hücre bölünmesi ve kalıtım

advertisement
1. ÜNİTE
8. SINIF
“HÜCRE
BÖLÜNMESİ
VE KALITIM”
1. BÖLÜM: HÜCRE BÖLÜNMESİ






MİTOZ
KALITIM NEDİR?
KALITIM VE MENDEL
ÇAPRAZLAMA YAPALIM
KALITSAL HASTALIKLAR
MAYOZ
2. BÖLÜM: DNA VE GENETİK KO






DNA’NIN YAPISI
DNA KENDİNİ NASIL EŞLER?
GENETİK MÜHENDİSLİĞİ
ADAPTASYON
EVRİM İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER
KLONLAMA
2012 – 2013
Eğitim Öğretim
Yılı
MİTOZ
Mitoz bölünme; amip gibi tek hücreli canlılardan çok hücreli canlılara kadar bütün canlılarda
görülen bir bölünme şeklidir.Mitoz bölünmeyle ana hücredeki kalıtım maddesi eşit miktarda
yavru hücrelere geçer.Oluşan yavru hücreler tıpatıp anasına benzer. Mitoz bölünmeyle
yaralanan ve yaşlanan hücrelerin yerine yeni hücreler meydana getirilir. Özellikle büyümeyi
sağlayan, canlının hücre sayısının mitozla artmasıdır. Mitozda,olgun bir hücreden iki yavru
hücre meydana getirilir.Mitoz tek hücreli canlılarda üremeyi sağlar.
Hücre bölünmeye başlamadan önce hazırlık evresi geçirir.İki mitoz arasında gerçekleşen bu
evreye interfaz denir. İnterfaz bölünmenin esas evresi değildir.İnterfaz canlının normal yaşam
evresidir.
İnterfazda
beslenme;
büyüme,biyokimyasal
tepkimeler
gibi
olaylar
gerçekleştirilir.Fakat hücre bölünmesine kadar verdiği andan itibaren bölünmeye ait olaylar
başlar.
Bu evrede görülen başlıca değişiklikler şunlardır:
 Kromozomlar kendisini eşler. Kalıtsal madde miktarı iki katına çıkar.
 Kromozomun eşlenmesi ile iki iplikli hale gelen kromozomun her bir ipliğine kromatit
denir. Kromatitler birbirlerine sentromerlerle bağlıdır.
 Sentroiller kendisini eşler.
 Hücrede ATP sentezi, RNA, protein sentezi, büyüme gibi metabolik faaliyetler çok
hızlıdır.
Çekirdek Bölünmesi: İnterfaz dışında çekirdek bölünmesi,profaz,metafaz,anafaz,telofaz olmak
üzere birbirini takip eden dört evrede tamamlanır.
Profaz : Ağsı bir yapı gösteren kromatin ipliği,helezon şeklinde kıvrılarak kısalıp kalınlaşır ve
kromozomları oluşturur.Kromozomlar profaz evresinde görülebilir duruma gelir.İnterfazda
eşlenen sentroiller (hayvan hücresinde) aynı kutuplara giderken aralarında iğ iplikleri
oluşur.Profaz evresinin sonuna doğru çekirdek zarı ve çekirdekçiğin erimeye başladığı görülür.
Metafaz : İğ ipliklerine tutunan kromozomlar hücrenin ekvator düzlemine
dizilir.Kromozomların en belirgin görüldüğü evre metafaz evresidir.Her bir kromozomun
sentromeri belirgin olarak ikiye bölünür ve kromatitler tam olarak birbirinden
ayrılır.Sentromerlerin ayrılması bütün kromatitlerde aynı zamandadır.Kromatitler
sentromerleri ile iğ ipliklerine tutunurlar ve zıt kutuplara gitmek üzere harekete geçerler.
Anafaz : Kromatitlerin kutuplara hareketi tam olarak bu evrede görülür.Kromatitler birbirinden
ayrıldıktan sonra kardeş kromozomlar olarak adlandırılırlar.Kardeş kromozomlar kutuplara
ulaştığı anda anafaz evresi tamamlanır.
Sitoplazma Bölünmesi : Çekirdek bölünmesi tamamlanınca hücre sitoplazma bölünmesi
geçirir.Sitoplazmabölünmesi bitki ve hayvan hücresinde farklılık gösterir.Hayvan hücresinde
sitoplazma bölünmesi boğumlanma ile gerçekleşir.
