2012 HUTBE ARŞİVİ Hutbeler ANTALYA Müftülüğü Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir. FİRHİST 06 Ocak - Kaynaklarımızı ve Kamu Mallarını Doğru Kullanalım - Ant. İl Müftülüğü Hutbe Arşivi 13 Ocak - Allaha İman - Bahattin Ataklı-Demre Müftüsü 20 Ocak - İslamda Temizlik - Dr Şaban Erdiç 27 Ocak - Selamlaşmak - Antalya İl Müftülüğü Hutbe Arşivi 03 Şubat - Mevlid Kandili - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 10 Şubat - Aile Kurumunun Önemi - Ş. Gönül Bilgi-İl Vaizi 17 Şubat - Adalet - Şerife Hanım ALTUNER-İl Müftü Yardımcısı 24 Şubat - Kaza ve Kadere İman - Abdülmuttalip PEŞE-Korkuteli Müftüsü 02 Mart - Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluşu - Saliha Keleş -İl Vaizi 09 Mart - Eşimiz ,Evladımız, Annemiz; Kadın - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 16 Mart - Çanakkale Zaferi - DİB Hutbe Aşivi 23 Mart - Zararlı Alışkanlıklar - Bahattin Ataklı-Demre Müftüsü 30 Mart - Doğal Afetlerde Korunma Yolu - Doc. Dr. İsmail Karagöz 06 Nisan - Kardeşlik Çağrısı - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 13 Nisan - Kardeşlik Ahlakı ve Hukuku - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 20 Nisan - Hz Peygamberin Çocuk Sevgisi - Havva Akgül-İl Vaizi 27 Nisan - Toplumsal Bağlamda Alın Terinin Önemi - Mustafa Şimşek-Aksu Müftüsü 04 Mayıs - Ailede Sevgi ve Merhamet - Osman Öztürk-Manavgat Vaizi 11 Mayıs - İslamda Ebeveyn Hakları - Ayşe Yaraş-İl Vaizi 18 Mayıs - Üç Ayların Önemi ve Regaib Kandili - Celil Karaca-Muratpaşa Müftüsü 25 Mayıs - Fetih Ruhu - DİB Hutbe Arşivi 01 Haziran - Doğru Haber - DİB Hutbe Arşivi 08 Haziran - Yaz Kuran Kursları ve Çocuk Eğitimi - Antalya Müft. Hutbe Arşivi 15 Haziran - Miraç Kandili - Ş. Gönül Bilgi-İl Vaizi 22 Haziran - Hayatımızda İhsan - A. Hamdi Başpınar- Alanya Müftüsü 29 Haziran - Berata yol Aramak - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 06 Temmuz - Şükür - Ş. Hanım Altuner-İl Müftü Yardımcısı 13 Temmuz - İslamda Komşuluk İlişkileri - Mustafa Altun-Serik Müftüsü 20 Temmuz - Ben Oruçluyum Diyebilmek - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 27 Temmuz - Sevgi ve Barış Dili Selam - Dr. Yusuf Acar 1 2 03 Ağustos - İslamın Zekat Köprüsü - Ş. Hanım Altuner-İl Müftü yardımcısı 10 Ağustos - Kadir Gecesi - Ş. Hanım Altuner-İl Müftü Yardımcısı 17 Ağustos - İbadetlerde Devamlılık Esastır - İl Müftülüğü Hutbe Arşivi 19 Ağustos - Ramazan Bayramı - Diyanet İşleri Başkanlığı 24 Ağustos - Akraba Hakları - Yusuf Demiryürek-Döşeme Altı Müftüsü 31 Ağustos - Hac İbadeti - İl Müftülüğü Hutbe Arşivi 07 Eylül - Tefekkür - Dr. Bilal Esen-Din İşl Yük Kurulu Üyesi 14 Eylül - Salih Amel - Antalya Müftülüğü 21 Eylül - Namazda Huşu - Mehmet Demirhan-Emekli Elmalı Müftüsü 28 Eylül - Yeterki Gönüller Engelli Olmasın - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 05 Ekim - Camiler Huzur Güvencemizdir - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü 12 Ekim - İslamda Ekolojik Denge - M Fatih Tunç-Kepez Vaizi 19 Ekim - Kurban ve Vekaletle Kurban - Kemal Uçkun-Kepez Müftüsü 25 Ekim - Kurban Bayramı - Hüseyin Uysal-Konyaaltı Müftüsü 26 Ekim - İstişare ve Cumhuriyet Bayramı - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü 02 Kasım - İslamda Güvenilirlik - Selim Mete-Kaş Vaizi 09 Kasım - Alışveriş Ahlakı - Musa Kazım Demir-Aksu Vaizi 16 Kasım - Medeniyet Yolculuğu: Hicret - Diyanet İşleri Başkanlığı 23 Kasım - İslamda Nezaket - Bahattin Ataklı- Demre Müftüsü 30 Kasım - Günahlar - Ayhan Ermiş-Kemer Müftüsü 07 Aralık - Din Samimiyettir - Mustafa Şimşek-Aksu Müftüsü 14 Aralık - Allaha Yakın Olmak - Hatice Öğke-İl Vaizi 21 Aralık - Aile İçi İletişim - Erol Köseoğlu-Kumluca Vaizi 28 Aralık - Dün Eylediğimiz Günler - Diyanet İşleri Başkanlığı DÜZENLEYEN: HÜSEYİN KARATAŞ HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ SERİK - ANTALYA Firhist’e Geri Dön 2012 HUTBELERİ 1 06 - Ocak KAYNAKLARIMIZI VE KAMU MALLARINI DOĞRU KULLANALIM Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah insanı en güzel şekilde yaratmış ve kendi ruhundan üfleyip halife olarak yeryüzüne göndermiştir. Gökte ve yerde ne varsa hepsini onun emrine âmâde kılmıştır. Kendisine bunca nimet verilen insan elbette başıboş bırakılmayacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “İnsan başıboş bırakılacağını mı zanneder”(1) buyrulmaktadır. Dolayısıyla insan yapıp ettiklerinden sorumludur. Sorumluluklarımızın en önemli boyutunu Allah’a karşı olan vazifelerimiz oluşturmaktadır. Bunun yanında kendimize ve diğer varlıklara, ailemize, komşularımıza ve toplumumuza karşı sorumluluklarımız vardır. 3 sebep olmak; üzerimize aldığımız vazifeyi zamanında ve olması gereken şekilde yapmamak da büyük bir sorumluluktur. Değerli Müminler! Enerji kaynaklarımızı ve özellikle yaşamın ana unsuru olan sularımızı itinalı kullanmazsak bir gün çok büyük sıkıntılarla karşılaşacağımızı unutmamalıyız. Fert, aile ve toplum olarak bizlere düşen görev ülkemizin sahip olduğu yeraltı ve yerüstü kaynaklarından en güzel şekilde faydalanmaktır. Örneğin ampuller tasarruflu olanlarıyla değiştirilebilir, bozuk musluklar tamir edilebilir, bu hususta tüm bireyler ve toplum en iyi şekilde bilinçlendirilebilir. Hutbemi bir ayet meali ile bitiriyorum. “Gerçekten saçıp savuranlar, şeytanın kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.” (2) 2 Firhist’e Geri Dön Muhterem kardeşlerim! Allah-u Teâlâ’nın bizlere bahşetmiş olduğu bir nimet ve imkânı ihtiyaca göre en güzel şekilde kullanmalı, dini ve ahlaki ölçülere göre gereken yerlere gerektiği kadar sarf etmeli, her hal ve şartta bu duruma özen gösterilmelidir. Zira israf ve lüks, toplumun ekonomisini zaafa uğratır. Kalkınmayı engeller ve kötü örnek teşkil ettiği için toplumda ve bireyler arasında huzursuzluklara neden olur. Değerli Müminler! Toplumsal görevlerimizin başında kamu mallarını korumak ve haksız yollardan gelir elde etmemeye çalışmak gelmektedir. Kamu hakları ve kişinin topluma karşı vazifeleri, öneminden dolayı ibadetler gibi Allah hakkı olarak kabul edilmiştir. Bu haklar af ve sulh gibi bir yolla düşürülemez, kaldırılamaz veya değiştirilemez. Toplumdaki bütün fertlerin, bu hakların koruma ve kollanmasında sorumluluğu vardır. Kamuya ait her türlü eşyayı, gereksiz yere sarf edilen elektrik ve suları özel bir itina ile kullanmamak; akaryakıt, enerji ve işgücü israfına 4 KAYNAK: 1) Kıyame 36 2) İsra 27 Antalya İl Müftülüğü Hutbe Arşivi Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 3 2012 HUTBELERİ 1 13 - Ocak ALLAHA İMAN Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimizin iman esasları âmentü dediğimiz dua metninde özet olarak zikredilmiştir. Bu iman esaslarının en başta geleni “Allah’a iman”dır. Allah’a iman ise iman kalesinin ilk basamağıdır. Allah inancını tam olarak kalbine ve gönlüne yerleştirememiş bir kimsenin, diğer iman esaslarına gerçek anlamda inanması mümkün değildir. Aynı zamanda böyle şüpheli ve zayıf bir iman dünyada da ahirette de fayda temin edemez. Aziz Mü’minler! Allah’ı gerçek mânâda kendisinin Kur’an’da tarif ettiği şekilde isim ve sıfatlarıyla tanımalı ve O’na bu şekilde inanmalıyız. Böyle bir inanç ve tanıma için dikkatli bir şekilde kendimize, etrafımıza ve kainata bakmamız yeterli olacaktır. 3 “marifetullah” tabir ettiği Allah’ı zikir ve tefekkürle daha yakından tanıma boyutuna oradan da “muhabbetullah” tabir edilen O’nu sevme, O’nun sevgisine mazhar olma boyutuna yükselir. Değerli Müminler! Allah’a gerçek anlamda inanan; bu dünyanın geçici bir misafirhane olduğunu ve kendisinin de burada bir misafir olduğunu bilir ve ona göre yaşar. Misafirhane sahibi olan Allah'ın rızâsı ve izni dairesinde yer, içer ve bu bilinçle hareket eder. Misafirlik müddeti bitince bu misafirhaneden huzurla ayrılıp ebedî mekânına gider ve orada Allah Teâla’nın kendisi için hazırladığı mükafata kavuşur. Hutbemin başında okumuş olduğum âyet-i celilede mealen şöyle buyurulmaktadır: “Kim Allah’a inanır ve salih bir amel işlerse Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah gerçekten ona güzel bir rızık vermiştir.”(1) Allah'a inanan bir kimse kendisine de başkalarına da zarar veremez. Kanunun olmadığı yerlerde bile Allah'ın onu her an gördüğü inancı, işlediği kötülüklerin cezasız kalmayacağı korkusu, onu kötülüklerden alıkoyar. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Değerli Cemaat! Dünyada da ahirette de imanımızın güzel sonuçlarını görmek istiyorsak inancımızı gözden geçirmeliyiz. Nasıl bir Allah inancına sahibiz? Bizi ve her şeyi yaratan sonra kendi haline bırakan, nasıl yaşadığımızla ilgilenmeyen bir Allah inancı mı? Yoksa her şeyi kudret elinde tutan, ilminin ve iradesinin dışına hiçbir şeyin çıkamadığı, her şeyi gören ve bilen bir Allah inancı mı? Nasıl bir Allah’a inanıyoruz? Dünyada olup biten bütün zulümlere, haksızlıklara göz yuman, hiçbir şeyle ilgilenmeyen bir Allah’a mı? Yoksa bu dünyayı bir imtihan ve hikmet yeri olarak yaratan, ahiret hayatında da gerçek adaletinin ve kudretinin açıkça görüneceği, mazlumun hakkını zalimden alacak, hesap gününün sahibi olan bir Allah’a mı? Muhterem Mü’minler! Kamil imana sahip bir insan kuşkulardan, kararsızlıklardan kurtulur. Tam teslimiyetle Allaha bağlanır ve huzur bulur. Allah’a gerçek anlamda inanan insan, Allah'ın kendisine bahşettiği nimetlerden O'nun iradesine uygun şekilde faydalanır ve O’na şükreder. Kamil anlamda bir Allah inancı sadece inanç boyutunda kalmayıp ehli tasavvufun 4 Aziz Cemaat! Allah’a îman eden kimse, yalnızlıktan kurtulur; her an O’nun sonsuz rahmeti, ilmi, hikmeti, koruması ve gözetimi altında olduğunu bilir. Her an O’na sığınır, O’ndan yardım bekler. Allah’a îman istikbâl endişesini, ölüm korkusunu yok eder. Çünkü geçmişe, hâle, geleceğe hükmedenin yalnız Allah olduğunu bilir. Bu sebeple korku ve endişeye kapılmaz. O halde diyebiliriz ki “Allah’ı tanıyan ve itaat eden zindanda bile olsa bahtiyardır, huzurludur. O’nu tanıyamayan ve itaat etmeyen saraylarda da yaşasa bedbahttır, huzursuzdur.” Hutbeme Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in imanla ilgili bir hadisi şerifinin mealiyle son veriyorum: “Üç haslet kimde bulunursa o kimse imanın tadını bulur: Allah ve Rasulü kendisine başkalarından daha sevgili olmak, sevdiklerini yalnız Allah için sevmek, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra yine küfre dönmekten ateşe atılmasından hoşlanmadığı gibi hoşlanmamak.” (2) KAYNAK: (1) Talak: 65/11 (2) Müslim: Kitabül-İyman / 67 Hazırlayan: Bahattin Ataklı Demre Müftüsü Firhist’e Geri Dön 4 2012 HUTBELERİ 1 İSLAM’DA TEMİZLİK 20 - Ocak Muhterem Mü’minler! Temizlik Yüce Allah (cc) ın “oku” emrinden sonra ikinci olarak üzerinde durduğu önemli bir hayat ilkesidir. Gerek K. Kerim’de gerekse Hadis-i şeriflerde temizliğe hem maddi hem de manevi alanı kapsayacak şekilde yaklaşılmış ve bu konuda, her çağda insanın muhtaç olduğu evrensel ölçüler konulmuştur. Hatta temizlik, bazı ibadetlerin yapılabilmesi için bir ön şart kabul edilerek ibadetle bütünleştirilmiştir. En güzel şekilde yaratılmış olan insanın dünya ve ahiret saadetine ulaşabilmesi, manevi temizlik yanında maddi temizliğe de riayet etmesiyle mümkündür. Temizlik bir bütündür. Ruh güzelliği beden ve davranış güzelliğini beraberinde getirir. Buna karşılık ruhsal kirlilik, davranışlarda estetiğin kaybolmasına neden olabilir. 3 sokacak bir şey bulamadı mı” demiştir. Kılık- kıyafetini kirli gördüğü biri hakkında da “şu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu”(4) diyerek memnuniyetsizliğini ızhar etmiş ve böylelikle kişisel bakımın önemini vurgulamıştır. Ayrıca dinimiz insanlara gerek fiziksel gerekse görsel açıdan zarar veren maddelerin ortadan kaldırılmasını ibadet sayarak maddi temizlik konusunda evrensel bir ilke ortaya koymuştur. İslam dininin özenle üzerinde durduğu manevi temizlik ise emredilen ibadetleri yapıp haram kabul edilenlerden uzak kalmakla, kalbi kötülük ve kötülüğe sebep olan şeylerden temizleyerek faziletlere yönlendirmekle kazanılan bir arınma halidir. Değerli Kardeşlerim! Ruh ve beden dünyamızı kapsayan genel bir temizlik olmadan dindarlık olamaz. Bu sebeple müslüman, Allah’ı tanıma, ona ibadet etme, kin, haset, gurur, kibir, yalan vb olumsuz tutum ve davranışlardan uzak kalmanın yanısıra ibadet mahallerini, gezip dolaştığı park ve Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön K.Kerim’in “şüphesiz Allah tevbe edenleri (iç temizliğini yapanları) ve dış temizliğini yapanları sever”(1) mealindeki ayeti, hem manevî hem de maddî temizlik alanında islam duyarlılığını ortaya koymaktadır. Bu ilahî mesaj aynı zamanda İslamın temizlikle ilgili nihai hedefini de belirlemiş olmaktadır. Değerli Mü’minler! Maddi temizlik kişinin bedenini, giyim-kuşamını, yeme-içmesini her türlü mikroplardan uzak tutmasını; tabii çevresi ve sahip olduğu doğal kaynaklara karşı temizlik bakımından sorumlu olmasını ifade eder. Bu konuda “elbiseni de (daima) temiz tut” (2) buyruğu, İslam’da kılık-kıyafet temizliğine verilen önemi göstermektedir. “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerden helal ve temiz olmak şartı ile yiyiniz”(3) emriyle de gıda maddelerinin hem tabiat itibariyle hem de dini yönden temiz olması gerektiğine işaret edilmiştir. Diğer taraftan her konuda bize rehberlik eden peygamberimiz (sav) saçı- başı dağınık gördüğü bir kişi için “bu adam saçlarını düzeltip tertibe 4 bahçelerini, mesire yerlerini, sokak ve caddelerini temiz tutmakla da sorumludur. Her yönden huzurlu, sağlıklı ve güvenli bir toplumun oluşmasında bu temizlik alanlarının birbirini tamamlamasının büyük bir önemi vardır. Zira Allah (cc) namaz için gerekli olan maddi temizliği emrettikten sonra “Allah (bu emirle) size bir güçlük dilemez; fakat sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister...” (5) buyurarak temizliğin fayda, amaç ve önemini ortaya koymuştur. O halde insan fıtratının gereği ve medenî kalkınmanın özü olan maddi temizliğe gereken hassasiyet gösterilmeli; kalbin istikamet kazanması için Allah, insan ve diğer varlıklarla münasebetlerde manevi temizlik ilkesine riayet edilmelidir. Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum: “Orada temizlenmeyi seven kişiler vardır. Allah da çokça temizlenenleri sever.”(6) KAYNAK: 1-K.Kerim; 2/222 2-K.Kerim; 74/4 3-K.Kerim; 2/168 4-Ebû Davud; Libas/17 5-K.Kerim; 5/6 6- K.Kerim; 9/108 HAZIRLAYAN: DR. ŞABAN ERDİÇ - İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 5 2012 HUTBELERİ 1 27 - Ocak SELAMLAŞMAK Değerli Müminler! Dinimizde muaşeret kurallarına büyük önem verilmiştir; bunların en önemlisinin selâmlaşma olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Selâm, bir müslümanın diğer müslüman hakkında hayır dilekte bulunması, sevgi ve dostluğunu dile getirmesidir. Selâmlaşma toplumda kaynaşma ve dayanışmayı arttırır. İnsanî ilişkileri güçlendirir. Nitekim sevgili Peygamberimiz, “Size, aranızda sevgiyi artıracak bir şey söyleye3 Bunların yanında, “Günaydın, iyi günler, iyi akşamlar” gibi selâmlama ifadeleri de millî kültürümüzde ortaya çıkan yeni zenginliklerimizdendir. Bu tür ifadeler diğer Müslüman milletlerde de bulunmaktadır. Meselâ bizdeki “Günaydın” anlamında Araplar “Sabâhunnûr” deyimini kullanmaktadırlar. Aziz Müslümanlar! Aslında sözlerin şeklinden daha önemli olanı, onların arkasındaki iyi niyettir, temiz duygu ve dileklerdir; selâm verdiğimiz kişilere karşı içimizde hissettiğimiz sevgi ve saygıdır. Selâmlaşma, müslümanların birbiriyle tanışmalarına ilk adımdır; insanlar arasında dostluk ve kaynaşmaya vesile olan ahlâkî ve toplumsal bir görevdir. Kur’ân-ı Kerim’de bildirildiğine göre, cennete girecek müminlere, meleklerin ilk hitabı “Selâmün aleyküm” şeklinde olacaktır. Söz konusu âyette şöyle buyuruluyor: “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevkedilirler. Oraya vardıklarında kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle derler: Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön yim mi?” diye sorduktan sonra, “Aranızda selâmı yayınız”[2] buyurmuştur. Dinimize göre selâm vermek sünnet, selâm almak ise selâm verenin muhatap üzerindeki bir hakkıdır. Çeşitli dinî ve millî geleneklerde değişik selâmlama ifadeleri vardır. Bizim dinî ve millî geleneğimizde selâm verme, “Selâmün aleyküm” veya “Esselâmü aleyküm” şeklindedir. Selâma muhatap olan kişi de “Aleyküm selâm”, “Ve aleykümüssselâm” diyerek karşılık verir. Bu sözler, “Allah’ın selâmı üzerinize olsun”; yani “Allah’tan size esenlik ve güvenlik diliyorum” anlamında kullanılır. Hz. Peygamber genellikle “Selâmün aleyküm”, “Esselâmü aleyküm”, “Merhaba” gibi ifadelerle selâm verirdi; bu ifadeler Kur’ân-ı Kerim’de de geçmektedir. Dolayısıyla bunlar Hz. Peygamber’in sünnetine en uygun olan selâmlama şeklidir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de milyonlarca köylümüz, kentlimiz böyle selâmlaşmaktadır. 4 Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi, ebedi kalmak üzere girin buraya!”[1] Aziz Cemaat! Müslümanların, evlerine girdiklerinde, eşlerine ve çocuklarına, iş yerlerinde arkadaşlarına ve çalışanlara, yolda karşılaştıklarına selâm vermeleri, Yüce Allah’ın rızasına vesile olur. Nitekim, Resûlullah’ın en yakınlarından Enes b. Mâlik’in anlattığına göre Peygamber Efendimiz, sokakta oynayan çocuklara bile selâm verirdi. Hutbemizi bir âyet meâliyle bitirmek istiyorum: “Size selâm verildiği vakit, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık veriniz. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapar.” [3] KAYNAK: [1] Zümer, 39/73. [2] Tirmizî, “Kıyâmet”, 42; İbn Mâce, “İkâmet”; 174, “Et’ime”, 1; Müslim, “Îmân”, 93; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 131; Tirmizî; “İsti‘zân”, 1; İbn Mâce, “Edeb”, 11. [3] Nisâ, 4/86. ANTALYA İL MÜFTÜLÜĞÜ HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR Firhist’e Geri Dön 6 2012 HUTBELERİ 1 MEVLİD-İ NEBİ 03 - Şubat Muhterem Kardeşlerim! Yüce Rabbimizin bütün alemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber Efendimiz(s.a.s.)’in bir mevlid-i şerifine daha ulaşmanın haz ve mutluluğunu yaşamaktayız. Efendimiz’in doğumu, öteden beri mümin gönüllerde sürûr, veçhelerde beşâret, lisanda ise; “Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır Bu gelen tevhid-i irfan kânıdır Bu gelen aşkına devreyler felek Yüzüne müştak durur ins ü melek.” dizeleriyle tezahür etmiştir. Değerli Kardeşlerim! İnsanlığın yaratılış gayesini unuttuğu, insani 3 gamberiyim”4 diyen Kutlu Nebi(s.a.s.); nefret ve kinle paslanan yürekleri, körelmiş vicdanları muhabbet ve merhametle yeniden inşa ve ihya etmiştir. Kur’an’ın ifadesiyle O, “bizim içimizden bize gelmiş”5 bir elçidir. ‘İçimizden biri’ olması, O’nun örnekliğinin ve örnek alınmasının da bir gereğidir. O’nun gibi bir kul, O’nun gibi bir evlat, O’nun gibi bir eş, O’nun gibi bir baba, O’nun gibi bir arkadaş, O’nun gibi bir komşu, O’nun gibi bir yönetici olmanın imkânı sunulmuştur bizlereP Kardeşlerim! Kerim Kitabımız, Allah’ı sevmenin ve sevgisine erişmenin Resulümüze uymakla mümkün olacağını beyan etmiştir.6 Asr-ı Saadetten bugüne değin bütün müminler bu ilahi çağrıya uyarak, gönüllerini Efendimizin muhabbetine adamışlardır. İsimlerine, düşünce ve davranışlarına, şiir, musiki ve sanat eserlerine kısaca tüm hayatlarına bu sevgiyi gergef gergef nakşetmişlerdir. Efendimizin adını andıkları ya da işittiklerinde salavat getirmeyi ona saygının bir gereği kabul etmişlerdir. Veladet bahrinde; “Doğdu ol saatte ol Sultan-ı din Nura gark oldu semavat u zemin” kısmı okunurken oturmayı edebe aykırı görmüş, sanki Resulullah’ın manevi şahsiyetleri meclisi teşrif edercesine O’nun kudümünü ayakta karşılamışlardır. Aziz Mahmud Hüdai hazretleri bu teşrife duyduğumuz minnettarlığı ne güzel dile getirmiştir: “Kudümün rahmet u zevk u safadır Ya Resulallah Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 2 erdemlerden uzaklaştığı, cehalet ve zulmün karanlığının ortalığı kapladığı bir dönemde Mekke ufkundan kainata bir güneş olup doğmuştu Efendimiz. “Bir müjdeci, bir şahit, bir uyarıcı, Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil”1 olarak göndermişti Yüce Rabbimiz onuP O, bir melek olmadığı gibi, sıradan bir beşer de değildi. Yüce Mevla’dan vahyi alan, insanlara anlatıp öğretendi. O; “Ey örtüsüne bürünen kalk ve anlat.”2 emrine muhatap olmuş, bu kudsi görevi yerine getirebilmek için gecesini gündüzüne katmıştı. Efendimiz bu çileli yolda kınanma, hakaret, itham, boykot ve hicret gibi nice güçlüklere karşı büyük bir sabır göstermişti. Tıpkı Nebi kardeşleri Yunus, Hud, Salih, İbrahim ve diğerleri gibi. Kardeşlerim! Abdullah’ın yetimi, Amine’nin emaneti Halilürrahman İbrahim(a.s.)’ın duası ve müminlerin gözbebeği Yüce Nebi, Rabbimizin insanlığa en büyük ikramıdır. Bu hakikat; “Andolsun Allah müminlere, kendi içlerinden, onlara ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur...”3 ayetiyle duyurulmuştur. Efendimiz cehlin yerine bilgi ve hikmeti, zulmün yerine hak ve adaleti getirmiştir. “Ben Muhammed’im, ben Ahmed’im, ben rahmet pey- 4 Zuhurun derd-i uşşaka devadır Ya Resulallah.” Kardeşlerim! Efendimize sevgimiz O’nu çok iyi anlamak, getirdiği mesajı benimsemek ve hayatımıza aktarmakla tezahür etmelidir. O’nun bizzat Rabbimiz tarafından meth u sena edilen ahlakını örnek alabildiğimiz, merhamet, şefkat, adalet, hoşgörü ve daha nice güzel vasıflarını ilke edinebildiğimiz, kısacası bizler de O’nun gibi canlı birer Kur’an haline gelebildiğimizde Resulümüze sevgi ve bağlılığımızı göstermiş olacağız. Yüce Mevlamız, gönlümüzden Efendimizin sevgisini hiç eksik etmesin. Bugün bu kutlu mabedi dolduran siz kıymetli cemaatimizin mevlid kandilini tebrik ederken, Habib-i Kibriyanın manevi huzurunda kemal-i edeple deriz ki: “Ey velâdeti yeryüzünün baharı, insanlığın bayramı olan, gönüller sultanı, canda canan Yüce Resul! Sizi tanımış ve size iman etmiş olmaktan dolayı biz, erişilebilecek en büyük nimete ermenin idrakiyle Rabbimize sonsuz hamd ve sena ediyoruz. Ruhu tayyibenize gönül dolusu salat ve selam olsun. Allahümme salli alâ seyyidina Muhammed..” KAYNAK: 1. Ahzab, 33/45-46 2. Müddessir, 74/1-2 3. Al-i İmran, 3/164 4. Müslim, Kitâbul-Fedâil, 126 5. Tevbe, 9/128 6. Al-i İmran, 3/31 Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 7 2012 HUTBELERİ 1 10 - Şubat AİLE KURUMUNUN ÖNEMİ Muhterem Cemaat! Aile; yaratılıştan itibaren insanlığın en eski ve en köklü kurumudur. Sağlıklı nesiller de bu aile yuvasında yetişir. İnsan sevgisinin kaynağı da ailedir. Aileler birleşerek toplumları meydana getirir. Bir toplumda aile ne kadar sağlam temellere oturur ise o aileden meydana gelen toplum, o nispette sağlam yapıya sahip olur. Bunun için dinimiz aileye büyük önem vermiştir. Değerli Mü’minler! Aile yuvasının huzurlu olması için birtakım kriterlerin mutlaka gözetilmesi gerekir. Bu ölçülerden bir kısmını ana hatları ile Hz.Peygamber (sav) şu hadisi ile açıkla3 vardır.” Burada ‘meveddet’ ve ‘merhamet’ kelimelerinin birlikte kullanılması çok anlamlıdır. Birisinin varlığı diğerinin varlığına bağlıdır. Sevgi varsa merhamet de vardır. Merhamet yoksa sevgi de yoktur. Sevgili Kardeşlerim! Aile çatısı altında bulunan eşler evlendikleri andan itibaren karşılıklı birtakım hak ve sorumluluk yüklenirler. Bunların başında emanet gelir. Eşler birbirine son derece güvenmelidir. Aralarında saklı-gizli işleri olmamalıdır; biri diğerini şüpheye düşürecek söz ve davranışlardan kaçınmalıdır; zira onlar hayatı paylaşan iki ortaktır. Ortaklar dürüst olduğu sürece Allah onlara yardım eder. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın, şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.”(3) Aile yuvasına karşılıklı iyi niyet ve güzel davranış hakim olmalıdır. Hz. Peygamber(sav): “Mü’minlerin iman bakımından en mükemmel olanları; ahlaken en güzel olan ve eşlerine en yumuşak davrananlarıdır.”(4) buyurmuştur. (2) Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön maktadır: “Kadın dört özelliğinden dolayı nikahlanır. Malından, soyundan, güzelliğinden veya dindarlığından dolayı; eli bereketlenesice sen dindar olanını tercih et.”