Laiklik Dosyası 1 / 86 1 2 3 LAİKLİK DOSYASI 4 “Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır!/mı?” 5 6 7 8 Bu çalışma 1999 yılında yapılmış bir çalışmadır. Bugün 2014 ve o günden bugüne pek bir şeyin de değişmediğini görmek bizi şaşırtmamalı diye düşünüyorum. Bugün özellikle Suriye’ de olup bitenleri gördükçe, sırf bazı insanların mezhep tercihinden dolayı kafalarının kesildiğini gördükçe, laikliğin önemini bir kez daha anlamamız gereklidir diye düşünüyorum. 9 10 Umarım, bu derleme çalışmam da, keşif yapmak isteyen kardeşlerime, konuyla ilgili yapacakları çalışmalarda yardımcı olur. 11 Saygılarımla, Cengiz Akyol 23.02.1999 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 2 / 86 1 2 3 “Yehova' nın, Rab' ın ismini boş yere ağıza almayacaksın.” 4 On Emir’ in 3. Emri, Hz. MUSA 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 3 / 86 1 2 3 Ruhullah Musavi Humeyni (1902-1989) “İslam her şey demektir. İslam Batı’ nın özgürlük ve demokrasi dediği şeyi de karşılar. Evet İslam her şeyi içerir ve de kapsar. İslam her şeydir. İslam sözcüğünün yanında başka hiçbir sıfata -demokrasi gibi- ihtiyaç yoktur. İslam, size izah ettiğim gibi her şeydir ve her şeyi kapsar. Her şeyi kapsayan ve mükemmel olan İslam’ ın yanına ilave sözcük katmak bizi hüzünlendirir. İslam’ ı istiyorsak eğer neden yanına başka bir kelime getirelim ki?” 4 5 6 7 8 9 10 Ruhullah HUMEYNİ 1 11 12 Fallaci Söyleşisi, 20.09.1979 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 1 Ruhullah Humeyni: (1902-1989) İran İslam Devrimi'nin siyasi, hukuki ve ruhani önderidir. İran'da Muhammed Rıza Pehlevi rejimine son verip İslam Cumhuriyetini kuran ve devrimden sonraki tüm dini yetkileri elinde tutan Şiî önderdir. Devrimden sonraki on yıl boyunca İslam Devriminin rehberliğini de yapmıştır. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 4 / 86 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 “Sorun şu ki İslam, Hıristiyanlık, Musevilik doğru mu yanlış mı diye özgürce tartışmak istiyorlar. Başka deyişle her şeyi tartışabilmek istiyorlar. Bütün konuların özgürce tartışılabilmesini istiyorlar. Bu düşünce özgürlüğü ile başlar, ifade özgürlüğü ile devam eder. Sonunda da inanma özgürlüğüne varır. Nedir yani? Diyorlar ki İslam’ da düşünce özgürlüğüne sahip olalım. Yani ne istiyorlar? Diyorlar ki: “Ben düşünüyorum, dolayısıyla düşüncelerimi dile getirebilmeliyim.” İstediğimi söylemek istiyorum. Örneğin “İslam’ da çelişkiler vardır ya da Hıristiyanlık doğru dindir. Sonrasında inama özgürlüğünü isteyecekler. Yani isteyen istediğine inanabilecek. İslam’ dan çıkmak mı istiyorsun? Çık! Budizm’i mi seviyorsun? Budist ol! Sorun yok. İnanma özgürlüğü budur. Her şeyde özgürlük istiyorlar. İstedikleri şey çok tehlikelidir. Sınırları olursa düşünce özgürlüğü güzel bir şeydir. İslam düşünmeyi, yorumlamayı, aklı kullanmayı öğütler. Ama kafirlik özgürlüğü, yani İslam’ da istediği şeyi eleştirebilmek, örneğin mürtedlerin öldürülmesi gerektiği hükmünü beğenmediğini söylemek, içki içme için verilen cezayı beğenmediğini söylemek, recmederek öldürmeyi vahşet sayıp beğenmediğini söylemek, değildir.” 24 25 26 27 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 5 / 86 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 Laiklik ve Militarizim 14 15 16 “Disiplin dünyanın en pahalı üretimidir. Disiplini kolaylıkla üreten ve ucuza mal eden düzen, asker ocağı, kışlalar ve bazı eğitim kuruluşları dışında, henüz icat edilmemiştir. 17 Tük tarihinde disiplini en ucuza mal edebilen düzenlerden biri ise İslamiyet’ tir. 18 19 Din adamı tipinde değişikliğe gidilmeli, her türlü meslekten, hakimden, savcıdan, avukattan, lise öğretmeninden, doktordan, gemi kaptanından yeni din adamları yetiştirilmelidir. 20 21 Bu arada sayıları son yıllarda artan imam hatip okulları reorganize edilmeli, bu okullara endüstriyel, ticari, turistik vesaire hüviyetler kazandırılmalıdır.” Tümgeneral Mahmut BOĞUŞLU 22 23 Genelkurmay Askeri Tarih ve Sitrateji Etüd Başkanı 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 6 / 86 1 1. 1. Ne Dediler? 2 3 4 “Artık bundan sonra Türkiye’ de İslam’ ın nelere uygun olduğu değil, nelerin İslam’ a uygun olduğu tartışılacaktır.” 5 6 24.11.1995 Aydın MENDERES 7 8 9 10 “Elbette namaz kılanlara kimse engel olmak istemiyor. Ama din, sadece ibadetten ibaretten ibaret değildir. Din bir yaşam tarzıdır. Din ahlak ve hukuktur da, iktisattır da. Bunu yok saymak mümkün değildir.” 11 12 Yeni Yüzyıl Gazetesi, Söyleşiden, 06.12.1995 Bahri ZENGİN, Refah Partisi Milletvekili 13 14 15 16 17 18 19 “…Devlet diyor ki, egemen irade benim iradem olsun, dinin dilediğim alanından yararlanayım, gerek görmediğim alanı da görmezden geleyim, ihmal edeyim veya yasaklayayım. Dinin -İslam’ ın- yaklaşımı ise farklı! Onu vaz eden irade, dinin insanlar ve toplumların yaşamı bakımından başvuru mercii olmasını istiyor. Yaşamı, dinle manalandırsın, çerçevesini din çizsin, diyor. …Bir bakıma Hıristiyanlık, bu talebe boyun eğmiş ve devletin istediği alanları ona bırakmış; İslam dünyasında da böyle bir çizgi geliştirilmek isteniyor.” 20 21 Yeni Şafak Gazetesi Ahmet TAŞGETİREN Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 7 / 86 1 2 3 “İslam din ile dünyayı ayırmamıştır. Yani her ikisi de aynı kanuna bağlıdır, bu da Kuran ve sünnettir. Burada dünyadan kastedilen, idare, siyaset ve devlettir.” 4 5 İslam Anayasa Hukuku Muhammed HAMİDULLAH 6 7 8 9 10 “İşin daha da kötü yanı, hem Müslüman olduğunu söyleyip hem de şeriata karşı çıkanlar yok mu? Bu hastalık, iman ettik diyenlerin bir bölümünün neye iman ettiklerini bilmemelerinden ya da gerçekten iman etmemelerinden kaynaklanıyor olsa gerekir. Çünkü İslam artırma ve eksiltme kabul etmez.” 11 12 Yaşasın Şeriat Abdurrahman DİLİPAK 13 14 15 16 17 “Allah’ ın bir din tanımlaması var, Rum Süresi’ nin 30. Ayetinde: “Yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ ın fıtratına çevir ki Allah insanları ona göre yaratmıştır…” der. Fıtrat demek, tüm varlıklar aleminde geçerli olan kanun ve kurallar demektir. Allah dini varlıklar aleminde geçerli kanunlar ve kurallar diye tanımlamış, bu Allah’ ın kendi tanımlaması… Din, doğal yaşamdır, din doğadaki kanunların devamıdır.” 18 19 TV8, Her Pazar Açıkça Abdülaziz BAYINDIR 20 21 22 23 “Türkiye’ de İslam dinine alternatif bir din oluşturulmaya çalışılıyor, bazıları tarafından; laiklik adında bir din oluşturuluyor. Bu dinin emirleri İslam’ ın yasakları, bu dinin yasakları da İslam’ ın emirleri; İslam neyi emretmiş ise laikliğin yasakları, neyi yasaklamışsa laikliğin uygun gördüğü şey!” 24 25 Söyleşi, youtube Abdülaziz BAYINDIR 26 27 28 29 “Din ile devletin ayrılması Yahudilik ve Müslümanlıkta imkansızdır. Çünkü her iki dinde de din insanların yirmi dört saatini ayarlar. Sadece devletle olan ilişkilerini değil, özel hayatlarını nasıl yiyip içeceklerini, nasıl temizleneceklerini, karı koca arasındaki ilişkiyi ve tabii ki devletle olan ilişkiyi ayarlar.” 