W≤Ç äx Uâz≤Ç TÇtwÉÄâ - Anadolu Katolik Kilisesi

advertisement
W≤Ç äx Uâz≤Ç
TÇtwÉÄâ
Anadolu Katolik Cemaati Kültürel ve Haber Dergisi
Sayı 8 – Mart 2007
Episkoposumuzun
2007 Yılının
Oruç Döneminin
Mesajı
Değerli kardeşlerim,
Bu yıl Oruç dönemine Ortodoks kardeşlerimizle birlikte
başladık ve onlarla birlikte Paskalya Bayramı’nı da kutlayacağız.
Biz Hıristiyanların arasındaki farklardan ziyade tek bir Rab’be
bağlılığımızı gösteren bu gibi bayramları paylaşmamız çok güzeldir.
Her yıl Oruç dönemine başlarken kendimize sormamız gereken
ilk soru şudur: Neden Oruç dönemini kutluyoruz? İkinci soru ise
şudur: Oruç dönemini nasıl geçirmeliyiz?
İlk Hıristiyanlık zamanlarından beri Oruç dönemi, vaftize
hazırlık zamanı olarak kabul edilirdi. Ancak bu dönem, büyük günah
işleyen vaftiz olmuş kişilerin Paskalya’daki bağışlanma gizemini
almaları için bir hazırlık dönemi olarak da kabul edilmekteydi.
Bu dönem, ilk başlarda sadece katekümenlere ve günah
çıkarmak isteyenlere hitap ederken, daha sonra tüm Hıristiyanlara
hitap etmeye başlamıştır. Biz de, gerçekten vaftizlerini yenilemesi
gereken katekümenleriz ve Tanrı ile barışması gereken
günahkarlarız. Her birimiz biliriz ki Hıristiyan olduğumuzu
söylemek, Hıristiyanca yaşamaktan daha kolaydır. Bazen Hıristiyan
olduğumuzu söylememiz bile zordur.
Oruç dönemi, iman yolumuza yeniden başlamamız demektir.
Hatırlayalım ki “ilerlemek her zaman yeni baştan başlamak
demektir”. Başlangıcı yapan kişiyi atılım, güç ve motivasyon ayakta
tutar. Belki de bize eksik olan şey de budur. Bu yüzden bu Oruç
döneminde çölde, bizim gibi içsel ve fiziksel olarak acı çeken Rab’be
gözlerimizi çeviriyoruz. Bize olan sevgisinden dolayı bütün bu
2
denenmeleri kabul eden İsa’ya bakarak hayatımızdaki zorlukları
aşabileceğimizi görebiliriz. Sevgi sevgiyi doğurur. O’nun bize olan
sevgisine bakarak bizim O’na olan sevgimiz doğar. Sevgi ile, “O’nun
gibi olmak” arzusu bizde doğar. O halde O’nun gibi olmak için bu
Oruç döneminde dua etmek, meditasyon yapmak ve İncil okumak
gerekir. Bizi yeni insanlar yapacak olan ve İncil’in inanılır tanıkları
yapacak olan şey; Mesih ile ilişki kurmaktır.
Almanya’nın Wuerzburg kentinde genç bir
rahip olarak eğitim alırken, şehrin kiliselerinin birinde
Çarmıha Gerilmiş İsa heykeli gördüm. İsa’nın
ayakları çiviliydi ama kolları O’na gelecek herkesi
kucaklarcasına açıktı.
Bu imaj, orucumuzun anlamının ne olduğunu bize gösteriyor.
Haç’a çivilenmiş Mesih, bir yere gidemez, bizim O’na gitmemizi
bekler. Biz O’na yaklaştığımızda kollarını bize doğru açar. O, bize
söylediği gibi fakirlerde, acı çekenlerde ve yalnız olanlarda bulunabilir.
“Bu şeylerden yalnızca birini yapan bana yapmış sayılır” demiştir İsa.
Şimdi, aramızda fakir olmayan biri var mı? Yalnızca para eksikliğinden
doğan fakirlikten bahsetmiyorum, hayatımızı zor kılan her türlü
fakirlikten bahsediyorum. Hepimiz fakiriz. Tanrı’nın karşısında fakir
ve zavallıyız. Zavallı olduğumuzu kabul ederek başkalarının da zavallı
olduğunu daha kolay kabul edebiliriz. Ortak ihtiyacı belirlersek daha
kolay birlik sağlayabiliriz. Gururumuzun maskesini çıkaracak olursak,
etrafımızdaki kişilerden farklı olmadığımızı ya da onlardan daha iyi
olmadığımızı görürüz. Hepimiz aynı ölçüde Allah’ın ve birbirimizin
affına muhtacız. Çünkü birbirimizi dinlerken anlamıyoruz, severken
sevmiyoruz. Önem sırasına göre, bu Oruç döneminde yapmamız
gereken en önemli ödevimiz yanımızda, etrafımızda yaşan insanlarla
ilişkilerimizi düzenlememizdir. Eğer İsa, acı çekip ölerek bizi Allah ile
birleştirdiyse, bu kutsal bayramı kutlarken, kardeşlerimizden nasıl küs
ve ayrı yaşayabiliriz?
Sevgili kardeşlerim, büyük bayramlar yaklaşırken hazırlıklar da
başlar, biz Hıristiyanlar olarak “Bayramların Bayramı” olan Paskalya
için, hem kalben hem de irade olarak hazırlanmamız gerekiyor.
3
Hintli bir şair bir dilencinin hikayesinde anlatır ki; yolda sadaka
dilenerek yaşarmış. Bir gün oradan kral ve onu izleyenler geçmiş. Fakir
adamı görerek yürüyen korteji durdurmuş ve ona bir şey vermek yerine
elini sıkmış. Dilenci ise torbasından ona bir başak tanesi vermiş.
Akşam olunca, dilenci kulübesine gitmiş ve çantasını açmış.
Çantasında altın bir başak tanesi bulmuş. Hintli o zaman anlamış ki,
eğer fakirliğinde krala daha fazla başak verseymiş çantası altınla dolu
olacakmış.
Kardeşlerim,
Tanrı’ya
sunabildiğimiz
herşeyi
sunalım.
Ona
bolca
zamanımızı, fedakarlıklarımızı
ve kardeşlerimize yaptığımız
hizmetler gibi şeyler sunalım.
