1. ÜNİTE 8. SINIF “HÜCRE BÖLÜNMESİ VE KALITIM” 1. BÖLÜM: HÜCRE BÖLÜNMESİ MİTOZ KALITIM NEDİR? KALITIM VE MENDEL ÇAPRAZLAMA YAPALIM KALITSAL HASTALIKLAR MAYOZ 2. BÖLÜM: DNA VE GENETİK KO DNA’NIN YAPISI DNA KENDİNİ NASIL EŞLER? GENETİK MÜHENDİSLİĞİ ADAPTASYON EVRİM İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER KLONLAMA 2012 – 2013 Eğitim Öğretim Yılı MİTOZ Mitoz bölünme; amip gibi tek hücreli canlılardan çok hücreli canlılara kadar bütün canlılarda görülen bir bölünme şeklidir.Mitoz bölünmeyle ana hücredeki kalıtım maddesi eşit miktarda yavru hücrelere geçer.Oluşan yavru hücreler tıpatıp anasına benzer. Mitoz bölünmeyle yaralanan ve yaşlanan hücrelerin yerine yeni hücreler meydana getirilir. Özellikle büyümeyi sağlayan, canlının hücre sayısının mitozla artmasıdır. Mitozda,olgun bir hücreden iki yavru hücre meydana getirilir.Mitoz tek hücreli canlılarda üremeyi sağlar. Hücre bölünmeye başlamadan önce hazırlık evresi geçirir.İki mitoz arasında gerçekleşen bu evreye interfaz denir. İnterfaz bölünmenin esas evresi değildir.İnterfaz canlının normal yaşam evresidir. İnterfazda beslenme; büyüme,biyokimyasal tepkimeler gibi olaylar gerçekleştirilir.Fakat hücre bölünmesine kadar verdiği andan itibaren bölünmeye ait olaylar başlar. Bu evrede görülen başlıca değişiklikler şunlardır: Kromozomlar kendisini eşler. Kalıtsal madde miktarı iki katına çıkar. Kromozomun eşlenmesi ile iki iplikli hale gelen kromozomun her bir ipliğine kromatit denir. Kromatitler birbirlerine sentromerlerle bağlıdır. Sentroiller kendisini eşler. Hücrede ATP sentezi, RNA, protein sentezi, büyüme gibi metabolik faaliyetler çok hızlıdır. Çekirdek Bölünmesi: İnterfaz dışında çekirdek bölünmesi,profaz,metafaz,anafaz,telofaz olmak üzere birbirini takip eden dört evrede tamamlanır. Profaz : Ağsı bir yapı gösteren kromatin ipliği,helezon şeklinde kıvrılarak kısalıp kalınlaşır ve kromozomları oluşturur.Kromozomlar profaz evresinde görülebilir duruma gelir.İnterfazda eşlenen sentroiller (hayvan hücresinde) aynı kutuplara giderken aralarında iğ iplikleri oluşur.Profaz evresinin sonuna doğru çekirdek zarı ve çekirdekçiğin erimeye başladığı görülür. Metafaz : İğ ipliklerine tutunan kromozomlar hücrenin ekvator düzlemine dizilir.Kromozomların en belirgin görüldüğü evre metafaz evresidir.Her bir kromozomun sentromeri belirgin olarak ikiye bölünür ve kromatitler tam olarak birbirinden ayrılır.Sentromerlerin ayrılması bütün kromatitlerde aynı zamandadır.Kromatitler sentromerleri ile iğ ipliklerine tutunurlar ve zıt kutuplara gitmek üzere harekete geçerler. Anafaz : Kromatitlerin kutuplara hareketi tam olarak bu evrede görülür.Kromatitler birbirinden ayrıldıktan sonra kardeş kromozomlar olarak adlandırılırlar.Kardeş kromozomlar kutuplara ulaştığı anda anafaz evresi tamamlanır. Sitoplazma Bölünmesi : Çekirdek bölünmesi tamamlanınca hücre sitoplazma bölünmesi geçirir.Sitoplazmabölünmesi bitki ve hayvan hücresinde farklılık gösterir.Hayvan hücresinde sitoplazma bölünmesi boğumlanma ile gerçekleşir. KALITIM NEDİR? Kalıtım Canlının genetik şifresinin kendisinden sonra gelen nesle aktarılmasıdır. Bu konu hakkında araştırma yapan bilimcilerden Mendel belirli kurallar