T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ TEFSİR ANA BİLİM DALI ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI YÜKSEK LİSANS TEZİ HAZIRLAYAN Kemal GÖZÜTOK Ankara – 2012 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ TEFSİR ANA BİLİM DALI ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMAN HAZIRLAYAN Kemal GÖZÜTOK Prof. Dr. Mehmet Akif KOÇ A.Ü. İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Tefsir Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Ankara – 2012 II İÇİNDEKİLER KISALTMALAR........................................................................................................ IV ÖNSÖZ.....................................................................................................................V GİRİŞ........................................................................................................................ 6 1. BÖLÜM: THEODOR NÖLDEKE VE İSLAMİ RİVAYETLERİ ESAS ALANLAR 1.1. Kur’an Tarihi Alanında Temel Eser Olan Theodor Nöldeke ve Friedrich Schwally’nin Geschichte Des Qorans İsimli Eseri ...................................................... 9 1.2. Kur’an’ın Otantikliği Konusunda Rivayetlere Güven Duyanlar...........................20 1.3. Kıraat Farklılıklarını İnceleyerek Metin Tenkidi Yapanlar Ve Kur’an’ın Menşe’i’nin Farklı Kültürler Olduğunu İddia Edenler...................................................................31 2. BÖLÜM: 1950 YILINDAN İTİBAREN BATI'DAKİ YENİ GELİŞMELER 2.1. Joseph Schacht’ın Skeptisizminin Kur’an Tarihi Alanında Doğurduğu Sonuçlar İle Alphonse Mingana’nın Harici Kaynak Kullanımına Öncülüğü ...................................36 2.2. 1972 Yılında Yemen’de Bulunan Kur’an El Yazmalarının Doğurduğu Sonuçlar...51 2.3. Batı’daki Son Gelişmeler...................................................................................55 SONUÇ YERİNE .......................................................................................................66 EK 1 ........................................................................................................................74 EK 2 ........................................................................................................................78 Kur’an Tarihine Yaklaşımlarında İslami Rivayetleri Esas Alanlar............................78 Revizyonistler ......................................................................................................79 "Kıraat Farklılıkları” İle “Erken Dönem Kur’an El Yazmaları”nı Öne Çıkaranlar ......81 BİBLİYOGRAFYA......................................................................................................84 ÖZET .......................................................................................................................88 ABSTRACT...............................................................................................................89 III KISALTMALAR IFD Ilahiyat Fakültesi Dergisi AÜİFD Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi İÜİFD İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi KSÜİFD Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi JMES Journal of Middle East Society SBAW Sitzungsberichte Der Bayerischen Akademie Der Wissenschaften JAOS Journal of The American Oriental Society BNF Gestapo Bibliothèque Nationale De France Geheime Staatspolizei G.D.Q Geschichte Des Qorans D.İ.B Diyanet İşleri Başkanlığı T.D.V Türkiye Diyanet Vakfı M.E.B Milli Eğitim Bakanlığı IV ÖNSÖZ Müslümanlar Hz. Peygamber’in ardında bıraktığı yazılı vahiy metinleri ile ellerinde bulunan Mushafın farklı olmadığını savunmaktadırlar. Bununla beraber Batı ilim dünyası, Müslümanların bu iddiasının ne kadar doğru olduğunu sürekli merak etmiştir. Onların 19. y.y.’ın ortalarından günümüze kadar Kur’an’ın otantikliğine ilişkin söylemlerini tezimizde ele almaya çalıştık. Bunu yaparken görüşlerinin nasıl bir gelişim kaydettiğini, ve birbirilerinden nasıl etkilendiklerini de ortaya koymayı hedefledik. Nihai olarak Oryantalistlerin mezkur konuya ilişkin neler ürettiklerini ve ne kadar objektif olduklarının tespitini yapmış bulunduk. Tez hazırlama aşamasında yabancı dillerde yazılmış olan eserleri okumamda bana yardımcı olan Uluslar Arası İlahiyat öğrencilerine ve özellikle Almanca metinlerde sürekli rahatsız ettiğim değerli İsmail Koçak kardeşime minnettarım. Oryantalistlerin Kur’an’ın otantikliğine ilişkin fikirlerini incelemeyi öneren danışmanım Prof. Dr. M. Akif Koç’a teşekkürlerimi arz ederim. Bunun yanı sıra Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde eğitim görmemiz için imkan hazırlayan D.İ.B. ile T.D.V.’na desteklerinden ötürü müteşekkirim. Son olarak altı senedir yolumu gözleyen, eğitimimi bitirip tekrar yanlarına dönmemi sabırla bekleyen annem Fatma Gözütok ile babam Mecit Gözütok’a maddi manevi, her türlü desteklerinden dolayı şükranlarımı sunuyorum. Kemal Gözütok Ankara, 2012 V ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI GİRİŞ Kur’an-ı Kerim miladi 610 yılında Arap yarım adasının Mekke şehrinde, Allah’ın elçisi Hz. Muhammed (s.a.v)‘e inzal olunmaya başlamış, 632 yılında onun vefatıyla beraber vahiy kapısı kapanmıştır. Genel kabule göre bu yazılı metinleri Allah’ın elçisi iki kapak arasında toplamamıştır. Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634)’in hilafeti esnasında Yemame'de vuku bulan muharebe birçok hafızın ölümüne sebep olmuştur. Bu durum Hz. Ömer (ö. 23/644)’i tedirgin etmiş ve Hz. Ebu Bekir ’e Kur’an’ı cem etme hususunda telkinde bulunmaya sevk etmiştir. Hz. Peygamber ile Cebrail arasında vuku bulan arza-ı ahîre’ye tanıklık eden vahiy kâtiplerinden Zeyd b. Sabit (ö. 34/655)’i görevlendirerek Kur’an’ın ilk Cem hadisesi gerçekleşmiş ve akabinde Hz. Ömer'in vefat etmesiyle kızı Hafsa (ö. 45/666)'ya teslim edilmiştir. Hz. Osman (ö. 35/656)’ın hilafeti döneminde farklı okuyuşların ortaya çıkmasıyla beraber Kur’an Hafsa’da bulunan Mushafa uygun olarak istinsah edilmiştir. Kur’an’ın Kureyş lehçesi ile vahyedilmesi sebebiyle istinsah edilen Mushaflar bu minval üzere yazılmış ve resmiyet kazanmış olup gerekli beldelere gönderilmiştir. Ubey b. Ka’b (ö. 22/643) ve Abdullah b. Mes’ud (ö. 38/659) gibi şahsi Mushaf sahiplerinin Mushafları da imha edilmiştir. Yazılı metnin böyle bir evreden geçmesine rağmen hıfz ve kitabet yoluyla Kur’an günümüze kadar herhangi bir tahrife uğramadan mütevatir bir şekilde gelmeyi başarmıştır. Kur’an tarihine dair birçok eser, Kur’an’ın nasıl ve hangi evrelerden geçerek günümüze geldiği meselesini, Müslüman perspektifi ile anlatmaktadır. Buna mukabil Müslümanlar kadar, Müslüman olmayanlar da Kur’an’ın ne olduğu, menşei, sahihliği ve oluşum süreci ile ilgilenmişlerdir. Batının bu meselelere bakış açısını değerlendirmek için onların Müslümanlarla olan münasebetlerinin tarihçesine değinmek gerekir. Batılı Hristiyanlar ile Müslümanlar Haçlı seferleri ile yakinen temasa geçtiler. 9 ve 10. asırlarda vuku bulan bu münasebet neticesinde üstün İslam medeniyetini müşahede etme fırsatı bulan batı dünyası, ondan etkilenmiş ve İslam medeniyetini daha yakından tanıma ihtiyacı hissetmiştir. Dolayısıyla bu olayların akabinde batılı talebeler Kuzey Afrika ve İspanya’ya dil öğrenmek için gönderilmiş ve Doğu İslam dünyasında Arapça yazılmış olan eserleri 6 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI kendi bilim dilleri olan Latince’ye çevirmeye başlamışlardır. Oryantalizm veya istişrak şeklinde isimlendirilen doğu biliminin oluşumu Müslümanların dinlerinden ziyade onların ilmi birikimlerini kendi topraklarına taşımakla gerçekleşmiştir.1 Der Islam dergisinde yayımlanan İhlâs Suresi’ne ilişkin makaleler üzerine yüksek lisans tezi hazırlamış olan Nuriye Özsoy çalışmasının birinci bölümünü Oryantalizmin ne olduğu üzerine ayırmış ve oluşum evreleri ile ilgili tasnif yapmıştır. Onun tasnifini esas alacak olursak yukarıda bahsettiğimiz bu dönem, erken dönem klasik Oryantalizmi olarak nitelendirilir. Daha sonra geç dönem klasik ve modern Oryantalizm evreleri ortaya çıkmıştır ki, bu dönemde İslami disiplin ve kaynaklarla ilgili daha derin araştırmalar yapılmıştır.2 Özellikle modern Oryantalizm yani 18. y.y’nin ortalarından itibaren 20. yüzyılın son çeyreğine kadar Oryantalistler en kaliteli çalışmalarını vermişlerdir. Tahminlere göre bu dönem aynı zamanda Müslümanların en zayıf olduğu döneme tekabül etmektedir. Oryantalizmi sömürgeciliğin bir keşif kolu olarak nitelendiren Edward Said(ö. 2003) bu oluşum üzerine en kapsamlı çalışmalardan birini yapmıştır. Onun Oryantalizm üzerine olumsuz görüşleri hala hem doğuda hem de batıda tartışılmaktadır. Biz burada farklı görüşleri zikretmekten ziyade, onların 19. y.y’nin başından günümüze kadar Kur’an’ın oluşum sürecine ilişkin söylemlerini aktarmaya çalışıp eleştirel bir süzgeçten geçireceğiz. Dolayısıyla onların ne denli objektif oldukları ve hangi amaçlarla bu söylemlerde bulundukları kısmen ortaya çıkacaktır. Uzun zamandır Oryantalizm ve onun çalışma alanları Türkiye'de de merak konusu olmuştur ve bu konu üzerine birçok tez ve makale yazılmıştır. Ancak, Kur’an tarihine dair araştırmalarına ilişkin kapsamlı bir çalışma Türkiye'de hazırlanmamıştır. Bu durum, onların bu birikimini ilgili okuyuculara sunma fırsatını vermektedir. Zira karşılaşmış olduğumuz çalışmalarda ya özellikle birkaç Oryantalist ele alınmış ya da konu itibariyle salt Kur’an tarihi ele alınmadığı için meseleye yüzeysel yaklaşılmıştır.3 1 Bkz. Cerrahoğlu, İsmail, “Oryantalizm ve Batıda Kur’an ve Kur’an İlimleri Üzerine Araştırmalar”, AÜİFD 31 (1989), ss.95-105 2 Daha derin bilgi için bkz. Özsoy, Nuriye, Der Islam Dergisinde Yayımlanan 112. El-İhlas Suresiyle İlgili Makaleler Örnekliğinde Oryantalistik Kur’an Çalışmalarının Değerlendirilmesi, Basılmamış YL tezi (Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 2010), ss.14-21 3 Türkiyede Oryantalistlerin Kur’an Çalışmaları Üzerine Hazırlanmış Olan Makale, Tez ve Kitapların 7 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI Daha açık bir biçimde tezimizin sınırlarını belirleyecek olursak batılı Oryantalistlerin Kur’an tarihine dair son iki asırda gerçekleştirdikleri çalışmalara yoğunlaşacağız. Bu Oryantalistik çalışmaları tasnif edilmiş şekilde sunacağız. Onların çalışmalarında esas aldıkları temeller birbirinde farklı olabilmektedir. Bir kısım Oryantalistler eski Kur’an el yazmaları ile meşgul olurken diğerleri bunun sonuç getirmeyeceğini düşünmüş ve rivayetlerden hareketle sonuca varmaya çalışmıştır. Bir diğer kısım rivayetleri güvenilir bulmadığı için Kur’an metin kritiğini bir metot olarak benimsemiştir. Bir başka grup ise İslami kaynakları esas almak yerine aynı döneme tekabül eden veya İslam öncesi gayr-i müslim kaynaklara başvurulması gerektiğini savunanlardır. Bütün bu görüşleri aktardıktan sonra tezimizin temel amacı olan bu görüşlerin değerlendirmelerini yapmaya çalışacağız. Aynı zamanda birbirleri ile olan ilişkileri yani fikir etkileşimlerini ortaya koyacağız. Tez hazırlama aşamasında izlenilen metottan bahsedecek olursak, ilk önce Türkiye'de bu konu üzerine ne gibi araştırmalar yapıldığını tespit etmeye çalıştık. Yapmış olduğumuz bu taramalar neticesinde bu eserlerin dipnotlarına inerek orijinal batı eserlerini kaynak olarak kullandık ve yine aynı şekilde o eserlerin dipnotlarından istifade ederek 19. asırda yazılmış eserlere kadar ulaştık. Kaynaklarımızın ekseriyeti İngilizce’dir. Yine, Almanca, Hollandaca ve Fransızca eserleri de incelemeye çalıştık. İncelediğimiz bazı eserlerde yukarıda bahsettiğimiz dillerin haricinde eser telif etmiş Oryantalistlerden alıntılar bulunmaktadır. Dolayısıyla ikinci el kaynaklardan alıntı yaparak söz konusu şahıslara da değineceğiz. Birbirine benzer veya aynı görüşleri savunan Oryantalistlerin bir kısmını tezimizde zikretmeyeceğiz. Fakat çalışmamızın ek 24 kısmında Kur’an tarihi üzerine yorum yapmış olan Oryantalistlerin isimlerini ve eserlerini bulabilirsiniz. dökümü için bkz. Koç, M. Akif, The Influence of Western Scholarship in Turkey, Journal of Qur’anic Studies 14 (2012), ss.9-44 4 Ek 2, ss.78-83 8 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI 1. BÖLÜM: THEODOR NÖLDEKE VE İSLAMİ RİVAYETLERİ ESAS ALANLAR 1.1. KUR’AN TARİHİ ALANINDA TEMEL ESER OLAN THEODOR NÖLDEKE VE FRIEDRICH SCHWALLY’NİN GESCHİCHTE DES QORANS İSİMLİ ESERİ Çalışmamızın giriş kısmında da belirttiğimiz gibi Oryantalizm asırlardır var olagelmiştir. Fakat özellikle 19. asırda erken dönem Oryantalizmine nazaran çok daha kaliteli çalışmalar verilmiştir. 1860 yılında Kur’an tarihi üzerine kapsamlı çalışma yapan Nöldeke (ö. 1930)5, son asırda bu kitabıyla birçok çalışmaya referans olmuştur. Geschichte Des Qorans isimli bu çalışmanın özet bir çevirisi 1970 yılında Muammer Sencer6 tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Sencer Geschichte Des Qorans’ın Friedrich Schwally (ö. 1919)7 tarafından revize edilmiş şeklini esas alarak tercüme etmiştir ve ilke yayınlarında bastırmıştır. Bu kadar önemli bir çalışmanın az tanınması hasebiyle bu eser hakkında tam tanıtıcı bilgi vermeyi yararlı görmekteyiz. Öncelikle şunu belirtelim ki elimizde bulunan nüsha, birkaç yazar tarafından revize edilmiştir. İlk telifi 1860 yılında yapan Nöldeke daha sonraki yıllarda meslektaşı olan Fiedrich Schwally’den kitabın ikinci baskısı için eseri genişletmesini ister ve o da kitabın birinci cildi olan Uber Den Uhrsprung Des Qorans’ı 1909 yılında yayımlar. Schwally kitabın ikinci cildi olan Die Sammlung Des Qorans’ı ise yayımlayamadan 1919 yılında vefat eder. Bu telif vazifesini Gotthelf Bergstrasser (ö. 1933)8 üstlenir ve aynı sene eseri telif eder, bir yandan da kitabın 3. cildi Die Lesarten Des Qorans için çalışmaları devam ettirir fakat o da 1933 yılında bir dağ gezintisi esnasında geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybeder. En nihayetinde 5 Theodor Nöldeke 1836 Harburg-Hanover doğumlu olup, döneminin en büyük doğu uzmanlarından biri olarak kabul edilen Alman asıllı bir Oryantalisttir. Geschichte Des Qorans hariç birçok çalışması ün kazanmıştır. 1930 yılında Karlsruhe şehrinde vefat etmiştir. 6 Muammer Sencer hakkında bilgi edinemedik fakat mütercimin Kur’an tarihi haricinde birçok tercümesi vardır. 7 Friedrich Schwally 1863 Almanya doğumlu olup 1919 yılında vefat etmiştir. Vefatından önce Köningsberg Üniversitesi’nde Sami diller bölümünde öğretim üyeliği yapmıştır. 8 Gotthelf Bergstrasser 1886 doğumlu olup, Alman asıllı bir filologtur. Constantinople Üniversitesinde Sami Diller alanında profesörlük yapmıştır. 2. Dünya savaşında Nazi aleyhtarlığı yapmıştır. 1933 senesinde bir dağ gezintisi esnasında esrarengiz bir şekilde hayatını kayıp etmiştir. 9 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI Bergstrasser (ö. 1933)’in talebesi olan Otto Pretzl (ö. 1941)9 1938 yılında kitabı geliştirilmiş hali ile yayımlar. Elimizde bulunan baskının sadece ilk iki cildi bünyesinde barındırdığını tekrar hatırlatalım. Eser, Schwally (ö. 1919) tarafından geliştirildiği için, kitabın içeriğini ona nispet ederek anlatacağız. Geschichte Des Qorans isimli bu eser, temel İslam kaynaklarından Taberi (ö. 310/923), Yakubi (ö. 292/905), Suyuti (ö. 911/1505), ibn Sa’d (ö. 230/845), Buhari (ö. 256/869), ibn Nedim (ö. 385/995), ibn Esir (ö. 630/1233), ibn Hacer (ö. 852/1448), Tirmizi (ö. 279/892), Malik b. Enes (ö. 179/795), ibn Hanbel (ö. 241/855), ibn Hişam (ö. 218/833) ve Vakidi (ö. 207/828)’nin eserlerinden istifade edilerek hazırlanmıştır. Batılı yazarlardan ise, Sylvester de Sacy (ö.1838), Gustav Weil (ö.1889), William Muir (ö. 1905), Henry Lammens (ö. 1937), Snouck Hurgronje (ö. 1936), Ignaz Goldziher (ö.1921), Leone Caetani (ö. 1935), Aloys Sprenger (ö. 1893) ve Reinhart Dozy (ö. 1883)’den istifade edilmiştir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi kitap 2 ciltten müteşekkildir. Birinci cildi Kuran’ın kaynağı hakkındadır. Eserin tanıtımına bu cild ile başlayacağız. İlk önce Schwally, Nebi kelimesini açıklamakla başlar, bu kelimenin İbrani kökenli bir kelime olduğunu söyler ve diğer dinlerde de Peygamberlik müessesesinin var olduğunu açıklar.10 Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayatını baştan sona incelemiş olan Nöldeke (ö. 1930) ve Schwally, onun karakterinin Peygamberliğinin bir delili olduğunu söyler. Zira onun gerçekten bir ilham aldığını yani iç âleminde bir ses işittiğini kabul eder. Hz. Peygamber hayatı boyunca bu sesi takip etmiştir. Fakat yazar bu sesi kutsal ve ilahi olarak görmez. Nitekim bütün Peygamberler için aynı söylemde bulunur. Hz. Peygamber’in bu sesi dinlediğini ve onun ilahi olduğuna iman ettiğini açıkladıktan sonra, hayatı boyunca taviz vermediğini belirtir. Hz. Peygamber’in muhataplarının da onun söylemlerine itibar edip tabi olması, onda bir farklılığın olduğuna delalet etmektedir.11 Hz. Peygamber’e risalet vazifesi gelmeden önce çok çekingen bir 9 Otto Pretzl 1893 doğumlu olan bir Alman Oryantalistdir. Hocası Bergstrasser gibi Sami diller alanında bir uzmandır. 2. Dünya savaşı öncesi Kur’an elyazmaları üzerine kapsamlı araştırma yaparken, savaş esnasında birliğe katılır ve askeri görev için Suriye bölgesine giderken, 1941 senesinde Sivastopol’da uçağının düşmesiyle beraber hayatını kayıp eder. 10 Nöldeke, Theodor & Schwally, Friedrich, Geschichte Des Qorans, Dieterich’sche Verslagsbuchhandlung 1909-1919, cilt.1, s.1 11 A.g.e., c.1, ss.2-3 10 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI insandı, fakat içindeki sese itibar etmesiyle beraber karakteri değişti ve bu sesi hiç sorgulamadı. En nihayetinde zekâsı ile de düşmanlarını mağlup etmeyi başardı. Hz. Peygamber bu sese o kadar çok itibar etmişti ki, kendisi din ile dünyevi işleri ayırmadığı halde içindeki ses buna müsaade ettiği kadar bunu yapmıştır. Nitekim Hz. Peygamber’in fizik ile metafiziği birbirinden ayıracak kabiliyeti bile yoktu. Ruhban da değildi ve hiç bir zaman olmak da istemedi.12 İslam’ın temel esası kelime-i tevhid, yani tek bir ilaha kulluktur. Bu temel doktrinin asıl kaynağı ise Yahudiliktir. Aynı Kur’an lafzı gibi, k.r.e kökünden türemiştir ve okunan anlamındadır. Bu kelime Aramice’den türemiştir. Risaletin ilk döneminde İslam’a yeni girenlere Sabii deniliyordu. Aynı kelime “Zabier” ise Hıristiyanlıkta bir mezhep ismidir. Yine aynı şekilde Schwally (ö. 1919), Hanif kavramını 3 küçük Hıristiyan mezhebinin bildiğini söylemektedir. Bu bilgiden hareketle ve Habeşistan hicretini göz önünde bulundurarak Hz. Peygamber’in, Hristiyanları çok iyi tanıdığını iddia etmektedir. Gelelim Hz. Peygamber’in ismine: Muhammed ismi ilk defa Peygamber için kullanılmamıştır, ondan önce aynı ismi kullanan 3 kişi kaynaklarda nakledilir.13 Schwally, Hz. Peygamber’in ümmi olduğunu kabul etmez, zira ilk gelen vahyi anlatan rivayetlerde, vema ene bi gar’i lafzı ‘ben okuma bilmem’ anlamında kullanılmamıştır.14 Zaten Hudeybiye antlaşması ile ilgili rivayetler onun iyi olmasa bile okuma bildiğine delalet etmektedir. Schwally’nin en çok vurgu yaptığı müsteşriklerden Sprenger (ö. 1893), Hz. Peygamber’in aktarımlarının ekseriyetinin öncekilerin masallarından ibaret olduğunu söylemektedir.15 Hz. Peygamber içindeki sesi el-Kuddüs, er-Ruh veya Cibril olarak adlandırmaktadır. Kur’an’dan hareketle farklı vahiy şekillerinden bahsedebiliriz. Bunlar kalbe ilham, Cebrail’in insan suretinde gelmesi, Miraç’ta olduğu gibi perde arkasından konuşması ve en ağır olanı yani zil sesiyle gelen vahiydir. Zil sesi ile gelen vahiy üzerinde batılı araştırmacılar çok yorum yapmıştır, buna dayalı olarak Hz. Peygamber’in epilepsi hastası olduğunu söylemişlerdir. Vahyin bu şekli Peygambere ağır geliyordu ve bazen epilepsi 12 A.g.e., c.1, ss.4-6 A.g.e., c.1, ss.8-10 14 Suyuti, Celaleddin, El-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an, Dimeşk-Beyrut 1987, c.1, s.76 15 Nöldeke & Schwally, GDQ, c.1, ss.14-17 13 11 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI hastalarında olduğu gibi, ağzı köpürüyordu. Fakat Nöldeke (ö. 1930) ve Schwally (ö. 1919) bunu kabul etmez, onlar hasta bir insanın diğer insanları bu şekilde sözleriyle etkileyebileceğini reddederler. Kitapta sürekli vurgu yapılan diğer müsteşrik Gustav Weil (ö. 1889), Hz. Peygamber’in fikir babasının Dihye olduğunu söyler. Ona göre Hz. Peygamber bilgileri Dihye’den alıyor ve aşırı saf olmasından ötürü bu bilgilere inanıp kendisini Peygamber zannediyor. Bu durum Medine’ye hicret gerçekleşene kadar bu şekilde devam eder. Daha sonra Hz. Peygamber durumu anlasa bile tebliğ yapmayı sürdürür ve davadan vazgeçmez. Sprenger (ö. 1893) da Weil gibi Hz. Peygamber’in arkasında bir fikir babası olduğunu düşünür. Fakat Schwally tarafından bu görüş kabul görmez.16 Şimdi Kur’an’ın yazılması konusuna geçmek istiyoruz. Hz. Ömer (ö.23/644)’in Müslüman olmasıyla ilgili rivayette, Kur’an’ın yazıldığını gösteren bilgiler bulunmaktadır. Bunun dışında Hasan b. Sabit (ö. 60/682)’in şiirinde, vahiyde geçtiği gibi ibaresi vahyin yazıldığına delalet etmektedir. Hz. Peygamber, vahyi kâtiplerine yazdırmıştır. Fakat onları düzenlememiştir. Kâtiplerin de düzenleme gibi bir şansı yoktu. Çünkü Allah Resulü hayatta idi. O gerektiği zaman ekleme yapıyordu ve bazen vahyin bir kısmını -Schwally’ye göre- hazf edebiliyordu. Yani burada nasih-mensuh’a vurgu yapılmaktadır. Diğer bir mesele ise 7 harf ile ilgilidir. Schwally İtkan’a vurgu yaparak 60 tane farklı okuyuştan bahseder.17 Zaten Hz. Peygamber bu farklı okuyuşlara izin vermiştir ve bu ciddi anlamda problem doğurmamıştır. Fakat bu farklı okuyuşlar sadece lehçe ile alakalı değildir. Zira Hz. Ömer ile Hişam Kur’an tilaveti ile ilgili tartışmaya girerler ve meseleyi Hz. Peygamber’e arz ederler. Allah Resulü her iki okuyuşun da doğru olduğunu buyurur. Fakat her iki şahsın Kureyşli olması, meselenin lehçe ile alakalı olmadığını gösterir. Arza hadisesine de vurgu yapan Schwally yapılan tilaveti gereksiz bulur ve anlam veremez, zira inzal olunan vahiy Hz. Peygamber’in kalbinde zaten sabitleştiriliyordu.18 16 A.g.e., c.1, ss.20-28 El-itkan isimli eserde böyle bir bilgi ile karşılaşmadık. Fakat Suyuti, Esraru’t-Tenzil isimli eserinde Kıraat meselesini daha kapsamlı bir şekilde ele aldığını belirtir. Dolayısıyla böyle bir bilginin mezkur eserde aktarılmış olması ihtimal dahilindedir. 18 Nöldeke & Schwally, c.1, ss.46-52 17 12 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI Daha sonra Schwally (ö. 1919), sureleri tarihlendirmeye çalışmaktadır. Genel tarihi verileri, Kur’an metninin yapısı ve rivayetleriyle mukayese ederek kronoloji oluşturuyordu. Örneğin bu metodu kullanarak 8. surenin Bedir, 33. surenin Hendek ve 48. surenin Hudeybiye ile ilgili olduğunu belirtmektedir. Fakat kendisinin de vurguladığı gibi bu bilgiler zaten herkes tarafından biliniyordu. O, böyle ihtilafsız kesin bilgilerin fazla olmadığını da zikretmektedir.19 59 ile 234. sayfalar arası sure kronolojisine değinmektedir. Schwally eserinde Kur’an’da bulunmayan vahiy mahsüllerine de değinir. Örneğin Mesleme b. Muhallad el-Ensari (ö. 62/682), İtkan’da geçen rivayete göre Mushaf’ta olmayan 2 ayeti ezbere biliyordu. Schwally metni inceler ve yapısının Kur’an’ın genel muhtevasına uymadığını söyler.20 Yine benzer bir pasaj Kenzü’lUmmal’da zikredilir. Hz. Ömer, Abdurrahman b. Avf (ö. 31/652)’a “Daha önce savaştığınız gibi şimdi de savaşın” ayetini işitip işitmediğini sorar, o da işittiğini söyler. Bu ayetteki metin yapısının ise Kur’an ile uyumlu olduğunu söyler.21 Benzer hadise Recm ayeti ile ilgilidir. Kurtubi (ö. 671/1273), Taberi (ö. 310/923), Zemahşeri (ö. 538/1143) ve Suyuti (ö. 911/1505) gibi âlimler Hz. Aişe (ö. 55/676) ve Ubey b. Ka’b (ö. 22/643)’ın sözünü eserlerinde zikrederler. Onlar Recm ayetinin 33. surede mevcut olması gerektiğini aktarmaktadır. Buhari (ö. 256/869) ise bu ayetin 24. sureye ait olduğunu zikreder. Schwally’nin kanaatine göre 24. sure olması daha makuldür zira surenin genel muhtevasına daha uygundur. Bunun haricinde recm, Hz. Peygamber hayatta iken uygulanmıştır ve hükmü ortadan kaldırılmamıştır. Yazarın kanaatine göre eğer uygulama varsa ayet mensuh kabul edilmez dolayısıyla Kur’an’da bulunmalıdır. Rivayetlerde Hz. Ömer (ö.23/644) cem hadisesinde bu ayete şahit getiremiyor ve Kur’an’a ekleme yaptı demesinler diye cem’e dâhil olmuyor. Schwally, Hz. Ömer’in böyle bir insan olmadığını, şayet recm ayeti 19 A.g.e., c.1, s.58 Suyuti, Celaleddin, El-İtkan, c.1, s.205; Not: Biz Kaynak eserde, yukarda belirtilen bilgilerin ancak bir varyantıyla karşılaştık. Buna göre Abdurrahman b. Zurayri’l-Gifari, Hz. Ali’den Kur’an’da bulunmayan iki ayet aldığını belirtir. Ayet metinleri belirtilen sayfada nakledilmekte ve Vitr namazlarında okunan konut dualarına tekabul etmektedir. Bunun yanı sıra Suyuti bu bilgileri Taberani’den aldığını belirtmektedir. 