Karşılığımız
altın
yerine
hayatımızın en değerli varlığı
olan Mesih olacaktır.
İyi paskalyalar.
+ Luigi,
Episkoposunuz
“ Diriliş ve Yaşam Benim!
Bana iman eden kişi
ölse de, yaşayacaktır.
Yaşayan ve bana iman eden
asla ölmeyecek.
Buna iman ediyor musun?”
(İsa)
4
Papa’nın Paskalya Hazırlık Dönemin’in Mesajı
“Bedenini deştikleri adama bakacaklar”
(Yuhanna 19,37)
Sevgili Kardeşlerim!
Tanrı’nın sevgisi: agape ve eros
“Bedenini deştikleri adama
bakacaklar” (Yuh 19,37). Bu yıl,
Paskalya’ya Hazırlık Devresi ’de
üzerinde düşüneceğimiz İncil konusu
budur. Paskalya’ya Hazırlık Devresi
dönemi, Meryem ve ayrıcalıklı havari
olan Yuhanna ile birlikte, haç
üzerinde tüm insanlık için hayatını
feda eden O’nun yanında durmayı
öğrenmek demektir. (bkz. Yuh
19,25). Daha etkili bir katılım için bu
pişmanlık
ve
dua
döneminde
gözlerimizi
Golgota’da
çarmıha
gerilerek Tanrı’nın sevgisini bize
tamamen gösteren Mesih’e çevirelim.
Sevgi konusu üzerinde konuşurken,
Deus caritas est (Tanrı Sevgidir)
isimli genelgedeki iki sevgi biçimi
üzerinde durmak isterim: agape ve
eros.
Yeni Antlaşma’da birçok kez
karşımıza çıkan “agape” kelimesi,
başka birinin iyiliğini isteyen bir
kişinin yaptığı fedakârlık sevgisini
ifade eder. “Eros” kelimesi ise, bir
kişinin eksikliğini hissettiği bir şeye
sahip olma arzusunu, onunla birlik
kurma arzusunu ifade eder. Bizi
saran Tanrı sevgisi, hiç şüphesiz
“Agape”dir.
Gerçekten
insan
Tanrı’nın sahip olmadığı iyi bir şeyi
O’na verebilir mi? İnsani yaratılışın
tamamı ve insanlığın sahip olduğu her
şey ilahi bir lütuftur. O halde,
yaratılanlar her konuda Tanrı’ya
ihtiyaç duymaktadır. Ama Tanrı
sevgisi aynı zamanda “Eros”tur. Eski
Antlaşma’da,
Evrenin
Yaratanı,
seçtiği halk aracılığıyla her türlü
insani ihtiyacın üstünde olduğunu
gösteriyor. Hoşea Peygamber, bu ilahi
tutkuyu, bir adamın ergen bir kadına
duyduğu aşkın cesur betimlemeleriyle
ifade ediyor (bkz. Hoşea 3,1-3);
Hezekiel, kendi kitabında, Tanrı’nın
İsrail halkına olan sevgisi için ateşli
ve tutkulu bir dil kullanmaktan
korkmuyor. (bkz. Hez. 16,1-22). Bu
Kutsal Kitap metinleri, Eros’un
Tanrı’nın kendi kalbinin bir kısmı
olduğunu gösteriyorlar: Herşeye Gücü
Yeten, gelinin “evet” demesini
5
bekleyen genç güvey gibi,
yarattıklarının “evet” demesini
bekliyor. Maalesef, insanlık var
oluşu boyunca, Kötü Olan’ın
(şeytanın) yalanları tarafından ele
geçirilmiş, Tanrı’nın sevgisine
kendisini kapatmış ve asla
mümkün olamayacak olan “kendi
kendine yeterlilik” aldanmasına
hapsolmuştur. (cfr Yaratılış 3,1-7).
Adem de, kendine güvenerek,
Hayat Kaynağı Olan Tanrı’dan
uzaklaşmış ve “ölüm korkusu
yüzünden hayatları boyunca köle
olanların” ilki olmuştur. (İbr.
2,15).Tanrı ise, yenmiş olmakla
kalmamıştır ve tam tersine
insanlığın “hayır” demesi, O’nun
sevgisinin,
bütün
kurtarıcılık
gücüyle ifşa edilmesine neden
olmuştur.
Haç
Allah’ın
doluluğunu ifşa eder.
sevgisinin
Göksel Baba’nın merhametinin
karşı konulamaz kudreti Haç’ta
tamamıyla
ortaya
çıkar.
Yaratığının
sevgisini
tekrar
fethedebilmek için, büyük bir
bedel ödemeyi kabul etti: Biricik
Oğlu’nun kanı. İlk Adem için, tam
bir yalnızlık ve kudretsizlik işareti
olan ölüm, yeni Adem’in sevgi ve
özgürlük eyleminde, tamamen
dönüştürüldü. Aynı zamanda,
Maximos (le Confesseur) ile
birlikte, Mesih‘in «ilahi bir şekilde
öldüğünü,çünkü özgürce öldüğünü
söyleyebiliriz . Haç üzerinde,
Allah’ın erosu bize kendini
gösteriyor.
Pseudo-Denys’in
ifadesine göre, Eros «sevgilinin
kendisinde
kalmasına
izin
vermeyen,
onu
sevdiğiyle
birleşmeye iten”
bir güçtür.
Allah’ın Oğlu’nu, sanki kendi
hatasıymış gibi bizim hatalarımızın
sonuçlarına katlanmaya varma
derecesinde bizimle birleşmeye
sevk edenden « daha deli bir eros »
olabilir mi?
«Bedenini deştikleri adam »
Sevgili Kardeşler, Haç üzerinde
deşilmiş olan Mesih’e bakalım! O,
Allah’ın sevgisinin en alt üst edici
ifşasıdır, eros ve agapenin birbiriyle
zıt düşmek bir yana, karşılıklı
olarak birbirini aydınlatmasıdır.
Haç üzerinde, Allah yarattığının
sevgisini dileniyor: Her birimizin
sevgisine susamıştır. Elçi Tomas
elini böğründeki yaraya koyunca
İsa’yı « Rab ve Allah » olarak
tanıdı.