(1) Hadis-i şerifte evlenecek eşlere yapılan tavsiyenin özü şudur: Dünya geçicidir, insan bugün zengin, yarın fakir olabilir; kişiyi Allah katında değerli yapan şey maddi zenginlik ve güzellik değildir. Evlilikte ölçü olarak kabul edilen şeyler, dünya ve ahiret mutluluğuna esas olacak şekilde belirlenmelidir. Muhterem Kardeşlerim! Yalnızlık Allah’a mahsustur. Rabbimiz Havva validemiz ve Hz. Adem(as)’ı huzura ersinler, mutlu olsunlar ve nesilleri devam etsin diye yaratmıştır. Yukarıda okuduğumuz ayet-i kerime de bu hususa işaret etmektedir: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler 4 Muhterem Cemaat! Aile yuvasının sağladığı en büyük mutluluklardan biri de çocuklardır. Onların iyi bir insan ve iyi bir mü’min olarak yetiştirilmeleri çok önemlidir. Bu nedenle aile fertleri birbirlerini dünyevi ve uhrevi zararlardan korumalıdır. Bu husus kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle zikredilmiştir: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunS”(5) Aile huzuru ve mutluluğu dünya hayatıyla sınırlandırılmayıp, ebedi yurt olan cennet; mü’minler için hedef gösterilmiştir. Yüce Allah buna işaret ederek Hz.Adem(as)a “Ey Adem! Sen ve eşin cennette kalın.”(6) buyurmaktadır. Bu ayetin ışığında aile yuvasında hedefimiz ‘Cennette de beraberlik’ olsun. Kur’an’ın nuru kalplerimize ve yuvalarımıza dolsun. Amin. KAYNAK: (1) Müslim, Rada, 53, II, 1086. (2) Rum Suresi 30/21. (3) Bakara Suresi 2/237. (4) Nesai, es-Sünenü’l-Kübra, Tirmizi, 1, 47, IV, 349. (5) Tahrim Suresi 66/6. (6) A’raf Suresi 7/19. Hazırlayan Ş.Gönül BİLGİ- İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 8 2012 HUTBELERİ 1 17 - Şubat ADALET Muhterem Mü’minler! Adalet; düzenli ve dengeli davranmak, bir şeyin veya kimsenin hakkını vermek, haksızlıklardan uzaklaşarak orta yolu tutmak, bir şeyi yerli yerine koymak, insaf ve eşitlik anlamlarına gelir. Geniş kapsamlı bir kavram olan adaletin zıddı; zulüm, hıyanet ve insafsızlıktır. Adalet denince sadece yöneticilik veya idari mekanizmalar akla gelir. Oysa adalet; hukuki, sosyal ve ahlaki alanlara da şamildir. Bu bağlamda adalet, “kişinin kendine, ailesine ve çevresinde yer alan insan, doğa ve hayvanlara karşı görevlerini ve haklarını yerine getirmesidir.” 3 Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”(3) buyurmaktadır. Aziz Kardeşlerim! Kur’an-ı Kerim’de bu ve bunlara benzer birçok ayet-i kerimede adalet kavramının sadece Müslümanlara değil, kültür, bilgi, mevki, cinsiyet, ırk, dil ve din farkı gözetmeden bütün insanlara, sadece insan oldukları için, aynı değer ve ölçüde uygulanması emredilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s) döneminde Kureyş’ten zengin ve asil bir kadın hırsızlık yapmıştı. O kadını cezalandırmaması için sahabeden Üsame’yi Peygamber Efendimize gönderdiler. Bu duruma kızan ve üzülen Peygamberimiz, “Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah’ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca onu serbest bırakıyor; zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, O’nun da cezasını verirdim.”(4) Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Değerli Müslümanlar! Kur’an-ı Kerim’de “De ki : Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.”(1) “Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”(2) buyurmaktadır. Ayrıca Allahu Teala, Nisa Suresinde “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır (Onları sizden çok kayırır). Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz 4 demiştir. Sevgili Kardeşlerim! Adaletin İslam toplumunda, yönetimde, muhakemelerde ve insanlar arasındaki ilişkilerde tam anlamıyla uygulanması zorunludur. Çünkü adalet mülkün temelidir. Adaletin olmadığı toplumlarda zulüm, anarşi ve terör hakim olur. Huzursuzluk ve güvensizlik, toplum psikolojisinin ana karakteri haline gelir. Bundan dolayı adalet uyulması ve uygulanması gereken bir konudur. Hutbemi bir hadis-i şerifle bitirmek istiyorum: “Hükmünde, ailesine karşı ve velayeti altında olanlar hakkında adil davrananlar, kıyamet gününde nurdan minberler üzerindedirler.”(5) Rabbim hepimizi hayatında adalet ilkesini uygulayıp hakkıyla yerine getirenlerden eylesin!.. KAYNAK: 1-Araf, 7/29 2-Nisa, 4/58 3-Nisa, 4/135 4-Buhari, Hudud 11,12,c.8 s.16; Müslim, Hudud, 8-9 c.2 s.1315 5-Müslim, Sahih, İmaret 5(1827) c.2 s.1458 Hazırlayan: Şerife Hanım ALTUNER İl Müftü Yardımcısı Firhist’e Geri Dön 9 2012 HUTBELERİ 1 24 - Şubat KAZA VE KADERE İMAN Değerli Mü’minler! ‘Kaza’ ve ‘kader’e iman; İslam itikadının önemli bir kısmını teşkil etmektedir. Bilgi, zaman ve mekan olarak her şeyi sınırlı olan insanın zaman ve mekandan münezzeh, ezel ve ebedi kuşatan, ilim sahibi Allah(cc)’ın irade ve kudretini kavrayacak güç ve yeteneği bulunmamaktadır. Bu açıdan kader konusunu kesin bir biçimde çözmeye çalışmak; insanın kendi kapasitesini zorlaması ve imkansızı başarmaya uğraşması demektir. Muhterem Müminler! ‘Kader’ kelimesi sözlükte; gücü yetmek, planlamak, ölçü ile yapmak, bir şeyin şeklini ve niteliğini belirlemek, kıymetini bilmek, rızkını daraltmak-ço3 seçimleriyle yaşamaktadırlar. Bunun için Allahu Teala kulunu hür seçim ve iradesiyle yaptıklarından sorumlu tutmuştur. İnsanın emir ve yasaklara riayet ederek yaşamasını istemiş ve kulun iradesine, seçimine göre fiilini yaratacağı bir plan hazırlamıştır. Bu konuyla alakalı olarak insanın ‘kaderim böyleymiş’, ‘alın yazımmış’, ‘kader bu’ gibi söylemleri bahane ederek kendi hür iradeleriyle yaptıkları kötülüklerden suçsuz, günahsız olduklarını ifade etmeleri tutarsız ve mesnetsizdir. Bugün biz de kaza ve kader konusunda daha dikkatli olmalıyız. Kader ve kaza hakkında bilmemiz gereken terim ve kavramları öğrenmeden, Allahın sıfatları ile bağlantı noktalarını iyice kavramadan, peygamberimizin bu konu ile alakalı beyanlarını araştırmadan, ehliyetli İslam alimlerinin bu konu ile ilgili söyledikleri bilgileri derlemeden kader ve kazayı aramızda konuşmaya başlarsak çözüm yerine içimizdeki kuşkuların artmasına sebep oluruz. Değerli Mü’minler! Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ğaltmak gibi anlamlara gelirken, ‘kaza’ kelimesi ise; hükmetmek, muhkem ve sağlam yapmak, emretmek, yerine getirmek gibi manaları kuşatır. (1) Terim olarak kader ve kaza: “Allah’ın bütün nesne ve olayları ezeli ilmiyle bilip belirlemesi ve o nesne ve olaylara ilişkin ezeli planını zamanı gelince yerine getirmesi”dir. (2) ‘Kaza’ ve ‘kader’e iman ederken yüceler yücesi Allah’ın ilim, irade, kudret ve tekvin sıfatlarına da iman gerekir. Çünkü Allahu Teala ezeli ilmi ile nesne ve olayların ne zaman, nerede ve ne şekilde meydana geleceğini bilir. Mutlak ilmiyle bildiğinden dolayı Allah, kulun dilemesini ve tercihini zamanı gelince hüküm altına alarak tekvin sıfatıyla yaratır. Burada Allah’ın mutlak bilgisi o şeyin meydana gelmesinde zorlayıcı bir etki değildir. Aslında insanlar, kendileri hakkında yüce Yaratıcının sahip olduğu bilgiden haberleri olmadığı için yaratıldıkları dünya hayatında bu bilginin etkisi altında kalmaksızın kendi hür irade ve 4 Hutbeme başta okuduğum ayetin meali ile son veriyorum. “Her dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksik, neyi ziyade edeceğini Allah bilir. Onun katında her şey ölçü iledir.”(3) “26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyetinin Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşayan Azeri sivillerin Ermeniler tarafından toplu şekilde katledilmesinin 20. yıldönümünde dost ve kardeş Azerbaycan halkının acılarını yürekten paylaşıyor, bu menfur olayda şehit olan kardeşlerimize Yüce Mevla’dan Rahmet diliyoruz. Bu vesileyle Ermeni işgali altındaki Azerbaycan topraklarının bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını temenni ediyoruz.” KAYNAK: (1) T.D.V-İslam Ansiklopedisi Kader md. (2) Diy İşl.Bşk.İslam İlmihali c.1, s.132-133 (3) Rad; 13/8 Hazırlayan: Abdülmuttalip PEŞE Korkuteli Müftüsü Firhist’e Geri Dön 10 2012 HUTBELERİ 1 02 - Mart DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN KURULUŞU Muhterem Mü’minler! Cenab-ı Hak okuduğum ayet-i kerimede mealen “(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!”(1) buyurarak ve Hz. Peygamber(sav) de ‘Din nasihattir’ diyerek insanlara samimiyet ve güzel söz ile öğüt vermenin ve doğru yolu göstermenin önemine dikkat çekmiştir. Yine Allah Resulü veda hutbesinde, ‘SBurada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsin’ buyurarak kendisinden sonra insanları uyarma, hak yola davet etme görevini Müslümanlara emanet etmiştir. 3 sunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmektir. Cumhuriyetle yaşıt olan Diyanet İşleri Başkanlığı, yerleşik geleneği, kurumsal devamlılığı, gündelik politikanın dışında kalan siyaset üstü duruşu ve herkesi kuşatan hizmet anlayışıyla daima milletimizin teveccüh ve takdirini kazanmıştır(4). Bu yöndeki ilkesel kararlılığı bundan böyle de devam edecek olan teşkilatımız, toplumun ihtiyaçlarına paralel olarak yeni ufuklar ve derinlikler kazanmak amacıyla da çalışmalarına devam etmektedir. Değerli Kardeşlerim! Kuruluşundan bugüne Diyanet İşleri Başkanlığı, yurtiçinde ve yurtdışında hizmet vermekte; eğitim merkezleri, camiler, Kur’an kursları, aile irşat ve rehberlik bürolarının yanı sıra yazılı, sesli ve görüntülü yayınlarla da toplumun her kesimine ulaşmaya ve görevini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu hizmetlerin yerine getirilmesinde halkımızın desteği büyüktür. Yukarıda ayet Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Aziz Kardeşlerim! Şüphesiz insanları hak yola davetle görevli olmak büyük bir sorumluluktur. Asr-ı Saadetten bu yana bu hitabın muhatapları, bu sorumluluk çerçevesinde tebliğ ve irşat hizmetini ilmi ve fikri çalışmalar ışığında, samimiyetle günümüze kadar getirmişlerdir. Yüce Rabbimiz, “Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve ‘Kuşkusuz ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?”(2), “Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.”(3) buyurmaktadır. Muhterem Cemaat! Millet olarak kurduğumuz her devlette bu kutsal hizmetin yürütülmesine gereken önem verilmiş ve Cumhuriyet döneminde de bu görevin Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilmesi uygun görülmüştür. Diyanet İşleri Başkanlığı, 3 Mart 1924 yılında, 429 sayılı kanun ile Başbakanlığa bağlı bir teşkilat olarak kurulmuştur. Görevi; İslâm Dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek; din konu4 ve hadisler ışığında önemi belirtilen bu görevi emanet sorumluluğu ile yerine getirmeye çalışanlardan ahirete intikal edenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara hayırlı ömür ve başarılı hizmetler temenni ediyor; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 88.yılını kutlayarak, vatan ve millet bütünlüğü içinde daha nice yıllara ulaşmayı Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyoruz. KAYNAK: (1) Nahl Suresi 16/125. (2) Fussılet Suresi 41/33. (3) Zariyat Suresi 51/55. (4) Mehmet GÖRMEZ (Göreve Başlama Mesajı) Hazırlayan: Saliha Keleş - İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 11 2012 HUTBELERİ 1 09 - Mart EŞİMİZ, EVLADIMIZ, ANNEMİZ: KADIN Muhterem Mü’minler! Erkek ve kadın olarak insan, Allah’ın yarattığı en mükemmel varlıktır. Şüphesiz insanın, erkek ve kadın olarak yaratılmasında sayısız hikmetler mevcuttur. Yaratılışın kanunu budur. Her şey çift olarak yaratılmıştır.(1) Kıymetli Kardeşlerim! Kur’an-ı Kerim’de ve Sevgili Efendimizin dilinde, kadınıyla erkeğiyle Müslümanlar birbirlerini koruyan, birbirlerine destek olan, sevgi ve saygıyla hayatı paylaşan kardeşler ve dostlar olarak ifade edilmektedir. “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, ihanet etmez, yalan söylemez ve onu sıkıntıda bırakmaz. Müslüman’ın kanı (canı), namusu ve malı dokunulmazdır, saygındırS” (2) Kardeşlerim! Şiddet, baskı ve aşağılama hayatın hangi alanında ve kime karşı olursa olsun büyük bir zulümdür ve suçtur. Yüce Rabbimiz bizden hayatımızı, adalet, sadakat, sorumluluk, dürüstlük, vefa, yardımlaşma, alçak gönüllük ve merhamet gibi yüksek ahlaki erdemlerle donatmamızı istemektedir. 3 nelik baskı, şiddet ve aşağılamanın arkasında cehalet, kaba kuvvet ve kadın algısına dair bir takım yanlış ve köhne görüş ve düşünceler yatmaktadır. Aslında bütün bunlar cahiliye devrinin anlayış ve düşünceleridir. Nitekim adalet timsali büyük halife Hz. Ömer, bu yanlış telakkiyi şu sözüyle açık bir biçimde ortaya koymuştur: “Biz Cahiliye döneminde kadınları insan yerine koymazdık. İslam geldi ve bizden onlarla en iyi şekilde ilişki ve iletişim kurmamızı istedi. İşte o zaman biz, onların da bizim üzerimizde hakları olduğunu anladık.”(7) Cahiliye insanının kadını aşağılayan tutum ve tavrını en çarpıcı ve etkileyici biçimde Cenab-ı Hak bize resmetmektedir: “Onlardan birine bir kızının dünyaya geldiği müjdelendiğinde, içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir! Kendisine verilen bu kötü haber yüzünden utanır ve eşinden dostundan gizlenirdi.”(8) İşte cahiliye insanının acınası ruh hali bu idi. Kadına karşı yönelen şiddet sebebiyle, Çağdaş cahiliyyenin ruh hali de bundan daha iyi değildir. Bunda kadını metalaştıran, onu eşya seviyesine indiren inkârcı-materyalist anlayışın payı unutulmamalıdır. Manevi değerleri yok sayan, hayatı hazcılığa indirgeyen yaklaşımın payı da inkâr edilemez. Kadın ve çocuğa yönelik şiddette, alkolizmin etkisi de göz ardı edilemez. Bilhassa, Batı muhitlerinde ortaya çıkan ve giderek dünyanın diğer bölgelerine de sirayet eden cinsellik ve şiddetin nesnesi haline getirilmiş kadınların, ahu enînleri, feryatları insanlığın vicdanını sızlatmaktadır. Bu realitenin ticari bir sektöre malzeme edilmesi de yürek burkan bir trajedidir. İslam ise, bu algıyı tamamen terinse çevirmiş, kadın ve kız çocuklarının saygıya en layık kimseler olduğunu insanlığa öğretmiştir. Nitekim Hz. Ömer’in oğlu Ab- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Yalan, ihanet, sorumsuzluk, kibir, öfke, nefret ve işkence gibi eylemlerden ise kesin bir şekilde bizleri men etmektedir. Zira “Müslüman, Müslüman’ın elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.”(3) Kıymetli Kardeşlerim! Sevgili Peygamberimiz kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla bütün insanlara büyük değer vermiştir. Bilhassa kadınlar ve kız çocukları konusunda özel tavsiyelerde bulunmuştur. Kadınların ve kız çocuklarının şiddet, baskı ve aşağılamadan uzak tutulması için her fırsatta uyarılarda bulunmuştur. Zira kadın, insanlığın varlık sebebidir. Yüce Kitabımızda kadın; bütün insanlığın anası Havva’dır. Cesaret ve asaletiyle Asiye’dir. İffet ve temizliğiyle Meryem’dir. Sadakat ve teslimiyetiyle Hacer’dir. Hayatın zorlukları karşısında eşine verdiği destekle Hatice’dir. Peygamber hikmetini kendisinde tevarüs ettiğimiz Âişe’dir. Nesli Pâki Muhammedi’nin annesi Fatımâ’dır. Cefakâr annelerimiz, vefakâr kız kardeşlerimiz, kader ortağımız çilekeş eşlerimiz olarak kadın her türlü hürmet ve saygıya layıktır. Nitekim Rasül-i Ekrem Efendimiz; “Sizin en hayırlılarınız hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır” (4) “Sizden eşine karşı el kaldıranlarınız, hayırlı kimseler, iyi insanlar değildir.” (5) “Kadınlarınızın hakları konusunda Allah’a hesap vereceğinizi unutmayın. Çünkü onlar Allah’ın size emanetidir.”(6) buyurmaktadır. Muhterem Müslümanlar! Aziz Kardeşlerim! Bugün insanlık, bilhassa kadın hakları konusunda büyük bir imtihan ile karşı karşıyadır. Dünyanın hâlâ pek çok yerinde kadınlar; akıl almaz, vicdanlara sığdırılamaz baskı, şiddet ve zorbalıklara maruz kalmaktadır. Öteden beri kadınlarınıza ve kız çocuklarınıza yö- 4 dullah bu konuda şöyle bir tanıklıkta bulunmaktadır: “Biz Peygamber (sav) zamanında hakkımızda vahiy indirilir korkusuyla, hanımlarımıza kaba davranmaktan ve onları incitici söz söylemekten çekinirdik. Maalesef Efendimizin (sav) vefatından sonra aynı duyarlılığı gösteremez olduk.”(9) Aziz Kardeşlerim! Rabbimiz, haksızlık ve zulmü asla sevmez. Zulüm ve şiddeti hoş gören hiçbir yaklaşımın, düşüncenin, geleneğin ve inanışın; kendisine Kur’an ve Sünnet’te yer bulması mümkün değildir. Dinimizin hedefi, kadını ve erkeğiyle bütünleşmiş, ayrılığı ve parçalanmayı tasvip etmeyen, herkesin hak ve hukukunun gözetildiği erdemli bir fert ve toplum inşa etmektir. Kardeşlerim! Geliniz, kendimizden başlamak üzere, acısıyla, tatlısıyla ömrümüzü birlikte geçirdiğimiz eşlerimizi, ailelerimizi, komşularımızı ve tüm çevremizi elimizden, dilimizden emin kılalım. Zira mü’min, güven veren, emin kimsedir. Geleneğimizdeki, “Karıncayı dahi incitmeme” ilkesi hayatımızın vazgeçilmez düsturu olsun. Gönül kırmanın Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük bir vebal olarak telakki edildiğini hiçbir zaman unutmayalım. Şiddet, hayatımızdan uzak olsun. Sevgi, saygı, hoşgörü hayatımıza hâkim olsun. Aziz kardeşlerim, kadınını alçaltan milletlerin yükseldiğine tarih şahit olmamıştır. KAYNAK: 1-Zariyat, 51/49 2-Buhari,Mezalim, 3;Müslim, Birr-,58;Tirmizi, Birr ,18. 3-Buhari, İman, 4-5;Müslim, İman, 64; Ebu Davud; Cihad, 2;Tirmizi,Kıyame, 52. 4-Tirmizi, Rada,11. 5-Ebu Davud, Nikâh 42. 6-Müslim, Hac, 19. 7-Buhari, Libas, 31;Tefsir 66, 2. 8-Nahl, 58/59 9-Buhari, Nikah, 81. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 12 2012 HUTBELERİ 1 ÇANAKKALE ZAFERİ 16 - Mart Muhterem Müslümanlar! Şanlı tarihimizdeki kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferidir. Bu zaferin milletimizin tarihinde ayrı bir önemi vardır. Bu büyük olay, adeta bugün meydana gelmiş gibi hafızamızda taze ve canlıdır. Çanakkale Zaferi Birinci Dünya Savaşı’nda kahraman askerlerimizin, cihanı hayrete düşüren bir iman ve kahramanlık destanıdır. Bu zafer milletimizin iman ve azminin, metanet ve gücünün açık bir göstergesidir. Çanakkale Zaferi; ırkları, renkleri ve dilleri değişik çeşitli milletlerden oluşan haçlı ordularının Müslüman milletimizi yok etmek amacıyla karadan, denizden ve havadan üzerimize saldırdığı bir iman- küfür mücadelesidir. 3 hadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şayanı hayret bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.” Çanakkale Zaferi, vatanı, bayrağı, milleti, dini ve devleti için canını Allah yolunda feda eden, böylece Allah rızasına eren şehitlerin destanıdır. Çanakkale Zaferi, anaların biricik evladını, şefkat ve merhametle bağrına basıp; “Oğul, seni yetiştirdim, hizmet eyle vatana Ak sütümü helal etmem saldırmazsan düşmana” diyerek cepheye uğurladığı; oğlunun da anasının elini öperek; 2 Firhist’e Geri Dön “Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa, Cehennem olsa gelen bağrımızda söndürürüz Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz” diyerek bütün gücüyle düşmana karşı koyan milletimizin destanıdır. Çanakkale Savaşı, Yüce Rabbimizin “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın.”(1) emrine uyarak cepheye atılan kahraman askerlerimizin destanıdır. Anafartalar Komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale’deki askerimizin manevi gücünü şöyle anlatıyor: “Karşılıklı siperler arası sekiz metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulamayarak kâmilen şehit düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek itidal ve tevekkül ki, ölenleri görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiçbir tereddüt bile göstermiyor, sarsılmak yok!... Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şa4 Bu vesile ile başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere, Çanakkale savaşına katılan bütün şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Hutbeme Çanakkale’de göğsünü düşmana siper eden Mehmetçiğin destanını yazan milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY’un mısralarıyla son veriyorum. “Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker, Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i, Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın. Ey şehit oğlu şehit! İsteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.” “Hakkını helal et şefkatli ana Canım feda olsun kutsal vatana” diyerek karşılık verdiği, cefakar analar ile yiğit ve kahraman Mehmetçiklerin destanıdır. Aziz Mü’minler! Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. KAYNAK: 1) Bakara,190. Diyanet Hutbe arşivinden alınmıştır Firhist’e Geri Dön 13 2012 HUTBELERİ 1 23 - Mart ZARARLI ALIŞKANLIKLAR Değerli Mü’minler! Dünya Sağlık Örgütü’nün Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 30’dan fazla ülkede yaptığı araştırmada şu sonuçlar çıkmıştır; Dünyada işlenen cinayetlerin yüzde 85’i, boşanmaların yüzde 80’i, aile içi şiddet olaylarının yüzde 70’i, mala yönelik suçların yüzde 77’si, tecavüz suçlarının yüzde 50’si, intihar ve intihara teşebbüslerin yüzde 90’ı, trafik kazalarının ise yüzde 70’i alkolden kaynaklanmaktadır.(2) Yine beyin kanamalarının % de 85’i, damar 3 lara sürüklenebilmektedir. İçki ve uyuşturucu gibi maddelerin en önemli özelliklerinden birisi, az miktarda alınsalar bile zamanla alışkanlık yapmalarıdır. Ne acıdır ki; insanın, istifade edeceği sayısız temiz gıda ve içecekler yetmiyormuş gibi hem sağlığına hem topluma hem nesline hem de geleceğine korkunç zararlara yol açan içki, sigara uyuşturucu gibi şeylere yönelmesi, çalışarak alın teriyle kazanmak varken, kolay kazanma hevesiyle kumara bulaşması kişinin kendine yapabileceği en büyük kötülüktür. Kumar toplumsal bir felâkettir. Dinimizin şiddetle yasakladığı bu yıkıcı kötülüğün nice aileyi sefalete sürüklediği herkesin gördüğü bir gerçektir. Kumar oynayan bir insan şuurunu kaybeder. Parasının ve bütün varlığının elinden nasıl çıkıp gittiğini anlayamaz. Çünkü her kaybedişinde yeniden kazanmak için tekrar oynar ve her defasında da kaybeder. Evine eli ve cebi boş döndüğü zaman da içinden parasını alan kişiye karşı kin ve düşmanlık besler. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön tıkanıklığının % de 90’ı, gırtlak kanserlerinin % de 99’unun sigaradan olduğu ve ülkemizde bir yılda 117 bin kişinin sigaradan öldüğü yetkililerce belirtilmektedir.(3) Muhterem Cemaat! Yüce dinimiz, dünya ve ahiret mutluluğunu engelleyen, şahsî, ailevi ve toplumsal huzursuzluklara yol açan, başta alkol, uyuşturucu ve kumar olmak üzere her türlü zararlı alışkanlıkları yasaklamıştır. Hutbemin başında okumuş olduğum ayet-i celilede Yüce Rabbimiz mealen şöyle buyurur: "Ey iman edenler! İçki, kumar, (tapınmaya mahsus) dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz (hepiniz) vazgeçtiniz değil mi?”(1) Bazen özenti, bazen kötü arkadaş kurbanı, bazen de “ bir defa denemekle bir şey olmaz” anlayışına aldanarak kişi, zararlı alışkanlık4 Aziz Kardeşlerim! Sonuç itibariyle zararlı alışkanlıkların hepsi kişinin hem beden hem akıl sağlığına zarar vermekte, hayatını maddeten ve manen mahvetmekte, sosyal hayattan koparmakta, bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerini bitirmekte, ferdi ve sosyal facialara yol açmaktadır. Bu yüzden irademize sahip olarak zararlı alışkanlıklardan kesinlikle uzak durmalı, kullananların da kurtulmalarına yardımcı olmalıyız. Yüce Rabbim dünya ve ahiret hayatımızı mahvedecek zararlı alışkanlıklardan bizi ve neslimizi muhafaza buyursun. Bulaşmış olanların da tez zamanda kurtulmalarını nasip eylesin. Vücudunuz sıhhatli, ömrünüz bereketli, kazancınız helal, cumanız mübarek olsun. KAYNAK: 1-Maide,5/90-91 2-www.vekil.net 3-www.yenialanya.com.tr Hazırlayan: Bahattin ATAKLI Demre Müftüsü Firhist’e Geri Dön 14 2012 HUTBELERİ 1 30 - Mart DOĞAL AFETLERDEN KORUNMA BİLİNCİ Muhterem Müslümanlar! Her milletin tarihinde dayanılması zor olaylar olduğu gibi, bizim tarihimizde de yaşanmış çok acı olaylar ve doğal afetler vardır. Şüphe yok ki depremler, bu doğal afetlerin başında gelir. Aziz milletimiz, yakın geçmişte birçok deprem yaşadı. Bu depremlerde yüzlerce insanımız hayatlarını kaybetti. Kimi çocuklar da öksüz ve yetim kaldı. Birçok insanımızın evi barkı yıkıldı, iş yerleri harap oldu. Deprem bölgelerindeki alt yapılar kullanılamaz hale geldi. Bu acı kayıplara sebep olan depremleri ve geride bıraktığı sıkıntıları hep birlikte yaşadık. Değerli Mü’minler! Şüphesiz afet ve musibetler ancak 3 Ne yazık ki bazı insanlar, herhangi bir felakete uğradıkları zaman, kendi kusurlarını araştırmayı hiç düşünmeden çeşitli yorumlarda bulunuyorlar, ifrat ve tefritte kalıyor, bir türlü gerçeği bulamıyorlar. Bu kâinat, elbette sahipsiz, plansız ve programsız değildir. Önemli olan, o ilahi programı, yani kader inancını doğru bir şekilde anlayabilmek ve ona uyabilmektir. Bakınız Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de: “Allah size emanetleri mutlaka ehline vermenizi emreder”(4) ve “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın”(5) buyurarak tedbirli olmamızı emrediyor. Ülkemizin deprem kuşağı üzerinde bulunduğunu unutmamalı, inşaat tekniğini ve afetlerden korunma tedbirlerini öğrenmeliyiz. Dinimizin bize bildirdiği ilke ve gösterdiği yol budur. Aziz Mü’minler! Acılar paylaşıldıkça azalır. Bu itibarla acılar ve sıkıntılar, devlet ve millet işbirliği yaptığı zaman daha kolay aşılır. Yeter ki biz, sabır ve metanetle el ele vereNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Allah’ın izni ve takdiriyle olmakla birlikte(1) depremlerin açtığı yaraların sebepleri arasında bizim de kusurlu işlerimiz vardır. Bunların sorumluluğu, elbette bize aittir. O halde aklımızı kullanarak bunları görmemiz ve bize düşen tedbirleri zamanında almamız gerekir. Kader ne ise o yerini bulacak diyerek tedbir almamak, İslam’a aykırıdır. Bu bakımdan, bina yapımına başlamadan önce, arsayı iyi seçmeli ve zemin araştırması yaptırmalıyız. Sonra da binanın yapımında, bu işin uzmanlarının öngördüğü şartlara uymalıyız. Çünkü Yüce Allah; “Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorunuz”(2) ve “Tedbirinizi alın”(3) buyuruyor. Öyle ise bataklık ve sel yatağı olan yerlerde bina yapmamalı ve bu gibi alanları yerleşime açmamalıyız. Bina içerisine koyacağımız eşyayı, deprem anında üzerimize düşmeyecek şekilde bir yer veya duvarla bağlantı yapmak suretiyle yerleştirmeli, bütün tedbirlerimiz aldıktan sonra Allah’a havale etmeliyiz. İslam dinindeki tevekkül ve teslimiyet, işte budur. 