21 Suyuti, Celaleddin, El-İtkan, c.1, s.205; Not: Yukarda aktarıların bilgileri, ancak dipnot’ta belirttiğimiz eserde bulabildik. 20 13 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI Kur’an’dan olsaydı, böyle bir insanın davasından vazgeçmeyeceğini söylüyor.22 Sonuç olarak Schwally (ö. 1919), bazı temel kaynakların, Kur’an’ın bazı surelerinin şimdiki halinden daha uzun olduğunu aktardığını söyler. Fakat bunların ne kadar doğru olduğunu bilmemektedir. Böylelikle eserin 1. cildini tanıtmış olduk ve 2. cildin konumuz ile daha çok alakalı olduğunu şimdiden belirtmek isteriz. Schwally eserin 2. cildini 1919 yılında bitirmektedir. Hayatta iken kitabı yayımlayamamıştır. Onun vefatından sonra August Fischer (ö. 1949) eseri Bergstrasser (ö. 1933)’a götürür ve 1919 yılında bu şahıs eseri telif eder.23 Eserin birinci cildi daha çok Nöldeke (ö.1930)’ye ait iken, 2. cildin çoğunluğu Schwally tarafından hazırlanmıştır. Gelelim 2. Cildin yani Die Sammlung Des Qorans’in içeriğine: İnzal olunan vahiylerin çok erken dönemde yazıya geçirildiği ihtilafsız bir meseledir. Gelenek kimlerin vahiy kâtipliği yaptığını aktarmıştır. Fakat Hz. Peygamber hayatta iken yazıda herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Zira o hayatta iken sürekli ayetlerin mensuh olma gibi bir durumu vardı. Zaten Mekke döneminde o kadar zor durumlarla karşılaştı ki, vahiyleri arşivlemesi söz konusu bile olamazdı. Fakat bu, Hz. Peygamber için bir sorun değildi. Zira Bakara Suresi’nin 100. ayetinde şayet unutma durumu olursa o ayetin yerine, bir benzerinin veya daha iyisinin getirileceği söylenir.24 Schwally’e göre Hz. Peygamber’in vefatından sonra Kur’an’ın cem edilmesi çok normal bir hadisedir zira Hz. Peygamber ansızın ölmüştür. Suyuti (ö. 911/1505)’nin nakline göre Hz. Peygamber vefat ettiğinde Kur’an dağınık vaziyette idi. İbn Sa’d (ö. 230/845) Hz. Peygamber vefat etmeden önce Kur’an’ın cem edildiğini nakleder. Fakat cemden kasıt ezberdir. Schwally’nin merak ettiği nokta, herkes tarafından aynı şeyin ezberlenip ezberlenmediği sorusudur. Vahiy kâtiplerinin sayısı ihtilaflı bir konudur. Fakat 4 tanesi çok meşhurdur. Bunlar Ubey b. Ka’b (ö. 22/643), Muaz b. Cebel (ö. 19/640), Zeyd b. Sabit (ö. 34/655) ve Ebu Eyyub el-Ensari (ö. 41/662)’dir.25 22 Nöldeke & Schwally, GDQ, c.1, ss.244-252 2. cildin önsözünde Heinrich Zimmern tarafından anlatılmaktadır. 24 Nöldeke & Schwally, GDQ, c.2, ss.1-4 25 A.g.e., c.2, ss.5-7 23 14 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI Kur’an Ashab tarafından sadece ezberlenmemiş, aynı zamanda bazıları tarafından yazıya geçirilmiştir. Birtakım rivayetlere göre Hz. Peygamber hayatta iken Hz. Ali (ö. 30/651) Kur’an’ı yazmış ve Hz. Peygamber’in yastığının altına koymuş ve orada muhafaza edilmiştir. Bir başka rivayete göre Hz. Ali, Allah Resulü’nün vefatından sonra 3 gün içinde Kur’an’ı yazmıştır. Şii’lere göre Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634) cem’inden önce Hz. Ali cem’i vardı ve onun Mushafı, tarihi bir kronolojiye göre hazırlanmıştır. Hâkim olan görüşe göre ilk cem hadisesi Hz. Ebu Bekr’in hilafeti döneminde gerçekleşmiştir. Hicri 11-12 senesinde Yemame’de gerçekleşen muharebe, birçok hafızın ölümüne sebep olmuştur. Hz. Ömer (ö. 23/644) bu durumdan rahatsız olup Hz. Ebu Bekr’e cem hususunda telkinde bulunmuştur. Zeyd b. Sabit (ö. 34/655)’i görevlendirerek ilk cem hadisesini gerçekleştirmiştir. Schwally (ö. 1919) bu cem hadisesinde birtakım ayetlerin eksik bırakıldığını nakleden rivayetler zikreder. Örneğin 9. surenin 129. ayeti ve 33. surenin 23. ayeti ilk cem hadisesinde yoktu.26 Hâkim olan görüşün aksine ibn Sa’d (ö. 230/845) ilk cem olayının, Hz. Ömer tarafından gerçekleştirildiğini nakleder. Hz. Ömer 25 kişi Kureyş, 50 kişi de Ensar’dan seçerek Said b. el-As’ı komisyonun başına getirerek Kur’an’ı cem ettirmiştir. Schwally bu durumu abes görür, zira Said, Hz. Ömer’in hilafeti esnasında ancak 11 yaşında idi. Başka bir rivayete göre Zeyd b. Sabit, Kur’an’ı cem ederken 7. surenin 129 ve 130. ayetini kendisi eklemiştir.27 Schwally rivayetleri değerlendirirken, Ebu Bekr cem’i’ne değinir ve her ne kadar 1. halifenin döneminde bu hadise gerçekleşmiş olsa bile, projenin Hz. Ömer’e ait olduğunu iddia etmektedir. Bu cem edilen nüsha’nin 1. halifenin vefatından sonra Hz. Ömer’e verilmesi, bu ilk cem’i resmi kılmaktadır. Fakat Hz. Ömer’in vefat etmesiyle beraber, Kur’an’ın Hz. Peygamber’in eşi Hafsa (ö. 45/666)’ya verilmesi resmiyeti ortadan kaldırır. Schwally’ nin diğer bir eleştiri noktası ise cem hadisesinin gerçekleştiği zaman zarfı ile ilgilidir. Hz. Ebu Bekr 2 sene 2 ay halifelik yaptı. Yemame’deki muharebe, halifenin vefatından 15 ay önce gerçekleşti. Schwally 15 ay içinde Kur’an’ın cem edilebileceğine inanmıyordu. Diğer bir eleştiri noktası ise Yemame’de ölenlerle 26 27 A.g.e., c.2, ss.9-14 A.g.e., c.2, s.17 15 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI ilgilidir. Kenzu’l-Ummal’de bu muharebede 151 kişinin öldüğü nakledilir ve içlerinde sadece 2 tanesi hafızdır. Bu sayı ise çok azdır ve Kur’an’ın kayıp olacağı hususunda tedirginlik yaratması mümkün değildir. Bu iki hafızın isimleri Abdullah b. Hafs ve Salim’dir. Netice itibarı ile, Yemame’deki ölümler, cem sebebi olamaz. Şayet birisinin ölümü Kur’an’ın cem’ine sebep olacak ise Hz. Peygamber’in ölümü buna sebep olurdu.28 Schwally (ö. 1919) bu ilk cem edilen nüshanın resmiliğini sorgulamaktadır. Zira bu nüsha Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634)’den sonra Hz. Ömer (ö. 23/644)’e teslim edildi ve onun ölümüyle beraber Hafsa (ö. 45/666)’ya verildi. Yazara göre Hafsa’ya teslim edilmesi bu nüshanın resmi olmadığını gösterir. Bu durumda akla şu soru gelir: Neden Hz. Ebu Bekr’den sonra, onun halefine verildi? Hz. Osman (ö. 35/656) öncesi tek Mushaf Hafsa nüshası değildi. Bunun haricinde Abdullah b. Mes’ud (ö. 38/659), Ubey b. Ka’b (ö. 22/643), ebu Musa elEş’ari (ö. 41/662) ve Miktat b. Esved (ö. 39/654) nüshaları vardı.29 Bu şahısların nüshaları günümüze ulaşmamıştır, lakin rivayetler yoluyla içeriği hakkında bilgi sahibiyiz. İbn Nedim (ö. 385/995) ve Suyuti (ö. 230/845) bu Mushafların sıralamasını eserlerinde aktarırlar. Örneğin Ubey nüshasında kunut dualarının da içinde mevcut olduğu nakledilir.30 İbn Mes’ud nüshasında ise Muavezeteyn ve Fatiha’nın bulunmadığı aktarılır. Ayrıca 8 ve 9. sureler birleşiktir yani toplam 111 sureden müteşekkildir. İlginç olan kısım İbn Mes’ud Mushafı yok edilmesine rağmen Fihrist’in yazarı, bu nüshayı gördüğünü eserinde nakletmektedir. Bu nüshaların tertibini inceleyen Schwally, sadece Hz. Ali (ö. 30/651) nüshasında bir kronoloji takip edildiğini söyler. Diğer bütün nüshalarda uzun surelerden kısaya doğru giden bir yapısı vardır. Bu yöntem Hz. Osman’ın istinsah ettirdiği nüshalarla mutabık bir metottur.31 Hz. Osman’ın istinsah faaliyetine de değinen Schwally, bu faaliyet hakkında bilgi vermektedir. Hakim olan görüşe göre, günümüzdeki Ermenistan ve Azerbaycan 28 A.g.e., c.2, ss. 18-21 Mushaf sahiplerinin biyografilerini eserin 28. sayfasında bulmak mümkündür. 30 Hz. Osman nüshasının, Ubey nüshası ile mukayesesini eser’in 28 ve 39. sayfasında, ibn Mes’ud nüshası ile mukayesesini 42 ile 46. arası bulabilirsiniz. 31 Nöldeke & Schwally, c.2, ss. 23-46 29 16 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI bölgesinde Kur’an metni ile ilgili tartışma çıkar. Kufeliler ibn Mes’ud (ö. 38/659) Mushafına itibar ederken, Suriyeliler Ubey (ö. 22/643) Mushafına itibar ediyordu. Basra’da ise Ebu Musa el-Eş’ari (ö. 41/662) nüshası muteber kabul edilmişti. Hims’ler ise Miktat b. Esved (ö. 39/654) nüshasını kabul etmişti. Bütün bu farklılıklar kargaşaya sebep olmuştu. Bu durum o dönemde komutan olan Huzayfa’yı tedirgin etmiş ve önlem alınması için Sa’d b. el-As’a telkinde bulunmuştur. Kufeliler hariç bütün bu grupları önlem almaya ikna etmişlerdir. Daha sonra Huzayfa, Hz. Osman (ö. 35/656)’ın huzuruna varır ve önlem alınması için ona konuyu açar. Buna müteakip Hz. Osman duruma el koyar ve istinsah faaliyeti için Zeyd b. Sabit (ö. 34/655)’i komisyonun başına getirir. Hafsa (ö. 45/666)’dan ilk cem edilen nüshayı alarak göreve başlarlar. İbnu’l-Esir (ö. 810/1233)’in nakline göre, İbn Ömer (ö.74/691) ile Hz. Ali (ö. 30/651) bu istinsah faaliyetini desteklemişlerdir.32 Bu genel kabulü eleştiren Schwally (ö. 1919), Zeyd’in komisyonun başında olmasına anlam veremez. Zira ona göre İbn Mes’ud gibi büyük bir Kur’an âliminin bu komisyonun başına getirilmesi gerekirdi. Zira O, Zeyd daha doğmadan önce İslamiyet’e girmişti ve daha Zeyd çocuk iken O, 72 sureyi ezbere biliyordu. Bilindiği gibi Hz. Osman ihtilaflı durumlarda Kureyş lehçesi üzere yazmayı emretmiştir. İlk cem edilen Mushaf 7 harf üzere cem edilmiştir. İstinsah faaliyetiyle bu teke indirgenmiştir. Zaten Hz. Peygamber’e inzal olunan vahiy Kureyş lehçesi üzerine idi. Schwally Kureyş lehçesinin karışık ve birçok farklı lehçeden müteşekkil olduğunu nakleder. Hem madem bu istinsah edilen nüshalar Kureyş lehçesi üzere yazılacaktı, o zaman neden komisyonun çoğunluğu Medinelilerden oluşmaktaydı. Sadece istinsah yani kopyalama faaliyeti ise, bu takdirde yapılan işlem Kur’an’ı tek lehçeye indirgemekti. Schwally bu rivayetlerde çelişkiler tespit ettiğini vurgulamaktadır. 33 Schwally’e göre bu faaliyetin salt kopyalama faaliyeti olmadığını başka rivayetlerle desteklemek mümkündür. Taberi (ö. 310/923) 33. surenin 23. ayetinin ilk cem edilen Mushafta olmadığını söylemiştir.34 Buna rağmen, Hz. Osman’ın istinsah 32 A.g.e., c.2, ss. 47-50 A.g.e., c.2, ss. 56-59 34 Yapmış olduğumuz taramalar neticesinde Taberi’nin böyle bir bilgi naklettiğine rastlayamadık. Fakat aynı rivayet Buhari’nin Sahih’inde mevcuttur. Buhari, Ebi Abdillah Muhammed b. İsmail, ElCami’u’s-Sahih, Kahire 1980, c.3, s.338 33 17 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI ettirdiği nüshalarda mevcut olduğunu aktarır. Bu görüşün sıra dışı bir görüş olduğu açıktır. Netice itibarı ile Schwally (ö. 1919) bu faaliyetin istinsah faaliyeti olduğunu kabul etse bile, eklemeler ve birtakım düzeltmeler yapılmıştır. Hz. Osman (ö. 35/656) nüshalarında kronoloji takip edilmemiştir. Muhammed b. Sirin (ö.110/731) bu durumdan rahatsız olunca, İkrime (ö. 104/725)’ye nüzul sıralamasına göre hazırlanılmasının mümkün olup olmadığını sordu. İkrime bu suale çok kızdı ve bütün canlılar biraraya gelseler bile bu işi yapamayacaklarını söyledi. İstinsah ettirilen bu nüshalar uzun surelerden kısaya doğru gitmekte. Budistlerin kutsal kitabı Mişna’da da aynı tertip kullanılmıştır. Uzundan kısaya kastedilen ayet sayısı değildir, sayfa sayısına göre tertip edilmiştir.35 Schwally, Kur’an’da en müphem meselelerden birisi olarak huruf-ı mukatta’ayı görür. Onunla ilgili bütün görüşleri aktarır. Kimileri onun Allah ile Peygamber arasında bir şifre olduğunu iddia etmiş, diğerleri ise Sami gelenekte kabul edildiği üzere bu harflerin herbirisinin sayısal değeri olduğuna inanmış ve hesaplayarak bir anlam vermeye çalışmıştır. Bazılarına göre ise, insanların dikkatini çekmek için bu harfler zikredilmiştir. Bütün “huruf-ı mukatta’a” harfleri bir araya getirildiğinde Arap harflerinin yarısını teşkil ettiği ortaya çıkar, yani toplam 14 harften oluşur. Son olarak ‘Besmele’ gibi sure ayrımı için olduğunu söyleyenler de mevcuttur. Schwally, bu harflerin ne anlama geldiğini kimse bilemez demektedir. Şayet bunlar gerçek anlamda Hz. Peygamber’e ait olsaydı, herkez tarafından anlaşılır olması gerekirdi. Halbuki “huruf-ı mukatta’a’da” müphemlik söz konusudur. Schwally’nin teorisine göre bu harfler Zeyd (ö. 34/655)’in notlarından ibarettir. Hangi Mushaf sahibinden hangi sureyi aldığını göstermek için Zeyd işaretlemiştir.36 Şiilerin Kur’an’ın tahrifi hususundaki iddialarını eserinde eksik bırakmayan Schwally, Hz. Ali (ö. 30/661) ve ailesi ile ilgili kısımların Hz. Osman tarafından çıkarıldığını kabul etmez. Ona göre Hz. Ali ile ilgili bir tane ayet olsaydı, onun halifeliği tartışılmazdı. Zaten günümüzdeki Şiiler, elimizde bulunan Mushafa tabiidir. Onların akaidine göre beklenen mehdi geldiğinde, tahriften uzak olan otantik 35 36 A.g.e., c.2, ss. 61-64; Suyuti, Celaleddin, El-İtkan, c.1, s.183 A.g.e., c.2, ss. 69-71 18 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI nüshayı da beraberinde getirecektir. Hz. Ali (ö. 30/661)’nin karakteri üzerinde duran Schwally (ö. 1919), onu, hakkını yedirmeyecek karakterde birisi olarak tanımlar. Buna göre, Hz. Ali kendisi ile ilgili bir ayet veya bir hadis olsaydı muhakkak hakkını alırdı. Bunun haricinde Hz. Osman (ö. 35/656)’a pek sıcak bakmayan şiilerin onun istinsah faaliyetine tepkileri olmamıştır. Şayet o dönemde böyle bir şey söz konusu olsaydı en azından Kufeliler kadar tepki gösterirlerdi. Netice itibari ile Schwally, Şiilerin bu iddiasını ciddi bulmamaktadır.37 37 A.g.e., c.2, ss. 93-112 19 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI 1.2. KUR’AN’IN OTANTİKLİĞİ KONUSUNDA RİVAYETLERE GÜVEN DUYANLAR Musevi asıllı Alman-Macar Oryantalist Ignaz Goldziher (ö. 1921)38 hadis ilminde batıya ışık tutacak bir eseri 1890 yılında telif etmiştir. Muhammedanische Studien isimli bu eserin orijinali Almanca olmakla beraber, Muslim Studies adı altında eserin hadis ile ilgili kısmı İngilizce’ye, ikinci cildi ise Leon Bercher (ö. 1955) tarafından Etudes sur La Tradition Islamique adı altında Fransızca’ya tercüme edilmiştir. Eser Mehmet Said Hatipoğlu tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olsa da şimdilik bu tercümenin neşredilmiş hali mevcut değildir. Goldziher’in, batıdaki Kur’an tarihi çalışmalarına yön veren eseri, kitabının ikinci cildi olmuştur. Bu kısımda Goldziher, Hadis’in Gelişimi Üzerine başlığı altında hadislerin oluşum süreci hakkındaki teorilerini aktarmaktadır. Goldziher nazarında İslamiyet’in ilk asrında hadis olgusu yoktu. Daha sonraki dönemde, isteğe bağlı bir şekilde kurgulanan bir tarih profili Müslümanlar tarafından oluşturulmuştur. Goldziher’in bu eserine ilişkin detaylı bilgileri Türkiye’de yapılmış olan çalışmalarda bulmak mümkündür.39 Konuya girmeden bu bilgiyi vermemizin sebebi, 18. yüzyılın sonlarına kadar rivayetlerin esas alınması bir yöntem olarak benimsenmişken, 19. yüzyıl başlarından itibaren bunun yavaş yavaş değişmeye başlamış olmasıdır. Goldziher’in bu çalışmasının batıdaki diğer araştırmalara kaynaklık ettiğini ve Kur’an tarihi alanındaki yazılanları etkilediğini düşünmekteyiz. Bununla beraber yukarıda özetlemiş olduğumuz Geschichte Des Qorans isimli eserin ansiklopedik anlamda, 19. yüzyıl sonrası Oryantalistlere kaynaklık ettiği kanaatindeyiz. Kur’an tarihini ve onun otantikliği hususundaki söylemleri tarihi bir kronoloji ile aktarabilmek için erken dönemde yazılmış olan bir eserle konuya başlamak istiyoruz. Historisch Kritische Einleitung in Den Koran isimli bu eser, bir Alman Oryantalisti olan Ludwig Ulmann’ın 1844 yılında ikinci defa basılan Der Koran isimli Kur’an 38 Ignaz Goldziher 1850 doğumlu, Yahudi asıllı bir Macar Oryantalisttir. Nöldeke ve Hurgronje ile birlikte, Avrupadaki modern doğu biliminin kurucusu olarak kabul edilir. Türkiye, Suriye ve Mısır gibi ülkeleri ziyaret ederek, buralarda aldığı derslerin yanı sıra bir çok çalışma yapmıştır. 1921 senesinde Rotlauf’ta ölmüş, Budapeşte’de defnedilmiştir. 39 Örnek için bkz. Koçyiğit, Talat, Goldziher’in Hadisle İlgili Bazı Görüşlerinin Tahlili ve Tenkidi, AÜİFD 15 (1967), s.42; Ezer, Bekir, Alman Oryantalistlerin Hz. Muhammed, Sünnet ve Hadis Hakkındaki Çalışmaları 1900-1950, Basılmamış YL tezi (Kayseri: Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler enstitüsü 2007), ss.29-35 20 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI tercümesine, Gustav Weil (ö. 1889)40 tarafından yazılmış olan bir giriş bölümünden müteşekkildir.41 Weil bu eserinde Hz. Peygamber’e bir sitem ile konuya giriş yapar. Zira kendisi hayatta iken Kur’an’ı kronolojik olarak veya konulara göre tasnif etmemiştir. Müslümanlar için yol gösterici nitelik taşıyan bu vahiy ürünlerinin kolay anlaşılır şekilde tasnif edilmesi oldukça önem arz eder. O, Müslümanlar tarafından Kur’an’ın şifahi olarak nakledilmesinin yeterli görülmesini tarafgirlik olarak görür. Zira Hz. Peygamber vefat ettiğinde onun ölümlü olmasıyla ilgili ayetten42 haberdar olan sadece Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634) vardı. Bunun yanı sıra Hz. Ömer (ö. 23/644), Recm ayetinin başka ayetlerle kaybolduğunu ifade etmektedir. Weil bunların yanı sıra Hz. Peygamber hayatta iken bir ayetin diğerini sürekli nesh etmesini tuhaf bulur. Zira bu durum ileriki zamanlarda birçok ihtilafa sebep olmuştur. Zihinlerde kalan bu nesh edilmiş olan ayetlerin, Kur’an’dan olduğu iddiası asırlardır devam etmiştir. Weil’in eleştirisine göre, en azından salt şifahi nakil ile ibarelerin yazımı hususunda kargaşa çıkacağını ve birtakım sözlerin kendisine atfedilebileceğini öngörmesi gerekirdi. Hz. Peygamber hayatta iken inzal olunan ayetlerin bir kısmının nesh edildiği malumdur. Şayet bir sonraki nesle, bu ayetler bir bütünlük içinde nakledilseydi birçok tezat bölümlerle karşılaşılacaktı. Weil, Hz. Peygamber’in vahiylerin korunması hususunda titiz davranmama iddiasını bu sebebe bağlamaktadır. Dolayısıyla Hz. Peygamber vefat edene kadar, yeni inzal olunan ayetlerin, diğerlerini nesh etme durumu söz konusu idi. Örneğin Allah yolunda cihat edenlerle, yerlerinde oturanların bir olmayacağını43 vurgulayan ayet nazil olunca, Abdullah b. Cahş (ö. 3/624) ile İbn Mektum (ö. 15/636) Hz. Peygamber’in yanına gelir ve âmâ olduklarını ifade ederler ve kendileri için bir istisnanın söz konusu olup olmadığını sorarlar. Akabinde gücü yetmeyen erkek, kadın ve çocukların bundan müstesna olduğunu 40 Gustav Weil Sulzburg’ta 1808 yılında Yahudi asıllı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Heilderberg Üniversitesi’nde teoloji, tarih ve filoloji okuduktan sonra farklı ülkelere giderek doğu dilleri üzerine araştırmalar yapmıştır. Daha sonra yine Mezkur Üniversite’sinde Oryantalistik bölümünde çalışmaya başlamıştır. 1889 yılında da Freiburg yakınlarında vefat etmiştir. 41 Bu giriş kısmının tercümesi için bkz. Yaşar, Huseyin, Alman Oryantalizminde Kur’an’a Bakış, İz yayıncılık 2010, ss.65-94 42 Ali İmran 144, Ankebut 57, Hac 35, Zümer 30, Bu ayetler Hz. Peygamber’in ölümlü olması ile ilişkilidir. 43 Nisa 95 21 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI ifade eden ayet nazil olur. Peki, ‘nesh olunmuş ayetler elimizdeki Mushaf’a girmiş midir?’ şeklinde bir soru sorarsak, Weil (ö. 1889), Hz. Peygamber’in bunu kesinlikle istemediği cevabını verir. Kur’an’da geçen bir takım ayetler ile birtakım rivayetlerin anlatımına göre nesh olunan ayetlerin unutturulup ortadan kaldırılmış olması gerekir. Weil bu ayetlerin Mushafta toplanmasından ötürü Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634)’i ve Hz. Osman (ö. 35/656)’ı suçlamaktadır. Zira Hz. Ebu Bekr, Yemame Muharebesi’nden ötürü Kur’an’ın kaybolmasından korkmuş ve bulabildiği bütün el yazmalarını toplatıp Mushaf’a kaydettirmiştir. Hz. Osman ise Kur’an’ı redakte ederken onun konu bütünlüğünü veya kronolojik sıralamasını esas almamıştır. Eleştiriye mazhar olan bir diğer husus ise Hz. Osman’ın kendisinden önceki nüshaları yaktırmasıdır. Weil’a göre, bu fiil Kur’an’ın sonraki nesiller tarafından tenkid ihtimalini ortadan kaldırmıştır. Müellifimiz Müslümanların Hz. Osman öncesi Kur’an okuyuşuyla ilgili ihtilaflarını sadece lehçe ile ilişkilendirmeyi doğru bulmamaktadır. Zira her Ramazan ayında Arza44 gerçekleştiğinde, birtakım eklemeler ve hazfların söz konusu olduğu ve birtakım ifadelerin değiştiği Müslümanların naklettiği rivayetlerde anlatılmaktadır. Bütün bu sorunları ortadan kaldırmak isteyen Hz. Osman, yapmış olduğu faaliyet ile Müslümanları tek bir Kur’an altında toplamayı başarmıştır. Fakat istinsah ettirmiş olduğu nüshalar tamamen tenkide kapalı değildir. Rivayetlerden hareket eden Weil, Hz. Osman’ın kendi ifadesini esas alarak tenkit sunar. Zira Hz. Osman nüshalarda kopyalama ve imla hataları keşfettiğinde, bunların Araplar tarafından düzeltileceğini veya Arapların kendi dillerine göre okuyacağini ifade eder ve düzeltilmesini öngörmez. Bunun yanı sıra Hz. Aişe (ö. 55/676)’ye Kur’an’a bir takım hataların nasıl girdiği sorulduğunda, müstensihlerin hata yaptıklarını dile getirir. Sonuç olarak Hz. Osman’dan sonra ciddi anlamda değişikliğe sebep olacak bir durum söz konusu olmamakla beraber harekesiz ve noktasız Kur’an metni ileriki safhalarda ihtilafın devam etmesine sebep olmuştur. Weil’ın iddiasına göre harekeleme ile ilgili bu ihtilaflar anlam bakımından büyük farklılıklara sebep olmakla beraber günümüze kadar ulaşmıştır.45 44 Arza, Hz. Peygamber ile Cebrail’in her Ramazan ayında Kur’an’ı baştan sona karşılıklı olarak okumalarıdır. 45 Weil, Gustav, Historisch-Kritische Einleitung in Den Koran, Bielefeld 1878, ss. 51-90 22 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI Weil (ö. 1889)’in genel tespitini kısa bir şekilde özetleyecek olursak o, Kur’an’ın tasnifi ve cem’i’nin Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634) ve Hz. Osman (ö. 35/656) tarafından gerçekleştiğini kabul eder. Fakat Hz. Peygamber’in öngördüğü şekilde bir tasnif söz konusu değildir. O, Hz. Osman’ın istinsah faaliyetini, siyasi bir uygulama olarak görmektedir. Bu uygulaması sayesinde Müslümanları tek Kur’an’dan faydalanmaya mahkûm bırakmıştır. Bunların yanı sıra Kur’an’ın redakte edilmesine rağmen birtakım hataları bünyesinde barındırıyor olması ve hareke ile noktalamadan yoksun olan yazının ihtilaf sebebi olmasını bir eleştiri sebebi olarak görmektedir. Kur’an’ın sıhhati meselesine eserinde yer veren diğer müsteşrik William Muir (ö. 1905)’dir46. O, Araplar ve Hz. Peygamber’in ezberlemeye önem verdiğinden ve inzal olunan ayetlerin yazıya geçirildiğinden bahseder. Yazı malzemesinin ilkelliğinden kaynaklanan birtakım sıkıntılardan bahsetmesinin yanı sıra, duaların günlük kullanımına değinerek ve Arapların hıfz yönünden bir hayli kuvvetli olmalarını vurgulayarak, hıfzın yazıdan daha yaygın olduğunu açıklar. Hz. Peygamber’in yazdırmış olduğu vahiy mahsullerinin nerede muhafaza edildiği ile ilgili bir bilgiye ulaşamayan Muir, onların Hz. Peygamber’in yanında muhafaza edilmiş olabileceği gibi, dağınık vaziyette bırakılmış olabileceğini de ihtimal dâhilinde görür. Şurası bir gerçektir ki Hz. Peygamber vefat ettiğinde bu yazılı vahiyler bir Mushaf halinde değildi. Dolayısıyla bu işin sonrakiler tarafından gerçekleştirildiği ortaya çıkmaktadır. Müslümanların konumuza ilişkin naklettikleri rivayetleri genel itibari ile kabul eden Muir, cem faaliyetinin iyi niyetle ve dürüstçe gerçekleştirildiği kanaatindedir. Buna delil olarak Hz. Osman’ın düşmanları tarafından dahi onun faaliyetine ciddi tenkitlerin yapılmamış olmasını ileri sürmektedir. Fakat malzemelerin dağınık olması ve hıfz ile ilgili birtakım eksikliklerin olabileceğini göz önünde bulundurarak, elimizdeki Mushafın Hz. Peygamber’e inzal olunan vahiylerin 46 William Muir, 1819 Glasgow doğumlu, İskoç asıllı bir Oryantalistdir. Edingburgh üniversitesinde ki rektörlük görevinin yanında, onun devlet işlerinde de çok faal birisi olduğu göze çarpmaktadır. 