koymuştur. Bu kurallar; Birbirlerinden birer karakterle ayrılan iki saf ırk birleştikleri zaman meydana gelen melezlerin hepsi de aynı tipte bulunmaktadır. Buna İzotipi Kanunu denir. Melezlerde ana ve babadan birinin karakteri hakim olarak görülmektedir. Buna da Dominant Kanunu denir. Melezler aralarında çaprazladıkları zaman meydana gelen nesilde ana ve babaya ait karakterler ayrılmaktadır. Buna Karakterlerin Kanunu denilmektedir. olarak bilinir. Kalıtsal Hastalıklar Genlerle yavrulara geçen özelliklere kalıtsal özellikler denir (kan grubu, göz rengi çok parmaklılık, renk körlüğü vb.). Bazı hastalıklar havada suda yiyecek ve içeceklerde bulunan mikroplardan ileri gelir. Bazılarının nedeni doku ve organların zamanla yıpranmasıdır. Kalıtsal hastalıklar ya da bozukluklar ise kusurlu genlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasından kaynaklanır. Bir canlının büyümesi gelişmesi ve yaşamını sürdürmesi için gerekli bilgileri taşıyan kalıtım birimlerine gen denir. Genler DNA’dan yapılmıştır. Yeni doğan bir bebek genlerini kalıtım yoluyla anne-babasından alır. Eğer bütün genleri normal ise yani sağlıklı bir insan da bulunması gereken özellikleri taşıyor ve hepsi görevlerini eksiksiz yerine getirebiliyorsa bebek sağlıklı doğacaktır. Ama bazı bebeklerde anne ya da babadan gelen kromozomların biri ya da bir kaçı kusurlu olabilir. Bu durumda vücuttaki bazı etkinlikler bu bozuk genlerin aktardığı yanlış bilgiye göre yönlendirileceğinden bebekte kalıtsal bir bozukluk ya da hastalık ortaya çıkar. Birçok ülkede yaklaşık her 30 bebekten birinde kalıtsal bir hastalık ya da bozukluk söz konusudur. Kalıtsal hastalıkların birçoğu ameliyatla ilaçlarla ve çeşitli uygulamalarla denetim altına alınarak hasta çocukların yaşamlarını normal olarak sürdürmeleri sağlanabilir. KALITIM VE MENDEL Gregor Mendel 19. yüzyıl ortalarında kalıtsal olayların nesilden nesile nasıl aktarıldığını bezelyeler üzerinde çalışmalar yaparak keşfetmiştir. Genetiğin temelini oluşturan ilkeleri ortaya koymuştur. Mendel’in Bezelyelerle Deney Yapmasına Bezelyelerin Şu Özellikleri Neden Olmuştur; Yetişmeleri kolay, yılda birkaç döl ( ürün ) alınabilir. Bezelyeler de fide uzunluğu, tohum rengi, tohum şekli, büyüklüğü gibi birbirinden çok farklı karakter gözlemiştir. Bezelyeler de genellikle karakterler saf döl olarak bulunur. Bezelye çiçeklerinin taç yaprakları uzun ve geniş olup, çiçeği kapatarak dış döllenmeye çiçeği kapatır. Taç yapraklar kesilerek suni tozlaşma yapılabilir. Mendel mor çiçekli bezelye bitkisi ile beyaz çiçekli bezelye bitkisinin arı döllerini bir biri ile tozlaştırdığında, birinci kuşağın tümü mor çiçekli oluştu. Birinci kuşakta oluşan mor çiçekli bezelyeleri kendi aralarında tozlaştırdığında oluşan bezelyelerin 3/4 ‘nün mor çiçekli, 1/4 ‘nün ise beyaz çiçekli olduğunu gözlemledi. Mendel bu çalışmaları bezelyelerin diğer özellikleri üzerinde de yaptığında her seferinde aynı sonuçları elde etti. Böylece Mendel Yasaları meydana geldi. İnsanda Cinsiyet Oluşumu İnsanlarda cinsiyet oluşumunu eşey kromozomları belirler. Dişi bireylerde yapısal ve işlevsel olarak birbirinin aynı olan bir çift “ X “ kromozomu bulunur. Erkek bireylerde ise bir tane “ X ” kromozomu yapı ve işlevi farklı olan bir tanede “ Y “ kromozomu bulunur. Vücut karakterini oluşturan kromozomlar bütün insanlarda ortak olarak bulunur. İnsanda 46 tane kromozom bulunur. Dişi bireylerde 44 tane vücut kromozomu ve XX olmak üzere iki tane de eşey kromozomu bulunur. Erkek Bireylerde ise 44 tane vücut kromozomu ve XY olmak üzere iki tane eşey kromozomu bulunur. ÇAPRAZLAMA YAPALIM Çaprazlama, eşeyli üreyen canlılarda erkek ve dişi üreme hücrelerinin birleştirilmesiyle yavru bireyler elde edilmesi olayına denir. Çaprazlama yapılmasının sebebi karakterleri oluşturan allel genlerin yarısının dişiden yarısının erkekten alınmasıdır. Bir türün tek bir karakterini taşıyan gen lokusları bakımından iki gametin çaprazlanmasıdır. Bu şekilde yalnızca bir özellik dikkate alınarak yapılan çaprazlamalara "monohibrit çaprazlama", bu olayın kalıtımına da "monohibrit kalıtım" denir. Eğer bir canlıda iki gen birbirine tamamen benziyorsa, (SS ya da ss gibi) bunlara "homozigot" ya da "saf kan" denir. Saf kan (homozigot) bireyler elde etmek için kendileşme yapılır yani döllenme bireyin kardeşi, anası babası ya da yavrusu ile olmalıdır. Baskın ve çekinik gametlerle çaprazlama ve Punnet karesi ile sonucun gösterimi Mendel, bezelyelerle yaptığı çaprazlama deneylerinde bu bitkinin kalıtımını incelemiştir. Bezelye bitkisi kendi kendini dölleyen bir bitki olduğundan Mendel, bu bitkiden saf kan (homozigot) bireyler elde etmiş ve bunlarla çalışmıştır. Bu durumda düz tohum şekline sahip olan bezelyeler, düz tohumlu bitkileri; buruşuk tohum şekline sahip olan bezelyelerde buruşuk tohumlu bezelyeleri vermişlerdir. Buna göre, D: Düz Tohum d: Buruşuk Tohum (anne) DD x dd (baba) çaprazlanırsa, Genotip: D x d F1: Dd %100 Düzgün , %100 Heterezigot Dd x Dd Genotip: 1/2 D, 1/2 D, 1/2 d, 1/2 d F2: 1/4 DD , 1/4 Dd , /4 Dd , 1/4 dd Fenotip: 3/4 D , 3/4 d , oran: 3 : 1 Genotip: 1/4 DD , 1/2 Dd , 1/4 dd, oran: 1 : 2 : 1 KALITSAL HASTALIKLAR Genlerle yavrulara geçen özelliklere kalıtsal özellikler denir (kan grubu, göz rengi, çok parmaklılık, renk körlüğü vb.).Bazı hastalıklar havada, suda yiyecek ve içeceklerde bulunan mikroplardan ileri gelir. Bazılarının nedeni doku ve organların zamanla yıpranmasıdır. Kalıtsal hastalıklar yada bozukluklar ise kusurlu genlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasından kaynaklanır. Bir canlının büyümesi, gelişmesi ve yaşamını sürdürmesi için gerekli bilgileri taşıyan kalıtım birimlerine gen denir. Genler DNA’dan (deoksiribonükleik asitten) yapılmıştır. Yeni doğan bir bebek genlerini kalıtım yoluyla anne-babasından alır. Eğer bütün genleri normal ise, yani sağlıklı bir insan da bulunması gereken özellikleri taşıyor ve hepsi üstüne düşen görevi eksiksiz yerine getirebiliyorsa bebek sağlıklı doğacaktır. Ama bazı bebeklerde, anne ya da babadan gelen kromozomların biri ya da bir kaçı kusurlu olabilir. Bu durumda vücuttaki bazı etkinlikler bu bozuk genlerin aktardığı yanlış bilgiye göre yönlendirileceğinden bebekte kalıtsal bir bozukluk ya da hastalık ortaya çıkar. Birçok ülkede yaklaşık her 30 bebekten birinde kalıtsal bir hastalık ya da bozukluk söz konusudur. Kalıtsal hastalıkların bir çoğu ameliyatla, ilaçlarla