Konstantinopolis İstanbul denince insanın aklına kocaman bir kalabalık geliyor. Peki İstanbul sadece bir kalabalıktan mı ibaret ? İstanbul’un bir hikayesi ve geçmişi yok mu? Her zaman kalabalık mıydı bu şehir? İstanbul’u sadece insan yığını olarak ele almak oldukça yanlış. İki büyük imparatorluğa başkentlik yapmış bu şehir aynı zamanda birçok farklı kültüre de ev sahipliği yaparmış ve yapmaktadır . Bu azınlıkların çoğu artık yok kabul edilir hatta hiç yaşamamış gibi kabul görürlür. Fakat Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler bu şehrin ev sahipleridir. Hagop Baronyan kitabında bizlere eski İstanbul’u ve onun sosyal dokusunu mahalleleri inceleyerek anlatmıştır. Yazarın İstanbul’u mahalleler şeklinde incelemesinin çok basit bir sebebi var. Aynı düşünce ve ya ırka sahip insanlar birlikte yaşarlar. Birbirlerinden ayrılırlarsa yozlaşıp diğer insanlar gibi sıradanlaşmaktan korkarlar. Korkarlarki diğer kültürler onların kültürlerini yiyip bitirecek ve dahada kötüsü değersiz kılacaktır. Tüm bunlardan daha da korkucu ise kendi çocuklarının atalarının kültürünü aşağı ve değersiz görecektir. Bu tehditden kaçmanın yolu olarak birbirlerine sıkı sıkıya bağlanmayı seçmişlerdir. İşte tüm bu sebeplerden ötürü aziz şehir İstanbul’un mahalleleri azınlıklar tarafından parsellenmiştir, resmi olarak belirlenmiş sınırlar olmasa da herkes sınırlarını yani mahallelesini bilir. Bu farkları sezmek öylesine kolaymış ki.... Havayı koklamak bile yetermiş , hatta sokaklarda şöyle sallanmak seslere kulak vermek bile yeterliymiş hangi kültüre ait olduğunu anlamak için. Nasıl mı? Düşünün sokakta yürüyorsunuz ve şöyle derin bir nefes alıyosunuz. Burnunuza gelen koku acı fakat haz veren bir anason. Buranın müslüman mahallesi olmadığını anlamak hiçte zor olmasa gerek. Haydi bir de seslere kulak verelim... Birileri gene ağız dolusu küfür ediyor fakat bu bizleri rahatsız etmiyor aksine bize neşe veriyor. İşte o zaman biz Samatya’dayız demektir çünkü İstanbul’da herkes bilir ki Samatyalılar şiir gibi söverler sayarlar. Fakat günümüzde bırakın kokudan sesten mahallenin farkını anlamayı. Sorup soruşturarak bulmak neredeyse imkansız bir hal aldı. Peki nerede bu şiir gibi söven Samatyalılar, nerede bu insanların torunları?İstanbul’u diğer şehirlerden ayırt eden insanlar nerede? Eskiden İstanbul’ da şöyle Beyoğlun’dan aşağı denize kadar yürürsen dünyayı gezmiş gibi olurdun çünkü birden çok kültürü yaşaman ve görmen hiçte zor değilmiş. Kadıköy ayrı bir ülke Fatih farklı bir ülkeyimiş. Fatih semtinde tekkelerden her gece mollar ve talebeleri İslam aşkıyla kendilerinden geçerlermiş. Buz gibi taştan duvarlarda her gece Allah sesleri gecenin karanlığına karışırmış. Hele Fatih’de yaşayan hanımlar... İslam dinin öğretileri gereği vucüt hatlarını gizlemek ve erkeklerin şehvetli bakışlarının hedefi olmamak için kara kapkara çarşaflara bürünürlermiş. Bu bahsi geçen şehir Arap yarımadasında bir şehir değil burası Hristiyanların Ortodoksların başkenti. Bu taştan, ürkütücü ve mistik bir havası bulunan medreselerin tekkelerin çok değil iki kilometre uzağında Fener semti bulunmakadır. Bu semt Ortodoksaların kilisesine ev sahipliği yapar.Fakat ilginçtir ki Fatih ile Fener arasında neredeyse hiç benzerlik yoktur. Fatih ne kadar kasvetli karanlık ve kadınları karanlık ise Fener semti o kadar renkli ve neşelidir. Fatihte sesli gülmek ayıp sayılırken , Fener semtinde kahkaha atmak ibadet sayılır. Medreselerde yeşil rengi çoğunlukta iken , kilise adete gökkuşağı gibidir. Bu iki semt birlerine fiziksel olarak yakın olsada, manevi olarak aralarında uçurum vardır. Bir Fatihli müslüman Kileseye baktığında şaşırır bunların tamamen saçmalık olduğuna inanır hatta bazıları o kadar nefret eder ki kiliseden, ona bakmanın hatta Fener semtinden geçmenin bile haram olduğunu düşünür. Günümüzde bu farkı sezmek, hissetmek hatta araştırmak neredeyse imkansız bir hal aldı. Kimilerine göre bu iyi birşeydir kimilerine göre kültürel bir yozlaşmadır. Bana göre ise kayıptır kültürlerin birbirine benzemesi. Evet birlerinden bu kadar kopuk insanları komşu yapan şehir Kosntantindir. Bu şehir öylesine kutsal öylesine zengin bir kültüre sahiptirki. Hz. Muhammedi bile kendine hayran bırakmıştır. Bizlere düşen ise bu zenginliğin yok olmasına göz yumamaktır.