KALITIM NEDİR?
Kalıtım
Canlının
genetik
şifresinin
kendisinden
sonra
gelen
nesle
aktarılmasıdır. Bu konu hakkında araştırma
yapan bilimcilerden Mendel belirli kurallar
koymuştur.
Bu kurallar;
 Birbirlerinden birer karakterle
ayrılan iki saf ırk birleştikleri zaman
meydana gelen melezlerin hepsi de aynı tipte bulunmaktadır. Buna İzotipi
Kanunu denir.
 Melezlerde ana ve babadan birinin karakteri hakim olarak görülmektedir. Buna
da Dominant Kanunu denir.
 Melezler aralarında çaprazladıkları zaman meydana gelen nesilde ana ve babaya
ait karakterler ayrılmaktadır. Buna Karakterlerin Kanunu denilmektedir.
olarak bilinir.
Kalıtsal Hastalıklar
Genlerle yavrulara geçen özelliklere kalıtsal özellikler denir (kan grubu, göz rengi çok
parmaklılık, renk körlüğü vb.). Bazı hastalıklar havada suda yiyecek ve içeceklerde
bulunan mikroplardan ileri gelir. Bazılarının nedeni doku ve organların zamanla
yıpranmasıdır. Kalıtsal hastalıklar ya da bozukluklar ise kusurlu genlerin kuşaktan
kuşağa aktarılmasından kaynaklanır. Bir canlının büyümesi gelişmesi ve yaşamını
sürdürmesi için gerekli bilgileri taşıyan kalıtım birimlerine gen denir. Genler DNA’dan
yapılmıştır. Yeni doğan bir bebek genlerini kalıtım yoluyla anne-babasından alır. Eğer
bütün genleri normal ise yani sağlıklı bir insan da bulunması gereken özellikleri taşıyor
ve hepsi görevlerini eksiksiz yerine getirebiliyorsa bebek sağlıklı doğacaktır. Ama bazı
bebeklerde anne ya da babadan gelen kromozomların biri ya da bir kaçı kusurlu olabilir.
Bu durumda vücuttaki bazı etkinlikler bu bozuk genlerin aktardığı yanlış bilgiye göre
yönlendirileceğinden bebekte kalıtsal bir bozukluk ya da hastalık ortaya çıkar. Birçok
ülkede yaklaşık her 30 bebekten birinde kalıtsal bir hastalık ya da bozukluk söz
konusudur. Kalıtsal hastalıkların birçoğu ameliyatla ilaçlarla ve çeşitli uygulamalarla
denetim altına alınarak hasta çocukların yaşamlarını normal olarak sürdürmeleri
sağlanabilir.
KALITIM VE MENDEL
Gregor Mendel 19. yüzyıl ortalarında kalıtsal olayların nesilden nesile nasıl aktarıldığını
bezelyeler üzerinde çalışmalar yaparak keşfetmiştir. Genetiğin temelini oluşturan ilkeleri ortaya
koymuştur.
Mendel’in Bezelyelerle Deney Yapmasına Bezelyelerin Şu Özellikleri Neden
Olmuştur;
 Yetişmeleri kolay, yılda birkaç döl ( ürün ) alınabilir.
 Bezelyeler de fide uzunluğu, tohum rengi, tohum şekli, büyüklüğü gibi birbirinden çok
farklı karakter gözlemiştir.
 Bezelyeler de genellikle karakterler saf döl olarak bulunur.
 Bezelye çiçeklerinin taç yaprakları uzun ve geniş olup, çiçeği kapatarak dış döllenmeye
çiçeği kapatır.
 Taç yapraklar kesilerek suni tozlaşma
yapılabilir.
 Mendel mor çiçekli bezelye bitkisi ile beyaz
çiçekli bezelye bitkisinin arı döllerini bir biri ile
tozlaştırdığında, birinci kuşağın tümü mor çiçekli
oluştu.
 Birinci kuşakta oluşan mor çiçekli
bezelyeleri kendi aralarında tozlaştırdığında
oluşan bezelyelerin 3/4 ‘nün mor çiçekli, 1/4 ‘nün
ise beyaz çiçekli olduğunu gözlemledi.
Mendel bu çalışmaları bezelyelerin diğer
özellikleri üzerinde de yaptığında her seferinde
aynı sonuçları elde etti. Böylece Mendel Yasaları
meydana geldi.