Azizlerin
birçoğunun,
İsa’nın kalbinde bu sevgi gizeminin
en
heyecan
verici
ifadesini
bulmaları şaşırtıcı değildir. Allah’ın
insana duyduğu erosunun ifşasının,
gerçekte agapesinin en üst ifadesi
olduğu söylenebilir. Gerçekten,
sadece menfaatten arınmış bir
şekilde kendini sunmanın ve tutkulu
bir karşılıklılık arzusunun birleştiği
bir sevgi, en ağır özverilerin
hafiflediği bir sarhoşluk verir.
6
İsa şöyle dedi : «Ben yerden yukarı kaldırıldığım zaman bütün insanları
kendime çekeceğim." (Yuh 12 ;32). Rabbin bizden hararetle arzu ettiği
şey, her şeyden önce sevgisini kabul etmek ve bizi kendisine çekmesine
izin vermektir. Onun sevgisini kabul etmek yetmez. Böyle bir sevgiye
uyum sağlayıp sonra bunu diğerlerine iletmeye koyulmak gerekir: Mesih,
aynı sevgiyle kardeşlerimi sevmeyi öğrenebilmem için,
benimle
birleşmek üzere « beni kendisine çekiyor ».
Kan ve su
“Bedenini delip geçecekler ve bakacaklar”. İsa’nın delinip
geçilen, içinden “kan ve su” akan kısmına imanla bakalım
(Yuh 19, 34)! Kilise Babaları, bu öğelerin Vaftiz ve
Efkaristiya gizemlerinin simgesi olduğu fikrinde birleşirler.
Kutsal Ruh’a şükürler olsun ki, vaftiz suyuyla Kutsal Üçlük sevgisi bize
açıklanır. Paskalya’ya Hazırlık Devresi yolu boyunca, vaftizimizi
hatırlayarak Pederin merhametli etkisiyle kendimizi açmak için
kendimizden çıkmamız tavsiye edilir. “Kan, İyi Çoban’ın simgesidir ve
Efkaristiya simgesiyle tamamen içimize girer. Efkaristiya, İsa’nın
teklifine bizi çeker. Onun teklifinin gücüyle kuşanırız.” Paskalya’ya
Hazırlık Devresi’ni, İsa’nın sevgisini kabul ederek Efkaristik bir zaman
olarak da yaşıyoruz. Her sözde ve her davranışta onu nasıl etrafımıza
yayabileceğimizi öğreniyoruz. “Delip geçtiklerini” düşünmek, insan
varlığının itibarını zedeleyen bu yaraları tanıyarak bizi kalbimizi
başkalarına açmaya iter. Bu bizi tamamen hayatın alçaltılmasına ve
insanın sömürülmesine, bazı insanlığın terkedilmişlik ve yalnızlıklarını
ortadan kaldırmaya karşı savaşmaya iter. Paskalya’ya Hazırlık Devresi,
her Hıristiyan için kendisine Mesih’te verilen Tanrı sevgisini yenileme
dönemidir. Her gün acı çeken ve ihtiyacı olan bir başkasına vermekle
görevli olduğumuz sevgiyi… Ancak bu şekilde Paskalya coşkusuna
tamamen dâhil olabiliriz. Güzel Sevgi’nin annesi Ey Meryem! Bu
Paskalya’ya Hazırlık Devresi yolunda, Mesih’in sevgisine dönmenin öz
yolunda bize sen rehberlik ediyorsun.
Sevgili kardeşlerim, sizlere bereketli bir Paskalya’ya Hazırlık Devresi
yolu diler, yürekten özel bir Havarisel Kutsama gönderirim.
PAPA XVI. BENEDICTUS
7
PEDER ANDREA SANTORO’NUN ÖLÜMÜNÜN BİRİNCİ YIL DÖNÜMÜNDE
Mons. Luigi Padovese’nin
VAAZI
Saygıdeğer Kardinal Hazretleri,
sayın episkopos, Peder Andrea’nın çok
sevgili annesi ve aile fertleri, sayın
Belediye
Başkanı,
çok
değerli
kardeşler,
Farklı ortamlarda tanıdığımız ve
sevdiğimiz P. Andrea Santoro’nun
ölüm yıldönümünde onu hatırlamak
ve onun için dua etmek amacıyla
bugün, Santa Maria Kilisesi’ne gelerek,
burada hazır bulunan tüm sizlere
teşekkür ederim.
Kendisi bu mekanda döktüğü kanının tanıklığını bıraktı. Bu da
Roma Kilisesi’ni Anadolu Kilisesi’ne, İtalya’yı Türkiye’ye, şiddete
karşı olan İslamiyet ve Hıristiyanlık gibi iki dinin insanlarını daha da
sıkı bir şekilde birbirine bağladı. Acıların paylaşılmasından çok
insanları birleştiren hiçbir şey olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu acı,
ümitle birleşerek, bugün bizlerin birbirimize yakın olmamızı
sağlayan bir bağdır.
Diyalog yanlısı, italyan katolik peder Andrea’nın Trabzon’a gelip,
burada yaşamasının nedeni burayı sevmesiydi.
Bu mekanda onun tanıklığını bir vasiyet gibi kabul ederek bugün
Onu tekrar hatırlıyoruz. Diyaloğun ve barışın gücüne inanan
Müslüman kardeşlerimizle diyaloğu canlı tutmaya devam edeceğiz;
bu ve buna benzer şiddet olaylarından dolayı kendilerini yaralanmış
hisseden bu şehirde yaşayan dürüst insanlara güvenmeye devam
edeceğiz. Trabzon temiz ve dürüst bir şehirdir. Bu şiddet olayları ile
onu tanıtanlar, Türkiye ve dünya önünde onun itibarını zedelerler.
Değişik dinlerin bir arada beraberce yaşamasının çoğulcu
Türkiye’nin zenginliği olduğunu ve bu dinlerin karşılıklı saygıda
gelişmesi gerektiğini söylemeye devam edeceğiz.
8
Bir pederi öldürmekle buradaki Hıristiyanların varlığını yok
etmeyi düşünenler, Hıristiyanlık inancının kudretinin iman
şehitlerinde olduğunu bilmiyorlar.
Kilise Kanunları, episkoposun hükmü gereği, eğer bir dua yeri
cinayet gibi nedenle lekelenmişse tekrar kutsanacağı güne kadar,
orada ibadet yapılmasının meşru olmadığını öngörmektedir.
Ben, Trabzon Kilisesi için tekrar kutsama talebinde
bulunmadım. Çünkü inanıyorum ki peder Andrea’nın döktüğü kan
bu mekanı daha da kutsamıştır.
