığı ve güdülenmesinde görev alırlar. Psikologlar personel morali ve gönenci ile üretimin aynı zamanda artırılmasında kullanılabilecek yöntemleri belirler, bunları uygulamaya koyarlar. DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİLERİ İnsan biyo-psiko-sosyal bir canlıdır. Bu doğrultuda, psikoloji biliminin alt dalları biyolojik olandan sosyal olana doğru sıralanır (Şekil 1.3): Şekil 1.3. Psikoloji biliminin diğer bilimlerle ilişkileri 26 A. Biyoloji Bilimleriyle İlişkileri Psikolojinin alt dallarının bir ucunda karşılaştırmalı psikoloji, psikofizyoloji, fizyolojik psikoloji, biyopsikoloji, nöropsikoloji vardır. Bu alt dallar doğa bilimleri yani biyolojik bilimlerle yakın ilişki içindedir (Şekil 1.3). Alt dalların yakın ilişki içinde olduğu biyolojik bilimlere örnekler aşağıda verilmektedir: • • • • • • • • • • • Biyoloji: Yaşayan canlıları ve yaşamsal süreçleri inceler. Aşağıdaki uzmanlık alanları biyolojiden ayrışmıştır. Ekoloji: Ekosistemin canlılar bölümünü ele alır. Onların birbirleri ve çevreleriyle ilişkilerini inceler. Etoloji: Hayvan davranışlarını kendi doğal ortamlarında karşılaştırmalı olarak inceler. Zooloji: Hayvanlardaki embriyonik gelişimi, beslenme, sağlık, davranış, kalıtım ve evrimi, diğer canlılarla etkileşim ve iletişim konularını inceler. Fizyoloji: Canlı organizmaların işlevlerini inceler. Bu işlevler fiziksel ve kimyasal süreçleri, hücre ve dokuların etkinliklerini içerir. Nöroanatomi: Sinir sistemini, omurilik ve beyni yapısal açıdan, makro ve mikro düzeyde inceler. Genetik: Kalıtımın temelinde yatan yapıları, fiziksel ve biyokimyasal süreçleri inceler. Biyofizik: Biyolojik olayları fiziksel temelde inceler. Biyokimya: Biyolojik olayları kimyasal temelde inceler. Moleküler biyoloji: Canlılardaki olayları moleküler düzeyde ve çoğunlukla biyokimyasal süreçler açısından inceler. Bilişsel nörobilim: Çağdaş bilimde insanın biliş ve beynini anlamada pek çok bilim dalının birlikte çalışması gerektiği anlaşılmıştır. Bilişsel nörobilim, gereken bütün bilim dallarını içinde toplayan bir üst-bilimdir. Bu dal sadece biyolojik bilimleri içermez. Bilişsel nörobilim insanın karmaşık bilgi işlemleme sürecini modellemede yardımcı olabilecek bilgisayar ve elektrik-elektronik mühendisliğini de içerir. Bu bilim dalı ayrıca bilgi işlemleme konusunda elde edilen verileri analiz eden istatistiği ve bu dalla ilişkili matematiği de içerir. B. Sosyal Bilimlerle İlişkileri Psikoloji alt dallarının diğer ucunda sosyal bilimler bulunmaktadır. Sosyal psikoloji ve benzeri alt dalların yakın ilişki içinde olduğu bilimler arasında şunlar bulunmaktadır: • Antropoloji: İnsan gruplarındaki dil, estetik ifade, inanç sistemleri, sosyal yapılar arasındaki farklılık ve benzerlikleri inceler. • Sosyoloji: İnsan topluluklarının kaynaklarını, gelişimini, örgütlenmesini, işlevlerini inceler. • Tarih: Geçmişteki insan topluluklarını, siyasi yapıları ve etkinliklerini, kültür ve medeniyetlerini inceler. C. Teknik Bilimlerle İlişkileri Canlıları çok yönlü olarak ele alan psikolojide verilerin kaydı ve analizi oldukça karmaşıktır. Bu nedenle psikoloji istatistik ve matematikle ayrıca mühendislik dallarıyla yakın ilişki içinde çalışır. dikkat Psikolojide yapılan tüm araştırmalarda veriler istatistiksel olarak analiz edilir. Böylece de değişkenler arasındaki ilişki miktarı hesaplanır veya değişkenlerin davranış üzerindeki etkisinin anlamlı olup olmadığı belirlenir. Sayfa 17 şekil 1.2’deki grafiklerden soldakinde beyindeki hasar oranı ile kişilerin bir testteki yanlış cevap oranı, ortadakinde hasar oranı ile doğru cevap oranı ve sağdakinde ise boy ile doğru cevap oranı arasındaki ilişkiler grafik olarak gösterilmektedir. Bu grafikleri çizmekte kullanılan verilere korelasyon tekniği uygulandığında, grafiklerde gösterilen ilişkilerin miktarları da hesaplanabilir. Elde edilen değerlere korelasyon katsayısı denir. Şekil 1.2’de beyindeki hasar miktarı ile yanlış cevap sayısı arasındaki korelasyon katsayısı +1.00’dir. Bu değer, hasar miktarı arttıkça yanlış cevap sayısının da düzenli olarak arttığını gösterir. Hasar miktarı ile doğru cevap sayısı arasındaki korelasyon katsayısı -1.00’dir. Bu değere göre hasar miktarı arttıkça doğru cevap sayısı düzenli olarak azalmaktadır. Boy uzunluğu ile doğru cevap sayısı arasındaki korelasyon katsayısı ise 0.00’dır. Bu değer söz konusu iki değişken arasında hiçbir ilişkinin olmadığını gösterir. 27 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun sözcüklerle tamamlayınız. 1. Psikoloji biliminin dört amacı vardır: Bunlar __________, __________, __________ ve __________ olarak adlandırılır. 2. Temel bilimlerde __________ için bilim, uygulamalı bilim dallarında __________ için bilim yapılır. 3. Bir deneyde etkisi incelenecek olan ve deneyci tarafından yaratılan değişkene __________ değişken denir. 4. Aşağıdaki psikoloji tanımları ile ekolleri eşleştiriniz. ― Sağlıklı insanın bilincini ögelerine analiz eden bilim dalı. ― Amaca yönelik, çevreye uyum sağlayan canlının zihinsel süreçlerini inceleyen bilim dalı. A- İşlevselci ekol ― Bilinçaltının güdüleyici kuvvetlerini, bunlar arasındaki çatışmaları ve bu çatışmaların davranışa etkisini inceleyen bilim dalı. B -Klasik davranışçı ekol ― Canlının uyarıcılara verdikleri dıştan gözlenebilir davranışları inceleyen bilim C- Yapısalcı ekol dalı. D- Yeni davranışçılık ― Canlının doğrudan gözlenebilen davranışlarının yanı sıra standart koşullar altında yaptığı davranışlardan dolaylı olarak çıkarılan bilişsel süreçleri inceleyen E- Gestalt ekolü bilim dalı. F- Psikoanalitik ekol ― Psikolojik süreçleri bütün hâlinde ele alarak inceleyen bilim dalı. ― Psikolojiyi gelişimsel açıdan inceleyen bilim dalı. Aşağıdaki soruları cevaplayınız. 5. İlişkisel araştırmalar doğada kendiliğinden oluşan olaylar üzerinde gerçekleştirilir. Bu yaklaşım bilimin kontrol amacı bakımından nasıl bir olumsuzluk taşır? 6. Aşağıdakilerden hangisi psikoloji biliminde cevap aranan sorulardan biri olamaz? A)Balıklara klasik koşullama yoluyla yeni davranışlar öğretilebilir mi? B) Bir kişi ölünce ruhu başka bir canlıda yeryüzüne döner mi? C) Kişinin kaygı düzeyi ailenin kaçıncı çocuğu olduğuna göre farklılık gösterir mi? D)Belirli besin maddelerinin bolca tüketilmesi belleği güçlendirir mi? E) Sayısal yetenek ile müzik yeteneği arasındaki ilişki kültürden kültüre farklılık gösterir mi? 7. Bilimsel araştırmada, etik ilkelerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi doğrudur? A)Etik ilkeler sadece deneysel yöntemin uygulandığı araştırmalar için geçerlidir. B) Katılımcının araştırmaya kendi özgür iradesiyle katılması yeterlidir. C) Etik ilkeler insan ve hayvan üzerinde yapılan tüm bilimsel araştırmalarda gözetilmelidir. D)Araştırma insanlar üzerinde yapılmıyorsa etik ilkelere uyulması gerekmez. E) Katılımcılardan veriler toplandığında etik ilkeleri gözetme zorunluluğu sona erer. 28 8.Bilim öncesi psikolojiden başlayıp psikoloji ekollerine uzanan tarihsel süreç içinde; 1-Davranış 2-Ruh 3-Zihin 4- Biliş kavramları hangi sırayla psikolojinin konusunu oluşturmuştur? A)1-2-3-4 B) 1-3-4-2 C) 2-3-1-4 D)2-4-1-3 E) 4-3-2-1 9.Grubun birey üzerindeki etkileri psikolojinin hangi alt dalının konusudur? A)Gelişim psikolojisi B) Klinik psikoloji C) Endüstri psikoloji D)Deneysel psikoloji E) Sosyal psikoloji 10. Psikolojinin aşağıdaki alt dallarından hangisinin biyoloji bilimleriyle ilişkisi en fazladır? A)Deneysel psikoloji B) Gelişim psikolojisi C) Eğitim psikolojisi D)Nöropsikoloji E) Adli psikoloji II. ÜNİTE PSİKOLOJİNİN TEMEL SÜREÇLERİ DAVRANIŞIN OLUŞUMU Psikoloji, davranışları inceleyen bilim dalıdır. Ekoller döneminde davranışlar dıştan gözlenen davranışlar ve dolaylı olarak gözlenen davranışlar olmuştur. Psikoloji bilimi bilinci (yapısalcı ekol), sadece dıştan doğrudan gözlenen davranışları (klasik davranışçı ekol), bilinçaltını (psikoanalitik ekol), bütünsel zihni (gestalt ekolü), dıştan dolaylı olarak gözlenen davranışları (yeni davranışçılık) incelemiştir. Bu tarihsel gelişim boyunca psikoloji biliminin konusu aşağıdaki şekilde değişmiştir: Ruh - Zihin - Bilinç - Davranış - Biliş - Biliş/Beyin A. Uyarıcılar, Davranışlar ve Ara Değişkenler Psikolojide, sebep her zaman bir uyarıcıdır. Bu uyarıcıları biz göz, kulak, deri gibi duyu organlarımızla fark ederiz. Bu duyu organlarımızın bize sağladığı duyumlar vardır: görsel duyum, işitsel duyum, derimizden gelen dokunma duyumu gibi. Bilimsel araştırmalarda uyarıcıların bağımsız değişken, davranışların da bağımlı değişken olarak adlandırıldığını görmüştük. Bu nedenle aşağıda uyarıcı terimi yerine “değişken” terimini kullanacağız. Değişken, değişik değerler alabilen uyarıcıdır. 1. Şema Nitelikleri bakımından uyarıcılar aşağıdaki gibi sınıflanır: Çevresel değişken: Bazı bilimsel araştırmalar çev• Uyarıcı (U) Davranış (D) resel değişikliklerin davranışa etkisini inceler. Çevresel Bağımsız Değişken Bağımlı Değişken değişkenler bizim iç çevremiz ile fiziksel dış çevremiz ve sosyal dış çevremizde bulunur. Çevresel değişkenlere örnek olarak dış çevredeki sıcaklık, gürültü, ödül miktarı, başkalarının varlığı, karnımızda duyumsadığımız ağrı verilebilir. • Görev değişkeni: Görev değişkenleri katılımcının araştırmada yaptığı işin özellikleriyle ilgilidir. Bunlara örnek olarak görevin zorluğu, öğrenilecek kelime listesinin uzunluğu, kelimelerin benzerliği, çoktan seçmeli sorulardaki seçenek sayısı verilebilir. • Katılımcı değişkeni: Bilimsel araştırmalarda katılımcı özelliklerinin davranışa etkisi de incelenebilir. Katılımcı değişkenlerine örnek olarak zekâ, cinsiyet, içe kapanıklık, kaygı verilebilir. Katılımcı değişkenleriyle deneysel çalışma yapılamaz. Çünkü genelde bunlar, deneyci tarafından değişimlenemez. Klasik davranışçı ekol psikolojiyi anlamada sadece uyarıcının (U) ve davranımın (D) yeterli olduğunu düşünüyordu. Psikoloğun yapması gereken canlıyı (insan veya hayvan) bir uyarıcıyla uyarmak, ortaya çıkan davranışı gözlemek ve ölçmek, sonra da U ile D arasındaki ilişkiyi hesaplamaktı. Daha sonraki Yeni Davranışçılık, U-D şemasının yeterli olmadığını, dolaylı davranışların da incelenmesi gerektiğini öne sürmüştü. O zaman şemaya bir de “ara değişken” eklenmişti. Ara değişkenler doğrudan 2. Şema gözlenemez. Bunlar uyarıcı ve Sebep Sonuç davranış arasındaki ilişkiden doAra Değişken Uyarıcı (U) Davranış (D) laylı çıkarılır yani çıkarsanır. Örne(O) ğin, uzun süre yiyecekten yoksun Bağımsız Değişken Bağımlı Değişken bırakılmış deney hayvanlarının yiyecek elde etmeye yönelik davranışları arttığında, açlık ara değişkenini çıkarsarız. Zekâ testinde bireyler farklı puanlar aldığında, zekâ ara değişkenini çıkarsarız. Psikoloji biliminde dolaylı olarak gözlenip ölçülen davranışlarla ara değişkenler arasındaki benzerliğe dikkat ediniz. Psikolojideki ara değişkenlerin çok büyük bölümü bu ünitede inceleyeceğimiz bilişsel süreçlerdir. Sebep Sonuç 29 30 Şekil 2.1. Davranışın oluşum şeması ve insanda bilgi işlemleme (Karakaş, 2010) E 1. Davranışların oluşumunda U-D ve U-O-D şemalarının kullanıldığını öğrendiniz. 2. Şimdi bir uygulama yapınız. Davranışların oluşumunu açıklarken ekollerin bu şemalardan hangisini kullanmış olduğunu irdeleyiniz. Cevabınızı yandaki tabloda "√" şeklinde işaretleyiniz. 3. Tablonuzu diğer arkadaşlarınızınkilerle karşılaştırınız. Farklılıklar varsa bunları tartışarak sonuca bağlayınız. Gerektiğinde kitabınızda ekollerle ilgili bölümü tekrar gözden geçiriniz veya Kaynakça’daki eserlere başvurunuz. etkinlik Ekol Şema 1. Şema 2. Şema Yapısalcı İşlevselci Klasik Davranışçı Gestalt Psikoanalitik Yeni Davranışçı özetleyelim Bu ünitede ara değişken niteliğindeki bilişsel süreçleri öğreneceğiz. Aşağıda listelenmiş olan bilişsel süreçleri ve bunların kısa tanımlarını okuyunuz. Süreçleri Şekil 2.1'deki yerlerinde bulunuz. Okları izleyerek her bir sürecin hangi başka süreçlerle ilişkili olduğunu görmeye çalışınız. • Duyumsama: Uyarıcı ve uyarıcı örüntüleri canlıların duyu organlarını etkiler. Bu etki duyumsama sürecine yol açar. • Algılama: Uyarıcıların anlamlandırılma ve tanınması ile sonuçlanan süreçtir. • Dikkat: Çevrede bulunan çok sayıda uyarıcıdan bazılarını seçmeyi ve onlara odaklanmayı sağlayan süreçtir. • Kısa süreli bellek: Öğrenilen bilgilerin kısa süre bellekte tutulmasını sağlayan süreçtir. • Uzun süreli bellek: Öğrenilen bilgilerin uzun süre bellekte kalmasını sağlayan süreçtir. Şekil 2.1'de gösterilmemiş olan diğer bazı ara değişkenler şunlardır: • Dürtü ve güdüler: Gereksinimlerle (örneğin açlık, susuzluk, kendini gerçekleştirme) ilgili olan ve amaca yönelik davranışların yapılmasını sağlayan güçlerdir. • Duygular: Korku, öfke, mutluluk, iğrenme gibi hislerdir. • Kişilik: Bireyin biricikliğini oluşturan davranışsal ve bilişsel özelliklerin toplamıdır. • Sosyal etkiler: Sosyal yapının etkisini, bu yapı içinde oluşan tutum, ön yargı, rol ve beklentileri içerir. B. Beden mi?, Zihin mi? Beden/Zihin Sorunu hazırlık Sıra arkadaşınıza bakınız? Ne görüyorsunuz? Yüzünü, bedenini, kol ve bacaklarını… Ama arkadaşınıza baktığınızda bir de onun, örneğin, ne kadar akıllı olduğunu, herkese yardım ettiğini, çok fedakâr olduğunu düşünebilirsiniz. Canlılar bedensel özelliklerle psikolojik özelliklerden oluşur. I. Ünite'de önce düşünürlerin, sonra da psikoloji ekollerindeki bilim insanlarının, psikolojik özellikleri anlamaya çalıştıklarını görmüştük. Ancak yüzyıllar boyunca, psikolojik özelliklerle bedenin nasıl bir ilişki içinde olduğu da düşünülmüştü. Felsefe içinde buna “beden/zihin sorunu” denmişti. Bu ilişkiyi açıklamak üzere ortaya farklı görüş ve kuramlar atıldı (Şekil 2.2). Daha sonra, tıp doktorları, biyolog ve fizyologlar bu farklı görüşlerin hangisinin geçerli olduğunu belirlemek için bilimsel çalışmalar yaptı. 31 Şekil 2.2. Beden ve zihin arasındaki ilişki türleri düşünelim Beden ve zihin arasında kaç tür ilişki olabilir? Cevabınızı aşağıdaki bilgilerle karşılaştırınız. Beden/zihin sorunu üzerinde çalışan düşünür ve bilim insanları, aşağıdaki görüşleri öne sürmüşlerdir: 1. Beden ve zihinden sadece biri vardır. Bu, “tekçi görüş”tür. • Tekçi görüşe sahip olup sadece bedenin var olduğu düşünülebilir. Bu görüşe “maddecilik” denir. Maddecilere göre, zihin bedenin bir ürünüdür. Düşünelim: Eğer ortada sadece beden varsa, nasıl oluyor da birimiz bir davranışı tehdit olarak algılıyor, diğerimiz aynı davranışı olumlu eleştiri olarak kabul ediyoruz? • Tekçi görüşe sahip olup sadece zihnin var olduğu düşünülebilir. Bu görüşe “panpsişizm” denir. Panpsişistlere göre gerçek olan zihindir; gerçeği zihin yaratır. Panpsişizm metafizik bir açıklamadır. Bu görüşün karşısında olanlar, biraz da espriyle şöyle der: “Sizi, önünüzdeki duvarı zihnen reddetmeye ve onu geçerek yandaki bahçeye ulaşmaya davet ediyoruz.” 2. Beden ve zihnin ikisi de vardır: Bu, “ikici görüş”tür. • İkici görüşe sahip olup beden ve zihnin birbirinden bağımsız olduğu düşünülebilir. Bu görüşe “psikofizik paralelcilik” denir. Düşünelim: Doktorların tedavi için verdiği ilaçlar bedenimizi etkiler. Ancak özellikle psikiyatride kullanılan ilaçlar bilişsel süreçleri ve duyguları da etkiler. Psikiyatrik bozuklukların tedavisi işte bu ilaçlarla yapılır. Bedeni (örneğin beyin biyokimyasını) etkileyen ilaçlar karamsarlık, olaylara ilgisizlik, yaşama sevincinin kaybı (çökkünlük belirtileri) gibi zihinsel durumları da etkiliyorsa psikofizik paralelci görüşün doğru olması mümkün müdür? • İkici görüşe sahip olup beden ve zihnin birbiriyle etkileştiği düşünülebilir. Bu görüşe “psikofizik etkileşimselcilik” denir. Yapılan bilimsel çalışmalar büyük çapta bu görüşü desteklemekte, çağdaş bilimde zihnin bedeni, bedenin de zihni etkilediği kabul edilmektedir. Ünlü bilim insanı W. B. Weiskopf (Vayskopf) şöyle demektedir: “Düşünme ve bellek gibi karmaşık konulara iki ayrı yönden yaklaşılmaktadır. Bunlardan birinde sinir sisteminin fiziği, kimyası ve biyolojisini inceleyen nörofizyoloji yöntemleri kullanılmaktadır. Diğerinde ise psikoloji yöntemleri kullanılmaktadır. Bu durum, aynı noktaya varmak için iki ayrı yönden tünel açmaya benziyor.” cevaplayalım • • 32 Psikolojik süreçlerle bedensel olayların ilişkisi psikolojinin hangi alt dallarında incelenir? Psikolojik olayların bedendeki etkileri, psikoloji biliminde tanımlanan üç tür davranıştan hangisine girer? PSİKOLOJİK SÜREÇLERLE BİYOLOJİK YAPI VE SÜREÇLERİN İLİŞKİSİ İnsan beyni bizim anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı, bu defa da onu anlayamayacak kadar aptal olmamız gerekirdi. Jostein Gaarder (Justayn Garder), Sofi’nin Dünyası hazırlık Çağdaş psikolojide, psikolojik süreçlerin, biliş ve duyguların bir bedende oluştuğu bilinmektedir. Bedenle zihnin ilişki içinde olduğu ve birbirini etkilediği de bilinmektedir. Örneğin, heyecanlandığımız zaman kas gücümüz artar ve normal zamanda yapamadığımız hareketleri yapabiliriz, bir dolabı yerinden oynatabiliriz. O sırada sinir sisteminin sempatik bölümü hareke geçmiştir ve kan, kaslara ve ayrıca daha fazla, beyine yönlendirilmiştir. Psikolojinin konusu felsefi psikolojide ruh, sonra zihin; bilimsel psikolojide bilinç, bilinçaltı, biliş olarak değişmiş, günümüzde ise biliş/beyin bileşik terimi geçerlik kazanmıştır. Biliş/beyin terimi, psikolojik süreçlerin sinir sistemine gönderme yapılarak incelenmesi anlamına gelmektedir. Çağdaş psikolojide, psikolojik olayların temelinde sinir sistemi yapılarının ve onların etkinliklerinin yattığı kabul edilmektedir. E etkinlik 1. Görme ve işitmenin, dil ve konuşmanın, hareketlerin beyindeki alanlarını gösteren fotoğraf veya çizimler bulunuz. Bu gösterim araçlarında bilişsel süreçlerle ilgili beyin alanlarını belirleyiniz. Derste söz alarak beyin yapıları ve ilgili beyin alanlarını gösteriniz. Diğer arkadaşlarınızın verdikleri benzeri bilgileri dikkatle dinleyiniz. 2. Sorumlu beyin alanlarında bozukluk olduğu zaman bilişsel süreçlerin nasıl etkileneceği konusunda beyin fırtınası yapınız. Beyin fırtınasında, eleştirel ve yaratıcı düşünme becerinizi kullanınız. Tablo 2.1. İnsanı Dünya Ne Zaman Görüyor? Canlı Türü Fosil Bulguları Australopithecus 3.6 – 3.8 milyon yıl öncesine dayanıyor. Şempanze ve Goril 15 milyon yıl önce şimdiki haliyle mevcut. Homo Habilis 1.75 milyon yıl önce görülüyor. Homo Erectus 1.6 milyon yıl – 400 bin yıl arasında mevcut. Homo Sapiens Başlangıcı 500 bin - 100 bin yıl öncesine dayanıyor. Tablo 2.2. İnsan Beyninin Ağırlığı Beklenenin 6,30 Katıdır. Beynin gelişmişliğinin bir diğer ölçütü de belirli bir ağırlıktaki canlıda gözlenen beyin ağırlığının beklenen beyin ağırlığına oranıdır. Tablo 2.2'de en yüksek oranın insanda bulunduğunu görüyorsunuz. Tür Göreli Ağırlık Kedi 1,00 Deney hayvanı 0,40 Şempanze 2,48 İnsan 6,30 İnsan doğadaki en karmaşık canlıdır. Bu karmaşıklık hem onun psikolojik süreçlerinde hem de beyninde gözlenir. İnsan beyninde 180 milyar sinir hücresi vardır. Sinir hücreleri birbirine sinapslarla bağlıdır. Sinapslar 100 Angstrom (10-8 metre) genişliğinde boşluklardır; sinir akımı sinapslardan özel biyokimyasal ileticiler aracılığıyla geçer. Bir sinir hücresi ile diğerleri arasındaki sinaps sayısı 1.000 – 15.000 arasında değişir. Gelişmiş bir beyne sahip olan insanın zamanda ne kadar geç ortaya çıktığını Tablo 2.1'de görmektesiniz. 33 B bilgi kutusu Bedendeki her tür olaydan sorumlu olan, onları oluşturan ve denetleyen sistem, sinir sistemidir. Bilgi Kutusu'nda sinir sistemi şematik olarak gösterilmektedir. Bedendeki tüm sistemler sinir sisteminin etkisi altında işlev görür. Örneğin, yemek yediğimizde mide-bağırsak sistemimizde bir dizi kasılma hareketinin (peristalsis) başlaması, enerji harcadığımızda kana insülin salgılanması sinir sisteminin etkisi altında gerçekleşir. Sinir sistemindeki omurilik, onun üzerinde yer alan beyin sapı yapıları ile daha da üstteki arabeyin yapıları, psikoloji biliminde incelenen türden davranışlarla doğrudan ilgili değildir. Sinir sisteminin bu bölümlerinde, örneğin, duyumsamanın ilk işlemleri gerçekleşir, açlık ve tokluk, vücut sıcaklığı düzenlenir. Sinir sisteminin psikolojide incelenen davranışlarla en yakından ilgili olan yapıları beyin yarım kürelerinde ve onların üstünü kaplayan beyin kabuğunda yer alır. Şimdi bu yapıları aşağıdaki şemada bulunuz. Yapıların birbiriyle ilişkisini inceleyiniz. Uç Beyin (beyin kabuğu) Ön Beyin Ara Beyin (hipotalamus, hipofiz, hippokampus, basal gangliyonlar, limbik sistem) Beyin Orta Beyin (yüksek tepecik, alçak tepecik) Merkezi Sinir Sistemi Sinir Sistemi Arka Beyin Omurilik soğanı Beyincik Omurilik Somatik (duyu organı çizgili kaslar) Çevresel Sinir Sistemi Otonom ( düz kaslar ve iç salgı bezleri) Sempatik Parasempatik 34 Biyolojik olayları, sinir sistemi faaliyetlerini, beyin ve özellikle de üst beyin yapılarının ilişkili olduğu temel bilişsel süreçleri böylece öğrenmiş olduk. Böylece “İnsan biyo-psiko-sosyal bir varlıktır.” sözünün anlamını daha iyi kavradık. KALITIM VE ÇEVRENİN PSİKOLOJİK SÜREÇLER VE DAVRANIŞA ETKİLERİ hazırlık Bilim-öncesi felsefi psikolojide, empirist düşünürler, doğuşta zihnin boş olduğunu öne sürmüşlerdi. Bu düşünürler zihnin duyumlar, duyumlar yoluyla elde edilen fikirler ve fikirler arasında kurulan çağrışımların oluşturduğu görüşünü savunuyordu. Zihni, edinilmiş donanım ürünü olarak görüyorlardı. G. W. Leibnitz'e göre, “aktif zihin” deneyimden önce de vardı. Kavrama evrenseldi. Bu görüşleriyle Leibnitz, doğuştan donanımın önemini vurgulamıştı. Kant’a göre bilginin temelinde deneyim vardır. DeG. W. Leibnitz İ. Kant neyim yoksa bilgi de yoktur. Ancak deneyimlerin oluşmasında doğuştan gelen etkiler de önemlidir. Kant’a göre zihin deneyimleri (ve bunları başlatan uyarıcıları) doğuştan gelen “bilme fakültesi” ve onun kapsamındaki kategorileri kullanarak düzenler ve kavrar. Doğuştan gelen kategoriler arasında bütünlük, gerçek, varlık, sebep-sonuç bulunmaktadır. Kategoriler deneyimlerin oluşmasında rol oynayan bir başka etkendir. Görüldüğü gibi Kant hem doğuştancılığı hem de edinilmişliği savunmuştu. düşünelim Görüşler salt düşünce düzeyinde savunulursa herkes kendi düşüncesinin doğru olduğuna inanır. Yüzyıllarca tartışılsa da yine bir sonuca varılamayabilir. Doğuştan ve edinilmiş donanım konusunda da böyle olmuştur. Bilimde ise sonuçlara, düşünülerek varılmaz. Bilim insanı, bilim kapsamına giren konuyla ilgili olarak sebep-sonuç ilişkisini gösteren bir denence öne sürer; denenceyi, eğer mümkünse, deney yöntemini kullanarak test eder. İstatistiksel teknikler kullanarak denencesinin ne ölçüde desteklendiğini belirler. Sonuçlarını yayımlar veya bilimsel toplantılarda sunar. Böylece sonuçlarını iletmiş, başkalarının da bu araştırmayı tekrarlamasına ve sağlanabilirliğini ortaya koymasına olanak yaratmış olur. İncelenen konuda çeşitli bulguların birbirini desteklemesi durumunda yasa ve ilkeler oluşturulur, daha sonra da bunları açıklayan kuramlar geliştirilir. Bilimde, neyin doğru olduğu tartışma gücüne göre veya görüşü öne süren kişinin önemine göre karara bağlanmaz. Neyin geçerli olduğunu, belirli kurallara göre yapılan araştırmaların sonuçları ortaya koyar. Canlılar dünyaya bir genetik yapıya sahip olarak gelirler. Bu genetik yapı canlının kalıtımsal özelliklerini oluşturur. Psikoloji biliminde kalıtım yoluyla edinilen özelliklere “doğuştan donanım” denir. Ancak bu doğuştan kelimesi, canlının kalıtımsal özelliklerin tümüne doğduğunda sahip olduğu anlamına gelmez. Bu özellikler olgunlaşma süreci içinde, yavru dünyaya geldikten çok sonra da ortaya çıkabilir. Örneğin, yürüme kalıtımsal yönü çok ağır basan bir özelliktir. Ancak bebek yürümeye genelde bir yaşı civarında başlar. Yavru kedi doğar doğmaz fare tutmaz, kuş da hemen yuva kuramaz. Bu davranışlar belirli bir gelişim döneminde ortaya çıkar. Genetiğin canlılar üzerindeki göreli etkisi, filogenetik ölçekte aşağıya doğru inildikçe artar. Bir solucanın davranışlarının hemen hepsi, genetik olarak belirlenen türe özgü kalıplar şeklindedir. Kuşların kurduğu yuva, örümceğin kurduğu ağ mühendislik harikası olarak kabul edilir. Ancak bu davranışlar genetik olarak programlanmıştır. Karmaşık davranışlar dizisi, bu davranışlara neden olan kritik bazı işaret uyarıcıları ile başlar ve uyarıcı kontrolünde sürer. İnsanın, örneğin göz ve saç rengi, saçının düz veya kıvırcık olması genetik olarak belirlenir. Ancak insan davranışlarında çevrenin yani “edinilmiş donanım”ın da rolü vardır. Bazı davranışlar ise hemen tümüyle çevresel etkiler altında belirlenir. 36 özetleyelim • • Doğuştan donanım büyük çapta genlerden kaynaklanır. Edinilmiş donanım ise çevresel koşullardan kaynaklanır. Çevresel koşullar fiziksel, sosyal ve kültürel olabilir. E etkinlik Doğuştan ve Edinilmiş Donanımın Etki Miktarı Davranışın Türüne Göre Değişir. 1. Yürüme, konuşma, şiir ezberleme, şarkı söyleme ve basketbol oynama gibi beş davranış türünde kalıtım (doğuştan donanım) ve çevrenin (edinilmiş donanım) etkisini aşağıdaki ölçek değerlerini kullanarak derecelendiriniz. Söz konusu davranış tümüyle doğuştan donanım ile belirleniyorsa onu “1”, tümüyle edinilmiş donanım ile belirleniyorsa onu “5” olarak derecelendiriniz. Her iki donanımın da etkisi varsa etkinin miktarına göre ona 2 ile 4 arasında bir değer veriniz. Her davranış (yürüme, konuşma, şiir ezberleme, şarkı söyleme ve basketbol oynama) için belirlediğiniz değerleri, onun yanına yazınız. 1 Doğuştan Donanım 2 3 4 5 Edinilmiş Donanım 2. Tüm öğrenciler derecelendirme işlemini tamamladığında, söz isteyerek değerlendirmelerinizi ve bu konudaki düşüncelerinizi sözlü olarak açıklayınız. Diğer öğrencilerin görüşlerini dikkatle dinleyiniz. Arada uyuşmazlık varsa, bunun nedenlerini tartışınız. 3. Bu etkinlik davranışların tümüyle doğuştan ya da tümüyle edinilmiş olmadığını ortaya koyacaktır. Bu iki uç arasında bir değişim ve süreklilik vardır. B bilgi kutusu Davranışlarda, doğuştan donanım ve edinilmiş donanımın göreli durumlarını zekâ açısından ele alalım. Döllenmiş yumurta mitozun erken bölümlerinde ikiye ayrıldığında Tek yumurta ikizleri oluşur (Şekil 2.6 A). Tek yumurta ikizleri aynı genetik yapıya sahiptir. Bu ikizlerin zekâları arasında %88 düzeyinde ilişki vardır. Çift yumurta ikizleri iki ayrı spermle döllenmiş iki ayrı yumurtadan oluşur (Şekil 2.6 B). Zekânın benzerliği, çift yumurta ikizlerinde Şekil 2.6 A: Şekil 2.6 B: %63'e, ikiz olmayan kardeşlerde Tek yumurta Çift yumurta ise %51-53'e düşmektedir. Bu ikizinin oluşumu ikizinin oluşumu bulgular zekâda kalıtımın büyük rolü olduğunu, ancak çevrenin de rol oynadığını göstermektedir. Bunun en güçlü kanıtı, ayrı büyütülen tek yumurta ikizlerinin zekâları arasındaki benzerliğin %72'ye düşmesidir. 37 Bu örnek bize doğuştan donanım ve edinilmiş donanımın göreli etkilerinin ayıklanmasında kullanılmış olan araştırma yaklaşımı konusunda fikir vermektedir. Tek yumurta ikizlerinde kalıtım aynı olduğu için kalıtımın etkisi sabittir. Dolayısıyla, ayrı büyütülen tek yumurta ikizlerinin davranışlarındaki fark, çevrenin etkisini göstermektedir. Zenginleştirilmiş çevrelerde davranış daha erken (motor gelişim), daha nitelikli ve yoğun (konuşma) olarak ortaya çıkar. Kalıtımsal olarak var olan bilişsel potansiyeller (zekâ) böyle çevrelerde tam olarak gerçekleşir. Fakirleştirilmiş çevreler ise aksi yönde etki eder. Burada zenginleştirme ve fakirleştirmenin ekonomik bakımdan değil, çevredeki uyarıcılar bakımından olduğunu, bu uyarıcıların da fiziksel, bilişsel ve sosyokültürel alanlarda olduğunu unutmayalım. YAŞAM BOYU GELİŞİM Şu noktalar üzerinde düşününüz: • Şu anda siz öğrenciler ve öğretmeniniz aynı zaman diliminde yaşıyorsunuz ama gelişim dönemleriniz farklı. • Farklı gelişim dönemlerindeki öğretmenleriniz, anneniz, babanız, kardeşleriniz ve çevrenizdeki diğer kişiler aynı olayı farklı şekillerde değerlendirebiliyor. Bütün bunların temelinde yatan gelişimsel özellikler nelerdir? hazırlık Gelişim yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Sağlıklı ve uyumlu bir insanın topluma kazandırılması için psikolojik (bilişsel, duygusal), biyolojik (fiziksel) ve sosyal gelişimin bir bütünlük içinde oluşması gerekir. Gelişim yaşamın ilk kısmında genelde olumlu değişiklikler, ikinci kısmında ise genelde olumsuz değişiklikler biçiminde olur. Ancak olumsuz değişikliklerin başlama yaşı, psikolojik sürece göre farklılık gösterir. Bu ünitede psikolojik süreçlerde yaşam boyu meydana gelen gelişimi ve bu süreç içinde ortaya çıkan olumlu ve olumsuz değişiklikleri inceleyeceğiz. E 38 etkinlik 1. Öğrenciler bir hafta öncesinden sınıf mevcuduna göre beş gruba ayrılır. İsteklerine göre her grup bir gelişim dönemini (çocukluk, ergenlik, gençlik, yetişkinlik, yaşlılık) inceleme konusu olarak seçer. 2. Gruplar seçtikleri gelişim döneminde meydana gelen olumlu ve olumsuz gelişimleri konu alan altışar soru hazırlar. Bunların cevaplarını da not eder. 3. Gruplar inceledikleri gelişim dönemlerinin sırası içinde tahtaya gelir ve sınıfa sorularını yöneltirler. Verilen cevaplar yeterli bulunmazsa soruyu hazırlayan grup sorunun cevabını kendisi verir. Bu uygulama tüm gruplarla yapılır. 4. Bu etkinliğin sonunda gelişimin yaşam boyu süren bir değişim olduğu vurgulanır. E etkinlik Gelişimin Bir Bilişsel Sürece Etkisi Kısa süreli bellek ve dikkatin kısıtlı kapasitesi vardır. Bunun yaşlar boyunca nasıl değiştiğini gösteren Şekil 2.7’deki grafiği görsel ve mekânsal özellikleri açısından inceleyiniz. Daha sonra grafiği sözel olarak ifade ediniz. Kısıtlı kapasitenin değişimini şimdi de sayısal olarak ifade ediniz. Y eksenindeki sayısal değeri bulmak için X eksenindeki her yaş (sınıf) düzeyinden grafiğe, oradan da Y eksenine bir çıkma yapacağınızı biliyorsunuz. Sözel ve sayısal tanımlamalardan hangisi daha kesin? Bu soruyu 1. Ünite’nin C Konusu’ndaki bilgileri hatırlayarak cevaplayınız. Şekil 2.7. Kısa süreli bellek işlemlerindeki kısıtlı kapasitenin yaşam boyu değişimi Gelişimin Beyne Etkisi Beynin psikolojik süreçlerle çok yakından ilgili olduğunu biliyoruz. Ancak gelişim beyinde ne gibi değişikliklere yol açmaktadır? İnsan beyni gücünü, sinapslar yoluyla sinir hücrelerinin, sinir hücresi topluluklarının, beyin yapı ve sistemlerinin bütünleşik biçimde çalışmasından alır. Şekil 2.8’de beyinde sinaps yoğunluğunun yaşlar boyunca değiştiğini görüyorsunuz. Beş yaşa kadar sinaps miktarı artıyor, 15-20 yaş civarında ise kullanılmayan sinapslar işlevselliğini yitiriyor, sinaps yoğunluğu azalıyor. İleri yaşlarda sinaps yoğunluğunda daha da fazla bir azalma meydana geliyor. Ancak bu defa neden, sinir hücrelerinin tahrip olması. Sinaps Yoðunluðu (mm3 x 108) hazırlık 20 15 10 5 YD 0.5 1 5 10 Yaþ 15 20 40 60 80 Şekil 2.8. Sinaps yoğunluğunun yaşam boyu değişimi. YD: yenidoğan 39 GELİŞİM DÖNEMLERİ A. Yenidoğan Yenidoğan terimi, doğumdan sonraki ilk ayı kapsar. Yenidoğanın bilişsel özellikleri konu başlıkları altında aşağıda özetlenmiştir. Duyular: İnsan yavrusu doğduğunda tüm duyusal süreçleri etkindir. Görsel sistemin tam gelişmemiş olması, gözleri odaklamayı ve görsel keskinliği olumsuz olarak etkiler. Yine de yenidoğan çevreye bakar ve çevreyi izler. Yenidoğanın uyarıcılar arasında tercih yaptığı belirlenmiştir. Yenidoğan yüze benzeyen bir şekle, benzemeyenlerden daha uzun süre, kırmızı bir daireye başka renktekilerden daha kısa süre bakar. Yenidoğanda işitsel duyum oldukça iyi gelişmiştir. Yenidoğan başını işitsel uyarıcıya doğru döndürür, birbirine çok benzeyen sesleri, insan sesini, dilde kullanılan en küçük ses birimi olan fonemlerden bazılarını ayırt edebilir. Kadın sesini erkek sesine, annenin sesini diğer seslere tercih ettiğini davranışlarıyla gösterir. Tatları birbirinden ayırt edebilir. Tatlı olanı tercih ettiğini, ekşi ve acı olanı ise tercih etmediğini mimikleriyle gösterir. Öğrenme ve bellek: Deneysel çalışmalar, yenidoğanların öğrenebildiklerini ve bunları hatırlayabildiklerini göstermiştir. Doğumdan birkaç saat sonra bile, yenidoğan bazı karmaşık davranışları öğrenebilmektedir. Örneğin belli bir ses tonu işittiğinde başını sağa çevirerek, zil sesi işittiğinde ise başını sola çevirerek tatlı sıvıyı elde etmeyi öğrenebilmiştir. Mizaç ve kişilik: Birkaç haftalık yenidoğanlarda hareket miktarı, uyarıcılara duyarlılık ve çevreye tepkililik bakımından bireysel farklar vardır. Bu gibi farklar, ilerideki mizaç ve kişilik özelliklerinin temelini oluşturur. Yenidoğan UYUSUN DA BÜYÜSÜN NİNNİ, SÜRÜNEREK YÜRÜSÜN NİNNİ... B. Bebeklik ve Çocukluk Yenidoğan döneminden sonra bebeklik ve çocukluk dönemi gelir. Bu uzun dönem içinde meydana gelen gelişmeler aşağıda sunulmaktadır. Fiziksel gelişim: Özellikle yaşamın ilk yılında boy uzunluğu ve ağırlık düzenli bir şekilde artar. Bu artışın normal olması, bebeğin sağlıklı geliştiğini gösterir. Bebeklik ve çocukluk dönemleri boyunca vücüt oranları da değişir. Yenidoğanda kafa bedenin 1/4'ü kadardır; yetişkinlikte bu oran 1/8'dir. Bebekte bacaklar bedenin 1/3'ü kadardır; yetişkinlikte bu oran 1/2'dir. 40 Sinir sisteminin gelişimi: Doğduğunda bebekte sinir sisteminin bütün bölümleri ve sinir hücrelerinin tümü vardır. Bundan sonraki gelişim sinir hücrelerinin özellikle alıcı ucundaki dalların uzaması ve bunlar üzerindeki dikenlerin artması şeklinde olur. Bütün bunlar sinir lifleri arasındaki sinaps miktarını artırır (Şekil 2.8). Böylece, daha fazla sinir hücresi birbirine işlevsel olarak bağlanır. Sinir lifleri üzerinde yağ dokusundan bir kılıf, miyelin kılıfı, oluşur. Bu kılıf yalıtım sağlar. Bu yolla, lifler boyunca ilerleyen elektrik akımının ve taşıdığı bilginin etrafa taşması engellenir, gitmesi gereken yere ulaşması sağlanır. Sinir sistemi ve özelde beyinde meydana gelen bu gelişmeler, sinir hücrelerinin ve beyin yapılarının birbirine yoğun biçimde bağlanmasını sağlar. Böylece, beyin bütünleşik olarak çalışan bir organ hâline gelir. İnsan beyninin gücünü büyük çapta bu bağlantılar ve bütünleşik yapı sağlar. Söz konusu gelişmelerde çevrenin ve deneyimin büyük rolü vardır. Dil ve konuşmanın gelişimi: Bu gelişim düzenli bir sıra izler. Bebek önce, tanımlanamayan sesler çıkarır, ikinci aydan itibaren sırasıyla, agulama, belirli sesleri çıkarma (ma, da, ba), aynı sesi tekrarlama (mamama), farklı sesleri bir araya getirme (mabagada) gerçekleÇocuk ve Ata'sı şir. Dört ile altı ay arasında bebek konuşma seslerini vurgulamaya başlar. Bir yaş civarında ilk kelimeleri söyleme, bir buçuk yaş civarında tek kelimeli cümle kurma başlar. Çocuk kendini çevreden ayırt etmeye başladığı iki yaş civarında, iyelik ifade eden cümleler kurmaya başlar. İki ile üç yaş arasında 2-3 kelimeli cümleler kurar. Beş yaş civarında çocuğun 6-8 kelimeli cümleler kurması beklenir. Duygusal ve sosyal gelişim: Bebek 0-2 ay arasında önce çevresindeki kişilerle göz teması kurar, cevap olarak gülümser. İki ile beş ay arasında erişkinlerle sosyal etkileşime girer, onlarla oyun oynar. Sosyal ilişkilerdeki duygudurum ifadeleri çeşitlenir; yüksek sesle güler, öfkelenir, üzülür. Beş ile dokuz ay arasında duygusal gelişim hızlanır. Bebek istek ve duygularını başka kişilerle paylaşmaya ve deneyimlerinin farkına varmaya başlar. Bu dönemde annesini öteki yetişkinlerden ayırt etmeye başlayan bebek, yabancılardan çekinir, annesine veya bakımını üstlenen kişiye bağlanma davranışı gösterir ve onlara bağımlı hâle gelir. Onların uzaklaşması bebekte üzüntüye yol açar. Onların tamamen ayrılması durumunda ise bebekte çökkünlük belirtileri ortaya çıkabilir. Yabancıyı tanıma ve ondan çekinme, anne veya bakımını üstlenene bağlanma ve bağımlılık, bu ayların özelliğidir. Bebeğin bu davranışlarının şiddeti, onun doğuştan getirdiği mizacına bağlıdır. Bu özelliklerin tüm toplum ve kültürlerde gözlenmesi, bunların biyolojik nedenlerden kaynaklandığını göstermektedir. Ancak bu davranışların şiddeti, anne veya bakımını üstlenenin bu konulardaki duyarlılığına da bağlıdır. Bu da söz konusu davranışlarda çevrenin de etkili olduğunu gösterir. Dokuz ile 12 ay arasında bebekte taklit etme davranışı görülür; bebek yeni deneyimler arar, kendine özgü davranış örüntüleri geliştirir. Bilişsel gelişim: Doğumu izleyen ay ve yıllarda meydana gelen bilişsel gelişimi J. Piaget (Piyaje, 1896-1980) kapsamlı bir biçimde tanımlamıştır. Piaget'nin “Bilişsel Gelişim Kuramı”nda gelişim, dönemler hâlinde düzenlenmiştir. Duyusal-motor Dönem (doğum ile 2 yaş arası) Bu dönemde bebekler çevreyi duyu organları ile öğrenir. Bu bağlamda, bebek çevredeki nesnelere isabetli bir şekilde uzanmayı ve onları tutmayı, evirip çevirmeyi öğrenir. Çevreyi etkilediğini fark eder. Bütün bu beceriler yoluyla bebek kendini çevreden ayırt eder, kendinin bağımsız bir varlık olduğunun farkına varır. On aydan sonra, nesneleri görmese de onların hâlâ var olduğunu kavrar. Buna “nesne devamlılığı” denir. Nesne devamlılığı ilkesini kavraması, bebeğin nesnelere ilişkin zihinsel temsiller oluşturduğunu gösterir. 41 İşlem-öncesi Dönem (2-7 yaş) Çocukta dil ve konuşma bu dönemde gelişir. Nesneleri imge ve kelimelerle semboller. Düşünme benmerkezcidir yani başkalarının görüş açısını kavrayamaz. Nesneleri tek bir özelliğine göre gruplayabilir. Örneğin tahta blokları sadece rengine göre veya sadece şekline göre gruplayabilir. Bu dönemde çocuk nesnelerin algısal özelliklerinin etkisinde kalır. Bu dönemin başlarında çocuk aynı oyuncakları kullanarak başka çocuklarla oynar. Ancak bu, sosyal etkileşimin bulunmadığı birlikteliktir. Çünkü her çocuk kendi isteği doğrultusunda ve kendi kuralları uyarınca oynar. Oyunda iş birliği veya rekabet yoktur. Bilişsel gelişim gibi, ahlaki gelişim de düzenli bir sıra izler. Piaget'nin kuramına göre, işlem-öncesi dönemde çocukta ahlaksal gerçekçilik gözlenir. Beş yaş çocuğunda ise, ahlaki kurallar önceden belirlenmiş, sürekli ve değiştirilemezdir. Bunlara harfiyen uyar. Bu dönemde çocuk bilerek ve bir çıkar uğruna söylenen yalanlarla zararsız, abartılı söylemler arasındaki farkı ayırt edemez. L. Kohlberg'in (Koğlberg, 1927-1987) Ahlaki Düşünceler Kuramı’na göre ise çocuk 10 yaşına kadar Dönem 1’dedir. Bu dönemde çocuk cezadan kaçınmak için kurallara uyar. Somut İşlemler Dönemi (7-11 yaş) Bu dönemde somut nesneler, burada ve şimdi gibi anlık durumlar üzerinde mantıksal düşünme başlar. Çocuk miktar, hacim ve kütlenin korunumu ilkesini kavrar. Örneğin, özdeş iki bardağa konmuş olan sıvı daha sonra biri dar ve uzun, diğeri kısa ve geniş iki ayrı kaba boşaltıldığında, çocuk, sıvının bulunduğu kabın şekli değişse de hacminin aynı kaldığını kavrar. Aynı sayıda misketten oluşmuş iki gruptan birinde misketler birbirine yakın, diğerinde birbirinden uzak olarak sıralandığında, misket miktarının aynı olduğunu bilir. Nesneleri birden fazla özelliğine göre sınıflar. Benmerkezci düşüncenin yerini işlevsel düşünce alır. Çocuk kendi dışındakilere giderek genişleyen bir açı ile bakmaya, olayları başkasının görüş açısından da görmeye başlar. Piaget'ye göre, çocuk bu dönemde ahlaki kuralların topluma özel ortak kararlar olduğunu ve istenirse değiştirilebileceğini kavrar. Cezanın, bir insan kararı olduğunu fark eder. Çocuk ahlaki kararlar verirken kişilerin niyetlerine bakmaya başlar. Gelişim basamaklarını çıkmak Soyut İşlemler Dönemi (12 yaş ve ilerisi) Bu bilişsel gelişim dönemi ergenlikle başlar. Bu nedenle, dönemin özellikleri, “Erin ve Ergen” bölümünde açıklanacaktır. düşünelim Bebeklik döneminin gelişimsel özelliklerini inceleyiniz. Yabancıdan çekinme, anne veya bakımını üstlenen kişiye bağlanma ve bağımlı olma hangi özelliklerle açıklanabilir? ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ HIZLI DEĞİŞİM, DÖNEMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ VE DÖNEMİ ETKİLEYEN ETKENLER C. Ergenlikte Çeşitli Alanlardaki Gelişimler Gençlik,yeni hayatlara ve yeni dünyalara uçmak için kanat çırpmaktır. Buket Uzuner, Kumral Ada, Mavi Tuna Ergenlik çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Büluğ ile başlayan bu dönem yaklaşık 12-20 yaşlar arasını kapsar. Büluğa ilişkin değişikliklerin olduğu dönemde genç, erin olarak da adlandırılabilmektedir. Erinlik dönemi yaklaşık 12-15 yaşları arasındadır. Ergenlik dönemi ise 16-19 yaşları arasında yer almaktadır. Ergenlik döneminde genç, cinsel olgunluğa erişir. Aileden farklılaşan bir birey hâline gelir. 42 E etkinlik Ergenlik döneminde meydana gelen hızlı değişikliklere nasıl uyum sağladığınızı düşününüz. Bunun için kişiye dönük gözlem yapınız. 1. Ergenlikte yaşadığınız değişimleri ve bunlara nasıl uyum sağladığınızı yazınız. Kâğıtlara ad ve soyadınızı yazmayınız. 2. Kâğıtları toplayınız ve yazılanları sınıfça paylaşınız. Verilen cevaplardaki çeşitliliğin üzerinde durunuz. Uyum yollarını yararlılıkları açısından tartışınız. Bu konudaki değerlendirmelerinizi sözlü olarak ifade ediniz. 3. Gönüllü bir öğrenci arkadaşınızdan konuşulanları özetlemesini isteyiniz. Fiziksel gelişim: Kızlarda 10,5 yaşında başlayıp 12 yaşında zirve yapan, erkeklerde 12 yaşında başlayıp 14 yaşında zirve yapan hızlı fiziksel gelişim, boy ve ağırlık artışını içerir. Önce kol ve bacaklar uzar, gövde daha sonra büyür. Genelde, erkeklerde en son omuzla göğüs kafesi genişler. Kızlarda ise göğüsler büyür, kalçalar genişler. Büyümenin farklı beden bölümlerinde aynı zamanda olmaması, orantısız bir görünüme neden olur. Oranlardaki bu değişiklik, uyum sağlamada zorluk ve sakarlığa yol açar. Ergenler genelde fiziksel değişikliklerinden memnun değildirler. Bu da bazı ergenlerde düşük kendilik değerine yol açabilir. Cinsel gelişim: Bu gelişimin kritik terimi “büluğ”dur. Büluğ, çocuğun cinsel üretkenlik ve biyolojik olgunluğa eriştiği 3-4 yıllık döneme verilen addır. Bu dönem hızlı fiziksel gelişimle başlar, üreme organlarının gelişmesi ve ikincil cinsiyet özelliklerinin ortaya çıkması ile sürer. Bilişsel gelişim: Ergenler soyut işlemler dönemindedir. Bu dönemde birey soyut düşünme, nedenselliği fark etme ve kavramları tanımlayabilme yeteneklerine kavuşur ve bunları geliştirir. Düşünce soyut, sistemli ve mantıklı olmaya başlar. Sembol kullanımı gelişerek artar. Erin ve özellikle ergenler kurdukları denenceleri test eder, soyut düşünür, genellemeler yapar, soyut kavramları kullanarak bir durumdan diğerine geçebilir. Bu dönemdeki genç, bir olayı açıklarken olasılıkları ve olası ilişkileri eldeki verilere göre kurgulayabilir. Dil kullanımı çok gelişmiştir ve mantık kurallarını içerir. Soyut düşüncenin gelişmesinin diğer kanıtları, gencin bu dönemde felsefe, din, politika ve etikle ilgilenmeye başlamasıdır. Soyut işlemler döneminin başında, Piaget'nin dördüncü ve son ahlaki gelişim dönemi başlar. Bu dönemde çocuk ilk kez karşılaştığı durumlar için kurallar üretebilir. Ahlaki düşünme bu dönemde ideolojik bir tarz kazanır; kişisel ve kişiler arası durumların ötesinde sosyal durumları da kapsar. L. Kohlberg Kuramı'na göre 11-13 yaştaki çocuk Dönem 2'dedir. Bu dönemdeki çocuk ödül yönelimlidir; kurallara, ödüllendirilmek için uyar. Sosyal gelişim: Ergenin yaşamındaki sosyal etkilerin başında akranlar ve akran grupları gelir. Akran grupları önce, aynı cinsiyetten bireylerden oluşan küçük gruplar şeklindedir. Daha sonra karışık cinsiyetten oluşan gruplar ve nihayet çiftlerden oluşan gruplar ortaya çıkar. Başlangıçta kısa süreli olan ilişkiler, giderek daha uzun süreli, romantik ilişkilere dönüşür. Akranlar arasında grup değerlerine katı bir uyma davranışı vardır. Aynı cinsle arkadaşlık ilişkileri Karşı cinsle yakınlaşmalar 43 Akranlar ergenin farklı kimliklerle, farklı rol ve değerlerle ilişkiye geçmesini sağlar. Bir yandan ergenin kendisini tanımlamasına yardımcı olur, diğer yandan da ona sosyal ve duygusal destek sağlar. Ergen benimsemeyi düşündüğü kimlikleri bu grupta test eder, kimliğin akranları tarafından onaylanıp onaylanmadığını gözler. Bütün bunlardan dolayı, akranlarla ilişkiler ergenler için çok önemlidir. E etkinlik 1. Ergenlik döneminin temel özelliklerini ve bu dönemi etkileyen etkenleri inceleyiniz. Daha sonra sınıfta iç içe iki çember oluşturacak şekilde oturunuz. İç çemberde tartışma konusu hakkında konuşmak isteyen öğrenciler, dış çemberde ise dinleyici konumundaki öğrenciler bulunacaktır. İç çemberde, sonradan dış çemberden tartışmaya katılacak öğrenciler için boş yerler bırakınız. 2. İç çemberdeki öğrenciler olarak ergenin kimlik oluşumu sürecinde rol karmaşası ve kuşaklararası çatışmaların etkileri, dönemin temel görevleri, bu dönemde ergeni etkileyen etkenler ve nedenleri üzerinde fikir üretiniz. Dış çemberden yeni fikirler üreten siz öğrenciler iç çembere giriniz ve tartışmaya dâhil olunuz. 3. Bu etkinlik kişiye dönük ve kişiler arası yani sosyal gözlem yapmanızı sağlamalıdır. 1. Ergenlik “Fırtına ve Stres” Dönemidir. Ergenlik döneminin özelliklerini hızlı mizaç değişiklikleri, psikolojik bakımdan değişkenlik ve isyankârlık oluşturur. Ergenin görevi bu dönemi sorunsuz atlatmaktır. Büluğ beden imgesini, kendilik değerini, mizacı, ebeveyn ve karşı cinsiyetten bireylerle ilişkileri olumsuz etkiler. Bu olumsuzlukların temelinde şunlar vardır: (1) Hormonal değişiklikler: Büluğla birlikte kızlarda estrojen grubu hormonlar (örneğin estradiol), erkeklerde de androjen grubu hormonlar (örneğin testosteron) salgılanmaya başlar. Bu hormonlar her iki cinsiyette de ikincil cinsiyet özelliklerini başlatır. (2) Cinsel olgunlaşmaya erken erişen erkekler fiziksel durumlarından daha memnundurlar. Çünkü meydana gelen değişiklikler onlara sporda ve sosyal etkinliklerde avantaj sağlar. Öte yandan, bilimsel çalışmalar bütün bunların her ergen için geçerli olmadığını göstermektedir. Yapılan çalışmalar ergenlerin sadece %15'inin şiddetli sorunlar yaşadığını, %30'unun ara sıra sorun yaşadığını, geri kalan %55'inin ise ergenlik dönemini kolayca atlattığını göstermektedir. Gençlik,yeni hayatlara ve yeni dünyalara uçmak için kanat çırpmaktır. Buket Uzuner, Kumral Ada, Mavi Tuna BANA NE İTMİYCEM İŞTE!.. 44 Gençliği iyiye yönelten, insanlığı iyiye yöneltir. Gottfried Wilhelm Leibnitz 2. Ergenlik Görevleri • Kimlik gelişimi: Ergenlik döneminin bir diğer görevi “Ben kimim? Yaşam amacım ne?” sorularını sağlıklı bir şekilde cevaplamaktır. E. Erikson bu dönemi "kimlik bunalımını çözmek" olarak adlandırır ve psikososyal gelişimin önemli bir bölümü olarak değerlendirir. Kimlik bunalımını yani çatışmayı çözerken ergen farklı kimlikleri deneyebilir, bunlar üzerinde yeni düzenlemeler yapabilir, onlardan vazgeçip başka kimlikler üzerinde durabilir. Kimliğin oluşumunda anne, baba, öğretmen ve akranların değer yargılarının birbiriyle tutarlı olması, kimlik bunalımının çözülmesini kolaylaştırır. Kimlik kargaşası Kimlik bunalımı 20'li yaşlarla birlikte çözülmüş olmalı, “kimlik oluşmuş” bulunmalıdır. Kimliğin oluşması mesleksel yönelim, ideolojik bakış açısı ve cinsel bakımdan tutarlı bir bütünlüğe erişilmesi anlamına gelir. Kimlik bunalımını çözememiş olan ergenler yaşamın temel alanlarındaki değerleri konusunda karara varamazlar. • Kimlik bunalımını çözme yolları şunlardır: (1) Başarılı kimlik statüsü: Bu ergenler kimlik bunalımını çözmüş, kendini sorguladığı ve tanımladığı dönemi başarıyla bitirmiştir. İdeolojik tercihlerini yapmış, mesleğini belirlemiş, ailesinin politik ve dinsel tercihlerini incelemiş, kendi kimliğiyle uyuşmayanları elemiştir. Bu ergenler kararlarından memnun ve mutludurlar. (2) Erken bağlanmış kimlik statüsü: Bu ergenler de mesleki ve ideolojik kararlarını vermiştir. Ancak bunu kimlik bunalımından geçmeden yapmışlar, ailelerinin seçimlerini veya başkalarının onlar için belirledikleri seçimleri kabullenmişlerdir. 45 (3) Kararsız kimlik statüsü: Bu ergenler kimlik bunalımının ortasındadır. Cevap aramakta, ancak ailesinin ve toplumun seçimleri ile kendininkiler arasındaki çatışmayı çözememektedirler. Değişik kimlikler arasında bocalamaktadırlar. Bir bakarsınız duyarlı, etik, açık görüşlü; bir bakarsınız kaygılı ve kararsızdırlar. Bu durum bilimde “moratorium” olarak adlandırılmaktadır. (4) Kimlik kargaşası: Bu ergenlerin bir kısmı kimlik bunalımı yaşamış, bazıları yaşamamıştır. Ancak iki durumda da kendilerini bütünleşik bir birey olarak algılayamamaktadırlar. Birbiriyle çelişen kararlar verirler, bunların herhangi birini eyleme geçiremezler. • Ebeveynle ilişkiler: Büluğla birlikte ebeveynle ilişkilerde sorunlar başlar. Ebeveynlerle yakınlık azalır ve çatışma artar. Neden? Ergen, soyut işlemler dönemindedir. Her şeyi sorgulamakta, denenceler kurmakta ve onları test etmektedir. Aynı işlemleri anne ve babasına da uygulamaktadır. Ergen bütün çocukluğu boyunca annesinin en güzel, babasının da en güçlü olduğunu düşünürken annesinin hiç de o kadar güzel, babasının da o kadar güçlü ve akıllı olmadığını fark eder. Kuşaklararası çatışmalar başlar. Ergenin, anne ve babasını güçlü ve zayıf yönleriyle kabul etmesi zaman alır. Ancak bütün bu süreç içinde, ergenin, yine de, anne ve babasına gereksinimi vardır. Bir kimlik statüsü oluşturmaya çalışan, bunu henüz başaramamış olan ergenin hayatında tutarlılığa, değişmezliğe, yapılanmışlığa gereksinimi vardır. Davranışlarının sonuçlarını her zaman tahmin edemediğinden, disiplin ve rehberliğe de gereksinimi vardır. Ergen olmak kolay değildir. Ergenin ebeveyni olmak da kolay değildir. Ergenlik görevlerinin başarıyla tamamlanması hem ergenin hem de ebeveynin sağduyu ve becerisine bağlıdır. Babanız olan o erkeğe ve anneniz olan o kadına gidip “Sizi bütün kusurlarınızla seviyorum!” diyebildiğiniz gün, gerçekten büyüdünüz demektir. Leo Buscaglia (Liyo Buskagliya), Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek 46 Ç. Yetişkinlik Yetişkinlik dönemi, erken yetişkinlik ve geç yetişkinlik olarak ikiye ayrılır. Erken yetişkinlik 20-34 yaşları arasında, geç yetişkinlik ise 35-54 yaşları arasındadır. Bazı sınıflamalarda yetişkinliğin sonu 65 yaşa kadar uzatılabilmektedir. Erken yetişkinlik döneminin görevlerinden biri, karşı cinsten biriyle sevgi içeren, yakın ve uzun süreli ilişki kurmak, evlenmek ve çocuk sahibi olmaktır. E. Erikson (Eriksın)'un Psikososyal Gelişim Kuramı’na göre, bu dönemdeki başarısızlık yalnız kalmayı içerir. Yetişkinliğin diğer görevi, başarılı bir iş yaşamına sahip olmaktır. İş ekonomik bağımsızlık kazandırır, öz saygı sağlar. Bu görevde başarısızlık psikiyatrik yardım almaya kadar giden sıkıntılara yol açabilir. Başarılı bir şekilde yetişkinliğe geçmiş olan bireyler fiziksel, bilişsel ve cinsel gelişimini gereği gibi tamamlamış, kimlik bunalımını aşmıştır. Kohlberg'in Kuramı'ndaki ahlaki düşünme türlerinin son dördü erken yetişkinlik ve sonrasında gözlenir. En ileri ahlak anlayışında birey, adalet, saygınlık ve eşitlik üzerine kurulu kendi ahlak ilkesini oluşturur. Oluşturduğu bu ilke doğrultusunda davranır. Geç yetişkinlik dönemi üretkenliğin en yüksek olduğu yılları içerir. Bu yaşlarda bireyler iş hayatlarındaki en üst noktaya gelmiştir. Erken yetişkinlik yıllarını ailesine ve çocuklarına ayırmış olan kadınlar mesleklerine geri döner veya başka etkinlik alanlarında çalışır. Erikson'un Kuramı'nda geç yetişkinlik döneminin görevi, verici olmaktır. Verici olmak aile, toplum ve gelecek nesilleri düşünmeyi, onlarla ilgilenmeyi içerir. Bu dönemde bireyler erin ve ergen dönemindeki çocuklarının yetişkin olmasına yardımcı olmaktan, gereksinimi olanlara yardım etmekten doyum alırlar. Katkılarının toplum için önemli olduğunu düşünürler. Geç yetişkinlik döneminde, çoğu insan emekli olur; bir işin sağladığı ekonomik, sosyal ve psikolojik getirilerden yoksun kalır. Bu nedenle bazı kişiler "orta yaş bunalımı" yaşarlar. Orta yaş bunalımındaki kişiler planladıkları amaçlara erişememiş olduklarını, yaşamlarında önemli bir şey yapamamış olduklarını düşünürler. Kadınlar âdetten kesilir. Cinsel üretkenliklerinin sona ermesi ise onlarda kaygı ve çökkünlüğe yol açabilir. Bazı geç yetişkinler cinsel konular, aile içindeki roller ve işleri ile ilgili bir duygusal kargaşa içine girer. “Ben kimim?”, “Nereye gidiyorum?” soruları tekrar gündeme gelir. Bu özellikleriyle geç yetişkinlik, ergenlik gibi bir geçiş dönemidir. Ancak daha önceki dönemlerde, zaman, “doğduğumdan bu yana geçen süre” iken artık bu dönemde zaman “geriye kalan süre”dir. Ölümün kaçınılmaz olduğunu fark ederler. Bazıları geri kalan zaman için yaşamlarını yeniden yapılandırır. D. İleri Yetişkinlik, Yaşlılık Yaşlılıkta dinç kalmanın en iyi yolu zihnen dinç kalabilmektir. Bu da okumak ve zihni çalıştırmakla olur. Epiktetos (Epiktetos) okuma metni Merdiven Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak... Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta, Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta... Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller; Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller, Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta, Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta... Ahmet Haşim 47 Yaşamın son dönemleri yaşlılık ve ileri yaşlılıktır. Yakın zamanların ayrıntılı sınıflamasında yaşlılık 65–74, orta yaşlılık 75–84 yaşlarını, ileri yaşlılık ise 85 yaş ve üstünü kapsamaktadır. Bu gibi sınıflamalarda 55-64 yaşları ileri yetişkinlik olarak ele alınmaktadır. Yaşlanmada da bazı fiziksel değişiklikler meydana gelir. Refleksler ve duyu organları zayıflar, kas gücü azalır. Sinir sisteminde olumsuz değişiklikler meydana gelir. Sinir hücreleri tahrip olmaya başlar, çalışan sinir hücrelerinin sayısı azalır, bu nedenle beyin ağırlığı azalır. Bütün bunların bir sonucu olarak sinaps miktarı azalır (Şekil 2.6'ya bakalım). Yaşlanma ile organların işlevselliği de azalır. Yaşlının bilişsel süreçlerinde de bazı değişiklikler oluşur. Örneğin dikkatte seçilik azalır, çalışma belleği etkilenir. Tanıyarak hatırlama etkilenmez, ancak serbest hatırlama etkilenir (Şekil 2.9). Sözel zekâ etkilenmezken sözel olmayan (görsel-mekânsal) zekâ etkilenir (Şekil 2.10). Ancak bütün bunlar yaşlanmadaki normal değişikliklerdir ve bireyin normal yaşamını sürdürmesine engel değildir. Bu gibi kişiler “sağlıklı” yaşlanmış kabul edilir. Yaşlılık olarak sınıflanan 65-74 yaş grubundaki kadın ve erkeklerin yüksek sorumluluk gerektiren ve önemli kararlar verilmesini içeren işlerde çalıştığını sıklıkla görmekteyiz. Şekil 2.9. Yaşlanmanın hatırlama ve tanıma türü belleğe etkisi Şekil 2.10. Yaşlanmanın sözel ve sözel olmayan zekâ puanlarına etkisi E etkinlik Görev Dönem Gelişim Görevleri Bebeklik (0-2 yaş) • Kendisini çevreden ayırt eder. • Nesne devamlılığını kavrar. • Nesneler için zihinsel temsiller oluşturur. • Anneye bağlanır ve ona bağımlılık geliştirir. Çocukluk (2-7 yaş) ………….. Çocukluk (7-11 yaş) …………… Ergenlik (12-20 yaş) …………… Yetişkinlik (20-54 yaş) …………… Yaşlılık (55 veya 65 yaş ve üstü) …………… Sizler gelişim dönemlerini öğrendiniz. Şimdi bu dönemlerin özelliklerini düşününüz. Her bir dönemin gelişim görevlerinin neler olduğunu irdeleyiniz. Yukarıdaki tabloda bebeklik döneminin gelişim görevleri açıklanmakta. Siz diğer dönemlerin gelişim görevlerini tablodaki yerlerine yazınız. Gelişimin desteklenmemesinin veya engellenmesinin, bu görevleri nasıl etkileyebileceğini düşününüz. Çevrenizde gelişimi desteklenmemiş veya engellenmiş kişiler varsa empati becerinizi de kullanarak onlarla konuşunuz. Tahmin ettiğiniz etkilenmelerin onlarda bulunup bulunmadığını gözlemleyiniz. 48 49 Duyusal-motor İşlem-öncesi Somut işlemler Soyut işlemler 2-7 yıl 7-11 yıl 11 yıl ve üstü PIAGET BİLİŞSEL GELİŞİM DÖNEMLERİ 0-2 yıl YAŞ etkinlik Geleneksel ahlak (10-13 yaş) Geleneksel sonrası ahlak (14 yaş ve üstü) • Mantıklı düşünme • Korunum • Nesneleri birkaç özelliğe göre sınıflandırma • Göreli ahlak anlayışının başlaması • Soyut önermelerle mantıklı düşünme • Sistematik olarak denence test etme • Olaylar, gelecek ve ideolojik kavramlarla ilgilenme • Ahlaksal konular üzerinde akıl yürütürken ideolojik yaklaşım • Dönem 6 • Dönem 5 • Dönem 4 • Dönem 3 • Dönem 2 • Nesneleri temsil etmede kelime ve imge sembolleri kullanma • Nesneleri tek özelliğe göre sınıflandırma • Gördüğünün etkisinde kalma • Sosyal etkileşim olmaksızın birliktelik • Ahlaksal gerçekçilik Geleneksel öncesi ahlak (0-10 yaş) • Dönem 1 • Kendini diğer nesnelerden ayırt etme • Çevreyi etkilediğini fark etme • Nesne devamlılığı algısı KOHLBERG AHLAKSAL GELİŞİM DÖNEMLERİ • Etik ilkeler yönelimi • Sosyal kontrat yönelimi • Otorite ve görev yönelimi • Yasa ve düzen yönelimi • Ödül yönelimi • Ceza yönelimi AHLAKSAL GELİŞİM DÖNEMLERİNİN ÖZELLİKLERİ Kişiler arası gözlem becerinizi kullanarak bu kişilerin, bilişsel gelişim döneminin tabloda belirtilen özelliklerini taşıyıp taşımadığını belirleyiniz. Aynı kişilerin bilişsel gelişim dönemine karşılık gelen ahlaksal gelişim döneminde olup olmadığını belirlemeye çalışınız. Vardığınız sonuçlar Piaget’nin ve Kohlberg’in kuramlarını destekliyor mu? Bu sorunun cevabını eleştirel ve yaratıcı düşünme becerilerinizi kullanarak veriniz. BİLİŞSEL GELİŞİM DÖNEMLERİNİN ÖZELLİKLERİ Tablo 2.4. Bilişsel Gelişim Dönemlerine Karşılık Gelen Ahlaksal Gelişim Dönemleri Piaget bilişsel gelişim dönemlerini, Kohlberg ise ahlaksal gelişim dönemlerini açıklamıştır. Tablo 2.4’te bu dönemlerin birbiriyle nasıl çakıştığı gösterilmektedir. Tabloyu dikkatli inceleyiniz. Yakın çevrenizde 0-20 yaş grubunda kişiler belirleyiniz. Onların yaşlarını ve hangi bilişsel gelişim döneminde olduklarını belirleyiniz. E E. Bilişsel ve Ahlaki Gelişim Kuramları DUYUM VE DUYUMUN ÖZELLİKLERİ A. Tanımı Mutluluğun gizi dünyanın bütün harikalarını görmektir. Paulo Coelho, (Pavlu Cohelum) Simyacı hazırlık İnsan biyo-psiko-sosyal bir varlıktır. İnsanın varkalımı ve uyumu çevresindeki (fiziksel ve sosyokültürel) olayları fark etmesine, değerlendirmesine ve uygun davranışları yapabilmesine bağlıdır. Bilgi işlemlemede, çevresel uyarıcılar sistem tarafından alınır ve bunlar üzerinde çok sayıda işlem yapılır. Memeliler değişik uzaklıklarda gerçekleşen olaylar hakkında, değişik enerji türlerine duyarlılıkları sonucu bilgi sahibi olur. Bu süreç bilgi işlemleme olarak bilinir. Şekil 2.1'i şimdi tekrar inceleyelim. Bilişsel işlemlerin duyumsama, algılama, dikkat odağına getirme, kısa süreli belleğe atma, uzun süreli belleğe atma aşamalarından geçtiğini görüyoruz. Aşağıdaki bölümlerde, bilgi işlemlemenin bu aşamaları sırayla açıklanmaktadır. Psikoloji biliminin temel şemasını oluşturan U-D bağındaki U'yu canlılar nasıl fark eder? Canlılarda, uyarıcı türlerine özel olan, belirli enerji türlerini fark etmek için uzmanlaşmış organlar vardır. Bunlara duyu organı denir. Örneğin, göz elektromanyetik ışınımı, kulak ise havadaki parçacıkların titreşimini fark edecek şekilde uzmanlaşmıştır. Duyum konusuyla ilgili terimler ve bunların tanımları şöyledir: • Duyu organı: Belirli uyarıcı türüne duyarlı olan, o uyarıcıya ilişkin fiziksel enerjiyi çözümleyen beden bölümü, örneğin göz. • Alıcılar: Duyu organlarında belirli uyarıcı türüne duyarlı olan birimler, örneğin gözde çubukçuk ve koniler. • Duyusal sistem: Duyu organlarıyla başlayan ve beyin kabuğuna kadar uzanan yol üzerindeki yapılar ve sinir liflerinden oluşan bütünlük, örneğin görsel sistem. • Duyum: Duyu organının uyarılması sonucu ortaya çıkan deneyim, örneğin görme. • Duyumsama: Duyum deneyimini sağlayan işlemler bütünü, örneğin görsel işlemleme. 