İnsanda Cinsiyet Oluşumu
İnsanlarda
cinsiyet
oluşumunu
eşey
kromozomları belirler. Dişi bireylerde yapısal
ve işlevsel olarak birbirinin aynı olan bir çift “
X “ kromozomu bulunur. Erkek bireylerde ise
bir tane “ X ” kromozomu yapı ve işlevi farklı olan bir tanede “ Y “ kromozomu bulunur.
Vücut karakterini oluşturan kromozomlar bütün insanlarda ortak olarak bulunur.
İnsanda 46 tane kromozom bulunur.
Dişi bireylerde 44 tane vücut kromozomu ve XX olmak üzere iki tane de eşey
kromozomu bulunur. Erkek Bireylerde ise 44 tane vücut kromozomu ve XY olmak üzere
iki tane eşey kromozomu bulunur.
ÇAPRAZLAMA YAPALIM
Çaprazlama, eşeyli üreyen canlılarda erkek ve dişi üreme hücrelerinin birleştirilmesiyle
yavru bireyler elde edilmesi olayına denir. Çaprazlama yapılmasının sebebi karakterleri
oluşturan allel genlerin yarısının dişiden yarısının erkekten alınmasıdır.
Bir türün tek bir karakterini taşıyan gen lokusları bakımından iki gametin
çaprazlanmasıdır.
Bu şekilde yalnızca bir özellik dikkate alınarak yapılan çaprazlamalara "monohibrit
çaprazlama", bu olayın kalıtımına da "monohibrit kalıtım" denir.
Eğer bir canlıda iki gen birbirine tamamen benziyorsa, (SS ya da ss gibi) bunlara
"homozigot" ya da "saf kan" denir. Saf kan (homozigot) bireyler elde etmek için
kendileşme yapılır yani döllenme bireyin
kardeşi, anası babası ya da yavrusu ile olmalıdır.
Baskın ve çekinik gametlerle çaprazlama ve
Punnet karesi ile sonucun gösterimi Mendel,
bezelyelerle yaptığı çaprazlama deneylerinde bu
bitkinin kalıtımını incelemiştir. Bezelye bitkisi
kendi kendini dölleyen bir bitki olduğundan
Mendel, bu bitkiden saf kan (homozigot) bireyler
elde etmiş ve bunlarla çalışmıştır. Bu durumda
düz tohum şekline sahip olan bezelyeler, düz
tohumlu bitkileri; buruşuk tohum şekline sahip
olan bezelyelerde buruşuk tohumlu bezelyeleri
vermişlerdir. Buna göre,
D: Düz Tohum d: Buruşuk Tohum
(anne) DD x dd (baba) çaprazlanırsa,
Genotip: D x d
F1: Dd %100 Düzgün , %100 Heterezigot
Dd x Dd
Genotip: 1/2 D, 1/2 D, 1/2 d, 1/2 d
F2: 1/4 DD , 1/4 Dd , /4 Dd , 1/4 dd
Fenotip: 3/4 D , 3/4 d , oran: 3 : 1
Genotip: 1/4 DD , 1/2 Dd , 1/4 dd, oran: 1 : 2 : 1
KALITSAL HASTALIKLAR
Genlerle yavrulara geçen özelliklere kalıtsal özellikler denir (kan grubu, göz rengi, çok
parmaklılık, renk körlüğü vb.).Bazı hastalıklar havada, suda yiyecek ve içeceklerde
bulunan mikroplardan ileri gelir. Bazılarının nedeni doku ve organların zamanla
yıpranmasıdır. Kalıtsal hastalıklar yada bozukluklar ise kusurlu genlerin kuşaktan
kuşağa aktarılmasından kaynaklanır. Bir canlının büyümesi, gelişmesi ve yaşamını
sürdürmesi için gerekli bilgileri taşıyan kalıtım birimlerine gen denir. Genler DNA’dan
(deoksiribonükleik asitten) yapılmıştır. Yeni doğan bir bebek genlerini kalıtım yoluyla
anne-babasından alır. Eğer bütün genleri normal ise, yani sağlıklı bir insan da bulunması
gereken özellikleri taşıyor ve hepsi üstüne düşen görevi eksiksiz yerine getirebiliyorsa
bebek sağlıklı doğacaktır. Ama bazı bebeklerde, anne ya da babadan gelen
kromozomların biri ya da bir kaçı kusurlu olabilir. Bu durumda vücuttaki bazı etkinlikler
bu bozuk genlerin aktardığı yanlış bilgiye göre yönlendirileceğinden bebekte kalıtsal bir
bozukluk ya da hastalık ortaya çıkar. Birçok ülkede yaklaşık her 30 bebekten birinde
kalıtsal bir hastalık ya da bozukluk söz konusudur. Kalıtsal hastalıkların bir çoğu
ameliyatla, ilaçlarla ve çeşitli uygulamalarla denetim altına alınarak hasta çocukların
yaşamlarını normal olarak sürdürmeleri sağlanabilir.