Kutladığımız bu Efkaristiya Ayin’inde peder Andrea’dan anne ve
aile fertlerine güç vermeye devam etmesini dileyelim; Anadolu
Kilisesi’nin yürüdüğü zorlu yolda ona desteğini sürdürmesini
dileyelim; kardeş Roma kilisesi için ve özellikle onu vuran genç katil
için dua edelim ki affın ve duanın gücü, sevginin ölümden daha
güçlü olduğunu anlamasında ona yardımcı olsun.
9
Sevildiğini Keşfetmenin Sevinci
İÇTEN ve CÖMERT
Sevildiğini ve çağrıldığını hissetmek insana derin ve özel bir
mutluluk verir. Ama yine de İsa'nın yakınlığının, sözünün ve
çağrısının korkuttuğu anlar vardır. Burada, Tanrı'nın Kutsallığının ve
mutlak büyüklüğünün karşısında doğan acizlik duygusundan söz
etmiyorum. Kendini tamamen bir hiç olarak olumsuzluklarla dolu
olarak hisseder ve Petrus'un yaptığı gibi bağırırsın: "Uzaklaş benden
Rabbim, çünkü ben günahkârım". Evet, Tanrı ile yakınlık arttıkça,
seni O'ndan ayıran mesafenin daha çok farkına varırsın ve O'nun
huzurundan kaçmak istersin, yeryüzünden silinmek istersin.
Ama şimdi ben başka bir korkudan, İsa'yı
takip etmek üzere yapılan çağrının ihtiyacı
tümüyle hissedildiği o anda içimizde
yükselen korkudan söz etmek
istiyorum. İncil’i yaşamak korkunç
derecede yükümlülük getiren bir
gerçektir. Büyük şeyler ister: affın
gücünü, eksiksiz paylaşmanın cesaretini,
düşmanı sevmeyi, temiz kalpli oluşu ...
Hemen de anlaşılacağı üzere gerçek Hıristiyan olmak, herkesin
yaptıklarını yapmadığımız için, dalga geçilme ihtimaline dek
akıntıya karşı gitme davranışına sahip olmak demektir. Bu da bize
yük getirir.
Bundan başka İsa'yı, rahiplik ya da İsa'ya adanmış bir yaşam
gibi özel bir çağrıda takip edilmeye çağrıldığımızı hissedersek eğer,
ihtiyaçlar daha da kuvvetlenir: anne ve babayı terk etmek, işini
bırakmak, meşguliyetlerini, yurdunu, evlenme ihtimalini ve de kendi
yuvasını kurup çoluk çocuk sahibi olmayı unutmak ...
Bazen İsa'nın niçin bizden bazı şeyleri istediğini
anlayamıyoruz. Bunu benden niçin istiyor? Bu imkansız, çok fazla
şey istiyor, bu kadarını yapmaya gücüm yok ... herşey öylesine
saçma, öylesine ısrarlı ki ...
10
Bizim duraksadığımızı görünce İsa razı olup, isteklerinde
indirim yapmadı ki. Sözlerinin çok 'ağır' oluşundan yakınıp, O'nu
terk etmeye başlayan öğrencilerine gösterdiği reaksiyonu
unutmayalım. Hiçbir sözünü geri almadı ve arkadaşlarını kaybetme
korkusunda olup hiçbir açıklama yapmaya çalışmadı. Tam tersine
havarilerine doğru döndü ve diğerleri gibi onların da gitmek isteyip
istemediklerini sordu. İsa kışkırtır: "Siz de gitmek istiyor musunuz?"
Halbuki söylediği o ağır sözleri biraz yumuşatabilir, daha iyi
açıklayabilirdi ... Sevgi açıklama gerektirmez. Bunun için Petrus,
diğerlerinin de adına cevap verdi: "Kime gideceğiz Rabbim, sonsuz
yaşamın sözleri bir tek sende var". Tıpkı diğerlerinin anlamadıkları
gibi Petrus ta muhtemelen anlamamıştı. Yine de İsa'ya güvendi.
İnsanın küçüklüğüne anlaşılmaz gelen Rabbin gizemli
kelimelerindeki, insanlığın her türlü zekiliğinin üstünde gelen,
Tanrı'nın bilgeliğini tanımasını bilmişti. Ben de Tanrı'nın benden,
bana anlaşılmaz gelen, gücümü aştığını sandığım bir şeyler
istediğinde, ve planlarımı altüst eden, sessiz sakin yaşamımı
ellerimden alan Allah'ın Kelâmı canımı yaktığı zaman, ben de tıpkı
Petrus gibi, tam olarak anlayamasam da Rabbime güvenmeliyim.
Güveniyorum, çünkü benimle konuşanın beni sevdiğini bilmiyorum
ve benden bana garip gelen bir şeyler isteğinde, bunu bana olan
sevgisiyle yaptığını biliyorum.
11
Anadolu’nun Hazineleri
ANTAKYALI
AZİZ İGNATİUS
İkinci yüzyılın ilk yıllarında
zincirli olarak, sirkteki vahşi
hayvanlara atılmak üzere, Roma'ya
götürülen
Antakya
episkoposu
İgnatius'un heyecan verici ve yakıcı
tecrübesi bizi yeniden Suriye'den
Roma'ya ulaşan yollara itiyor. Yol
boyunca dostları ve taraftarları onu
karşılarlar ancak İgnatius'un niyeti,
şahsen göremeyeceklerine mektupla
ulaşmaktır: iman şehidi olmaya aday
episkoposun uzun bir dizi nasihat ve
önerilerle tinsel vasiyetnamesini
açıkladığı yedi mektup da bundan
kaynaklanmaktadır. Mektuplar, böylece seyahat ve tinsel günlüğü
arasında kalan metinler oluyorlar.
Mektuplarda İgnatius'un olağanüstü kişiliğindeki maneviyat ve ilgi
üç ana temada açıklanmaktadır.
Hıristiyan topluluklarında uyumsuzluklar yaratanlara karşı
İgnatius, güçlü şekilde ve vurgulamalarla, yerel Kilise'nin birliğini
simgeleyen ve üyelerindeki azizliğin öncülüğünü yapan, episkoposun
temel ve doldurulamayan yerini belirtmektedir ve "monarşik"
(hükümdar) episkoposluğun ilk kuramcısı olmaktadır.
