T.B.M.M. B : 20 25 . 12 . 1991 O:1 Sayın Başkan sayın milletvekilleri; bağımsızlığını yeni kazanan Türk - İslam cumhuriyet­ lerinin, bir ülkenin etkisinde kalarak, o ülkenin rejimini benimseme veyahut da o şekilde bir rejimi kabul etme noktasına geleceği şeklindeki iddialarada katılmıyoruz. Çünkü, laik, demok­ ratik, insan haklarına saygı esasına dayanan yönetim şekli ve serbest pazar ekonomisi, bu cum­ huriyetlerin yönetimine hâkim olacaktır. Aklın yolu ve çağın yönetim şekli de budur. Buna karşı direnmekle netice alacağını zanneden ülkelerin, netice alamayacaklarını burada ifade et­ mek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti olarak, az önce değinmiş olduğum gibi, Türkiye'den "bir önder, bir rehber, bir kardeş, bir büyük" sıfatlarıyla yardım bekleyen, yol gösterilmesini bekleyen bu cum­ huriyetlere, bu konularda yardımcı olmak, Hükümetimizin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi­ nin görevidir ve bu konuda gerekenin yapılması lazımdır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu bağlamda, Türkiye'nin, Türk - İslam cumhuriyet­ leriyle olan ilişkilerinin geleceği ve gelecekte alması muhtemel şekliyle ilgili olarak, öngörüşmelerde de bahsetmiş olduğum bir konuyu, tekrar Yüce Meclisin ve Yüce Milletin dikkatlerine sunmak istiyorum. Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada, birlikte hareket eden Amerika devletler grubudur. Avrupa Topluluğu, onunla birleşmesi ve Avrupa ekonomik alanını oluşturması beklenen EFTA, 380 milyon civarındaki nüfusu ile bir güç dengesidir. Doğal olarak, bu iki güç odağı, kendi dışlarında başkaca büyük bir güç odağının oluşmasına, uzun vadeli stratejileri yönünden olumlu bakmayabilirler. Her ne kadar, Türkiye'nin, Türk cumhuriyetlerine, demokrasi, laiklik ve serbest pazar ekonomisi gibi konularda yapacağı yardımlar olumlu karşılanıyor gibi görülürse de, az önce söylediğim gibi, uzun vadeli birtakım çıkarlara ters düşebilir. Ancak, Türkiye, her şeye rağmen, tüm uluslararası dengeleri de göz önüne alarak, bu ülkelerle sürdüreceği, geliştire­ ceği ekonomik, siyasî ve kültürel çabalarına hız vermeli, bu ülkelere bu konularda yardımcı ol­ malı ve olmaya da devam etmelidir. Dışişleri Bakanlığında, bu konuları yürütecek.koordine edecek bir masanın kurulmuş olduğunu da bugün memnuniyetle öğrenmiş bulunuyorum. Yugoslavya'daki iç savaş, Avrupa'nın genelini ilgilendiren bir konudur. Ancak, özelinde bu, bir Balkan sorunudur. Balkanlar'da yeni devletler meydana gelirken ve dengeler değişir­ ken, özellikle, Yunanistan'ın da bir Balkan ülkesi olduğunu göz önüne alarak, Türkiye'nin, izleyeceği politikalara çok dikkat etmesi gerekir. Ayrıca, Yugoslavya'daki olaylar ve Yugoslav­ ya'nın parçalanması, istese de, istemese de, Türkiye'yi, Balkanlar'da meydana gelen bu olay­ larla ilgilenmek mecburiyetinde bırakacaktır. Yugoslavya'nın parçalanması ve bu süreç içerisinde Almanya'nın, Avrupa Topluluğu ve Amerika Birleşik Devletlerinin ikazlarına rağmen, Hırvatistan ve Slovenya'yı tanıma kararı al­ ması, Avrupa'da bugünlerde yaşanan en önemli gelişmelerden bir tanesidir; Yugoslavya'nın par­ çalanması kadar önemlidir. Bunu ve Almanya'da son zamanlarda giderek artan ve çoğu yerde planlı olarak teşvik edildiği söylenilen ırkçı hareketleri kaygıyla karşılıyoruz ve Batı Avrupa'da, özellikle Almanya'da çalı­ şan, yaşayan Türk işçilerini ve onların ailelerini göz önüne alarak ve bunların bu yabancı düş­ manlığına, ırkçı hareketlere maruz kaldıklarını düşünerek, dikkatle izlemek zorundayız. Yugoslavya'daki gelişmeler ve Almanya'nın Slovenya ile Hırvatistan'ı tanıma kararı, Av­ rupa Topluluğu içinde de ciddî endişeler yaratmıştır. Fransa Dışişleri Bakanı Roland Ruma, bu endişesini şu şekilde dile getiriyor : "Eğer Avrupa Topluluğu olmasaydı, bugün Avrupa'nın — 265 —