Ekim 1989 MEVLİD KANDİLİ Mehmet Nuri Yılmaz Çankaya Müftüsü ين َ س ْل َن ََٓ َو َ ما اَ ْر َ مة ِل ْل َعا َل ۪م َ اك اِلَّا َر ْح Muhterem Müslümanlar! 11 Ekim Çarşamba'yı, Perşembe'ye bağlayan gece, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim'de âlemlere rahmet olarak gönderildiği beyan buyurulan, yaratılmışların sultanı, sevgi ve sevilmişlerin başı, insan ve cinin Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) in doğumuyla şu varlık âlemini şereflendirdiği çok mübarek ve müstesna bir gecedir. Bu gecenin sabahına karşı insanlık tarihini ilgilendiren büyük bir hadise evet kâinat çapında büyük bir hadise meydana gelmiştir. Hicaz bölgesinin Mekke şehrinde Miladi 571 yılı, 20 Nisan'a rastlayan 12 Rebiu'levvel Pazartesi günü sabaha doğru Hz. Muhammed (s.a.s.) doğmuştur. Böylece dünya asırlardan beri beklediği kurtarıcısına kavuşmuş, hep o anı yakalamak için raks edip dönen zaman mesut ve bahtiyar olmuştur. Artık Hristiyanlığın tahakkümü, putperestliğin baskısı, İran ve Bizans'ın küfür ve zulme dayalı saltanat ve ihtişamı, Arap’ın vahşet ve cehaleti yok olmaya mahkûmdur. Çünkü ilahi irade Hz. Muhammed (s.a.s.)’i varlık sahnesine çıkarmıştır. Çeşitli ahlaksızlığın ve putperestliğin yakıp yıktığı dünyayı O, sadece O onaracaktır. Yüce Mevla, O'nu bütün âlemlere rahmet olarak göndermiştir. Soy ve dil bakımından Arap’tır. Ancak yüklendiği "Risalet" vazifesi bakımından topyekûn insanlığa mal olmuştur. O bir nurdur. Tevhit ve tevfik nurudur. Güneşin ışığından nasıl herkes istifade ediyorsa, grubu olmayan O "hakikati Muhammedi'yle" güneşinden de İsteyen herkes istifade edebilir. Allah'ın Resulü hiç bir kavmin, hiç bir Milletin inhisarında değildir. O'nun çağrısı umumidir. Çünkü bütün insanlığa gönderilmiştir. Devrisaadetlerinden dünyanın sonuna kadar olan devir, hep devri Muhammedi'dir. Mümini de kâfiri de O'nun Ümmetidir. O İlahi rahmetin ta kendisidir. Ne var ki O'nu Abdullah'ın öksüz çocuğu gözüyle görenler yandı. "Muhammedün Rasulüllah" diyenler kurtuldu. Aziz Müminler! Rasulüllah'ın soyu Harem Mimarı Hz. İbrahim (s.a.s.)'e dayanmaktadır. Babasını hiç görmemiş. Annesini de 6 yaşında iken kaybetmiş olan bu anadan babadan öksüz çocuk; önce dedesi Abdulmuttalip'in, sonra amcası Ebu Talib'in koruması altında büyümüştür. Yirmi beş yaşına gelince, Kureyş'in asil ve zengin kadınlarından Hz. Hatice (r.a.) ile evlendi. Hz. Hatice'den 4 ü kız olmak üzere, 6 çocuk babası oldu. Daha sonra "Mariye" adlı kadından üçüncü oğlu İbrahim doğdu. Hz. Fatıma (r.a.)'nın dışında çocuklarının hepsi kendinden önce vefat ettiler. Ahlaken tefessüh etmiş, vicdanen pörsümüş bir toplum içinde geçirdiği gençlik hayatı, tam bir nezahet, edep ve fazilet örneğidir. Asla puta tapmamış, içki içmemiş, yalan söylememiş, kimseyi aldatmamış ve incitmemiştir. Nitekim can düşmanları bile O'nun pak ve temiz hayatını, üstün ahlakını kabul etmek zorunda kalmışlardır. Bu yüzden O'na "El-Emin" (güvenilir) lakabını