TA‘ZÎR genellikle malî muamelelerle ilgili davalarda göz önünde bulundurulan ispat delillerinin aranacaðýný, kadýnýn kendi bilgisine dayalý olarak hüküm veremeyeceðini savunanlar bulunmaktadýr. Öte yandan Allah haklarýnýn galip olduðu davalarda suçun türüne göre ispat delilleri farklýlýk arzeder; büyük günahlarda verilecek cezanýn aðýrlýðý sebebiyle þahitlik þartlarýnýn ve kuvvetli karînelerin varlýðý gerekli görülür. 3. Uygulama. a) Uygulayýcýlar ve hükmün infazý. Ta‘zîr cezalarýný devlet baþkaný veya onun tayin ettiði kadý, muhtesib gibi görevliler uygular. Cezanýn infazýnda bir yandan önleyicilik ve ýslah edicilik amacýna uygunluk, diðer yandan kastý aþan bir zarar vermeme ve kul hakký çiðnememe hususlarýna riayet edilir. b) Tazminat. Cezanýn maksadýný aþmasý ve suçluya gereðinden fazla zarar vermesi halinde tazmin gerekip gerekmeyeceði tartýþýlmýþtýr. Ýnfazýn usulüne uygun yapýlmasýna raðmen suçlunun hastalanmasý, sakatlanmasý veya ölümü durumunda Þâfiîler’e ve Mâlikîler’deki bir görüþe göre tazminat ödenmesi gerekirken diðer fakihlere göre gerekmez. Mecelle’de bu durum, “Cevâz-ý þer‘î damâna münâfî olur” kaidesiyle (md. 91) ifade edilmiþtir. Eðer uygulayýcýnýn kasýtlý olarak zarar verdiði tesbit edilebiliyorsa bu durumda kýsas uygulanacaðý veya diyet ödeneceði þeklinde farklý görüþler ileri sürülmüþtür. 4. Ta‘zîr cezalarýnýn düþmesi. Genel olarak ceza suçlunun ölümü, hak sahibinin affetmesi, tövbe, iyi halin görülmesi, zaman aþýmý ve sulh sebeplerinden biriyle hükümden veya infazdan önce veya cezanýn infazý esnasýnda düþebilir. Öte yandan þüphe, hadlerde cezanýn düþmesinde büyük bir role sahipken ta‘zîr cezalarýnda zann-ý galibe itibar edilmesi þüphenin cezanýn düþmesindeki rolünü azaltmaktadýr. Yine ayný sebeple hadlerden farklý olarak davacýnýn vekil tayin etmesi ve kendisinin gýyabýnda vekilin onun hakkýný almasý câiz görülmüþtür. Kul hakkýnýn galip geldiði suçlarda ancak hak sahibinin affýyla veya sulh yoluyla ta‘zîr cezasý düþebilir; baþkasýnýn af yetkisi bulunmadýðý gibi bazý istisnalar dýþýnda ölüm, tövbe ve zaman aþýmý ile de ceza düþmez. Allah hakkýnýn galip olduðu suçlarda ise yönetici veya kadýnýn af yetkisi bulunur, ayrýca tövbe ve zaman aþýmý cezanýn düþmesinde rol oynayabilir. BÝBLÝYOGRAFYA : Mâverdî, el-A¼kâmü’s-sul¹âniyye, Beyrut 1415/1994, s. 386-390; Ýbn Hazm, el-Mu¼allâ, XI, 373-418; Serahsî, el-Mebsû¹, IX, 36; XVI, 145; Gazzâlî, el-Vasî¹ fi’l-me×heb (nþr. Ahmed M. Ýbrâhim – M. M. Tâmir), Kahire 1417/1997, VI, 513- 202 516; Kâsânî, Bedâßi £ (nþr. Ali M. Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd), Beyrut 1418/1997, IX, 270-274; Muvaffakuddin Ýbn Kudâme, el-Mu³nî (nþr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî – Abdülfettâh M. el-Hulv), Riyad 1417/1997, XII, 523530; Nevevî, Rav²atü’¹-¹âlibîn (nþr. Ali M. Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd), Riyad 1423/ 2003, VII, 380-383; Þehâbeddin el-Karâfî, e×-¬aÅîre (nþr. Muhammed Bû Hubze), Beyrut 1994, XII, 118-122; a.mlf., el-Furûš (nþr. Halîl el-Mansûr), Beyrut 1418/1998, IV, 319-326; Takýyyüddin Ýbn Teymiyye, es-Siyâsetü’þ-þer£iyye, Beyrut 1403/1983, s. 96-101, 140-142; a.mlf., el-¥isbe fi’l-Ýslâm, [baský yeri ve tarihi yok] (Dârü’l-kitâbi’l-Arabî), s. 44-57; Ýbnü’l-Murtazâ, el-Ba¼rü’zzeÅÅâr (nþr. Abdullah b. Abdülkerîm el-Cürâfî), San‘a 1409/1988, V, 210-213; Ýbnü’l-Hümâm, Fet¼u’l-šadîr, V, 344-352; Hatîb eþ-Þirbînî, Mu³ni’l-mu¼tâc (nþr. Ali M. Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd), Beyrut 1427/2006, IV, 220-223; Ýbn Nüceym, el-Ba¼rü’r-râßiš (nþr. Zekeriyyâ Umeyrât), Beyrut 1418/1997, V, 67-83; Þemseddin erRemlî, Nihâyetü’l-mu¼tâc, Beyrut 1404/1984, VIII, 18-23; Buhûtî, Keþþâfü’l-šýnâ£, VI, 121-128; Muhammed b. Ahmed ed-Desûký, ¥âþiye £ale’þÞer¼i’l-kebîr, Kahire, ts. (Dâru ihyâi’l-kitâbi’l-Arabî), IV, 141-142, 332, 354-355; Ýbn Âbidîn, Reddü’l-mu¼târ (nþr. Ali M. Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd), Beyrut 1415/1994, VI, 103-135; Abdülazîz Âmir, et-Ta£zîr fi’þ-þerî£ati’l-Ýslâmiyye, Kahire 1389/1969, tür.yer.; Abdülkadir Ûdeh, etTeþrî£u’l-cinâßiyyü’l-Ýslâmî, Beyrut, ts. (Dârü’l-kâtibi’l-Arabî), I, 78-109, 632-634, 685-708, 756757, 770, 779; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fýšhü’l-Ýslâmî ve edilletüh, Dýmaþk 1405/1985, VI, 195213; Bilmen, Kamus 2, III, 305-331; Ahmed Fethî Behnesî, et-Ta£zîr fi’l-Ýslâm, Kahire 1408/1988, tür.yer.; Mustafa Avcý, Osmanlý Hukukunda Suçlar ve Cezalar, Ýstanbul 2004, tür.yer.; a.mlf., Osmanlý Ceza Hukukuna Giriþ, Konya 2008, tür.yer.; Hüseyin Esen, Ýslam Hukukunda Mâlî Cezalar, Ýstanbul 2006, s. 69-199; Yaþar Tekin, Þer’iyye Sicilleri Iþýðýnda Osmanlý Devleti’nde Tazir Suç ve Cezalarý (1179/1765), (yüksek lisans tezi, 1995), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür.yer.; Mustafa Özkaya, Ýslam Ceza Hukukunda Piþmanlýk ve Cezalara Etkisi (yüksek lisans tezi, 1997), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 99104; Abdullah Özer, Ýslam Hukuk Literatüründe Ta’zîr Risaleleri ve Þeyhülislam Muhyiddin Mehmed b. Ýlyas Çivizâde’nin Risale Müteallika bi’t-Teâzir Adlý Eseri (yüksek lisans tezi, 2000), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; “Ta.zîr”, Mv.F, XII, 254-287. ÿTuncay Baþoðlu – ˜ TÂZÝYE ( '% ) א Yakýný vefat eden bir kimseyi ziyaret ederek baþ saðlýðý dileme, tesellide bulunma anlamýnda bir terim. — ™ Sözlükte “birine sabýr telkin etmek” anlamýndaki ta‘ziye terim olarak yakýný vefat eden kimseleri sabýr ve metanet göstermeye teþvik etmeyi, baþ saðlýðý dileme- yi, onlarý teselli edip acýlarýný paylaþmayý ifade eder (Lisânü’l-£Arab, “.azy” md.; Kåmus Tercümesi, IV, 1074; Ahmed b. Muhammed el-Feyyûmî, s. 155). Tâziye kelimesi Kur’ân-ý Kerîm’de geçmemekle birlikte her canlý için ölümün kaçýnýlmaz olduðunu ve sonunda herkesin Allah’ýn huzuruna varacaðýný bildiren âyetler (Âl-i Ýmrân 3/185; el-Enbiyâ 21/35; el-Ankebût 29/57) insanlarýn ölüm gerçeði karþýsýnda düzgün bir hayat yaþamalarýnýn, ayrýca ölümü normal karþýlamanýn gerekliliðine iþaret etmektedir. Bakara sûresinin 154-156. âyetlerinde