ve çeşitli uygulamalarla denetim altına alınarak hasta çocukların yaşamlarını normal olarak sürdürmeleri sağlanabilir. Kalıtsal Hastalıkların Tanısı Bir insanın en doğal haklarından birisi sağlıklı olarak dünyaya gelebilmektir. Günümüzde uygulanan birçok doğum öncesi tanı yöntemiyle bu hedefe oldukça yaklaşılmıştır. Gene de istenen sonuçların elde edilmesi için aile bilinçli davranmalı hekim de bu yöntemleri usulüne uygun biçimde kullanmalıdır. Böylece doğum öncesinde bazı riskler önlenebilecek ve var olan sorunlar uygun yöntemlerle çözülebilecektir. Kalıtsal (genetik) hastalıklara yaklaşımda temel ilke bunların ortaya çıkmasını engellemektir. Bu ilke tedavi edilmeyen hastalıklar kadar tedavi edilebilen hastalıklar için de geçerlidir. Kalıtsal hastalıkların bir bölümü düzeltilebilen bozukluklardır. Örneğin tavşan dudakça da birçok doğumsal kalp hastalığı doğumsal yöntemlerle tedavi edilebilir. Bazı kalıtsal hastalıklar da ise eksik olan madde dışarıdan verilerek tedavi sağlanır. Bunun örnekleri hipotiroidizmde tiroide hormonu kullanılması ve hemofili hastalıklarına faktör VIII verilmesidir. bazı metabolizma ürünlerinin vücutta birikmesine bağlı hastalıklarda ise bu birikimi önleyen ilaçlar kullanılır. Bazı hastalıklar da sağlıklı bir insandan alınan genlerin hastanın gen yapısına eklenmesiyle tedavi edilebilir. Başlıca Kalıtsal Hastalıklar Hemofili Renk Körlüğü Albinoluk Tat alamama Habsburg Dudağı Saç dökülmesi MAYOZ Mayoz bölünme, eşey hücrelerinin oluşmasını ve genetik çeşitliliği sağlayan hücre bölünmesi çeşididir. Mayoz bölünme yalnızca eşey ana hücrelerinde görülür. Bu 2n kromozomlu hücreler mayoz yardımıyla bölünerek n kromozomlu hücrelere dönüşür ve eşey hücrelerini meydana getirir. Bu n kromozomlu hücreler döllenme sırasında birleşerek 2n kromozomlu vücut hücrelerini meydana getirir. Mayoz Bölünme Nasıl Gerçekleşir? I. MAYOZ 1. Hücre, bölünme için gerekli hazırlıkları yapar. 2. Homolog kromozomlar yan yana gelerek birbirleri üzerine kıvrılır. 3. Kromozomlar arasında parça değişimi olur. Parça değişimi, homolog kromozomlar arasındaki gen alışverişidir. 4. Kromozomlar hücresinin ortasına dizilir. 5. Homolog kromozom çiftleri birbirinden ayrılarak kutuplara çekilir. 6. Hücre ortadan ikiye boğumlanır. II. MAYOZ 7. Kromozom sayısı 2n olan hücreden kromozom sayısı n olan iki yeni hücre oluşur. Bu hücrelerin genetik yapısı ana hücrenin genetik yapısından farklıdır. 8. n kromozomlu hücreler birer kez mitoz geçirir ve sonuç olarak ortaya ana hücreye farklı 4 yeni hücre çıkar. Mayoz Bölünmenin Önemi Mayoz bölünme, nesillerin kromozom sayısının aynı kalmasını sağlar. Mayoz bölünme, tür içi çeşitliliği sağlar. Mayoz bölünme, kalıtımı ve kalıtsal özelliklerin aktarılmasını sağlar. DNA’NIN YAPISI DNA; Nükleotid adı verilen ve sürekli kendini yenileyen birimlerden oluşan büyük moleküldür. Açık adı Deoksiribo Nükleik Asit’tir. İsviçreli biyokimyacı Friedrich Miescher’in sperm hücrelerinin çekirdeklerinde saptadığı asit yapısında bu maddelerin, daha sonra yapılan çalışmalarda yalnızca çekirdeğe özgü olmadığı, sitoplâzma da bulunabildiği kanıtlanmıştır. Parçalandıklarında DNA’ların birçok kez yinelenen basit birimlerden yapıldıkları