1840 senesinde evlenen Muir, bu evlilikten meydana gelen 5 çocuğunu misyoner olarak yetiştirmiş ve 1905 senesinde hayatını kaybetmiştir. Muir ve benzeri İngiliz ve Alman Oryantalistler ile ilgili bilgi için bkz. Sarıçam, İbrahim & Özdemir, Mehmet & Erşahin, Seyfettin, İngiliz ve Alman Oryantalistlerin Hz. Muhammed Tasavvuru, Nobel Yayın Dağıtım 2011, ss.114-127 23 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI tümünü kapsadığı hususunda skeptik davranmaktadır. Rivayetlerin haricinde Kur’an’ın metinsel yapısını ele alan Muir (ö. 1905), onun tedvininin mükemmel olmayışından ötürü, anlaşılmasının zor olduğunu savunur.47 Bu sebepten ötürü yeni metod üreterek sureler için yeni bir kronoloji oluşturmuştur. Nasih-mensuh’a konu olan kısımların tespitinin bir hayli zor olduğunu savunur. Bununla beraber konu itibariyle anlaşılması zor olan pasajların eksik bırakıldığı ihtimalini de zikretmektedir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Muir, Hz. Peygamber’in vefatından sonra Kur’an’ın cem’i için dürüst ve titiz bir çalışma gerçekleştirildiğini düşünmekte, nakledilen rivayetlere itibar etmektedir. Fakat malzemenin eksikliği, insanların hata yapma potansiyeli ve Hz. Peygamber döneminde bu işin yapılmamış olması gibi sebeplerle Kur’an’ın eksik cem edildiği görüşündedir.48 Arthur Jeffrey (ö. 1959)49 Kur’an’ın farklı okuyuş şekillerini derlediği Materials for The History of The Text of The Qur’an adlı eserinin giriş kısmında İslami rivayetlerin naklettiği cem hadisesine ilişkin anlatımın değerlendirmesini yapmıştır. Geleneksel anlatımı eserinde zikrettikten sonra Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634)’in cem faaliyetinin bireysel çabadan ibaret oluduğunu ve hiçbir resmiyeti olmadığını savunmaktadır. Dolayısıyla Hz. Osman (ö. 35/656)’dan önce resmi olmayan birçok Mushaf’ın mevcudiyetini ve Hz. Ebu Bekr’in Mushafının bunlardan ancak bir tanesi olduğunu kabul etmektedir. Farklı merkezlerde farklı Mushafların otorite olarak kabul edilmesini engellemeye çalışan Hz. Osman, yapmış olduğu faaliyetle Müslümanları tek bir Mushafta toplamıştır.50 Benzer bir görüşü İslam tarihi eserinde nakleden Leone Caetani (ö. 1935)51 ‘’Hz. Ömer (ö. 23/644)’den sonra Mushafın 47 Muir, William, The Coran: its Composition and Teaching and Testimony it Bears to The Holy Scripture, E. & J. B. Young & Co. 1878, ss.11-42 48 Daha kapsamlı Bilgi için bkz. Atay, Esma, İlk Dönem İngiliz Oryantalistlerin Kur’an Çalışmaları, W. Muir ve D.S. Margoliouth Örneği, Basılmamış YL tezi (Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006), ss.34-50 49 Arthur Jeffery, 1892 Melbourne doğumlu bir Sami diller uzmanıdır. Kur’an kıraatları üzerine yaptığı çalışmalar ile ün kazanan jeffery, 1959 yılında Kanada’da vefat etmiştir. 50 Jeffery, Arthur, Materials for The History of The Text of The Qur’an, E. J. Brill 1937, s.8 51 Leone Caetani, 1869 doğumlu İtalyan bir Oryantalistdir. 1904 ile 1926 seneleri arasında, İslam’ın temel kaynaklarını toplama ve araştırma ile ilgilenmiştir. Yine bu yıllar arasında, İslam tarihi alanında temel eser olarak kabul edebileceğimiz “Annali dell’Islam” ismli eserini telif edip 1935 senesinde hayatını kaybetmiştir. 24 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI Hafsa (ö. 45/666)’ya teslim edilmesi, yapılan bu çalışmanın resmi olmadığını göstermektedir ‘’ demektedir.52 Jeffrey (ö. 1959)’e göre Hz. Osman (ö. 35/656), Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634)’in cem ettirdiği Mushafı kopyalamayla kalmamış aynı zamanda metni revize ettirmiştir. Bu nüshaları gerekli bölgelere gönderip, diğerlerinin imhasını emretmesi ve bundan dolayı o beldelerde kargaşa çıkması Jeffrey nazarında ortaya koyduğu teoriyi desteklemektedir. “Rival Codices” olarak isimlendiridiği rakip Mushafların imhası sayesinde Müslümanlar tek bir Mushafta birleşmiştir.53 Yalnız, hareke ve noktadan yoksun olan bu metin Haccac (ö. 99/714) tarafından tekrar revize ettirilmiş ve bu yeni metin esas kabul edilmiştir. Bu kadar çok revize işlemi gören metinde birtakım kuşkuların ortaya çıktığını ifade eden Jeffrey, elimizdeki metnin Sahabe Mushaflarından sadece bir tanesi olduğunu ve metin tenkidi için diğer Mushaflara da başvurulması gerektiğini savunmaktadır. Çalışmamızın ileriki bölümünde onun bu Mushaflara ilişkin yapmış olduğu çalışmalardan bahsedeceğiz. Şimdi de Fransız müsteşrik Regis Blachere (ö. 1973)54’in görüşlerine değinmek istiyoruz: Le Coran isimli tercümesinin giriş kısmında Mushafın özelliklerini anlatan birtakım bilgileri okuyucularıyla paylaşmaktadır. Elimizdeki baskıda55 Kur’an’ın cem’i’ne dair bir söylemle karşılaşmamakla beraber Selahattin Sönmezsoy56 bu giriş kısmını referans göstererek birçok söylemini eserinde zikreder. Onun kullanmış olduğu baskının sonraki döneme ait olmasından kaynaklanabilecek bu farklılıkları irdelemeyip Sönmezsoy’u referans göstererek bu bilgileri aktaracağız. Blachere Mekke döneminde inzal olunan vahiylerin yazıya geçirildiğini kabul etmez. Dolayısıyla, onların tam anlamıyla koruma altına alınmadığını düşünür. Hz. Peygamber’in vefat etmesiyle beraber dağınık ve eksik ezberlenmiş vahiy mahsulleri Hz. Ebu Bekr’in şahsi gayretiyle toplanmıştır. Bu toplama faaliyetinin profesyonel bir şekilde yapılmadığını ifade eden Blachere, birtakım eksiklikler ile ilavelerin mevcut 52 M.E.B İslam Aniklopedisi, M.E.B. Yayınları İstanbul 1950, s.1001 Jeffery, Arthur, Materials, ss.7-8 54 Regis Blachere,1900 Fransa doğumlu olup, farklı disiplinler altında İslam’a ilişkin araştırmalar yapmıştır. Edebiyat ve Belagat kürsüsünün yanı sıra Arapça kürsüsünde de yer almıştır. Blachere, 1973 senesinde Paris’te hayatını kaybetmiştir. 55 1956 baskısı 56 Sönmezsoy, Selahattin, Kur’an ve Oryantalistler, Fecr 1998, s.182 53 25 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI olduğunu söyler. Hz. Osman (ö. 35/656)’ın gerçekleştirmiş olduğu faaliyetin çok daha ilmi bir düzeyde olduğunu kabul eden Blachere, harekeleme ve noktalamaların eksiklikleri yüzünden İslam âleminde bir ittifakın sağlanamadığını düşünür. Halife Abdulmelik (ö. 90/705), Vali Haccac (ö. 99/714)’ın teklifi üzerine bu meseleye müdahale eder ve Kur’an’ı tekrar revize edip ihtilafları ortadan kaldırır. Şiilerin Kur’an’ın tahrif edildiği iddiasına da yer veren Blachere, siyasi sebeplerden dolayı bu iddianın gerçek olabileceğini düşünür. Hz. Peygamber’in vefat etmeden halife tayin etmemesinin, Araplardaki tembelliğin bir örneği olduğunu ve aynı iddianın Kur’an’ın cem’i hususunda Hz. Peygamber’in kayıtsız kalmasına dayandırılarak iddia edilebileceğini söylemektedir.57 Diğer Fransız müsteşrik Paul Casanova (ö. 1926), Kur’an’ın son halini Halife Abdulmelik döneminde aldığını iddia etmiştir. Eserinin isminden de anlaşılacağı üzere, Hz. Peygamber’in mesajı kıyametin yaklaşmasına ilişkindir.58 Ona göre Hz. Peygamber’in bu kehaneti ölümünden sonra vuku bulmayınca, geride kalanlar tarafından değiştirilmek zorunda kaldı. Dolayısıyla Abdulmelik’in hilafet dönemine kadar Kur’an tamamlanamamıştır.59 Richard Bell (ö. 1952)60 tarafından Introduction to The Qur’an isimli önemli bir eser yazılmıştır. Bu eser Kur’an’a giriş mahiyetinde hazırlanıp, aynı zamanda Kur’an tarihi ve onun otantikliği ile ilgili bilgi vermektedir. Eserin ikinci baskısını hazırlamak üzere Bell’in talebesi olan W. Montgomery Watt (ö. 2006)’a61 teklif sunulur. O Nöldeke’nin talebesi olan Schwally (ö. 1919) gibi, hocasının eserini 2. baskıya hazırlamaktan gurur duyacağını belirtmiş ve 1970 yılında Bell’s Introduction to The Qur’an adı altında hazırlayıp bastırmıştır. Bu iki batılı âlim arasında fikir farklılıkları 57 A.g.e., ss. 182-188 Casanova, Paul, Mohammed et La Fin Du Monde, (Muhammed ve Dünyanın Sonu) paris 1911, ss.103-142 59 Harald, Motzki, The Collection of the Qur’an; A Reconsiderationof Western Vieuws in Light of Recent Methodological Developments, Der Islam 78 (2001), s.8; Sönmezsoy, Selahattin, Kur’an ve Oryantalistler, s.188-191 60 Ricard Bell 1876 doğumlu olup, Edingburgh Üniversitesinde, Arap dil tarihi kürsüsünde çalışmaktaydı. İngiliz asıllı Oryantalist 1952 Senesinde vefat etmiştir. 61 W. Montgomery Watt 1909 doğumlu İskoç bir müsteşriktir. Hocası Bell gibi Edingburgh üniversitesine bağlı olarak araştırmalarını sürdürmüştür. Hocasının eserini revize etmesinin yanı sıra bir çok esere imzasını atmıştır. Döneminin en önemli batılı araştırmacılarından olan Watt 2006 senesinde hayatını kaybetmiştir. 58 26 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI bulunmaktadır. Bu sebeple her iki nüshayı değerlendirerek onların Kur’an’ın otantikliği hususundaki söylemlerini ele alacağiz.62 Watt (ö. 2006), konuya giriş yapmadan önce yazının Arap yarımadasında gayet yaygın bir unsur olduğunu ispat etmeye çalışmıştır. Gerek İslam öncesi yazı tarihini ele alarak, gerekse Müslümanların naklettiği rivayetlere dayanarak özellikle ticaret ile ilgilenenlerin yazıya belirli ölçülerde vakıf olduğunu öne sürmüştür. Bunun haricinde Kur’an’dan yola çıkarak, yazının o dönemdeki ehemmiyeti göze çarpmaktadır. Şifahi naklin yaygın olduğu, yazı malzemesinin kısıtlılığı, Araplar arasında yazının yaygın olmadığı ve özellikle Hz. Peygamber’in okuma yazma bilmediği fikri sonrakilerin bunu risaletin bir mucizesi olarak göstermek için uydurmalarından ibaret olduğunu söyler. Hz. Peygamber’in okuma yazma bildiğine dair yeterli bir kanıt olmamasıyla beraber Watt, onun, yazıyı, asgari, bir Mekke tüccarı kadar bildiğini düşünmektedir.63 Hz. Peygamber’in vefat etmesiyle ilk cem Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634) döneminde gerçekleşmiştir. Rivayetlere göre zihinlerdeki ezberlerden, hayvan kemikleri, hurma yaprakları ve taşlara yazılmış ayetlerden istifade edilerek ilk cem hadisesi gerçekleşmiştir. Watt, vahyin bu şekilde ilkel malzemelere yazıldığını kabul etmemektedir. Onun tespitine göre Papirus isimli yazı malzemesini kullanmamak için hiçbir sebep yoktur. Kur’an’ın birçok kişi tarafından ezberlendiğini kabul etmekle beraber, baştan sona bütün ayetleri ve sureleri ezberleyenin olmadığını ileri sürmektedir. Yine aynı şekilde vahiylerin yazımının çok erken dönemde başladığını kabul etmektedir. Hz. Ömer (ö. 23/644)’in Müslüman olması ile ilgili rivayette onun kağıt üzerine yazılmış olan Taha suresini okuduğunu zikrederek, Mekke döneminin ortalarından itibaren vahiylerin bir kısmının yazıya geçirildiğini kabul eder. Hatta Medine döneminde teşri ayetlerinin yoğun olmasından ötürü bu hususta daha dikkatli davranılmıştır. Fakat o dönemdeki yazılanlar ile elimizde bulunan Kur’an’ın ne kadar birbirlerine benzediği meselesi hala açık bir soru olarak zihinlerde durmaktadır. Hz. Peygamber’in yazılı vahiy ürünlerini bir kitap şeklinde bir araya 62 Bell, Richard, Introduction to The Qur’an, Edingburgh 1953, ss.37-51 Watt, W. Montgomery, Bell’s Introduction to The Qur’an, Edingburgh 1970, ss.35-40; Watt, W. Montgomery, Kur’an’a Giriş, Ankara okulu 2000, ss.61-73 63 27 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI getirmediği malumdur. Şayet öyle olmasaydı Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634) Kur’an’ı tekrar toplayıp bir araya getirme ihtiyacı duymazdı.64 Geleneksel rivayetler, Hz. Peygamber’in vefat etmesiyle beraber ridde savaşlarının gerçekleştiğini söyler. Yemame’de gerçekleşen bu muharebede birçok hafız hayatını kaybetmiştir. Bu durum Hz. Ömer (ö. 23/644)’i tedirgin etmiş ve Hz. Ebu Bekr’e Kur’an’ı cem etme hususunda telkinde bulunmasına sebep olmuştur. Beraberinde Zeyd b. Sabit (ö. 34/655)’i görevlendirerek, hafızalardan ve yazılı malzemelerden ayetleri toplayarak Kur’an’ın ilk cem’i’ni gerçekleştirmişlerdir. Bu anlatımı Watt (ö. 2006) ciddi anlamda eleştirmektedir. Zira ilk cem hadisesinin Hz. Ömer’in telkinleri bulunmaksızın vuku bulduğunu nakleden rivayetler bulunduğu gibi, Hz. Ebu Bekr tamamen saf dışı bırakılarak bu işlemin Hz. Ömer’in hilafeti ve onun otoritesi altında gerçekleştiğini ifade eden rivayetler de mevcuttur. Bunun yanı sıra Kur’an’ın cem edilmesine sebebiyet veren vakıa olarak Yemame Muharebesi gösterilir. Hâlbuki bu muharebede vefat edenlerin ekseriyeti yeni İslam’a girmiş kişilerden oluşmaktadır. Bu durumda içlerinde birçok hafızın vefat ettiği fikrini doğru kabul etmemektedir.65 Watt, böyle toplama faaliyetinin resmiliğinden de şüphe duymaktadır. Şayet bu işlem resmi olsaydı, İslam aleminin tümünün bu nüshayı kabul etmesi gerekirdi. Hâlbuki farklı Kur’an sahiplerinin66 nüshaları birtakım bölgelerde daha muteber kabul edilmiş ve esas alınmıştır. Bunun yanı sıra Hz. Ömer’in recm ayetinin Kur’an’dan olduğunu iddia edip fitne çıkmasını engellemek için davasından vazgeçmesi bu işin titizlik ile yapılmadığını, dolayısıyla resmiyet kazanamayacağinin bir ispatı olarak nitelenmektedir. İleriki safhada Hz. Ömer’in vefat etmesiyle beraber resmi makamla bir ilişkisi olmadığı halde kızı Hafsa (ö. 45/666)’ya bu Mushafın teslim edilmesi, resmiyet anlamında bu çalışmanın değerini düşürmektedir.67 Hz. Ebu Bekr veya Hz. Ömer’in Kur’an’ı cem ettirdiği fikri, Hz. Osman (ö. 35/656)’a karşı kin besleyenlerin tedrici bir şekilde uydurmuş oldukları rivayet malzemesinden ibaret olabilmektedir. Fakat Kur’an’ı istinsah ettirmeye karar 64 W. Montgomery, Bell’s Introduction, s.38 A.g.e., s.40 66 Mushaf sahibi sahabe isimleri:Ubey b. Ka’b, Abdullah ibn Mes’ud, Hz. Ali, Ebu Musa el-Eş’ari, vs. 67 Watt, W. Montgomery, Bell’s Introduction, s.41 65 28 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI verildiğinde, referans almak için Hafsa (ö. 45/666)’dan bir nüshanın istendiği göz ardı edilmemelidir. Fakat bu nüshanın resmi ve noksansız olması ile ilgili Watt (ö. 2006)’ın ciddi şüpheleri vardır. Zira Halife Mervan (ö. 70/685) kendi döneminde Hafsa’nın kendi nüshasını imha etmek istemiştir. Zira onun Mushafı ile Hz. Osman (ö. 35/656) tarafından istinsah edilen nüshalar birbirinden lehçe ve kıraat anlamında farklıdırlar. Müslümanların fitneye ve ihtilafa düşmesinden korkan halife Mervan, Hafsa’nın vefat etmesiyle beraber kardeşinden bu Mushafı alıp imha etmiştir. Şayet Hz. Osman’ın istinsah ettirmiş olduğu nüshalar, salt kopyalama ve Kureyş lehçesine indirgeme işleminden ibaret olsaydı, Mervan’ın bu uygulamasına gerek kalmayacaktı. Watt, bu bilgilerden hareketle bu istinsah faaliyetinin Hafsa’nın Mushafına dayandırılarak yapılmadığını düşünür. Muhtemelen İlk cem hadisesinin resmi faaliyet olduğunu ispatlamak için, Hz. Osman’ın, Hafsa’nın Mushafını esas alarak istinsah faaliyetini gerçekleştirdiğinin ileri sürüldüğünü düşünmektedir. 68 Buna göre Watt, Hz. Osman tarafından kurulan komisyonun istinsahtan ziyade bir toplama faaliyeti gerçekleştirdiğini düşünür. Netice itibari ile elimizdeki Mushaf, Hz. Osman’a dayandırılmalıdır. Kur’an’ın o dönemden önceki hali için bir söylemde bulunmak mümkün değildir. Hangi kısımların çıkarılıp hangilerinin muhafaza edileceğine onun tarafından kurulmuş olan komisyon karar vermiştir. Peki, elimizdeki Mushaf’ın Hz. Peygamber’e inzal olunan vahiyler ile aynı olup olmadığını nasıl tespit edebiliriz? Watt ilk önce Hz. Osman’a yöneltilen eleştirileri ele alır. Birçok grup tarafından sevilmeyen kişi olarak kabul edilmesine rağmen, Kur’an’ı tahrif etmesine ilişkin bir eleştiriye rastlamadığını belirtir. Şiilerin dahi Kur’an’ın bir kısmının hazf edildiği iddiası, Hz. Osman’a yöneltilmiş bir eleştiri değildir. Zaten bir tahrifat söz konusu olsaydı tek bir nüsha üzerinde ittifak sağlanamayacağı gayet açıktır. Bu durum gösteriyor ki onun faaliyeti çok dürüst bir şekilde gerçekleşmiştir. Bunun yanı sıra Watt, Kur’an’ın muhtevasını ele almıştır. O Kur’an’ın bir bütünlük arz etmediğini fakat içeriğinin tarihi bağlam ile uyumlu olduğunu dile getirir. Bu sebeple onun iyi bir şekilde muhafaza edildiği 68 A.g.e., s. 41-42 29 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI görüşündedir. Hz. Peygamber’e inzal olunan vahiylerin hepsinin muhafaza edildiği konusunda kesin bir şey söylenemeyeceğini ifade eden Watt (ö. 2006), onun eksik cem edildiğine dair hiçbir kanıtın olmadığını da açıkça vurgular ve bu hususta meslektaşlarına eleştiriler sunar. Bu görüşün yanısıra şunu da zikreder: ayette de 69 zikredildiği üzere bir takım pasajların unutturulacağı bizzat Kur’an’ın kendisi tarafından haber verilmiştir. Yine birtakım hadislerdeki Kur’an’ın eksik cem edildiği fikrine atıfta bulunur. Sonuç olarak elimizdeki Mushafın bir takım eksikleri olma ihtimali ile beraber, birtakım çelişik ayetlerin bu Mushafta muhafaza edilmiş olmasını onun tam bir şekilde günümüze ulaştığının bir delili olarak görmektedir.70 Watt, Kur’an’ın cem hadisesine ilişkin Bell (ö. 1952) ile mütabık bir görüş sergilemiştir. Ancak, hocasının kullandığı kronolojik Mushaf tertibini tenkit edip Schwally (ö. 1919)’nin sınıflandırmasını esas alır. Rivayetlerden hareketle, Kur’an’ın sıhhati meselesine yorum getirenlerin hepsinin ismini bu bölümde zikretmedik. Fakat öne çıkan isimler üzerinden, ortaya atılmış bütün görüşleri aktarmaya çalıştık. Benzer fikirleri savunan diğer Oryantalistlerin listesini, çalışmamızın ek kısmında bulmanız mümkündür. Rivayetlere ilişkin söylemde bulunduğu için Goldziher (ö. 1921)’in tezini de bu bölümde zikretmeyi uygun gördük. Fakat belirtmemiz gereken şu ki, rivayetler üzerinden Kur’an tarihine ilişkin söylemde bulunanlar üzerinde Goldziher’in fazla etkisi yoktur. Onun tezi daha çok çalışmamızın ileriki safhasında anlatacağımız, revizyonistler üzerinde etkili olmuştur. 69 70 Bakara, 106 Watt, W. Montgomery, Bell’s Introduction , s.54 30 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI 1.3. KIRAAT FARKLILIKLARINI İNCELEYEREK METİN TENKİDİ YAPANLAR VE KUR’AN’IN MENŞE’İ’NİN FARKLI KÜLTÜRLER OLDUĞUNU İDDİA EDENLER Bergstrasser (ö. 1933), Jeffery (ö. 1959) ve daha sonraki dönemde Pretzl (ö. 1941)’in hedeflerinden birisi metin tenkitli Kur’an neşretmekti.71 İlk dönem İslam âlimlerinin naklettiği kıraat farklılıkları ile eski Kur’an el yazmalarını toplamaya çalışan bu ekip, Sami diller üzerine filolojik çalışmalar yapmalarından ötürü 1926 senesinde beraber çalışmaya başlayarak büyük projeyi gerçekleştirmeyi hedeflediler.72 16. asırda Münih’te kurulan Bayern Bilimler Akademisi’nde çalışmalarını devam ettiren Bergstrasser, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Avrupa’nın çeşitli beldelerinde bulunan el yazmalarının fotoğraflarını çekti ve çektiği resimlerin negatiflerini Münih’te topladı. 1933 yılında Hitler’in şansölye olmasından birkaç ay sonra bir dağ gezintisi esnasında esrarengiz bir şekilde hayatını kaybetti. Söylentilere göre Bergstasser Nazi karşıtı olup Musevi araştırmacılara yardım etmiştir. Ölümünden sonra otopsi yapılmaması ve öğrencilerinden bir tanesi tarafından dağ gezintisi esnasında itilmiş olduğu iddiası onun ölümünü şüpheli kılmaktadır. Onun ölümünden sonra 1934 yılında projenin başına halefi ve öğrencisi Otto Pretzl geçti. Jeffery ile beraber araştırmaları devam ettiren Pretzl, 2. Dünya Savaşı’nda askeriyede görev yapıp, başta Kuzey Afrika’ya Alman ordusunun kurtarıcı propagandasını yapmak ve molla okulları açmak üzere görevlendirildi. O dönemde Alman askeriyesi, Almanya’da ki doğu bilimcilerini istihbarat görevinde kullanmıştı. Daha sonra Pretzl, İngiliz askerlerine karşıt bir faaliyet yürütürken uçağı Sivastopol’da düştü ve hayatını kaybetti. Fotoğrafları toplamaya yardım eden Anton Spitaler (ö. 2003), projeyi üstlendi fakat o da Pretzl gibi askeriyede görevli olması hasebiyle proje aksamaktaydı. 24 Nisan 1944 yılında İngiliz Hava Kuvvetleri’nin Bayern Bilimler Akademisi’ni bombalamasıyla beraber akademi personeli ve materyallerin hepsi zayi olmuştu. Farklı Kur’an el yazmalarının fotoğraflarını bünyesinde barındıran 450 tane film şeridi de buna dâhil zannediliyordu. 1926 yılından itibaren, başta Bergstrasser ve Pretzl olmak üzere birçok bilim adamının 71 Puin, Gerd, Observations On Early Qur’an Manuscripts in San’a, Edit. Stefan Wild, The Qur’an as Text, E. J. Brill 1996, s.107 72 Chaudhary, A. Mohammad, “Oryantalizmin Kıraat Farklılıklarına Bakışının Tenkidi-Arthur Jeffery Örneği”, Terc. Mahmut Ay, İÜİFD 25 (2011), s. 191 31 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI emek verdiği proje bu durumda sekteye uğramıştı. The Qur’an as Scripture isimli eserinde üzüntüsünü dile getiren Jeffery (ö. 1959), kendi neslinin Kur’an’ın metin tenkitli baskısını göremeyeceğini söyler.73 Yine de çalışmalarına devam eden Jeffery, projesini tamamlayamadan 1959 yılında hayatını kaybeder. Bununla beraber zikretmiş olduğumuz bu bilim adamları konuya ilişkin müstakil çalışmalarını hazırlamış ve yayınlamışlardır. Arthur Jeffery74, İslami rivayetleri esas alarak Kur’an’ın cem’i’ne ilişkin araştırmalar yapmış olmasıyla beraber, erken dönem ulemanın nakletmiş oldukları Kur’an varyantları üzerine de ciddi çalışmalar yapmıştır. Öncelikle The Foreign Vocabulary of The Qur’an adlı eserine değinmekte fayda var. Oryantalistlerin Kur’an’ın menşei üzerine söylemleri bizim tez konumuzun dışında olmasına rağmen, sonra ki dönemlerde bu fikri esas alarak, Kur’an da geçen ibarelerin yanlış harekelenip noktalandığını söyleyenler ortaya çıkmıştır. Kur’an öncesi kutsal metinlerde geçen, aynı kökten türemiş Kur’an ibarelerinin mukayesesini yaparak doğru anlamı tespit etmeye çalışmakla beraber, kelimenin doğru yazılışını da keşfetmiş olacaktır. Jeffery’nin 1938’de Doktora çalışması olarak yazmış olduğu bu eserde Kur’an’daki birçok kelimenin Arap dışı kaynaklara dayandığını ispat etmeye çalışmıştır. Bununla beraber üç farklı kelime çeşidinden bahseder. Bunlardan birincisi Arapça’da kökü bulunmayıp tamamen farklı dillere ait kelimelerdir. Onun tahliline göre anlam itibariyle kaynak dilde hangi anlamda kullanıldıysa Kur’an da bu kelimeyi, o anlamda kullanmıştır. Diğer kelime çeşidinde kök harfi Arapça’da bulunup kullanıldığı anlam itibari ile çevre kültürlere atfedilmektedir. Sonuncusu ise aslı Arapça olup diğer kültürlere geçiş yaparken eş ve “art süremli” semantik değişime uğrayan kelimelerdir. Kur’an bu kelimeleri farklılaşmış anlamlarıyla kullanmıştır. Yine onun tespitine göre bu kelimelerin bazıları zaten Arap yarım adasında kullanılıyorken diğer bir kısmı bizzat Hz. Peygamber tarafından Kur’an’a dâhil edilmiştir. Hz. Peygamber’e inzal olunan vahyin ilahi olduğunu kabul etmeyen 73 A.g.e., s. 191 Arthur Jeffery’nin hayatı ve eserleri ile ilgili daha kapsamlı bilgi için bkz. Okumuş, Mesut, “Arthur Jeffery ve Kur’an Çalışmaları Üzerine”, AÜİFD 43:2 (2002), ss. 122-129 74 32 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI Jeffery (ö. 1959), dini kavram ve terminolojilerin bir kısmının komşu dinlerden, Allah Resulü’nün kendisi tarafından alındığını iddia etmektedir.75 Jeffery’nin Kıraat farklılıklarına dair yaptığı araştırmaları şu şekilde özetleyebiliriz: 1937 yılında yayınladığı Materials for The History of The Text of The Qur’an isimli eserinde Hz. Osman (ö. 35/656) öncesi mushaflarda bulunduğu iddia edilen okuyuş farklılıklarını toplamaya çalışmıştır. İbn Ebi Davud (ö. 316/928)’un Kitabu’l-Mesahif isimli eserini yayınlamış ve bu eserden çok fazla yararlanmıştır. Bunun yanı sıra eserinin giriş kısmında belirttiği üzere, tefsir, kıraat ve filolojik kitaplardan da faydalanmıştır. Primary ve Secundary Codices adı altında topladığı kıraat farklılıkların ekseriyeti İbn Mes’ud (ö. 38/659)’a aittir. Yine, sırası ile Ubey b. Ka’b (ö. 22/643), Hz. Ali (ö. 30/651), İbn Abbas (ö. 68/690), Ebu Musa el-Eş’ari (ö. 41/662) gibi Mushaf sahibi Sahabilerin eserlerinde mevcut bulunduğu iddia edilen farklı kıraatları okuyucusuna sunmaktadır.76 Böyle bir metin tenkitli çalışma yaparak Hz. Osman öncesi Kur’an’ın nasıl olduğunun tespit edilebileceğini düşünmektedir. Zaten yukarıda zikretmiş olduğumuz projenin amacının farklı olduğu da söylenemez. En azından tenkitli bir Kur’an metni oluşturmayı hedefleyen birtakım bilim adamları için atılmış çok ciddi bir çalışma olduğu gayet açıktır. Bununla beraber erken dönem İslam âlimlerinin nakletmekten hiç çekinmediği bu kıraat farklılıklarını, metin tenkidi için kullanılabilecek malzeme olarak görmesi bir hayli ilginçtir. Jeffery’den 20 sene önce Kıraat farklılıklarına ilişkin söylemde bulunan diğer Oryantalist Goldziher (ö. 1921)’dir. Hadis ilmine vukufiyeti ile ilgili şöhret kazanmış bu müsteşrik 1920 senesinde yazmış olduğu Die Richtungen Der Islamischen Koranauslegung77 isimli eserinde konuya ilişkin bölüm ayırmıştır. Eserin birinci bölümünde tek Kur’an’dan bahsedilemeyeceğinden söz eder. Erken dönem tefsirlerin nakilleri sayesinde Kur’an varyantlarına ulaşılabildiğini ifade eder. Bununla beraber her ne kadar Hz. Osman Kur’an’ı tek tipleştirmeye çalışıp mana farklılıklarını ortadan kaldırmaya çalışmış olsa bile, bu hususta tam bir ittifak sağlanamamış 75 Jeffery, Arthur, The Foreign Vocabulary of The Qur’an, Oriental Institute Baroda 1938, s.39 Jeffery, Arthur, Materials, ss.25-355 77 Mezkur eser, Mustafa İslamoğlu tarafından, “İslam Tefsir Ekolleri, Denge 1997” adı altından tercüme edilmiştir. 