Akı 1 ARDA AKI SECTİON: 19 21400387 5. ÖDEV Başak Berna Cordan ÖNYARGILAR “Hitler: Kötülüğün Yükselişi” adlı film 2003 yılında Christian Douglay tarafından yönetilmiş iki bölümden oluşan biyografi şeklinde bir filmdir. Filmde Adolf Hitler’in sırf savaş yıllarındaki komutanlığı değil bütün hayatı anlatılmaktadır. Çocukluğundan ölümüne kadar olan, kademe kademe yükselişini ve Almanya’nın başına geçmesini konu alır. Hitler bir diktatör, Hitler bir katil, Hitler bir canavar, Hitler bir faşist, Hitler bir hırsız, Hitler milyonlarca insanı katletti, Hitler Yahudilere haksız yere zülüm yaptı, Hitler bütün dünyayı birbirine kattı… Daha niceleri. Sokaktan bir insanı çevirseniz Hitler’i sorsanız alacağınız cevapları yukarıda listeledim. Ben de aynısını düşünüyordum aslında bu filmi izleyene kadar. Aklımıza yerleşen bunca önyargıyı yıkabilecek kadar etkili olduğunu iddia ettiğim bu film aslında Hitler’in ne kadar başarılı bir devrimci ve ne kadar iyi bir Alman olduğunu anlatıyor. Yıl 1940, Almanya savaşlardan mağlup ayrılmış ve rezil rüsva bir durumda adeta can çekişiyor. İnsanlar ekmek almaya çuvallar dolusu paralarla gidiyorlar, ordu perişan halde, millet sefil durumda… Koskoca Almanya’nın düştüğü duruma bakın. Sanayide dünya lideri olan bu ülkenin tek bir tankı geçtim ordusu dahi yok. Ağır tazminat yüklü anlaşmalarla mahvolmuş perişan bir durumda yüce Almanya. İşte o rezalet durumdan Dünyanın üç kıtasında kan kusturan ve zamanında kendini ezenlere ve bir sülük gibi kanını emenlere gereken dersi veren kişidir Adolf Hitler. Tabii ki de onun bütün yaptıklarını savunmuyorum ama kendisinin cidden savunulacak ve örnek alınacak birçok yönü var. İlk olarak ülkesi bu rezil durumdan kurtulsun hak ettiği güce kavuşsun diye kendini bütün dünyaya ve ileriki nesillere “ Canavar, katil ve diktatör” olarak tanıtmayı göze almış bir insandır. Varsayalım ki siz çok güçlü kaslı ve yapılı bir insansınız, üç tane sizden çok daha az kuvvete sahip adamlar geliyor ve sizi yere yatıyor, siz ayağa kalkamıyorsunuz veyahut kalkmaya çalışırken size bir yumruk daha indiriyorlar, tamda o sırada arkadan dört tane on beş, on altı yaşlarında çocuklar geliyorlar ve size sırıtarak yumru sallamaya başlıyorlar. Sizin zayıf anınızdan yararlanıp sizle dalga geçiyorlar adeta. Siz fırsatını bulup ayağa kalkar kalkmaz, o üç adamı ile dört çocuktan kaçadabilirsiniz kavgaya devam da edebilirsiniz. Ama yüzü gözü kanlar içindeyken; kaçmak, korkmak ve özür dilemek sizin gibi kalıplı, kaslı ve güçlü bir adamı soytarı durumuna düşürür. Bunun yerine ilk başta o üç adama sonra da diğer dört çocuğa iyi bir ders vermek gerekir. İşte Hitler’in de Almanya’ya yaptığı budur. Tek bir askeri olmayan ülkeyi kalkındırarak, Dünya’nın en güçlü ordularından birine sahip ülke yapmak veyahut öyle sefil durumdaki ülkeyi o zamana kadar görülmemiş tanklar ve toplarla donatmak herkesin yapabileceği bir iş değildir. Şimdi diyeceksiniz, misal veriyorum Polonya’da ölen binlerce sivil vatandaşın ne suçu var? İşte o konuda ben de bir şey diyemiyorum. Sanırsam Hitler ile Atatürk’ü ayıran en önemli nokta da bu olsa gerek. Hitler kendi sınırları içerisinde yetinmeyi bilemedi, aç gözlülüğüne, hırsına ve intikam duygusuna yenik düşüp hem milyonlarca masum insanın ölümüne neden oldu hem de savaşı yine kaybetti. Ama yine de şu da bilinmelidir, Hitler hiçbir zaman Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan Akı 2 sonra içinde bulunduğu durumu kabul etmemiştir ve gerçekten üstün ırklardan biri olan Almanlara yakışan güce Almanya’yı kavuşturmuştur. Hitler çok iyi bir vatansever, milliyetçi ve komutandır bunu kabul ederim ama eğer sorarsanız ki bana “Hitler’i seviyor musun?” diye, cevabım “ Hayır” olur. Eğer Alman olsam severdim ama şimdi milyonlarca masum insanın ölmesinde etkili olmuş bir insanı sevmemi beklemeyin benden, ama cidden bazı yaptığı icraatları takdir ediyorum.