görülmüştür. Bu birimlerin birleşmesinden oluşan DNA’lar canlı hücrelerin en büyük dev moleküllerini oluştururlar. DNA molekülü üç tip molekülün yinelenmesinden oluşur: Beş karbonlu şeker, Fosforik asit, Çeşitli bazlar. DNA’daki beş karbonlu şeker deoksiri bazdır. Bu maddenin hücrelerdeki bir başka nükleik asit olan RNA’dakinden farkı, ribozundan bir oksijenin eksik olmasıdır. DNA’NIN YAPISI DNA’lar iki gruba ait dört çeşit baz içerirler. Bu gruplara pirimidin ve pürin adı verilir. Pirimidinlerin bir halka da sıralanan dört karbon ve iki azot atomundan yapılmış bir temel iskeleti vardır. Pürinler ise karbon ve azot atomlarından kurulu ikili halka biçiminde bir temel iskelete sahiptir. Bu iskeletlerin serbest bağlarına çeşitli atom ve atom gruplarının bağlanmasıyla değişik pirimidin ve pürinler oluşabilir. DNA’nın yapısındaki dört bazdan sitozin ve timin birer pirimidin; adenin ve guanin ise birer pürindir. DNA’nın içerdiği üç grup molekül belirli bir düzen içinde birbirlerine bağlanmıştır. Buna göre bir fosfat bir deoksiriboza; o da bir çeşit baza bağlanmıştır. Böylece Fosfat + Deoksiribaz + Baz’dan oluşan moleküle “nükleotid” adı verilir. DNA zincirleri ise yüzlerce nükleotidin birleşmesinden oluşur. Moleküllerin birbirlerine birleşmesi aralarında bir su molekülü çıkarak oluşur. DNA’da 4 çeşit baz bulunduğundan 4 çeşit nükletidten söz edilebilir. Fosfat ve deoksiriboz molekülüne timin bağlanmışsa buna “timin nükleotidi”, ötekilerden biri bağlanmışsa, bağlanan bazın cinsine göre “guanin nükleotidi”, “sitozin nükleotidi” ya da “adenin nükleotidi” adını alırlar. DNA molekülü kimyasal içerik açısından RNA ile karşılaştırıldığında, riboz ve deoksiriboz farkı dışında bazlarında da fark görülür. DNA’daki “timin nükleotidi” yerine RNA’da “urasil nükleotidi” bulunur. DNA KENDİSİNİ NASIL EŞLER? 6. sınıfta pek çok canlının tek bir hücre ile yaşama başladığını öğrenmiştiniz. Peki, nasıl oluyor da; kavak ağacında, köpek balığında veya yetişkin bir insanda trilyonlarca hücre bulunabiliyor? İlk hücre belirli bir büyüklüğe ulaştığında canlıyı oluşturmak için kendiliğinden büyümeye başlar ve sürekli bölünerek çoğalır. Hücre bölünürken DNA ' nın karşılıklı zincirleri bir fermuar gibi boydan boya açılır. Yani DNA' yı oluşturan nükleotid zincirleriiki parçaya ayrılır. Her bir nükleotid zincirinin açıkta kalan uçlarına çekirdek sıvısında serbest halde bulunan nükleotidler gelir. Adenin nükleotidle timin nükleotid, guanin nükleotidle sitozin nükleotid eşleşir ve DNA kendini kopyalamış olur. Böylece ilk hücrenin DNA bilgileri yeni hücrelere aynen aktarılır. DNA molekülü kendini eşlerken bazı hatalar oluşabilir. Bu hatalar canlılarda farklı genetik özellikler ortaya çıkarır. Radyasyon, yüksek sıcaklık ve bazı kimyasal maddeler DNA'nın yapısında ve kromozom sayısında ani değişiklikler meydana gelir. Bu değişiklikler mutasyon olarak adlandırılır. Mutasyonlar hem vücut hücrelerini hem de üreme hücrelerini etkiler. Üreme hücrelerinde gerçekleşen mutasyonlar yavru canlıyı etkiler. Mutasyonlar canlı için yararlı olacağı gibi zararlı da olabilir. 