Kalıtsal Hastalıkların Tanısı
Bir insanın en doğal haklarından birisi sağlıklı olarak dünyaya gelebilmektir.
Günümüzde uygulanan birçok doğum öncesi tanı yöntemiyle bu hedefe oldukça
yaklaşılmıştır. Gene de istenen sonuçların elde edilmesi için aile bilinçli davranmalı
hekim de bu yöntemleri usulüne uygun biçimde kullanmalıdır. Böylece doğum
öncesinde bazı riskler önlenebilecek ve var olan sorunlar uygun yöntemlerle
çözülebilecektir. Kalıtsal (genetik) hastalıklara yaklaşımda temel ilke bunların ortaya
çıkmasını engellemektir. Bu ilke tedavi edilmeyen hastalıklar kadar tedavi edilebilen
hastalıklar için de geçerlidir. Kalıtsal hastalıkların bir bölümü düzeltilebilen
bozukluklardır. Örneğin tavşan dudakça da birçok doğumsal kalp hastalığı doğumsal
yöntemlerle tedavi edilebilir. Bazı kalıtsal hastalıklar da ise eksik olan madde dışarıdan
verilerek tedavi sağlanır. Bunun örnekleri hipotiroidizmde tiroide hormonu kullanılması
ve hemofili hastalıklarına faktör VIII verilmesidir. bazı metabolizma ürünlerinin vücutta
birikmesine bağlı hastalıklarda ise bu birikimi önleyen ilaçlar kullanılır. Bazı hastalıklar
da sağlıklı bir insandan alınan genlerin hastanın gen yapısına eklenmesiyle tedavi
edilebilir.
Başlıca Kalıtsal Hastalıklar
 Hemofili
 Renk Körlüğü
 Albinoluk
 Tat alamama
 Habsburg Dudağı
 Saç dökülmesi
MAYOZ
Mayoz bölünme, eşey hücrelerinin oluşmasını ve
genetik çeşitliliği sağlayan hücre bölünmesi çeşididir.
Mayoz bölünme yalnızca eşey ana hücrelerinde
görülür. Bu 2n kromozomlu hücreler mayoz
yardımıyla bölünerek n kromozomlu hücrelere
dönüşür ve eşey hücrelerini meydana getirir. Bu n
kromozomlu hücreler döllenme sırasında birleşerek
2n kromozomlu vücut hücrelerini meydana getirir.
Mayoz Bölünme Nasıl Gerçekleşir?
I. MAYOZ
1. Hücre, bölünme için gerekli hazırlıkları yapar.
2. Homolog kromozomlar yan yana gelerek
birbirleri üzerine kıvrılır.
3. Kromozomlar arasında parça değişimi olur.
Parça değişimi, homolog kromozomlar
arasındaki gen alışverişidir.
4. Kromozomlar hücresinin ortasına dizilir.
5. Homolog kromozom çiftleri birbirinden
ayrılarak kutuplara çekilir.
6. Hücre ortadan ikiye boğumlanır.
II. MAYOZ
7. Kromozom sayısı 2n olan hücreden kromozom sayısı n olan iki yeni hücre
oluşur. Bu hücrelerin genetik yapısı ana hücrenin genetik yapısından farklıdır.
8. n kromozomlu hücreler birer kez mitoz geçirir ve sonuç olarak ortaya ana
hücreye farklı 4 yeni hücre çıkar.
Mayoz Bölünmenin Önemi
 Mayoz bölünme, nesillerin kromozom sayısının aynı kalmasını sağlar.
 Mayoz bölünme, tür içi çeşitliliği sağlar.
 Mayoz bölünme, kalıtımı ve kalıtsal özelliklerin aktarılmasını sağlar.