4 lim, gönül birliği yapalım, geçmişten ders alarak aynı hatalara düşmeyelim. Kusurlarımızdan tövbe ve istiğfar ederek, Allah’tan af dileyelim. Allah’ın izniyle sıkıntıları aşarız. Deprem ve benzeri afetlerde kaybettiğimiz kardeşlerimize, Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize sabır, yaralılara acil şifalar diliyor ve hutbemi bir ayet meali ile bitiriyorum: “Ey yüce rabbimiz! Bize dünyada iyilik, güzellik ve nimetler ver. Ahirette iyilik, güzellik ve nimetler ver ve bizi cehennem azabından koru.”(6) KAYNAK 1) Teğabün 64/11, Hadid 57/72. 2) Nahl 16/43. 3) Nisa 4/102. 4) Nisa 4/58. 5) Bakara 2/195. 6) Bakara 2/201 Hazırlayan: Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ Firhist’e Geri Dön 15 2012 HUTBELERİ 1 06 - Nisan KARDEŞLİK ÇAĞRISI Kardeşlerim! İslam medeniyetinde insanlık âleminin, aynı özden neşet etmiş bir aile olduğu kabul edilir. Yüce Rabbimiz bu hakikati şöyle dile getirmektedir, “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır...” Âlemlere rahmet Efendimiz de Veda Hutbesinde; “Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki, Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza takva dışında bir üstünlüğü yoktur.” söz- 3 Ensar ve Muhacirler böyle bir kardeşliği yaşayarak ortaya koymuşlardır. Efendimiz(s.a.s.), asabiyet ve menfaatin çelik ağını kırarak; dilleri, renkleri, ekonomik imkânları, gelenek ve görenekleri farklı olmasına rağmen ‘iyilik ve takvada yardımlaşan’ kardeşlerden örnek bir toplum meydana getirmişti. Kıymetli Kardeşlerim! Ne yazık ki insanlık, tarih boyunca pek çok kardeşlik ihlâline tanık oldu. Hz. Âdem’in oğullarından Kâbil’in Habil’i öldürmesi, Hz. Yusuf’un, kardeşleri tarafından ihanete uğrayarak kuyuya terk edilmesi, kıskançlık ve menfaat duygularının yol açtığı olumsuz tablolardandır. İnsanlık bugün de Habil için gözyaşı döktüğü halde, kimi coğrafyada Kabil gibi davranmaya devam ediyor. Kardeşlik çeşmesini kurutan, merhamet duygusunu yok eden bu acımasızlık, sayısız cinayet ve katliamlara, hatta savaşlara yol açıyor. Kardeşlik bağlarının ciddî yaralar aldığı bir zaman ve mekânda hem Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’e, hem de birbirimize kardeş olmanın iklim ve ortamını yeniden oluşturmak ve onun özlemini çektiği kardeşler topluluğu olmayı yeniden hatırlamak ve hatırlatmak zorundayız. On dört asır önce birbirlerine düşmanlıklarıyla ün salmış Evs ve Hazreç kabilelerini, Ensar ile Muhacirleri birbirine kardeş kılan İslâm’ın yüce değerleri, bugün de aynı şekilde bütün Müslü- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 2 leriyle insanlığı kardeşliğe çağırıyordu. Yine, “Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız Âdem ise topraktandır” ifadesiyle, bütün insanların hilkatte kardeş olduğunu ilan ediyordu. Hz. Ali, valisi Malik el-Eşter’e yazdığı mektuplardan birinde, ona emri altındakilere adaletli davranmasını öğütlerken, şu manidar cümleyi kullanıyordu: “İnsanlar senin ya dinde kardeşin, ya da hilkatte eşindir.” Muhterem Kardeşlerim! Kardeşlik için mümin gönülleri birbirine bağlayan iman bağı yeterlidir. Peygamber şehri Medine’de Evs ve Hazreç kabîleleri arasındaki târihî mücâdeleyi sona erdirerek onları kaynaştıran bu kardeşliktir. Yine Medine’de, Enes b. Malik’in evinde, Peygamberimizin Ensar ile Muhacirler arasında gerçekleştirdiği kardeşlik uygulaması, tarihte eşi ve benzeri bulunmayan, tüm çağlara damgasını vuran örnek bir uygulamadır. İnsanlığın şahit olduğu en gerçekçi bu kardeşlik projesinde kişinin etnik kökeni, siyasi düşüncesi, sosyal statüsü, cinsiyeti hiç de önemli değildir. Bu kardeşlik cemiyetinde yer alabilmenin en önemli unsuru imandır. İran’lı Selman ile Medine’li Ebu’d-Derda’yı ve daha nice farklı etnik kökene, kabileye sahip insanı kardeş yapmıştı bu inanç ve bu imanP Değerli Müminler! Kardeşlik her şeyden önce bir söylem ve edebî bir kurgu değil, bir hukuk ve ahlâktır. İşte 4 manları hatta tüm insanlığı birbirine kardeş kılmaya yetecektir. Kardeşlerim! Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.s.)’in dünyamızı teşriflerinin yıl dönümü vesilesiyle, bizler bugün bir kere daha Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.s.)’in rehberliğine kardeşlik hukuku ve kardeşlik ahlâkı açısından ne ölçüde ittiba ettiğimizi yeniden gözden geçirelim. Bu bağlamda önce kendi iç dünyamıza yönelerek nefis muhasebesi yapalım. Özeleştiriden kaçınmadan, insanlık nezdindeki görev ve sorumluluklarımızı hatırlayarak; iyi, doğru ve güzelin timsali olma yolunda azmimizi bihakkın yenileyelim. Bu duygu ve düşüncelerle, 14-20 Nisan tarihleri içerisinde idrak edeceğimiz Kutlu Doğum Haftasının, bütün Müslümanlara huzur getirmesini, insanlığın içine düştüğü sıkıntıların aşılmasına, kardeşlik bağlarımızın güçlenmesine ve yeni rahmet kapılarının açılmasına vesile olmasını Cenâb-ı Allah’tan niyaz ediyoruz. Yüce Rabbimiz, bizlere Peygamberimizin sık sık özlemini dile getirdiği kardeşler topluluğu olabilmeyi nasip eylesinP KAYNAK: 1- Hucûrat, 13 2- İbn Hanbel V, 411 Hazırlayan ve Redaksiyon: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 16 2012 HUTBELERİ 1 13 - Nisan KARDEŞLİK AHLAKI VE HUKUKU Yürekleri birbirleri için çarpan ve ‘Allah’ın lütuf ve inayetiyle kardeş olma’ bahtiyarlığına ermiş aziz kardeşlerim! Rahmet yüklü evrensel mesajlarıyla gönülleri aydınlatan Peygamberimiz (s.a.s.)’in, asırlar öncesinden seslendirdiği kardeşlik ahlakı ilkelerine gelin hep birlikte kulak verelim: “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Kim din kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet 3 ğına batan dikende dahi derdiyle dertlenebilmek, türlü sıkıntılara müptela olduğumuz şu imtihan dünyasında beraberce Allah rızasını aramaktır kardeşlik. Kardeşlik, kardeşin hakkına riayet etmek ve saygınlığına gölge düşürmemektir. Peygamberimizin “Müslümanın müslümana malı, namusu ve kanı haramdır. Kişiye, müslüman kardeşini küçük görmesi kötülük olarak yeter.” sözünü hayatımızın ilkesi haline getirmektir kardeşlik. Kardeşlik; “Birbirinizle ilgiyi kesmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize haset etmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun. Müslümanın kardeşine üç günden fazla dargın durması helâl değildir.” ilkesi gereği, hangi şart ve ortamda olursa olsun kardeşini yalnızlığa terketmemektir. Ve kardeşlik; “Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selamını almak, hastalandığında ziyaret etmek, cenazesine katılmak, davet ettiğinde gitmek ve ona her fırsatta dua etmektir.” sorumluluğunun bilinciyle hareket edebilmektir. Kardeşlerim! “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın kusurunu örterse Allah da kıyamet günü onun kusurunu örter.” Kardeşlerim! Kardeşlik kavramı, aynı anne-babadan meydana gelenlere hasredilemeyecek kadar kapsamlıdır. Kardeşlik, Yaratan’ın bakışıyla insanı sevmektir. Yağmurun getirdiği rahmet gibi birbirimize rahmet olmaktır. Bir yerine binler olmaktır kardeşlik. Peygamberimizden gelen bir vefadır. Yıkık viranelerdeki mahcup edalı gariplere, kimsesiz gönüllere, yetimlere ve öksüzlere yürekten “kardeşim!” diyebilmektir. Teselli etmek, aynı zamanda teselli olmaktır kardeşlik. Fırtınalı denizlerde sığınılacak bir liman olabilmektir. Zor zamanlarda, gönül alıcı bir sözle mütebessim bir çehre sunabilmektir kardeşlik. Kardeşlik, diğergam olabilmektir. Kutlu Nebi’nin(s.a.s.); “Sizden biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe gerçek manada iman etmiş olamaz.” prensibine sıkı sıkıya bağlı kalmaktır kardeşlik. Duyarlı olabilmektir kardeşlik. Efendimiz (s.a.s.)’in ifadesiyle birbirimize muhabbet, merhamet ve şefkat gösterme hususunda tek bir vücut olabilmektir. Kardeşin kusur ve ayıbını örtmek, aya4 karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” ilahi fermanı gereği yıkıcı değil yapıcı olalım. Ayrıştırıcı değil, birleştirici olalım. Fitneyi değil, ıslahı esas alalım. Bizi biz yapan değerlere sımsıkı sarılarak birliğimizi ve dirliğimizi koruyalım. Ne kadar seviyorum kardeşimi hiçbir karşılık beklemeden! Ve ne kadar kardeşim kardeşime! anlayışıyla kardeşlik duygularımızı pekiştirelim. Hutbemizi, yürekten amin diyeceğimiz şu dualarla bitirelim: Ya Rabbi! Müminler olarak kalplerimizi, gönüllerimizi birbirine kaynaştır. Bizleri birbirlerine karşı sıcak yürekli, birbirlerini gördüğünde gözlerinin içi parlayan samimi kardeşler eyle. Birbirimize karşı merhameti yüreklerimizden hiçbir zaman eksik etme! Ya Rab! Bizi, son nefesimizi verinceye dek kardeşlerimize muhabbet duyan, onların dertleriyle dertlenen müminlerden eyleP KAYNAK: 3- Âl-i İmran, 103 4- Müslim, Birr ve Sıla, 58; Tirmizi, Hudud, 3 5- Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 59. 6- Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66 7- Ebud Davud, Edeb, 35 8- Tirmizi, Birr ve Sıla, 18 9- Buhari, Cenâiz, 10- Hucurât, 10 Hazırlayan ve Redaksiyon:Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 17 2012 HUTBELERİ 1 20 - Nisan HZ. PEYGAMBERİN ÇOCUK SEVGİSİ Muhterem Müslümanlar Bir gün Sevgili Peygamberimiz torunu Hz. Hasan’ı öpmüştü. Yanında sahabeden Akra vardı. Akra: “Benim on tane çocuğum var onlardan hiçbirisini öpmedim.”dedi. Resulullah(sav) ona hayretle bakıp; “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz”(1) buyurdular. Çocukları öpmek merhamet ve sevginin alametidir. Dünyada merhamet etmeyene ahirette merhamet edilmeyeceğini Resulullah (sav) bildirmiştir. Muhterem Mü’minler Rabbimizin biz aciz kullarına lutfettiği sayısız nimetlerden birisi de evlat nimetidir. Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere “Çocuklar dünya hayatının süsü(2) ve imtihan vesilesidir.”(3) Cenab-ı Hakk’ın bu nimeti verip vermemesi bizler için imti3 Muhterem Müslümanlar Allah Resulü bizlere, çocuklarımıza adaletle muameleyi emretmiştir. Cahiliye toplumu kız evladını utanç kaynağı kabul edip, kız çocuklarını diri diri toprağa gömerken, Hz Peygamber kız torunu Ümame’yi omuzuna alıp halkın arasında dolaşmıştır. “Kim ki kendisine kız çocuğu verilir de ona ihsanda bulunursa o kız çocukları, kendisine karşı cehennem ateşine perde olur”(7) buyurmuştur. Değerli Kardeşlerim! Çocuklarımız bizim yarınlarımızdır. Huzurlu bir toplum istiyorsak çocuklarımızı sevgi ve merhametle eğitmeliyiz. Dini yaşantımız ve ahlaki değerlerimizle çocuklarımıza model olmalıyız. “Çocuklar donmamış bir beton gibidir üzerine ne düşerse iz bırakır.”(8) Çocuklarımız güzel yetiştirilince kapanmayan amel defterimiz, dünya ve ahiret mutluluğumuz iken, ihmalinde ise dünya ve ahiretimizi zindana dönmesine sebep olabilirler. Kitabımız Kur’an’ın bize öğrettiği şu dua ile hutbemi bitiriyorum: Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön handır. Sevgili Peygamberimiz ise “Her ağacın bir meyvesi vardır gönlün meyvesi de çocuktur”(4) buyurmuştur. Aziz Cemaat Âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimizin çocuklara şefkat ve merhameti bambaşkaydı. Bir çocuk gördüğü zaman mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplardı. Ona büyük bir insan gibi selam verir hatırını sorar ve kollarına alır okşar, öperdi. Anlayacağı şekilde sohbet eder, öğütler verirdi. Allah Resulü “Çocukları olan onun hatırı için çocuklaşsın.’’ buyurmuştur. Bizzat kendisi Bizzat kendisi çocuklarla oyun oynamış, onlarla yarışmalar yapmıştır. Bizler de çocuklarımızla yakından ilgilenmeli, eğitimleri noktasında onların seviyelerine uygun davranmalıyız. Yasaklar koyunca onlara alternatifler sunmalı, hata yaptıkları zaman onları azarlamadan dinlemeliyiz. Enes bin Malik: “On yıl Hz Peygambere hizmet ettim, şunu niye böyle yaptın, bunu neden böyle yapmadın? Diye beni bir kez bile azarlamadı.”(6) buyurmuştur. 4 “Ey Rabbimiz eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”(9) KAYNAK: 1- Buhari Edeb 18 2- Kehf 18/ 46 3-Teğabun 64/ 15 4- Feyz-ül Kadir 4/42 5- Deylemi 2,136/b 6- Buhari Edeb 39 7- Buhari Zekat 10 8- Haim Jinot 9- Furkan 25/74 Hazırlayan: Havva Akgül - İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 18 2012 HUTBELERİ 1 27 - Nisan TOPLUMSAL BAĞLAMDA ALIN TERİNİN ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam, insanlığın hem dünyada hem de ahirette mutlu olmasını gaye edinmiş, namaz, oruç, hac ve zekat gibi ibadetlerle birlikte Allah’ımızın razı olacağı söz ve davranışları da ibadet olarak saymıştır. Kişinin güler yüzlü olması, yoldan bir taşı kaldırması, araca binemeyen hasta veya yaşlıya yardım etmesi, İslami kurallara uygun ticaret yapması, helal kazanç elde etmesi ibadet kapsamında olan davranışlardandır. Hayatın tamamını ibadet kapsamına alan dinimiz, emek ve alın terini de ibadet olarak değerlendirmiştir. 3 Aziz Cemaat! Emeğe ve alın terine saygı dinimizin üzerinde durduğu hususlardan birisidir. İslam'da işçi-işveren ilişkileri, çatışma esasına göre değil, barış, kardeşlik, yardımlaşma, hak-hukuk ve dürüstlük esasları üzerine kurulmuştur. Bu nedenle işveren, çalıştırdığı kişilerin maaş ve ücretlerinin en azından temel ihtiyaçları karşılayacak şekilde olmasına özen göstermeli, çalışanların durumlarına uygun adil ücret ödemeli, sigorta primleri ödenmeli ve çalışanın temel hakları korunmalıdır. İşveren, vereceği ücreti önceden belirlemeli, çalışanların ücretini tam ve zamanında ödemelidir. Değerli Kardeşlerim! Sevgili Peygamberimiz (sav) "Çalışanın ücretini alın teri kurumadan veriniz.”(4) buyurarak bu konuda işverenleri duyarlı olmaya davet etmiştir. Ayrıca çalışanın ruh ve beden sağlığı korunmalı, ibadetlerini rahatlıkla yerine getirebilmesine imkân sağlanmalıdır. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Muhterem Müslümanlar! Alın teri denince çalışmak akla gelir. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de, Mü’minlerin cuma namazı kıldıktan sonra rızıklarını kazanmak üzere yeryüzünde dağılıp Allah'ın lütfundan (rızkından) talep etmelerini ister.(1) Sevgili Peygamberimiz de: “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir lokma yiyemez”(2) buyurarak alın teri ve emeğin önemini ne güzel ifade etmiştir. İlk insan ve ilk peygamber Âdem (a.s) 'in çiftçilik, dokumacılık, fırıncılık ve aşçılık yaptığı rivayet edilmektedir. Yine İdris (a.s) terzilik, İbrahim (a.s) kumaş ticareti, Nuh (a.s) ile Zekeriya (a.s) marangozluk, İsa (a.s) kunduracılık, Eyyüb (a.s) çiftçilik mesleğinin öncüleri olmuşlardır. Ayrıca Davut (a.s) zırh yaparak hem geçimini sağlamış hem de sadaka vermiştir.(3) Allah Resulü Efendimiz (sav) de, peygamberlik vazifesi gelmeden önce Mekke'de çobanlık ve ticaret yapmış, dürüst kişiliğinden dolayı “el-Emin” yani güvenilir kişi diye anılmıştır. 4 Hangi meslek sahibi olursa olsun kişi hak ve hukuka riayet etmelidir. Hutbemi Sevgili Peygamberimizin Hadis-i Şerifleri ile bitirmek istiyorum: “Bizi aldatan bizden değildir.”(5) “Allah Teala sizden birinizin bir iş yaptığı zaman, onu sağlam ve güzel yapmasını sever.”(6) KAYNAK: 1- Cuma, 62/ 10 -11 2- Buhari,Büyü 15 3- AKAR,Muhlis İş ve Ticaret Ahlakı Sh:14 4- İbn Mace, Rükun,4 5- Müslim, Îmân 164, Fiten 16 6- Beyhaki,Şuabu’l iman, IV,334-335 Hazırlayan: Mustafa ŞİMŞEK- Aksu Müftüsü Firhist’e Geri Dön 19 2012 HUTBELERİ 1 04 - Mayıs AİLEDE SEVGİ ve MERHAMET Muhterem Mü’minler! Toplumları oluşturan en küçük yapı birimi ailedir. Yani aile toplumun çekirdeği mesabesindedir. Bu nedenle öncelikle ailenin Allah’ın koyduğu kurallar üzerine bina edilmesi daha sonra ise ailenin korunması ve yıkılmaması için mutlu ve huzurlu bir ortamın oluşturulması gerekir. Aile ortamının mutluluğu ve huzuru ise o ailedeki anne, baba ve çocuklar arasındaki karşılıklı sevgi ve muhabbete bağlıdır. Değerli Cemaatim! Sevgi her şeyde gereklidir. Sevgiyle büyütülen çiçek daha güzel açar. Sevgiyle yapılan yemek daha lezzetli olur. Sevgiyle öğrenilen bilgi daha verimli ve kalıcı olur. Kı3 yurarak sevgi ve merhametin insanları birleştirici, kabalığın ve sertliğin ise uzaklaştırıcı etkiye sahip olduklarını vurgulamaktadır. Nitekim Peygamber Efendimiz’in aile hayatında da bırakın zorbalık ve şiddeti, hoş olmayan, kaba bir söz ve davranışa rastlamak da mümkün değildir. Muhterem Cemaat! Çocuklarımızı yetiştirirken, her şeyden önce kendimiz güzel örnek olmamızla birlikte kullanacağımız metod sevgi ve merhamet olmalıdır. Dayak ve azarla yetiştirilen çocuk, bir müddet sonra bunlara alışır ve caydırıcı etkisi kalmaz. Buna mukabil anne ve babasından sevgi görmüş ve bu sevgi ile yetişmiş çocuk ise, büyüklerinin hoşlanmadığı onları üzecek ve sevgilerini kaybetmesine neden olacak bir hata yapmaktan korkar. Bu sayede sevgi donanımlı birey her türlü kötü alışkanlık ve davranışlardan kurtulup güzel huylarını geliştirmek gayretinde olur. Unutulmamalıdır ki korku ve baskının hakim olduğu terbiye yöntemleri etkili ve kalıcı olamaz. İnsan korktuğu kişilerin değil sevdiği kişilerin sözlerine itibar eder ve onların davranışlarını örnek alır. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön saca sevgiyle yapılan her iş daha güzel ve bereketli olur. Özellikle sevgi, öncelikle insan için gereklidir. Çünkü insan yaratılışı itibarıyla sevmeye ve sevilmeye muhtaçtır, sevgisiz yaşayamaz. Bedenin güçlü kalması için nasıl değişik gıdalara ihtiyaç varsa; ruhun mukavemeti için de sevgi ve merhamete ihtiyaç vardır. Resulullah (s.a.s.)’in “Sizler İman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.”(1) hadis-i şerifinden hareketle sevginin uygulanması gereken en öncelikli yer de aile ortamıdır. Aziz Cemaatim! Eşlerin birbirine karşı sevgi, saygı, muhabbet ve merhametle davranmaları, birbirlerine güzel sözler söyleyip iyi muamelede bulunmaları başta kendileri olmak üzere o ailedeki çoluk çocuk herkesi mutlu eder ve birbirlerine kenetlenmelerine vesile olur. Kuran-ı Kerim’de de Allah Teala Peygamber Efendimiz (sav)’e hitaben: “Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdiS”(2) bu4 Değerli Kardeşlerim! Evlerimizi, hem kendi geleceğimiz hem de toplumumuzun geleceği için birer eğitim ve terbiye yuvaları haline getirmek mecburiyetindeyiz. Bunun yolu Kur’an ve Sünnet’e uygun yaşama bilinci ve aile bireyleri arasında oluşturulacak sevgi ve merhamettir. Çünkü sevmek ve sevilmek öyle müthiş bir anahtardır ki onunla nice kapılar açılır, nice gönüller fethedilir. Muhterem Kardeşlerim! Sözün özü; her işimizi sevgi ve merhametle yapmalı, sadece takdir ederken değil yapılan hataları düzeltirken bile sevgi ve merhametle davranmalıyız. Sadece aile ortamında değil hayatımızın tüm alanlarında sevgi ve merhamet prensiplerini uygulamalıyız. Hutbemizi Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in bir hadis-i şerifi ile bitirelim: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.”(3) KAYNAK: 1- Müslim, İman, 93. 2- Al-i İmran 3/159. 3- Buhâri, Tevhid 2, Edeb 27; Müslim, Fedail 66, Tirmizi, Birr 16 Hazırlayan: Osman ÖZTÜRK Manavgat Vaizi Firhist’e Geri Dön 20 2012 HUTBELERİ 1 11 - Mayıs İSLAM’DA EBEVEYN HAKLARI Muhterem Müslümanlar ! Anne ve babamız bizim dünyaya gelmemize vesile olan çok değerli varlıklardır. Bu durumu Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade etmektedir: ”Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu!”(1) Değerli Müminler! Ebeveynimiz bizlere doğumdan itibaren bakar, büyütür, bütün ihtiyaçlarımızı karşılar. Bütün bunları karşılık beklemeden yapar. Bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz. Çoğu zaman gece uykusunu terk eder ve çocuğunun hizmetini seve seve yapar. Hele engelli çocukların anne baba3 malı, onları incitici söz ve davranışlardan kaçınmalıdır. Allah’a itaatsizlik olmadıkça onların isteklerini yerine getirmesi, hastalık veya yaşlılık sebebiyle muhtaç olduklarında hizmetlerine koşması, ebeveynin dost ve arkadaşları ile alakayı kesmemesi, ana babanın evladı üzerindeki haklarından sadece birkaçıdır. Onlar bizi büyütürken nasıl emek verdilerse, bizler de onlara karşı aynı sabrı ve saygıyı gösterebilmeliyiz. Değerli Kardeşlerim ! Ana babamızı yılın sadece bir gününde değil, her günü ve her an hatırlayalım, hizmetlerine koşalım. Bizler ebeveynimize nasıl davranıyorsak çocuklarımızın da bize aynı şekilde davranabileceğini iyi bilelim. Cennete giden yollardan birinin de ana babamıza iyi muameleden geçtiğini ve onlara yapacağımız her vazifenin Allahın rızasını kazanmamıza vesile olacağını unutmayalım. Hutbemi Peygamber Efendimizin (sav) bir Hadisi Şerifi ile bitiriyorum: ”Allah’ın rızası ana babanın Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön larının fedakârlığını kelimelerle ifade etmek mümkün değildir. Bunun için anne baba hakkına riayet çok önemlidir. “İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik.’’(2) ayeti bu hakkı hatırlatmaktadır. Muhterem Müminler ! Anne babanın haklarına riâyet, dinimizin en önemli emir ve tavsiyelerindendir. Kur’an-ı Kerim’de ve Hadisi Şeriflerde Allah’ a kulluk ve itaatten hemen sonra anne ve babaya iyi davranmanın gerekliliği vurgulanmıştır. Yüce Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’ de: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ”öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.”(3) buyurmuştur. Değerli Müslümanlar! İnsan anne babasına karşı ‘’öf’’ bile demeyecek kadar saygılı, hürmetkâr, güleryüzlü, alçakgönüllü, anlayışlı, tatlı dilli ol4 rızasında, Allah’ın gazabı da ana babanın gazabındadır.”(4) KAYNAK: (1 )Ahkaf,46 / 15 (2 )Lokman,31/ 14 (3) İsra,17/ 23 (4 )Tirmizi,Birr 3 Hazırlayan: Ayşe YARAŞ - İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 21 2012 HUTBELERİ 1 18 - Mayıs ÜÇ AYLARIN ÖNEMİ ve REGAİP KANDİLİ Muhterem Müslümanlar! 22 Mayıs Salı günü halkımızın “ Üç Aylar” diye ifade ettiği Recep ayının ilk günü olup, 24 Mayıs Perşembe akşamı da Regaib Kandili’dir. “Üç Aylar” sonu Ramazan ayı ile biten, rahmeti, bereketi ve mağfireti bol, feyizli ve kutlu bir zaman dilimidir. Bu aylar, kameri takvime göre Recep, Şaban ve Ramazan aylarıdır. Bu aylar; dini duyguların yoğunluk kazandığı, merhamet, şefkat, yardımlaşma ve dayanışma hislerinin zirve noktaya ulaştığı aylardır. Bu aylar; tövbe etmenin, affın, manevi arınmanın ve kendini yenilemenin habercisi olan Regaib, Mirac, Berat Kandili, Kadir Gecesi ve Ramazan Bayramını bizlere taşıyan elçiler gibidir. Bu aylar; geçmişin muhasebesini yaparak, geleceğe azim ve enerji dolu bir şevkle atılmak için bulunmaz bir imkândır. Sevgili Peygamberimiz, bu aylarda her zamankinden daha çok ibadet eder ve şöyle dua ederdi: 3 en şerefli varlığı olarak bilip hürmet eden. Gelmeyene giden, aramayanı soran, vermeyene bolca ikram eden... Sen olmalısın Miraç! Düşenler sana tutunup kalksınlar, kalkanlar ötelere seninle kanat açıp uçsunlar. Sana gelenler sende Hz. İbrahim’in aşkını, Hz. Eyyub’un sabrını, kâinatın medar-ı iftiharı Hz. Muhammed Mustafa(s.a.s.)’nın rahmet, şefkat, sehavet, adalet, kanaat ve bilcümle güzel ahlakını bulsun. Sana gelen miraca gider gibi gelsin, senden ayrılan miraçtan döner gibi hüzünlensin. Sen insanlığın miracı ol, namaz senin miracın olsun. Sen olmalısın Berat! Hata ve kusurları setreden, suça ceza verse de suçluyu affeden. Borçluya merhamet edip, kol kanat geren. Güçlünün değil haklının, zalimin değil mazlumun yanında yer alan. Affedenlerin affolunacağı hakikatini bir an dahi unutmamalısın. Beni Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri adedince günahın olsa, cânu gönülden yapacağın bir tövbe ile “Rahmeti gazabını geçmiş olan" Mevlanın seni de bağışlayacağından ümit var olmalısın. Evet, sen olmalısın Ramazan! Dünyaya gelişin “rahmet", dünyada kalışın “mağfiret" ve dünyadan ayrılışın “nar-ı cehimden azat olarak" varacağın yer cennet olmalı. Senin girdiğin yerde şeytanlar bağlanmalı, hatta senden korkup, yönünü, yolunu değiştirmeli. Nefs-i emmarenin tuzaklarını birer birer bozmalısın. Gözün nereye ve nasıl bakıyor? Kulağın neler duyup dinliyor? Ağzına giren ve oradan çıkandan haberdar mısın? Elin ne ile meşgul, ya gönlün? Senin girdiğin yer cennete dönmeli. Ağlayan gülmeli, gülen düşünmeli. Hızır misali elinin değdiği yere Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 2 “Allah’ım! Recep ve Şaban ayını hakkımızda hayırlı kıl, bizi Ramazan ayına kavuştur.”