2. Dünya Savaşı'nda Hiroşima ve Nagazaki' ye atom bombası atıldıktan sonra pek çok çocuğun özürlü doğması, tarım ilaçlarının aşırı kullanılması sonucu meyve sineklerinin kanatlarını kaybetmesi, zararlı mutasyonlara örnektir. Aynı zamanda albinoluk, hemofili, orak hücreli anemi, down sendromu gibi pek çok rahatsızlığın sebebi de mutasyondur. Mutasyona uğrayan bazı bitkilerin normalden daha büyük olması veya tohum sayısındaki fazlalıklar ise yararlı mutasyonlara örnektir. Güneş altında fazla kaldığınızda teninizin bronzlaştığını, spor yaptığında kaslarınızın geliştiğini fark etmişsinizdir. Bu örneklerde olduğu gibi ışık şiddeti, nem, beslenme, sıcaklık gibi çevresel etkenlerle canlıda oluşan kalıtsal olmayan değişikliklere modifikasyon denir. Değişme canlının vücut hücrelerinde olduğu içi döllere aktarılmaz. Ortam şartları eski haline döndüklerinde canlıdaki değişimler sona erer. Kış aylarında bronzlaşma ortadan kalkar, spor yapmadığınızda kas gücünüz zayıflar. Çuha çiçeğinin yüksek ışıkta kırmızı, düşük ışıkta beyaz açması, polen ile beslenen arı larvasını işçi, arı sütü ile beslenen arı larvasını kraliçe arı olması, çekirgelerin 16 santigrat derece de beneksiz, 25 santigrat derece de geliştiğinde benekli olması, aynı tür bitkilerden ovada yetişeni uzun, dağda yetişenin kısa olması modifikasyona örnektir. GENETİK MÜHENDİSLİĞİ Canlıların sahip olduğu özellikler ya genler sayesinde aktarılır ya da çevre etkisiyle sonrada kazanılır. Canlıların sahip olduğu özellikleri belirleyen DNA molekülü ve yapısı hakkında araştırmalar yapan bilim dalına moleküler biyoloji denir. DNA’yı oluşturan ve canlıların sahip olduğu özelliklerin aktarılmasını sağlayan genler, genlerin ve genleri oluşturan nükleotitlerin dizilişleri hakkında araştırmalar yapan bilim dalına genetik (gen) mühendisliği denir. Günümüzde DNA hakkında yapılan araştırmalar, DNA’nın yapısının anlaşılmasını ve genlerin canlıdaki etkilerinin tespit edilmesi konusunda fayda sağlar. Genler üzerinde yapılan çalışmalar, genetik mühendisliğinin temelini oluşturur. Genetik mühendisliği uygulamaları, insanlığın başta sağlık ve gıda olmak üzere birçok problemini çözmek ümidiyle hızlı bir şekilde ilerlemektedir. Birçok genetik mühendisi, genlerle ilgili anormallikleri düzeltmek üzere çalışmalar yapmaktadır. Bu sayede öncelikle üreme hücrelerindeki zararlı genlerin gelecek kuşağa aktarılmasını önlemek amaçlanmaktadır. DNA Parmak İzi DNA’larda yer alan bazların dizlimin, (belirli tekniklerle mürekkebe bastırılmış parmak izi gibi bir) izinin çıkarılması işlemine DNA parmak izi denir. Gen Tedavisi Hastalara tedavi edici genleri aktararak ya da zararlı olan genleri etkisiz hale getirerek (kronik) sağlık problemlerinin çözülmesine gen tedavisi denir. İnsan Genomu Projesi İnsan DNA’sının şifresinin çözülerek gen haritasının çıkarılması çalışmalarına genom projesi denir. Bu projede çıkarılan gen haritası sayesinde şeker, kalp ve kanser hastalığının tedavisi yapılıp, hastalıklar çok önceden teşhis edilip önlenebilecek ve insan yaşamının kalitesi artarak uzayacak. ADAPTASYON Adaptasyon, canlıların bulundukları muhite intibak etmeleri, uyum sağlamalarıdır. Çeşitli asırlarda yaşamış biyologlar, bilgi, tecrübe ve inançlarına göre adaptasyonu değişik şekilde yorumladılar. Canlıların basitten