Hıristiyan-Müslüman Diyaloğu: Hedefler ve Engeller

advertisement
Hıristiyan-Müslüman Diyaloğu:
Hedefler ve Engeller
Mahmoud AYOUBa
a
Temple University Philadelphia,
Pennsylvania
Çev. Yrd.Doç.Dr. Ali Osman KURT
Yazışma Adresi/Correspondence:
Yrd.Doç.Dr. Ali Osman KURT
Cumhuriyet Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi, Sivas,
TÜRKİYE/TURKEY
akurt@cumhuriyet.edu.tr
“Christian-Muslim Dialogue: Goals and Obstacles”, The Muslim World, 2004 (94), ss.
313-319.
ÖZET Bu çeviri, Temple Universite'sinde görev yapan Mahmoud Ayoub'un bir makalesidir.
Makalede yazar, Müslüman-Hıristiyan diyaloğunun arkaplanından, kısa ve uzun hedeflerinden,
diyalog çeşitlerinden ve yaşanabilecek engellerden söz etmektedir. Konu kısa ve özlü bir şekilde
özetlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Müslüman, Hıristiyan, diyalog
ABSTRACT This translate, an article which was writen bye Mahmoud Ayoub in the Temple University. Writer in his article, dealt with backround of dialogue between Christian and Muslim, its
immediate and long term goals, types and obstacles of dialogue.
Key Words: Muslim, Christiona, dialogue
Journal of Islamic Research 2010;21(1):1-6
ARKAPLAN
ıristiyanlık Arabistan’a, birkaç belirsiz yıl Ürdün Nehri’nin doğusundaki çölde inzivaya çekildiği dönemde Aziz Pavlus’la gelmiş olabilir. Muhtemelen gezgin keşişler yoluyla Suriye Çölü’nden Güney
Arabistan’a geçmiş, burada zengin bir medeniyetin ortaya çıkmasında
önemli bir rol oynamış olan Hıristiyanlık, buradan da Kuzey Arabistan’a
geçmiş, orada İslam için ahlakî ve dinsel bir zemin hazırlanmasına yardım
etmiştir.
Copyright © 2010 by İslâmî Araştırmalar
Başlangıcında İslam, Doğu Hıristiyan dinî ve ahlakî değerlerinin nüfuz ettiği bir çevrede gelişmiştir. Peygamber (Hz.) Muhammed: “Rahman’ın nefesini (nefesü’r-Rahman) Yemen’den hissediyorum”1 dediğinde,
muhtemelen Doğu Hıristiyanlığı’nın bu dinî mirasına atıfta bulunmuştu.
Rahman’ın nefesi, İsa’nın şeytanî güçlere karşı muzaffer kurtarıcı olarak
gösterdiği kutsallığın tanrısal ruhudur. Böylece, Kuran-ı Kerim’in övdüğü
Hıristiyanlık, ayrıntılı teolojisiyle Roma ve Bizans’ın resmî Hıristiyanlığı
değildir. Fakat bu, Mesih’in dünyevî ikameti süresince başlattığı iyileştirme
ve arındırma işini devam ettiren çöl keşişlerinin bilinen dindarlığıdır.
Journal of Islamic Research 2010;21(1)
1
Mahmoud AYOUB
Kuran-ı Kerim, Hıristiyanların alçakgönüllü
keşişlerinin ve bilgili rahiplerinin ruhaniliklerinden “...Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler
vardır ve onlar büyüklük taslamazlar” (Mâide 5:82)
şeklinde özenle söz etmektedir. Bu Kuran-ı Kerim
ayeti, iki inanç topluluğu arasındaki yapıcı diyalog
için iyi bir motivasyon olarak hâlâ hizmet edebilecek iki önemli iddianın devam ettiğini belirtmektedir.
Birincisi,
Hıristiyanlar
dostlukta
Müslümanlara en yakın insanlardır. İkincisi, Hıristiyan keşişler ve bilgili rahipler işittiklerinde hakikati tanımaları ve Tanrı’nın rehberliği için alçak
gönüllü minnettarlıkla gözyaşı dökmeleridir.
