İngiliz Casusunun İtirafları - özet İngilizler tarafından 18.yy’ın başlarında Basra ve Türkiye gönderilen Hempher adındaki casunun icraatlarını itiraflarını içeren bu eser günümüzdeki emperyalist garp aleminin Müslüman alemi üzerinde oynadığı oyunları görebilmemiz açısından önemli bilgiler içermektedirler. İngiltere’de kurulan müstemlekeler nezareti –yani sömürgeler bakanlığı diyebileceğimiz bir kurum- İslam dünyasında siyasi ve dini bir birliğin hakim olmasına engel olmak için ajanlar yetiştirme görevini üstlenmiş misyoner cemiyetidir. Bu nezaret tarafından İslam bölgelerine gönderilen casuslar buralarda yaptıkları çalışmalarla; İslam dünyasında çıkarılabilecek ikilik ortamının nasıl oluşturulacağına dair bulguları İngiltere’ye rapor halinde sunmaktaydılar. Hempher adındaki casus da önce Türkiye’ye gönderilmiş ve bölge hakkında bilgi sahibi olunması sağlanmıştır. Bunun yanı sıra bu casuslar bütün ayrıntılarıyla İslam ülkelerinin dilleri,dinleri ve kültürleri hakkında bilgi ve donanıma sahip olarak kusursuzluğu gaye edinmişlerdi. Bu casus İstanbul’a yerleşerek 1Müslümanların zayıf noktalarını belirlemek 2- bu zayıf noktalarla onların arasını açmak amaçlarını taşıyordu. Hempher’in ifadelerine göre müstemlekeler nezareti binasında Osmanlı padişahı, şeyhülislamı, iran şahı, iran veziri ve Necef’ten bir alimin kıyafetlerinde 5 kişi bulunuyordu –ve bunun gibi nice odalar bulunduğunu bildiriyor- Bu kişilerin kıyafetleri tıpkı asıları gibi olmakla beraber onların fikri birikimi ve düşünce sistemlerine de hakimdiler. Olaylar hakkında onlar gibi düşünüp hangi doğrultuda karar alabileceklerine dair fikir yürütüyorlardı. Bu fikir yürütmelerin de %70i gerçeğiyle örtüşüyordu. İşte böyle bir teşkilatı bulunan İngiltere İslam düşmanlığında ve bölgede oluşabilecek olası bir güce karşı ne derece profesyonelleştiğini gösteriyordu. Türkiye’deki faaliyetlerinde kendine pek fazla destekçi bulamayan Hempher Basra’daki görevinde birkaç cahil Müslüman’ı kendi safına çekmişti. Onları Kuran-ı Kerim, hadis-i şerifler, halifeler,mezhepler hakkında şüpheye düşürüyordu. Bu şüpheler sonucunda da İslamiyet’e tamamen zıt bir oluşum ortaya çıkaracak ve bölgede gerçek İslamiyet’in yayılmasına engel olacaktı ki İngiliz siyasetinin temelinde zaten parçala hükmet, parçala mahvet anlayışı yatmaktaydı. Bu şüphe tohumları da filiz vermeye başlamış ve İslam aleminin en büyük düşmanı Vehhabîlik İngiliz ajanlar tarafından Arap yarımadasında kurulmuştu. Özellikle Hindistan’da yürütülen politika İslam düşmanlığının en büyük göstergelerindendi. Hindistan’a bu kadar ehemmiyet verilmesinin nedeni 1-nüfus 2-Müslüman fazlalığından korkmaları 3- doğal kaynakların çok olmasıydı. Gerçek İslamiyet’in gençlere öğretilmesine engel olmak için Hindistan’da bütün okullar kapatılmış ve Müslüman alimler şehit edilmişti. Bu da yetmezmiş gibi İngilizce resmi dil ilan edilmiş ve köklerinden tamamen koparılmış bir insan topluluğu Hindistan’da başarıyla oluşturulmuştu. Bu misyonerlik faaliyetlerini sürdürmesi için Hindistan’ın yanı sıra Türkiye’de de kolejler açılmış, eğitim yuvası adı altında yıllarca misyonerlik faaliyetleri yapılmıştır. Biz Müslümanlara düşen ise Kuran-ı Kerim ve hadise uymayan şeylerden uzak durmaktır. Gerçek bir Müslüman gibi Kuran ahlakıyla -yani Peygamber ahlakıyla- gelecek nesillerimizi yetiştirmektir. Müslümanlığa karşı, insanları dinden uzaklaştırıcı ve başka şeylerle meşgul edici sinsi planlar günümüzde de devam etmekte, cahil ve dininden bihaber bir nesil yetiştirilmeye çalışılmaktadır. Şüphesiz biz Müslümanlara düşen en önemli görevlerden birisi de bu sinsi planlara karşı dik duruşumuzu bozmayarak Allah’a sığınmaktır. Yavuz Sabri Altuntas / Konya 2013