76 33 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI demektedir.78 Fakat diğer kutsal kitapların nakilleri ile mukayese edildiğinde Kur’an’ın çok daha titiz bir şekilde muhafaza edildiği açıktır. Müslümanlar vahiy anlayışlarının bir gereği olarak onu, kelime kelime doğru bir şekilde kaydetmek için bihayli gayret göstermişlerdir. Durum böyle olsa bile Arap yazısının ilkelliği yazım esnasında birtakım hataların yapılmasına sebep olmuştur. Goldziher (ö. 1921) okuyuş farklılıklarının, harekeleme, noktalama ve diğer bazı işaretlerin yoksunluğundan meydana geldiğini savunur. O, Hz. Osman (ö. 35/656)’ın istinsah faaliyetine bir takım eleştiriler yöneltmekten de geri kalmaz. Kur’an’a vukufiyeti ile ün kazanmış olan İbn Mes’ud (ö. 38/659), Ebu Huzeyfe (ö. 12/633), Muaz b. Cebel (ö. 18/640) ve Ubey b. Ka’b (ö. 22/643)’ın istinsah faaliyetinde yer almamasını ilginç bulmaktadır. Özellikle bu komisyonun başında Zeyd b. Sabit (ö. 34/655)’in bulunması ve İbn Mes’ud’un saf dışı bırakılmasına anlam veremez.79 Kıraat farklılıklarının yanı sıra, bazı Sahabilerin Mushaflarına ekledikleri notların, Kur’an’dan olup olmadığı meselesi, Goldziher’in merak ettiği konulardan bir tanesidir. Bunlar tefsir amacıyla yazılmış olabileceği gibi, vahiy ürünü olması da ihtimal dahilindedir. Tekrar Hz. Osman’ın nüshasına dönecek olursak, Goldziher onun filolojik bakımdan bir dengesizlik içerdiğini söylemektedir. Bu dengesizlik sonraki kuşaklarda, Kur’an’ın dilbilimsel kısmına ilişkin ihtilaflara sebep olmuştur. Bu sebeple Basra ve Kufe ekolu olarak nitelendirilen birbirine zıt iki farklı kutup meydana gelmiştir. Bunun sebepleri arasında ilk dönem âlimlerinin Kur’an metnindeki dengesizliği görmezden gelmeleri vardır. Bu alimler, Kur’an’ın farklı okunuş şekilleri hakkında kendilerini daha özgür hissetmişlerdir. Zira Hz. Osman (ö. 35/656) her ne kadar kendi nüshasını bastırıp insanlara bu nüshayı kullanmak için otoritesini kullanmış olsa bile, kendisi farklı kıraatları okumaktan geri kalmamıştır. Zaten Hz. Peygamber’e atfedilen birtakım hadislere bakılırsa, o farklı ayetlerın farklı okuyuşlarına izin vermiştir.80 78 Goldziher’in Kur’an varyantlarına bakış açısının eleştirisi için Bkz. Okçu, Abdulmecit, “Ignaz Goldziher’in Taberi’den Aktarımda Bulunarak Bazı Kıraatleri Tenkidi ve Meselenin Arka Planı”, Atatürk Üniversitesi İFD. 18 (2002), ss. 131-145. 79 Goldziher, Ignaz, Die Richtungen Der Islamischen Koranauslegung, Elibron Classics 2005, ss. 9-10 80 Es-Suyuti, Celaleddin, El-İtkan, c.1, s.145 34 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI Bu bilgilerden hareketle, Goldziher (ö. 1921)’in Kur’an’ın genel itibari ile sağlam nakledildiğini kabul ettiği, ancak tamamen otantik olduğunu düşünmediği ortaya çıkar. Zira Hz. Osman (ö. 35/656) öncesi Kur’an varyantlarının mevcut olduğunu düşünmesi bunun için yeterlidir. Ona göre, Hz. Peygamber’in bu farklı kıraatlara cevaz vermesine ilişkin rivayet, zaten sonrakilerin uydurmasıdır. Şimdi de günümüze daha yakın bir döneme ait Rudi Paret (ö. 1983)’in eserine temas etmek istiyoruz. Textkritisch Verwertbare Koran Varianten yani “Metin Tenkidi Açısından Kullanılabilir Kur’an Varyantları” isimli bu makale de Paret, hiç bir mesajın Hz. Peygamber’in vahyi kadar sıhhatlı bir şekilde nakledilmediğini söyler. 1966 senesinde yayınlamış olduğu Kur’an tercümesinde sadece resmi Mısır baskısı ile yetinmiş olmasına üzülen Paret, klasik tefsirlerde nakledilmiş olan varyantlardan çok az ve sistematik olmayan bir şekilde istifade ettiğini belirtir. Nöldeke (ö. 1930), Goldziher, Jeffery (ö. 1959), Bergstrasser (ö. 1933), Pretzl (ö. 1933) ve Edmund Beck (ö. 1991) gibi araştırmacıların Kur’an varyantlarına ilişkin kapsamlı çalışmalar yaptıklarını ifade eden Paret birtakım ayetlerin bu varyantlar sayesinde daha doğru anlaşılacağını ve asıl metnin bunlar olduğunu söylemektedir.81 Paret’in görüşünü burada zikretmemizin sebebi şudur: 2. Dünya Savaşı’ndan önce, Kıraat farklılıkları metin tenkidi yapmak için kullanılırken, savaş sonrası Paret örneğinde olduğu gibi daha doğru bir anlam tespit edebilmek için kullanılmıştır. Fakat Paret’in bu meseleye ilişkin kötü bir niyetinin olmadığını, onun “Biz herhangi bir ayetin Muhammed’e ait olmadığını iddia edecek herhangi bir gerekçeye sahip değiliz” sözlerine dayanarak söyleyebiliriz.82 Kıraat farklılıklarına ilişkin bu ılımlı yaklaşım bir dönem bu şekilde devam ederken 1972 senesinde bulunan Yemen el yazmaları tekrar Kur’an’ın metin tenkidini gündeme getirmiştir. 81 82 Paret, Rudi, Kur’an Üzerine Makaleler, Terc. Ömer Özsoy, Bilgi Vakfı 1995, ss. 169-179 Yaşar, Huseyin, Alman Oryantalizminde Kur’an’a Bakış, İz Yayıncılık 2010, s.238 35 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI 2. BÖLÜM: 1950 YILINDAN İTİBAREN BATI'DAKİ YENİ GELİŞİMLER 2.1. JOSEPH SCHACHT’IN SKEPTİSİZMİNİN KUR’AN TARİHİ ALANINDA DOĞURDUĞU SONUÇLAR İLE ALPHONSE MİNGANA’NIN HARİCİ KAYNAK KULLANIMINA ÖNCÜLÜĞÜ Joseph Schacht (ö. 1969)83’ın 1950 yılında The Origins of Muhammedan Jurisprudence isimli kitabının yayımlamasıyla beraber Kur’an tarihi üzerine yapılan araştırmaların gidişatı da ciddi anlamda farklılaşmıştır. Schacht, bu eserinde Goldziher (ö. 1921)’in hadis rivayetlerinin güvenilmezliği tezini güçlendirmeye çalışmıştır. Ona göre hadis rivayetleri hicri ikinci asırda yaşamış olan hukukçular ve hadisçilerin kendi görüş ve uygulamalarını ispatlamaya yönelik uydurdukları söylemlerdir. Schacht yapmış olduğu çalışmanın kendisinden önceki araştırmalardan daha farklı olduğunu ve yenilikler içerdiğini belirtir.84 Öncelikle Schacht İslam hukukunu, İslam düşüncesinin bir tezahürü olarak görür. Dolayısıyla İslam’ı anlamak için İslam hukukunu anlamak gerekir.85 Konuya açıklık getirmek bakımından, Schacht’ın görüşünü kısaca anlatmakta fayda mülahaza ediyoruz: Schacht’a göre, Hz. Peygamber, risaleti esnasında eski hukuk sistemini ortadan kaldırarak yeni bir hukuk sistemi getirmek için çaba harcamamıştır. Aksine onun amacı bireysel ahlakı düzeltmekti. Hz. Peygamber’in vefat etmesiyle beraber bu durum yaklaşık bir asır bu şekilde devam etmiştir. Başka bir deyişle, eski Arap örfü ile hukuk yürütülmüştür.86 Daha sonraki dönemde İslam’a dayalı olarak bir hukuk sistemi geliştirme yoluna gidilmiş, fakat İslami olmayan kaynaklardan bir hayli yararlanılmıştır. Örneğin âlimlerin bir konu hakkında fikir birliği sağlamasının (icma) hukuk için bir delil teşkil etmesi, Roma hukukuna özgü bir durumdur. Bunun yanı 83 Joseph Schacht 1902 doğumlu olup İngiliz-Alman asıllı bir İslam uzmanıdır. Hadis ve İslam hukukuna dair eserleri batıda çok etkili olmuştur. 1969 yılında vefat etmiştir. 84 Schacht, Joseph, An Introduction to Islamic Law, Oxford University Press 1969, s. vi 85 A.g.e., s. v 86 İslam öncesi Arap örfü ve hukunun tekamülü için bkz. Schacht, Joseph, Joseph,The Origins of Muhammadan Jurisprudence, Oxford University Press 1950, ss.28-29 36 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI sıra kıyas gibi birtakım akıl yürütme metodlarının da Yahudi hukukundan sızma olduğunu iddia eder ve buna benzer birçok teori ileri sürer.87 Bunların yanı sıra ‘yaşayan gelenek’ kavramı, bu hukuk sisteminin temellerinden birini teşkil eder. Hz. Peygamber’e ve hatta daha öncesine dayanan bu örf, eski hukuk ekollerinin teşekkülünde hukukun temel taşını oluşturmuş ve Hz. Peygamber’in uygulaması olarak kabul edilmiştir. Emevi iktidarına karşı geliştirilen muhalif hukuk sistemine tepki olarak hadis ekolleri ortaya çıkmıştır. Hadisleri Peygambere nisbet ederek hukukçulara baskın gelmeye çalışmışlardır.88 Sonuç olarak bu iddiaya göre, İslam hukukunun ve hadislerin temel kaynağı ne Kur’an ne de Hz. Peygamber’in uygulamasıdır. Hukukçular ve hadisçiler var olan örfü islamileştirme yoluna gitmişlerdir. Bunun neticesinde hukuk ekolleri ve hadis külliyatı ortaya çıkmıştır. Bu fikir 1950 sonrası birçok araştırmacı tarafından benimsenmiş ve Kur’an tarihi üzerine söylemlerinde etkili olmuştur. 1977’de yayımlanan iki eser bu tezden yola çıkarak Kur’an’ın cem’i meselesine çok farklı yorum getirmiştir. Bunlardan bir tanesi John Wansbrough (ö. 2002)’un Quranic Studies’ı, diğeri ise John Burton’un The Collection of The Qur’an isimli eseridir.89 John Wansbrough90 Kur’an çalışmalarında bir ekol olarak kabul edilebilir. Schacht (ö. 1969) ve Goldziher (ö. 1921)’in etkisinde kalarak İslam tarihine ve Kur’an’a çok şüpheci bakmıştır. Yukarıda belirttiğimiz üzere Goldziher ve Schacht ilk dönem Müslümanlarının nakletmiş oldukları rivayetlere güvenmemekte, bunların spekülasyon ürünü olduğunu iddia etmektedirler. Bu fikri benimseyen Wansbrough, Müslümanların nakletmiş oldukları bilgileri red edip, tarihi revize etmeye çalışmıştır. Yani yeni bir İslam tarihi profili oluşturmuştur. Bu fikrin neticesinde Kur’an’ın oluşum sürecine de aynı yaklaşımı sergileyen Wansbrough, Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634) ve Hz. Osman (ö. 35/656)’ın Kur’an’ın muhafazası için yapmış oldukları faaliyetleri reddeder. Ona göre elimizdeki Kur’an’ın teşekülü hicri 3. asrın başına tekabül 87 Schacht, Joseph, An Introduction, s, 20 A.g.e., ss. 34-36 89 Josph schacht’ın Kur’an tarihi alanındaki etkileşimi ile ilgili bu söyleme Harald Motzki’nin Der Islam dergisinden yayımlanan “The Collection of The Qur’an” isimli makalesinde’de görmek mümkündür. 90 Wansbrough, 1928 doğumlu, Amerikalı bir tarihçidir. İslam tarihi analizi için yeni metodoloji üretmesi ile ün kazanan Wansbrough, 2002 senesinde Fransa’da vefat etmiştir. 88 37 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI etmektedir.91 Bu dönem aynı zamanda Müslümanların fıkıh, akaid ve hadis konusunda ittifak sağladığı dönemdir. Yani özetleyecek olursak, kimliği sabit olmayan bu topluluğun, ortak bir kimlik ve duruş elde etmesiyle Kur’an ortaya çıkmıştır.92 Daha önce Goldziher (ö. 1921) ve Schacht (ö. 1969) hadis ve İslam hukukuna böyle bir yorum getirmiş iken Wansbrough (ö. 2002) böyle bir yorumu Kur’an için yapmıştır. Fakat bu yaklaşımı ilk sergileyen Alphonse Mingana (ö. 1937) olmuştur. İslam kaynaklarına itibar etmeyip harici kaynaklardan Kur’an’ın oluşumu hakkında ki fikirleri, Wansbrough’un mezkur konuya ilişkin yapmış olduğu yorum ile örtüşmektedir. Müellifin teorisi bu görüşten ibaret değildir. Quranic Studies isimli bu eserinde Kur’an ve İslam tarihine, tefsir metodolojisine ve Hz. Peygamber’in kimliği meselesine tamamen hayali bir yorum getirmektedir.93 Öncelikle metodolojisinden biraz bahsedelim. Tarihi verileri bir edebiyat ürünü olarak gören Wansbrough, bu bilgilerin gerçek tarih değil, yansıtılması istenen tarih olduğunu düşünür. Yani tarihçi kendi düşüncelerini, başkalarına empoze etmeye çalışır. Tarihi nakledenlerin iyi tanınması, bilgi düzeyinin tespit edilmesi ve yaşadığı ortamın iyi keşfedilmesi onların amaçlarını tespit etmek için kaçınılmazdır. Olayın görgü şahitleri dahi, meseleyi taraflı değerlendirebilir veya yanlış gözlemde bulunabilir. Dolayısıyla böylesi zayıf malzemeye güvenip tarih inşa etmek yanlış sonuçlar doğurabilir. Nakledilen tarihin sonrakiler tarafından tahrif edilmesi, yapılacak olan araştırmalarda dikkat edilmesi gereken noktalardan birtanesidir.94 91 Wansbrough, john, Quranic Studies: Sources and Methods of Scriptual Interpretation, PB Books 2004, s.49 92 A.g.e., s. 52 93 Bu eser uslup itibariyle karmaşık bir anlatım tarzına sahiptir. İslam metdolojisine ilişkin kavramların hepsi hazf edilip yeni kavramlar geliştirilmiştir. Bu sebeple, İsmail Albayrak ile Yaşar Çolak’ın konuya ilişkin çalışmaları, Qur’anic Studies isimli eserin anlaşılmasında çok faydalı olmuştur. Albayrak, “İsmail, John Wansbrough’unun Kur’an tarihi Teorisi ve Batı’da Doğurduğu Tartışmalar”, İslamiyat 4 (2001) ss.163-180; Çolak, Yaşar, Batı’da İslam Tarihinin Erken Dönemine Yaklaşımlar: John Wansbrough, Michael Cook, Patricia Crone, Basılmamış Doktora Tezi, (Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) ss.51-105 94 Berg, Herbert, “The Implications of, and Opposition to, The Methods and Theories of John Wansbrough”, Edit. Herbert Berg, Islamic Origins Reconsidered:John Wansbrough and The Study of Early Islam, Method and Theory in The Study of Religion, Mouton de Gruyter 1997, ss. 3-20 38 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI Wansbrough (ö. 2002)’ya göre Kur’an, tefsir, hadis, fıkıh ve akaid kitapları çok geç dönemde yazılmıştır. Bu eserlerin hepsi kurgulanmış bir din, peygamber ve tarih bilgilerinden ibarettir ve bu bilgileri Salvation history (kurtuluş tarihi) olarak nitelemektedir. Böyle bir tespitten sonra form critic (Biçim) metodu uygular, yani böyle bir malzemenin neden, nasıl, ne zaman ve nerede yazıldığını, yazılı malzemenin muhtevasından yola çıkarak tespit etmeye çalışır. Kur’an’dan hareketle meseleye biraz açıklık getirelim. Kıssaların üzerinde inceleme yapan Wansbrough, bunların bir bütünlük sağlamadığını ve hikayenin kesik anlatıldığını keşfeder. Yani, bir olay anlatılırken sanki muhatap olayı biliyor ve kendisine hatırlatılıyor. Böyle bir analizden yola çıkarak bu kıssaların zaten kendi döneminde bilindiğini ve yaygın olduğunu tespit edip, bu bilgilere Tevrat veya tefsir kitaplarından ulaşılabileceğini söyler. Bu bilgilerin İncil ve Tevrat’ta var olması, Kur’an’ın teşekkül bölgesinde çok sayıda Hıristiyan ve Yahudi’nin varlığına delalet etmektedir. Kutsal kitap’ta var olan diğer motiflerin benzerleriyle de Kur’an’da karşılaşılmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse sözleşme, ceza, mükâfat ve sürgün gibi kavramlar hem Tevrat hem de Kur’an’ın ortak noktalarıdır.95 Hicaz bölgesinde bu bilgilerin yaygın olmadığını düşünen müellifimiz, Mezopotamya’nın monoteizmin merkez bölgesi olduğunu ve Kur’an’ın çıkış noktasının ancak bu bölge olabileceğini açıklar. Sectarian milieu şeklinde isimlendirilen bu bölge Kur’an’ın ortaya çıktığı bölge olarak nitelense de, o bölgede var olan diğer semavi kitapların bir kopyası değildir. Dolayısıyla Wansbrough Kur’an’ın kaynağının Hristiyanlık veya Yahudilik olduğunu iddia edenlerle ayrılmaktadır. O, Kur’an’a kaynaklık eden malzemeleri Prophetic Logia olarak isimlendirir ve Mezopotamya’nın dini yapısı, Kur’an’ın oluşumuna etki etmiştir.96 Meseleyi daha anlaşılır kılmak için İslam topluluğunun onun nazarında nasıl ortaya çıktığını ele alalım: Sami bir gelenek içinde ortaya çıkan bu topluluk, yaklaşık iki asırlık bir tekamül neticesinde bir kimlik kazanmıştır.97 Bölgede var olan dinsel ve mezhepsel çatışmalar, bu topluluğun tepkisel olarak diğerlerinden soyutlanmasına 95 Wansbrough, John, Quranic Studies, s.2 A.g.e., s. 51 97 A.g.e., s. 49 96 39 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI sebep olmuştur. Örneğin teslis gibi bir meseleye olumsuz bakan bu kitle, ona adeta savaş açmıştır. Zamanın geçmesiyle ve kitlenin genişleyip, güçlenmesiyle beraber, farklı bir kimlik, Peygamber ve Kutsal Kitaba ihtiyaç duymuşlardır. Aslında gerçekte hiç yaşamamış olan Peygamber, Kutsal Kitabı bir zemine oturtmak için kurgulanmıştır. Hz. Musa prototipini esas alarak, sanki bu yazılı metinler tarihte Hz. Muhammed (s.a.v)’e nazil olmuş gibi yansıtılmaya çalışılmıştır. Müellifin iddiasına göre Peygamberlik profili, “Rabbilik Yahudiliği”nden bir hayli etkilenerek oluşturulmuştur. Aristokrat kesimler tarafından yazılan bu Kur’an pasajları, hicri 3. asırda son halini almıştır. Aynı zamanda ona uygun bir İslam tarihi profili çizilmiştir. Siyer, megazi, fıkıh ve akaid kitaplarının hepsi bu çizilen portreye uygun bir hal almıştır. Wansbrough (ö. 2002) bu malzemeyi kurtuluş tarihi anlamına gelen “Salvation history” olarak nitelemektedir.98 Farklı kişiler ve kesimler tarafından yazılan bu Kur’an pasajları, birbirleriyle uyumsuzdur, hatta ayetlerin hitap biçimleri bile farklıdır. Bu denli bir farklılık, Kur’an’ın teşekkülünün uzun bir zamana yayıldığının ve farklı yazarlara matuf olduğunun bir delilidir. Yani Hz. Peygamber’in 23 senelik risaletine uygun bir yapısı yoktur. Hicri ilk iki asırda Kur’an’ın varlığının reddi için bir başka delil ise “Argumentum e silentio” kavramı ile açıklanmaktadır. Yani Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında bu zaman zarfında Kur’an’ın varlığına işaret eden hiç bir delil bulunmamaktadır.99 Eserde tenzil, resmileşme, siyer ve Arap dilinin kökü gibi konuları ele aldıktan sonra tefsir kategorilerine de yer verilmektedir. Tefsir ilmini; rivayet, ahkâm, filololoji, i’caz ve işaret adı altında beş kategoride ele almaktadır. Wansbrough bu ana kategoride tefsir literatürünün gelişimini anlatmaktadır. Bu tefsirlerin ilki rivayet “haggadic” ekseninde hazırlanmıştır. Rivayetler kurgulanmış olan siyer tasavvuru ile Kur’an metnini birbirleri ile ilişkilendirmek için uydurulmuş haberlerdir. Ona göre bu haberler Kur’an’ın müphemliğini ortadan kaldırmakta ve en önemli örneklerden İbn İshak (ö. 151/768) ve Mukatil (ö. 150/767) tefsirinin ismini zikretmektedir. Her iki 98 Wansbrough, john, Sectarian Milieu: Content and Composition of Islamic Salvation History, Oxford University Press 1978, s. 147 99 Wansbrough, john, Quranic Studies, s.49 40 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI erken dönem eseri mezapotamyada yaygın olan anıları, sözleri ve nasihatları Hicaz formatına uygun tasarlanmış şekilde nakletmiştir. Bu eserlerin ortaya çıkış dönemi olarak, dinsel konuşmalar ve kıssaların anlatımının yaygın olduğu hicri 2. asrı belirlemiştir. Daha sonraki dönemde fıkhî tefsirler ortaya çıkmıştır. Ona göre, Peygamber’e atfedilen hadislerin hukuki otorite kazanmasıyla nasih-mensuh ve esbab-ı nüzul gibi usul konuları önem kazanmıştır. Böyle bir tefsir türünün ortaya çıkış dönemini hicri 3. yüzyıl olarak tayin etmiştir.100 Kur’an’ın iki kapak arasında toplanmasıyla beraber, dilbilimsel “masoretic” tefsirler ortaya çıkmıştır. Alphonse Mingana (ö. 1937)’nın tespitine göre Süryanice’den gelen Arap dili çok geç dönemde sistemleşmiştir.101 Buna göre Wansbrough (ö. 2002) hicri ilk 2 asırda filolojik çalışmalar yapılmış olamayacağını iddia etmektedir. Ona göre Kur’an’ın son şeklini almasıyla beraber, Arap dilinin sistemleşmesi ve özgün olması gerekmekteydi. Hicri 3. Asırda, Ferra (ö. 207/822) ve Ebu Ubeyde (ö. 224/839) gibi filologlar, İbn Abbas (ö. 68/687) gibi şahsiyetlerin otoritesini kullanarak dil açıklamaları yapmışlardır. Aynı dönemde Kuran’ın mu’ciz’liğini “rhetorical” ortaya koymaya çalışan tefsirler ortaya çıkmıştır. Bir kutsal kitabın oluşmasıyla beraber onun gerçekten ilahi ve insanüstü bir ürün olduğunu ispat etme gayesiyle yazılmıştır. Yine aynı dönemde İşari tefsir ekolleri ortaya çıkmıştır.102 Netice itibari ile Wansbrough, Kur’an’ın organik bir gelişim süreci yaşayarak ortaya çıktığını ve onun 23 senelik bir risalet döneminde tenzil olunmadığını söylemektedir. Mezopotamya’da dinsel polemiklerin yoğun olduğu bir bölgede, kendisini diğerlerinden soyutlamış olan bir fırkanın büyümesi ve gelişmesi ile beraber bir özerklik çabası ortaya çıkmıştır. 200 senelik bir çabanın neticesinde yeni bir din meydana gelmiştir. Yine böyle bir gelişim Kur’an’ın organik bir tekâmülünü beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla bırakın bu kitabın Hz. Peygamber’den itibaren otantikliğini tartışmayı, Wansbrough öyle bir Peygamber’in varlığını bile kabul 100 A.g.e., ss. 122-148 Mingana, Alphonse, “The Transmission of The Kur’an”, JMEO 5 (1916), s.45 102 Tefsir çeşitleri ve oluşum süreci için bkz. Wansbrough, John, Quranic Studies, s.119-245 101 41 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI etmemektedir. Sonuç olarak onun nazarında bütün tarihi veriler çarpıtılmış ve sonradan tasavvur edilmiş bilgilerden ibarettir. Şimdi de John Burton’un103 The Collection of The Qur’an isimli eserini değerlendirmek istiyoruz: Yazar eserinin giriş bölümünde eserinin gayesinin, Müslüman bakış açısıyla cem hadisesini tekrar ele almak olduğunu belirtip, bu çalışmayı Goldziher (ö. 1921) ve Schacht (ö. 1969)’ın eserlerinin ışığı altında yapacağını açıklar.104 Schacht’tan bir hayli etkilenen Burton, İslam hukukunun hicri 3. asırdan önce var olmadığı görüşüne katılır. Bu döneme ait hukuki tartışmalar Kur’an ve Hz. Peygamber’in otoritesi altında gerçekleşmekteydi. Burton Hz. Peygamber’e ait uygulamalar ile ilgili birçok rivayetin uydurulduğunu kabul eder. Fakat otorite kazanmış ve üzerinde oynama yapma ihtimali kalmamış bir Kur’an metninin mevcut olduğunu düşünür. Bu durumda diğer mushaflardaki varyantları da incelemeye tabi tutmuştur ve harekesiz “Osman nüshası”yla diğerleri arasında farklı Mushaf denilecek bir ayrım görememiştir. Onun nazarında elimizde bulunan mushaf üzerinde bir ittifak sağlanmışken diğer nakil çeşitleri ihtilaflı ve zayıftır. Dolayısıyla zayıf olan bir haber, güçlü ve üzerinde ittifak sağlanmış bir haberin önüne geçemez. Bu durumda Kur’an, Hz. Peygamber döneminde kitaplaştırılmıştır. O ”elimizde bulunan metin Peygamber tarafından tasdiklenmiş şekliyle bize ulaşmıştır. Bugün elimizdeki metin Muhammed’in mushafıdır” demektedir. Onun hukuk anlayışına göre Hicri 3. asra kadar var olagelmiş bir hukuki doktrin söz konusu idi. Bu uygulamalar resmi Mushaf ile örtüşmeyince, Müslümanlar ek bilgiler üretmeye başlamıştır. Örneğin Burton, Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634) cem’i ve Hz. Osman (ö. 35/656) istinsahı ile ilgili rivayetlerin birer uydurma olduğunu nakleder. Zira hukuk bilginlerinin tamamlanmamış bir Kur’an a ihtiyacı vardı ve iki faaliyetin eksik gerçekleştirildiği ile ilgili iddialarda söz konusu olduğundan mevcut uygulamaları Mushafa girmemiş vahiyler ile desteklemek mümkün olmuştur. Mevcut uygulamaları temellendirirken nasih-mensuh ve otorite Sahabilerin ‘şahsi Mushaf’ları fikrinden faydalanmışlardır.105 Yani cem ve istinsah faaliyeti hiç bir 103 John Burton, St. Andrew Üniversitesinde Arap dil tarih bölümünde öğretim üyesidir. Burton, John, The collection of The Qur’an, Cambridge University Press 1977, s. 5 105 Burton, John, The Collection, ss.105-113 104 42 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI zaman vuku bulmamıştır. Yine onun nazarında bu rivayetler faklı otorilerin uzun bir zaman dilimine yayılmış muhalefet amaçlı üretilmiş söylemleridir. Hâlbuki bütün bu bilgilerin bir uydurma olduğunu kabul edersek, tek sağlam kaynak olarak Hz. Peygamber’in kendisinin tamamladığı ve iki kapak arasına getirdiği Kur’an’ın kendisi kalmaktadir. 