TAHÂVÎ sýna raðmen tamamlanmadýðýný ve Kâtib Çelebi 130 küsur cüz teþkil ettiðini belirtir (Keþfü’¾-¾unûn, I, 32). Aslýnýn varlýðý bilinmeyen eserin Cessâs tarafýndan yapýlan ihtisarý önce eksik olarak ÝÅtilâfü’l-fušahâß adýyla (nþr. Muhammed Sagýr Hasan el-Ma‘sûmî, Ýslâmâbâd 1971), ardýndan tamamý MuÅta½aru ÝÅtilâfi’l-£ulemâß ismiyle (nþr. Abdullah Nezîr Ahmed, I-V, Beyrut 1416/1995) yayýmlanmýþtýr. Cessâs’ýn muhtasarýndan anlaþýlacaðý üzere fýkhî ihtilâflarý konu alan eser Hanefî mezhebi imamlarý ile Mâlik, Þâfiî, Evzâî, Ýbn Ebû Leylâ, Süfyân es-Sevrî, Leys b. Sa‘d, Hasan b. Hay gibi fakihlerin görüþlerinin yaný sýra sahâbe ve tâbiînin görüþleri ve Tahâvî’nin kendi deðerlendirmelerini ihtiva etmektedir. 9. eþ-Þürû¹ü’l-kebîr. Tahâvî’nin þürût ilmine (ilmü’l-vesâik) dair yazdýðý üç eserden biri olup “Kitâbü Ezkâri’l-hukuk ve’r-rühûn” ve “Kitâbü’þ-Þüf.a” bölümlerini Joseph Schacht neþretmiþ (Heidelberg 1927-1930), “Kitâbü’l-Büyû.” kýsmý Jeanette Ann Wakin tarafýndan müellifin biyografisi ve bir giriþle birlikte The Function of Documents in Islamic Law: The Chapters on Sales From Tahåw¢’s Kitåb al-Shur†¹ al-kab¢r adýyla yayýmlanmýþtýr (Albany 1972). 10. eþ-Þürû¹ü’½½a³¢r. eþ-Þürû¹ü’l-kebîr’in mevcut bölümleriyle birlikte Ruhi Özcan tarafýndan tahkik edilip bir araþtýrma kýsmý ilâve edilerek el-¥âvî fî þürû¹i’¹-ªa¼âvî adýyla yüksek lisans tezi olarak hazýrlanmýþ (1972, Baðdat Üniversitesi Edebiyat Fakültesi), daha sonra eþ-Þürû¹ü’½-½a³¢r mü×eylen bi-mâ £usira £aleyhi mine’þ-Þürû¹i’l-kebîr ismiyle neþredilmiþtir (I-II, Baðdat 1974). Tahâvî’ye ayrýca Þer¼u’l-Câmi£i’l-kebîr, Þer¼u’l-Câmi£i’½-½a³¢r, Þer¼u Kitâbi’l¦âr (Ýmam Muhammed’e ait eserlerin þerhleridir), Øa¼î¼ü’l-â¦âr (Patna Ktp., nr. 548), A¼kâmü’l-šýrân (Hz. Peygamber’in yaptýðý haccýn mahiyetine dair 1000 varaktan fazla bir eserdir, bk. Kadî Ýyâz, IV, 233), Tefsîrü’l-Æurßân (Fuâd Seyyid, eserin Enfâl sûresinden baþlayan bir bölümünün Ýskenderiye Kütüphanesi’nde [Câmiu’þ-Þeyh, nr. 74] bulunduðunu kaydeder, bk. Fihrisü’lmaŹû¹âti’l-mu½avvere, I, 29-30), eþ-Þürû¹ü’l-evsa¹, ¥ükmü arâ²î Mekke, Æýsmetü’l-fey£ ve’l-³anâßim, el-Ve½âyâ, el-Ferâßi², Em¦iletü kütübi’l-£adl, en-Nevâdirü’l-fýšhiyye (on cüz), en-Nevâdir ve’l¼ikâyât (yirmi cüzü aþkýn), ÝÅtilâfü’r-rivâyât (£alâ me×hebi’l-Kûfiyyîn), er-Red £alâ £Îsâ b. Ebân (Îsâ b. Ebân’ýn ƒa¹aßü’lkütüb adlý eserine reddiyedir), Naš²u Kitâbi’l-Müdellisîn £ale’l-Kerâbîsî (Kerâ388 bîsî’nin Hicazlý olmayan hadisçileri tenkit amacýyla yazdýðý esere reddiye olup Alâeddin