30 31 Konferanstan 32 33 34 İlber ORTAYLI “Laiklik, din ve devleti ayırmak değil; laiklik insan aklının çalışmasının önündeki engelleri kaldırmaktır; laiklik insan aklını özgürleştirmektir. Laiklik insan aklına, her şeyi kaldırıp, aklı koymaktır. Yalçın KÜÇÜK 35 36 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 8 / 86 1 2 3 Ayaan Hirsi ALİ2 Yanıtlanmamış Soru? 4 5 6 Ortaya çıktığından şu ana kadar İslam’ a özgü sorun, onu kimin -neyin- temsil ettiğidir?” Ayaan Hirsi ALİ 7 “Yalnız İslam değil, bütün dinler için bu sorun geçerlidir; İslam’ da bu sorun daha gürültülü, gürültülü olduğu kadar da ham olarak tartışılıyor.” 8 9 10 11 Cengiz AKYOL 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 2 Ayaan Hirsi Ali: (13 Kasım 1969) Somali doğumlu, aktivist, yazar ve siyasetçi. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 9 / 86 1 2 Ne Dedim? 3 “Bir gün gelecek, 4 “Bugün hava çok güzel” 5 6 7 dediğimiz için dine hakaretten yargılanacağız. İşte o gün, laikliğin ne işe yaradığını anlayacağız!” C.Akyol 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 10 / 86 1 Önce Sorular? 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 1. Devlet ve Laiklik 1.1. Devlet tarafsız olabilir mi? 1.2. Dinle devletin ayrılması? 1.3. Siyasi iktidarın paylaşılması, siyasi iktidarın sahiplenilmesi? 1.4. Devlet laik olabilir mi? 1.5. Kişi laik olabilir mi? 1.6. Devlet dini denilince ne anlıyoruz? 1.7. Milli din denilince ne anlıyoruz? 1.8. Teokrasi denilince ne anlıyoruz? 1.9. Devletin dinle ilişkisi? 1.10. Devletin dine müdahalesi? 1.11. Laik devlette Diyanet İşleri Başkanlığı’ nın varlığı? 1.12. Egemenlik hakkı, egemenliğin sahibi, egemenliğin temsili hakkı? 1.13. Çok hukuklu sistem? 1.14. Medine Sözleşmesi? 1.15. Cemaatler toplumsal bir birim midir? 2. Hıristiyanlık ve Laiklik 2.1. Ruhban ve laik ayırımı? 2.2. İmparator, Papa ve Kilise üçlüsü? 2.3. Laiklerin ruhban sınıfına tepkileri? 2.4. Ruhban sınıfının Papa’ ya tepkileri? 2.5. Papa’ nın seçilmesi? 2.6. Ruhban, Papa ilişkisi? 2.7. Laisizm ve laiklik ayırımı? 2.8. Hıristiyanlığın dünyevileşmesi? 2.9. Hıristiyanlığın evrenselliği? 2.10. Protestan ve Katolik kilise ayrımı? 2.11. İncilin değişik dillere çevrilmesi? 2.12. Kilise mahkemeleri? 2.13. Hukukun özelden kamuya geçişi, doğrudan kovuşturma hakkı? 2.14. Yargı gücüne yürütmenin de eklenmesi -kilise için-? 2.15. Günlük yaşamda kilise, Hıristiyanlığın etki alanı? 2.15.1. Vergi, 2.15.2. Eğitim, 2.15.3. Yargı, 2.15.4. Evlenme, 2.15.5. Doğum, 2.15.6. Ruhban atamaları, 2.15.7. Miras, mülk, Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 11 / 86 2.15.8. İdari tasarruflar, 2.15.9. Tek din olma. 2.16. Kilise, Papa mülkleri? 2.17. Kilisenin miras hakkı kazanması? 2.18. Kamusal zenginliğin Roma’ ya taşınması? 2.19. Kilise vergisi? 2.20. Dünyevi güç, Ruhani güç ayrımı? 2.21. Aydınlanma, Akıl Çağı? 2.22. Tolerans ve Laiklik ilişkisi? 2.23. Laiklik ve Hıristiyanlıkta reform ilişkisi? 2.24. Avrupa Laiklik’ inde İslam’ ın etkisi? 2.25. Haçlı Seferleri’ nin Avrupa Laiklik’ ine etkisi? 2.26. Avrupa’ da Laiklik’ le birlikte görülen paylaşım? 2.27. İlk ciddi tepki, Güzel Filip, Fransa? 2.28. Almaya’ da Sekülerizim? 2.29. Ayrılık yasası, 09.12.1905 Fransa? 3. İslamiyet ve Laiklik 3.1. İslam ve şeriat? 3.2. İslamiyet ve Din-Vicdan özgürlüğü? 3.3. İslam’ a göre Laiklik ve dinsizlik? 3.4. İslam’ ın değişebilirliği, İslam’ ın güncellenmesi? 3.5. İslamiyet ve toplumsal düzenleme hakkı? 3.6. İslamiyet ve ibadet yetmezliği? 3.7. İslam ve Siyaset, Siyasi İslam? 3.8. İslam’ da reform? 3.9. İslam’ da içtihat? 3.10. Mezhepler, tarikatlar, cemaatler? 3.11. İslam ve örf? 3.12. İslam’ da bireyin yeri? 3.13. İslam’ da akıl? 3.14. İslam’ da kul? 3.15. İslam’ da din adamları? 3.16. İslam’ da egemenliğin sahibi? 3.17. İslam’ da egemenliğin temsili? 3.18. İslam ve tolerans? 3.19. İslam’ ın moderniteye bakışı? 3.20. Günümüz İslam’ ın istemleri? 3.21. İslam’ ın toplumsal normları, dayatmaları? 4. Osmanlı ve Laiklik 4.1. Osmanlı’ da devlet yapılanması? 4.2. Osmanlı’ da örfün hukuk içindeki payı? 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 12 / 86 4.3. Osmanlı’ da devlet ve İslamiyet ilişkileri? 4.4. Osmanlı’ da halifelik? 4.5. Osmanlı’ da din adamları? 4.6. Halifelik makamı ve Papalık? 4.7. Osmanlı ve Sekülerizim? 4.8. Osmanlı ve Laiklik? 5. Türkiye ve Laiklik 5.1. Kemalizm’ in Laiklik anlayışı? 5.2. Laiklik, Türkiye’ de kendi etiğini oluşturabildi mi? 5.3. Laiklik salt olarak entelektüel ve kültürel bir hareket mi? 5.4. Türkiye’ de Laiklik yalnızca batının taklidi mi? 5.5. Demokrasi ve Laiklik ilişkisi? 5.6. İslam’ dan bağımsızlaşma? 5.7. Laiklik adına yapılan uygulamalar? 5.8. Laiklik karşıtı tepkiler? 5.9. Anayasa’ larda Laiklik? 5.10. Türkiye’ de Laiklik uygulamaları? 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 13 / 86 1 1. 2 BÖLÜM 1. 3 LAİKLİK İÇİN 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 Hazırlayan: Cengiz AKYOL NE DEDİLER? Laiklik Dosyası Tutku İle Akıl 1 Laiklik, 2 BAUBEROT3 14 / 86 Arasında 1905-2005, Jean 3 4 5 6 7 Ferdinand BUISSON, Laikliğin İlk Teorisyeni Bugün çok yaygın olarak kullandığımız laiklik terimi 19. yüzyılın sonlarında henüz yeni bir terimdir. İlk kez 1870’ lerde kullanılır. 1873’ te bir felsefe doçenti, Ferdinand Buisson (1841-1932) bu “gerekli sözcüğü” açıkça dillendirmeye girişir. 8 9 10 11 Açıkça militarizm karşıtı biri olsa da, Buisson din karşıtı değildir. Pırotestandır ve aykırılar arasında bir aykırıdır, “ideal ahlakı temsil eden, dogmasız, mucizesiz ve papazsız bir din” vazederek Kilise Reform’ una girişmiştir. Cumhuriyet ilanından sonra, Milli Eğitim Bakanı Jules Ferry tarafından Şubat 1879’ da ilköğretimin başına getirilir. 12 13 Bütün açıklığıyla, “Laik devlet fikrini, devletin bütün inançlar karşısında tarafsız kalmasını, ruhbanlardan bağımsız olmak ve bütün teolojik anlayışlardan uzak durmak gerektiğini” ortaya koyar. 14 Sonuçta “nihai kıstaslar” oluşur: 15 16 17 Bütün Fıransızların yasalar önünde eşitliği, bütün inançların özgürce savunulması, bir sivil devlet anayasasının ve resmi nikahın kabulü ve genel olarak, artık bütün dinsel inanışlara karşı varlığı garanti altına alınmış medeni hakların uygulanması. 18 19 20 Buisson’ a göre laik devlet fikrini doğuran, Kıral Güzel Philip (1268-1314) ve taraftarlarının kilise iktidarına karşı giriştiği savaş değildir; bu mücadele hiç kuşkusuz laikleşme sürecine büyük katkıda bulunmuş olsa bile. Hayır, laik düşünce ilk kez 1789’ da ortaya çıkmıştır. Neden? 