106 Bu durumda akla şöyle bir soru gelebilir: Mushafta bulunmayan bu uygulamalar nasıl meydana geldi? Burada Burton, Mushaf ile Kur’an arasında ciddi bir ayrım yapar. Ona göre Hz. Peygamber’in insanlara naklettiği herşey Mushaf’a girmemiştir ve bu Hz. Peygamber tarafından kasti olarak böyle yapılmıştır. Recm cezasıyla konuya açıklık getirelim. Müslüman perspektifine göre recm ayeti daha önce Kur’an’da var iken, daha sonraki dönemde lâfzen nesh edilmiştir ve elimizdeki Mushafa girmemiştir. Burton’un tespitine göre bu uygulama Hz. Peygamber’in bir sünneti idi, fakat o hiçbir zaman bu uygulamayı kayıt altına almamıştır. Onun vefat etmesiyle beraber bu uygulamayı Hz. Ömer (ö. 23/644) Mushaf’ın kenarına kaydetmek istemiştir. Fakat onun amacı bunu Kur’an’a kaydetmek değildir. Aksine Hz. Peygamber’in bir uygulamasını insanların unutmaması ve Kur’an’da olmadığı için inkâr etmemesi içindir. Zaten Mushaf’a girmesi gereken bir ayet olsaydı Hz. Ömer’i bundan alıkoyacak bir güç olamazdı. Bu durum Hz. Peygamber’e indiği iddia edilen her vahyin Mushafa kaydedilmediğine delalet eder. Zaten Hz. Peygamber’in “Bana Kur’an ve onunla birlikte misli verildi” sözü bu görüşü desteklemektedir.107 Netice itibari ile Müslümanlar, Hz. Peygamber’e ait olan bu uygulamaların kaydını Mushafta bulamayınca, onları farklı teoriler ve rivayetler ile desteklemeye çalışmışlardır. Sonuç olarak Burton, elimizde bulunan Mushafın Hz. Peygamber’e kadar dayandığını açık bir şekilde ifade eder. Fakat kendi değimiyle sadece iskelet yazı ona kadar dayandırılabilir. Bununla beraber, Kur’an yazısının bir takım evreler geçiridiğini düşünür. Bu evrelerin gerçekleşmesiyle beraber, hem noktalama hem de 106 107 A.g.e., ss.239-240 A.g.e., ss. 101-102 43 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI harekeleme anlamında hatalar yapılmıştır. Dolayısıyla Gramer açısından sorunlu bir kitap olarak görmektedir Kur’an’ı.108 Wansbrough (ö. 2002)’un İslam kaynaklarına skeptik bakışını yukarıda aktarmıştık. Bununla beraber onun harici kaynak kullanımını metod olarak benimsediği ortadadır. İslam dışı kaynaklara başvurma yöntemine Alphonse Mingana (ö. 1937)109 öncülük etse de, Patricia Crone ve Michael Cook’a bu konuda daha çok Wansbrough etki etmiştir. Mingana 1916 senesinde yayımlamış olduğu The Transmission of The Qur’an isimli makalesinde, Kur’an’ın nasıl meydana geldiğini tespit ederken, İslam kaynaklarından ziyade harici kaynaklara başvurmanın daha sıhhatli olduğunu ortaya koymaya çalışmıştır. Konuyu ele almadan önce kendi döneminde yaşamış olan Oryantalistlerden Nöldeke (ö. 1930) gibi isimleri zikrederek, onları İslami rivayetlere fazla güvenmelerinden ötürü eleştirmiştir. Buna göre o, Kur’an’ın cem’i’ne dair rivayetlerin kaynağının en erken İbn Sa’d (ö. 230/845)’a dayandığını iddia etmektedir. Bu kaynak Hz. Peygamber’in vefatından iki yüz sene sonrasına tekabül etmektedir. Bu tarihe kadar şifahi olarak nakledildiğine inandığı rivayetleri güvenilir bulmayan Mingana (ö. 1937), bu kaynakta Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634) cem’i ile Hz. Osman (ö. 35/656) istinsahına dair sahih bir bilgi ile karşılaşmamaktadır. Tabakat’ın yazarından 26 sene sonra vefat eden Buhari (ö. 256/869)’nin Sahih’inde mevcut olan Kur’an’ın toplanmasına dair rivayetlere, onun İbn Sa’d’dan daha geç dönemde yaşamış olması vesilesi ile şüpheli bakmaktadır. Zaten bu husus ile ilgili çok farklı ve tezat rivayetlerin mevcudiyeti, bunların arasında bir tercih yapmayı imkânsız kılmaktadır. 110 Bu bilgilerden hareketle İslam dışı kaynaklara başvurmanın daha sıhhatli olacağı görüşünde olan Mingana, Suriye-Hristiyan kaynaklarından faydalanmıştır. 639 yılında Amr b. el-As (ö. 49/664) ile Antakya Monofizit patriği 1. John arasında vuku bulan bir tartışmanın kaydı bu kaynaklardan bir tanesidir. İkinci bir kaynak Ninova piskoposu 3. İshoyahb’ın Hz. Osman’ın hilafet döneminde Müslümanlara yazdığı mektuptur. Hicri 60 senesinde kim olduğu bilinmeyen bir Hristiyan 108 Burton’un Kur’an’daki gramer hatalarına ilişkin söylemi için bkz. Koç, M. Akif, John Burton’un “Kur’an’da Gramer Hataları Adlı Makalesinin Tenkidi”, AÜİFD 35 (1996), ss.554-559 109 Mingana, Alphonse, The Transmission, ss.34-44 110 A.g.e., s. 30 44 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI tarafından Müslümanları tanıtmak maksadıyla yazılmış bir risale ile Abdulmelik (ö. 90/705) hilafetinin ilk yıllarında, John Bar Penkaye tarafından yazılmış olan günlük, bu harici kaynakları oluşturmaktadır.111 İncelemeye aldığı bu eserlerde Müslümanların kutsal kitabının mevcudiyetine delalet eden herhangi bir bulgu ile karşılaşmamaktadır. Dolayısyla hicri birinci asırda Kur’an’ın mevcudiyetini reddeder ve aynı görüş hicri 2. asrın ilk çeyreği için de geçerlidir. Bu tarihten itibaren çevre kültürlerde Kur’an sohbet konusu haline gelmiştir. Onun toplanmasına ilişkin Buhari (ö. 256/869)’nin rivayetlerine benzer anlatılar, Hristiyan olan el-Kindi (ö. 2--/8--)’nin risalesinde geçmektedir. Tahminlere göre Buhari’nin Sahih’inden 40 sene önce yazılmış olan bu eser Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634) ile Hz. Osman (ö. 23/644)’ın Kur’an’ı cem ettirdiklerini ve akabinde Halife Abdülmelik (ö. 90/705)’in valisi Haccac (ö. 99/714) tarafından bütün nüshaların toplandığını ve resmi cem faaliyetinin gerçekleştirildiğini anlatmaktadır. Topladığı nüshaları ortadan kaldıran Haccac, istinsah ettirdiği kopyaları farklı merkezlere göndermiştir. Sonuç olarak Mingana (ö. 1937), halife Abdulmelik’ten önce kişisel birtakım nüshaların mevcudiyetini kabul etmekle beraber, resmi bir edisyonun bu tarihten önce yazılmadığını düşünür. Wansbrough (ö. 2002)’nın bir hayli etkilendiğini düşündüğümüz Mingana’nın bu metodolojisi Patricia Crone112 ve Michael Cook’un113 beraber yazmış oldukları esere bir hayli etki etmiştir. Hagarism: The Making of The Islamic world isimli bu eserde, İslam tarihini yeniden inşa etmeye çalışmışlardır.114 Onlar tarihi revize etme hususunda Wansbrough’a mutabık bir yaklaşım sergilemişlerdir. Zaten eserin ön sözünde Wansbrough’dan etkilendiklerini açıkça ifade etmişlerdir.115 Bu eserin hazırlanmasında Müslümanların naklettiği haberler nadiren kullanılmıştır. Daha ziyade harici kaynaklardan istifade edilmiştir. Eserin baş kısmında rivayetlerin genel bir değerlendirilmesine girilmekte, 8. yüzyılın ortalarından önce vahiy tarihine ilişkin haberlerin mevcut olmadığı 111 A.g.e., ss.34-35 Patricia Crone 1945 doğumlu, Danimarkalı bir İslam tarihçisidir. 113 Michael Cook 1940 doğumlu, İngiliz-İskoç asıllı bir Oryantalistdir. 114 Yaşar Çolak’ın, Batı’da İslam Tarihinin Erken Dönemine Yaklaşımlar: John Wansbrough, Michael Cook, Patricia Crone, isimli doktora tezinden, Crone-Cook ve diğer revizyonist tarihçilerin araştırılmasında bihayli faydalanılmıştır. 115 Crone-Cook, Hagarism: The Making of The Islamic World, Cambridge University Press 1977, s. viii 112 45 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI belirtilmektedir. Bunun yanı sıra İslam’ın en temel kaynağı olarak kabul edilen Kur’an’ın 7. yüzyılın son 10 yılından önce varlığını ispatlayan bir unsurun bulunmadığı kaydedilmektedir. Onlara göre, rivayetlere güven duymak doğru değildir. Bu rivayetlerin bir değerlendirmesini yapıp, edisyona tabi tutulmuş kısımların tarihi bir gerçekmiş gibi öne sürülmesini doğru bir yaklaşım olarak görmemektedirler. Bu problemli rivayetleri edisyona tabi tutmaktansa, tarihi bütünüyle yeniden inşa etmeyi bir metod olarak tercih etmektedirler.116 Metodolojik olarak harici kaynak kullanımını benimseyen yazarlar, bu kaynaklardaki bilgiler ile Müslümanların bilgileri örtüşüyorsa, İslami rivayetlerin kabulünü, şayet harici kaynaklarda karşılığı yoksa konuya ilişkin İslami rivayetler hususunda şüphe duymayı öngörmektedirler. Bu uygulama Wansbrough (ö. 2002)’da olduğu gibi “Argumentum e Silentio” olarak isimlendirilmektedir. “Suskunluk ile delillendirmek” anlamına gelen bu yaklaşım, gelenek tarafından kabul görmüş tarihi olayların reddedilmesi anlamına gelmektedir. Örneğin Kudüs’ün fethedildiği yıllarda Arap topluluğun İslamiyet’e girdiğine dair herhangi bir harici kaynak bulunmamaktadır. Bununla beraber sadece Müslümanların bu hususta bilgi nakletmeleri yetersizdir. Dolayısıyla bu yıllarda Arapların Müslüman olmadığı sonucu çıkarılabilir. Şimdi de Crone ve Cook’ın kullandıkları harici kaynaklara değinmek sitiyoruz: En eski harici kaynak olarak bilinen Doctrina İacobi, Yahudi aleyhtarlığı yapılmak üzere Yunanca yazılmış bir eserdir. Tahminen Filistin bölgesinde 634 ile 640 yılları arasında yazılmıştır. İlginç olan, İslam kaynaklarının aksine bu risalede Hz. Peygamber’in Kudüs’ün fethi esnasında hayatta olduğu kaydedilmektedir. Bunun yanı sıra Hz. Peygamber’in gelecek olan bir mesihi müjdelediği anlatılmaktadır.117 İkinci bir harici kaynak, Ermeni rahip Sebeos tarafından 661 yılında yazılmış olan bir belgedir.118 Ermeni dilinde yazılmış olan bu eser, beşinci asrın başından, 661 senesine kadar Araplar ile Yahudiler arasındaki ilişkilerin kaydını içermektedir. Bu risaleye göre Hz. Muhammed (s.a.v), Araplar ile Yahudiler arasında ittifak 116 Crone-Cook, Hagarism, s. 3 A.g.e., s. 3 118 “Armenian History Attributed to Sebeos, Liverpool University Press 2000” adı altında bu eserin İngilizce tercümesini bulmak mümkündür. 117 46 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI sağlamıştır.119 Kullandıkları üçüncü kaynak, 724 ile 743 yılları arasındaki Halife Hişam (ö. 125/743) dönemine aittir. The Continuatio Byzantia Arabica isimli bu eser, Mekke şehrine atıfta bulunan ilk kaynak olup onun Ur ile Harran arasında bir şehir olduğunu söyler. 120 Bir başka harici kaynak Suryani Ortodox Papazı Edessalı Yakup tarafından 640 ile 708 yılları arasında yazılmıştır. Eserde Kâbe’nin, Mekke’de olmayıp Moka denilen yere yakın bir yerde bulunduğu anlatılmaktadır. Bunun yanı sıra döneminde vuku bulan Arap istilaları Hıristiyanlara Allahın bir cezası olarak gösterilmektedir. Ayrıca Mısır Müslümanlarının ibadet ederken doğuya yöneldiği kaydedilmektedir.121 Bunların dışında Rum asıllı Mısırlı coğrafyacı Ptolemy’nin hicri 2. asırda yazmış olduğu eser, Kubbetu’s-Sahra yazıtları ve Papaz 3. Leo’nun mektupları harici kaynak olarak kullanılmıştır. Bu kaynaklara dayanarak İslam tarihini baştan sona yeniden tasarlamışlardır. İlk dönemde mesihi bir hareket olarak ortaya çıkan bu akım, uzun süren bir kimlik arayışı neticesinde son halini almıştır. Bu hareketin başlangıçtaki ismi “Hacerilik” idi. Crone ve Cook kullandıkları harici kaynaklarda, erken dönemde İslam kavramı geçmediği ve bunun yanı sıra Suryani kaynaklar Hz. İbrahim’in eşi Hacer’e nisbetle Müslümanları bu şekilde adlandırdıkları için bu hareketi Hacerilik olarak nitelendirmekteler.122 Bu hareketin başlangıç noktası, bir grup Yahudi topluluğunun İranlılar tarafından Filistin’den kovulmasıyla başlar. Bu durumla beraber Araplarla akraba kavim olmalarından ötürü Hicaz’a göçerler ve orada onlarla ilişki kurmaya başlarlar. İlk başta sıkıntılı dönem geçiren bu kavim, daha sonra Hz. Peygamber’in olaylara müdahale etmesiyle sorunları çözer. Yahudilerden etkilenen Hz. Peygamber, putperest Arapları tek tanrıcılığa davet etmiş ve kutsal topraklara göç için insanlara telkinde bulunmuştur. İslam kaynaklarında hicret olarak bilinen göç aslında 638 yılında Araplar ve Yahudilerin birlikte gerçekleştirdikleri Kudüs seferidir. Yalnız bu hareketin başında Hz. Muhammed değil, Ömer el-Faruk123 bulunmaktaydı. Fakat bu kişi Müslümanların 2. halifesi değildi. Crone ve Cook, Araplar ve 119 Crone-Cook, Hagarism, s. 6 A.g.e., s. 22 121 Salvesen, Alison, The Books of Samuel in The Syriac Version of Jacob of Edessa, E. J. Brill 1999 122 Crone-Cook, Hagarism, s. 9 123 “Faruk” lakabı ehli-kitap tarafından bir yahudi için kullanılmıştır. 120 47 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI Yahudilerin birlikte gerçekleştirdikleri bu seferi mesihi hareket olarak isimlendirmektedirler. Zira fethin gerçekleştiği dönemde Yunan ve Süryani kaynaklar bu akımı muhaciruna tekabul eden kavramlarla anıyordu. 124 Gerçekleşen fetih, bölgede yaşayan yerli Yahudiler tarafından sıcak karşılanırken, mabetleri tahrib edilen ve kutsal haçları saygısızlığa uğrayan Hıristiyanlar tarafından pek hoş karşılanmamıştır. Daha sonra Araplar Yahudilere baskın gelmeye başlayınca, bu durum Yahudileri tedirgin etmiş ve aralarında sürtüşmeye ve kopukluğa sebep olmuştur. Akabinde Hıristiyanlarla daha samimi ilişkiler kurulmuştur. Arapların ise Yahudilere baskın gelmesiyle beraber, bağımsız bir dini kimlik inşa etme yolu tutmuşlardır. Yahudi aleyhtarlığı yaparak Hz. İbrahim’in gerçek varislerinin kendileri olduğunu ileri sürmüşlerdir. Her ne kadar Müslümanlar bağımsız bir dini kimlik oluşturma gayretinde bulunmuş olsalar da, bunu yapabilmek için yeterli temelleri ve birikimleri yoktu. Eski Ahit’in ancak ilk beş kitabını kabul eden Samirilik akımı burada devreye girmektedir. Müslümanlar ibadet ritüellerini ve dini söylemlerini bu gelenekten istifade ederek oluşturuyordu. Örneğin bu gelenekte birden başka tanrı olmadığı fikri sürekli tekrar edilirdi. Bu anlayış Müslümanlarda kelime-i tevhidin kabul edilmesine ve yaygınlaşmasına neden olmuştur. Bunun haricinde Fatiha ve Besmele kilit kavramlar olarak Müslümanlar tarafından kabul edilmiştir. Bunların yanı sıra eski Ahitte bulunan Peygamber kıssalarından alıntı yaparak, kendi peygamber profillerini tasarlamaya başlamışlardır. Mabet fikri dahi Samirilikten etkilenerek ortaya çıkmıştır. Samiriler Kudüs’ün kutsallığını reddederek Hz. Yusuf’un kabrinin bulunduğu yere mabet kurmuşlardır. Müslümanlar da aynı fikirden yola çıkarak günümüzde yeri tam olarak tespit edilemeyen Hicaz bölgesinde Bekke isimli bir yeri Hz. İsmail’in kabrinin orada yer alması sebebiyle kutsal kabul etmişlerdir. Daha sonra Halife Abdulmelik (ö. 90/705) döneminde Mekke’ye bir mabet inşa edilmiş ve orada mukim olmuşlardır.125 Yukarıda anlatıldığı üzere, Müslümanlar kendi kimliklerini oluşturmak için çaba sarf ediyorlardı. Çevrede mevcut olan köklü kültürler karşısında sağlam bir zemin 124 125 Crone-Cook, Hagarism, ss. 20-100 A.g.e., ss. 19-169 48 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI oluşturabilmek için bir kutsal kitaba ihtiyaç duymuşlardır. Bu sebeple Samiri yahudilerinin tevrat algılarını esas alarak bir kutsal kitap tasavvur etmişlerdir. Bunu gerçekleştirirken, Hz. Musa örneğinde bir Peygamber tasarlamışlardır. Böylece, vahiy olduğu iddia edilen metinlerin Hz. Peygamber’e inzal edildiği fikri empoze edilmeye çalışılmıştır. Mevcut Mushaf’ın oluşum süreci ile ilgili harici kaynaklarda yeterli bilgiye rastlayamayan Crone ve Cook, Kur’an kompozisyonundan birtakım ipuçları çıkarılabileceğini ifade ederler. Onların kanaatine göre Kur’an bir bütünlüğü olmayan, dil ve içerik açısından muğlak ve konudan konuya ilişkisiz geçişler yapan anlaşılması zor bir kitaptır. Dolayısıyla Kur’an farklı kaynaklardan beslenmiş bir eser görüntüsü vermektedir. Bir takım Kur’an ayetlerinin bu hususa doğrudan delalet ettiğini ileri sürmektedirler. Örneğin Kur’an’ın yanında yedi ayetin verilmesi,126 ayetlerin muhkem ve müteşabih şeklinde birbirinden ayrılması127ve bazı toplulukların Kur’an’ın bir kısmını inkar etmesi128 bu hususa delalet etmektedir. Bunun yanı sıra birçok varyantı olan Kur’an’ın Hz. Osman (ö. 35/656) tarafından teke indirildiği fikri, sonradan kompoze edilmiş bir kitapta görülebilecek olgulardır. Kur’an kompozisyonunun yanı sıra harici kaynaklardan da ipuçları elde eden Crone ve Cook Emeviler döneminde yaşamış olan Bet Hale keşişinin bir diyaloğunu örnek olarak gösterir. Bu diyalogda keşiş Kur’an’a atıfta bulunurken -ayrıca- Bakara Suresi’ni referans olarak göstermektedir.129 Diğer bir örnek ise papaz 2. Leo’nun Halife Ömer b. Abdulaziz (101/716)’e yazmış olduğu mektuptur. Bu mektupta Papaz, Kufe valisi Haccac (ö. 99/714)’ın Kur’an’ı kendi hevasına göre düzenlemesini, isteğe göre eklemeler yapmasını ve insanlara dağıtmasını şikâyet etmektedir. Crone ve Cook, Kur’an kompozisyonundan ve Harici kaynaklarda buldukları bilgilere istinaden, onun farklı kaynaklardan bir derleme olduğu ve aceleci bir şekilde hazırlandığı sonucunu çıkarırlar. Fakat derleme ve toplamanın ne zaman bir araya getirildiği hususunda kesin bir tarih verilmesi mümkün olmasa bile, 7. yüzyılın sonlarından önceye gitmeyeceği görüşü, Crone ve Cook üzerinde hâkimdir.130 126 Hicr, 15 Ali İmran, 15 128 Ra’d, 36 129 Crone-Cook, Hagarism, s. 17 130 A.g.e., s. 18 127 49 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI Görüldüğü üzere Schacht (ö. 1969)’in etkisiyle Kur’an tarihi alanında iki önemli eser meydana gelmekte. Bunlardan birtanesi Kur’an’ın teşekkül sürecini hicri üçüncü asra kadar dayandırırken, diğeri Hz. Peygamber’in kendisine atfetmekte. Yani Burton’un eseri Kur’an’ın otantik bir yapısı olduğunu kabul etmektedir. Fakat unutmamak gerekir ki Burton harekesiz bir Kur’an metninden bahsetmekte. Bu durumda Kur’an’ın yanlış noktalama ve harekelemeyi bünyesinde barındırabileceği ortaya çıkmaktadır. Bu iki önemli eser sahibinden Wansbrough (ö. 2002) aynı sene yazılmış olan Hagarism’in fikir önderliğini yapmıştır ve daha sonraki dönemlerde revizyonistler olarak nitelendirebileceğimiz bir ekolun meydana gelmesine vesile olmuştur. Bunun yanı sıra harici kaynak kullanımı fikir olarak ilk Mingana (ö. 1937) tarafından savunulmuşken, daha sonra bu teori geliştirilmiş ve metot olarak bu yöntemi benimseyenler bir ekol haline gelmiştir. 50 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI 2.2. 1972 YILINDA YEMEN’DE BULUNAN KUR’AN EL YAZMALARININ DOĞURDUĞU SONUÇLAR Konuya girmeden önce söz konusu el yazmalarının ne olduğu ve tarihçesi hakkında bilgi vermeyi yararlı görmekteyiz. San’a el yazmalarının onarma ve koruma heyetinde bulunan uzmanlardan Ursula Dreibholz’un anlatımına göre Yemen’in San’a kentinde bulunan tarihi Büyük Camii 1971 yılında aşırı yağmur yağması hasebiyle tahribata uğramıştır. Batı cephesi onarılırken mahzenlerin birtanesinde eski elyazmaları ile karşılaşılır. Bulunan bu el yazmalarının çok kıymetli olduğunu anlayan Eski Eserler ve Halk Kütüphaneleri Genel Kurulu Başkanı Hâkim İsmail elEkva, çok kötü durumda olan eserlerin onarımı için arayışa geçer. Danimarka onarım için eserleri Kopenhag’a götürmeyi teklif eder. Fakat bu teklif Yemen tarafından kabul edilmez. Yemen Milli Müze depolarına kaldırılan bu el yazmaları, Alman Profesör Albrecht Noth (ö. 1999)131’a 1974 yılında Yemen’i ziyareti esnasında gösterilir. O, bu tarihi eserleri koruma ve arşivlemeye yönelik projesini sunar ve Alman Dış İşleri Bakanlığı’nın finansal desteği ile beraber 1981 yılında iki ülkenin anlaşması ile beraber bir proje başlatılır. Restorasyon Göttingen Üniversitesi gözetimi altında 1981 ile 1985 yılları arasında Gerd Puin, 1985 ile 1986 yılları arasında da Hans Casper Graf v. Bothmer tarafından yönetilmiştir. Daha sonra 1987 ile 1992 ve 1996 ile 1997 yılları arasında bu eserler mikrofilme çekilmiş ve derlenmiştir.132 Bulunan el yazmaları yaklaşık bin farklı Mushafa ait toplam 15.000 adet parşömenden müteşekkildir. Bu el yazmaları arasında tahminen hicretin ilk asrına ait el yazmalarının bulunması, yapılan araştırmayı çok değerli kılmaktadır.133 Oryantalistlerden Bergstrasser (ö. 1933), Jeffrey (ö. 1959) ve Pretzl (ö. 1941)’in 2. Dünya Savaşı öncesi metin tenkitli bir Kur’an neşretme çabasından bahsetmiştik. Gerek ilk dönem Kur’an el yazmalarıyla gerekse İslam âlimlerinin naklettiği Kur’an 131 Albrecht Noth, Almanya Bonn Üniversitesi’nde Arap tarihi kürsüsünde profesör idi. 1937 doğumlu olup 1999 yılında vefat etmiştir. 132 Ohling, K. Heinz & Puin, R. Gerd & Bothmer, H. C. G. von, Neue Wege Der Koranforschung, Magazin Forschung 1999, s.37 133 Dreibholz, Ursula, Frühe Koranfragmente aus Der Grossen Moschee in Sana; Bu kitap Huseyin Yaşar tarafından tercüme edilip, “Alman Oryantalizminde Kur’an’a Bakış” isimli Kitabının Metinler bölümünde yayımlanmıştır. 51 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI varyantlarıyla bunu başarmayı hedeflemişlerdi. Toplanan el yazmalarının Münih şehrinde tahribata uğradığı zannıyla umutları yıkılan proje destekçileri, bulunan bu San’a el yazmalarıyla beraber tekrar çalışmaya koyuldular ve el yazmaları üzerinde varyantlar aradılar. Puin, bu varyantların Kur’an’ın anlaşılması için pek fayda vereceğine inanmamakta, dolayısıyla Kur’an ona göre müphem kalmaktaydı. Bu meseleden bağımsız olarak- ona göre eski el yazmaları sayesinde Kur’an tarihi perspektifi oluşturulabilir ve Arap yazısının tekâmül tarihi tespit edilebilir.134 Son yüzyıla kadar batılı araştırmacılar Kur’an’ın şimdiki halinin Hz. Peygamber’e ait olduğu hususunda pek şüphe duymamışlardır. Fakat yüz yılı geçkin bir süredir yeni metodlarla yapılan araştırmalara dayanarak aykırı hipotezler ortaya atmışlardır. Eski Kur’an el yazmalarının bu meseleye ışık tutacağını varsayarak, uzun yıllar onlar üzerinde araştırmalar yapmışlardır. 1972 yılında bulunan Yemen el yazmalarının bu araştırmayı ileri bir safhaya götüreceği ümit edilmekte idi. Paris Milli Müze Genel Müdürü François Deroche Kur’an el yazmalarına ilşkin Catalogue Des Manuscrits Arabes isimli bir katalog yayımlamıştır. Batı’da yapılan çalışmalarda onun sınıflandırma ve isimlendirmesi ekseriyetle esas alınmaktadır. Onun tasnifine göre hicri 3. asır ve öncesine ait yalnız 40 tane el yazması mevcuttur.135 San’a el yazmaları da buna dâhildir. Netice itibari ile 1972 yılında bulunan el yazmalarıyla, önceki el yazmaları arasında çok ciddi farklar söz konusu değildir. Hicri ilk iki asra ait 13 tane nüshanın, İbrahim Suresi’nin mukayesesini yapan Keith Small136, bu nüshalardaki farklılıkların İbrahim Suresi üzerinden dökümünü sunmaktadır. Bu döküm San’a el yazmalarını, diğer el yazmalarından değerli veya farklı kılacak hiç bir özelliğinin olmadığını ortaya koymaktadır.137 Konuya biraz açıklık getirmek için bu el yazmalarının muhtevası hakkında biraz bilgi verilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Yemen’de bulunan 900 küsür farklı el yazmasının günümüzdeki resmi Mısır baskısı ile farklılıklarını Puin’in anlatımına göre şöyle sıralayalım: Elif’in yanlış veya farklı yazılışı söz konusudur. Metinlerde, otorite olarak kabul edilen kıraat âlimlerinin naklettiği kıraat farklılıklarından daha fazla 134 A.e.g. s.107 Neue Wege der Koranforschung, s.42 136 Small, E. Keith, Textual Criticism and Qur’an Manuscripts, Lexington Books2011,.ss.31-125 137 Eserde nakledilen varyantlar için bkz. Ek 1 ss.74-77 135 52 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI farklılıklar mevcuttur. Bulunan el yazmaları arasında ayet sonunu belirten işaretlerin yerleri birbirinden farklılaşmaktadır. Sure sıralamasında da farklılıklar söz konusudur.138 Buna benzer farklılıklar diğer el yazmalarında da mevcuttur. Değişen tek şey üzerinde araştırma yapılabilecek malzemenin artmasıdır. Buna rağmen, Ohling ve Puin gibi araştırmacılar ısrarla Kur’an’ın, İncil gibi bir tekâmül süreci olduğunu iddia etmektedirler. Örneğin Ohling’e göre, Hz. Peygamber’in vefatından 60 sene sonrasına kadar, yani hicri birinci asra ait el yazmalarında karşılaşılan hatalı yazı, Kur’an’a toplumsal ögelerin karıştığına delalet etmektedir.139 Small ve Puin harekesiz el yazmalarını değerlendirip birkaç kelimenin farklı harekelenebileceğini söyleyerek, onların mevcut harekelerini sorgular. Zira bu iki araştırmacı Taberi (ö. 310/923) gibi erken dönem İslam âlimlerinin naklettiği farklı okuyuş biçimlerinin, cem hadisesinden sonra kabul görmemesini Hz. Osman (ö. 35/656)’ın otoriterliğine bağlamaktadırlar. Dolayısıyla Kur’an’ın hıfz edilerek muhafaza edildiğinden şüphe duyarlar. Bu konuyu çoğu Batılı araştırmacının bakış açısıyla özetleyecek olursak, Hz. Osman öncesi “Kur’an’lar” söz konusu idi. O, dini ve siyasi bir otorite olarak Kur’an’ı tek tipleştirme faaliyetini gerçekleştirdi. Çoğalttırdığı nüshaları gerekli beldelere yollayıp, diğer otorite Mushafları140 imha ettirdi. Bu sayede istinsah hadisesi öncesi Mushafları inceleme imkânlarının ortadan kalkması birçok Oryantalistin eleştirdiği bir husustur. Bu durumda mevcut malzemeyle hipotezler ortaya atıp, o hipotezleri ispatlamak için gayret göstermektedirler. Ürettikleri hipotezlerin ispatlanmamış olduğunu da vurgulamaktadırlar. Fakat, bir gün Müslümanların da onlar tarafından ortaya atılan bu sorunları göreceği beklentisini muhafaza etmektedirler.141 Son olarak konuyla ilgili bir belgeselden bahsetmek istiyoruz: İnternet ortamında bulunan The Qur’an isimli belgeselde Gerd Puin tarafından San’a el yazmalarının tanıtımı yapılmaktadır. Binlerce el yazmaları arasında Puin’in özellikle dikkatini çeken 4 parça yırtık parşömen olduğu anlatılmaktadır. Kur’an’ın 2 tüm sayfasını oluşturan bu parçaların kenarları motiflerle süslenmiştir. Karbon radyo 138 A.g.e., ss.89-95 Neue Wege Der Koranforschung, s.34 140 Ubey b. Ka’b ve Abdullah b. Mes’ud Mushafları. 