Duyguların Sese Dökümü Müzik insanları birbirine bağlayarak ve aynı zamanda bir insanın kendisini daha iyi tanıması ve mutlu olabilmesini sağlayarak hayatlarımızda büyük bir yer kaplıyor. Gündelik yaşamımızı sürdürürken, zaman zaman müziğin hayatımızdaki önemini fark edemiyor veya unutuyoruz. Bir filmin, belgeselin veya oyunun arka plan müziği olmadan ne kadar yavan kalacağını, yürüyüş yaparken müzik dinlemenin verdiği mutluluğu, gündelik işlerimizi yaparken müzik dinlediğimizde zamanın daha güzel ve neşeli bir biçimde geçtiğini fark etmişsinizdir belki. Bütün bu faaliyetlere ayırdığımız zamanın hayatlarımızın göz ardı edilemeyecek bir bölümünü kapsadığı gerçeğini göz önüne alırsak müziğin bir kişinin hayatındaki önemini daha iyi görebileceğimizi düşünüyorum. Konser salonunda otururken fark ettim ki aslında müzik hayatımızın her köşesinde mevcut. Aslında hayatımın nerdeyse her saniyesinde farklı melodilerle çevrelenmiş durumdayım. O an, o salonda deneyimleyeceğim müzik bir çalgı aletine ait olacaktı ve müziği bu konserde sade bir biçimde deneyimleyecektim, ancak müzik aslında hayatımın her anında orada bulunan önemli ve ayrılmaz bir parçası idi, öne çıkmasa da her zaman orada idi ve hayatıma renk katıyordu. Düşününce fark ettim ki, sabahları okula gittiğimde etrafımda sohbet eden insanların sesleri, bu aylarda yavaş yavaş kendini yeniden duyurmaya başlayan kuşların cıvıltıları, rüzgârın kendine özgü sesi ve o güne özgü daha bir sürü ses arka planda karışarak o günün melodisini oluşturuyor. Üstelik her günün melodisi kendine özel, bu melodiler hiçbir zaman kendini tekrar etmiyor. Her günün melodisi insanın üstünde farklı bir etki bırakıyor ve duruma bu açıdan bakıldığında bu melodiler her günün farklı ve değerli tecrübelere konukluk etmesinde rol oynuyor. Üstelik aynı melodiler farklı insanlar üstünde tamamen farklı etkiler yaratıyor, duygularımıza ve yaşantılarımıza çeşitlilik katıyor. Bu melodiler olmadan hayat bu kadar renkli olmazdı. Her insanın kalbine farklı melodiler dokunuyor. Bazı insanların dinlerken çok etkilendiği melodiler diğerlerinin kalbine dokunmayabiliyor. Aslında oldukça normal bir durum bu. Sonuçta her insan özel, dünya üzerinde bu kadar insan yaşıyor olmasına rağmen hiç kimse birbiri ile tamamen aynı görüşlere sahip değil. Yaşam herkesin kendine özgü öyküler yazmasından oluşuyor aslında. Dolayısıyla herkes aynı melodiyi kendisine göre yorumluyor ve bu şekilde ortak melodiye yeni bir tını ekliyor. Benim bu zamana kadar fark ettiğim bir durum ise, klasik müziğin çoğu insanın kalbine dokunmayı başarabildiği oldu. Özellikle o gün gittiğim klasik müzik konserinde bir kez daha fark ettim bunu. İnsanların yüzlerindeki ışıltıdan, müziğe olan ilgilerinden ve birbirlerinden çok farklı insanlar oldukları halde konser sonunda kesintisiz süren alkıştan görülebiliyordu müziğin onların üzerindeki muazzam etkisi. Bu durumun tam olarak neden kaynaklandığını bilmesem de genelde klasik bir parçanın, küçük bir bölüm olsa bile, bir bölümü onu dinleyen herhangi bir insanın kalbine dokunuyor. Burada eğer müziğin hayatlarımızdaki yerini, önemini ve evrenselliğini ele alırsak, klasik müzik birçok insanı, bir salonda benzer duyguların etkisi altında bırakıp, kısa süreli olsa da bu insanlar arasında duygusal bir bağlantı yaratma özelliğine sahip. Üstelik bu müziği dinlerken hissedilen duygular kesinlikle silik duygular değil, aksine oldukça yoğun olmakla beraber, benim tecrübemde genellikle hüzün ve mutluluk arasında değişen duygular. Hüzün ve mutluluğu oldukça güçlü bir biçimde hissederken, bir duygudan bir duyguya ne zaman atlayacağınızı kestiremiyorsunuz. Bir bakıyorsunuz çocukluğunuzda, bir bakmışsınız piyanonun başına oturduğunuz saatlerde, bir bakmışsınız en hüzünlü zamanlarınızda ve bir bakmışsınız en mutlu zamanlarınızda buluyorsunuz kendinizi. Dolayısıyla bir salonda klasik müzik dinlerken ve onun etkisi altındayken duygudan duyguya atlıyor ve etrafınızdaki insanlarla güçlü bir bağın oluştuğunu hissedebiliyorsunuz. Aynı duyguları hissettiğiniz o insanlara farklı bir bakış açısıyla bakmaya başlıyorsunuz sanki. Bu duygu bana göre oldukça değerli ve başka bir yerde tecrübe edilemeyecek bir yapıya sahip, eşsiz bir his. Müziğin insanları kolayca etkisi altına alması, tanıdığım herkesin müzik dinlemekten hoşlanıyor olması ve özellikle kendiniz bir müzik aletiyle ilgilendiğiniz zaman hissettiğiniz yoğun duygular beni hep etkilemiştir. Şöyle bir düşününce hayatımızda bu kadar büyük bir yer kaplayan ve neredeyse her an yanı başımıza olan müziğin, insanlar tarafından bu kadar sevilmesine şaşırmamak gerek sanırım. Bu bana hep dünyada müzik kadar evrensel olan çok az şeyin var olduğunu düşündürtmüştür. Kim bilir, belki de dünya üzerindeki en evrensel sayılabilecek ilgi alanıdır müzik. Her an iç içe olduğumuz ve içinde olduğumuz duruma göre bize çok farklı duygular hissettirebilen, duygularımızın sese dökümü olarak adlandırabileceğimiz müzik, isterseniz bir salonda, isterseniz dışarıda, isterseniz evinizde, isterseniz yalnız, isterseniz başkalarıyla beraber, hangi durumda olursa olsun size en saf ve en güzel duyguları tattırabiliyor. Başak Çiğdem Özcan Kaynakça: Ustalardan Başyapıtlar. Gülsin Onay ve Endellion String Quartet. Bilkent Konser Salonu. Ankara. 20 Mart 2017.