T.B.M.M. B : 69 28.4.1992 0:1 Halkımız hassastır; dini konusunda hassastır, inancı konusunda hassastır; toplumumuz örfü, âdetleri, gelenekleri, kendine has değer yargıları konusunda hassastır. önce şunu demek istiyorum : "Demokrasi, laiklik, insan hakları, hukuk devleti, şeffaf­ lık, devlet-millet kaynaşması" gibi sözler, kubbede birer hoş seda olarak kalmaya mahkûm­ dur; kendi halkımızla ilgili realiteleri ve gerçekleri görmemezlikten geldiğimiz sürece. Demokrasi ve laikliğin Fransa'da tatbiki farklı olabilir, ingiltere'de farklı olabilir, Ameri­ ka'da farklı olabilir; tabiî, Türkiye mevzubahis olunca, Sayın Başbakanın ve herkesin ifadesiy­ le, yüzde 99.9'u Müslüman olan bir halkın yaşadığı ülkede bu mesele mevzubahis olduğunda, olaya farklı olarak yaklaşmak ve en azından bazı gerçekleri artık kabul etmek gerekir. Yani, Türkiye'de, bütün siyasî partiler tarafından, bütün siyasî çevreler tarafından, resmî ideoloji ta­ rafından kabul edilmesi gereken bir gerçek var; o gerçek de, halkının yüzde 99'unun Müslü­ man olduğu gerçeğidir. Geçen akşam televizyonda bir açıkoturum yapılıyor, bu açık oturumda "Demokrasi, la­ iklik ve İslam; bunlar birbiriyle uyumlu mudur? Hem demokrat hem Müslüman olunur mu? Hem laik hem Müslüman olunur m u ? " gibi bir sual; ne hikmetse, alelacele kamuoyuna, 60 milyonun huzuruna getiriliyor. Tabiî, Sayın Demirel'in daha önceden yaptığı bir konuşma var, "olunur" diyor. Olunur, olunmaz, bu ayrı bir konu; ama, ne Sayın Demirel'in ne de başkaları­ nın "olur" demesiyle olmaz. Siyasetçilerin "olur" demesiyle olmaz. Olur mu, olmaz mı?.. Eğer burada İslam açısından mesele ele alınıyorsa, o zaman Kur'an'a bakmak lazım. Eğer bu soru Fransa'da sorulmuşsa, İncil'e bakmak lazım, bu soru İsrail'­ de sorulmuşsa, Tevrat'a bakmak lazım. Sizi samimiyetle temin etmek istiyorum ki, ben yıllarca taşrada, Anadolu'nun her yerin­ de, camide, halkın içinde görev yapmış bir insanım; halkımız rencide oluyor ve hâlâ bu eski üsluptan ve bunda ısrar edilmesinden, eğer memleketimiz için, milletimiz için bir şeyler umu­ ı luyorsa, bu mümkün değildir. Bakınız, bir başka husus da şudur : Defalarca, çeşitli vesilelerle Meclis kürsüsünde, tele­ vizyon ekranında, basında dile getiriliyor. Bu da, şu yemin meselesi. "Efendim, laikliğe yemin ettiniz. Yemininizi bozmayın" deniliyor. Şimdi, ben bu konuya girmek istemiyorum; ama, bü­ tün milletvekilleri burada Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacaklarına yemin etmediler mi? Şimdi soruyorum; Sayın Demirel, devletçi mi, serbestçi mi? NAZMİ ÇİLOĞLU (Bolu) — Ne alakası var?.. HASAN MEZARCI (Devamla) — Alakası var tabiî. Atatürk ilke ve inkılaplarından bir tanesi de, hâlâ devletçilik değil mi? Milliyetçi mi, mozaikçi mi? Hangisi?.. Öyleyse, Türkiye'de bazı şeyleri yeniden gözden geçirmek gerekiyor. Devletçiliği gözden geçirip, Anayasaya rağ­ men serbestçiliğe geçiyorsunuz, yemin metnine rağmen. Milliyetçilikten vazgeçip, mozaikçi ola­ biliyorsunuz... Eğer bu olabiliyorsa, o zaman, laiklikten vazgeçip geçmemek konusu da bura­ da tartışılabilir... COŞKUN GÖKALP (Kırşehir) — Baklayı çıkardın ağzından. HASAN MEZARCI (Devamla) — ...Konuşulabilir ve konuşulmalıdır da. Bakınız, "Yemin" deniliyor. Amerika'da İncil'e yemin ediliyor, Yunanistan'da İncil'e ye­ min ediliyor. Yemin kutsal bir kavram. İslam Dinine göre, bir metnin yemin sayılabilmesi için, bir — 371 —