Ýbnü’t-Türkmânî el-Cevherü’n-naš¢ adlý eserinde bundan iktibaslar yapar), erRed £alâ Ebî £Ubeyd (Ebû Ubeyd Kasým b. Sellâm’ýn Kitâbü’n-Neseb ’ine reddiyedir), Kitâbü’l-ƒi¹âbât, el-Me¼âŠýr ve’ssicillât, el-Mu¼âŠarât, Nevâdirü’l-Æurßân, Kitâbü’l-Eþribe, en-Ni¼al ve a¼kâmühâ ve ½ýfâtühâ ve ecnâsühâ, el-Miþkât, el-Fevâßid, Menâšýbü Ebî ¥anîfe ve a½¼âbih (Saymerî bu eserden birçok iktibas yapar) ve et-TârîÅu’l-kebîr adlý eserler de nisbet edilmektedir. Temîmî bu eserlerin bir kýsmýnýn ayný olma ihtimalinden söz etmektedir (e¹-ªabašåtü’s-seniyye, II, 52). Kâtib Çelebi ÝÅtilâfü’r-rivâyât £alâ me×hebi’l-Kûfiyyîn adlý eserin ÝÅtilâfü’l-£ulemâß ile ayný kitap olduðunu kaydeder (Keþfü’¾-¾unûn, I, 32). Mu£înü’lümme £alâ ma£rifeti’l-vifâš ve’l-Åilâf beyne’l-eßimme adýyla Tahâvî’ye nisbet edilerek yayýmlanan eser ise (nþr. Hamdî eþ-Þeyh, Mansûre 2007) Ahmed b. Muhammed el-Hüseynî es-Semerkandî’ye aittir. Tahâvî hakkýnda pek çok çalýþma yapýlmýþtýr: Zâhid Kevserî, el-¥âvî fî sîreti’lÝmâm Ebî Ca£fer e¹-ªa¼âvî (Kahire 1368; Karaçi 1983; Beyrut 1425/2004); Abdülmecîd Mahmûd, Ebû Ca£fer e¹-ªa¼âvî ve e¦eruhû fi’l-¼adî¦ (Kahire 1395/1975); elÝmâm e¹-ªa¼âvî mu¼addi¦en (Kahire 1429/2008); Harun Reþit Demirel, Ebu Ca‘fer et-Tahâvî Hayatý-Eserleri ve Meâni’l-Âsâr ile Müþkilü’l-Âsârýndaki Hadisçiliði (1990, yüksek lisans tezi, SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Abdullah Nezîr Ahmed, Ebû Ca£fer e¹-ªa¼âvî el-Ýmâmü’lmu¼addi¦ el-faš¢h (Dýmaþk 1411/1991); Sa‘d Beþîr Es‘ad Þeref, el-Ýmâm Ebû Ca£fer e¹-ªa¼âvî ve menhecühû fi’l-fýšhi’lÝslâmî (Amman 1418/1998); Hâlid b. Muhammed Mahmûd eþ-Þermân, e½-Øýnâ£atü’l-¼adî¦iyye fî kitâbi Þer¼i’l-â¦âr (Riyad 1424/2003). BÝBLÝYOGRAFYA : Tahâvî, Þer¼u Me£âni’l-â¦âr (nþr. M. Zührî enNeccâr – M. Seyyid Câdelhak), Beyrut 1415/1994, I, 94-96; II, 188, 214, 259, 262, 266; III, 131, 132; IV, 200, 202, 233, 236; a.mlf., Þer¼u Müþkili’lâ¦âr (nþr. Þuayb el-Arnaût), Beyrut 1415/1994, I, 259; ayrýca bk. neþredenin giriþi, I, 41-54; a.mlf., el-MuÅta½ar (nþr. Ebü’l-Vefâ el-Efganî), Kahire 1370/1950, s. 15-16, 18, 63, ayrýca bk. neþredenin giriþi, s. 3; Kindî, el-Vülât ve’l-šuŠât (Guest), s. 168-171, ayrýca bk. tür.yer.; Ýbnü’n-Nedîm, elFihrist (Teceddüd), s. 260; Hüseyin b. Ali es-Saymerî, AÅbâru Ebî ¥anîfe ve a½¼âbih, Beyrut 1976, s. 25, 56, 158, 162-164, ayrýca bk. tür.yer.; Ebû Ya‘lâ el-Halîlî, el-Ýrþâd fî ma£rifeti £ulemâßi’l- ¼adî¦ (nþr. M. Saîd b. Ömer Ýdrîs), Riyad 1409/ 1989, I, 431-432; Mâverdî, el-¥âvi’l-kebîr (nþr. Ali M. Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd), Beyrut 1414/1994, I, 50; Ahmed b. Hüseyin elBeyhaký, Ma£rifetü’s-sünen ve’l-â¦âr (nþr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî), Kahire 1411/1991, I, 54-60, 219-220, 398-406; Ýbn Hazm, el-ݼkâm (nþr. Ahmed M. Þâkir), Beyrut 1403/1983, IV, 83; VI, 16, 122, 143; VII, 137; VIII, 36; Ýbn Abdülber en-Nemerî, Câmi £u beyâni’l-£ilm (nþr. Ebü’l-Eþbâl ezZüheyrî), Riyad 1414/1994, II, 897, 1146-1150; Ýbn Mâkûlâ, el-Ýkmâl, III, 85; Þîrâzî, ªabašåtü’l-fušahâß, s. 142; Serahsî, el-Mebsû¹, II, 29; IV, 14; IX, 197; XXIII, 176; Kadî Ýyâz, Ýkmâlü’l-mu£lim (nþr. Yahyâ Ýsmâil), Mansûre 1419/1998, IV, 233; Sem‘ânî, el-Ensâb, I, 198; IV, 67; V, 259; VIII, 217218; Ýbn Asâkir, TârîÅu Dýmaþš (Amrî), V, 367370; VIII, 374; Kâsânî, Bedâßi £, I, 38; II, 213; V, 255; VII, 27; Burhâneddin el-Mergýnânî, el-Hidâye, Ýstanbul 1991, I, 228-229; II, 106, 133; Yâkut, Mu£cemü’l-büldân, IV, 22; Nevevî, el-Mecmû£, I, 143, 170; II, 328; Takýyyüddin Ýbn Teymiyye, Minhâcü’s-sünne (nþr. M. Reþâd Sâlim), Riyad 1406/ 1986, VIII, 195-196; Zehebî, A£lâmü’n-nübelâß, XV, 27-32; a.mlf., Te×kiretü’l-¼uffâ¾, III, 808-810; Ýbnü’t-Türkmânî, el-Cevherü’n-naš¢ (Ahmed b. Hüseyin el-Beyhaký, es-Sünenü’l-kübrâ içinde), Haydarâbâd 1344, I, 11, 128; Kureþî, el-Cevâhirü’l-muŠýyye, I, 195, 271-277, 337; IV, 570-572; a.mlf., el-¥âvî fî beyâni â¦âri’¹-ªa¼âvî (nþr. Seyyid Yûsuf Ahmed), Beyrut 1419/1999; Ýbn Haldûn, Mušaddime, Beyrut 1402/1982, s. 445; Ýbnü’lCezerî, øåyetü’n-Nihâye, I, 116; II, 322, 356; Ýbnü’l-Murtazâ, ªabašåtü’l-Mu£tezile, s. 130; Makrîzî, el-Mušaffa’l-kebîr (nþr. Muhammed el-Ya‘lâvî), Beyrut 1411/1991, I, 720-724; Ýbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, I, 274-282; Kýnalýzâde Ali Efendi, ªabašåtü’l-¥anefiyye (nþr. Süfyân b. Âiþ b. Muhammed – Firâs b. Halîl Meþ‘al), Amman 1425/ 2003, s. 94-95, 171-173; Temîmî, e¹-ªabašåtü’sseniyye, II, 49-52; Keþfü’¾-¾unûn, I, 32, 562, 674; II, 1046, 1143, 1384, 1627-1628, 1694, 1836; Leknevî, el-Fevâßidü’l-behiyye, s. 31-34; Abdülazîz ed-Dihlevî, Bustânü’l-muhaddisîn (trc. Ali Osman Koçkuzu), Ankara 1986, s. 161; M. Zâhid el-Kevserî, Mašålât, Kahire 1372, s. 467474; Fuâd Seyyid, Fihrisü’l-maŹû¹âti’l-mu½avvere, Kahire 1954, I, 29-30; Sezgin, GAS, I, 439442; Abdullah Nezîr Ahmed, Ebû Ca£fer e¹-ªa¼âvî: el-Ýmâmü’l-mu¼addi¦ el-faš¢h, Dýmaþk 1411/ 1991; Muharrem Önder, “Ebû Ca‘fer et-Tahâvî ve Þurût Ýlmi”, Ýslâm Hukuku Araþtýrmalarý Dergisi, sy. 11, Konya 2008, s. 365-397; N. Calder, “al-Tahawý”, EI 2 (Ýng.), X, 