İsa'nın vücut bulmasının gerçekliği konusunda kuşku yaratan,
bunun sadece bir görünüş olduğunu söyleyenlere karşı - burada
"görünme" (Dosetizm) adı ile ilerde bilinecek olan sapkın öğretinin
ilk belirtilerini buluyoruz- İgnatius, Rabbin gerçek bir beden aldığını
ve gerçekten haçta azap çektiğini vurguluyor. Aksi olsaydı kurtuluş
var olmayıp inancımız boş olurdu. Onun sözlerinde Yuhanna
İncil'indeki kutsal giz gerçekliğinden birşeyler yeniden yansıyor.
Her şeyden önce İgnatius, İmparatorun sarayında bile var olan
ve çalışan, Romalı Hıristiyanlara sesleniyor ki şehit olmasını
12
engellemek için herhangi bir eylemde bulunmasınlar. Her ne
pahasına olursa olsun son çileden geçmek istiyor, çünkü sadece bu
şekilde, "Tanrı'nın buğdayı " olarak kendini canavarların ağızlarına
sunarak, Rabbin gerçek bir "mürit"i ve gerçek bir "izleyicisi”
olabilecektir.
Mesih'i içimizde taşıyarak
Mesih'in
merhametine
duyarsız olmayalım, çünkü O
da bizim gibi davransaydı
mahvolurduk. Hıristiyanlığa
yaraşır
şekilde
yaşamayı
öğrenmek için onun şakirtleri
olalım, çünkü kendine bundan
başka bir ad veren Tanrı'ya ait
değildir. Bu nedenle eskimiş,
ekşimiş, bozuk mayayı atınız,
yeni mayaya, yani, İsa
Mesih'te tuz olunuz ki, içinizden kimse kokuşmasın, çünkü onun
kokusu sizi suçlayacaktır. İsa Mesih'ten söz etmek, ama Yahudi gibi
yaşamakta bir tutarsızlık vardır. Yahudiliğe inanan Hıristiyanlık
değildir, aksine Yahudilik Hıristiyanlığa inandı ve Hıristiyanlık
Tanrı'ya inananların tümünü birleştirdi.
Bunları sizlere yazmamım nedeni, içinizden bazıların bu
durumda olduğunu öğrenmiş olmam değildir, sevgili kardeşlerim.
Ancak, astınız olmakla birlikte sizi uyarmak istiyorum: övüngenlik
tuzağına düşmeyin. Aksine, Pontius Pilatus devrinde olagelen
doğum, cefa ve dirilişin gerçeğinden emin olunuz. Bunlar hakikaten
ve hiçbir kuşkuya meydan vermeyecek şekilde umudumuz İsa
Mesih tarafından gerçekleştirildi. Hiçbiriniz hiçbir zaman bundan
şaşmasın.
Ben, buna layık görülürsem, herşeyde sizinle bir olmak isterim.
13
Evlilik
NİŞANLILIKTA YAŞANAN FİKİR ŞOKLARI
Bu sesleri dinlemeyi ve onları tecrübelerden ve değerlendirmelerden
gelen bilgilerle zenginleştirmeyi deneyelim. Flört eden bir çok gencin,
evlilik hayatı hakkında kısıtlı bir fikre sahip oldukları ve saf bir şekilde,
geleceğe, aralarında şu an meydana gelenlerin bir devamı gözüyle
baktıkları anlaşılmaktadır.
Çoğu kişi hayatını planlaması gerektiğini bile düşünmemiştir.
"Planlamak" fiilinin onlar için hiçbir anlamı yoktur. Daha az anladıkları bir
şeyse evliliğin birçok ödevi yerine getirmeleri gereken doğal bir yetenek işi
olduğudur. Kendi insanlıklarında büyümekten, sevdikleri kişiden sorumlu
olmaya ve hayatın yöneticisi olmaya kadar. Bunlar uğraştırıcı işlerdir.
Kendi gidişatlarında bırakılamazlar. Tanrı, insanın önlem almak için
öngörme yeteneğine sahip olmasını istemiştir. Flört döneminde, eğer
kişinin kendi kendini sorgulama cesareti varsa, birkaç "Fikir Şokunu"
engelleyemeyecektir. Bunlardan dört tanesini sunacağız.
Birinci Şok: Doğal Eğilim Olarak Evlilik
Nişanlılar ilk şoku, evliliğin doğal bir eğilim
olduğu söylendiğinde yaşarlar. Bu bir yeniliktir.
Düne kadar bu terim yalnızca dini hayat için
kullanılırdı. Bugün ise evlilik hayatına da
uygulanmaktadır. Problem, kelimenin dinsel
dünyadan çiftlerin dünyasına geçmesinden değil,
"doğal eğilim" kelimesinin evlilik hayatının yeni bir
şekilde yorumlanmasından ortaya çıkmaktadır.
Bu durumda evlilik yalnızca gençler arasındaki
aşk çekimi ve gençlerin birbirlerini sevmekten duydukları haz olarak
düşünülemez. Doğal eğilim olarak evliliğin tanımını yaptığımız zaman,
evliliğe birisinin çağrısı üzerine bir misyonu gerçekleştirmek üzere girildiği
anlaşılır.
O zaman şu sorular akla gelir: "Kim çağırıyor?" ve "Ne için?" Bunlar
cevap bekleyen sorulardır. Cevapları beraber arayalım.
14
Kim Çağırıyor? Ve Ne İçin?
Tanrı tarafından çağrılmak...
Hıristiyanlara göre, evliliğe çağıran
Tanrı'dır. Tabii ki yüksek sesle
çocuğunu çağıran bir baba gibi
çağırmaz.
Birbirlerine aşık olmalarını
sağlayarak doğanın sesleri aracılığıyla
çağırır. Aşkın sesinden yararlanır.
Yararlandığı herhangi bir aşk değil,
O'nunkine benzeyen, sadık, çözülmez,
doğurgan bir sevgidir. Ve bu sevgiyle
evlilerin kendi aralarında derin bir
iletişim kurmalarını hatta bir ev
kilisesi hazırlamalarını ister.
Bu önerinin temelinde sevginin
canlı ve etkin bir güç olduğu düşüncesi vardır. Evlilik sadece dinlence
değil, ama birlikte bir şeyler ortaya koyma işidir. Beraber olmaktan alınan
mutluluk, sadece yuva kurmaya iten ve bu işin zorluklarını kolaylaştırıcı
bir koşul ve uyarıdır.