50 Duyumda iki bilgi işlemleme süreci gerçekleşir: • Duyumsama: Belirli bir anda duyu organlarına ulaşan tüm uyarıcıların duyumsandığı duyum süreci otomatik olarak meydana gelir. Duyumsama dikkatli olmayı gerektirmez. Bu nedenle duyumlar bilinç dışıdır. En basit düzeydeki bilişsel süreç olan duyum, uyarıcıların fiziksel özellikleri konusunda bilgi sağlar. • Duyusal bellek: Duyum sonucu oluşan duyusal iz “duyusal bellek”te yer alır. Bu belleğin kalım süresi 100 milisaniye (1 saniye = 1000 milisaniye) ile 2 saniye arasındadır. Bu süre sonunda sinir sistemi duyusal izi (Görsel ize ikon, işitsel ize eko denir.) siler. Ya da bir duyusal iz bir öncekini silerek onun yerine geçer. Duyusal alanlardaki bellek bilinç öncesindedir. Kişi bilinç öncesi izlerin farkında değildir. Ancak belli bir gayretle bunları bilinçli hâle getirebilir. Örneğin, dikkatinizi kitaba vermiş çalışıyorsunuz, birisi de telefonla konuşuyor. Bu konuşmalar size uğultu gibi geliyor, söylenenlerin farkında değilsiniz. O sırada adınız geçti, derhal dikkatiniz konuşmaya döner ve adınız söylenmeden hemen önce konuşulanları hatırlarsınız. Bu bilince getirilme işlemine, duyusal izin “okunması” denir. E etkinlik 1. Şekil 2.1’i dikkatli bir şe- Duyum Organı Uyarıcısı kilde inceleyiniz. “Bilginin başlangıcını duyumlar Görme Göz Elektromanyetik ışınım oluşturur.” cümlesi ile ne Kulak Ses dalgaları denmek istendiğini şekle İşitme bakarak düşününüz. Du- Koku yumların yaşam için önemini örnekler üzerinden Tat değerlendiriniz. Denge 2. Görme veya işitme engelli bir bireyin ne gibi zorluk- Basınç, sıcaklık larla karşılaşabileceğini, engelini aşmak ve bu engele rağmen başarılı bir yaşam sürdürebilmek için neler yapılabileceğini düşününüz. Zorluklarını aşarak başarılı olmuş engelli bireylere örnekler bulunuz ve bunu nasıl gerçekleştirdiklerini inceleyiniz. 3. İnsanda öncelikli duyumlar görme ve işitmedir. Yukarıdaki çalışma kâğıdını diğer duyumlar için tamamlayınız. Bunun için elektronik ortamdan, görsel ve yazılı kaynaklardan yararlanınız. B. Duyu Organları ve Duyumlar Duyu organları, çeşitli uzaklıktaki çevreler hakkında bilgi verir. Örneğin; görme, işitme ve koku ile ilgili uyarıcılar uzak dış çevreden gelir. Sıcaklığa ilişkin uyarıcılar, dokunma, bazı acı-ağrı uyarıcıları bedenin yüzeyinden gelir. Bazı acı-ağrılar ile baş ve bedenin hareketlerine ilişkin duyumlar ise bedenin içinden gelir. Memelilerin çevreyi geniş çaplı olarak fark etmesini sağlayan duyum çeşitlerini ve onlarla ilgili bazı bilgileri hatırlayalım. BİZİM KULAĞIMIZ YOK. BİRBİRİMİZİ NASIL DUYUYORUZ? BİR ŞEY Mİ DEDİN? 51 Görme: Bu duyumla ilgili duyu organı gözdür. Görme duyumu gözde bulunan ve elektromanyetik ışınıma duyarlı olan alıcılarda başlar. Bu alıcılar ağ tabakadaki çubukçuk ve konilerdir. İnsandaki görme duyumu, dalga boyu mor ötesinin üstünde ve kızıl ötesinin altında kalan bölgede gerçekleşir. Öte yandan, örneğin arılar mor ötesi ışınımı da görür (Şekil 2.11). Şekil 2.11. Aynı çiçeği insan (sol) ve arı (sağ) farklı görür. Görme duyumu parlaklık (ışınım dalgasının genliği), renk (dalga boyu), zıtlık, büyüklük ve hareket konusunda bilgi sağlar. Görsel alan ile nesnenin yansıdığı beyin kabuğundaki görme alanı arasında tam bir çaprazlaşma vardır (Şekil 2.12). Şekil 2.12. Görsel sistemde çaprazlaşma. Görsel alanın sol kısmının sağ beyin kabuğundaki görme alanına, sağ kısmının ise sol beyin kabuğundaki görme alanına yansıdığına dikkat ediniz. İşitme: Bu duyumla ilgili duyu organı kulaktır. İşitme duyumu ses dalgalarının kulak zarını mekanik olarak titreştirmesiyle başlar. Duyusal alıcılar iç kulaktaki Corti (Korti) organında bulunan kıl hücreleridir. İnsanda işitme saniyede 20 titreşim ile 20,000 titreşim arasındaki bölgede gerçekleşir. İnsan kulağı saniyede 20.000 titreşimin üstündeki ultrasonik sesleri duyumsamaz (Örneğin, yarasalar bunu duyumsar.). İşitme duyumu temelde sesin perdesi (tizlik ve pesliği) ve sesin yüksekliği (alçak ve yüksekliği) konusunda bilgi sağlar. Perde dalganın sıklığı, ses yüksekliği ise dalganın genliğinden kaynaklanır. Diğer Duyumlar Koku: Koku duyumu burun boşluğundaki koku alıcılarında başlar. Koku duyumunu maddelerden yayılan, gaz hâlindeki kimyasal moleküller ortaya çıkarır. İnsanlar 10.000 ile 40.000 arasında farklı kokuyu ayırt edebilir. Kadınların koku duyumu erkeklerden daha iyidir. Ancak koku duyumu insanlarda oldukça zayıftır. Örneğin, insanda koku duyumuyla ilgili duyusal alıcı sayısı 10 milyon iken köpekte bu sayı 1 milyardır. İnsanda beyin yarım kürelerinin 1/20'si, köpekte ise 1/3'ü kokuya ayrılmıştır. Tat: Bu duyumla ilgili duyusal alıcılar dil, damak ve boğazda bulunur. Tat alıcıları tat tomurcuklarıdır. Tat duyumunu tükürükte çözülebilen kimyasal maddeler oluşturur. Tat; acı, tatlı, tuzlu ve ekşi duyumlarını içerir. Denge: Bu duyumla ilgili duyusal alıcılar iç kulaktaki otolit organı ve yarım daire kanallarındadır. Denge (vestibüler duyum) başın tüm yön ve açılardaki haraketlerine ve yerçekimine göre ayarlanır. Beden duyumu 1: Beden duyumuna ilişkin alıcıların bir bölümü deridedir. En büyük organımızın deri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Derideki alıcıların sağladığı duyumlar dokunma ya da basınç, sıcaklık (soğuk ve sıcak ) ile acı ve ağrıdır. Beden duyumu 2: Beden duyumunun diğer alıcıları kas ve kirişlerdedir. Bu alıcıların sağladığı kinestetik duyum bedenin uzaydaki konumu, beden bölümlerinin birbirine göre durumu ve hareketler konusunda bilgi verir. Bazı kaynaklar iç organlardan gelen duyumları da ayrı bir sınıf olarak ele alır. 52 İnsanlar gözlerinin gerçek önemini ve görmenin mucizevi güzelliğini ancak bu yetiyi kaybettiklerinde anlayabilirler. Emre Kongar, Kızlarıma Mektuplar Memelilerin duyu organları farklı uyarıcılara duyarlıdır. Ancak hepsinin bir ortak özelliği vardır. Duyum için uyarıcı şiddetinin belli bir eşik değerinin üstünde olması gerekir. KIRMIZIYA MI YEŞİLE Mİ SALDIRACAKTIM? Uyarıcıların varlığını (veya yokluğunu) ve onlardaki değişiklikleri fark etme yeteneğine "duyarlık" denir. Duyarlık derecesi eşik olarak ölçülür. Bir bireydeki duyusal eşikleri belirlemek için Fechner (Fehner) tarafından geliştirilmiş olan psikofizik teknikler kullanılır. Bu teknikler uyarıcıların belirli bir düzen içinde tekrarlanarak verilmesini içerir. İki tür eşik vardır: Bunlar "mutlak eşik" ve "fark eşiği"dir. Mutlak eşik, tekrarların %50'sinde bireyin fark edebildiği (“Uyarıcıyı duyumsuyorum.” dediği) uyarıcı düzeyidir. Mutlak eşik değeri ne kadar düşükse duyarlık o kadar yüksektir. Örneğin, yaşlı bir bireyin ses için mutlak eşiği, bir genç yetişkininkinden daha yüksektir. Fark eşiği iki uyarıcı arasında ayrımsanabilen en düşük farktır. Tekrarların %50'sinde bireyin ayrımsayabildiği (“Evet, bu iki uyarıcı farklı.” dediği) en düşük uyarıcı farkına fark eşiği denir. Fark eşiği “ancak fark edilebilir farklar” olarak da anılmaktadır. Fark eşiği ne kadar düşükse duyarlık o kadar yüksektir. Örneğin bir köpeğin koku uyarıcılarına ilişkin fark eşiği insandan düşük yani duyarlığı daha yüksektir. Sırtımızdaki alıcıların dokunsal uyarıcılar için fark eşiği yüzümüzdeki alıcılardan yüksektir, yani sırtımızda, dokunsal uyarıcılara duyarlık daha düşüktür. Duyusal eşik yükseldiğinde başvurulan yollar: İşitme cihazı ve gözlük Şekil 2.13. Uyarıcı şiddetinin duyumsamaya etkisi 53 İnsanın duyumsamasında, uyarıcı şiddeti arttıkça duyarlık onunla doğru orantılı olarak artmaz. Yani uyarıcı şiddeti ile duyarlık arasındaki ilişki doğrusal değildir (Şekil 2.13). Örneğin, mutlak eşiği belirlemek için yapılan psikofizik deneyinde uyarıcı şiddeti arttıkça “Evet, uyarıcıyı duyumsuyorum.” cevaplarının oranı önce artar. Ancak bir noktadan sonra eğri düzleşir yani platoya erişir. Uyarıcı şiddetini daha da fazla artırmak “Evet, duyumsuyorum!” tepkilerinin oranını artırmaz. UYARILMA VE UYARICI TEKRARININ ETKİLERİ A. Aşırı ve Yetersiz Uyarılma hazırlık İnsanın bir hapishane hücresindeyken bile muazzam bir yaşayışı olabileceğini, bunu düşleyebileceğini sonradan anladım. Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (Fiyodor Mihaylovis Dostoyevski), Budala Dostoyevski’nin bu düşüncesiyle duyusal yoksunluğun yarattığı olumsuz etkiler nasıl bağdaştırılabilir? Bu konuda kısa bir kompozisyon yazınız. Kompozisyonunuzu sunmak için derste söz alınız. E etkinlik Duyu organlarınız ve duyumlarınız konusunda düşünmeniz için sizlere birkaç soru soralım? Soruların cevaplarını bulmak için kendiniz üzerinde, kişiye dönük gözlem veya kişiler arası sosyal gözlem yapabilirsiniz. Ayrıca Kaynakça’daki eserlere veya başka görsel ve yazılı kaynaklara başvurabilirsiniz. Bir uyarıcıyı daima aynı şekilde mi duyumsuyorsunuz? Duyu organları uyarıcılara uyum sağlamakta mıdır? Uyarıcı azlığı veya aşırı uyarılma, duyumları nasıl etkiler? Bir çocuğa aynı zamanda çok sayıda oyuncak, kitap, bilgisayar oyunu almak, “ufku açılsın” diye onu sık sık kültürel ve sportif etkinliklere götürmek, bir müzik aleti çalması için ders aldırmak ve bir spor dalında ilerlemesi için antremanlara katılmasını sağlamak sağlıklı gelişim açısından olumlu bir yaklaşım mıdır? Bu sorular ve olası cevaplarını geniş grup katılımı ile sınıfta tartışınız. Görüş bildirmeyen arkadaşlarınızın da katılımını sağlayınız. Duyu organının normal çalışabilmesi için uyarıcıda değişiklik meydana gelmesi gerekir. Bazı deney düzenekleri, uyarıcıların, ağ tabakada sürekli aynı duyusal alıcıların üzerine düşmesini sağlar. Bu durumda birey bir süre sonra hiçbir şey görmemeye başlar (ganzfeld etkisi). Duyum için uyarıcı değişikliği şarttır. Örneğin kolunuzda bir noktaya devamlı bastırdığınızda, oradaki basınç ve temas hissi bir süre sonra kaybolur. Bu nedenle, sabit bir noktaya baktığımızı düşündüğümüz zaman bile gözler çok küçük hareketler yapar. Bu hareketler alıcılara düşen uyarıcıları değiştirdiğinden, duyumsama süreci devam eder. Özetleyecek olursak duyumsama için uyarıcı değişikliği zorunludur. Ancak bu değişiklik ne boyutta olmalıdır? Ne kadarı çok, ne kadarı azdır? Çok önceleri yapılmış olan ancak günümüzde etik nedenlerle tekrarlanamayacak duyusal yoksunluk deneyleri bu soruyu cevaplamıştır. Deneye katılan kişiler uyarıcıların en aza indirgendiği odacıklarda tutulmuştur. Katılımcılara yarı-şeffaf gözlükler takılmış, odacık sesten kısmen yalıtılmış, kullanılan düzeneklerle basınç (dokunma) duyumu en aza indirilmiştir. Bir süre sonra bu kişilerde algı bozuklukları ortaya çıkmıştır. Katılımcılar hareket eden nesneler algılamış, renk ve şekilde algısal çarpılmalar meydana gelmiş, hatta, var olmayan nesneler algılanmaya başlamıştır. Bazı katılımcılarda ruhsal ve davranışsal bozukluk belirtileri görülmüştür. Bütün bunlar uyarıcıdan yoksun kalmanın psikolojik bakımdan sakıncalı olduğunu göstermektedir. Uyarıcının az olduğu “fakirleştirilmiş çevre”de büyütülen canlıların da gereği gibi gelişmediği, bilişsel bakımdan daha geri olduğu bilinmektedir. 54 “Zenginleştirilmiş çevre”de büyütülen canlıların fakirleştirilmiş çevrede büyütülenlere göre, bilişsel bakımdan daha üstün olduğu görülmüştür. O zaman uyarıcı miktarı mümkün olduğu kadar artırılmalı mıdır? Bu sorunun cevabı “hayır”dır. Uyarıcının fazlası da zararlıdır. Fazla uyarılmanın strese yol açtığı bilinmektedir. Sağlık psikolojisi ve klinik psikolojide ele alınan konulardan biri de, aşırı uyarılmanın ruhsal ve davranışsal etkileridir. B. Alışma ve Duyarlılaşma yorumlayalım • Duyumsamada önemli rol oynayan, duyumlarımızı etkileyen üç olay vardır: alışma, duyarlılaşma ve duyarsızlaşma. Bu üç terimin ne anlama geldiğini araştırınız. Her birinin işlemler yoluyla nasıl tanımlanabileceğini düşününüz. • Duyarlılaşma ve duyarsızlaşma terimlerini “kavram kargaşası”, bilimde iletilebilirlik ve işlemler yoluyla tanımlama açısından irdeleyiniz. E etkinlik Duyu organları alışır veya duyarlılaşır. Aşağıdaki örnekleri eleştirel olarak inceleyiniz, alışma ve duyarlılaşmanın ne olduğunu anlamaya çalışınız. Belirlediğiniz özellikleri not ediniz. Alışma ve duyarlılaşma konuları derste işlendikten sonra notlarınıza geri dönünüz. Doğru yanıtlarınızı belirleyiniz. Varsa, eksikleriniz ve hatalarınız üzerinde durunuz. 1. Balıkçının önünden geçerken bizim balık kokusunu almamız, balıkçının ise bu kokuyu fark etmemesi (alışma). 2. Baharatçıya girdiğimizde baharat kokularını belirgin şekilde algılamamız, baharatçının bu kokuları fark etmemesi (alışma) . 3. Başlangıçta kişiyi rahatsız etmeyen şiddetteki ağrının zaman içinde giderek rahatsız edici olması (duyarlılaşma). 4. Üst dairede oturanların gürültüsü başlangıçta annenizi etkilemiyordu. Şimdi en küçük bir ses bile onu sinirlendiriyor (duyarlılaşma). 5. Bebeğin çıkardığı sesler başta babasını uyandırıyordu. Şimdi bebeğin ağlaması bile babayı uyandırmıyor (alışma). 6. Annesi başta bebek ağladığı zaman uyanıyordu. Şimdi onun çıkardığı en küçük ses bile anneyi uyandırıyor (duyarlılaşma). B bilgi kutusu Koşullar duyu organlarımızın tepkilerini etkiler. Uyum, zorlanan (karanlık veya aşırı aydınlık) duyu organının kendini ayarlamasını ve duyum sürecinin yeniden başlamasını sağlar. Parlak gün ışığından karanlık bir sinema salonuna girdiğinizde hiçbir şey göremezsiniz. Ancak duyu organlarının uyum yeteneği vardır. Karanlığa girdikten sonra duyusal alıcılarda uyum süreci başlar. Koniler giderek daha duyarsız, çubukçuklar ise giderek daha duyarlı hâle gelir. Göz, karanlığa uyum sağlar ve ortamı görmeye başlarsınız. Fakat, görme duyumu daha çok çubukçuklarla yapıldığından, ortamı siyah ve beyazın farklı parlaklıktaki tonları olarak görürsünüz. 55 Alışma ise bir uyarıcının tekrarlanması sonucunda ortaya çıkar. Alışma, uyarıcı etkisinin giderek azalmasını ve bu uyarıcıya karşı ortaya çıkan davranışın giderek zayıflamasını veya ortadan kalkmasını içerir. Örneğin, ders çalışıyorsunuz, içeride de müzik çalıyor. Derse yeterince odaklanmışsanız bir süre sonra müziği duymamaya başlarsınız. Duyu organı o sese alışmıştır. Alışma terimi madde bağımlılığı için de geçerlidir. Bağımlılık yapan maddelerden bazılarına alışma oluşur. Bunun sonucunda başlangıçta etkili olan madde miktarı (doz) etkisini kaybeder. Bu durumda kişi, başlangıçtaki etkiyi elde etmek için, aldığı madde miktarını artırır. Alışma meydana gelmiş olan kişide maddeye tolerans gelişmiştir. Duyarlılaşma da uyarıcının tekrarlanması sonucu gelişir. Ancak bu defa, tekrarlanan uyarıcının etkisi giderek artar, bu uyarıcıya karşı ortaya çıkan davranış giderek kuvvetlenir. Örneğin, alnınıza düşen yağmur damlaları normalde sizi etkilemez, hatta bunu hoş bile bulabilirsiniz. Ancak bu uyarımın sürekli olması hiç de hoş algılanmaz. Hoş algılamanın da ötesinde, sürekli tekrar edilen uyarıcılar bir işkence yöntemidir. Madde bağımlılığında da duyarlılaşma oluşabilir. Bunun sonucunda başlangıçta etkili olmayan madde miktarı (doz) etkili olmaya başlar. Duyarlılaşmada, başlangıçtaki etkinin elde edilmesi için madde miktarının azaltılması gerekir. Buna “tersine döndürülmüş tolerans” denir. Gördüğünüz gibi, alışma ve duyarlılaşma birbirine zıt süreçlerdir. Tolerans ve tersine döndürülmüş tolerans da öyle. dikkat • • Duyarlılaşma terimini klinik psikolojide kullanılan duyarsızlaştırma terimi ile bir arada düşünmemeliyiz. Duyarsızlaşma, kaygı veya korku yaratan durum ve olayların, bu etkilerini kaybetmesi anlamına gelir. Aşırı korkuların (fobi) tedavisinde sistematik duyarsızlaştırma tekniği kullanılır. Bunun için uyarıcının şiddeti adım adım artırılır. Köpek fobisi olan kişiye önce örneğin bir köpek resmi gösterilir. Hiçbir tehdit ögesi taşımayan bu resim kişide korkuya neden olmaz. Sonra kişiye, bulunduğu binanın dışında bir köpek gösterilir. Kişi daha önce köpek resmine bağlanmış olan korkmama tepkisini bu görsel uyarıcıya da geneller. Köpek yanına getirildiğinde bile kişi korku tepkisi göstermeyene kadar bu böyle devam eder. Gördüğünüz gibi, duyarsızlaştırma için kullanılan işlemlerin duyarlılaşma için kullanılanlarla ilgisi yoktur. Duyarsızlaştırma öğrenme, duyarlılaşma ise duyusal sistemin işleyişi ile ilgilidir. Unutmamamız gereken bir nokta, uyumun duyu organındaki alıcılar düzeyinde geliştiğidir. Alışma ve duyarlılaşmada ise üst beyin yapıları ve beyin sistemleri de çalışır. ALGILAMA: UYARICILARI ANLAMLANDIRMA SÜRECİ Yaşadığımız çoğu üzüntü, sorunlarımızın değil bakış açımızın sonucudur. Bizi asıl üzen, gerçek olay değil onu nasıl algıladığımızdır. Allen Klein (Elın Klayn), Mizahın İyileştirici Gücü hazırlık Biz bilgi işlemlemenin ilk süreci olan duyumsamada ortaya çıkan deneyimin yani duyusal izin farkında olamayız. Örneğin görme duyumunda duyusal iz, nesnenin renk, biçim ve hareketi hakkında bilgi taşır. Ama henüz ortada bir nesne; örneğin kitabınız, arkadaşınız Ayşe, yoldaki araba yoktur. Bunun için algılama sürecinin gerçekleşmesi gerekir. 56 Bilgi işlemlemede duyusal süreçler uyarıcının önce fiziksel özellikleri (dalga boyu, şiddet, zıtlık gibi), daha sonra da temel bazı özellikleri (renk, biçim, hareket) konusunda bilgi sağlamıştı. Algılama işte bu özellikleri anlamlandırır ve nesnenin “ne” olduğunu karara bağlar. Algılama duyusal izin “psikoloji kitabı” , “arkadaşım Ayşe”, “hızla yaklaşmakta olan bir araba” olduğunu gösterir. Algılamada, bir de nesnenin “nerede” olduğu bilgisi vardır. Algılarımız “belli bir yerdeki belli bir nesne” şeklinde oluşur. Siz sadece öğretmeninizi değil, onun camın önünde durduğunu da algılarsınız. Sadece ağrının farkına varmazsınız, onun sağ köpek dişinizden geldiğini de algılarsınız. Algınızda sadece kardeşinizin ağlaması yoktur, o sesin geldiği yerin bilgisi de vardır. A. Nesne Algılama Algılama, Şekil 2.1'de gösterildiği gibi, duyusal bellek ile uzun süreli bellek arasındaki bir dizi işlem sonucunda meydana gelir. Bu işlemler aşağıda verilmektedir: • Algılamayla ilgili işlemler, uyarıcının içinde bulunduğu bağlamın analizi ile başlar. • Bağlam beklentilere yol açar. Duyusal izin içerdiği temel özellikler (görmede renk, biçim, hareket), beklentiler altında analize tabi tutulur. Sık sık gittiğiniz markette karşılaştığınız çalışanı spor salonunda gördüğünüzde hatırlayamamanız, bağlamın farklı olmasındandır. Spor salonu, o kişiyle ilgili bir beklenti yaratmaz; bu yüzden, algılamaya katkıda bulunmaz. Ancak bağlam sadece fiziksel çevre değildir. Bireyin özellikleri, duygu, dürtü ve güdüleri, sosyokültürel özellikleri de bağlam oluşturur. • Belirli bir beklenti altında yapılan analizin sonuçları uzun süreli bellekte bulunan bilgilerle karşılaştırılır. • Nesnenin “ne” olduğu ve “nerede” olduğu konusunda bir karara varılır. Karşılaştırma neyle yapılmaktadır? “Ne” sorusu nasıl karara bağlanmaktadır? Bu soruların cevabı psikoloji ve ilişkili bilimlerde hâlâ araştırılmaktadır. Bu konuda pek çok kuram vardır. Bunlardan en basiti olan Şablon Kuramı'na göre nesnelerin zihinde birer şablonu vardır. Nesne kendi şablonuyla eşleşir ve böylece de tanınır. Bu kurama şöyle bir eleştiri yöneltilmektedir: Bir insanın tüm hayatı boyunca karşılaştığı sayısız nesne ve olayın şablonları nerede saklanmaktadır? Ya ilk defa görülen nesneler nasıl algılanacaktır? Saç rengini değiştiren arkadaşınızı tanıyamayacak mısınız? Algılama ile ilgili bir başka açıklama Yapılandırma Kuramı’nda yer almaktadır. Bu yaklaşım algılamada sadece nesnelerin özelliklerinin değil beklentilerin, bilgilerin, dürtü ve güdülerle duyguların da önemli olduğunu öne sürer. Bu yaklaşıma göre algıda anlam yükleme süreci, nesnenin özellikleri ve bağlam bilgilerinin bir arada değerlendirilmesini içerir. Algılama, nesne ve bağlamsal özellikler kullanılarak oluşturulan bir yapılandırmadır. Bunlar gibi daha pek çok algı kuramı vardır. “Nerede” sorusu nasıl cevaplanmaktadır? Algılamada önce bağlamın analizinin yapıldığını biliyoruz. Bu bağlam elbette önce fizikseldir. Bu fiziksel bağlam, “nerede” sorusunun cevaplanmasına katkıda bulunur. Nerede sorusunun değişik bir cevabını da Gestalt psikologları vermiştir. Daha çok görsel algı üzerinde çalışmış olan bu psikologlar uyarıcıların algılama yoluyla nasıl örgütlendiğini açıklamışlardır. B. Algısal Değişmezlikler Ahmet arkadaşınız size yaklaştıkça onun gözünüzün ağ tabakasına düşen imgesi büyür, sizden uzaklaştıkça küçülür. Odanızdaki pencereye tam karşıdan baktığınızda ağ tabakaya düşen imge dikdörtgen (veya kare), yandan baktığınızda ise imge yamuk şeklindedir. Ancak siz boyda duyumsadığınız farklılıklara karşın o kişiyi arkadaşınız Ahmet, şekildeki farklılıklara karşın o pencereyi odanızın dikdörtgen (veya kare) penceresi olarak algılamaya devam edersiniz. “Ne” sorusuna verdiğiniz cevap aynı kalır. Demek ki belirli nesneye ilişkin duyum, duyu organı ve alıcılar düzeyinde aynı değildir. Duyumdaki bu farklılıklara karşın, nesneler algı düzeyinde değişmez kalır. Bu olaya “algının değişmezliği” denir. Algısal değişmezlik olayı Gestalt psikologları tarafından keşfedilmiş ve onlar tarafından bir davranış ilkesi olarak tanımlanmıştır. Büyüklük Değişmezliği Bu değişmezlikte nesnenin daha önceden bilinmesi, tanıdık olması rol oynar. Arkadaşınız Ahmet'in boyunu hep aynı algılarsınız. Nesne tanıdık değilse algıda nesnelerin büyüklüğü, bu defa da uzaklık ipuçlarının devreye girmesiyle değişmez kalır. Uzaklık ipuçları derinliğin yani hacimdeki üçüncü boyutun da algılanmasını sağlar. Uzaklık ipuçları, derinlik algısıyla ilgili bölümde açıklanmaktadır. 57 Şekil Değişmezliği Ne olduğunu bildiğimiz bir nesnenin şekli, ne taraftan bakarsak bakalım hep aynı kalır. Odanızdaki pencereyi siz hep dikdörtgen (veya kare) olarak algılarsınız. Burada önemli olan nesneyi tanımanızdır veya onun neye benzemesi gerektiği konusunda bilgi sahibi olmanızdır. Herhangi bir nedenle nesneyi tanıyamamanız hâlinde, şekil değişmezliği ortadan kalkar. Parlaklık ve Renk Değişmezliği Nesnelerin parlaklığı (beyaz-siyah boyutu üzerindeki yeri) ışıklandırma koşuluna göre değişir. Şu anda bir fotoğraf stüdyosunda olduğunuzu farz edin. İçeride loş bir ışıklandırma var. Kalem kutunuzdaki beyaz ve siyah boya kalemlerini inceliyorsunuz. Sonra aynı kalemlere, dışarıda, güneş ışığı altında bakıyorsunuz. Bu ışıkta özellikle siyah kalem, stüdyodakiyle aynı görünmeyecektir. Ancak algıda o kalem hep siyah kalacaktır. Neden? Parlaklık (veya renk) algılamada kritik olay, şekil ile zeminin parlaklığının birbirine oranıdır. Işıklandırma değiştiğinde hem zeminin hem de şeklin parlaklığı değiştiğinden, oran sabit kalır. Sonuç olarak algıda parlaklık /renk değişmez kalır. C. Derinlik Algısı Derinlik algısının nasıl oluştuğu konusu psikologları çok uzun süre meşgul etmiştir. Onlar iki boyutlu bir düzlem olan ağ tabakanın nasıl olup da üçüncü boyut (yani derinlik) konusunda bilgi sağlayabildiğini merak etmişlerdir. Bugün üçüncü boyutun algılanmasında uzaklık ipuçlarının önemli olduğunu biliyoruz. cevaplayalım Sadece tek gözünü kullanabilen görme özürlü kişi bir nesnenin uzaklığını değerlendirebilir mi? Cevabınızı not ediniz. Tek gözle ve iki gözle elde edilen ipuçları ile ilgili aşağıdaki Bilgi Kutusu'nu okuyunuz. Nesnenin uzaklığını değerlendirme konusunda eksik ve hatalarınız olup olmadığını belirleyiniz. Eğer eksik ve hatalar varsa bunları düzeltiniz. B • • • • • • 58 bilgi kutusu Tek Gözle Elde Edilebilen İpuçları Uzaklık ipuçlarının bir kısmını algılamak için tek göz yeterlidir. Bu ipuçları aşağıda verilmektedir: Nesneler uzaklaştıkça birbirine yaklaşır: doğrusal perspektif ipucu. Nesneler uzaklaştıkça daha bulanık görünür: açıklık/netlik ipucu. Nesnelerden tam olarak görülen yakında, bir kısmı kapanmış olan da arkasında ve uzaktadır: araya girme ipucu. Gölgeli kısımlar daha uzaktadır: gölge ipucu. Yakındaki nesnelerin çözünürlüğü daha yüksek, ayrıntıları daha belirgindir. Nesne uzaklaştıkça çözünürlük azalır, ayrıntılar yok olur yani algılanan doku değişir: doku ipucu. Başınızı hareket ettirdiğinizde veya hareket eden bir aracın içindeyken yakın nesneler size göre zıt yönde ve hızla hareket ediyor gibi görünür. Uzak nesneler ise sizinle aynı yönde ve yavaş hareket ediyor gibi algılanır: hareket paralaksı ipucu. Örnek, arabada giderken yol kenarındaki ağaçları ters yönde, gökteki ayı ise aynı yönde hareket ediyor gibi görürsünüz. İki Gözle Elde Edilebilen İpuçları • İki gözün birbirinden biraz uzak olması nedeniyle, bunların ağ tabakalarına düşen imgeler birbirinden farklıdır: ağ tabakalarda uymazlık ipucu. • Ağ tabakalardaki uymazlığı şu basit işlemle görmemiz mümkündür. Sağ gözünüzü elinizle kapatınız. Bir kalemi kendinizden yaklaşık 30 cm uzakta dikey olarak tutunuz. Bunu iki duvarın kavuştuğu köşe ile veya bir kapının kenarı ile uzayda üst üste getiriniz. Kalemi hiç oynatmayınız. Şimdi sol gözünüzü kapatıp sağ gözünüzü açınız. Kalem hâlâ duvar köşesi (veya kapının kenarı) boyunca duruyor mu? Hayır, değil mi? Duvarın köşesi ile kalemin durduğu yer arasındaki fark size sağ ve sol gözdeki ağ tabakaya düşen imgelerin ne kadar farklı olduğunu gösteriyor. • Nesne yakınlaştıkça, gözler içeriye doğru döner. Bu hareketi sağlayan kaslardan gelen bilgi de nesnenin uzaklığı hakkında bilgi verir: kinestetik ipucu. Yukarıda anlatılanlar, derinliğin (yani uzaklığın) nasıl algılandığını açıklamaktadır. Ancak bu ipuçları algıda büyüklüklerin nasıl sabit kaldığını da açıklamaktadır. Örneğin, uzaktan gelen treni küçük olarak algılayıp yaklaştıkça büyük bir trenin geldiğini düşünmezsiniz. Çünkü rayların birbirine yakın olması, trenin uzakta olduğu bilgisini verirken bir yandan da büyüklüğün o noktada azalacağı bilgisini verir. Fakat bütün bu bilgiler, bazı özel koşullarda da algı yanılsamalarına yol açar. Ç. Algı Yanılsamaları Algılama bireyin gerçek uyarıcılarda bulunmayan özellikleri oluşturmasını da içeren bir bilişsel süreçtir. Birey uyarıcıları bildikleriyle karşılaştırmakta en iyi uyumu yakaladığında nesnenin bildiği o şey olduğuna karar vermekte ve nesneyi “o” olarak algılamaktadır. Algılama sürecindeki bu karmaşık yorumlar bazı özel durumlarda yanılsamalara (illüzyon) yol açar. Şekil 2.14'e baktığınızda, köşeleri siyah yuvarlakların üstünde bir üçgen görüyorsunuz. Hâlbuki orada üçgen oluşturan hiçbir çizgi yok. İnsanda, görsel sistem için tanımlanmış olan çok sayıda algı yanılsaması vardır. Şekil 2.15'de algı yanılsamalarına bazı örnekler verilmektedir. A'da, ortada bulunan çemberler eşit büyüklüktedir. Oysa soldaki sağdakinden daha büyük gibi algılanır. B'deki şekillerde yatay çizgiler düz ve paraleldir. Oysa soldakiler içbükey, sağdakiler de dışbükey olarak algılanır. C'de üstteki yatay çizgi uzun olarak algılanır. Oysa iki çizgi eşit uzunluktadır. Şekil 2.14. Kanizsa üçgeni A B C Şekil 2.15. Algı yanılsamasına bazı örnekler 59 Şekil 2.16: Ponzo yanılsaması Şekil 2.17: Doğrusal perspektif ipucu Bu algı yanılsamalarının temelinde derinlik ipuçlarının yanlış yorumlanması yatar. Şekil 2.16 'da gösterilen Ponzo yanılsamasının temelinde doğrusal perspektif ipucu (Şekil 2.17) ile büyüklük değişmezliğinin birleşik etkisi yatar. Bu yanılsamada, birey iki yatay çizginin uzunluğunu değerlendirecektir. Büyüklük değişmezliği ilkesi uyarınca kendisine yakın da olsa uzak da olsa bir nesnenin hep aynı büyüklükte olduğunu bilir. Birey fotoğraftaki doğrusal perspektif ipuçlarını, büyüklük değişmezliğine ilişkin ipuçları olarak yorumlar. Daha uzakta olduğu için (Oysa ortada üçüncü boyut yoktur.) üstteki çizginin daha uzun olması gerektiği sonucuna varır. Sonuçta uzaktaki çizgiyi yakındakinden daha uzun olarak algılar. D. Şekil-Zemin Algısı Gestalt psikologlarına göre algılama bir zemin üzerinde şekil olarak örgütlenir. Biz artık şeklin nesne, zeminin ise bağlam olduğunu biliyoruz. Şekil zeminin üstünde olan, zeminde göze çarpan, orada sivriliyormuş gibi görünen, zemine göre küçük olandır. Örneğin, sayfa zemin, kelimeler şekildir. Gestalt psikologları şekil (nesne) algılamada zeminin önemini, “tersine dönebilen şekil”lerle örneklemiştir. Şekil 2.18. Tersine dönebilen şekil örneği E etkinlik Şekil 2.18’deki görüntü özel bir algılamayı içeriyor. Dikkatinizi görsel mekândaki beyaz alana odaklayınız. Bir vazo görüyorsunuz, değil mi? Şimdi de siyah alana odaklanınız. Birbirine bakan iki yüz profili göreceksiniz. Bu işlemleri tekrarlayınız. Demek ki neyi algıladığımız dikkat odağımızda neyin bulunduğuna, neyi anlamlandırdığımıza bağlı. Siz de elektronik ortamda, görsel veya yazılı kaynaklarda “tersine dönebilir şekil” örnekleri bulunuz. Dikkatinizi şeklin değişik yerlerine odaklayarak algıladığınız şeklin değişmesini sağlayınız. Bu uygulamaları evinizdeki diğer kişilere de öğretiniz ve algının neden değiştiğini onlara anlatınız. E. Örgütleme İlkeleri İnsan zihni uyarıcıları bir “mozaik” gibi algılamaz. Algılama süreci duyusal izleri bazı ilkeler uyarınca örgütler. Bu ilkeler aşağıda açıklanmaktadır: 60 Yakınlık Algılama birbirlerine yakın uyarıcıları gruplar, onlardan bir örüntü oluşturur. Şekil 2.19'un üst kısmında noktalardan oluşan 4 yatay, 4 de dikey çizgi görürüz. Benzerlik Algılama benzer uyarıcılardan bir örüntü oluşturur. Şekil 2.19'un alt kısmında yakınlık bir ölçüt olamamaktadır. Çünkü uyarıcılar birbirine hep aynı uzaklıktadır. Ancak bu defa, benzerlik ilkesi geçerlidir. Şekle baktığınızda, açık yuvarlaklardan oluşan sıralar ile kapalı yuvarlaklardan oluşan sıralar görürsünüz. Devamlılık Şekil 2.20'de yuvarlaklardan oluşan bir düz çizgi, bir yarım çember ve bir zikzak görmektesiniz. Tamamlama Algılama süreci uyarıcılardaki eksik kısımları tamamlar. Sonuçta birey kopuklukları olan, eksik kısımları bulunan bir nesne değil, eksiklikleri tamamlanmış bir nesne algılar. Sorulduğunda, Şekil 2.21'de bir kare ve bir çember gördüğünüzü söylersiniz. Oysa şekilde kare ve çember yok, birtakım kesik çizgiler vardır. dikkat Bu ilkeler algılamanın nasıl çalıştığını gösteriyor. Algılama uyarıcılar üzerinde oynuyor, onlardan iyi bir örüntü oluşturuyor. “Gestalt” teriminin anlamı da Almancada "iyi form, bütünlük"tür. Şekil 2.19. Yakınlık (üst) ve benzerliğe (alt) göre gruplama E Şekil 2.20. Devamlı oluşa göre gruplama Şekil 2.21. Eksik kısımları tamamlayarak grup (örüntü) oluşturma etkinlik “Algılama anlamlandırmadır.” Algı konusunda bütün öğrendiklerinizi kullanarak bu cümleyi yorumlayınız. Bunun için Şekil 2.1’i dikkatlice inceleyiniz. Anlamlandırma işleminde hangi iki bellek deposu etkilidir? Algıda örgütlemeyi anlamlandırma açısından ele alınız. Bunu örneğin “tamamlama” ilkesinin geçerli olduğu bir resim üzerinden düşününüz. Şekil 2.19 ve 2.20’de bulunan görüntülerdeki anlamlandırma boyutunun hangi ilkeler doğrultusunda gerçekleştiğini irdeleyiniz. Bu etkinlikler sonucunda görsel-mekânsal algılamanın ve genelde tüm algılamaların anlamlandırma süreci olduğunu kavramış olmalısınız. 61 ALGIYI ETKİLEYEN DİĞER ETKENLER hazırlık Biz her an uyarıcı bombardımanı altındayız. Bu uyarıcıların hepsini duyumsarız, büyük bir bölümünü de bilinç öncesi olarak algılarız. Algılarımızı yukarıda belirtilenlerin dışında başka hangi olaylar etkiler? E etkinlik Sınıfta 4 - 6 kişilik vızıltı grupları oluşturunuz. Grup üyeleri olarak “Kültürün, Yaşantıların ve Beklentilerin Algılamaya Etkisi” konusunu örneklerle tartışınız ve ulaştığınız sonuçları sınıfla paylaşınız. Sınıfa mesleği özellikle algılamaya dayanan uzmanlar davet ediniz. Örneğin: resim öğretmeni, müzik öğretmeni ve eğer mümkünse mimar, müzisyen, fotoğrafçı, reklamcı. Davet ettiğiniz uzmanlar mesleklerinde algılamanın rolü konusundaki konuşmasını bitirdikten sonra onlarla iletişime geçiniz. Uzmanlara algılama ilkeleri, algı yanılsamaları, algıyı etkileyen etkenler konularında sorular sorunuz. A. Dikkat Karşıdan gelen birini, hiç düşünmeden yakın arkadaşınız Derin olarak algılarsınız. Büyük, şiddetli, aniden ortaya çıkan, yeni, tekrarlanan, hareket eden, birey veya tür için önemli olan uyarıcılar dikkat çeker. Buna "edilgen dikkat" denir. Derin sizin yakın arkadaşınızdır bu nedenle ilgili bilgi bilince öncelikli olarak ulaşır. Bir başka örnek: Ders arasında matematik öğretmeninizi bulmanız gerekiyor, bahçeye çıkıp onu arıyorsunuz. Gözleriniz kalabalık üzerinde dolaşıyor, çoğu yüzün kime ait olduğunu fark etmiyorsunuz, ancak bir yüzü görünce "İşte öğretmenim!" deyip onun yanına gidersiniz. Bu örnekte siz duyusal izlerden birini seçerek algıladınız ve onu bilince getirdiniz. Buna "etken dikkat" denir. Ders çalışırken yaptığınız algılamalar hemen her zaman etken dikkat altında bilince getirilir. Öğretmeninizi aramanızla ilgili yukarıdaki örnek, aynı zamanda, algıda seçiciliği göstermektedir. Ancak tüm uyarıcıların duyumsandığını, otomatik olarak da algılandığını unutmayalım. Psikologlar "algıda seçilik" derken bazı algıların bilince ulaşmasını kastetmektedirler. B. Öğrenme / Geçmiş Yaşantılar Bir botanik bahçesinde geziyorsunuz. Yanınızda bahçe tasarım uzmanı var. Daha sonra ondan bahçede gördüğü bitki çeşitlerini sıralamasını isteyiniz. Ulaştığı sayıyı kendi ulaştığınız sayıyla karşılaştırınız. Bu uzman, işi gereği pek çok bitkiyi öğrenmiştir. Algı, duyusal iz ile uzun süreli bellekteki anıları karşılaştırma sonucu gerçekleşen bir olaydır. Onun daha fazla sayıda bitki çeşitini algılaması, sizin ise farklı türden oldukları hâlde bazı bitkileri aynı olarak algılamanız, öğrenme deneyimlerinin bir sonucudur. C. Beklenti, Tutum ve Ön Yargılar Kişinin beklentileri, tutum ve ön yargıları, ilgileri de hangi algıların bilince getirileceğini belirler. Alışveriş merkezinde bir mağazanın vitrinine arkadaş grubunuzla baktıktan sonra, kimin neyi fark etmiş olduğunu sorun. Örneğin kızların ve erkeklerin farklı şeyler algılamış olduklarını göreceksiniz. Ç. Dürtü ve Güdüler Açsanız yolda giderken simitçi dikkatinizi çeker. Bilince ulaşması için seçilen algı simitçiyle ilgilir. Başkalarıyla olma güdüsü çok güçlü olan arkadaşınızın dikkatini ise tanıdıkları çeker. Onda algıda seçicilik, tanıdıkları ve arkadaşları yönünde işler. 62 DUYUM VE ALGI ARASINDAKİ FARKLAR hazırlık Şimdi görsel mekânı nasıl algıladığınız gösteren, duyum ve algı arasındaki farkı ortaya koyan bir uygulama yapacağız. Bu uygulama için yönergelerde belirtilenleri yerine getirmeniz gerekmektedir. Yönerge: “Yatay eksendeki harfleri okuyunuz.” Ortadaki görseli “B” harfi olarak gördünüz, değil mi? Yönerge: “Şimdi de dikey eksendeki sayıları söyleyiniz.” Ortadaki görseli “13” sayısı olarak gördünüz, değil mi? Ortadaki görsel duyum düzeyinde daima aynı kaldığı hâlde siz onu iki ayrı şey olarak algılıyorsunuz. Bu eğilim algıyı etkileyen hangi olaydan kaynaklanıyor? Doğru cevap: Hazırlayıcı kurulum Bu görseli çevrenizdekilere bir de siz uygulayınız. Yönergeleri doğru verdiğiniz taktirde, aynen sizde olduğu gibi, kişinin algısı verdiğiniz yönergeye göre değişecektir. Uygulama yaptığınız kişinin dikkatini bu duruma çekiniz ve bunun niye böyle olduğunu ona açıklayınız. E etkinlik Algılama Uyarıcıları Anlamlandırma Sürecidir. Süreçler Konular Duyum Algı Aynı anda çok sayıda uyarıcı işlemlenir. Bilinç öncesidir. Uyarıcının tam bir kopyasıdır. Uyarıcı ögelerini örgütler. Uyarıcıyı anlamlandırır. Kısa sürede yok olur. Uzun süreli bellekte yer alır. Duyum ve algı konularını öğrendiniz. Bu bilişsel süreçlerin her ikisi de U-D bağındaki “U” ile ilgilidir. Tabloda yer alan konuları duyum ve algı için ele alınız ve eleştirel olarak yaptığınız değerlendirmeleri “√” (geçerli) ve “X” (geçersiz) olarak belirtiniz. Yanıtlarınızı gözden geçiriniz ve “duyum ve algının farkı” konusunu bir kez daha düşününüz. Daha sonra da düşüncelerinizi birkaç cümle ile ifade ediniz. 63 GÜDÜLENME Güdülenme istek, gereksinim, hedef, dilek, amaç gibi terimlerle ifade edilen bir psikolojik süreçtir. Güdülenme durumu canlıyı harekete geçiren, bir amaca ulaşmak için ona birtakım davranışlar yaptıran güçtür. Açlık böyle bir güçtür. Susuzluk, cinsellik, başkalarıyla birlikte olma, kendini gerçekleştirme de öyle. A. Tanımlar hazırlık Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin, Budala adlı eserinde şu söz yer almaktadır: “Emin olabilirsiniz ki Kolomb Amerika’yı tam keşfettiği sırada değil, onu keşfetmeye giderken mutluydu”. Bu görüşe göre mutluluk, güdüsel döngünün hangi bölümünde yer almakta? Şekil 2.22 üzerinde işaretleyiniz. Doğru cevap: Davranışla hedef arasındaki bölüm. okuma metni Yavru başlangıçta, bilinçli bir hayat başlamadan önce, daima mağaranın ağzına doğru sürünerek yürümüştü. O dönemde içlerinden hiçbiri, arkadaki duvarın karanlık köşelerine doğru gitmemişti. Işık onları tıpkı birer bitkiymiş gibi çekmiş, onları meydana getiren hayatın kimyasal yapısı varoluşun bir gereği olarak ışığa ihtiyaç duymuştu. Küçük, kuklaya benzeyen vücutları asmanın filizleri gibi körü körüne ve kimyasal bir etkiyle ışığa doğru ilerlemişti. Gri renkli yavru annesinin yumuşak, yatıştırıcı dilinden başka nitelikleri de olduğunu işte böyle öğrendi. Işığa doğru bu devamlı sürünmeler sırasında, onu azarlar gibi burnuyla sertçe dürttüğünü daha sonra kendisini itip dikkatli pençe vuruşları ile çabucak yuvarladığını fark etti. İncinmeyi işte böyle öğrendi, bundan da önemlisi; tehlikeye hedef olunca kaçıp kenara çekilerek sakınmayı öğrendi. Bunlar bilinçli hareketleri ve dünya hakkındaki ilk izlenimleri idi. Daha önce nasıl ışığa doğru bilinçsizce ilerlemişse, bu darbeden de aynı şekilde kaçındı. Bundan sonra, acının ne olduğunu öğrendiği için ondan daima sakındı. Jack London, Beyaz Diş (Kısaltılarak alınmıştır.) Canlılar için temel olan varkalımdır. Varkalım için, bedende bir homeostazisin olması yani organ ve sistemlerde nispeten durağan bir denge durumunun korunması önemlidir. Varkalım için yaşamsal önemi olan gereksinimlerle ilgili güdülere birincil güdü, fizyolojik dürtü veya kısaca dürtü denmektedir. Bu gereksinimler doğuştandır. Bazı gereksinimler ise öğrenilmiştir. Bunlar çevreyi ve bir şekilde diğer insanları içine alır. Sosyokültürel bağlamda gelişen bu güdüleyici durumlara sosyal güdü, ikincil güdü veya sadece güdü denir. Bir genelleme yapacak olursak dürtülerin genelde doğuştan donanımın, güdülerin ise edinilmiş donanımın bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu sınıflamanın, canlının insan veya insanın altında olmasına göre değiştiğini akılda tutmamız gerekir. Analık ve cinsellik, insanın altındaki canlılarda dürtü sınıfına girer. İnsanda ise bunlarda çevre ve öğrenmenin güçlü etkileri vardır. Dolayısıyla bunlar insanda güdü sınıfına girer. Yani, doğuştan gelmekle beraber dürtüler yaşam içinde yapılan öğrenmelerle değişime uğrar. Öte yandan sosyal güdülerin dahi biyolojik bir temeli olduğunu, genetik biliminin ileride ortaya koyması olasıdır. 64 Doğuştan gelen dürtüler ve edinilmiş olan güdüler bir döngü içinde gerçekleşir (Şekil 2.22). Bu döngünün ögeleri aşağıda verilmektedir: 2. Davranış: Davranışlar çevrede bir etki yapar. Yaklaşma davranışı canlıyı hedefe ulaştırır, uzaklaşma davranışı ise hedefi ortadan kaldırır. Örneğin aç sıçan bir pedala basarak yiyecek elde eder (yaklaşma) ya da yine bir pedala basarak acı veren şoku keser (uzaklaşma). 3. Hedef: Pekiştireç, ödül veya ceza değeri olan uyarıcı veya durumdur. Hedefler olumlu veya olumsuz olabilir. Örneğin, yiyecek ve sosyal onay olumlu hedef, acı veren uyarıcı ise olumsuz hedeftir. 4. Haz duyma, rahatlama: Olumlu hedefi elde etme veya olumsuz hedefi ortadan kaldırma sonucunda güdüleyici durum ortadan kalkar, canlı doyuma ulaşır, haz duygusu ve rahatlama oluşur. Haz, Raha tlam a 1. Güdüleyici durum: Kişiyi belli bir hedefe iten gereksinimleri içerir. Örneğin, açlık, başkalarıyla olma, acıdan kaçma. 1. Güdüleyici Durum 3. Hedef 2. Davranış Şekil 2.22. Dürtü ve güdülerin döngüsel yapısı Zaman içinde, güdüleyici durum tekrar oluşur (kişi tekrar acıkır) ve yukarıdaki döngü tekrarlanır. B. Pekiştireçler, Ödül, Ceza ve Etkileri Korkudan gelen disiplin korku kaynağı yok olduğu zaman bozulur. Ama kişinin kendi içinden gelen disiplin hiç kaybolmaz. Doğan Cüceloğlu, Savaşçı dikkat Canlıları harekete geçiren öge dürtü ve güdülerdir. Dürtü ve güdülerin hedefleri vardır. Canlılar bunlara ulaşmaya (olumlu hedef) veya onlardan uzaklaşmaya (olumsuz hedef) çalışır. İstenen davranışı yerleştirmede yani davranışı kontrol etmede en uygun yöntem uygun hedefleri kullanmaktır. Hedef uyarıcılara pekiştireç de denir. E etkinlik Davranış olasılığını etkileyen pekiştireç, hedef uyarıcılar ve bunlarla ilgili uygulamalar aşağıdaki şemanın görsel mekânında özetlenmektedir. Şemayı dikkatle inceleyiniz, kitabınızı kapatınız ve şemayı akıldan çiziniz. Bitirince kitabınızı açınız ve çizdiğiniz şemayı kitaptaki ile karşılaştırınız. Eksik ve hatalarınızı belirleyiniz ve şemanızda gerekli düzeltmeleri yapınız. Şemada pekiştireç ve hedef uyarıcıların verilme durumu ile ilgili iki seçenek sunulmuştur. Şimdi de bu seçeneklerden hangisinin doğru olduğunu bulmaya çalışınız. Doğru seçeneği yuvarlak içine alınız. Bilgi Kutusu'nu (Sayfa 66) okuyarak cevaplarınızı kontrol ediniz. Hatalı cevaplarınızı düzeltiniz. 65 Olumlu peki̇şti̇reci VER / KES Olumsuz peki̇şti̇reci VER / KES Artar PEKİŞTİRME Olumlu peki̇şti̇reci KES / KESME Olumsuz peki̇şti̇reci KES / KESME ır rıl stı SÖNDÜRME Ba Az al ır DAVRANIŞ SAYISI CEZALANDIRMA Olumlu hedef uyarıcıyı Olumsuz hedef uyarıcıyı KES / VER KES / VER Şekil 2.23. Pekiştirme, söndürme ve cezalandırmanın davranış sayısına etkisi B bilgi kutusu Şekil 2.22'ye tekrar bakalım. Yukarıdaki bölümlerde güdülerin neler olduğunu gördük. Güdülerin her birinin bir hedefi vardır. Şimdi güdüsel döngüdeki hedef öge ve hedefle ilgili davranışlar üzerinde duralım: İki çeşit hedef vardır: (1) Olumlu hedef: Aradığımız, yaklaştığımız, ulaşmak istediğimiz uyarıcılardır. Örneğin yiyecek, karşı cins, diğer insanlar. Olumlu hedef uyarıcılara "ödül" de denir. (2) Olumsuz hedef: Uzaklaştığımız, kaçtığımız veya kaçındığımız, ortadan kaldırmak istediğimiz uyarıcılardır. Olumsuz hedefler bireye zarar veren, onda acıya ve olumsuz duygulara neden olan uyarıcılardan oluşur. Bunlara "ceza" da denir. Bir hedef uyarıcının canlı için olumlu mu olumsuz mu olduğu nereden anlaşılır? Onun davranışlarından. Eğer canlı bir hedefe yaklaşma/ulaşma davranışı gösteriyorsa, o hedefin elde edilmesini sağlayan davranışlar yapıyorsa o hedef olumludur. Bu tür hedeflere olumlu pekiştireç denir. Olumlu pekiştireçler "ödül"dür. Yiyecek bir olumlu pekiştireçtir. Buna karşılılık, canlı, hedeften uzaklaşmasını sağlayan davranışlar yapıyorsa o, olumsuz bir hedeftir. Bu tür hedeflere olumsuz pekiştireç denir. Acı veren, üzüntü ve kedere yol açan uyarıcılar olumsuz pekiştireçtir. Pekiştireçler, her zaman, davranış olasılığını artırır. Olumlu pekiştireçler, hedefi elde eden davranışların yapılma olasılığını artırır. Olumsuz pekiştireçler ise hedefi ortadan kaldıran davranışların yapılma olasılığını artırır. Her iki durumda da canlı için olumlu bir sonuç ortaya çıkar: açlık giderilmiş veya acıdan kaçılmış veya kaçınılmıştır. 66 Davranışlara yön vermede pekiştirme işlemleri uygulanmalıdır. Örneğin, anne çocuğunun ödevini yapmasını istemektedir. Bunu sağlamak için anne çocuğa olumlu pekiştirme uygular. Ödevini tamamlayınca sevdiği bir oyunu oynamasına (olumlu pekiştireç) izin verir. Böylece çocuğun ders çalışma davranışı olumlu olarak pekiştirilmiştir. Çocuğun ders çalışmasını sağlamak için anne olumsuz pekiştirme de uygulayabilir. Ödevini tamamlayınca bisikletinin patlak lastiğini onun için şişirir. Bisikletin lastiğinin patlak olması çocuğun hoşuna gitmeyen, uzaklaşmak istediği bir durumdur (olumsuz pekiştireç). Çocuk bu hoş olmayan durumu ortadan kaldıracak davranışı yapar, ödevini tamamlar. Bu durumda anne, çocuğun ödev yapma davranışına olumsuz pekiştirme uygulamıştır. Gördüğünüz gibi, bir davranışın pekiştirilmesi olumlu pekiştirecin verilmesi veya olumsuz pekiştirecin kesilmesiyle olur. Olumlu ve olumsuz pekiştireçler bir davranışın yapılma olasılığını artırıyor. Peki bir davranışın yapılma olasılığını azaltmak da mümkün müdür? Davranış olasılığını azaltmanın veya onu ortadan kaldırmanın yollarından biri yine pekiştireçlerden geçer. Daha önce olumlu pekiştireci elde eden davranış artık bu etkiyi sağlamaz. Örnek: Çocuk dersini yaptığı hâlde onun sevdiği oyunu oynamasına izin verilmez. Veya daha önce olumsuz pekiştireci ortadan kaldıran davranış artık bu etkiyi sağlamaz. Örnek: Çocuk ders çalıştığı hâlde bisikletinin patlak lastiği şişirilmez. Her iki durumda da davranışın çevre üzerindeki etkisi kaybolmuştur. İşlevselliğini yitirmiş olan bu gibi davranışlar giderek zayıflar ve en sonunda ortadan kalkar. Buna "sönme" denir; sönmeyi sağlayan işlemler bütününe de "söndürme" denir. Davranışı azaltmanın bir diğer yolu da cezalandırmadır. Cezalandırmada istenmeyen bir davranış vardır ve bu davranış ortadan kaldırılmak istenmektedir. Örneğin çocuk ders çalışmıyor, sınıf düzenini bozuyor, akranlarıyla sosyal ilişki kurmuyor, anne ve babasına karşı geliyordur. Bu gibi istenmeyen davranışlar yapıldığında derhal olumsuz hedef uyarıcı uygulanır. Örnek: Bisikletin lastiği patlatılır veya havası indirilir. Cezalandırmanın bir diğer yolu da olumlu hedef uyarıcıyı ortadan kaldırmaktır. Örnek: Çocuğun sevdiği oyunu oynaması engellenir. Ancak davranışları kontrol etmede, ceza uygun bir yöntem değildir çünkü: • Ceza uygulanacağı zaman istenmeyen davranış zaten çoktan yapılmıştır. Çocuk ödevini tamamlamamıştır. • Ceza istenmeyen davranışı sadece bastırır, ortadan kaldırmaz. Pekiştirme ise yerleştirilmek istenen davranışın öğrenilmesini sağlar. • Cezalandırılan davranış uygun koşullarda tekrar ortaya çıkar. Pekiştirilerek öğrenilen davranışın ortadan kalkması için belirli koşulların yerine gelmesi gerekir. C. Dürtüler E etkinlik Bilgi teknolojilerinden yararlanarak “güdülenme” konusunda inceleme yapınız. Elde ettiğiniz bilgileri söz isteyerek sınıfla paylaşınız. Aktarılan örneklerin fizyolojik dürtüler mi yoksa öğrenilmiş sosyal güdüler mi olduğuna karar vermeye çalışınız. Görüş ayrılıklarını tartışmaya açınız, ortak bir görüş oluşturmaya çalışınız. Güdülerin dürtü veya güdü mü olduğuna karar vermede, bunların bedensel hâllerle ilişkileri üzerinde durunuz. “Savaş, salgın hastalık, ekonomik bunalım dönemlerinde dürtüler ön plandadır.” cümlesini sınıfça tartışınız. Dürtü ve güdülerin hiyerarşik bir yapıda düzenlenip düzenlenmediği üzerinde beyin fırtınası yapınız. Dürtüler bedenin fizyolojik koşullarında homeostazinin sağlanmasına katkıda bulunur. Dürtülerin her zaman bir iç uyarıcısı vardır (örneğin acıktığımızda midemizde duyumsadıklarımız). Canlılar bu uyarıcıları hoş bulmaz ve sonlandırmaya çalışır. Yiyeceğe ulaşıp onu yediğinde, bu uyarıcılar ortadan kalkar. Canlı rahatlar, haz duyar. Dürtü çeşitleri aşağıda verilmiştir: 67 Susuzluk: Su bedenin yiyecekten yararlanması için ve ayrıca, sindirim ile diğer biyokimyasal işlemler için gereklidir. Canlıların susuzluğa dayanabilme süresi açlığa göre çok daha kısadır. Biz susuzluğu ağızda kuruluk olarak hissederiz. Bedendeki sıvı eksikliği bir beyin yapısı (hipotalamus), ozmotik basınca duyarlı alıcılar ve dolaşım sistemindeki alıcılar tarafından fark edilir. Açlık: Açlık ve susuzluk birbiriyle yakından ilişkilidir. Yiyecekten yoksun bırakılma, alınan su miktarını azaltır. Deney hayvanlarını belirli bir kiloya indirmede kullanılan teknik, verilen su miktarını azaltmaktır. Açlık temelde bir fizyolojik olaydır, doğuştan donanımın bir parçasıdır. Yenidoğanda emme davranışı doğduktan hemen sonra başlar. Yenidoğan belirli aralıklarla emmek yani açlığını gidermek ister. Genelde insanlar açlık hissini midedeki açlık kasılmalarından, tokluk hissini ise midede dolgunluk hissinden çıkarır. Canlıların tat tercihleri vardır. Genelde canlılar şekerli maddeleri tercih eder, acı olanları ise tercih etmezler. Hayvanlar ve bebekler kendileri için gerekli olan besin maddelerini seçebilirler. Ancak bebekte bu “akıllı” seçim kısa sürede ortadan kalkar, yerine açlık ve tatlarla ilgili öğrenilmiş tercihlere geçer. Toplumsal yaşamda yeme ve içme, sadece fizyolojik gereksinimleri ortadan kaldırmak için değil, psikolojik nedenlerle de yapılır. İnsanlar açlıklarını belirli maddelerle, belirli tatlarla gidermeyi isterler. Bir fizyolojik olay olan açlık ve onun doyuma ulaştırılma biçimi, artık çevre ve öğrenmeyle şekillendirilmiştir. Cinsellik ve analık: Hayvanlarda bu iki dürtü kandaki hormonlar tarafından kontrol edilir. Androjenler erkeğin cinsel yönden faal olmasını sağlar. Estrojen ve projesteron salgıları da dişinin erkeği kabul etmeye hazır hâle gelmesini sağlar. Bu dönem, yumurta rahme inerken veya indiğinde başlar. Böylece de süreç hamile kalma ve yavrulama ile sonuçlanır. Hamileliğin sonuna doğru bir iç salgı bezi olan ve beyinde yer alan hipofizden prolaktin homonu salgılanır. Prolaktin yavruyu besleyecek sütü salgılayan bezleri uyarır, analık davranışlarına neden olur. Prolaktin verilen deney hayvanlarının, süt çağındaki yavru deney hayvanlarına analık davranışları gösterdiği bilinmektedir. İnsanda büluğ çağıyla salgılanmaya başlanan cinsel hormonlar cinsellik dürtüsünü başlatır. Ancak, dürtünün sürmesi için bu hormonlar gerekli değildir. İnsan cinselliği bir dürtü olmaktan çok bir güdüdür. Ebeveynle erken gelişim dönemlerindeki sosyal ilişkiler, çocuk ve erinlerin akranlarla ilişkileri yetişkin cinselliğini etkiler. Tek başına büyütülen hayvanlar yetişkin olduklarında normal olmayan cinsel davranışlar sergiler. Cinsellik ve cinsel ilişkiler konusundaki tutum ve davranışları cinsiyet, sosyokültürel ortam ve kültürel normlar da etkiler. Sosyokültürel ortamın cinselliğe ilişkin tutum ve değerlendirmeleri yıllar içinde de değişebilmektedir. İnsanda büluğ çağıyla salgılanmaya başlanan cinsel hormonlar cinsellik dürtüsünü başlatır. Ancak, dürtünün sürmesi için bu hormonlar gerekli değildir. İnsan cinselliği bir dürtü olmaktan çok bir güdüdür. Ebeveynle erken gelişim dönemlerindeki sosyal ilişkiler, çocuk ve erinlerin akranlarla ilişkileri yetişkin cinselliğini etkiler. Tek başına büyütülen hayvanlar yetişkin olduklarında normal olmayan cinsel davranışlar sergiler. Cinsellik ve cinsel ilişkiler konusundaki tutum ve davranışları cinsiyet, sosyokültürel ortam ve kültürel normlar da etkiler. Sosyokültürel ortamın cinselliğe ilişkin tutum ve değerlendirmeleri yıllar içinde de değişebilmektedir. Anne ve çocukları 68 Ç. Uyarıcı Kaynaklı Güdüler Açlık ve susuzluk gereksinimi bireyin hoş bulmadığı uyarıcılara yol açar (açlıkta, midedeki kasılma ve boşluk hissi). Birey bu uyarıcıları algılar ve onları ortadan kaldıran davranışları yapar. Örneğin ağzı kurumuştur, bunu susama olarak algılar, su içer, ağız kuruluğu ortadan kalkar, birey rahatlar, haz duyar. Oysa merakla ilgili güdülenmede, canlı, bir uyarıcıyı ortadan kaldırmaya değil, tersine, uyarım sağlamaya çalışır. Canlılar duyusal uyarımı ararlar, yeniliğe yönelirler, kısaca merak ederler. Bebekte merak: Elleme, evirip çevirme, kurcalama türü davranışlar Merak canlıların hareket etme, nesneleri elleme, kurcalama, evirip çevirme isteğiyle de yakından ilişkilidir. Çocukların nesneleri kurcalaması, içinde ne olduğunu görmeye çalışması uyarımı artırmak ve merak güdüsünü doyuma ulaştırmak içindir. Kedinin bir yün yumağıyla uzun süre oynaması, deney hayvanlarının kafeslerindeki oyuncak tekerliği dakikalarca döndürmesi de merak güdüsüyle ilgilidir. Merak nereden kaynaklanmaktadır? Canlılar değişmeyen uyarıcılardan bıkarlar, yeni uyarıcılar ise onların dikkatini çeker. Duyusal uyarıcıdan yoksunluk deneyindeki katılımcılarda psikolojik ve psikiyatrik bozuklukların ortaya çıktığını öğrenmiştik. Değişmeyen uyarıcıların bir süre sonra duyumsanamadığını da öğrenmiştik. Görüldüğü gibi değişim, insanların bilişsel süreçleri ve ruh sağlığı bakımından büyük önem taşımaktadır. D. Öğrenilmiş / Sosyal Güdüler ve Güdüler Hiyerarşisi YAPAMIYORUM, KENDİMİ GERÇEKLEŞTİREMİYORUM Bİ TÜRLÜ... Kazanılanlar, kendini gerçekleştirme güdüsünün ödülleridir. 69 E etkinlik Aşağıda bir bilim insanı, bir düşünür ve bir edebiyatçının güdülenme konusunda öne sürdüğü görüşler yer almaktadır. Söz konusu üç görüşü eleştirel olarak inceleyiniz. Daha sonra da bunları sentezleyen bir kompozisyon yazınız. Kelimelerin gücü onların doğru, güzel ve etkili bir şekilde kullanılmasında yatar. Siz de kompozisyonunuzda Türkçeyi doğru, güzel ve etkili kullanmaya özen gösteriniz. 1. Her bir insanın, her bir hayvanın, her bir bitkinin doğuştan getirdiği tek bir amacı vardır: Kendini olduğu gibi gerçekleştirmek (Doğan Cüceloğlu, Savaşçı). 2. Başarılı insanların hayatını incelediğinizde, şunu keşfedeceksiniz: Sıradan insanların öne sürdüğü bahaneler başarılı insanlar tarafından da ileri sürülebilecekken sürülmemiştir (David Schwartz, Büyük Düşünmenin Büyüsü). 3. Amacınız yeteneğinize ve gerçeklerinize uygun olsun (Ernest Hemingway, İhtiyar Balıkçı). Şekil 2.24. Gereksinimler hiyerarşisi Sosyal güdüler diğer insanlarla ilişkilidir. Bunların tümü çevresel etkiler altında biçimlenir yani onlar edinilmiş donamının bir parçasıdırlar. Sosyal psikologlar, insan davranışlarında gözlenen çok sayıdaki sosyal güdüyü tanımlamıştır. A. Maslow (Mazlov, 1908-1970) güdülenmenin değişik türlerini Gereksinimler Hiyerarşisi Kuramı’nda biraraya getirmiştir. Bu kuramda gereksinimler fizyolojik dürtülerden güdülere doğru sıralanmaktadır (Şekil 2.24). Hiyerarşinin alt kısmındaki dürtülere ilişkin gereksinimler insanın altındaki canlılarda da gözlenir. Çünkü bu gereksinimlerin doyumu, varkalım için gereklidir. Hiyerarşide yukarıya doğru çıkıldıkça gereksinimler duygusal, bilişsel ve sosyal yönleri de olan güdülere dönüşür ve sadece insanda gözlenmeye başlar. Hiyerarşinin tepesindeki güdüler üstün insan özellikleriyle uyuşur. Sınıflamanın hiyerarşik yapısı, bir güdünün doyuma ulaştırılabilmesi için alttaki güdülerin, kısmen de olsa, doyurulmuş olmasını gerektirir. Güvensiz koşullarda yaşayan birey, zaman ve enerjisini güvenli bir yer bulmaya harcar. Daha üstte yer alan örneğin, estetik ve bilişsel konulara ilişkin gereksinimleri yoktur. Açlık gibi fizyolojik gereksinimleri giderilmemiş olan kişilerin kendini gerçekleştirme gereksinimini duyması mümkün değildir. Şimdi sosyal gereksinimleri gözden geçirelim: 70 Güvende Olma Gereksinimi Canlıların, fizyolojik gereksinimlerini doyuma ulaştırmaları yanında, kendilerine güvenli bir ortam sağlamaları da gerekir. Varkalım için zorunlu olan bu gereksinim, tüm canlılarda mevcuttur. Birlikte Olma ve Sevgi Gereksinimi Sevgi, anneye bağlanma ve onu sevmeyle başlar. Daha sonra bu gereksinimler diğer bireylere de duyulur. Birlikte olma gereksinimi, yaşanılan zorluklardan kaynaklanabilir. Nitekim, zor durumdaki insanların diğer insanlarla olma eğilimi artar. Bu güdü topluluklar hâlinde yaşayan şempanzelerde de vardır. Kendilik Değeri ve Sosyal Onay Bu güdüler kişinin diğer kişilere göre durumu, onların gözündeki değeri ile ilgilidir. Sosyal onay arama aynı zamanda da bir kişilik özelliğidir. Onay bağımlı olarak nitelendirilen bu kişiler kendilerinin seçtiği işlerden çok başkalarının verdiklerini yapmayı yeğler. Sosyal isteklere uymaya hazır, başkaları tarafından ikna edilmeye açıktır. Sosyal bakımdan istenir davranış yapmayı tercih ederler, başkalarıyla olmayı ararlar. Bu bireyler kendilik değerlerini verilen sosyal onaya bakarak belirlerler. okuma metni Sevgileri Yarınlara Bıraktınız Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı Bitmeyen işler yüzünden Siz böyle olsun istemezdiniz. Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı Siz geniş zamanlar umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yılların telaşlarda bu kadar çabuk Geçeceği aklınıza gelmezdi. Gizli bahçenizde Açan çiçekler vardı, Gecelerde ve yalnız. Vermeye az buldunuz Yahut vakit olmadı. Behçet Necatigil Bilişsel Gereksinimler Bu gereksinimlerin temel bilimle uğraşan bilim insanları için geçerli olduğunu düşünebiliriz. Ancak Maslow tüm insanların bilme ve anlama gereksinimi olduğunu öne sürer. İnsanlar, kendilerini ilgilendirmeyen konular hakkında da bilgi sahibi olmak isterler, olup biteni anlamaya çalışırlar, bunlar üzerinde kafa yorarlar. Gazetede yazılanların bir bölümü kişisel yaşam için önemli olabilir ve kişi gazeteyi bu nedenle okuyor olabilir. Fakat çoğu kez, yalnızca bu yazılar değil gazetenin tümü okunur. Bu, bilme ve anlama gereksiniminden doğan bir davranıştır. Estetik Gereksinimler İnsanlar simetri, düzen ve güzellik ararlar. Örneğin resim sergisine, konsere gitmekten niye zevk alırız? Doğanın güzelliklerini seyretmeye niye zaman harcarız? İnsanlar estetik gereksinimler nedeniyle resim sergisine, konsere gitmekten zevk alırlar, doğanın güzelliklerini seyretmek için uzun gezilere çıkarlar. Kendini Gerçekleştirme Hiyerarşinin en üstünde yer alan kendini gerçekleştirme güdüsü, bütün diğer gereksinimler doyuma ulaştırılmışsa ortaya çıkar. Bu güdü, bireyin kendi potansiyellerini tanıması ve bunları açığa çıkarmasıyla ilgilidir. Bu potansiyeller bireyin fiziksel yapısıyla ilgili olabilir. Uzun boylu bir kişi kendini basketbolda geliştirmeyi seçer. Potansiyeller bilişsel alanda olabilir. Çalışma belleği çok güçlü bir kişi bu potansiyelini mütercimtercüman olarak gerçekleştirebilir. Potansiyeller duygusal alanda olabilir. Üstün empati yeteneği nedeniyle, kişi kendini klinik psikolog olarak gerçekleştirir. Kendini gerçekleştiren insanlar, kendini ve başkalarını olduğu gibi kabul eder, gerçekleri algılar, belirsizliğe tahammüllüdür, benmerkezci değildir, probleme odaklanır, yaratıcı ve nüktedandır, dünyaya nesnel açıdan bakar, insanlığın gönenç ve esenliğiyle ilgilenir, pek çok insanı tanımayı değil az sayıda insanla doyurucu ilişki kurmayı tercih eder. 71 E etkinlik Kendini Gerçekleştirmenin Güzel Bir Örneği Sakarya’nın Karasu ilçesinde bulunan Acarlar Longozu, dünyanın en büyük longozlarından biridir. Longoz göl içinde meydana gelen ve birçoğu son derece nadir bulunan binlerce cins bitki ve kuş barındıran bir ormandır. Acarlar Longozu uzun yıllar boyunca kimsenin ilgisini çekmemiştir. Bu doğa harikası, onu basit bir göl zanneden köylüler tarafından bitkileri sökülerek, kuş ve balıkları avlanarak tahrip edilmiştir. Yurtdışında işçi olarak çalışan Yılmaz Bey kesin dönüş yaptığında para kazanabilmek için birikimleri ile longozda bir lokanta açmıştır. Yılmaz Bey, ilkokul mezunu olmasına karşın bilgi eksikliğini longozu incelemeye gelen yabancı bilim insanlarından öğrendiği bilgilerle kapatmıştır. Bu sırada kendisine yurtdışında öğrendiği yabancı dilin büyük yararı olmuştur. Bilim insanlarından öğrendiklerini turistlere eğlenceli ve herkesin anlayabileceği sadelikte aktaran Yılmaz Bey, sonraları daha iyi para kazanabilmek için lokantadan kazandığı paralarla motorlu bir gezi teknesi satın almıştır. Bu tekne ile binlerce doğaseveri longozun derinliklerine götürmüş ve onlara doğa ile tanışma, su içinde dalgalanan rengarenk bitkileri ve uçuşan kuşları fotoğraflama şansı vermiştir. Yılmaz Bey, ağaçları yakacak elde etmek amacıyla bilinçsizce kesen ve ondan hiçbir ekonomik fayda sağlamayan hemşehrilerinin aksine, longozu sevmiş, korumuş aynı zamanda da onu bir gelir kaynağı hâline getirmiştir. Öyle ki, pek çok gazetede ve internet sitesinde kendisiyle ilgili haberler yayımlanmıştır. Bu olayı aşağıdaki maddeler doğrultusunda tartışınız: • Kendini gerçekleştirme • Girişimcilik • Eğitimin girişimcilikteki rolü • Girişimci etkinliklerin ülkemize katkısı Acarlar Longozu'ndan görüntüler ve misafirler E. Güdülenmiş Davranışın Güdülenmemiş Davranıştan Farkı hazırlık Bir an canlılarda dürtü ve güdülerin olmadığını düşününüz. Beden sağlığı için zorunlu maddeleri elde etmek amacıyla harekete geçmeyen bir canlı türü varsa bile, bu tür kısa sürede ortadan kalkmış olmalıdır. Güdüleri olmayan bir insanı düşünelim. Başarılı olma hırsı yok, başkalarıyla birlikte olma hedefi yok, kendilik değeri onun için bir anlam taşımıyor, kendini geliştirme diye de bir amacı yok. Böyle bir bireyin ne durumda olacağını, yaşamının nasıl olacağını, onun “İnsan biyo-psiko-sosyal bir canlıdır.” tanımına uyup uymayacağını düşününüz. 72 E etkinlik Yüksek güdülenme ile sonuca ulaşılan davranış örnekleri, bir de isteksizlik nedeniyle sonuca ulaşılmayan, görevin yarım bırakıldığı davranış örnekleri düşününüz. Kaynakça’da verilen eserlerle yazılı, görsel ve elektronik kaynaklardan yararlanarak düşüncelerinizi geliştiriniz. Güdülenmenin önemi konusunda Türkçeyi doğru, güzel ve etkili kullandığınız 10 dakikalık bir sunum hazırlayınız. Sunumunuzu multimedya araçları kullanarak zenginleştiriniz. Sınıfta söz isteyerek sunumunuzu arkadaşlarınızla paylaşınız. okuma metni Türkçeyi Doğru, Güzel ve Etkili Bir Şekilde Kullanmalıyız. Padişahlık döneminde bir gün Mehmet Akif Halkalı Ziraat Okulundaki öğretmenliğine gitmek için Sirkeci’den trene biner. Kompartımanda gençlerin kendi aralarında konuşmalarına kulak misafiri olur. “Bu sabah kaç trenini aldın?” der biri. “Sekiz trenini aldım, ya sen?” “Ben on trenini aldım.” Mehmet Akif Türkçe’de kullanılan “binmek” yerine Fransızca’dan çeviri “almak” fiilini kullanan gençlere çok sinirlenir ve konuşmaya müdahale eder; “Çocuklar,” der. “O treni daha hükümetiniz bile alamadı, siz nasıl oldu da aldınız?” Deniz Ermiş, En Güzel Seçme Fıkralar DUYGULAR A. Tanımı hazırlık Canlılardaki temel psikolojik süreçlerden bir diğeri de duygulardır. Günlük yaşamımızın büyük bir bölümü çeşitli duyguların etkisi altında geçer. Gün boyunca sevinç, keder, kaygı, öfke ve benzeri duyguları yaşarız. Duygu dendiğinde iç dünyamızdaki bazı deneyimleri anlarız. Ancak duygular bundan çok daha fazlasını içerir. okuma metni Annesi av seferleri için mağaradan ayrılmaya başladığında küçük yavru, kendisini giriş kısmına yaklaşmaktan alıkoyan kanunu daha iyi öğrendi. Bu kanunu sadece birçok kere annesinin burun ve pençe vuruşu ile zorla değil, aynı zamanda da içinde gelişmeye başlayan korku duygusuyla kabul etti. Kısa mağara hayatında korkulacak hiçbir şeyle karşılaşmamıştı. Bununla birlikte, korku onun yaradılışında vardı. Ona bu duygu binlerce yıl önceki bir atasından gelmişti. Gri yavru, onu belki de hayatın kurallarından biri olarak kabul ediyordu. Çünkü o, hayatta bazı kuralların varlığını çoktan öğrenmişti. Mağara duvarının sert bir engel oluşu, annesinin burnu ile kızgın bir şekilde dürtüşü, pençe vuruşu ile yuvarlayışı, birkaç seferinde bastıramadığı açlığı, dünyada her şeyin serbest olmadığını, hayatta sınır ve kurallar bulunduğunu ona göstermişti. Bu sınır ve kurallar birer kanundu. Onlara uymak, acıdan kurtulup mutluluğa yaklaşmak demekti. Jack London, Beyaz Diş, 2010 (Kısaltılarak alınmıştır.) 73 E etkinlik İzlediğiniz televizyon dizilerine göre sınıfta gruplara ayrılınız. Size göre dizide duygu içeren olayların neler olduğunu ve her birinde ne tür duygunun sergilendiğini açıklayınız. Duyguları fark etme ve sınıflama açısından bireyler arasında farklar olup olmadığını belirleyiniz. Duyguları tanımadaki bireysel farkların nedenlerini irdeleyiniz. Duyguları tanıma farklılıklarının iletişimi nasıl etkileyebileceğini irdeleyiniz. Bu etkinliğin duyguların kişiye dönük ve kişiler arası olarak irdelenmesine katkıda bulunup bulunmadığını değerlendiriniz. Duyguların güdülenme ile ilişkisini irdeleyiniz. Çok sayıdaki duygumuza birkaç örnek 1. 2. 3. 4. 5. 6. Duygu 6 bileşenden oluşur. Duygu bir genel uyarılmışlık hâlidir. Duygulanım sırasında fizyolojik ve bedensel tepkiler oluşur. Duygu bir his, bir deneyimdir. Duygu bir bilişsel değerlendirmedir. Bazı duygular belirli davranışlara yol açar. Duygular nelere yaklaşıp nelerden uzaklaşacağımızı belirleyen güdüleyici durumlardır. Duygular sözel olarak veya mimik (yüzdeki hareketler) ve jestlerle (bedensel tepkiler) ifade edilir. B. Duygular ve Genel Uyarılmışlık Hâli İnsanın doğası sınırlıdır: sevince, kedere, acılara ancak belli bir dereceye kadar dayanabilir ve o derece aşılırsa insan yok olur. Johann Wolfgang von Goethe, (Yohan Volfgang fon Göte), Genç Werther’in Acıları 74 Duygular bir genel uyarılmışlık hâlidir (Bileşen 1). Genel uyarılmışlık hâlinin en duyarlı ölçümlerinden biri beynin elektriksel faaliyetidir. Beynin elektriksel faaliyeti, özel olarak üretilmiş elektrokepler aracılığıyla ölçülür (Resim 2.1). Beyin faaliyeti bir voltun milyonda biri (mikrovolt) büyüklüğündedir ve milisaniyeler (bir saniyenin binde biri) içinde oluşur. Bu çok küçük ve çok hızlı faaliyet ancak çok özel odalarda kaydedilebilir. Odaların en önemli özelliği, elektrikli aletlerin (örneğin bilgisayarların) yaydığı elektromanyetik ışınımın odaya girmesini engellemesidir. Bu odalara yalıtılmış oda denir (Resim 2.2). Psikoloji deneylerinde katılımcıya uyarıcılar verilir (örneğin harfler) ve katılımcının tepkileri kaydedilir harf bir önceki ile aynıysa katılımcı düğmeye basar. Bu deneysel işlemler kontrol odalarında yürütülür (Resim 2.3). Resim 2.1. Beyin elektriksel faaliyeti, üzerinde elektrotlar bulunan elektrokeplerle kaydedilir. Resim 2.2. Beyin elektriksel faaliyeti elektromanyetik dalgalardan yalıtılmış odalarda kaydedilir. Resim. 2.3. Uyarıcıların verildiği (soldaki ekran) ve tepkilerin kaydedildiği (sağdaki ekran) bilgisayar sistemi kontrol odasında yer alır. Sağlıklı bir insanda en düşük genel uyarılmışlık hâli derin uyku, en yüksek uyarılmışlık hâli ise dikkatli uyanıklık hâlidir. Derin uyku gibi düşük bir genel uyarılmışlık hâlindeki elektriksel faaliyette, saniyede 1-3 titreşim gösteren yavaş “delta” dalgaları vardır. Dikkatli uyanıklık gibi bir yüksek genel uyarılmışlık hâlinde ise, saniyede 12-35 titreşim gösteren hızlı “beta” dalgaları vardır (Şekil 2.25). Genel uyarılmışlık hâliyle ilgili fizyolojik değişiklikler, otonom sinir sisteminin etkisi altında gelişir. Bunlardan, genel uyarılmışlık hâlinin artmasıyla ilgili olanlar otonom sinir sisteminin sempatik bölümünce oluşturulur. Duygular çoğunlukla genel uyarılmışlık hâlinin yükselen bölümünde yer alır ve artan sempatik sinir sistemi faaliyeti ile gerçekleşir. Sempatik sinir sisteminin oluşturduğu değişiklikler, canlının ivedi durumla başa çıkmasını sağlar. 75 Şekil 2.25. Farklı genel uyarılmışlık düzeylerindeki beyin elektriksel faaliyetleri dikkat Bir ivedi durumda ortaya çıkan “savaş veya kaç tepkisi”nde aşağıdaki durumlar oluşur: • Kalp atım hızı artar. Daha fazla kan kaslara (güçlü hareketler yapabilmek) ve beyne (olayı fark etmek, değerlendirmek, ne yapılması gerektiğine karar vermek) gider. • Bu sırada mide-bağırsak sisteminin faaliyetleri ketlenir. Örneğin tükürük salgısı azalır. • Solunum hızlanır. Dokulara ulaştırılan oksijen miktarı artar, karbondioksit daha hızlı bir şekilde dışarı atılır. • Gözbebekleri büyür. Göze daha fazla ışık girer, görme alanı genişler. • Kanda, böbrek üstü bezlerden salgılanan hormonların (adrenalin ve noradrenalin) düzeyi yükselir. Bunun sonucunda, ivedi durumun yarattığı stresle başa çıkmayı sağlayan bir dizi biyokimyasal değişiklik oluşur. • Kan şekerinin düzeyi yükselir. Böylece, canlı daha yüksek enerjiye sahip olur. • Terleme oluşur. Terleme, tutmayı kolaylaştırır. Oluşan nem tabakası, derinin sürtünme nedeniyle örselenmesini ve yaralanmasını da zorlaştırır. hatırlayalım Duyguları bir kez daha hatırlayalım: korku, öfke, sevinç, aşk, iğrenme... Bunlardan birinin sizde oluştuğu zamanı hatırlayınız. O sırada bedeninizde ne gibi fizyolojik değişikliklerin olduğunu düşününüz. B bilgi kutusu Uzun süreli sempatik sistem aktivasyonu: Sempatik sinir sistemi, canlının ivedi bir durumla başa çıkması için bedende birtakım değişiklikler meydana getirir. Bu değişiklikler canlının durumla savaşmasını veya kaçarak ondan kurtulmasını sağlar. İvedi durumun ortadan kalkmasıyla da sempatik sistem yerini parasempatik sisteme bırakır, beden homestazi durumuna girer. Orta şiddetteki duygulanım (yani orta düzeyde genel uyarılmışlık hâli) sırasında başarı en yüksek düzeydedir. Duygu şiddetlendikçe (genel uyarılmışlık hâli yükseldikçe) başarı düşer, çok şiddetli duygulanım sırasında ise kişinin zihinsel bütünlüğü bozulur. Buna kişinin dağılması denir. Uzun süren sempatik sistem aktivasyonu organ ve sistemlerde hasarlara yol açar. Genel uyarılmışlık hâlini ve sempatik sistem faaliyetini artıran şiddetli, uzun süreli ve özellikle olumsuz nitelikteki duygular (örneğin öfke, kaygı) da organ ve sistemlerde hasar ve hastalıklara yol açabilir. Bu gibi bozukluk veya hastalıklar “psikosomatik” olarak nitelenir. Psikosomatik hastalıklar fiziksel nedenlerle değil de psikolojik sorunlar nedeniyle ortaya çıkar. Örneğin bağımlı ve güvensiz kişilik yapısına sahip kişilerde uzun süreli kaygı ve düşmanlık hisleri yüksek tansiyona yol açar. 76 uygulayalım Şekil 2.26. Uyarılmışlık düzeyinin (duygu şiddetinin) başarıya etkisi. Eğrinin şekli, yerine getirilen görevin niteliğine göre değişebilir. Başarı Düzeyi Sayfa 76'daki Bilgi Kutusu’nda verilen bilgileri göz önüne alınız. Uyumanın yeri sağdaki grafik üzerinde belirtilmiştir. Dikkatlilik, artan uyarılmışlık hâli, dağılma ve uyanmanın yerlerini siz belirleyiniz. Genel uyarılmışlığın bu değişik düzeylerini grafikteki yerlerine yazınız. Uyuma Düşük Orta Yüksek Uyarılmışlık Düzeyi C. Haz, Korku, Kaygı ve Öfke hazırlık Duygunun Türlerini Nasıl Ayırt Ederiz? Duygular konusundaki ilk bilimsel açıklama James-Lange (Ceyms-Lang) Kuramı'nda yapılmıştır. Bu kurama göre nesne, olay veya faaliyetler bazı bedensel tepkilere yol açar. Duygu, bu tepkilere ilişkin farkındalıktır. Diğer bir deyişle korkunun nedeni, kaçmayı sağlayan bedensel tepkilerin ayırt edilmesi, kaçmaya ilişkin tepkilerin farkına varılmasıdır. Basitçe söylenirse “Korktuğumuz için kaçmayız. Kaçtığımız için korkarız.” Eleştiri: Korku kalp atım hızını artırır. Aşk da öyle. Peki, kişi hızla üzerine gelen araçtan korktuğu için mi yoksa karşı kaldırımda aşık olduğu kızı gördüğü için mi kalbinin attığını nasıl anlayacak? James-Lange Kuramı bu soruya cevap verememektedir. Çok sayıda duygu vardır. Hoş olandan olmayana kadar değişen (örneğin coşku, neşe, hüzün, keder) bu duyguların hepsinin temelinde genel uyarılmışlık ve onun da temelinde sempatik sinir sistemi faaliyetleri vardır. Bu durumda duygunun ne olduğunu nasıl anlarız? Duygunun çeşitlerinin ayırt edilmesinde aşağıdaki süreçler önemlidir: Duyguya özel fizyolojik tepki örüntüsü: Genel uyarılmışlık tepkileri duyguya göre değişir. Öfke, korku ve kederde, kalp atım hızındaki artış, mutluluk ve iğrenmede olduğundan daha fazladır. Öfke sırasında derideki sıcaklık artışı, korku ve kederdekinden daha yüksektir. Ancak tüm duyguların her biri için “parmak izi” niteliğinde tepkiler ve tepki örüntüleri yoktur. Fizyolojik tepkilerin değerlendirilmesi: Duygular genel uyarılmışlıkta artışa ve sempatik sistem tepkilerine yol açar. Duygunun ne olduğunu, kişi fizyolojik tepkilerini değerlendirerek karara bağlar. “Kalbim Sevinç'in söylediğine çok öfkelendiğim için, deli gibi atıyor.” diyen kişi, kalp atışlarının hızlanma nedeninin öfke olduğu şeklinde bir değerlendirme yapmaktadır. Durumun bilişsel değerlendirmesi: Duyguları durumun nasıl algılandığı ve değerlendirildiği de belirler (Bileşen 3). Örneğin, istenen bir olay gerçekleşmişse duygu sevinç olmalıdır; istenen bir olay gerçekleşmemişse duygu keder olmalıdır. İstenmeyen bir olay gerçekleşmişse duygu keder; istenmeyen bir olay gerçekleşmemişse duygu ferahlama olmalıdır. yorumlayalım Fizyolojik tepkilerin bilişsel değerlendirilmesi ile James-Lange Kuramı'ndaki “Kaçtığımız için korkarız.” söylemini karşılaştırınız. Bunlar birbirine zıt olan görüşler mi? 77 Psikolojide İncelenebilen Duygu Çeşitleri Duygular bir his, bir deneyimdir (Bileşen 2). Dilimizde, duygu ifade eden yüzlerce kelime vardır. Ancak bunların büyük bölümü psikoloji biliminin kapsamında ele alınamamıştır (merhamet, kin, onur gibi). Çünkü bunlar nesnel olarak gözlenememiştir (Bilimde gözlenebilirlik ölçütünü hatırlayınız.), veya bunlar için güvenilir ölçme araçları henüz geliştirilmemiştir (Bilimin ölçülebilirlik ölçütünü hatırlayınız.). Psikoloji biliminin en fazla incelemiş olduğu duygu çeşitleri aşağıda açıklanmaktadır: Haz: Psikoloji biliminde tüm olumlu duygular “haz” altında incelenmektedir. Haz, bir dürtü veya güdüyle ilgili hedefe ulaşıldığında ve onun doyumu sağlandığında duyulan histir. Haz veren nesneler gelişim boyunca değişir. Yenidoğanda haz karnı tok, altı kuru olmaktan kaynaklanırken aylar içinde, haz veren durumlar arasına örneğin, ayakta durmayı başarmış olma da girer. İçinde bulunduğunuz gelişim döneminde, haz veren durumlara sevdiğiniz bir arkadaşınızla olmak, bir konuyu anlamak, başkalarının övgüsünü kazanmak girebilir. Korku: Olumsuz duyguların başında korku ve kaygı gelir. Haz gibi, korkular da gelişim içinde değişir. Yenidoğanda korkuya fiziksel desteğin kaybolması ve şiddetli sesler yol açar. Aylar içinde korku veren durumlara aniden ortaya çıkan yabancı nesneler ve tehdit edici nesneler eklenir. Çocuk karanlıktan, yalnız kalmaktan korkar. İçinde bulunduğunuz gelişim döneminde, korkuyu arkadaşsız kalma (birlikte olma güdüsü), başkalarınca aşağılanma (sosyal onay güdüsü), üniversitede istediğiniz bölüme girememe (kendini gerçekleştirme güdüsü) yaratır. Gördüğünüz gibi bazı korkular gelişim dönemleri içinde kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Özellikle yaşamın ilk ayları içinde ortaya çıkan bu korkuların büyük ölçüde doğuştan donanımın bir parçası olduğunu düşünebiliriz. Ancak bazı korkular deneyimler sonucu edinilir. Bu korkular nasıl oluşur? • • • • • Travmatik yaşantı: Örneğin bir köpeğin ısırdığı çocuk tüm köpeklerden korkar. Klasik koşullama: Buna bir örnek psikolojide yapılmış olan bir deneyden verilebilir. Bu deneyde bebek Albert başlangıçta beyaz tavşandan ve beyaz deney hayvanından korkmamaktadır. Deneyci bebeğin bulunduğu yere beyaz bir deney hayvanı getirir ve ellerini şiddetli bir şekilde birbirine çarpar. Albert sesten korkar. Ancak Albert o sırada ortamda bulunan deney hayvanından da korkar. Bu deneyde korku deney hayvanına koşullanmıştır. Genelleme: Albert'in yanına başlangıçtaki beyaz tavşan getirilir. Albert beyaz tavşandan da korkar. Burada korku, beyaz tavşana genellenmiştir. Albert'te korkunun beyaz sakalı olan erkeklere de genellendiği görülmüştür. Taklit: Bebek veya çocuk, annesinin veya kendisiyle yakından ilgilenen kişileri model alır ve onun korkularını taklit eder. Örneğin, annesi örümcekten korkuyorsa çocuk da korkar. Yaşantılar: Çocuk korkuyu dinlediklerinden, gerçek veya sanal ortamlarda gördüklerinden de öğrenir. Pek çok çocuğun karanlıktan korkmasının nedeni, karanlıkta çocukları kaçıran canavarlar konusunda dinlediği öykülerdir. Bilgisayar oyunları ve televizyonda seyredilen filmler de çocukların korku geliştirmesine neden olabilir. özetleyelim Şekil 2.27'de anlatılan korku koşullamasını, olayların zamandaki dizilimini göz önüne alarak bir kavram haritası şeklinde özetleyiniz. 78 Şekil 2.27. Bir bebekte korkunun koşullanması ve genellenmesi Kaygı: Görüldüğü gibi, korkuların nesnesi vardır. Neden korkulduğu bellidir. Kaygı ise bir huzursuzluk hissi, nedeni bilinmeyen bir korkudur. Kaygılı kişi, ne olduğunu bilmediği bir tehlike, felaket veya talihsizliğin beklentisi içindedir. Korkuda olduğu gibi, kaygıda da sempatik sistem faaliyettedir. Kaygı nasıl oluşur? • Bebeklik ve erken çocuklukta olan olaylar kolay hatırlanamaz. Üstelik insan zihni istenmeyen, tehdit edici durum ve olayları bilinçaltına iter. Gelişimin erken dönemlerinde gerçekleşen korku verici olaylar veya durumlar çocuk tarafından unutulmuştur veya bunlar bilinçaltındadır. Bu durum ve olaylarla karşılaştığında birey, nedenini bilmediği bir huzursuzluk, bir kaygı duyar. • Kaygı zihinde kendiğinden oluşur. Yukarıdaki deneyi hatırlayalım (Şekil 2.27). Bebek Albert korkusunu tavşana ve beyaz sakallı erkeklere de genellemişti. Çocukluk yaşantısını hatırlamayan yetişkin Albert beyaz sakallı birini gördüğünde nedensiz bir huzursuzluk hissedecek, kaygı duyacaktır. Bu gibi kaygıların kolaylıkla fobiye dönüşmesi işten bile değildir. Öfke: Öfkeyi ortaya çıkaran koşulların başında engellenme gelir. Ayrıca başkaları tarafından zarara uğratılma veya uğratıldığını zannetme, haksızlığa uğrama gibi durumlar da öfkeye yol açar. Diğer duygular gibi, öfkeye neden olan nesne ve olaylar yaşla değişir. Aç bebeğin elinden biberonun alınması onu öfkelendirir. Bulunduğunuz gelişim döneminde, sizi güdülerinizin engellenmesi öfkelendirir. Belirli bir sosyal etkinlik grubu gence büyük değer vermekte, ancak gencin babası bu grubu onaylamamaktadır. Grubun etkinliklerine katılmasına babasının izin vermemesi gençte öfkeye neden olur. Öfke nasıl oluşur? • Amaca yönelik davranışların önüne fiziksel veya sözel engel koyma. Örneğin, genç kız arkadaşlarıyla sinemaya gitmek ister. Annesi ona sinemaya neden gidemeyeceğini açıklar. Genç kız isterse kapıdan çıkıp gidebilir, ancak annesinin söyledikleri onu engellemektedir. Her durumda genç kız öfkelenir. • Bir kişiye duyulan öfke diğerlerine de genellenebilir. Örneğin, her isteği babası tarafından engellenmiş olan çocuk, büyüdüğünde, otorite konumundaki tüm erkeklere öfke duyar. • Öfke, değer verilen ve model alınan kişiler taklit edilerek de geliştirilebilir. Öfkenin taklit yoluyla öğrenilmesinde, akran grubunun büyük etkisi vardır. uygulayalım Kaygının iki kaynağını yazınız: 1. ..................... 2. ..................... Doğru cevaplar: 1. Bilinçaltına itilmiş korkular, 2. Genelleme Öfkenin üç kaynağını yazınız: 1. ..................... 2. ..................... 3. ..................... Doğru cevaplar: (1) Engellenme, (2) Genelleme, (3) Taklit DUYGULARIN DAVRANIŞA ETKİSİ A. Saldırganlık Duyguların yol açtığı davranışlardan biri saldırganlıktır. Saldırganlık bir duygu değildir. Ancak duyguların yol açtığı bir davranıştır (Bileşen 4). Saldırganlık diğer canlı türlerinde de gözlenen bir davranıştır. Saldırganlığın sebepleri nelerdir? • Engellenme: Bireyin amaca yönelik davranışlarının önlenmesi veya yavaşlatılması sonucu oluşur. Engel fiziksel olabilir (örneğin, lego kutusunu camlı dolaba koyarak çocuğun buna ulaşmasını engellemek) veya sözel olabilir (babasının çocuğa legoları ellememesini söylemesi). 79 • • • • • Öfke: Engellenme veya engellenme korkusu kişide öfke duygusuna yol açar. Öfke de saldırganlık davranışına neden olur. Güdüleyici durum: Saldırganlık bir güdü gibi işlevde bulunur. Güdü, engellemeyi yaratan kişi veya nesneye zarar vermektir. Tüm duygularda olduğu gibi saldırganlık da nelere yaklaşıp nelerden uzaklaşılacağını belirleyen güdüleyici durum olarak işlevde bulunur (Bileşen 5). Saldırganlık güdüsü, bütün diğer güdülenme durumları gibi, doyuma ulaşıncaya kadar devam eder. Saldırganlık her zaman açık olarak gösterilmez, içten içe sürebilir. Bu tür saldırganlığa düşmanlık denir. Taklit: Bunun için sıklıkla kullanılan rol modeli akranlardır veya çekirdek ailede anne veya babadır. Yüksek testosteron: Böyle bir düzey de saldırganlığa yol açar. Ancak saldırganlığın daha çok öğrenilmiş bir tepki olarak ortaya çıktığını bilmemiz gerekir. Saldırganlığın pekiştirilmesi: Örneğin, ergenin saldırgan davranışları akranları ve aile üyeleri tarafından onaylanıyorsa bir olumlu pekiştirme süreci işler. Ergen sosyal onay almaya devam etmek için saldırgan davranışlarını sürdürür. uygulayalım Saldırgan davranışların seyredilmesi: Televizyonda şiddet içeren filmlerin izlenmesi, saldırganlık içeren bilgisayar oyunlarının oynanması çocuklarda saldırgan davranışlara neden olur. Çocuklukta şiddet içeren bilgisayar oyunu oynamayı tercih etme oranı ile ergenlikteki saldırganlık arasında yüksek ilişki bulunmuştur (Şekil 2.28). Saldırganlığın bir nedeni de saldırgan davranışların seyredilmesidir. Bu ilişkiyi göz önüne alınız ve Şekil 2.28’deki grafiğin X eksenine gerekli sözcükleri yazınız. Doğru cevaplar (soldan sağa): Düşük, Orta, Yüksek Şekil 2.28. Çocuklukta, şiddet içeren bilgisayar oyunu oynama sıklığı ile ergenlikteki saldırgan davranış sıklığı arasındaki ilişki • 80 Çatışma: Saldırganlığın bir diğer sebebi de çatışmadır. Çatışma birbiriyle uyuşmayan hedeflerin, bunlarla ilgili gereksinimlerin aynı anda var olmasına verilen addır. Üç tür çatışma vardır (Şekil 2.29): 1. Yaklaşma-kaçınma çatışması: Çözümü en zor olan çatışma türüdür. Amaç birey için aynı zamanda hem olumlu hem de olumsuzdur. Birey hem amaca yaklaşmak hem de ondan uzaklaşmak ister. Örnek: Birey girdiği işte kendini göstermek için (amacın olumlu yönü) bazı şeyler yapmak ister (başarı gereksinimi). Ancak girdiği iş çok zor ve karmaşıktır, herhangi bir girişimin başarısız olma olasılığı çok yüksektir (amacın olumsuz yönü). Bu nedenle bir türlü yeni atılımlar yapmayı göze alamaz (başaramama korkusu). Bu çatışma, hedefin olumlu özelliği artırılarak veya olumsuz özelliği azaltılarak çözülür. 2. Yaklaşma-yaklaşma çatışması: Birey için her ikisi de çekici olan iki amaç vardır. Birey ikisine de ulaşmak ister; bu nedenle de bir çatışma içine girer. Çözümü en kolay çatışma budur. Genellikle çatışma her bir hedefe ilişkin gereksinim bir ölçüde doyuma ulaştırılarak çözülür. Örnek: Hafta sonunda hem ailenizle pikniğe gitmek istiyorsunuz hem de arkadaşınızın evindeki toplantıya. Önce birine sonra diğerine gider, her birinde biraz kalırsınız. Bu durumda amaçlar kısmi gerçekleştirilmiş, doyumlar da kısmi olmuştur. 3. Kaçınma-kaçınma çatışması: Ortada her ikisi de olumsuz iki amaç (A ve B) vardır. Birey için bunların ikisi de iticidir. Birey birinden (A) uzaklaşır; A'nın olumsuzluk değeri azalır, B'ninki artar. Geri döner fakat bu, A'nın olumsuzluk değerini artırır, B'ninkini ise azaltır. Böylece birey iki hedef arasında bocalar, ikisi arasında gider gelir. Örnek: Kişi ya ailesinin istediği için sevmediği bir bölümde okuyacak ya da yine ailesinin isteğiyle çalışmak istemediği bir işe girecektir. Bir çözüm yolu, bu iki hedeften birini nispeten daha çekici hâle getirmektir. Bir başka çözüm, iki hedeften de vazgeçerek ortamdan uzaklaşmaktır. Örneğin kişi ailesinden ayrılır ve kendi bağımsız yaşamını sürdürür. uygulayalım Şekil 2.29’da üç çatışma türü şematik olarak gösterilmektedir. Her gösterimin hangi türe ait olduğunu yandaki boşluklara yazınız. ________________ ________________ Şekil 2.29. Çatışma türleri. Nokta işareti kişiyi, artı ve eksi işaretleri ise amacın niteliğini belirtmektedir. ________________ B. Duygu Kontrolü Hiç kimse yumrukları sıkılıyken net düşünemez. George J. Nuthar (Corc Nutır) E etkinlik Duygu kontrolünün önemini aşağıdaki etkinlikler yoluyla irdeleyelim. 1. Bir hafta boyunca yazılı ve görsel basını izleyiniz. Düğün, maç, trafik ve benzeri diğer ortamlarda duygu ve heyecanları kontrol edememekten kaynaklanan olumsuz davranışları, öfke ve saldırganlık örneklerini belirleyiniz. Örnekleri sınıf ortamında sununuz. 2. Sunulan örneklerde duyguların kontrol edilip edilmediği üzerinde 5 dakika gibi bir süre düşününüz. Bu sürenin sonunda duyguların kontrolü ile ilgili düşüncelerinizi söz alarak belirtiniz. 3. Kendiniz o durumda olsaydınız nasıl davranacağınızı, duygu kontrolünü nasıl başaracağınızı düşününüz. Dilerseniz düşüncelerinizi açıklayınız. 4. Olumsuz duyguların kontrol edilebilir olduğunu vurgulayınız. Duygular insanların insan altı canlılarla paylaştığı özellikler arasındadır. İnsanın bu canlı türlerinden farkı duygularını kontrol edebilmesidir. İnsan duygularını zihinsel süreçleri ile kontrol eder. 81 C. Duyguların Sözel ve Sözel Olmayan İfadesi E etkinlik “Beden yalan söylemez.” Sınıfın sağında ve solunda oturanlar olarak birer grup oluşturunuz. Gruplardan biri yukarıdaki cümlede belirtilen görüşü, diğeri ise aksi görüşü savunmayı üstlenir. Hangi grubun hangi görüşü savunacağını kura usulüyle belirleyiniz. Konuyla ilgili inceleme yapmak için kendinize bir hafta süre tanıyınız. Bu süre sonunda görüşleri sınıfta tartışınız. Gönüllü öğrencilerden birinin bedenin yalan söylemediğine diğeri ise yalan söylediğine ilişkin bilgi ve kanıtları not etmesini isteyiniz. Yirmi dakikanın sonunda bilgi ve kanıtları özetleyiniz, hangi görüşün daha fazla desteklendiği belirleyiniz. Duygular, sadece öznel deneyimler değildir. Duyguları ifade ederiz, onları başkalarına iletiriz (Bileşen 6). • Sözel ifade: Duygularımızı ifadede yaygın olarak kullandığımız kanal dildir. Ancak sözel ifadeler gerçek duyguları yansıtmayabilir. • Ses: Çığlık, korku veya hayreti; inleme, acı ve mutsuzluğu; iç çekme üzüntüyü, gülme ise keyifli olmayı gösterir. Sesin titremesi veya kesikli oluşu kederin; şiddetli, keskin ve tiz oluşu ise öfkenin göstergesidir. • Mimik ve jestler: Mimik yüzle yapılan, jestler bedenle yapılan hareketlerdir. Kişinin duygusu konusundaki bilgiyi özellikle göz ve çevresi ile ağız hareketleri verir. Bazı mimik ve jestler tüm kültürlerde aynıdır. Yüksek düzeydeki memelilerde de benzer ifadeler gözlenir. Bu nedenle de söz konusu mimiklerin doğuştan donanımın bir parçası olduğu düşünülür. Ancak mimik ve jestler, duygulara ilişkin davranış biçimleri aynı zamanda da kültüre özgüdür. Bazı toplumlarda ölüm keder ifade eden mimik ve jestlere yol açar. Bu toplumlarda ölenin ardından ağlamak, ağıt yakmak beklenir. Bazılarında ise ölenin ardından, yenilip içilen neşeli toplantılar düzenlemek doğaldır. Gördüğünüz gibi bazı mimik ve jestler evrensel, bazıları ise kültüre özgüdür. Beden dili işte bu mimik ve jestlerdir. Bu dille yapılan iletişim “sessiz” olarak da nitelendirilir (Resim 2.4). Resim 2.4. İnsanda duygu belirten yüz ifadeleri 82 E etkinlik Duyguların İfadesinde Beden Dili Resim 2.4'deki fotoğraflarda kişi tiksinme, korku, mutluluk, keder, şaşırma ve kaygının etkisi altındadır. Her bir fotoğrafta hangi duygunun ifade edildiğini, fotoğrafın altındaki boşluğa yazınız. Duygu konusunda kararsızsanız boşluğa “kararsız” yazınız. Tanımlamayı bitirdikten sonra baş aşağı yazılmış doğru cevap anahtarını kullanarak kendinize 6 üzerinden puan veriniz. Doğru cevaplar: Üst sıra soldan sağa: mutluluk, şaşırma, tiksinme; alt sıra soldan sağa: korku, kaygı, keder Aldığınız puan sizin duyguları ne derece isabetle tanıdığınızı göstermekte. Bu yetenek bedensel ipuçlarını isabetli olarak kullanmakla ve empati yeteneği ile doğrudan ilgilidir. Sonuçlarınızı arkadaşlarınızla paylaşınız. En yüksek puan alanlar belli bir grup mu oluşturuyor? Yüksek puan almada örneğin cinsiyet etkisi var mı? Yoksa başarı fotoğrafla mı ilgili? Bazı fotoğraflardaki duyguyu çoğunluk doğru olarak tanırken bazılarını çoğunluk tanıyamıyor mu? düşünelim • • • Güdülerle ilgili konuya tekrar göz atalım. Duygularla güdüler niye aynı sistemden kontrol ediliyor? Duyguların öğrenmede nasıl bir rolü olabilir? Parfümlerin duygular üzerinde uyarıcı rolü var mı? Duygular kokularla neden ilgili? Düşünelim ve araştıralım. BİLİNÇ, BİLİNÇALTI, DİKKAT VE FARKLI BİLİNÇ DURUMLARI hazırlık “Bilinç ve Dikkat” konusunu öğrendiğinizde, aşağıdaki örneklerde anlatılanların nasıl oluştuğunu anlayacaksınız. Örnek (1) Öğretmeninizin anlattığı konuyu dikkatle dinliyorsunuz ve sorduğu soruları cevaplayabiliyorsunuz. O sırada dışarıda kuş ötüyor, bunun farkında olur musunuz? Örnek (2) Öğretmen ders anlatıyor, hava çok sıcak, öğlenki yemek çok ağırdı, dalmışsınız, öğretmenin sesi kulağınıza uğultu hâlinde geliyor. O sırada öğretmen size “Psikolojinin temel bilim alt dalları nelerdir, Can?” diye soruyor. Adınızı duymak sizi kendinize getiriyor (İnsanların dikkatini çeken şeylerin başında adı gelir.). Şimdi “geri sarıyorsunuz”, adınız söylenmeden önceki kelimeleri hatırlıyor ve soruyu cevaplıyorsunuz. Örnek (3) Birisinin adını hatırlayamıyorsunuz, adı unutmuşsunuz. O sırada ablanız lambayı yakıyor ve “Işık, adı Işık'tı!” diyorsunuz. Örnek (4) Bir yerin adı “dilinizin ucunda” ama hatırlayamıyorsunuz. Örnek (5) Hipnoz psikiyatride kullanılan tekniklerden biri. Hipnoz altında, birey, uyanıkken hatırlayamadığı bir çocukluk yaşantısını hatırlıyor ve anlatıyor. Yapısalcılara göre psikoloji biliminin konusu sadece bilinçli olan hâllerdi. Psikoanalitik ekole göre ise psikolojik olaylar büyük çapta bilinçaltında meydana geliyordu. Klasik davranışçılar bilinci psikoloji biliminin dışında tuttu. Bilinç, psikoloji bilimine Yeni davranışçılar tarafından tekrar getirildi. Günümüz psikoloji bilimi sadece bilinci değil, bilinçaltını da kabul ediyor ve bunları bilimsel olarak inceliyor. 83 dikkat Psikoloji kitabınızda size verilen bilgiler birbiriyle çok yakından ilişkili; önceki bilgiler sonrakilerin özümsenmesinin ön koşulu. Sonraki konuları anlamanız için öncekileri bilmeniz gerekiyor. Bazı şekil ve tablolara sık sık değiniliyor, bilgiler onlara değinilerek açıklanıyor. Böyle durumlarda mutlaka o tablo veya şekle geri dönünüz, onları tekrar gözden geçiriniz. Bunu yapmadığınız taktirde konuyu anlamakta zorlanabilirsiniz ve bu da sizde rahatsız edici duygulara yol açar. Ama bilgilere gerektikçe geri dönerseniz konuları tam olarak anlarsınız. Her geri dönüşte, bilgileriniz daha fazla pekişir, kitabın sonuna geldiğinizde de psikoloji hakkında örgün, sistemli, günlük yaşamınıza taşıyabileceğiniz bilgiler bütününe sahip olursunuz. Bu sizi mutlu eder çünkü “Bilmek bir güdü, bilgiye sahip olmak da, onun ödülüdür.”. A. Bilinç ve Bilinçaltının Tanımı E etkinlik Sınıfın solunda ve sağında oturan öğrenciler olarak iki ayrı grup oluşturunuz. Kura usulüyle aşağıdaki soruları gruplara dağıtınız. Sorularla ilgili okul dışında gözlem yapınız. Gözlemlerden vardığınız sonuçları grup üyeleri olarak bir araya getiriniz. Sorularla ilgili olarak kendinizde (kişiye dönük) ve diğerlerinde (kişiler arası) gözlem yapınız. Hazır olduğunuzda vardığınız sonuçları sınıftaki arkadaşlarınızla paylaşınız. Aşağıdaki Bilgi Notu’nu okuyunuz. Doğrularınızı, eksik ve hatalarınızı belirleyiniz. İpek Ongun Bu Hayat Sizin adlı eserinde “Hata yapmaktan korkmayın, yeni deneyimlerden korkmayın, korkmaktan korkmayın.” demekte. Unutmayın, insanlar, en iyi, hatalarından öğrenirler. Yeter ki hata yaptıklarını farkına varmış olsunlar. Sorular: 1. Çok önemli bir sınava çalışırken başkaca uyarıcılar bilinç düzeyinde algılanır mı? 2. Uyuyan bir kişi uyarıcıların bilincinde midir? B bilgi kutusu Bilinç ve Bilinçaltı Bilinç ve bilinçaltı terimlerindeki anahtar kelime “farkındalık”tır. Her ikisiyle ilgili bir başka süreç de "dikkat"tir. Bu bölümdeki bilgileri öğrendiğinizde, bu dört sürecin nasıl bir ilişki içinde olduğunu anlayacaksınız. Bilinçlilik / Farkındalık: Bu süreçler neyi içerir? (1) Bilinç ve farkındalık izlemeyi içerir. Bilinçli olan birey çevresinde olup biteni izler, duyumsadığı ve algıladığı uyarıcılardan bazılarını fark eder, onların bilincinde olur, onlara dikkat eder. Birey aynı şekilde kendisini de izler: Bedenindeki uyarımları fark eder. Belleğinin farkındadır. Belleğinde neler olduğunu, hatırladığı bilgilerin ne derece doğru olduğunu bilir. Bunlara üstbiliş işlemleri denir. Dürtü ve güdülerinin, duygularının da farkındadır. (2) Bilinç ve farkındalık kontroldür. Bilinçli ve farkında olan birey çevresini ve kendisini kontrol eder. Birey bilişsel süreçlerini oluşturur, yönlendirir. Davranışlarını planlar, başlatır ve bitirir. Örneğin, ders ortamında öğrenci tüm uyarıcıları duyumsar ve algılar (araba sesi, bahçeden gelen sesler, sıranın bedende yaptığı basınç, öğretmenin sesi ve görüntüsü). Yapabileceği, başlatabileceği çok sayıda davranış vardır. Ama insanın bilgi işlemleme süreci, kısıtlı sayıdaki davranışa izin verir. Sınıf ortamında yapılması gereken davranış ise dersle ilgili etkinlikleri izlemektir. Bu nedenle öğrenci, duyumsayıp algıladığı sesler arasında öğretmeninkinin farkındadır, bilincinde onun sesi, onun davranışları vardır. Öğretmenin sorduğu soru açısından belleğini yoklar, vereceği cevabın ne derece doğru olduğunu değerlendirir, cevabının doğru olduğundan eminse elini kaldırır, cevabı verdikten sonra susar. 84 Farkındalık ve bilinç sınırlıdır: Bilincin en yüksek hâli insanda bulunur. Bireyin kendi iç çevresi de dahil, tüm çevrelerin izlenmesi ve kontrol edilmesini sağlayan bilincin çok yararlı bir süreç olduğu açıktır. Ancak gerek sayfa 80'deki Hazırlık gerekse Bilinçlilik ve Farkındalık bölümünde verilen örnekler bireyin pek çok şeyin farkında olmadığını gösteriyor. Öğrenci bahçeden gelen sesleri fark etmiyor, bedeninden gelenleri de öyle. Neden? Çevrede (dış veya iç) çok sayıda uyarıcı vardır. Bunların hepsinin duyumsadığımızı öğrendik. Olasılıkla hepsi de algılanıyor (yani anlamlandırılıyor). Ancak bunların sadece bir kısmı bilince ulaşıyor. Çünkü farkındalık alanı ve bilincinde olunabilecekler kısıtlıdır. İnsanlar bu açıdan kısıtlı kapasiteye sahiptir. Esasen farkındalık ve bilinç bir başka terimle birlikte düşünülmelidir: dikkat. Kısıtlı kapasiteli olan dikkattir. Kısıtlı kapasitenin yaşla nasıl değiştiğini gösteren Şekil 2.7'yi tekrar inceleyelim. Dikkat, farkına varabileceklerimizi, bilincinde olabildiklerimizi kısıtlar. Dikkat bunu nasıl yapmaktadır? Bilinç öncesi: Hazırlık bölümündeki Can örneğini hatırlayalım. Can, öğretmeni duyumsuyor ama onun uğultu halinde gelen sesine dikkat etmiyordu; uğultudaki anlamın farkında değildi. Sonra adını işitti ve duyusal bellekte depolanmış olan kadar duyusal izi geri getirdi, soruyu cevapladı. Bunların yapılmasını sağlayan bilinç öncesidir. Kişi bilinç öncesindeki bilgilerin farkında yani bilincinde değildir, çünkü onlara dikkat etmemektedir. Ancak, gerektiğinde bunları bilince getirebilmektedir. Bilinçaltı: İnsanlarda bilgilerin büyük bölümü bilinçaltındadır. İşlemlerin büyük kısmı da bilinçaltında yürütülür. Duyumsamaya ilişkin işlemlerin bilinçaltında yürütüldüğünü artık biliyoruz. Algılama da (özellikle tanınan nesnelerin algılanması) bilinçaltında yapılmaktadır. Bir fiziksel özellikler bütününü “elma” olarak algılarken nesnenin hangi bağlamda bulunduğu, neye en çok benzediği gibi kararları nasıl verdiğinizi yani bu işlemlemeyi bilinçli olarak yaptığınızı hiç hatırlıyor musunuz? Ama, nesne bildiğiniz hiçbir şeye benzemiyorsa belki o zaman algılama bilinçli bir işlemlemeyi gerektirebilir. İleride göreceğimiz bazı öğrenme türleri de bilinç dışında işlemlenir. Otomatik yapılan davranışlar (yürüme), tüm bedensel faaliyetler bilinç dışında yürütülür. Uzun süreli belleğe atılan anılar üzerinde birtakım işlemler yapılır. Bunların hepsi de bilinç dışında yürütülür. Örneğin biriyle karşılaştınız ve bilmediğiniz bir nedenle ondan hiç hoşlanmadınız. Belki sizin de Albert'inkine benzer bir deneyiminiz olmuştu (Şekil 2.27'ye tekrar bakalım.). Küçüklüğünüzde, şimdi karşılaştığınız kişiye çok benzeyen biri sizi çok korkutmuştu. Siz bu olayı hatırlamıyorsunuz ancak olay bilinçaltınızda varlığını sürdürüyor. Kişiler hakkında verdiğiniz kararları etkiliyor. Bir bilinçlilik hâli vardır ki onda, bilinçaltındaki olaylar ortaya çıkar. Bu, uykunun rüya görülen bölümüdür. Rüya görürken beynin alın lobunun faaliyetleri azalır. Yüksek bilişsel süreçlerle (irdeleme, soyutlama, kavramsallaştırma gibi) ilgili beyin yapıları alın lobundadır. Davranışları (örneğin derste konuşmayı, büyüklere saygısızlık etmeyi, karşıdan karşıya geçerken tehlikeye atılmayı) ketleyen (engelleyen, durduran) merkezler de alın lobundadır. Bu ketlemeler rüya sırasında ortadan kalktığında, bilinçaltındaki dürtü ve güdüler, duygular ortaya çıkar. Örneğin müdüre çok büyük saygısı olan kişi rüyasında kendisini müdürü tartaklarken görür. Rüyaların mantık dışı olmalarının nedeni, yüksek zihinsel süreçleri gerçekleştiren beyin yapılarının (alın lobundakiler) devreden çıkmasıdır. Sıra dışı biliçlilik hâlini, çoklu kişilik bozukluğu olarak adlandırılan psikiyatrik rahatsızlıkta da görebiliriz. Çoklu kişilik bozukluğu olan bireylerde birbirine zıt iki kişilik, iki yaşam ve iki ayrı bilinç vardır. B. Bilinçlilik Düzeyleri hazırlık Bilincin/farkındalığın sadece iki değerli (var ya da yok) olmadığını gördük. Bilinç, bilinç öncesi ve bilinçaltının bir boyut üzerine sıralandığını öğrendik. Bilinç ve farkındalık dikkatle sağlanıyordu. Dikkatin de çeşitleri vardı. Aşağıda kullanılan renk tonlaması bilinçlilik ve farkındalığın odaklanmış dikkatten rüya hâline doğru giderek azaldığını göstermektedir. Bilimsel çalışmalar ameliyat için anestezi altında olan baygın bireylerin bazı uyarıcıları duyumsadığını, hatta algıladığını göstermiştir. Sağlıklı insanlar için geçerli olmayan koma hâli, çok düşük düzeyde bir farkındalığı içerir. Ölüm ise farkındalık da dahil, tüm işlevlerin sona erdiği durumdur. 85 E etkinlik “Uyku bir ölüm hâlidir.” cümlesini tahtaya yazınız. Sınıfta, bu görüşe katılan ve katılmayanlar olarak ikiye ayrılınız. Şekil 2.25'i göz önüne alarak bu görüşü sınıfta tartışınız. Konu derste işlendikten sonra varılan sonucu bir kere daha düşününüz ve bunun geçerliğini irdeleyiniz. uygulayalım Bilinçlilik düzeylerinin buzdağı analojisi Psikoanalitik ekolün kurucusu Freud bilinç hâllerini buz dağı analojisi ile açıklamıştır. Buz dağının çok küçük bir kısmı denizin üstünde görülür. Çok büyük kısmı ise suyun altındadır, dışardan görülemez. Bilinçlilik de böyledir. Bilinçte olanlar, buz dağının deniz üstünde kalan kısmı gibi, bilincin çok küçük bir bölümünü oluşturur. Psikolojik hâllerin (duyum, algı, dürtü ve güdüler, arzu ve dilekler, duygular, düşünceler, bellekteki bilgiler ve bunlar gibi pek çok başka öge) çok büyük bölümüne ilişkin işlemlemeler bilinçaltında gerçekleşir. Buz dağına kutular konmuştur. Bilinç, bilinç öncesi ve bilinçaltı terimlerini yerlerine yazınız. hazırlık Şimdi farkındalığın ve bilinç düzeylerinin sağlıklı yetişkinin bir günü içinde nasıl değiştiğine bakalım: Yirmi dört saatlik ritimlere “sirkadiyen ritim” denir. Duygularla ilgili olan E Konusu'nda, genel uyarılmışlık düzeyinin güvenilir göstergelerinden birinin beynin elektriksel faaliyeti olduğunu görmüştük. Aynı faaliyet dikkatlilik ve farkındalığın da göstergesidir. C. Farklı Bilinç Durumları 1. Dikkatlilik Hâli Yeryüzündeki bütün dillerde bir insan için en güzel ve önemli kelime kendi ismidir. Dale Carnegie (Deyl Karnegi), Dost Kazanmak ve İnsanlar Üstünde Etki Bırakmak Sanatı hazırlık Dikkat, nelerin farkına varılacağını ve bilinçte yer alacağını belirleyen süreçtir. Dikkat bunu nasıl yapar? Dikkati bir süzgeç gibi düşünebiliriz. Bazı bilgileri geçirir (örneğin, sınıfta anlatılanlar), bazılarını geçirmez (dışarıda spor yapanların sesleri), bazılarını ise kısmen geçirir (arka sıradaki fısıldaşmalar). Kısmen geçirilenlerin bilinç öncesinde olduğunu biliyoruz. Örneğin, fısıldaşmalarda adınız geçse duyusal bellekteki bilgileri geri saracağınızı ve konuşulanların bir kısmını bilince getireceğinizi artık biliyorsunuz. Dikkat bir tek şey değildir. Dikkatin çeşitleri vardır. 86 E B etkinlik Bir gün boyunca gerçekleşen dikkatlilik hâllerinizi düşününüz. Bunları analiz ettiğinizde farklı dikkat türleri olduğunu görüyor musunuz? Eğitim-öğretimde sizce en fazla hangi tür dikkat harekete geçiriliyor? Yandaki tabloda bazı etkinlikler verilmiştir. Bu etkinliklerde hangi tür dikkatin kullanıldığını “√” işareti ile belirtiniz. Yeni örneklerle tabloyu geliştiriniz. Verdiğiniz örneklerin hangi tür dikkatle ilgili olduğunu tablodaki yerinde işaretleyiniz. Aşağıdaki Bilgi Kutusu'nu okuduktan sonra tablodaki cevaplarınızı kontrol ediniz. Örnek Olaylar Edilgen Etkin Matematik dersi Resim dersi Beden eğitimi dersi Yürüme Bisiklete binme Arkadaşınızla konuşma ............ bilgi kutusu Dikkatin değişik türleri vardır. Aşağıdaki türleri incelediğinizde, dikkatin sadece bilinçli olarak gerçekleştirilmediğini, bilgi işlemlemenin her aşamasında dikkatin bir şekilde rol oynadığını fark edeceksiniz. Edilgen dikkat: Bazı özelliklere sahip olan uyarıcılar dikkati çeker. Bunlar büyük, şiddetli, ani, farklı, hareket eden, tür ve birey için önemli olan uyarıcılardır. Bu gibi uyarıcılar meydana geldiğinde, dikkat edilgen olarak ona yönlenir. Şekil 2.1'de edilgen dikkatin bilgileri duyusal bellekten seçtiğini ve bunların bilinçli sisteme geçmesini sağladığını görüyoruz. Şekil 2.1'de, edilgen dikkatle ilgili okun yönüne dikkat edin. Örnek: Sizin için çok önemli olan adınızın edilgen dikkati kendine çektiğini biliyorsunuz. Çalışırken müzik sesini bir süre sonra duymamaya başlarsınız (Bunun alışma olduğunu hatırlayınız.). Ancak biri sesi aniden açarsa dikkatiniz edilgen olarak ona çekiliyor. Etkin dikkat: Dikkat denince genellikle akla gelen tür budur. Etkin dikkatte, kişi, kendisinden beklenenlere ilişkin olan, yapmak istedikleriyle ilgili uyarıcılara dikkat eder. Öğrenciden dersi öğrenmesi beklenmektedir. Öğrenci, duyusal belleğinde çok sayıdaki duyusal izden dersle ilgili olanları seçer ve bunları bilinç alanına getirir. Bu duyusal iz, edilgen dikkat için gereken özelliklerden hiçbirini taşımıyor olabilir ama kişinin yapması gereken görevle veya bu yöndeki tercihleri ile ilgilidir. Şekil 2.1'de etkin dikkatle ilgili okun yönüne dikkat edin. Etkin dikkatin türleri şunlardır: • Seçici dikkat: Uyarıcılar arasından bazılarının seçilmesini sağlar. Siyah kalemde mürekkep bittiği için öğretmen tahtaya yazmaya yeşil kalemle devam ediyor. Sizin elbette renge değil, yazılanlara dikkat etmeniz beklenmekte. Bu seçici dikkattir. • Odaklanmış dikkat: Dikkat, gereken uyarıcıyı seçmiş olabilir. Ancak, şimdi de sizden beklenen, dikkatinizi ona odaklamanızdır. Dikkatiniz odak alana yönlenmeli, sınır alanın ise belli belirsiz farkında olmalısınız. Ders ortamında odakta tahtanın önündeki öğretmen var. Tahtanın etrafındaki duvar, duvar üzerindeki resimler, yandaki masa, arkadaşlarınız hep sınır alandadır (Ta ki birisi kitabını gürültüyle yere düşürene kadar, o zaman dikatiniz edilgen bir biçimde sesin kaynağına döner.). • Sürdürülen dikkat: Gerekli uyarıcıyı seçtiniz, dikkatinizi ona odakladınız, şimdi de dikkatinizi o uyarıcıda sürdürmeniz gerekiyor. Öğretmenin söylediklerine ders boyunca dikkat etmelisiniz, dikkatiniz dağılmamalı. • Bölünmüş dikkat: Birden fazla uyarıcıya dikkat edilmesi durumu, bölünmüş dikkattir. Müzik dersindesiniz ve solfej yapıyorsunuz. Bir yandan notaların portenin neresinde olduğuna dikkat etmelisiniz (notayı adlandırabilmek için), bir yandan da notaların şekline dikkat etmelisiniz (notanın süresini belirlemeniz için). Bir matematik problemi çözüyorsunuz, kız kardeşiniz de gördüğü (sizin de görmeyi çok istediğiniz) bir filmi annenize anlatıyor. Bir yandan problemi çözerken bir yandan da kız kardeşinizi dinleyebilirsiniz. Bu örneklerin hepsi, bölünmüş dikkati içermektedir. Ancak bölünmüş dikkat ile elde edilen başarı, dikkatinizi tek konuya odakladığınızda elde ettiğiniz başarıdan genellikle daha düşüktür. Ayrıca, insanların dikkati kaça bölebileceğinin de bir sınırı vardır. Bunun nedenini biz biliyoruz: Dikkatin sınırlı kapasitesi vardır. 87 2. Uyanıklık Uyanıklık iki değişik biçimde gerçekleşebilir. Bunlardan ilki dikkatin odaklandığı, kişinin tetikte olduğu türden dikkatli uyanıklıktır (Şekil 2.25). Bu uyanıklığın göstergesi, beynin elektriksel faaliyetinde saniyede 12-35 titreşim gösteren beta salınımıdır. Ders sırasındaki uyanıklık durumunuzun, bu anlatılanları içermesi beklenmektedir. İkinci uyanıklık evresi ise gevşek uyanıklık (rölaks) olarak adlandırılır. Bu evrede kişi uyanıktır, ancak bir uyarıcı veya duruma odaklanmamıştır, tetikte oluş hâlinde değildir. Bu uyanıklığın göstergesi, beyin elektriksel faaliyetinde saniyede 8-12 titreşim gösteren alfa salınımıdır. Babanız günün yorgunluğu içinde eve geldiğinde en sevdiği koltuğuna oturur, ayaklarını uzatır ve rahatlar. Şimdi o gevşek uyanıklık hâlindedir ve beyin faaliyeti de saniyede 8-12 titreşim gösteren alfa dalgalarından oluşmaktadır. Etrafta olan bitenlerin farkındadır, ancak genel uyarılmışlık göstergeleri, başarı için en iyi olan düzeyde değildir (Şekil 2.26'ya hemen bakalım.). Ablanız bir matematik problemi için size yardım ediyor. Aslında bu, her zaman babanızın yaptığı bir iş, ama gevşek uyanıklık konumda iken babanız olasılıkla size yardımcı olamayacaktır. 3. Uyku ve Rüya Sağlıklı bir genç yetişkin günde bir kez, ortalama 7,5-8 saat uyur. Buna göre, yaşamının üçte biri uykuda geçer. Uyku tekdüze bir bilinçlik hâli değildir. Uyku 1. uyku, 2. uyku, 3. uyku ve 4. uyku evrelerinden geçer ve hızlı göz hareketleri (kısaca REM) evresine girer. Bu evreler gece boyunca tekrar eder (Şekil 2.31). Uykunun ilk üçte biri daha çok derin uykuda, son üçte biri ise daha çok rüya evresinde geçer. KIŞ NASILDI? UYKU TUTMADI. SEKİZBİNYÜZONİKİ TANE KİTAP OKUDUM. Şekil 2.31. Uyku evrelerinin döngüsel yapısı Evre 1 ve 2 hafif uykudur, evre 3 ve 4 derin uykunun iki hâlidir. Derin uykuda, beyinde saniyede 1-3 titreşim gösteren delta dalgaları vardır (Şekil 2.25). Delta dalgalarının uyku süresine oranı evre 4'te en fazladır. Şekil 2.31 aynı zamanda uyku evrelerinin toplam uyku süresi içindeki dağılımını da göstermektedir. Sağlık açısından bütün evreler önemlidir. Özellikle derin uyku ve rüya evrelerinin önemi, uyandırılarak bu evrelere girmesine izin verilmeyen insanlarda gösterilmiştir. Rüyadan yoksun bırakılan bu kişilerde çeşitli bilişsel (örneğin uyanıkken dikkat etmede zorluk) ve duygusal (örneğin kaygı, hırçınlık) bozukluklar ortaya çıkmıştır. Bu kişiler normal uykuya geçtiklerinde rüya süresi iki katına çıkmış, böylece, eksik kalan rüya süresi telafi edilmiştir. 88 Uyku derinleştikçe kişide uyarıcılara olan farkındalık azalır, mutlak eşik yükselir (“Duyum” konusunu hatırlayınız.). Ancak biz kişinin, örneğin işitsel uyarıcıları duyumsadığını beynin tepkilerinden anlıyoruz. Beyin uyarıcıları sadece duyumsamıyor, uyarıcılardaki farklılıkları (örneğin titreşim sıklığı farklılıklarını, yani sesin perdesini) ayırt edebiliyor. REM evresinde uyandırılan kişiler rüya görmekte olduğunu bildirmişlerdir. Bu evre bedendeki kasların en gevşek olduğu, ancak beyin elektriksel faaliyetinin uyanıklıktakine en fazla benzediği dönemdir. Bu nedenle, söz konusu evre “paradoksal uyku” olarak da adlandırılır. Rüya evresi, farkındalığın ve bilinçliliğin en düşük, mutlak eşiğin en yüksek olduğu evredir. Ancak bir rüya türünden, bu evrede de kişinin uyarıcıları fark ettiğini biliyoruz. Örneğin akşam yemek yemeden yatmıştınız, dolayısıyla açsınız. Rüyada kendinizi güzel yemeklerin sergilendiği bir lokantaya girerken görürsünüz. Cam açık kalmış ve oda soğumuş. Rüyada kar yağdığını görürsünüz. düşünelim Farkındalığın düşük, uyarıcı için mutlak eşiğin yüksek olduğu uyku evrelerinde bile, anne bebeğinin en küçük sesine uyanır. Bu durumu dikkat açısından düşününüz. Annede bebeğin sesine karşı etkin dikkat mi oluşmuş durumda? 4. Yapay Bilinç Hâlleri Dikkatli uyanıklıktan rüyaya kadar uzanan bilinç hâlleri, insanların ve bazı canlı türlerinin doğal bilinç hâlleridir. Ancak belirli teknikler kullanılarak bilincin çok farklı özellikteki bilinç hâlleri de oluşturulabilir. Bunlara “değiştirilmiş bilinç hâlleri “denir. Hipnoz “Hipnoz” terimi uyku anlamına gelmekle beraber, hipnoz bir uyku hâli değildir. Hipnoz durumu genellikle gevşeme ve tüm dikkati ufak bir görsel uyarıcıya (örneğin parmağa, kaleme, çubuğa) yönlendirme sonucu sağlanmaktadır. Hipnoz altındaki kişi, hipnozu yapanın kontrolü altına girer. Kendisinin plan yapma, davranış başlatma istemi ortadan kalkar. Herkes böyle bir konuma girebilir mi? Hayır. Hipnoz durumuna sokulabilen kişiler, telkine açık olanlardır. Onlar, hipnozu uygulayanın isteği üzerine, kendilerini kolayca bir başka zaman veya yerde hayal edebilir. Gerçeklik algısı kaybolur, mantıksal düşünme ortadan kalkar. Kişi, hipnozu yapanın isteği üzerine geçmişine dönebilir. Bilinçliyken hatırlayamadıklarını hatırlayabilir. Bu özellikleri nedeniyle, hipnoz, psikiyatride bir inceleme tekniği olarak kullanılmaktadır. Bu tekniği psikiyatrlar, kişinin bilinçaltına ittiği arzu ve istekleri, normalde hatırlayamadığı anıları, korku ve kaygılara neden olan olayları ortaya çıkarmada kullanır. ŞİMDİ DERİİİN BİR UYKUDASIN! ........... UYANINCA EMİRLERİME UYACAKSIN. ŞİMDİ UYAN DİYCEM VE SEN DE UYANACAKSIN ........... NEDEN Kİ? HAA!.. 89 Meditasyon Meditasyon derin bir düşünme hâlidir ve temelinde belli inanç sistemleri vardır. Bu sistemler bilimin konusu değildir. Bilimi ilgilendirebilecek olan, meditasyonun bilinç hâlini nasıl değiştirdiğidir. Genelde tüm meditasyon tekniklerinde kendilik kontrolü, bedensel duruş ve solunum kontrolünü içeren alıştırma yapılarak sağlanır. Dikkat alanı, bir sembole bakılarak, bir sembol göz önüne getirilerek veya bir sözcük (anlamlı veya anlamsız) tekrarlanarak daraltılır. Böylece duyusal uyarım olabildiğince azaltılır, kişi kendi iç dünyasına odaklanır, dış dünyayı hemen hemen hiç fark etmediği bir bilinç hâline girer. Böyle bir “sükûnet ve mutluluk”, daralmış dikkat ve dış uyaranlara tepkisizlik “trans hâli” olarak tanımlanır. Meditasyon “kendini daha iyi hissetmek”, gevşemek ve stresten kurtulmak amacıyla Batı toplumlarında da kullanılmaya başlanmıştır. Uygulanan tekniklerden biri TM (transendental meditasyon)'dir. Bir diğer teknik biyogeribildirimdir. Batı toplumlarında kullanılan bu teknikler, bilinç değişikliklerini oluşturmak için gereken eğitim süresini göreceli olarak kısaltmaktadır. Bu bakımdan, Doğu kültürlerindeki uzun eğitim gerektiren uygulamalardan farklılaşmaktadır. Biyogeribildirim, canlının (Biyogeribildirim yoluyla kontrol, önce sıçanlarda gösterilmiştir.) bedensel etkinliklerini kontrol etmesini sağlar. Bu da ileride göreceğimiz edimsel koşullama türü öğrenmeyle gerçekleştirilir. Biyogeribildirimin bilinç hâlini değiştirmeyle ilgili şekline “alfa geribildirimi” denir. Gevşek uyanıklık sırasında beyinde alfa dalgalarının olduğunu biliyoruz. Biyogeribildirim için belirli bir deney düzeni kurulur. Kişinin beyin dalgalarını görmesi sağlanır ve beyindeki alfa oranını artırması istenir. Bu yolla, alfa faaliyetinin görüldüğü gevşek uyanıklık şeklindeki bilinç hâlinin elde edilmesi amaçlanır. E etkinlik Alfa geribildirimi ve duygularla ilgili James-Lange Kuramı konusundaki bilgilerinizi görsel ve yazılı kaynakları kullanarak geliştiriniz. Alfa geribildirimini James-Lange Kuramı bağlamında değerlendirdiğiniz 10 dakikalık bir sunum hazırlayınız. Sunumunuzda Türkçeyi güzel ve doğru kullanmaya itina ediniz. Multimedya araçlarından olanaklar elverdiği ölçüde yararlanınız. Hazırladığınız sunumu sınıfa sunmak istediğiniz taktirde söz isteyerek bunu gerçekleştiriniz. Ç. Bilinç, Biliş ve Duyguları Etkileyen Maddeler Günlük yaşamımızda bizler çeşitli rahatsızlıklarımız için ilaçlar alırız. İlaç, canlının işlevlerini değiştiren, yapılarını etkileyen kimyasal maddelere verilen addır. İlaç bir hastalık veya bir bozukluk olduğunda, sadece tıp doktorları tarafından verilir ve onların kontrolünde kullanılır. İlaç kullandırmanın amacı, kişiyi tedavi etmektir. Bazı ilaçlar bilişi, duygudurumu, duyguları, genel uyarılmışlık düzeyini ve bilinçlilik hâlini etkiler. Bu gibi ilaçlar psikiyatride ruhsal ve davranışsal hastalıkların tedavisinde kullanılır. Etkileri nedeniyle bu gibi ilaçlara “psikoaktif” denir. Psikoaktif ilaçların etkileri sadece kimyasal özelliklerinden kaynaklanmaz. Bu etkiler, ilacın alındığı ortama, onu kullanan kişinin özelliklerine, onun ilaçla önceki deneyim ve beklentilerine de bağlıdır. İlaç-çevre-kişi etkileşimi olarak adlandırılan bu durum, bir bireyde belirli psikoaktif ilacın etkilerinin ne olacağını tahmin etmeyi güçleştirir. Psikoaktif ilaçlar ve bunların içerdiği maddeler, yarattıkları psikolojik hâller nedeniyle yasa dışı olarak da kullanılabilmektedir. Buna “maddenin kötüye kullanımı” denir. Bu gibi maddeler uzun süre alındığında, kişide onlara karşı (bir) tolerans gelişir. Kişi maddeye alışır ve aynı etkiyi elde etmek için, aldığı miktarı artırır. (2) Psikoaktif maddelere bağımlılık da gelişir. Fiziksel bağımlılıkta, madde kesildiğinde, ortaya rahatsız edici fizyolojik belirtiler çıkar. Bunlara yoksunluk belirtileri denir. Hafif yoksunluk belirtileri arasında mide bulantısı, kaygı, hafif şiddette titreme, uyuyamama vardır. Şiddetli belirtiler arasında kusma, aşırı şiddette titreme, kramplar, sara hastalığındaki gibi kasılmalar vardır. Kişi, başlangıçta hoş bulduğu psikolojik etkileri nedeniyle maddeyi alırken artık yoksunluğun acı verici etkilerini yaşamamak için almaktadır. Psikolojik bağımlılıkta ise madde için dayanılmaz istek gelir. Bireyin maddeyi pekiştirici etkileri nedeniyle aldığı düşünülmektedir. 90 B bilgi kutusu Psikoaktif maddeler yaptıkları etkilere göre gruplanır. Aşağıda bu gruplar verilmiş her biri kısaca açıklanmıştır: Uyarıcılar: Bu gruptaki maddeler merkezî sinir sistemini uyarır. Yasa dışı olarak kullanılan uyarıcılar psikolojik ve fiziksel bağımlılık yapar. Özellikle sigara kullanımının sağlık üzerindeki olumsuz sonuçları artık çok iyi bilinmektedir. Uyarıcı maddelerin etkileri arasında uyku gereksimi duymama, yorgunluk hissinin olmaması, aşırı neşe, bir “yalancı mutluluk hâli” bulunmaktadır. Aşırı miktarlarda alınan amfetamin aslı olmayan düşüncelere (sanrılar), olmayan nesneleri görmeye (varsanı), sara hastalığındaki gibi şiddetli kasılma ve gevşemelere ve sonuçta ölüme neden olur. Ağrı kesiciler: Narkotikler olarak da adlandırılan bu gruptaki maddeler merkezî sinir sistemini baskılar. Tıpta ağrıyı azaltma veya kesmede, anestetik olarak kullanılır Yasa dışı olarak kötüye kullanılan ağrı kesiciler olumlu duygular ve kendini iyi hissetme hâline (öfori), daha sonra dalgınlık, yarı uykululuk hâli ve düşünme süreçlerinde yavaşlamaya neden olur. Aşırı miktarlar koma ve ölüme yol açar. Bu maddelere hem fiziksel hem de psikolojik bağımlılık gelişir. Uyku verici ve sakinleştiriciler: Bu gruptaki maddeler de merkezî sinir sistemini baskılar. Yasa dışı olarak kötüye kullanılan maddeler başlangıçta konuşkanlık, aşırı neşe, ani duygudurum değişikliklerine yol açar. Birey kendini frenlemede zorluk çeker. Bu evrede beynin düşünce ve davranışlar üzerindeki ketleme işlevi “ketlenmiştir”. Ketleme ketlenince ortaya uyarılma çıkar. Ancak madde almaya devam edildiğinde, ketleme kendini gösterir; önce sakinleşme, yarı uykululuk ve uyku hâli, daha aşırı dozlarda bilinç kaybı, koma ve ölüm hâli oluşur. Bu gruptaki maddelere hem fiziksel hem de psikolojik bağımlık gelişir. Algıyı çarpıtan maddeler: Bu maddeler algıları çarpıtarak duygudurum ve hislerde değişikliğe yol açar. Her şey olduğundan daha farklı görünür. Zaman algısı bozulur. Kişinin gerçekle bağı kopar. Bu maddelerin psikolojik bağımlılığa neden olduğu düşünülmektedir. dikkat • • Neşelenmek ve mutlu olmak çoğu zaman insanın elindedir. Koyduğunuz bir amaca ulaştığınızda duyduğunuz sevincin yerini ne tutabilir? Spor yapıp yorulduktan sonra gelen dinlendirici uykuyu başka ne sağlayabilir? Bunları psikoaktif maddeleri kötüye kullanarak elde etmenin ne kadar riskli olduğunu görsel ve yazılı basında her gün görüyoruz. SOSYAL ETKİLER hazırlık İnsanlarla ilgili izlenimleri nasıl oluştururuz? Onların davranışlarını nasıl yorumlarız? Sosyal inaçlar, tutumlar, ön yargılar nasıl oluşur ve nasıl değişir? Bir insanı sevmemize, ötekini itici bulmamıza yol açan etkenler nelerdir? Birbirimizi nasıl etkileriz? İnsanlar zamanın önemli bir kısmını sosyal ortamlarda etkili ve başarılı olmak için ne yapmaları gerektiğini düşünerek, başkalarının duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışarak ve başkalarının da onlar hakkında ne düşündüğünü merak ederek geçirir. 