21 22 23 Öncelikle şundan: Eski Rejim boyunca kamusal yaşama üst üste binmiş birçok iktidar hükmetmiş, bunların kontirolü de “Kilise” de olmuştur. 24 25 26 27 İkincisi de: Laik devletin olmazsa olmazı vardır: Bütün Fıransızların yasa önünde eşitliğini, bütün inançların özgürlüğünü, genel olarak bütün medeni hakların uygulamaya konmasını, bütün bunların dinsel inanışlara karşın gerçekleştirilmesini güvence altına almak. 28 Dolayısıyla laiklik önce laikleşmenin insan haklarının hizmetine girmesini öngörür. 3 Jean BAUBEROT: ( 1941- …) Fıransız sosyolog ve tarihçi, laiklik konusunda uzmanlaşmış bir araştırmacıdır. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 15 / 86 1 2 3 4 Okul ve Laiklik 5 6 7 Debre Yasası, Ferry okullarının sonunu getiren uygulamaların ilkidir. İkinci adımı Antoine Prost atar. Amacı her yaştan çocukların bir arada öğrenim görmesi ama kız erkek ayırımı yerine karma okulları ve öğretim birimlerinin yaşa göre ayrılması ilkesini hayata geçirmektir. 8 9 Ocak 1959’ daki Berthouin Reformu’ yla zorunlu öğretim süresi 16 yıla çıkarılır. Bu, çocukların farklı sınıflarda eğitilmesini daha da gerekli hale getirir. 10 11 Mayıs 1968’ den bir yıl sonra bakanlık bir genelge yayımlayarak karma öğretimin bundan böyle bölge eğitim müdürlerinin kendi yetkisinde olduğunu duyurur. 12 13 Genelgede “Birçok vakadan yola çıkarak bugün artık şunu söyleyebiliriz ki, aileler kız ve erkeklerin aynı okul sıralarında bir arada bulunmasından eskisi kadar rahatsız olmuyor” denmektedir. 14 15 16 17 18 Ve metin şöyle devam eder: “Bazı istisnalar dışında, gerek bölge parlamentolarında, gerekse öğretmenler nezdinde kız ve erkeklerin aynı sırada bir arada öğrenim görmesi tepki görmüyor” (17 Haziran 1969). Uygulama sonuç vermekte gecikmez: 1961-1962 ders yılında yaklaşık 1.800 karma okul ve kızlarla erkeklerin ayrı ayrı eğitim gördüğü 53.000 okul varken, 10 yıl sonraki rakamlar 28.400 karma okul, 8.800 ayrı kız ve erkek okuludur. Sınıfların sayısı artmış, okulların sayısı azalmıştır. 19 20 21 22 23 24 Laikleşme ve Sekülerleşme 25 26 27 28 29 Okul ve Kilise’ nin ilişkisi çok eskilere dayanır. Yüzyıllar boyunca, okul dinsel bir projenin ayağını oluşturmuştur. Durkheim’ a göre, okulun Kilise tarafından yaratılmasının, Şarlman’ dan başlayarak iki hedefi vardır. Öncelikle Roma Katolikliğinin evrenselliğini “barbarlar” ın kültürel ve dinsel yerelliğine karşı savunmak; ardından yeni bir ruh, özerk bir ahlak, Kilise sayesinde Tanrı karşısında yeni bir birey yaratmak. 30 31 32 33 Sekülerleşme, bir yandan temel felsefi kaynağı olan kapsayıcı Hegel düşüncesini, öte yandan da önemli temsilcileri Weber ve Troeltsch -Alman din sosyolojisinin en büyük iki ismidirler- olan ve onlar tarafından değer kazandırılan tarihsel sosyolojinin keskin eleştirellik ve bilimselliğini içeren bir modern dünya yorumudur. 34 35 36 37 38 Sosyologlar arasında sekülerleşme konusunda birçok tartışma olmuştur. Bunlar incelendiğinde şöyle bir paradoks saptamak mümkündür. Kavram gereğinden daha kapsayıcı olarak değerlendirilmiştir; bir tür, içine her şeyin tıkıldığı mutfak kileri gibi. Bu durumda bu kavramdan artık vazgeçmek gerekmez mi? Ama nedense hayır, dönüp dönüp bu kavram kullanılmıştır. Dinle modernleşme arasında süregelen ilişkiyi anlamak için gerekli bir kavram olarak görülmüştür. 39 40 41 42 43 Laikleşme, sekülerleşmenin kurumsal boyutudur. Sekülerleşme, ortak kültürle din dünyasını görece ve zikzaklar içeren bir ilerlemecilikle birbirinin içine sokan toplumsal (dolayısıyla bireysel) bir yerindelik kaybı yaratır. Böylece sınırlandırıcı bir kavram haline gelir. Laikleşme kavramı ise buna karşılık, her şeyden önce dinin eğitim alanındaki toplumsal rol ve yerini, devlet ve sivil toplum ilişkisi bağlamında, bu alandaki değişim ve farklılaşmaları ortaya koymak içindir. V. Cumhuriyet cevabı verilmemiş birçok soruyu kendi yöntemleriyle çözmeye, sonuçlandırmaya koyulur. Önce devlet okulu özel okul çatışmasına son vermeyi amaçlayan Debre Yasası çıkartılır (31 Aralık 1959). Cumhuriyetçiler ve reformcular arasındaki karşıtlık, eğitime verilen değer ve bununla ilgili eleştirilerde de kendisini ortaya koyar. İkinciler birincilerin okulu tapınak olarak tanımlamasına karşı çıkar, çünkü eğitimin kutsallaştırılmasını da reddederler. Bazı cumhuriyetçiler ise, ki bunlardan biri de Regis Debray’ dir, tam tersine, tümüyle böyle bir kutsallaştırmadan yanadır; hiçbir toplum kutsaldan vazgeçemez ve Fıransız toplumunun kutsalı da okuldur. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 16 / 86 1 2 Laikliğin, siyasi çatışmalara yol açmadan veya çeşitli güçlerin birbiriyle boy ölçüşmesine neden olmadan gelişmesi neredeyse mümkün değildir. 3 4 5 Laikleşme Eşikleri Din sosyolojisinin kilasik teorileriyle araya mesafe konmasının ilk adımı, sekülerleşmeyle laikleşmenin birbirlerinden farklılaşmasıdır. 6 7 8 9 10 11 Birinci eşik, ülke çapında 1789-1806 arasında oluşur. İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’ nin tayin edici bir kırılma olduğunu, laik devletin ortaya çıkışında, medeni hakların kullanılmasının bundan böyle her türlü dini koşuldan bağımsız olarak güvence altına alınması gibi kimi nihai ölçütlerin belirlenmesinde bir başlangıç noktası oluşturduğunu düşünüyoruz. Her türlü inancın tanınması çoğulculuğu (1802), Fıransız Medeni Kanunu (1804) ve Üniversitenin kurulması (1806) laikliğin inşasında ilk eşiği oluşturur. 12 13 14 Fıransa’ da sekülerleşme süreci laikleşme sürecinin içinde yer almış, onun tarafından sınırlandırılmış, yönlendirilmiş ve kısıtlanmıştır (daha sonra göreceğimiz gibi, dini olanın din dışının içinde kendine geniş yer bulması anlamında). 15 Sonuçta laikleşme dinin toplumsal olarak geri çekilmesi ve dini olanın dönüşümüyle birlikte gerçekleşir. 16 17 18 İkinci eşik, Cumhuriyet devleti adına bir laik ahlak yaratılması ise Fıransa’ ya özgüdür. 1905’ de Kilise ve devlet ayrışması sağlayan yasaya bağlı olarak ve kısa bir süre için de olsa, dine ayrılan bütçenin tasfiye edilip bu paranın ücretsiz sağlık hizmetine ayrılmasının tasarlanmış olması da dikkat çekicidir. 19 20 21 22 Cumhuriyetçi Laiklik mi, Dinci Laiklik mi? 23 24 25 26 Laikleşme hareketinin laiklik üçgeninin öteki iki kenarını oluşturan iki hedefi vardır: Vicdan, inanç, din ve din dışı her türlü inanış özgürlüğü (birbirimizi iyi anlayalım: Bu özgürlüklerin toplumsal piratiğinden söz ediyoruz, sadece basit bir iç özgürlükten değil); farklı dinlerin ve farklı din dışı inanışların hukuk karşısında eşitliği (ve toplumsal piratikte bunun mümkün kılınması). Laik Cumhuriyetçilere göre, mezhep ve tarikatlar, onları kendi mutlak itaat kurallarına boyun eğmek zorunda bırakarak, medeni haklardan yararlanıyor olsalar bile, üyelerinin etkin yurttaş olma niteliklerinden feragat etmesine yol açmaktadır. 