Gelişme "Yerini" Beraber Oluşturmak...
Sevgi Evi: Oluşturulacak ilk gerçek "hayati ve duygusal bir iç
birliktelik"tir. Bu birliktelik tüm hayatları boyunca oturacakları "ev"
olacaktır. Gerçek bir ev. İyi döşenmiş, tüm konforlara sahip tuğla bir eve
sahip olunup kötü yaşanabilir. Gerçek ev, sevgi evi olacaktır. Beraber
yaşamanın sakinliğini ve mutluluğunu burada bulacaklardır. Bu, her gün
bakılması, çatlaklar oluştuğunda tamir edilmesi, eskimeye karşı korunması
ve hoş tutulması gereken bir evdir. Bu sevgi evinde, evliler zor ve ince bir
iş olan "insan yaratma" ile uğraşacaklardır. Aynı şeyin yapıldığı "evler"
vardır. Halbuki, evlilik yeni bireyler yaratmak için kurulmuş bir evdir.
Erkek ve kadın hayatları boyunca bu işle uğraşacaklardır. Geri kalan bu
işin işlevsel kısmıdır.
* Kusursuz insanlar olabilmek için, kendi kendilerinin ve sevdikleri kişinin
gelişimiyle ilgilenmelidirler.
15
* Sadece çocuk yaparak değil ama kendi içlerinde, çocuklarında ve
birlikteliklerinde gelişerek hayatlarını devam ettireceklerdir.
* Tanrı'nın öğretileri ışığında yürüyerek, birbirlerine O'nu keşfetme
ve O'na doğru yürüme yolunda yardım edeceklerdir. Kullanacakları başlıca
araç sevgi olacaktır. Evler taşlarla, arabalar metallerle, bireyler sevgiyle
oluşur.
Küçük Kilise
Evlilerin hayatlarını ve
evlerini
"Sevgi
Evi"
yapmaları
yetmez.
Hayatlarından ve evlerinden
küçük bir kilise yapmaları
gerekir. Tabii bu şaşkınlık
yaratabilir. Kilise yapmak ve
bir dini topluluk kurmak
papazların görevi değil midir?
Evet, ama Tanrı evlilerin de
bir ev kilisesi oluşturmalarını
ister.
Bu
ne
demektir?
Düşünüldüğünden çok daha
basittir.
Evin
Hıristiyan
inançlarına uygun olarak
yaşanan, yani Tanrı'nın inanç
birliğinin ve bağışlamasının
beraber yaşandığı, sözünün
dinlendiği bir yer olması gerektiği anlamına gelir. Tanrı, evimizi ve tüm
hayatımızı, onunla beraber yaşayacağımız gerçek mutluluğa giden bir yola
dönüştürür. Konuyu biraz daha açarsak, ilk olarak evin oluşturulması işini,
hayat ve duygu birlikteliği olarak değerlendirip bir evin nasıl küçük bir
kiliseye dönüştürüleceğini göreceğiz.
%%%%%%%%%%%%%%
16
PASKALYA MUMU
Kilise yılı içerisindeki bütün törenlerin zirvesi Paskalya öncesi
gecesinde, gecenin gündüze dönüştüğü törendir. Ölümün karanlığından,
kendisi hakkında “...Ben dünyanın ışığıyım” (Yuhanna 8,12) diyebilecek
olan tek kişiyi kutlamaya geliriz. Mesih dünyanın ışığıdır ve dirilişine
Vaftiz edilmiş olan bizlerde aydınlanmış olanlarız. Bu Kutsal gecenin
konusu budur ve Paskalya mumu dirilmiş Mesih’in cemaati içinde gerçek
mevcudiyetinin işareti sembolüdür. Kilisenin karanlığı içinde yanmakta
olan Paskalya mumu taşınır. Paskalya mumunun ışığı
karanlığı aydınlatır. Işık egemen olmuştur, ışık galip
gelmiştir. Vaftizli herkes şimdi Paskalya mumundan
ışık alır. Işık yayılır. Bütün kilise bu şekilde
aydınlanır. Paskalya mumu atlar önündeki şamdana
yerleştirilir ve bu sırada Diyakoz yada rahip
Paskalya övgüsünü seslendirir.
Bütün Hıristiyanlara vaftizde Mesih aracılığıyla
aydınlanma bağışlanmıştır. Bu nedenle Kilise
Paskalya gecesinde Tanrı’nın sözü ile hazırlandıktan
sonra Paskalya simgesi olan vaftizi kutlar. Dirilmiş olanın
sembolü olan Paskalya mumu Vaftiz kurnasına gidiş törenini açar ve Vaftiz
suyunun kutsanışında Tanrı’ya seslenirlerken suya daldırılır;”Senin sevgili
oğlun aracılığıyla Kutsal Ruhun gücü bu suyun üzerine gelsin. Böylece
vaftizle, Mesih’le beraber O’nun ölümüne gömülmüş olanlar; Vaftiz
arcılığıyla Mesih’le birlikte Sonsuz yaşama dirilsinler,”
İlk zamanlar da Hıristiyanlar vaftizi kastettiklerinde “aydınlanmadan”
bahsediyorlardı. Her vaftizde Paskalya mumundan yakılan Vaftiz
mumlarının Vaftiz olanlara verilmesi bugün de aynı şeye işaret eder. Yanan
Vaftiz mumu asla Paskalya gecesi olduğu kadar güçlü bir şekil de
vazetmemektedir. Vaftiz kilise topluluğuna, Aydınlanmışların birliğine
kabul edilmektir. Burada bu özellikle belirgin hale gelir.
Paskalya mumu bütün yıl boyunca Vaftiz kurnasında durur. Her Vaftiz
de yanacaktır. Şunu ifade eder; Her vaftizin temeli İsa Mesih’in Paskalya
zaferindedir. Vaftizde ve cenaze törenlerindeki Efkaristiya ayinlerinde
paskalya mumum cemaatin arasında yanar. Bu şekilde imanlıların Vaftiz,
ölüm ve dirilişlerinin Rab İsa Mesih’in dirilişiyle olan bağlantısı
vurgulanır. Paskalya mumu, paskalyadan sonra bile paskalyayı öne çıkaran,
vazeden işarettir. Kiliseye girmeden önce mumun üzerine işlenmiş olan
işaretler paskalya mumunun bütün yıl boyunca vazettiği şeyi ifade eder.