91 SOSYAL PSİKOLOJİNİN TANIMI VE SOSYOLOJİDEN FARKI Düşünme biçiminiz hareket biçiminizi, hareket biçiminiz toplumun size nasıl tepki göstereceğini belirler. David Schwartz (Deyvid Şuvartz), Büyük Düşünmenin Büyüsü Sosyal psikoloji bireylerin sosyal ortamdaki davranışlarını ve sosyal grubun bu davranışlara etkilerini inceleyen bilim dalıdır. Psikolojinin bu alt dalının amacı, insanların sosyal çevrelerini nasıl algıladıklarını, bu çevre konusundaki duygu ve düşüncelerinin nasıl oluştuğunu, sosyal etkileşimi ve insanların birbirini nasıl etkilediğini araştırmak, açıklamaktır. Sosyal psikoloji, psikolojinin sosyal bilimlere en yakın olan alt dalıdır (Şekil 1.3). Peki, sosyal psikolojinin örneğin sosyolojiden farkı nedir? Sosyoloji kitabınızdan bildiğiniz gibi, bu bilim dalı, insan topluluklarını, bunların yapısını ve bu yapıda yer alan işlemlemeleri inceler. Sosyal psikoloji bireylerin davranışlarıyla ilgilenirken sosyoloji grup yaşamını, örgütleri, bunların işlevde bulunma biçimlerini açıklamayı amaçlar. E etkinlik Sosyoloji ile sosyal psikolojinin ne bakımlardan birbirine benzediğini, ne bakımlardan birbirinden farklı olduğunu inceleyiniz. Aşağıdaki tabloda sosyal psikolojide ve sosyolojide ele alınan bazı konular belirtilmiştir. Siz de başka konular bularak bunların hangi bilim dalında ele alındığını tabloda işaretleyiniz. Konular Sosyal Psikoloji Küreselleşmeye Karşı Tutum Kitle Davranışları Sosyoloji √ √ ..................... ..................... ..................... ..................... ..................... SOSYAL BİLİŞ VE ÖNYARGILAR Başkası düştü mü "Çürük tahtaya basmasaydı." deriz. Kendimiz düşünce bastığımız tahtanın çürük çıkmasından şikayet ederiz. Cenap Şahabettin Sosyal yapı içinde davranışta bulunurken bu yapıyı oluşturan bireyleri anlamamız, onlar hakkında fikir oluşturmamız, sosyal etkileşimde bulunurken duygu ve düşüncelerimizi düzenlememiz gerekir. Sosyal uyarıcıları algılama ve onlar hakkında düşünceler oluşturmayı içeren sürece sosyal biliş denir. Bu biliş sosyal ögeler (diğer bireyler, gruplar, toplumlar) hakkında izlenim oluşturmayı içerir. Sosyal bilişin iki ögesi aşağıda verilmektedir: Şemalar: İnsanlar sosyal çevreyi şemaları yoluyla algılar. Şemalar gerçeklerin bellekte tutulan basitleştirilmiş şekilleridir, kişinin sosyal uyarıcıların ne olduğuna ilişkin “mini” kuramlarıdır. Sosyal algıların şemalarla gerçekleşmesi, yeni uyarıcıların sadece özel ve belirgin kısımlarının hatırlanmasını sağlar. Bu da sosyal bilginin hızlıca işlemlenmesine olanak verir. Her kuram gibi, şemalar da değişmeye dirençlidir. İlk oluşturulan şemalar değişmeye en dirençli olanlar ise ilk oluşturulanlardır. Buna “ilklik etkisi” denir. Kadının toplumdaki rolü açısından tutucu bir ortamda yetişmiş olan birey, ne kadar üst düzey eğitim alsa da, örneğin kadının çalışması konusundaki olumsuz düşüncelerini korur. Bu örnek ilklik etkisinin gücünü göstermektedir. 92 Sosyal bilişin temelinde yatan şemalar kalıp yargılar şeklinde olabilir. Kalıp yargı, bir grup veya bir sınıf konusunda oluşturulmuş olan basit ve duruk değerlendirmelerdir. Kalıp yargılar, bir sosyal kategorinin bütün üyelerinde var olduğuna inanılan özellikler topluluğunu içerir. Kalıp yargılarda aşırı genelleme vardır. Kalıp yargılar, cinsiyet, ırk, bir grup veya örgüt, ulus, yerleşim yerinde yaşayanlar hakkında oluşabilir. Örnekler: Kadınlar duygusaldır, yaramaz çocuk zeki olur. Kalıp yargılar nispeten kalıcıdır. Çünkü bir kalıp yargı doğrultusunda hareket eden bireyin davranışları, karşısındakinin de o kalıp yargı uyarınca hareket etmesine neden olur. “Şişmanlar neşeli olur.” kalıp yargısı olan bir kişi, şişman bir bireye neşeli bir iletişim beklentisi içinde yaklaşır. Şişman birey bu yaklaşma biçimine, benzer şekilde karşılık verir. Böylece kalıp yargı doğrulanmış, sürekliliği sağlanmıştır. Gördüğünüz gibi, kalıp yargı “kendini doğrulayan kehanet”e temel oluşturmaktadır. Yükleme: Başkalarının ve kendimizin davranışlarını yorumlama ve açıklama, yani davranışların nedenlerini bulma sürecine “yükleme” denir. Davranışların nedenlerini çıkarsamada kullanılan kurallar Yükleme Kuramı’nda açıklanmıştır. Bu kurama göre, yüklemeler içsel nedenlere yani kişinin özelliklerine (yetenekler, kişilik, dürtü ve güdüler, duygular) veya dışsal yani durumsal nedenlere (sosyal güçler ve diğer dış koşullar) yapılır. İnsanlar yüklemeyi doğru nedenlere yaparlar mı? Araştırmalar yüklemelerin genelde yanlı olduğunu ortaya koymaktadır. Başkalarının davranışlarını değerlendirirken yüklemeleri daha çok onun kişisel özelliklerine yaparız. Bu eğilime "temel yükleme hatası" denir. Küçük çocuğuna “Dikkat etseydin düşmezdin.” diyen anne sizce temel yükleme hatası yapıyor olabilir mi? İnsanlar kendi davranışlarına ilişkin yüklemeleri ise sonuca bakarak yapar. Başarılarını içsel nedenlere yani kişisel özelliklerine yüklerler. Başarısızlıklarını ise dışsal nedenlere yüklerler. Buna “savunucu yükleme” denir. E etkinlik Bu etkinliğin amacı aile, arkadaş, toplum, moda, medya gibi sosyal çevrelerin davranışlara etkisini irdelemektir. Bu konuda dergi, gazete ve televizyonda yer alan haberler ve programlardan yararlanarak örnekler bulunuz. Örnekleri sosyal uyarıcıların nasıl algılandığı (sosyal biliş) ve sosyal etkileşimin niteliği açılarından değerlendiriniz. İncelemelerinizi bitirdiğinizde örnekleri sınıfta sununuz. Sosyal biliş ve etkileşimin yaşamı nasıl etkilediği üzerinde durunuz. uygulayalım • • • Sınavda çok iyi bir not aldınız. Size göre bunun nedeni zeki olmanız, sistemli çalışmanız, konuyu iyi öğrenmiş olmanız vb. Yükleme: kişisel özelliklerinize. Sınavda kötü not aldınız. Size göre bunun nedeni, dün gece eve gelen misafirlerin çalışırken dikkatinizi dağıtması, en yakın arkadaşınızın sınavdan önce moralinizi bozacak şeyler söylemesi, öğretmenin notunun kıt olması vb. Yükleme: dışsal yani durumsal etkenlere. Olgun bir birey yüklemelerini genellikle ne tür etkenlere yapmalıdır? Çok sonra anlayacaktık ki maddi nesnelerden ve bazı ön yargılardan kurtulmak var olmaya doğru yapacağımız o yürüyüşün gerekli ve vazgeçilemez adımıydı. Marlo Morgan (Marlo Morgın), Bir Çift Yürek 93 örnekler bulalım • • Köşedeki bakkalı hoşsohbet, babacan biri olarak değerlendiriyorsanız (bilişsel bileşen) onunla konuşmaktan hoşlanırsınız (duygusal bileşen). Bakkalla ilgili bu olumlu tutumunuz davranışlarınıza da yansır. Dükkânın önünden geçerken durup ona selam verir, alışverişlerinizi ondan yapmayı tercih edersiniz (davranışsal bileşen). II. Ünite'nin B Konusu'nda akranlarla ilişkiler ele alınmıştı. Tutumların gelişmesinde akranların etkisine örnekler veriniz. Tutum üç bileşenden (duygu, biliş ve davranış) oluşan, çok yönlü bir sosyal psikolojik kavramdır. Tutumun duygusal bileşeni bir kişi, grup veya kuruma ilişkin nispeten sürekli, olumlu veya olumsuz duyguları içerir. Tutumun nesnesi hakkındaki düşünce ve inançlar ise bilişsel bileşeni oluşturur. Davranışsal bileşen, duygu ve inançlar uyarınca gerçekleşen davranışları içerir. Tutumlar nasıl oluşur? Tutumlar daha çok, bunlara sahip olan kişilerden öğrenilir. Yaşamın ilk dönemlerinde çocuğun tutumları anne ve babanın etkisi altında şekillenir. Erin ve ergenlerde tutumlar, akranların, çeşitli kaynaklardan edinilmiş bilgilerin ve eğitim-öğretim sürecinin etkisi altında şekillenir. Genelde 30 yaştan sonra tutumlarda fazla bir değişiklik olmaz. Hatta erken yetişkinlik döneminden itibaren tutumlar tutuculuğa doğru kayabilir. dikkat Tutumlar öğrenme yoluyla edinilir. Tüm öğrenme süreçleri gibi tutumların oluşmasında da III. Ünite'de göreceğimiz öğrenme ilkeleri geçerlidir. B • • 94 bilgi kutusu Tutumlar farklı karmaşıklık düzeylerinde olabilir. Bazı tutumlar basit yapıdadır. Örnek: O çocuktan çok hoşlanıyorum. Bazı tutumların olumlu ve olumsuz birçok ögeden oluşan karmaşık bir yapısı vardır. Fakat insanlar diğer bireyleri ve toplumları her zaman olumlu ve olumsuz yönleri ile, çok-boyutlu olarak değerlendirmezler. Karmaşık tutumların ögeleri birbiriyle uyumlu da olabilir, uyumsuz da. Ortalama Tutum Modeli, olumlu ve olumsuz ögelere nasıl bir işlem uygulandığını açıklamaktadır. Bu modele göre, kişilerin değerlendirmeleri olumlu ögelerle olumsuz ögelerin ortalamasından oluşur. Ancak bu model bazı durumlara uygulanamamaktadır. Bunlardan biri, olumlu ve olumsuz ögeler arasında çok büyük çelişkinin olduğu durumdur. Bir diğeri, kişinin karışık duygulara sahip olduğu iki nesneden birini seçmeye zorlandığı durumdur. Her iki durumda da, ortaya bir bilişsel çelişki çıkar. Birey bu çelişkinin farkına varır. Çelişki kendisini rahatsız eder. Birey tutumunu, bilişsel çelişkiyi ortadan kaldıracak şekilde değiştirir ve böylece de verdiği kararın yarattığı bilişsel çelişkiyi azaltır. Tutumların çeşitli işlevleri vardır. (1) Tutumlar bilgilere bir düzen getirir, dünya hakkında bir fikir oluşturmayı sağlar. (2) Birey kendisini, aynı tutumu paylaşan sosyal grubun parçası hisseder. Bunun, birlikte olma ve sevgi güdüsü ile ilgili olduğunu biliyorsunuz. (3) Tutumlar değer yargılarımızı ve kendilik algımızı yansıtır. (4) Tutumlar, kaygı yaratan durumun kendilik değerimize yönelttiği tehditten bizi korur. Buna tutumların “ego savunma işlevi” denir. Ön yargının Günah Keçisi Kuramı'na göre, olumsuzluk yaşayan kişiler, olumsuzluğun suçunu masum bir kişiye veya gruba yönlendirir. Günah keçisine kötü muamale eder. Düşmanlığının hedefi olan günah keçisi, bireyin öfkesinin boşalmasını sağlar. Öfkenin boşalması ise rahatlama sağlar. • • • • • • Bir grup ya da sosyal sınıfın bütün bireyleri tarafından paylaşıldığı varsayılan özellikler kümesine kalıp yargı dendiğini daha önce görmüştük. Bir grup ve onun üyelerine yöneltilen adil olmayan olumsuz tutumlara ise ön yargı denir. Bunlar haklılığı kanıtlanmamış tutumlardır. Ön yargılar ırksal, dinsel, ekonomik grupları hedef alabilir. Ön yargılara hedef olan insanlar katı bir şekilde değerlendirilir. Onlar sosyal bakımdan uzakta tutulur, bunun bir sonucu olarak bireyler arasındaki sosyal uzaklık artar. Ön yargılar gereksinimleri doyuma ulaştırır. Ekonomik, politik veya sosyal açıdan engellenme yaşayan, kendini gerçekleştirme güdüsünü tatmin edememiş olan kişi, saldırganlık ve öfkesini uygun bir nesneye yöneltmek ister. En uygun nesne de hakkında ön yargı oluşturduğu kişi veya gruptur. Bu durumda ön yargılar saldırganlığı “günah keçisi”ne yöneltilmiştir. Ön yargı seçici algılamaya yol açar. Ön yargılara uygun bilgiler algılanır, ters düşen bilgiler ise görmezden gelinir. Bu da ön yargı ile gerçek arasındaki çelişkinin yaratabileceği rahatsızlık duygularını ortadan kaldırır. Ön yargılı kişiler çoğu kez, hedef aldıkları grupların önüne sosyal engeller koyarlar, böylece beklentilerine uyacak sonuçlar yaratırlar. Bu, bir kendini doğrulayan kehanet durumudur. Hedef kişi ve gruplar da kendilerini baskı altında tutan kişi veya gruba olumsuz duygular besler. Bütün bunlar, sosyal psikolojik bakımdan pek çok olumsuz davranışa zemin hazırlar. Ön yargılar değiştirilebilir mi? Hedef olan kişiyi veya grubu yakından tanımak ön yargının değişmesinde etkilidir. Aynı şekilde kişilerin aynı statüde olması, kişilik özelliklerinin uyuşması, olumlu temas da ön yargıların değişmesinde etkilidir. Yeni davranışları, var olan ön yargılarla çelişirse birey yeni davranışı uyarınca ön yargısından vazgeçer. Ancak birey davranışını ön yargıya uyacak biçimde yeniden de düzenleyebilir. Bu yaklaşım ön yargının sürmesine neden olur. Ön yargılar sonuçlarından çekinildiği ya da fırsat bulunamadığı için davranışa dönüşmeyebilir. Ön yargı davranışa dönüşüyorsa buna ayrımcılık denir. Ayrımcılık, bir birey veya gruba ön yargılar doğrultusunda yapılan olumsuz ve haksız davranışlardır. E etkinlik Aşağıda bazı tanımlayıcı ifadeler verilmektedir. Bunlar kalıp yargı ve ön yargıdan hangisi ile ilgiliyse o sütuna “√” işareti koyunuz. Siz de başka tanımlayıcı ifadeler bulunuz ve onları değerlendiriniz. Tablolarınızı arkadaşlarınızın tablolarıyla karşılaştırınız. En fazla tanımlayıcı özellik bulan arkadaşınızı ödüllendiriniz. Kalıp yargı ve ön yargı konularında üstün bilgiye sahip bu arkadaşınıza ne gibi bir ödül verirdiniz? Tanımlayıcı İfade Kalıp Yargı Ön Yargı Diğerleri hakkında geliştirilen tutumdur. Değişmeye dirençlidir. Olumsuz niteliktedir. ................... ................... dikkat Sosyal psikolojideki algı kavramı ile bir bilişsel süreç olan algılamanın bire bir aynı şey olmadığına dikkat ediniz. Bunların hangi açılardan farklı olduğunu düşününüz. 95 SOSYAL VE KÜLTÜREL ETKİLER En zor şey, başkalarının olmanızı istediği kişi olmaktır. Leo Buscaglia, Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek İşte garip bir tablo Görse şaşar Anibal, Ördeklerden bir filo Bir de kazdan amiral. Fazıl Ahmet Aykaç UYGU VE KİMLİKSİZLEŞME HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUN? ARKADAŞLARA SORAYIM 96 A. Sosyal Çevrenin Davranışlara Etkisi E etkinlik Çevrenizi inceleyiniz ve sosyokültürel koşulların davranışa etkilerini gösteren örnekler bulunuz. Bunun için dergi, gazete ve televizyonda yer alan haber ve programlardan yararlanabilirsiniz. Sınıfta sunulan örneklerden bir liste oluşturunuz. Her bir örneği sosyokültürel etkinin derecesi açısından değerlendiriniz. Bunun için aşağıdaki derecelendirme ölçeğinden yararlanınız. 1 2 3 Orta Derecede Etkili Etkili Etkisiz Bulduğunuz sosyokültürel etkiler daha çok hangi etki derecesine sahip? Bu durum size sosyokültürel etkilerin yaşamımızdaki yeri konusunda ne söylüyor? Sosyal psikolojinin iki ögesinden biri olan bireyle ilgili konulara yukarıda değindik. Bireyin şema ve kalıp yargıları, tutum ve ön yargıları ile diğer temel konular üzerinde durduk. Sosyal psikolojideki diğer öge, bireyin toplumla ilişkilerini içerir. Aile, arkadaş, toplum ve medya gibi sosyal çevreler birey üzerinde etki yapar. Bu etkiler bireyin sosyalleşme sürecinden geçmesini sağlar. Sosyalleşme, aile üyeleri ve toplumdaki diğer etkili kişilerin, toplumun değer ve normlarını, kültürünü gelişmekte olan bireye aktarmasını içerir. Sosyalleşme, toplumsal kurallar ve kültürün çocuğa öğretilmesini; çocuğun da aile ve kültüre uygun tutum ve davranışları öğrenmesini içerir. Her yeni kuşağın, bazı özellikler bakımından bir öncekinden farklı olması doğaldır. Teknolojideki gelişmeler, sosyokültürel yaklaşımlar ve olaylar buna neden olur. Ancak yine de toplumlar ve kültürler bazı temel özellikler açısından aynı kalır. Bunu sosyalleşme süreci sağlar. Sosyalleşme, her yeni kuşağın; toplumun kültürü, değer ve normları açısından bir öncekine benzer özellikte olmasını sağlar. Sosyalleşmede yalnız aile değil, kültürel etkiler de önemlidir. düşünelim Bir an, sosyalleşme süreci diye bir şeyin olmadığını düşünelim. O zaman toplumlar, kültürler ve hatta uluslar var olur muydu? Küreselleşmeyi sosyalleşme açısından değerlendiriniz. 97 Sosyokültürel çevre ve bu çevrenin etkisiyle ortaya çıkan davranış biçimleri aşağıda verilmiştir: Yardım etme: Karşılıksız olarak yapılan yardıma “özgeci davranış” denir. (1) Genelde, yardıma gereksinimi olan kişiyi izleyenlerin sayısı arttıkça özgeci davranış azalır. “Tanık etkisi” olarak adlandırılan bu durumun nedeni, sayı arttıkça sorumluluğun yayılmasıdır. (2) Model alınan birinin özgeci davranışı, diğerlerinin de özgeci davranmasına neden olur. (3) Kişinin kendisine benzeyen bireylere gösterdiği özgeci davranış, benzemeyenlere oranla daha fazladır. Çekicilik: Kişiler arası etkileşimde çekicilik önemli bir etkendir. Çekicilik bilişsel ve duygusal bileşenlerden oluşur, hoşlanmaya yol açar. Hoşlanmanın oluşmasında fiziksel görünüm, mekânsal yakınlık, tanıdık olma ve birbirine benzeme önemli rol oynar. Uygu: Olgun bir insandan, kendi değerlendirmeleri uyarınca bağımsız hareket etmesi beklenir. Ancak bunun dışında iki durum daha vardır: uygu (itaat) ve karşıt-uygu. Uygu yönlendirici normlara ve sosyal beklentilere uyan davranışları; karşıt-uygu ise bunlara karşıt olan davranışları içerir. Uygu ve karşıt-uygu başkalarının davranış ve inançlarının etkisi altında şekillenir. Bu etkilenme kitle davranışları boyutunda daha kolay gerçekleşir. Kitle içinde bireyler, kendi başlarına yapmadıkları, yapamadıkları, hatta yapmayı düşünemedikleri uygu davranışları sergileyebilirler. Kimliksizleşme: Kitle içinde kişiler birey olarak değil, büyük bir grubun adsız üyeleri gibi yer alır. Kimliksizleşmede bireysel sorumluluk duygusu kitle içinde kaybolur. Kitleler nasıl oluşur? Burada “kartopu etkisi” söz konusudur. Önce, etkili bir kişi birkaç kişiyi etkiler. Bu birkaç kişinin her birinin başka birkaç kişiyi etkilemesiyle etkilenen birey sayısı geometrik olarak artar. Grup düşünme: Bu, sağlıklı olmayan karara varma biçimlerinden biridir. Grup düşünmede üyeler, kendi gruplarının yenilmez ve dokunulmaz olduğu konusunda, gerçek olmayan bir düşünceye sahiptirler. Grup düşünme kendi içinde sargın fakat başka gruplardan yalıtılmış olan, kötü liderlere sahip gruplarda gözlenir. Grupça varılan kararlar bireyin tek başına verdiklerinden farklı mıdır? Genelde kişiler tek başına verdikleri kararlarda daha temkinli davranırlar. Grup hâlinde alınan kararlarda ise daha fazla risk alma eğilimi gözlenir. Sapkınlık: Kabul edilen inanç ve uygulamalardan sapma durumudur. Böyle bir tavrın sonucunda birey, toplumun dışına itilir. Sapkın davranışlar kişinin reddilmesine, haksız muamele görmesine, ayrıma neden olur. Toplum sapkın kişiyi bu şekilde cezalandırırken bir yandan da, diğerlerine sapkın olmanın sonuçlarını göstermiş olur, toplumun sınırlarını, norm ve değerlerini bir kez daha ortaya koyar. Saldırganlık: Sosyal psikolojinin ele aldığı konular arasında, saldırganlığa neden olan çevresel koşulların incelenmesi de vardır. Çalışmalarda model alma ve taklit etmenin saldırganlık üzerindeki rolü vurgulanmakta, engellenmenin saldırganlık üzerindeki etkileri araştırılmaktadır. Kavga etmemek için insanların anlaşmaları, el ele verip çalışmaları, birbirlerini dinlemeleri yeterli. 98 John Steinbeck (Can Siteynbek), Gazap Üzümleri B. Roller ve Beklentiler Öğretmen ve öğrenci rolü Büyükanne rolü düşünelim İnsanlar mutlaka sosyal roller içinde bulunacaktır (1) ve sosyal roller içinde yaşamını sürdürecektir. Önemli olan bu rollerin ona dayatılmış mı olduğu yoksa onların kendi istekleri ile mi bu sosyal rolleri yüklenmiş olduğudur. (2) Doğan Cüceloğlu, Savaşçı Madde 1’de hangi tür kimlik oluşumundan söz ediliyor? Yazınız ..................... Madde 2’de hangi tür kimlik oluşumundan söz ediliyor? Yazınız ..................... E etkinlik “Sosyokültürel Etkiler“ konusunda kısa bir kompozisyon yazınız. Rol, belirli bir statü ya da işlevdeki kişiden beklenen davranıştır. Sosyal yaşamda insanların çok sayıda statüsü vardır (örneğin aynı kişi hem öğretmen hem müdür hem bir anne ve hem de evlat olabilir). Kişiden her statüde, o statüye uygun biçimde davranması, uygun rolü oynaması beklenir. Örneğin “anne” ilgili ve sevecendir. Anne konumundaki bireyin bu özeliklere uygun şekilde davranması, bu özelliklere uygun rol oynaması beklenir. Meslek gruplarıyla da ilgili rol beklentileri vardır. Örneğin mühendisin düzenli ve titiz, doktorun insancıl ve bilgili, hâkimin adil ve dürüst olmasını bekleriz. Esasen bu beklentiler birer genelleme niteliğindedir. Çünkü toplumlarda düzenli olmayan mühendisler olabileceği gibi insancıl olmayan doktorlar da olabilir. Bir grup konusunda oluşturulmuş, basit ve duruk değerlendirmelerin kalıp yargı olduğunu öğrenmiştik. Rollerle ilgili beklentilerin birer kalıp yargı olduğunu söylemek mümkündür. İnsanlar kendilerinden ne beklendiğini yani nasıl bir rol oynayacaklarını, aynı roldeki başka kişileri gözleyerek öğrenirler. Bu bir deneme işidir. Kişi rolünü oynarken başkalarının tepkilerini gözler ve rollerini bu tepkilere uygun şekilde düzenler. Bireyler, bir de hatalarından öğrenirler. Beklentiye uygun davranmama sonucu yapılan hatalar, bir dahaki sefer ne yapılmaması gerektiği hakkında bilgi verir. Böylece hatalar, birey için, rolün nasıl oynanması istendiği konusunda ipucu görevi görür. 99 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun sözcüklerle tamamlayınız. 1. Sadece bedenin veya sadece zihnin var olduğunu öne süren görüş __________, ikisinin de var olduğunu öne süren görüş ise __________ olarak bilinir. 7. Bir gencin aşağıdakilerin hangisini yapmasında kalıtımın rolü diğerlerine göre en fazladır? A) Dilini burnuna değdirmesi B) Zeybek oynaması C) Bilgisayar klavyesini kullanması D) Geometri problemini çözmesi E) Bisiklete binmesi 2. Uyarıcının canlıyı etkilemesi ile onun bir davranış yapması arasında geçen işlemler bütününe __________ denir. 8. İki yaşındaki bir çocuğun aşağıdakilerden hangisini yapması, nesne devamlılığı ilkesini kazanmış olduğunun bir göstergesi olamaz? A) Yuvarlanan topunu almak için kanepenin arkasına girmeye çalışması B) Örtünün altına saklanan şekeri örtüyü kaldırarak alması C) Mama iskemlesinden düşen kaşığı, yere bakarak araması D) Elma sözcüğünü duyunca mutfağa gidip sepetten bir elma alması E) Elindeki biberonu ağzına götürerek emmesi 3. Toplumun kültürünün, değer ve normlarının bir sonraki kuşağa aktarılmasını içeren ve toplumda bunlar açısından bir süreklilik sağlayan sürece __________ denir. 4. __________ ve __________, insanda öncelikli duyumlardır. Aşağıdaki soruları cevaplayınız. 5. Beyin yarım kürelerinin ön tarafında bulunan beyin alanına ne denir? A) Çeper lobu B) Şakak lobu C) Alın lobu D) Art kafa lobu E) Beyincik 6. “Gelişim yaşam boyu devam eden bir süreçtir.” sözüne dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine varılabilir? A) Bir alandaki gelişim tamamlanmadan diğer alanlardaki başlamaz. B) İleri yaşlarda da gelişimsel değişiklikler ortaya çıkar. C) Yaşlanma ve gelişim birbiriyle ilişkisiz süreçlerdir. D) Biyolojik gelişim sona erdiğinde bilişsel gelişim de sona erer. E) Gelişim belirli bir yaşta tamamlansa da etkileri yaşlılığa kadar sürer 100 9. Ahmet ergenlik dönemini kriz yaşamadan geçirmiş, ailesinin ve akrabalarının sahip olduğu değerleri benimseyerek onlarla uyuşan bir kimlik geliştirmiştir. Ahmet’in kimlik bunalımı aşağıdakilerden hangisiyle sonuçlanmıştır? A) Başarılı kimlik statüsü B) Kararsız kimlik statüsü C) Kimlik kargaşası D) Erken bağlanmış kimlik statüsü E) Moratoryum 10. Genelde, anne ve babalar ergenlik dönemindeki çocuklarının arkadaş seçimi konusunda titizlik gösterirler. Aşağıdakilerin hangisi bu durumun bir nedeni olabilir? A)Toplumda ergenlik dönemindeki birey sayısının fazla olması B)Çoğu bireyin, ergenlik dönemini sorun yaşamadan atlatması C)Akran gruplarının ergen üzerinde güçlü etkilerinin olması D)Ergenliğin, her bireyin doğal gelişme sürecindeki dönemlerden biri olması E)Ergenlik döneminde bireyin arkadaş sayısının yetişkinliktekinden az olması 11. Aşağıdaki ergenlerden hangisinin bu dönemde ortaya çıkan hızlı değişimlerin yol açtığı sorunlarla başa çıkmada diğerlerine göre daha başarılı olması beklenir? A)Hızlı değişimin doğal gelişme sürecinin bir parçası olduğunu bilen ergen B)Fiziksel gelişimi bilişsel gelişiminden daha hızlı olan ergen C)Cinsel olgunluğa akranlarından daha erken erişen ergen D)Gerçek durumdan çok, kendi zihnindeki ideal özelliklere uyan bir beden imgesi geliştirmiş ergen E)Yaşadığı sorunlar ebeveyni tarafından görmezden gelinen ergen 12.Aşağıdakilerin hangisinde yetersiz uyarılmanın etkisi vardır? A)İnsanlarda koku alma duyumunun bazı hayvanlarınkinden daha güçsüz olması B)Kafeste, diğer köpeklerden ayrı, tek başına büyütülen köpeklerde normal dışı davranışların gözlenmesi C)Görme engelli bireylerde, işitme ve dokunma gibi öteki duyumların görme engelli olmayan bireylere göre daha gelişmiş olması D)Loş bir ortama girdikten bir süre sonra nesnelerin ayrıntılarının seçilmeye başlanması E)Yenidoğanın insan yüzüne benzeyen şekle, benzemeyenlere göre daha uzun süre bakması 13.Alışmanın ve duyarlılaşmanın meydana gelmesindeki temel etken aşağıdakilerin hangisidir? A)Uyarıcının miktarı B)Uyarıcıyı oluşturan enerji türü C)Uyarıcıyla ilk kez karşılaşılması D) Uyarılan duyu organının hangisi olduğu E) Uyarıcının tekrarlanması 14.Aşağıdakilerden hangisi algılama sürecinin ögelerinden değildir? A)Bağlamın analizi B) Beklentiler C) Bilginin özümsenmesi D) Karşılaştırma E) Karar verme 15.Aşağıdakilerden hangisi duyum ve algının ortak özelliklerinden biridir? A)Uyarıcının tam bir kopyası olma B)Uyarıcıyı anlamlandırma C)Bilgi işlemleme sürecinin parçası olma D)Bellekten kısa sürede silinme E)Beklentilere göre değişme 16.Farklı bireyler aynı uyarıcıyı birbirlerinden farklı algılayabilir. Belirli bir uyarıcı aynı birey tarafından da farklı koşullarda farklı algılanabilir. Bunun nedeni aşağıdakilerin hangisindeki farklılık olamaz? A)Beklenti B)Dürtü ve güdüler C)Öğrenme yaşantıları D)Uyarılan duyu organı E)Sosyokültürel özellikler 17.Bir bireyin aşağıdaki gereksinimlerinden hangisini diğerlerine göre en önce gidermeye çalışması beklenir? A)Fizyolojik gereksinimler B)Güvende olma gereksinimi C)Bilişsel gereksinimler D)Kendini gerçekleştirme gereksinimi E)Birlikte olma gereksinimi 18. Aşağıda, okullar arası bir koşu yarışmasına katılan koşuculardan beşinin koşarken kendi kendilerine söyledikleri verilmiştir. Bu sözler dikkate alındığında, koşuculardan hangisinin koşma davranışının en yüksek düzeyde güdülenmiş olduğu söylenebilir? A)Nasıl olsa kazanamam, kendimi ne diye yorayım B)Burkulan bileğim çok acıyor ama ne olursa olsun bitirme çizgisine varmalıyım C)Yarışmaya katılarak babamın arzusunu yerine getirdim, hızlı koşmasam da olur D)Biraz hızlanayım bari, ayıp olmasın E)Yarışmacıların hiç biri benim düzeyimde değil, bunları geçip birinci olsam da önemi yok 101 19. Bireyin hangi güdülerinin güçlü olduğunu bilmesi, fiziksel, duygusal ve bilişsel özelliklerini gerçekçi olarak değerlendirmesi, aşağıdakilerin hangisinde rol oynamaz? A)Meslek seçerken ileride pişmanlık duymayacağı kararlar almasında B)Başarılı olma olasılığı yüksek uğraşlar edinmesinde C)Kura sonucu, istediği görev yerine atanmasında D)Mutluluk duyacağı arkadaşlıklar kurmasında E)Karşılaştığı sorunlarla yapıcı bir biçimde başa çıkmasında 20.Bir duygunun psikoloji biliminde incelenebilmesi için, I. Her kültürde ortaya çıkma II. Her gelişim düzeyinde ortaya çıkma III. Gözlenebilir olma IV. Ölçülebilir olma özelliklerinden hangilerini taşıması gerekir? A) I ve II B) I ve III C) II ve III D) II ve IV E) III ve IV 21. Beş yaşındaki Ekrem’in titrer bir durumda bulduğu kedi yavrusunu kucağına alarak eve getirmesi ve annesinden “zavallıcığa” ilaç vermesini istemesi, aşağıdakilerden hangisine örnektir? A)Yüz ifadesinden duygunun anlaşılmasına B) Bazı duyguların her toplumda aynı biçimde ifade edilmesine C) Duygunun bastırılmasına D) Duygunun davranışa yansımasına E) Farklı duygulanımlarda aynı fizyolojik değişikliklerin ortaya çıkmasına 22. Bilinçaltı ve bilinç aşağıdakilerin hangisi bakımından birbirine benzer? A)Bireyin kontrolünde olma B)Farkındalığı içerme C)Kısıtlı kapasitede olma D)Yaş ilerledikçe güçlenme E)Davranışı etkileme 102 23.Kişinin bilinçlilik durumu, farkındalık düzeyine bağlı olarak sırasıyla, odaklanmış dikkat, gevşek uyanıklık, yarı uyanıklık, hafif uyku, derin uyku, rüya görme gibi evrelere ayrılır. Bireyin bu evrelerin hangisinde olduğunun en duyarlı ve güvenilir göstergesi aşağıdakilerden hangisidir? A)Beynin elektriksel faaliyeti B)Kalp atım hızı C)Nefes alıp almama D)Gözbebeklerinin büyüklüğü E)Terlemenin oluşması 24.Dersi dikkatle izleyen öğrencide hangi tür dikkat gerçekleşmektedir? A)Bölünmüş dikkat B) Edilgen dikkat C) Sürdürülen dikkat D) Seçici dikkat E) Kısa süreli dikkat 25. Aşağıdakilerden hangisi sosyal biliş türlerinden biridir? A) Sosyalleşme B) İtaat C) Yükleme D) Kimliksizleşme E) Sapkınlık 26. Aşağıdakilerden hangisi sosyal çevrenin ögelerinden biri olan medyanın bireyin davranışını etkileme yollarından biri olamaz? A)Bireyi bilgilendirme B)Bireyin yaptıklarını denetleme C)Bireye örnek alabileceği modeller sunma D)Bireye kendininkiyle karşılaştırabileceği görüşler sunma E) Bireyin bilişsel gereksinimlerinin karşılanmasına olanak sağlama 27. Aşağıdakilerden hangisi sosyal psikolojide cevap aranan sorulara bir örnek değildir? A)Tutumların oluşmasında ailenin rolü var mıdır? B)Aile büyüklüğü çocuğun okul başarısını etkiler mi? C)Otoriter ve demokratik aile tiplerinin ergenin kimlik bunalımını çözmesindeki etkileri farklı mıdır? D)Sosyalleşmede ailenin önemi nedir? E) Kırsal bölgeden kente göç, ailede ne gibi yapısal değişikliklere yol açar? III. ÜNİTE ÖĞRENME, BELLEK, DÜŞÜNME ÖĞRENME A. Tanımı İnsanlar öğrenme dürtüsüyle doğarlar. Öğrenmeye karşı merak ve bundan duyulan zevk insanın doğasında vardır. W. E. Deming (Deming) ÖĞRETMENİM ETKİN DİKKAT DİYORLAR, O NEDİR? SAĞA SOLA BAKACAĞINA DERSİ DİNLESEYDİN... d hazırlık İlköğretimden beri göreviniz öğrenme. Aylar ve yıllar boyunca, her gün öğreniyorsunuz. İlköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim, ondan da sonra lisansüstü eğitim-öğretim görüyorsanız en az 22 yılınızı eğitim-öğretim ile geçiriyorsunuz. Tıp gibi bazı dallardaki eğitim-öğretim ise en az 30 yıl sürüyor. Askerlik görevi de farklı bir eğitim. Sonuç olarak bireyin yaşam süresinin yarısına yaklaşan bölümündeki temel görev öğrenmek oluyor. Ancak iş öğrenmekle bitmiyor. Öğrenebiliriz ancak aklımızda kalmayabilir, unutabiliriz. Bu nedenle diğer görevimiz, öğrendiklerimizi daha sonra bunları hatırlayabilecek şekilde bellekte tutmak. Öğrenme sadece eğitim-öğretim kurumlarında mı yapılıyor? Bebek Albert tavşandan ve beyaz sakallı erkeklerden korkmayı sizin derste öğrendiğiniz gibi mi öğrenmişti? Somut işlemler döneminde çocuk miktar korunumunu annesi anlattığı için mi öğrenmişti? Bir idareci, elemanlarını nasıl yöneteceğini, kime nasıl davranacağını, iş yerinden en iyi verimi almak için ne yapması gerektiğini yalnızca kitaplardan öğrendiklerine göre mi belirliyor? Hemen hatırlayalım: Canlıların varkalımı, uyarıcıları duyumsamalarına ve uygun davranışları yapmalarına bağlı. Bu U-D bağları içgüdüsel olarak saptanmış olabilir (bebekte anne memesini emme davranışında olduğu gibi); içgüdüsel olarak var olan potansiyel, çevrenin etkisiyle biçimlenmiş olabilir (yürüme ve konuşmadaki gibi) veya öğrenme ürünü olabilir (bu kitapta, doğuştan donanım ve edinilmiş donanımın göreli katkıları hakkında öğrendikleriniz gibi). Canlının karmaşıklık düzeyi yükseldikçe doğuştan gelen özelliklerin göreli katkısı azalır, öğrenilenlerin katkısı artar. Bir köpek yavrusu yaklaşık 1,5 aylıkken kendi başına yaşayabilir. İnsan yavrusunun kendine bakabilir hâle gelmesi en az ilköğretim çağında mümkün oluyor. Sonuç olarak bütün bilgilerimizde, fiziksel ve sosyal uyarıcıları nasıl algıladığımızda, tutumlarımızda, kişiliğimizde, yaptıklarımızda öğrenmenin büyük katkısı var. Öğrenme yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Her yerde ve her zaman öğreniyoruz. Unutmayalım “bilgi çağında” yaşıyoruz ve çağımızın sloganlarından biri “Bilgi güçtür.” 103 E etkinlik Aşağıdaki tabloda verilen davranış örneklerini inceleyiniz. Davranış, öğrenme sonucu ise “Öğrenme” sütununa, refleks sonucu ise “Refleks/İçgüdü” sütununa "√" işareti koyunuz. Aklınıza gelen başka davranış örneklerini yazınız ve onları da aynı açıdan değerlendiriniz. Aşağıdaki Bilgi Kutusu’nu okuduktan sonra bu etkinliğe geri dönünüz. Sınıflama hatası yapıp yapmadığınızı kontrol ediniz. Varsa hatalarınızı düzeltiniz. Davranış Köpeğin, acıkınca yemek kabının başına gitmesi Özge’nin böcek görünce midesinin bulanması Yeni doğan bebeğin eline bir nesne verilince onu sıkıca tutması Gözüne hava püskürtülen Eda’nın gözünü kırpması Mert’in karanlıktan korkması ....................... B Öğrenme Refleks/İçgüdü bilgi kutusu “Öğrenme, tekrar veya yaşantı sonucu davranışlarda gözlenen oldukça devamlı bir değişikliktir.” Şimdi bu tanımdaki ögeleri, önceki öğrendiklerimizle bütünleştirerek (böylece onların belleğimizde kalıcılığını artırarak) tek tek ele alalım. • Öğrenme bir ara değişkendir: İnsan yaşamında çok önemli yeri olan öğrenme bir bilişsel süreçtir. Buna göre, öğrenme, uyarıcı ile davranış arasına giren bir ara değişkendir. Şekil 2.1'de “uyarıcı” ve “davranış” yazan kutuları bulalım. Şimdi de ikisinin arasındaki kutu ve oklara bakalım. Bu şemayı artık öğrenmiş ve bellemiş, onu “akıl gözü”nüzle görüyor olmalısınız. Buna psikolojide “görselleştirme” denir. • Tekrar ya da yaşantı: Büyüme veya olgunlaşma süreci içinde ortaya çıkan davranış değişiklikleri öğrenme değildir. Örneğin büluğ dönemindeki hormonal değişiklikler nedeniyle karşı cinse ilgi duymaya başlama, öğrenme değildir. Hastalık ve hasar sonucu meydana gelen değişiklikler de öyle. İçgüdüler öğrenme değildir. Bebekte emme davranışı doğuştan vardır, kimsenin bunu öğretmesine gerek yoktur. Refleksler otomatik olarak yaptığımız doğuştan tepkilerdir. Siz “doğuştan” teriminin “doğduğunda” anlamına gelmediğini artık biliyorsunuz. Doğuştan terimi, olgunlaşma süreci içinde sonradan ortaya çıkan davranışları (konuşma gibi) da içeriyordu. • Davranış: Psikoloji biliminin davranışları incelediğini artık çok iyi biliyorsunuz. Bir ara değişken olan öğrenmenin de mutlaka, psikolojideki üç tür davranıştan herhangi birine yansıması gerekiyor. Örnekler: (1) Güdülenmenin dört bileşenini öğretmeninize anlatabilirsiniz öğrenme dıştan gözlenen davranışa yansımaktadır. (2) Bir markete daha önce farklı yollardan gitmiştiniz. Şimdi de markete gideceksiniz fakat aceleniz var. En kısa yolun hangisi olduğuna karar vermeniz gerekiyor. Zihninizdeki haritayı buna psikolojide “bilişsel harita” denir. görselleştiriyorsunuz. En kısa yolu buluyorsunuz öğrenme doğrudan gözlenmiyor, bir davranıştan dolaylı olarak çıkarsanıyor. (3) Yoğun dikkat gerektiren bir görevi yerine getirirken beyninizin elektriksel cevaplarında dikkatle ilgili bir dalga ortaya çıkıyor (psikofizyolojik tepki). Tekrarlayalım: Öğrenme bir ara değişkendir. Biz onun davranışa yansımasını gözlüyoruz. Bu davranışa icra veya "performans" da denebilmektedir. • Davranışta değişiklik: Öğrenmenin ölçüsü, davranıştaki değişikliktir. Okulda öğrendiğimiz yararlı bilgilerden esinlenerek değişikliğin daima iyi yönde olduğunu düşünebiliriz. Bu doğru değildir. Ön yargıların, ayrımcılığın, madde kötüye kullanımının, korku ve kaygıların öğrenilmesinde olduğu gibi, öğrenme olumsuz veya yararsız yönde de olabilir. Hatalı bellek stratejileri kullanma da olumlu olmayan bir öğrenmedir. Kısacası, öğrenme yararlı ve uyumlu, olumlu davranış değişikliğini içerebileceği gibi yararsız ve uyumsuz, yani olumsuz değişiklikleri de içerebilir. 104 Oldukça devamlı değişiklik: Yalnızca bir kez görülüp bir daha ortaya çıkmayan davranış öğrenme değildir. Bir davranış değişikliğine “öğrenilmiş değişiklik” diyebilmek için onun nispeten kalıcı olması gerekir. Öğrenme genelde emek ve çaba ister (istisna: aşağıda açıklanan örtük öğrenme). Öğrenme ne kadar iyi yapılmışsa, (istisna: korku koşullaması bir seferde gerçekleşir) davranış değişikliğinin kalıcılığı da o kadar fazla olur. Hatırlanan Ortalama Kelime Sayısı • Zaman Aralığı (gün) Şekil 3.1. Öğrendiklerinizin uzun süre hatırda kalması için aşırı öğrenme yapmalısınız. Öğrenme sürecini anlamak için yaptıkları deneylerde psikologlar basit görevler kullanırlar. Bu yaklaşım, karıştırıcı etkilerin daha iyi kontrol edilmesini sağlar (I. Ünite'deki bu konuda verilen bilgilere bir kez daha bakınız.). Şekil 3.1'de öğrenme düzeyinin hatırlanan kelime sayısına etkisini görüyorsunuz. Siyah çizilen eğri %100 öğrenme düzeyini göstermektedir. Bu düzey “tam doğru tekrar ölçütü” olarak da bilinir. Bu ölçüt, öğrenmenin, malzeme (örneğin kelime listesi) hatasız olarak tekrarlanana kadar sürdürülmesini içerir. Kesik çizgili eğri aşırı öğrenmeyi göstermektedir. Şekil 2.1'deki aşırı öğrenmede, %100 öğrenme için gereken tekrar sayısının iki katı tekrar yapılmıştır (%200 öğrenme düzeyi). Şimdi %100 ve %200 koşullarında, 26. günde hatırlanan miktara bakınız. Şekil 3.1'deki grafik %200 düzeyinde öğrenmenin zamanda kalıcı olduğunu, %100 öğrenmeden geriye pek şey kalmadığını ortaya koyuyor. ÖĞRENME TÜRLERİ E etkinlik Aşağıda günlük yaşamınızda yapmış olabileceğiniz davranışlardan bazı örnekler bulunmaktadır. Bu davranışların öğrenme türlerinden (klasik koşullama, edimsel koşullama, model alarak öğrenme, kavrayarak öğrenme, örtük öğrenme) hangisinde olduğunu görsel ve yazılı kaynaklardan bulunuz ve bunu davranışın yanındaki boşluğa yazınız. Davranış 1. Zil çalınca dersten çıkmak Öğrenme Türü ........ 2. Eşlik ettiğiniz arkadaşınız adres ararken bir sokağın yerini öğrenme ........ 3. Matematik dersinde problemin çözümü için gerekli ilişkiyi görme/ fark etme ........ 4. Düzenli olarak kitap okuyan annenizi görerek onun gibi kitap okuma alışkanlığı kazanma ........ III. Ünite'nin A Konusu derste işlendikten sonra tabloya geri dönünüz ve cevaplarınızı kontrol ediniz. Eğer yanlışlarınız varsa, bunların nedenlerini irdeleyiniz. Şimdi bir Çalışma Kâğıdı hazırlayınız. Kâğıdınızı beş alana ayırınız ve her birine öğrenme tanımındaki ögelerden birini yazınız. Tablodaki öğrenme örneklerini bu beş öge açısından analiz ediniz. Öğrenme örneklerinin her bir öge bakımından durumunu ilgili kutucuğa yazınız. Bir davranış değişikliği olan öğrenmenin farklı türleri vardır. Ancak bunların hepsi öğrenme tanımında ifade edilen ögelere sahiptir. Şimdi kaç tür öğrenme olduğunu görelim: 105 A. Koşullama Yoluyla Öğrenme hazırlık Bilimsel psikolojide ilk olarak tanımlanan öğrenme türü, koşullama yoluyla öğrenme olmuştur. Koşullama yoluyla öğrenmelerde uyarıcılar ve davranışlar bellidir. Deneyci kritik uyarıcıları istediği zaman ve istediği miktarda değişimler, bunların davranışa etkilerini gözler. Koşullama yoluyla öğrenmenin türleri vardır. Koşullama türleri arasında uyarıcılar ve öğrenilen davranımların niteliği açılarından farklar olduğunu ilerleyen sayfalarda göreceksiniz. tartışalım Koşullama yoluyla öğrenme türleri Klasik Davranışçı ekol döneminde tanımlanmıştır. Bu ekol ile koşullanarak öğrenme arasında nasıl bir uyum var? Soruyu aşağıdakileri okuduktan sonra da cevaplayabilirsiniz. 1. Klasik Koşullama Bu koşullama türü, Nobel ödülü sahibi İ. Pavlov tarafından, sindirimin fizyolojisi üzerindeki çalışmaları sırasında tesadüfen keşfedilmiştir. İlk keşfedilen tür olduğu için bilim dünyası onu “klasik” olarak nitelemiştir (Şekil 3.2). Pavlov’un bulduğu koşullamanın, daha sonra yapılan çalışmalar sonucunda, bir davranış ilkesi (yani evrensel gerçeklerin tutarlı ifadesi) hâline geldiğini I. Ünite’de öğrenmiştik. Şekil 3.2. Pavlov ve onun klasik koşullama için kullandığı deney düzeneği uygulayalım Pavlov bilim dünyasına klasik koşullamayı köpekte salya koşullaması olarak tanıtmıştır. Klasik koşullamayı biz de Pavlov’un deneyindeki işlem ve ögeler yoluyla tanıyalım. • Klasik koşullamada dört öge vardır: koşulsuz uyarıcı (yiyecek), koşulsuz tepki (yiyecek duyumsadığında salya salgılama), koşullama uyarıcısı/koşullu uyarıcı (zil sesi), koşullu tepki (zil sesini duyunca salya salgılama). • Yandaki görselde klasik koşullamanın ögelerini bulunuz. • Klasik koşullamada canlı ilişkisiz bir uyarıcıya belirli davranışı bağlamayı öğrenir. Görselde bunun nasıl olduğunu belirleyiniz. 106 Koşullama Öncesi İşlemler Koşulsuz uyarıcı Koşullama uyarıcısı Koşulsuz Tepki Tepki yok Koşullama İşlemleri Koşulsuz uyarıcı ..... Koşullama uyarıcısı Koşulsuz Tepki Koşullu uyarıcı Koşullu Tepki Şekil 3.3 Koşullamanın aşamaları. Kazandırma (A), sönme (B), kendiliğinden geri gelme (C) Klasik koşullama birkaç işlem dönemini içerebilir. Bunlar aşağıda açıklanmaktadır: Koşullama öncesi işlemler: (1) Bir davranış (salya salgılama) ve onu doğal olarak ortaya çıkaran uyarıcı (yiyecek) belirlenir. (2) İlişkisiz bir uyarıcı (zil) seçilir ve onun salya salgılamaya yol açmadığı belirlenir. Koşullama işlemleri: Pavlov’un deneyinde zil çalınıyor ve bundan birkaç saniye sonra köpeğe yiyecek veriliyor. Zil sesinin ardından et verildikçe, yani koşullama uyarıcısı ve koşulsuz uyarıcı eşleştikçe, sadece zil sesinin yol açtığı salya miktarı giderek artıyor. Bu durumu Şekil 3.3 A’da belirleyiniz. Bu sonuç, salya salgılamanın zil sesine koşullandığını, zil sesinin de “koşullu uyarıcı” niteliğini kazandığını gösteriyor. Zil sesinden sonra ortaya çıkan salya salgılama ise bir koşullandırılmış tepkidir; buna kısaca “koşullu tepki” denir. dikkat Pavlov'un deneyinde, köpeğin yiyeceği alması onun yaptığı herhangi bir davranışa bağlı değil yani klasik koşullamada canlı edilgen konumda. Öğrenilen davranış koşullu uyarıcı tarafından “uyandırılıyor” (Zil çalınca salya salgılanıyor.). Bu durumun, klasik koşullamayı aşağıda anlatılan edimsel koşullamadan ayıran en önemli fark olduğunu göreceksiniz. Genelleme: Pavlov daha sonra, yine bir işitsel uyarıcı olan çan sesinin de salya salgılamasına yol açtığını görmüştür. Genelleme, daha önce koşullama işlemi hiç uygulanmadığı (yani koşullu uyarıcıya benzeyen uyarıcı, koşulsuz uyarıcı ile hiç eşleştirilmediği) hâlde, bir uyarıcının koşullu tepkiye yol açmasına denir. Genellemeye yol açan uyarıcıların (zil sesi ile çan sesi) benzer olması gerekir. Şekil 3.4’ü inceleyiniz. Uyarıcıların birbirine benzerliği azaldıkça koşullama kuvvetinin de azaldığını belirleyiniz. Şekil 3.4. Genelleme. Koşullu uyarıcı belli perdede (“0” ile gösterilmekte) bir ses. Artı değerler giderek tizleşen (incelen) sesleri, eksi değerler giderek pesleşen (kalınlaşan) sesleri gösteriyor. Koşullu uyarıcıya olan benzerlik azaldıkça koşullu tepkinin kuvveti azalıyor. Söndürme işlemleri: Koşullama gerçekleştikten (Şekil 3.3 A) sonra da köpeğe et vermeye devam edilmeli mi? Artık öğrendiğine göre, sadece zil sesini duydukça köpeğin salyası akmaya devam etmez mi? Bunun cevabı olumsuzdur. Koşullu tepkinin sürmesi için, deneycinin koşulsuz ve koşullu uyarıcıyı ara sıra birlikte vermesi gerekir. Bu yapılmazsa Şekil 3.3 B’de olduğu gibi davranış kuvveti giderek azalır. Deneycinin yaptığı işleme söndürme, davranışın azalmasına da sönme denir. 107 Kendiliğinden geri gelme: Söndürme işlemi koşullu tepkinin tam olarak unutulmasını sağlıyor mu? Şekil 3.3 C’ye bakalım. Araya bir dinlenme süresi verdikten sonra köpeği deney düzeneğine tekrar koyup zil çalsak fakat et vermesek ne olur? (Şekil 3.3 B’ye tekrar bakınız: Sönme sonucu davranış ortadan kalkmıştı.). Şekil 3.3 C’de ne görüyorsunuz? Hayvan tam şiddette değilse bile, son söndürme işlemindekinin çok üstünde bir koşullama kuvveti gösteriyor, değil mi? Demek ki sönme, tam bir unutma sağlamıyor, davranış kendiliğinden geri geliyor. Tam bir unutma sağlamak için ne yapmalı? Bunun için söndürme işlemlerinin tekrarlanması gerekiyor. i örnekler bulalım Klasik koşullama elbette ki Pavlov'un yapmış olduğu bir deneyden ibaret değil. Günlük yaşamdaki davranışlarınızın bir kısmı klasik koşullama ile öğrenilmiştir. • Albert deneyi, korkuların nasıl koşullandığını gösteriyor. • Güzel bir yiyeceğin görüntüsü (yiyeceği daha yemeye başlamadan önce) ağzınızı sulandırmıyor mu (yani salya salgısına yol açmıyor mu?) Bu da bir klasik koşullamadır. • Klasik koşullama tutumlarda da etkili. Yoksulluğun sıkıntılarını yaşamış olan bir kişi, yoksul olduğu dönemle ilişkili, onu çağrıştıran tüm uyarıcılara (örneğin oturduğu semte, yandaki komşuya, yoksul evinin badanasının rengine vb.) olumsuz tutumlar geliştirir. • Şimdi siz de başka örnekler düşününüz. Örnekleri kazanma (Şekil 3.3 A), sönme (Şekil 3.3 B) ve kendiliğinden geri gelme (Şekil 3.3 C) aşamaları için geliştiriniz. 2. Edimsel Koşullama Edimsel koşullama B. F. Skinner adlı psikolog tarafından keşfedilmiştir. Skinner’in bulduğu bu koşullama türünün daha sonra yapılan çalışmalar sonucunda bir davranış ilkesi (yani evrensel gerçeklerin tutarlı ifadesi) hâline geldiğini I. Ünite'de öğrenmiştik. Skinner çalışmalarında önce güvercinleri kullanmıştır. Ancak daha sonra, deney hayvanı olarak beyaz (albino) sıçanları kullanmıştır. Edimsel koşullamanın gerçekleştirildiği ve Skinner kutusu olarak da bilinen deney düzeneği Resim 3.1’de gösterilmektedir. HİŞT!!! İNSANI KOŞULLADIM SOLDAKİ DÜĞMEYE BASINCA YİYECEK VERİYO!.. Resim 3.1. Edimsel koşullama kutusu Klasik koşullamada, uyarıcı davranışı tepkisel olarak ortaya çıkarıyordu: Zil sesi salya salgılama tepkisini doğuruyordu. Edimsel koşullamada ise canlı, bir sonucu elde eden davranışı öğrenir ve bunu ortaya koyar. Koşullamada canlı etkin konumdadır. Yaptığı davranış (yani edim) sonucunda bir amaca ulaşır. Söz konusu koşullama da bu nedenle “edimsel”olarak nitelendirilir. Koşullama işlemleri: Edimsel koşullama kutusuna konulduğunda, sıçan çeşitli davranışlar yapar: Kutunun içinde dolaşır, nesnelere bakar, onları koklar, kurcalar. Bu davranışlar rastlantısal olarak yapılır, bu nedenle çeşitlilik gösterir. Sıçanın davranışlarından biri de yiyecek kutusunun bulunduğu yere gelmek olur. Sıçan bu alanı koklar, 108 kurcalar. Davranışlardan biri pedalın itilmesini sağlar. Buna deneme yanılma türü öğrenme denir. Pedalı itme davranışı sonucunda yiyecek parçası kutuya düşer. Yiyecek olumlu pekiştireçtir. Sıçan onu yer ve açlığı azalır. İzleyen gün kutuya tekrar konulduğunda sıçan yine çeşitli davranışlar yapar, yine bunlardan bir tanesi pedala basmadır. Yiyeceğini alır ve yer. Sıçan kısa sürede, pedala bastığında yiyecek almakta olduğunu öğrenir. Rastlantısal davranışlar ortadan kalkar. Aç sıçan kutuya konulduğunda hemen pedala basar ve yiyeceğini alır. Bunun neden böyle olduğunu artık biliyoruz: Yiyeceğe ulaştırmayan davranışlar sönmekte, ulaştıran davranışın kuvveti ise artmakta. Pekiştirme ve türleri: Edimsel koşullamada canlının yaklaşmak ve elde etmek istediği bir olumlu uyarıcı olabilir, yiyecek gibi. Canlı bu amaca ulaştıran davranışları yapar. Bu duruma olumlu pekiştirme denir. Ya da canlının uzaklaşmak veya ortadan kaldırmak istediği bir olumsuz uyarıcı olabilir, acı verici uyarıcılar gibi. Canlı bu uyarıcıları ortadan kaldıran davranışları yapar. Bu duruma da olumsuz pekiştirme denir. Tablo 3.1’de koşullama türleri ve etkileri ile ilgili konuların bir özeti yapılmıştır. Tablo 3.1. Özet Tablo. Hedef Niteliğindeki Uyarıcının Türü, Uygulanma Durumu ve Etkilerine İlişkin Sonuçlar. Uyarıcının Uygulanma Durumu Hedef Uyarıcısı Uygulanıyor Uygulamanın Etkisi Kaldırılıyor Kaldırmanın Etkisi Olumlu • Olumlu pekiştirme • Davranış sayısı artar • Söndürme • Davranış sayısı azalır Olumsuz • Söndürme • Davranış sayısı azalır • Olumsuz pekiştirme • Davranış sayısı artar Edimsel koşullamada canlı olumsuz pekiştireci ortadan kaldıran davranışlar yaparak onun olumsuz etkisinden kurtulur. Buna kaçma denir. Deney düzeneğinde şokun verileceğini bildiren bir ayırt edici uyarıcı mekanizması vardır. Örneğin ışığın yanması, bir şok verileceğinin habercisidir. Hayvan bu ayırt edici uyarıcı verildiğinde karşı bölmeye geçerse şok almaktan kurtulur. Buna da kaçınma denir. düşünelim Edimsel davranışı klasik koşullamadaki tepkisel davranış ile karşılaştırınız. Düşüncelerinizi not ediniz. III. Ünite'nin A Konusu işlendikten sonra notlarınızı gözden geçiriniz. E etkinlik Tablo 3.1’i dikkatle inceleyiniz. II. Ünite’nin D Konusu’ndaki bilgilerinizi hatırlayınız. Bu bilgileri yandaki Çalışma Kâğıdı’nda boş bırakılan yerleri tamamlamada kullanınız. Davranış Sayısını Artıran Koşul Tekniğin Adı Olumlu hedef uyarıcının ............. ............. pekiştirme Olumsuz hedef uyarıcının ............ ............. pekiştirme Davranış Sayısını Azaltan Koşul Tekniğin Adı Olumlu hedef uyarıcının ............. ............. Olumsuz hedef uyarıcının ............. ............. Davranışı Bastıran Koşul Tekniğin Adı Olumlu hedef uyarıcının ............. ............. Olumsuz hedef uyarıcının ............. ............. 109 uygulayalım • • • • Edimsel koşullama türü öğrenme Skinner'in yaptığı deneyden ibaret değil. Günlük yaşamdaki davranışlarımızın çok büyük bir kısmı edimsel koşullama ürünüdür. Hayvanlara beceriler edimsel koşullama teknikleriyle öğretilir. At terbiyecilerinin elinde şeker bulunur. İstenen davranışı yapınca terbiyecisi ata ara sıra şeker verir. Bazı bebekler bir nedeni olmaksızın sürekli ağlar. Bu bebekler, ağladıkları zaman annesinin onun yanına geldiğini öğrenmiştir. (Edimsel davranış: ağlama. Olumlu pekiştireç: Annenin yanına gelmesi.) Trafikte kırmızı ışık bir ayırt edici uyarıcıdır. Bu ışıkta durarak kazadan kaçınırsınız. Aniden çıkan şiddetli rüzgârla gökyüzünü kara bulutların kaplaması bir sağanak yağmurun geleceğini gösteriyor. Hemen bahçedeki oyunu bırakıp içeri girersiniz. Böylece de ve ıslanmaktan kaçınmış olursunuz. B. Bilişsel Öğrenme hazırlık Bilişsel öğrenme, yaşantılar sonucu “bilgi işlemleme”de meydana gelen değişme olarak tanımlanır. Bu öğrenmede uyarıcılar, onların ortaya çıkardığı davranışlar, pekiştireç ve cezalar yoktur. Çevre üzerinde bir etki yaratan edimler de yoktur. Bilişsel öğrenme zihinde oluşur; zihinde yapılan işlemlemeleri, yaşantıları içerir. Örneğin, bu kitabı okurken veya ders çalışırken yaptığınız öğrenmeler bilişsel öğrenmedir. Deneyimler sonucu algılar gelişir ve çeşitlenir, daha fazla nesne ve olay fark edilir, sosyal psikolojik şemalar ve daha ilerideki ünitelerde anlatılacak olan üst düzey zihinsel temsiller gelişir. Diğer bir deyişle, bireyin davranışlarını çevrede olup bitenler değil, çevrenin zihindeki temsilleri belirlemeye başlar. Bu temsiller bilişsel öğrenmenin yapı taşlarıdır. Öğrenme denince genellikle aklımıza, bilgi işlemleme sistemimizde düşünerek yaptığımız değişiklikler gelir. Bir matematik problemini deneme yanılma türünden davranışlar yaparak çözmezsiniz. Geçmişte babanızın “Aferin” diyerek olumlu pekiştirme uyguladığı bir davranışı da aynen tekrarlamazsınız. Düşünürsünüz, stratejiler kurarsınız, zihninizde işlemler yapar, ortaya çıkan ürünü değerlendirirsiniz. KIZINCA SÖYLENEN "MEE" İKİ "E"YLE Mİ TEK "E"YLE Mİ YAZILIYORDU? 1. Örtük Öğrenme Bu öğrenme türünde kişi öğrendiğinin farkında değildir. Örneğin, kişiye bir kelime listesi gösterilir ve her kelimedeki ünsüz harfleri sayması istenir. Daha sonra katılımcıya kelimelerin ilk hecesi gösterilir ve bu heceleri aklına gelen ilk kelimeye tamamlaması istenir. Bu deneylerde katılımcıların büyük çoğunlukla, heceleri ünsüz harfleri saydıkları kelimelere tamamladıkları görülmüştür. Katılımcılar kelimelerdeki ünsüzleri sayarken bir yandan da bu kelimeleri farkına varmadan öğrenmiştir. Örtük öğrenme beynin yüksek zihinsel işlevlerinden sorumlu olan alın lobunda değil, beyin kabuğunun altındaki yapılarda gerçekleşir. Bu öğrenme pek çok nörolojik hastalığın son evrelerine kadar bozulmaz. Örtük öğrenme, öğrenmenin bilinçaltında değilse bile bilinç öncesinde gerçekleşebildiğini göstermektedir. Demek ki insan zihni, bilinç olmadan da öğrenme gibi bir bilişsel etkinliği gerçekleştirebilmektedir. Çok ilgi duyulan bir araştırma alanı, insanların uykuda öğrenip öğrenemediği olmuştur. Araştırma sonuçları çok basit, kavramsal olmayan bazı bilgilerin uykuda öğrenilebileceğini; ancak örneğin öğrencilerin, iş adamlarının ve öğretim üyelerinin bilmek isteyeceği türden bilgilerin uykuda öğrenilmediğini göstermiştir. 110 Şehrin hiç bilmediğiniz bir semtinde oturan arkadaşınızın evine ilk kez gideceksiniz. Evin yerini size telefonla tarif ediyor. Bu tarife göre evi kolayca bulursunuz, çünkü zihninizde bir bilişsel harita oluştu. (Bu tür anıların erkeklerde daha fazla olduğunu görürseniz hiç şaşırmayın. Genelde görsel mekân içeren bilişler erkeklerde daha yüksektir.) Ancak “yer öğrenme” sadece insanlara özgü bir özellik değildir. Yeni davranışçılık görüşünün temsilcileri olan E.C. Tolman ve C.H. Honzik tarafından yapılmış olan deneyde hayvanlarda “yer öğrenme”nin bir bilişsel öğrenme olduğu gösterilmiştir. Bazı kaynaklarda örtük öğrenme olarak da ele alınan “hayvanda yer öğrenme” deneyinin sonuçları, deney hayvanının zihninde bir “bilişsel harita”nın gelişmiş olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Hayvanın davranışlarını bu harita uyarınca yaptığı öne sürülmüştür. Zamanında bu deney çok önemliydi. Çünkü o sırada psikolojiye klasik davranışçılık hâkimdi ve psikolojinin konusu sadece gözlenebilen ve ölçülebilen olaylardı. Hâlbuki bu deneyde, bilişsel harita gibi gözlenemeyen bir kavramdan, bir ara değişkenden söz ediliyordu. Günümüzde psikoloji bilimi dolaylı olarak gözlenen davranışları da incelemektedir. E etkinlik tusu Amaç Ku Engel 2 Yol 1 Yol 2 Engel 1 Yol 3 Bir an önce açlık dürtüsünü doyuma ulaştırmak isteyecek olan ve bir “bilişsel harita” geliştirme yeteneğine de sahip olan deney hayvanları Tolman-Honzik deneyinde nasıl davranmıştır? Bu etkinlikte görsel mekânın algılanması, bedensel ve kinestetik duyumların ve becerilerin kullanmasını ve bir problemin çözülmesini gerektirmekte. Şekil 3.5’teki labirentte farklı uzunlukta üç yol olduğuna dikkat ediniz. Yollar belli noktalarda engellerle kesilebilmekte. Kullanılan deney hayvanları aç bırakılarak normal kilolarının altına indirilmiş. Bu nedenle de hayvanlar labirente konulduğunda yiyecek bulmak ve bunu da bir an önce yapmak isteyecektir. utusu Başlangıç K 1. Deneyin ilk bölümünde aç deney hayvanı Başlangıç Kutusu'na konuluyor ve herhangi bir Şekil 3.5. Sıçanda yer öğrenme deneyinde kullanı- engelin bulunmadığı labirentte serbestçe dolaşmaya bırakılıyor. Bu aşamada Amaç Kutusu'nda lan labirentin şeması yiyecek yok. 2. İzleyen aşamada Amaç Kutusu'na yiyecek konuluyor. Labirentteki bütün yollar açık. Şimdi bir kırmızı kalem kullanarak deney hayvanının Başlangıç Kutusu ile Amaç Kutusu arasında izlemiş olacağı yolu çiziniz. 3. Deneyde Yol 1 “Engel 1” ile kapatılıyor. Şimdi hayvanın önünde iki seçenek var: Daha kısa olan Yol 2 ve en uzun olan Yol 3. Bir mavi kalem kullanarak deney hayvanının Başlangıç ve Amaç kutuları arasında izlemiş olacağı yolu çiziniz. 4. Yol 1 “Engel 2” noktasında da kesiliyor. Deney hayvanının Başlangıç ve Amaç kutuları arasında seçeceği yolu kurşun kalem kullanarak çiziniz. Doğru cevap: Deney hayvanı sırasıyla Yol 1, Yol 2 ve Yol 3’ü seçmiştir. Tolman-Honzik deneyindeki öğrenmenin edimsel koşullama olduğu düşünülebilir mi? Cevabınızı açıklayınız. Doğru cevap: Hayır, düşünülemez. Deney hayvanı en kısa yolu seçmeyi, seçtiği doğru yollar pekiştirildiği için öğrenmemiştir. Hayvan labirenti hiçbir yiyecek almadığı serbestçe dolaşma aşamasında öğrenmiştir. 111 2. Model Alarak Öğrenme düşünelim • Yeni doğan kardeşinizle nasıl ilgileneceğinizi edimsel koşullama yoluyla mı öğrenirsiniz? Cevabınız “evet”se, uygun pekiştirme tarifelerini evde size kim uygulayacak? Yoksa küçük kardeşinize nasıl davranmanız gerektiğini, büyük kardeşinizin size olan davranışlarını düşünerek mi belirlersiniz? • Yanlış arkadaşlar edinip onlardan model alarak öğreneceğimiz tutumların birer ön yargı şeklinde gelişebileceğini görebiliyor musunuz? Anne ve babalar, kurduğunuz arkadaşlıklar konusunda işte bu nedenle titizleniyorlar. Hayvan türlerinde taklit davranışları vardır. Papağan insanın çıkardığı sesleri taklit eder, genç kuşlar melodileri yetişkin kuşları taklit ederek öğrenir, şempanzeler birbirinin hareket ve jestlerini taklit eder. Bebekler kimi sesleri çıkarmayı annesini veya bakımını üstlenen kişiyi taklit ederek öğrenir. Başkasının davranışlarını, jest ve mimiklerini tekrarlama insanlarda bir taklitten ziyade model almayla açıklanır. Kültürel norm ve değerlerin aktarıldığı sosyalleşme sürecinin, büyük çapta ebeveynler, akranlar ve etkili diğer kişilerin davranışlarının model alınmasıyla oluştuğunu görmüştük. Model almayı içermeyen, ancak yine de başkalarının davranışlarını tekrarlamayı içeren bir öğrenme çeşidi de gözleyerek öğrenmedir. Bu öğrenme, başkalarının öğrenmelerinden, deneyimlerinden “ders çıkarma” şeklinde olabilir. Örnek: Zeynep, öğretmeni çok dikkatli dinliyor, evde de o kadar çok çalışması gerekmiyor. Ben de öyle yapmalıyım. Böylece sevdiğim etkinliklere zaman ayırabilirim. Tutumlar, kalıp yargılar, ön yargılar da çoğu kez birileri veya kitleler model alınarak oluşturulur. Babanız belli bir spor türünden hiç hoşlanmıyor. Siz de ondan hoşlanmazsınız. Batı kültürlerinin bir kısmında siyah ırka karşı oluşan ön yargı ve ayrımcılık ebeveyn ve çevre davraModel alarak öğrenme nışları model alınarak öğrenilmiştir. Cinsiyet rolleri de model alınarak oluşturulur. Kız çocuk annesini, erkek çocuk babasını model alır. Kendi cinsiyetinden bir yetişkinin bulunmadığı evlerde büyüyen çocukların cinsiyet rollerinde çeşitli sorunlar bulunabilmektedir. 