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 Hazırlayan: Cengiz AKYOL 17 / 86 Laiklik Dosyası 1 Bir Din Politikası Laiklik, Hulusi YAZICIOĞLU 2 3 4 Yıllardır yoğun bir biçimde tartışılmasına karşın, konu üzerindeki bilgimiz amiyane bir “dinle devletin ayrılması” tanımının dışına pek çıkamamıştır. 5 6 7 8 9 Gerçekte olayı salt bir siyasi rejim sorunu olarak ele alanlar kadar, salt bir ilahiyat sorunu olarak görenler de yanılmaktadırlar. Laiklik konusunu anlamak için onun sadece siyasi yapı içindeki ya da sadece Hıristiyan ilahiyatındaki yerine bakmak yetmez. Konu hem bir din sorunu ama sadece Hıristiyanlığa özgü bir din sorunu, hem de bir kısım Batı Avrupa devletlerinin yapılarındaki özelliklerinden kaynaklanan bir siyasi sorundur. 10 11 12 13 14 Laiklik Fransa’ da, Hıristiyan Cemaati’ nin ruhban ve onlar dışında kalan laikler olmak üzere iki ayrı sınıfa ayrılması ve ruhbanın yönetimindeki Katolik Kilisesi ile Devlet arasında, siyasi iktidarın kullanılmasından doğan çatışma sonucu ortaya çıkan ve 20. yüzyıl başında pozitif hukuk kurallarına bağlanan bir hukuki statünün adıdır. Ülkemizde ne ruhban ve laik ayrımı ne de siyasi iktidarı devletle paylaşma iddiasında olan bir dini cemaat örgütü var olmuştur! 15 16 17 18 Fransa’ da genel eğitim 19. yüzyıl sonlarına kadar büyük ölçüde kilisenin ve manastırların elinde ve laikliğin öncüsü olan laik okul sloganının amacı eğitim hizmetlerini kilisenin elinden alıp devlete vermek iken, ülkemizde denetleyemediği yabancı okullar dışında her türlü eğitim hizmeti devletin tekelinde olmuştur. 19 20 21 22 23 Fransa’ daki hareket kaynağını laiklerin ayrıcalıklara sahip monarşi, aristokrasi ve Katolik Kilisesi’ nden oluşan güçlere karşı ayaklanmasından aldığı ve özü itibariyle anti klerikal -ruhban egemenliği karşıtıolup, devletin yönetiminde tüm yetkileri sadece laiklerin ellerinde toplama amacını taşıdığı halde Almaya’ daki hareket, savaş sonucu ağır maddi kayba uğrayan devletçe kilise arazisinin devletleştirilmesi –Saekularisation- ile başlamıştır. 24 25 26 Laisizm adı altında toplanan tüm görüşlerin -ateizm, deizm, pozivitizm, ruhban egemenliği karşıtlığı gibi felsefi ya da siyasi akımlar gibi- ana hatları kilisenin devletle ilişkisini kesmek ve dini normları toplum hayatının tüm alanlarından, hukuk, ahlak, siyaset, güzel sanatlar vb. den uzaklaştırmaktır. 27 28 29 30 31 32 33 34 Vatikan’ ın görüşüne göre laiklik ile laisizm arasında çok önemli bir ayrım vardır. Kilise ve Vatikan laik siyasi rejimlere son derece saygılıdır ve kesinlikle bunlara karşı değildir. Laiklik toplumsal gerçeklikten doğan bir uygulama ilkesidir ve buna karşı çıkmak söz konusu olamaz. Ama laisist olmak bir inancı ya da ideolojiyi vurgulamaktır. Bir inanç ya da ideoloji olarak laisizm elbette kilisenin kabul etmediği, doğru bulmadığı bir şeydir. Burada laisist sözüyle, bir ideoloji olarak laisizmi benimsemiş olanların kastedildikleri belirtilmelidir. Yönetici konumunda olan ruhbana Grekçe’ de, miras kalan bir tarlanın ifraz edilen bir parçasına verilen addan türetilen “kleros” denildi. Ruhban dışında kalan Hıristiyanlara ise Grekçe’ de “kendi üstündekilerin otoritesine tabi halk” anlamına gelen Laos denildi. 35 36 Latince, Laicus Fransızca, Laique-Laic, 4 Hulusi Yazıcıoğlu: Avukat, yazar, araştırmacı. Hazırlayan: Cengiz AKYOL 4 Laiklik Dosyası 18 / 86 1 2 3 Almanca, Laie, İngilizce, Lay, Türkçe, Laik 4 5 6 7 8 9 Tüm Dünya’ yı Tanrı’ nın İmparatorluğu olarak gören kilise, dünyevileşmek ve tıpkı bir devlet gibi örgütlenmek zorunda idi. Örgütlenme modeli olarak da yararlanabileceği en iyi örnek Roma İmparatorluğu’ nun siyasi ve idari yapısı idi. Roma Katolik Kilisesi, bir yandan göçebe fatihlerin yerleşik toplum düzenine geçişlerini kolaylaştırarak onları Hıristiyanlaştırmak ve yürütemedikleri bürokratik işlemleri üstlenmek; öte yandan bu yolla onlar üzerinde kurduğu nüfuzdan yararlanmak suretiyle yerli halkı onlara karşı korumakla her iki kesimde de büyük saygınlık kazandı. 10 11 12 Başlangıçta ruhban ve laik Hıristiyanlar arasında, sahip oldukları haklar bakımından fark yokken, kilise güçlendikçe ayrıcalıklar görülmeye başladı. Bugün bile Roma Katolik Kilisesi’ nin mecellesi olan CODEX IVRIS CANONICI’ de şu hükümler yer almaktadır: 13 14 15 “Laik ruhbandan ayrılır, onların giysilerini giyemez, görevlerini yapamaz, ancak onlardan ruhani iyilikleri alabilir. Ruhbana saygı göstermelidir. Ruhban kötü bir fiil işlerse bu sıfatı kaldırılır ve laik statüsüne geçirilir.” 16 17 18 19 20 21 4. yüzyılın sonlarına doğru, ruhban üzerinde papaya hiyerarşik yetki, kurulan kilise mahkemelerine de inanç konularında yargı yetkisi tanındı. Gerek piskoposların hakem sıfatıyla verdikleri kararlar, gerekse kilise mahkemelerinin kararları devletçe infaz ediliyordu. İlerde, kiliseye verilen bu yetkinin sınırları genişleyerek ortaçağda, devletçe kullanılması gereken kamu davası açma yetkisi kilisece kullanılacak ve bu davalar kilse bünyesinde kurulan engizisyon mahkemelerinde karara bağlanacak; devlete de bu kararları infaz etmek düşecektir. 22 23 24 25 Engizisyon, inceleme, araştırma demektir. Hukuk terimi olarak şahsi dava karşılığı kamu davası anlamına gelir. Avrupa’ da daha önce suçlar zarar görenin şikayeti üzerine kovuşturulmakta iken, ortaçağda ortaya çıkan gelişme sonucu bazı suçların mahkemelerce re’sen kovuşturulması ilkesi benimsendi… İlk tahkikat da denilir. 26 27 28 Kilise her geçen gün halkla içiçeliği sonucu halka devlet bürokrasisinden daha yakın bir kurum olurken; öte yandan kendi mülkü olan topraklara da sahip oluyor ve zenginleşiyordu. Hıristiyan toplumlarda devlet-kilise ilişkilerinden doğan sorunları doğru kavrayabilmek için, 29 30 31 32 Devlet dini, Devlet kilisesi, Milli -Ulusal- kilise terimlerinin iyi bilinmesi gerekir. 33 34 35 36 Devlet dini, kavramsal semavi dinlerin mantığına ters gelir. Devlet dini kavramının kaynağı gerçekte bu dinlerden önceki çoktanrılı inanışlarda hatta henüz klan niteliğinde yaşayan ilkel toplumların totemciliğinde aranmalıdır. Tıpkı kent ya da kabilenin tanrısı gibi, onların birleşmesiyle ortaya çıkan devlet tanrısı da devletle bütünleşmiş ve özdeşleşmiştir. 37 38 Devlet tanrısı, bazen Mısır’ da görüldüğü gibi tek tanrı olmuş, bazen de Roma’ da olduğu gibi birkaç tanrıdan oluşan bir tanrılar grubunca temsil edilmiştir. 