(1) Değerli Kardeşlerim! Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin.”(2) Ayette geçen Haram aylarının Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları olduğunu Peygamber efendimiz bizlere bildirmiştir. Yine O üç aylar hakkında şöyle buyurmuştur: “Recep Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır.”(3) Kardeşlerim! Bu mübarek gün ve geceler bir şiar olup; bizi davet ettiği bir hakikat ve ulaştırmayı hedeflediği bir yer var. Yüce nebiye iman etmiş, gönülden bağlanmış bir mümin olarak cehlin karanlığını aydınlatan kandil, susuz, çorak gönüllere yağan rahmet, güzel ahlakıyla çevresine nur saçan bir güneş sen olmalısın. Senin olmalı yetimin başını okşayan el, senin olmalı dertli yüreklere şifa sunan dil ve sen olmalısın feri kaçmış gözlere nur, gülmeyi unutmuş yüzlere sürur. Sen olmalısın kimsesizlerin kimsesi, sen olmalısın çaresizlerin çaresi. Sen olmalısın akan gözyaşlarını silen, sen olmalısın garibin halini o söylemeden bilenP Sen olmalısın Regaip! Özlenen, rağbet edilen, değer veren ve değer verilen. Yaratılanı yaratandan dolayı hoş gören, insanı kâinatın gözbebeği, Yüce Allah’ın 4 bolluk, bereket inmeli. Sen Ramazan olmalısın; Yoksulun sadaka-i fıtırı olmalısın. Fakirin sofrasında aş, mazluma, enîne yoldaş, meleklerle sırdaş olmalısın. Seninle iftar etmeli manaya, hikmete acıkmış olanlar. Seninle sahur yapmalı seherlerde kurtlar, kuşlarP Sen olmalısın Kadir! Kur’an’ın doğduğu gece, sen de Kur’an’la yeniden doğmalısın. Onunla ikiz kardeş olmalısın. Sen olmalısın Bayram! Evine bayram uğramayanlar varsa aman ha sen uğramalısın. Dargınları barıştıran, ayrılanları kavuşturan, dostları, dostlarla buluşturan olmalısın. Sen bayramda bayram ederken, seninle bayram etmeli alem! Ve sen ey insan! Eşref-i mahlûkat, ahsen-i takvim olan! Sofran ibadetin olsun, ibadetin de sofran. Böylece kulluğunun tadına var ve sana tat versin iman!(4) Üç aylar ve kandiller; yaratılış gayemizi düşünmemiz, yaratan ve yaratılanlarla olan ilişkilerimizi değerlendirmemiz için bulunmaz fırsatlardır. Bu aylarda yapılacak dualar, tevbe- istiğfarlar, kalıcı iyilik ve hayırlar, sevinç ve kederlerin gönülden paylaşılması Rabbimizin katında karşılığını fazlasıyla bulacaktır. “Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bize hayırlı, bereketli kıl ve bizi Ramazan ayına kavuştur.” KAYNAK: 1- Müsned, I, 259 2- Tevbe, 9/36 3- Keşf’ül- Hafâ, c.1, s. 423 4- Diyanet Aylık Dergi, Temmuz 2010, sayı: 235, s. 38-39 Hazırlayan: Celil KARACA / Muratpaşa Müftüsü Firhist’e Geri Dön 22 2012 HUTBELERİ 1 25 - Mayıs FETİH RUHU Muhterem Mü'minler Her milletin, kendisine ışık tutan şevk ve heyecan kaynağı değerleri vardır. Fertler, bu değerlerin etrafında kenetlendikleri zaman gerçek manada millet olma şuuruna ererler. Toplumu birbirine kaynaştıran bu değerlerden biri de milli birlik duygusudur. Şanlı tarihimiz, imanımızdan kaynaklanan, milli birlik ruhuyla kazanılmış eşsiz zaferlerle doludur. Bu zaferler, geçmişimizi süsleyen ve geleceğimizi aydınlatan çok önemli dönüm noktalarıdır. Tarih sahnesinde müstesna bir yere ve değere sahip olan İstanbul'un fethi de, bu dönüm noktalarından birisidir. Değerli Mü'minler Temelleri Malazgirt'te atılmış olan bu zaferle, milletimiz sesini dünyaya daha gür bir şekilde duyurmuştur. İnsanlık tarihi, İs3 celikle kilise önderleri ve şehrin yerli halkının karşı koymuş olması, bu fethin, Müslümanlara sadece Bizans topraklarını değil, Bizans insanının gönüllerini de açtığını net bir şekilde göstermiştir. Değerli Kardeşlerim Özünü İslam'ın yüce değerlerinden alan fetih ruhu, bugün artık daha çok, bilgi ve inançla çalışıp üreterek ülkemize ve insanlığa yararlı olmak şeklinde algılanmalıdır. Her ferdin sorumluluk bilinciyle vazifesini en güzel biçimde yapması bu anlayışın gereğidir. Gerçek ve kalıcı fethin, gönülleri fethetmek olduğu bilinciyle hareket ederek, gelecek nesillerimizi İslamî ve millî değerlerle donatıp bu ruh ve anlayışa sahip olmalarını sağlamalıyız. Bu vesileyle, vatan ve mukaddesat uğruna canlarını feda eden fetih erleri şehit ve gazilerimizle, ülkemiz için her türlü fedakarlığa katlanan ecdadımıza Allah'tan rahmet diliyor ve hutbemi Nasr suresinin mealiyle bitiriyorum: “Allah'ın yardımı ve fetih gelip, insanların bölük bölük AlNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön tanbul'un fethiyle, bir çağın kapanıp yeni bir çağın açılmasına sebep olan en önemli olaylardan birine şahit olmuştur. Peygamber efendimizin; "İstanbul mutlaka fethedilecektir. O'nu fetheden komutan ne güzel komutan ve O'nu fetheden asker ne güzel askerdir"[1] şeklindeki müjdesi ise, bu fethe, apayrı bir anlam ve önem kazandırmıştır. İstanbul'u fethederek bu övgüyü hak eden büyük hükümdar Fatih Sultan Mehmet, çıkardığı bir fermanla Bizans halkının hasret kaldığı can, mal, ırz ve namus güvenliğini teminat altına alarak, idaresi altındakilere, günümüze örnek olacak şekilde, sevgi, saygı ve hoşgörüye dayanan inanç ve ibadet hürriyeti tanımıştır. Hiçbir ayrım yapmadan herkese yardım elini uzatmış, yoksulları gözeterek sosyal adaleti yerleştirmiş ve örnek yönetimiyle, Bizans halkının yaşamakta olduğu zulme son vermiştir. Bu erdemli davranışıyla o büyük hükümdar, İstanbul'un fethini gönüllerin fethiyle taçlandırmıştır. İstanbul'u geri almak için harekete geçen kuvvetlere, ön4 lah'ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O'ndan bağışlanma dile. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir.”(2) KAYNAK: 1 - Ahmet b. Hanbel, Müsned IV, 32 2 - Nasr Süresi. Diyanet Hutbe Arşivinden alınmıştır. Firhist’e Geri Dön 23 2012 HUTBELERİ 1 01-Haziran DOĞRU HABER Muhterem Müslümanlar! Mensubu olduğumuz İslam Medeniyeti, ilahi vahye dayanan köklü bir medeniyettir. Vahiy ise Yüce Allah’ın ilahi hakikatleri peygamberlere bildirme yolunun adıdır. Bu bakımdan vahiy, bir haber verme olayıdır; peygamberler de Allah’tan kullarına haberler, buyruklar, müjdeler, öğütler ve ikazlar getiren gerçek habercilerdir. Doğruluk anlamına gelen “sıdk” peygamberlerin en başta gelen vasıflarındandır. Peygamber efendimizin haber verdiği ilahi hakikatlerin üzerinden 14 asırdan fazla zaman geçmesine rağmen, onlarda 3 haberlerin doğru olup olmadığını araştırmadan, hepsini doğru kabul ederek üzerine hüküm bina etmek de dinî ve ahlakî açıdan o kadar veballi bir davranıştır. İsra Sûresi’nin 36. Ayet-i kerimesinde; insanın gözünün, kulağının ve kalbinin her türlü tasarrufundan sorumlu tutulacağı çok açık bir şekilde dile getirilmektedir. Peygamber Efendimiz de “kişiye yalan olarak her duyduğunu söylemesi yeter” (1) buyurmuşlardır. Değerli Mü’minler! Yalan haber kuşkusuz fert ve topluma büyük zararlar verir. Fitnenin, fesadın, hatta savaşların çıkmasına, dostlukların sona ermesine, hakların zayi olmasına, masumların zarar görmesine ve benzeri birçok olumsuzluğa vesile olur. Zaman zaman bir yanlış haber yüzünden ocakların söndüğüne, insanların perişan olduğuna şahit olmaktayız. Bu bakımdan duyduğumuz haberin aslını esasını araştırıp doğrusunu öğrenmeye çalışalım, doğrusunu öğrenmeden onunla asla amel Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön herhangi bir değişiklik, eksiltme ve ekleme olmamıştır. Aziz Cemaat! Kutlu haberciler silsilesinin son halkası Hz. Peygamberin haber verdiklerine kulak vermek, onları anlamak ve uygulamak dünya ve ahiret mutluluğuna erişmek için şarttır. Hz. Peygamberin çağrısının en başında ise, Müslümanların daima doğru ve dürüst olmaları, yalandan ve yalancılıktan uzak durmaları gelmektedir. Buna göre; olgun bir Müslüman her zaman gerçeği ve doğruyu söylemeli, hakka tanıklık etmeli; gerçeği ters yüz etme, abartma, muhatabını yanıltma, iftira ve bühtandan da kesinlikle uzak durmalıdır. Hucurat Suresi’nin 6. ayetinde, işitilen her habere itibar edilmemesi, haberin ve haber verenin mutlaka araştırılması, böylelikle fert ve topluma zarar verici davranışlardan kaçınılması gerektiği vurgulanmaktadır. Yalan-yanlış haber vermek veya gerçek dışı beyanda bulunmak ne kadar veballi bir davranış ise, duyduğumuz 4 etmeyelim. Ayrıca bize sır olarak emanet edilen haberleri de saklamasını bilelim. İnsanların özel hayatlarına müdahale anlamına gelecek, kişilikleri zedeleyici durumların araştırılıp ortaya konulması çabalarından da uzak durmaya çalışalım. Kitle iletişim araçlarının sağladığı imkanlarla yoğun haber bombardımanı altında yaşadığımız şu günlerde, gerek fert ve gerekse toplumsal huzurumuzun temini ve muhafazası için, İslam’ın haber konusunda belirlediği ahlaki kurallara uymayı şiar edinelim. Hutbemi bir ayet melaliyle bitirmek istiyorum: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine bile olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutanlar olun” (2) KAYNAK: 1. Müslim, 1/10. 2. Nisa, 4/135. (Diyanet hutbe arşivinden alınmıştır.) Firhist’e Geri Dön 24 2012 HUTBELERİ 1 08-Haziran YAZ KURAN KURSLARI VE ÇOCUK EĞİTİMİ Aziz Müminler! Yüce Rabbimizin bizlere lütfettiği en güzel nimetlerden biri de çocuklarımızdır. Bu nimet aynı zamanda bizim için önemli bir imtihan vesilesidir. Dünya ve ahiret hayatımızı çok yakından ilgilendiren çocuklarımız, dünya hayatında mutluluk ve sevinç kaynağımız olabildiği gibi ahiret için de sorumluluk vesilemiz kabul edilebilir. Muhterem Kardeşlerim! Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de; “bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer deneme aracıdır. Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.”(1) “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, 3 "Resûlullah'a, namazın çocuğa ne zaman emredileceğinden sorulmuştu. O, “çocuk sağını solundan ayırmasını bildi mi ona namazı emredin”(5) buyurdu. Çocuk konuşmaya başladığı andan itibaren en azından namazla ilgili bilgileri öğrenmesine yardımcı olunmalıdır. Böylece çocuklarımız dinin direği olan namaz için hazır hale gelmiş olurlar. Muhterem Müslümanlar! Her anne ve baba, kendilerine ilâhî bir emanet olarak verilen çocukların eğitimlerini hiçbir özveriden kaçınmadan yerine getirmelidir. Zira çocuğun kendisiyle ve toplumuyla barışık bir insan olarak yetişmesinde, geleceğimizin güvence altına alınmasında dini terbiyenin önemi tartışmasızdır. Ancak bu eğitimi verirken kullandığımız yöntemler din eğitiminin önemli bir parçasıdır. Her yaz döneminde, bir milyonun üzerinde çocuğumuz, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaygın din eğitimi faaliyetlerinden biri olan “Yaz Kur’an Kursları”ndan istifade etmektedir. Yaz Kur’an Kurslarında Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun”(2) buyurmaktadır. Yavrularımızı helal rızıkla büyütmek, onlara iyi rehberlik etmek, eğitimleri için her türlü fedakârlığı ortaya koymak onlara karşı en önemli sorumluluklarımızdır. Böylece çocuklarımız ahiret yurdu için nimet vesilesi olabilir. Kıymetli Kardeşlerim! Sevgili Peygamberimiz (sav); “bir baba, çocuğuna iyi terbiyeden daha değerli bir miras bırakamaz”(3) buyurarak çocuk eğitimine dikkatlerimizi çekmiştir. Onların bir kul olarak Allah’a, canlı olarak nefsine, evlat olarak anne-babasına, insan olarak akraba ve komşusuna, vatandaş olarak milletine karşı görevlerini yerine getiren bireyler olarak yetiştirilmeleri hepimiz için temel görevdir. Büyükleri, çocuklara karşı terbiyeden sorumlu tutan Allah-ü Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanındır.”(4) 4 kız ve erkek çocuklarımıza Kur’an-ı Kerim yanında din ve ahlak bilgileri öğretilmektedir. Böylece bu kurslarla onların Allah’a, aile ve topluma karşı sorumlu bir genç olarak yetişmesine yardımcı olunmaktadır. Bu nedenle Yaz Kur’an Kursları Çocuklarımız için önemli imkânlar sunmaktadır. Değerli Kardeşlerim! Diyanet İşleri Başkanlığı’mıza bağlı cami ve Kur’an Kurslarında 18 Haziran itibariyle Yaz Kur’an Kurslarımız başlayacaktır. Yüce Rabbimiz, evlatlarımızı Milli ve Manevi değerlerimiz doğrultusunda, kendisine, ailesine, vatanına, milletine, bütün insanlığa faydalı birer insan olarak yetiştirmeyi nasip etsin. Hutbemi bir ayet meali ile bitiriyorum: “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.”(6) KAYNAK: 1. Enfal; 8/28. 2. Tahrîm;66/6. 3. Tirmizi; Birr, 33. 4. Tâ-Hâ; 20/132. 5. Ebû Dâvud; Salât 26, II, 335, No:497. 6. İbrâhim; 40. Antalya İl Müftülüğü Hutbe Arşivi Firhist’e Geri Dön 25 2012 HUTBELERİ 1 15-Haziran MİRAÇ KANDİLİ Muhterem Mü’minler! Önümüzdeki Cumartesi akşamı Mirac Kandili’dir. Mirac; yüce Rabbimizin peygamber efendimize birçok ilahi sırrı temaşa etmesi için Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, oradan da semaya yaptırdığı hikmet yüklü yolculuktur. Bu olay sevgili peygamberimizin en büyük mucizelerinden biridir. Değerli Kardeşlerim! Yüce Rabbimize yakınlığın en üstün derecesi olan Mirac, beşer anlayışının ötesinde bir olaydır. Allah-ü Teâlâ bu gece ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereket3 Değerli Mü’minler! Miraç gecesi; günahlardan ve kusurlardan arınmamız, ilahi rahmeti kazanacak güzel işler yapmamız, dua ve niyazda bulunmamız için bir vesiledir. Kulluk bilincimizi yenileyen, günah ve kusurlarımızı muhasebe etmeye yarayan bu geceyi iyi değerlendirelim. Peygamberimiz (sav) “insanoğlunun hepsi günah işler; günah işleyenlerin en hayırlısı ise (işlediği günaha pişman olup) tövbe edenlerdir”(3) buyurarak, günahtan kurtuluşun tövbe olduğunu bildirmiştir. Kul hiç kimseye açamadığı günah sırlarını Allah’a açar. Kurtuluş için O’nun inayetini ve affını ister. Bunun için “Kul, bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir leke çizilir. Günahı bırakıp tövbe ederse kalbi temizlenir”(4) buyrulmuştur. Bu gece Efendimizin miraca yükseldiği; mü’minlerin de tövbesi, duası, tesbihleri, namazı ve kıratı ile ruhunu, ahlakını, hayatını arındırıp yücelttiği gecedir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön lendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir; hakkıyla görendir.”(1) Mirac, mü’minlerin Allah’a imanlarını ve Hz. Peygamber’e olan bağlılıklarını pekiştiren bir sınavdır. Bu olay Rasulüllah için de Yüce Mevla’nın yardım ve desteğine mazhar olarak risalet görevinde moral kazanmasına vesile olmuştur. Aziz Cemaat! Miraç olayının en önemli sonuçlarından biri İslam’ın beş temel esasından olan beş vakit namazın farz kılınmasıdır. Peygamber efendimiz (sav) e, hangi ibadetin daha faziletli olduğu sorulduğunda o, “Vaktinde kılınan namazdır”(2) buyurmuştur. “Mü’minin miracı” olarak nitelendirilmesi de namazın böyle bir yükselişte ne kadar etkin ve önemli bir ibadet olduğunu gösterir. Namaz, mü’minin Rabbiyle buluşma anıdır. Her mü’min namazın kendisinin miracı olduğunu, yani Rabbinin huzurunda bulunduğunu bilmeli, namazın dışında da bu bilinçle hareket etmelidir. 4 Muhterem Kardeşlerim! Dünya sıkıntılarıyla bunalan ruhlarımıza, manevi hayatın ihmaliyle daralan kalplerimize bu gecenin huzur getirmesi dileğiyle mirac kandilinizi tebrik eder; bu gecenin bütün mü’minlerin arınmasına ve affına vesile olmasını, tüm insanlığa barışhuzur ve mutluluk getirmesini yüce Allah’tan niyaz ederim. KAYNAK: 1. İsra Suresi; 17/1. 2. Buhari; Mevakidu’s-Salat, 55; Müslim; İman, 36. 3. İbn-i Mace; Zühd, 30. 4. Müslim; İman, 231 Hazırlayan: Ş. Gönül BİLGİ İl Vaiz Firhist’e Geri Dön 26 2012 HUTBELERİ 1 22-Haziran HAYATIMIZDA İHSAN Değerli Müminler! İhsan; iyilik, güzellik, cömertlik, bağışlama gibi anlamlara gelmektedir. İhsan, Allah (cc) ın varlık âlemine bir lütfu olarak anlaşılabileceği gibi insan ilişkilerinde de ortaya çıkan geniş bir kavramdır. Yüce Allah’ın bütün varlıklara olan ihsanı; onları mükemmel bir güzellikte yaratması ve ihtiyaçlarını en güzel biçimde karşılamasıdır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı.”(1) “Rahmân’ın yaratmasında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.”(2) 3 Muhterem Mü’minler! Allah inancının canlı tutulmasının en önemli yolu ihsandır. İhsan, kişiye ruh güzelliği ve beden temizliği sağlar. Yüce Rabbinin kendisinden haberdar olduğunu bilen insan, işlemiş olduğu günahlarla O’na varmayı arzu etmez. Bu sebeple ihsan şuurunda olan insan devamlı tövbekârdır. Sosyal ilişkilerimizde bütün insanlara ihsan üzere davranmamız emredilmiştir. Anababa hakkındaki tavsiyelerde de ihsan ön plana çıkmıştır. Ayet-i Kerime’de muhsinler (iyilik yapanlar) şöyle zikredilmiştir: “Onlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah “Muhsinleri” (iyilik edenleri) sever. Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenlerdir.”(6) Muhterem Kardeşlerim! Günlük hayatımızda birçok sıkıntılarla karşılaşmaktayız. Bu sıkıntıları sabırla Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Aziz Mü’minler! Yaratılan varlıklar içinde irade ve sorumluluk sahibi olan insan; Allah’ın sayılamayacak kadar ihsanlarına mazhar olmuş, kendisi de ihsan ile sorumlu tutulmuştur. Nitekim Allah, Karun’a şöyle hitap etmiştir: “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma, Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap (ihsanda bulun) ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.” (3) Her alanda işi en güzel yapmak diye tarif edilen ihsan, hayatımızın bütününde uymamız gereken bir emirdir. Peygamberimiz (sav) in “din samimiyettir”(4) hadis-i şerifinde de işaret buyurduğu gibi Müslüman, bütün duygu ve davranışlarını ihlas üzerine bina eder. Ticaretinde; “aldatan bizden değildir”(5) tehdidinden korkar. Sanatta inceliği esas alır. Yapılan her türlü işte kalite ve dürüstlük mü’minin kulluğunun gereğidir. Ölüm gelinceye kadar Allah’ı görüyormuş gibi kulluk etmek dinimizin emrettiği güzelliklerdendir. 4 göğüslemek, iman ve ihsan şuurunun insana kazandırdığı en önemli özelliktir. Hutbemizi bu özellikleri hayatına rehber edinenlerin durumunu anlatan bir ayet-i kerime ve hadis-i şerif mealiyle bitirelim: “Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. Allah güzel davrananları sever.”(7) “Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur.” (8) KAYNAK: 1. Secde; 7. 2. Mülk; 3-4. 3. Kasas; 28/77. 4. Müslim; İman, 95. 5. Müslim; İman, 164. 6. Al-i İmran; 134-135. 7. Al-i İmran; 148. 8. Behakî; Şua’bü’l İman, 4/334. Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR Alanya Müftüsü Firhist’e Geri Dön 27 2012 HUTBELERİ 1 29-Haziran BERÂT’A YOL ARAMAK Kardeşlerim! Büyüklükte eşsiz, rahmette sonsuz, affetmede ise sınırsız olan Yüce Rabbimiz, bizlere şu müjdeyi vermiştir: “(Ey Muhammed) Âyetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman de ki: ‘Selam olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti yazdı. Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”1 Aziz Kardeşlerim! Nimetler bahşetmesiyle er-Rezzâk ve el3 yapılacak ibadetin bizleri günahlardan temizleyeceğini ve affedilmemize vesile olacağını bakın Allah Rasulü (s.a.s) ne de güzel ifade etmiştir: “Şaban ayının on beşinci gününü oruçlu geçirin. Gecesinde ise ibadete kalkın. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teâlâ (keyfiyetini bilemediğimiz bir halde) en yakın semaya tecelli ederek fecir doğuncaya kadar: ‘Bağışlanma dileyen yok mu? Onu bağışlayayım. Rızık isteyen yok mu? Ona rızık vereyimS’ buyurur.”5 Kardeşlerim! Nurlu seherlerde kalkıp gönül perdelerini aralayanlar ve kalplerini rahmet ışığına açanlar, yürekten Allah’a tövbe ve iltica edebilenler, umduklarına kavuşacaklardır. Günahına arka çıkanlar, gönüllerine siyah perde çekenler ise rahmet ışıklarından istifade edebilirler mi? Kalbimizi bir yoklayalım. Tam da bu zamanlarda, oraya Kur’an ve Sünnet ışığının daha yoğun bir şekilde düşmesi gerekmez mi? Günahlardan dolayı pişmanlık duyup Adem misâli, yüreklerimizde bir nedamet, Yaratan’a karşı bir mahcubiyet hissediyor muyuz? Kendimizi dünya ve ahiret adına muhasebe edebiliyor muyuz? Yoksa dünyanın hengamesinde kendimizi kaybetmiş durumda mıyız? Kardeşlerim! Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Hâlik olan Rabbimiz, manevi olgunlaşma için de insana takvanın, şükrün ve arınmanın yollarını öğretmiştir. Bir kusur işlendiğinde, kendisine dönüp el açanları geri çevirmeyen et-Tevvâb’tır O. Mevlâmızın affı olmadan arınmak, merhameti olmadan kurtuluşa ermek mümkün müdür? Atamız Hz. Âdem ile eşi Hz. Havvâ’nın, yasağı çiğnediklerinin farkına vardıklarında, “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.”2 şeklindeki pişmanlık dolu gönülden niyazları üzerine Yüce Allah tövbelerini kabul etmiştir. O günden bugüne kadar af kapısı hep açık olmuştur ve insanlık var olduğu sürece de açık kalacaktır. Yeter ki eller, gönüller, zihinler o kapıya yönelsin. Af dilemek için zaman ve mekân şart değildir, fakat bazı vakitlerin daha bereketli kılınmış olması, müminlere birer ikramdır. Gece seher vakitlerinde dua edenlerin Kur’ân’da övülmesi3, Efendimiz (s.a.s)’in her gecenin son üçte birinde dua edenlerin dualarının kabul olacağını müjdelemesi4 bu mübarek vakitlerin önemini ifade eden en güzel örneklerden bazılarıdır. Önümüzdeki Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece idrak edeceğimiz Berat gecesi de bereketli zaman dilimlerindendir. Bu gecede 4 Berat gecesi af dilemenin, arınmanın, elleri duaya, gönülleri semaya açmanın, doğrudan doğruya Rabbimize yönelip mağfiret iklimine girmenin vaktidir. Bu iklim mahrem yakarışlara, ulvî hüzünlere ve gözyaşı dökmeye gebedir. Bu gecede akacak gözyaşları çöküşün değil, kalbin yeniden hayat buluşunun sembolüdür. Çiçeklerin filizlenişinden önce toprağın neme doyması gibi, yeniden doğuşun bir hazırlığıdır bu gözyaşları. Zaman, kalbimizin en derin yerinden Rahman’a doğru bir yol açma zamanıdır. Bu mübarek gecede; Kur’ân’da örnek gösterilen has kullar gibi “Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır. Şüphesiz, orası ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır.”6 diye niyazda bulunmak, tövbe ederek günahlardan arınmak ve Allah’a kulluğun tadına varmak ne büyük bir mutluluktur! Bütün kardeşlerimin Berat Kandili’ni kutluyor, affımıza ve insanlığın hayrına vesile olmasını Hak Teâlâ’dan niyaz ediyorum. KAYNAK: 1 -Enam 6/54. 2 -A‘râf 7/23; Bakara 2/37. 3 -Âl-i İmran 3/17. 4 -Buhârî, Teheccüd, 14. 5 -İbn Mâce, İkâmetü’s-salavât, 191. 6 -Furkân 25/63-66. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Firhist’e Geri Dön 28 2012 HUTBELERİ 1 06-Temmuz ŞÜKÜR Muhterem Müslümanlar! Sözlükte şükür; “karşılığını vermek, yapılan iyiliği dile getirmek ve iyilik sahibini övmek” anlamına gelir. Dînî literatürde ise “yapılan iyiliğin kadir ve kıymetini bilip değerini dile getirmek, iyilik edeni övmek, nankör olmamak” demektir. Yüce Allah (c.c) ın verdiği nimetlerden yararlanan her insanın, vicdanında bir minnettarlık ve teşekkür hissinin uyanması gerekir. Bu hissin ifadesi de hamd ve şükürdür. Kul, Allah’ın lütûf ve nimetlerini dile getirir ve O’nu överse şükretmiş olur. Ancak hakiki mânâda şükür verilen nimetleri yerli yerince kullanmaktır. Bu da nimeti bilme, elde edilen nimetten dolayı sevinç duyma, nimete karşılık olarak yapılması gerekeni dil, beden ve kalp ile yerine getir3 lunamayacağının idrakine erip çok şükreden kimseye ise “şekûr” denir. Aziz Müslümanlar! Allah-ü Teâlâ insanı imtihan için yaratmıştır. Allah’ın verdiği nimetlere şükreden ve sıkıntılara sabredenlere mükâfat vardır. Buna karşılık nankörlük edip küfre girenlere de ceza vardır. Bu konuda Allah-ü Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Hani Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”(3) Ayrıca Lokman Suresinde: “Andolsun biz Lokman’a “Allah’a şükret” diye hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye layıktır”(4) buyurmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Mü’minin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mek suretiyle olur. Allah-ü Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de “öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin”(1) buyurmaktadır. Sevgili Kardeşlerim! Allah’ın verdiği nimetlere şükür için “çok şükür, hamd olsun” demek yeterli olmaz. Çünkü sözle yapılan hamd ve şükrün fiilen de yapılması gerekir. Buna göre şükür üç şekilde eda edilir: Birincisi dil ile yapılandır ki bu; nimet vereni anmak, onu övmek ve bu hususta dil ile yapılabilecek şeyi yapmakla olur. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Rabbinin nimetine gelince; işte onu (şükranla) anlat”(2) buyruğu bu tür şükrü ifade etmektedir. İkincisi nimeti kalben tanımak ve onu tasdik etmek suretiyle gerçekleşir. Üçüncüsü ise fiil ile yapılanıdır ki bu da vücudun bütün organlarıyla olur. Bir organın şükrü, onu iyi ve güzel işlerde kullanmak, günaha götürücü yollardan uzak tutmakla olur. Şükredene “şâkir”, Allah’a yeterli şükürde bu4 için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir bela, bir musibet gelecek olsa sabreder; bu da onun için hayır olur.”(5) Muhterem Kardeşlerim! Toplumumuzda günden güne artan psikolojik sıkıntılar, öfke patlamaları ve tahammülsüzlük vakıaları karşısında sabır ve şükür duygularıyla hareket etmek daha faydalı olacaktır. Rabbim cümlemizi şükreden kullarından eylesin. KAYNAK: 1-Bakara; 2/152. 2-Duha; 93/11. 3-İbrahim; 14/7. 4-Lokman; 31/12. 5-Müslim; Zühd, 13/64 (lll. 2295) Hazırlayan: Şerife H. ALTUNER İl Müftü Yardımcısı Firhist’e Geri Dön 29 2012 HUTBELERİ 1 13-Temmuz İSLAM’DA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ Değerli Mü’minler! Allah (c.c) yarattığı eşsiz kâinatı yeryüzündeki halifesi olan insanın emrine ve hizmetine sunmuştur. Bununla birlikte kendisine kulluk yapmamızı, başta insan olmak üzere diğer varlıkların da hukukunu gözetmemizi emretmiştir. Bunların başında ana-baba, akraba ve komşuluk hukuku gelmektedir. Çünkü insan toplumsal bir varlık olarak bütün bu ilişkilere ihtiyaç duyar. Aziz Kardeşlerim! 3 şuluk hukuku ile ilgili “hastalandığında ziyaretine gitmek, öldüğünde cenazesinde bulunmak, borç istediğinde vermek, darda kaldığında yardımına koşmak, bir nimete kavuştuğunda tebrik etmek, bir musibetle karşılaştığında teselli etmek, yaptığı işlerde onu rahatsız etmemek, ne pişirdiğini ona belli etmemek, belli ederse de pişirdiğinden ona ikram etmek” hususlarında bize hayatî sorumluluklar yüklemiştir. İyi komşuluk ilişkileri mutluluk ve sevincin paylaşılmasında büyük öneme sahiptir. Fert ve ailelere toplum içinde destek olur, sosyal bünyeyi güçlendirir. Kötü komşuluk ilişkileri ise sürekli rahatsızlık, güvensizlik ve yalnızlık hissi uyandırır. “Ev alma, komşu al” özdeyişi, komşuluk ilişkilerinin her iki yönü açısından da son derece isabetli bir tespiti dile getirmektedir. Yine dilimizdeki “komşu komşunun külüne muhtaçtır”, “komşuda pişer, bize de düşer” gibi özdeyişler komşuluk ilişkilerinin anlamını ve boyutlarını göstermek bakımından önemlidir.(3) Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Bizler, gerek iş gerek sosyal hayatımızı düzenlerken komşuluk ilişkilerimizin nasıl olacağına dair düşünceler taşırız. Çünkü her zaman, her yönden güvenebileceğimiz komşulara ihtiyacımız vardır. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bir ayette sorumluluklarımızı şöyle bildirmektedir: “Allah’ a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, elinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.”(1) Sevgili Peygamberimiz de bir Hadisi Şeriflerinde üç defa yemin etmek suretiyle “şerrinden komşusu emin olmayan kimsenin gerçek anlamda mümin olamayacağını”(2) belirtmiştir. Muhterem Müslümanlar! Komşuluk ilişkilerine dair zirve örnekleri İslam tarihi içinde çokça bulmak mümkündür. Peygamberimiz (s.a.v) kom4 Değerli Mü’minler! Hutbemi şu hadis-i şerif mealleriyle bitirmek istiyorum: “-Cibril bana durmadan komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu sık tavsiyeden komşuyu komşuya varis kılacağını zannettim.”(4) “Allah’a ve kıyamet gününe iman eden, komşusuna eziyet etmesinS”(5) KAYNAK: 1-Nisa :36 2-Riyazus Salihin Cilt 1. s.341 3-TDV İslam İlmihal-,C:2,s.470 4-Riyazus Salihin Cilt 1. s.340 5-Riyazus Salihin Cilt 1, s. 343 Hazırlayan: Mustafa ALTUN Serik Müftüsü Firhist’e Geri Dön 30 2012 HUTBELERİ 1 20-Temmuz “BEN ORUÇLUYUM” DİYEBİLMEK Kardeşlerim! Ramazan ayının rahmet, bereket, huzur, mağfiret ve duygu yüklü havasını teneffüs etmekteyiz. Hikmet dolu sahurlarıyla, şükür ve paylaşımın zirveye ulaştığı iftar sofralarıyla, ibadetin coşkuya dönüştüğü teravihleriyle hayatımıza ayrı bir derinlik ve zenginlik katmaktadır Ramazan ayı. Bunların içinde orucun, şüphesiz ayrı bir yeri vardır. 3 tulan oruç, kişiyi kötülüklere karşı koruyan bir kalkandır. Oruçlu kimse kavgalara, çirkinliklere, kötü sözlere, günah ve isyanlara karşı iç alemini kapatmıştır. Onun sadece midesi değil aynı zamanda dili, eli, gözü, gönlü, bütün uzuvları bu tür olumsuzluklara karşı iftarı olmayan bir oruçtadır. Onun dilinin iftarı, güzel sözdür; gönlünün iftarı, güzel duygulardır; elinin iftarı, onu hayırlı işlerde kullanmaktır; gözünün iftarı, güzelliklere bakarak Yüce Rabbinin kudret ve kuvvetini anlamaktır. Aklının iftarı, insanlığa huzur verecek bilgi ve düşünceler üretmektir. Değerli Kardeşlerim! Rahmetin sağanak sağanak yağdığı Ramazanda, Peygamberimizin ifadesiyle; “Scennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da zincire vurulur.” Bizler, açılan cennet kapılarını kapatır, kapatılan cehennem kapılarını açar ve zincire vurulan şeytanların bağını çözersek, fert ve toplum olarak bu rahmet ayından gerektiği şekilde istifade edemeyiz. Rasûlullah Efendimiz (s.a.s), “Oruçlu kimse, yalan sözü ve yalanla amel etmeyi terk etmediği sürece, Allah’ın, onun yemesini içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur.” buyurur. Kardeşlerim! Zekâtlar, sadakalar, yardımlaşmalar, ziyaretler, kötü alışkanlıkların ve çirkin sözlerin terk Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Kul ile Yüce Yaratan arasındaki muhabbetin doruğa ulaştığı duygu yüklü bir ibadettir oruç. Kul, oruçta Rabbi ile adeta baş başadır. “İnsanoğlunun yaptığı her şey kendisi içindir. Oruç müstesna. O benim içindir ve onun mükâfatını ben vereceğimS” kudsî hadisi ile orucun manevî karşılığına dikkat çekilmiştir. Yine, “Kim imân ederek ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan orucunu tutarsa önceki günahları affedilir.” sözüyle Efendimiz (s.a.s.), riyadan uzak bir şekilde sadece Allah rızası için tutulan orucun manevî mükâfatına işaret etmiştir. Kardeşlerim! İnsanı gayri meşru istek ve arzularına esir olmaktan koruyan bir iksirdir oruç. Oruç, bizleri maddi zevk ve şehvetler peşinde koşmaktan alıkoyan bir ilaç gibidir. “Ey iman edenler! Kötülüklerden sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” âyetiyle, hem orucun farz kılınmış bir ibadet olduğuna hem de onunla gerçekleştirilmek istenen hedefe işaret edilmektedir ki bu da kötülük ve günahlardan uzak durmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) de, “Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Ona birisi sataşır veya küfrederse, ‘ben oruçluyum’ desin.” buyurmaktadır. Gerçekten şuurlu ve şartlarına riayet edilerek tu4 edilmesi gibi ibadetler, cennetin kapısını aralamaz mı? Çirkinliğe, kötülüğe ve Allah’a isyana karşı oruçlu insan, güzellikler bahçesi cennetin konuğu olmaz mı? Kardeşlerim! Geliniz, bizler Ramazan ayını değil, Ramazan ayı bizleri değiştirsin. Ramazanın sade, huzurlu, mütevâzi ve manevî iklimini bozmamaya özen gösterelim. Oruç bizi terbiye edip her türlü aşırılıktan ve kötü alışkanlıklardan arındırsın. Ahlâkımızı, kişiliğimizi ve ilişkilerimizi orucun hikmeti ve rahmetiyle onaralım. Ramazan ve oruç vesilesiyle iyi bir insan ve kaliteli mümin olmanın yollarını arayalım. Oruçlarımızın; Rahmet Peygamberi’nin, “Bir kimse Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah bu tutulan oruç sebebiyle o kimsenin yüzünü cehennem ateşinden yetmiş sene sürecek mesafelik yere uzaklaştırır.” hadisi şerifiyle müjdelediği oruçlar olmasını Yüce Rabbimizden diliyorumP KAYNAK: 1- Buhârî , Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 30. 2- Buhârî, Savm,6. 3- Bakara, 2/183. 4- Buhârî , Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 29. 5- Buhârî, Savm, 5; Müslim, Sıyâm, 1. 6- Buhârî, Savm, 8; Ebû Dâvûd, Sıyâm, 25. 7- Müslim, Sıyâm, 31. Hazırlayan: Dr. Yaşar YİĞİT Redaksiyon: DİB Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 31 2012 HUTBELERİ 1 27-Temmuz SEVGİ VE BARIŞ DİLİ: SELÂM Peygamberimiz (s.a.s)’in haber verdiğine göre: Yüce Allah, Hz. Adem'i yarattığında ona şöyle seslendi: “Ey Âdem! Git, şuradaki meleklere selâm ver! Selâmını nasıl alacaklarına dikkat et! Çünkü meleklerle aranızda geçecek olan bu selâmlaşma, bundan sonra senin ve neslinin selâmlaşması olacaktır.” Bunun üzerine Hz. Âdem meleklere; ‘es-selâmü aleyküm’ dedi. Onlar da; ‘es-selâmü aleyke ve rahmetullâh’ diyerek karşılık verdiler.1 3 sin, sana herhangi bir zararım dokunmaz” derken; selâmı alan da aynı şekilde karşılık vermiş olur. Böylece, aralarında ülfet, muhabbet ve kardeşlik temelleri atılır. Rahmet Peygamberi (s.a.s), selâmın bu güçlü ve derin etkisini bakın ne de güzel dile getirmiştir: “İmân etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de imân etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şeyi size söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.”3 Kardeşlerim! Tebessümle içten verilen selâm, kalbî bir yakınlığa vesile olur. Gönüller arasında köprüler kurar. Üzgün ve küskün kalplerde muhabbet çiçekleri açtırır. Katılaşmış kalpleri yumuşatır. Kırgınlıkların ve dargınlıkların ortadan kalkmasına yardımcı olur. Selâmı vermek ve yaymak, Peygamberimizin sünnetine uymaktır. Selâm gibi muhteşem bir duâya karşılık vermek ise farzdır! Yüce Rabbimiz, Kerim Kitabı’nda bu gerçeği şöyle belirtir: “Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin!”4 Gönüller Sultanı (s.a.s) de, “İslam’ın en hayırlı davranışı hangisidir?” şeklindeki bir soruyu, “Yemek yedir- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Kardeşlerim! Yüce dinimiz İslam, kardeşliğin devamını bazı prensiplere bağlamış, kardeşlerimize karşı bize birtakım hak ve sorumluluklar yüklemiştir. İşte bu hak ve sorumluluklarımızdan biri de Hz. Adem’den günümüze kadar uzanan selâmdır.2 Selâm saygının, sevginin ve kardeşliğin kapılarını açan bir anahtardır. Selâm gönülden dile, bireyden topluma, toplumdan insanlığa yansıyan barış dilidir. Paylaşmanın, kaynaşmanın, huzura ermenin, Allah’a sığınmanın adıdır selâm. Selâm, kardeşimize esenlik dilemek, onun hayrını istemektir; Ona olan dostluğumuzun güvencesidir. Bizler, “es-selâmü aleyküm” diyerek kardeşimize esenlik, güvenlik, rahmet ve bereket dileklerimizi dile getirmiş oluruz. Değerli Kardeşlerim! Mahallemizde, sokak ve caddelerde, otobüs duraklarında, işyerlerimizde, karşılaştığımız her insana, samimiyet ve tebessümle selâm vermek ne güzeldir! Ardından tatlı bir dille hâl ve hatır sormak, selâmımızı daha da güzelleştirir. Selâm veren kimse, lisân-ı hâl ile, “bana güvenebilirsin, benden emin olabilir4 men ve tanıdığın tanımadığın herkese selâm vermendir.”5 diye cevaplamış, böylece selâmın önemini vurgulamıştır. Kardeşlerim! Peygamberimiz (s.a.s)’in ifadeleriyle: tanıdığımız tanımadığımız herkese selâm vermek kardeşlik hakkıdır. Yürüyenlerin oturanlara, küçüklerin büyüklere ve sayıca az olanların çok olanlara selâm vermesi, selâmın âdâbıdır.7 Riyakârlık ve kibirden uzak bir şekilde, tebessüm eşliğinde ve gönülden selâm alıp-vermek, selâmlaşmada cimrilik göstermemek de selâmın ahlâkıdır. Öyleyse kardeşlerim, birbirimize selam vermeyi ihmal etmeyelim. Çocuklarımız ve gençlerimize selâmı öğretelim. Selâmı aramızda yaygınlaştıralım. Selâm ile, sevgi ve kardeşlik bağlarımızı pekiştirelim. Allah’ın selâmı, rahmeti, bereketi ve esenliği hepimizin üzerine olsun. KAYNAK: 1- Buhârî, Enbiyâ, 2. 2- Müslim, Selâm, 3. 3- Müslim, İmân, 22. 4- Nisâ, 4/86. 5- Buhârî, İmân, 5. 6- Tirmizî, İsti’zân, 11. 7- Buhârî, İsti’zân, 4-5; Müslim, Selâm, 1. Hazırlayan: Dr. Yusuf ACAR Redaksiyon: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 32 2012 HUTBELERİ 1 03-Ağustos İSLAM’IN KÖPRÜSÜ ZEKAT Muhterem Müslümanlar! İnsan hayatında eşi ve benzeri bulunmayan zamanlar vardır. “Allah tekrarına kavuştursun” dualarıyla karşılayıp ağırladığımız günlerden birisi de içinde bulunduğumuz Ramazan ayıdır. Ramazan ayı, inanan kişi için hasat mevsimidir. Günahlardan arınıp sevapları artırma zamanıdır. Bu sebeptendir ki geçirmekte olduğumuz mübarek günler, biz kullar için gayret dönemidir. Bu dönemde gönülden gönüle öyle bir köprü kurulur ki bu sayede yoksullar sevinir, açlar doyar, yetimler donanır. Zenginle fakiri buluşturan, dul ve yetimi sevindiren gönül köprüsünün adı “zekât”tır. Allah’ü Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de “namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Rasûl’e itaat edin ki size merhamet edilsin”(1) buyurmaktadır. 3 Çünkü O, israf edenleri sevmez” buyurmuştur. Zekât en güzel yardımlaşma müessesesidir. İslam birlik ve beraberliğe, sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya çok büyük önem vermiştir. Böylece zenginlere zekât yükümlülüğü getirmekle de bu yardımlaşmayı sistemleştirmiştir. Zengin her yıl malının bir bölümünü yoksullara vererek hem Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmiş hem de toplumda zengin-fakir kaynaşmasına, sevgi ve saygı ortamının oluşmasına katkıda bulunmuş olacaktır. Bu durumda günümüzde ihtiyaç sahiplerini hakkıyla belirlemeli; dul ve yetimlerden, ihtiyaçları sebebiyle kötü yollara düşebileceklere engel olmalıyız. Vereceğimiz her kuruş zekâtın kişisel anlamda arınmaya, maddi anlamda artmaya, sosyal anlamda ise dayanışmaya sebep olacağını aklımızdan çıkarmamalıyız. Allah’u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanma(2) Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Sevgili Kardeşlerim! Sözlükte artma, çoğalma, bereket, temizlik, övgü ve iyi hâl anlamlarına gelen zekât, dînî bir terim olarak belirli bir malın bir kısmının Allah rızası için belirlenmiş kişilere verilmesi demektir. Zekât, İslam’ın beş temel esasından birisidir. Hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmıştır. Mal ile yapılan bir ibadet olup iktisadî ve sosyal yönleri bulunan bir müessesedir. Bu denli önemine binaen birçok ayette zekat defalarca “namaz kılınızS.” ifadesinden hemen sonra anılıp emredilmiştir. Fıkıh kitaplarımızda ise ayrı bir yer teşkil etmiş, ayrıca müstakil eserler yazılmıştır. Aziz Müslümanlar! Kur’an-ı Kerim’de “O, çardaklı-çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri, çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (her biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin. Fakat israf etmeyin. 4 sınlar. Hayır! O, kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır”(3) buyurmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber efendimiz (s.a.v) de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “İslam Dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûl’ü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve Ramazan orucu tutmak.”(4) Muhterem Kardeşlerim! Allah’ü Teâlâ hepimizi sadece Ramazan ayı boyunca değil; ömrümüz boyunca hayırda yarışan, şerden uzaklaşan, öksüzleri donatıp, yetimleri güldürmeyi kendine bayram sayan olgun mü’minlerden eylesin. KAYNAK: 1-Nur Suresi; 56. 2-En’am Suresi; 141. 3-Âl-i İmran Suresi; 180. 4-Buhari; İman, 2, (1,8), Müslim; İman, 19-22 (1-45) Hazırlayan: Şerife H. ALTUNER İl Müftü Yardımcısı Firhist’e Geri Dön 33 2012 HUTBELERİ 1 10-Ağustos KADİR GECESİ Muhterem Müslümanlar! Sözlük anlamıyla kadir; “güç yetirmek, hüküm, kaza, takdir, şeref, azamet ve tazyik; leyle-i kadir”; Kadir Gecesi ise “takdir, hüküm, şeref, azamet ve tazyik gecesi” demektir. Mübarek gün ve geceler toplumumuz tarafından büyük şevk ve istekle karşılanan, kutlanan zaman dilimleridir. Bu özel zamanlardan biri de önümüzdeki 14 Ağustos Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan gece idrak edeceğimiz Kadir Gecesi’dir. Kadir; “değer, şeref, itibar” demektir. İçinde bulunmakla mutluluk duyduğumuz Ramazan ayındaki mübarek gecemize “Kadir” is3 Kıymetli Mü’minler! İslam alimleri Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın 27. gecesi olduğunda ittifak etmişlerdir. Bununla birlikte Allah’u Teâlâ bir takım hikmetlere dayanarak Kadir Gecesi’ni ve onun dışında daha bazı şeyleri de gizli tutmuştur. Bunlar; Cuma günü içerisinde duanın kabul olacağı saat; beş vakit içerisinde salât-ı vustâ, ilahi isimler içerisinde İsm-i Azam, bütün taatler ve ibadetler içerisinde rıza-i ilâhi; zaman içerisinde kıyamet ve hayat içerisinde ölümdür. Tüm bunların gizli tutulmasından maksat mü’minlerin uyanık, dikkatli ve devamlı Allah’a ibadet ve taat içerisinde olmalarını sağlamaktır. Mü’minler olarak bize düşen bu geceyi gaflet içerisinde geçirmemek, ibadet ve taatle değerlendirmektir. Kadir Gecesi’ni gereği gibi anlayıp hakkıyla değerlendirmenin yolu Kur’an-ı Kerim’in eşsiz mesajlarını anlamaktan geçer. Bu durumda Kadir Gecesi, Kur’an’ı öğrenme ve Resulullah’ı tanıma, onların öngördüğü fazilet ilkeleri doğrultusunda yaNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön minin verilmesi şeref ve kıymetinden dolayıdır. Aziz Müslümanlar! Zaman ve mekanlar; kendilerinde meydana gelen önemli olaylarla değer kazanır, kıymet bulurlar. Kadir Gecesi’ni bu derece değerli kılan en önemli sebep de Kur’an-ı Kerim’in bu gece indirilmeye başlamış olmasıdır. Kur’an-ı Kerim’in nüzulü ve peygamberimizin insanlığa son peygamber olarak gönderilmesi, dünya tarihinin en önemli hadisesidir. Kur’an’ın Ramazan ayında ve Kadir Gecesi’nde indirildiği ayette sabittir. Kur’anı Kerim’in 97. suresi Kadir Suresi’dir. Allah’u Teâlâ bu surede şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve ruh (Cebrail) o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”(1) 4 şama ve her türlü kötülüğü terk etme vesilesi kabul edilmelidir. Geçen hayatımızın Kur’an ve sünnete uygun olup olmadığının muhasebesi yapılmalıdır. Dargınlık, kırgınlık, kin ve nefretin yerine sevgi ve kardeşliği hâkim kılmalı; yetimlerin, kimsesizlerin, fakir ve muhtaçların yüzünü güldürmeli; onlara yardım elini uzatmalıyız. Sevgili Kardeşlerim! Manen bin aydan daha hayırlı olduğu müjdelenen bu geceden gereği gibi istifade etmeliyiz. İbadet ve taatlerimizi sadece bu geceye hasretmemeli, her zaman Allah’ın kulu ve Hz. Muhammed (sav)’in ümmeti olduğumuzu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Hutbemi Hz. Peygamber (sav) Efendimiz’in Hz. Aişe validemize tavsiye ettiği dua ile bitiriyorum: “Allah’ım! Sen çok affedicisin, affı seversin, beni affet!”(2) KAYNAK: 1) Kadir Suresi 97/1-5. 2) Tirmizi, “Deavat”, 84. Hazırlayan: Şerife Hanım ALTUNER İl Müftü Yrd. Firhist’e Geri Dön 34 2012 HUTBELERİ 1 17-Ağustos İBADETLERDE DEVAMLILIK ESASTIR Muhterem Müslümanlar! Biz Müslümanlar; bizi yarattığı, bize sayısız nimet verdiği için Yüce Allah’ı rabbimiz biliriz. Allah (cc) ın bizim rabbimiz olması ona karşı kulluk görevimizi yerine getirmemizi zorunlu kılmaktadır. Diğer taraftan Allah’ın verdiği sayısız nimetlere karşı şükür konusunda kayıtsız kalmamamız gerekir. İnsanın Allah-ü Teala’nın rızasını kazanmak amacıyla yaptığı bütün faaliyetlere biz kısaca “ibadet” diyoruz. Buluğ çağından başlayıp hayat emanetinin teslim edilmesine kadar devam eden bu ibadet görevi insanın aynı zamanda yaratılış gayesidir. Aziz Cemaat! Yüce Rabbimiz, kendisine karşı kulluk borcunun tek bir şekille ifade edilmesini murad etmemiş; aksine bizlere birçok şe3 fıtrî özelliklerine, sağlık durumlarına ve hayat şartlarına göre özel kurallar ve ruhsatlar vardır. Bunun dışında ramazandan ramazana veya cumadan cumaya ibadet etmek, bizim dinimizin ibadet anlayışına uygun düşmemektedir. Aksine buluğ çağından ruhumuzu teslim edinceye kadar aralıksız bir şekilde Allah’a ibadet etmeliyiz. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de: “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et” buyurmaktadır. Bir başka ayette “namazlara devamlılık” da müminlerin özellikleri arasında zikredilmektedir. Süreklilik, ibadetin özünde vardır. İbadet sürekli olursa hayatın tamamı ibadete dönüşebilir. Hayat ibadete dönüşünce kul Allah ile adeta istişare ile hareket eder. Neticede bu kulluk kişiliğe dönüşür. İşte kişiliğe dönüşen kulluğun adı takvadır. İbadette devamlı olmak insanın Allah’a kulluktaki samimiyetini gösterir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’e “en güzel amel hangisidir?” diye sorulunca; “az da olsa devamlı olandır” cevabını vermiştir. Yine Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kilde rızasını kazanma yolunu göstermiştir. İbadet ömürde bir defa hacdır, zenginsek yılda bir defa zekâttır, kurbandır, her gün beş vakit namaz kılmaktır, ramazan ayında oruç tutmaktır, akrabalık bağlarını sıcak tutmaktır; hülasa bütün iyiliklerdir, Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de emrettiği bütün güzelliklerdir. Muhterem Müminler! Cenab-ı Hak, engin rahmetinin bir sonucu olarak ramazan ayı, kadir gecesi, cuma günü, seher vakti gibi bazı özel zaman dilimlerinde yapılan ibadetlere ayrı bir değer vermiştir. Bu zamanlarda Müslümanlar olarak bizler ibadetlerimize yoğunluk kazandırırız. Ancak diğer günler de kulluğun yerine getirilmesi, ibadetlerin yapılması için önemli ve anlamlıdır. Çünkü ibadet ve amel Allah-ü Teala’ya karşı kulluğun özel ifadeleridir. Kulluk süreklilik ister. Kullukta kesintiye yer yoktur. Allah’a karşı kullukta tatil, izin, ara verme, istirahat gibi dünyaya ait işlerde görülen kavramlar yoktur. Allah’a karşı kullukta sadece insanın 4 Ashaptan Alkame (r.a.)’nin mü’minlerin annesi Hz. Aişe annemize Rasulullah’ın ibadetini sorduğunda onun verdiği cevap ilginçtir: “O’nun ameli hafif ama sürekli yağan yağmur gibiydi.” Bizler de Rasulullah Efendimizin yolundan gidelim. Hayatımızı ibadetlerle süslemeye devam edelim. İbadetlerimizde devamlılığı esas alalım. Unutmayalım ki taşı delen suyun gücü değil damlaların sürekliliğidir. KAYNAK: 1- Hicr; 99. 2- Mü’minûn; 9. Mearic; 23. 3- Buhari; İman 32. 4- Buhari; Savm 63. Rikak 17. İl Müftülüğü Hutbe Arşivi Firhist’e Geri Dön 35 2012 HUTBELERİ 1 RAMAZAN BAYRAMI 19-Ağustos Çehreleri Ramazan-ı şerifin nuruyla aydınlanmış mümin kardeşlerim! Selâm olsun sizlere! Bugün bayram.. Ramazan bayramı.. Bu bayrama nice günlerden, nice iftarlardan, nice sahurlardan sonra geldik.Onca gün oruç tuttuktan sonra neşenin, sevincin, huzurun eşiğine vardık. Susuzun hali ile hemhal olmak için susadık, bekledik. Milletçe aynı sofranın etrafında her akşam çocuklar gibi sevindik. Hep birlikte aynı bekleyişin yolcusu olduk. Topluca aynı sevinçleri paylaştık. Müslümanlar olarak aynı çaresizliklerin sırdaşı; aynı kederlerin halkası olduk. Bizi ayrı kılan farklarımızı unuttuk, kalplerimiz ile var olmayı öğrendik. Bir olduk, birlik olduk, bire bin olduk. İftarı hak ettiğimiz gibi her akşam, bugün de hak ettik bayramı elhamdülillah. Kutlu olsun bayramınız, mübarek olsun! Aziz Müminler, Kıymetli Kardeşlerim! Bugün Müslümanlar olarak idrak ettiğimiz bayram, tüm insanlık adına bir ümit ateşidir. Ayrı coğrafyalardan, ayrı dillerden, ayrı ırklardan,ayrı kültürlerden milyonlarca insanın şu bayram saatinde aynı sevincin etrafında halkalanması,aynı kıbleye dönmesi, merhamet 3 dık. Yetime, öksüze körelmiş gönül gözlerimizi açtık. Fakire yoksula, aç susuza sağırlaşmış can kulaklarımızı açtık. Rabbim biz yeryüzünde acı ve açlık üretenlerin yanında olmadık. Çünkü biz oruç tuttuk. Açlığı tattık. Sadece Müslümanlara değil âlemlere rahmet olarak gönderilen Elçi’nin tarafında yer aldık. Yeryüzünün kederleriyle üzüldük. Dil din ayrımı yapmadan, ırk renk farkına aldırmadan, “Sonra biz de aç kalırız!” kaygısına kapılmadan infak ettik, sadaka verdik, yardım ettik. Yığanlardan, istifleyenlerden olmadık. Senin Peygamberi’ni mahcup etmedik.” diyebiliyorsak bayramınız mübarek olsun! Kardeşlerim! Diyebilir miyiz şimdi? “Rabbimiz! Kalbimize dokundurduğun o Kutlu Söz’ün hakkını verdik. Kur’ân’ın yanında yer aldık. Çünkü biz oruç tuttuk. Yeryüzünü yangınlarla kasıp kavuranların, insanları açlığa ve susuzluğa terk edenlerin, zayıfların üzerine basarak yükselenlerin, iktidar ve kuvvetiyle, silah ve teknolojisiyle kan ve gözyaşı akıtanların tarafını tutmadık. Seyirci olmadık yapılanlara. Kalktık yerimizden, çaresizlerin ellerinden tuttuk. Çaresizlerin çaresizliğini resimlemek yerine, çare sunduk. Kendini beğenmişlerden, kendine yontanlardan, sırf kendi çıkarını düşünenlerden olmadık.” diyebiliyorsakbayramınız mübarek olsun! Kardeşlerim! Dilinizi yüreğinize koyun ve şu an içinizde kıpırdayan o tarifsiz huzuru şahit gösterin ve söz verin Rabbinize. “Rabbimiz! Biz Sen’in bizden umduğunu boşa çıkarmadık, boşa çıkarmayacağız. Cimri olmadık, olmayacağız. Hep kendisine yontanlardan, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 2 kuraklığı çeken insanlığın, merhameti yeniden kuşanması için tutuşturulmuş bir rahmet meşalesidir. Ve sizler, ete kemiğe bürünmüş şefkat erleri! Az önce vücutlarınızı Allah’ın huzurunda kıyama kaldırdığınız gibi kalplerinizi de kıyama kaldırın bugün. Varlığınız kalkan olsun insanlığı ateşe atan bütün zalimlere. Kalpleriniz isyan etsin insanlık adına, yeryüzünün kirletilmesine. Şefkatin timsali olarak yürüyün merhamet yağmurlarının kesildiği çoraklıklara. Kardeşlerim! Vakit, kardeşliği yeniden inşa etmenin vaktidir. Merhametin ve yardım severliğin güneşi olarak doğun ümitsizliğin üstüne. Çünkü ümit sizsiniz. Çünkü siz umutsunuz. Azizkardeşlerim! Müslüman olmak, insan olmanın hakkını vermektir. Müslüman olmak, Rabbinin insandan beklediğini gerçekleştirmek için gayret göstermektir. Müslüman olmak,İslam’a teslim olarak, cimriliği, kini, nefreti, ayrımcılığı, dışlayıcılığı ayıklamaktır içimizden. Müslüman olmak, kibir kirinden temizlemektir yüreklerimizi. Ve bizler Müslümanlar olarak; “Rabbim! Biz oruç tuttuk da dilediğince ikram edenlerden olduk. Ekmeğimizi bölüştük, huzurumuzu paylaştık. Yüreğimizin kapılarını açtık kardeşlerimize. Diğerkâm olduk (1) , veren el olduk. Yetimi itip kakmadık. İsteyeni azarlamadık. Muhtacı horlamadık. Yolcuyu yolda bırakmadık. Yoksulların elinden tuttuk. Çünkü biz oruç tuttuk.” diyebiliyorsak şimdi bayramınız mübarek olsun! Kardeşlerim! Diyebiliyor muyuz şimdi? “Rabbimiz! Biz oruca tutunduk da, bencillik kabuğumuzu kır- 4 çıkar hesabına düşenlerden yana durmadık, durmayacağız. Komşusu açken tok uyuyanlardan olmadık, olmayacağız. Kardeşi mahzun iken sevinenlerden; insanlığı aç, mazlumları yalnız bırakanlardan da olmadık, olmayacağız.”