Allah’ýn insanlarý çeþitli sýkýntý ve kayýplarla imtihan ettiði, ölümün de bunlardan biri olduðu belirtildikten sonra bunlarý sabýr ve metanetle karþýlayanlar Allah’ýn rahmet ve hidayetiyle müjdelenmekte, bu âyetler ölümle ilgileri dolayýsýyla tâziye sýrasýnda okunmaktadýr. Dünyadaki bütün varlýklarýn fâni ve yalnýz Allah’ýn bâki olduðunu bildiren âyetler de (er-Rahmân 55/ 26-27) kapsamlý bir tâziye örneði olup kliþeleþmiþ tâziye cümlelerine ilham kaynaðý teþkil etmiþtir. Tâziye kavramý bazý hadislerde geçmektedir. Abdullah b. Mes‘ûd’un rivayet ettiðine göre Hz. Peygamber, “Baþýna bir musibet gelene tâziye ziyaretinde bulunan kimseye musibete uðrayanýn sevabý kadar sevap verilir” buyurmuþtur (Ýbn Mâce, “Cenâ,iz”, 56; Tirmizî, “Cenâ,iz”, 71). Kaynaklarda bu hadisin bilhassa cenazeyle ilgili olarak ele alýnmasý hadisteki musibet kelimesinden ölümün anlaþýldýðýný göstermektedir. Diðer bir hadiste, yaþadýðý bir ölüm acýsýndan dolayý mümin kardeþine tâziyede bulunan kimseyi Allah’ýn kýyamet gününde herkesin gýpta edeceði güzellikte bir elbiseyle donatacaðý bildirilir (Hatîb, VII, 397). Bazý hadislerde Hz. Peygamber’den tâziye örnekleri yer almaktadýr. Meselâ oðlu vefat etmek üzere olduðu için büyük acý çeken kýzý Zeyneb’i, “Veren de alan da Allah’týr; O’nun katýnda her þeyin belli bir vakti vardýr” þeklinde teselli etmiþtir (Buhârî, “Cenâ,iz”, 33; Müslim, “Cenâ,iz”, 11). Bu ifadelerin sonraki dönemlerde müslümanlar arasýnda yaygýnlaþan tâziye sözlerine örnek teþkil ettiði anlaþýlmaktadýr. Çocuðu ölen Muâz b. Cebel’e Resûl-i Ekrem’in yazdýðý rivayet edilen bir mektuptaki ifadeler de Kalkaþendî’ye göre en anlamlý tâziye örneðidir (Øub¼u’l-a£þâ, IX, 82-83). Mektupta canlarýmýz, mallarýmýz ve aile fertlerimizin Allah tarafýndan bize baðýþlanmýþ tatlý hediyeler, geçici bir süre için yanýmýza býraktýðý emanetler olduðu belirtilir ve Allah’ýn evlât vererek kulunu sevindirmesi gibi onu TÂZÝYE geri almasý halinde kulunu mükâfatlandýracaðý, böyle durumlarda Allah’ýn rahmetine, maðfiret ve hidayetine eriþmek için sabretmek gerektiði, aðlayýp sýzlamanýn gideni geri getirmeyeceði ifade edilir (Hâkim, III, 273). Ýslâm âlimleri, bu tür rivayetlere dayanarak tâziyenin hem erkekler hem kadýnlar için sünnet veya müstehap olduðunu kaydetmiþtir. Kadýnýn, kocasý dýþýndaki bir yakýnýnýn ölümü halinde üç günden fazla yas tutmasýnýn câiz görülmediðini ifade eden hadisi delil gösterip (Müsned, VI, 37, 249, 286; Buhârî, “Cenâ,iz”, 31; Ebû Dâvûd, “Talâk”, 43) tâziye süresinin üç gün olduðu söylenmiþse de bazý âlimler tâziyeyi bir süreyle sýnýrlamayý isabetsiz bulmuþlardýr. Aðýrlýklý görüþe göre tâziyenin definden sonra ve cenaze yakýnlarýnýn evinde yapýlmasý münasiptir, nitekim uygulama da bu yönde geliþmiþtir. Camide tâziyede bulunulmasý mekruh sayýlmýþtýr. Baþ saðlýðý için birçok kiþinin gelebileceði dikkate alýnarak tâziye yerinde fazla kalýnmamasý tavsiye edilir. Ca‘fer b. Ebû Tâlib þehid olduðunda Resûlullah etrafýndakilere Ca‘fer’in ailesinin üzüntüleri sebebiyle yemek hazýrlayacak durumda