39 40 41 Devlet dini, onu kabul eden devletin resmi ideolojisidir. Devlet dini sisteminin en çarpıcı özelliği ise tekelci bir yapıya sahip olmasıdır. Bu din, onu kabul eden devletin tek dinidir. Devlet dini sisteminin en çarpıcı özelliği ise tekelci bir yapıya sahip olmasıdır. 42 43 44 “Devlet dini, dini o noktaya getirir ki o dinin tanrısı da artık devletin istediğinden farklı davranamaz. O kadar tekelcidir ki tanrıyı bile sahiplenir.” C.Akyol Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 19 / 86 1 Devlet dini benimsemiş olan ülkelerde kiliseler de devlet kilisesi ya da milli kilise diye anılmaktadır. 2 3 “Bugün hala İlahsız bir dünya oluşturamamak, insanoğlunun en büyük ayıbıdır!” C.Akyol 4 5 6 7 321 yılında İmparator Konstantin tarafından yayınlanan yasa ile kiliseye, kendisine bırakılan mirası kazanabilme hakkı, yani mirasçılık sıfatı tanınmıştır ki Roma hukukuna göre sadece gerçek ve tüzel kişilerin mirasçılık sıfatları olduğu göz önüne alınırsa, bu yasayla kiliseye tüzel kişilik kazandırılmış oldu. 8 9 10 11 12 318 yılında da Konstantin’ in çıkardığı bir yasa ile devlet yargıçlarının, piskoposların yargı yetkilerine müdahalede bulunmaları yasaklanmıştır. Böylece kilise bağımsız yargı erkine kavuşmuş oldu ki, 333 yılında gene Konstantin’ in yürürlüğe koyduğu bir yasa ile bu yetkinin sınırları genişletildi ve anlaşmazlığın taraflardan birinin piskopos huzurunda yargılanmayı istemesi halinde, öbür taraf karşı çıksa bile davanın kilise mahkemesince götürülmesi esası kabul edildi! 13 14 15 16 17 18 Papalık 774 yılında devlet olmuş; yasama ve yargı erki yanında devlet olmanın üçüncü unsuru olan yürütme yetkilerini de hukuki çerçeve içine alarak meşrulaştırmıştır. 11. yüzyıl başlarına doğru kilise, Hıristiyanlığın yüksek ideallerini büyük ölçüde yitirmiş, bu nedenle kilisede reform yapılması yolunda bir takım görüşler gündeme gelmişti. Eleştiriler özellikle, kilise görevleri ya da hizmetlerinin para karşılığı elde edilmesi, ruhbanın evlenme yasağına uyulmaması ve piskopos ve manastır başrahiplerinin laik yetkililerce atanması üzerinde yoğunlaşıyordu. 19 20 21 22 23 24 25 Kaldı ki laikler kilise geleneklerini alt üst ederek ona dünyevi bir takım alışkanlıklar getiriyorlar; özellikle ruhani prenslikleri ele geçiren laik kökenli piskoposlar buraları miras yoluyla çocuklarına devrediyorlardı. Bu piskoposlar kendilerini papadan çok krala bağlı hissediyorlardı. Bu amaçla da kilise 11. yüzyılın ikinci yarısında bir takım önlemler almaya başladı. Önce papa seçimi yeni bir düzenlemeye bağlanarak, seçimin bir kardinaller kurulunca yapılması esası getirildi. Böylece bu seçimde laikler devre dışı bırakılmış oluyordu; daha önce papa Roma Kenti soylularınca seçilip, imparatorca atanıyordu. 26 27 Ardından piskoposlar ve manastır başrahiplerinin dünyevi egemenlerce atanmaları ve daha sonra da ruhbanın evlenmesi yasaklandı. 28 1073 de papa olan 7. GREGOR’ un görüşleri Devlet-Kilise ilişkilerinin özeti gibidir: 29 30 31 32 33 “Papa-Roma Piskoposu- imparatoru azledebilir. Ruhani iktidar, bizzat tanrı tarafından verildiği için dünyevi olana üstündür. Dünyevi egemenlik ise kaynağını insanın ıstırabından, kibrinden, mal mülk hırsından ve sadakatsizliğinden alır; ona şeytan egemendir. Üstünlüğü nedeniyle ruhani iktidar, dünyevi olanı yargılayabilir; onu elinde tutanı azletmek ve bağlılık andını çözmek yoluyla cezalandırabilir.” 34 35 36 Protestan Kiliseleri evrensellik iddiasında bulunmayıp yerel ya da milli kiliseler olduklarından, bu kiliselerle devletin konkorda -papalıkta olduğu gibi- imzalanması söz konusu değildir. Pek çok Protestan ülkede bu kiliseler “devlet kilisesi” olup devletçe yönetilmektedir. 37 38 39 40 Katolik Kilisenin Gücü 41 42 Kilise ruhbanın kendi içinde ve ruhbanla laikler arasında çıkan anlaşmazlıklarda yargı yetkisine sahipti. Zamanla bu yetkinin sınırları, aile ve miras hukuklarının bazı alanlarını içine alacak şekilde genişletildi. 43 44 Ceza hukuku alanında ise ortaçağın ikinci yarısına kadar Avrupa’ da şahsi dava ilkesi yürürlükte idi. Bu ilke gereğince, suç işleyen kişi aleyhine koğuşturmaya, suçtan zarar görenin şikayeti üzerine girişilirdi. 12. yüzyılın sonunda otuz yıllık bir süre içinde İskoçya, Fransa ve İngiltere toptan aforoz edilmişti. Bir ülkenin aforoz edilmesiyle o ülkede kilise ayinleri yapılmıyor, ölüler gömülmüyor, evlilik işlemleri yürütülmüyordu. Papaların elindeki bu güçlü yaptırım, kralları kolayca dize getirmeye yetiyordu. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 20 / 86 1 2 3 4 5 6 7 İlk olarak 1184 yılında dinden sapanlara aforoz edilme ve manastıra kapatılma cezaları cezalarının verilmesi amacıyla kilisece, haklarında şikayet olmaksızın doğrudan koğuşturmaya başlanmasıyla Avrupa hukukuna doğrudan -re’sen- kovuşturma ilkesi girdi. Krallar ve prensler, kilise mahkemelerince verilen kararların infazıyla yükümlü tutuldular; aksi taktirde onlarda aforoz edileceklerdi. Ağırlıklı olarak ilk kurbanlar, kilise ve ruhban egemenliğine karşı çıkan -ilk laik hareket- ve toplumun alt tabakalarında yayılan iki tarikatın mensupları idi. Kilisenin bu iki tarikatın üzerine böylesine şiddetli gitmesinin gerçek nedeni, tarikat mensuplarının kiliseye vergi ödemekten kaçınmaları idi. 8 9 10 11 14. yüzyılda birçok Avrupa ülkesinde toprakların dörtte biri kiliseye aitti. Kilise, başında papanın bulunduğu bir devletti. Bu devletin, öbür devletlerin ülkeleri içinde geniş toprakları ve çok sayıda mülkü vardı. O devletlerin uyruklarından vergi topluyor ve bunları diğer gelirleriyle birlikte Roma’ ya aktarıyordu. Her ruhban kendisini devletin yöneticilerinden çok papaya bağlı sayıyordu. 12 13 14 15 16 17 Kiliseye İlk Ciddi Tepkiler 18 19 Güzel Filip, papaya ülkesinin bağımsız olduğunu ve dünyevi konularda kendisinden başka otorite tanımadığını bildirdi. 20 21 22 23 24 25 Bir ara Fransızlar, papayı tutukladı ve bir dizi Fransız papalar dönemi başladı. Papalık 1309 yılında ölümsüz Roma’ dan, güney Fıransa’ daki Avignon kentine taşındı ve 1377 yılına kadar orada kaldı. 1377 yılında Roma’ ya dönen papayı Fransızlar tanımadılar; Fransız asıllı kardinaller Avignon’ da ikinci bir papa seçtiler; Almanlar, Roma’ daki papayı tanıdılar. Hatta bir ara üçüncüsü seçildi. Bütün bu olaylar, Katolik dünyasında birliğin çözülmekte ve gelişmelerin milli kiliseler kurulması doğrultusunda olduğunun açık göstergeleridir. 26 27 28 29 30 Milli Kilise 31 “İmparatora ait olanın imparatora, Tanrı’ya ait olanın Tanrı’ ya …” 32 33 34 Milli kilise kavramı papalığın evrenselliği ile açık bir çelişki içinde idi. Ancak burjuvazinin gelişmesinin yarattığı milli devlet anlayışının eninde sonunda varacağı sonucun milli kilise kavramı olması kaçınılmazdı. 