İşte bütün bunları diyebiliyor ve yüreğinizde hissedebiliyorsanız, işte o zaman; "Bayram o bayram ola!" muştusuna mazhar olanlardansınız. Mübarek olsun! Kardeşlerim! Bayram sevincini ve coşkusunu içimizde hissedelim. Onun muştusunu gönüllerden gönüllere, evlerden evlere, şehirlerden şehirlere, ülkelerden ülkelere taşıyalım. Evlerin canlı bayramları olan çocuklarımızı bayramın coşkusuyla mutlaka tanıştıralım. Yaralı gönülleri, bitap düşmüş yürekleri onaralım. Şehitlerimizi ve geçmişlerimizi unutmayalım.Yetimlerin, gariplerin, kimsesizlerin tebessümü ile bayramlarımızı aydınlatalım. Bayram yapamayanlara bayram yaptıralım. Yüreklerin en ağır yükü olan küslüklere (2) bugün son verelim. Başta Suriye ve Myanmar olmak üzere dünyanın her bir köşesinde zorda, darda ve sıkıntıda olan kardeşlerimize dua edelim. Ve şunu asla unutmayalım! İnsanlığın ümidiyiz biz. Bayramı kendi adımıza değil insanlık adına yaşayalım. Bayramımız yeni bayramlar doğursun. Sevincimiz yeni sevinçlerin toprağı olsun. Huzurumuz nice huzursuzlukların çaresi, mutluluğumuz dünyanın dört bir yanındaki acılara teselliler sunsun. Allah hepinizden razı olsun! Bayramınız mübarek olsun! KAYNAK: 1- Buhari, İman, 7. 2- Hucurât, 49/10. Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön 36 2012 HUTBELERİ 1 24-Ağustos AKRABA HAKLARI Değerli müminler! Yüce Kitabımız Kur’an’ı Kerim, İslam dinini Hak Din olarak tanıtır.(1) Haklara saygı, dinimizin esasını oluşturur. Her mü’minin yerine getirmesi gereken akrabalık hakları ise bu haklar içerisinde öncelikli konumdadır. Akraba, kişiye nesep bakımından yakın olan kimselere denir. Dinimiz buna evlilik ve süt emme yolu ile oluşan yakınları da ekler. Akrabalara karşı sorumlu davranılmasını emreder.(2) Kur’an’da işaret edilen bu görevlerimiz şu başlıklar altında ele alınabilir: • Akrabaya iyilik yapmak,(3) • İnfakta öncelik tanımak,(4) • Yanlış davranışta bulunsalar bile(5) maddi yardımı kesmemek,(6) 3 reketli bir hayattır. Değerli müminler! Önemli olan başka bir husus da Hz Peygamberin tebliğ vazifesine önce akrabalarından başladığıdır. Kavmini tevhide davet yolunda sıkıntılar çekmesi, inanmadıkları için üzülmesi üzerine Rabbimiz tarafından “inanmıyorlar diye kendini helak edeceksin”(12) şeklinde uyarıldığı bilinmektedir. Rahmet peygamberinin merhamet eksenli bu gayretini her müminin dikkatle düşünmesi gerektiği ortadadır. Sıla-ı rahim sadece maddi yardım, sevgi, saygı çerçevesiyle ele alınmamalıdır. Kulluk görevleri ve ahlaki davranışlarda da yol göstermek önemlidir. Resulullah (sav)’ın, bizlere örnek olma noktasında her sabah kızı Fatıma ve damadı Ali’nin evine gelerek onları sabah namazına kaldırdığı (13) bilinmektedir. Değerli müminler! Hayat kitabımızın şu ayeti akıllardan hiç çıkmamalıdır “Onlar, Allah’ın riayet edilmesini emrettiği haklara riayet eden, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön • Sevgi saygı sınırları içinde ilişkileri sürdürmek,(7) • Kendilerine yakınlığımız sebebiyle adaletten ayrılmamak, kayırmacılık yapmamak.(8) Özellikle günümüzde toplumu oluşturan fertler arası ilişkilerin zayıflaması, akrabalar arası ilişkilerin de gerilemesine yol açmıştır. Bu kopukluğun giderilmesi için akrabalar ziyaret edilmeli, bir araya gelinmelidir. Mümkün olmadığında iletişim araçları ile aranıp hal hatır sorulup gönülleri alınmalı, ihtiyaçları varsa giderilmeye çalışılmalıdır. Değerli müminler! Hz. Peygamber (sav), “kim rızkının artmasını, ecelinin uzatılmasını istiyorsa sıla-i rahim yapsın”(9) “akrabalarla bağları koparan cennete giremez”(10) buyurmaktadır. Bu sebeple kendisine kötü davrananlara bile iyilikle mukabelede bulunmayı tavsiye etmektedir.(11) Kişinin eceli değişmez. Sıla-ı rahmin ömrü uzatmasının manası taatle geçen be4 Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır.” (14) KAYNAK: 1) Tevbe, 29. 2) Nisa, 1. 3)Bakara, 83. Nisa,36 4)Bakara, 215. 5)Nur, 22. 6)Bakara,177. Nahl,90. 7)İsra,26. Rum,38. 8)Nisa,135 Enam,152 9)Buhari; Edep, 13 Müslim; Birr,6/20) Ebu Davud, Zekat, 45 10)Buhari, Edep,11 Müslim, Birr 6(18) Tir Birr, 6 E Davud, Zekat,45 Müsned, 3/14, 4/80, 83, 84, 399. 11)Müslim;Bir, 6(22) 12) Şuara,3. 13)Buhari;İtisam,19. Nesai;Kıyamülleyl,5 14) Rad, 21. Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK Döşemealtı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 37 2012 HUTBELERİ 1 31-Ağustos HAC İBADETİ Değerli Mü’minler! Hac ibadeti; İslam Dini’nin temel esaslarından birisidir. Bedenî ve mâli bir ibadettir. Ömründe bir defa haccetmek akıllı, hür, sıhhatli, dinen zengin, bulûğa ermiş her müslümana farzdır. Haccın farziyeti; kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Hac; belirli bir zamanda (hac aylarında), belli mekânları (Arafat, Ka’be vb. yerleri), usulüne uygun olarak ziyaret etmektir. Yüce Rabbimiz “onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. 3 Hac; turistik bir gezi değildir. Peygamber efendimiz (as) i ve ashâb-ı kiramı ziyaret etmektir. Kur’an-ı Kerim’in nâzil olduğu, ashab-ı kiramın yaşadığı mekanlarda onlarla aynı potada erimektir. Arafatta vakfe yapmak; yüce Allah’ın huzuruna çıkışı ve mahşeri andırır. Mü’minler, yüce Allah’ı anmanın, Allah aşkı ile yanmanın, ibadet için İlâhi huzura durmanın ve hacı olmanın hazzını alır, mutluluğunu yaşarlar. Hacı adaylarımız temizliği, asaleti, ahlakı ve ibadetiyle ailesini, milletini temsil ettiğinin bilinci içinde olurlar. Ayak bastığı yerlerde sorun bırakarak değil, çözüm üreterek yürürler. Her zaman ve her yerde, maddî ve mânevî yönden Allah’ın rızasına uygun söz ve davranışlar içinde, kılık ve kıyafetlerine, işlerinin ve sözlerinin başlangıç ve sonucuna dikkat ederek hareket ederler. Değerli Mü’minler! Hak yolunda harcanan hiçbir emek ve hiçbir kuruş boşa gitmeyecektir. Hacılar büyük bir coşku ve heyecanla cân-ı gönülden yüce Allah’a, tüm insanlık için dua Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön (Kimseye muhtaç değildir, her şey ona muhtaçtır.)”[1] “İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.”[2] buyurmaktadır. Hac; derunî bir inanç, sevgi ve saygı ile Allah’a kavuşmak, gönül bağı kurmak provasıdır. Hac; “Likâullah”tır. Yüce Allah’a, manen kavuşmaktır. Hac; renk ve şekilleri farklı insanları kefen gibi ihram bezlerine sarınmış vaziyette bir araya getirmesi bakımından mahşer yerinin benzeridir. Hac; mü’minlerin aynı zaman ve mekânda kaynaşması, buluşması ve tanışmasıdır. Hac’da mü’minler arasındaki sevgi, saygı perçinlenir, yeni dostluklar kurulur. Hac; tevhittir, tekbirdir, tehlildir, zikirdir, fikirdir. Yüce Allah’a, verdiği nimetleri için hamd ve şükürdür. Hacı; Allah ve Resulünün hem ziyaretçisi hem de misafiridir. Hacı; gözü, gönlü ve bedeniyle Allah Resulünün gösterdiği şekilde, aynı mekânlarda ibadet ederek adeta tarihi yeniden yaşamaktadır. 4 ederler. Yapılan dualar ve gözlerden akan yaşların, günahlara keffaret, ruhlara şifa olacağını umarlar. Hacılar; belki son ziyaretleri olabileceği düşüncesi ile ölüm ve ötesi için daha çok hazırlık yapmaya çalışırlar. İbadetlerini daha muntazam, söz ve hareketlerini daha güzel, işlerini daha düzgün yapma fikriyle ve tüm insanlığa severek hizmet etmenin, hayır ve hasenatta bulunmanın kararlılığı ile memleketlerine dönerler. Ülkelerinden peygamber (as) e ve sahabe-i kirama selam götürdükleri gibi onlardan da selam ve hayır dua getirdiklerini düşünürler. Hutbemi efendimizin (sav) şu müjdeleriyle bitiriyorum: “Makbul haccın bir tek karşılığı vardır, o da cennettir.”[3] “Her kim haccederse ve bu hac sürecince cinsel ilişkide, kötü söz ve davranışta bulunmazsa geçmiş günahları bağışlanır”[4] KAYNAK: [1] Âl-i İmran; 3/97. [2] Hac; 27. [3] Buhârî; “Umre” 1. Müslim; “Hacc” 437. [4] Tirmizi; Hac 2. Hazırlayan: İl Müftülüğü Hutbe Arşivi Firhist’e Geri Dön 38 2012 HUTBELERİ 1 07 - Eylül TEFEKKÜR Aziz Kardeşlerim! Allah’ın elçisi Hz. Muhammed Mustafâ (s.a.s) davete başladığında bir cahiliye devri yaşanıyordu. Dinî kavramların içini boşaltarak hakikatten uzaklaşan bir kısım insanlar, sahte ilahlarla oyalanıyor ve “kendilerine, “Allah’tan başka hiçbir ilah 3 deki, yerdeki, bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki her şey, yalnızca O’nundur. Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da. Allah, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır. En güzel isimler O’nundur."3 Görülüyor ki değerli kardeşlerim! Rabbimiz, bizlerden, Kur’ân’daki öğütlerin sahibi kimdir diye düşünmemizi istemektedir. Kardeşlerim! Dinî yaşantımızda samimiyet, ancak Rabbimizin birliğini ve yüceliğini kalben tefekkür etmekle başlayabilir. Dinin başı tevhiddir. Tevhidle başlamalıdır tefekküre. Ve tevhidle mana kazandırılmalıdır bütün olup bitenlere. İnsan ve onun yaratılışıP İnsan ve çevresindeki varlıklarP İnsan ve ölümP İnsan ve ölüm ötesi hayatP Bütün bunlar ancak iman ve tevhid inancıyla süslenmiş bir ömürle anlam kazanabilir. Bu değerlendirmeyi yapabilen akl-ı selim sahipleri, tevNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön yoktur” denildiği zaman inanmıyor büyüklük taslıyorlardı.1 Bir süre sonra ortaya çıkan diğer bir grup ise, sözde iman etmiş gibi gözüküyor ancak sabır gerektiren zorlu işlerde, imanın gereğini yerine getirmiyordu. Örneğin, namazı kılıyor, zekatı veriyorlar fakat Allah’ın dinini aziz kılmak için can pahasına savaşmaları emredildiğinde, “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya!”2 diyerek, Allah’ın buyruklarından bazısını taşınmaz bir yük olarak görüyorlardı. Geçici menfaatleri için göze aldıkları meşakkati, ebedi kurtuluşları için göze alamayan bu tür kimselerin idrak ve tefekkür algıları harekete geçsin diye Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: "Tâ, Hâ! (Ey Muhammed!) Biz Kur’an’ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah’ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik. (O) yüksek gökleri yaratanın katından peyderpey indirilmiştir. Rahmân, Arş’a kurulmuştur. Gökler4 hid uğrunda çekilecek sıkıntıları bir zahmet değil, kendilerinin ebedi menfaati için bir rahmet olarak görür. Rahman’ın nazargâhı olan müminin kalbi, dünyevi kederlerle hastalanmaz. Tam tersine o kalp, Rabb’ini tefekkür ettiği her an, O’nun kelamını okuduğu her vakit, şifâ bulur. Böylece Mevlâmızın, “Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifâ ve müminler için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi”4 ayetinin hikmeti gerçekleşmiş olur. Sözü, Efendimizin bir hadisiyle bitirelim: “Şefaatim sayesinde kıyamet günü insanların en mutlusu olacak kişi, (dünyada iken) samimiyetle ve tüm kalbiyle ‘Allah'tan başka ilah yoktur’ diyebilen kimsedir.”5 KAYNAK: 1 Sâffât 37/35-36. 2 Nisa 4/77. 3 Tâhâ 20/1-8. 4 Yunus 10/57. 5 Buhârî, “İlim”, 33. Hazırlayan: Dr. Bilal ESEN- Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 39 2012 HUTBELERİ 1 14 - Eylül SALİH AMEL Muhterem Kardeşlerim! İbadet anlayışı içerisinde ele alınan Salih amel, Yüce Allah’ın rızasını kazanmak niyeti ile fert ve toplumun yararlanması için yapılan bir iştir. Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim de “Muhakkak ki, iman edip salih amel işleyenler, yaratılanların en hayırlılarıdır.”1 , “Erkek veya kadın, kim mü’min olarak faydalı işler yaparsa elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve mükafatını –ödülünü- yaptıklarına karşılık olarak en güzeli ile vereceğiz.”2 ayet-i kerimeleri ile hayırlı, faydalı işler yapanlar övülmüştür. “İman edip salih amel işleyenleri iyilerin arasına koyarız.”3 buyurarak, faydalı işler yapanların iyilik ehli oldukları bildirilmiştir. Değerli Kardeşlerim! 3 Peygamberimiz (SAV) konumuzla ilgili bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır. “İnsan ölünce ardından amel defteri kapanır. Ancak üç hal müstesnadır ki bunlar sebebiyle kişiye iyilik yazılmaya devam eder. Bunlar: Sadaka-i cariye, istifade edilen İLİM ve kişinin ardından dua edecek salih bir evlattır.”5 Bir müslümanın imanını salih amellerle ibadet anlayışı içerisinde bütünleştirerek davranışlarını güzelleştirmesi gerekir. Hutbemi Asr suresinin mealiyle tamamlamak istiyorum. “Asra yemin olsun ki, hiç şüphesiz insanlık hüsrandadır. Ancak iman edip salih amel işleyenlerle, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”6 KAYNAK: 1-el-Beyyine 98/7 2-en-Nahl 16/97 3-Ankebut 29/9 4-Bakara177 5-Müslim, Vasiyet 14 6-Asr 103/1-3 Hazırlayan: Antalya İl Müftülüğü Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Kur’an-ı Kerim de gerçek iyilik ehline tavsiye edilen salih amellerin çerçevesi şöyle çizilmektedir. “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Gerçekte iyilik Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden, mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyenlere ve kölelere veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve söz verdiğinde sözünde duranlar ile; zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlarda bunlardır.”4 Hayatı salih amelin en güzel örnekleriyle dolu olan sevgili Peygamberimiz, insan yetiştirmeyi, ilme ve insanlığa hizmet etmeyi sevabı hiç kesilmeyen salih ameller olarak nitelendirmiştir. Bu nedenle insana gerçek değeri kazandıran ilim, fikir ve kültüre hizmet etmek te, bütün hayatı kuşatan ve anlamlandıran en değerli ibadetlerdendir. Sevgili 4 Firhist’e Geri Dön 40 2012 HUTBELERİ 1 21 - Eylül NAMAZDA HUŞU Muhterem Mü’minler! Rabbine kul olmak üzere yaratılan insanın en önde gelen sorumluluğu kendisi ve âlemleri yaratan Allah’a iman etmek, ikinci olarak ta bu iman okulunun gereği olan tüm vazifeleri, yani kulluk görevini yerine getirmektir. Değerli Müminler! Bu kulluk görevlerimizin en başta geleni; dinin direği, mü’minin miracı ve gözümüzün nuru olan namazdır. Namaz, Rabbi ile kulunun yani gördüğümüz ve görmediğimiz bunca alemleri yaratan, yaşatan, evveli ve sonu olmayan yüceler yücesi Allah(c.c) ile baş başa kalması, ona tekmil vermesi, kulluğunu arz etmesi, vâdini tazelemesi demektir. Böyle bir duygu ile namaz 3 lerdir ki, namazlarını huşu ile kılarlar” buyurur.(2) Şu da bir gerçektir ki, bir çok müslüman sürekli olarak samimi bir şekilde namazlarını kılmak istedikleri halde insanî bir gaflet hali yaşayabiliyor ve her an huşu içinde olamayabiliyor. O halde bu dermansız derdin çaresi nedir? Değerli Kardeşlerim! Dünyevi hırs ve tamahlarımızdan kurtulamadıkça, temizlenmedikçe gerçek anlamda Allah’ın manevi huzuruna çıkmak ve “huşu” mertebesine ulaşmak mümkün değildir. Çünkü insan duyguları bir sarmaşık otu gibi meşgul olduğu şeylere yapışıp kalır. Ayran dolu bir kabı sütle doldurmak için ayranı boşaltmaktan başka çare var mıdır? Kalbimiz de bir kaptır. İçindeki dünya hırsını boşaltmadan ibadet huşuunu yakalayamayız. Öyle ise dünya işleri bütün sıcaklığı ile kalbimizde yer etmeye devam ederken, namaza durmaya ve sonra da “neden huşu Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kılanın riya, vesvese, dünyevi düşünce ve gaileler içerisinde olması nasıl mümkün olur. Aziz Kardeşlerim! Namazı namaz gibi kılmaya, yani huzuru kalp ile Allah’ın huzurunda durmaya; “namazda huşu” diyoruz. Bu günkü hutbemizin mevzuu da budur. Huşu; korkmak, itaat etmek , boyun eğmek anlamlarına gelir. Allah’ü Zülcelal “O gün (hesap günü) insanlar, hiçbir tarafa sapmadan hakkın davetçisine uyarlar. Gözler Rahmanın heybetinden huşu içerisine girmiş, kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka bir ses işitmezsin”(1) buyurmaktadır. Kıyamet günü insanların Allah’ın azameti karşısındaki korkuları, bükülüşleri, sessiz sedasız duruşları “huşu” kavramı ile ifade edilmiştir. İçinde huşuyu barındıran namaz, Kur’an’da kurtuluşun anahtarı olarak gösterilmiştir. Rabbimiz Mü’minun Suresinin 2. ayet-i kerimesinde “Muhakkak ki iman edenler kurtulmuştur. Onlar öyle kimse4 ve huzura eremiyoruz” diye şikayette bulunmaya hakkımız yoktur.Aslında temizlik ve abdest gibi ön hazırlıkların namazdan önce öngörülmesinin bir hikmeti de budur. Hz Ali’den rivayet edilmektedir ki Peygamber efendimiz rükuya varınca şu duayı okurdu: “Allah’ım! senin için rükuya vardım, sana iman ettim, sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim, kemiğim ve damarım sana karşı huşu içersine girmiştir.” Muhterem Kardeşlerim! Kıldığımız namazlarımız Rabbimize kul olmamızın nişanesidir. Namazlarımızda vesvese ve gafletin olması insanlık hallerindendir. Ancak bundan kurtuluş yolları vardır. Mâsivayı yani dünya hırs ve tamahını ne kadar azaltabilir, Allah sevgisini yerleştirebilirsek o kadar gaflet ve vesveseden kurtuluruz. KAYNAK: (1) Taha 108 (2) Mü’minun 2 Hazırlayan : Mehmet DEMİRHAN Emekli Elmalı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 41 2012 HUTBELERİ 1 YETER Kİ GÖNÜLLER ENGELLİ OLMASIN 28 - Eylül Kardeşlerim! Bazı bedensel kusurları sebebiyle topluma katılmaktan çekinen ve bu yüzden çölde yaşamayı tercih eden, Zâhir isminde bir sahâbî vardı. Zâhir, Efendimiz (s.a.s)’e her gelişinde, yetiştirdiği ürünlerden hediyeler takdim ederdi. Zaman zaman pazardaki alışverişlerinde de Zâhir’e yardımcı olan Peygamberimiz kendisini çok sever ve ona sürekli iltifat ederdi. Bir gün Zâhir, Medine pazarında çölden getirdiği ürünleri satarken, Efendimiz (s.a.s.), sessizce gelip Zâhir'in gözlerini kapattı ve şakayla: “Bu köle satılıktır; almak isteyen var mı?” diye seslendi. Zâhir, 3 bebi de değildir. İnsanlar, kendi tercihi olmayan durumlardan dolayı hiç kınanabilir mi? Hepimiz, görünüşe değil; gönle değer veren Allah’ın kulları değil miyiz? Bizim Peygamberimiz, “Allah sizin görünüşünüze, malınıza, mülkünüze bakmaz; yalnızca kalplerinize ve amellerinize bakar.”2 buyurmaz mı? Dinimize göre asıl üstünlük, Allah’a yakın olmak ve insanlığa hayırlı hizmetler sunmakta değil midir? Elbette ki öyledir. Kıymetli Kardeşlerim! Dinimiz insanı, zübde-i kâinât ve eşref-i mahlûkât olarak görür.3 İlahi hikmetlerle dolu Yüce Kitabımızda ise, her türden insanın; sağlıklı ve hastaların, engelli ve sağlamların, inananlar ve inkarcıların, zenginler ve yoksulların, şükredenler ve nankörlük edenlerin, kadınlar ve erkeklerin, yaşlılar ve gençlerin tasviri hep birlikte zikredilir. Yüce Kitabımızda, Musa gibi dilinde düğüm olanlar,4 evlat hasretiyle döktüğü yaşlar sonucu gözlerini kaybeden Yakup’lar vardır.5 Yakalandığı amansız hastalıktan dolayı bîçare hale gelen fakat yine de isyan etmeden Rabbine sığınan Eyüp’ler vardır.6 Kerim Kitabımızda, gözleri görmeyen Abdullah İbni Ümmi Mektum’u farkında olmadan incittiği için, âlemlerin Rabbi tarafından ikaz edilen Son Peygamberin hatırası vardır.7 O Peygamber ki, daha sonra o zâtı defalarca Medine’de kendi yerine vekil olarak bırakmıştır. Yine O Peygamber ki, ortopedik engeli bulunan Muaz b. Cebel’i genç yaşına rağmen vali tayin etmiştir. Bunları yaparken ise Efendimiz, fiziksel özellikleri değil, liyakati, aklı ve bilgiyi öncelemiştir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 2 boynu bükük ve hüzünlü bir edâ ile: “Yâ Rasûlallah! Vallahi benim gibi değersiz bir köleye kuruş veren olmaz!” deyince; Peygamber Efendimiz: “Hayır! Sen, hiç de değersiz değilsin! Aksine Allah katında çok kıymetlisin!"1 buyurdu. Şefkatiyle herkesi kucaklayan Rahmet Peygamberi, bu tavrıyla asıl önemli olanın insanî değerlerle donanmak, her ne olursa olsun dünyada varoluşumuzun gayesini unutmamak olduğuna işaret etti. Değerli Kardeşlerim! Hepimiz bir imtihan dünyasında yaşamaktayız. İmtihan ise herkesin gücüne ve sahip olduğu nimete göredir. Âdem (a.s) ile Havva annemizden günümüze değin insanlık, türlü imtihanlara tâbi tutulmuştur ve kıyamete kadar da tutulacaktır. Kimileri malıyla, kimileri evladıyla, kimileri canıyla ya da fiziksel bir engelle denenir kulluk yolunda. Bu imtihan süreci sabır ve metanetle geçirilirse Rabbimiz tarafından vaat edilen nimetler bizim olacaktır. Kardeşlerim! Rabbimizin hikmeti gereği birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de engelli kardeşlerimiz bulunmaktadır. Gerek doğuştan, gerekse sonradan ortaya çıkan engellilik durumu çalışmaya, üretmeye, başarıya ve nihai hedefe ulaşmaya asla engel değildir. Engelli olduğu halde azimle, inançla kararlılıkla çabalayan ve tarihe adını yazdıran nice abide şahsiyetler vardır. Yeter ki insanların önüne engeller konulmasın. Yeter ki gönüller engelli olmasın, engel tanımasın. Engelli olmak, hor görülme, itilip kakılma se4 Kardeşlerim! Dinimiz, görmeyenin gözü, duymayanın kulağı, güçsüzün eli, konuşamayanın dili olmayı sadaka kabul eder. Buna mukabil, engelli birine engel olmayı, rahatsızlık vermeyi ise lanetler.8 Unutmayalım ki asıl engelliler aklını, gönlünü, kalp gözünü, elini, dilini bilgiye, şefkate, merhamete, hikmete ve ilahi gerçeklere kapayıp, insanlığını ayaklar altına alanlardır. Engelli pek çok kardeşimizin, engin gönül yapısıyla Allah katında çok değerli olabileceğini göz ardı etmeyelim. Diyanet İşleri Başkanlığımız, 1-7 Ekim tarihleri arasında kutlanan Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın bu seneki temasını “cami ve engelliler” olarak belirlemiştir. Başkanlık olarak, seksen beş bini bulan camilerimizin, engellilerimizin rahatça ulaşacağı ve ibadetini yapabileceği camiler olmasını amaçlıyoruz. Konuya hafta boyunca yoğun bir şekilde yer verecek olan Başkanlığımız, engelli kardeşlerimize yönelik toplumsal bilinçlenmenin oluşmasını hedeflemektedir. Bu vesileyle söz konusu haftanın hayırlara vesile olmasını, darda kalanlara rahatlık, hasta olanlara şifa vermesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. KAYNAK: 1- Tirmizî, Şemâil, 104. 2- Müslim, Birr ve Sıla, 34. 3- Tîn,95/4. 4- Tâ-Hâ, 20/25-28. 5- Yusuf 12/84. 6- Enbiyâ, 21/83-84. 7- Abese, 80/1-4. 