Bundan başka, Müslümanlar arasındaki
inançlı insanlar gibi, bu mütevazı keşişler ve bilgili rahipler Tanrı’nın inayet ve duasını şiddetle
arzulamaktadırlar. Bu yönüyle onlar da, Tanrı’nın
birliğine ve hakikate rehberliğine tanıklık edenler
arasında sayılırlar. Bu yüzden onlar arasındaki diyalog, Kuran-ı Kerim’in ehl-i kitabı davet ettiği
gibi (Al-i İmran, 3:64),2 düşmanlar değil arkadaşlar arasında olan canlı ve yaratıcı bir bağlılık şeklinde olmalıdır. Hatta Kuran-ı Kerim, İsa’yı
yüceltmelerinden dolayı Hıristiyanlara sitem etmekte, bunu açıkça küfür, ya da dini reddetmeden ziyade, dinlerinde aşırılık (gulûvv) olarak
kabul etmektedir. Ayet, Hıristiyanların yaptığı gibi, “Allah Bir’dir” mutlak hakikatini tasdik etmektedir. (Nisa 4:171).3
Bununla birlikte, Hıristiyanlarla ve özellikle
de onların İslam devletindeki statüleriyle ilgili bu
pozitif Kuranî bakış açısının, diğer bir yönü bulunmaktadır. Kuran-ı Kerim yalnızca bir ahlâk ve dinî
kurallar kitabı değil, fakat aynı zamanda Müslüman
ümmete rehberlik etmesi ve onların diğer inanç
topluluklarıyla ilişkilerini düzenlemesi gereken Allah’ın şeriatının birincil kaynağıdır. Kuran-ı Kerim,
cizyeyi ne yalnızca ehl-i kitabı korumanın veya onları askerlik hizmetinden muaf tutmanın karşılığı
olarak yasalaştırmış, ne de onu, birçok Müslümanın savunmacı bir tarzda iddia ettiği gibi, sadece
Yahudi ve Hıristiyan tebaanın İslâm ülkesinde (dârü’l-İslâm) güvenlik ve seyahat ruhsatı olarak satın
aldığı bir şey anlamında kullanmıştır. Aksine o, Allah’a inançsızlıkları, hak dini takip etmemeleri ve
Allah’ın ve Peygamberi’nin yasakladıklarını yasak
2
HIRİSTİYAN-MÜSLÜMAN DİYALOĞU: HEDEFLER VE ENGELLER
görmemeleri sebebiyle onları aşağılamak içindi. Bu
suçlamaların doğruluğu ya Allah’ın hükmüne bırakılması dışında herhangi bir kimse için imkânsız
kabul edilmeli ya da bu ayet sadece İslâm’ı kabul
etmeyi reddettikleri için ehl-i kitabı cezalandırmak
anlamına gelmelidir.
Ben, Kur’an-ı Kerim’in bu [anlaşılması] zor
ayetinin (Tevbe 9:29),4 hükmünü yalnızca Allah’ın verebileceği ideal bir inanç ve dindarlık sunduğuna inanıyorum. Fakat o pratik bir düzeyde,
Yahudi ve Hıristiyan tebaanın İslâm devletiyle
sosyo-politik ve ekonomik ilişkilerini düzenlemeye çalışmaktadır. Bu ayetin Müslüman hukukçu
ve yöneticiler tarafından uzun bir süre benzer
şekilde, onun ahlakî ve teolojik anlamları çok az
dikkate alınarak, hukuksal olarak düşünülmüş ve
uygulanmış olması cizye hukukunun sebebidir.
