1 Cumhuriyet Halk Partisi Para, onur ve siyaset Tarih : 28.01.2013 İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak, İzmir de bir inşaatta bekçilik yaptığı haberlerde yer alan Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun kardeşi Celal Kılıçdaroğlu’nun durumunu yorumladı. İstanbul Milletvekili Toprak’ın Radikal Gazetesinde yayınlanan ‘Para, onur ve siyaset’ başlıklı yazısı şöyle: “Para, onur ve siyaset Celal Kılıçdaroğlu nun İzmir de bir inşaatta bekçilik yaptığı geçen hafta gazetelerde yer almıştı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kardeşinin bir inşaatta bekçilik yapmasına dair tartışmalar, Türkiye’deki değerler erozyonunun geldiği boyutu bir kez daha gözler önüne serdi. Muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kardeşi Celal Kılıçdaroğlu’nun inşaat bekçisi olarak iş bulmasına yönelik tepkiler 1980’lerden bu yana Türkiye’deki değerler sisteminin ne denli erozyona uğramış olduğunu bir kez daha gösterdi. Ana muhalefet partisinin başkanı olan ağabeyinden kendisini kollamasını, dolgun getirisi olan bir işe yerleştirmesini istemediğine hayret etmekle yetinmeyenler, ağabey hakkında da hüküm verdiler: “Kendi kardeşine bakamayan biri bize nasıl bakacakmış?” Bu cümle zahmete girmeden ‘köşeyi dönme’ anlayışının kimilerince içselleştirildiğini anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda vatandaş ile siyasetçi arasındaki çarpık ilişkiye de işaret ediyor. Liyakate dayalı sistem Bu tür beklentiler siyasetin aksadığı, herkesi kapsayan sosyal politikaların yetersiz olduğu, siyaset biliminde o çok sözü edilen oy karşılığı rant dağıtmanın yaygın olduğu ortamlarda gözlenir. Kayırmacılığın hâkim olduğu bir dönemde kişi kendi kabiliyetine, çalışkanlığına, emeğine güvenmektense nüfuzlu bir tanıdık bularak kısa yoldan işlerini halletmek peşindedir. Bunun bir nedenini de Türkiye’de liyakate dayalı bir sistem ve herkese eşit davranan bir kamu yönetimi olmamasına bağlıyorum. Hatta ülkemizde vatandaş demek, yüksek mevkilerdeki kişileri tanımayan, dolayısıyla iş bulmakta zorlanan, devlet dairelerinde ‘sen’ diye hitap edilerek “Bugün git, yarın gel” muamelesine tabi tutulan, davası varsa mahkeme koridorlarında süründürülen, Cumhuriyet Halk Partisi -1/3- 28.01.2013 2 hastanelerde saatlerce doktor bekleyen, hakkını hukukunu arayamayan, devlet dairelerinin kapısından ezilip büzülerek içeri giren, her daim kuyruklarda ömür tüketen, itilip kakılan insan demektir. Siyasetçi ile seçmen arasındaki ilişki de bu vatandaş tanımına bağlı olarak özel muamele taleplerinden öteye pek geçmez. AK Parti döneminde bu anlayış daha da derinleşerek sözünü ettiğim ‘köşeyi dönme’ ideolojisine dönüşmüş durumda. Bu anlayışın temel göstergeleri üçkâğıtçılığın, ‘işini bilmenin’, yolsuzluğun, başkalarının hakkını yemenin kınanacak bir davranış olmaktan çıkması; açgözlülüğün ve gösterişin erdem olarak kabulü; emeğin küçümsenmesi; çıkarlar söz konusu olduğunda onur ve haysiyetin bir kenara atılması; iş bulma, meslekte yükselme, hak arama vb. durumlarda güçlü tanıdıkların devreye sokulmasının normalleşmesi; iktidara yakınlığın kişileri değerlendirmede tek kıstasa dönüşmesi sonucunda ranttan pay elde etmek için yaşam tarzlarının ve düşünce kalıplarının ‘ayarlanması’; daha yüksek gelirli iş imkânları varken ilkelerine aykırı olduğu için fırsatları geri çeviren kişiye ‘enayi’ gözüyle bakılması; nüfuzunu kullanarak kendini ya da aile ve dost çevresini zengin etmenin olağan hale gelmesi. Bu süreç sonundadır ki Celal Kılıçdaroğlu ve ağabeyinin davranışları kimilerince yadırganıyor. İktisaden büyüyen Türkiye’de çarpık sosyal demokrasi, adalet dağıtamayan hukuk sistemi, adam kayırmacılık ve ne pahasına olursa olsun zengin olmak hırsı sonucunda değerler sisteminin de çökmekte olduğu söylenebilir. Kadına karşı artan şiddet; daha önce görülmemiş boyutlarda vahşet içeren cinayetler; siyasal kutuplaşma; sadece kendi kampına dahil olanlara hakkaniyetli davranma; kişileri değerlendirmede vicdan eksikliği; kin ve nefret söyleminin yaygınlaşması; metropollerin güvenli yerler olmaktan çıkması, bunun sonucunda zengin muhitlerinde pıtrak gibi çoğalan korumalı siteler vb. gelişmeler insani değerlerin giderek kaybolduğu, ‘gemisini kurtaran kaptan’ anlayışının yaygınlaştığı bir toplumsal yapıyla karşı karşıya olduğumuzu göstermekte. Siyaseti sayıya hapsetme Bu gidişatın temel nedenlerinden bir diğeri, iktidarın siyaseti parlamentodaki sayılara hapsetmesi. Oysa siyasetin ahlak normları toplum katmanlarınca içselleştirilmedikçe, her türlü muhalefeti ne pahasına olursa olsun yıldırma özlemi bir kenara bırakılmadıkça yandaşlık kimilerince prim yapmayı sürdürecek, adam kayırmacılık devam edecektir. AKP iktidarının bir yandan din ve muhafazakârlığı yüceltirken öte yandan ‘köşeyi dönme’ anlayışını telkin eden politikalarını yeniden değerlendirmesi gerektiği kanısındayım. Bahsettiğim anlayış kendini mütedeyyin olarak tanımlayanları da kapsamakta. Bu bağlamda AKP’nin ‘din ve maneviyat’ söyleminin ve bu doğrultuda soyunduğu toplum mühendisliğinin daha faziletli bir toplumsal yaşam vaat ettiğini düşünmüyorum. Yapılan araştırmalar Türkiye halkının çok büyük bir çoğunluğunun zaten dindar olduğunu gösteriyor. Ancak bu dindarlık, yukarıda sözünü ettiğim insan tipolojisini dönüştürmekte başarısız gözüküyor. Bu gerçek karşısında, Başbakan’ın dile getirdiği dindar nesiller yetiştirme projesinin toplumsal bellekteki değer kaybına çare olabileceği çok şüpheli. İnsanlara hoşgörüyle bakan, insan onurunu yücelten, kimseyi küçümsemeyen, ayrımcılık yapmayan, sevecen ve vicdanlı insanlar bu hasletleri salt dini inanç kanalıyla elde etmiyorlar. Hatta hümanist bir eğitim felsefesine bağlı toplumların bu tür insanlar yetiştirmekte daha başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Şurası kesin ki ne tarihte ne de Cumhuriyet Halk Partisi -2/3- 28.01.2013 3 şimdi aşırı dindar toplumlar, diğerlerine göre daha faziletli insanlardan müteşekkil.” Cumhuriyet Halk Partisi -3/3- 28.01.2013