141 Neue Wege Der Koranforschung. s.37 139 53 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI aktif metoduyla (C14) parşömenleri tarihlendirmeye çalışmaktadırlar. Ancak bu metodun kesin sonuç vermeyeceği bilinmektedir. Parşömenlerdeki motiflerin tarihlendirilebilme imkanı bu noktadaki sorunun çözümüne ciddi bir katkı sunmuştur. Yapılan tetkiklerin neticesinde onun hicri birinci asra, Halife Abdulmelik (ö. 90/705) dönemine ait olduğu ağırlık kazanmaktadır. Bu parşömenlerde başka bir özellik daha tespit edilmiştir. Parşömenlerin üzerindeki mevcut yazının altında daha önce başka Kur’an ayetlerinin yazıldığı ve silindiği görülmüştür. Fakat bu iki yazı arasında herhangi bir çelişki söz konusu değildir. Belgeselin sonuç kısmında, -hiç ilgisi olmadığı halde- bu bilgilerden hareket edilerek, Kur’an’ın hicri birinci asrın sonuna doğru şimdiki halini aldığı iddia edilmektedir.142 Netice itibariyle, Yemen el yazmalarının bulunmasıyla beraber erken dönem Kur’an el yazmalarının sayısı artmış, elimizde mevcut koleksiyon zenginleşmiştir. Bu el yazmalarında da sistematik bir tahrifat izine rastlanmamıştır. Onlardaki harekesiz metinleri farklı şekillerde harekelesek bile, mana itibarı ile Kur’an’ın genel muhtevasına zarar verecek bir değişiklik ihtimali söz konusu değildir. Bu durumda tahrifat iddialarını gündeme getiren hipotezler, ispatlanmamış bir spekülasyondan öte geçememektedirler. Fakat bulunan bu el yazmalarının, Arap ortografisinin tarihçesini, yani gelişim sürecini, dolayısıyla da Kur’an metninin ortografi tarihini aydınlatmak bakımından çok değerli veriler içerdiği açıktır. 142 http://www.youtube.com/watch?v=iNdvsLh128Q 54 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI 2.3. BATI’DAKİ SON GELİŞMELER Oryantalistler son iki asırdır İslami ilimlere yoğunlaştılar. 20. yüzyıldan itibaren ana kaynaklarımızı tahkik ederek yayımladılar ve güçlü eserler telif ettiler. Bütün bu çabaları hatırı sayılır bir birikim oluşturdu. Bu birikim içinde, Kur’an’ın otantikliği ile ilgili farklı söylemler dikkat çekmektedir. Bir kısım Oryantalistler İslami rivayetlerden yola çıkarak araştırmalarını yaparken, diğer bir kısmı harici kaynakları kullanmayı tercih etmişlerdir. Başka bir yaklaşım Kur’an’ın içeriğinden hareket etmiştir. Diğer bir kesim ise hicri ilk üç asra ait Kur’an el yazmalarını inceleme ihtiyacı hissetmiştir. Şimdi bu yaklaşımların önde gelen isimlerini, hareket noktalarını ve birbirleriyle etkileşimlerini öne çıkararak değerlendirmek istiyoruz: Alman müsteşrik Harald Motzki143 Müslümanlarla mutabık görüşler serdetmiştir. O Kur’an’ın cem’i meselesinin üç şekilde ele alınabileceğini söylemektedir. Bunlardan ilki erken dönem Kur’an el yazmalarından yola çıkarak yapılabilecek araştırmalardır. Ona göre, bir el yazmasının hangi döneme ait olduğu ile ilgili tespitin yapılabilmesi için eser sahibine delalet eden bir bulguya ulaşılmalıdır. Fakat günümüze kadar ne Hz. Peygamber’e ne de onun kâtiplerine işaret eden herhangi bir bulgu ile karşılaşılmamıştır. Günümüzde incelemeye tabi tutulan bu el yazmalarının tarihlendirilmesi çok güçtür. Her ne kadar birtakım araştırmacılar bu parşömenleri hicri birinci asrın sonuna dayandırsalar da, bu tarihlendirmeye ilişkin çok sayıda ihtilaf söz konusudur. Zaten sayısı çok az olan bu el yazmalarının mezkûr araştırmaya ışık tutacağını düşünmemektedir. İkinci bir ihtimal olarak Kur’an metninden yola çıkarak bir araştırma yapılabilir. Fakat onun nazarında metinden yola çıkarak müellifi tespit etmek çok zordur. Böyle bir yaklaşım sergilemiş olan Wansbrough (ö. 2002), Kur’an’ın telif edildiği dönemi hicri 3. asrın başlarına kadar götürmektedir. Dolayısıyla Wansbrough, onu telif edenin Hz. Peygamber olmadığı sonucuna varmaktadır. Motzki Kur’an Metni üzerinde değerlendirme yapar. Müellifine işaret ettiğini düşündüğü bir çok pasajla karşılaşır. Buna karşılık, Muhammed isminin Kur’an’da sadece dört defa geçmesini 143 Harald Motzki 1948 Berlin doğumlu Alman asıllı bir Oryantalistdir. Almanya’da farklı Üniversitelerde öğretim üyeliği yaptıktan sonra 2011 yılında Hollanda Radboud Nijmegen Üniversitesinden emekli olmuştur. 55 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI önemser. Ona göre, bu ismin geçtiği pasajlar incelendiğinde üçüncü bir şahıstan bahsedildiği ortaya çıkar. Metinde yoğun olarak, elçi ve Peygamber lafzı kullanılmaktadır. Aynı zaman’da herhangi bir döneme atfedilebilecek çok fazla tarihi vakia ile karşılaşılmamaktadır. 144 Bu iki metodun sonuç vermeyeceği kanaatini taşıyan Motzki, İslami rivayetlerin kullanılmasını tek alternatif olarak görmektedir. Birçok batılı bilim adamının hadisleri güvenilmez bulduğunu söyleyerek, Kur’an’ın sıhhati hususunda şüphe duymamalarını eleştirmektedir. Goldziher (ö. 1921) ve Schacht (ö. 1969) gibi âlimlerin böyle bir tezata düştüğünü zikrederek sonraki takipçileri tarafından bu tezatın ortadan kaldırıldığını ifade eder. Wansbrough (ö. 2002), Cook ve Crone gibi yazarlar hadislerin sıhhatine güvenmedikleri gibi Kur’an’ın otantik olmadığını düşünmektedirler.145 Kur’an ve hadisin tarihsel değerini red ederek bir çalışma yapılamayacağını ileri süren Motzki, konuyu ele almak için yeni bir metodoloji üretmiştir. Öncelikle bu iki temel kaynağın sıhhatinden şüphe edenlerin eserlerinin eleştirel bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini düşünür. Bir sonraki aşamada rivayetleri incelemeye alarak onları tarihlendirmek için metodoloji oluşturmayı hedeflemektedir. Batılı araştırmacıların görüşlerini irdeleyerek çalışmasına başlar. Nöldeke (ö. 1930), Schwally (ö. 1919), Casanova (ö. 1926), Mingana (ö. 1937), Schacht, Goldziher, Burton, Wansbrough, Crone ve Cook gibi bilginlerin görüşlerini eleştirerek onların düştüğü hataları tespit etmeye çalışmıştır. Bunu yaparken ortaya çıkmış olan rivayetlerin hangi döneme ait olduğunu tespit etmekle araştırmasına başlar. Birçok batılı bilim adamının kullandığı kaynak olarak el-Buhari (ö. 256/869)’yi gösterir. Hicri 3. asrın sonlarında vefat eden hadis müdevvinimiz Kur’an’ın Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634) dönemindeki cem’i’ne dair dört farklı rivayet nakleder. Revizyonist ekolun iddiasına göre bu rivayetler uydurmadır ve Kur’an’ın hicri 3. asırda tamamlandığı görüşünü doğrular. Bu sebeple Motzki daha erken dönem kaynakların mevcudiyetini araştırır. Zira o, bir alimin bu meseleye ilişkin dört farklı versiyon uydurmuş olmasını pek 144 Motzki, Harald, The Collection of The Qur’an, s.22 Motzki, Harald, De Koran: Onstaan, Interpretatie en Praktijk, Edit. Buitelaar, Marjo; Motzki, Harald, De Koran: Onstaan, Interpretatie en Praktijk, Coutinho 1993, s.15; Motzki, Harald, The Collection of The Qur’an, s.4 145 56 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI makul görmez. Ahmed b. Hanbel (ö. 241/854) ile et-Tayalisi (ö. 204/817) ‘nin eserlerinde cem hadisesine ilişkin rivayetlerle karşılaşınca bu tarihlendirme 50 sene öncesine kadar götürülebilmiştir. 1991 yılı sonrasında ulaştığı üç kaynak bir kısım revizyonist tarihçilerin teorisini yıkmıştır. Zira Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam (ö. 224/837), Abdurrezzak (ö. 211/824) ve Abdullah b. Vehb (ö. 197/830)’in eserleri hicri ikinci asrın sonlarına aittir. Bu sebeple Kur’an’ın üçüncü asırda tamamlandığı fikrinin o dönemde hâsıl olmadığı ortaya çıkmıştır. 146 Bir sonraki etapta hicri 4. asrın başlarına kadar yaşamış olan âlimlerin, cem hadisesine ilişkin naklettikleri haberleri bir kümede toplamıştır ve rivayetlerin isnadlarını analiz etmiştir. Sonuç olarak müşterek ravilerinin (common link) İbn Şihab ez-Zuhri (ö. 124/741) olduğu ortaya çıkmıştır. Bununla beraber ondan haber nakleden bir sonraki kuşakta kısmi müşterek raviler vardır. İsnada göre Zeyd b. Sabit (ö. 34/655), İbn Sabbah’a rivayet etmiştir ve onun vesilesi ile bu haberler Zuhri’ye ulaşmıştır. Müellifin kanaatine göre bu rivayetlerin hicri ikinci asrın başlarında mevcut olduğu çok açıktır. Fakat Zuhri’nin bu haberleri üretmiş olma ihtimali’nin bir tenkit olarak birçok araştırmacı tarafından sunulabileceğini açıklar. Nitekim Schacht (ö. 1969) “common link” olarak isimlendirdiği bu ravileri incelemek suretiyle, rivayetinin üreticisinin bulunulabileceğini düşünür. Fakat bu dönemde yaşamış olan âlimlerin bir sonraki nesillere rivayet nakletmesi çok doğal bir durumdur. Nihayetinde bir hoca talebe ilişkisi söz konusudur. Motzki bu durumu göz önünde bulundurarak cem hadisesinin görgü tanıklarına kadar geriye gidilemeyeceğini vurgulasa bile, batılı bilim adamlarının üretmiş oldukları yeni tezlerin İslami rivayetlerden daha kuvvetli olduğunu düşünmez. Şurası bir gerçektir ki İslami rivayetlerin en erken bilgi kaynağı olması hasebiyle, onlara güvenmenin en sağlıklı metod olduğunu vurgulamaktadır. Sonuç olarak Kur’an’ın otantikliğini kabul ettiği sonucuna varabiliriz. Benzer bir tarihlendirme metodunu Estella Whelan’da görmek mümkündür. 691 ile 692 yılları arasında Halife Abdulmelik (ö. 90/705)’in Kubbetu’s-Sahra’nın duvarlarına yazdırdığı kitabeleri ele alan Whelan, bu kitabelerin kelime-i tevhid ve 146 Motzki, Harald, The Collection of The Qur’an, ss.18-19 57 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI Kur’an’dan bölümleri bünyesinde barındırdığını söylemektedir. 813 ile 833 yılları arasında (Halife Me’mun (ö. 218/833) dönemi) Abdulmelik yazının değiştirilmiş olması, bu yazının gerçekten mezkur tarihte ve halife tarafından yazdırıldığının bir delilidir. Bunun yanı sıra aynı halife, dönemin paralarının üstüne kelime-i tevhid ve Kur’an ayetleri bastırmıştır. Yine, Halife Ömer b. Abdulaziz (ö. 101/716) tarafından Mescid-i Nebevi restore edilirken, kıble tarafına Fatiha suresi ile Şems Suresi’nden Nas Suresi’ne kadar bir kitabe hazırlattırılmıştır. Whelan, o dönemde böyle bir kitabenin ve Şems Suresi’nden itibaren mushaf düzenine uygun yazım geleneğinin mevcudiyetini , hicri 8. asırda Kur’an tertibinin tamamlanmış bir vaziyette olduğuna bir delil olarak zikreder. Ayrıca, hicri birinci asrın ortalarında, Kur’an’ın müstensihler tarafından çoğaltılıp satıldığına ilişkin rivayetlerin yoğunluğu, o dönemde Kur’an’ın tam bir şekilde mevcut olduğunun diğer bir delilidir.147 Estella Whelan’ın yanı sıra Fred Mc. Graw Donner,148 Neil Robinson149, Gregor Schoeler150 İslami rivayetlere itibar eden ve revizyonist yaklaşıma eleştiri getirip Kur’an’a ilişkin yersiz şüphe duyulduğunu düşünen oryantalistler arasında yer almaktadır. Örneğin Donner, İslam aleminde çok sayıda mezhebin ortaya çıkmasına rağmen, tek bir Mushaf üzerinde ittifak edilebilmesini, revizyonistlere karşı bir argüman olarak ileri sürer.151 Robinson’un Kur’an’ın otantikliğine ilişkin ne düşündüğünü tam olarak bilmesek bile, eserinde revizyonistlerden Crone ve Cook ikilisinin teorilerini ciddi anlamda eleştirmektedir. Harici kaynak kullanımına ve Müslüman kaynakların bilinmeyen otoriteler tarafından hazırlandığı iddiasına reddiyeler sunmaktadır.152 Gregor Schoeler’de The Codification of The Qur’an isimli çalışmasında, Wansbrough (ö. 2002) ve Crone-Cook ikilisinin görüşlerini tenkit ettikten sonra Kur’an’ın 147 Whelan, Esella, “Forgotten Witness: Evidence for The Early Codification of The Qur’an”, Jaos 18 (1998), ss.9-13 148 Donner, F. McGraw, Narratives of Islamic Origins, The Beginning of Islamic Historcal Writing, Darwin Press 1998, ss.37-62 149 Robinson, Neal, Discovering The Qur’an: A Contemporary Approach to a Veilid Text, SCM Ltd. 1996, ss.55-60 150 Schoeler, Gregor, The Qodification of The Qur’an: A Comment on The Hypotheses of Burton and Wansbrough, Edit. Angelika Neuwirth & Nicolai Sinai & Michael Marx, The Qur’an in Context, Brill 2019, ss.779-793 151 Donner, F. McGraw, Narratives of Islamic Origins, s.26 152 Robinson, Neal, Discovering The Qur’an, ss.50-57 58 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI otantikliğine ilişkin kendi düşüncelerini aktarır. Öncelikle rivayetlere istisnalarıyla beraber büyük oranda itibar ettiğini zikreder. Dolayısıyla asgari olarak Hz. Osman (ö. 35/656)’ın İstinsah faaliyetini kabul eder. Hz. Osman öncesi Mushafları ele alan Schoeler ise, onlarda farklılıklar bulunmamasından ötürü, Kur’an’ın otantik olmadığını söylemek için bir delilin olmadığını açıklar. Dolayısıyla revizyonistlerin öne sürdüğü “Kur’an’ın organik tekamül süreci” teorisini kabul etmenin mümkün olmayacağını belirtir.153 Burada, kısaca, Kur’an’ın sıhhati meselesine bağımsız yaklaşan Neuwirth’in eserinden de bahsetmek isteriz. Günümüzde Kur’an araştırmalarına ilişkin, önemli bir figür kabul edilen Angelika Neuwirth, Der Koran als Text Der Spatantike “Erken Dönem Kur’an Metni” anlamına gelen eserinde, Kur’an’ın sıhhati konusuna odaklanan çalışmalara yer vermektedir. Öncelik Kur’an’ın cem meselesine ilişkin rivayetlerin paradoxlar içerdiğini söylemektedir. Buna göre, olayda yer alan isimlerdeki tezatların yanı sıra, aynı zamanda kronolojiyle ilgili sıkıntılar vardır. Rivayetleri esas alan en önemli eserin Nöldeke (ö. 1930) ve Schwally (ö. 1919) tarafından hazırlandığını belirterek, Kur’an’ın toplanmasına ilişkin Geschichte Des Qorans isimli bu eserin, kilisenin temel taşını oluşturduğunu ifade etmektedir. Onların da tezat rivayetlerle karşı karşıya kaldığını söyleyen Neuwirth, Regis Blachere (ö. 1973)’nin aynı yöntemi benimsediğini ve aynı problemlerle karşı karşıya kaldığını söylemektedir. Madigan, Jeffrey (ö. 1959) ve Bell (ö. 1952)’in görüşlerini zikrettikten sonra, Kur’an’ın esasında bir kitap olmadığını ifade etmiştir. Dolayısıyla Kur’an’da geçen kitap kelimesi, iki kapak arasındaki yazıya işaret etmemektedir. Aksine o, manevi bir kitaptan bahseder. Dolayısıyla Hz. Peygamber onu hiçbir zaman iki kapak arasına getirmek için çaba sarf etmemiştir. Sözlü nakil sisteminin esas kabul edilmesi gerektiğini söyleyen Neuwirth, yazının sistematik olmayan bir şekilde kullanıldığını ifade eder. Nabia Abbott (ö. 1981)154’un ismini zikrederek, Studies in Arabic Papyri isimli eserin Hz. Peygamber 153 Schoeler, Gregor, The Qodification of The Qur’an, ss.788-789 Mezkur yazar’ın Arap yazısının ve Kur’an yazısının gelişimi üzerine önemli bir eseri mevcuttur. Bkz. Abbott, Nabia, The Rise of The North Arabic Script and its Kur’anic Development, With a Full 154 59 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI döneminde yazının var olduğunu yeterince ispat ettiğini söyler. Günümüzde yine, Schoeler ve Grohman yazının o dönemde yaygınlığına işaret eden eserler telif etmişlerdir. Bunun yanısıra 4 ayrı Sahabe Mushafının varlığını hatırlatan Neuwirth, çok sayıdaki kıraat farklılığına dikkat çekmektedir. Sonuçta Neuwirth Kur’an’ın yeryüzünde en sıhhatli şekilde nakledilen bir eser olduğunu dile getirdiği halde, yine de bütünüyle sıhhatli bir şekilde nakledildiğinden emin olmadığını ifade eder.155 Şimdi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşayan Alman müsteşriklere ilişkin ilginç bir iddia üzerinde durmak istiyoruz. Savaş sonrası Alman müsteşrikler üniversitelerine döner ve araştırmalarına tekrar başlar. Fakat Günter Lulling156 savaş sonrası Oryantalistlerin naziler tarafından yönlendirildiğini iddia etmektedir. Buna göre yapılan çalışmalar, Kur’an ekseninden çıkmış, İsrailî kaynaklara yönelmiş veya Kur’an’a karşı aşırı ılımlı yaklaşım sergilemişlerdir. Kur’an’ın orijini üzerine aykırı görüşleri savunan Lulling, 1970 yılında üniversitesinden kovulmuştur. O Kur’an’ın oluşum sürecinden önce yani Hz. Peygamber öncesi, Kur’an pasajlarının Hristiyan kaynaklarında var olduğunu ileri sürmekte idi. Fakülteden kovulduktan sonra evinde yazı yazmaya devam etti. Hanımı eczanede çalışarak evin ve çalışmalarının finans kaynağı oldu. Daha sonra bir Fransız dergisinin talebi üzerine Alman dil bilimcilerinin 2. Dünya Savaşı’nda ne yaptıklarını incelemek üzere Berlin’e gitti. Araştırmasının sonucunda 70’li yıllarda fakültelerde ders veren müsteşriklerin hepsinin Nazi’ler için çalıştığı ortaya çıktı. Örneğin Berthold Spuler157 savaş döneminde Gestapo’ya 158 hizmet etmiştir ve 1960 yılında bulunduğu üniversitede öğrenciler tarafından protestoya maruz kalmıştır. Almanya’da yapılan araştırmalarla, İngiltere ve Amerika’daki çalışmaları karşılaştırdığımızda, arada bir hayli farkın bulunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Buna göre Alman Oryantalizminin İslami geleneğe diğer Description of The Kur’an Manuscripts in The Oriental Institute, The University of Chicago Press 1939, ss.1-41 155 Angelika, Der Koran als Text Der Spatantike Ein Europaischer Zugang,VDWR 2010, ss.238-245 156 Günter Lulling, 1928 Bulgaristan doğumlu, Alman asıllı bir Oryantalistdir. Arap dil-tarih ve İslam uzmanıdır. 157 Berthold Spuler 1911 Karlsruhe doğumlu bir Alman Sami diller uzmanıdır. Başta München ve George August Üniversitesinde görev yapan Spuler, daha sonra savaş esnasında NSDAP isimli Nazi partisine üye olmuştur. Savaşın sona ermesiyle beraber tekrar üniversitede öğretim görevliliğine devam etmiştir. 158 Gestapo Nazi Alman gizli servisidir. 60 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI müsteşriklerden daha bağlı olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Günümüzde uç fikirleriyle bilinen Alman müsteşrik Christoph Luxenberg’in müstear bir isim kullanıp kimliğini gizlemesi, bu iddia’yı desteklemektedir. Bununla beraber İslami alanda 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da İslam üzerine birçok inceleme yapılmıştır. 1972 senesinde bulunan Yemen el yazmaları üzerinde varyant arama girişimi de Alman Oryantalizmine özgü bir durumdur. Son tahlilde savaş sonrası dönemler için bu iddia isabetli olsa bile, son 35 yıl için aynısını söylemek mümkün değildir. Şimdi de Kur’an el yazmaları ile Sahabe Mushafları üzerinden araştırmalarını sürdüren oryantalistlerin çalışmalarına değinmek istiyoruz. 2. Dünya Savaşı öncesi Alman müsteşriklerin Kur’an el yazmaları ile Sahabe Mushaflarındaki varyantları, Münih’te kurmuş oldukları merkezde (Bavarian Academy of Sience) topladıklarını belirtmiştik. 1944 yılında Münih’in İngilizler tarafından bombalanmasıyla beraber, mezkur araştırma merkezinin bütünüyle tahribe uğradığı zannediliyordu. En azından 1990’lı yıllara kadar bu böyle biliniyordu. Halbuki görevlilerden Anton Spitaler (ö. 2003), merkez bombalanmadan önce malzemeleri başka bir yere götürmüş ve onları saklamıştır. Angelika Neuwirth ile buluştuğunda ona bu malzemelerin yok olmadığını ve kendisine teslim etmek istediğini söylemiştir.159 Bu sayede Angelika Neuwirth, Michel Marx ve Nicolai Sinai öncülüğünde, Berlin-Brandenburg (Academy of Sience and Humanities) akademisinde Corpus Coranicum isimli proje başlatılmıştır. Bu şahıslarla yapılan birkaç röportajdan hareketle, proje hakkında bilgi edinebildik. Öncelikle şunu belirtelim ki 2. dünya savaşından önce sürdürülen ‘metin tenkitli Kur’an neşri’ amacı günümüzde devam etmemektedir. Öncelikle projedeki çabaların Kur’an’ı daha iyi anlamak için harcandığı belirtilmektedir. Projenin metodolojisinden bahsedecek olursak, bu heyet farklı Kur’an elyazmalarını ve Sahabe Mushaflarındaki ihtilaflı ibareleri bir kümede toplamaya çalışmaktadır. Malzeme toplama faaliyeti devam etmektedir. Bunun yanı sıra, İslam öncesi Mezopotamya bölgesinde mevcut olan dini metinler de ayrı bir havuzda toplanmaktadır. Bu dini metinler Arapça ile aynı kökten türemiş olan Aramice, İbranice ve klasik Süryanice’de yazılmışlardır. Aynı kökten türeyen diller olmaları 159 Higgins, Andrew, The Lost Archive, Wall Street Journal, January 2008 61 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI hasebiyle ortak kelimelere sahiptirler. Yani Arapça’da bir kelimenin üç temel kök harfi nasıl tespit edilebiliyorsa, diğer mezkur dillerde de bu yapılabilmektedir. Kur’an’da geçen bu ibarelerin diğer metinlerde benzerlerini bulup, o metinlerdeki anlamlarını tespit etmeye çalışılmaktadırlar. Bu noktada ‘’erken dönem Kur’an el yazmaları ile kıraat farklılıklarının ne gibi bir işlevi var?’’ sorusu akla gelebilir. Bazı ifadelerin bu malzemelerde, elimizde bulunan mushaftan farklı yazıldığı ortaya çıkmaktadır. Örneğin elimizde bulunan Mushafta Fatiha suresinde “ihdina” kelimesi geçerken ibn Mes’ud (ö. 38/659) Mushafında aynı yerde “erşidna” ibaresi yer almaktadır. Yine, el yazmalarında -yazının o dönemdeki sistematik olmayan karakteri sebebiyle-, yazım farklılıkları bulunmaktadır. ancak proje sorumluları bu farklılıkları yazım hatası olarak kabul etmemektedirler. Aksine onların nazarında bu farklılıklar asıl metin kabul edilebilmektedir. Bunu tespit etmek için bu varyantların diğer kutsal metinlerde karşılığının olup olmadığına bakmaktadırlar. Şayet varsa, bu durumda bağlama uygunluk açısından bir mukayese yapmaktadırlar.160 uygun bulduklarında bizim ‘varyant’ olarak kabul ettiğimiz ibareleri, onlar ‘asli’ olarak kabul etmektedirler. Aslında bu yapılan, günümüzdeki müstear isimli Christoph Luxenberg’in çalışmasına mutabıktır. O, Alphonse Mingana (ö. 1937)’nın, Arapça’nın Suriye Aramicesinden çok sonra sistematik hale geldiği yolundaki görüşünü benimsemektedir. Bu görüşe göre, Arapça, Halife Abdulmelik (ö. 90/705)’ten önce sistematik bir gramere sahip değildir. Bunun anlamı Kur’an’daki harekelerin çok sonra sistematik bir şekilde yerleştirildiğidir. Dolayısıyla Luxenberg, Mushaftaki bütün harekeleri yok farzederek, Suriye Aramicesi’ndeki dönemin yazılı kutsal metinlerini öne çıkarıp, Mushafı doğru harekelediğini ve ayetlerin doğru anlamlarını yakaladığını düşünmektedir.161 Bu durumda Corpus Coranicum heyetinin yürüttüğü proje ile Luxenberg’in çalışması arasında ciddi bir fark doğmaktadır. Corpus Coranicum heyeti diğer kutsal metinlerde, Kur’an ve varyantlarında mutabıklık arar. Halbuki Luxenberg, İslami geleneğin naklettiklerini yanlızca farklı bir anlam 160 www.muslimische-stimmen.de Baasten, F. J. Martin, Christoph Luxenberg: Die Syro-Aramische Lesart Des Koran: Review, Aramaic Studies 2.2 (2004), ss.268-272 161 62 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI bulabilmek için kullanır. O, salt iskelet yazı ile Suriye Aramicesi’ndeki kutsal metinleri mukayese etmektedir. Burada Luxenberg’in tespitlerinden bir örnek vermek yerinde olacaktır: ﺗَك َﺳرِﯾﺎ ِ ﺗَﺣ ْ ﱡك ِ ﻗَد َ َﺟﻌَل َرﺑ ْ ﺗَﺣَزﻧِﻲ ْ ﺗَﺣﺗِﻬ َ ﺎ أﱠَﻻ ْ اﻫﺎن َﻓَﻧَﺎد َِﻣMeryem suresinde geçen bu ayet (24) geleneksel yoruma göre: "Üzülme, Rabbin senin alt tarafında bir dere akıttı” şeklinde tercüme edilir. Halbuki Luxenberg’e göre: “Üzülme Rabbin doğumunu meşru kılmıştır” doğru olan tercümedir. Burda Luxenberg iki kelimenin tahrife uğradığını düşünür. Bunlardan birtanesi “tahteki” diğeri ise “seriyyen”dir. “tahte” kelimesi İslam geleneğin nakillerine göre “gizlilik” anlamı taşımaktadır. Yani “b-t-n” kökünden türeyen “butn” anlamıyla eşdeğerdir. Bunun yanı sıra Süryanice’ de “t.h.t” kökünden türeyen kelime, “ana rahminde olan” anlamına gelmektedir. Bu durumda ayet bir ceninden bahsetmektedir. “seriyyen” kelimesi ise “şekil almış”, “akıntı”, “nehir” ve “dere” gibi anlamlar taşımaktadır. Aynı anlamları Süryanice’de “İsa” ismi bünyesinde barındırmaktadır. Bu durumda Luxenberg’e göre esas kabul edilmesi gereken Süryanice metinlerdir.162 Şimdi el yazmalarından hareketle Kur’an tarihi profili oluşturmayı hedefleyen bir teşebbüse temas edeceğiz. Bir önceki başlıkta değindiğimiz Small’ın eserini bu bölümde biraz daha detaylı anlatmaya çalışacağız. Small, İbrahim Suresi’nin 35-41. ayetlerinden hareketle, ( اElif), ( وVav) ve ( ىYe) harflerinin sistemli bir şekilde yazılmadığını; dolayısıyla o dönemde sistematik yazı biçiminin olmadığını düşünmektedir. Bir prototip olarak nitelendirilen bu çalışma, mezkur ayetlerin farklı Kur’an el yazmalarından incelenerek hazırlanmıştır. 22 ayrı el yazmasından yola çıkarak çalışmasını hazırlamış olan Small, bu Mushaflardan 6 tanesinin hicri 1, 7 tanesinin hicri 2 ve 4 tanesinin hicri 3. asra ait olduğunu François Deroche’in sınıflandırmasına istinaden belirtmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz uzatma harflerinin yanında hemze ve elif-i maksûre’nin de sistematik yazılmadığını düşünmektedir. Yine müellifimiz müstensihler tarafından yapılan kopyalama hataları için çalışmasında bir bölüm ayırmıştır. Gramer tartışmalarından veya diğer ihtilaflardan kaynaklanan hareke ve noktalama farklılıkları bu çalışmada ele alınan konular arasındadır. 