35 36 Milli kilise akımı başka bir takım etkenlerle de birleşerek Almanya’ da reformasyonun doğumunu hazırlarken, İngiltere’ de Anglikan, Fransa’ da Gallikan kiliselerinin kurulmasına yol açtı. 37 38 Protestanlık 39 Soru: Her ikisi de rahiplik yapabileceğine göre Hıristiyanlıkta, bir rahiple laik arasında ne ayrım vardır? 40 41 Yanıt: Kutsal kitaba göre aralarında ayrım yoktur. Biz ise insanların yaptıkları bir sürü yasayı ve onların eylemlerini kabul ederek dünyanın en yeteneksiz insanlarının uşakları olduk. 1285 yılında Fransa tahtına çıkan Güzel Filip, İngiltere’ ye karşı savaş hazırlıkları için kilise gelirlerine de vergi koymuş; ayrıca Templier tarikatının büyük servetine göz dikmişti. Papa 8. Boniface buna sert tepki gösterdi; ruhbana, laiklere vergi ödememelerini emretti. Buna karşılık kral da ülkeden para ve değerli eşya çıkışını yasaklayarak kilise tahsildarlarını ülke dışına çıkardı. Böylece, Fransa’ dan Roma’ ya gidecek gelire el konulmuş oluyordu. Kilise, sahip olduğu yargı yetkisi ve mali ayrıcalıklar yanında eğitim gibi, o günün anlayışına göre devletin görev alanı içinde sayılmayan bir kısım kamu hizmetinin yürütülmesi yetkisini de elinde tuttuğundan kitleler üzerinde büyük bir nüfuza sahip bulunuyordu. Kilise, devlet içinde devletin egemenlik haklarıyla çelişen bir kurum görünümüne bürünmüştü. 1520’ de Martin Luther’ in papaya gönderdiği “Bir Hıristiyanın Özgürlüğü” sözlerinden şu soru önemli: Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 21 / 86 1 2 3 Hareketi, bir Katolik ilahiyatçı olan Martin Luther 1517 yılında Almanya ‘ nın Wittenberg kentindeki bir kiliseye astığı, papayı, Roma Katolik Kilisesi’ ni ve kilise dogmalarını eleştiren 95 maddelik bir bildiriyle başlatmıştır. Özetle: 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 1. Dini konularda başvurulacak tek kaynak İncil’ dir; konsil kararları ve kilise dogmaları değildir. İncili yorumlamak ise kilisenin tekelinde olmayıp, bunu okuyup anlayabilen herkes yapabilir. İlk kez İncil, Almaca’ ya çevrildi. 2. Tanrı’ nın ruhaniyetinde herkes eşittir. Bu nedenle laikle ruhban arasında hiçbir ayrım ve ruhbanın laike üstünlüğü yoktur. Laikler rahiplik yapabilecekleri gibi, rahiplerde evlenebilirler. 3. Ayrı bir kilise hukuku olamaz: Hıristiyanlıkta cemaat bir hukuk kişisi dğil, ancak bir inananlar topluluğudur. 4. Cemaat rahip olarak kimi seçerse bu görevi ve kutsama işini o yapar. 5. Yeryüzündeki tek otorite dünyevi iktidardır. Papanın dünyevi hiçbir yetkisi yoktur ve imparatora üstün değildir. Ancak dünyevi iktidar da ruhlar için yasa koyamaz. 14 Görüldüğü gibi Luther, kurduğu kiliseyi papanın elinden alarak, devlete vermekteydi. 15 16 17 18 19 20 21 Aydınlanma 22 23 24 25 26 27 28 29 30 Napolyon ve 1801 Konkordası 31 32 1801 Konkordası 1904 yılında devletçe tek yanlı olarak feshedildi. Bugün ancak Alsas-Loren bölgesinde geçerlidir. 33 34 35 36 Almanya ve Sekülerizim 37 38 39 Bavyera’ da çiftliklerin %56’ sı kiliseye aitti. Başlangıçta kilise arazisini dünyevileştirme anlamına gelen Sekülerizim sözcüğü sonraları toplum yaşamının her alanını; hukuk, ahlak, güzel sanatlar, bilim vb. dini etkilerden arındırmaya yönelik bir akımı anlatan bir terim haline geldi. 40 41 42 Yaklaşık olarak aynı dönemde Fransa’ da benzer bir akım olarak ortaya çıkan laisizm, 19. yüzyılın sonlarında, bazı ilkeleri devletçe din politikası ve adına öğretide laiklik denilen bir hukuki statünün kabulüne yol açtı. Almanya’ da ise dünyevileştirme “Sekülerizim” düşünce alanından taşarak bir devlet 17. yüzyıldan itibaren Avrupa, yerleşmiş her yargının, her toplumsal değerin, hatta kutsal kitabın serbestçe eleştirilebildiği bir döneme girdi. “Aydınlanma Çağı” adı verilen bu çağın önde gelenleri artık piskoposlar ve keşişler değil, bilginler ve filozoflardı. “İnsan ruhunun, kendi dışından gelen etkilerden arınarak, bilinçle ve salt kendi düşünce gücüyle geçmişte yaşananları eleştiriye tabi tutması ve onları yeniden düzenlemesi çabası” olarak tanımlanan Aydınlanma’ nın tanıdığı en yüksek değer, hatta tanrısı akıl idi. Papayla imzalanan 1801 Konkordası’ yla Katolikliğin serbestçe icrası kabul ediliyordu. Gerçi o artık, devrimden önce olduğu gibi devlet dini değildi, ama halkın çoğunluğunun dini olarak, tanınan öbür dinler olan Protestanlık ve Musevilik yanında ayrıcalığa sahipti. Katolik kilisesi devrimden önce olduğu gibi papalığa bağlanıyordu; piskoposlar ise kendi bölgelerindeki cemaatlerin rahiplerini, hükümetçe uygun görülmemiş olmamaları kaydıyla atayacaklardı. Piskoposlar ve rahipler, metni Roma’ da düzenlenen bir bağlılık andı içeceklerdi. Papalık, devrimde millileştirilen kilise mülkünden feragat ediyordu; ancak salt dini amaca hizmet eden binalar kiliseye geri verilecekti. Katolik ve Protestan ruhban devletçe aylığa bağlandı. Medeni nikah kilise nikahından önce kıyılacaktı. Sekülerizim, kilise mülkünün dünyevileştirilmesi… Nerede? Almaya’ da… Hukuki anlamda bu sözcük ilk olarak 1648 yılında Westefalya Barış Anlaşması görüşmelerinde kilise topraklarının devletleştirilmesi karşılığında kullanıldı. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 2 22 / 86 politikasına dönüşmedi. Almanya’ da ve Fransa’ da izlenen din politikaları birbirinden çok farklı nitelikte olup, Türkiye’ de sanıldığının aksine Almanya, Fransa anlamında “Laik” bir ülke değildir. 3 4 5 6 7 8 9 10 11 Papa-Vatikan 12 13 İtalya Birliği çalışmalarında Dış İşleri Bakanı Kavur’ un “Özgür devlette özgür kilise” sıloganıyla özetlediği din politikası Fıransız laikliğine de esin kaynağı olmuştur. 14 15 16 17 18 19 20 21 Kavur’ un gerçek niyetini iyi bilen Papa 9. Pius bu sılogana şiddetle karşı çıktı. Bunun üzerine İtalya Kırallığı, kilisenin toplum üzerindeki etkinliğini kırarak bir dizi önleme başvurdu. Sözgelişi 1863 yılında kilise okulları dışında devlet okulları açıldı; 1866 yılında kilise nikahı yerine medeni nikah konuldu. Vatikan sorunu 1929 yılında Mussolini Dönemi’ nde papalıkla İtalya Devleti arasında imzalanan Lateran Anlaşması’ yla çözüme kavuşturuldu. Bu anlaşmayla papalık, Roma kentinde kendisine ayrılan bir semtte “Vatikan Kent Devleti” adı altında yeniden devletler hukukuna göre bağımsız ve egemen bir devlet oldu. Bugün herhangi bir devlet gibi bu ülkelere elçi gönderir ve onların elçilerini kabul eder. 22 23 24 25 26 Kilise İle Devletin Ayrılması 27 28 29 30 Laiklik, kilise ile devletin ayrılmasından daha geniş bir kavramdır. Her iki kavramın birbiriyle kesişen noktaları olmakla birlikte, kilise ile devletin ayrılığı rejimini benimseyen her ülke laik değildir. Bir başka deyişle, laiklik kavramı içinde kilise ile devletin ayrılması olgusu vardır ama kilise devletin ayrıldığı her rejim laik değildir; kilisenin, devlet içindeki işlevini bilmek gerekir: 31 32 33 1. Aile hukuku, eğitim, kültür, toplumsal yardım gibi bugün devletin görev alanına giren kamu hizmetlerinin yürütülmesini ülke içinde tekel olarak kilise üstlenmiştir. Esasen bu hizmetlerin kilisenin görev alanına girdiği konusunda yüzyıllarca itiraz olmamıştır. 