101-102. ÿDavut Ýltaþ Akaide Dair Görüþleri. Mu‘tezile, Kaderiyye, Cehmiyye, Müþebbihe ve Þîa gibi itikadî ve siyasî mezheplerin teþekkül ettiði bir dönemde yaþayan Tahâvî, Ehl-i sünnet inancýnýn yerleþmesi ve geliþmesine katkýda bulunmuþtur. Beyânü £aš¢deti Ehli’s-sünne ve’l-cemâ£a adlý eserinin mukaddimesinde Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Muhammed b. Hasan eþ-Þeybânî’nin akaide dair görüþlerini açýklamýþtýr. Mâtürîdî ile Tahâvî’nin genel bir deðerlendirmesi yapýldýðýnda Mâtürîdî’nin Ebû Hanîfe’ye ait itikadî görüþleri aklî bir temel üze- TAHCÎR rinde sistemleþtirmeye çalýþtýðý, Tahâvî’nin ise sadece bir itikadî liste verdiði görülür. Tahâvî, Allah’ýn sýfatlarý konusunda tartýþmaya girmez. Bu sýfatlarýn kadîm olduðunu vurgulayarak insan aklýnýn naslarda yer almayan isim ve sýfatlarý zât-ý ilâhiyyeye nisbet edemeyeceðine iþaret eder. Yaratýlmýþlardan hareketle isim ve sýfatlarýn mahiyetinin kavranmasý mümkün olmadýðýna göre tartýþmaya girmeye ve sýfatlarý tasnif etmeye gerek yoktur. Ýlâhî sýfatlar hiçbir þekilde mahlûkatýn sýfatlarýna benzemez. Kâinatta meydana gelen ve gelecek olan her þey ilâhî ilim, irade ve takdire göre vuku bulur (Beyânü £aš¢deti Ehli’s-sünne, s. 9-11). Tahâvî, âyet ve hadislerde geçen ve zâhirî mânalarý bakýmýndan teþbihi andýran sýfatlarýn yorumlanmasýna da giriþmez. Ona göre bunlarý te’vile kalkýþmak teslimiyete aykýrýdýr (a.g.e., s. 14-15). Allah’ýn arþý vardýr, fakat O’nun arþa ve daha aþaðýdakilerine ihtiyacý yoktur. Cenâb-ý Hak, niteliðini insan aklýnýn bilemeyeceði þekilde müminler tarafýndan cennette görülecektir (a.g.e., s. 13, 19). Halku’l-Kur’ân konusunda Ebû Hanîfe gibi düþünen Tahâvî (Beyhaký, I, 388; II, 321322) bu meseleye yönelik tartýþmalara karþý çýkar. Kur’an Allah kelâmýdýr ve O’ndan söz halinde nâzil olmuþtur. Allah’ýn hakiki kelâmý olan Kur’an’ý insana ait kelâma benzetmek kiþiyi küfre götürür. Zira Kur’an’da, “Bu Kur’an sadece bir insan sözüdür” diyenlerin cehenneme atýlacaðý (el-Müddessir 74/25-26) bildirilmiþtir (Tahâvî, s. 1213, 20). Tahâvî kaderi ilâhî bir sýr olarak kabul ettiðinden insanýn fiilleriyle ilgili tartýþmalara da yer vermez. Kader melekler ve peygamberler tarafýndan da bilinemez. Ýnsana ait ihtiyarî fiillere Allah’la iliþkileri açýsýndan bakýldýðýnda yaratýlmýþ, kul açýsýndan bakýldýðýnda ise kazanýlmýþ olduðu görülür. Aslýnda kâinatta meydana gelen her þey Allah’ýn dilemesiyle gerçekleþir, ancak insana yüklendiði sorumluluðun üstesinden gelebilecek yetenekler de