162 Bütün bu farklılıklar çalışmamızın ek kısmında listelenmiş Luxenberg, Christoph, The Syro-Aramaic Reading of The Qur’an, Schiler, 2007, ss. 127-136 63 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI şekilde sunulacaktır.163 Ayetlerin numaralandırılmalarındaki farklılıkları da zikrettikten sonra yazılı kültürün yanında şifahi naklin değeri meselesine de değinen Small, Kur’an’ın okunuşunun, çok geç dönemde yaygınlaştığını söylemektedir. Erken dönemde böyle bir kültürün olmadığını ve bu okunuşun Hz. Peygamber dönemine dayandırılamayacağını Rippin’ı referans göstererek ileri sürmektedir. Netice itibari ile onun nazarında mevcut Kur’an otantik değildir. Kur’an’ın bir tekamül süreciyle ortaya çıktığına inanmaktadır. Ancak çalışmasında iddiasını doğrulayan deliller ortaya koyamamıştır. Hazır Andrew Rippin’in adı geçmiş iken o ve onun gibi revizyonist düşünürlerin yaklaşımları hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır. Daha önce Wansbrough (ö. 2002) ve onun revize edilmiş tarih anlayışına ilişkin bilgi vermiştik. Bu fikirden hareketle Kur’an’ın hicri üçüncü asırda son halini aldığını ileri sürmekteydi. Wansbrough’un Qur’anic Studies isimli eserinin ikinci baskısına önsöz yazan Rippin, bir makalesinde de Wansbrough’un metodolojisine yer vermektedir.164 Rippin, Wansbrough’nın çalışmasını methederken “Onun karşılaştığı birçok eleştiri, kullandığı metodolojiden ziyade, vardığı sonuç ile ilgilidir” demektedir. Rippin’a göre Kutsal Kitab’ın resmileşmesine ilişkin kullanılan metodun aynısını Kur’an içinde uygulamayı hedefleyen Wansbrough, Müslümanların naklettikleri rivayetleri olduğu gibi kabul edip bir Kur’an tarihi profili oluşturmak yerine, rivayetlerin arka planını yani tarihi veriyi tespit etmeye çalışmaktadır. Rippin bu metodolojinin, diğer araştırmacılar gibi tezat durumlara düşmemek için üretildiğini söylemektedir. Dolayısıyla Rippin’ın düşüncesinde Wansbrough, İslami rivayetlerin hiç yaşanmamış bir tarihi yaşanmış gibi göstermek için üretildiği kanaatindedir. Bu sebeple de rivayetlere güvenmemektedir. Burada Wansbrough’un bütün metodolojisini yeniden anlatmaktan ziyade, Rippin’in onun bir takipçisi olduğunu ve onun eserlerini şerh etmek için çaba gösterdiğini ifade etmeye çalışıyoruz. Rippin, Wansbrough’a eleştiri getirenlerin birçoğunun, onun ne kastettiğini gerçek anlamda kavrayamadığını söylemektedir. Hatta İslam aleminin onun eserlerini anlayacak 163 Bkz. Ek.1 s. 74-77 Bkz. Rippin, Andrew, Qur’anic Studies, part IV: Some Methodological Notes, Edit. Herbert Berg, Islamic Origins Reconsidered: John Wansbrough and The Study of Early Islam, Method and Theory in The Study of Religion, Mouton de Gruyter 1997, ss. 39-46 164 64 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI birikiminin olmadığını, bunun için lisanlarının yetersiz kalacağını açıkça ifade etmektedir. Son tahlilde, 1970’li yıllarda doruk noktasına ulaşan revizyonist yaklaşımın günümüzdeki önde gelen bir temsilcisi Andrew Rippin’dir. Yine Norman Calder165, Gerald Hawting166, Judith Koren, Yehuda D. Nevo167, Herbert Berg168 ve müstear isimli İbn Warraq169 bu yaklaşımı benimsemektedirler. Hawting, İslam kaynaklarının miladi 9. asırdan daha geriye gitmeye izin vermediği düşüncesindedir. Hawting İslam medeniyetinin bir tekamül süreci geçirdiğini ve anlaşılmaz bir yapısı olduğunu iddia edilmektedir.170 Arkeolojik çalışmalarıyla mesafe kat etmeye çalışan Koren-Nevo ikilisi, Hicaz bölgesinde yapmış oldukları araştırmalar neticesinde “Cahiliyye” dönemine ait herhangi bir işarete rastlamamışlardır. Bu hususu da İslam medeniyetinin oluşumuna ilişkin İslami rivayetlerin güvenilir bilgi aktarmadığına bir delil olarak görmektedirler.171 165 Calder, Norman, History and Nostalgia:Reflection on John Wansbrough’s The Sectarian Milieu, Edit. Herbert Berg, Islamic Origins Reconsidered:John Wansbrough and the Study of Early Islam, Method and Theory in The Study of Religion, Mouton de Gruyter 1997, ss 47-73 166 Hawting, Gerald, History”John Wansbrough, Islam and Monotheism”, Edit. Herbert Berg. Islamic Origins Reconsidered:John Wansbrough and The Study of Early Islam, Method and Theory in The Study of Religion, Mouton de Gruyter 1997, ss. 23-38 167 Yehuda D. Nevo & Koren, Judith, “Methodological Approaches to Islamic Studies”, Der Islam 68 (1991), ss.87-107 168 Berg, Herbert, The Implications of, and Opposition to, The Methods and Theories of John Wansbrough, Edit. Herbert Berg, Islamic Origins Reconsidered:John Wansbrough and the Study of Early Islam, Method and Theory in The Study of Religion, Mouton de Gruyter 1997, ss. 3-22 169 Ibn Warraq, The Quest for Historical Muhammad, Promotheus Books 2000, ss.35-43 170 Hawting, Gerald, History”John Wansbrough, Islam and Monotheism, ss.23-31 171 Yehuda D. Nevo & Koren, Judith, Methodological Approaches, ss.99-102 65 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI SONUÇ YERİNE Son yüzyılda yaşayan Batılı ilim erbabının Kur’an’ın otantikliği konusundaki yaklaşımları çok geniş bir yelpazeye dağılmaktadır. Şimdi bu yaklaşımları değerlendirmek istiyoruz: Öncelikle İslami rivayetleri esas alarak Kur’an’ın cem’ine yönelik yapılan eleştirileri. Kur’an’ın Hz. Peygamber’in sağlığında tamamen yazılmadığı, dolayısıyla da bazı ayetlerin kaybolmuş olabileceği iddia edilmiştir. Hz. Peygamber’in risaletine inanmayan bir insanın böyle bir iddiayı ileri sürmesi gayet doğal karşılanmalıdır. Zira, beşer hafızasının hata yapabileceğini ve unutma ihtimalini göz önünde bulundurursak; sözün zamanla kaybolabileceği düşünülebilir. Özellikle Mekke döneminin ilk yarısı için, bu görüş savunulmuştur. İslami rivayetlere bakıldığında Hz. Ömer (ö. 23/644)’in Müslüman olmasına vesile olan yazılı vahiy metnine İbn Hişam (ö. 218/833) atıfta bulunmaktadır. İşte bazı oryantalistler, bu haberin uydurma olabileceğini düşünmüşlerdir. Mekke döneminde “yazı” içerikli rivayetlerin azlığı, bu rivayet ile ilgili de şüphe uyandırmış olabilir. Bizler, inzal olunan ayetleri Hz. Peygamber’in gayret göstermeksizin ezberlediğini172 düşünürüz. Bunun yanı sıra her Ramazan ayında, Cebrail ile vahiylerin gözden geçirildiğine dair rivayetler nakledilmektedir.173 Dolayısıyla Hz. Peygamber’in vahiyleri unutma ihtimali, inananlar nazarında söz konusu değildir. Aynı durum nesh meselesi içinde geçerlidir. Bir ayetin hükmü ortadan kaldırılmış, veya unutturulmuşsa, yerine bir benzeri veya bir misli inzal olunacağı zikredilmektedir.174 Böyle bir ayet’in unutulmayıp Mushafa girdiğini düşünmek Müslümanlar açısından söz konusu değildir. Fakat aynısı gayri müslimler için söylenemez. Zaten Kur’an’ı Hz. Peygamber’in sözü olarak nitelendirmelerinden ötürü, hükmü kalkmış bir ayetin zihinlerde muhafaza edilip, Hz. Peygamber’in vefatından sonra onun Kur’an’a eklenildiğini düşünmek, Onlar açısından, abes karşılanacak bir durum değildir. Netice itibari ile Hz. Peygamber’in vefatı öncesi vahyin muhafazasına ilişkin Müslümanlar ile gayri müslimler arasında görüş farkı olması doğaldır. Hz. Peygamber’in vefatının beklenmedik bir zamanda 172 Kıyamet 16-17 Hamidullah, Muhammed, İslam Peygamberi, terc. Salih Tuğ, Ankara 2003, c.2, s.698 174 Bakara 106 173 66 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI vuku bulduğu, dolayısıyla vahiyleri sağlam bir şekilde muhafaza etmek için fırsatı olmadığı ileri sürülen iddialardan bir tanesidir. Bu iddia pek tutarlı gözükmemektedir. Zira vefatına yakın bir dönemde inzal olunan ayetin175, Hz. Ömer (ö.23/644) tarafından bir veda belirtisi olarak algılandığına ilişkin rivayet mevcuttur. Bu ve buna benzer birçok verinin mevcudiyeti, bu teoriyi geçersiz kılmaktadır. Buraya kadar Müslümanlar ile gayri müslimler arasında görüş farklılıkları, kısmi olarak imana dayalı bir ihtilaftır. Gelelim Hz. Peygamber’in vefatından sonra yapılan faaliyetlerle ilgili oryantalistik yaklaşımlara. Bir çok oryantalist, Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634)’ in cem faaliyetini anlatan rivayetlere kuşku ile yaklaşmıştır. İlk olarak Yemame Muharebesi’nde hafızların şehit edildiği iddiasını tutarlı bulmayan Oryantalistler, bu olayın Kur’an’ın cem’i için harekete geçmeye sebep olamayacağını düşünmektedirler.176 Zira bu olayda vefat edenlerin çoğunun yeni Müslüman olmuş kişiler olduğunu ileri sürmektedirler. Kanaatimizce bu doğru bir varsayım değildir. Zira böyle bir muharebenin gerçekleşmiş olması bile, Kur’an’ın cem’i fikrini gündeme getirmiş olabilir. Birçok kişinin ölümünün, mevcut kuşağın vefat edeceğini ve Kur’an’ın muhafazasının bir sonraki nesile bırakılacağını akıllara getirmiş olması çok doğal karşılanmalıdır. Bunun yanı sıra 70 tane hafızın şehit edildiği177 kaynaklarımızda aktarılıyorsa aksini iddia etmek yersiz olur. Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634)’ in hilafeti döneminde gerçekleşen cem faaliyetinin resmi olmadığı iddiasına da değinmek gerekir. Hadiseye ilişkin rivayetin muhtevasından yola çıkarak, iddiaya açıklık getirmeye çalışalım. Şayet şahsi bir çalışmadan ibaret olsaydı, Hz. Ömer’in kendisi Mushaf oluşturmak için faaliyete geçerdi ve özellikle halifeye böyle bir telkinde bulunmazdı. Bunun yanı sıra, Hz. Ebu Bekr’den sonra, 2. halifeye bu Mushafın emanet edilmesi, bu çalışmanın resmi olduğunu gösterir. Hz. Ömer’in vefatından sonra bu Mushafın Hafsa (ö. 45/676)’ya verilmesi ayrıca eleştirilmiştir. Ancak bu uygulama Hz. Ömer’in güvenlik endişesinden kaynaklanmış olabilir. Devlet yapılanmasının temellerine yeni oturduğu bir dönemde, birtakım işlem ve 175 Maide 3 Yemame vakası için bkz. Suyuti, Celaleddin, el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an, Mısır 1951, c.1, s.168 177 A.g.e., c.1 s.168 176 67 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI uygulamaların basit bir şekilde halledilmiştir. Bu Mushafın, kolaylıkla evine girilip rahatsız edilemeyeceği düşünülen Hz. Peygamber’in dul eşinin yanı başında, güvende olacağı düşünülmüş olabilir. Bu Mushaf diğer Sahabe Mushaflarıyla mukayese edildiğinde, uzun süren, titiz ve ortaklaşa bir çalışmanın ürünüdür. Kur’an’ı ezbere bilen ve yazılı metin sahibi Sahabilerin yardımı talep edilmiş ve yanlışlık olmaması için ayet kabülünde bir takım kriterler aranmıştır. Hem vahiy kâtibi olması hem de Son Arza’da Hz. Peygamber efendimizin yanında bulunması, Zeyd (ö. 34/650)’i Kur’an’ı en iyi bilenlerden kılmasına rağmen; O, Mushafın derlenmesinde herkesin katkısını istemiştir. Bu uygulama ne kadar titiz çalışıldığının bir göstergesidir. Zaten Hz. Osman (ö. 35/656)’ın Kur’an’ı istinsah etmek için bu mushafı esas alması, O’nun diğerlerinden daha değerli olduğunu göstermektedir. İlk cem edilen Mushafın bünyesinde eksiklik ve fazlalıklar barındırdığı iddiası da söz konusudur. Şahsi Mushafların muhtevasını klasik tefsir kaynaklarında incelediğimizde, durumun böyle olmadığı ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar Mushaf gibi kuvvetli bir şekilde nakledilmemiş olsa bile bu varyantlar, ilk dönemki âlimler tarafından kayda geçirilip aktarılması, objektif bir ürün olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Bu varyantlar incelediğinde mevcut Mushaftan -iddia edildiği gibi- farklılıkları söz konusu değildir. Muhalif rivayetler sadece Fatiha ve Muavezeteyn sureleri için geçerlidir. Birçok Oryantalistin ifade ettiği üzere; iktidar aleyhtarlığı178 yapan siyasi guruplar, Kur’an’ın cem faaliyetine ilişkin eleştiri sunmamışlardır. En azından İbn Mes’ud (ö. 38/659) gibi Kur’an’da otorite kabul edilmiş ve büyük bir kitle oluşturmuş bir âlimin eleştirilerinin, sonrakiler tarafından aktarılmış olması gerekirdi. Fakat Kur’an’ın Mushaflaşmasına dair böyle bir eleştiri ile karşılaşmamaktayız. Bu da Kur’an’ın kitaplaştırılmasının ne kadar sıhhatli bir şekilde gerçekleştiğini göstermektedir. Hz. Osman’ın istinsah faaliyetinin bir redaksiyon olarak değerlendirilmesi yanlıştır. O, kendi döneminde lehçe farklılıklarına ilişkin ortaya çıkan rahatsızlıkları gidermek için Zeyd (ö. 34/655)’in başında bulunduğu komisyonu biraraya getirir ve Kureyş lehçesi üzerine yazılmış kopyalar yazdırmıştır. Lehçe farklılıklarına Hz. 178 Kastedilen gurubun Şii kesim olduğunu ifade ettikten sonra, onların Kur’an’ın tahrif edildiği iddiasının Hz. Osman’a yöneltilmiş bir eleştiri olmadığını söylemek yerinde olacaktır. 68 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI Peygamber’in kendi döneminde cevaz verdiği rivayetlerle sabittir. Fakat, İslam coğrafyasının genişlemesiyle beraber, bu farklılıkların sorun yaratmıştır. Bunun üzerine Hz. Osman (ö. 35/656), lehçeyi teke indirerek mushafı otantik haline getirmiştir. Yani Hz. Osman, mushafa bir yenilik getirmemiştir. Onun kurmuş olduğu komisyonda İbn Mes’ud (ö. 38/659)’a yer vermemesi, oryantalistlerce eleştirilmiştir. Zeyd (ö. 34/655) Medineli, İbn Mes’ud ise Mekkeliydi. Kur’an’ın Kureyş lehçesiyle yazılması İbn Mes’ud’un tercih edilmesini gerektirirdi. Ancak unutulmaması gereken husus, komisyonun tek kişiden oluşmadığı ve mevcut heyette Mekkelilerin bulunduğudur. Her ne kadar Schwally (ö. 1919) tersini iddia etmiş olsa bile179 İbn Mes’ud’ un komisyonda bulunmamasının ardında siyasi bir sebep olabilir. Büyük bir kitleyi etkileyebilecek olan bu kişinin öne çıkarılması siyaset icabı uygun görülmemiş olabilir. Ancak Zeyd şüphesiz bu iş için uygun bir isimdi. O, Hz. Peygamber’in önde gelen vahiy kâtiplerindendi. İlk cem faaliyetiyle tecrübe kazanan Zeyd, Hz. Osman tarafından istinsah komisyonunun da başına getirilmiştir. Kur’an’ın Hz. Ömer döneminde cem edildiğini ifade eden bir başka rivayet mevcuttur.180 Bu rivayet muhteva açısından oldukça kısadır. Ve huve evvelu men ceme’a’l-Kur’âne fi’s-Suhuf ibaresinin yer aldığı bu rivayetin isnadı da mevcut değildir. Öyle gözüküyor ki, bu rivayette bir anlatım hatası söz konusudur. Hz. Ömer’in ilk halife Hz. Ebu Bekr (ö. 13/634)’in hilafeti esnasında gerçekleşen cem hadisesinde faal bir isim olarak bilinmesi, böyle bir söylemin ortaya çıkmasında büyük bir ihtimalle etkili olmuştur. Farklı kaynaklarda İsnadlı bir şekilde Hz. Ebu Bekr cem’i detaylı bir şekilde anlatılırken, ilk cem faaliyetini Hz. Ömer’in gerçekleştirdiğini iddia etmek, isabetli gözükmemektedir. Şimdi de bu rivayetlerin tümünün sıhhati hususunda şüphe edenleri değerlendirmek istiyoruz. Onlar Kur’an’ın hicri üçüncü asrın başları ile 2. asrın sonlarından önce tamamlanmış olamayacağını düşünmektedirler.181 Dolayısıyla, 3. asırda yaşamış olan hadis müdevvinlerinin naklettikleri haberleri doğru kabul etmemekteler. Yapmış oldukları spekülasyonları, Müslümanların nakletmiş oldukları 179 Nöldeke, Theodor; Schwally, Friedrich, G. D. Q., c.2, s.59 İbn Sa’d, Muhammed, Kitabu’t-Tabakati’l-Kebir, E. J. Brill, 1904, c.3 Bölüm 2, s.202 181 Kast edilen gurup revizyonist ekol olarak tanımlanır. 180 69 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI tarihi verilerden daha kuvvetli kabul edenlere Motzki’nin eleştirisini yerinde bulmaktayız. O, klasik İslami kaynakları tarihlendirip, daha sonra konuya ilişkin rivayetlerin isnadlarını analiz eder. Yukarıda da zikrettiğimiz gibi; Buhari öncesi kaynaklara ulaşmayı hedeflemiş, hicri 197 yılında vefat eden Abdullah b. Vehb (ö. 197/812)’in eseriyle karşılaşmıştır. Bu tarihte Kur’an’ın cem’i’ne ilişkin rivayetlerin mevcudiyeti, Kur’an’ın hicri 3. asırda tamamlandığı iddiasını çökertmektedir. Böylece Vehb’in döneminde Kur’an mevcut olduğu kesinlik kazanmıştır. İlgili bütün rivayetleri bir kümede toplayıp isnadlarını incelediğimizde, hepsinin ortak ravisinin Zuhri (ö. 124/741) olduğunu görürüz.182 Bu haberlerin ona dayandırılmasına ilişkin şüphe duymak için hiçbir gerekçe yoktur. Zuhri’nin bu haberleri uydurmuş olması varsayılsa bile, Zührî’nin döneminde Kur’an’ın mevcut olduğunu ve tamamlanıp son halini aldığını kabul etmek gerekir. Diğer taraftan, modern bilim adamlarının yapmış oldukları spekülasyonları bu ravilerden daha güvenilir bulmak için hiçbir sebep yoktur. Kur’an’ın hicri 3. asırda tamamlandığını iddia edenlerin dayandıkları bir başka şey de, temel harici kaynaklardır. Bu tarihe kadar incelenen İslam dışı kaynakların daha güvenilir ve objektif olduklarını iddia eden Oryantalistler, söz konusu kaynakların bir kısmının İslam kaynaklarından daha eskiye dayandığını tespit etmişlerdir. Bu kaynaklarda Kur’an’ın mevcudiyetine dair bir bilgi bulunmaması hasebiyle, o dönemde Müslümanlarda Kutsal kitap olgusunun olmadığını ileri sürmüşlerdir. Argumentum e silentio olarak isimlendirilen bu sessizlik ilkesini esas alarak İslam kaynaklarını reddetmek makul müdür? Harici kaynakların müelliflerinin konuya vukufiyeti, Müslümanları ne kadar iyi tanıdığı ve onlar üzerinde ne kadar objektif yorum yapacağı bilinmemektedir. Bunun yanı sıra, bu kaynakların kendi dönemlerinde ne kadar kabul gördüğü incelenmesi gereken bir konudur. Şurası kesindir ki bu kaynaklarda, Müslümanlarda olduğu gibi herhangi bir referans gösterme söz konusu değildir. İslam kaynaklarında haberlerin kaynağı yer aldığı için doğruluğu 182 tetkik edilebilir. Hâlbuki harici kaynaklarda bu Motzki, Harald, The Collection of The Qur’an, s.22 70 mümkün ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI gözükmemektedir. Sonuç olarak birkaç harici kaynağı esas alarak, büyük bir İslam külliyatını zayıf addetmek bilimsel bir yaklaşım mıdır? Kur’an el yazmalarından hareketle, onun gelişim seyrini takip etmeye çalışanlar Kur’an’ın otantikliğine ilişkin de yorum yapmışlardır. Yine Motzki’nin dediği gibi bu bir hayli zordur. Zira bu el yazmalarının tarihlendirilmesi gerekmektedir ve bunun için kesin sonuç verecek bir yöntem yoktur.183 Bununla beraber Motzki’nin bu haklı eleştirisini bir tarafa bırakarak iddiaları ele alalım: el yazmalarına ilişkin eserlerde sürekli yazım hatalarından bahsedilir. Söz gelimi, uzatma harfleri olarak isimlendirdiğimiz ( اElif), ( وVav) ve ( ىYe) kullanımı sistematik değildir.184 Bunun yanı sıra bir harf belirtisi olan dişlerin de, olması gerekenden daha fazla olduğu birçok kelimede göze çarpmaktadır. Bu farlılıklardan hareketle; Kur’an’ın farklı harekelenebileceği ve bu farklılıkların diğer Sahabe Mushaflarındaki farklılıklarla mutabık olduğu savunulmaktadır. Böylece, Kur’an’ın bir kaç defa revize edildiğini ileri sürmektedirler. Kur’an’ın o dönemde birtakım yazı hatalarını bünyesinde barındırmış olabileceği zaten Müslümanlar tarafından da kabul edilen bir husustur. Fakat bunların salt kopyalama hatasından ibaret olduğunu düşünmektedirler. Zira şifahi bir naklin mevcudiyeti göz ardı edilmemelidir. Verilen örnekleri incelediğimizde, bunun Kur’an’ın muhteviyatı ile ilgili olmayıp salt yazım hatası olduğu göze çarpmaktadır. 185 Yazının gelişmesiyle beraber Kur’an’ın yazım teknikleri de zamanla değişime uğramıştır. Hatta son asırda Mısır’daki bir çalışmayla elimizde bulunan Mushaf son şeklini almıştır. İkinci Dünya Savaşı öncesi bu el yazmalarını inceleyen Pretzl, herhangi bir farklılık bulamayınca bu tür bir araştırmanın nafile olacağını düşünmüştür.186 Son dönemlerde bulunan elyazmalarının farklı bir sonuç vermediği kanaatine varan Corpus Coranicum üyeleri, araştırmalarının muhtevasını değiştirerek, İslam öncesi kutsal metinlerde geçen aynı kökten türemiş kelimeleri, Kur’an’da geçen ibarelerle mukayese ederek, doğru 183 A.g.e., s.2 Puin, G. Rudiger, Observation, ss.107-113 185 Çalışmamızın ek.1, s.74-77 kısmında liste halinde, Small’ın nakletmiş olduğu farklılıkları inceleyebilirsiniz. 186 Fischer, August, Gramatisch Schwierige Schwur- und Beschwörungformeln Des Klassischen Arabisch, Der Islam 28 (1948), ss.5-6 184 71 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI anlamı yakalamaya çalışmaktadırlar.187 Netice itibari ile eski el yazmaları, elimizde bulunan Kur’an’ın otantik olmadığını gösterecek bir delile sahip değildirler. Aksine onun erken dönemde mevcut olduğunun delilidirler. Bu el yazmaları, elimizdeki Mushaftan, müstensih hataları ve kıraat farklılıklarının metinlere yansıması haricinde bir farklılık içermemektedirler. Kur’an’ın muhtevasından hareket ederek, eksiklikleri bulunduğunu ya da fazlalıklar barındırdığını ileri sürenler de ortaya çıkmıştır. Bu oryantalistler, kendilerince onun metinsel yapısında kopukluklar, düzensizlikler, tezatlar ve müphemlikler tespit etmişlerdir. Bütün bunların sebebini, onun iki buçuk asırlık uzun bir zaman diliminde yazılması tezine bağlayanlar olduğu gibi, Hz. Peygamber’in Kur’an parçalarını düzenli bir şekilde muhafaza etmemesine dayandıranlar da olmuştur. Kur’an’a yönelik bu eleştiriler haklı bir temele dayanmamaktadır. Her şeyden önce Kur’an bir kitap değil, sözlü bir hitaptır.188 23 senelik zaman zarfında peyderpey, farklı zaman, mekân ve olaylar üzere nazil olmuş olan bu hitaplar, sonraki dönemlerde kitap olarak algılanmıştır. Bu hitabın doğrudan muhatapları tarafından en iyi şekilde anlaşıldığını düşünmeliyiz. Böylece onların anlatımına güvenmek en bilimsel yöntemdir. Oryantalistler ilgili rivayetleri spekülatif bulsalar da, onlara yoğunlaşmak Kur’an öncesi kutsal metinlere başvurmaktan daha sıhhatli bir yöntemdir. Taberi (ö. 310/923)’nin Camiu’l-Beyan isimli eseri, bu yöntemin önde gelen kaynaklarından birisidir.189 Bunun yanı sıra İslam kaynaklarının sıhhatinin, ehli kitabın kaynaklarından zayıf olduğu hiçbir şekilde iddia edilemez. Yukarıda da belirttiğimiz üzere; metod açısından, referansları bulunan İslam kaynaklarının tetkike daha müsait bir yapısı vardır. Buna rağmen, yeterli veri elde edilemeyeceği şartlanmışlığı ile, harici kaynak kullanımını bir metod olarak ileri sürmek, Kur’an’a karşı “yargısız infaz” olarak algılanmalıdır. Kur’an’ın otantikliğine ilişkin en sıhhatli yol rivayetlerden hareketle bir görüş beyan edilmesidir. Rivayetlerdeki çelişkileri ve diğer sorunları tetkik ederek bilimsel bakışlar teklif etmek Müslümanlara düşmektedir. Bunun yanı sıra, eski Kur’an el 187 www.muslimische-stimmen.de Özsoy, Ömer, Kur’an ve Tarihsellik Yazıları, Kitabiyat, 2004, ss.49-50 189 Taberi, Muhammed b. Cerir, Camiu’l-Beyan an Te’vili’l-Ayi’l-Kur’an, Bidar Hicr, 2001. 188 72 ORYANTALİSTLERİN KUR’AN TARİHİNE BAKIŞLARI yazmaları ve diğer Sahabe Mushaflarına atfedilen Kur’an varyantlarının, müslümanlar tarafından daha ciddi bir şekilde incelenmesi gerekir. Hiç değilse batı ilim dünyası kadar bu kaynaklara vakıf olmalıyız. Sonuç olarak aktarmak istediğimiz; İslam, Müslümanlar kadar gayri müslimlerin de ilgi ve araştırma alanına girmektedir. Oryantalistlerin en az günümüz Müslüman araştırmacıları kadar, bu alana ilişkin tecrübe ve vukufiyetleri söz konusudur. Hatta Müslümanların geliştirmiş oldukları metodolojileri reddedip kendi kavram ve usullerini oluşturmuşlardır. Bunun yanı sıra kendi bünyelerinde yapılmış ve yapılan çalışmalardan haberdar olup, telif edilen her yeni esere muhakkak başka araştırmacılar tarafından eleştirel bir yazı hazırlanmaktadır. Bununla beraber kendi geleneksel çalışmalarından haberdar olmaları, yapılacak olan yeni çalışmalara ya kaynaklık etmekte ya da eleştiriye maruz kalmaktadır. Yeni bir görüş beyan edilirken önceki muhalif görüşleri çürütmek metot olarak benimsenmiştir. En azından bizim çalıştığımız konu itibarı ile bu husus göze çarpmaktadır. Onların araştırmaları neticesinde ortaya çıkan görüşlerden, kullanılan metot ve kaynaklara yaklaşımından hareketle, bir kısmının objektif ve samimi olduğu söyleyebiliriz. Fakat bir diğer kısım, vukufiyetlerinin tam olmasına rağmen, tarafgir bir uslupla çalışmalarını yürütmüş ve akabinde İslam açısından olumsuz sonuçlara ulaşmıştır. Müslümanlara düşen bu sonuçlar üzerinde durup onların ne kadar düşmanca hareket ettiklerini tenkit etmek değildir. Aksine yapılan çalışmaları en iyi şekilde takip edip, tezat ve eksikliklerini keşfetmektir. Buna göre ilmi anlamda eleştiriler sunarak, Müslümanların da bu alanda var olduklarını göstermek gerekir. 