3. Kavrayarak Öğrenme BAK CEPTE TAŞINABİLEN BİR TELEFON İCAT ETTİM. CEPTE BUNA YER OLMAYABİLİR. BİZ YİNE MASADAKİNİ KULLANALIM 112 Gestalt ekolü psikologlarından W. Köhler'in bir şempanzeyle yaptığı çalışma kavrayarak öğrenmenin klasik örneğidir. Bu çalışmada Köhler kafesin dışına bir muz koyar. Kafeste biri diğerinin içine geçebilen iki sopa bulunmaktadır. Şempanze muza ulaşmaya çalışır, sopaların her birini bu iş için ayrı ayrı kullanır, ama başarılı olamaz. Bir süre sonra şempanze iki sopaya bakar, bunları eline alıp beklemeksizin birini diğerlerinin içine geçirir, böylece uzayan sopayı kullanarak uzanır ve muzu alır. Bütün öğrenme türlerinde öğrenme tekrar ve yaşantı sonucunda yavaş yavaş oluşur. Kavrayarak öğrenmede ise davranış aniden ortaya çıkar. Kavrayarak yapılan öğrenmede çözüm sanki aniden gelmektedir. Ancak bu öğrenmede doğrudan gözlenemeyen yoğun bir bilgi işlemleme gerçekleşmektedir. Problemdeki ögeler düzenlenmekte, yeniden yapılandırılmakta, problem çözülmekte, çözüm bellekte depolanmaktadır. Oluşan bilgi benzeri durumlarda derhal hatırlanmakta ve genellenmektedir. Köhler'in deneyinde şempanze kafesin dışındaki uzanamadığı nesneleri, hep aynı yöntemle elde etmiştir. Kavrayarak öğrenmede çoğu kez “Tamam, buldum!” (İngilizce buna “aha tepkisi” denir) gibi bir tepki oluşur. Bir matematik probleminin nasıl çözüleceğini bir türlü çıkaramadığınız, daha sonra da aniden “Tamam, buldum!” dediğiniz bir anınız var mı? ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN ETKENLER E etkinlik Öğrenmeyi etkileyen etkenlerin başlıklar hâlinde sıralandığı yandaki özet tabloyu inceleyiniz. Derslerinizdeki başarılarınızı ve başarısızlıklarınızı not ediniz. Şimdi de başarılarınızın ve başarısızlıklarınızın altında tabloda gösterilen etkenlerden hangilerinin yattığını düşününüz. Bunları da tek tek not ediniz. Başarısızlıklarınızı başarıya dönüştürmek için ne gibi öğrenme stratejileri kullanabileceğinizi irdeleyiniz. Öğrenmeyi etkileyen etkenler konusu derste işlendikten sonra notlarınıza geri dönünüz ve gerekli düzeltme ve eklemeleri yapınız. Şimdi artık öğrenme davranışınızı “kontrol” etmeye, başarısızlıklarınızı ortadan kaldırmaya hazırsınız. Öğrenmeyi Etkileyen Etkenler Öğrenenle ilgili bazı özellikler: • Güdülenme durumu • Yaş • Zekâ • Sosyokültürel etkenler • Genel uyarılmışlık hâli ve kaygı düzeyi • Biyolojik özellikler (genetik ve yapısal) Öğrenilen malzemeyle ilgili bazı özellikler: • Malzemenin zorluğu • Aktarma Öğrenme yöntemiyle ilgili bazı özellikler: • Aralıklı veya toplu öğrenme • Bütün hâlinde veya parçalara bölerek öğrenme • Sonuçlar hakkında bilgi • Sadece okuma, okuduktan sonra anlatma Ne tür olursa olsun, öğrenmenin oluşabilmesi için bazı koşulların yerine getirilmesi gerekir. Bu koşulları üç başlık altında toplayabiliriz: A. Öğrenenle İlgili Özellikler Öğrenecek kişinin bazı özellikleri, öğrenmede önemli rol oynar. Bu özellikler aşağıda sıralanmaktadır. Güdülenme durumu: Canlıları herekete geçiren kuvvetlerin dürtü ve güdüler olduğunu artık biliyoruz. Öğrenme, insanın büyük çaba harcayarak gerçekleştirdiği bir bilişsel süreçtir. Ancak canlıların öğrenme davranışını yapması için bir gereksiniminin, bir dürtüsünün olması gerekir. Bu örneğin açlıktır, susuzluktur, güvende olmadır, meraktır, bilmektir, kendini gerçekleştirmektir. 113 Öğrenmeyi açıklamaya yönelik hayvan araştırmalarında yaratılan gereksinim genellikle açlıktır. Araştırmalarda genelde açlık dürtüsünün kullanılma nedeni bunla ilgili karıştırıcı etkilerin rahatlıkla kontrol edilebilmesidir. Cinsellik veya merak dürtüsü, güvende olma ve başkalarıyla olma gereksinimleri üzerinde gerekli deneysel kontrolün yapılması ise oldukça zor, bazen de olanaksızdır. Sizler onlarca yıl süren bir öğrenme sürecinden geçmektesiniz. Bütün bu bilgileri neden öğreniyorsunuz? “Herkes böyle yaptığı için.” “Annem babam öyle istediği için.” diyebilirsiniz. Ancak bunları bir tarafa bırakıp bir an düşünün. İlköğretim, ortaöğretim, yükseköğretime doğru ulaştıkça ; • Kendinize duyduğunuz güven, verdiğiniz değer artmıyor mu? • Bilgiye hâkim olmak, “bilmek” sizi heyecalandırmıyor mu? • Potansiyellerinizi gerçekleştirmek sizi mutlu etmiyor mu? İşte siz bu nedenlerle onlarca yıl okul sıralarında oturuyorsunuz, bu yüzden çalışmalar yapıyor, öğreniyor, sınavlara hazırlanıyorsunuz. uygulayalım Şekil 3.6’da pekiştirilen ve pekiştirilmeyen iki grubun öğrenme eğrileri gösterilmektedir. Eğrileri dikkatle inceleyiniz ve daha sonra aşağıdaki soruları cevaplayınız. • Her iki grup başta kaç hatalı davranış yapmıştır? • Pekiştirilmeyen grubun hata sayısı 17. günün sonunda kaça düşmüştür? • Pekiştirilen grubun hata sayısı 17. gün sonunda kaç olmuştur? Bu gözlemlerden ne sonuç çıktığını bir cümle ile ifade ediniz. Süre (gün) Şekil 3.6. Öğrenmede gereksinim ve güdülenmenin etkisi Doğru cevap: Pekiştirme öğrenmeyi artırır. Yaş: Şimdi hemen “Yaşam Boyu Gelişim” konumuza bakalım. Yaşla bilişsel özelliklerin değiştiğini, genelde yaşamın ilk 20 yılını kapsayan bölümünde olumlu değişikliklerin, son bölümünde ise olumsuz değişikliklerin meydana geldiğini öğrendik. Diğer bilişsel süreçlerin çoğu gibi, öğrenme yeteneği 20 yaşa kadar artar, yaklaşık 50 yaşa kadar sabit kalır, ondan sonra düşmeye başlar. Yaşamın son döneminde yeni şeyler öğrenmek zordur, öğrenmek için çok daha fazla çaba harcamak gerekir. Zekâ: Pek çok bilişsel süreç gibi, zekâ öğrenmeyi de etkiler. Çok üstün zekâya sahip (Wechsler Zekâ Testindeki Zekâ Bölümü 130 ve üstünde) çocukların öğrenme yeteneği, normal zekâdaki (Zekâ Bölümü 90-119 arasında) çocuklarınkinden yaklaşık %30 daha yüksektir. Eğitilebilir (Zekâ Bölümü 50-69) ve öğretilebilir (Zekâ Bölümü 31-49) çocuklarda öğrenme yeteneği düşüktür. Bu gibi çocukların eğitim-öğretimi farklı teknik ve yaklaşımlarla yapılmaktadır. Sosyokültürel etkenler: “Sosyal Etkiler” konusu altında bireylerin şemalar (Bunlar kimi kez kalıp yargılar şeklinde oluyordu.), tutumlar (Bunlar da ön yargılar şeklinde olabiliyordu.) geliştirdiğini gördük. İnsanın neyi öğrenebileceğini bütün bu sosyal öğrenmeler de etkiler. Belirli bir etnik grup hakkında önyargıları olan bir bireyin o grupla ilgili ön yargısına zıt bir davranışı öğrenmesi mümkün müdür? Öğrenmeyi olumsuz etkileyen ve bazı kültürlerde daha fazla görülen bir davranış örüntüsü vardır: öğrenilmiş çaresizlik. Bu örüntü, canlılarda (Bu ilk kez köpeklerde gösterilmiştir.) çözümü olmayan sorunlar, kaçınılamayan fiziksel ve duygusal stres sonucu oluşur. Böyle bir şeyi öğrenmiş olan birey “Ne yaparsam yapayım sonuç değişmiyor.” inancındadır. Öğrenilmiş çaresizlik geliştirmiş olanlar deneyimlerinden öğrenemezler, sorunlarla baş etme istekleri azalır, onlarda çökkünlük belirtileri ortaya çıkar. 114 Genel uyarılmışlık hâli ve kaygı: Genel uyarılmışlık düzeyinin bilinçlilik durumunun bir göstergesi olduğunu biliyoruz. Şekil 2.26'ya tekrar bakalım. Sempatik sistem etkinliğinde orta düzeyin, başarı için en uygun düzey olduğunu görmüştük. Bu, öğrenme için de böyledir. Çok düşük genel uyarılmışlık düzeyi öğrenme için uygun değildir. Uyarılmışlık düzeyiniz çok düşükse bir an önce uyumanız daha iyi olur. Çok yüksek genel uyarılmışlık düzeyi de uygun değildir; böyle bir düzeyde tüm bedensel faaliyetleriniz öğrenme için değil, “savaş veya kaç” tepkileri verecek şekilde düzenlenmiştir. Öğrenme için uygun olanı, orta düzeyde genel uyarılmışlık hâlidir. Bu doğrultuda sınava ne çok kaygılı ne de çok rahat girmelisiniz. Ders çalışırken ne çok uyarılmış ne de çok gevşek olmalısınız. İngilizcedeki bir deyime göre, öğrenmede ve çoğu yaşam görevlerinde hedeflenmesi gereken düzey “mutlu orta karar” olmalıdır. Çok düşük genel uyarılmışlık düzeyinde ders çalışırken uyuyabiliriz. Biyolojik özellikler (genetik ve yapısal): II. Ünite’nin A Konusu’nda psikolojik süreçlerin biyolojik yapıyla ve özelde beyinle yakından ilgili olduğunu, beyin ve psikolojik süreçlerin etkileşim gösterdiğini (psikofizik etkileşimselcilik) öğrenmiştiniz. Duyumdan dikkat ve bilince kadar tüm temel psikolojik süreçlerin biyolojik temellerini görmüş, genetiğin katkısı konusunda bilgi elde etmiştiniz. Hastalık ve kaza nedeniyle biyolojik yapılarda hasar meydana geldiğinde psikolojik süreçlerin etkilendiğini fark etmiştiniz. Diğer psikolojik süreçlerde olduğu gibi öğrenme (A Konusu), hatırlama ve bellek (B Konusu) ile düşünme, dil ve problem çözmenin (C Konusu) de biyolojik temelleri vardır. Bu süreçler genetik yapıdan da etkilenir. B. Öğrenilen Malzeme ile İlgili Özellikler E etkinlik B bilgi kutusu Araba sürmeyi bilen kişi öğrenmeyi bir başka model araba sürmeye de kolaylıkla aktarır. Neden? Davranışlar hemen hemen aynıdır (aktarma olumlu). Her iki arabadaki gösterge panelleri ve kontrol cihazları, yani uyarıcılar da benzerdir (aktarma güçlü). Örnekte güçlü olumlu aktarma oluşacaktır. Şimdi siz edimsel koşullama ile ilgili yukarıdaki örneği geliştiriniz. Zayıf olumlu aktarma, zayıf olumsuz aktarma, güçlü olumsuz aktarma koşulları yaratınız. Ablanız İtalyan filolojisine gidiyor, İtalyancayı çok iyi biliyor. Ama bunu çok zor öğrendi. Dile yeteneği olmadığını söylüyor. Şimdi de İspanyolca kursuna başlayacak ve yine aynı sıkıntıları yaşarsam diye çok korkuyor. Öğrendiğiniz bilgileri kullanarak onu rahatlatınız. (Bu iki dilin aynı kökenden geldiğini hatırlayınız.) Öğrenmeyi elbette öğrenilen malzeme de etkiler. Malzemeyle ilgili önde gelen bazı özellikler aşağıda anlatılmaktadır. Malzemenin zorluğu: Bazı malzemeler zor, bazıları kolaydır. Zorluğu (veya kolaylığı) etkileyen etkenler nelerdir? • Ayırtedilebilirlik: Diğerlerinden farklı olan, kolayca ayırt edilebilen malzemeler daha kolay öğrenilir. Siz bunun nedeninin bilgi işlemleme biçiminde yattığını biliyorsunuz. Bu sistem öne çıkanı, değişik olanı işlemlemeye kurulmuştur. Böyle olunca da bir öğrenme malzemesinde farklı olan dikkat çekiyor ve böylece de daha kolay öğreniliyor. 115 • Anlamlılık: Anlamlı malzeme kuşkusuz ki daha kolay öğrenilir. Anlamadığınız bir malzemeyi ezberlemekten başka seçeneğiniz pek yoktur. • Çağrışımsal anlam: Bir malzeme kuşkusuz ki kişide ne kadar çok şeyi çağrıştırıyorsa o kadar kolay öğrenilir. Çünkü o zaman yeni bilgiler bellekte bulunanlarla bütünleşir, kişinin mevcut bilgi topluluğuna özümsenir. Böylece malzeme daha anlamlı hâle gelir. Yeni malzemenin öznel bilgi kümesine özümsenmesini sağlayan koşullardan biri de bilgiyi kişinin kendi kelimeleriyle ifade etmesidir. Bu yolla kişi bilginin ifade ediliş biçimiyle kendi öznel ifadesini ilişkilendirir, malzemeye çağrışımsal anlam kazandırır. Metni ezberlemek iyi bir yöntem değildir. Metindeki kelimeler, o cümle yapıları başkasınındır. Başkasının söylemlerini ise özümseyemezsiniz. • Kavramsal benzerlikler: Öğrenilen malzemedeki kavramların benzerliğe göre sınıflanması, öğrenmeyi kolaylaştırır. Örneğin, siz bu ünitedeki bilgileri öğrenmeyi “kolaylaştıran” etkenler ve “zorlaştıran” etkenler olarak ikiye ayırabilir ve bilgiyi böyle anlamlandırabilirsiniz. Bu, size özel bir sınıflamadır. Bu nedenle de onu unutmazsınız. Bazen de malzemedeki kavramlar basamaklar hâlindedir. O zaman bilgileri bir ağaç hâlinde düzenleyebilirsiniz. Bu ağaç size özeldir, onu kolayca görselleştirebilir, böylece daha kolay hatırlayabilirsiniz. Aktarma: Hiçbir öğrenmeye sıfırdan başlanmaz. Yeni öğrenme eski öğrenilenlerin üstüne kurulur. Buna öğrenmenin aktarılması denir. Ancak aktarılan bilgi yeni öğrenmeyi her zaman kolaylaştırmaz. Eğer yeni öğrenmeyi kolaylaştırıyorsa buna olumlu aktarma, zorlaştırıyorsa buna olumsuz aktarma denir. Aktarmanın olumlu mu, olumsuz mu olacağını ve aktarmanın miktarını ne belirler? Anahtar kelime "benzerlik"tir. • Davranışın benzerliği: Aktarmanın olumlu mu, olumsuz mu olacağını davranışın benzerliği etkiler. Öğrenilen davranışlar daha önce öğrenilmiş olana benziyorsa olumlu aktarma meydana gelir. Öğrenilen davranışlar farklıysa olumsuz aktarma meydana gelir. • Uyarıcıların benzerliği: Aktarmanın ne kadar güçlü olacağını uyarıcıların benzerliği belirler. Uyarıcılar birbirine ne kadar çok benzerse aktarma da (olumlu veya olumsuz) o kadar güçlü olur. Örnek: Edimsel koşullama kutusunda deney hayvanı olumlu pekiştireç almak için kırmızı ışık yandığında pedalı aşağı yönde bastırma davranışını öğrenmiş olsun. Şimdi de bu deney hayvanına pedalı yukarı iterek pekiştirece ulaşma davranışı öğretilecek. Burada olumsuz aktarma olacak çünkü davranışlar birbirine zıt. Örneğimizdeki edimsel davranışı başlatan ayırt edici uyarıcı kırmızı ışıktı, şimdi de ışık turuncu. O zaman olumsuz aktarma çok güçlü olacak. C. Öğrenme Yöntemi İle İlgili Özellikler: Öğrenme Stratejileri hazırlık Öğrenme etkin veya edilgen bir şekilde yapılabilir. Edilgen öğrenmede kişi öğrenme yaşantısının edilgen bir alıcısı konumundadır. Etkin veya aktif öğrenmede ise öğrenen kişi amaçlarını belirler, kullanacağı öğrenme stratejilerini seçer, öğrenmiş olduğunun ve anladığının farkına varır, öğrenme düzeyini artırmak için başkalarıyla iletişim kurar. Bütün bunlara göre etkili öğrenme kendiliğinden oluşan bir süreç değildir. Etkili öğrenmenin en önemli süreci “öğrenmeyi öğrenmek”tir. Öğrenmeyi öğrenmek ise bu süreci etkileyen etkenleri bilmek ve onları kullanmakla sağlanır. Aşağıdaki bölümde öğrenmeyi öğrenme sürecinin en önemli araçlarından biri olan öğrenme stratejileri hakkında bilgi verilmektedir. 116 Puan Aralıklı ve toplu öğrenme: Aralıklı tekrar, öğrenme malzemesinin aralıklar vererek öğrenilmesini; toplu tekrar ise malzemenin birbirine çok yakın zamanlarda veya bir oturumda öğrenilmesini içerir. Bir matematik problemi çözmekte olan kişinin sonuca ulaşana kadar çalışması uygun olabilir (toplu öğrenme). Öğrenilecek malzeme birbirine bağlantılı birimlerden oluşuyorsa aralarında olumlu aktarma varsa (Bunun benzer davranım ve benzer uyarıcı koşulunda gerçekleştiğini artık biliyorsunuz.) toplu tekrar olumlu sonuç verebilir. Bunun dışındaki öğrenme durumlarında, uygun bir öğrenme yöntemi aralıklı tekrardır. Bir algısal-motor öğrenme deneyinde (Şekil 3.7) bir grup 1 dakika çalışmış 3 dakika dinlenmiştir (Grup A). Diğer grup 3 dakika çalışıp 1 dakika dinlenmiştir (Grup B). Daha fazla süre çalıştığı halde Grup B'nin puanı, daha kısa süre çalışan Grup A'nın puanından daha yüksek olmamıştır. Ayrıca Grup B'nin puanları çalışma süresi içinde düşmüş, dinlenince eski düzeyine yükselmiştir. Bu sonuçlar, böyle bir öğrenme durumunda toplu tekrarın yararlı olmadığını göstermektedir. Sınavdan önce yapılan toplu tekrar yararlı mıdır? (1) 500 Sınavdan hemen önceki yoğun çalışma, amaca yaklaştıkça artan güdünün etkisinden olumlu biçimde yararlanabilir. 400 Ancak artan kaygıdan da olumsuz olarak etkilenir. Bu ikisi birbirini götürür. (2) Her öğrenmeden hemen sonra hızlı bir unutma meydana gelir. Sınavdan hemen önce toplu 300 tekrar yaptığınızda, sınav sırasında bu hızlı unutma henüz tam olarak meydana gelmemiştir. Ancak bu geçici bir 200 avantajdır. Çünkü toplu tekrar öğrenilenlerin kalıcılığı açıGrup A sından kesinlikle iyi değildir. Grup B Biri toplu tekrar, diğeri aralıklı tekrar yapan aynı ye100 tenek düzeyinde iki arkadaşınızın bilgilerini sınavdan bir süre sonra yoklayın. Aralıklı tekrar yapan arkadaşınızın 0 çok daha fazla hatırladığını göreceksiniz. Neden? Çünkü 5 9 13 17 21 25 29 33 37 41 onun bilgileri daha önceki bilgilere özümsenmiş ve sağSüre (dakika) lamlaştırılmıştır. İleride de göreceğiniz sağlamlaştırma Şekil 3.7. Aralıklı ve toplu tekrarın öğrenmeye terimi, belleğin nasıl oluştuğunu tanımlayan teknik bir etkisi ifadedir. düşünelim İlköğretimle başlayan eğitim-öğretimin amacı, kendilik değeri olan, bilme ve anlama gereksinimi ile güdülenmiş, kendini gerçekleştirmek isteyen bireyler yetiştirmektir. Müfredat programı uyarınca dersler bir sıralama içinde sunulmaktadır. Her ders, önceki derslerin ve bunlarda verilen bilgilerin üstüne kurulmuştur. Toplu tekrar yaparak öğrendiklerinizi hızla unuttuğunuzda bu birikim oluşabilecek mi? Bütün hâlinde veya parçalara bölerek öğrenme: Öğreneceğimiz malzemenin tümünü bir seferde mi yoksa parçalara bölerek mi öğrenelim? Burada öğrenme malzemesinin doğası önemlidir. Malzeme çok uzun değilse ve kendi içinde anlamlı parçalara bölünemiyorsa bütün hâlinde öğrenmek daha uygundur. Bazı öğrenme malzemeleri ise parçalarına ayrılabilir. Örnekler: yabancı dilde kelime öğrenme, kıtalar hâlinde düzenlenmiş şiiri ezberleme, drama dersindeki rolünüz. Parçalara bölmenin olumlu yanlarından biri, her parçadaki başarının güdülenmeyi artırmasıdır. Her parçayı öğrenmiş olma size haz verir ve bir sonraki öğrenmeye sizi hazırlar. Bu öğrenme stratejisinin olumsuz yanı, parçaları birleştirmek için ek öğrenme yapmayı gerektirmesidir. Bir diğeri, parçaların sırasını karıştırma tehlikesidir. Öğrenmede yararlı bir yaklaşım önce kolay konularla toplu tekrar yapmak, daha sonra zor konularla parça öğrenmesi yapmak, en sonunda da parçaları birleştirmeye yönelik öğrenme yapmaktır. Sonuçlar hakkında bilgi: Bu bilgi önemlidir, çünkü öğrenme yapan kişiye neyi doğru, neyi hatalı yaptığını, hatalarının ne olduğunu gösterir. Sonuçlar hakkında bilgi vermek, kişiye öğrenme davranışlarını yeniden düzenleme, hatalı uygulamaları kaldırıp yerine olumlu sonuç verecek uygulamaları koyma fırsatı verir. Öğretmenlerinizin sık sık yaptığı sınavların amacı da budur. Aldığınız not, size öğrenme düzeyiniz hakında geribildirim verir. Ayrıca hangi konularda zayıf olduğunuzu gösterir. Okuma, anlatma: Bilimsel çalışmalar tek başına okumanın öğrenmeye çok az katkısı olduğunu ortaya koymuştur. Okumada birey nispeten edilgendir. Şimdi Şekil 2.1'e bakalım. Kısa süreli bellekle uzun süreli bellek arasındaki 117 oklara bakalım. Esas olan, bilgilerin uzun süreli belleğe geçmesi. Bu ise kişinin bilgileri özümseyerek öğrenmesi ile mümkün. Diğer bir deyişle, bilgiler daha öncekilerle bütünleşmeli, anlamlandırılmalıdır. Psikologlar bir malzemeyi öğrenmek için GSOHT tekniğinin kullanılmasını öneriyor: GÖZDEN GEÇİR, SORULAR ÜRET, OKU, HATIRLA, TEKRARLA E etkinlik E etkinlik 1. Okumak belleğimiz içinde küçük bir bahçe yaratmaktan başka bir şey değildir. Her güzel kitap bu bahçeye yeni bir nesne, bir minik yol ve yorulduğumuzda dinlenebileceğimiz bir bank ekler. Susanna Tamaro, Sevgili Mathilda, İnsanın Yürümesini Dört Gözle Bekliyorum 2. Bir şey okurken yalnızca yazarların düşüncelerini dikkate almakla kalmayın. Bu konuda kendinizin de ne düşündüğünüzü tartın. Nancy Kleinbaum (Nensi Klaynbaum), Ölü Ozanlar Derneği Yukarıda okumanın işlevi konusunda iki ayrı görüş yer alıyor. Sınıfın sağ ve ve solunda oturanlar olarak iki grup oluşturunuz. Görüşlerden birini bir grup, diğerini diğer grup savunacaktır. Hangi grubun hangi görüşü savunacağını kura ile belirleyiniz. Ders dışında savunmanızı hazırlayınız. İzleyen derste konuyu tartışmaya açınız. Yapılan tartışmayı lehte ve aleyhte görüşler olmak üzere not ediniz. Tuttuğunuz notları kullanarak iki görüşü karşılaştıran bir kompozisyon yazınız. Metinde söz konusu iki görüşün GSOHT’la ne derece örtüştüğü üzerinde durunuz. Bu iki görüşün sentezlenebilirliği üzerinde düşününüz. Kendi özgün sentezlerinize ve yaratıcı düşüncelerinize kompozisyonunuzda yer veriniz. İzleyen derste, kompozisyonunuzu sınıfta okumak için söz isteyiniz. Sosyal becerilerinizi ve kişiler arası ilişkilerinizi kullanarak yaşadığınız çevredeki yetişkin ve yaşlılarla, her yaşta öğrenmenin önemi üzerinde görüşme/röportaj yapınız. Bu görüşmeleri ve vardığınız sonuçları sınıfla paylaşınız. Türk millî eğitiminin temel ilkelerinden ikisi “süreklilik” ve “her yerde eğitim”dir. Bu ünitedeki bilgileri öğrendikten ve özümsedikten sonra, “her yerde sürekli eğitim” ilkesini değerlendiriniz. Bu ilkenin neden önemli olduğunu düşününüz. BELLEK TÜRLERİ hazırlık Bazı öğrenmeler bilinçli olarak yapılır (kavrayarak öğrenme gibi). Eğitim-öğretim süreci içinde yapılan öğrenmelerin büyük bölümü farkında olunarak ve bilinçli biçimde gerçekleşir. Ama farkında olmadan yapılan öğrenmeler de vardır (örtük öğrenme gibi). Bir kişide klasik koşullama türü öğrenme, koşullamayı yapan uzman tarafından bilerek oluşturulabilir (sistematik duyarsızlaştırmada olduğu gibi). Ama kişi, klasik koşullama türü öğrenme yapmakta olduğunu genellikle fark etmez. Örnek: Özellikle açken güzel bir yemeğin görüntüsü ağzınızı sulandırır. Bu klasik koşullamanın ne zaman ve nasıl oluştuğunu hatırlıyor musunuz? Ama dersinizi çalıştığınız zaman annenizin sevdiğiniz bir oyunu oynamanıza izin verdiğinin farkındasınız ve bunu sağlamak için ders çalışıyorsunuz değil mi? Bu son örneğin edimsel koşullamayla ilgili olduğunu hemen fark ettiniz. 118 Öğrenme çok önemli. İnsan gibi bir canlı türünde sağlıklı ve başarılı bir yaşam için gerekli olan davranışların çok büyük kısmı öğrenmeye dayanıyor (Hemen doğuştan donanımı ve edinilmiş donanımı hatırlayalım.). Ama bu yeterli mi? Diyelim ki öğreniyoruz ama hemen unutuyoruz ya da unutmuyoruz ama hatırlamada güçlük çekiyoruz (“dilimin ucunda” dediğiniz zamanlarda olduğu gibi, çocukluk anılarını ancak hipnoz altında hatırlayan psikiyatri hastası gibi). Bütün bunlardan, öğrenmenin gerekli ama yeterli olmadığını anlıyoruz. E etkinlik Öğrenme türlerini III. Ünite’nin A Konusu’nda öğrenmiştiniz. Bu öğrenmelerden bazıları aşağıda verilmektedir. Bunların ne tür bellekle ilgili olabileceğini irdeleyiniz. Bunun için Kaynakça’da verilen eserlere başvurabilir, başkaca bilgi teknolojilerinden yararlanabilirsiniz. Aşağıdaki örnekler konusunda vardığınız sonuçları not ediniz. Bellek türleri konusu derste işlendikten sonra notlarınıza geri dönünüz. Varsa, eksik ve hatalarınızı belirleyiniz. Derste öğrendiğiniz bilgiler hangi bellek türünde depolanıyor olabilir? Bir telefon numarasını aklınızda tutmaya çalışırken ne yaparsınız? Bu durumda hangi tür bellek kullanılmaktadır? Klasik koşullamada oluşan koşullu tepki hangi tür bellekte yer alır? Geçen yaz gittiğiniz tatili hatırlamanız, geçen sene okulda öğrendiklerinizi hatırlamanızdan daha mı zor oluyor? Sizce bunun sebebi nedir? A. Duyusal Bellek Duyusal bellek şu bilişsel süreçlerin gerçekleşmesine olanak sağlar: • Duyusal izler kullanılarak algılama gerçekleşir. Böylece, örneğin ikonun (görsel duyusal izler) veya ekonun (işitsel duyusal izler) "ne" olduğu (nesne algısı) ve "nerede" olduğu algılanır. Duyusal bellek algılamadaki işlevini, USB'de depolanmış olan bilgileri kullanarak gerçekleştirir (Şekil 2.1). • Duyusal bellek, duyu organlarının duyumsayabildiği tüm iç ve dış uyarıcılara ilişkin bilgiyi içerir; kişi o anda kendini etkileyen uyarıcıların tümü hakkında bilgi sahibidir. Ancak bu bilgiler bilinç dışındadır. Bu sayede, bilgiler kısıtlı kapasiteye sahip olan farkındalık alanını (ki bunun KSB ve çalışma belleği alanı olduğunu biraz sonra göreceğiz) meşgul etmez. (Bu noktada, “Bilinç ve Dikkat” bölümüne hızlıca göz atalım.) • Bu algılardan belli bazı özelliklere (yeni, ani, şiddetli, tür için önemli vb.) sahip olanlar edilgen dikkati tetikler ve bilgiler KSB'ye geçer. • Bazı bilgiler (birey için önemli olanlar, yapılan görevle ilgili olanlar) etkin dikkat yoluyla duyusal bellekten seçilir ve KSB'ye getirilir. • Bilinç öncesindeki bazı bilgiler kişinin bir nedenle (örneğin kendi adı olduğu için) dikkatini çekerse bunlar da KSB'ye girer. • Duyusal bellekteki bilgiler yaklaşık iki saniye içinde ya kendiliğinden yok olur ya da yeni gelen benzeri bilgiler öncekini siler. Örneğin, bir ses tonundan kısa süre sonra (örneğin 40 milisaniye) bir başka ses tonu (maske uyarıcı) uygulanırsa katılımcının ilk ses tonunu fark etme olasılığı, ikisi arasındaki süre kısaldıkça giderek düşer. Bunun nedeni, ikinci gelen uyarıcının birinciyi maskelemesidir. İkinci uyarıcı birinciye, algılanma için gereken süreyi tanımamıştır. yorumlayalım Bilgilerin KSB'ye geçmesini sağlayan koşulları uyum ve varkalım açısından değerlendiriniz. 119 B. Kısa Süreli Bellek ve Çalışma Belleği Duyusal bellekte bulunan tüm bilgiler arasından dikkat edilenler KSB'ye geçiyor. KSB dikkatin, dolayısıyla farkındalık ve bilincin olduğu yer. Dikkat etme, farkında olma, bilincinde olma; bunlar çok değerli süreçler, çünkü kapasiteleri çok sınırlı. Bilişsel işlevleri en iyi durumda olan erken yetişkinler KSB alanında 7±2 (yani en az 5, en fazla 9) birim bilgi tutabiliyorlar. Doğada ne kadar akılcı düzenlemeler olduğunu görüyor musunuz? Her şey duyumsanıyor ve her şey algılanıyor; önemli, kritik, tehlikeli duyusal izler edilgen dikkat yoluyla seçiliyor. Bilgiler bilinçlilik ve farkındalığın olduğu KSB alanına getiriliyor. Geri kalan duyum ve algılar ise bir süre sonra ortadan kalkıyor, böylece de yeni bilgilere yer açılıyor. Tablo 3.2. Kısa Süreli Bellek ve Özellikleri Şekil 2.1'deki KSB alanına bakalım. Daha sonra da KSB'nin Tablo 3.2'de özetlenen özelliklerine göz atalım. Çünkü KSB'nin işlevlerini açıklamada bu tabloda verilen özellikleri kullanacağız. Bilgilerin depolanmasını KSB iki şekilde sağlar. (1) Bilgileri kendi kısıtlı alanında depolayabilir. (2) Kalıcı olarak depolanması için bilgiler özümseyici temrin yoluyla USB'ye aktarılır. Şimdi bu iki bellek işleminin ne gibi süreçleri içerdiğini görelim: Yeniden şifreleme: KSB'de algılar, yani anlamlandırılmış bilgiler vardır. Örnekler: Bu kitapta aşırı öğrenmeyle ilgili cümlelerde belirtilenler, arkadaşınızın yeni kitap hakkında söyledikleri, duvardaki manzara fotoğrafı, dinlediğiniz enstrumental parça. KSB'de tüm algılar yeniden şifrelenir. İnsanlar algıladıklarını öncelikle sözel olarak şifrelerler. İlk iki örnekte şifreleme sözeldir. Eğitim-öğretim süreci içinde bilgiler çok büyük çapta sözel olarak şifrelenir. Örneğin, psikoloji biliminin ölçütleri konusundaki bilgilerinizi hatırlayınız. Bilgiler aklınıza kelimeler olarak geliyor, değil mi? Ancak bazı algılar sözel olarak şifrelenemez. Manzara fotoğrafını veya enstrumental parçayı sözel olarak şifreleyemezsiniz. Sözel şifreler bu gibi algıları tam olarak temsil edemez. Manzarayı görsel imge, enstrumental parçayı işitsel bir imge olarak şifrelersiniz; buna analojik şifreleme denir. KSB'de depolama: KSB'de bilgilerin kalma süresi duyusal belleğinkinden biraz daha uzundur. Bu süre 2 saniye ile 20 dakika mertebesindedir. Ancak süre görevin türüne göre değişebilir. Bilgiyi bu süre içinde KSB'de tutulabilmenin yolu bilgiyi tekrarlayarak temrin etmektir. Örnek: İnternetten belirlediğiniz telefon numarasına, telefonunuzu bulana kadar ne gibi bir işlem uygularsınız? Numarayı tekrarlarsınız değil mi? Bu bir çeşit ezbere tekrardır. Tekrarlayıcı temrinle, bilgiler, tekrarlandığı sürece KSB'de kalır. Tekrara son verildiğinde ise unutulur. Örneğimizde, numarayı tuşladıktan bir süre sonra unutursunuz. Hele yaptığınız telefon konuşmasında sayılar geçiyorsa daha da çabuk unutursunuz. Çünkü bir sonra gelen sayılarla ilgili benzeri bilgi, yine sayıları içeren telefon numarasını silmiştir. düşünelim Ders çalışırken malzemeyi sadece tekrarlamak, öğrenmenin kalıcılığı açısından uygun mudur? Tekrarlayarak yani ezbere yapılan öğrenmeye ne oluyor? 120 Merkezi Yönetici Sözel Döngü Görsel Mekânsal Yazboz Tahtası Uzun süreli belleğe aktarma: Bilgileri tekrarlayarak KSB'de tutabilirsiniz. Ancak bu akılcı bir çözüm değildir, çünkü o zaman siz bu çok değerli bilinçlilik alanını meşgul etmiş, yeni bilgilerin buraya gelmesini engellemiş olursunuz. KSB'yi boşaltmak ve öğrenilenleri nispeten kalıcı bir şekilde depolanmak için onları USB'ye aktarılmalısınız. Şimdi Şekil 2.1'de USB'den KSB'ye gelen iki oka bakın. Oklardan biri USB'den bazı bilgilerin, diğeri ise kural ve stratejilerin KSB'ye getirildiğini gösteriyor. Bu gibi bilgiler KSB'de tutulmuyor, gerektiğinde USB'den alınıyor. Neden? Çünkü KSB'de her şeye yer yok, o kısıtlı bir kapasiteye sahip. KSB'deki yeni bilgiler, daha önce öğrenilmiş olup USB'de depolanmış, şimdi de KSB'ye aktarılmış olan bilgilerle ilişkilendiriliyor. Böylece de bilgiler USB'deki bilgilere özümseniyor ve USB'ye aktarılıyor. Buna özümseyici temrin denir. Örnek: Babanızı ve onun marangozluk hobisini hatırlıyorsunuz. Onun bir marangoz tezgâhı var. Arkasında da araç ve gereçlerin durduğu raflar. Babanız size bir dolap yapıyor. İşin her aşaması için, gerekli olan malzemeyi raftan alıyor, işlemi gerçekleştiriyor ve malzemeleri rafa geri bırakıyor. Çünkü tezgâh küçük, her şeyin onun üzerinde durmasına uygun değil. Birdenbire bütün bunların KSB ve onun USB ile olan ilişkisini anlamada kullanabileceğini fark ediyorsunuz. Zihninizde her şey birden daha iyi yerine oturuyor. Marangoz tezgâhını KSB için bir model olarak kullanıyorsunuz (Bilimde açıklamalar kuramlarla yapılır. Ancak bir başka açıklama çeşidi de modellerdir.). Babanızın yaptığı eşyalardan biliyorsunuz: Raflarda işle ilgili ne kadar çok araç ve gereç varsa ortaya çıkan ürün de o kadar iyi oluyor. Şimdi bu marangozluk modelinden bir çıkarsama yapabilirsiniz. USB'deki bilgiler ne kadar fazla ise, öğrenme ve bellemeye ilişkin ne kadar fazla kural ve strateji biliniyorsa özümseme işi de o kadar başarılı olmalıdır. Böyle bir temrin sonucu USB'ye aktarılan bilgiler de o kadar kalıcı olmalıdır. Her iki çıkarsama doğrudur. Özümseyici temrin ne kadar çok bilgiye dayanıyorsa, uygun ve yeterli kural ve stratejiler kullanılıyorsa, belleme de o kadar başarılı olur. Çalışma belleği: A. Baddeley (Bedılıy, 1934-) kısa süreli belleği Çalışma Belleği Modeli'nde açıklamıştır (Şekil 3.8). Bu modele göre sözel bilgiler ve görsel mekânsal bilgiler ayrı ayrı işlemlenir. Sözel Döngü ve Yaz Boz Tahtası'nda bilgiler tekrarlanır ve depolanır. Bütün bu işlemler adına Merkezi Yönetici denilen bir başka birimin izlem ve denetimi altında gerçekleşir. Çalışma belleği terimi özel bir bellek türünü de vurgulamaktadır. Bu bellekte bilgiler bir taraftan depolanır, bir taraftan da bilgiler üzerinde işlemleme yapılır. Örneğin çevirmenler bir yandan yabancı dilde söylenenleri depolar, diğer yandan da yabancı dildeki malzemeyi Türkçeye çevirirler. Şekil 3.8. Çalışma belleği yorumlayalım KSB'yi engelleyen, yani bilgilerin depolanması ve hatırlanmasını olumsuz olarak etkileyen bir ilaç kullanıldığında bireyin yaşamı nasıl etkilenir? Bireyin bir günlük yaşamından örnekler düşününüz. 121 uygulayalım Sözel malzemeyi anlama çalışma belleğini gerektirir. Çünkü bir cümlede tam olarak ne denmek istendiği, cümlenin tamamı algılandıktan sonra anlaşılır. • Bir cümledeki en önemli kelime, neyin yapıldığını ifade eden yüklemdir. Dilimizde yüklem cümlenin en sonundadır. İngilizcede ise yüklem cümlenin başında, özneden hemen sonra gelir. Dilimiz çalışma belleğinin daha fazla mı kullanılmasını gerektiriyor? Hele cümleler uzun kurulunca çalışma belleğine daha mı fazla yükleniliyor? Bu yük konuşulanı dinlerken mi daha fazla yoksa yazılanı okurken mi? • Yaşlanma ile çalışma belleği zayıflar. Bir yaşlıyla konuşurken nasıl cümleler kurmalıyız? • Şimdi de çalışma belleği ile KSB'deki işlemlemeleri eşleştiriniz. Çalışma belleğinde hemzaman olarak yapılan işlemleme KSB'deki hangi işlemlerle benzeşmektedir? C. Uzun Süreli Bellek E etkinlik Aşağıda USB türleri ile ilgili bir kavram haritası verilmektedir. Öğrendiğiniz USB türlerini ait oldukları kutulara yazınız. Konu işlendikten sonra boş bıraktığınız kutuları da doldurunuz. USB türlerini ifade eden terimleri hatırda tutmak için bunları bir şarkının sözleri olarak kullanmayı deneyiniz. Şarkıyı tekrarladıkça terimler belleğinize daha iyi yerleşebilecektir. Neden? Doğru cevap: Terimler dilsel olarak kullanıldığında sadece sol yarım küre, melodi içinde kullanıldığında ise ayrıca sağ yarım küre faaliyete geçer. Her iki yarı kürenin birden çalışması belleği güçlendirir. İsteyen öğrenciler bellek türleri ile ilgili şarkılarını sınıfta söylerler. Bazı öğrencilerin bilgiyi melodiye döndürme yönteminden daha fazla yararlanmaları doğaldır. Bu gibi öğrencilerde yüksek müziksel-ritmik zekâ vardır. Öğrenme malzemesi buna uygun olduğu taktirde, bu öğrenciler öğrenmede müziği kullanmayı bir alışkanlık hâline getirmeyi düşünebilirler. UZUN SÜRELİ BELLEK ................ ................ ................ ................ ................ ................ ................ Şekil 3.9. Uzun süreli bellek türleri Şekil 2.1'deki USB alanına bakalım ve sonra da USB'nin Tablo 3.3'te özetlenen özelliklerine göz atalım. USB'nin işlevlerini bu tablodaki özellikleri kullanarak açıklayacağız: 122 Tablo 3.3. Uzun Süreli Bellek ve Özellikleri GÝRDÝNÝN TÜRÜ: Ýþitsel, sözel, görsel KODLAMA TÜRÜ: Sözel, önermesel, anlamsal, analojik (imgesel) BÝLGÝ ÝÞLEMLEME: Özümseyerek ºifreleme, odaklanmýþ dikkat altýnda bilgiyi koruma BÝLGÝNÝN SUNUMU: Özümseyerek temrin, veri sürücülüðünde aþaðýdan yukarýya iþleme ANALÝZ DÜZEYÝ: Anlamsal, özümsenmiº, zenginleºtirilmiº, düzenlenmiº DÝKKAT DURUMU: Üzerinde durulmakta olan olaylar için odaklanmýþ dikkat, bilinen olaylar için edilgen dikkat, aþýrý-öðrenilmiþ olaylar için otomatik süreçler DÝKKAT MODELÝ/KURAMI: Süzgeç, geç seçme, kapasite modelleri BÝLÝNÇ DURUMU: Bilinç; bilinç öncesi, bilinç dýþý DENEYÝMÝN TÜRÜ: Ýkincil bellek, anýsal bellek, imgesel bellek, anlamsal bellek DENEYÝMÝN SÜRESÝ: Çok uzun, kuramsal olarak sonsuz DENEYÝMÝN KALIMI: Derinlemesine analiz DEPOLAMA KAPASÝTESÝ: Çok büyük, bilinen sýnýrý yok KAPASÝTENÝN ARTIRILMASI: Yeniden yapýlandýrma, yeniden düzenleme, özümseme, imgeleme DENEYÝMÝN SONA ERMESÝ: Yok olma, silinme, ipucuna baðlý unutma, bellek ötesi iºlemler GERÝ ÇAÐIRMA: Otomatik, üretme ve tanýma BELLEK MODELÝ/KURAMI: Evre modeli, dupleks, ayýrdedilmiþlik, tek sürece karþýn iki süreç kuramlarý ÝÞLEVLERÝN ÖZETÝ: Özümseyerek ºifreleme, deneyimi koruma, deneyimi deðiþtirme, nesne algýlama Depolanmış olan bilgilerin niteliği: USB’ye bilgiler özümseyerek temrin yapıldığı için aktarılabilmişti. Özümsenen bu bilgiler deneyimlerinizle ilişkilendirilmiş, anlamlandırılmış, zenginleştirilmiş, yeniden yapılandırılmış ve düzenlenmiştir. Bu özellikteki bilgiler “ikincil bellek”tedir; onlar orijinal hâllerinden hayli uzaklaşmış durumdadır. E USB'deki bellek türleri: USB'de iki tür bellek vardır. (1) Anlamsal bellek. Bu bellekte anlametkinlik ların, kavramların olduğunu biliyoruz. Anlamsal bellek dünya hakkındaki bilgileri, evren gerçekleGeçmiş Yaz rini içerir. Şimdiye kadarki eğitiminiz boyunca öğRü'yâ gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle, rendiğiniz bilgilerin büyük kısmı anlamsal bellekHer ânını, her rengini, her şi'rini hazdan. tedir. Örnekler: Cumhuriyetimizin kuruluş tarihi, peri bacalarının hangi ilimizde olduğu, Akdeniz Hâlâ doludur bahçeler en tatlı sesinle! Bölgesi'nde kışların ılık ve yağışlı, yazların sıcak ve Bir gün, bir uzak hâtıra özlersen o yazdan kurak geçtiği bilgileri (2) Anısal bellek: Belirli yer Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin: ve belirli zamandaki anılara ilişkin bellektir. ÖrnekGeçmiş gecelerden biri durmakta derinde; ler: Dün arkadaşınızla gittiğiniz pop müzik konseMehtâb... iri güller... ve senin en güzel aksin... rinde solistin giydiği kazak, geçen gün öğretmenin Velhasıl o rü'yâ duruyor yerli yerinde! duyguların bileşenleri konusunda sorduğu soruyu çok güzel cevaplayınca arkadaşınız Elvan'ın yüzün Yahya Kemal Beyatlı deki gurur ifadesi, geçen yaz tatilinizi geçirdiğiniz Antalya'da havanın ne kadar sıcak olduğu ve sizin Yahya Kemal Beyatlı şiirinde hangi tür de bundan çok rahatsız olduğunuz. bellekten söz ediyor? Verilen örneklerde gördüğünüz gibi, anlamsal ve anısal bellek, kişinin bilincinde olduğu ve başkalarına da bildirebildiği bilgileri içerir. Bilincinde olunduğu için bu belleğe “açık bellek”, bildirilebildiği için de “bildirilen bellek” denmektedir. Doğru cevap: Anısal bellek. Bilinçlilik/farkındalık durumu: USB’de işlemlerin bir kısmını biz farkında yani bilinçli olarak yaparız. Ancak bazıları bilinç öncesinde gerçekleşir, bazıları ise bilinç dışındadır. Bilinçli USB işlemine örnek: Bazı yönleriyle duyguların, daha önce öğrendiğiniz dürtülerle yakından ilişkili olduğunu fark ettiniz. Duygularla ilgili bu yeni bilgilerin farkındasınız ve bunları bilinçli olarak USB’ye aktarıyorsunuz. Bilinç öncesi USB işlemine örnek: Babanız araba kullanıyor, o sırada da annenizle yeni gideceğiniz dersanenin olumlu ve olumsuz yönlerini konuşuyor. Trafik sıkışık ama yolda sorunsuz gidiyorsunuz; babanız herhangi bir trafik kuralı ihlali yapmıyor. Birden yola bir köpek atladı. Babanız hemen kendine geliyor, direksiyonu hafifçe aksi yöne kırıp köpeğin yolu geçmesine izin veriyor sonra da arabayı sürmeye ve sohbete devam ediyor. Babanız araba sürme becerisini, bir acil durum olmadığı sürece, bilinç öncesinde gerçekleştiriyor. 123 Bilinç dışı USB işlemlerine örnekler: (1) Bebek Albert büyüyünce sakallı erkeklerin yanında sebebini bilmediği bir tedirginlik, kaygı duyuyordu. Bu bize USB’de bilinçaltında bilgilerin olduğunu ve bunların davranışları yönlendirdiğini gösteriyordu. (2) Bilgiler USB’ye özümseyici temrinle atılıyordu. Bu yeni bilgiler, bir yandan da, USB deposunda bulunan bilgileri değiştirmekte; onları güncelleştirmekte, yeniden düzenlemekte, zenginleştirmektedir. Bütün bunlara göre bilgiler, bilinçdışında yürütülen işlemler yoluyla sürekli değişiyor. (3) USB’deki bilgilerin belirgin yönleri daha keskin hâle geliyor, belirgin olmayan kısımlar daha düzgünleşiyor ve bilgiler sistematik olarak değişiyor. Bütün bunların bir sonucu olarak, çoğu zaman hatırlanan bilgi, başlangıçta öğrenilmiş olan bilgi değil, bunun bellek tarafından yeniden düzenlenmiş şekli oluyor. (4) Üstelik USB, sadece doğrudan depolanmış olan bilgilerden de oluşmuyor; USB’nin daha büyük kısmı, çıkarsanan bilgidir. İnsan zihni depolanmış olan bilgiden nedensel, işlevsel, zamansal, yersel ve anlamsal çıkarsamalar yapar. Bütün bu işlemler de, yeniden yapılandırma işlemlerinde olduğu gibi, kişinin bilinci dışında yapılıyor. örnekler bulalım USB'nin depoları sürekli değişime uğrar. Bilgiler unutulabilir. Bilgiler değiştirilir (güncelleşme, keskinleşme, düzgünleşme, sistematik dönüşüm) ve geliştirilir (yeni bilgilerin çıkarsanması). Bu süreçlere örnekler bulalım. Bellek kapasitesi: Duyusal belleğin oldukça geniş bir kapasitesi vardı. Belirli zamanda, duyu organlarının duyumsayabildiği tüm bilgileri kapsıyordu. Ancak kısa sürede bunları ortadan kaldırarak yenilerine yer açmak zorundaydı. KSB'nin sınırlı bir kapasitesi vardı. USB'nin ise bilinen bir sınırı yoktur. Beynimizin çok az kısmını (%50, %20, %5) kullandığımıza ilişkin sözler, bir yerde, USB'nin sınırsız kapasitesine gönderme yapmaktadır. USB'deki bilgiler unutulur mu? Diğer bellek türlerinde olduğu gibi, USB'deki bilgiler de zamanla ortadan kalkabilir veya bir başka bilgi tarafından silinebilir. Diğer yandan, unutuldu zannettiğimiz bilgilerin kendiliğinden geri geldiğini veya belirli teknikler kullanılarak bu bilgilere ulaşılabildiğini görüyoruz. Belki de bilgiler unutulmuyor, sadece onlara artık ulaşamıyoruz yani onları geriye getiremiyoruz. düşünelim USB'deki depolardan yararlanan bir süreç daha vardı; algılama. II. Ünite'nin Ç Konusu'nu hemen gözden geçirip bilgilerimizi tazeliyelim. Şekil 2.1'e tekrar bakalım. Algılama işlemi duyusal bellek ve USB'nin etkileşimi sonucu ortaya çıkıyordu. Yukarıda USB ile ilgili alt başlıkları tek tek ele alınız ve algılamayı her madde bağlamında açıklayınız. Ç. Örtük Bellek USB'deki anısal ve anlamsal belleğin, açık bellek olduğu belirtilmişti. Ancak, bir de kişinin bilincinde olmadığı örtük bellek vardır. Örtük bellek kişinin farkında olmadan öğrendiği bilgileri içerir. Örtük bellekte kişi öğrenmiş olduğunu bilmez. Bu nedenle, ona bildirilemeyen bellek de denir. Peki, kişi öğrendiğini bilmiyor, bu nedenle de size bunu bildiremiyorsa biz onun öğrendiğini nereden biliyoruz? Bunu biz onun davranışlarından “çıkarsıyoruz”. Hemen psikolojinin incelediği ikinci tür davranış aklınıza geldi, değil mi? Şimdi hangi tür öğrenmelerin örtük bellekte depolandığını görelim. Ön uygulama etkisiyle örtük öğrenme: Öğrenme konusu altında ele alınan “örtük öğrenme” örtük bellek türlerinden biridir. Örtük öğrenme konusunda verilmiş olan örnekte kişi, listedeki kelimeleri farkına varmadan öğrenmiştir. Bu nedenle katılımcılar heceleri ön uygulamadaki listede bulunan kelimelere tamamlamıştı. Klasik koşullama: Şimdi örtük belleğin tanımını bir kez daha okuyalım. Klasik koşullama türü öğrenme bu tanıma uyuyor mu? Doğuştan gelen tepkiler (refleksler) uyarıcıların otomatik olarak ortaya çıkardığı davranışlardır. Gözünüze bir hava esintisi gelirken gözünüzü kırparsınız. Bunu, düşünmeden istemsiz olarak yaparsınız. Üstelik de zorunlu olarak yaparsınız, çünkü bu tür tepkiler varkalım için gerekli tepkilerdir. Bunlardan önce hep bir uya- 124 rıcı gelmektedir (koşullama uyarıcısı). Ama siz bu izlerliği fark etmezsiniz. Bir süre sonra o uyarıcı sizde bir tepki uyandırır; farkına varmadan bir koşullu tepkiye sahip olursunuz. Aynı şekilde ilgisiz şeylerden korkmayı farkına varmadan öğreniriz. Bütün bu bilgiler klasik koşullama türü öğrenmelerin USB'nin örtük belleğinde depolandığını göstermektedir. Beceri ve alışkanlıklar: Bunlar başlangıçta farkına vararak ve bilerek öğrenilir. Ancak davranışlar mükemmel hâle gelince, bunlar USB'nin örtük bellek depolarında yer alır. Kişi beceri ve alışkanlıkları, düşünmeden, davranışlarını bilinçli olarak izlemeden yerine getirir. Bazı beceriler U-D'lerin oluşturduğu zincirler halindedir. Uyarıcı bir davranışa yol açar, daha sonra o davranış bir sonrakinin uyarıcısı hâline gelir ve bağlar zincirleme olarak devam eder. Zincirleme süren becerilere verilebilecek örnekler arasında kayak yapma, bisiklete binme, yürüme vardır. Araba kullanma, bilgisayar klavyesini kullanma, dans etme ise U-D zincirlerinden oluşmayan becerilere örnektir. Alışkanlıklar da örtük bellektedir. Alışkanlıklar düşünülmesine gerek olmadan, dikkati ve bilinçli farkındalığı gerektirmeksizin yapılan davranışlardır. Eğitim-öğretimde amaç, neyi nasıl öğrenip belleğe aktaracağınız konusunda yararlı alışkanlıklar geliştirmektir. Böylece, yeni gelen bilgilerin işlemlenmesine ve USB'ye aktarılmasına zemin hazırlamaktır. Gördüğüz gibi, beceri ve alışkanlıklarda, davranışların “nasıl yapılacağı” yani bir süreç öğrenilmektedir. Söz konusu belleğe, bu nedenle “süreç belleği” de denmektedir. E etkinlik Şimdi artık bellek türlerini biliyorsunuz. Aşağıdaki şemayı inceleyiniz. Verilen örneklerde hangi bellek türünün söz konusu olduğunu gerekçeleriyle yazınız. Duyusal Bellek Kısa Süreli Bellek ve Çalışma Belleği Uzun Süreli Bellek Açık Bellek Örnek Örtük Bellek Bellek Türü Bisiklete binme Gözlerimizi kırptığımızda kısa süre içinde görüntülerde kesinti olmaması Fransa'nın başkentinin Paris olduğunu bilme Dün akşam yediklerimizi hatırlama Kesirli problem çözme 125 düşünelim • • • Ezbercilik bir öğrenme ve belleme stratejisidir. Tekrarlana tekrarlana da bir alışkanlık hâline gelir, kişi malzemeleri kolayca ezberler. Şimdi düşünelim. Bu beceri neyi içeriyor? Bir U-D'ler zincirini. Yürümede böyle bir zincir düzeni çok yararlı. Bu faaliyette bir U bir D'ye bağlanıyor. Daha sonra bu D bir sonraki davranış için U hâline geçiyor ve zincir böylece son D'ye kadar sürüyor. Ama öğrenme ve etkili belleme işinin siz artık ne olduğunu biliyorsunuz; anlamlandıracaksınız, özümseyeceksiniz. Bunun sonucunda, bilginin kalıcılığını sağlayacak, anlamsal bellek depolarını genişletecek, her yeni bilgiyi daha da gelişmiş bir biliş yapısı kapsamında değerlendireceksiniz. Peki, U'ları ve D'leri saptanmış zincir bütün bunlara izin veriyor mu? Kişi ezbere tekrarlarken öğretmen bir soru soracak olsa, zincir kopuyor. Kişinin tek yolu ilk U'ya geri dönmek (Unutmayınız: zinciri başlatan o ilk uyarıcıydı.). Oysa, yaşamda kişiye böyle fırsatlar verilmiyor. Ezberlenen kelime ve cümleler de kişinin kendisine ait değil. USB'ye aktarılmış olsa bile bilgi çok zayıf izler hâlinde temsil ediliyor, bu nedenle de çok çabuk unutuluyor. ÖĞRENME, BELLEK, HATIRLAMA İLİŞKİSİ dikkat Öğretmen size bir soru sordu, siz de gerekli bilgileri hatırlayarak soruyu cevapladınız. Çok basit gibi görünen bu davranışınız çok önemli üç işlemlemeyi içermekte: öğrenme (kazanım), bellek (depolama) ve hatırlama (geri çağırma). (Şekil 3.10) ÖĞRENME BELLEK HATIRLAMA KAZANIM DEPOLAMA GERİ ÇAĞIRMA Şekil 3.10. Öğrenme, bellek ve hatırlama süreçlerinin şematik gösterimi Daha önce öğrenilmiş ve bellekte yerini almış olan bilgilerin hatırlanması için aşağıdaki süreçlerin gerçekleşmesi gerekir. Kodlama: Öğrenmenin başlaması için bilgilerin önce kısa süreli belleğin daha sonra da uzun süreli belleğin kodlarına dönüştürülmesi gerekir. Bilgiler kodlanamadığı taktirde öğrenme gerçekleşemez. Öğrenme gerçekleşmezse bellek ve hatırlamadan söz edilemez. Kısa süreli belleğin kodları Tablo 3.2’de, uzun süreli belleğin kodları ise Tablo 3.3’de gösterilmektedir. Depolama: Belleğin bir boyutu öğrenilen bilgilerin depolanmasıdır. Örneğin klasik koşullamada bilginin depolanabilmesi için, koşullu ve koşulsuz uyarıcıların defalarca birlikte verilmesi gerekiyordu. Edimsel koşullamada da davranışın tercihen aralıklı olarak pekiştirilmesi gerekiyordu. Aksi durumda, öğrenme kalıcı hâle geçemiyordu. Eğitimöğretimde yaptığımız öğrenmeleri en etkili şekilde nasıl depolayabiliriz? Bu konudaki bilgileri aşağıda göreceğiz. Hatırlama: Bilginin bellekte bulunduğunu nasıl anlarız? Hatırlayınca. Hatırlama “bilginin geri çağrılması”dır. Ancak bu geri çağırma işlemi her zaman başarılı olmaz. Günlük hayatımızda bunun örnekleriyle sık sık karşılaşırız. Bilgiye sahip olduğumuzu bilir ama hatırlayamayız. Dilimizin ucundadır ama aklımıza gelmez. Önce hatırlayamayız ama daha sonra bilgi birden gelir. Buna genellikle birtakım ipuçları neden olur. (Sayfa 83'deki Hazırlık Kutusu'ndaki “Işık” adının nasıl hatırlandığına ilişkin örneği hatırlayınız.). Psikiyatrik tedavi gören hastalarda, bazı bilişsel ve duygusal ögeler varlıklarını bilinçaltında sürdürür. Örneğin, anne bebeğinden nefret ettiğinin bilincinde değildir. Psikiyatr ve klinik psikolog, depoda olan bu gibi bilgileri kişinin hatırlamasını, özel bazı teknikler kullanarak sağlar. Bu işte hipnozun kullanılabileceğini görmüştük. Bir diğer teknik ileride göreceğimiz serbest çağrışımdır. Sonuç: Hatırlayabilmek ve hatırlatmak için özel bazı tekniklerin kullanılması gerekebiliyor. 126 Şimdi Şekil 2.1'e bakalım. Orada bellek terimi dört kez geçiyor; duyusal bellek, kısa süreli bellek (kısaca KSB), çalışma belleği, uzun süreli bellek (kısaca USB). Bu bellek türleri, zaman boyutunda, verilen sırada oluşmakta ve bilginin her birinde kalma süresi bu sıraya göre artmaktadır. B bilgi kutusu 1. 2. 3. 4. 5. Neden Unuturuz? Kullanılmayan bilgi zaman içinde unutulur. Öğrenilen bilgiler daha önce öğrenilmiş olan benzeri bilgileri bozar. Buna geriye ket vurma denir. Daha önce öğrenilen bilgiler, benzeri bilgileri içeren daha sonraki öğrenmeyi bozar. Buna ileriye ket vurma denir. Geriye ve ileriye ket vurma birbirine zıt işler. Rahatsız edici nitelikteki anılar, duygu ve dilekler unutulur. Buna güdülenmiş unutma denir. Yaşamda bütün öğrendiklerimizi hatırlayabilseydik ne kadar iyi olurdu değil mi? Ama böyle olmuyor. Öğrenilenlerin bir kısmı unutuluyor. Yapısalcı ekolün üyelerinden H. Ebbinghaus kendisi üzerinde yaptığı deneylerde, önce bir kelime listesi öğrenmiş, daha sonra farklı zamanlarda ne kadar kelime hatırlayabildiğini belirlemiştir. Böylece, kelime listesi için unutma eğrisini çıkarmıştır. Şekil 3.11'de gördüğünüz gibi, hatırlanan kelime oranı ilk bir saatte hızla, sonra da yavaşça düşüyor. H. Ebbinghaus Şekil. 3.11. Kelime listesi için unutma eğrisi E etkinlik Bir önceki psikoloji dersi sınavındaki soruları, bir başkasından yardım almadan hatırlayınız ve bir kâğıda yazınız. Öğretmeninizden yardım alarak ilk sınavda sorulan soruları tahtaya yazınız. Bu sorulardan kaç tanesini hatırlayabilmiş olduğunuzu belirleyiniz. Hatırlayamadığınız sorular üzerinde düşününüz. Hatırlayamamanın öğrenme/şifreleme, depolama ve geri çağırma aşamalarından hangisi ile ilgili olduğunu tartışınız. Hatırlayamama nedenlerini not ediniz. Bu bilgileri gelecekteki öğrenme ve belleme etkinliklerinde kullanmaya özen gösteriniz. 127 • • • • • Belleğimizi güçlendirmek, daha çok şey hatırlayabilmek için ne yapabiliriz? Öğrenme ve belleğin bir metal paranın iki yüzü gibi olduğunu, öğrenmenin belleğin vazgeçilemez ön koşulu olduğunu öğrenmiştik. Sorulan sorunun ilk cevabı: Çok iyi öğrenmelisiniz. Şekil 3.1'e bakınız. Tam doğru tekrar yeterli değil, aşırı öğrenmelisiniz. Bunu da nasıl yapılabileceğiniz, A Konusunda, “Öğrenmeyi Etkileyen Etkenler” başlığı altında anlatılmıştı. Öğrenme sürecini başarılı bir şekilde tamamlamak için orada yazılanları uygulamalısınız. Belleği geliştirmek için konuyu anlamalı, konuyla ilgili bilgi birikimine sahip olmalısınız. Özümseyerek temrin yapmalı, USB'de de bilgileri özümseyerek kodlamalısınız. Belleği geliştirmede kendi bireysel durumunuz ve özellikleriniz de önemlidir. Bu özelliklerin başlıcaları şunlardır: Odaklanmış ve sürekli dikkatiniz; anlamak, öğrenmek ve bilmek için güdülenme durumunuz; unutmamayı istemeniz ve hatırlayabileceğinize güven duymanız; genel uyarılmışlık ve kaygı düzeyiniz, kısaca stres düzeyiniz. Fiziksel, sosyal ve kültürel ortamın uygun olması da çok önemli. Örneğin, dikkat dağıtıcı fiziksel çevrenin, sinemadaki yeni filme gitmek için aklınızı çelmeye çalışan arkadaşınızın, eğitime önem vermeyen bir kültürel yapının öğrenme ve belleme için gereken koşulları sağlamadığı ortadadır. Unutmaya yol açan etkenleri ortadan kaldırmalısınız. Tüm bellek türlerinde, daha sonra gelen bilgilerin öncekileri sildiğini öğrenmiştiniz. Bu sonraki bilgiler, bellek üzerinde bozucu etki yapar. Buna geriye doğru bozucu etki denir. Şimdi Şekil 3.12'ye bakalım. Daha önce öğrenilen liste sayısı arttıkça son listeden hatırda kalan miktar azalıyor. Bu da ileriye doğru bozucu etki. Öyleyse yapılması gereken, birbiri üzerinde bozucu etki yapabilecek bilgileri art arda öğrenmekten kaçınmaktır. Hatırlama sürecini kolaylaştıran koşulları yaratmalısınız. Hatırlamayı olumlu olarak etkileyen etkenler şunlardır: (1) Malzemenin örgütlenmiş olması. Bunun KSB ve USB işlemleri için de ne kadar önemli olduğunu biliyorsunuz. (2) Hatırlamaya yardımcı ipuçlarının olması. Çoktan seçmeli testlerde, bilgiler daha kolay hatırlanır. Çünkü orada doğru seçenekle ilgili ipucu (doğru cevabın kendisi) vardır. (3) Bilginin öğrenildiği bağlam ile hatırlanmaya çalışılan bilginin aynı olması. Örnek: Kantindesiniz. Kantin çalışanının adını hatırlamaya çalışıyorsunuz. Bu kişinin adını büyük olasılıkla hatırlarsınız. Ama eğer bu kişiyi bir arkadaş toplantısında görürseniz, adını büyük olasılıkla hatırlayamazsınız. (4) Duygusal etkenler. Güdülenmiş unutma diye bir kavram vardır. Bireyler benliklerini tehdit eden duygu ve düşüncelerini, arzu ve isteklerini ve bunlara ilişkin bilgileri hatırlayamazlar. Çünkü bu bilgiler bilinçaltındadır. Şekil. 3.12. İleriye doğru bozucu etki • 128 Hatırlamaya yardım eden teknikler kullanmalısınız. “Mnemonik” olarak adlandırılan bu tekniklerin tümünde, aşağıdaki bilişsel süreçler kullanılır: 1. Çağrışım kurma: Bu çok etkili tekniği olasılıkla sık sık kullanıyorsunuz. II. Ünite'nin F Konusu'nda bilinç hakkında öğrendiklerinizle KSB ve USB'deki bilinç hakkında öğrendiklerinizi birbirine bağladığınızda, bu ikisi arasında çağrışım kurar, böylece de bellekte her birinin kalıcılığını artırırsınız. Belleğinizde bulunmasını istediğiniz bir numara ile sizin için önemli sayılar arasında çağrışım kurduğunuzda, sayıyı daha kolay hatırlarsınız. Örnek: Psikoloji bilimi 1879'da kuruldu. 18 evinizin kapı numarası, 79 ise arabanızın plakasında var. Artık 1879'u unutmanız mümkün mü? 2. Örgütleme: Öğrenme malzemesini kavramsal benzerliklere göre örgütlediğinizde, malzeme bellekte daha kalıcı olur. Tablolar bu amaçla yapılır, yoksa aynı bilgi kelimelerle de anlatılabilir. Tablo 3.1'e bakalım. Pekiştireçler ve bunların davranışsal sonuçlarını sadece metni okuyarak mı, yoksa metni bu tablo eşliğinde okuyarak mı daha iyi akılda tutarsınız? Ders çalışırken bilgileri mutlaka yeniden örgütlemeli, bunları tablo ve akış diyagramları hâlinde özetlemelisiniz. Bunları yaparken bir yandan öğrenirsiniz, bir yandan da bilgileri kendinize özgü kelime ve cümle yapılarıyla düzenlemiş olursunuz. Bütün bunlar özümsemenin ön koşullarıdır. 3. Zihinde canlandırma: İnsanlar bilgilerin çok büyük bölümünü KSB'de sözel olarak şifreler ve USB'de sözel olarak saklar. Ancak sözel malzemenin ayrıca imgesel olarak da depolanması, belleği güçlendirir. Öğrenmede genellemeyi işlemiş, bir de grafik (Şekil 3.4) vermiştik. Size “Uyarıcılardaki benzerlik genellemeyi nasıl etkiler?“ sorusu yönetildiğinde, grafiği gözünüzün önüne getiriniz. Soruyu ne kadar rahat cevapladığınızı göreceksiniz. 4. Sesselleştirme: Öğrenme ve bellemede esas olan, bilgiyi başka bilgilerle ilişkilendirmektir. Yukarıda sayılan stratejilerin hepsi bunu yapmaktadır. İlişkilendirmeyi kendi sesinizle de yapabilirsiniz. Bilgiyi kelimelerle sesli olarak tekrarladığınızda, kendi sesinizi bilgiyle ilişkilendirmiş olursunuz. Bunu bazı arkadaşlarınız dikkatlerinin dağılmasını önlemek için de yaparlar. uygulayalım Resim, şekil, tablo gibi gösterim araçlarının kullanılmasının nedeni, zihinde canlandırma tekniğini kullanmanızı sağlamaktır. Şekil 3.9 ve ayrıca Şekil 3.13'e bakınız. Şekil 3.13'te sadece kavramsal benzerliklere göre sınıflama yapılmamış, imgeler de kullanılmış. Hangi gösterim daha kolay hatırda kalıyor? BELLEK UZUN SÜRELİ BELLEK KISA SÜRELİ BELLEK AÇIK Şekil 3.13. Bellek türlerinin imgesel gösterimi. Kısa süreli bellek (saniye ve dakikalar uzunluğunda), uzun süreli bellek (dakika, saat, ay ve yıllar uzunluğunda), anısal bellek (anılarla ilgili), anlamsal bellek (kavramlar ve genel kültür bilgileri ile ilgili), örtük bellek (klasik koşullama, beceri ve alışkanlıklarla ilgili). ANISAL ÖRTÜK ANLAMSAL Şimdi, yukarıdaki süreçlerin kullanıldığı mnemonik tekniklere iki örnek verelim. Kümeleme: KSB'nin kapasitesinin 7±2 birim olduğunu öğrenmiştik. Siz örneğin 10 basamaktan oluşan bir sayının basamaklarını tek tek mi hatırda tutuyorsunuz, yoksa, üç yüz on iki, altı yüz seksen beş, bin dört yüz beş olarak mı? O zaman siz belleğinizde on birim (3, 1, 2, 6, 8, 5, 1, 4, 0, 5) değil, üç birim (312, 685, 1405) tutmaktasınız. Bu tekniğin adı kümelemedir. Kümeleme, gördüğünüz gibi KSB'de tutulan bilgi miktarını artırır. Kümeleme birbiriyle ilişkisiz sayı, kelime ve nesnelerin hatırlanmasında kullanılabilecek en etkili tekniktir. 129 Şekil 3.14. Belleğe yardımcı teknik kullanmanın belleğe etkisi Yerler tekniği burada pek bir işe yarayacak gibi görünmüyor! Şekil 3.14'te mnemonik teknik kullanmanın hatırlamaya etkisi gösterilmekte. Teknik kullananlar ve kullanmayanlar arasında büyük bir fark olduğunu görüyorsunuz. Yerler: Özellikle birbiriyle ilişkisiz nesneleri hatırlamada yararlıdır. Bu teknikte, hatırlanacak olan nesneler çok iyi bilinen yerlerle ilişkilendirilir. Kişi önce bu yerlerde zihinsel olarak dolaşır, onları zihninde canlandırır. Daha sonra da hatırlamak istediği nesneleri bu yerlere yerleştirir. Çarşıdan ekmek, yumurta, defter ve bisikletinizin tamirdeki lastiğini alacaksınız. “Yerler” odanızla sokak kapısı arasında. Zihinsel olarak karyolanızın yanındaki dolabın üstüne bir dilim ekmek yerleştiriyorsunuz, yerdeki halının üstüne de yumurtaları. Kapının yanına geliyorsunuz. Kapının üstüne bir defter çiviliyorsunuz. Sokak kapısının yanına geliyor ve kapı koluna bir bisiklet lastiği asıyorsunuz. Bunları çok saçma bulabilirsiniz. Ancak öyle olmalılar, yaptığınız görselleştirmeler ne kadar farklı ve canlıysa o kadar iyi hatırda kalır. Yukarıda “Belleği Geliştirme” başlığı altında bazı kısımları büyük harflerle ve ayrıca kırmızı yazmanın nedeni de buydu. Sayfayı çevirince o kısımlar derhal dikkatiniz çekti, değil mi? Şimdi çarşıdasınız. Listeyi hatırlamak için tek yapmanız gereken, yerleri zihinsel olarak dolaşmak ve imgelemek. E etkinlik Hatırlamaya yardım eden tekniklerden kümeleme ve yerlerin hangi biKÜMELEME lişsel süreçlerden yararlandığını yandaki şemada oklarla gösteriniz. Zihinde Birinci dereceden kullanılan bilişsel Çağrışım Kurma Örgütleme Yerler Canlandırma süreçleri gösterirken düz çizgili oklar ( ), ikinci dereceden kullanılanları gösterirken kesik çizgili oklar YERLER ) kullanınız. ( Şemanızı arkadaşlarınızınkilerle karşılaştırınız. Farklı ilişkilendirmeler varsa, kitabınızdaki ilgili kısımları tekrar gözden geçiriniz. Hangi ilişkilendirmenin doğru olduğuna karar veriniz ve şemalarınızı bu doğrultuda düzeltiniz. DÜŞÜNMENİN YAPI TAŞLARI hazırlık Çevrede (iç ve dış) uyarıcılar var. Bunlara ilişkin enerjiler canlının duyu organlarını etkiliyor (bilgi). Bilgi işlemleme süreçleri ile bilgiler farklı biçimlerde şifrelenerek önce duyumsanıyor (deşifre), sonra algılanıyor, KSB'de bilinç alanına getiriliyor (yeniden şifreleme), dikkatlilik altında özümsenerek tekrarlanıyor ve USB'ye aktarılıyor (özümseyerek şifreleme). Bu bilişsel süreçlerin (ve beyne yayılmış çok sayıdaki yapının işlevleri) sonucunda bilgiler, örtük (bildirilemeyen) bellek veya açık (bildirilen) belleğin anlamsal veya anısal bellek bölümlerinde depolanıyor. 