İrem Aylin DURU KADIN OLMAK Kadının toplumdaki yeri nedir ve daha önemlisi ne olmalıdır? Bu soru tüm zamanların en çok tartışılan, üzerine milyarlarca kitap, makale yazılan konusu olsa da sanırım uygulaması sadece sözde kalan bir konu. Özel olarak konuşmak gerekirse ülkemizde kadının önemi ve erkeklerle eşit olması gerekliliği sadece 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde hatırlanır ve daha ertesi gün olmadan tekrar unutulur. Bir kadın olarak üzülerek söyleyebilirim ki çoğumuz ne kendi haklarımızın, toplumda asıl olmamız gereken yerin tam olarak farkındayız ve oraya ulaşmak için çabalıyoruz ne de erkekler bizi orada görmek için istekli. Peki, istenmiyoruz diye bize yüzyıllardır dayatılan, erkeklerin –olmayan- üstünlüğünü kabul edip topluma mal edilmeye çalışılan eril düzene boyun mu eğmeliyiz? Cevap tabii ki kocaman bir hayır! İnsanoğlu başka hiçbir hayvanda olmayan ilginç bir kusura sahip: Dişisini hor görmek, ona zulmetmek... Kaynağını ta milattan önce, insanoğlunun tarımla tanışmasıyla fiziksel gücün avantaja dönüşmesinden aldığını tahmin ettiğim bu kusur maalesef modern çağda ve bu çağda yaşayan bazı evrimleşememiş akıllarda da mevcut. Erkekliğin ölçüsünün kadına yapılan eziyetin büyüklüğüyle orantılı olduğunu düşünen, kadının emeğini ve ömrünü sömüren ama bunun karşılığında ona saygı duymak yerine yaşamak, kişi dokunulmazlığı gibi temel haklarına dahi el uzatan bu zihniyet ne yazık ki aramızda ve kadınlarımızın hayatına karabasan gibi çökmeye devam ediyor. Biz, kadın olarak bu zulme ses çıkarmadıkça da bu zihniyetin her geçen gün daha ahlaksız ve kan donduran şekillerde daha çok hemcinsimize eziyet etmesi, hatta onları gözlerini bile kırpmadan katletmeyi sürdürmesi çok da şaşırtıcı olmayacaktır. Ancak kanserli hücrelerin sağlam vücudu tek bir organdan başlayarak ele geçirmesi gibi, kadına yapılanların önünde sonunda tüm toplumu etkileyeceği unutulmamalıdır. Olaya biraz derinlemesine yaklaşıp herkesin ilk öğretmeninin, kişiliğini oluştururken yanında bulunan rol modelinin annesi olduğunu gerçeğini göz önünde bulundurursak, sağlıklı bir toplum yapısı oluşturmak için kadının birey olarak özgür, güçlü ve toplumda en az erkek kadar saygın bir yerde olmasının gerekliliği aşikârdır. Görevlerinden sadece birinin bile toplumu temelden değiştirebileceğini göz önüne serdiğimize göre, diğerlerini de layıkıyla icra edebilmesi için, kadını eğitmenin ve tüm haklarını kullanabildiği eşitlikçi bir ortamda yaşamasını sağlamanın o toplum için ne kadar elzem olduğu artık bizim için su götürmez bir gerçektir. Aynen Murathan Mungan’ın Güne Söylediklerim adlı eserindeki bir denemesinde ifade ettiği gibi: “…Türkiye doğusuyla, batısıyla, aslında kendisiyle barışacaksa, demokratik ve laik değerler esası üzerinde yükselen bir arada yaşama kültürü inşa edecekse, bu ancak köprüdeki kadınların çoğalmasıyla, toplumsal ve siyasal yaşama daha etkin katılımıyla mümkün olacaktır.”(83) Erkek hegemonyasının ortadan kalkması, kadınların sosyal hayatta daha fazla aktif olması için çok büyük bir adım olsa da, yıllardır süregelen eril bir düzenin içinde rüzgârın savurduğu kuru yaprak misali oradan oraya savrulan kadının da bu ezikliğini üzerinden atması, kendi sınırlarını zorlaması ve hayatın tüm alanlarında çabalayarak kendi yerini oluşturması en büyük çözüm olacaktır. Çok büyük bir ihtimalle bunu yaptığımızda bugüne kadar süregelen ve işlerine gelen düzeni bozduğumuz için, kölelerini, kaba ama durumu tüm çıplaklığıyla açıklayan bir tabirle, mallarını ellerinden aldığımız için başta belirttiğimiz zihniyet karşı çıkacaktır ama tarih boyunca bütün köklü değişiklikler sancılı olmuştur ve biz kadınlar bu yola baş koyarsak aşamayacağımız engel kalmayacaktır. Unutmamalıdır ki hiçbir şey baskılara boyun eğmek ve sabretmekten daha zor değildir. Şimdi karar verme zamanı: Ya toplumda gittikçe normalleşmeye başlayan kadına şiddet ve kötü muameleye karşı hak ettiğimiz yer için savaşırız ya da kendi hayatımızı başkasının kuklası olarak sürdürürüz. Kaynakça Mungan, Murathan. (2015). Güne Söylediklerim. İstanbul: Metis Yayınları.