Mavi Uygarlık

advertisement
Mine G. Kırıkkanat
Mavi Uygarlık
çözülme süreci başladı. Yunan isyanının ilk eylemi, Sakız
Adası’nda yaşanmıştı. Yunan asiler, Sakız Limanı’nda yatan Türk
filosuna, beş yıl önce 18 Haziran 1822’de baskın yaparak iki
gemi batırmıştı.
Navarin baskını, Yunanistan’ın doğumu ile Osmanlı’nın deniz
bağlarından kopuş sürecinin başlangıcıdır. Navarin sonrası üç yıl
içinde Fransızlar Cezayir’e büyük bir donanma gücü ile
saldırarak el koydu. Garp Ocakları denizciliğinin kalesi olan bu
Osmanlı eyaletinin elden çıkışını, Osmanlı devleti sadece
protesto etti.
***
Baskın, ister yelken dönemi olsun, ister makine dönemi, bir
donanma ya da filonun denize çıkmadan, limanda savaşa
hazırlıksız yakalanması ve imha edilmesidir.
Yelken döneminde bazı donanma ve filoların, savaşı limanda
demirliyken sahil topçu bataryalarının koruması altında kabul
ettikleri de görülmüştür. Ancak denizden gelen düşmanı bu
şekilde yenebilen bir donanma olmamıştır.
Osmanlı Donanması’nın limanda yakalandığı ve savaşamadan
imha edildiği üç önemli baskın vardır: 6 Temmuz 1770 Çeşme,
20 Ekim 1827 Navarin ve 30 Kasım 1853 Sinop baskınları.
Çeşme baskınında, Rus Baltık Donanması, Osmanlı Akdeniz
Donanması’nı İzmir Çeşme’de yaktı. Sonucunda Ruslarla
imzalanan antlaşmayla Karadeniz’deki mutlak Türk deniz
egemenliği ortadan kalktı. Azak Denizi ve Kerç Boğazı’nın
kontrolü Ruslara geçti ve Kırım’ın kaybedilme süreci başladı.
Denizlerde gerileyen Osmanlı, Rusya için jeopolitik hedef, daha
doğrusu yem oldu.
Çeşme baskını sonrası Ruslarla 1917 yılına kadar pek çok kez
savaşıldı. Hepsini kaybettik.
***
Çeşme baskını, Türklerin denizcilik tarihinin en ciddi trajedisidir.
Kalyon döneminin en büyük yenilgisidir. 18.Yüzyıl boyunca hat
gemilerinde, yani kalyonlarda gerçekleşen taktik ve teknik
gelişmelerden geri kalınarak, bilgisizlik ve ilgisizlikle körüklenen
personel yetersizliğinin somut sonucudur.
Navarin baskınında, Fransız, İngiliz ve Rus ortak donanması,
Osmanlı-Mısır ortak donanmasını yaktı. Bu olaydan üç yıl sonra
Yunanistan devleti kuruldu ve imparatorluğun Balkanlar’da
http://www.mgkmedya.com
Sinop baskınında, İngiliz Amiral Cochrane danışmanlığında, Rus
Amiral Nakhimov komutasındaki Karadeniz Filosu, Osmanlı
Karadeniz Filosu’nu yaktı. Sonucunda Kırım Harbi tetiklendi.
Osmanlı, Avrupa devletleri ile müttefik oldu ve ekonomik
bağımsızlığını tamamen kaybederek Düyun-u Umumiye
kontrolünde bir sömürgeye dönüştü.
Buharlı gemiler, 1827’den itibaren dünya donanmalarında yer
almaya başladılar.
1861-1876 arasında hüküm süren Sultan Abdülaziz tahta
çıktığında, Osmanlı maliyesinde ayakta kalan hiç bir şey yoktu.
İngiliz tüccarlar ve İngiliz korumasındaki Yahudi finansörler,
Osmanlı ekonomisine tümüyle egemendiler.
Abdülaziz, İngiliz soygununu
durdurabilmek için iki şey yaptı.
sınırlayabilmek,
belki
de
Birincisi, en ince ayrıntısına kadar planlayıp yoktan var ettiği
güçlü bir donanmaya sahip oldu. İlk kez Avrupa devletleri örnek
alınarak Bahriye Nazırlığı onun zamanında, 12 Mart 1867’de
kuruldu.