DNA’NIN YAPISI
DNA; Nükleotid adı verilen ve sürekli kendini yenileyen birimlerden oluşan büyük
moleküldür. Açık adı Deoksiribo Nükleik Asit’tir. İsviçreli biyokimyacı Friedrich
Miescher’in sperm hücrelerinin çekirdeklerinde saptadığı asit yapısında bu maddelerin,
daha sonra yapılan çalışmalarda yalnızca çekirdeğe özgü olmadığı, sitoplâzma da
bulunabildiği kanıtlanmıştır. Parçalandıklarında DNA’ların birçok kez yinelenen basit
birimlerden yapıldıkları görülmüştür. Bu birimlerin birleşmesinden oluşan DNA’lar canlı
hücrelerin en büyük dev moleküllerini oluştururlar. DNA molekülü üç tip molekülün
yinelenmesinden oluşur:
 Beş karbonlu şeker,
 Fosforik asit,
 Çeşitli bazlar.
DNA’daki beş karbonlu şeker deoksiri bazdır. Bu maddenin hücrelerdeki bir başka
nükleik asit olan RNA’dakinden farkı, ribozundan bir oksijenin eksik olmasıdır.
DNA’NIN YAPISI
DNA’lar iki gruba ait dört çeşit baz içerirler. Bu gruplara pirimidin ve pürin adı verilir.
Pirimidinlerin bir halka da sıralanan
dört karbon ve iki azot atomundan
yapılmış bir temel iskeleti vardır.
Pürinler
ise
karbon
ve
azot
atomlarından
kurulu
ikili
halka
biçiminde bir temel iskelete sahiptir. Bu
iskeletlerin serbest bağlarına çeşitli
atom ve atom gruplarının bağlanmasıyla
değişik pirimidin ve pürinler oluşabilir.
DNA’nın yapısındaki dört bazdan sitozin
ve timin birer pirimidin; adenin ve
guanin ise birer pürindir. DNA’nın içerdiği üç grup molekül belirli bir düzen içinde
birbirlerine bağlanmıştır. Buna göre bir fosfat bir deoksiriboza; o da bir çeşit baza
bağlanmıştır. Böylece Fosfat + Deoksiribaz + Baz’dan oluşan moleküle “nükleotid” adı
verilir. DNA zincirleri ise yüzlerce nükleotidin birleşmesinden oluşur. Moleküllerin
birbirlerine birleşmesi aralarında bir su molekülü çıkarak oluşur. DNA’da 4 çeşit baz
bulunduğundan 4 çeşit nükletidten söz edilebilir. Fosfat ve deoksiriboz molekülüne
timin bağlanmışsa buna “timin nükleotidi”, ötekilerden biri bağlanmışsa, bağlanan bazın
cinsine göre “guanin nükleotidi”, “sitozin nükleotidi” ya da “adenin nükleotidi” adını
alırlar. DNA molekülü kimyasal içerik açısından RNA ile karşılaştırıldığında, riboz ve
deoksiriboz farkı dışında bazlarında da fark görülür. DNA’daki “timin nükleotidi” yerine
RNA’da “urasil nükleotidi” bulunur.
DNA KENDİSİNİ NASIL EŞLER?
6. sınıfta pek çok canlının tek bir hücre ile yaşama başladığını öğrenmiştiniz.
Peki, nasıl oluyor da; kavak ağacında, köpek balığında veya yetişkin bir insanda
trilyonlarca hücre bulunabiliyor?
İlk hücre belirli bir büyüklüğe ulaştığında canlıyı oluşturmak için kendiliğinden
büyümeye başlar ve sürekli bölünerek çoğalır. Hücre bölünürken DNA ' nın karşılıklı
zincirleri bir fermuar gibi boydan boya açılır. Yani DNA' yı oluşturan nükleotid
zincirleriiki parçaya ayrılır. Her bir nükleotid zincirinin açıkta kalan uçlarına çekirdek
sıvısında serbest halde bulunan nükleotidler gelir. Adenin nükleotidle timin nükleotid,
guanin nükleotidle sitozin nükleotid eşleşir ve DNA kendini kopyalamış olur. Böylece ilk
hücrenin DNA bilgileri yeni hücrelere aynen aktarılır.
DNA molekülü kendini eşlerken bazı hatalar oluşabilir. Bu hatalar canlılarda farklı
genetik özellikler ortaya çıkarır. Radyasyon,
yüksek sıcaklık ve bazı kimyasal maddeler
DNA'nın yapısında ve kromozom sayısında ani
değişiklikler meydana gelir. Bu değişiklikler
mutasyon olarak adlandırılır. Mutasyonlar hem
vücut hücrelerini hem de üreme hücrelerini
etkiler.