17
Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri
İNSANIN ALLAH’A VERDIĞİ CEVAP: İman
BEN İNANIYORUM
25- İnsan kendini vahiy eden Allah’a nasıl cevap veriyor?
İnsan göksel lütfün desteğiyle, Allah’a tam güvenir, iman itaatiyle
cevap verir ve O’nun gerçeğini kabul eder, bu gerçek Allah
tarafından garanti edilir ve Allah bu Gerçektir.
26- Kutsal Yazılarda ilk iman tanıkları hangileridir?
Buna bir sürü örnek vardır, başlıcaları iki tanedir: İbrahim
denenmeye koyuldu “iman etti” (Rom 4,3) ve çağrıya her zaman
itaat etti, bu yüzden “bütün iman edenlerin babası oldu” (Rom
4,11.18); Bakire Meryem bütün yaşamında iman itaatini daha
mükemmel bir şekilde gerçekleştirmiştir: “Fiat mihi secundum
Verbum tuum – Bana dediğin gibi olsun” (Lk 1,38).
27- Allah’a inanmak insan için ne anlama gelir?
Allah’ın kendisine yapışmaktır, O’na güvenerek ve O’nun vahiy
edilmiş gerçeklerini kabul ederek, Allah Gerçektir, yani tek bir
Allah’a üç şahısta inanmaktır: Peder, Oğul ve Kutsal Ruh.
28- İmanın özellikleri hangileridir?
İman Allah’ın karşılıksız verdiği bir armağan hediyesidir ve alçak
gönüllülükle isteyen herkes buna erişebilir, kurtuluş için gerekli olan
doğaüstü bir erdemdir. İman etmek insansal bir olgudur, yani insan
zekasının bir olgusudur, isteğin dürtüsüyle Allah’a doğru atılan
adımdır, bağımsız bir şekilde göksel gerçeğin kabul edilmesidir.
İman bunun dışında kesindir, çünkü Allah Söz’ünün üstüne
kuruludur; kardeşlik sevgisi aracılığıyla (Gal 5,6) aktiftir; Allah
Söz’ünün duyulması ve dua sayesinde devamlı büyüme içindedir. O
bizim daha şimdiden göksel sevinci önceden tatmamızı sağlar.
18
29- Neden iman ve bilim arasında çelişki yoktur?
İman mantığı aşsa bile, iman ve mantık arasında çelişki olamaz;
çünkü ikisinin de kökü Allah’tır. Aynı Allah’ta insana hem
mantığın ışığını hem de imanı hediye etmiştir.
BİZ İNANIYORUZ
30- Neden iman kişisel ve kilisesel bir olgudur?
İman, insanın kişisel ve bağımsız bir şekilde kendini vahiy eden
Allah’a verdiği cevaptır. Ama aynı zamanda kilisesel bir
olgudur, bir mezhepte kendini ifade eder: “biz inanıyoruz.”
Gerçektende imanlı Kilise: farklı şekilde Kutsal Ruh’un lütfüyle,
öndedir, doğurur ve her Hıristiyan’ın imanını besler. Bu yüzden
Kilise, hem Anne’dir hem de Üstat.
31- Neden iman tanımları önemlidir?
İman tanımları önemlidir, çünkü aynı dili kullanarak başkalarıyla
imanın gerçeğini paylaşmayı, açıklamayı, özümlemeyi ve
kutlamayı sağlar.
32- Hangi şekilde Kilise’nin imanı tektir?
Kilise farklı dillerden, kültürlerden ve adetlerden oluşmasına
rağmen tek bir ruhla, tek bir Rab’den alınan ve tek Havari
Geleneğiyle aktarılan imanı vaaz etmektedir. Tek Allah’a inanılır
– Peder ve Oğul ve Kutsal Ruh – ve tek bir kurtuluş yolu ifade
eder. Bundan dolayı tek bir kalple, tek bir ruhla Allah’ın
Söz’ünün içine aldığı, gönderilen veya Kutsal Yazılar’da olan
şeylere biz inanıyoruz ve Kilise bunları göksel vahiy olarak
önerir.
19
Anadolu
Sevgili arkadaşlarım,
Elinizdeki
“Caritas’ın
2006
Faaliyet Raporu”nda gördüğünüz
gibi, sizin yardımlarınızla birçok
kişiye, bir umut kaynağı olduk.
Umarım Episkopos’umuzun “Sizdeki
ümidin nedenini soranlara yanıt
vermeye her zaman hazır olun”
dediği bu yılın mektubunu okudunuz.
İnsanlar neyi umut ediyorlar? Neyin peşinde koşuyorlar?
Ne bekliyorlar?
Kalbimizin sesini dinlersek, hepimizin cevabının “sevgi”
olduğunu duyacağız! Evet, hepimiz sevgi ve dikkate muhtacız.
Hepimiz somut olarak karşılaştığımız insanlardan bir tebessüm
bekliyoruz. Aç olan bir ekmek, çıplak olan bir elbise, hasta olan bir
ziyaret bekliyor…
Ya biz, Hıristiyan olarak bunu yaşıyor muyuz?
Allah, bir kez daha hepimize, bu “Oruç Dönemi”ni yaşama
lütfünü bağışladı. Acaba neden? Çünkü bu dönem;
- TÖVBE dönemidir: Çünkü kalbimin içine bakarken, çok şey
için Allah’tan ve kardeşlerimden af dilemem gerekir!
- ORUÇ dönemidir: Çünkü hayatımda vazgeçmediğim çok
şey var! İsraf ettiğim çok şey var!
- DUA dönemidir: Çünkü yeterince Allah’a şükretmiyorum,
O’nu hatırlamıyorum, önünde diz çökmüyorum!
- PAYLAŞMA dönemidir: Çünkü hâlâ elimde var olan her
şeyin, yalnız benim çabalarımın meyvesidir diye düşünüyorum ve
bu nedenle diğer insanları düşünmüyorum!
20
İncil’de İsa bize: “Acıkmıştım, bana yiyecek verdiniz;
Susamıştım, bana içecek verdiniz;
Yabancıydım, beni içeri aldınız;
Çıplaktım, beni giydirdiniz;
Hastaydım, benimle ilgilendiniz;
Zindandaydım, yanıma geldiniz!”diyor.
