Onat Özder Dinimiz, Sanatımız ve Düşüncelerimiz Ad Maiorem Dei Gloriam 1 Ad Maiorem Matris Gloriam2 Adeste Fideles!3 Din insanlar için her zaman bir kavramdan da öte olmuştur. Varoluştan günümüze dek din ülkelerin ismini (bkz: İran İslam Cumhuriyeti), politikasını; bireylerin düşüncelerini ve sanat algılarını belirleyen kültürlerle karışmış bir ‘’oyun hamuru’’dur resmen. Çünkü insanlar dine, din de insanlara şekil vermiştir. Sadece insanlarla kalmayıp yoğun şekilde sanata da nüfuz etmiştir. Batı Sanatı’nın gerçek manada sosyal ve dinî olaylarla şekillendiği 1600’lü yıllara baktığımızda göreceğimiz en temel şey, özellikle tarihî olayları konu alan resimlerde, İslam ve Hristiyanlığın çatışması ve/veya Katolik kilisesinin insanlar üzerinde kurduğu ‘’Korku İmparatorluğu’’ olacaktır şüphesiz. Bütün bunları tek bir resimde birleştirmeyi başaran sanatçı ise 1606 doğumlu ‘’Hollanda’nın Altın Çocuğu’’, Rembrandt Harmenszoon van Rijn ve onun ‘’Belşassar’ın Ziyafeti’’ adlı tablosu olacaktır şüphesiz. Yukarıda adı geçen resme baktığımız zaman çok anlamlı gelmeyebilir4 ama bu resmin hem Kitab-ı Mukaddes’te hem de yazılı kaynaklarda geçen oldukça trajik bir hikâyesi var: Babil Kralı II. Nebukadnezar, M.Ö 587 yılında Kudüs’ü ele geçirip şehirdeki kutsal emanetleri (altın şarap kadehleri vs) yağmalamış ve bölgedeki Yahudileri sürmüştür. Yıllar sonra oğlu Belşassar tahta geçtikten sonra günlerden bir gün ülkesinin soylularına bir ziyafet verirken fazlaca sarhoş olur ve 2. Nebukadnezar’ın Süleyman Mabedi’nden getirdiği kutsal kadehten şarabını içeceğini söyler. Tapınaklarda, dinî ayinlerde kullanılan bu emanetleri Belşassar öylesine sahiplenmiştir ki (bunu eliyle masadaki tabağı kavrayışından anlayabiliriz) onlara ‘’saygısızlık’’ ettiğinin farkında değildir. Şarabını içtikten sonra bir mucize gerçekleşir, Tanrı’nın Eli olduğu düşünülen. Gövdesiz bir el duvara bir yazı yazar: "Mene, Mene, Tekel ve Parsin". Kral hemen rahipleri ve aristokratları deşifre etmeleri için çağırır ama yazıyı kimse okuyamaz. Bundan korkan kral en nihayetinde Daniel'i çağırtıp duvarda ne yazdığını ve ne anlama geldiğini sorar. Daniel, krala kelimelerin anlamını birer birer açıklar: Mene, Mene: Krallığının günleri sayılıdır ve sona erecektir Tekel: Terazide tartıldın ve eksi bulundun (günahların sevaplarından fazla) Parsin: Krallığın Medler’le Persler arasında bölünecek. O gece Kral öldürülür ve tahta Medli Darius geçer. 1 Tanrının büyük zaferi için Annemizin (Meryem Ana) büyük zaferi için 3 Bize inançla gel! 4 Resim diğer sayfada 2 Onat Özder Resmin hikâyesi oldukça trajik ve acıklı değil mi? Gerçekten de Belşassar, Babil’in son kralıydı ve bu zamanında Pers İmparatorluğu ve Medler, Babil’i işgal ediyordu. Tabii bu bir gecede olmadı ama Kitab-ı Mukaddes’te5 yazdığı hali bu yönde. Ancak bu trajik öykünün altında yatan metinlere bakacak olursak aslında ne kadar da manipülatif bir resim olduğunu görebiliriz. Öncelikle bu resim, Rembrandt’ın barok dönemde yaptığı bir resim ve tipik barok örneklerinde görebileceğimiz gibi dönemindeki olayları, örnekleri geçmişle harmanlayan bir yapıya sahip. Ve bu resme bakınca göreceğiniz ayrıntılar arasında en belirgini belki de Belşassar’ın kıyafeti; sanki Babil Kralı’ndan ziyade Osmanlı Padişahı gibi duruyor değil mi? Aslında ‘’gibi’’ fazla çünkü Kralın kostümü Osmanlı Sultanı II. Murad’ın 17.yüzyılda yapılmış bir gravüründen kopyalanmıştır. 