Üreme
hücrelerinde
gerçekleşen
mutasyonlar yavru canlıyı etkiler. Mutasyonlar
canlı için yararlı olacağı gibi zararlı da olabilir.
2. Dünya Savaşı'nda Hiroşima ve Nagazaki' ye
atom bombası atıldıktan sonra pek çok çocuğun
özürlü doğması, tarım ilaçlarının aşırı kullanılması sonucu meyve sineklerinin
kanatlarını kaybetmesi, zararlı mutasyonlara örnektir. Aynı zamanda albinoluk,
hemofili, orak hücreli anemi, down sendromu gibi pek çok rahatsızlığın sebebi de
mutasyondur.
Mutasyona uğrayan bazı bitkilerin normalden daha büyük olması veya tohum
sayısındaki fazlalıklar ise yararlı mutasyonlara örnektir.
Güneş altında fazla kaldığınızda teninizin bronzlaştığını, spor yaptığında kaslarınızın
geliştiğini fark etmişsinizdir. Bu örneklerde olduğu gibi ışık şiddeti, nem, beslenme,
sıcaklık gibi çevresel etkenlerle canlıda oluşan kalıtsal olmayan değişikliklere
modifikasyon denir. Değişme canlının vücut hücrelerinde olduğu içi döllere aktarılmaz.
Ortam şartları eski haline döndüklerinde canlıdaki değişimler sona erer. Kış aylarında
bronzlaşma ortadan kalkar, spor yapmadığınızda kas gücünüz zayıflar.
Çuha çiçeğinin yüksek ışıkta kırmızı, düşük ışıkta beyaz açması, polen ile beslenen arı
larvasını işçi, arı sütü ile beslenen arı larvasını kraliçe arı olması, çekirgelerin 16
santigrat derece de beneksiz, 25 santigrat derece de geliştiğinde benekli olması, aynı tür
bitkilerden ovada yetişeni uzun, dağda yetişenin kısa olması modifikasyona örnektir.
GENETİK MÜHENDİSLİĞİ
Canlıların sahip olduğu özellikler ya genler sayesinde aktarılır ya da çevre etkisiyle
sonrada kazanılır. Canlıların sahip olduğu özellikleri belirleyen DNA molekülü ve yapısı
hakkında araştırmalar yapan bilim dalına moleküler biyoloji denir. DNA’yı oluşturan ve
canlıların sahip olduğu özelliklerin aktarılmasını sağlayan genler, genlerin ve genleri
oluşturan nükleotitlerin dizilişleri hakkında araştırmalar yapan bilim dalına genetik
(gen) mühendisliği denir.
Günümüzde DNA hakkında yapılan araştırmalar, DNA’nın yapısının anlaşılmasını ve
genlerin canlıdaki etkilerinin tespit edilmesi konusunda fayda sağlar. Genler üzerinde
yapılan çalışmalar, genetik mühendisliğinin temelini oluşturur.
Genetik mühendisliği uygulamaları, insanlığın başta sağlık ve gıda olmak üzere birçok
problemini çözmek ümidiyle hızlı bir şekilde ilerlemektedir. Birçok genetik mühendisi,
genlerle ilgili anormallikleri düzeltmek üzere çalışmalar yapmaktadır. Bu sayede
öncelikle üreme hücrelerindeki zararlı genlerin gelecek kuşağa aktarılmasını önlemek
amaçlanmaktadır.
DNA Parmak İzi
DNA’larda yer alan bazların dizlimin, (belirli tekniklerle mürekkebe bastırılmış parmak
izi gibi bir) izinin çıkarılması işlemine DNA parmak izi denir.
Gen Tedavisi
Hastalara tedavi edici genleri aktararak ya da zararlı olan genleri etkisiz hale getirerek
(kronik) sağlık problemlerinin çözülmesine gen tedavisi denir.
İnsan Genomu Projesi
İnsan DNA’sının şifresinin çözülerek gen haritasının çıkarılması çalışmalarına genom
projesi denir.
Bu projede çıkarılan gen haritası sayesinde şeker, kalp ve kanser hastalığının tedavisi
yapılıp, hastalıklar çok önceden teşhis edilip önlenebilecek ve insan yaşamının kalitesi
artarak uzayacak.
ADAPTASYON
Adaptasyon, canlıların bulundukları muhite intibak etmeleri, uyum sağlamalarıdır.