130 "Zihninizde bu anlatılanlardan başka ne gibi etkinlikler olur? Bir matematik probleminin çözümünü düşünürsünüz, satranç oynarken düşünürsünüz, insanın varlık nedeni konusunda düşünürsünüz, öğrenmenin canlılar için önemini irdelersiniz, sosyal sorumluluk projenize destek sağlamak için kiminle nasıl konuşacağınızın planını yaparsınız, gazetede okuduğunuz bazı olayların insanların kalıp yargı veya ön yargılarından kaynaklanıp kaynaklanmadığını düşünürsünüz, okul gezisine giderken yanınıza yağmurluk alıp almayacağınıza karar verirsiniz. İnsanların bilişsel süreçleri duyumla başlayıp USB'ye kadar uzanan süreçlerden ibaret değildir. İrdeleme, problem çözme, karar verme ve ayrıca bilgi, inanç ve görüşlere ilişkin değerlendirmeler vardır. Bunların hepsinin temelinde düşünmenin olduğu söylenebilir. Düşünmenin yapı taşları imge, sembol, kavram ve kategorilerdir. Bilgi işlemleme sürecinin aşamaları içinde enerji şekil değiştirir. Bu değişimin başında uyarıcılara ilişkin fiziksel enerji, en sonunda da davranışların yapılması sırasındaki kassal enerji vardır. Arada ise deşifre etme, yeniden şifreleme ve nihayet özümseyerek şifreleme sonucu elde edilmiş olan temsiller ve simgeler vardır. Düşünme işte bu simgesel temsiller üzerinde yürütülen bir süreçtir. Düşünmede kulanılan temsiller imge, sembol, kavram ve kategorilerdir. E etkinlik Yandaki kutularda belirtilen yapı taşlarının temel özelliklerini her birinin altına yazınız. B İmge Sembol Kavram Kategori Şimdi de aşağıdaki Bilgi Kutusu’nu okuyunuz. Yazmış olduğunuz özellikleri kontrol ediniz. Eksikleriniz varsa bunları gideriniz. bilgi kutusu Düşünmenin yapı taşları şunlardır: İmgeler: Bazı bilgilerin kelimelerle temsil edilemediğini, bunların KSB ve USB'de şifrelenmesinde analojik temsillerin kullanıldığını görmüştük. Bir ressamın yaptığı tabloyu değerlendirirken, bir beste üzerinde düşünürken, sınıf arkadaşlarınızdan Gül ve Yasemin'in hangisinin daha anlamlı bir güzelliğe sahip olduğunu düşünürken imgeler kullanırsınız. Bu imgeler genelde aslının tam bir kopyası değildir. (Algılamanın öznel bir süreç olduğunu, USB'ye aktarılırken bilgilerin o kişinin deneyimleri doğrultusunda özümsendiğini, dinamik belleğin bilinç dışında çalıştığını ve bellek izlerini değiştirdiğini hatırlayınız.) Bazı kişilerde aşırı ayrıntılı imgeleme yapma yeteneği vardır. Buna fotoğrafsı bellek denir. Böyle bir belleğe sahip olmak, ders kitabının sayfalarını zihninize yerleştirmeyi, sınav sırasında da ilgili sayfayı açıp sayfadan sorunun cevabını “zihin gözüyle” okuyup sınav kâğıdınıza yazmanızı sağlardı. Ama biz artık biliyoruz ki insan özümsemeli, anlamlandırmalı. Fotoğrafsı imge kısa vadede çok avantajlı gibi görünse de özümseyen, anlamlandıran, değerlendiren, kısaca düşünen “aydın insan” ile uyumlu değildir. Semboller: Nesne, olay ve süreçleri, imgeler gibi analojik olarak yani kendileri benzer şekilde temsil her zaman mümkün olmaz. Bu durumda simgeler kullanılır. Simgeler nesne, olay veya süreçleri temsil etmek için seçilen, onların yerine kullanılan temsillerdir. En bilinen simgesel temsil dildir. Kelimeler ve onlarla kurulan cümleler nesne, olay, süreç veya düşüncelerle konusunda bilgi verirler. Ancak simgelerin özelliği nedeniyle, kelimenin kendisi veya cümle, görünüm olarak temsil ettiği şeye benzemez. Kavram ve kategoriler genelde dili kullanan simgesel temsillerdir. Kavramlar: Yaşamımızın ve düşüncelerimizin bir kısmı somut nesnelerle ilgilidir. Ancak pek çok düşünme soyutlamaları içerir. Soyut düşünmedeki simgeler, kavramlardır. Kavramlar (ve bunlara ilişkin simgesel yapılar) nesne ve olayların ortak ve genel özelliklerini temsil eder. Dolayısıyla kavramlar, bir uyarıcı durumunun belirli bir özelliğinin (ya da birden fazla özelliğinin) soyutlanması sonucu oluşur. 131 Bebek için köpek, evlerinde yaşayan, adı da Tarçın olan belli bir köpektir. Daha sonra başka köpekleri de görür. Bu köpeklerdeki ortak ve genel özellikleri belirler ve “köpek” kavramı oluşur. Kavramların oluşması ile kavramsal düşünme olanaklı hâle gelir. Kategoriler: Bir kavramın özellikleri bir sınıfı, bir kategoriyi tanımlar. Örneğin KSB bir kategoriye, Tablo 3.2'de yer alan özellikler kümesine verilen addır. USB başka bir kategoriye, Tablo 3.3'te yer alan özellikler kümesine verilen addır. Kategoriler genelden özele doğru sıralanabilir. Böylece de birtakım bağımsız kategoriler değil, örgütlenmiş yapılar ortaya çıkar. Şekil 3.13 bellekle ilgili kategorilerin düzenlenmiş olan durumudur. Orada önce genel bir bellek kavramıyla başlanıyor. Bellek iki ayrı kategoride ele alınıyor; KSB ve USB. USB'de ağaç yapısında alt kategorilere ayrılıyor. Kategoriler ekonomi sağlar. Örneğin; belleğin özelliklerini bildiğinizde, onun altına giren tüm kategorilerde de bu özelliğin olduğunu bilirsiniz. Geriye, kategorilerin her birine ait özellikleri öğrenmek kalır. Kavramlar ve kategoriler olaylara bir düzen getirir. Nesne ve olaylar bir kategorinin örnekleri olarak düşünüldüğünde, bağımsız nesne ve olay sayısı azalır, insanın zihninde doğanın işleyişi konusunda bir düzen oluşur. yorumlayalım Bilimin amaçlarından betimleme kapsamında yer alan sınıflama ile kategorileri ilişkilendiriniz. Kategoriler aynı zamanda bilimin sınıflama amacını gerçekleştiriyor mu? DİL VE DÜŞÜNME Sözün en güzeli söyleyenin doğru olarak söylediği, dinleyenin de yararlandığı sözdür. Aristoteles MERKEZ, MERKEZ BENİ KİMSE ANLAMIYOR! YAŞAMAKTAN BIKTIM... ANLAŞILDI TAMAM!! E etkinlik "İnsanlar sayılamayacak kadar çok sayıda çevresel, sosyal, psikolojik ve sosyokültürel uyarıcının bulunduğu koşullarda yaşarlar. Varkalımları, ruhen ve bedenen sağlıklı, uyumlu, kendini geliştiren ve potansiyellerini gerçekleştiren bireyler olmaları, bu çevreyi algılamaları ve uygun tepkiler vermeleriyle mümkün olur.” Bu paragrafı konuşma dilini kullanmadan sıra arkadaşınıza anlatmaya çalışınız. Bunu bir çeşit sessiz sinema oyunu gibi düşününüz ve paragrafta yazılanları aktarmak için kendinize 10 dakika gibi bir süre ayırınız. İletiyi aktarabildiniz mi? Konuşma dili olmasaydı, özellikle kavramların söz konusu olduğu düşüncelerimizi nasıl iletebilirdik? Uyarıcıların bilgi hâline dönüşmesinde çok karmaşık bir bilgi işlemlemenin gerçekleştiğini biliyoruz. Uyarıcılar baştaki özel fiziksel şifrelerden özümsenmiş bilgiler hâline dönüşüyor, anlamsal veya imgesel olarak şifreleniyordu. Bunlar uyarıcıların insan zihnindeki temsilleriydi. İnsan zihnindeki bu bilgileri tanımlamak, onları temsil edebilmek için çok karmaşık bir semboller sistemine gerek vardır. Bunu da dil sağlar. Dil olarak çok çeşitli sistemler kullanılabilir. Örnek: El hareketleri, mimikler, farklı anlamlar taşıyan ıslık sesleri, davul sesleri, işitme engellilerin kullandığı işaret dili. Araştırmacıların, şempanzelerle iletişimde bulunmada kullandıkları dilsel semboller, farklı renk ve büyüklükteki geometrik şekillerden oluşmuştur. Ancak sembollerle iletişimde en yaygın olarak kullanılan sistem, dil seslerinin (fonem) değişik birleşimlerinden oluşturulan kelimeleri içerir. Dil sözlü olabilir. Dil, ilgili 132 simgelerin harflerle şifrelenerek yazılı olarak da ifade edilebilir. İnsanlar nesneleri, olay, kavram ve kategorileri belirtmekte büyük çapta dili kullanırlar. Bilişsel süreçlerin oluşmasında dil kullanılır: Uyarıcıların sözel olarak şifrelendiği tüm bilişsel süreçler, nesne, kavram ve kategoriler dil ile simgelenir. Buna göre KSB'deki tekrarlayıcı temrin, özümseyici temrin, KSB deposu, USB depoları ve anlamsal bellekte bilgiler genelde kelimelerle temsil edilir. Eğitim-öğretimde genelde yapılan; kavramları öğretmek, bunların adlarının bilinmesini sağlamaktır. İmgesel şifreler üzerinde yapılan zihinsel işlemler bile, eğer işlemlerin sonuçları başkalarına iletilecekse kelimelere veya bir çeşit dile dönüştürülür. Bütün bunlara göre, çoğu zaman ve çoğu kişi için düşünme sözel bir işlevdir. Düşünmenin yanında irdeleme ve problem çözme gibi yüksek zihinsel süreçler de çoğunlukla dili kullanır. Nitekim, bazı bilim kişileri, düşünmeyi “sessiz konuşma” olarak değerlendirmiştir. Konuşma insanın aklını kullanma sanatıdır. Platon “Dile hâkim olduğumuz ölçüde düşünebiliriz.” demek hatalı olmuyor. Öyle ya eğer kavram için bir kelimeniz yoksa o kavram OTUZ sizde yoktur, ondan oluşan kategoriler de öyle. Hatta kavramın temsil ettiği olayların farkındalığı da sizde yoktur. Eğer algı yaYİRMİ OLSUN nılsaması diye bir kavramı öğrenmemiş olsaydınız onun kapsaYİRMİ BEŞ dığı olaylar bütünü sizin için olmayacaktı. O zaman siz belki de YİRMİ algılama sürecinizin bazı özel durumlarda size ne gibi oyunlar İKİ YİRMİ oynadığını bilmeyecektiniz. Fiziksel dünyayı olduğu gibi fark etDÖRT tiğinizi zannedecektiniz. Bir başka örnek: Koşullama kavramını YEDİ kazanmamış olsaydınız koşullama kelimesi sizde belki de saELLİ dece “koşula bağımlılık” fikrini uyandıracak, bu koşula bağımlı İKİ olmanın klasik ve edimsel koşullamadaki değişik biçimlerini bilSATTIM meyecektiniz. Albert olayını ve çocuğun ödevini tamamlamasıBU FİYATA ALMAM nı annesinin nasıl sağlayabildiğini anlayamayacaktınız. Dille iletişim denince yalnızca kelimeler anlaşılmamalıdır. Konuşulan dilde bilgi değeri olan diğer özellikler şunlardır: (1) Vurgu. Cümlenin anlamı, vurgunun nerede yapıldığına göre değişir. “Bugün hava çok güzel.” cümlesinde vurgu "bugün" üzerinde ise, “diğer günlerde havanın o kadar güzel olmadığı” bilgisi de verilmektedir. Vurgu “hava” üzerinde ise, konuşmacı, bazı başka şeylerin güzel olmadığı bilgisini vermektedir. (2) Ses yüksekliği, en hafif ve en yüksek ses arasındaki fark (ses aralığı), sesin perdesi ve konuşmanın hızı, konuşan kişinin bir duygunun etkisi altında olup olmadığına işaret eder. Yüksek ses, geniş ses aralığı ve hızlı konuşma kişinin heyecanlı, öfkeli veya kızgın olduğunu gösterir. BİSİKLET İÇİN EN SON NE DİYON? E etkinlik Avantajları Konuşma Dili Beden Dili 1. Kavramları ifade etmede kullanılır. 2. ... . . . 1. ... . . . Dezavantajları 1. ... 2. ... . . . 1. ... 2. ... . . . 133 Konuşma ve beden dilinin avantaj ve dezavantajları açılarından karşılaştıracağınız bir uygulama yapınız. Bunun için yukarıdaki tabloyu bir kâğıda çiziniz. Tabloda konuşma dilinin avantajlı yönlerinden biri verilmektedir. İki dilin diğer avantajlarını ve ayrıca dezavantajlarını siz yazınız. Bu etkinlikte öncelikle kendinize dönük gözlemler ve kişiler arası gözlemler yapınız, empati becerinizi kullanmaya çalışınız. Daha sonra da bilgi teknolojilerinden yararlanınız. Tablonuzdaki bilgileri arkadaşlarınızla paylaşınız ve birleşik bir liste oluşturunuz. Dil iletişimin "olmazsa olmazı", sosyal etkileşimin temel aracıdır. Sosyal etkileşimde jest ve mimikler yoluyla sözel olmayan iletişim veya beden dili de kullanılabilir. Ancak bu yollardan aktarılan bilginin kapsamı, zenginliği ve bilginin aktarılmasındaki dakiklik (Sayfa 10'daki Bilgi Kutusu'nda yazılanları bir kez daha gözden geçiriniz.) hiçbir zaman dilin sağladıklarına ulaşamaz. Çünkü kavramları ve aralarındaki ince farkları iletmenin en kolay yolu konuşma dilini kullanmaktır. Diğer yandan, konuşma diliyle kişi, gerçeği istediği gibi aktarabilir, gerçeği saptırabilir, olayları istediği gibi değerlendirebilir. Beden dili ile bunlar pek mümkün değildir. Beden dili “gerçeğin aynası” olarak değerlendirilir. Heyecanlandığınız zaman gözbebeklerinin büyümesini engelleyemezsiniz. Yüz ifadenizi de etkileyemezsiniz çünkü çoğunlukla yüzünün aldığı ifadeyi bilmezsiniz. İRDELEME, KARAR VERME VE PROBLEM ÇÖZME E etkinlik Kendi aranızda 3–5 kişilik çalışma gruplarına ayrılınız. Düşünerek ve düşünmeden yaptığınız davranışlarınızı hatırlayınız ve bunları sonuçları açısından değerlendiriniz. Karar vermede; yaşantı, deneyim ve birikimleri düşünce süzgecinden geçirmenin önemini sınıfta tartışınız. Bu paylaşımlardan hareketle karar verme stratejilerinizi gözden geçiriniz. Doğru karar vermede düşünmenin önemini grubunuzda değerlendiriniz. Ulaştığınız sonuçları grup temsilcinizin sınıfa aktarmasını isteyiniz. Varılan sonuçları not ediniz. Doğru karar verme stratejileri konusunda tuttuğunuz notları başvuru kaynağı olarak kullanınız. Sonuç: Genel ifade B1 O zaman B1 bir olasýlýk deðeri ile doðrudur Tümevarým çýkarýmý Görgül kanýtlar A1 A2 An Eðer A'lar doðru ise Şekil 3.15. Tümevarım: Bilimin betimleme amacına ilişkin olasılık çıkarımı A. İrdeleme ve Karar Verme İrdeleme sözel simgeler yani konuşulan dilin kullanıldığı ve bazı kuralların uygulandığı bir düşünme biçimidir. Bu düşünmeyi diğerlerinden ayıran özellik, onun mantık kuralları uyarınca gerçekleşmesidir. Özetle, irdeleme, dil kullanılarak yapılan mantıklı bilişsel işlemlemedir. Mantıksal düşünmede iki temel çıkarım vardır: tümevarım ve tümdengelim çıkarımları. 134 Tümevarım çıkarımında (Şekil 3.15) çok sayıda görgül veriden (kanıttan) bir genel ifadeye varılır. Eğer A’lar doğru ise, o zaman B yani sonuç da “olasılıkla” doğrudur. Sonucun olasılıkla doğru olmasının nedeni genel ifadenin kapsamına giren olayların hepsinin gözlenmemiş olmasıdır. Bu nedenle tümevarım çıkarımlarında genel ifade sadece desteklenir. Bir kişiyle sadece bir kez birlikte oldunuz. Sohbet sırasında onun geleceği ve ileride olmak istedikleri hakkındaki düşüncelerini dinlediniz. Duyduklarınızdan, onun çok hırslı biri olduğu sonucunu çıkardınız. Belki de bu kişiyi ailesiyle birlikte görmüş olsaydınız fikriniz değişecekti. Onun aşırı hırslı olmadığını, ailesinin onun için yüksek beklentileri olduğunu görebilecektiniz. Onun da kimlik bunalımını “erken bağlanmış kimlik statüsü” olarak çözmüş olduğunun farkına varacaktınız. Tümdengelim çıkarımında (Şekil 3.16) bir genel ifade bir de özel durum veya koşul vardır. Bu çıkarımla özel koşul hakkında bir sonuca varılır. Klasik örneği verelim: Bütün insanlar ölümlüdür (genel ifade), Casius da bir insandır (özel koşul). O hâlde Casius ölümlüdür (sonuç). Gördüğünüz gibi, eğer genel ifade (B1) doğruysa ve eğer önkoşul (B2) gerçekleşmişse, sonucun doğru olmaması olasılığı yoktur. Tümdengelim çıkarımında kesin doğrular ve kesin yanlışlar vardır. Bu nedenle de tümdengelim çıkarımlarında genel ifade doğrulanır. Oysa tümdengelim çıkarımı A’nın doğruluğunu garantilemez. Çünkü A’nın doğruluğu, B’lerin doğruluğuna bağlıdır. Casius’un ölümlü olduğu çıkarımının doğruluğu, bütün insanların ölümlü olduğunun doğru olmasına ve Casius’un da insan olduğunun doğru olmasına bağlıdır. Yasayla ilgili genel ifade B1 Eðer genel ifade doðru ise ve B2 Ön koþul ile ilgili ifade Eðer ön koþul gerçekleþmiþse Tümdengelim çýkarýmý Sonuç: Olayýn tanýmý (hipotez) A O zaman B’ler zorunlu olarak A’yý gerektirir. Şekil 3.16. Tümdengelim: Bilimin açıklama ve yordama amaçlarına ilişkin çıkarım BÜTÜN KÖPEKLERİN 4 AYAĞI, KUYRUĞU VE TÜYÜ VAR. BENİM DE 4 AYAĞIM, KUYRUĞUM VE TÜYÜM VAR. ÖFFF GERİSİ NEYDİ? özetleyelim Tümevarım çıkarımı ile tümdengelim çıkarımı, bilimde yapıldığı gibi, birlikte kullanılmalıdır. 1. Tümevarım çıkarımı çok fazla sayıda görgül veriden (A1-An) yapılarak B1‘in doğruluk olasılığı artırılmalıdır (Şekil 3.15’i inceleyelim.). 2. Şimdi Şekil 3.16’yı inceleyelim. Uygun araştırma teknikleri kullanılarak B2‘nin geçerlik olasılığı artırılmalıdır. 3. Tümdengelim çıkarımı bu koşullar altında yapılmalı, A olayı B1 ile açıklanmalı veya B1‘den yordanmalıdır. 135 Bir başka örnek: Fanatik taraftarların yasası, grubun inanç sistemidir. Onların bu yasası “doğrudur”. Dolayısıyla, bundan yapılan her türlü çıkarım da doğrudur. Böylece de ortaya bir kendini doğrulayan kehanet çıkar ve bu kehanet her çıkarımla daha da desteklenir. Buradaki kısır döngü biçimindeki düşünme tarzına dikkat ediniz. Tümdengelim çıkarımıyla ilgili bu söylediklerimizden, onun iyi bir yaklaşım olmadığını mı çıkarmalıyız? E etkinlik Ahmet Bey arabasıyla kırsal yerleşim merkezinden geçerken önüne aniden bir tavuk çıkar. Aracını yeterince hızlı durduramayan Ahmet Bey tavuğu ezer. Tavuk yamyassı olur. Ahmet Bey sorumluluk duygusu içinde hemen aracından iner ve kahvede oturanların yanına gider. Tavuk kiminse, onun zararını karşılamak istediğini söyler. Kahvedekiler ezilmiş tavuğa bakmaya giderler. İçlerinden biri “Bu tavuk bizlere ait değil.” der. Ahmet Bey üsteler: “Ama nasıl olur? Bu tavuk burada oturanlardan birinin olmalı.” Sözcü, durumu açıklar: “Bu tavuk bizlerden birinin olamaz. Çünkü bizim buralarda yassı tavuk yoktur.” Bu gülmece bir irdeleme hatasına dayanıyor. Yapılan hatalı irdelemenin üç basamağını yazınız. İpucu: İrdeleme tümdengelim çıkarımını içeriyor. düşünelim Öğrenilmiş çaresizlik, kalıp yargılar, ön yargılar, inançlar ve duygular mantıklı düşünmemizi etkileyip sağlıklı sonuçlara varmamızı engeller mi? Örnekler bulalım. B. Problem Çözme BİR ŞEYLERİ YANLIŞ YAPTIM. AMA NEYİ? 136 Uzun bir tartışma her iki tarafın da haksız olduğunun kanıtıdır. Voltaire (Volter) BAK BU DÜNYANIN EN BÜYÜK TELESKOBU. BUNUNLA DİĞER GALAKSİLERİ GÖREBİLİYOSUN... BENİM DE CEP TELEFONUM IŞIKLI !!! GECE ONU FENER NİYETİNE KULLANABİLİYOSUN... E etkinlik Bilim kişilerinin doğayı merak ettiklerini, onun gizlerini açığa çıkarmak amacıyla araştırmalar yaptığını biliyoruz. Onlar ve ayrıca düşünür, yazar ve sanatçılarda problem çözme bir alışkanlık, onların mesleklerinin bir gereği, profesyonelce yerine getirdikleri bir uğraş. Problem çözmenin profesyonel bir uğraş olduğu bilim kişilerinden bu davranış için örnekler bulunuz. Örnekleri bulmada bilgi teknolojilerinden yararlanınız. Örneklerinizi sınıfla paylaşınız. Düşünerek problem çözme, yalnızca bilim insanlarına özgü bir etkinlik değildir. Bu stratejiyi kimlerin kullanacağına ilişkin hiçbir kısıtlama olamaz. Herkes bütün uyanık saatlerinde, hatta uyku ve özellikle rüya döneminde problem çözme davranışı gösterir. Günlük yaşamdan bir problem çözme örneği belirleyiniz. Problem çözme sürecinin dört aşamasını bilgi teknolojileri kullanarak bulunuz. Örnekleri söz konusu aşamalar açısından analiz ediniz. Yaşam insanların önüne her gün çok sayıda problem çıkarır. Bu problemleri uyumlu, sağlıklı, kendimize ve toplumumuza yararlı sonuçları olacak şekilde çözmemiz gerekiyor. İnsanlar problemleri nasıl çözerler, bunun için ne gibi yaklaşımlar uygularlar? Öfke ve saldırganlık: Problem çözme davranışının bir şeklini “Dürtü ve Güdüler” bölümünde görmüştük. İnsanın dürtü ve güdüleri, bunlarla ilgili amaçları vardır. Bu amaçlara ulaşması engellendiğinde ortaya kişinin çözmesi gereken bir problem çıkar. Engellenmenin öfkeye ve saldırganlığa yol açtığını öğrendik. Saldırganlığın, engeli yaratan kişi veya nesneye zarar verme amacına yönelik olduğunu da biliyoruz. Problem çözmede kullanılan stratejilerden biri işte budur. Ancak bu strateji olgun ve uygar kişilerin problem çözme şekli değildir, çünkü problemin çözülmesini sağlamadığı gibi başka problemlere de yol açar. düşünelim Görsel ve yazılı medyayı inceleyelim. Öfke ve saldırganlığın hangi problemlerle ilgili olarak ortaya çıktığını analiz edelim. Bunların sonuçlarını tartışalım. Deneme ve yanılma: Bu problem çözme stratejisinde kişi problemin nedenini ve kapsamını fazla incelemeden önce bir çözüm yolunu, sonra bir başkasını dener. Bu deneme ve yanılmalar işe yarayan çözüm bulunana ya da kişi pes edene dek sürer. Unutmayalım, deney hayvanı da açlık problemini çözmek için bu stratejiyi kullanıyordu! Mekanik çözüm: Buna ezberci çözüm de denir. Bu çözümde kişi daha önce işe yaramış olan bir çözümü, fazla düşünmeden yeni problemin çözümünde de kullanır. Eğer yeni problem öncekine benziyorsa bu yaklaşım başarılı olabilir. Ama benzemiyorsa problemin çözümsüz kalması olasıdır. Düşünerek problem çözme: Problem çözmenin olgun ve uygar insana yakışan şekli, bu işi düşünerek, akıl yürüterek, irdeleyerek yapmaktır. Düşünerek problem çözmede kullanılan yaklaşımlar kişiye göre değişebilir; çünkü herkesin kendine özgü bir düşünme tarzı, deneyim ve alışkanlıkları vardır. Bazı meslek gruplarında, yapılan iş problem çözmektir. Araştırma ve geliştirme uzmanları (kısaca AR-GE uzmanları), bilim kişileri ve düşünürlerin işleri problem çözmektir. Onlar için problemler doğanın gizleridir. Söz konusu meslekteki kişiler problemleri çözerek doğanın gizlerini ortadan kaldırmaya, doğayı anlamaya çalışırlar. Onların problem çözme davranışlarının genelde şu aşamalardan oluştuğu belirlenmiştir: (1) Hazırlık dönemi: Bu aşamada problemin ne olduğu ve nasıl ortaya çıktığı tanımlanır. Problemle ilgili bilgi toplanır. Problem üzerinde düşünülür. Ancak bu aşamada yapılan tekrarlı girişimler problemi genellikle çözemez. (2) Kuluçka dönemi: Problem üzerinde çalışmaya bir süre ara verilir. Bu aşamada çözümü engellemekte olan düşünceler ortadan kalkabilir, problemin çözümünde yararlanılabilecek yeni deneyimler elde edilebilir, yeni öğrenme deneyimleri oluşabilir. Biz artık bir bilinç dışının olduğunu, algılamaların bilinç dışı işlemler olarak gerçekleştiğini, her algılama ile USB'deki bilgilerin değiştiğini, bellek izlerinin yeniden düzenlendiğini, güncellendiğini, bilgilerin anlamlandırıldığını, yorumlandığını, çıkarsamalar yapıldığını biliyoruz. Bütün bu bilinç dışı işlemler problemin çözülmesini sağlayan düşünceleri oluşturabilir. 137 (3) Aydınlanma ya da kavrayış dönemi: Kuluçka devresinde bilinç dışında olup bitenler, henüz çözülememiş probleme açıklık getirebilir. Onun nasıl çözüleceği konusunda ipuçları sağlayabilir. Böylece aniden, tümüyle yeni bir fikir doğar. Biz bunun bir örneğini kavrayarak öğrenmede görmüştük. Aydınlanma ya da kavrayış dönemi, problemi çözen kişinin “Tamam buldum!” veya “Eureka!” (Arşimet'i hatırlayınız.) dediği aşamadır. (4) Değerlendirme: Fikrin gerçekten problemi çözüp çözmediği, işe yarayıp yaramadığı test edilir. Bazen fikir problemi çözmez ve kişi yeniden başa döner. Bazen de fikir genel hatlarıyla çalışır. Bu durumda fikirde gerekli değişiklik ve düzenlemeler yapılır, ortaya çıkabilen ikincil problemler çözülür. Problem çözme becerisinde bireysel etkenler rol oynar. Zekâ: Birey ne kadar zekiyse problem çözmedeki başarısı da o kadar üstün olur. Esasında problem çözme yeteneği, aşağıda da göreceğimiz gibi, zekânın bileşenlerinden biridir. Güdülenme: Problemi çözmek için, sürecin ilk aşamasında kişinin güdülenmiş olması gerekir. Ancak o zaman, kişi problemi tanımlama, çözüm için gerekli bilgileri toplama etkinliklerini sürdürebilir. Kuluçka aşamasında ise aşırı güdülenmiş olmak bir dezavantajdır. Düşünün, kişi problemi çözememiş, bu nedenle problemi ”kuluçkaya yatırmış”tır. Bu dönemde hâlâ problemi çözmeye çalışmak, işe yaramadığı belli olan yaklaşımlarda ısrara ve bunların bir saplantı hâline gelmesine yol açar. Problem geçici olarak bir tarafa bırakıldığında çevredeki ipuçları, yeni deneyimler ve “kendiliğinden” meydana gelebilecek bilişsel değişiklikler çözüme katkıda bulunabilir. Problemi bir tarafa bırakamamak, bu olanakları da ortadan kaldırır. Aydınlanma ve değerlendirme aşamalarında ise güdülenme yine büyük önem kazanır. Kurulum: Her kişinin alışageldiği problem çözme yaklaşımları olabilir. Kişi yeni problemi de bu yaklaşımlar doğrultusunda ele alır. Buna kurulum denir. Ancak kurulumlar, aynı zamanda, bireyin düşüncelerini belli doğrultuda yönlendirir. Bu yönlendirme o andaki problem için uygun olmayabilir. Saplantı “işleve takılma” şeklinde de olabilir. Kişi için nesnelerin, tekniklerin bir kullanılış yeri ve şekli vardır. İşleve takılma, o nesnenin başka işlerde ya da başka biçimde de kullanılabileceğini düşünmeyi güçleştirir. ZEK VE YARATICILIK A. Zekâ Nedir? Zekâ çok önemli bir zihinsel özelliktir. Zekânın ne olduğu konusunda çeşitli görüşler vardır. D Konusu'nda zekânın önemli boyutları ele alınmaktadır. E etkinlik Çınarın altında oturduğunuzda kendiniz değil çınar olun, ormanda orman, kırda kır, insanlar arasında insan olun. Susanna Tamaro, Yüreğinin Götürdüğü Yere Git Tamaro’nun bu görüşü sizce gerçek dışı, ütopik mi? Gardner’ın ve Goleman’ın kuramlarını inceleyiniz. Bu kuramlarda Tamaro'nun görüşü ne tür zekâlar olarak geçiyor? Doğru cevap: Belirtilen düşünce Gardner’ın Kuram’ında kişiler arası/ sosyal zekâ, Goleman’ın Kuram’ında ise empati türü zekâyı ifade etmektedir. 138 E etkinlik İnsanlık tarihinde yer alan, kültür ve medeniyetin gelişmesine katkıda bulunmuş, tarihe yön vermiş olan zeki kişilerden birini belirleyiniz. Bilgi teknolojilerinden yararlanarak bu kişilerin yaşam ve eylemlerini inceleyiniz, onda zekânın hangi bileşenlerinin bulunduğunu belirleyiniz. Topladığınız bilgileri ve analiz sonuçlarını içeren bir sunum hazırlayınız. Sunumunuzda Türkçeyi doğru, güzel ve etkili kullanmaya özen gösteriniz. Olanaklar elverdiği ölçüde multimedya araçlarından yararlanınız. Derste 10 dakikalık sunum yapmak için söz isteyiniz. B. Zekâda Kalıtım ve Çevrenin Rolü İnsanlardaki zekâ farklılıkları nereden kaynaklanır? II. Ünite'nin B Konusu'nda tek yumurta ikizlerinin zekâları arasındaki benzerliğin %88 olduğunu, aynı rahim çevresini paylaşan çift yumurta ikizlerinin ve dış çevreleri benzer olan kardeşlerin zekâlarındaki benzeşme oranının, sırasıyla, %63 ve %51 olduğunu görmüştük. Anne ve baba ile çocuklar arasında zekâ açısından benzerlik %49, torunlarla büyükanne ve büyükbaba arasındaki benzerlik %34, yeğen ile amca ve halalar arasındaki benzerlik ise %35 dolaylarındadır. Bu bilgiler zekâda kalıtımın rol oynadığını göstermektedir. Kalıtımın zekâ geriliğinde de etkisi vardır. Örnek: Bir çekinik gen nedeniyle, amino asit gerektiği gibi metabolize olamaz. Bu durum ağır zekâ geriliğine yol açar. Zekâyı çevre de etkilemektedir. Bunun en güçlü kanıtı, ayrı yetiştirilen tek yumurta ikizlerinin zekâları arasındaki benzerliğin %72'ye düşmesidir. Olanakları kısıtlı ailelerde doğan fakat zenginleştirilmiş çevrelere sahip (Bu terimle ekonomik açıdan zenginliğin kastedilmediğini biliyoruz.) ailelerce evlat edinilen çocukların ZB'lerinin gerçek annelerininkinden 10-15 puan daha yüksek olduğu gözlenmektedir. Bu da kültürel çevredeki zenginliğin zekâyı olumlu olarak etkilediğine işaret etmektedir. Nitekim, üstün zekâlı kişilerin büyük oranının profesyonellerin ve işadamlarının çocukları olduğu görülmektedir. Bu sonuçlar, kültürel dezavantajları gidermeye çalışmanın önemini ortaya koymaktadır. Zekâ geriliği de çevreden etkilenir. Doğum sırasında bebekte oluşan beyin hasarı veya annenin hamilelik sırasında bazı hastalıklar geçirmesi zekâ geriliğinin nedenleri arasındadır. C. Zekânın Ölçülmesi hazırlık Zekâ çok karmaşık bir bilişsel yetenektir. Doğrudan gözlenemeyen davranışların ölçülmesinde test ve ölçeklerin kullanıldığını biliyoruz. Zekâ da bu doğrudan gözlenemeyen bilişsel özellikler sınıfına girer. Bütün bilişsel yetenekler gibi zekâ da test ve ölçeklerle ölçülür. Bilimde iletilebirlik konusunu I. Ünite'de öğrenirken kavramların her bireyde farklı anlamlara gelebileceğini görmüştük. Zekâ da bir kavram. Yukarıda çok sayıdaki kuramın her birinin zekâyı farklı bir şekilde tanımladığını, farklı biçimde kavramsallaştırdığını gördük. Zekânın bu durumu, kavram kargaşasına çok uygun bir örnek. Çünkü her bir kuramcı ve onun izleyicileri zekânın kendi kuramlarında tanımlanan özellik olduğunu iddia edebilir ve bilimin “iletilebilirlik” ölçütünün gerçekleştirilmesi olanaksız hâle gelir. O zaman zekânın bilimler kapsamında ele alınması mümkün olamayacak mı? Ama biz bu sorunun nasıl çözüleceğini biliyoruz. Zekâyı işlemler yoluyla tanımlayacağız. Bunun için neyi kullanacağız? Standardizasyonu yapılmış olan bir testi. Bir araştırmacı belli bir zekâ testi kullandığında, zekâyı, o testin işlemleri sonucu oluşan davranışlarda gözlenir hâle getirir. Testten hesaplanan puan yoluyla da zekâyı ölçer. Araştırmacımız zekâyı bu belirli test ile gözlediğini ve ölçtüğünü belirttiğinde, artık herkes onun zekâdan neyi kastettiğini bilir. Böylece araştırmacımız elde ettiği bilgileri güvenilir bir şekilde bilim topluluğuna iletmiş olur. Bütün dünyada zekâyı ölçmede en yaygın olarak kullanılan testler D. Wechsler (Veksler, 1896-1981) tarafından geliştirilmiştir. Bu testlerin okul öncesi, çocuk ve yetişkin formları vardır. Ülkemizde sadece Wechsler Çocuklar için Zekâ Ölçeği Geliştirilmiş Formu'nun (kısaca WISC-R) standardizasyonu yapılmıştır. WISC-R bu testin eğitimini almış olan uzmanlar tarafından uygulanmaktadır ve uygulamalar teke tek yapılmaktadır. 139 WISC-R, 10 alt testten oluşmaktadır. Bu alt testlerin bir bölümü sözel zekâyı, diğer bölümü performans zekâyı ölçmektedir. “Sözel Zekâ” Genel Bilgi, Benzerlikler, Aritmetik ve Yargılama alt testleri ile KSB'deki kısıtlı kapasiteyi ölçen Sayı Dizileri alt testinden hesaplanır. Görsel mekânsal bilişi ölçen “Performans Zekâ” ise sosyal olayları kavrama yeteneği (Resim Düzenleme alt testi), görsel bellek ve görsel uyarıcılara karşı tetikte olma (Resim Tamamlama alt testi), örüntüleri algılama ve analiz etme (Küplerle Desen alt testi), bütün-parça ilişkilerini anlama (Parça Birleştirme alt testi) ve öğrenme hızından (sayı-sembol eşlemeyi içeren Şifre alt testi) hesaplanır. Ç. Zekânın Düzeyleri Şekil. 3.17. Wechsler Zekâ Bölümü puanları, puan gruplarının (örneğin 55-70) oranı. WISC-R'dan alınan puanlar Tablo 3.4. Zekâ Bölümleri ve Sözel Tanımları standart puana dönüştürülerek bir bileşke hesaplanır. Bu bileşkeye Zekâ Bölümü (ZB; İngilizce kısaltması: IQ) denir. Bu puanlama sisteminde ortalama zekâ 100 ZB'ye karşılık getirilir. Şekil 3.17'yi incelediğinizde, ZB puanlarının % 99'dan fazlasının 55 ile 145 arasında değiştiğini görüyorsunuz. Tablo 3.4'te farklı zekâ düzeylerinin nasıl adlandırıldığını görüyoruz. Normal zekâ 90 ile 109 ZB arasındadır. İnsanların yaklaşık %50'sinin zekâ düzeyi bu aralığa düşer. (Şekil 3.17). Zekâsı 140 ve üstünde olan kişiler dâhi olarak nitelenmektedir. Geçmişte yaşamış bazı seçkin kişilerin biyografilerinden ZB tahminleri yapılmıştır. J. W. Goethe (Göte, 1749-1832)'nin ZB'si 185, W. A. Mozart (1756-1791)'ın ZB'si 150 olarak tahmin edilmiştir. C. Dickens (Dikıns, 1812-1870)'ın ve G. F. Handel (Hendel, 1685-1759)'in ZB'si ise 145 olarak tahmin edilmiştir. ZB dağılımının bir de diğer ucu vardır. Tablo 3.4’ü incelediğinizde, zekâ düzeyinin giderek düştüğünü görüyorsunuz. Normal zekânın altındaki zekâ düzeylerinin çok ağır derecede geriliğe kadar değiştiğini görüyorsunuz. D. Zekâ Türleri 140 Zekânızı yönlendiren düşünme, zekâ gücünüzün miktarından daha önemlidir. D. Schwartz, Büyük Düşünmenin Büyüsü E etkinlik 1. Zekânın, ölçme ve değerlendirme çalışmaları sonucunda belirlenen kavramsal kategoriler ve zekânın bilişsel özelliklerinden gruplar oluşturunuz. 2. Oluşturduğunuz grupları bir kavram haritası şeklinde düzenleyiniz. 3. Kavram haritanızı diğer arkadaşlarınızınkilerle karşılaştırınız. 4. Tahtaya farklı kavram haritalarından örnekler yazınız. 5. Zekâ türlerini en kapsamlı bir şekilde ele alan kavram haritasını oylayarak belirleyiniz. 6. Seçilen kavram haritasını kendinizinkinin yanına çiziniz. Neleri eksik veya hatalı yaptığınızı belirleyiniz. Benzeri durumlarda bu deneyiminizden yararlanmaya özen gösteriniz. Bu çalışma ile siz bilimin betimleme amaçlarından hangisini gerçekleştirdiniz? Doğru cevap: Sınıflama Kaç Tür Zekâ Vardır? Zekânın kavramsal özellikleri acaba kategoriler altında sınıflanabilir mi? Zekâyı ölçme ve değerlendirme bağlamında ele alan kuramcılar, bu yeteneğin şu kavramsal kategorilerden oluştuğunu öne sürmüşlerdir: • C. Spearman (Spirmen, 1863-1945): Genel yetenek ve özel yetenekler • E. Thorndike (Torndayk, 1874-1949): Soyut, sosyal ve mekanik yetenekler • L. L. Thurstone (Törston, 1887-1955): Sözlü malzemeyi anlama, sözel akıcılık, sayısal yetenek, görselleştirme, bellek, algısal hız ve genel irdeleme • J.P. Guilford (Gilford, 1897-1987): Girdi/içerik, işlem, çıktı/üründen oluşan 120 farklı durum • P. E. Vernon (Vernın, 1905-1987): Hiyerarşik olarak düzenlenmiş genel yetenek, sözel-eğitimsel ve pratik-mekanik yetenekler, özel yetenekler • J. L. Horn (Horn, 1928-2006) ve R.B. Cattell (Katel, 1905-1998): Yaşam içinde elde edilen bilgi ve uzmanlıkların sözel olarak ortaya konduğu kristalize zekâ ve ilişkileri algılayabilme yeteneğinin sözel olmayan durumlarda (görsel mekânsal uyarıcı örüntüleri) sergilendiği akıcı zekâ • J.B. Carroll (Kerıl, 1916-2003): Sınırlı yetenekler (akıl yürütme, dinleme yeteneği, yazma yeteneği, müzikal tonları ayırt etme yeteneği, anlamsal işlem hızı vb. olmak üzere toplam 60 yetenek), kapsamlı yetenekler (akıcı zekâ, kristalize zekâ, bellek ve öğrenme, görsel algı, işitsel algı, geri-çağırma yeteneği, bilişsel hız, karar verme) ve genel yetenek Diğer bazı kuramcılar zekâyı bir bilişsel yetenek olarak ele almıştır. Onlar zekânın türlerini bilişsel özelliklere ağırlık vererek tanımlamışlardır. • Piaget'nin Bilişsel Gelişim Kuram'ında 5. Konu'da tanımlanan zekâ türlerinin bir bölümünün (düşünce kuralları oluşturma, akıl yürütme, hipotetik düşünme, soyut düşünme, genelleme vb.) Soyut İşlemler döneminde ortaya çıktığını öğrenmiştik. • H. Gardner (1943)’ın Çoklu Zekâ Kuramı zekânın mantıksal-matematiksel, sözel-dilsel, görsel-mekânsal, müziksel-ritmik bedensel-kinestetik, kişiye dönük, kişiler arası (sosyal) ve doğacı-varoluşcu türlerini içermektedir. • R. J. Sternberg (Sternberg, 1949) zekâ türlerini bileşensel davranım (üst bileşenler, yönetici süreçler, bilgi kazanım bileşenleri, performans bileşenleri), deneyimsel davranım (yeni durumlara uyum, yeni tepkilerin otomatik bir süreç içinde ortaya konması) ve bağlamsal davranım (çevreye uyum, seçim, paylaşımlar, biçimlendirmeler, değişimleme yeteneği) olarak gruplamaktadır. • D. Goleman(1946)’ın Duygusal Zekâ Kuramı duyguların farkında olma, duygularla başa çıkma, kendini güdülendirme, empati ve sosyal ilişkileri içermektedir. Acaba sayılan bütün bu kategorileri ve bilişsel özellikleri daha az kavram altında örgütleyebilir miyiz? Zekâyı (1) düşünmede çeşitlilik, esneklik, hız, (2) doğru çözüm bilinmediğinde doğaçlama yapabilme yeteneği, yaratıcılık, geçerli bir sonuca ulaştıran hayal kurma yeteneği, (3) doğru tahminlerde bulunabilme, çok aşamalı planlar yapabilme, (4) zaman içinde kavram, kategori ve düşünceleri daha dakik ve düzenli hâle getirme, (5) bir tartışmanın temelinde yatan mantığı fark etme (6) doğru olan yeni analojiler kurma, hoşa giden armoniler (uyumlar) yakalama olarak düşünebiliriz. Daha kapsamlı sınıflara örgütleyecek olursak zekâyı amaca yönelik biçimde eylemde bulunma, mantıksal düşünme, çevreyle etkili bir şekilde başa çıkma yeteneği olarak da tanımlayabiliriz. Aşırı bir genelleme ile zekâyı “genel yetenek” olarak kavramsallaştırabiliriz. 141 dikkat • • • • Zekâ çok yönlüdür ve kişiler zekânın bu değişik yönleri bakımından farklılaşır. Bir kişi zekânın bileşenlerinden bir veya birkaçına daha yüksek derecede sahip olabilir. Kişinin örneğin sözel zekâsı daha yüksek olabilir; sözel malzemelerde çok daha üstün başarı sergileyebilir. Böyle olanlarınız, kararlarınızı bu güçlü yanınızı bilerek verirsiniz. Örneğin yükseköğreniminizi sözel dallardan birinde yaparsınız. Buna karşılık bazılarınızın görsel mekânsal becerileri daha üstündür. Bu beceriler görsel bir uyarıcı örüntüsündeki ögeleri düzenleme yeteneğini ve mekânda yön belirlemeyi (yönlenim yeteneği), iki ve üç boyutlu nesneleri zihinsel olarak döndürme ve bunların alacağı şekilleri imgeleme yeteneğini (görselleştirme) içerir. Bütün bunlar, alan örüntüleri ile sayıları algılama yeteneği ve dolayısıyla da bu tür örüntülerin saklanmasını içeren matematiksel yetenekle yakından ilişkilidir. Görsel mekânsal bilişi içeren türden zekâya daha fazla sahipseniz yükseköğreniminizi matematik puanı ile girilen dallardan birinde yaparsınız. Bu puanın ağırlıkta olduğu fen dallarında genelde erkek oranı daha fazladır. Bunun nedeni, genelde erkeklerin görsel mekânsal yeteneğinin kızlardan daha üstün olmasıdır. Zekânın bir bileşeni de duygusal zekâdır. Goleman'ın Kuramı'nda duygusal zekâ kendine ilişkin farkındalık, kendini kontrol edebilme, güdülenme, empati ve sosyal becerileri içermektedir. Bu tür zekâya sahip olanların psikoloji ve özellikle klinik psikolojide, psikolojik danışma ve rehberlikte, sosyal çalışma ve psikiyatride başarılı olacağını yordayabiliriz. Ancak bu saptamalar, duygusal zekânın sadece bu tür bilim ve meslek alanlarında önemli olduğunu düşündürmemelidir. Duygusal zekâ kendimizi anlama ve kontrol edebilmede, her türlü iletişimimizde, karşıdakinin duygu ve düşüncelerini anlamada uyum ve başarının “olmazsa olmazı”dır. Nihayet, bazılarınızın da özel alanlarda zekânız daha yüksek olabilir. Bu tür yeteneklerin bir kısmı Gardner'ın Kuramı'nda yer almakta. Belki bazılarınızın müziğe, resme, kısaca sanat dallarına yeteneği vardır. Bazılarınız bedensel/kinestetik yeteneklere sahipsiniz. Sizleri yükseköğrenimde bunlarla ilgili dallar bekliyor. Bu konuları gelecekteki mesleğiniz olarak seçmeseniz bile “kendinizi gerçekleştirmeniz” (II. Ünite'nin D Konusu'nu hatırlayınız) adına, özel yaşamınızda bu etkinliklere “amatör” olarak yer verebilirsiniz. ZEK BESLENMELİ, BÜYÜTÜLMELİ, KORUNMALIDIR okuma metni 10 KASIM Atatürk’ün ölüm günü... İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 9’u 5 geçenin acı haberini alır. Okulda görevli bir Alman profesör derse girip girmeme konusunda kararsız kalır. Aklına rektöre danışmak gelir. Rektörün odasına çıkar ve; “Efendim acaba ne yapsam? Derse girip girmeme konusunda bir türlü karar veremedim.” der. Rektör; “Sizin ülkenizde böyle önemli bir adam öldüğünde ne yapıyorsanız, lütfen burada da aynısını yapınız.” der. Alman profesör kısa bir süre düşünür ve; “Benim ülkemde şimdiye kadar hiç bu kadar önemli bir insan ölmedi ki!” der. Deniz Ermiş, En Güzel Seçme Fıkralar 142 SON MEKTUP Siz beni hâlâ anlayamadınız, Ve anlayamayacaksınız çağlarca da, Hep tutturmuş "yıl 1919, Mayısın 19'u" diyorsunuz, Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övünüyorsunuz. Mustafa Kemal'i anlamak bu değil, Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil. Bırakın o altın yaprağı artık, Bırakın rahat etsin anılarda şehitler. Siz bana neler yaptınız ondan haber verin, Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin? Mustafa Kemal'i anlamak yerinde saymak değil, Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil. Bana muştular getirin bir daha, Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan; Kuru söz değil iş istiyorum sizden anladınız mı? Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı? Mustafa Kemal'i anlamak avunmak değil, Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil. Hâlâ o acıklı ağıtlar dudaklarınızda, Hâlâ oturmuş 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz. Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın, Uluslar, fethine çıkıyor uzak dünyaların. Mustafa Kemal'i anlamak göz boyamak değil, Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil. Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız, Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil. Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar, Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar. Mustafa Kemal'i anlamak ağlamak değil, Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil. ......... Halim Yağcıoğlu 143 Atatürk ve Zekâ Bir yolcunun yolda yürüyebilmesi için ufku görmesi yeterli değil, ufkun ötesini de görmesi gerekir. Atatürk Aşağıda Atatürk’ün gerçekleştirdiği eylemlere, onun bazı bilişsel özellik ve davranışlarına örnekler verilmektedir. Bunların belirlenmesinde, Atatürk üzerine yazılmış olan eserlerden yararlanılmıştır. Turgut Özakman’la (1930-) bu konuda yapılmış olan söyleşi ise, “Atatürk ve Zekâ” konusuna önemli boyutlar kazandırmıştır. Atatürk, bir millet bütün vasıtalarından mahrum edilse dahi kendini kurtaracak vasıtaları yaratabileceğini kanıtlamıştır. O, askerlik dehâsıyla insanlık idealini kişiliğinde birleştirmiştir. Atatürk yalnızca tüm zamanların en iyi komutanlarından biri değil, aynı zamanda siyaset kuramının büyük filozoflarından biridir. Atatürk sorunları satranç oynuyor gibi çözerdi. Atatürk, görüşüne değer verdiği bazı kişiler karşı durduğu için, harf devrimini üç yıl bekletmiştir. İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak Türk Medeni Kanunu'nun hazırlanmasını ve onun yürürlüğe konmasını sağlamıştır. Atatürk bir konu üzerinde çalışırken onu bir süre kenara bırakır, daha sonra ona tekrar dönerdi. Bu yaklaşım bilim kişilerinde gözlenen problem çözme davranışının hangi dönemini içeriyor? Atatürk'ün 3997 eseri özümseyerek okuduğu bilinmektedir. Onun zekâsının temelinde çok geniş bir bilgi birikimi var. Bu durum akıcı ve kristalize zekâlardan hangisine işaret etmektedir? Atatürk 1913'te Sofya'ya askerî ataşe olarak giderken “Bizi yeni idare kurtarır. Bu idare biçimi de cumhuriyettir.” demiştir. Cumhuriyetin ilanından çok önce söylenmiş olan bu söz zekânın hangi bileşenine işaret etmekte? “Hattı müdafaa değil sathı müdafaa vardır.” Atatürk'ün savaş tarihine hediye ettiği ve Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında büyük katkısı olan bu savunma taktiği zekânın hangi bileşenini gösteriyor? proje Psikoloji dersinizin proje konusu şu olacak: “Atatürk’ün Yaşam Olayları ve Bunlarda Sergilenen Zekâ Türleri”. Projenizde aşağıdaki konulara eğiliniz: Atatürk’ün gerçekleştirdiği eylemlere, onun bilişsel özellikleri ve davranışlarına örnekler yukarıda sunulmaktadır. Bunların her birinde hangi tür zekâ veya zekânın hangi bileşenleri temsil edildiğini belirleyiniz. Görsel ve yazılı kaynakları, eklektronik ortamı ve Kaynakça’da verilen eserleri inceleyerek Atatürk’ün başkaca özelliklerini de siz belirleyiniz. Bunların hangi tür zekâ yoluyla gerçekleştirildiğini, analiz ediniz. Projenizi giriş, analiz ve sentez, sonuç bölümleri şeklinde düzenleyiniz. Atatürk’ün zekâsını, zekânın bileşenleri temelinde analiz ettiğiniz projenizin yaşamınızda kuşkusuz ki müstesna bir yeri olacaktır. E. Yaratıcılık Yaratıcılık zeki insanın özelliklerinden biridir. Yaratıcı kişiler orijinal fikirlerle doludur, imgelem yetenekleri çok yüksektir. Yaratıcı kişiler keşfeder, yaratır. Onlar ilgilendikleri alanda yararlı, anlamlı ve doğru olan yeni ve özgün fikir, kuram, nesne veya teknikler geliştirirler, yeni sentezler ve düşünceler ortaya koyarlar. Yaratıcı düşünce daha önce de bilinen nesne ve fikirleri kullanır, ancak ögeler arasında yeni ilişkiler kurar veya bunların farkına varır. Yeni cihazlar, sosyal görüşler, bilimsel kuramlar, sanatsal yaratılar yaratıcı düşünmenin ürünlerindendir. 144 Yaratıcılık elbette öncelikle, en gelişmiş simgeler sistemi olan dili kullanır. Tüm kavram ve kategorilerin dille oluşturulduğunu, üst kategorilerin de dil kullanılarak oluştuğunu biliyoruz. Bütün bunların anlama ve açıklama açılarından öneminin de farkındayız. Peki yaratıcılık ve ürünleri, sadece sözel süreçler sonucunda mı elde edilir? Bilim kişileri ve sanatçıların yaratıcı düşünce sonucu ortaya koydukları ürünlerinde görsel düşünmenin büyük rolü olduğu bilinmektedir. A. Einstein (Aynştayn, 1879-1955) nadiren kelimelerle düşündüğünü, fikirlerini görsel imgelerle geliştirdiğini söylemiştir. Bazen, bilinçli düşünmeye de gerek olmayabilir. F. A. K. von Stradonitz (Stradonitz, 1829-1896). Rüyasında kıvrılıp bükülen bir yılanın aniden dönerek kuyruğunu ısırdığını ve bir halka oluşturduğunu görmüştür. Uyandığında artık benzen halkasını bilmektedir. Ünlü şair S. Coleridge (Kolric, 1772-1834) de “Kubilay Han” adlı şiirini rüyasında gördüğünü söylemiştir. E etkinlik Soldaki şemayı inceleyiniz. Düşünme ile ilgili kavramları aşağıda verilen terimler altında gruplayınız. Düşünmenin ögeleri: 1. ............................ 2. ............................ 3. ............................ Düşünmenin gerçekleşmesinde genellikle kullanılan araç: 1. ............................ Düşünme türleri: 1. ............................ 2. ............................ Düşünmenin düzeyini belirleyen süreçler: 1. ............................ 2. ............................ 145 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun sözcüklerle tamamlayınız. 1. Bilginin kısa süre depolandıktan sonra kendiliğinden veya yerini bir başka bilginin alması nedeniyle ortadan kalktığı bellek türüne ___________denir. 2. Pavlov’un klasik deneyinde zil sesi önce ___________ iken daha sonra ___________ hâlini almıştır. 3. Ortaya çıkardığı sonuç nedeniyle bir davranışın gelecekte tekrarlanma olasılığının artmasını sağlayan uygulamaya ___________ denir. 4. Koşullamada kullanılan uyarıcının benzerine de aynı koşullu tepkinin verilmesine ___________ denir. Aşağıdaki soruları cevaplayınız. 5. Kırılan ayağı alçıya alınan gencin bir yerden bir yere tek ayağı üzerinde zıplayarak gitmesi bir davranış değişikliğidir. Bu değişikliğin öğrenme olarak nitelenmemesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir? A)Önceden planlanmamış olması B)Olumsuz bir değişiklik olması C) Yaşantı değil hasar sonucu meydana gelmiş olması D) Doğrudan gözlenen bir davranış değişikliği olması E) Hareketle ilgili bir davranış değişikliği olması 6. Cep telefonundan gelen uyarı sinyalini duyunca telefonu şarja takan bir kişinin bu davranışı ne tür bir öğrenmenin sonucudur? A)Klasik koşullama B)Edimsel koşullama C)Örtük öğrenme D)Model alarak öğrenme E)Kavrayarak öğrenme 146 7. Önceden gerçekleşmiş olan öğrenmelerin yeni öğrenmeyi kolaylaştırması bakımından en uygun koşul aşağıdakilerden hangisidir? A)Uyarıcıların da davranışların da benzer olması B) Uyarıcıların da davranışların da farklı olması C) Uyarıcıların aynı, davranışların farklı olması D) Uyarıcıların benzer, davranışların farklı olması E) Uyarıcıların farklı, davranışların benzer olması 8. Öğrenilecek malzemeyi parçalara bölüp her parçayı ayrı ayrı öğrenmek, aşağıdaki durumların hangisinde uygun bir strateji değildir? A)Malzeme anlamlı parçalara bölünebiliyorsa B)Malzemeyi bir seferde öğrenmek çok zaman alıyorsa C)Parçalar kolayca bir araya getirilebiliyorsa D) Parçaların sırasını karıştırma olasılığı yüksekse E) Bir parçanın öğrenilmesi bir sonrakinin öğrenilmesini güdülüyorsa 9. Aşağıdaki görüşlerden hangisi “hayat boyu öğrenme” ilkesiyle uyuşmaz? A) Kişi beşikten mezara kadar yeni şeyler öğrenebilir. B)Kişi çocukken ne ise yaşlılığında da odur. C)Birey kendini gerçekleştirmiş olsa da öğrenmeyi sürdürmelidir. D)Öğrenmenin yaşı yoktur. E)Torununa öğretmek kişi için servettir; torunundan öğrenmeye ise paha biçilemez. 10. Aşağıdaki bellek türlerinden hangisi, tıpkı bir ansiklopedi ya da sözlük gibi, genel olgu ve simgesel bilgileri içermekte, yer ve zaman bilgileri taşımamaktadır? A)Örtük bellek B) Çalışma belleği C) Anısal bellek D) Duyusal bellek E) Anlamsal bellek 11. Bir problemi çözebilmek için gerekli temsilleri geçici olarak depolayan ve o sırada bilgiler üzerinde işlem yapan bellek aşağıdakilerden hangisidir? A) Çalışma belleği B) Açık bellek C) Anlamsal bellek D) Anısal bellek E) Duyusal bellek 12. Bir arkadaş toplantısında Gülşen adlı hanımla tanıştırılan beş kişi, bu adı iyi öğrenip kolay hatırlamak için farklı yollardan yararlanmıştır. Gülşen’in adının aşağıdaki kişilerden hangisinin uzun süreli belleğinde depolanma olasılığı en düşüktür? A) “Bizim alt komşuyla adaşmış.” diye aklından geçirip toplantıda Gülşen’e hep adıyla hitap edenin B) “Kendisi adının dediğini yapıyor, şen bir biçimde hep gülüyor.” diye aklından geçirip “Gülşen” diye mırıldananın C) Gülşen sözünün geçtiği bir şarkıyı içinden söyleyerek Gülşen’i bu şarkıyla eşleyenin D) Gülşen adını bir iki kez içinden tekrarlayanın E) Gülşen’le adaş olanın 13. I. Refleksler II.Kategoriler III. İmgeler IV. Kavramlar Yukarıdakilerden hangileri düşünmenin yapı taşlarıdır? A)Yalnız I ve III B)Yalnız II ve III C)Yalnız II ve IV D)I, II ve IV E)II, III ve IV 14. Doğuştan işitme engelli kişiler konuşamazlar, fakat düşünme ürünü olan eylemler ve eserler ortaya koyabilirler. Bu duruma dayanarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir? A)Konuşmanın vurgu, duraklama gibi özelliklerinin sesten daha önemli olduğu B)İşitme engellilerin kavram kullanmadan düşündüğü C)Düşünmenin yalnızca sessiz konuşmadan ibaret olmadığı D)Bilginin işlemlenmesinde dilin hiçbir türüne gereksinim olmadığı E)İşitme engellilerin sesli olmasa da sessiz olarak konuşabildiği 15. I. Mantıklı olma II.Sözel simgelerden yararlanma III. Günlük yaşamda değil bilimde kullanılma Yukarıdakilerden hangileri, bir düşünme biçimi olan irdelemenin özelliklerindendir? A)Yalnız I B)Yalnız II C)Yalnız III D)I ve II E)II ve III 16. Aşağıdakilerden hangisi zekânın tanımında yer almamaktadır? A)Düşünmede esnek olma B)Ezber öğrenmede ustalık C)Bilgi işlemlemede hız D)Gelecek için çok aşamalı plan yapma E)Yeni durumlara uyum 17. Duygusal zekâ aşağıdaki kuramcılardan hangisi tarafından ele alınmıştır? A)Sternberg B)Piaget C)Goleman D) Gardner E) Spearman 18. Atatürk’ün, sorunları satranç oynuyor gibi çözmesi, zekânın hangi boyutundaki üstünlüğüne işaret eder? A)Mekanik yetenek B)Sayısal yetenek C)Algısal hız D)Doğru tahminlerde bulunma E)Duyguların farkında olma 19. Aşağıdakilerin hangisinde verilen aralıktaki zekâ bölümüne sahip kişi sayısı, toplumda en fazladır? A)145 ve üstü B)130-144 C)115-129 D)85-114 E)55-84 20. Hangi beyin alanı zekânın yönetici işlevler bölümünden sorumludur? A)Alın lobu B)Çeper lobu C)Şakak lobu D)Hippokampus E)Beyincik 147 IV. ÜNİTE RUH SAĞLIĞININ TEMELLERİ KİŞİLİK GELİŞİMİNİ ŞEKİLLENDİREN ETKENLER A. Tanımı Yaşamı kenarda izleyen bir seyirci değil de sahnede rol alan oyuncu olun. İpek Ongun, Bu Hayat Sizin hazırlık Psikoloji, içsel ve dışsal uyarıcıların davranışa etkisini inceleyen bilim dalıdır. Davranışların bir bölümü dıştan gözlenebilir. Bir bölümü de ara değişken niteliğindedir, gözlenen davranışlardan dolaylı olarak çıkarsanır. Davranışların üçüncü türü ise psikofizyolojik tepkilerdir. Şimdiye kadarki bölümlerde gördüğümüz ara değişkenler, duyumdan yüksek zihinsel süreçlere kadar uzanan bilişsel süreçlerdi. Tutum ve ön yargılar da bilişsel süreçlerin sosyal psikolojiye ait özel hâlleriydi. Ancak insanların davranışlarını etkileyen bir öge daha Şekil 4.1. Persona var. Örnekler: Cem iyimser, Hakkı konuşkan, bir filmi Elvin dram olarak algılarken Nermin komedi olarak değerlendiriyor, Arzu ise onun hüzünlü bir film olduğunu düşünüyor. Bu örnekler kişilik denen psikolojik özelliğin çeşitli yönlerini gösteriyor. Kişilik doğrudan gözlenemez çünkü bilişsel süreçler gibi o da bir ara değişkendir. Davranışlara yansımalarından çıkarılır. Kişiliğin İngilizcedeki karşılığı olan “personality” terimi, klasik tiyatroda oyuncuların yüzlerine taktıkları maskelere verilen addır (Latince persona). Daha sonra terim, tiyatro oyunundaki karakterleri ve sosyal rolleri ifade etmek için kullanılmıştır (Şekil 4.1). E etkinlik “Kişiliği Oluşturan Etkenler’’ konusuna ilgi duyan öğrencilerle bir grup oluşturunuz. Konuyla ilgili incelemeler yapınız, topladığınız bilgileri bir araya getiriniz. Seçtiğiniz grup sözcüsünün bilgileri sınıfa sunmasını sağlayınız. Dinleyici konumundaki öğrenciler arasında iseniz, gruba konuyla ilgili sorular yöneltiniz. Kişiliğin bireye özgü bir düşünüş, duygu ve davranış biçimi olduğunun belirleyiniz. Kişilik aşağıdaki ögelerden oluşan bir psikolojik kavramdır: Bireye özel olan, onun “biricik” olmasını sağlayan özellikler kümesidir. Bireyi diğerlerinden farklı kılan “ayırıcı” özellikler kümesidir. Fiziksel ve sosyal çevreyle etkileşiminde bireye özel bir tarzdır. Temel psikolojik süreçlerin tümünü etkileyebilir. Bu süreçler, duyumdan yüksek zihinsel süreçlere kadar tüm bilişsel süreçleri, dürtü ve güdüleri, duyguları ve ayrıca sosyal davranışları içerir. • Bir ara değişkendir. Davranışlardan dolaylı olarak çıkarsanır. • • • • 148 B. Kişiliğin Gelişmesi II. Ünite'nin B Konusu'nda bilişsel gelişim konusundaki en önemli açıklamaların Piaget'nin Bilişsel Gelişim Kuramı'nda yer aldığını öğrenmiştik. Yaşam boyu ahlaksal gelişim ile ilgili açıklamaların da Kohlberg'in Ahlaksal Düşünceler Kuramı'nda bulunduğunu görmüştük. Kişiliğin nasıl geliştiği ise Psikoanalitik Kuram'da açıklanmıştır. Psikoanalitik Kuram'a göre kişiliğin gelişimi beş psikoseksüel dönemde tamamlanır. Her dönemde idin haz arayan dürtüleri (psişik enerji) bedenin farklı bir kısmında toplanır. Birey de bedenin o bölümüyle ilgili etkinliklere odaklanır, o etkinliklerden haz alır. Belli bir psikoseksüel dönemde hoş olmayan, yüksek şiddette travmatik bir olayla karşılaşıldığında, bebek/çocuk o döneme saplanır. Yetişkinlikteki kişiliği, saplandığı dönemin özelliklerini gösterir. Yaşamın ilk 12 ayı: Bebek ağız ve dudaklarıyla yaptığı etkinliklerden hoşlanır. Bu nedenle her şeyi ağzına götürmek ister. Psikoanalitik Kuram’a göre bu döneme saplanan bireylerde aşırı bağımlı kişilik yapısı vardır. 1-2 yaş dönemi: Bu yaşlarda çocuğun ilgisini tuvalet eğitimi kapsamındaki etkinlikler çeker. Psikoanalitik Kuram’a göre, bu döneme saplanan bireyler temizliğe, düzen ve tasarrufa aşırı önem verir. 3-6 yaş dönemi: Bu dönemde çocuğun anne ve babasıyla ilişkileri ön plana geçer. Dönemin başarıyla tamamlanması için erkek çocuğun babasıyla özdeşim kurması (Ödipal çatışmanın çözümü), kız çocuğun da annesiyle özdeşim kurması (Elektra çatışmasının çözümü) gerekmektedir. Psikoanalitik Kuram’a göre bu döneme saplanan bireylerde ahlaksal sorunlar vardır. Onlar otorite konumundaki kişilerle sorunlar yaşar. 7-12 yaş dönemi: Bu dönemin etkinlikleri çevreye uyum yapmada yararlı olan davranışların belirlenmesini ve başa çıkma davranışlarının oluşturulmasını içerir. Birey aynı cinsiyetten olanlarla arkadaş olmayı tercih eder. 12-19 yaş dönemi: Erin ve ergenlik dönemini kapsayan bu dönemde, önceki dönemleri başarıyla geçmiş ve çatışmaları çözmüş olan birey olgunluğa adım atar. • • • Psikoanalitik Kuram'da kişiliği oluşturan üç bileşenin gelişim süreci aşağıdaki gibidir: İd doğuştan itibaren vardır: Yenidoğan ve bebek haz arar, acıdan kaçar, dürtülerinin hemen doyumunu ister. Aksi taktirde ağlayarak hemen hoşnutsuzluğunu gösterir. Karnı tok ve altı temizse bebek mutludur. Benlik (ego) zaman içinde gelişir. Gerçeklik ilkesine göre çalışan benliğin gelişimini Piaget'nin bilişsel gelişim evreleri içinde de izlememiz mümkündür. Bebeğin kendisini diğerlerinden ayrı bir varlık olarak algılaması duyusal-motor dönemde, benmerkezci olması işlem öncesi dönemde, korunum ilkesi gibi gerçeklerin farkına varması ise, somut işlemler döneminde oluşur (II. Ünite'nin, B konusunu gözden geçiriniz.). Üstbenlik (süper ego) zaman içinde gelişir. Çocuk, toplum kurallarını, sosyal bakımdan kabul gören ve görmeyen davranışları öncelikle anne ve babasından öğrenir. Bu gelişimin özelliklerini Piaget'nin ve Kohlberg'in ahlaki gelişim kuramlarını inceleyerek anlamak mümkündür (II. Ünite, B konusu). C. Kişilliğin Şekillenmesi dikkat Bu bölümde verilen bilgiler III. Ünite'de verilenlere dayanıyor. Bu nedenle şimdiki bilgileri daha öncekilere özümsemelisiniz. Bunun için, III. Ünite'deki bilgileri tekrar gözden geçiriniz, onların aşağıdaki bölümlerdeki uzantılarını belirleyiniz. Bu birleştirmeyi başardığınızda bilgiler size ait olacak onları yaşamınıza uygulayabileceksiniz. 149 Gülmecelerle kişiliğin şekillenmesini etkileyen etkenler Bu çocuk... Çocuk anneyle sıcak bir ilişki içinde. E Bu bir anne... Bu da baba... Onunla çok iyi vakit geçiriyor. Babayı ise böyle hayal ediyor. etkinlik Önemli olan başkalarına şirin gözükmek değildir. Önemli olan kendini geliştirmektir. İpek Ongun, Bir Pırıltıdır Yaşamak Bu görüşü eleştirel olarak yorumlayınız. Kişinin kendini geliştirmesinde hangi etkileri göz önüne alması gerektiğini düşününüz. Etkileri benzerliklerine göre gruplayınız. Grupları adlandırınız. Bir çalışma kâğıdı hazırlayınız. Kâğıdı bulduğunuz etkilerin sayısı kadar bölüme ayırınız. Her grup için örnekler bulunuz ve çalışma kâğıdındaki yerine yazınız. Çalışma kâğıdına yazdıklarınızı Sayfa 151'deki Bilgi Kutusu ile karşılaştırınız. Eksiklerinizi gideriniz. 150 B bilgi kutusu Kişiliğin şekillenmesindeki başlıca etkiler aşağıda verilmektedir: Koşullama Yoluyla Öğrenme Sosyal Davranış Kuramı'na göre kişiliği oluşturan alışkanlıklar öğrenme yoluyla kazanılır. Bu öğrenmelerin ne olduğunu biz III. Ünite'nin A konusunda görmüştük. Şimdi kişiliğin şekillenmesinde de etkili olan bu öğrenmeleri özetleyelim (Ayrıntılar için ilgili üniteye geri dönelim.): Kişiliği şekillendiren klasik koşullama daha çok duygularla ilgilidir. (1) Hoş ve hoş olmayan duygular klasik koşullama yoluyla çeşitli uyarıcılara bağlanır ve o uyarıcıların benzerlerine genellenir. Bunun bir örneğini Albert deneyinde görmüştük (Şekil 2.27). (2) İnsanlar, klasik koşullamadaki koşullu tepkileri dolaylı olarak da kazanabilir. Dolaylı kazanım dil yoluyla olabilir. Duygu ifade eden kelimeler (örneğin pis, iğrenç, hoş) bir olayla eşleştiğinde, kelimelerin ifade ettiği duygu o olaya bağlanır. Annesi filmdeki bir karakteri “iğrenç” olarak nitelendirdiğinde, kelimenin ifade ettiği duygu (iğrenme) çocukta da film karakterine koşullanır. Karakterin görüntüsü bir koşullu uyarıcı, iğrenme duygusu da bir koşullu tepki hâlini alır. Gördüğünüz gibi, koşullamanın gerçekleşmesi için klasik koşullama işlemlerinin fiilen uygulanmasına gerek yoktur. (3) Koşullu tepkiler gözleyerek de oluşabilir. Bunu model alma olarak da düşünebiliriz. Bireyin kendisi köpekle ilgili bir klasik koşullama yaşantısı geçirmemiş olabilir. Çocukta bu koşullu tepki, annesinin koşullu tepkisini model alarak oluşabilir. Kişiliğin şekillenmesinde edisel koşullamada etkilidir. İnsanlar pekiştirilmiş olan ve gelecekte de pekiştirilme olasılığı (aralıklı pekiştirmeyi hatırlayalım) bulunan davranışları yaparlar. Örnek: Öfke nöbetleri sergileyerek istediğini elde etmeyi öğrenmiş olan çocuk, ileride de isteklerini aynı şekilde yerine getirme yolunu seçecektir. Elbette bunu ağlayarak ve kendini yerlere atarak değil; örneğin kızarak, kızgın bir yüz ifadesi takınarak yapacaktır. Tıpkı klasik koşullamada olduğu gibi, edim oluşturmak için edimsel koşullama işlemlerinin fiilen uygulanması gerekmez. Edimler söylenenlerden, başkaları gözlenerek veya onlar model alınarak kazanılabir. Örnekler: II. Ünite'nin A Konusu'nda öğrenmeyi etkileyen etkenler anlatılmıştı, bunları hatırlayınız. Bu etkenler, öğrenmek ve yüksek not almak için yapılması gereken edimsel davranışları tanımlamıyor mu? Yani eğitim-öğretimde, öğrenmeniz gereken bilgilerin büyük bölümü size sözel olarak anlatılıyor ve siz de bu yolla öğreniyorsunuz. Arkadaşınız Halil'in çalışma alışkanlıklarını anneniz övdüğünde, siz de kendinizde bunları geliştirmeye çalışırsınız. Annenizin övgüsünü kazanan (olumlu pekiştirme) edimsel davranışı (belirli bir şekilde çalışma) öğrenmiş olursunuz. İstendik davranımların kazandırılması açısından bu dolaylı yöntem, doğrudan gerçekleştirilen koşullamaya göre elbette daha pratiktir. Aile Etkileri Kişiliğin şekillenmesinde başta anne ile baba ve varsa diğer aile üyelerinin büyük büyük etkisi vardır. Pekiştirme, ödüllendirme ve cezalandırma yoluyla davranışlara yön veren onlardır. Model alınan kişiler de onlardır. Çocuk ne yapması gerektiğini, onları gözleyerek öğrenir. Çabucak küsen çocuk, yetişkinliğinde de gösterebileceği bu davranışı olasılıkla, sık sık tartışan ve tartışmayı içlerinden birinin küsmesiyle sonuçlandıran aile yetişkinlerinden öğrenmiştir. Kendisi iyi uyum yapmış, çocuklarını seven ve sayan anne ve babaların, çocukları kişilikli ve güvenlidir. Sağlıklı aile içi ilişkiler kişiliğin şekillenmesinde de önemlidir. 