73 EK 1 Keith E. Small’ın “Textual Criticism And Qur’an Manuscripts” İsimli eserinde, aktarılan varyantların listesi. Orta elif ile ilgili varyantlar.190 َﻘﻞ ﻗ َﺎل İbrahim 35 Puin, böyle ibarelerin emir veyahut mazi bir fiil oluşu ile ilgili hataların yapılmış olabileceğini düşünmektedir. Fakat bu iddia yukarda zikredilen ayet için geçerli değildir. Rippin, bu tarz değişikliklerin Kur’an’ın daha önce kutsal bir metin olarak algılanmadığına delalet ettiğini düşünmektedir. Zira erken dönemde Hz. Peygamber’e gelen bir emir olmaktan ziyade onun sözleri ve nasihatleri olarak algılanmaktaydı. َ اﻻﺼﻧﻢ ْاﻷَﺻْ ﻨ َﺎمİbrahim 35 ﻋﺼﻧﻰ ﻋَﺼَ ﺎﻧ ِﻲ İbrahim 35 Small, a-s-n kökünden müteşekiil olan bir kelimenin manaen karşılığı bulunmayınca, isyan anlamına gelen a-s-y kökünün son harfi olan y’yi, nun ile değiştirildiğini düşünmektedir.191 Deroche, 8. asrın sonuna kadar sistematik bir elif kullanımının söz konusu olmadığını aktarır. Puin, zaman içinde uzatma harflerinin revize edilmesiyle beraber hatalar oluşmuş olabileceğini savunur.192 Small, şifahi nakilde dahi tek tip bir okuyuşdan bahsedilemeyeceğini düşünür. Bu düşüncesini ibn Mucahid (ö. 324/934)’in Kıraatleri ancak yedi ye indirgeyebilmesine dayandırmaktadır. 190 Not: Kırmızı ibareler D.İ.B.’nın baskısına uygun yazılmıştır. Small, E. Keith, Textual Criticism, s.40 192 A.g.e., s.37 191 74 Dolayısıyla çok basit bir yazım hatası gibi görünen farklılıklar onun nazarında bir varyant teşkil edebilir.193 1924 Mısır baskısında var olan elif-i maksure’nin eski el yazmalarında olmayışı. ُ اﺒﺮھﯾم ا ِﺑ ْٰﺮھ۪ ﯿﻢIbrahim 35 ھﺬاIbrahim 35 ھٰ َﺬا ِ ّ ِ ٰ ﻠﻟﮫIbrahim 39 َ اﻟﺼﱠﻠﻮة ٰ اﻟﺻﻟﻮهIbrahim 37 ت ِ اﻟﺜ ﱠﻤَﺮَا 194 َ اﺴﻣﻌﯾﻞ ا ِﺳْﻤٰ ۪ﻌﯿﻞIbrahim 39 اﻠﺛﻣرتIbrahim 37 ﯿﺧﻓﻰ ﯾ َﺨْ ٰﻔﻰIbrahim 38 ِﷲ ّ ٰ اﻠلھIbrahim 38 ﻖ َ ۜ اﺴﺣﻖ ا ِﺳ ْٰﺤIbrahim 39 ﻮﻠوﺪى وَ ﻟ ِﻮَ اﻟ ِﺪَيﱠ195 Ibrahim 41 1924 Misir baskısında elif-i maksure’nin bulunduğu yerlerde, eski el yazmalarında elif’in mevcudiyeti. 196 ت ِ اﻠﺛﻣرت اﻟﺜ ﱠﻤَﺮَا ﻖ َ ۜ اﺳﺣﺎق ا ِﺳ ْٰﺤ Ibrahim 37 Ibrahim 37 َ اﻟﺼﱠﻠﻮة ٰ اﻟﺻﻟواهIbrahim 37 ﻮﻠواﺪى وَ ﻟ ِﻮَ اﻟ ِﺪَيﱠIbrahim 38 1924 Mısır baskısında elif’in bulunmadığı kısımlarda, eski el yazmalarında elif’in mevcudiyeti. ﺴﺎى ﺸﻰﺀIbrahim 38 ً اﻔﺎده ا َﻓْـٔ ِ َﺪةIbrahim 37 ﻋﻼ ﻋَﻠ َﻰIbrahim 38-39 193 A.g.e., s.38 Bu ibare, 1924 Mısır baskısında Elif-i maksure ile yazılı olmasına rağmen, D.İ.B.’nın onayladığı baskılarda orta elif ile yazılmaktadır. 195 Bkz. 189. dipnot 196 Bkz. 189. dipnot 194 75 Small, Elif-i maksure’ye ilişkin farklılıkların yazım ile ilgili musahamadan kaynaklanabileceğini nakleder. Fakat Kur’an’ın orijininin faklı diller olduğunu iddia edenlerin görüşlerini göz önünde bulundurarak Aramice’den Arapça’ya geçiş sürecinde bu tarz hataların yapılmış olabileceğinide aktarmaktan geri kalmaz.197 Eski el yazmalarında ye’nin noksanlığı. ُ اﺑﺮھﻢ ا ِﺑ ْٰﺮھ۪ ﯿﻢIbrahim 35 ﻠﻗﻣوا ﻟ ِﯿ ُﻘ۪ ﯿﻤُﻮا Ibrahim 37 Eski el yazmalarında ye harfinin noktalanması. ﯾ َﺨْ ٰﻔﻰ ﻋَﻠ َﻰ ﯿﺧﻓﻲﻋﻟﻲIbrahim 38 ﻋﻟﻲ ﻋَﻠ َﻰIbrahim 39 ﺸﻲ ﺸﻰﺀIbrahim 38 Eski el yazmalarında ye’lerin noktalanması, o dönemde bu ibarelerin farklı bir fonetik yapısına delalet ettiği, Small tarafından ileri sürülmektedir.198 Hemze’ye ilişkin farklılıklar ً اﻓﯾده اﻓﺎده اﻔده ا َﻓْـٔ ِ َﺪةIbrahim 37 ِ اﻠﺳﻤﯩﺎ اﻟﺴ ٓ َﱠﻤﺎءIbrahim 38 ﺴﺎى ﺸﻰﺀIbrahim 38 Small, hemzelerin Kur’an metnine sonraki dönemlerde dahil edildiğini düşünmektedir. Metnin manasına herhangi bir değişiklik getirmemekle beraber fonetik yapısını sabitleştirmek için eklenmiştir.199 197 Small, E. Keith, Textual Criticism, s.44 A.g.e., ss.45-46 199 A.g.e., ss.48 198 76 Özel isimlere ilişkin farklılıklar. ُاﺑﺮھﻢ اﺑرھﯨم إﺑرھﯿم ا ِﺑ ْٰﺮھ۪ ﯿﻢ Ibrahim 35 ﻖ َ ۜ اﺴﺣﻖ اﺴﺤﺎﻖ ا ِﺳ ْٰﺤIbrahim 39 َ اﺳﻤﻌﻞ ا ِﺳْﻤٰ ۪ﻌﯿﻞIbrahim 39 İstinsah hataları. ﺒﻧﯩﻰ وَ ﺑ َﻨ ِﻲﱠIbrahim 35 ِ اﻟﺴ ٓ َﱠﻤﺎءِ اﻟﺴ ٓ َﱠﻤﺎءIbrahim 38 ۗﺬﺮﯿﺗﯩﻰ ذُرﱢ ﯾ ﱠﺘ۪ ﻲ Ibrahim 40 ِاﻻﺪﻋﺎ ُد َﻋٓﺎء Ibrahim 40 اﻠﺪﯩﻰ اﻟ ﱠﺬ۪ يIbrahim 39 Yukarda görüldüğü üzere ibarelerde bir harf belirtisi olan fazlalık dişler mevcuttur. ُﯿﻌﻠن ﻧ ُ ْﻌﻠ ِۜﻦ Ibrahim 38 ُﺘﻗوم ﯾ َﻘ ُﻮم Ibrahim 41 Small, gramer’e ilişkin farklılıkların müstensihlerin fark ettikleri hatalara müdahale etmesinden kaynaklandığını düşünmektedir.200 Sonuç olarak Small, el yazmalarındaki bu farklılıkların, farklı şaz ve sahih kıraatlarla mukayesesini yapmaktadır. Erken dönem el yazmalarıyla bu kıraat farklılıklarda mütabık olan kısımlar mevcuttur. Bu sebeple Small, erken dönemde bir çok farklı okuyuş şekilleri mevcut iken, sonraki dönemlerde Kur’an’ın teke indirgendiğini iddia etmektedir.201 200 201 A.g.e., ss.69-75 A.g.e., ss.109-125 77 EK 2 KUR’AN TARİHİNE YAKLAŞIMLARINDA İSLAMİ RİVAYETLERİ ESAS ALANLAR Gustav Weil, Der Koran, Bielefeld 1844. Theodor Nöldeke, Geschichte Des Qorans, Dieterich’sche Verslagsbuchhandlung, 1860. William Muir, The Coran: its Composition and Teaching and Testimony it Bears to The Holy Scripture, E. & J. B. Young & Co., 1878. D. S. Margiolouth, Mohammed and The Rise of The Islam, London, 1905. Leone Caetani, Annali Dell” Islam, Ulrico Hoepli, Milan, 1905-1907, c.2 ss. 702-115, 738-754. Friedrich Schwally, Geschichte Des Qorans, Dieterich’sche Verslagsbuchhandlung, 1909-1919. Paul Casanova, Mohammed et La fin du Monde, Paris, 1977. Arthur Jeffery, The Qur’an as Scripture, New York, 1952. ____________, The Textual History of The Qur’an, JMES 1 (1947) 2, ss.35-49 ____________, Materials for The History of The Text of The Qur’an, E. J. Brill, 1937. Richard Bell, Introduction to The Qur’an, Edingburg University Press, 1953. A. Welch, Kur’an, Encyclopaedia of Islam, Leiden 1954, c.5 ss.400-432 Regis Blachere (ö. 1973), Introduction au Coran, Besson Chantemerle, Paris, 1959 ____________, Le Coran, Boulevard Saint-Germain, Paris, 1956. W. Montgemery Watt, Bell’s Introduction to The Qur’an, Edingburg University Press, 2001. John Burton, The Collection of The Qur’an, Edit. Jane Dammen Mc Auliffe Encyclopedia of The Qur’an, Brill, Leiden, 2001, ss. 351-361. 78 ____________, The Collection of The Qur’an, Cambridge University Press, 1977. Marjo Buitelaar& Harald Motzki, De Koran: Onstaan, Interpretatie en Praktijk, Coutinho, 1993. Estelle Whelan, Forgotten Witness: Evidence for The Early Codification of The Qur’an, Journal of The American Oriental Society 118 (1998), ss.1-14 Brother Mark, A Perfect Qur’an, Privately Publisched, 2000. Harald Motzki, The Collection of The Qur’an; A Reconsideration of Western Views in Light of Recent Methodological Developments, Der Islam 78 (2001), ss.1-34 Jane Dammen McAuliffe: edit, Encyclopaedia of The Qur’an, Brill, Leiden, 2001. Mustansir Mir, Unity of The Text of The Qur’an, Edit. Jane Dammen McAuliffe, Encyclopedia of The Qur’an, Brill, Leiden, 2001, ss. 405-406. Claude Gilliot, Creation of a Fixed Text, edit. Jane Dammen Mc Auliffe, The Cambridge Companion to The Qur’an, 2006, ss.41-58 Gregor Schoeler, The Qur’an in Context, edit. Angelika Neuwirth, Nicolai Sinai & Michael Marx, E. J. Brill, 2009. Angelika Neuwirth, Der Koran als Text Der Spatantike Ein europaischer Zugang, VDWR, 2010. REVİZYONİSTLER Alphonse Mingana, An Ancient Syriac Translation of The Kur’an Exhibiting New Verses and Variants, Manchester University Press, 1925. ____________, Syriac Influence on The Style of The Qur’an,What The Qur’an Realy Says, Edit. Ibn Werraq, Promtheus Books, 2002, ss. 171-192. ____________, The Transmission of The Kur’an, Journal of The Manchester Egyptian and Oriental Society, sayı 5, 1916. ____________, & Agnes Smith Lewis, Leaves from Three Ancient Qur’ans, Possibility Pre-Uthmanic, Cambridge Uni Press, 1914. John Wansbrough, Sectarian Milieu: Content and Composition of Islamic Salvation History, Oxford University Pres, 1978. 79 ____________, Qur’anic Studies: Sources and Methods of Scriptural Interpretation, Promtheus Books, 2004. Patricia Crone & Michael Cook, Hagarism: The Making of The Islamic World, Cambridge University Press, 1977. Yehuda D. Nevo; Koren, Judith, Methodological Approaches to Islamic Studies, Der Islam 68 (1991), ss.87-107 Herbert Berg, The Implications of, and Opposition to, The Methods and Theories of John Wansbrough, Edit. Herbert Berg, Islamic Origins Reconsidered: John Wansbrough and The Study of Early Islam, Method and Theory in The Study of Religion, Mouton Gruyter, 1997, ss.3-22 Gerald Hawting, History ”John Wansbrough, Islam and Monotheism”, Edit. Herbert Berg, Islamic Origins Reconsidered: John Wansbrough and The Study of Early Islam, Method and Theory in The Study of Religion, Mouton Gruyter, 1997, ss.23-38 Adrew Rippin, Qur’anic Studies, part IV: Some Methodological Notes; Edit. Herbert Berg, Islamic Origins Reconsidered: John Wansbrough and The Study of Early Islam, Method and Theory in The Study of Religion, Mouton Gruyter, 1997, ss.39-46 Norman Calder, History and Nostalgia: Reflection on John Wansbrough’s The Sectarian Milieu, Edit. Herbert Berg, Islamic Origins Reconsidered: John Wansbrough and The Study of Early Islam, Method and Theory in The Study of Religion, Mouton Gruyter, 1997, ss.47-73. F. McGraw Donner, Narratives of Islamic Origins, The Beginning of Islamic Historical Writing, Darwin Press, 1998. Ibn Warraq, The Origins of The Qur’an, Promotheus Books, 1998. ____________, The Quest for Historical Muhammed, Promotheus Books, 2000. ____________, What The Qur’an Realy Says, Promotheus Books, 2002. Christoph Luxenberg, Die Syro-Aramäische Lesart Des Qur'an: A Contribution to The Decoding of The Language of The Koran, Berlin 2000. Andrew Rippn, Foreword, in Qur’anic Studie, Promtheus Books, 2004. 80 “KIRAAT FARKLILIKLARI” İLE “ERKEN DÖNEM KUR’AN EL YAZMALARI”NI ÖNE ÇIKARANLAR Ignaz Goldziher, Die Richtungen Der Islamischen Koranauslegung, Elibron Classics, 2005. Josef Horovitz, Jewisch Proper Names and Derivatives in The Koran, Hebrew Union College Annual 2 (1925), ss.146-227 Gotthelf Bergstrasser, Ibn Halawaih’s Sammlung Nichtkanonischer Koranlesarten, Brockhaus Leipzig, 1934. ____________, Koranlesung in Kairo, Der Islam 20 (1932), ss.1-41 ____________, Nicht Kanonische Koranlesarten im Muhtasab Des ibn Ginni, Bayern, 1933. Otto Pretzl, Die Fortfeurung Des Apparatus Criticus zum Koran, SBAW 5 (1934), ss.313 Nabia Abbott, The Rise of The North Arabic Script and its Kur’anic Development, With a Full Description of The Kur’an Manuscripts in The Oriental Institute, The Universitiy of Chicago Press, 1939. August, Fischer, Gramatisch Schwierige Schwur- und Beschwörungformeln Des Klassischen Arabisch, Der Islam 28 (1948), ss.1-105 Anton Spitaler, Die Versahlung Des Koran, Verslag Der Bayerischen Akademie Der Wissenschaften, Munchen, 1935. Arthur Jeffery, Materials for The History of The Text of The Qur’an, E. J. Brill, 1937. ____________, The Foreign Vocabulary of The Qur’an, Oriental Institute Baroda, 1938. D. S. Margiolouth, Textual Variations of Qur’an, The Muslim World 15 (1925), ss. 334-344 E. Blochet, Catalogue Des Manuscrits Arabes Des Nouvelles acquistions, BPN Paris, 1935. 81 Adrian Allan Brockett, Aspects of The Physical Transmision of The Qur’an in 19thcentury Sudan: Script, Decoration, Binding and Paper, Manuscript of The Middle East 2 (1987), ss.45-67 ____________, Studies in Two Transmissins of The Qur’an, St. Andrews University, 1984. ____________, The Value of The Hafs and Warsh Transmission for The Textual History of The Qur’an, Clarendon, Oxford, 1988, ss.31-45 M. M. Bar-Asher, Variant Readings and Additions of The Imami-Si’a to The Qur’an, Israel Oriental Studies 13 (1993), ss.39-74 Jan Just Witkam, De Handschriften van De Koran, De Koran: Onstaan, Interpretatie en praktijk, Edit.Marjo Buitelaar& Harald Motzki, Coutinho, 1993. Efim Rezvan, The First Qur’ans in Pages of Perfection, ARCH Foundation, 1995, ss.108-117 Hans Casper Graf von Bothmer Neue Wege Der Koranforschung, Magazin Forschung, 1/1999. Karl Heinz Ohlig, Neue Wege Der Koranforschung, Magazin Forschung, 1/1999. Gerd Rudiger Puin, Neue Wege Der Koranforschung, Magazin Forschung, 1/1999. ____________,Observation on Early Qur’an Manuscripts in San’a, The Qur’an as Text, edit. Stefan Wild, E. J. Brill, 1996. Neal Robinson, Discovering The Qur’an: A Contemporary Approach to a Veilid Text, SCM Ltd., 1996. François Deroche, La Transmission ecrite du Coran dans Les debuts De’l-Islam: Le Codex Parisino-Petropolitanus, Brill Leiden, 2009. ____________, Le Livre Manuscrit Arabe, BnF Paris, 2005. ____________, Catalogu Des Manuscits Arabes, B.N Paris,1983. ____________, The Abbasid Tradition, Nour Foundation, London, 1992. ____________, Written Transmission, Edit. Andrew Rippn, The Blackwell Companion to The Qur’an, Blackwell, 2006, ss.172-186 Frederik Leemhuis, Codices of The Qur’an, Edit. Jane Dammen Mc Auliffe, Encyclopedia of The Qur’an, Jane Dammen Mc Auliffe, Brill Leiden, 2001, ss.347-351 82 Ursula Dreibholz, Frühe Koranfragmente aus Der Grossen Moschee in Sana, Deutsche Botschaft Sanaa, 2003. Allan Jones, Orality and Wring in Arabia, Edit. Jane Dammen McAuliffe, EQ, Brill, Leiden, 2003, ss.587-593 Baasten, F. J. Martin, Christoph Luxenberg: Die Syro-Aramische Lesart Des Koran: Review, Aramaic Studies 2.2 (2004), ss.268-272 İntisar A. Rabb, Non Canonical Readings of The Qur’an: Recognition and Autenticity (The Himsi Reading), Journal of Qur’anic Studies 8 (2006), ss.84-127 Elisabeth Puin, Ein Früher Koranpalimpsest aus San’a (DAM 01-27.1), Edit. Markus Gross & Karl Heinz Ohling & Hans Schiler, Schlaglichter, Berlin, 2008, ss.461493 Keith E. Small, Textual Criticism and Qur’an Manuscripts, Lexington Books, 2011. Angelika Neuwirth, “Corpus Coranicum”, Berlin-Brandenburg Academy of Sciences and Humanities. (2025 yılında projenin tamamlanması hedeflenmektedir) 83 BİBLİYOGRAFYA Abbott, Nabia, The Rise of The North Arabic Script and its Kur’anic Development, With a Full Description of The Kur’an Manuscripts in The Oriental Institute, The Universitiy of Chicago Press, 1939. Akdemir, Salih, Son Çağrı Kuran, Ankara Okulu, 2009. Albayrak, İsmail, John Wansbrough’unun Kur’an Tarihi Teorisi ve Batı’da Doğurduğu Tartışmalar, İslamiyat 4 (2001), ss.163-180 Atay, Esma, İlk Dönem İngiliz Oryantalistlerin Kur’an Çalışmaları, W. Muir ve D.S. Margoliouth Örneği, Basılmamış YL tezi (Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006) Baasten, F. J. Martin, Christoph Luxenberg: Die Syro-Aramische Lesart Des Koran: Review, Aramaic Studies 2.2 (2004), ss.268-272 Bell, Richard, Introduction to The Qur’an, Edingburg University Press, 1953. Blachere, Regis, Le Coran, Boulevard Saint-Germain Paris, 1956. Buhari, Ebi Abdillah Muhammed b. İsmail, El-Cami’u’s-Sahih, Kahire 1980. Buitelaar, Marjo; Motzki, Harald, De Koran: Onstaan, Interpretatie en Praktijk, Coutinho, 1993. Burton, John, The Collection of The Qur’an, Cambridge University Press, 1977. Cerrahoğlu, İsmail, Oryantalizm ve Batı’da Kur’an ve Kur’an İlimleri Üzerine Araştırmalar, AÜİFD 31 (1989), ss.95-136 Chaudhary, A. Mohammad, Oryantalizmin Kıraat Farklılıklarına Bakışının TenkidiArthur Jeffery Örneği, Terc. Mahmut Ay. İÜİFD 25 (2011), ss.189-204 Crone, Patricia-Cook, Michael, Hagarism: The Making of The Islamic World, Cambridge University Press, 1977. Çolak, Yaşar, Batı’da İslam Tarihinin Erken Dönemine Yaklaşımlar: John Wansbrough, Michael Cook, Patricia Crone, Basılmamış Doktora Tezi, (Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Deroche, François, Catalogu Des Manuscits Arabes, B.N Paris, 1983. 84 Donner, F. McGraw, Narratives of Islamic Origins, The Beginning of Islamic Historcal Writing, Darwin Press, 1998. Dreibholz, Ursula, Frühe Koranfragmente aus Der Grossen Moschee in Sana, Deutsche Botschaft Sanaa, 2003. Ezer, Bekir, Alman Oryantalistlerin Hz. Muhammed Sünnet ve Hadis Hakkındaki Çalışmaları 1900-1950, Basılmamış YL tezi (Kayseri: Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007) Fischer, August, Gramatisch Schwierige Schwur- und Beschwörungformeln Des Klassischen Arabisch, Der Islam 28 (1948) ss.1-105. Goldziher, Ignaz, Die Richtungen Der Islamischen Koranauslegung, Elibron Classics, 2005. ____________, Muhammedanische Studien, George Olms Verslag, 2004. Hamidullah, Muhammed, İslam Peygamberi, Terc. Salih Tuğ, Ankara, 2003. Higgins, Andrew, The Lost Archive, Wall Street Journal, January 2008. İbn Sa’d, Muhammed, Kitabu’t-Tabakati’l-Kebir, E. J. Brill, 1904-1940. İbn Werraq, The Quest for Historical Muhammed, Promotheus Books, 2000. İslam Ansiklopedisi (M.E.B), M.E.B. Yayınları İstanbul, 1950 Islamic Origins Reconsidered: John Wansbrough and The Study of Early Islam, Method and Theory in The Study of Religion, Edit, Herbert Berg, Mouton Gruyter, 1997. Jeffery, Arthur, Materials for The History of The Text of The Qur’an, E. J. Brill, 1937 ____________,The Foreign Vocabulary of The Qur’an, Oriental Institute Baroda, 1938. Koç, M. Akif, John Burton’un “Kur’an’da Gramer Hataları” Adlı Makalesinin Tenkidi, AÜİFD 35 (1996), ss.553-559 Koçyiğit, Talat, Goldziher’in Hadisle İlgili Bazı Görüşlerinin Tahlili ve Tenkidi, AÜİFD 15 (1967), ss.42-55 Luxenberg, Christoph, The Syro-Aramaic Reading of The Qur’an, Schiler, 2007. Ohling, Karl-Heinz; Puin, Gerd; Graf von Bothmer, Hans Caspar, Neue Wege Der Koranforschung, Magazin Forschung, 1/1999. 85 ____________, Kur’an Araştırmalarının Yeni Yolları, terc. Gunay Özer, KSÜİFD 4 (2004), ss.121-141 Mingana, Alphonse, The Transmission of The Kur’an, Journal of The Manchester Egyptian and Oriental Society 5 (1916), ss.25-47 Motzki, Harald, The Collection of The Qur’an; A Reconsideration of Western Views in Light of Recent Methodological Development, Der Islam 78 (2001), ss.1-34 Muir, William, The Coran: its Composition and Teaching and Testimony it Bears to The Holy Scripture, E. & J. B. Young & Co, 1878. Neuwirth Angelika, Der Koran als Text Der Spatantike Ein europaischer Zugang, VDWR, 2010. ____________; Sinai Nicolai; Marx, Michael, The Qur’an in Context, E. J. Brill, 2009. Nöldeke, Theodor; Schwally, Friedrich, Geschichte Des Qorans, Dieterich’sche Verslagsbuchhandlung, 1909-1919. Okçu, Abdulmecit, Ignace Goldziher’in Taberi’den Aktarımda Bulunarak Bazı Kıraatleri Tenkidi ve Meselenin Arka Planı, Atatürk Universitesi İ.F.D sayı 18, 2002. Özsoy, Nuriye, Der Islam Dergisinde Yayımlanan 112. El-İhlas Suresiyle İlgili Makaleler Örnekliğinde Oryantalistik Kur’an Çalışmalarının Değerlendirilmesi, Basılmamış YL Tezi (Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010) Özsoy, Ömer, Kur’an ve Tarihsellik Yazıları, Kitabiyat, 2004. Öztürk, Mustafa, Kur’an’ı Kerim Meal Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri, Otto 2009. Paret, Rudi, Kur’an Üzerine Makaleler, Terc. Ömer Özsoy, Bilgi Vakfı, 1995. Robinson, Neal, Discovering The Qur’an: A Contemporary Approach to a Veilid Text, SCM Ltd., 1996. Salvesen, Alison, The Books of Samuel in The Syriac Version of Jacob of Edessa, E.J. Brill, 1999. Sarıçam, İbrahim; Özdemir, Mehmet; Erşahin, Seyfettin, İngiliz ve Alman Oryantalistlerin Hz. Muhammed Tasavvuru, Nobel Yayın Dağıtım, 2011. Schacht, Joseph, An Introduction to Islamic Law, Oxford University Press, 1964. 86 ____________, Origins of Muhammedan Jurisprudence, Oxford Universitiy Press, 1950. Small, E. Keith, Textual Criticism and Qur’an Manuscripts, Lexington Books, 2011. Sönmezsoy, Selahattin, Kur’an ve Oryantalistler, Fecr, 1998. Suyuti, Celaleddin, el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an, Mısır, 1951. Suyuti, Celaleddin, el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an, Dimeşk-Beyrut, 1987. Taberi, Muhammed b. Cerir, Camiu’l-Beyan an Te’vili’l-aye’l-Kur’an, Bidar Hicr, 2001. Ulman, Ludwig, Der Koran, Bielefeld, 1844. Wansbrough, John, Qur’anic Studies: Sources and Methods of Scriptural Interpretation, Promtheus Books, 2004. ____________, Sectarian Milieu: Content and Composition of Islamic Salvation History, Oxford University Press, 1978. Watt, W. Montgomery, Bell’s Introduction to The Qur’an, Edingburg University Press, 2001. ____________, Kur’an’a Giriş: Terc. Süleyman Kalkan, Ankara okulu, 2000. Whelan, Esella, Forgotten Witness: Evidence for The Early Codification of The Qur’an, JAOS 118 (1998), ss.1-14 The Qur’an as Text, Edit. Stefan Wild, E. J. Brill, 1996. Yaşar, Huseyin, Alman Oryantalizminde Kur’an’a Bakış, İz Yayıncılık, 2010. www.muslimische-stimmen.de www.youtube.com/watch?v=iNdvsLh128Q 87 ÖZET 1860 senesinde Theodore Nöldeke (ö. 1930)’nin telif ettiği ve 1919 senesinde de Friedrich Schwally (ö. 1919) tarafından 2. baskıya hazırlanan “Geschichte Des Qorans” isimli çalışma, rivayetler ekseninde Kur’an tarihini ele alan en önemli batılı eserdir. Batı’da bir süre bu metot yaygın bir şekilde kullanıldı. Yine, 20. asrın başlarında Ignaz Goldziher (ö. 1921)’in etkileriyle beraber hadis rivayetlerine daha az itibar edilmeye başlandı. Alphonse Mingana (ö. 1937) ile harici kaynak kullanımının ilk adımları atılmıştır. Aynı dönemde erken dönem tefsir kaynaklarının naklettikleri kıraat farklılıklarına yoğunlaşıldı. Bu malzeme kullanıldığında Kur’an’ın otantik halinin keşfedilebileceği düşünülmüştür. 2. Dünya savaşı öncesi, bu kıraat farklılıkları ile erken dönem Kur’an el yazmalarını kullanarak “Metin tenkitli” bir Kur’an neşri hedeflenmişti. Münih’te kurulmuş olan araştırma merkezinin, İngiliz hava kuvvetleri tarafından bombalanmasıyla beraber proje sekteye uğramıştır. 20. asrın ortalarında Joseph Schacht (ö. 1969)’ın, Goldziher’in teorisini genişletmesiyle beraber, 1977’de Kur’an tarihine dair iki eser meydana gelmiştir. Bir tanesi John Wansbrough (ö. 2002)’un “Quranic Studies”i, diğeri ise John Burton’un “The Collection of The Qur’an” isimli eseridir. Bununla beraber Wansbrough, harici kaynak kullanımı hususunda Mingana’dan da etkilenmiştir. Yine aynı sene Patricia Crone ve Michael Cook tarafından yazılmış olan “Hagarism” isimli eser, bu metodu kullanmıştır. Netice itibari ile günümüzde Kur’an’ın otantikliğine ilişkin rivayetlerden hareket edenler olduğu gibi, harici kaynak kullanımını benimseyen revizyonistlerde mevcuttur. Kıraat farklılıkları ile el yazmaları halen incelemelere tabi tutulan malzemelerden bir tanesidir. 2. dünya savaşında kaybolduğu zannedilen malzemeler ile 1972 senesinde Yemende bulunan el yazmaları bu tarz çalışmaları tekrar aktif hale getirmiştir. Corpus Coranicum projesi bunun en büyük örneğidir. Günümüzde bu farklı metotlardan hareketle Kur’an’ın otantik olduğunu düşünenler olduğu gibi bunun tersini iddia edenler de bulunmaktadır. 88 ABSTRACT Proposed by Theodore Nöldeke in 1860 and prepared for printing in 1919 by Friedrich Schwally “Geschichte Des Qorans” is pivotal in Qur’anic history. This method has been established commonly throught-out the west. In the beginning of the 20th century Ignaz Goldziher’s impact on the credibility of hadith started lessening. Together with these events, Alphonse Mingana took his first steps to external sources, in the meantime early tefsir sources were recognized as to trace different recitation differences. Expertise would increase and by implementing this it was thought to be a source of discovery in the authenticity of the Qur’an, before World War Two, with the differences of Quranic recitations and early Qur’anic manuscripts, the aim of which was to create a criticized textual form of the Qur’an. The research center which was established in Munich was cancelled with the bombing of the British air force. In the middle of 20th century, with the expansion of Joseph Schacht's Goldziher's theory, came two books. One of them was written by John Wansbrough the “Quranic studies” and the other was written by John Burton “The Collection of The Qur’an”. On the use of external resources Wansbrough had been influenced from Mingana. Within the same year Patricia Crone and Micheal Cook wrote the book “Hagarism”, and the theory was finalized with that book. As a result, just like how there are rumors about the Qur’an's authenticity, there are also revisionists that think the Qur’an was written with external resources. Recitation differences and the manuscripts are still kept in investigation. The records that were supposedly lost in world war 2, with the founding of manuscripts in 1972 in Yemen they started rejuvenating these type of works. Corpus Coranicum is the best example. Even today there are still debates about the Qur’ans authenticity with these ulterior methods. 89