Çeşitli asırlarda yaşamış biyologlar, bilgi, tecrübe ve inançlarına göre adaptasyonu
değişik şekilde yorumladılar. Canlıların basitten mükemmele doğru değiştiğini ilk yazan,
Fransız doktoru Lamarc’tır. Lamarc 1809’da neşrettiği Filozofi Zoolojik ismindeki
kitabında; "Canlıların bir asıldan türeyebileceğini" yazdı. Fakat aynı asırdaki biyologlar,
Lamarc’ın verdiği misallerin, hayvanların birbirine dönmesini değil, adaptasyonu
gösterdiğini söylediler
Paleontoloji mütehassısları, her çeşit canlının kendi çeşiti içinde değişebildiğini, bir
canlının başka çeşit canlıya dönmediğini kabul
etmektedir.
Askerlerin, bulunduğu araziye göre kendilerini
uydurmaları, kamuflaj yapmaları, bir çok
hayvanın bulunduğu çevreye ve mevsime göre
rengini uydurması birer adaptasyondur.
Bukalemunun bulunduğu yere rengini
uydurması, çöllerde yaşayan hayvanların
tüylerinin renginin çölde görünmeyecek şekilde
olması hep adaptasyona misaldir.
Kara kurbağa, üzerinde yaşadığı
topraktan çok zor ayırt edilir. Göl
kurbağası, üzerinde gezindiği yeşil
yerler kadar yeşildir. Kutup ayısı ve
kutup baykuşu, kar gibi beyazdır.
Tropik balıklar, içinde saklandıkları
parlak mercan kayalıkları gibi pırıl
pırıldır. Kakum, kar tavuğu, kar
tavşanının tüyleri kışın beyaz, yazın
kahverengindedir. Bunlar gibi misalleri çoğaltmak mümkündür.
Adaptasyon Örnekleri







Kutuplarda yaşayan ayıların yağ oranı ekvatorda yaşayanlara göre çok fazladır.
Kutuplarda yaşayan ayıların burun ve kulakları daha küçüktür.
Kutuplarda yaşayan ayıların beyaz, ekvatordakilerin siyah tüylü olması.
Çöl farelerinin uzun kuyruklu ve geniş vücutlu olmaları.
Kaktüslerin yapraklarının zamanla diken şeklini alması.
Bukalemun ve ahtapotun kendini korumak için renk değiştiriyor olması.
Çölde yaşayan develerin kum fırtınalarından etkilenmemek için kulak ve
burunlarının kıllı olması
EVRİM İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER
Canlıların yaşamın başlangıcından bu yana geçirdikleri uzun süreli değişimlere evrim
denir. Evrim konusundan çalışan birçok bilim adamı ve bu bilim adamlarının çeşitli
görüşleri vardır.
Evrim üzerinde çalışan bilim adamlarından en somut şeyler bırakanlar Darwin ve
Lamarck olmuştur.
Charles Darwin
Darwin, 19. yüzyılda yaşamış bir İngiliz bilim adamıdır. Biyoloji ve doğa tarihi
konularında önemli çalışmalara imza atmıştır.
Darwin’in görüşleri dünyayı dolaşarak yaptığı gözlemlere dayanmaktadır. Darwin’in en
önemli görüşleri adaptasyon ve doğal seçilim olaylarıdır.
Adaptasyon ve Doğal Seçilim
Darwin, dünyayı gezerken Ekvador yakınlarındaki Galapagos adalarında çeşitli
gözlemler yapmıştır. Bu sırada farklı adarlarda yaşayan isponoz kuşlarının farklı gaga
yapılarına sahip olduğunu görmüştür. Bu durum her adanın farklı doğal şartlar taşıdığını
kanısına varmasını sağlamıştır. Kuşlardaki farklılığın sebebinin ise farklı doğal şartlar
olduğunu söyler. Bu durum adaptasyondur. Adaptasyon, canlıların doğa şartlarına
uyum sağlamak için farklı gelişimler göstermeleridir.
Darwin’in doğal seçilim fikri ise zürafaların uzun boylu olmasından yola çıkarak
oluşmuştur. Darwin’e göre kısa boylu zürafalar yüksekteki ağaç yapraklarına
yetişememiş ve bu nedenle besin bulamamıştır. Bundan kaynaklı olarak kısa boylu
zürafalar ölmüş ve uzun boylu zürafalar yaşamlarını sürdürmüştür. Bu duruma doğal
seçilim adı verilir. Doğal seçilim, doğa şartlarına uyum sağlayabilen canlıların yaşamını
sürdürmesi, uyum sağlayamayanların ise yok olmasıdır.