Ve son olarak yine bizlere diyor ki;
“En basit kardeşlerimden biri için yaptığınızı, benim için yapmış
oldunuz!” (Mt 25,40)
Gelin HEP BİRLİKTE, etrafımızdaki insanlar için
ALLAH’IN MERHAMETİNİN İŞARETİ olalım! Dualarımızla,
Oruçlarımızla, Sadakalarımızla, aç olana ekmek, çıplak olana
elbise, hasta olana merhem olalım. İşte gerçek Oruç budur! Senin
bu zarfa koyduğun bağış, bir çok kişinin yaş olan gözlerini
kurutabilir.
Yardımlarımızı
faydalanan
tüm
kişilerin
adına,
Episkopos’umuzun, Rahiplerimizin ve Caritas Anadolu’da çalışan
hepimizin adına, cömertliğiniz için sizlere MİNNETTARIZ!
Rab sizi ve ailenizi her kötülükten korusun.
Anadolu Caritas Sorumlusu
Meral SADREDİN
21
Kiliselerimizden Haberler
Aziz Fransua’nın Tiyatrosu
Ortaçağ’da yaşamış ve Hıristiyanlık tarihinde önemli bir yeri olan bir
şahsiyeti tanımak ve tanıtmak istedik: Aziz Fransua. 1181 yılında İtalya’nın
Assisi şehrinde doğan Fransua, zengin bir aileden gelmesine rağmen somut
bir şekilde yoksul bir hayat seçerek, hayatına Mesih İsa’yı tek ve eşsiz
zenginlik olarak kabul eder. Ardından giden dostları ile bir grup oluşturur.
Papa tarafından onaylanan hayat şekli onlara resmiyet kazandırır. Bu grubu
oluşturan rahipler Fransiskenler denir.
Mesih İsa’ya olan büyük sevgisi büyük bir neticeye sebep oldu:
Ölümünden iki yıl önce 1224 yılında o zamana kadar Mesih İsa’dan başka
hiç kimsede görülmemiş, Mesih İsa’nın çivi izleri Fransua’nın elleri,
ayakları ve böğründe belirir: Dua esnasında “Ey Mesih İsa senden iki şey
diliyorum. Haç üzerinde bizleri için çektiğin acıları hissetmek ve bu acıları
hissederken, bizlere duyduğun sevgiyi hissedebilmek”.
Temel mesajı barış idi. Barışın sembolü olarak tanınır. Bunun en güzel
belirtisi her yıl tüm dünya dinlerinin temsilcilerinin, Aziz Fransua’nın
doğduğu şehir olan Assisi’de toplanarak dünya barışı için dua etmesi.
Ayrıca günümüze kadar gelen ve Mesih İsa’nın doğduğu yemliği tasvir
eden kreşi ona borçluyuz. İlk kez 1223 yılı Noel arifesinde Greccio
kasabasında bu önemli olayı canlandırmak ister. Böylece halk,
Beytlehem'deki mucizeyi daha iyi anlayacaktı.
Evet, amacımız, barışın sembolü, ortaçağın bu önemli şahsiyetin
hayatından önemli kesintilere yer vermekti.
P.Yunus
22
İSMİ ÖLÜMSÜZLEŞTİ
Rahip Santoro unutulmadı
Katolik kilisesinden yapılan açıklamada, Anadolu Havarisel
Vekili ve Episkoposu Luigi Padovese'nin, konuyla ilgili olarak
ilgili Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'na
mektup gönderdiği kaydedildi. Padovese, mektubunda,
rahip Santoro'nun Hıristiyanlık ve İslamiyet arasındaki
diyaloğun güçlendirilmesi için çalışmalar yaptığını, onun
bıraktığı bu miras adına mayıs ayında ''Dinlerarası Diyalog
Merkezi''nde ''İslam ve Hristiyanlığın Kutsal Kitapları''
konulu bir sempozyum organize edileceğini açıkladı.
Mons.Padovese, şunları kaydetti:
''Trabzon'da öldürülen rahip Andrea Santoro'nun kalbinde, 2
dinin yetkilileri ve akademisyenlerinin işbirliği içinde
çalışabilmeleri arzusu mevcuttu. Onun bu arzusunu,
gerçekleştirmem gereken bir miras olarak kabul ediyorum.
Bu nedenle mayıs ayında bu salonda, 8 konferanstan oluşan
4 İslam ve 4 Hıristiyanlık teolojisi akademisyeninin
katılımıyla sempozyum organize edilecek.'
Hilmi Diken – Mega Medya Grubu genel koordinatörü
23
Sevgili Peder Yusuf,
sana bir anahtar ve bir zil hediye veriyorum!
Bu sözlerle 25 şubat 2007’de Mons. Padovese, Peder Yusuf’u (Josif
Petrilla) İskenderun Müjdeleme Katedral’ının baş rahibi olarak atadı.
Kalabalık bir cemaat huzurunda Ayin saat 11.30’ta başladı. Bu münasebet
için, İstanbul Sant Antuan Kilisesinden P.Yusuf’un dostları Peder Anton ve
Peder Andrea da gelmişlerdi. Ayin sırasında Peder Anton ve Peder Martin
Episkoposun atama mektubunu İtalyanca ve Türkçe okudular. Halk
alkışlarla bu olayı karşıladı.
Episkoposumuz peder Yusuf’a hitaben; “Sevgili peder Yusuf, bu zil
simgesi aracılığı ile sen halkımıza ibadete davet edeceksin; bu anahtar
simgesi aracılığı ile, sen kilisemizin kapıları açıp halkımıza Allah’ın
huzuruna götüreceksin. Unutma, biz seninleyiz, senin için dua edeceğiz ve
her zaman sana destek vermeye hazırız. Rab bu yeni görevinde seni takdis
ettin”dedi.
24
Fotoğraflar
Tarsus
Hıristiyanların Birliği için Dua haftası
İskenderun
25
Mersin Katolik Kilisesi - Tiyatro
İskenderun
Canberk’in İlk Komünyonu
26
P. Francois, P. Roberto ve P. Martin geleceğe umutla bakan Rahipler
Katedralimizin yeni başrahibi
27
“Tanrı bizi, kurtarıp kutsal bir yaşama çağırdı” (2.Tim.1/9)
İsa Dirildi, Alleluya!
İyi Paskalya!
28
Download