mükemmele doğru değiştiğini ilk yazan, Fransız doktoru Lamarc’tır. Lamarc 1809’da neşrettiği Filozofi Zoolojik ismindeki kitabında; "Canlıların bir asıldan türeyebileceğini" yazdı. Fakat aynı asırdaki biyologlar, Lamarc’ın verdiği misallerin, hayvanların birbirine dönmesini değil, adaptasyonu gösterdiğini söylediler Paleontoloji mütehassısları, her çeşit canlının kendi çeşiti içinde değişebildiğini, bir canlının başka çeşit canlıya dönmediğini kabul etmektedir. Askerlerin, bulunduğu araziye göre kendilerini uydurmaları, kamuflaj yapmaları, bir çok hayvanın bulunduğu çevreye ve mevsime göre rengini uydurması birer adaptasyondur. Bukalemunun bulunduğu yere rengini uydurması, çöllerde yaşayan hayvanların tüylerinin renginin çölde görünmeyecek şekilde olması hep adaptasyona misaldir. Kara kurbağa, üzerinde yaşadığı topraktan çok zor ayırt edilir. Göl kurbağası, üzerinde gezindiği yeşil yerler kadar yeşildir. Kutup ayısı ve kutup baykuşu, kar gibi beyazdır. Tropik balıklar, içinde saklandıkları parlak mercan kayalıkları gibi pırıl pırıldır. Kakum, kar tavuğu, kar tavşanının tüyleri kışın beyaz, yazın kahverengindedir. Bunlar gibi misalleri çoğaltmak mümkündür. Adaptasyon Örnekleri Kutuplarda yaşayan ayıların yağ oranı ekvatorda yaşayanlara göre çok fazladır. Kutuplarda yaşayan ayıların burun ve kulakları daha küçüktür. Kutuplarda yaşayan ayıların beyaz, ekvatordakilerin siyah tüylü olması. Çöl farelerinin uzun kuyruklu ve geniş vücutlu olmaları. Kaktüslerin yapraklarının zamanla diken şeklini alması. Bukalemun ve ahtapotun kendini korumak için renk değiştiriyor olması. Çölde yaşayan develerin kum fırtınalarından etkilenmemek için kulak ve burunlarının kıllı olması EVRİM İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER Canlıların yaşamın başlangıcından bu yana geçirdikleri uzun süreli değişimlere evrim denir. Evrim konusundan çalışan birçok bilim adamı ve bu bilim adamlarının çeşitli görüşleri vardır. Evrim üzerinde çalışan bilim adamlarından en somut şeyler bırakanlar Darwin ve Lamarck olmuştur. Charles Darwin Darwin, 19. yüzyılda yaşamış bir İngiliz bilim adamıdır. Biyoloji ve doğa tarihi konularında önemli çalışmalara imza atmıştır. Darwin’in görüşleri dünyayı dolaşarak yaptığı gözlemlere dayanmaktadır. Darwin’in en önemli görüşleri adaptasyon ve doğal seçilim olaylarıdır. Adaptasyon ve Doğal Seçilim Darwin, dünyayı gezerken Ekvador yakınlarındaki Galapagos adalarında çeşitli gözlemler yapmıştır. Bu sırada farklı adarlarda yaşayan isponoz kuşlarının farklı gaga yapılarına sahip olduğunu görmüştür. Bu durum her adanın farklı doğal şartlar taşıdığını kanısına varmasını sağlamıştır. Kuşlardaki farklılığın sebebinin ise farklı doğal şartlar olduğunu söyler. Bu durum adaptasyondur. Adaptasyon, canlıların doğa şartlarına uyum sağlamak için farklı gelişimler göstermeleridir. Darwin’in doğal seçilim fikri ise zürafaların uzun boylu olmasından yola çıkarak oluşmuştur. Darwin’e göre kısa boylu zürafalar yüksekteki ağaç yapraklarına yetişememiş ve bu nedenle besin bulamamıştır. Bundan kaynaklı olarak kısa boylu zürafalar ölmüş ve uzun boylu zürafalar yaşamlarını sürdürmüştür. Bu duruma doğal seçilim adı verilir. Doğal seçilim, doğa