34 35 2. Kilise, özel hukuk ve kamu hukuku dallarını kapsamına alan kendine özgü bir hukuk geliştirmiştir. Devletler, Roma Hukuku ve örf /adet hukuku yanında bu hukuku da uygulamıştır. 36 37 38 39 3. Kilisenin devletinkinden ayrı bir yargı mekanizması olmuştur. Kilise mahkemeleri devletten bağımsız olarak kamu adına yargı yetkisi kullanmıştır. Suçlu olarak nitelendirdiklerini mahkum etmişler, özel hukuk alanına giren anlaşmazlıkları hükme bağlamışlardır. Kilise mahkemelerinin verdikleri kararlar devletlerce infaz edilmişlerdir. 40 4. Kilisenin devletten ayrı bir vergi mekanizması olmuştur. 41 42 5. Merkezi otorite olarak, gerçekte kendisi de ayrı bir devlet olan papalığın idari tasarrufları devletlerin ülkeleri içinde, devletin müdahale yetkisi olmadan uygulanmıştır. Bu ortamda papalığın, kendisine tanınan ayrıcalıklarla yetinip, uzlaşmacı bir siyaset gütmesi ve dünyevi egemenlikten vazgeçerek, ruhani alanda devletler üstü, tarafsız bir konumda kalması en doğru yol olacaktı. Ne var ki papalık, 1864 yılında yayınlandığı fermanla tam tersi bir tutum takındı. 1869 yılında toplanan 1. Vatikan Konsili ise bir adım daha atarak papanın, göreviyle ilgili konularda, Hristiyanların tümünün yöneticisi ve öğretmeni sıfatıyla söylediklerinde “yanılmaz” olduğunu ilan etti. Yanılmazlık dogması denilen bu dogma Katolik kilisesiyle devletlerarasında ki ilişkilerin daha da gerginleşmesine yol açtı. Zira dogmanın itirazsız kabulü halinde papanın bu sıfatla söylediklerinin birey ve devletlerce, koşul ileri sürülmeden uygulanması gerekecekti. Türkiye’ de yaygın ve resmi metinlerde dahi dinle devletin ayrılması ya da bu deyimdeki tutarsızlığın fark edilmesi üzerine din işleriyle devlet işlerinin ayrılması biçiminde yer alan laiklik tanımının yanlışlığını vurgulamak gerekir. Bu deyim Hristiyan ülkelerin dillerinde kilise ile devletin ayrılması biçimindedir. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 23 / 86 1 2 3 6. Devletin dini olmanın doğal sonucu, Hıristiyanlığın ülke içinde icra edilebilen tek din olarak kabul edilmesi, başka dinlerin yasaklanması, ya da ikinci sınıf din sayılarak, mensuplarının daha az hakka sahip olmaları veya aşağılanmaları olmuştur. 4 5 “Devlet dininden çok devlet mezhebi demek daha doğru olacaktır, sanırım.” C.Akyol 6 Ayrılık rejiminin kuramsal olarak kilisenin işlevine getirdiği değişikliklerin ana hatları ise şöyledir: 7 8 9 10 11 1. Kilisenin aile hukuku ile ilgili hemen tüm işlevi devlete geçmiştir. Devlet okulları açılmasıyla eğitimde kilisenin tekeli kırılmış, devlet kiliseye bağlı eğitim kurumlarında bile denetim kurmuştur. Kültür hizmetleri devletin tekeline alınmıştır. Ruhbanın devlet mekanizması içindeki etkinliğine son verilmiştir. Bununla birlikte kiliselere kendi okullarını açma olanağı tanınmıştır. Toplumsal yardımlaşma alanında ise kiliseler hala etkindirler. 12 13 2. Katolik kilisesinin geliştirdiği hukukun yerini, devletin koyduğu hukuk almıştır. Kilise hukuku sadece kilisenin kendi bünyesi içinde geçerli hale gelmiştir. 14 15 3. Kilise mahkemelerinin yargılama yetkileri daraltılmış ve bunlar, müminlerin inanç konularındaki sapmalarıyla ruhbanın disiplin işlerine bakan disiplin mahkemelerine dönüşmüşlerdir. 16 17 4. Ayrılık rejiminin en çok bilinen özelliği, kuramsal olarak devletin dinler -mezhepler- karşısında tarafsız olması ve kilisenin iç işlerine karışmamasıdır. 18 19 20 Fıransa’ da Laiklik 21 22 23 24 Fıransa’ da, çekirdeğini 28 Mart 1882 tarihli “Zorunlu ve Laik İlk Öğretim”, 1 Temmuz 1901 tarihli “Dernekler ve Tarikatlar” ve özellikle 9 Aralık 1905 tarihli “Kiliselerde Devletin Ayrılması” yasalarının oluşturduğu hukuki sitatüye Laiklik adı verilmektedir. Bununla birlikte devletin niteliğini belirten bir sıfat olarak Laik sözcüğü Fıransız Anayasası’ na 1946 yılında girmiştir. 25 Ancak Fıransa bu anlamda, Ayrılık Yasası’ nın kabulüyle Laik Devlet olmuştur. 26 27 28 Ayrılık Yasası, 9 Aralık 1905 29 2. Madde: Cumhuriyet herhangi bir dini ne tanır, ona ne ücret verir, ne de ödenek ayırır. 30 31 32 2. maddedeki ne tanır‘ ın anlamı, hiçbir dinin tanıma ayrıcalığından yararlanmayacağı ve tüm dinlerin Ayrılık Yasası’ ndaki hükümler çerçevesinde icra edilebilecekleri idi. Yasayla kiliselerin hukuki konumlarında da önemli bir değişiklik oluyordu. 33 Buna göre kiliseler kamu tüzel kişisi olmaktan çıkıyor ve özel tüzel kişisi haline geliyorlardı. 34 35 36 Yasanın 3-11. maddeleri kiliselere ait binalarda bulunan taşınır malların sayımının yapılarak, bunlardan ibadet için mutlaka gerekli olanların kurulacak cemaat örgütlerinin tasarruflarına bırakılmasını öngörüyordu. 37 38 39 40 Yasanın 12-17. maddelerinde 1789 devriminde millileştirilip 1801 konkordasıyla kiliseye tahsis edilen ibadete mahsus binalar, rahip lojmanları, piskoposluk ikametgahları, rahip seminerleri gibi binalarla bunların eklentilerinin kamu malı -devlet malı- oldukları teyid ediliyor; ancak bunların kullanma hakkı cemaat örgütlerine bırakılıyordu. Laiklik, Kiliseleri her türlü siyasi ve idari gücü kullanmaktan ve özellikle eğitim örgütünden dışlayan sistem. 1. Madde: Cumhuriyet vicdan özgürlüğünü sağlar. Dinlerin, kamu düzeniyle ilgili aşağıda yazılı sınırlamalarla özgürce icra edilmelerini güvence altına alır. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 24 / 86 1 2 3 Yasanın 18-25. maddelerine göre, ibadetlerin yürütülmesi ve ruhbanın ücretiyle ibadet giderlerinin karşılanması gibi idari ve mali konularda sorumlu olmak üzere dini cemaat örgütleri kurulacaktı. Bu örgütler 1901 tarihli Dernekler Yasası’ na değil, Ayrılık Yasası’ yla getirilen hükümlere bağlı olacaklardı. 4 5 6 7 Yasanın 25-36. maddeleri ise ibadetlerin icrası ile ilgili hükümler getiriyordu. Buna göre ayinler gizli yapılamayacak ve polis denetimine bağlı olacaktı. Ayin yapılacağı güvenlik makamlarına önceden bildirilecekti. Resmi binalara da dini amblemler asmak yasaklanıyor; kilise çanlarının çalınma biçiminin ayrıca düzenleneceği belirtiliyordu. 8 9 10 11 12 13 Laik Devlet Modeli 14 15 16 17 2. Laisizm, bireyin, toplumun ve devletin tüm faaliyet alanlarını her türlü dini etkiden arındırmaktan din düşmanlığına kadar uzanan bir fikir akımı; laiklik ise Fıransa’ da devletin, dini normları kendi faaliyet alanı içine sokmamayı ve kiliseyi bu alandan uzaklaştırarak etkinliğini ruhani alanla sınırlandırmayı, koyduğu pozitif hukuk kurallarıyla gerçekleştirdiği bir din politikasıdır. 