Fakat söz konusu ayet, bütün vatandaşların eşit
haklar ve sorumluluklarının tespitinde dinî ilişkilerden ziyade vatandaşlığın esas alındığı çağdaş
Müslüman ulus devletlerinde uygulanamadığı
için, İslâm ideologları tarafından etkili bir Hıristiyan karşıtı polemik aracı olarak kullanılmaktadır. Öyle olsa bile, en azından bu ayetin dilinin,
Kuran-ı Kerim’in ehl-i kitaba ve özellikle Hıristiyanlara karşı kararsız bir tutum sergilediğini söylemek gerekir. Bu durum sonraki dönem İslâm
tarihinde daha büyük bir kararsızlığa ve dolayısıyla Hıristiyan-Müslüman ilişkilerini sonsuza kadar bozacak çatışmalara ve düşmanlıklara zemin
hazırlamıştır.
KISA VE UZUN DÖNEM HEDEFLERİ
Hıristiyanlık ve İslâm’ın evrensel dinler olmasının
anlamı, herhangi belirli bir ırk veya etnik unsur
için değil, insanlığın tamamı için olmasıdır. Bu
önemli ilke, gerçekleştirilmesini imkânsız kılan ve
üstesinden gelinmesi güç engellere rağmen, yapıcı diyaloğun amaç ve imkânlarını kapsamaktadır.
Her iki gelenek, Tanrı’nın sevgisinin bütün insanlık için olduğunu ve insanlık tarihinde O’nun inayetiyle meydana gelen işleri kabul eder, ancak her
ikisi de Tanrı’nın son kurtuluş mesajının ve ebedî
mutluluğun dünya için olduğunu iddia eder. Bu
yüzden, ehl-i kitaba karşı hoşgörü ve saygı çağrısı
yapmasına rağmen, Kuran-ı Kerim’in sık sık yapJournal of Islamic Research 2010;21(1)
HIRİSTİYAN-MÜSLÜMAN DİYALOĞU: HEDEFLER VE ENGELLER
tığı gibi, Müslümanlar Hıristiyanları genellikle politeist olarak suçlarlar. İslâm, Hıristiyanlık’tan sonra geldiği ve onun temel inançlarından bazısına
meydan okuduğu için, Hıristiyanlar da aynı şekilde sıkça İslâm’ı şeytan tarafından ilham edilmiş bir
din ve Müslümanları da hiçbir ahlakî veya dinsel
değerleri olmayan barbar insanlar olarak suçlamaktadır.
Bu yüzden her iki toplumun çaba harcaması
gereken en acil hedef, karşılıklı biri diğerinin tanrısal vahyî bir inanç olarak dinsel geleneğinin meşruluğunu ve geçerliliğini kabul etmesidir. Dürüst
ve yapıcı diyalog için gerekli bu temel ihtiyaç, bir
gerçeklik değil, ideal bir ümit olarak devam etmektedir. Hıristiyan-Müslüman diyaloğunun şimdiye kadar başarılabilmesi, iki dinin ortak İbrahimî
soydan geldiğinin biçimsel olarak tanınmasındandır ve onların tarihsel ve teolojik yakınlıkları bu
yüzdendir. Bu, diğerinin inancının gerçek bir varoluşsal kabulüne doğru olumlu bir adım olacak
söz konusu tanımanın çok büyük önemimi inkâr
etmek değildir, aksine diyaloğun sadece resmî nezaketin veya kibar ilgisizliğin ötesinde bir ilerlemeye ihtiyaç duymasından daha öte bir anlamı
vardır.
Aciliyetine rağmen, karşılıklı tanıma ve kabule olan ihtiyaç, verimli dinî, ahlakî, teolojik ve sosyal diyaloğa doğru bizim çabalarımıza daima
rehberlik emesi gereken uzun vadeli bir hedeftir.
Karşılıklı benimseme, bir dost ve iyi bir komşu olarak diğerinin varlığını tanımaya, hatta kabul etmeye engel olmamalıdır. Dahası, Müslümanlar ve
Hıristiyanlar nihai amaçları olan Tanrı’ya giden
yolda sosyal ve siyasî adaleti, teolojik uyumu ve
ruhsal gelişimi aramada birbirini arkadaşları ve ortakları olarak kabul etmelidirler.