8- Ahmed b. Hanbel, V, 152-169; I, 317. Hazırlayan ve Redaksiyon: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 42 2012 HUTBELERİ 1 05 - Ekim CAMİLER HUZUR GÜVENCEMİZDİR Değerli cemaat! Efendimiz her doğan fıtrat üzere (1) doğar buyurmuş, Kuranı kerimde ise Yüce Allah her insanın fıtratına, yani özüne Allah-ı bilme ve kulluk yapma potansiyeli ve kabiliyeti yerleştirildiğini bildirmiştir(2) Nitekim arkeolojik kazılarda yolsuz, hamamsız yerleşim yerlerine rastlanmış, ancak mabetsiz bir yer görülmemiştir. İlk insandan itibaren Allahın yaratılışta insanlık özüne koyduğu inanma ve kulluk duygusunun icrası için ibadet yerleri inşa edilmiştir. Bir bakıma medeniyetler buralarda ve çevresinde gelişmiştir. Değerli müminler! İnsanlar ve cinler Allaha ibadet etmek üzere yaratılmıştır(3) ilahi fermanında 3 değil, bir gayeyle hareket eden muhteşem birlik demektir(6) Her ferdin diğerini kendisi gibi sayabilmesi cemaatle ve cemaat bilinciyle mümkündür. Asrı saadette ilk günden itibaren camiler dinin, ahlaki esasların öğrenildiği yerler olmuştur. Bu gün de cami dersleri, vaaz ve hutbelerle bu alanda işlevini sürdürmektedir. Daha da ötesi inananların bir araya gelip her türlü sevinç ve üzüntüleri de camilerde paylaşılmaktadır. Bu sebeple camiler kişinin Allaha saygı ve itaatini gerçekleştirdiği aynı zamanda sosyal problemlerini çözerek kenetlendiği mekanlardır. Değerli müminler! Camilerin imarı iman alametidir. Hutbemin başında okuduğum ayette yüce Allah “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder”(7) buyurmaktadır. İmar hem inşasını hem içini cemaat olarak doldurmayı kapsar. Gönlü ve bedeni tertemiz olarak camileri dolduranlar Allah rızasına Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön geçen ibadet, yalnızca namaz oruç gibi belirli emirleri değil mahlukata şefkatli olmayı da emreder(4) İşte bizim ibadet mekanımız olan camiler Allaha saygının ve mahlukata şefkatin öğrenildiği ve uygulandığı mekanlardır. Bazılarımızın düşündüğü gibi yalnızca toplu namaz kılınan mekanlar değildir. Dinimize göre namaz kılmak için belirli alan tahsisi şart değildir. Cemaat oluşturmak ve diğer fonksiyonların icrası için Hz Peygamber Medineye geldiği ilk günden başlamak üzere camiler inşa etmiştir. Camiler, namaz kılma dışında okul, hastane yabancı elçilerin ağırlanması, adliye vb bir çok işler için kullanılmıştır. Değerli müminler! Cami toplayan manasınadır. Kaynaklarda cami yerine mescid daha çok kullanılır. Mescidin manası Allaha kulluk yapılan mekan demektir. İbadetler ferdi olarak yapılabilir ama camide toplu eda edildiği zaman hem 27 derece fazla sevap kazanılmış(5) hem de cemaat yani birlik sağlanmış olur. Cemaat kuru kalabalık 4 kavuşmalarının yanında ihtiyaç duyduğumuz kardeşliği ve birliği sağlamış olacaklardır. Bir hadisi şerifle hutbeme son veriyorum “Allah bir kavme azab etmeyi dileyince evini(yani camileri) imar edenler, Allah rızası için birbirini sevenler ve seher vakitlerinde bağışlanma dileyenler bulunuyorsa o azabı vermez”(8) Allahın evim dediği Kabenin bir şubesi olan ve bu hadisi şeriften anlaşıldığı gibi aynı zamanda sıkıntı ve belalara karşı sigortamız olan camilere karşı imar görevini yerine getirmeyi Allah hepimize nasip eylesin. KAYNAK: 1) Müslim kader 6(22)E D sünnet 17 2) Rum 30 3) Zariyat 56 4) Razi 20/398 5) Buhârî, Ezân 30; Müslim, Mesâcid 249 Ayrıca bk Nesâî, İmâmet 42; İbni Mâce, Mesâcid 16 6) Elmalı 1/110 7) Tevbe 18 8) İbn Kesir 7/3435 Hazırlayan:Yusuf Demiryürek Döşemealtı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 43 2012 HUTBELERİ 1 12 - Ekim İSLAM’DA EKOLOJİK DENGE Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah, insanın da içinde bulunduğu âlemi canlı ve cansız varlıklarıyla birlikte bir düzen ve denge içinde yaratmıştır. “Allah’ın yaratmasında hiçbir düzensizlik, uyumsuzluk göremezsin. Gözünü bir çevir de bak, acaba bir çatlak, bir bozukluk görebilir misin?”2 buyurmak suretiyle ; İnsanın, Yüce Allah’ın bu eşsiz nimetinin kıymetini bilmesi ve onu güzel bir şekilde değerlendirmesini istemiştir. Allahın koyduğu bu intizam ve düzene karşı, yaratılışının anlam ve amacını unutmuş, insanın yaşadığı sorunlarının başında ekolojik sorunlar gelmektedir. İslam dini insanın, hiçbir ayrım yapmaksızın bütün canlılara karşı sorumlu ol3 çok bitki ve hayvan türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Eskiden olduğu gibi tek öldürme yerine, modern teknoloji sayesinde yüzlercesi bir kerede öldürülebilmektedir. Bunun sayısız örneklerini toplum olarak yaşamaktayız. Hiçbir ihtiyaç olmadığı halde incik boncuk ve süs eşyası için fil, balina, timsah gibi hayvanların katledilmesi bir çok türü neredeyse yok olma noktasına getirmiştir. Dolayısıyla İslam da avcılık kuralsız ve başıboş olarak yapılan bir eylem değildir İçerisinde yaşamakta olduğumuz evren bizlere Allah-u Teala’nın emanetidir. Yeryüzü Allah’ın insan için dayayıp döşediği bir misafirhanedir. Hem insanlara hem hayvanlara hem de tabiata karşı görev ve sorumluluklarımız vardır. Erdemli ve onurlu insan sadece insan haklarına değil tüm canlıların haklarını gözeten ve saygı gösterendir. Hutbemi bir ayeti kerimenin mealiyle bitirmek istiyorum; “İnsanlar kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. DönNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön duğunu bildirmiştir. Kendi hayatında çok sayıda fidan diken Hz. Peygamber (s.a.) Müslümanlara kıyamet koparken bile ellerinde bulunan ağaç fidanını dikmeyi tavsiye etmiş ve "Kim yolcuların ve hayvanların gölgelendiği bir ağacı boşu boşuna keserse Allah da onu baş aşağı cehenneme atar"3, buyurmuştur. Değerli Mü’minler! Hz. Peygamber avcılığın zevk ve eğlence için, yapılmasını hoş görmemiş ve şöyle buyurmuştur. “ kim av peşine düşerse, gafil olur.”4 “Haksız olarak bir serçeyi öldürenden, Cenabı Hak kıyamet gününde hesap soracaktır”5 buyurmuşlardır. Dolayısıyla Hz. Peygamber ihtiyaç olmaksızın sırf zevk için avlanılmasını yasaklamıştır 6 ancak kural ve ilkeler dahilinde yapıldığında avlanmak mubahtır. Örneğin hiçbir mevsim gözetmeksizin zamansız avlanmak, döllenme / yavrulama zamanlarında avlanmak yasaktır, günahtır. Çağımızda ölçüsüz avlanma ve aşırı tüketim tabii dengeyi alt üst etmektedir. Bir 4 meleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”1 Ayet-i kerimede açıkça ifade edildiği gibi insanların aklını başına alıp, hatalarından dönmeleri için bedelini daha dünyadayken ödeyeceği belirtilmektedir. KAYNAK: 1- 30/41 2- Mülk :3 3- Ebu Davud, Edeb 5239 4- Tirmizi,fiten,69 5- Ebu Davut,2/11 6- Nesai dahaya , 42 Hazırlayan: M. Fatih TUNÇ-Kepez İlçe Vaizi Redaksiyon: Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 44 2012 HUTBELERİ 1 19 - Ekim KURBAN İBADETİ VE VEKALETEN KURBAN KESMENİN ÖNEMİ Muhterem Mü’minler! Kurban Kelimesi, sözlükte yakın olmak anlamına gelen kurb kelimesinden türetilmiştir. Istılahı manası da, ibadet niyetiyle belirli vakitte (Kurban Bayramı günlerinde) belirli vasıfları taşıyan hayvanı Allah’a yakınlık için kesmektir. Muhterem Müslümanlar! Kurban yakınlaşmayı, kaynaşmayı, paylaşmayı öğreten bir ibadet olup bizim Allah’a yaklaşmamıza vesile olmaktadır. Kurban ibadeti sıradan bir kesim olayı değildir. Hatta eti ya da derisi için yapılan bir davranış hiç değildir. Onun eti de derisi de bizde kalır Allah’a ulaşan kısmı, onu yerine getirmemizdeki samimiyetimizdir. 3 hadisi şeriflerinde de: “İmkanı olduğu halde kurban kesmeyenler bizim namazgahımıza gelmesin” diyerek uyarıda bulunmuştur. Muhterem Kardeşlerim! Kurban ibadeti mali bir ibadet olduğu için, vekaleten de bu ibadeti yerine getirmek mümkün olabilmektedir. Kurban günlerinde yakınımızdaki muhtaçlar için yada dünyanın farklı yerlerinde yaşayan ancak vekalet yoluyla kesilen kurbanlar sayesinde bir çok aileler o günlerde mutlu ve gönderenlere müteşekkir olmaktadırlar. Böylelikle hem islamın ruhuna hem de toplumun huzur, birlik, beraberlik ve kardeşlik içerisinde yaşamalarına vesile olmaktadır. Muhterem Mü’minler! İlahi buyruğa uyarak kesmiş olduğumuz kurbanlar sayesinde bir taraftan Atamız Hz. İbrahim’den beri devam eden sünneti yerine getirmiş oluyor, diğer taraftan da yakın ve uzakta olan yoksullara yardım da bulunma bahtiyarlığına erişmiş oluyoruz. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Muhterem Mü’minler! Tarih boyunca hemen bütün dinlerin ve dini kültürlerin ana prensiplerinde Kurban vardır. Sadece kurban edilen mal yada kurban etme, Yaratana sunma biçimi farklıdır. Kur’an-ı Kerim kurban etme hususunun Hz. Adem’in oğulları Habil ve Kabil’in Cenabı Hakk’a kurban sunmaları ile başlayıp, Hz. Peygamber Efendimiz (SAV)’inde bir hadisi şeriflerinde buyurdukları üzere “Kurban atanız İbrahim (as)’ın sünnetidir.” ifadesi ile günümüze kadar devam edip gelmiştir. Muhterem Mü’minler Allah rızası için yapılan bütün ibadetlerin muhakkak ki bir hikmeti, faydası ve eğitici yanı vardır. Peygamber Efendimiz, hicretin ikinci yılından itibaren, vefat edinceye kadar her yıl düzenli olarak kurban kesmiş ve imkanı olan her mü’minden bu ibadeti yerine getirmesini istemiştir. Yine kurban bayramı günlerinde kişiyi Allah’a yaklaştıracak en güzel ve en sevimli şeyin kurban kesmek olduğunu ifade etmiş, bir 4 Hutbemi başta okuduğum ayeti kerimenin mealiyle bitiriyorum. “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat ona sadece sizin takvanız ulaşır”(Hac 37) KAYNAK: Hazırlayan: Kemal UÇKUN-Kepez Müftüsü Redaksiyon: Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 45 2012 HUTBELERİ 1 25 - Ekim KURBAN BAYRAMI Değerli Mü’minler! Bayram günleri bizlere Rabbimizden bir lütuftur. Zira Cenabı Hak bizim bir birimizle kaynaşmamızı, kucaklaşmamızı ve kardeşçe yaşamamızı, murat etmiştir.2 Rabbimizin bizler hakkındaki bu muradının tezahürü için bayram günleri büyük bir imkandır. Sevgili Kardeşlerim! Bayram sevgidir, muhabbettir. Bayram vesilesiyle bir birimizi sevelim, bir birimizden sevgi ve muhabbetimizi eksik etmeyelim. Bir tebessümle dahi olsa kardeşlerimizin gönlünü ve muhabbetini kazanmaya çalışalım. Hadis-i şerifte de buyrulduğu üzere sevgi, ulaşmak istediğimiz büyük hedeflerin anahtarıdır. Rasûlullah (S.A.V.) Efendimiz; “Vallahi iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbiri3 için dargınlıklara, kırgınlıklara son verelim. Birbirimize sırtımızı dönmeyelim. Kapımızı kapatmayalım. Sevgi ve muhabbetin dile getirilişi olan ve adeta dua mahiyetinde olan selamı yaygınlaştırmaya çalışalım. Büyük fedakarlıkla yapabildiğimiz ve Allah’ın huzurundaki kurtuluşumuza ve cennet nimetlerine kavuşmamıza vesile olacak olan iyiliklerimizi5 yiyip bitiren adeta yok eden hasedi, kıskançlığı mutlaka terk etmeye6 çalışalım. Hz. Peygamberin şu sözünü hayatımıza düstur edinelim. “Allahın kulları! Kardeş olunuz.”7 Cenabı hak hepimize ve tüm kardeşlerimize sağlıkla, huzurla güzel bayramlar yaşamayı nasip etsin. Âmin. KAYNAK: 1- Kevser suresi (1-3). 2- Hucurat, 10. 3- Ebu Davud, Edep,131.(51193). Buhari, İman 20. İstizam,8. 4- Buhari, Mezalim 3, Müslim, Birr, 58. 5- Karia, 5-6. 6- Müslim, Birr, 32. Buhari, Edep 57. Tirmizi, Birr 24. 7- Tirmizi, Birr 24. İbn-i Mace, Dua, 5. Hazırlayan: Hüseyin UYSAL-Konyaaltı Müftüsü Redaksiyon: Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nizi sevmedikçe de (hakiki) imana eremezsinizS”3 buyururken bir birimizi sevmenin önemine işaret etmiştir. Bayram paylaşmaktır. Allah-u Teâlâ’nın emrettiği şekilde bize lütfettiği güzellikleri, en yakınlarımızdan başlamak suretiyle başkalarıyla paylaşmaya çalışalım. Bu anlamlı günlerdeki güzellikleri ve iyilikleri paylaşacağımız ilk insanlar, anne ve babalarımız, ardından diğer yakınlarımız ve komşularımız olsun. Kıymetli Kardeşlerim! Kurban Bayramı günlerimizin neşesini, huzurunu ve kazancını arttıran şeyler vardır ki; o da sahipsizlere sahip çıkabilmek, çaresizlere çare olabilmek, muhtaçların elinden tutup onları kendi kaderlerine ve kendi hallerine bırakmamak, kestiğimiz kurbanların etlerini de yoksul ve muhtaçlara verebilmektir. Bu durum zaten bizim kardeşlik görevlerimizden sayılmaktadır.4 Onun için bayramın tadının, güzelliğinin elimizden kaçmasına izin vermeyelim. Değerli Kardeşlerim! Bayram vesilesi ile Allah’ın rızası 4 Firhist’e Geri Dön 46 2012 HUTBELERİ 1 26 - Ekim İSTİŞARE VE CUMHURİYET BAYRAMI Değerli Müminler İnsanlar tarihi süreçte Totaliter, monarşi, oligarşi vb. bir çok idare şeklini denemiş, neticede cumhuriyet rejiminin adil ve insanlık onuruna uygun olduğu kanaatineulaşılmıştır. Ortak aklın acı tecrübelerle vardığı sonuca, dinimizin ilkeleriyle uyuşmasından dolayı aziz milletimiz kurtuluş savası sonrası kabullenmekte hem gecikmemiş hem zorlanmamıştır. Hilkaten tarağın dişleri gibi birbirine eşit olan(1) insanlar için Allah adalet,sosyal hayatta işlerin en güzel, verimli şekilde yürütelerek her ferdin mutluluğunun sağlanması için de istişare ilkesini koymuştur. Bununlada insanların liyakat ve kabililyetteki farklılıklarının hem cinslarine baskı ve tahakküme dönüşmemeleri sağlanmıştır. 3 Özellikle son yıllarda komşu ülkelerde yaşanan acı olaylar, cumhuriyeti anlamamızı kolaylaştırmış ve onu korumamızın ne denli gerekli olduğunu göstermiştir. Dinimizin istişareyi emrettiği(5) malımdur. Dahası, yüce Allah namazın peşinden Mü’minlerin sosyal hadyatta işlerini Şura (danışma) yoluyla gördüklerini bildirir.(6) Namazda yanyana saf tutanların hariçte de saf halinde akıllarını birleştirmeleri gerekir. Bunu sağlamak için herkesin hak ve özgürlüğünün verilmesi, fikirlerini rahatça beyan etmesi esastır. Fikri ve fiziki gücünü birleştirenler Hz Peygamberin “Cemaat rahmet, ayrılık azabdır.”(7) hadisinde geçen müjdeye kavuşurlar. Bu birlikteliği bu rahmeti sağlayan Cumhuriyet değilmidir? Bu vesileyle canlarını hiçe sayarak kurtuluş mücadelesinde şehid olan, hayatta kalıp bizlere insanca yaşama imkanı veren, Cumhuriyeti kuran, neferinden koNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Değerli Mü’minler Kur’an, emanetin ehline verilmesini emreder(2) Emanet gerçek sahibi tarafından geçici bir süre bir başkasının hizmetine sunulan değerdir. Allah’ın insana verdiği her nimet emanet olarak değerlendirilebilir. İnsanları yönetme, iktidar da bir emanettir. Hz Peygamber, “emanet ehline verilmezse kıyameti bekleyin”(3) buyurmaktadır. Eğer idarenin başında Kur’anın mütekebbir, müsstekbir, cebbâr, fahûr, anîd gibi kişilerin iktidara gelmesi için her ferde seçme ve seçilme hakkı tanımıştır. Hz Peygamber kendisinden sonra idari alanda yerine varis bırakmamıştır. Asrı saadettensonra seçime dayalı idare şekli terk eddlmiş, İslam tarihinde bu durumu düzeltmek için mücadeleler hiç eksik olmamış, hatta hz Peygamberin otoritesin eolan güvenle bu konuda hadis bile uydurulmuştur. Seçim edayalı yönetime dönüş 1923 yılında Cumhuriyeti kurmak suretiyle bize nasib olmuştur.(4) Değerli Mü’minler 4 mutanına, adı bilinen bilinmeyen ecdadımıza Allahtan rahmet, birlik ve beraberliğimizin devamı için niyaz ediyorum. KATYNAK: 1- Keşfül hafa 2/433 2- Nisa 58 3-Buhari rikak 35 4- Saltanat karşısında hadis. Doç Dr Mehmet Hatipoğlu 5- Ali imran suresi 159 6- Şura 38 7- Kenzül ümmal Hazırlayan: Yusuf Demiryürek - Döşemealtı Müftüsü Redaksiyon: antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 47 2012 HUTBELERİ 1 02 - Kasım İSLAM’DA GÜVENİLİRLİK Değerli Kardeşlerim! Mü’min, Allah’ın varlığına ve birliğine inanan, başkalarına güven veren ve kendisine güvenilen kimse anlamını taşır. Mü’min, verdiği sözde duran, özü-sözü bir, dostluğuna güvenilen kimsedir. Yüce Rabbimiz bu hususta: “Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler”1 buyurmaktadır. Mü’min, sevdiğini sırf Allah rızası için sever ve ondan maddi bir beklenti içerisinde olmaz. Emanetlerin gereğini yerine getirir. Hz. Peygamber (sav)’i örnek alarak onun gibi güvenilir bir insan olmaya gayret eder. Nitekim Resulullah (sav), daha kendisine peygamberlik verilmeden önce “Muhammedü’l Emîn” ünvanına sahipti. Aziz Mü’minler! Bizler müslüman olarak verdiğimiz 3 toplumda insani ve ticari ilişkiler bozulur. Nihayetinde o toplum artık çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış olur. Muhterem Mü’minler! Sonuç olarak, sağlam ve güvenilir temeller üzerine bina edilmiş bir toplum içinde yaşamanın şartlarını şöyle sıralayabiliriz: Güvenilir bir müslüman olmak, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmek, mal ve mülkün Allah’a ait olduğunu bilmek, O’nun kudreti önünde eğilmek ve ölümden sonra O’nun huzurunda hesap verileceğine inanmak, iyilik yapmak, kötülüklerden uzaklaşmak ve başkalarına zarar vermekten kaçınmaktır. KAYNAK: 1- Mü’minun 23/8 2- İsra, 17/34 3- Tirmizi, İman, 12; Nesâî, İman, 8. Hazırlayan: Selim METE Kaş İlçe Vaizi Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sözlerden, üzerimizde bulunan emanetlerden sorumluyuz. Yüce Rabbimiz Kur’an’da: “Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.”2 buyurmaktadır. Özellikle Allah’ın adını anarak verilen sözlerin, yapılan adakların ve yeminlerin yerine getirilmesi emredilmektedir. Değerli Kardeşlerim! Resulullah (sav), müslüman ve mü’min kimseyi şöyle tanımlıyor. “Müslüman, insanların elinden ve dilinden selamette olduğu, mü’min ise; insanların, canları ve malları konusunda kendisinden emin olduğu kimsedir.”3 Kur’an ve sünnetle uyumlu olmanın yollarından biri de güvenilir insan olmaktır. Kendisine güvenilmeyen bir insanla, dostluk ve ticarî ilişki kurulamaz. Meşru bir mazereti olmadıkça verdiği sözde durmayan kimsenin toplum içinde saygınlığı kalmaz. İşte bu yüzden ticaret ve toplum hayatında güven duygusu son derece önemlidir. İnsanların birbirlerine güven duymadığı bir 4 Firhist’e Geri Dön 48 2012 HUTBELERİ 1 09 -Kasım ALIŞVERİŞ AHLÂKI Muhterem Mü’minler! Peygamber Efendimiz (sav), insanlığa müstakil bir medeniyet getirmiş, Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra kurmuş olduğu Medine Site Devleti’nin anayasasının ikinci maddesinde “Müslümanlar, diğer insanlardan ayrı bir ümmettir” diyerek bu hususu tespit etmiştir. Öyle ise, bir müslüman olarak medenî hayatımızın her meselesinde kendimize has bir değerimiz, bir tarzımız, bir şeklimiz olmalıdır. Mü’min ve Müslüman olan herkes, meselelerinin tamamında “İslâm’a göre” olanını bilmekle, bilmiyorsa arayıp bulmak ve onu tercih etmek ve onu hayata geçirmekle mükelleftir. Bu mükellefiyet zamana, mekana ve insana göre değişimez İslam’ın evrensel ahlak umdeleridir. Aynen öyle, alışveriş ve ticaretin de İslam’a göre olanı ve olmayanı 3 şunlardır: Esnafın kendi dükkanını açmada ve ödemelerini yapmada erkenci ve dakik olması, cuma günü öğle vaktinde ezan okunmaya başlayınca iki tarafında alışverişi bırakması, beş vakit namazını alışverişe kurban etmemesi, dinin diğer farz ve vaciplerini asla ihmal etmemesi, tezgahını insanların ve araçların geçtiği ve komşusunun rahatsız olduğu güzergahlar üzerine açmaması gerekmektedir. Eylemle yani direk alışveriş ile alakalı esaslar ise şunlardır: Alıcı ve satıcının asla faize düşmemesi, alışveriş sırasında iki tarafın da yeminden uzak durması, mümkün olduğunca borçtan ve borçlanmaktan kaçınılması, şayet taraflardan biri borçlanmışsa borcunu zamanında ödemesi, borçlu zor durumdaysa alacaklının borçluya mühlet vermesi, alışverişte iki tarafında anlayışlı ve hoşgörülü olması, zengin tüccarların muhtaç kimselere ve hayır kurumlarına destek olmada cömert olması, alışveriş sırasında belirtilen şartlara iki tarafın da uyması, işçinin parasının peşin ya da geciktirilmeden verilmesi, ölçü ve tartıda hassas olunup hileye asla yer verilmemesi, terazinin müşteri lehine ağır kılınması, zengin tüccarların fakirlerin rekabet ve hırsını kışkırtmayacak sadelikte bir hayat standardı yaşaması, paraya karşı hırslı Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön vardır. Sadece meslek erbâbı olan tüccarlar değil, her insanın, alışveriş ve ticaretle uzaktan yakından bir ilgisi söz konusudur. Çünkü alışveriş, insanların günlük hayatlarının vazgeçilmez bir parçasını teşkil etmektedir. Aziz Kardeşlerim! Rasülullah (sav), “Rızkın onda dokuzu ticarettedir” buyurarak, “Emin ve (muamelelerinde) doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli; peygamberler, sıddîkler, şehitler ve sâlihlerle beraberdir”2 buyurarak, makbul ticaretin bir kısım şartlara bağlı olduğuna dikkat çekmiştir. Öyle ise, alışveriş ve ticaretle ilgili bir kısım esasların bilinmesi gerekmektedir. Biz hutbemizde, bu esasları farklı başlıklar altında özetle anlatacağız. Alışveriş ve ticaretin birinci unsuru insandır. Çünkü, alan da satan da o’dur. İnsan ile alakalı esaslar ise şunlardır: Alışveriş ve ticaret yapacak olan kimsenin akıllı ve mükellef olması, alıcı ve satıcının nelerin helal, nelerin haram olduğunu gayet iyi bilmesi, iki tarafında harama düşmeme hususunda son derece titiz yani takvalı olması, malın özelliklerini, varsa ayıp ve kusurlarını anlatmada doğru ve dürüst davranılması gerekmektedir. Zaman ve mekan ile alakalı esaslar ise 4 olunulmaması, karaborsacılığın yapılmaması, müşterinin fiyat ve mal konusunda asla aldatılmaması, pazarlığın engellenilmemesi, pazarlığı yapılmakta olan mala talip olunulmaması, borçlanma ve ödemelerin mutlaka yazıya geçirilmesi gerekmektedir. Eşya ile alakalı esaslar ise şunlardır: İslam’ın haram kıldığı şeylerin tamamının alışverişinin yapılmaması, şüpheli şeylerden uzak durulması, sipariş dışında, olmayan bir şey ile, müşterinin bilgisi ve rızası yoksa ayıplı ve kusurlu malların asla satılmaması gerekmektedir. Değerli Mü’minler! Hutbemi, başta okuduğum ayet-i kerime ve hadis-i şerif’in meali ile bitiriyorum. Yüce Allah, buyuruyor ki: “Ey müminler! Birbirinizin mallarını gayrı meşru yollar kullanarak değil, karşılıklı anlaşmaya dayalı ticaret yolu ile yiyiniz”3. Peygamber Efendimiz (sav)’de, şöyle buyuruyor: “Bizi aldatan benden değildir”.4 KAYNAK: 1- Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr [Feyzu’l-Kadîr ile birlikte], 3, 244. 2- Tirmizî, Buyû, 4. 3- Nisa, 29. 4- Müslim, İman, 43/295. Hazırlayanın: Musa Kâzım DEMİR Aksu İlçe Vaizi Firhist’e Geri Dön 49 2012 HUTBELERİ 1 16 - Kasım MEDENİYET YOLCULUĞU: HİCRET Muhterem kardeşlerim! İslâm âlemi olarak yeni bir hicrî yıla daha kavuşmanın huzur ve mutluluğunu yaşamaktayız. Müslümanlar için bir dönüm noktası olan ve tarihte yeni bir sayfa açan hicret, Hz. Ali’nin teklifiyle Hz. Ömer’in halifeliği döneminde hicrî takvimin başlangıcı sayılmıştır. Bu vesileyle yeni hicrî yılınızı tebrik ediyor; hicrî 1434 senesinin ülkemiz, gönül coğrafyamız, İslâm âlemi ve bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Bilindiği gibi İslâm’ın yayılmaya başladığı Mekke döneminde Sevgili Peygamberimiz ve ilk 3 şısında asla bir kaçış değil, aksine İslâm’ı öğrenmek, öğretmek, yaşamak ve yaşatmak için yeni bir imkân, yeni bir mekân arayışıdır. Kardeşlerim! Aslında Medine’ye hicret, medeniyete hicrettir. Zira Peygamber Efendimiz’in hicretiyle Yesrib, Medine’ye dönüştü. Medine de medeniyet üretti. Rahmet Peygamberi (s.a.s), Medine’de kin, nefret ve intikam toplumundan bir sevgi ve merhamet toplumu meydana getirdi. Katı kalpli insanlardan, can taşıyan her varlığa, hatta eşyaya dahî şefkat ve merhametle muamele edecek bir toplum oluşturdu. Hem maddi hem manevi açıdan arındırdı onları. Çıkarcılığı, çapulculuğu ve fırsatçılığı revaçta olan bir topluma, kendisi için istediğini, kardeşi için de istemeyi, diğerkâmlığı ve kardeşliği öğretti. Komşusu aç iken tok gezilemeyeceğini gösterdi. Dürüstlüğü, güvenilirliği, aldatmamayı, helal kazancı, alın terini, hak ve hukuku, hakkaniyeti, eşitlik ve adaleti öğretti. İyiliği, güzelliği, hayrı, ahlâkı, samimiyeti, olgunluğu, takvayı gösterdi. Kıymetli Kardeşlerim! Sevgili Peygamberimiz, insanlara hiz- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Müslümanlar sürekli baskı ve işkencelere hedef oldular. Sosyal, ekonomik ve kültürel ambargoya maruz kaldılar. İlk Müslümanlar önce Habeşistan’a, sonra da Medine’ye hicret ettiler. Peygamber Efendimiz (sav) ve ashâb-ı kirâm, doğup büyüdükleri ve çok sevdikleri şehirleri Mekke ve Kâbe’den ayrılmak durumunda kaldılar. Kardeşlerim! Biz Müslümanlar için bir milat olan hicret; Allah’a ve O’nun kutlu elçisine gönülden bağlılığın bir ifadesidir. Hakka, hakikate, ilme, irfana ve en önemlisi medeniyete yapılan bir yolculuktur. Hicret, Allah rızası için; anadan, babadan, evlattan, yardan, diyardan, maldan, mülkten hatta candan vazgeçmenin ibretli ve meşakkatli bir öyküsüdür. Yüce dinimizin rahmet yüklü mesajlarını bütün insanlığa ulaştırmak için çıkılan kutlu yolculuğun adıdır hicret. Hicret, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, dostluk ve kardeşliğin ifadesidir. Kardeşine kucak açarak onunla evini, iş yerini, yiyeceğini ve varlığını paylaşmaktır. Kardeşini himaye etmek ve sahiplenmektir. Hicret, maddi zorluklar ve zorlamalar kar4 mette emanet ve mesuliyet bilincini, liyakati getirdi. İffetli ve ahlaklı bir toplum kurdu. İlim ve hikmete, hak ve hakikate, bilgi ve öğrenmeye âşık örnek bir nesil yetiştirdi. Fakirler, sahipsiz olmadıklarını; güçsüzler kimsesiz kalmadıklarını hep O’ndan, O’nun uygulamalarından öğrendi. Kısacası onlara temiz bir toplumun nasıl oluşması gerektiğini göstererek insan onurunu, insanca yaşamı, Müslümanlığı ve medeniyeti gösterdi. Aziz kardeşlerim! Bugün bizim için de bir hicret söz konusudur. Fakat bu hicret sadece göç edecek yer ve yurt aramak değil; her durumda daha iyinin, daha güzelin peşinde koşmak, İslâm’ı daha bir samimiyet içinde yaşamaya çalışmaktır. Hicret işte bu yolculuğun adıdır. Hz. İbrahim’in dediği gibi, hepimiz Rabbimize hicret etmekteyiz.1 Geçici olan bu dünyadan, ebedi olan gerçek âleme doğru göç etmekteyiz. Buradaki hicret, Sevgili Peygamberimizin buyurduğu gibi, Allah’ın yasaklarını terk etmektir.2 Ne mutlu hicret edenlere! Ne mutlu yüreklerinde hicret ruhunu taşıyanlara! KAYNAK: 1- Ankebût, 29/26. 