151 Cinsiyete uygun rolleri de, çocuk, anne ve babanın etkisi altında kazanır. Örneğin erkek çocuklar sert oyunlar oynamayı, mekanik konularla ilgilenmeyi, duygularını göstermemeyi, bu davranışları anne ve baba tarafından ödüllendirildiği için yaparlar. Çocuklar anne ve babanın birçok kişilik özelliğini taklit ederken ahlaksal ve kültürel değer ve standartları da benimserler, yani sosyalleşirler. Bilişsel Koşullar Kişiliğin şekillenmesinde bilginin nasıl işlemlendiği de önemlidir. Kişiye özel olan bilgi işlemleme biçimi sonuçta ortaya çıkan davranışı da belirler (Şekil 2.1). Örnek: Babası tarafından hatalı davranışları için sık sık azarlanan çocukta bir süre sonra bu azarların hiçbir etkisi kalmaz. Çünkü çocuk bu uyarıma alışmıştır (II. Ünite'nin D Konusu'na hemen dönünüz.). Çocuk bunu babasının ilgisi olarak yorumlar ve azarlanmayı arar hâle de gelebilir. Sosyal Etkiler Her kültür ve alt kültürün kendine özgü olan, onu diğerlerinden ayıran değerleri, ahlak anlayışı ve davranış biçimleri vardır. Çocuğun anne ve baba tarafından eğitimi ve sosyalleştirilmesi, bu kültürel özellikler doğrultusunda yapılır. Sosyalleşmenin ilk uygulayıcısı anne ve baba, sonra da öğretmenlerdir. Erin ve ergen döneminde ise akranlar ve gencin önem verdiği diğer kişilerdir. Çok önemli bir etki kaynağı görsel ve yazılı medyadır. Televizyonda izledikleri, çocukların kişilik gelişimini etkiler. Roman kahramanları ve onların yaşadıkları da gençlerin kişilik gelişiminde etkilidir. Bu nedenle, izleyeceğiniz filmleri, okuyacağınız eserleri çok dikkatli seçmelisiniz. Değerli eserleri değerli olmayanlardan ayırmaya özen göstermeli, değerli olanlara vakit ayırmalısınız. Yetenekler İnsanların yetenekleri kişiliklerinin bir parçası, kişiliğin şekillenmesindeki önemli bir etkendir. Kişiler her türlü seçimini (seçtiği ve çalışmaktan zevk aldığı dersler, meslekler, iş ortamları, arkadaşlar, eş vb.) yetenekleri doğrultusunda yapar. III. Ünite'nin C Konusu'nda zekâ ve türlerini görmüştük. Bireyin zekâ düzeyi ve zekâ türü onun davranışlarının önemli belirleyicisidir. Örneğin üstün zekâlı bir kişi yaşam problemlerini daha hızlı bir şekilde kavrayıp daha yaratıcı, akılcı ve yeterli çözümlere ulaşır. Onlar yaşam problemlerini ilgi çekici bulur. Böyle durumları arar, probleme pek çok farklı çözüm yolları üretir. Donuk zekâya sahip bireyler tutarlılığı sever, aynı ögelerin tekrarlandığı durumlarda kendini daha rahat hisseder, bu gibi ortam ve ilişkileri arar. KİŞİLİK KURAMLARI E etkinlik Yandaki şekilde bilinç düzeylerinin değişim ve sürekliliği gösterilmektedir. Psikoanalitik Kuram’daki kişilik bileşenlerinin yerleri ise oklarla gösterilmektedir. Her okun hangi kişilik bileşenini gösterdiğini, ok çizgisinde boş bırakılan yere yazınız. Şekil 4.2. Psikoanalitik Kuram'da kişiliğin bileşenleri ve bunlarla ilgili bilinçlilik durumları 152 Kişilik, psikolojideki en karmaşık konuların başında gelir. Çünkü bireye özgü bir düşünüş, duygu ve davranış biçimidir. Kişiyi bütün diğer insanlardan ayıran, tek ve biricik olmasını sağlayan özellikler kümesidir. Psikoloji biliminin amaçlarından biri de kişiliğin özel ve ayırıcı yönlerini keşfetmektir. Sonra da bu özel ve ayırıcı yönlerin nedenlerini açıklamaktır. Kişilikle ilgili açıklamalar, kişiliği oluşturan özel ve ayırıcı yönlerin nasıl bütünleştiğini gösterir, bunların nasıl sentezlendiğini, kendi içinde bütünlüğü olan bir kişilik yapısına nasıl dönüştüğünü ortaya koyar. Kişilikle ilgili kuramlar aşağıda sunulmaktadır: A. Psikoanalitik Kuram Kişilik konusu sistemli olarak ilk kez Psikoanalitik Kuram'da ele alınmıştır. Psikoanalitik Kuram bilinçaltının güdüleyici kuvvetlerini, bunlar arasındaki çatışmaları ve bu çatışmaların davranışa etkilerini ele alır. Bu kurama göre, kişilik bilinçaltı süreçlerin etkisi altında gelişir. Kişilik gelişimini iki etki belirler: (1) yaşamın ilk beş yılındaki yaşantılar, (2) saldırganlık ve cinsellik dürtüleri. Psikoanalitik Kuram'a göre kişiliğin üç bileşeni vardır: İd, benlik ve üstbenlik (Şekil 4.2). (1) İd haz ilkesine göre çalışır, acıdan kaçar. Dürtülerin hemen doyuma ulaştırılmasını ister. İd kişiliğin tümüyle bilinçaltında olan bileşenidir. İdde yer alan istek ve dürtüler de bilinçaltındadır. (2) Benlik, düşünme ve irdelemeyi kontrol eder. Bilincin her üç (bilinç, bilinç öncesi ve bilinçaltı) katmanında da işlevde bulunur. Gerçeklik ilkesine göre çalışır: Dürtü ve güdülerin doyumunu, sosyal çevrenin kabul ettiği güvenli yollar bulunana kadar erteler. (3) Üstbenlik ise ahlaki değerleri gözeten bileşendir, bir anlamda kişinin vicdanıdır. Psikolojik bakımdan sağlıklı bireylerde id, benlik ve üstbenlik bir denge içinde çalışır. Benlik idin isteklerini, üstbenlik tarafından onaylanacak bir şekilde, ahlaki kurallara uygun olarak ve toplumun kabul edeceği biçimde doyumunu sağlar. Bu işlemin amacı, biriken psişik enerjiyi (libido) boşaltmaktır. İdin dürtüleri bastırıldığında veya bir davranış engellendiğinde (yasaklandığında), o dürtü veya davranışa ait enerji boşaltılamaz. Bu durumda; (1) Psişik enerji rüyaların gizil yapıları bağlamında veya nevrotik tepkiler yoluyla boşaltılır. (2) Yasaklanan bir şeyi yapmayı isteme arzusu kaygı doğurur. Bu kaygılar B Konusu'nda göreceğimiz savunma mekanizmalarının kullanılmasına yol açar. Daha da şiddetli kaygılar C Konusu'nda göreceğimiz ruhsal bozukluklara yol açar. düşünelim Psikoanalitik Kuram’a yöneltilen eleştiriler neler olabilir? Düşündüğünüz eleştirileri not ediniz. (Bu soruyu cevaplarken I. Ünite’de bilim konusunda öğrendiklerinizi hatırlamalısınız.) Eleştirilere ilişkin notlarınızı aşağıdaki Bilgi Kutusu ile karşılaştırınız. Doğruları, hatalı ve eksik bilgileri belirleyiniz. Eksikleri tamamlayınız. Aynı türden bir başka görevle karşılaştığınızda hata yapmamak için nasıl bir yaklaşım uygulamanız gerektiğini düşününüz. B bilgi kutusu Psikoanalitik kuram'a yöneltilen eleştiriler: Bu Kuram, kullanılan araştırma yaklaşımı ve ayrıca kapsamı açısından eleştiriye uğramıştır: • Psikoanalitik Kuram öncelikle bilimsel açıdan eleştirilmiştir. Kuramdaki yapısal kişilik katmanları (id, benlik, üstbenlik) varsayıma dayanmaktadır. Bu üç bileşen nesnel olarak gösterilememekte, ölçülememektedir. Bunları işlemler yoluyla tanımlamak da mümkün olamamaktadır. Bu bilgileri, I. Ünite, “... Ölçütler, Amaçlar...” konusunu bir kez daha gözden geçirdikten sonra değerlendiriniz. • Psikoanalitik Kuram çok az sayıda ve hepsi de Freud tarafından tedavi edilen psikiyatri hastaları incelenerek geliştirilmiştir. Bu durumu I. Ünite'nin, “İlişkisel Yöntem” konusunu gözden geçirdikten sonra değerlendiriniz. 153 • • • Psikoanalitik Kuram kişilerin farklı ortamlarda farklı davranmasını açıklayamamaktadır. Oysa insanların, örneğin kaygı düzeyi, bulundukları ortama göre değişir. “Persona” terimi de kişinin çok sayıda rolü olduğuna, onun bir anlamda farklı ortamlarda “farklı karakterleri” canlandırdığına işaret etmektedir. Psikoanalitik Kuram belirli bir dönem ve kültürdeki kişiler incelenerek geliştirilmiştir. Bu doğrultuda, Psikoanalitik ekolün daha sonraki temsilcileri sosyal etkenleri de göz önüne almıştır. Erikson'un Psikososyal Gelişim Kuramı bu etkenleri ele alan girişimlerden biridir. II. Ünite'de yetişkinlik ve yaşlılığa ilişkin gelişim dönemlerine göz atalım, bu konudaki bilgilerimizi tazeleyelim. Ancak Psikoanalitik Kuram'ın kaygı ve “sağlık psikolojisi”nde öğreneceğiniz savunma mekanizmaları hakkındaki görüşleri, günümüzde de geçerliğini korumaktadır. Bu kavramlar klinik psikoloji ve psikiyatride, kişilik ve davranış bozukluklarını açıklamada kullanılmaktadır. düşünelim Kendisine yöneltilen bütün eleştirlere karşın Psikoanalitik Kuram'ın günümüzde hâlâ bazı alanlarda geçerliğini koruması sizce neye bağlıdır? Bu soruyu, aşağıdaki diğer kuramları öğrendikten sonra da cevaplayabilirsiniz. B. Sosyal Davranış Kuramı En zor şey kendini düzeltmek, en kolayı da başkalarını eleştirmektir. Ama bu zoru başaran insan çok şey öğreniyor. İpek Ongun, Bir Pırıltıdır Yaşamak Kişilikte, edinilmiş donanımın yani çevrenin çok büyük rolü vardır. Buna göre, kişiliğin şekillenmesinde fiziksel ve özellikle de sosyal çevre çok önemlidir. Çevre etkisini, büyük çapta öğrenmeler yoluyla gösterir; insanlar sosyal davranışları da tıpkı başka davranışlar gibi öğrenir. Dahası, değişik ortamlarda değişik şekillerde davranmayı da öğrenirler. Örnek: Kaan sosyal ortamlarda çok nükteci ve neşelidir. Fakat, derslerde aşırı ciddidir, hiçbir hafifliğe tahammülü yoktur. Sosyal Davranış Kuramı'na göre, kişilik, çevresel etkiler altında ve öğrenme yaşantıları yoluyla şekillenir. Kişiliğin nasıl oluştuğunu anlamak için öğrenme yaşantıları incelenmelidir. Gördüğünüz gibi, Psikoanalitik Kuram'ın aksine, Sosyal Davranış Kuramı kişiliği davranışçı bir yaklaşımla ele almaktadır. Bu kuramın temel birimi U-D bağlarıdır. Psikolojinin konusunun “ruh” denen felsefi kavramdan davranış, biliş ve biliş/beyne doğru değişmiş olduğunu hatırlayalım (II. Ünite, A Konusu ). Bu değişime bağlı olarak Sosyal Davranış Kuramı'nda da düzenlemeler yapılmıştır. Kurama, bilişsel süreçlerin oluşturduğu ara değişkenler dâhil edilmiştir (Şekil 4.3). Böylece kuramda, uyarıcıların hangi ara değişkenler (örneğin, bilişsel süreçler, yetenekler) üzerinden, kişilikle ilgili hangi davranışlara yol açtığı ele alınmıştır. Bu yeni görüş, Sosyal Bilişsel Yaklaşım (Sosyal Öğrenme Kuramı) olarak adlandırılmıştır. Sonuçta kuram davranışın hem dışsal belirleyicilerini hem de içsel belirleyicilerini kapsamış, bunların arasındaki etkileşimlere yer vermiştir. Uyarıcı (U) • Fiziksel çevredekiler • Sosyal çevredekiler Ara Değişkenler • Öğrenilmiş bilgi ve stratejiler • Bilişsel süreçler • İnanç, tutum ve değerler • Yetenekler Şekil 4.3. Sosyal Öğrenme Kuramı'nda incelenen değişkenler 154 Davranış (D) • Kişiliğe ilişkin olanlar C. Fenomenolojik Yaklaşım Bu yaklaşım bireyin öznel yaşantıları üzerinde durur. Fenomenolojik yaklaşım, insanı dürtülerinin esiri olarak gören Psikoanalitik Kuram'a karşıdır. Fenomenolojik yaklaşım insanı dürtü, güdü ve bunlara ilişkin öğrenilmiş davranışlara indirgeyen Sosyal Davranış Kuramı'na da karşıdır. Fenomenolojik yaklaşımda insan yaşamda seçenekleri olan, bunlar arasından kendine uyanları seçebilen, yaratıcı, kendini gerçekleştirmek için uğraş veren bir varlıktır. Bu yaklaşımı örnekleyen bir bilgiyi sizler daha önce öğrenmiştiniz: Maslow'un Gereksinimler Hiyerarşisi Kuramı. Bu kuram kendilik değeri olan, bilmek isteyen, estetiğe değer veren, kendini gerçekleştirmek isteyen insan açıklanıyordu. düşünelim Fenomenolojik yaklaşıma yöneltilen eleştiriler neler olabilir? Düşündüğünüz eleştirileri not ediniz. (Bu soruyu cevaplarken I. Ünite’de öğrendiklerinizi hatırlamalısınız.) Eleştirilere ilişkin notlarınızı yine aşağıdaki Bilgi Kutusu ile karşılaştırınız. Bu defa doğrularınız daha fazla, hata ve eksikleriniz daha mı az? B bilgi kutusu Fenomenolojik yaklaşıma yöneltilen eleştiriler: Bu yaklaşım kullanılan araştırma yöntemi ve değer yargıları açılarından eleştirilmektedir. • Fenomenolojik yaklaşım bilimsel değildir. Yaklaşımda nesnelliğin yeri yoktur. Fenomenolojik yaklaşım için önemli olan bilimsellik değil, doğru ve anlamlı soruları sormaktır. Amaç da davranışları yordamak ve kontrol etmek değil, onları anlamaktır. • Freud Kuramı'nı psikiyatri olgularını inceleyerek geliştirmiştir. Fenomenolojik yaklaşımda ise tam tersi yapılmıştır. Görüşler, bilişsel ve fiziksel olarak en iyi durumda olması beklenen genç yetişkin üniversite öğrencileri üzerinde geliştirilmiştir. Ancak psikiyatri hastaları ne kadar yanlı bir örneklemi oluşturuyorsa, sayılan özellikleri nedeniyle üniversite öğrencileri de bir o kadar yanlıdır. • Bu yaklaşım bireyi ve bireyselliği savunmakta, toplumun gönenci ile çok az ilgilenmektedir. BİREYSEL FARKLILIKLAR E etkinlik "HER İNSAN BİR DÜNYADIR." Yukarıdaki söz size neleri çağrıştırıyor. Düşüncelerinizi yazınız. İstediğiniz taktirde yazdıklarınızı sınıfa okuyunuz. "Her insan bir dünyadır." cümlesinin “Bireyler fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal yönlerden farklıdır.” cümlesiyle daha da somutlaştırılabilir olup olmadığı üzerinde durunuz. Bireysel farklılıkların bu dört ögesi için örnekler veriniz. Her bireyin bir kişiliği vardır. Bu kişilik ona özeldir ve onu diğer kişilerden ayırır. Buna göre bireyler birbirinden farklıdır. Kişiliği anlamak için; (1) bireysel farklılıkların hangi özellikler bakımından gerçekleştiğini bilmek gerekir, (2) bu özellikleri ölçebilmek gerekir. 155 Kişilik ve bireysel farklılıkları oluşturan özellikler nelerdir? Psikoanalitik Kuram'a göre bu özellikler dürtüler, arzu ve isteklerle ilgilidir. Sosyal Bilişsel Yaklaşım'a göre özellikler, öğrenme yaşantıları ve bilişsel süreçlerle ilgilidir. Fenomenolojik yaklaşıma göre özellikler, bütünleşik olma ve kendini gerçekleştirme ile ilgilidir. Ama kişilik denince akla bir de, örneğin, alçak gönüllülük, dürüstlük, samimiyet, dışa dönüklük, içe dönüklük gibi özellikler geliyor. Sözü edilen özellikler kişilik konusundaki ilk incelemelerle belirlenmiştir. Bunun için İngilizce'deki kelimeler incelenmiş, davranış biçimlerini ifade eden 18.000 kelime bulunmuştur. Bunlardan başka bir kelimenin eş anlamlısı olan veya anlamı belirsiz olan 4.500 tanesi elenmiştir. Geriye kalan kelimeler kategorilere ayrılmıştır. Daha sonra bireyler bu kelimelerin temsil ettiği “treytler” (kişilik özelliği) açısından değerlendirilmiştir. Örneğin, bireyler sorumlu-güvenilmez boyutu üzerinde 5 (çok sorumlu) ile 1 (hiç güvenilmez) arasında puan verilerek derecelendirilmiştir. gamlý kaygýlý katý ciddi kötümser sakýngan sýkýlgan sessiz ÝÇEDÖNÜK edilgen dikkatli düþünceli dingin kontrollü güvenilir tutarlý mizaçlý sakin DIŞADÖNÜK 156 DENGESÝZ DENGELÝ alýngan huzursuz saldýrgan heyecanlý deðiþken dürtüsel iyimser etkin DIÞADÖNÜK giriþken arkadaþ canlýsý konuþkan hevesli rahat canlý gamsýz liderlik Şekil 4.4. Eysenck'te kişiliği oluşturan treytler İÇEDÖNÜK Treytlerle ilgili daha sonraki çalışmalarda kişilere çok sayıda ölçme aracı uygulanmış, elde edilen puanlara faktör analizi denen bir istatistiksel işlem uygulanmıştır. Bu işlemler yoluyla, test puanlarının kaç faktör yani kategori altında toplandığı bulunmuştur. Bu girişimler, kişilik özelliklerini keşfetmeye ve sınıflamaya çalışmaktadır. Biz bu tür girişimlerin bilimin betimleme amacını gerçekleştirdiğini biliyoruz. Treytleri inceleyen kuramların başında H. Eysenck (Ayzenk, 1916-1997)'inki gelir (Şekil 4.4). Eysenck'in yaptığı hesaplamalar, insanlardaki tüm kişilik özelliklerinin iki faktör altında toplandığını göstermiştir: Dengeli-dengesiz faktörü ile içe dönük-dışa dönük faktörü. Kişiliğin temel eksenlerini bu iki faktör oluşturmakta, ortaya dengeli-içe dönük, dengeli-dışa dönük, dengesiz-içe dönük ve dengesiz-dışa dönük gibi dört olası durum çıkmaktadır. Eysenck treytleri bu dört özelliğe sahip olma durumuna göre sıralamıştır (Şekil 4.4). E etkinlik Kişilik özelliklerini, yani treytleri belirleyen ve sınıflayan pek çok çalışma yapılmıştır. Bunlardan günümüzde en fazla kabul göreni “Büyük Beş Kuramı” olarak adlandırılır. Tablo 4.1’in ikinci sütununda Büyük Beş Kuramı’ndaki kişilik özelliklerine örnekler verilmektedir. Kişilik özelliklerinin karşıt ögeler hâlinde olduğuna dikkat ediniz. Tablonun birinci sütunu ise kişilik özelliklerinin genel adları için ayrılmış, ancak bir tanesi dışında bu adlar yazılmamıştır. Sizden istenen, ikinci sütundaki örnekleri incelemeniz, onlardan bir genelleme yapmanız ve daha sonra da bu genellemeyi tanımlayan bir ad bulmanız. Bulduğunuz adı tablodaki yerine yazınız. Büyük Beş Kuramı’ndaki grup adları Etkinliğin altındaki paragrafta verilmektedir. Bu adlar sizin bulduklarınızla ne derece örtüşüyor? Farklı olan adlar üzerinde düşününüz. Hata, örneklerden yaptığınız genellemelerde mi oldu? O zaman düşünme sürecinizi gözden geçirmeniz gerekmekte. Belki hata genelleme sürecinde değil de uygun bir Türkçe ad bulamamanızdan kaynaklanmıştır. Bu durumda ise Türkçeye hâkimiyetiniz konusunda kendinizi daha fazla geliştirmeye çalışmanız gerekmekte. Tablo 4.1. Beş Büyük Kuramı'ndaki Kişilik Özellikleri Kişilik Özellikleri/ Treytler Her düşüş bir öğreniştir. Türk Atasözü ANCAK Deneyimden daha güçlü bir öğretmen yoktur, ama öğrenme isteği bulunmadıkça öğrenilemez deneyimden... Bernard Shaw Deneyime Açık Olma Ölçülen Özellikler Alışılmış - Özgün Macera sevmeyen - Atak Tutucu - Açık görüşlü Dikkatli - Dikkatsiz Güvenilmez - Güvenilir Kayıtsız - Vicdanlı Yalnız - Sosyal Sessiz - Konuşkan Çekingen - İçten Sinirli - Sakin Acımasız - İyi kalpli Bencil - Özgeci Kaygılı - Sakin Dayanıklı - Kırılgan Güvenli - Güvensiz Büyük Beş Kuramı'na göre kişilik treytleri şu 5 kategoride toplanmaktadır: deneyime açık olma, öz denetim/sorumluluk, dışa dönüklük, yumuşak başlılık/uzlaşabilirlik, duygusal tutarlılık. Örneğin “Ben yeni ve yabancı yemekleri sık sık denerim.” maddesi deneyime açık olma’yı değerlendiren maddelerden biridir. “Karşılaştığım insanların çoğundan hoşlanırım.” maddesi ise dışa dönüklük’le ilgili bir maddedir. 157 KİŞİLİK DEĞERLENDİRMESİ E etkinlik Kişilik Ölçülebilir Rehberlik ve danışma uzmanınızdan kişiliği ölçmede kullanılan ölçeklerden uygun gördüğü bir tanesini sınıfa tanıtmasını, ölçeğin nasıl uygulanıp puanlandığını anlatmasını isteyiniz. Uzmanınızdan başarılı bir uygulama için nelere dikkat edilmesi konusunda bilgi alınız. Aranızdan gönüllü olan iki uygulamacı seçiniz. Uygulamacıların ölçeği bu konuda gönüllü birer öğrenciye sınıf ortamında uygulamasını isteyiniz. Uygulamacılar uzman öğretmenin gözetiminde ölçeği puanlar ve bunu Kayıt Formu’ndaki yerlerine yazarlar. Bu etkinlikte test uygulama sırasında empatinin önemini kavramanız önemli. Kişilik gibi öznel bir özelliğin ölçülebilir olduğunu görmeniz de aynı şekilde önemli. Kişilik bir ara değişken ve davranışlardan dolaylı olarak çıkarsanıyor. Bu tür davranışların ölçülmesinde test ve ölçeklerin kullanıldığını biliyoruz. Bunların bilimsel bir değere sahip olmaları için standardizasyonlarının yapılması gerekir. Standardizasyon ise bir dizi işlemi içerir ve bunların hepsi de çok sayıda araştırmanın yapılmasını gerektirir. Kişiliğin değerlendirilmesinde kullanılan araçlar şunlardır: • Envanterler: Bu ölçme araçlarını geliştiren bilim insanlarının, kişiliğin hangi treytlerden oluştuğu konusunda bir ön hazırlığı veya bir kuramı vardır. Envanterin maddelerinde bu treytlerle ilgili olaylar veya konular yer alır. Maddeler cümle veya soru hâlinde olabilir. Birey cümlelerde yazılanlar açısından kendini değerlendirir veya oradaki soruları cevaplar. Verdiği yanıtlardan bireyin kişilik özellikleri belirlenir. Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri'nin (kısaca MMPI) ülkemize standardizasyonu yapılmıştır. MMPI'ın amacı kişide psikiyatrik bozukluğun olup olmadığını ve hastalığın şiddetini belirlemektir. Bu nedenle, MMPI'daki maddeler psikiyatrik hastalık adları altında sınıflanmıştır. MMPI klinik psikologlar ve psikiyatrlar tarafından sıklıkla kullanılmaktadır. • Projektif testler: Bu kişilik testlerinde, belirli bir nesne resmi oluşturmayan mürekkep lekeleri (Rorschach Mürekkep Lekesi Testi) veya yoruma açık resimler (Tematik Algı Testi) vardır. Kişiden mürekkep lekelerinin neye benzediğini söylemesi veya resimler hakkında öykü anlatması istenir. Görüntüler yoruma açık olduğundan, bireylerin bunları değerlendirirken kendilerini anlatacakları, bu sırada da bilinçaltındaki dürtü ve isteklerinin açığa çıkacağı düşünülür. Bu testlerin standardizasyonu yoktur. Onların uygulanması ve özellikle değerlendirilmesi, bu konuda uzun bir eğitim almış uzmanlar tarafından yapılmaktadır. Bu kişilerin tercihen psikoanalitik eğitimden geçmiş olması beklenmektedir. Rorschach Testi’ndeki mürekkep lekelerinin bir benzeri 158 Tematik Algı Testi’ndeki resimlerin benzeri bir çizim STRES A. Stres Nedir? E etkinlik Stresli olduğunuz ve olmadığınız dönemlerdeki başarı düzeyinizi karşılaştırınız. Bir hafta boyunca yazılı ve görsel basını izleyiniz. Stres yaratıcı nitelikteki haberler toplayınız ve bunları sınıfla paylaşınız. Stresin yol açtığı fizyolojik ve psikolojik sonuçlar ve bunların kişinin kendisine ve çevresine zararları üzerinde beyin fırtınası yapınız. Stres konusunu, aşağıdaki terimleri ele alarak anlamaya çalışalım: • Stres yaratan durum: Fizyolojik ve psikolojik bakımdan strese neden olan olay, koşul veya kuvvet. • Travma: Kişinin tanık olduğu veya yaşadığı, güvenliğine ve yaşamına tehdit olarak algıladığı olay. • Stres: Dış veya iç uyarıcılara karşı ortaya çıkan fizyolojik ve/veya psikolojik tepkiler bütünü. • Tükenme: Şiddetli ve uzun süreli fiziksel ve zihinsel etkinlik ve aşırı yüklenme sonucu oluşan stres. Kişide, güdülerin zayıflamasına, başarının düşmesine, kendisi de dahil insanlar hakkında olumsuz tutumlar gelişmesine neden olur. Tükenme fiziksel, duygusal ve zihinsel bakımlardan olabilir. • Başa çıkma davranışları ve savunma mekanizmaları: Stres yaratan durumu ortadan kaldırmaya veya etkisini azaltmaya yönelik yaklaşımlar. Stres, psikolojinin bir alt dalı olan sağlık psikolojisinin konularının başında gelir. Bu alt dal, strese neden olan her türlü etkeni, stresin yol açtığı psikolojik ve fizyolojik tepkileri, stresin sağlığa etkilerini, stresle başa çıkmada kullanılan stratejileridir. B. Kaynakları, Türleri İnsanlarda pek çok olay strese neden olur. Ancak bütün bu olayları, stresin içsel ve dışsal etkenleri altında sınıflamamız mümkündür. (Bunun, bilimin betimleme amacı altında yer alan sınıflamanın bir örneği olduğunu hatırlayınız.) 1. Engellenme ve Çatışma E etkinlik Aşağıdaki deyim ve atasözlerinde ne tür çatışmalara değinildiğini çatışma konusundaki bilgilerimize dayanarak bulunuz. ‘‘Gülü seven dikenine katlanır.’’ ‘‘Ne yârdan geçilir, ne serden.’’ ‘‘Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.’’ Siz de çatışma türlerine örnek olabilecek başka deyim ve atasözleri bulunuz, bunları yazınız. Sıra arkadaşınıza bu sözleri okuyunuz, size çatışmanın türünü söylemesini isteyiniz. Stresin içsel nedenleri engellenme ve çatışmalardır. Birbiriyle uyuşmayan hedefler ve bunun yarattığı çatışmalar engellenmeye yol açar. Engellenme ise ayrıca saldırganlık ve öfkeye neden olur. Engellenme ve çatışmanın yarattığı strese bazı örnekler verelim. Bir profesyonel basketbol takımında oynamayı istemek ile derslerdeki yüksek başarı düzeyini korumak arasında kalan kişi, çözemediği bir yaklaşma-yaklaşma çatışmasını ve onun yol açtığı stresi yaşamaktadır. Bu çatışmayı çözmek nispeten kolaydır. Ne de olsa, her iki yanda da olumlu hedefler vardır (Şekil 2.29). Ancak hedeflerden biri tercih edilerek çatışma “çözüldüğünde”, insanlar bu 159 kez, seçimin belki de o kadar doğru olmadığını, diğer yöndeki seçimin çok daha iyi olabileceğini düşünüp pişmanlık duyguları içinde kalabilir, strese girebilirler. Belirli bir kişiyi işe almayı istememek ile o kişinin işe alınmasını söyleyen işverenin öfkesine hedef olmayı istememek arasında kalan bir şantiye yöneticisi kaçınma-kaçınma çatışmasını (Şekil 2.29), ona yol açan stresi yaşamaktadır. Sevdiği kızla hayatını birleştirmek isteği ile, itici bulduğu bazı davranışları nedeniyle ondan ayrılmak düşüncesi arasında bocalayan genç, yaklaşma-kaçınma çatışmasını (Şekil 2.29), onun yol açtığı stresi yaşamaktadır. Strese neden olan birbirine zıt bazı istekler vardır. Karmaşık doğaları nedeniyle bunların yol açtığı çatışmaları yukarıdaki üç çatışma türünden herhangi biri altına koyamıyoruz. Bağımsızlık ve bağımlılık ikilemi: Örnek: Ergen bağımsız olmayı ister (kimlik bunalımının “başarılı kimlik statüsü” şeklinde çözülmesi). Ancak bir yandan da onun için her şeyi hazır eden, yaşamı kolay hâle getiren ebeveynine bağımlı olmak fikri ona cazip gelir (kimlik bunalımının “erken bağlanmış” kimlik statüsü şeklinde çözülmesi). Bir an bunun yaklaşma-yaklaşma çatışması olduğunu düşünebiliriz. Ancak yetişkinliğe giden yolda tüm ergenlerin bağımsızlık istemesi göz önüne alındığında, yukarıdaki örnek bir kaçınma-kaçınma çatışması olarak da görülebilir (bağımsız olmayı istememek, bağımlı olmayı da istememek). Gördüğünüz gibi, zıt isteklerle ilgili çatışmaların herhangi bir çatışma türü altında ele alınması olanaksız. O nedenle, bunları kendi başlarına ele alıyoruz. düşünelim Anne ve babaya karşı bazı olumsuz davranışların (aksilenme, karşı gelme, etken veya edilgen saldırganlık vb.) temelinde ergenin çözemediği, bu yüzden de strese neden olan bağımsızlık-bağımlılık ikilemi yatıyor olabilir mi? Yakınlaşma ve yalnızlık ikilemi: Bir yandan belirli bir kişiye (aileden birine, bir arkadaşa, sevdiği gence, eşe) çok yakın olmayı, ona en derinde yatan düşüncelerimizi ve duygularımızı açmayı isteriz. Bir yandan da, çok fazla açılırsak incineceğimizden veya bütün bunları duyduktan sonra o kişinin bizi istemeyeceğinden korkarız. İş birliği ve rekabet ikilemi: Ahlaki kurallar insanlara yardım etmeyi, onlarla ortaklaşa iş görmeyi (koordinasyon) gerektirir. Ancak yaşamın bir diğer gerçeği de rekabettir. Rekabet kardeşinizle “Annem beni daha fazla sevsin.”, okul arkadaşlarınızla “En yüksek notu ben alayım.”, “Yarışmada benim resmim birinci olsun.” biçiminde gerçekleşebilir. Çalışma yaşamınızda, diğer iş arkadaşlarınızla rakipsinizdir: “En iyi öğretici ünvanını ben kazanayım.”, “En hızlı ben yükseleyim.”, “En fazla parayı ben kazanayım.” gibi arzular rekabetin bir sonucudur. Tüm yaşamımız boyunca başkalarına yardım etme, onlarla ortaklaşa iş görme ile onlardan üstün olma isteği arasında kalırız. Hiçbir zaman tam olarak çözemediğimiz bu çatışmanın stresini yaşarız. uygulayalım Gördüğünüz filmleri aklınızdan geçiriniz. Bunlarda yukarıda anlatılan üç çatışma türüne ve üç ikileme örnekler bulunuz. 2. Diğer İç ve Dış Etkenler En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır. İ. Paulo Coelho, Simyacı cevaplayalım • • 160 Olayların kontrol edilemez olması, yordanamaz olması, kişinin yeteneklerini zorluyor olması mutlak mıdır yoksa algılamaya mı bağlıdır? Farklı kişiler aynı olayı bu üç özellik bakımından farklı değerlendirebilirler mi? Cevabınızı örneklerle destekleyiniz. Sayfa 161'deki Bilgi Kutusu'nu okuyunuz ve cevaplarınızın doğruluğunu değerlendiriniz. E etkinlik Derin ve karanlık vadiler olmasaydı dağların dorukları o kadar güzel olmazdı . Jack Confield, Tavuk Suyuna Çorba Bu cümle stres hakkında nasıl bir değerlendirme sunuyor? Strese neden olan etkenleri sınıfça tartışınız. Bunlarla ilgili örnekler veriniz. Stresin iç ve dış etkenleri, engellenme ve çatışma konularını irdeleyiniz. B bilgi kutusu Adından da anlaşıldığı gibi, stresin dışsal etkenleri bireyin dış çevresinde oluşur. Dışsal etkenleri üç grup altında toplamak mümkündür: Travmaya neden olan olaylar: Bunlar günlük yaşamda rastlamadığımız, sıradışı olaylardır. Travmayı, büyük tehlikeler içeren olaylar yaratır. Bu türden olayların bir grubu deprem, sel, şiddetli fırtına gibi doğal afetlerdir. Travmaya neden olan olayların diğer grubu insan eliyle oluşur. Örnekler: Savaş, nükleer kaza, yangın, ulaşım araçlarıyla yapılan ve ölümle sonuçlanan büyük kazalar, tecavüze uğrama, öldürme niyetli fiziksel saldırıya uğrama vb. Ülkemizdeki 1999 depremi çok sayıda insanı etkileyen travma yaratıcı bir olay idi. Terör olayları, görsel ve yazılı medyada izlediğimiz hunharca cinayetler de travma yaratan olaylardandır. Kişilerin doğal afetlere veya insan eliyle yaratılan travma kaynağı olaylara verdiği tepkiler belli bir sıra izler. Evre 1. Olayın hemen ardından insanlar önce donup kalırlar. Sürmekte olan tehlikenin ve (varsa) yaralarının farkında değildirler. Kendilerinde değildirler: Ortalıkta amaçsız bir şekilde dolaşırlar, bu sırada kendilerini tehlikeye attıklarını fark etmezler. Örneğin, bir araba kazasından sağ olarak kurtulan kişi olası bir benzin sızması ve yangını düşünmeden arabanın yanına gider ve oralarda dolaşır. Evre 2. Kazadan kurtulan kişi bu evrede edilgen bir durumdadır. En temel etkinlikleri bile yapmayı akıl edemez. Fakat başka kişilerin söylediklerini yerine getirir. Örneğin, bu evrede kişinin aklına, kazadan günler geçmiş olsa bile yiyecek bir şeyler hazırlamak gelmez. Biri bunu yapmasını söylerse bu komuta uyar. Evre 3. Bu evrede kazazede kaygı içindedir. Dikkatini toplayamaz, bu yüzden herhangi bir işe başlayamaz. Çalışıyorsa işe gidemez. Durmadan herkese kazanın ayrıntılarını anlatır. Kazayı anımsatan nesneler onu huzursuz eder. Örneğin, bir araba kazasından sağ kurtulan kişi, yanına bir araba yaklaşınca çok huzursuz olur. Bu size Albert deneyini hatırlatıyor mu? Her iki örnekte de şiddetli olumsuz uyarıcılarla eşleşen koşullama uyarıcılarına koşullu tepki bir seferde oluşmaktadır. 161 Kontrol edilemeyen olaylar: Bazı olayların (ölüm gibi) kontrol edilmesi olanaksızdır. Bazı olaylar ise kontrol edilebilir. Olayları kontrol etmek veya onların kontrol edilebilir olduğunu düşünmek stresi engeller veya azaltır. Çünkü kontrol edebilmek, olayın oluşmasını engelleyebilmek anlamına gelir. Söz gelimi, işten çıkarılmayı birey kontrol edebilir. Bunu da işten çıkarılmasına neden olan davranışlarını değiştirerek yapar. Öte yandan birey işten çıkarılmayı kontrol edemeyeceğini düşünüyorsa, örneğin “İşverenin bana garazi var, ne yaparsam yapayım sonuç değişmeyecek, o beni işten atacak.” (Öğrenilmiş çaresizliği anımsıyor musunuz?) kanısındaysa, işten atılma beklentisi strese neden olur. Yordanamayan olaylar: Stres yaratıcı olayın olacağını önceden bilmek, yani onu yordayabilmek, stresin şiddetini azaltır. Stres yaratıcı olayın yordanabilmesi stresi neden azaltır? Çünkü kişi yordadığı olaya kendini hazırlar. Onun acı veren, üzen etkilerini azaltabilecek yollar bulur. Örnekler: Çok sevilen, ancak çok yaşlı ve hasta olan bir yakının ölmesi şiddetli strese neden olmaz. Çünkü, yaşı ve sağlık durumu göz önüne alındığında, bu çok sevilen yakının öleceği yordanabilir türden bir olaydır. Bireyin sınırlarını zorlayan dış koşullar: Her insanın kendi yetenekleri, neleri yapıp neleri yapamayacağı, yeteneklerinin sınırları konusunda bir değerlendirmesi vardır. Kendilik değeri ve kendini gerçekleştirme yönündeki güdüleri, insanları başarılı olabilecekleri işlere girişmeye yönlendirir. Kişiyi yeteneklerinin sınırına iten ve başarısızlığı yüksek bir olasılık hâline getiren olaylar strese neden olur. Sınav niye strese yol açar? Çünkü sınavlarda yeteneğin zorlanması, kişinin yetenek düzeyinin sınav için yeterli olmaması tehlikesi her zaman vardır. Strese sadece olumsuz durumlar neden olmaz. Kişinin çok sayıdaki davranışını değiştirmesini gerektiren her koşul strese yol açar. Evlenme mutlu bir olaydır, evliliğe neşe ve mutlulukla başlanır. Ancak ortak yaşamın gerektirdiği yeni davranışlar kişinin sabrını zorlayabilir (“Üstünden çıkardıklarını yerlere savurma.”), yeteneğinin sınırlarını zorlayabilir (“Onardığın musluk yine damlıyor.”), yaşam görüşüne ters düşebilir (“Bir işe girmeni istemiyorum.”), değer yargılarına aykırı düşebilir (“Artık bana karşı sorumluluğun var, annene babana değil.”). Kimi önemsiz, kimi önemlice, kimi de çok önemli olaylar, önem dereceleri oranında strese neden olur. Olumsuz nitelikteki olayların yarattığı stres ve bunların psikolojik ve bedensel etkileri, olumlu nitelikteki olayların yarattığından çok daha fazladır. C. Stresin Günlük Yaşama Etkileri Stres yaratan olaylar bedeni ve psikolojik yapıyı etkiler. Stres ayrıca olumsuz duygulara ve bilgi işlemleme bozukluklarına da yol açar. 1. Bedendeki Etkileri hazırlık Stres durumunda bedende ortaya çıkan olaylar, stres ve buna neden olan ivedilik durumuyla başa çıkılmasını sağlar. Strese neden olan tehdit edici durum sona erdiğinde, ivedilik tepkileri de sona erer. Şimdi II. Ünite'nin E konusuna bakalım. Orada şiddetli duygular sırasındaki genel uyarılmışlık hâlinin ivedilik tepkilerine yol açtığını görmüştük. Bunlara “savaş veya kaç” tepkileri deniyordu ve bu tepkiler bütününü sempatik sinir sistemi oluşturuyordu. Şiddetli duygular sırasında ortaya çıkan bu tepkilerle stres sırasında ortaya çıkan tepkiler aynıdır. Her iki durumda da yüksek genel uyarılmışlık hâli vardır. Esasen, duyguların yarattığı tepkiler, stres sırasında ortaya çıkanların özel bir hâlidir. Şekil 4.5’te savaş veya kaç tepkisini hazırlayan ivedilik sistemini görüyoruz. Önce stres yaratıcı bir olay var. Bu olayın algılanması ile arabeyindeki hipotalamus uyarılır. Hipotalamusun, otonom işlevlerin beyindeki üst kontrol merkezi olduğunu öğrenmiştik. Hipotalamus sempatik sinir sistemini ve bazı yapıları doğrudan veya dolaylı olarak etkiliyor. Bütün bu etkinlikler, bedenin enerji kaynaklarını savaş veya kaç tepkisini verecek şekilde harekete geçiriyor. 162 STRES YARATAN DURUM HÝPOTALAMUS 5 1 SEMPATÝK SÝNÝR SÝSTEMÝ 3 BÖBREKÜSTÜ BEZÝ-DIÞ KISIM BÖBREKÜSTÜ BEZÝ-ÝÇ KISIM Sinir akýmlarý salgý bezi ve düz kaslarý uyarýr Şekil 4.5. Beyindeki ivedilik sistemi B HÝPOFÝZ BEZÝ 7 4 2 6 Stres hormonu organ ve kaslarý etkiler SAVAÞ VEYA KAÇ TEPKÝSÝ bilgi kutusu İvedilik sistemini biraz daha ayrıntılı olarak öğrenmek isteyebilirsiniz. Aşağıdakileri okuyunuz ve okuduklarınızı Şekil 4.5 ile bütünleştiriniz. Stres yaratıcı durum oluştuğunda, hipotalamus iki sistemi harekete geçirmekte: • Hipotalamus sempatik sinir sistemini uyardığında (1) salgı bezleri ve düz kaslara sinir akımları gider, (2) böbrek üstü bezinin iç kısmı uyarılır. Bu uyarım sonucunda iki hormon (adrenalin, noradrenalin) salgılanır. Bu etkinlikler organ ve kasları etkiler. Daha fazla enerji açığa çıkar. Karaciğerden glikoz açığa çıkar, yağ ve proteinler şekere dönüşür. Böylece metabolizma hızlanır, kalp atım hızı artar, tansiyon yükselir, solunum hızlanır. Göz bebekleri genişler. İvedilik durumu için gerekli olmayan etkinlikler (örneğin, sindirimle ilgili olanlar) ise baskılanır. Stresin en erken işareti ağzın kurumasıdır. Daha fazla kan beden uzuvlarını hareket ettiren çizgili kaslara ve her türlü işlevden sorumlu olan beyne yönlendirilir. Endorfinler salgılanır. Bu maddeler acı-ağrı duyumunu baskılar, yüzeydeki kan damarlarını daraltır. Böylece, olası yaralanma durumunda kanama azalır. Dalak daha fazla alyuvarı serbest bırakır. Bu da dokulara daha fazla oksijen taşınmasını sağlar. Kemik iliği daha fazla akyuvar üretir. Bu ise bedeni enfeksiyonla savaşmaya hazırlar. • Hipotalamus, hemen altında bulunan hipofizi uyarır. Bu bezin diğer iç salgı bezlerini kontrol ettiğini öğrenmiştik. Hipotalamusun etkisi altında, hipofizden stres hormonu (adreno-kortiko-tropik hormon, kısaca, ACTH) salgılanır. ACTH'ye stres hormonu denmesinin nedeni, kişideki stres düzeyinin güvenilir göstergesi olmasıdır. ACTH böbrek üstü bezinin dış kısmını uyarır ve onun hormonlarını (örneğin kortizol) salgılamasını sağlar. Bu hormonlar kandaki glikoz ve minerallerin düzeyini düzenler; ivedilik durumuyla başa çıkılmasını sağlar; 30 kadar başka hormonun salgılanmasını sağlar; organ ve kasları etkiler. Bütün bu etkinliklerin şiddetli genel uyarılmışlık durumu ile ilgili olduğunu biliyoruz. Bu etkinlikleri incelediğinizde, onların bedenin kaynaklarını tüketmeye yönelik olduğunu göreceksiniz. Bu tepkiler bazı organ ve sistemlerin aşırı çalışmasına (örneğin kalp) diğerlerinin ise baskılanmasına (örneğin mide-bağırsak sistemi) yol açıyor. Bu yüzden, stres durumu süregenleştiğinde (kronik olduğunda) hastalıklar ortaya çıkar. 163 özetleyelim • • Stres durumunun süregenlik kazanmasına nelerin neden olduğunu yukarıdaki bölümde gördük. Buna göre, eğer (1) stres yaratan durum kontrol edilemiyorsa, (2) ne olacağı yordanamıyorsa, (3) stres yaratan durum bireyin yeteneklerini zorluyorsa veya kişi bunların böyle olduğunu düşünüyorsa, olayları böyle algılıyorsa stres süregen bir hâl almıştır. Süregen hâle gelmiş stres ise, savaş veya kaç tepkisinin (Şekil 4.5) süregen olmasına yol açar. E etkinlik Şekil 4.5’te ivedilik sisteminin yapıları ve bunların birbiriyle ilişkileri bir ağaç yapısı içinde gösterilmektedir. İvedilik sistemini şimdi de siz bir grafik tasarım içinde, daireler ve oklar kullanarak gösteriniz. Bunun için hipotalamusu ortadaki daireye, diğer yapıları da onun etrafındaki dairelere yazınız. Etki yollarını oklarla gösteriniz, okların üstüne etkinin sıra numarasını yazınız. İvedilik sisteminin bütünleşik yapısını numaralandırılmış etki okları ile birleştirilen daireler mi daha iyi gösteriyor yoksa Şekil 4.5’teki ağaç yapısı mı? Bu konuda sınıfta bir oylama yapınız. Çoğunluğun oyunu alan gösterimi belirleyiniz. Seçilen gösterim türünün neden daha iyi olduğunu tartışınız. Bu etkinlik şunu göstermekte: Ne tür bir gösterim kullanılacağına karar vermede önemli ölçüt, olayın kapsamlı bir şekilde temsil edilmesi, olayın bileşenlerinin ve bunlar arasındaki ilişkilerin kolayca görülebilmesi ve anlaşılabilmesi. Stres azaltılmalı Doğanın yarattığı mutluluk dikkat Süregen stres ve süregen ivedilik tepkilerinin olumsuz etkileri: • Psikosomatik hastalıklar: Bu hastalıklara psikosomatik denmesinin nedeni, bedensel rahatsızlıklara, psikolojik (duygusal, bilişsel) etkenlerin yol açmasıdır. Bu hastalıklar arasında ülser (basitçe, midede yara), astım (basitçe, nefes darlığı), yüksek tansiyon ve kolit (kalın bağırsak iltihaplanması) bulunmaktadır. Sözü edilen bu psikosomatik hastalıkların fiziksel nedenlerle ortaya çıkanlardan, kaynakları dışında hiçbir farkı yoktur. • Kalp ve damar hastalıkları: Damarlar daralır, kalbe giden oksijen azalır, kalp beslenemez; bütün bunlar kalp krizine yol açar. Kalp rahatsızlıkları ölümlerin başlıca nedenidir. • Bağışıklık sisteminde olumsuz etkiler: Bağışıklık sistemi vücüdu hastalıklardan ve bunlara neden olan mikroorganizmalardan korur. Uzun süren stres, bağışıklık sistemini de olumsuz olarak etkiler, bu sistem gereği gibi işlevde bulunamaz, kişi hastalıklara daha açık hâle gelir. Örneğin, kişi daha sık soğuk algınlığı geçirir. 164 2. Psikolojik Etkileri Süregen stres ve süregen ivedilik tepkileri psikolojik bakımdan da çeşitli olumsuzluklara yol açar: Kaygı: Stresin yol açtığı başlıca duygu, daha önce de görmüş olduğumuz kaygıdır. Stresin yarattığı kaygı çok şiddetli olabilir: Adına “travma sonrası stres bozukluğu” denen psikiyatrik bozuklukta kişi diğer insanlara yabancılaşır, daha önce ilgisini çeken etkinlikler artık onu ilgilendirmez. Bir uyuşukluk içine girer. Uyanıkken sürekli olarak bu bozukluğa yol açan olayı veya uyarıcıları hatırlar. Rüyasında da sürekli bu olayla ilişkili şeyler görür. Uyku bozuklukları ortaya çıkar. Bunun sonucunda, başta dikkat olmak üzere diğer bilişsel işlevler bozulur. Ülkemizde 1999 depremi, çok sayıda kişide travma sonrası stres bozukluğuna neden oldu. Klinik psikolog ve psikiyatrlar çok uzun süreler boyunca bu hastaları iyileştirmek için uğraştılar. Savaşan askerlerde de bu bozukluğa sık olarak rastlanır. Yüksek kaygı ve travma sonrası stres bozukluğu olan kişilerden bazıları, sıkıntılarından kurtulmak için psikoaktif maddeleri kötüye kullanmaya başlarlar, saldırganlık ve şiddete başvururlar, kişiler arası ilişkileri bozulur. Bütün bunlar I. ve II. Dünya Savaşı ile ilgili filmlerde ve Vietnam'daki savaştan geri dönen askerleri konu alan filmlerde ayrıntılarıyla işlenmektedir. hatırlayalım Sınav Kaygısı • Özellikle öğrenim görmekte olan kişiler için önemli bir stres kaynağı sınavlardır. Sınavın psikolojik etkilerinin başında kaygı gelir. Sınavın bedendeki etkileri ise Şekil 4.5’teki düzenek ve süreçler yoluyla gerçekleşmektedir. • Bir sınava girerken veya sınav sırasında aşağıdakileri siz de hiç yaşadınız mı? Kalbin hızlı hızlı atması, solunumun hızlanması, nefes tıkanıklığı, boğulacakmış gibi hissetmek, göğüs ağrısı, lokmaların boğaza takılması, soğuk soğuk terleme, yüzün sararması, ağzın kuruması, konuşmada zorluk. • Sınav kaygısınızı yenmede savunma mekanizmalarından birini kullanıyor olabilirsiniz. Ancak bu kaygıyı siz Ç. Konusu'nda açıklanan başa çıkma davranışlarını kullanarak yenmelisiniz. Öfke ve saldırganlık: Yukarıda, engellenme ve çatışmanın stresin başlıca nedenleri arasında olduğunu gördük. Engellenmenin öfke ve saldırganlığa yol açtığını daha önceki bölümlerden biliyoruz. Örnek: Çocuğun ders çalışmasını sağlamak için başka hiçbir etkinliğine izin verilmemesi veya tam annesiyle sinemaya gidecekken misafirin gelmesi öfke ve saldırganlığa yol açar. Bu örnekleri çocuklardan verdik. Çünkü bu gibi davranışları toplum onaylamaz. Engellenen yetişkinlerde açık öfke ve saldırganlık, yerini düşmanlığa bırakır (Düşmanlığın “gizlenmiş saldırganlık” olduğunu hatırlayalım.). Bu kişilerde saldırganlığın yer değiştirdiği; engellenmeyle ilgisi olmayan bir kişi veya nesneye yönlendirildiği de görülebilir. İş yerinde yöneticiye kızan erkek hırsını karısından, kocasına kızan eş hırsını çocuğundan, annesine kızan çocuk da hırsını evdeki kediden veya odasındaki iskemleden alabilir. Kayıtsızlık ve çökkünlük (depresyon): Saldırganlığın diğer ucunda kayıtsızlık vardır. Birey diğerlerine ve olaylara kayıtsızlaşır. Stres daha da devam ederse bir psikiyatrik rahatsızlık olan çökkünlük (depresyon) ortaya çıkar. Stresin süregen hâle gelmesi neyi gösterir? Kişinin çabalarının yetersiz kaldığını. Kişi şöyle düşünür: “Ne yaparsam yapayım sonuç değişmiyor.” Bu durumun adı öğrenilmiş çaresizlik idi, değil mi? Şimdi stres, öğrenilmiş çaresizlik ve çökkünlük arasındaki ilişkiyi daha iyi görüyor olmalısınız. Öğrenilmiş çaresizlik önce köpekte gösterilmiştir. Bu deneyde, köpeğe kaçmasının olanaksız olduğu acı verici uyarıcılar (hafif elektrik şoku) uygulanır. Köpek bu durumda stres davranışları gösterir. Daha sonra, bir başka zaman ve ortamda köpeğe yine acı verici uyarıcı uygulanır. Bu kez köpeğin uyarıcıdan kaçması mümkündür, çünkü şokun verileceğine işaret eden bir ayırt edici uyarıcı vardır. Bu uyarıcı verildiğinde bir başka bölmeye geçtiği taktirde köpek şoktan kaçınabilir. Öğrenilmişlik çaresizlik geliştirilmiş olan köpeklerin böyle bir kaçınma davranışını hiçbir zaman yapamadıkları görülmüştür. 165 Eşinden sürekli şiddet gören kadınların, başka olanaklar olduğu hâlde onlarla hâlâ yaşamaya devam ettiklerine medyada tanık oluyoruz. İkinci Dünya Savaşı sırasında kurulmuş olan esir kamplarında, başlarına ne geleceğini bildikleri hâlde esirler her şeye boyun eğmişlerdir. Bütün bunlar, öğrenilmiş çaresizliğin bir sonucudur. okuma metni Artık kendimden daha fazla kaçamıyordum, bunun için çok fazla büyümüştüm. Binlerce şekilde, günler geçtikçe ve ailem tek tek büyüyüp bana kendi kendini geçindirecek birer yabancı hâlini aldıkça, kendi varoluşumun kısıtlamalarını, sıkıcılığını ve korkunç darlığını anladım ve gördüm. Etrafımdaki her şey canlılık, çaba, büyümenin işareti gibiydi. Herkesin yapacak bir şeyleri vardı, onları meşgul edecek, zihinlerini ve ellerini canlı tutacak bir şeyler. Hayatlarını bir bütün yapacak ilgi alanları, aktiviteleri ve amaçları vardı; tüm bunlar enerjilerine doğal bir kaynak ve doğal bir ifade ortamı sağlıyordu. Benimse sadece sol ayağım vardı. Hayatım, yüzüm duvara doğru dönük, dışarıdaki büyük dünyanın seslerini ve hareketlerini duyan kardeşlerim ve tanıdığım diğer insanlar gibi hareket edip dışarı çıkıp kendi yerimi alamadığım sıkıcı bir köşeye benziyordu. J. Christy Brown (Kristiy Braun), Sol Ayağım Bilişsel bozukluk: Süregen stres bilgi işleme süreçlerini (Şekil 2.1) doğrudan etkiler. Ancak bu süreçlerin bozulmasının bir diğer nedeni, kişinin aklını sürekli olarak stres durumunun meşgul etmesidir (Hemen bölünmüş dikkati hatırlayalım.). Dikkati toplamak zorlaşır, sistemli düşünülemez. Bütün bu nedenlerle, özellikle karmaşık görevlerdeki başarı düşer. Sınav kaygısı böyle bir durumdur. Sınav kaygısı olan kişiler sınav sırasında yetersiz oldukları ve başarısız olacakları endişesi duyarlar. Bu düşünce ve duygular onların dikkatlerini testteki sorulara vermesini engeller. Dikkatleri dağıldığından, verilen yönergeleri izleyemezler, sorularda doğru cevaba işaret eden ipuçlarını fark edemezler. Bütün bunlar kaygının giderek artmasına neden olur, çok iyi bilinen bilgiler bile hatırlanamaz. Artık yüksek kaygının başarıyı neden olumsuz olarak etkilediğini biliyorsunuz: Yüksek kaygının temelinde stres vardır. III. Ünite'nin C Konusu'nda yüksek zihinsel süreçleri, yaratıcılık ve esnekliği öğrenmiş, bunların yönetici işlevlerdeki yerini görmüştünüz. Süregen stres esnekliğin azalmasına yol açar. Kişi sorunun farklı yönlerini göremez, çözüm için farklı yaklaşımlar kullanamaz. Sonuç vermeyen bir çözüme takılır kalır. uygulayalım • • Yazılı ve görsel kaynaklarla elektronik kaynaklara başvurarak stresin psikolojik etkilerine örnekler bulunuz. Şekil 4.4 ve Tablo 4.1’de verilen kişilik özelliklerini inceleyiniz. Sizce stres durumunda kaygı daha çok hangi kişilik özelliğine sahip bireylerin bir özelliğidir? Ç. Başa Çıkma Davranışları Bir sınavın üstesinden gelmenin tek yolu onunla yüz yüze gelmektir. Marlo Morgan, Bir Çift Yürek Bireyler stres yaratıcı durumları ortadan kaldırmak, onlara uyum yapmak için bazı girişimlerde bulunurlar. Bu girişimlerin bir bölümü “başa çıkma davranışları” olarak adlandırılır. Başa çıkmada kullanılan iki tür strateji vardır: 166 Probleme odaklı başa çıkma: Bu yaklaşımda problem tanımlanır, olası çözüm yolları belirlenir, her birinin getirileri ve riskleri değerlendirilir, bunlardan biri seçilir, gerekli adımlar atılır. Stresin içsel nedenlerin yanı sıra, dışsal nedenlerle de ortaya çıktığını görmüştük. Dış çevremizi değiştirmek mümkündür; ancak bu, her zaman çok kolay veya gerçekçi olmayabilir. Sınav stres yaratıyor diye sınavların kaldırılmasını istememiz mümkün değildir. Doğal afetleri engelleyemeyiz, ölümü geciktirebilir ancak tümüyle ortadan kaldıramayız. Stresin oluşmasında ve sürmesinde kişinin olayı nasıl algıladığının çok önemli olduğunu görmüştük. Strese, söz konusu olayı kontrol edemeyeceğimiz düşüncesi neden olur. Örneğin Kamu Personeli Yabancı Dil Sınavı'nda başarısız olan bir kişi sınavda sorulan soruları, süreyi vb. kontrol edemeyeceğini düşünerek bu sınavı geçmenin mümkün olmadığı kanısına varır. Bu durumun ortaya çıkaracağı stresin kalıcı olmaması için kişi ne yapabilir? Kamuda çalışma isteğinden vazgeçerek özel sektörde kendine iş arayabilir. Gördüğü sosyoloji eğitimi ile ilgili bilimsel çalışmalarını bir yükseköğretim kurumunda değil, araştırma merkezlerinde sürdürmeye karar verebilir. Ancak probleme odaklı bir başka başa çıkma davranışı ise dil sınavına çalışırken kullanılan stratejilerin gözden geçirilmesi, yapılan hataların analiz edilmesidir. Probleme odaklı başa çıkma stratejileri kullanan kişilerde stresin psikolojik sorunlara daha az yol açtığı veya bu kişilerin, söz konusu sorunları daha çabuk atlattıkları bilinmektedir. Duygulara odaklı başa çıkma: Bu strateji problemlerin çözümünü zorlaştıran olumsuz duyguların azaltılmasını veya ortadan kaldırılmasını içerir. • Davranışsal stratejiler: Olumsuz duygularla başa çıkmada davranışsal stratejiler kullanılabilir. Bu stratejilerin başında fiziksel egzersiz yaparak zihni boşaltmak, strese neden olan durumdan uzaklaşmak gelir. Stres yaratan durumları unutmak için bazılarının madde kullanımına başvurduğunu görmüştük. Ancak biz bunun ne gibi başka problemlere yol açtığını, bu problemlerin mevcut problemden çok daha ciddi sonuçlar doğurduğunu II. Ünite'nin F Konusu'nda görmüştük. Çağdaş ve kendine saygısı olan kişinin başa çıkma stratejisi madde kullanımı olmamalıdır. • Bilişsel stratejiler: Olumsuz duygularla başa çıkmanın bir yolu da bilişseldir. Bilişsel stratejiler durumun yeniden değerlendirilmesini içerir. Örneğin, “Bunun, üzerinde durulmaya değer bir sorun olmadığına karar verdim.” yolundaki karar problemi uzaklaştırır, olayın anlamını değiştirerek rahatlama sağlar. Ancak bu stratejiler kişinin kendisini aldatması temeline kesinlikle dayanmamalıdır. Bilişsel stratejiler stres yaratıcı durumun yol açtığı duyguların farkına varılmasını sağlamalıdır. Duygular irdelenmeli, yol açtığı olumsuz sonuçlar değerlendirilmeli, yerlerine mümkünse başka duygular getirilmelidir. • Destek grupları: Olumsuz duygularla başa çıkmada kulanılabilecek bir strateji de destek aramaktır. Bu destek akranlarda, arkadaşlarda, aile üyelerinde aranabilir. Ancak yakınların desteği, bazı tür sorunlarda (ağır hastalıklar, uzun ve zahmetli tedavi gerektiren hastalıklar, süregen hastalıklar) yetersiz kalabilir. Bu gibi durumlarda, konuyu bilen profesyonellerin veya aynı sorunu yaşayan kişilerin oluşturduğu destek gruplarının (örneğin otistik çocuklar, diyabetli çocuklar, madde bağımlıları, Alzheimer hastaları için olanlar) desteğini aramak daha uygun olacaktır. Bu gibi kişi veya kurumlardan sağlanan yapıcı destek, sorunun sürekli olarak düşünülmesini engeller. Bu da olumsuz durumu sürekli düşünmenin yol açtığı kaygı ve çökkünlüğü ortadan kaldırır. Belli bir süre (10 dakika) boyunca problemini düşünen çökkünlük hastasının bir görevdeki başarısı, ilişkisiz bir etkinlikten sonra aynı görevi yerine getiren çökkünlük hastasının başarısından daha düşüktür. Sürekli sorunu düşünmek onu çözmemekte, tam tersine sorunun çözümünü engellemektedir. E etkinlik Stres yaratan durum karşısında probleme odaklı ve duygulara odaklı başa çıkma davranışlarından hangisini daha sık kullandığınızı düşününüz. Seçtiğiniz başa çıkma davranışı problemin niteliğine göre değişiyor mu? Belki de siz stresle başa çıkmada yukarıda (Sayfa 166-167) belirtilenlerin hiçbirini kullanmıyorsunuz. Yoksa siz 5. Konu'da açıklanan savunma mekanizmalarını mı kullanıyorsunuz? Savunma mekanizmalarını okuduktan sonra stresle başa çıkma stratejinizde değişiklik yapmanızın gerekli olup olmadığını düşününüz. 167 D. Savunma Mekanizmaları Tünelin ucunda ışık görünmese bile, ışık varmış gibi yürümek ve ışığın görüneceğine inanmak gerekir. Amin Maalouf (Amin Meylof), Doğunun Limanları Gülmecelerle savunma mekanizmaları Bastırma Gerileme Fantazi kurma Özdeşim kurma Yer değiştirme Bütün bunlar sorunlarla etkili bir şekilde başa çıkılamadığını gösteriyor. Olumsuz duygularla baş etmenin bir yolu da savunma mekanizmalarını kullanmaktır. Freud tarafından öne sürülmüş olan savunma mekanizmaları, bilinçaltına bastırılan dürtü ve isteklerin yarattığı kaygıyı azaltmada kullanılır. Bu açıklamadan da anlayacağınız gibi, savunma mekanizmaları stres yaratıcı durumu değiştirmez, problemi çözmez. Başa çıkma stratejilerindeki gibi, akılcı ve çözüme yönelik yaklaşımları içermez. Savunma mekanizmaları kişinin problemi algılama biçimini değiştirir. Bu algılama biçimi ise temelde kişinin kendisini aldatmasını içerir. 168 Savunma mekanizmalarını zaman zaman hepimiz kullanırız. Bu, bir süre kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Ancak bu mekanizmalar kişinin kalıcı problem çözme stratejileri hâline gelmemelidir. Kendini aldatmayı içeren bu mekanizmalar, sorunların kalıcı ve akılcı şekillerde çözümünü engeller. Aldatmaca üzerine kurulan “yalancı” uyum kişinin yaşamını, sosyal ilişkilerini, başarısını, kısaca her şeyi olumsuz olarak etkiler. Savunma mekanizmalarının başlıcaları aşağıda sunulmaktadır: Bastırma: Savunma mekanizmalarının en temel olanı budur. Psikoanalitik Kuram'da idin dürtü ve istekleri doyum ister. Ancak bu dürtü ve istekler benlik ve üstbenlik için tehdit oluşturur. Kişi onlardan utanç duyar, onlara sahip olmak kişiyi aşırı şekilde kaygılandırır, suçluluk duygusuna yol açar. Bu durumda idin dürtü ve istekleri bilinçaltına bastırılır. Kişi artık bu dürtü ve isteklerin bilincinde değildir, onları unutmuş görünmektedir. Çoğu davranış bozukluklarının temelinde işte bu bastırılmış dürtü ve istekler yatar. Davranış bozukluğuna yol açacak şiddetteki dürtü ve isteklerle ilgili örnekler psikiyatri ve klinik psikoloji kapsamı içinde ele alınmalıdır. Bastırmanın neye benzediğini şu örneklerle anlamaya çalışabilirsiniz: Kişinin bankadaki hesabını altüst edebilecek olan bir faturayı ödemeyi unutması, diş hekimine gitmekten korkan birisinin diş hekimiyle olan randevusunu unutması, kişinin sevmediği birisinin adını unutması. Bastırmayı sadece Psikoanalitik Kuram kapsamında düşünmemiz gerekmemektedir. Ürkütücü nesne ve olaylar, acı veren, utanç duyulan anılar, suçluluk duyguları, kişinin kendisiyle ilgili değersizlik düşünceleri bilinçaltına bastırılır. Bunlara ancak psikiyatrlar özel bazı teknikler (serbest çağrışım, rüya analizi, hipnoz) kullanarak ulaşabilir. Freud'a göre bastırma çok ender olarak başarılıdır. Bastırılanlar kendini kaygı olarak gösterir. Kişi bu kaygının nedenini bilmez ama kaygılı olduğunun farkındadır. Kaygısını azaltmak için de başkaca savunma mekanizmalarına başvurur. Savunma mekanizması olarak bastırmayı kullanan kişilerin hastalıklara daha yatkın oldukları, bu gibi kişilerde kalp hastalıklarına, kansere daha sık rastlandığı belirtilmektedir. Çünkü duygu ve düşünceler bastırıldıkça kaygı düzeyi yükselmekte, gizli dürtü ve istekler giderek güçlenmekte stres daha da şiddetli hâle gelmektedir. Yararlı bir yaklaşım tehdit olarak algılananların açığa çıkarılması ve sorunların akılcı ve yapıcı yöntemlerle çözülmesidir. Gerileme: Çocuksu davranışlarda bulunmaktır. Çocuk bağımlıdır, başkalarının desteğine muhtaçtır. Stres altında gerileme gösteren birey işte bu desteği istemekte birilerinin kendisi için sorunları çözmesini beklemektedir. Mantığa bürüme: Mantığa bürüme, mantıklı olmak demek değildir. Bu savunma mekanizmasında yapılan, mantıklı veya kabul edilebilir mazeretler bulmak, böylece de mantıklı hareket ediyormuş gibi görünmektir. Mantığa bürüme bir yandan düş kırıklığını önler (“Ben onu zaten istemiyordum.”), bir yandan da davranışlarımız için kabul edilebilir açıklamalar sağlar. Gerçek neden yerine iyi neden arayışı içinde, kişi mazeretler uydurur. Bunlar çoğunlukla kabul edilebilir mazeretlerdir, ancak öyküyü bütünüyle anlatmamaktadır. Örnek: Kişi verilen bir görevi yerine getirmemiştir: “Çok meşguldüm, yapacak başka işlerim vardı.” der. Uyanamadığı için önemli bir toplantıyı kaçırmıştır: “Uykusuz gitseydim toplantıda zaten başarılı olamazdım.” der. Oysa, o görevi yerine getirmek isteyen kişi, zaman ayarlamasını doğru yapar; toplantıya gitmek isteyen de saatinde alarmı kurar, değil mi? Savunma mekanizmaları ata sözlerimizde de yerini almıştır. Şu ata sözümüz mantığa bürümeyi içermektedir: “Tilki erişemediği üzüme koruk dermiş.” Yansıtma: Kişinin tehdit olarak algıladığı kendi dürtü, duygu ve düşüncelerini diğerlerine atfetmesidir. Örnek: Bir arkadaşına düşmanca hisler besleyen kişi, o arkadaşının kendisine düşmanca hisler beslediğini söyler. Böylece de kendi düşmanca tavırları için bir mazeret bulmuş olur. Savunma mekanizmaları ünlü kişilerin sözlerinde de ele alınmıştır. D. Schwartz’ın şu sözü yansıtmayı içermektedir: "Kör talihi suçlamayı bırakın. Böyle yapmak kimseyi ulaşmak istediği noktaya götürmez." 169 Entelektüelleştirme: Sorun soyut ve entelektüel düzeyde ele alınır. Böyle yaparak sorun insansı duygu ve düşüncelerin dışına çıkarılır, kaygı ortadan kalkar. Örneğin, kişi çok sevdiği yakının ölümüne neden olan hastalığın fizyolojik ve biyokimyasal temelleri konusunda ayrıntılı açıklamalara girer. Geleneksel bir ailenin ahlaki kurallar uyarınca yetiştirilen oğlu, ahlaki olmayan yollardan edindiği servetini, ekonomik kuramlar, insanlık konusundaki felsefi tartışmalar ve sosyal adalet konusundaki fikirlerle açıklamaya çalışır. Reddetme: Bu savunma mekanizması, gerçeklerin reddedilmesini içerir. Örneğin, kişi, ölüm döşeğindeki annesinin öleceği fikrini reddeder. Böylece, ölüm gerçeğinin onda yaratacağı acıyı uzakta tutar. Onun hasta olmadığına, hatta numara yaptığına inanır. Bu mekanizmayı kullanan kişiler, hiçbir eleştiriyi kabul etmez, başkalarının ona öfke duyduğunu algılamaz. Örneğin, evlenmeyi düşündüğü kişinin bir başkasıyla ilişkisi olduğunu gösteren ipuçlarını yok sayar. Ters tepki oluşturma: Bazen de dürtü ve güdüler, bunların tam tersi etkinlikler yapılarak gizlenir. Örneğin, çocuğunu istemeyen anne aşırı korumacı tavır içine girer. Bazı insanlar alkol, kumar ve ahlak dışı davranışlara karşı durur, bunları şiddetle eleştirir. Bu gibi kişilerin, çoğu zaman, geçmişlerinde bu gibi konularda sorunları olmuştur. Özdeşim kurma: Kişi kendisinde olmasını istediği özellikleri (başarı, dış görünüş vb.), bunlara sahip kişilerle özdeşim kurarak sağlamaya çalışır. Özdeşim yoluyla, onlardaki özellikleri üstlenir ve paylaşır. Örneğin, pop müzik sanatçılarının fanatik izleyicileri genellikle onlarla özdeşim kurarlar. Herkesin hayran olduğu bir pop müzik sanatçısı olma arzularını, bu sanatçıların sahip olduklarını paylaşarak doyuma ulaştırırlar. Özdeşim kurma bir savunma mekanizmasıdır. Bunu sosyalleşmedeki model alma ile karıştırmamalısınız. Yer değiştirme: Bu savunma mekanizması kaygıyı azaltırken tehdit edici dürtünün bir ölçüde doyuma ulaşmasını sağlar. Freud'a göre en yapıcı savunma mekanizması budur. Kişi dürtülerini değiştiremez ama onun hedefini değiştirebilir. Saldırganlık duyguları doğrudan doyuma ulaştırılamaz ama kişi bunu örneğin saldırganlık içeren sporlarda (boks, buz hokeyi) doyuma ulaştırılabilir. Cinsel dürtüleri ulu orta doyuma ulaştırılmaz. Oysa, sanat eserlerinde cinsellik sosyal onay görür. Şu atasözümüzde yer değiştirme vardır: Eşeğini dövemeyen semeri dövermiş. E Savunma mekanizmalarının her biri için en az bir örnek bulunuz. Örneklerde savunma mekanizmasının uzun süreli kullanımının uyumu nasıl etkileyeceğini düşününüz. Görüşlerinizi sözlü olarak sınıfla paylaşınız. 