Bu yüce çaba, inançlarını, ahlakî prensiplerini,
sosyal değerlerini ve siyasî amaçlarını kapsadığı, diğerinin inancına gerçek ve samimi saygıyı gerektirir. Bu, Hıristiyan-Müslüman diyaloğunun ikinci
hedefi olmalıdır. Bu karşılıklı saygı ve kabulün çatısı içerisinde dinlerarası diyalog, gerçek ve yaratıcı bir kültürlerarası diyalog içerisinde gelişebilir.
Aslında, anlamlı kültürlerarası diyalog olmadan,
karşılıklı anlayış ve saygı imkânsızdır.
Journal of Islamic Research 2010;21(1)
Mahmoud AYOUB
Üçüncü bir hedef, hem Hıristiyanların hem de
Müslümanların diyalogda diğerini-bir rakip değileşit bir ortak olarak kabul etmesidir. Bu eşitliğin,
hem insanlık ve saygınlıkta hem de dinsel gerçeklik iddiasında olması gerekir. Her açıdan bu, hem
Hıristiyanlığın hem de İslam’ın kendi içerisinde takipçilerini kurtuluş yoluna iletecek ahlakî ve ruhanî kaynaklara sahip olduğunun, her iki toplumun
inananlarınca kabulünü gösterir.
İsa bize herkesin hakikati aramasını ve hakikatin bizi özgür kılacağını öğretmiştir. Kuran-ı Kerim, hakikatin Allah olduğunu öğretir. Bu yüzden,
hakikatteki özgürlük, Tanrı’da özgürlük, o da inancın özgürlüğüdür. Tanrı’daki bu özgürlük içerisinde, Müslümanlar ve Hıristiyanlar kendi inanç
deneyimlerini, bunu davet veya misyon vesilesi
yapmaksızın, birbirleriyle özgürce paylaşabilir ve
paylaşmaları gerekir.
Diğer önemli hedef, bu iki geleneğin kendileri lehinde konuşmasına izin vermek, yani kendilerini diyalogda göstermektir. Bunun anlamı,
Hıristiyanlar ve Müslümanların diğerinin dini hakkında düşündüğü, bildiği veya anladığı şeylere dayanarak diyalog faaliyetleriyle meşgul olmamalıdır.
Başka bir ifadeyle, onlar benimseme için bir ön koşul olarak, kendi tasarımında diğerini yeniden oluşturmamaları gerekir. Aksine onlar, birbirlerinin
inancının kutsallık alanlarına dalmadan önce, dinlemeli ve öğrenmelidirler.
Daha pratik olarak konuşmak gerekirse, Müslümanlar Hıristiyanlığı, sadece Kuran-ı Kerim’in
ve sonraki dönemde oluşan İslamî geleneğin söylediklerine dayanarak açıklamaya çalışmamalı, ancak Hıristiyanlığı kendi kaynaklarından ve onun
kendi terimleriyle anlamaya çalışmalıdır. Benzer
şekilde, Hıristiyanlar da İslam’ı, özellikle onun
kutsal kitabını, kendi tanrısal kurtuluş düşüncesi
anlayışlarına göre değil, aydın ve evrensel olarak
hoş bir tanrısal planın olabileceğini düşünerek,
(böyle bir ilahî şema [plan] ne kadar aydınlatılmış
ve evrensel bir çekiciliğe sahip olmuş olsa da), ancak İslamî dünya görüşünü ve ahirette bağışlanma,
kurtuluş ve mutluluğu kazanmak için onun ilahî
planını ciddi olarak göz önüne alarak yorumlamalıdır.