17. Yüzyılda Osmanlı Devleti duraklama içerisindeydi doğru ama Batı’da da yoğun bir Osmanlı korkusu vardı ve bu korku tabloda kendine bu şekilde hayat buldu. Sosyal/siyasi motiflerden sonra dini motiflere bakacak olursak birkaç adet göndermeyi iç içe bulabiliriz. Bunların birincisi, ve en bariz olanı, kutsal olarak nitelendirilen eşyalara yapılan saygısızlık. Belşassar ve soyluları kutsal emanetlere saygısızlık eder, putlara adak olarak sunar ve hemen o gece ölürler, imparatorlukları yıkılır. Kıssadan hisse: Tanrı’ya, onun kitaplarına ve onun emanetlerine sahip çıkmaz, saygısızlık edersen sonun kötü olur. İkinci imge ise daha çok 5 Daniel’ın Kitabı bölüm 5 (ayrıntılı bilgi için bakınız) Onat Özder 17. Yüzyılın siyasi yapısı ile alakalı: O dönemde Protestan olan Hollandalılar, koyu Katolik olan İspanyollardan ve onların Engizisyon Mahkemeleri’nden şiddet ve zorbalık görüyordu. Ve Rembrandt, dinsel bir zorba olan ‘’Kâfir’’ Belşassar’ı İspanya betimlemesi olarak, onun hikâyesini (dinsel zorbalıklarını) ise Hollanda halkının yaşadığı zulmü betimlemek için seçmiştir. Ancak tabii ki sadece İspanyol zulmünü değil aynı zamanda koyu Katolikliğin kendisini eleştirmiş, Katolikliğin aşırı korumacılığını ‘’Tanrı’ya saygı duymazsan yok olursun’’ anlayışını resme dökmüş ve bütün bunları Belşassar’ı Osmanlı Sultanı gibi giydirerek dönemin korkulan devleti Osmanlı’ya yıkmıştır. Yani bir nevi bitmek bilmeyen İslam korkusunu, karşıtlığını ve Hristiyan-Müslüman savaşlarını Belşassar’ı Osmanlı Sultanı gibi göstererek körükleyebilmiştir. (Tebrikler Rembrandt. Kimse hem dini hem sosyal olayları hem de siyaseti bu kadar iyi tek bir potada eritemezdi herhalde. Hele hele kimse din üzerinden hareket edip bu kadar konuyu bu kadar ustaca şekilde birbirine bağlayamazdı.) Dinimizin kölesiyiz. Hep böyleydi ve böyle de olmaya devam edecek. Eskiden sanat ve siyasetin dinin kölesiydi çünkü Avrupa’da Katolik kilisesi, Osmanlı’da ise İslami motifler çok güçlüydü ve başka şeylere izin yoktu. Günümüzde bu denli bir zorunluluk olmasa da bin yıllardır süregelen bir geleneğin bir asırda yıkılması maalesef ki ütopyanın da ütopyası olmuş durumda. Siyaset, kültür, sanat, bizler… hepsi dinin kölesi ve dinden dışarı çıkış çok zor. Gene de bu, her şey bitti bizler dinden ötesini göremeyen aciz varlıklardan ötesi değiliz veya hepimiz gerici birer yobazız demek değil tabii ki. Kölesi de olsak efendimizin iyi yönlerini alabiliriz pekâlâ. Bunların ne olduğu ise size kalmış ama gene de benden sizlere bir ipucu: Kitaplar. Kendisini geliştiren, yobazlaşmayan ve yeri geldiğinde efendisine ve diğerlerine başkaldırabilen, yobazlaşmaya karşı duran ‘’köleler’’ olabilmemiz dileğiyle. Kendinize iyi bakın… Onat Özder