bulunmadýðýný söylemiþ ve onlara yemek yapmalarýný öðütlemiþtir (Tirmizî, “Cenâ,iz”, 21; Ýbn Mâce, “Cenâ,iz”, 59). Ýslâm âlimleri bu rivayetten hareketle cenaze evine yemek götürmenin sünnet olduðunu belirtmiþtir. Uygulamada da ölü evinde tâziye süresince yemek piþirilmez; cenaze yakýnlarýna ve tâziye için gelenlere ikram edilmek üzere komþular cenaze evine yemek getirir. Müslümanlar akraba, komþu ve tanýdýklarýndan birinin yakýný vefat ettiðinde cenaze namazýna katýlmayý hem dinî hem insanî bir görev bilir. Defin iþleminin ardýndan genellikle cenaze evine veya tâziye için belirlenmiþ baþka bir yere gidilerek ölenin yakýnlarýna tâziyede bulunulur. Bazý yörelerde definden sonra cenaze yakýnlarý, mezarlýðýn uygun bir yerinde ya da cenaze evinin önünde bir araya gelip cenaze törenine katýlanlarýn tâziyesini kabul ederler. Ölü evi ziyaretçilere yetmediði takdirde komþulardan biri evini tâziye için açar. Tâziyeye gelenler bazan yanlarýna bir okuyucu alarak ölünün ruhu için Kur’an’dan birkaç âyet (çoðunlukla Bakara sûresinin 153-157. âyetleri) okuturlar. Bazý yerlerde mahallenin imamý birkaç gün süreyle cenaze evine gelir ve Kur’an okuma görevini ifa eder. Kur’an okunduktan sonra “el-hükmü lillâh, innâ lillâh” gibi ifadelerle Allah’tan gelene razý olmak gerektiði be- lirtilir. Ölen hakkýnda, “Allah rahmet eylesin; mekâný cennet olsun; Allah gittiði yerde utandýrmasýn; Allah taksiratýný affetsin” gibi sözlerle dua edilir. “Geride kalanlarýn baþý sað olsun; Allah sabýrlar versin; merhumun geride kalanlarýna Allah hayýrlý uzun ömürler versin; Allah baþka acý göstermesin; ölenle ölünmez, er geç hepimiz öleceðiz, Allah iman nasip etsin” gibi cümlelerle ölenin yakýnlarý teselli edilir. Yaþlý ve hatýrlý kiþiler, kendilerini kontrol edemeyecek derecede aðlayýp dövünen cenaze yakýnlarýný ölümden kurtuluþ olmadýðý, isyan etmemek gerektiði vb. sözlerle yatýþtýrmaya çalýþýr. Hz. Peygamber’in ölenler hakkýnda çirkin sözler söylemeyi yasaklayan, ölüleri iyilikle anmayý emreden hadislerine göre (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 42; Tirmizî, “Cenâ,iz”, 34; Nesâî, “Kasâme”, 22) tâziye için gelenler ölünün iyi taraflarýndan bahseder, güzel hâtýralarý yâdeder. Bazý yörelerde ölümden sonraki ilk bayram yas bayramý sayýlýr; ölenin evinde cenaze yeni çýkmýþ gibi bir matem havasý yaþanýr, tâziye ziyaretleri yapýlýr. Fýkýh kitaplarýnýn cenaze namazýna ayrýlan bölümlerinde ve “ahkâmü’l-cenâze, ahkâmü’l-cenâiz” gibi baþlýklarla yazýlmýþ kitaplarda tâziyeyle ilgili konulara da yer verilir. Ebû Muhammed Ýbn Asâkir, Ta£ziyetü’l-müslim £an aÅîhi baþlýklý eserinde (nþr. Mecdî Fethî es-Seyyid, Cidde 1411/ 1991) ölüm acýsý ve tâziye konularýna dair rivayetleri derlemiþtir. Ali b. Muhammed el-Medâinî, et-Te£âzî adlý kitabýnda (nþr. Muhammed ed-Dîbâcî, Beyrut 1427/2006) Câhiliye dönemiyle Emevî ve Abbâsî edebiyatýndan manzum ve mensur tâziyelerle mersiyeleri toplamýþtýr. Kalkaþendî Øub¼u’l-a£þâ’da tanýnmýþ kiþilerce erkek çocuðu, kýz çocuðu, babasý, annesi, kardeþi ve eþi vefat