verilmiþtir. Fiillerin meydana gelmesi için gerekli olan güç fiilden önce deðil eylemin oluþmasý anýnda Allah tarafýndan yaratýlýr. Bununla birlikte fiilin vuku bulmasý için gerekli ortamýn yaný sýra organlarýn saðlam olmasý anlamýndaki istitâat fiilden önce insanda mevcuttur, ilâhî hitap da bunlara baðlýdýr (a.g.e., s. 26-27). Tahâvî’ye göre Cenâb-ý Hak kýyamete kadar meydana gelecek her þeyi ezelde levh-i mahfûza yazmýþtýr. Ýnsanýn baþýna gelmesi mukadder olmayan bir þey ona asla isabet etmez, isabet etmesi mukadder olan þey de mutla- ka kendisine ulaþýr (a.g.e., s. 16, 18-19). Nübüvvetin mahiyeti ve gerekliliði gibi hususlarda fikir beyan etmeyen Tahâvî bunu bir inanç ilkesi diye niteler. Hem insanlara hem cinlere gönderilmiþ olan Hz. Muhammed peygamberlerin sonuncusudur. Allah’a inandýðý halde son peygambere inanmayan kimse Ýslâm itikadýnýn gereklerini yerine getirmiþ sayýlmaz (a.g.e., s. 12). Tahâvî, Resûl-i Ekrem’in sadece mi‘rac mûcizesine yer verir. Resûlullah geceleyin uyanýk halde iken bedeniyle semaya ve oradan Allah’ýn dilediði yere kadar çýkarýlmýþtýr (a.g.e., s. 17). Velînin nebîden üstün olamayacaðýný belirten Tahâvî aksi görüþler beyan edenleri þiddetle eleþtirir (a.g.e., s. 30-31). Günahkârlar ve kâfirler için kabir azabý haktýr. Ölen bir kimse kabrinde Münker ve Nekir’ce rabbi, peygamberi ve dini hakkýnda sorgulanacaktýr. Hadislerde de bildirildiði gibi kabir kiþi için ya bir cennet bahçesi veya cehennem çukurudur (a.g.e., s. 25). Âhirete dair sýrat, mîzan, amel defteri, mükâfat ve ceza gibi hususlara iman etmek gereklidir. Cennet ve cehennem yaratýlmýþtýr, her ikisi de ebedîdir. Deccâlin çýkýþý ve Hz. Îsâ’nýn nüzûlü kýyamet alâmetlerindendir. Hayatta olanlarýn ölmüþ kimseler için verdiði sadakalar ve yaptýðý dualar ölüye fayda saðlar (a.g.e., s. 26, 31). Tahâvî imaný “dil ile ikrar, kalp ile tasdik” þeklinde tanýmlar. Ýmanýn derecesi bakýmýndan müminler arasýnda ayýrým yapýlamaz, sadece takvâ ve sâlih ameller açýsýndan aralarýnda fark bulunabilir. Ehl-i kýbleden olan kimse müslüman ve mümin olarak nitelenir, böylesi tekfir edilemez. Ancak Tahâvî, imanýn bulunmasý halinde günahýn kiþiye zarar vermeyeceði þeklindeki ircâ görüþüne katýlmaz (a.g.e., s. 21-22). Þefaat haktýr, zira bazý hadisler buna delil teþkil eder. Ebû Hanîfe þefaatçileri genelde peygamberlerle sýnýrladýðý halde (el-Fýšhü’l-ekber, s. 11) Tahâvî bunlara müttaki müminleri de ilâve eder. Ýtikadî alanda kendine özgü bir anlayýþ geliþtirmeyen Tahâvî yeni bir sistem inþa etmemiþtir. Onun