2- Buhârî, İmân 4. Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön 50 2012 HUTBELERİ 1 23 - Kasım İSLAM’DA NEZAKET Kıymetli Mü’minler! Kainatın efendisi Peygamberimiz (s.a.v)’in yanında kalıp on yıl hizmetinde bulunan Hz. Enes b. Malik Peygamberimizi (s.a.v) şöyle anlatır: “Rasûlullah Efendimiz huyca insanların en güzeliydi. Bir gün beni bir işe göndermişti. Ben “Vallahi gitmem” dedim. Halbuki içimden gitmeye karar vermiştim, çünkü emri veren Allah’ın Peygamberi idi. Yola çıktım, sokakta oynayan çocukların yanlarından geçerken kendilerini seyre daldım. Derken Peygamber (s.a.v), arkamdan gelerek ensemden tuttu. Dönüp kendisine baktım; gülüyordu. Enescik! dedi. Emrettiğim yere gittin mi? Evet, gidiyorum yâ Rasûlellah, dedim. Peygamberimize on sene hizmet ettim. Ver3 “edebe riâyet”tir. Edep, insanı, diğer mahlûkattan ayıran en önemli özellik ve Hak yolcusunun en kıymetli azığıdır. Müslüman, hem dindar hem kaba, geçimsiz ve nezâketsiz olamaz. Zîrâ esasen İslâm’ın özü; îtikadda tevhîd; davranışta edep, istikâmet ve merhamettir. Bu itibarla denilebilir ki, bütün esaslarıyla İslâm dîni, baştan sona nezâket, zerafet, maddi manevi temizlik, yani “güzel ahlak”tan ibârettir. Müslüman, sözlerinde ve davranışlarında halim-selim, nazik ve kibar olmalı; sert ve kırıcı olmaktan kaçınmalıdır. Bağırarak konuşmak, kaba davranmak, başkalarını hakir görmek bir müslümana yakışmaz. Yüce Rabbimiz, Kur’an’da mealen şöyle buyurur: "İnsanları küçümseyip yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenip övünen kimseyi sevmez”(3). Muhterem Cemaat! İnsanlara iyi davranma ve kardeşliği pekiştirme konusunda hiçbir davranış küçümsenemez. Peygamber Efendimiz (s.a.v), şöyle buyururlar: “Din kardeşinin yüzüne gülümsemen senin için bir sadaka, iyiliği tavsiye etmen, kötülükten sakındırman senin için bir sadaka, yolunu kaybeden bir kimseye Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön diği bir emri yerine getirmekte ağır davrandığımda veya hiç yapmadığımda beni suçlamaz, kalbimi kırmazdı. Ailesinden biri bir şey söyleyecek olsa: “Ona ilişmeyin, olması kaderde olsaydı olurdu!” derdi.(1) Aziz Kardeşlerim! İnsanların birbirlerine nasıl davranması gerektiğinin en güzel örneğini veren Allah Rasulü (s.a.v.), Kur’an-ı Kerim’de de övülmüş, atalarımızın, “tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” misali nazik ve kibar davranmasının, tebliğinin başarısında en önemli faktör olduğu vurgulanmış ve hutbemin başında okuduğum ayet-i celilede şöyle buyrulmuştur: “O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdiS”(2). Değerli Kardeşlerim! İnsanın, mânen olgunlaşarak Hakk’a yakınlıkta ulaşabileceği en yüksek derece, ancak edebli olmak, nazik davranmak, afv ve musamaha yolunu tutmakla elde edilebilir. Mânevî terbiye yolu olan tasavvufun gayesi ve en önemli kemale erme yolu da “muhabbet”, onun en güzel göstergesi ise her hususta 4 yol göstermen senin için bir sadaka, yoldan taşı, dikeni ve kemiği atman senin için bir sadaka, kovandan din kardeşinin kovasına suyu boşaltman da senin için bir sadakadır”(4). Aziz Cemaat! Uzun sözün kısası, edepli, hoşgörülü, yumuşak huylu, nazik ve yardımsever olmak İslâm terbiyesini özümsemiş, olgunluğa ulaşmış her müminin şiarı olmalıdır. Kamil bir mü’minin saygısı, sevgisi, edep ve hürmeti başta Allâh ve Rasûlü olmak üzere, İslam büyüklerine, ana-babaya, mü’minlere ve bütün mahlûkâta kadar uzanır. Cenâb-ı Hak, ilâhî terbiyesiyle edeplendirdiği ahir zaman Nebisi’nin güzel ahlakını hayatımıza hakim kılmayı cümlemize nasîb eylesin! En güzel rehber Allah Rasulü (s.a.v.) in, Hak dostu âlim ve ârif kullarının hayatlarından hisse alarak zarîf, nâzik ve edep ehli mü’minler olmamızı Mevla bizlere müyesser eylesin. KAYNAK: (1 (Hayatüs-sahabe_c.3_sh.91 (2) Al-i İmran, 3/159 (3) (Lokman, 31/18) (4) (Büluğul-Meram terc. ve şerhi- 4.cilt sah.353) Hazırlayan:Bahattin ATAKLI Demre Müftüsü Firhist’e Geri Dön 51 2012 HUTBELERİ 1 30 - Kasım GÜNAHLAR Muhterem Müslümanlar! Şüphesiz Allah, insanı boş yere yaratmadığı gibi, onu başıboşta bırakmamıştır. İnsanoğlunu ibadetle yükümlü kılmış, imtihana tabi tutmuştur. İnsanın bu imtihanda başarılı olması; iman edip salih ameller işleyebilmesine, inkâr ve isyandan uzaklaşıp günahlardan sakınabilmesine bağlıdır. Değerli Müminler! Günah, her konuda Allah ve Rasülünün emir ve yasaklarına muhalefet etmektir. İnsanı günah işlemeye sevk eden nefistir. İnsan nefsinin tabiatında şehvete, günaha ve kötülüğe meyil vardır. Nitekim Kur’an-ı Kerimde: “Muhakkak ki nefis, aşırı şekilde kötülüğü emreder”(1) buyrul3 hatada bile bile ısrar etmez, tövbeleri kabul edenin Allah olduğunu bilir ve ona yönelir. Günahtan kaçınabilmek için güçlü bir iradeye sahip olmak ve imanı daima zinde tutmak gerekir. Buna rağmen insan bir günah işlemişse, bu günahtan pişmanlık duymalı ve hemen tövbe edip Allahtan af dilemelidir. Hutbemi başta okuduğum ayetin mealiyle bitirmek istiyorum: “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.”(2) KAYNAK: 1-Yusuf 12/53 2-Nisa 4/31 Hazırlayan: Ayhan ERMİŞ Kemer Müftüsü Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön muştur. Dünya hayatının çekiciliği ve insanın aşırı istekleri onu günah işlemeye sevk eder. Ayrıca hassas bir psikolojiye sahip olan insanı, ölümsüz bir dünya hayatı içgüdüsü, ahireti düşünmeme ve şeytanın tahrikleri de günaha sevk etmektedir. Değerli kardeşlerim! Günah, hem ferdi hem de sosyal hayatı bozan manevi bir hastalıktır. Gönülde pas bırakan günah bünyeye musallat olmuş bir virüs gibidir ve er-geç kendini hissettirir. Günah, insanın Allaha olan meylini köreltir, kalbine huzursuzluk verir, gönlünü bulandırır. Kişinin iç dünyasını, maddi ve manevi hayatını karartır. Vicdanı sızlatan, insanın kalbine rahatsızlık veren bir olaydır. Bu itibarla mümin, küçük-büyük demeden tüm günahlardan sakınmalıdır. Muhterem müminler! Her insanın hatası, kusuru, günahı olabilir. Ancak iman sahibi mümin, işlediği günah veya yaptığı hatadan dolayı pişmanlık duyarak hemen Yüce Rabbine sığınır ve ondan af dileyerek tövbe eder, günah veya 4 Firhist’e Geri Dön 52 2012 HUTBELERİ 1 07 - Aralık DİN SAMİMİYETTİR Muhterem Müslümanlar Hz. Allah dini, insanoğlunun dünyada ve ahirette mutluluğu için göndermiş Peygamber Efendimiz de bir hadisi şeriflerinde dini; samimiyet(1) olarak tarif etmişlerdir. Bir ayeti kerimede şöyle buyruluyor: “De ki: Çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah da, Resûlü de, mü’ minler de göreceklerdir. Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir”(2) Samimiyet, saf ve temiz olmak, çıkar ve şöhret amacı gütmemek, riyasız ve içten davranmak, kalbin huzurunu bozacak şeylerden kalbi uzak tutmak anlamlarına gelmektedir. Bir diğer ifadeyle samimiyet; ihlaslı olmak, iyi niyetli olmak, sadakat sahibi olmak 3 kardeş olarak hissedip, “kendisi için sevip istediğini kardeşi için de istemektir.”(6) Samimiyet; kardeşine buğz etmekten, zulümden, haset etmekten, hor ve hakir görmekten, tecessüsten, gıybetten, iftiradan sakınmaktır. Samimiyet, “kişinin, kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve oğullarından, kaçacağı günü”(7) unutmamak “kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu göreceğine, kim de zerre miktarı şer işlemişse onu da göreceğine”(8) inanarak hareket etmektir. Samimiyet iyilik ve yardımların sadece Allah rızası için yapılarak reklam veya takdir görme duygusundan kaçınmaktır. Sevgili Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Allah buyuruyor ki; kulumun kendisiyle bana ibadet ettiği en sevimli şey, bana karşı ihlaslı ve samimi olmasıdır.”(9) Aziz Cemaat Dünyada yaptığımız her şey mahşer günü önümüze getirilip “Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.”(10) deneceği bilinciyle Allahü Teala ve Rasulünün emirlerine muhalefet etmekten ve Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön demektir. Samimiyet insanın içiyle dışının bir olmasıdır. Samimiyetsizlik ise riya, ikiyüzlülük, münafıklık, yalan, aldatma ve kandırma gibi Müslüman’a yakışmayan huylardır. Peygamber Efendimiz “Din Samimiyettir” buyurunca, sahabenin “kim için ” diye sormaları üzerine; Sevgili Peygamberimiz “Allah için, O’nun kitabı için, O’nun elçisi için, Müslümanların yöneticileri ve bütün Müslümanlar için”(3) buyurmuşlardır. Buradan anlaşılıyor ki samimiyet her alanda ve herkes için lazım olan bir meziyettir. İmanda, amelde ve ahlaki davranışlarımızda samimiyet olmalıdır. Sevgili Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde “Allah Teâlâ sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalplerinize ve amellerinize bakar”(4) buyurarak her türlü amelin kabulünün kalpte bulunan ihlas ve samimiyete bağlı olduğunu ifade etmişlerdir. Değerli Müslümanlar, Dünya, imtihan mekanıdır. Dünyadaki imtihanlarımızın belki de en önemlisi samimiyet imtihanıdır. Çünkü samimiyet dinin özü ve ruhudur. Samimiyet; “Mü’minler ancak kardeştirler”(5) emri gereğince diğer Müslüman’ı 4 kendimizi kandırmaktan sakınmalıyız. İbadetten ticarete, aile hayatından toplumdaki görevlerimize kadar her işimizi Allah rızası için yapmalıyız. Buna rağmen bir hata ve isyana düştüğümüzde ise vakit kaybetmeden nefis muhasebesi yapmalı, bu günahlardan dolayı samimiyetle tövbe etmeli, samimiyetimizin göstergesi olarak da Allah ve Resulünün emirlerine daha fazla sarılmalıyız. Unutmayalım ki; Allahü Teala samimi kulunu mutlaka mükafatlandıracaktır. Hutbemi bir ayeti kerime mealiyle bitirmek istiyorum. “De ki: ‘İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerdeki her şeyi, yerdeki her şeyi de bilir. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.”(11) KAYNAK: (1) Müslim, İman I, 74 (2) Tevbe, 9/105 (3) Müslim, İman I, 74 (4) Müslim, Birr 33 (5) Hucurât, 49/10 (6) Buhari, İman 7, I, 9 (7) Abese 80/ 34-36 (8) Zilzal 99 /7-8 (9) İbn Hanbel, Müsned, V,254 (10) İsra 17/14 (11) Âl-i Imran, 3/ 29 Hazırlayan: Mustafa ŞİMŞEK - Aksu Müftüsü Redaksiyon: Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 53 2012 HUTBELERİ 1 14 - Aralık ALLAH’A YAKIN OLMAK Değerli Mü’minler! Saâdet asrında birgün, bir bedevî, Efendimiz (s.a.v.)’e gelerek şu soruyu sordu: “Ey Allah’ın Resûlü! Allah bize yakın mıdır, yoksa uzak mıdır? Bunu bilelim ki, duâ edeceğimiz zaman ona göre alçak sesle veya yüksek sesle duâ edelim.” Resûlullah (s.a.v.), bu soru karşısında sustu. Bunun üzerine cevap olarak şu âyet indi:(1) “Kullarım sana Beni soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) çok yakınım. Bana duâ ettiği zaman duâ edenin duâsına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki doğru yolu bulmuş olurlar.”(2) Muhterem Müslümanlar, Allah’a yakınlık, Allah (c.c.) ile her an ve her yerde beraber olduğumuz bilincini, yüksek bir kavrayış hâlinde kalbimizde ve bütün varlığımızda yaşa3 Öyleyse Aziz Kardeşlerim, Yarın Allah’ın huzuruna çıktığımızda, Âlemlerin Rabbi bize: “Ey kulum! Ben sana şah damarından daha yakındım, hep seninle birlikteydim; peki sen kiminle beraberdin?!” diye sorduğunda ne cevap vereceğimizi şimdiden düşünmeli ve ona göre yaşamalı değil miyiz? Ömrünün sonuna doğru ağır bir hastalığa tutulduğunda, baş yâveri Hasan Can’ın: “Pâdişâhım! Artık Allah ile beraber olma vaktiniz geldi herhalde” sözüne karşılık: “Hasan, Hasan! Sen bizi bu âna kadar kiminle beraber zannederdin?! Cenâb-ı Hakk’a teveccühümüzde bir kusur mu gördün?” diye karşılık veren cihan pâdişâhı Yavuz Sultan Selim Han gibi cevap verebilecek miyiz? Aziz Cemaat! Kulun Allah’a yakınlığı ve O’nunla beraberliği, her şeyden önce O’na iman etmekle, sonra da ibadet ve taatte bulunmakla olur. Allah’a yakınlığın zirvesi ise, O’nu görüyormuşçasına kulluk etmektir. O halde imanımızı yeniden tazelemeli, ibadet ve taatlerimizi yeniden gözden geçirmeli ve kulluğumuzu secde ânındaki kıvamına yükseltebilmeliyiz. Nitekim Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön maktır. Cenâb-ı Hakk’ın her an bizimle olduğunu bilerek, düşünerek ve hissederek, hareketlerimizi ona göre düzenlemektir. Gönlün Allah ile olması, dünya imtihanının başarı belgesidir. Bunun zıddı olarak Hak’tan gâfil yaşanan bir hayatın sonu da, ebedî bir hüsran ve pişmanlıktan başka bir şey değildir. Aziz Cemaat! Allah her insana çok yakındır. Öyle ki, insanın damarlarında dolaşan kan kadar ona yakındır. Nitekim hutbemin başında okuduğum âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak: “Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.”(3) buyurmaktadır. Demek ki Allah, bizim her ânımızı görmekte, ne yapmakta olduğumuzu çok iyi bilmektedir. O, bizim her nefs alıp-verişimizden, kalbimizin her atışından haberdardır. Hattâ “O, gözlerin en hâin bakışlarını da bilir, gönüllerin gizlediği şeyleri de.”(4) Enfal Sûresi’nde buyrulduğuna göre: “SŞunu iyi bilin ki Allah, insan ile kalbi arasına girerS”(5) Hadîd Sûresi’nde de: “SNerede olursanız olun, O sizinle beraberdir...”(6) buyrulmaktadır. 4 “Kulun Allah’a en yakın olduğu an, secde ânıdır. Öyleyse secdedeyken duâyı çoğaltın!”(7) Allah’a yakınlaşmak için O’na bolca duâ etmeli, O’nu çokça anmalıyız; ibadetlerimizi çoğaltmalıyız. Böylece şu kutsî hadiste Cenâb-ı Hakk’ın verdiği müjdeye kavuşabiliriz: “Kulumun bana olan zannı ne ise, ben de ona öyleyim. Kulum beni andığında, ben onunla beraberim. Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir adım yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim.”(8) O halde Değerli Kardeşlerim! Allah’a doğru koşun ve ondan kaçmayın! Zira o sizi bulur ve siz kaçmakla onu yoramazsınız. “Öyleyse Allah’a kaçın!”(9) O’na koşun, O’na sığının! Çünkü O’ndan başka sığınılacak yoktur! KAYNAK: (1) Âlûsî, Rûhu’l-Maânî, II/63. (2) Bakara, 2/186. (3) Kaf, 50/16. (4) Mü’min, 40/19. (5) Enfâl, 8/24. (6) Hadîd, 57/4. (7) Müslim, Salât, 43; Ebû Dâvud, Salât, 152. (8) Buhârî, Tevhîd 15, 35, 55; Müslim, Tevbe 1, Zikir 2, 19. (9) Zâriyât, 51/50. Hazırlayan: Hatice ÖGKE- Antalya İl Vâizi Firhist’e Geri Dön 54 2012 HUTBELERİ 21 - Aralık 2 Firhist’e Geri Dön Yüce dinimiz İslam, aileye en büyük değeri vermiş ve aileyi koruyup güçlendirmiştir. AİLE İÇİ İLETİŞİMİ ETKİLEYEN SEBEPLER Alemlerin Rabbi, Rum Suresi 21. ayet-i kerimede: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (1) buyurmaktadır. Bir mümin için aile hayatı geçici bir beraberlik Aile insanoğluyla var olmuş, çok eski fakat değil, sonsuzluk aleminde de devam edecek bir birhiçbir zaman eskimemiş bir müessese, aynı zalikteliktir Hakiki hürmet, samimi şefkat ve merhamet manda toplumların bütün değer ve özelliklerini ta- ise ancak ve ancak ebedî beraberlik fikriyle olabilir şıyan bir çekirdektir. Toplumlar, bu çekirdek Ahiret inancı olmazsa aile içi iletişimde merhamet etrafında büyür, beslenir ve gelişirken sahip olgöstermelik olur, hürmet ise yapmacıklaşır. dukları kültür ve medeniyeti kendinden sonra Aile; öncelikle fertler arası iletişimi kuvgelen nesle de yine aile eliyle aktarır. vetli, münasebetleri saygı ve sevgi temelleri üzeMeşru çizgide kurulan her aile yuvası maddi rine kurulmuş sağlıklı bir mektep olmalıdır. manevi olgunluk ve faziletin vesikası olmuştur. Anne babanın iletişim ve ilişkileri ne denli Onun bozulması veya meşruiyet çizgisinden sapyüksek olursa, toplumdaki başarı ve huzur, o deması ise milletlerin yıkılışını hazırlamıştır. İyi kurul- rece yüksek olacaktır. Ailede huzur ve güvenin bimayan bir aile huzur ve emniyet vermediği gibi rinci şartı eşler arasındaki duygu, düşünce, kültür, yetişen nesiller için de bir han ve otelden öteye ahlak ve inançtaki uyumdur. Buna göre yuva kurgeçmeyecektir. Bütün hayatlarını böyle bir otelin maya teşebbüs eden her ferdin evvela bu mevzusoğuk duvarları arasında geçiren çiftler talihsiz, ye- larda mutabakata varabileceği bir eş araştırması tişen yavrular da sahipsizdirler. gerekir. Aksine yuva inanç, düşünce ve anlayış1 3 taki uyum dikkate alınmadan hissilik üzerine kurulursa o ev huzursuzlukların kaynağı bir han haline dönüşür ve bir cehennem köşesini hatırlatır. Değerli Kardeşlerim! Aile içi iletişimi olumsuz yönde etkileyen birçok sebepler vardır ki bunlar şiddet, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, kumar, egemen olma arzusu, güvensizlik, bilinçsiz tüketim, yalan, sorumluluk duygusunun zayıflaması vb şeylerdir. Esefle belirtmeliyim ki; sevgi, samimiyet ve eğitim yuvası olan aileler, birçok zaman şiddet ve problem odağı olabilmektedir. Aile içi şiddet, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de kanayan bir yaradır. Çünkü aile içi şiddette yalnız şiddet gören değil, şiddete tanık olan kişilerin de psikolojik ve psiko-sosyal gelişimleri yüksek derecede etkilenmektedir. Aile içi şiddetin her çeşidi, özellikle çocuğa yönelik olanı, gelecek nesiller açısından çocukların potansiyellerini budayan ve kişilik özelliklerinde kolay kolay silinemeyecek hasarlar bırakan önemli bir darbedir. Çünkü bilinmelidir ki; her doğan çocuk, bir bilim adamı veya dahi gibi üstün yetenekle doğmakta, onu anne ve babası köreltip budamaktadır. Alkol, uyuşturucu, yalan ve kumara gelince; bunlar sebebiyle nice yuvalar yıkılmakta, ihanet ve yalanla ailenin temeline dinamitler yer- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 leştirilmektedir. Aziz Kardeşlerim! Şimdi nefsimize bir soralım. Bizler nasıl bir aile haline geldik ki; bir zamanlar cihanı titreten evlatlar yetiştirirken şu anda kahvehane köşelerinde oturan, köprü altlarında esrar çeken, eğlence merkezlerinde gününü gün eden gençler yetiştiriyoruz. Bizlere ne oldu ki televizyon dizilerinden dolayı eşimize beş dakika bile ayıramıyoruz. Çocuğumuzla oyun oynayamıyoruz. Onlarla oturup manevi bir program bile yapamıyoruz. Peki aile içi etkili bir iletişimde aile fertlerine düşen şey nedir? Peygamber Efendimizin belirttiği gibi her aile ferdinin sorumluluk duygusuna sahip olması, empati yani dış dünyayı karşısındaki kişinin penceresinden görmeye çalışması, güven vermesi, dürüst olması ve zararlı alışkanlıklardan uzak kalmasıdır. Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum. Rahmeti sonsuz olan yüce Allah Tahrim suresi 6.ncı ayette şöyle ferman buyuruyor: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (2) KAYNAK: 1- Rum Suresi, 21. 2- Tahrim suresi, 6. Hazırlayan: Erol KÖSEOĞLU - Kumluca Vaizi Redaksiyon: Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 55 2012 HUTBELERİ 1 28 - Aralık “DÜN” EYLEDİĞİMİZ GÜNLERS 2 Firhist’e Geri Dön kendi 365 gün! Nasıl da göz açıp kapamak kadar çabucak geçti yüzlerce gün, binlerce saat! Şair ne güzel ifade ediyor bu hakikati! “Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi Hele bana şöyle geldi, bir göz yumup açmış gibi” Kardeşlerim! Yeni günler, yeni bir yıl bekliyor bizi. Öm- rümüz olursa, onların da tükendiğini göreceğiz. Bir gün biz de bir takvim yaprağından önce düşeceğiz dünyadan. Bizden önce başkaları için hep böyle oldu, bizim için de böyle olacak. Başka- ları için sıradan olan bir gün, bizim için en büyük göç başlayacak. Ömür defterimiz kapanacak. Ebedî ömrümüzün rengi o gün belli olacak. Dünya imtihanımız sonlanacak, elimiz kolumuz bağlanacak. O günden itibaren, ebedî hayatı kazanmak için bir şey ya- Okuduğum âyet-i kerimelerde Cenâb-ı Hak şöyle bu- pamaz hâle geleceğiz. Geçirdiğimiz yılların hesabı sorulacak! Kardeşlerim. Yeni yıl, ister hicrî olsun ister miladi; yuruyor: “Allah (inkârcılara): ‘Yeryüzünde kaç sene kaldı- önemli olan bizim vakti nasıl karşıladığımızdır. Önemli olan, yeni bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor!’ derler. Bunun üzerine göre belirlensin, ister güneşe göre, fark etmez. Rabbimiz bize gü- nız?’ diye sorar. Onlar, ‘Bir gün, ya da bir günden daha az Allah şöyle buyurur: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız.” “Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” bir yılın başlamasına ne anlam yüklediğimizdir. Yıllar ister ay’a neşi de şahit gösterir, ayı daP Önemli olan, yeni günlerin adının ne olduğu değil, yeni günlerde nasıl var olduğumuzdur. Zamanın geçişini haber veren yıl başlangıcı gibi özel zaman dilimleri, bir fırKardeşlerim! Zaman hızla akıyor, ömür sermayesi tü- sattır önümüzde. Yeni bir başlangıç yapmak içindir bu fırsat. Hatakeniyor. Günleri “dün” eyledikçe, sayılı günlerimiz azalıyor. Yıl- larımızı gözden geçirip yeni kararlar almak içindir bu fırsat. 1 ları eskittikçe, hesap gününe biraz daha yaklaşıyoruz. Hayatımızda yeni beyaz sayfalar açmak içindir bu fırsat. Zamana yeni takvimler asacağız. Tıpkı bir sene önceki gibi. Nasıl da tü- manı ilmek ilmek işleyebiliriz. Gelen yılın günlerinde cenneti ka- Önümüzdeki Salı günü yeni bir yıla gireceğiz. Duvarlarımıza 3 zandıracak işler yapabiliriz. Elimizdeki bir deste takvim yaprağından sonsuz mutluluk çıkarabiliriz. Önümüze gelen her yeni günü kendimize güzel bir şahit yaparak ahirete yollayabiliriz. Kardeşlerim! Her yılın başlangıcı, aslında bizlere bu mesajları veriyor. Ancak üzülerek ifade edelim ki, başka dinlere, başka kültürlere, başka dünyalara ait sembolik unsurlar, yılbaşı eğlenceleri ile bütünleştirilerek bir tüketim kültürüne dönüşmüştür. Daha endişe verici olanı ise geleceğimizin teminatı olan çocuklar üzerinden bir kimlik ve kültür erozyonu gerçekleştirilmesidir. Ömrümüzden bir sene gittiği halde sanki bir sene ka- zanmış gibi zamandan intikam alırcasına, kendini ve değerlerini unutarak, kendinden geçerek alkollü içkilerle sabahlara kadar eğlenmek ne kadar hazindir. Emek harcamadan zengin olmak değer katabiliriz elbet. Zamanı kurtuluş sebebimiz yapabiliriz. Za- 4 Kardeşlerim! Yeni bir yıla girerken etrafımızda olup bitenlere dikkat kesilmeliyiz. Suriye’de iki ateş arasında kalmış çocuklara, kadınlara, yaşlılara, ilaçsız ve dermansız insanlara duyarsız kalmamalıyız. Bugün Suriye’deki kardeşlerimiz ve akrabalarımız bir insanlık trajedisi yaşamaktadır. Savaşın acımasız şartları içerisinde her gün ölümle yüzleşmektedirler. Açlıktan ilaçsızlığa, barınmadan ısınmaya çok zor şartlarla karşı karşıyadırlar. Gün, insanlığımızın ve Müslümanlığımızın imtihan edildiği gündür. Gün, Allah rızası için insanlık namına Suriyeli kardeşlerimize yardım elini uzatma günüdür. Mezhebi, meşrebi, inanışı, dünya görüşü ne olursa olsun Müslümanlar, hatta bütün insanlık, sivil toplum örgütleriyle, kurum ve kuruluşlarıyla bu yarayı sarmak durumundadırlar. Bu sebeple Türkiye arzusuyla kumar, piyango, toto ve loto gibi talih ve şans oyunları- Diyanet Vakfı olarak ülke genelinde Suriye için insanî yardım ki, her yılın başlangıcı, insanoğlunun iç içe geçmiş muhasebele- ve yapacağınız yardımları kabul eylesin! nın peşinden sürüklenmek ne kadar üzüntü vericidir.Gönül ister rini yaptığı, kendi insanlığını yeniden kurduğu bir milat olsun! Kardeşlerim! Her yılın ilk gecesi, anlamsız gayretlerin peşinde sürüklenmenin vakti olmamalıdır. Aksine ömrümüzden geride bıraktığımız yılın muhasebesinin yapıldığı vakittir. Yeni bir yıla daha kavuşturduğu için Cenâb-ı Hakk’a şükretmemiz gere- ken vakittir. Zamanın sahibi Cenâb-ı Hakk’a karşı kulluğumuzun şuurunda olma vaktidir. Günün beş vaktini secdeyle anlamlan- dırmaktır. Durduramadığımız vakti yüreklerimizle doldurmaktır. Bu fani dünyadan ebedî cenneti çıkarabilmektir. Gelip geçen yılların tarlasından sonsuzluk hasadını elde edebilmektir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. kampanyası başlatmış bulunuyoruz. Cenâb-ı Hak, yaptığınız Hutbemi başta okuduğum hadis-i şerifin mealiyle bitirmek istiyorum.Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bir gün ashaptan birine şöyle nasihatte bulunuyordu: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bilmelisin; ölümünden önce hayatının, meşguliyetin- den önce boş zamanının, fakirliğinden önce zenginliğinin, ihti- yarlığından önce gençliğinin ve hastalığından önce sağlığının.”2 Not: Cuma namazını müteakip ülke genelinde Suriyeli kardeşlerimiz için yardım toplanacaktır. KAYNAK: 1- Mü’minûn, 23/112-115 2- İbn Ebî Şeybe, Musannef, Zühd, 6; Hâkim, Müstedrek, IV, 341. Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön 56