170 etkinlik Savunma Mekanizması Bastırma Gerileme Mantığa bürüme Yansıtma Entellektüelleştirme Reddetme Ters tepki oluşturma Özdeşim kurma Yer değiştirme Örnekler E etkinlik Hafta içinde ve hafta sonunda birer gününüzü düşününüz. Sabahtan yatıncaya kadar sizi sıkan, strese sokan olayları alt alta yazınız. Stres yaratan olayların yanına başa çıkma davranışlarından veya savunma mekanizmalarından hangilerini kullandığınızı yazınız. Savunma mekanizmalarını daha mı çok kullanmışsınız? Cevabınız “Evet.” ise yarından tezi yok davranışlarınızı değiştirmeye başlayabilirsiniz. RUH SAĞLIĞI Acın sonsuz olduğunda, dünyanın kararmasını isteyecek olduğunda, yağmurdan sonra parıldayan yeşilliği, bir çocuğun uykudan uyanmasını düşün. Amin Maalouf, Semerkant B bilgi kutusu Stres Sonucu Bozulan Ruhsal Denge Tekrar Nasıl Kurulur? Herkes kendini zaman zaman çok kaygılı hissedebilir, belirli konular gece gündüz aklından çıkmaz, bunlar rüyalarına bile girer. Kişinin kendini çok kederli hissettiği dönemler olabilir. Özellikle yaşamın gittikçe hızlandığı, insanların çok yoğun bir uyarıcı bombardımanı altında olduğu, rekabetin arttığı, iyi bir yaşam için başarılı olmanın gittikçe önem kazandığı günümüzde insanların sadece yaşadığı şehir ve ülkeye değil, bütün dünyaya, teknolojiye, sosyokültürel yapıya, fiziksel koşullara uyum sağlaması gerekmekte. 171 Bu olayların stres yaratıcı olduğunu önceki ünitelerde ve özellikle bu ünitenin B Konusu'nda öğrendiniz. Susadığınızda su içersiniz, çevresel ısı yükseldiğinde terlersiniz, aşırı soğukta ciltteki kılcal damarlar daralır.. bütün bunlar bozulan dengenin tekrar kurulmasını sağlayacak olan fizyolojik tepkilerdir. Ruhsal dengenin bozulması durumunda da, dengenin tekrar kurulmasına yönelik faaliyetler gerçekleşir. • Öncelikle hemen ivedilik sistemi harekete geçiyor. Fizyolojik dengenin geri kazanılmasında, tüm bedeni içeren etkinlikler oluşuyor (II. Ünite, F Konusu). Bu bağlamda hipotalamus, onun etkisi altında sempatik sinir sistemi ve hipofiz, onların da etkisi altında beynin diğer yapıları, kaslar ve salgı bezleri canlının durumla savaşmasını veya kaçmasını sağlıyor (IV. Ünite, B Konusu, ayrıca Şekil 4.5). Stres yaratan durum bu etkinlikler sonucunda ortadan kalktığı takdirde, sempatik sistem yerini, bedenin kaynaklarını koruyan ve yenileyen parasempatik sisteme bırakıyor. Bu etkinlikler homeostazi durumunun, yani fizyolojik dengenin yeniden kurulmasını sağlıyor. • Biz insanların stres yaratıcı durumlarla sadece fizyolojik olarak savaşmadıklarını biliyoruz (IV. Ünite, B Konusu altında Madde 4). İnsanlarda stres, başa çıkma davranışlarını ortaya çıkarmakta. Bu davranışlarla, insan, stres yaratıcı durumları ortadan kaldırmaya veya onlara uyum sağlamaya çalışıyor. Bunların sonucunda psikolojik denge tekrar kuruluyor. • İnsanlar bir de savunma mekanizmalarını kullanıyor (IV. Ünite, B Konusu altında Madde 5). Ancak bu mekanizmalar stres yaratıcı durumu değiştirmiyor, problemi çözmüyor, sadece kişinin problemi algılama biçimini değiştiriyor. Bu yeni algılama biçimi, temelde kişinin kendisini aldatmasını içeriyor. Sonuçta “görünüşte bir denge” kuruluyor. • Peki bu denge sağlanamazsa ne olur? Kişinin bilişsel ve duygusal süreçlerinde nispeten devamlı, şiddetli bozukluklar meydana gelebilir mi? Evet gelebilir. “Ruhsal” bozukluk, davranış bozukluğu, normal dışı davranış gibi terimler işte bu tür bozuklukları tanımlamada kullanılır. dikkat • • • Yukarıda geçen “ruh” terimi mistik bir anlam taşımamaktadır. “Ruh sağlığı” ve “ruhsal bozukluk” terimleri tıbbın bir uzmanlık alanı olan psikiyatride kullanılmaktadır. Ruh sağlığı terimi biliş, duygulanım ve davranışları kapsayan çok yönlü bir bilimsel kavramdır. E etkinlik Sınıfa davet edilen uzmanın ruh sağlığı ve ruhsal bozukluk konularında anlattıklarından yararlanarak yanda gördüğünüz tabloyu doldurunuz. Ruhsal bozukluklar konusu derste işlendikten sonra hazırlamış olduğunuz tabloyu gözden geçiriniz, doğru saptamaları belirleyiniz. Eksik ve hatalarınızı bulunuz, tabloda gerekli düzeltmeleri yapınız. Ruhsal Bozukluk 172 Açıklama E etkinlik Ruh Sağlığının Ölçütleri Sağlıklı olmanın ölçütlerini önce tek başınıza düşünerek yazınız. Yazdıklarınızı büyük grup tartışma ortamında sununuz ve listelerinizi geliştiriniz. İkinci aşamada ortak olan görüşleri belirleyiniz ve bunları defterlerinine not ediniz. Daha sonra tahtaya ruh sağlığıyla ilgili ölçütleri yazınız. Bu ölçütlerin geçerliğini tartışınız. Gerekiyorsa kendi listenizi yeniden düzenleyiniz.. 1. Kişi kendisiyle uyumlu olmalıdır. 2. Kişi, yaşadığı yakın ve uzak çevreyle ilişki kurup bu ilişkiyi sürdürebilmelidir. 3. İnsanlarla geçinme ve iş birliği yapmanın ötesinde sevgiye ve saygıya dayalı bağlar kurabilmelidir. 4. Kişinin kendine güveni olmalıdır. 5. Kişi toplumda bir yeri ve görevi olduğu duygusunu edinmiş olmalıdır. 6. Kişinin geleceğe yönelik tasarıları olmalı ve bunlara ulaşmak için gerçekçi çabalarda bulunmalıdır. 7. Kişi karşılaştığı güç durumlara uyma esnekliği gösterebilmelidir. 8. Bağımsız olarak girişimlerde bulunabilmelidir. 9. Yaşadığı çevre ve toplumla ters düşmeyen değerleri ve inançları olmalıdır. 10. Mesleği dışında eğlendirici, dinlendirici ve kişiyi geliştirici uğraşları olmalıdır. Geliştirdiğiniz listedeki ölçütlerin aşağıdaki Bilgi Kutusu’nda verilen hangi genel ölçütlerin altına girebileceği üzerinde durunuz. B bilgi kutusu Ruh sağlığının genel ölçütleri aşağıda özetlenmektedir. Normal davranışlar, normal bilişsel süreç ve duygular bu ölçütler uyarınca gerçekleşir. Normal dışı davranışlarda ise aşağıdaki özellikler ya bulunmamakta ya da abartılı bir şekilde bulunmaktadır: • Gerçeklik algısı: Bu algılama dış çevreyi (fiziksel ve sosyokültürel), iç çevreyi, kişinin kendi yeteneklerini ve davranışlarını içerir. Örneğin şizofrenide gerçeklik algısı bozulur, hastanın asılsız düşünceleri vardır, olmayan nesneleri algılar. • Davranış kontrolü: Bu kontrol dürtüsel davranışlar (örneğin cinsel dürtüler ve saldırganlıkla ilişkili olanlar), sosyal norm ve kurallara aykırı olan davranışlar üzerinde kurulur. Örneğin dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunda davranış kontrolü azalır, kişi dürtüsel olarak davranır. • Kendilik-değeri ve kendine güven, diğerleri tarafından kabul edildiğini bilme, uyumlu olma: Örneğin çökkün kişi kendini çok değersiz, narsistik kişilik bozukluğu olan ise çok değerli görür. • Yetenek ve enerjiyi üretken etkinliklere yöneltme, geleceğe yönelik planlar yapma, bağımsız hareket edebilme: Örneğin şizofreni hastası bütün bunları gerçekleştiremez. • Topluma uyum: İnsan sosyal bir canlıdır. Medeniyet ve kültür insanların ortak yaşamı içinde oluşur. İnsan sağlığı başkalarıyla yapıcı, uyumlu, duygu içeren ilişkiler içinde olmayla doğrudan bağlantılıdır. Ön yargı ve ayrımcılığın sosyal davranışlara olumsuz etkilerini biliyoruz (II. Ünite, G Konusu). Sorunlarla psikolojik olarak başa çıkmadaki en etkili davranışlardan birinin, destek gruplarının yardımını arama olduğunu öğrendik (IV. Ünite, B Konusu). Başkalarıyla uyumlu ilişki kurmada, onların duygu ve düşüncelerini anlamanın yani empatinin önemini, empatinin de “Duygusal Zekâ” bileşeni olduğunu biliyoruz. Örneğin şizofrenide sosyal ilişkiler hem nitelik, hem de nicelik açısından bozulur, topluma uyum zedelenir. 173 Ruh sağlığını korumada iletişim becerileri ve hobilere sahip olmak çok önemlidir! E etkinlik “Ruh sağlığını korumanın içsel ve toplumsal barış açısından önemi” veya “anne, baba, kardeş, akraba, arkadaş veya destek gruplarının bireyin ruh sağlığına koruyucu etkileri” konularından birini seçiniz. Seçtiğiniz konuda bir kompozisyon yazınız. En yüksek not alan kompozisyonu sınıfta okuyunuz. Ruh sağlığı ve başarı için bireylerin kendilerini tanıması, kararlarını ve yaşam olaylarını kendilerini gerçekleştirme yönünde düzenlemesi gerekir. Bireyler aynı zamanda da başkalarıyla uyumlu ve yapıcı ilişkiler içinde bulunmalıdır. “İnsan biyo-psiko-sosyal bir varlıktır.” cümlesinin başarılı temsilcileri işte bu sayılan özelliklere sahip olan bireylerdir. Bazı davranış bozukluklarının temelinde sağlıksız iletişim yatar. Çekingen kişilik bozukluğunda iletişim miktarı azalmış, şizofrenide ise büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Bağımlı kişilik bozukluğunda iletişim sürekli başkalarına dayanma, onlarsız bir şey yapamama şekline dönüşmüştür. E etkinlik Sınıftaki oturma düzenine göre ikiye ayrılınız. Gruplardan birinde olumlu iletişimin diğerinde ise olumsuz iletişimin ön planda olduğu oyun yaratınız. Sırayla oyunları canlandırınız. Olumlu iletişimin önemi vurgulayınız. Olumlu iletişimin psikolojik tedavideki yeri üzerinde durunuz. Başarılı ve uyumlu sosyal psikolojik davranışlar ve iletişimin temelinde başkalarının duygu ve düşüncelerini anlamak yatar. Bireyler bunları yapabilmeli, gerektiğinde olayları başkalarının görüş açısından görebilmelidir. Bu özellikler kümesine empati denir. Empatinin önemi, onun "duygusal zekâ"nın bir bileşeni olarak ele alınmış olması ile de kanıtlanmıştır. Bazı davranış bozukluklarında empati yeteneği bulunmamaktadır. Narsist kişilik bozukluğunda empati ortadan kalkmıştır. Kişi için sadece “mükemmel ben” ve onun gereksinimleri vardır. E etkinlik Sınıftaki oturma düzenine göre ikiye ayrılınız. Gruplardan birinde empatinin ön planda olduğunu, diğerinde bencilliğin ön planda olduğu oyun yaratınız. Sırayla oyunları canlandırınız. Empatinin önemini vurgulayınız. Empatinin psikolojik tedavideki yeri üzerinde durunuz. 174 Yaşam sadece görev ve sorumluluklar, ciddiyetle üzerinde durulması gereken etkinliklerden oluşmaz. Çalışma alanları dışında kalan, eğlenmek için gerçekleştirilen etkinliklere de gerek vardır. Bunlara “hobi” denir. Tüm hobilerde ortak özellik kişilerin bunları yapmaktan zevk alması, etkinliğin onu eğlendirmesidir. İnsan yaşamında bütün bunlar önemlidir çünkü zevk alma, eğlenme kişiyi günün gerginliklerinden uzaklaştırır, onun gevşemesini sağlar. Nitekim, çoğu psikolojik tedavinin temelinde de gevşeme vardır. Sistematik duyarsızlaştırma ve psikoanalizde ise gevşeme merkezi öneme sahiptir. Bütün bunlar gevşemeyi sağlayan hobilerin ruh sağlığı açısından önemine işaret etmektedir. Hemen her etkinlik hobiye konu olabilir. Sık rastlanan hobiler arasında maket yapma, bulmaca çözme, dantel örme, takı tasarımı, ahşap boyama, balık tutma, koleksiyonculuk (pul, para, kitap vb.), sanatla ilgili etkinlikler (resim yapma, heykel yapma, seramikçilik vb.) ve sporla ilgili etkinlikler (futbol oynama, yüzme, dalgıçlık vb.) bulunmaktadır. Aynı hobiye sahip kişiler bir araya gelip kulüpler ve dernekler de kurabilmektedir. E etkinlik Hobisi olan kişilerle görüşünüz. Onların hobilerin sağladığı yararlar konusundaki düşüncelerini öğreniniz. Öğrendiğiniz bilgileri sınıfta paylaşınız. Hobi örnekleri ve bunların bireyin psikolojisine olumlu etkileri üzerinde durunuz. 175 NORMAL VE NORMAL DIŞI Ruh sağlığının genel ölçütlerini, normal davranışları, bilişsel süreç ve duyguları yukarıda gördük. Şimdi de “normal dışı” ile ne kastedildiğini anlamaya çalışalım: dikkat • • Genel uyarılmışlıkta “mutlu orta karar” terimini hatırlıyorsunuz (III. Ünite, A Konusu). Normalliğin tanımında da orta karar kavramı vardır. Normal ve normal dışı göreceli kavramlardır. A. Normal Dışı Davranış Türleri • Normal dışı olan sapkındır: Bir an normal ve normal dışının birbirinden niteliksel olarak farklı olduğunu düşünebilirsiniz. “Bunlar elmalar ve armutlar gibidir.” diyebilirsiniz. Sayfa 173'deki Bilgi Kutusu normal ve normal dışı arasındaki farkın daha çok niceliksel olduğunu gösteriyor. • Normal dışı olan “istatistiksel olarak” seyrek rastlanandır: Ruh sağlığıyla ilgili ölçütler bakımından, ruh hastaları dağılımın uçlarında yer alır. Özellikler ya (1) çok seyrek veya çok az ya da (2) çok sık veya çok fazla görülür. Örnek: Dürtü kontrolünün çok az olması da (Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunda birey dürtülerine göre hareket eder, bir etkinlikten diğerine atlar.) çok fazla olması da (Obsesif kompulsif bozuklukta birey ilgisiz, hatta saçma gelen bir faaliyeti sürekli yineler.) bir ruhsal bozukluğa işaret eder. Bu yaklaşımda, normal dışılık istatistiksel normlara göre belirlenmektedir. • Normal dışı olan “sosyal normlara uygunluk bakımından” seyrek rastlanandır: Neyin normal, neyin normal dışı olduğu toplumdan topluma ve bir toplum içinde farklı zamanlara ve farklı ortamlara göre değişir. Bazı toplumlarda, gerçekte var olmayan konuşmaları işitmek veya olmayan şeyleri görmek olağan kabul edilmektedir. Batı toplumlarında bu gibi davranışlar ruhsal bozukluğun işaretidir. Batı toplumlarında 40 yıl öncesine kadar çıplaklık “kendini teşhir” olarak algılanırken şimdilerde bu gibi davranışlar bir yaşam tarzı olarak kabul edilebilmektedir. Bir toplum içinde belirli davranışların belirli ortamlarda yapılması normlara uygundur. Örneğin, evde pijama ile dolaşılması normlara uygundur ancak dışarıya böyle çıkılması uygun değildir. Bütün bunlara göre, normal dışı olanın bir tanımı da sosyal normlara dayanır. İstatistiksel bakımdan normal dışı olanı anlamak kolay, normal dağılım eğrisinin en uçlarında olan normal dışında olduğundan zordur. Ama sosyal normlardan sapma dendiğinde akla pek çok soru geliyor. Normal olan hangi toplum? Normal olan hangi dönem? Bu soruları konunun uzmanları çok karmaşık açıklamalarla cevaplayabiliyor. E etkinlik Normal dışı davranışların derste işlenmesinden bir-iki hafta öncesinde psikiyatr, psikolog veya psikolojik danışmanla bir görüşme yapınız. Bu görüşmede uzmanların normal dışı davranışların ne anlama geldiğini açıklamasını isteyiniz. Elde ettiğiniz bilgileri sınıfta sununuz. “Normal” in göreli bir kavram olup olmadığını tartışınız. Konu derste incelendikten sonra “Normal nedir?” sorusu üzerinde bir kez daha düşününüz. Vardığınız sonuçları içeren bir kompozisyon yazınız. 176 Normal dışı olan ruhsal bozukluklara tanı koyma ve onları tedavi etme, diğer bütün hastalıklarda olduğu gibi tıp doktorunun, tercihen psikiyatri uzmanının görevidir. Tanı koymada bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de “Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı” (kısaca DSM-IV-TR) kullanılır. Psikiyatr gerekirse ayrıca “Hastalıkların Uluslararası Sınıflaması”nı (kısaca ICD-10) da kullanır. Belirtilerin ruhsal bozukluk boyutunda olup olmadığına psikiyatrlar karar verir. Bu tıp uzmanı, hastanın kendisinden veya yakınlarından, başvuruya neden olan sorunları öğrenir, DSM-IV-TR'de tanımlanmış olan ölçütlere ilişkin konularda bilgi toplar. Söz konusu ölçütler karşılandığı takdirde, hastaya tanıyı koyar. Psikiyatr tanı koyarken klinik psikolog veya nöropsikolog tarafından uygulanan ve değerlendirilen nöropsikolojik testlerin, genel yetenek testinin, kişilik test ve envanterlerinin sonuçlarını da göz önünde bulundurur. dikkat Bu bölümde açıklanan belirtiler her sağlıklı insanda da zaman zaman görülebilir. Örnek: Her insan kendini zaman zaman kaygılı hisseder, kötü bir yaşantı sonucunda bazı nesne ve etkinliklerden ürkebilir, sevilen birinin kaybı onu kedere boğabilir. Sağlıklı insanlar bu gibi streslere karşı fizyolojik tepkiler ve başa çıkma davranışları oluşturur, en sonunda da denge durumuna tekrar kavuşur. Belirtilerin ruhsal bozukluk sayılabilmesi için aşağıdakilerin olması gerekir: • Hastalıkla ilgili ölçüt özellikler bütünüyle gerçekleşmelidir. Örnek: Yaygın kaygı bozukluğu için her gün birçok olay ve etkinlik hakkında yüksek kaygı duyulmaktadır. • Hastalığın süreleri ile ilgili ölçütler gerçekleşmelidir. Örnek: Yaygın kaygı bozukluğu tanısı için bozukluk en az 6 ay süreyle hemen her gün ortaya çıkmalıdır. • Hastalık bir tıbbi hastalığın veya madde bağımlılığının sonucu olmamalıdır. • Ruhsal bozukluk toplumsal, mesleki ve diğer önemli alanlardaki işlevselliği etkileyen boyutta olmalıdır. E etkinlik İstek ve imkân arasındaki uyum ve bunlar arasındaki dengenin ruh sağlığı açısından önemini sınıfta tartışınız. Tartışmalarında kişiye dönük ve kişiler arası sosyal gözlemlerinizden yararlanınız. Bu konuda bir kompozisyon hazırlayınız. Gerek kapsam ve gerekse Türkçeyi doğru, güzel ve etkili kullanma becerisi açısından en iyi kompozisyonu seçiniz ve sınıfta okuyunuz. Bu kompozisyonu yazan öğrenciye sınıfça hazırlanan Takdir Belgesi'ni veriniz. 177 Psikiyatri alanına giren bazı bozukluk türleri ve bunların belirtilerine aşağıda kısaca değinilmektedir: 1. Duygudurum Bozuklukları Duygudurum bozuklukları (Duygulanım bozuklukları da denir.) kendini iki şekilde gösterir: çökkünlük (depresyon) ve taşkınlık (mani). Bu bozukluk kadınlarda, erkeklere göre, 2-3 kat daha fazla görülür . • Çökkünlük (depresyon): En yaygın duygudurum bozukluğu çökkünlüktür. Bu hastalar karamsardır, isteksiz, üzgün, umutsuz ve mutsuzdur. Onlar güdüsüzdür; eskiden ilgilerini çeken etkinliklerden (hobiler, aile etkinlikleri, eğlence) artık zevk almazlar. Çökkünlük bilişsel süreçleride etkiler. Hastalar dikkatlerini bir konuya odaklayamazlar. Bu nedenle öğrenemezler, bellek bozuklukları vardır. Kendilerini değersiz ve yetersiz görürler, aşırı ya da uygun olmayan suçluluk duyguları içindedirler. Çökkünlüğün bedensel etkileri de vardır. Hastaların kilosu değişir (kimininki artar, kimininki azalır), uykuları bozulur, enerjileri azalır, kendilerini yorgun hatta bitkin hissederler. • Taşkınlık (mani): Bu hastalar, taşkınlık olarak nitelendirilen boyutlarda duygulanım ve etkinlik içindedir. Etkinlikleri (çalışma, konuşma, dans etme, şarkı söyleme vb.) normal insan gücünün üstünde bir enerjiyle gerçekleştirirler. Kendilerini çok değerli görürler, sınırsız umut ve planları vardır ancak bunları genellikle gerçekleştiremezler. Dikkatleri kolayca dağılır. Kendilerine güvenleri arttıkça, başkalarına karşı saldırgan olabilirler, can ve mala yönelik tehlikeli davranışlarda bulunabilirler. Taşkınlık belirtileri hasta tükenene kadar devam eder. • İkiuçlu bozukluk: Duygudurum bozukluklarının %5-10'unda çökkünlük ve taşkınlık dönemleri döngüsel olarak birbirini izler. Genellikle çökkünlüğün süresi taşkınlıktan daha uzundur. 178 yorumlayalım Günlük yaşamda içsel ve dışsal uyarıcılar insanlarda çeşitli duygulara yol açar. Sağlıklı insanlarda duygular, uyarıcınının anlam ve önemiyle orantılı bir şiddette ortaya çıkar ve bunlara orantılı bir süre içinde sona erer. Örnek: Öğrenci sınavdan aldığı notu duyunca sevinir. Arada arkadaşının annesinin hasta olduğunu duyar ve buna üzülür. O sırada bahçeye giren köpek onu korkutur. Eve gidince notunu annesine söylemekten mutluluk duyar. Bunlar yukarıda anlatılan duygudurum bozukluklarından ne bakımlardan faklı? 2. Psikosomatik Bozukluklar Süregen stres ve süregen ivedilik tepkilerinin psikolojik bozukluklara yol açtığını IV. Ünite'nin B konusunda görmüştük. Bu etkiler o derece güçlüdür ki, bedende bozukluk ve hastalıklara (ülser, astım, yüksek tansiyon gibi) yol açar. Bunlar gerçek organik yani tıbbi hastalıklardır ve psikosomatik bozukluklar olarak adlandırılırlar. “Somatoform” denilen bozuklukta da hastalık belirtileri vardır. Belirtiler kişide belirgin bir sıkıntıya, toplumsal ve mesleki alanda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur. Ancak bu belirtileri açıklayan tıbbi bir neden yoktur. Öte yandan kişi bunları amaçlı olarak uydurmamakta, hastaymış gibi de yapmamaktadır. Gerçekten hasta olduğunu düşünmekte ve kendini gerçekten hasta hissetmektedir. Açıklanan türden belirtiler bir ruhsal bozuğa işaret eder. Türleri: (1) Yaygın şikâyetler: Bunlar yaygın ağrıyı, mide-bağırsak sistemi ve sinir sistemi ile ilgili şikâyetleri ve cinsel şikâyetleri içerir (tanı: somatizasyon bozukluğu). (2) Duyusal sistemle ve hareketlerin yapılmasını sağlayan motor sistemle ilgili belirtiler: körlük, sağırlık, beden duyumlarıyla ilgili kayıplar, güçsüzlük, denge bozukluğu (tanı: konversiyon reaksiyonu). (3) Ufak şikayetleri büyük bir hastalık olarak yorumlama, ciddi bir hastalığı olduğu korkusunu yaşama veya böyle düşünme (tanı: hipokondriazis/hastalık hastalığı). (4) Kişinin görünüşü konusunda yüksek kaygı duyma. Ancak görünüşle ilgili kusur tümüyle hayalidir veya küçük bir kusur orantısız olarak büyütülmektedir (tanı: dismorfik bozukluk/beden biçimine takıntılı bozukluk). 3. Kaygı Bozuklukları KLOSTROFOBİ Kaygı, nedeni bilinmeyen korkudur (II. Ünite, E Konusu). Bazen de korkunun nesnesi bellidir ama hissedilen korku durumla orantısız ve uygunsuzdur. Türleri: (1) Her gün birçok olay ve etkinlik hakkında yüksek kaygı duyma (tanı: yaygın kaygı bozukluğu). Çok kötü bir şeyin olacağı beklentisini yaşama (tanı: panik atak). (2) Belirli nesne ve olay için duyulan, mantıksal olmayan aşırı korku (tanı: basit fobi/özgül fobi). Bazı örnekler: Sosyal ortamlarda duyulan korku; kişinin küçük duruma düşeceği ya da utanç duyacağı biçimde davranacağından korkması (tanı: sosyal fobi). Açık alanlardan korkma (tanı: agorafobi). Kapalı yerlerde kalmadan korkma (tanı: klostrofobi). (3) İstenmeyen, yineleyici ve sürekli düşünce, dürtü ve hayaller (obsesyon), kişinin kendini yapmaktan alıkoyamadığı, yineleyici davranışlar (kompulsiyon). Obsesif kompulsif bozukluk örneği: Pencereleri kapatmadığından kuşku duyup gece boyunca çok kez yataktan kalkıp pencereleri kontrol etme, yatağa yattığı anda bir tanesini kontrol etmediği düşüncesine saplanma ve tekrar kalkma; kirli olduğu düşüncesiyle ellerini sürekli yıkama, fırçalama. 179 4. Cinsel Bozukluklar Cinsel bozukluklar cinsel işlevin olağan fiziksel tepkilerinin kalıcı ve tekrarlayıcı bir şekilde bozulmasını içerir. Bu bozukluklar cinsel istekte azalma, uyarılma bozukluğu, cinsel gerilimin boşaltılmasında bozukluk ve cinsel ağrı bozukluklarını içerir. 5. Uyku Bozuklukları Uykunun belli bir düzene sahip olduğunu, uykunun evreleri olduğunu ve bunların gece boyunca belirli oranlarda oluşması gerektiğini öğrenmiştik (Şekil 2.31). Uyku bozuklukları uykunun nitelik ve niceliğindeki bozuklukları içerir. Türleri: (1) Uykuya dalmakta veya uykuyu sürdürmede güçlük (tanı: insomnia). (2) Aşırı uykululuk; gündüz uyuma, geceleri uyku süresinin uzaması (tanı: hipersomnia). (3) Uykuda solunum bozukluğu (tanı: uyku apnesi). (4) Uykuda korkutucu rüyalar görme (kâbus), uykuda gezme (uyurgezerlik). 6. Kişilik Bozuklukları Kişiliğin bireye özel ve onu ayırıcı özellikleri (treytleri) içerdiğini öğrendik (IV. Ünite, A Konusu). Kişilik bozukluğu genellikle ergenlik döneminde başlar ve yaşam boyunca sürer. Bu bozukluklar, kişinin kendisi hakkındaki algı ve düşüncelerinde kendini gösterir. Esnek ve uyumsal olmayan özellikler kişiyi zorlar, diğer insanlarla çatışmasına yol açar. Kişilik bozukluğu olanlarda stresle başa çıkma ve problem çözme davranışları uyumsuz ve uygunsuzdur. Türleri: (1) Kendisinin çok önemli olduğunu düşünme; sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik ve kusursuz sevgi düşleri üzerinde kafa yorma; sürekli dikkat çekmeye çabalama, başkalarının kendisine hayran olmasını isteme, büyük başarılar hayal etme, başkalarını kendi çıkarları için kullanma, onların gereksinimlerine ise aldırış etmeme (tanı: narsist kişilik bozukluğu). (2) Gündelik yaşamda çok büyük ölçüde başkalarına bağımlı olma, bağımsız olarak seçim yapamama, karar verememe, yalnız kalmaya dayanamama (tanı: bağımlı kişilik bozukluğu). (3) Diğerleri tarafından reddedilme, eleştirilme, beğenilmeme, dışlanma, sevilmeme gibi korkular nedeniyle başkalarıyla ilişkiye geçmekten çekinme (tanı: çekingen kişilik bozukluğu). (4) Yasalara aykırı davranışta ısrar, dürüst olmayan tutumlar, yalan söyleme, dürtüsellik, sinirlilik ve saldırganlık, güvenliği umursamama, parasal ve diğer alanlarda sorumsuzluk, verdiği zararları umursamama (tanı: antisosyal kişilik bozukluğu). (Toplumun “psikopat” olarak nitelendirdiği kişiler vardır. Bilimsel sınıflamada “psikopat” diye bir tanı grubu yoktur. Bu gibi kişiler esasen, “antisosyal kişilik bozukluğu”na sahiptir.) (5) Diğerleri (tanılar: paranoid, şizotipal, şizoid kişilik bozuklukları). 7. Şizofreni Şizofreni, bireyi çok yönlü olarak etkileyen ağır bir hastalıktır. Düşünme biçimini etkiler: Düşünceler karmakarışık ve anlaşılmaz, kurulan çağrışımlar dağınık ve tutarsızdır. Bozukluk düşüncenin kapsamını da etkiler: Hastanın gerçekle ilgisi olmayan yanlış inanç ve düşünceleri (örneğin, başkalarının kendisini izlediği, ona zarar vermek istediği) vardır. Bunlara sanrı (delüzyon, hezeyan) denir. Algılamayı etkiler: Hastanın dışsal uyarıcısı olmayan algıları vardır. Örneğin sesler işitir, nesneler görür. Bunlara varsanı (hallüsinasyon) denir. Diğer belirtiler arasında acayip motor davranışlar (örneğin bir pozisyonda donup kalma), duygusal donukluk, öngörü eksikliği, içine kapanma ve sosyal ilişkilerin ortadan kalkması vardır. Toplumda “deli” olarak adlandırılan kişiler vardır. Bilimsel sınıflamada böyle bir tanı grubu yoktur. Bu terimin bilimle ilgisi yoktur. Bunun da ötesinde, terim, insan saygınlığına aykırıdır. Toplumda bu şekilde nitelendirilenlerin çoğu şizofreni hastasıdır. Yukarıdaki belirtilerin tümü bir arada görülmez. Şizofreninin 10'u aşkın alt tipi vardır. Her alt tipteki belirti örüntüsü farklıdır. Örneğin sanrı ve varsanılar paranoid şizofreninin özellikleri arasındadır. Düşünme ve konuşma bozukluğu ile donuk ya da uygunsuz duygulanım, düzensiz tipteki (dezorganize tip) şizofreninin özelliklerindendir. Ancak tüm şizofreni türlerinde dikkat, algılama, bellek ve yönetici işlevler gibi bilişsel işlevlerde bozukluk vardır. 180 düşünelim • • • • Yukarıda tanımlanan ruhsal hastalıklarda sizce psikolojinin hangi temel süreçlerinde (II. Ünite) bozukluk var? İletişim bozuklukları hangi hastalıkların özelliğini oluşturuyor? Bir tablo hazırlamaya hazır mısınız? İlk sütuna hastalıklarda görülen belirtileri yazınız. Yatay olarak da hastalıkları yazınız. Sonra da her hastalıkta görülen özelliklerin altına denk gelen kutuya “√” işareti koyunuz. Şimdi tablonuzu dikkatle inceleyiniz ve hastalıkların hangi özellikler kümesiyle temsil edildiklerini belirleyiniz. PSİKOLOJİK DESTEK TÜRLERİ TEDAVİNİN İLK ADIMI HASTALIĞINIZI KABUL ETMENİZ. AMA BEN HASTA DEĞİLİM Kİ ARTIK ARPA TANESİ OLMADIĞINI BİLİYORSUN BİLİYORUM DOKTOR... AMA TAVUKLAR DA BİLİYOR MU? Ruhsal hastalıkların öncelikli tedavisinde (terapi) ilaç kullanılır ve ilaçları tıp doktoru verir. Ancak DSM-IV-TR'de hastalıkların büyük çapta psikolojik (bilişsel, duygusal) ve sosyokültürel ölçütlerle tanımlandığını gördünüz. Bu nedenle ruhsal bozukluklarda psikolojik destek de uygulanır. Bu desteği klinik psikologlar ve bu konularda eğitim almış olan psikiyatrlar uygularlar. Aşağıdaki anlatımlarda psikolojik destek türleri verilmiştir: Psikoanaliz: Adından da anlayacağınız gibi, psikoanaliz Psikoanalitik Kuram'a dayanır. Bu Kuram'a göre hastalığın nedeni, çocukluktaki bilinçaltı çatışmaların (id ile benlik ve üstbenlik arasında) yol açtığı bastırılmış dürtü ve saldırganlık duygularıdır. Psikoanaliz basitçe şu aşamaları içerir: (1) Hastada farkındalık geliştirme. Hasta, bastırmış olduğu ve savunma mekanizmaları ile ortadan kaldırmaya veya azaltmaya çalıştığı duygu ve düşüncelerinin farkına varır. Bilinçaltındakilerin bilince getirilmesini içeren farkındalık, serbest çağrışım tekniği kullanılarak ve rüya analizi ile sağlanır. Serbest çağrışımda hastanın aklına gelen her şey (duygular, düşünceler, fanteziler) hakkında konuşması sağlanır. Hiçbir baskı ve kontrol olmayan bir ortamda yapılan serbest çağrışım sonucu bilinçaltının kendini açığa çıkaracağı varsayılır. Rüyaların bilinçdışına giden kestirme yol olduğu düşünülür. Rüyalarımızın, bir yandan anlattığımız kapsamı bir yandan da bu kapsamın gizil bir anlamı vardır. Bu anlamı psikoanalist, belirli ilkeler doğrultusunda yorumlar ve sorunun kaynağını belirlemeye çalışır. (2) Psikoanalist, artık bilince çıkmış olan duygu ve düşünceleri üzerinde hastanın içgörü kazanmasına yardımcı olur. Hasta geçmiş yaşantılarındaki duygu ve anıların bugünkü duygu ve davranışlarını nasıl etkilediğinin farkına varır. Bunlarla açıkça yüzleştiğinde travma azalır. Terapist bu aşamada duygu, anı ve davranışlar için başka anlamlar önerir, müdahalelerde bulunur. Psikoanalizde hasta, kısaca, sorunlarıyla yüzleşir, travmaya neden olan iç çatışmalarını, dürtü ve duygularını gözden geçirir, bunlarda gerekli değişiklikleri yapar, çatışmalarını daha yapıcı olarak çözer. Bütün bunlardan ötürü, psikoanalize derinlemesine analiz ve işleme de “içgörü tedavisi” denir. 181 Davranışçı yöntemler: Bunlarda uyumsal olmayan davranışların öğrenilmiş olduğu savından hareket edilir. Bu nedenle de davranışların, öğrenme ilkeleri kullanılarak değiştirilmesine çalışılır. Davranışçı yöntemlerde davranışa şekil verilir (III. Ünite, A Konusu). Türleri: (1) Sistematik duyarsızlaştırma: Bu teknik özellikle korku ve fobilerin tedavisinde etkilidir. Önce korku/fobi nesnesi ile ilgili durumlar en az etkili olandan en etkili olana kadar sıralanır (örnek: Fobi nesnesi köpekse, çok sevimli bir köpek resminden hastanın yanına getirilen saldırgan tabiatlı bir köpeğe kadar bir dizi durum belirlenir). Hastaya kendini gevşetme tekniği öğretilir. Hasta gevşek durumdayken korkulan nesne en az etkili durumunda ona gösterilir. Böylece korkulan nesne ile gevşeme arasında bağ kurulur. Gevşeme işlemleri hastada korkuya neden olan nesneye doğru sürdürülür. Gevşeme her kademede korkuya bağlanırken bir yandan da bir önceki kademedeki gevşeme bir sonraki duruma genellenir. Bu yöntemde hasta daha önce korku yaratan durumlarda kademeli olarak gevşemeyi öğrenmektedir. (2) Seçici pekiştirme. Bu teknik sigarayı bırakma, ders ortamında dikkatli olma, başarılı olma, sosyal ilişki kurma gibi istendik davranışların oluşturulmasında kullanılır. Seçici pekiştirme edimsel koşullamaya dayanır. Bu yöntem yerleştirilmek istenen davranışlarda olumlu pekiştirmenin, kaldırılmak istenen davranışlarda ise söndürmenin uygulanmasını içerir (III. Ünite, A Konusu, Tablo 3.1). (3) Model alma: Bu yöntemde hasta sorunları uyumsal davranışlarla çözen birisini gözler. Böylece, uyumlu başa çıkma davranışlarını öğrenir. Model alma ile tedavide, görsel-işitsel sanal ortam için hazırlanmış kurgular da kullanılabilir. uygulayalım • • • Sistematik duyarsızlaştırma tekniği klasik koşullamaya dayanmaktadır. Sizce sistematik duyarsızlaştırmada koşullama mı, söndürme mi yapılmaktadır? Köpek fobisi örneğini kullanınız. Koşulsuz uyarıcı, koşulsuz tepki, koşullu uyarıcı ve koşullu tepkinin ne olduğunu belirleyiniz. Doktor kalp rahatsızlığı olan hastasına sigarayı bırakması gerektiğini söylemiş. Bu madde bağımlılığını seçici pekiştirme ile ortadan kaldırmak için nasıl bir program uygulanabilir? Bilişsel davranışçı yöntemler: Davranışçı yöntemlerin amacı uyumsal olmayan davranışı değiştirmektir. Bu yöntemlerde, uyarıcı ile davranış arasında olup bitenler üzerinde durulmaz. Bilişsel davranışçı yöntemlerde ise hastanın bilgi işlemleme bozuklukları da göz önüne alınır. Hastanın hatalı düşünce, inanç ve duyguları üzerinde durulur. Hastanın bunları yeniden düşünmesi, değerlendirmesi ve yorumlaması sağlanır. Örnek: Çökkün bireyler kötümserdir, kendilerini aşırı eleştirirler. Başarısızlıklarını büyütür, başarılarını ise önemsemezler. Psikolojik destek sürecinde terapist hastanın bu çarpıklıkları ve bunların hangi bilişsel veya duygusal özelliklerden kaynaklandığını fark etmesine yardımcı olur. Hümanistik yöntemler: Bu yöntemler bireyin büyüme, gelişme ve kendini gerçekleştirme yönünde doğal bir eğilimi olduğu varsayımından hareket eder. Hümanistik yaklaşıma göre psikolojik bozukluklar kişinin potansiyellerini gerçekleştirmesi engellendiğinde; kişinin gelişimi, sahip olduğu potansiyellerden farklı yönlere çekildiğinde ortaya çıkar. Humanistik desteklerde bireyin özellik ve yeteneklerinin farkına varması sağlanır, bireyin büyümesi ve gelişmesi, onun kendini anlaması sağlanır. Ruhsal hastalıklara uygulanan destek yöntemleri incelendiğinde; (1) her terapistin destek yöntemlerinden birini (örneğin, psikoanaliz ya da davranışçı yöntemler) diğerlerinden daha çok kullandığı görülmektedir. (2) Bazı terapistler ise uygulayacağı yöntemi hastalığın türüne ve/veya hastaya göre belirler. Örnek: Özellikle çocukluğunda ağır travma yaşamış olanlar için psikoanaliz, ortadan kaldırılmak istenen belirli bir davranış var ise davranışçı yöntemlerden biri uygulanır. (3) Bir diğer yaklaşım, terapistin belirli bir hastalık (örneğin, duygulanım bozukluğu), hatta belirli yaş gruplarında (örneğin, 6-12 yaş grubu) uzmanlaşmasını içerir. 182 Gülmecelerle bitiriyoruz Psikolojik destek almaya gidiyoruz. Destek veriliyor. Desteğin düşündürdükleri Derinlemesine analiz İçgörü kazanma O artık özgür. Ve tek başına. 183 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun sözcüklerle tamamlayınız. 1. Kişilik bireyin ___________ olmasını sağlayan özellikler kümesidir. 2. Freud’a göre, ___________ gerçeklik ilkesine göre çalışır. ___________ ise toplumun değer yargıları ve ahlaksal ilkelerinin gözeticisidir. 3. Stresi azaltmada uyumsal olan yaklaşım _________ olarak adlandırılır. 4. Kişiliği ölçmede kullanılan projektif testlerde, bireylerin kendilerini yansıtmasına olanak sağlamak için ___________ görsel uyarıcılar kullanılır. Aşağıdaki soruları cevaplayınız. 5. Kişiliği açıklamak üzere öne sürülen başlıca yaklaşımlar şunlardır: I. Psikoanalitik Kuram II. Sosyal Davranış Kuramı III. Fenomenolojik Yaklaşım Bunlardan hangileri, geliştirilmesinde kullanılan örneklemlerin yanlı oluşu bakımından eleştirilmektedir? A)Yalnız I B)Yalnız II C)Yalnız III D)I ve III E)II ve III 6. Mesleği ile ilgili emellerini gerçekleştirememiş olan bir baba, oğlunun mesleki başarılarını kendi zaferi gibi görmektedir. Bu baba hangi savunma mekanizmasını kullanmaktadır? A)Yansıtma B)Ters tepki oluşturma C)Yer değiştirme D)Mantığa bürüme E)Özdeşim kurma 184 7. Kişiliğin şekillenmesinde rol oynayan aşağıdaki etkenlerden hangisinin kapsamında model alma da vardır? A)Sosyal etkenler B)Klasik koşullama C)Bilgi işlemleme biçimi D)Yetenekler E)Dürtüler 8. Ailesinin her bakımdan sağlıklı bir ergen olan Ahmet için çok büyük emelleri var. Derslerde çok başarılı olmasını ve onun için uygun gördükleri mesleğin eğitimini veren ve oldukça yüksek puanla girilen bölümlerden birini kazanmasını istiyorlar. Ancak Ahmet, kendi zekâ türüne, yeteneklerine ve ilgilerine uygun başka bir mesleğe yönelmek istiyor. Bu iki seçim arasında bocalaması Ahmet’i strese sokuyor. Son zamanlarda Ahmet çeşitli ağrılardan şikayetçi. Ancak doktorlar bu ağrıları açıklayan bir bedensel bozukluk bulamıyor. Ahmet’te stres yaratan durum, stresin etkenlerindenhangisine örnektir? A) Travma B) Engellenme ve çatışma C) Yordanamayan olaylar D) Yakınlaşma ve yalnızlık ikilemi E) Bireyi zorlayan dış koşullar 9. Yukarıda 7. soruda verilen örnek olayda, Ahmet’in bedensel rahatsızlıkla açıklanamayan ağrılarının temelinde aşağıdakilerin hangisinin bulunma olasılığı en yüksektir? A)Şizofreni B)Çökkünlük C)Psikosomatik bozukluk D)Bağımlı kişilik bozukluğu E)Panik atak 10. Aşağıdakilerden hangisi stresin yol açtığı ivedilik tepkilerinin özelliklerinden biri değildir? A)Savaş veya kaç tepkileri B) Sempatik sinir sisteminin etkinlikleri C)Yüksek genel uyarılmışlık hâli D)Olayların bireyin kontrolünde olması E)Metabolizmanın hızlanması 11. Sınavlarda aşırı strese giren Reyhan’ın birkaç gün sonra belirli bir dersten önemli bir sınavı vardır. Bu sınavda stresi yüzünden başarısız olacağından korkması onun stresini daha da artırmaktadır. Reyhan’ın stresle başa çıkmada aşağıdaki yollardan hangisini izlemesi en uygundur? A)Sınav gününe kadar okula gitmeyip sürekli söz konusu derse çalışması B)Okulundaki rehber öğretmenle konuşarak stresini kontrol etmek için neler yapabileceğini öğrenmesi C)Sınav günü okula gitmemek için kendini haklı gösterecek bir gerekçe yaratmaya çalışması D)Sınava gireceği ana kadar, sınav olmayacakmış gibi davranarak onu unutmaya çalışması E)Psikiyatrın babasına vermiş olduğu yatıştırıcı haplardan kullanması 12.Ruh sağlığı alanında aşağıdakilerin hangisiyle ilgilenilmez? A) Davranışsal özellikler B) Duygulanım durumu C) Mistik güçler D) Biliş E) İletişim becerileri 13.Aşağıdakilerden hangisi bireyin gerçeklik algısının bozulduğunu gösterir? A) Limon resmi görünce ağzının sulanması B) Bitişik odadaki televizyondan gelen sesleri duyunca odada birilerinin olduğunu düşünmesi C) Tam sınav salonuna girecekken karnının ağrıması D) İki nesneden ayrıntıları belli olanı, görüntüsü bulanık olandan daha yakında olarak algılaması E) Cama konan sineği bir canavar gibi algılaması 14.“Acı paylaştıkça azalır.” sözü aşağıdakilerden hangisinin ruh sağlığı açısından önemini vurgulamaktadır? A) Duygusal zekânın B) Kendine güvenin C) Destek gruplarının D) Çevreye uyumun E) Davranışsal stratejilerin 15.Bir davranışın normal ya da normal dışı olarak değerlendirilmesi aşağıdakilerden hangisine bağlı değildir? A) Yapılma sıklığına B) Hangi koşulda yapıldığına C) Hangi toplumda yapıldığına D) Kaç kişiyi etkilediğine E) Miktarı ya da şiddetine 16.Aşağıdakilerden hangisi bir kaygı bozukluğu değildir? A) Şizofreni B) Fobi C) Panik atak D) Obsesyon E) Kompulsiyon 17. Yakın arkadaşı ailesiyle başka bir kente taşındığı için çok üzülen oğluna aşağıdakilerden hangisini söyleyen baba, ona empati göstermektedir? A) Duruma iyi tarafından bak, tatilde gideceğin bir yerin oldu. B) En sevdiğin arkadaşından ayrılmak sana zor geliyor değil mi? C) Başka arkadaş edinemeyeceğinden emin misin? D) Senin yerinde olsam hiç üzülmezdim. E) Bir sürü arkadaşın var; bir tane eksilse ne olur? 18.Sağlıksız iletişim aşağıdakilerden hangisinin belirgin özelliklerinden biridir? A) Psikosomatik bozukluklar B) Uyku bozuklukları C) Kaygı bozuklukları D) Şizofreni E) Çökkünlük 19.Hobilerin ruh sağlığı bakımından en önemli yararı aşağıdakilerden hangisidir? A) Kişinin gerginliğini azaltıp gevşemesini sağlaması B) Kişiye ek gelir elde etme olanağı sunması C) Kişinin başkalarıyla bir araya gelip iletişim kurmasını sağlaması D) Kişinin el becerilerini geliştirmesi E) Kişiye boş zamanlarını değerlendirme olanağı vermesi 185 SÖZLÜK algı: Duyu organlarını uyaran nesnelerin, niteliklerin veya olaylara ilişkin örüntülerin tanınması. algı yanılsaması: Tüm insanlarda aynı şekilde gözlenen, gerçeklerle uyuşmayan algılama biçimleri; illüzyon. algısal değişmezlik: Duyusal alıcılar düzeyindeki farklılıklara rağmen nesnelerin parlaklık, renk, büyüklük ve şekil bakımlarından değişmez olarak algılanması. alın lobu: Beyin yarım kürelerinde merkezî oluğun önünde bulunan beyin alanı. İşlevleri arasında yüksek zihinsel süreçler ve yönetici işlevler vardır. alışkanlık: İyice öğrenilmiş, düşünmeden yerine getirilen öğrenmeler. Bir örtük bellek türü. alışma: Bir uyarıcının tekrar tekrar sunulması sonucu davranışta görülen zayıflama eğilimi, tolerans geliştirme. amaç: Güdülenmiş davranışın elde etmek istediği sonuç. Amaç olumlu hedefe ulaşmayı (olumlu pekiştirme) veya olumsuz hedeften uzaklaşmayı (olumsuz pekiştirme) içerir. aralıklı pekiştirme: Yapılan davranışların belli bir oranının pekiştirilmesi. aralıklı tekrar: Tekrarların arasına dinlenme sürelerinin serpiştirildiği ve genellikle sürekli tekrara oranla daha başarılı öğrenme sağlayan bir çalışma tarzı. art kafa lobu: Beyin yarım kürelerinin arkasında bulunan beyin alanı. Görmeye ilişkin işlevleri yerine getirir. ayırt etmeyi öğrenme: Bireyin bir uyarıcıyı seçip diğerini seçmemeyi öğrenmesi. Genellikle, uyarıcılardan olumlu kabul edilene yapılan davranış pekiştirilip diğer uyarıcılara yapılanlar söndürülerek gerçekleştirilir. bağımlı değişken: Deneysel çalışmalarda, bağımsız değişkendeki değişimlere bağlı olarak değişik değerler alan değişken, sonuç. bağımsız değişken: Deneysel çalışmalarda, nitelik ve zamanlama bakımından deneycinin kontrolü altında olan değişken, sebep. bastırma: Anılar ve güdülerin bilince çıkmalarına izin verilmediği, ancak bilinçaltı düzeyde etkin oldukları bir psikolojik süreç. Kaygı ve engellemeye tepkilerden bir tanesi de bastırmadır. beyin dalgaları: Saçlı deri üstünden kaydedilen beyin faaliyetindeki elektriksel dalgalanmalar. beyin kabuğu: Beynin dış yüzeyini kaplayan gri cevher, serebral korteks. bilinçaltı süreçler: Kişinin farkında olmadığı psikolojik süreç ya da olaylar. bilişsel çelişki: Aynı anda sahip olunan bilişlerin ya da bir biliş ile bir davranış arasındaki tutarsızlığın ortaya çıkardığı duygusal durum. Çökkünlüğün nedenlerinden biridir. birincil duyusal alan: Belirli bir duyuya ilişkin alıcılardan gelen sinir akımlarının ulaştığı beyin kabuğu alanı. ceza: Bir davranıştan sonra verildiğinde o davranışı bastıran, hoş olmayan/itici uyarıcı. 186 çeper lobu: Merkezî oluğun arkasında bulunan beyin alanı. İşlevleri arasında beden duyumları ve görsel mekânsal biliş bulunmaktadır. değişken: Gözlemden gözleme farklı değerler alabilen uyarıcı veya davranış. denence: Araştırmacının sebep ve sonuç ilişkisi hakkındaki savı. Bu sav deneyin bulguları ile desteklenir veya desteklenmez. deneysel yöntem: Sebep (bağımsız değişken) ile sonuç (bağımlı değişken) arasındaki ilişkiyi, bağımsız değişkeni değişimleyerek ve mümkün olduğunca fazla sayıda karıştırıcı değişkeni kontrol ederek inceleyen araştırma yöntemi. dil: İletişim ve düşünmede kullanılan semboller dizisi. doğuştan donanım: Davranışa genetik etkenlerin katkıda bulunması. dürtü: Fizyolojik olan ve tüm canlılarda görülen güdülenme durumları. Örnekler; açlık ve susuzluk. edimsel koşullama: Bir olumlu pekiştirecin elde edilmesini ya da itici olaylardan kaçma ve kaçınmayı sağlayan davranışı öğrenme. edinilmiş donanım: Davranışa, yaşantılara dayanan öğrenilmiş etkenlerin katkıda bulunması. elektroensefalogram: Beyinde kendiliğinden meydana gelen elektriksel dalgalanmalar. Saçlı deri üstüne yerleştirilen elektrotlar aracılığıyla ölçülür. engellenme: Canlının amaca yönelik güdülenmiş davranışının durdurulması. eşik: Kişinin uyarıcılarda fark etttiği en düşük enerji düzeyi. filogenetik: Türün evrimi ile ilgili. genel uyarılmışlık hâli: Hipotalamusun sempatik sinir sistemini etkilemesi sonucunda oluşan ve “savaş veya kaç” tepkisini hazırlayan bedensel etkinlikler bütünü. genelleme: Bir organizmanın, koşullandığı durumlara benzer durumlarda da aynı davranışı göstermesi. gereksinim: Fizyolojik veya sonradan edinilmiş herhangi bir eksiklik ya da yetmezlik; genellikle dürtü veya güdüyle eş anlamda kullanılır. geriye ket vurma: Daha sonra öğrenilenlerin, daha önce öğrenilenlerin hatırda tutulması üzerindeki olumsuz etkisi. güdü: Bir gereksinimi ve hedefe yönelik olan davranışı ifade eden terim; özelde, edinilmiş sosyal gereksinimler için kullanılır. içgüdüsel davranış: Uyarıcıların tetiklediği öğrenilmemiş davranış örüntüsü; bunlar çok karmaşık da olabilir. ileriye ket vurma: Daha önce öğrenilenlerin, daha sonra öğrenilenlerin hatırda tutulması üzerindeki olumsuz etkisi. ilke: Evrenin işleyiş biçimi yani evren gerçekleri ile ilgili ifade. kaçınma-kaçınma çatışması: Kişinin iki olumsuz hedef arasında kalmasından doğan çatışma. Kişi bir olumsuz hedeften uzaklaştıkça diğerine yaklaşır; ikinci olumsuz hedeften uzaklaşınca da ilkine yaklaşır. Böylece iki hedef arasında bocalar. kaçınma: Bir ayırt edici uyarıcıya karşı uygun davranışı göstererek, itici ya da hoş olmayan bir uyarıcıdan sakınmayı öğrenme. kaçma: Uygun davranışı yaparak itici ya da hoş olmayan durumdan uzaklaşmayı öğrenme. kademeli yaklaşma: Canlının karmaşık bir davranışı öğrenmesini sağlamaya çalışırken o davranışa götüren davranışları sırayla pekiştirmek. kalıpyargı: Bir grup veya sınıf hakkında oluşturulmuş olan basit ve duruk genelleme. kavram: Nesne ya da olayların ortak özelliğini temsil eden, genellikle bir kelime ya da adla belirtilen içsel temsil. kaygı: Ne olduğu bilinmeyen tehlike, felaket veya talihsizlik beklentisinin doğurduğu huzursuzluk, nedeni bilinmeyen korku ve bunların yol açtığı bedensel etkiler. kişilik: Bireye özel olup onu diğerlerinden ayıran özellikler kümesi. Bunlar bireyin ve onun çevresindekilerle ilişkisinin özelliğini oluşturan ögeler (treytler), uyum stratejileri, başa çıkma davranışları ve savunma mekanizmalarını kapsar. klasik koşullama: Koşullu bir uyarıcının koşulsuz bir uyarıcıyla eşleştirilmesi sonucu meydana gelen tepkisel öğrenme. kontrol: (1) Bir deneyde bağımlı değişkeni etkileyebilecek karıştırıcı değişkenlerin çeşitli tekniklerle kontrol edilmesi. (2) Deneyde bağımsız değişkenin uygulanmadığı, ancak bağımlı değişkene ilişkin davranışın gözlendiği grup. (3) Araştırmalarda kullanılan araçların işlevsellik ve doğruluğunun belirlenmesi. kuram: Bilimde bir olguyu açıklayan yani onun sebeplerini belirten, gelecek olayları ve deney sonuçlarını yordayan ifade. kültür: Bir birey ya da sosyal grubun özelliğini oluşturan gelenek, âdet ve alışkanlıklar. Grubun, hayatın önemli yönleri hakkındaki tutum ve inançları da kültürün bir parçasını oluşturur. limbik sistem: Beynin iç kısmında yer alan; duygu, heyecanlar ve güdüsel hâllerden sorumlu, birbiriyle ilişkili yapılar grubu. Limbik sistemdeki önemli yapılar arasında septal alan ve amigdala bulunmaktadır. mizaç: Kişiliğin duygudurum, genel enerji düzeyi ve tempoyla ilgili yönleri. Mizacın doğuştan ve edinilmiş yönleri vardır. olumlu aktarma: Daha önce yapılmış bir öğrenmenin, başka bir durumdaki öğrenmeyi kolaylaştırması. İki durumdaki davranışlar benzer olduğunda ortaya çıkar. olumlu pekiştireç: Bir davranışı izlediğinde onu kuvvetlendiren uyarıcı ya da olay. Bu gibi uyarıcılara ödül de denir. olumsuz aktarma: Daha önce yapılmış bir öğrenmenin başka bir durumdaki öğrenmeyi zorlaştırması. İki durumdaki davranışlar farklı olduğunda ortaya çıkar. olumsuz pekiştireç: Bir davranışın sonucunda ya da olay ortadan kalktığında o davranışı kuvvetlendiren uyarıcı. Bu tür uyarıcılara itici uyarıcı da denir. perde: İşitsel uyarıcılardaki frekansların tizlik-peslik boyutunda algılanması. refleks: Belirli bir uyarıcıya gösterilen oldukça hızlı, tutarlı ve öğrenilmemiş davranış, tepki. Normal olarak bilinçli olmayıp istemli kontrole tabi değildir. rol: Belirli bir sosyal statüdeki kişinin göstermesi beklenen davranış örüntüsü. saldırganlık: Öfke ve düşmanlık hisleriyle ilgili genel bir terim. Saldırganlık; tehdit edilme, aşağılanma ve engellenme durumlarına tepki olarak ortaya çıkar ve bir güdü olarak işlevde bulunur. sanrı: Genellikle büyüklük ve izlenme, zarar görme ögelerini taşıyan yersiz, mantık dışı inanç veya düşünce. Paranoid şizofrenide görülür. sembol: İlişki, bağlantı, çağrışım, görenek, alışkanlık vb. nedenlerle, başka bir şeyi temsil eden uyarıcı. Sembol bir dış uyarıcı (örneğin bir kelime), olabileceği gibi, bir içsel süreç (örneğin düşünmede kullanılan bir imge) de olabilir. Bu sonuncusuna sembolik süreç adı da verilebilir. sinir akımı: Sinir lifinde meydana gelen, sinir hücresinin gönderici bölümü üzerinden ve sinaptik boşluktan diğer sinir hücresine (veya hücrelerine) geçen akım. Sinir sisteminde bilgiler sinir akımları ile iletilir. sönme: Pekiştirilmeyen tekrarlar sonucunda, koşullanmış davranışın zayıflayarak ortadan kalkması. şakak lobu: Başın yan tarafında, yan yarığın altında bulunan beyin alanı. İşlevleri arasında işitme, dilin algılanması ve anlaşılması, hatırlama bulunmaktadır. şekil değişmezliği: Ağ tabakadaki imge çarpık olduğu hâlde, nesnenin “gerçek“ şeklini algılama eğilimi. şekil-zemin algısı: Nesne ve olayların ardalana göre göze çarpar şekilde veya zeminden doğru sivriliyor gibi algılanması. şekillendirme: Canlıya bir davranışı, o davranışa gittikçe yaklaşan basamaklar hâlinde öğretme. Bu sonuç, son basamağa kadar olan tüm adımlar pekiştirilerek sağlanır. temrin: Tekrarlamak. Kısa süreli bellekte kalımını sağlamak üzere, bilgiler tekrarlayarak temrin edilir. Uzun süreli belleğe aktarmak için, bilgiler özümseyerek temrin edilir. uyarıcı: Dış veya iç çevrede bulunan, duyu organını uyaran enerji, nesne veya olay. uyarıcı genellemesi: Koşullamada kullanılan uyarıcıya benzer uyarıcılara da aynı davranışı gösterme eğilimi. varkalım: Türün varlığını, bireyin yaşamını sürdürmesi ve bunun için verilen mücadele. X-ekseni: Bir grafiğin yatay ekseni. Bağımsız değişkenin değerleri bu eksen üzerinde gösterilir. Y-ekseni: Bir grafiğin dikey ekseni. Bağımlı değişkenin değerleri bu eksen üzerinde gösterilir. yaklaşma-kaçınma çatışması: Kişi için hedefin hem çekici hem itici olmasından doğan çatışma. yaklaşma-yaklaşma çatışması: Kişinin, doyumu aynı anda sağlanması mümkün olmayan iki farklı hedefe yaklaşmak istemesi sonucu doğan çatışma. 187 KAYNAKÇA ALICI Tevfik, Öğrenmenin Bilimsel Temelleri, Palme Yayıncılık, Ankara, 2010. ARKONAÇ Sibel, Psikoloji: Zihin Süreçleri Bilimi (genişletilmiş 2. baskı), Alfa Yayınevi, İstanbul, 1998. BACH Richard, Martı (1. Baskı), Epsilon Yayınevi / Edebiyat Dizisi, Çeviren: Kader Ay Demireğen, İstanbul, 1999. BAYKUL Yaşar ve diğerleri, Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme, Devlet Kitapları, Ankara, 2001. BİLGİN Mehmet, YAZGAN İNANÇ Banu, KILIÇ ATICI Meral, Gelişim Psikolojisi Çocuk ve Ergen Gelişimi, Pegem Akademi Yayıncılık, 2008. BİLGİN Nuri, Sosyal Psikoloji, Ege Üniversitesi Yayınları, İzmir, 2009. BROWN, Christy, Sol Ayağım, Nemesis Kitap, İstanbul, 2009. BUSCAGLİA Leo, Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek, İnkılâp Kitabevi / Felsefe - Psikoloji Dizisi, Çeviren: Nesrin Kasap, İstanbul, 1997. CARNEGİE Dale, Dost Kazanmak ve İnsanlar Üstünde Etki Bırakmak Sanatı (2. Baskı), Epsilon Yayınları / Dale Carnegie Dizisi, Çeviren: Nazlı Uzunali, İstanbul, 2009. COELHO Paulo, Simyacı (2. Baskı), Can Yayınları / Çağdaş Dünya Yazarları Dizisi, Çeviren: Özdemir İnce, İstanbul, 2010. CONFİELD Jack, Tavuk Suyuna Çorba (3. Baskı), HYB Yayıncılık, Çeviren: Şerife Küçükal Dalbudak, Ankara, 1999. CÜCELOĞLU Doğan, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1997. CÜCELOĞLU Doğan, Savaşçı (1. Baskı), Sistem Yayıncılık / Tekrar Basılmayacak Kitaplar, İstanbul, 1999. CÜCELOĞLU Doğan, Yeniden İnsan İnsana, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993. DEMİREL Özcan, Genel Öğretim Yöntemleri, Usem Yayınları, Ankara, 1994. DİNÇ İffet, Edimsel (Operant) Şartlamaya Giriş, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1977. DOSTOYEVSKİ, Budala, Can Yayınları / Dünya Klasikleri Dizisi, Çeviren: Nihal Yalaz Taluy, İstanbul, 2002. DÖKMEN Üstün, İletişim Çatışmaları ve Empati, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 1998. ERMİŞ Deniz, En Güzel Seçme Fıkralar, Gün Yayıncılık, İstanbul. GAARDER Jostein, Sofi’nin Dünyası (1. Baskı), Pan Yayınları / Gri Yayın Dizisi, Çeviren: Sabir Yücesoy, İstanbul, 2002. GOETHE J. Wolfgang van, Genç Werther’in Acıları, Can Yayınları / Dünya Klasikleri Dizisi, Çeviren: Nihat Ünler, İstanbul, 2007. GORKİ Maxim, Benim Üniversitelerim (3. Baskı), Engin Yayıncılık / Dünya Klasikleri Dizisi, Çeviren: Hasan Ali Ediz, İstanbul, 1995. GÖKÇE Birsen, Toplumsal Bilimlerde Araştırma (genişletilmiş 5. baskı), Savaş Yayınevi, Ankara, 2007. HEMİNGWAY Ernest, İhtiyar Balıkçı (1. Baskı), Bilgi Yayınevi / Ernest Hemingway Bütün Eserleri Dizisi, Çeviren: Orhan Azizoğlu, Ankara, 1995. KAĞITÇIBAŞI Çiğdem, İnsan ve İnsanlar, Evrim Yayınları, İstanbul, 1999. KARAKAŞ H. Muammer, Beynin Genel Yapısı ve İşlevsel Birimleri, Sirel Karakaş (Editör), Kognitif Nörobilimler (3. Baskı), Nobel Tıp Kitabevleri, Ankara, 2010. KARAKAŞ Sirel, Psikoloji Biliminde Yöntem Sorunu. Psikoloji Dergisi Özel Sayısı, 6 (21), 45-54, 1987. KARAKAŞ Sirel, Bilimsel Psikoloji: Temel İlkeler, TBMM Vakfı Tes, Ankara, 1988. KARAKAŞ Sirel, Nedensellik İlişkisi ve Pozitif Bilimin Amaçları Açısından Deneysel ve Korelatif Yaklaşımlar, Klinik Psikiyatri Dergisi, 5(2), 72-81, 2002. KARAKAŞ Sirel, Beden Zihin Sorunundan Beyin Biliş İlişkisine: Felsefeden Pozitif Bilimlere, S. Karakaş, C. İrkeç, N. Yüksel (Ed.), Beyin ve Nöropsikoloji: Temel ve Klinik Bilimler (s. 3-30), Çizgi Tıp Yayınevi, Ankara, 2003. KARAKAŞ Sirel, BİLNOT Bataryası El Kitabı: Nöropsikolojik Testler için Araştırma ve Geliştirme Çalışmaları (2. baskı), Eryılmaz Offset, Ankara, 2006. KARAKAŞ Sirel, Kognitif Nörobilimde Açıklamalar: Kuram ve Modeller (Bölüm 1). Sirel Karakaş (Editör), Kognitif Nörobilimler (3. baskı), Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul, 2010. KARAKAŞ Sirel, DOĞUTEPE DİNÇER Elvin, BİLNOT Bataryası El Kitabı: Nöropsikolojik Testlerin Çocuklar için Araştırma ve Geliştirme Çalışmaları: BİLNOT- Çocuk (Cilt I), Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul, 2010. KARAKAŞ Sirel, DOĞUTEPE DİNÇER Elvin, BİLNOT-Çocuk: Ekler (Cilt II), Nobel Tıp Kitabevleri, İstanbul, 2010. KARAKAŞ Sirel, ESKİ Rükzan, (Editörler), Psikolojiye Giriş: Ders Kitabı (18. baskı) (Çev.: H. Arıcı ve diğ.), Eğitim Kitabevi Yayınları, Konya, 2009. KARAKAŞ Sirel, DOĞUTEPE DİNÇER Elvin, (Editörler), Nöropsikolojik Testlerin Çocuklar için Araştırma ve Geliştirme Çalışmaları: BİLNOT-Çocuk, Nobel Tıp Kitabevleri, baskıda. KARAKAŞ Sirel, İRKEÇ Ceyla, YÜKSEL Nevzat, (Editörler), Beyin ve Nöropsikoloji: Temel ve Klinik Bilimler (s. 3153), Çizgi Tıp Yayınevi, Ankara, 2003. KARANCI Nuray, A. (Editör), Farklılıkla Yaşamak, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, Ankara, 1997. KLEIN Allen, Mizahın İyileştirici Gücü (1. Baskı), Epsilon Yayınları / Gelişim Dizisi, Çeviren: Sibel Karayusuf, İstanbul, 1999. 188 KLEINBAUM Nancy, Ölü Ozanlar Derneği (7. Baskı), Nokta Yayınları / Bestseller Dizisi, İstanbul, 2005. KONGAR Emre, Kızlarıma Mektuplar (45. Baskı), Remzi Kitabevi / Türk Yazarları Dizisi, İstanbul, 2008. KÖROĞLU Ertuğrul, DSM-IV-TR Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2001. LONDON Jack, Beyaz Diş, Dünya Klasikleri, İstanbul, 2010. MAALOUF Amin, Doğunun Limanları (1. Baskı), Yapı Kredi Yayınları / Edebiyat – Roman, Çeviren: Esin Talu Çelikkan, İstanbul, 1996. MAALOUF Amin, Semerkant (56. Baskı), Çeviren: Ali Berktay, İstanbul, 2010. MORGAN Marlo, Bir Çift Yürek (17. Baskı), Klan Yayınları / Edebiyat Dizisi, Çeviren: Eren Yücesan Cendey, İstanbul, 2003. NECATİGİL Behçet, Sevgilerde, Can Yayınları, İstanbul, 2009. ONGUN İpek, Bu Hayat Sizin (7. Baskı), Altın Kitaplar / Altın Gençlik Dizisi, İstanbul, 1997. ONGUN İpek, Bir Pırıltıdır Yaşamak (10. Baskı), Altın Kitaplar / Altın Gençlik Dizisi, İstanbul, 1997. ONUR Bekir, Gelişim Psikolojisi (4. baskı), İmge Kitapevi Yayınları, Ankara, 1997. ÖZAKMAN Turgut, Dersimiz: Atatürk, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2010. ÖZAKPINAR Yılmaz, Psikolojinin Kavramsal Yapısı, Ötüken Yayınları, 2000. ÖZAKPINAR Yılmaz, Öğrenme: Verimli Zihinsel Çalışmanın Psikolojik Koşulları, Ötüken Yayınları, 2010. ÖZÇELİK Durmuş Ali, Ölçme ve Değerlendirme (3. baskı), ÖSYM Yayınları, Ankara, 2004. ÖZTÜRK M. Orhan, ULUŞAHİN Aylin, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları (11. baskı), Tuna Matbaacılık, Ankara, 2008. SCHWARTZ David J, Büyük Düşünmenin Büyüsü (28. Baskı), Sistem Yayıncılık / Başarı Kitaplığı, Çeviren: Tanol Türkoğlu, İstanbul, 2010. SOMER Oya, KORKMAZ Mediha, ARKUN Tatar, Kuramdan Uygulamaya Beş Faktör Kişilik Modeli ve Beş Faktör Kişilik Envanteri, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, 2004. SOYSEV A. Ayla, IŞIK TANER Yasemen, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları, Golden Print, İstanbul, 2007. STEINBECK John, Gazap Üzümleri (1. Baskı), Remzi Kitabevi / Dünya Klasikleri Dizisi, Çeviren: Gülen Fındıklı, İstanbul, 2005. ŞEHABETTİN Cenap, Tiryaki Sözler, Yuva Yayınları, İstanbul, 2005. TAMARO Susanna, Sevgili Mathilda, İnsanın Yürümesini Dört Gözle Bekliyorum (4. Baskı), Gendaş Kültür / Dünya Edebiyatı Dizisi, Çeviren: Eren Yücesan Cendey, İstanbul, 1998. TAMARO Susanna, Yüreğinin Götürdüğü Yere Git (2. Baskı), Can Yayınları / Çağdaş Dünya Yazarları Dizisi, Çeviren: Eren Yücesan Cendey, İstanbul, 2009. UZUNER Buket, Kumral Ada, Mavi Tuna (85. Basım), Çeviren: Nesrin Kasap, Remzi Kitabevi / Günümüz Türk Yazarları Dizisi, İstanbul, 1997. YAĞCIOĞLU, Halim, Atatürk’ten Son Mektup, Türkiye Kemalist Yazarlar ve Sanatçılar Derneği, Ankara, 1985. YILDIRIM Cemal, Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme (4. baskı), ÖSYM Yayınları, Ankara, 1999. YÖRÜKOĞLU Atalay, Çocuk Ruh Sağlığı (28. baskı), Özgür Yayınları, İstanbul, 2006. YÖRÜKOĞLU Atalay, Gençlik Çağı, Ruh Sağlığı Ve Ruhsal Sorunlar, Özgür Yayınları, Ankara, 1998. YÜKSEL Nevzat, Psikofarmakoloji (2. baskı), Çizgi Tıp Yayınevi, Ankara, 2003. İNTERNET SİTELERİ: http://www.meb.gov.tr, http://www.ogm.gov.tr, http://sirelkarakas.com, http://www.pnd.org.tr, http://psikolog.org.tr, http://www.sxc.hu/ 189 190 ÜNİTE II 1. tekçi, ikici 2. ara değişken 3. sosyalleşme 4. Görme, işitme 5. C 6. B 7. A 8. E 9. D 10. C 11. A 12. B 13. E 14. C 15. C 16. D 17. A 18. B 19. C 20. E 21. D 22. E 23. A 24. C 25. C 26. B 27. E ÜNİTE I 1. betimleme, açıklama, yordama, kontrol 2. bilim, toplum 3. bağımsız 4. C, A, F, B, D, E 5. Karıştırıcı etkiler kontrol edilemediği için bu amaca ulaşılması güçleşir. 6. B 7. C 8. C 9. E 10. D 1. duyusal bellek 2. koşullama uyarıcısı, koşullu uyarıcı 3. pekiştirme 4. genelleme 5. C 6. B 7. A 8. D 9. B 10. E 11. A 12. D 13. E 14. C 15. D 16. B 17. C 18. D 19. D 20. A ÜNİTE III 1. biricik 2. benlik, Üstbenlik 3.başa çıkma davranışları 4. yoruma açık 5. D 6. E 7. A 8. B 9. C 10. D 11. B 12. C 13. E 14. C 15. D 16. A 17. B 18. D 19. A ÜNİTE IV CEVAP ANAHTARI