3
Mahmoud AYOUB
Son bir hedef, iki gelenek arasında yapılacak
tasvirî herhangi bir karşılaştırmada mutlak bir iyilik ve nesnellik için gayret sarfetmektir. Bu hususta çeşitli yönergelere sıkıca uyulmalıdır. Birincisi,
iki geleneğin ülküleri ülkülerle ve gerçeklikleri
gerçekliklerle karşılaştırılmalıdır. İkincisi, birindeki iyi şeyler diğerindeki kötü şeylerle karşılaştırılarak, bir geleneğin diğerine karşı üstünlük
sağlamasına yönelik tüm girişimlerden kesinlikle
kaçınılmalıdır. Doğrusu, iyi iyiyle ve kötü de kötüyle karşılaştırılmalıdır. Yoksa bir geleneğin mensuplarının, tarihin herhangi bir noktasındaki kötü
davranışları, haksız yere diğer geleneğin müntesipleri için de benzer bir davranış ortaya konularak, gizlenmemeli veya mazur görülmemelidir. Ne
de böylesi kötü davranış, insanın günahkârlığına
veya zayıflığına bağlanarak reddedilmeli veya affedilmelidir.
Üçüncü olarak, bir dinin kutsal metinleri veya
gelenekleri, diğerinin doğru veya yanlışlarına karar vermek için ölçüt olarak kullanılmaması gerekir. İslam ve Hıristiyanlık her düzeyde
Hıristiyan-Müslüman diyaloğuna rehberlik etmesi
ve bilgi vermesi gereken kendi farklı dünya görüşlerine sahiptir.
DİYALOG ÇEŞİTLERİ
Hıristiyanlık ve İslam, bağlıları dünya nüfusunun
yarısından fazlasını oluşturan iki dünya dinidir. Oikomene, yani Hıristiyan ülkesi ve dârü’l-İslam, yani Müslüman ülkesi, tarihsel olarak dünyanın
belirli coğrafî alanlarıyla sınırlı iken, her iki yurt
da coğrafî ve siyasî olarak çoktan beri kaybolmuştur. Şimdi İslam’ın sahası veya meskeni, ümmetin
insanlarının evleri ve kalpleridir. Benzer şekilde,
Hıristiyan inancının evi, kilise ile üyelerinin kalpleri ve zihinleridir.
Milyonlarca Müslüman şu anda Batı Hıristiyan
ülkelerinin vatandaşlarıdır ve aynı şekilde birçok
Müslüman ülkesinde de eşit sayıda Hıristiyan vatandaş bulunmaktadır. Özellikle Batı’da İslam artık yabancıların dini değil, ancak yanı başındaki
komşuların dinidir. Müslümanlar Hıristiyanlarla
komşuluk, okul, iş yeri, hastane koğuşu ve hatta
mezarlıkları paylaşmaktadırlar. Onlar, modern
şehir hayatının sağladığı rahatlıkları olduğu kadar,
4
HIRİSTİYAN-MÜSLÜMAN DİYALOĞU: HEDEFLER VE ENGELLER
ahlakî ve sosyal bütün sorunları da paylaşmaktadırlar. Onlar aynı şekilde, anlamlı ve güçlü diyaloğun beslendiği yerler olan, kendi ibadet yerlerininkiliseler ve camilerin- kutsal mekânını da paylaşmaktadırlar.
Diyaloğun en somut, en yaygın ve en temel türü, hayat diyaloğudur. Bu, birlikte çalışan ve aynı
caddede yaşayan ilgili/duyarlı komşuların, yakınındaki kilise ve camileriyle olan diyaloğudur. Diyaloğun bu türü, sosyal adalet konuları, çevre
kirliliği sorunları, devlet okullarında karışık halde
okuyan 13-19 yaşlarındaki gençlerin cinsellik ve
uyuşturucu hap problemleri ve diğer birçok konuyla alakalıdır. Burada ortak İbrahim peygamberin
ortak ahlakî ve dinî mirası, modern dünyanın sorunlarıyla başa çıkmak için İbrahim’in üç ailesinin
bütün çocuklarını bir araya getirmeye yardım edebilir. Onlar kendi sinagogları, kiliseleri ve camileri aracılığı ile toplumun ortak menfaati için birlikte
çalışmaları gerekir.