Jean-Baptiste Lamarck
Lamarck, 19. yüzyılda yaşamış Fransız bir doğa bilimcidir. Evrim ile ilgili önemli
çalışmaları vardır. Lamarck’ın en önemli görüşü canlılardaki değişim ile ilgilidir.
Lamarck’ın Evrim Görüşü
Lamarck’a göre evrim doğal şartlar neticesinde gerçekleşir. Lamarck’ın en önemli teorisi
kullanılan organların gelişip kullanılmayanların körelmesi olayıdır.
Lamarck’ın görüşüne göre eskiden kısa boylu olan zürafalar, besin bulmak konusunda
sıkıntı yaşıyordu. Yüksekteki ağaç yapraklarına ulaşmak için çaba harcayan zürafaların
boyları her nesilde gelişim gösterdi ve ortaya uzun boylu zürafalar çıktı.
KLONLAMA
Klonlama, temel olarak, herhangi bir şeyin aynısının kopyalanması anlamına
gelmektedir. Klon bireyden eşeysiz üreme yoluyla üretilmiş, genetik yapısı birbirinin
tıpatıp aynı olan canlı topluluğuna karşılık gelen bir biyoloji terimidir ve kısaca "cl."
simgesiyle gösterilir. Klonlama, biyolojinin çeşitli dallarında farklı biçimlerde karşımıza
çıkabilen bir terimdir.
Genetikte klonlama, DNA'nın belli bir bölümünün, genellikle de bir genin kopyasını
oluşturmak için kullanılan yöntemleri kapsayan bir terimdir. Bu yolla oluşturulan DNA
parçaları, araştırmalarda kullanılır. Bir canlının DNA'sının onunla eş, yeni bir canlı
oluşturmada kullanıldığı yönteme ise genellikle "bedensel hücre çekirdeği aktarımı"
denilmektedir.
Biyolojik anlamda klonlama, tek hücreli canlıların üreme şeklidir (klonal çoğalma).
Bunun dışında çok hücreli organizmalarda da belli konularda özelleşmiş hücrelerin
bölünerek kendilerini tekrar oluşturmasına da "klonal çoğalma" denir. Buna en iyi örnek
insanlardaki bağışıklık sistemi hücreleridir. Belli bir etki karşısında patojeni tanıyan bu
hücreler, doğru antikoru üretme kapasitesine sahip hücreleri klonal olarak çoğaltırlar ve
hastalıkla savaşırlar.
Klonlamanın Tarihsel Gelişimi
Bahçecilikte klon yetiştirilmesinin tarihi eski çağlara değin iner. Örneğin bazı elma
çeşitlerinde ağaçların her biri mutasyona uğramış tek bir bitkiden üretilmiştir ve genetik
yapıları eşittir. Meyve ağaçları ile süs bitkilerinin çoğu bu yöntemle üretilir.
"Klonlama" kavramının geniş kitlelerce duyulmaya başlanması, 1997 yılında Roslin
Enstitüsü'ndeki İskoç bilim adamı olan Dr. Wilmut ve ekibinin koyun "Dolly"i üretmeleri
ile başlamıştır. Dünya çapında gördüğü ilginin bir kısmı bilimsel gelişim, bir kısmı da
etik sorunlar nedeniyledir. Aslında klonlamanın temeli çok daha öncelere, bakteri ile
yapılan çalışmalara dayanmaktadır.
Klonlanmış Canlılar
"Bedensel hücre çekirdeği aktarımı" yöntemiyle oluşturulmuş embriyoların gelişmesiyle
ortaya çıkan canlılardır. Bu yöntemde, yetişkin bir canlıdan alınan hücre çekirdeği, hücre
çekirdeği çıkarılmış bir embriyo hücresine aktarılır. 1996 yılında klonlanan Dolly, bu
yöntemle ortaya çıkarılan ilk memeli canlıdır.

İribaş - (1952),

Sığır - (2001),

Sazan - (1963),

Kedi -(2001),

Koyun - (1996),

Katır - (2003),

Şebek - (2000),

At - (2003),
klonlanan diğer hayvanlardan bazılarıdır.
HAZIRLAYANLAR
BURAK SALTAŞ
SEDAT AKBAŞ
METİN TOKAN
EYÜPCAN SAZAK
SAMET BÜYÜKKOL
KERİMCAN KARA
ALPEREN USTA
Download