itikadla ilgili görüþleri, Ebû Hanîfe’nin yaklaþýmýný ortaya koymasý ve yanlýþ anlaþýlmasýný engellemesi bakýmýndan önem taþýr. Tahâvî’nin el-£Aš¢detü’¹-ªa¼âviyye’de naklettiði görüþleri Ýbn Ebü’l-Ýz, Necmeddin Baybars b. Yalýnkýlýnç et-Türkî, Ömer b. Ýshak el-Gaznevî, Ekmeleddin el-Bâbertî, Abdülganî b. Tâlib el-Meydânî ve Abdullah el-Herevî el-Habeþî gibi âlimler þerhederek delillendirmeye çalýþmýþtýr. Ahmet Karadut’un Kelâm Tarihinde Tahâ- vî ve Akîde Risâlesi adlý yüksek lisans teziyle (Ankara 1990), Arif Aytekin’in Tahâvî Akidesi ve Selef Akîdesindeki Yeri adlý doktora çalýþmasý yayýmlanmýþtýr (Ýstanbul 1996). BÝBLÝYOGRAFYA : Buhârî, “Edeb”, 69; Tahâvî, Beyânü £aš¢deti Ehli’s-sünne ve’l-cemâ£a, Beyrut 1995, tür.yer.; Ebû Hanîfe, el-Fýšhü’l-ekber (nþr. M. Zâhid elKevserî), Haydarâbâd 1321, s. 11; Beyhaký, elEsmâß ve’½-½ýfât (Ýmâdüddin), I, 388; II, 321-322; E. E. Elder, “al-Tahawý’s Bayan al-Sunna wa’lJama.a”, The Macdonald Presentation Volume, Princeton 1933, s. 131-144; Eyyub Ali, “Tahaviyye” (trc. Ahmet Demirhan), Ýslâm Düþüncesi Tarihi (ed. M. M. Þerif), Ýstanbul 1990, I, 281, 282, 292; Arif Aytekin, Ehl-i Sünnet Ýnanç Esaslarý: Tahâvî ve Akaid Risalesi, Ýstanbul, ts. (Seha Neþriyat), s. 29-31. ÿSalih Sabri Yavuz – — TAHAYYÜL ( ) א Duyu nesnelerinden alýnan formlarýn iç idrak sürecinde yeniden iþlenmesini saðlayan zihinsel etkinlik; Ýbn Sînâ psikolojisinde iç idrak güçlerinin üçüncüsü ˜ (bk. DUYU; HAYAL; ÝDRAK). ™ – — TAHCÎR ( ) א ˜ Mevât araziyi ihya etmek amacýyla etrafýný çevirmek anlamýnda bir fýkýh terimi. ™ Sözlükte “bir yere taþ dikmek; alýkoymak, kýsýtlamak, haram kýlmak” anlamlarýndaki tahcîr (ihticâr), Ýslâm hukukunda sahipsiz ve iþlenmemiþ ölü (mevât) araziyi iþlemek ve imar etmek (ihya) için etrafýný taþ, diken vb. þeylerle çevirmeyi ya da ihya niteliði taþýyan iþlemlere baþlamayý ifade eder. Bazý fýkýh kitaplarýnda tahvît de (duvar çekme) ayný mânada kullanýlýr. Ölü araziyi ihya etmenin bu arazi üzerinde mülkiyet hakký kazandýracaðý kanaatini taþýyan Ýslâm hukukçularýnýn çoðunluðuna göre tahcîr, söz konusu araziyi ihya etmeyi düþünen baþkalarýna karþý öncelik hakký kazandýran bir iþlemdir. Tahcîrin hak kazandýrýcý bir iþlem kabul edilmesinin gayesi ölü arazilerin verimli hale getirilmesini teþvik etmek ve devletin vergi almasýný saðlamaktýr. Hz. Ömer’in, “Muhtecirin üç yýldan sonra hakký yoktur” sözünü esas alan Hanefîler’e göre bu hakkýn kullaným süresi üç yýldýr. Mecelle’de bu husus þöyle düzenlenmiþtir: “Bir kimse arâzî-i me389