Hayat diyaloğu, özgür ve demokratik bir ülkede vatandaşların birlikte hayatın sorunlarıyla etkin
bir şekilde ilgilenmesidir. Müslüman ümmetteki en
önemli değişimlerden birisi, ulus devletlerin ortaya çıkmasıdır. Modern devlet hem inanç bağını
güçlendirilmiş hem de ümmeti parçalamıştır. Ulus
devlet modeli sayesinde, ümmet şimdi, bütün etnik, kültürel, coğrafî ve millî sınırları aşmıştır. Ayrıca, Müslümanlar gelişmiş Batı ülkelerinde azınlık
olarak yaşadıkları yerlerde, yeni fikir ve eylemler
denemede kendi ana vatanlarındaki meslektaşlarından daha fazla özgürdür.
Diyaloğun ikinci türü, inançların, teolojik öğretilerin ve felsefî fikirlerin diyaloğudur. Bu tür diyalog, yüksek öğretimle sınırlı olmaya eğilimli olup
çoğunlukla teknik ve soyuttur. Bu ve başka sebeplerden dolayı, sıklıkla bundan kaçınılmasına rağmen, yine de son derece önemli bir diyalog
çeşididir. Çünkü bu, hakikati birlikte aramada noktasında her iki geleneğin inananlarının zihinlerini
ve yüreklerini meşgul etmektedir.
Diyaloğun diğer bir türü, birinin inancına
şahadetin diyaloğu olarak isimlendirilen edebî kelam tarzında olabilir. Fakat bu, çoğunlukla davet ve
misyon metotları yoluyla din değiştirmeye bir çağrı olmaktadır. Burada diyalog ismi, diyalogsal ol-
Journal of Islamic Research 2010;21(1)
HIRİSTİYAN-MÜSLÜMAN DİYALOĞU: HEDEFLER VE ENGELLER
mayan bir gündemi gizlemek için kullanılmaktadır. Bu tür diyalogda iyi niyetli katılımcılar olmakla birlikte, katılanların nihai amacı diğerini
anlamak ve kabul etmek değil, onları içine almak
ve asimile etmektir.
Diyaloğun son bir türü, inanç diyaloğu olarak
isimlendirmek istediğim şeydir. Bu, daha derin ve
daha kişisel seviyede ikinci türün düşünce ve metotlarını kullanır. Onun amacı diğerinin kişisel
inancını paylaşarak Müslüman ve Hıristiyan kadın
ve erkeklerinin inancını derinleştirmektir. Bu diyaloğun nihai hedefi, İslam’ın ve Hıristiyanlığın takipçileri arasında bir inanç kardeşliği meydana
getirmektir. Bu amaç, Tanrı’ya ibadet, dinî pratikler ve varoluşsal çaba yoluyla birinin inancını diğeriyle paylaşmasıyla başarılabilir. Kuran-ı Kerim,
Allah için çaba sarfedenlere Kendi yollarında onlara rehberlik edeceği vaadinde bulunmaktadır. O’nun yolları, “barış yollarıdır.” (Ankebût 29:69 5 ve
Mâide 5:16 6).
ENGELLER AŞILAMAZ MI?
Yukarıda görüldüğü üzere, şimdiye kadar Hıristiyan-Müslüman diyaloğundan elde edilenlerin tamamı, iki toplumun inancının İbrahimî
kökenlerinin tanınmasından ibarettir. Bu tanıma,
yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren, birçok
liberal Hıristiyanın Müslümanların kendi dinlerine
karşı bağlılıklarına ve liberal Müslümanların da Hıristiyanların hayırseverlik ve şeffaflığına karşı eşit
bir hayranlığına sebep olmuştur. Bu yüzden, Hıristiyanların Müslümanları inançlı insanlar olarak kabul etme durumuna geldiği, ancak şu ana kadar
İslam’ı Hıristiyanlık sonrası sahih bir dinî gelenek
olarak kabul edemedikleri iddia edilebilir. Müslümanlar, başlangıçta olduğunun aksine, Hıristiyanlığı vahyedilmiş bir din olarak kabul ederler, ancak
Hıristiyanları ve onların birde üç Tanrı inançlarını,
yol göstermenin kaynağı olarak Kilise’yi ve güvenilir metinler olarak Yeni Ahit’in kitaplarını kabul
edemezler.