Akdeniz, Ege ve Karadeniz’de güçlü bir Osmanlı Donanması, tüm
Hıristiyan Batı’nın Ortadoğu üzerine kurduğu planları
çökertiyordu.*
*CEM GÜRDENİZ, Mavi Uygarlık (Kırmızı Kedi Yayınları, 2015)
***
Cem Gürdeniz’in yukarda alıntılar yaptığım « Türkiye
Denizcileşmelidir » alt başlıklı kitabı, Osmanlı’dan Türkiye
Cumhuriyeti’ne denizcilik tarihimiz hakkında yazılmış kuşkusuz
en ayrıntılı eser.
El yordamıyla yaptığım bazı saptamaların Mavi Uygarlık’ta
doğrulandığını gördüm. Daha da kötüsü, gerçekleşmesinden
korktuğum bir öngörünün de ne yazık ki, hem de
Çarşamba, Haziran 24, 2015 - Sayfa 1 / 2
Mine G. Kırıkkanat
Mavi Uygarlık
düşündüğümden daha kısa sürede doğrulanacağını anladım.
Dört tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin, denizci toplum olmadan
ne denizlerine, ama ne de karasına sahip çıkabileceğini
düşünürdüm. Cem Gürdeniz, kitabında Osmanlı’nın denizlerdeki
egemenliği bittiği için ve bittiği zaman kara parçalarını da
yitirmeye mahkum olduğunu en rasyonel kanıtlarıyla ortaya
koyuyor.
İkinci saptamam, tarihten bugüne bu coğrafya üzerine oynanan
satrançta ne kuralların, ne de rakip takımların hiç değişmediği;
ancak Türkiye’nin asla dış düşmanlar tarafından değil, hep
içerdeki « kullanışlı aptallar » ya da düpedüz hainler tarafından
yenileceğiydi.
Cumhuriyeti de öyle parçalanıp yıkılmaya doğru, pupa yelken
gidiyor.
Ya sonrası? Türkiye yıkıldıktan sonra nasıl bir yer, bizler ne
oluruz? Bilmem ki…
Bir roman yazdım gerçi: Destina. Yıl 2026, yer Birleşik Kıbrıs,
kimse Türk’üm demiyordu artık…
Daha şimdiden, Türkiye daha yıkılmadan, aman milliyetçi
diyecekler, aman ırkçı sanacaklar korkusuyla Türk’üm diyebilen
pek kalmadı.
Yine de bilemem.
***
Cem Gürdeniz’in yazdıkları doğruluyor:
«Sultan Abdülaziz’in kurduğu donanma, II. Abdülhamit
tarafından Haliç’te çürümeye terk edildi. Bu durum, dünya deniz
tarihinde ilk kez görülüyordu. Genelde düşman ülkeler,
birbirlerinin donanmasının kuvvet yapısını savaş zamanı yok
etmeye çalışır ve savaştan galip çıkan devlet, karşı tarafın savaş
gemilerini savaş tazminatı olarak teslim alır, sonuçta bu gemileri
ya kullanır ya da batırırdı. Osmanlı donanması, kendi milletinin
elleri ile kendi kendisini yok ediyordu. »
Gerisini hepimiz biliyoruz…
Gelin de Türk Deniz Kuvvetleri’nin Balyoz’du, Casusluk’tu diye
düzmece davalarla imha edilmesini düşünmeyin!
Parçalanmış gemiye tüm rüzgarlar tersten eser.
Fransız Atasözü
«G» NOKTASI
Şimdi anlıyorum ki Türkiye’nin en değerli denizci komutan ve
subaylarına kurulan yargı kumpası, açık seçik bir amaca hizmet
ediyordu:
ABD’nin iradesiyle var edilmekte olan Kürdistan’ın denize
açılması ve Doğu Akdeniz’deki doğalgaz ya da petrol sahalarının
İsrail denetiminde Batı’nın egemenliğine geçmesi…
Nitekim başardılar.
Düpedüz aptal olmadığı zaman cahil, yolsuz, fırsatçı ve
benmerkezci kaptanların tarihten hiç bir ders almadan çizdiği
rota belli…
Osmanlı İmparatorluğu nasıl parçalanıp yıkıldıysa, Türkiye
http://www.mgkmedya.com
Çarşamba, Haziran 24, 2015 - Sayfa 2 / 2
Download