vermişlerdir 40 yaşına kadar iddiasız bir hayat süren Peygamberimiz, bir gece Hıra dağının sessizliğinde, ruhunun derinliklerine dalıp esrarı cihanı çözmeye çalıştığı bir sırada Gayb âleminin feriştahı Cibril, O'na görünerek "Oku" ile başlayan "Alak" suresinin ilk 5 ayetini getirdi. Böylece Yüce Rabbin hitabına mazhar ve Peygamberlik mertebesine nail oldu. İlk üç yıl gizli 10 yıl aleni olarak Arap müşriklerini ve bütün dünya insanlığını Allah'ın birliği inancına ve en son din olan İslam'a davet etti. Müşriklerin bütün direnişlerine, zulüm ve işkencelerine katlanarak, yüklendiği peygamberlik görevini hakkıyla yerine getirdi. Korkmadan yılmadan, bu mukaddes dava uğrunda verdiği şerefli mücadeleler kısa zamanda semeresini gösterdi ve İslam, dünyanın dört bir bucağına yayıldı, gittikçe daire genişledi. İslam'da bir dönüm noktası olan, Hicret hadisesi ile İslam devletinin temeli atılmış, Mekke'nin fethi ile bir daha dirilmemek üzere putperestlik tarihe karışmıştır. Artık kuru karanlığın ve derin cehaletin hüküm sürdüğü Hicaz kıtasında, insanlar kendi elleri ile yaptıktan putlara tapmamakta, tek Allah'a inanmakta ve O'na ibadet etmektedir. Asırlarca devam edip gelen kan davaları son bulmuş, muhasım kabileler birbirlerine dost olmuşlardır. Kız çocukları diri diri toprağa gömülmekten kurtulmuşlardır. Beşeriyetin mazlum sınıfını teşkil eden kadın, satılık meta olmaktan çıkmış, toplum içinde saygınlık kazanmıştır. Yağmacılık, faizcilik, sarhoşluk vb. fenalıklar son bulmuştur. Soylu ve üstün ailelerin hükümranlığı nihayete ermiş, insanlar arasında, özellikle kanun önünde eşitlik ilkesi getirilmiştir. Kıymet, servete ve mala değil, ilim ve ahlaka verilmektedir. Ferdi ahlakın yanı sıra, sosyal ahlaka da değer verilmiş ve bu hususta müeyyideler getirilmiştir. İhtikâr yasaktır. Rüşvet memnudur, kişilerin haklan mahfuzdur. Allah kendine ait hakları inayet buyurup affedebilir, fakat kul ve cemiyet haklarını affetmeyeceği bildirilmiştir. Batı âleminin, 1789 Fransız İnkılabının İnsan Hakları Beyannamesi ile kavuştuğu, insanın hürriyet, müsavat ve bunlara bağlı getirdiği haklardan, dinimiz 1200 yıl daha öncedir. Cemaat-i Müslimin, Bu gecenin mana ve ehemmiyetini, ruhumuzun derinliklerinde hissederek, ailemize ve çevremize Hz. Muhammed (s.a.s.)'ın hayatını, yüce ahlakını anlatmalıyız. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.s.)'ı tanımadan Allah'ı tanımak mümkün değildir. Yüce Mevla’ya giden yol Hz. Muhammed (s.a.s.)'den geçmektedir. Onsuz tevhit olmaz, onsuz hidayete erişilmez. Kâinatın Efendisini gerektiği şekilde anlatmak şüphesiz mümkün değildir. Dil onu beyandan, kalem onu tasvirden acizdir. Onu metheden bizzat Ezel ve Ebed Sultanı olan Yüce Mevla'dır. "Dünya neye sahipse, O'nun vergisidir hep, Medyun O'na cem'iyyeti, medyun O'na ferdi, Medyundur O Masuma bütün bir beşeriyyet. Ya Rab, bizi mahşerde bu İkrar ile hasret." Feyziniz daim, kandiliniz mübarek olsun.