Sorularlarisale.com İnsan günahlar işlediğinde tövbe etse, acaba latife-i rabbaniyesi eski haline gelirmi ki, yoksa ölür mü? Risaleler bu konuya açıklık getirmiş mi? Hazreti Ömer (r.a)‘in İslam’dan önceki hayatı ile İslam’dan sonraki hayatı meselemize ışık tutar kanaatindeyiz. Zira bir takım latifelerin mutlak anlamda ölmesi söz konusu olsa, geçmiş hayatını şirk ve küfür içinde geçirmiş, hatta kızını diri diri toprağa gömecek kadar duyguları zedelenmiş bir insanın, o yüksek ve parlak makama ulaşması mümkün olmazdı. O zaman latifelerin ölmesini mutlak ve muvakkat olmak üzere iki kısma ayırmak gerekir. Mutlak manada latifelerin ölmesi, imana kabiliyetin kalmaması anlamındadır. İkinci kısım olan günah ve dalaletten gelen bir perde ile latife ve hissiyatların tesirsiz kalmasına da muvakkat ölmek denir . Latifelerin muvakkat olarak ölmesinde, kuvvetli ve tesirli bir iman dersi ile tekrar dirilmesi olabilir. Bu yüzden sahabelerin uyumuş ve uyuşmuş olan latifeleri, Peygamberimiz (asv)'in kuvvetli sohbetinin bereketi ile tekrar hayat bulmuştur. Ama insan, ömrü boyunca günah ve gaflet altında ezilmiş olan latifelerini, kuvvetli bir iman dersi ile uyandırmaz ise, en nihayetinde mutlak ölme manasına incirar ettirip, bir nevi meyyit hükmüne girebilir. Kalbinde ve vicdanında imana kabiliyet kalmamış münafık ve müşriklerin halleri buna nümune olabilirler. Yani onlar kalbini ve vicdanını kendi iradeleri ile öyle bir kokuşturuyorlar ki, değil latifelerin ölmesi, kalp ve vicdan gibi asli unsurlar bile dirilmemek üzere ölüyorlar. Tabii ki biz, kimin latifelerinin mutlak ölüp ölmediğini bilmediğimiz için, herkese ölmemiş nazarı ile bakmamız gerekir. Zira iman etmeyecek azılı müşrikler ancak ayetle bildirilebilirler. Bu da Peygamber Efendimize (asv) ve onun dönemine has bir durumdur. Bu latifelerin tekrar ihya edilmesi ise çok kuvvetli ve tesirli iman dersleri ile mümkündür. Kur’an'ın bu zamandaki bir tefsiri olan, ilaçlarını doğrudan doğruya Kur'an'dan alan Risale-i Nurlar, inşallah bu vazifeyi yapabilir ve yapıyorlar. Risalelerde bu konu hakkında geçen şu cümlelere bakalım: "ÜÇÜNCÜ REMİZ: Ey insan! Fâtır-ı Hakîmin senin mahiyetine koyduğu en garip bir hâlet şudur ki:" "Bazan dünyaya yerleşemiyorsun, zindanda boğazı sıkılmış adam page 1 / 2 gibi “of, of” deyip dünyadan daha geniş bir yer istediğin halde; bir zerrecik, bir iş, bir hatıra, bir dakika içine girip yerleşiyorsun. Koca dünyaya yerleşemeyen kalb ve fikrin o zerrecikte yerleşir. En şiddetli hissiyatınla o dakikacık, o hatıracıkta dolaşıyorsun." "Hem senin mahiyetine öyle mânevî cihazat ve lâtifeler vermiş ki, bazıları dünyayı yutsa tok olmaz; bazıları bir zerreyi kendinde yerleştiremiyor. Baş bir batman taşı kaldırdığı halde, göz bir saçı kaldıramadığı gibi; o lâtife, bir saç kadar bir sıkleti, yani, gaflet ve dalâletten gelen küçük bir hâlete dayanamıyor. Hattâ bazan söner ve ölür." "Madem öyledir, hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma. Çünkü çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar. Nasıl küçük bir cam parçasında gök, yıldızlarıyla beraber içine girip gark oluyor. Hardal gibi küçük kuvve-i hafızanda, senin sahife-i a’mâlin ekseri ve sahaifi ömrün ağlebi içine girdiği gibi, çok cüz’î küçük şeyler var, öyle büyük eşyayı bir cihette yutar, istiab eder."(1) (1) bk. Lem'alar, On Yedinci Lem'a page 2 / 2 Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)