edenlere gönderilmiþ tâziye mektuplarý ile bu tür mektuplara yazýlmýþ cevaplardan örnekler vermiþtir (IX, 82-101). BÝBLÝYOGRAFYA : Kåmus Tercümesi, IV, 1074; M. F. Abdülbâký, el-Mu£cem, “mvt” md.; Wensinck, el-Mu£cem, “mvt”, “.azy” md.leri; Müsned, VI, 37, 249, 286; Hâkim, el-Müstedrek, III, 273; Hatîb, TârîÅu Ba³dâd, VII, 397; Ahmed b. Muhammed el-Feyyûmî, el-Mi½bâ¼u’l-münîr, Beyrut 1985, s. 155; Kalkaþendî, Øub¼u’l-a£þâ (Þemseddin), IX, 82-101; Ali Abbas Çýnar, Muðla Çevresi Sözlü Kültürü ve Toplumsal Deðerleri, Muðla 2007, s. 69-71; Lütfi Seven, Erzurum Folkloru, Erzurum 2007, s. 110-113; Ali Albayrak – Ýsmail Arýcý, “Elazýð’da Taziye Geleneði”, Fýrat Üniversitesi Ýlâhiyat Fakültesi Dergisi, XII/2, Elazýð 2007, s. 33-44; “Ta.ziye”, Mv.F, XII, 287-290. ÿMustafa Çaðrýcý – TÂZÝYE ( 'J% ) א — Hz. Hüseyin ile yakýnlarýnýn Kerbelâ’da þehid edilmesini konu alan temsilî gösteriler için Ýmâmiyye Þîasý arasýnda kullanýlan bir terim. ˜ ™ Sözlükte “baþa gelene sabretmek” anlamýndaki azâ’ kökünden türeyen ta‘ziye “bir kimseyi sabýr ve tahammüle teþvik etmek, acýlarýný paylaþmak” demektir. Terim olarak özellikle Ýran Þîasý arasýnda Hz. Hüseyin’le beraberindekilerin Kerbelâ’da þehid edilmesi münasebetiyle muharrem ayýnýn ilk on günü içinde icra edilen matem merasimlerini ifade eder. Aslýnda tâziye matemlerin son safhasý olmakla birlikte genelde muharrem ayýnda devam eden merasimler bu þekilde adlandýrýlmýþ veya þebîh diye anýlmýþtýr. Ýran’da dinî mahiyetteki olaylarý anmak için komþuluk ve yakýnlýk esasýna dayanan ve “hey’et” diye isimlendirilen bazý gruplar bir din âlimiyle birlikte toplanýrlar. Bu toplantýlarda çoðu zaman, Hz. Hüseyin ile beraberindekilerin Kerbelâ’da Emevî kuvvetleriyle mücadeleleri sýrasýnda mâruz kaldýklarý ýstýraplarý ve neticede þehâdetlerini ele alan, Hüseyin Vâiz-i Kâþifî’nin Rav²atü’þ-þühedâß adlý eseri okunur. Bu esnasýnda dinleyenlerin bir kýsmý ellerini ritmik hareketlerle göðüslerine vururlar, okuma ilerleyip belirli bir safhaya gelince diðerleri de duyduklarý acýyý yüksek sesle terennüm ederler. Bu toplantýlar evde yahut camide veya bu iþ için özel olarak inþa edilen ve “hüseyniyye” denilen mekânlarda yapýlýr. Sokak ve çarþýlarda icra edilen merasimde Hz. Hüseyin’in temsilî tabutu taþýnýr; “nakil” denilen bu merasim esnasýnda tabut taþýnýrken Hüseyin’le ilgili na‘tlar ve mersiyeler okunur. Merasim sona erince tabut defnedilir. Bu sýrada halkýn hemen her zümresini temsil eden gruplar þiþler, zincirler ve hançerlerle baþ, sýrt ve göðüslerini kan akýncaya kadar ritmik hareketlerle döverler. Bunlardan göðüslerine vuranlar “sînezen”, baþlarýna vuranlar “serzen”, zincirlerle sýrtlarýna vuranlar “zencirzen” diye adlandýrýlýr. Hindistan’daki Þiîler merasimleri icra ettikten sonra temsilî tabutu defnederken sahillerdeki Þiîler tabutu denize atarlar. Ýran’da Safevîler ve Kaçarlar döneminde geliþtirilip Irak ve Güney Lübnan gibi Þiî nüfusun bulunduðu yerlere de intikal eden tâziye Kerbelâ faciasýnýn sunumundan ibarettir. 61 (680) Muharrem ayýnýn 203