şartlarına uyum sağlayabilen canlıların yaşamını sürdürmesi, uyum sağlayamayanların ise yok olmasıdır. Jean-Baptiste Lamarck Lamarck, 19. yüzyılda yaşamış Fransız bir doğa bilimcidir. Evrim ile ilgili önemli çalışmaları vardır. Lamarck’ın en önemli görüşü canlılardaki değişim ile ilgilidir. Lamarck’ın Evrim Görüşü Lamarck’a göre evrim doğal şartlar neticesinde gerçekleşir. Lamarck’ın en önemli teorisi kullanılan organların gelişip kullanılmayanların körelmesi olayıdır. Lamarck’ın görüşüne göre eskiden kısa boylu olan zürafalar, besin bulmak konusunda sıkıntı yaşıyordu. Yüksekteki ağaç yapraklarına ulaşmak için çaba harcayan zürafaların boyları her nesilde gelişim gösterdi ve ortaya uzun boylu zürafalar çıktı. KLONLAMA Klonlama, temel olarak, herhangi bir şeyin aynısının kopyalanması anlamına gelmektedir. Klon bireyden eşeysiz üreme yoluyla üretilmiş, genetik yapısı birbirinin tıpatıp aynı olan canlı topluluğuna karşılık gelen bir biyoloji terimidir ve kısaca "cl." simgesiyle gösterilir. Klonlama, biyolojinin çeşitli dallarında farklı biçimlerde karşımıza çıkabilen bir terimdir. Genetikte klonlama, DNA'nın belli bir bölümünün, genellikle de bir genin kopyasını oluşturmak için kullanılan yöntemleri kapsayan bir terimdir. Bu yolla oluşturulan DNA parçaları, araştırmalarda kullanılır. Bir canlının DNA'sının onunla eş, yeni bir canlı oluşturmada kullanıldığı yönteme ise genellikle "bedensel hücre çekirdeği aktarımı" denilmektedir. Biyolojik anlamda klonlama, tek hücreli canlıların üreme şeklidir (klonal çoğalma). Bunun dışında çok hücreli organizmalarda da belli konularda özelleşmiş hücrelerin bölünerek kendilerini tekrar oluşturmasına da "klonal çoğalma" denir. Buna en iyi örnek insanlardaki bağışıklık sistemi hücreleridir. Belli bir etki karşısında patojeni tanıyan bu hücreler, doğru antikoru üretme kapasitesine sahip hücreleri klonal olarak çoğaltırlar ve hastalıkla savaşırlar. Klonlamanın Tarihsel Gelişimi Bahçecilikte klon yetiştirilmesinin tarihi eski çağlara değin iner. Örneğin bazı elma çeşitlerinde ağaçların her biri mutasyona uğramış tek bir bitkiden üretilmiştir ve genetik yapıları eşittir. Meyve ağaçları ile süs bitkilerinin çoğu bu yöntemle üretilir. "Klonlama" kavramının geniş kitlelerce duyulmaya başlanması, 1997 yılında Roslin Enstitüsü'ndeki İskoç bilim adamı olan Dr. Wilmut ve ekibinin koyun "Dolly"i üretmeleri ile başlamıştır. Dünya çapında gördüğü ilginin bir kısmı bilimsel gelişim, bir kısmı da etik sorunlar nedeniyledir. Aslında klonlamanın temeli çok daha öncelere, bakteri ile yapılan çalışmalara dayanmaktadır. Klonlanmış Canlılar "Bedensel hücre çekirdeği aktarımı" yöntemiyle oluşturulmuş embriyoların gelişmesiyle ortaya çıkan canlılardır. Bu yöntemde, yetişkin bir canlıdan alınan hücre çekirdeği, hücre çekirdeği çıkarılmış bir embriyo hücresine aktarılır. 1996 yılında klonlanan Dolly, bu yöntemle ortaya çıkarılan ilk memeli canlıdır. İribaş - (1952), Sığır - (2001), Sazan - (1963), Kedi -(2001), Koyun - (1996), Katır - (2003), Şebek - (2000), At - (2003), klonlanan diğer hayvanlardan bazılarıdır. HAZIRLAYANLAR BURAK SALTAŞ SEDAT AKBAŞ METİN TOKAN EYÜPCAN SAZAK SAMET BÜYÜKKOL KERİMCAN KARA ALPEREN USTA