Journal of Islamic Research 2010;21(1)
Mahmoud AYOUB
Buradaki sorun, bizim her bir inancı kendi
kavramlarıyla kabul etmekteki yetersizliğimizde
yatmaktadır. Müslümanlar, İslamlaştırılmış bir Hıristiyanlığı ve Hıristiyanlar da çoğu zaman Hıristiyanlaştırılmış İslam’ı tanımışlardır. Bu yüzden,
bütün iyi niyete rağmen, her iki topluluk, içinde
kendi gelenek ve dünya görüşü için yer bulmak
için, diğerinin dininin özgünlüğünü ve doğruluğunu boşa çıkarmaya veya en azından etkisizleştirmeye çalışmışlardır.
Gerçek Hıristiyan-Müslüman diyaloğunda her
iki taraf için temel engel, benim inancıma göre, onların Tanrı’nın sevgi ve gözetiminin aynı derecede
dinî kimliğine bakılmaksızın tüm insanları kapsadığını samimi olarak kabul etmekteki isteksizlikleridir. Bu, Tanrı’nın isteğini İbranice, Yunanca,
Arapça ve dünyanın her kutsal dilinde vahyedebildiğini ve daha doğrusu vahyettiğini inkâr etmekle
eşdeğerdir. Bu yüzden tüm inançlararası diyalogda
nihai amaç, inanç sahibi bütün kadın ve erkeklerin, bütün topluluklara kendi inanç gelenekleri vasıtasıyla hitap ettiğinde Tanrı’nın sesini dinleme ve
ona tabi olma yetisi olmalı ve her bireye kendi
inanç geleneği vasıtasıyla hitap eden aynı sesi mütevazı bir biçimde dinlemelidir.
“Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol
koyduk. Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir
ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan
etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise iyiliklerde
yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir.” (Mâide 5:48).
“Sevgili kardeşlerim, daha şimdiden Tanrı’nın
çocuklarıyız, ama ne olacağımız henüz bize gösterilmedi. Ancak, Mesih göründüğü zaman O’na
benzer olacağımızı biliyoruz. Çünkü O’nu olduğu
gibi göreceğiz.” (Yuhanna’nın Birinci Mektubu
3/2).
5
Mahmoud AYOUB
1

2
3
6
“Christian-Muslim Dialogue: Goals and Obstacles”, The Muslim World, 2004 (94), ss.
313-319.
Bkz.; el-Aclûni,
İsmail b. Muhammed (ö. 1162), Keşfu’l-Hafâ
ve Muzîlu’l-İlbâs, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut,
1985, s. 251; el-Fettenî, Muhammed Tahir b.
Ali (ö. 986/1578), Tezkiretu'l-Mevdûât, Emin
Demec neşri, Beyrut, Tsz., s. 101; [ç.n.]
“(Resûlüm!) de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim
aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım; O'na hiçbir şeyi
eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz
HIRİSTİYAN-MÜSLÜMAN DİYALOĞU: HEDEFLER VE ENGELLER
KAYNAKLAR
4
kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz
çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz
müslümanlarız! deyiniz.” [ç.n.]
Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve
Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryem
oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi,
Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği)
kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, “(Allah)
üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son
verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk
sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey,
yerdeki her şey O’nundur. Vekil olarak Allah
5
6
7
yeter.” [ç.n]
“Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve
ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün
haram kıldığını haram saymayan ve hak dini
kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek
elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.”[ç.n.]
“Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette
kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok
ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.” [ç.n.]
“Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.”
[ç.n.]
Journal of Islamic Research 2010;21(1)
Download