18 19 20 3. Laiklikten söz edebilmek için öncelikle dünyevi ve ruhani iki ayrı gücün varlığı gereklidir. Bu ayrımın doğal sonucu birey temelinde laik ya da ruhban olmak; toplum temelinde ise devlet ya da kilise biçiminde örgütlenmektedir. 21 22 Bir başka deyişle laikliğin olmazsa olmaz koşulu, devletin yanında merkezi otorite konumunda bir kilisenin varlığıdır. 23 24 25 4. İlke olarak laik rejim dünyevi gücü temsil eden devletin de, ruhani gücü temsil eden kilisenin de kendi bünyelerinde mutlak biçimde özgür olmalarını; kendi yasalarını (?) öbüründen etkilenmeden koymalarını ve idari yönden birbirlerinden bağımsız birimler olmalarını gerektirir. 26 27 28 29 5. Bunun sonucu olarak laiklik, dünyevi güç ve araçları elinde tutan devletin ülkesi içinde vicdan, din ve ibadet özgürlüğünü sağlamasını gerekli kılar. Bu özgürlüklerin sağlanmasının doğal sonucu, devletin, dini dogmalar ve kilisenin iç idari işleri konusunda görüş bildirme ya da tasarrufta bulunma yetkisinin olmaması; devletin bireye bir dinin ne lehinde, ne de aleyhinde telkinde bulunulmamasıdır. 30 31 32 33 İslam ve Laiklik 34 35 36 Yani teokrasi kavramının varlığından söz edebilmek için bir siyasi rejimde ruhban ve kilise dogmaları egemenliğinin bir arada bulunması gereklidir. Bu iki unsurun bir arada var olmaları teokrasi rejiminin varlık koşuludur. 37 38 39 Oysaki kilisesi ve ruhbanı bulunmayan İslam toplumları için bu terim yerli yersiz kullanılmakta; bazen Osmanlı siyasi rejiminin teokrasi olup olmadığı tartışılmakta, bazen de islam hukukunun uygulanmasını savunanlara teokratik devlet yanlıları adı takılmaktadır. 40 41 42 Bu tutum yazarlarımızın, tıpkı laikliği dinle devletin ayrılması biçiminde tanımlamaları gibi, islam geleneğinde kilise ve ruhban bulunmaması olgusunu bilerek ya da bilmeyerek göz ardı etmelerinden ileri gelen bir ihmalden kaynaklanmaktadır. 1. Laik sözcüğü, Fıransızca’ da isim ve sıfat olacak iki ayrı anlamda kullanılmaktadır. İsim olarak laik Hristiyan cemaatinin ruhban olmayan üyesini ifade etmektedir ki, sözcük 19.yüzyılın ikinci yarısına kadar sadece bu anlamı taşımıştır. Sıfat olarak ise devletin, bireyin, ya da varlıkların ve beşeri ilişkilerin dini normlarla bağlı olmayan niteliklerini belirtmektedir. Sözcük bu anlamda 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Teokrasi, devlet iktidarını ruhbanın kullandığı, bir başka deyişle devletin karar ve yönetim birimlerinde ruhbanın egemen olduğu ve devlet kurumlarının kilise dogmaları doğrultusunda faaliyet gösterdikleri bir siyasi rejimin adıdır. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 25 / 86 1 2 3 Osmanlı din politikasını Hıristiyan toplumlarda izlenen politikalardan ayıran en belirgin özelliklerden biri onun devletin tek yanlı tasarrufuyla çizilmiş olmasıdır. Batı Hıristiyanlığında bu politika kilise ile devletin çatışma ya da uzlaşmaları sonucu oluşmuştur. 4 5 Osmanlı’ da devlet, ülke içindeki Hıristiyan mezheplerin tümüyle Musevileri cemaatler halinde örgütlenmiş ve onları ruhani önderlere bağlayarak varlıklarını resmen tanımıştır. 6 7 8 9 10 11 12 Şeri hükümlerin uygulanması söz konusu olduğunda İslam mezheplerinden Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli fıkıhları geçerlidir. Bir başka deyişle bunlar devletin resmen tanıdığı İslam mezhepleridir. Bununla birlikte resmen tanınmış olmasalar bile devletin, ülke içindeki şii, harici, yezidi gibi uyrukları da dinlerini özgürce icra etmişler; hatta bunların medeni hukuk ilişkilerini kendi mezheplerine göre düzenlemelerine göz yumulmuştur. Tanınan mezheplerin ruhani önderleri cemaatçe seçilip, atanmaları devletçe yapılmıştır. Bunlara paye ve devlet protokolünde yer verilmiştir. Sözgelişi İstanbul Rum Ortodoks Patriği vezir düzeyinde sayılmıştır. 13 14 Hıristiyan düşüncesine egemen olan ikici -düalist- dünya görüşü siyasi iktidarın devletle kilise arasında parçalanmasına yol açarak bu iki güç arasında yüzyıllar süren çatışmanın temellerini atmıştır. 15 16 17 18 19 İslam’ ın tevhid inancı gereği İslam toplumlarında siyasi iktidar devletin elinde toplanmıştır. İslam toplumlarında hem öğreti, hem de gelenekte iktidar bölünmez ve devlet eliyle kullanılır. İktidarın bölünmesi olgusu İslam’ a tümüyle yabancıdır. İslam’ da, İslam toplumlarında ruhani iktidar ya da dünyevi iktidar veya benzeri kavramlar yoktur. Hilafet kurumuna, bozulduğu günlerde dahi batı Hıristiyanlığında bir benzer aramak gerekirse bu papalık değil, imparatorluk kurumudur. 20 21 22 Ne var ki, Türkiye’ de başlatılan laiklik uygulamasının siyasi geleneklerimiz içine ikiciliğin girecek ülkemizde iktidarın dünyevi ve ruhani iki ayrı güç arasında dağılmasıyla noktalanması kaçınılmaz olacaktır. 23 24 25 26 Laiklik, resmi görüşün tanımladığı gibi din işleriyle devlet işlerinin birbirinden bağımsız olması ise o taktirde, din işlerinin birbirinden bağısız olması ise o taktirde, din işlerinin yönetiminde de devlet faktörünün yok sayılması gerekecektir. Böyle bir tutum din hizmetlerinin cemaat tarafından kurulacak, devletten bağımsız bir örgüt eliyle yürütülmesini gerektirir. 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 Laiklik, Mehmet Ali KILIÇBAY 2 3 Türkiye örneğinde, bu konuda olması gerekenler: 4 1. Din küresinin kendi kısmiliğine geri çekilmesi için, 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 26 / 86 5 a. Diyanet İşleri’ nin kaldırılması, b. Dinsel konuların düzenlemesinin cemaatlere bırakılması, c. Her tür din okulunun kurulma ve işletilmesi işinin cemaatlere bırakılması, kamusal sektörün bu alandan çekilmesi, d. Din adamı kadrolarının kaldırılması ve din adamlarının ücret ve diğer ihtiyaçlarının cemaatler tarafından karşılanması, e. Tarihi ve mimari özelliği olanların dışında, tüm dinsel yapıların, cemaatlere devri ve buralara ayrılmış ödeneklerin iptali, f. Kimlik cüzdanlarındaki dini ve mezhebi hanelerinin kaldırılması. 2. Dünyevi kürenin kendi kısmiliğine geri çekilmesi için, a. Toplumla birey arasındaki bağın yalnızca vatandaşlık esasına göre kurulması, b. Dinsel cemaatlere yönelik her tür baskının kaldırılması, c. Dinin tamamen bireysel bir konu olarak kabule edilmesi gerekir. 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 5 Mehmet Ali Kılıçbay: 1945 yılında Ankara'da doğdu. Galatasaray Lisesi'ni ve Ankara Üniversitesi SBF'yi bitirdi, iktisat doktorası yaptı. Gazi Üniversitesi İİBF İktisat bölümünde öğretim üyesi olarak çalıştı. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 27 / 86 1 İslam ve Modern Zamanlarda 2 Din-Devlet İlişkisi, Ali BULAÇ 3 4 5 İslamın, siyasal felsefesine göre egemenlik Allah’ a aittir; ancak bu egemenliğin -mülk, emir ve hüküm- siyasi yaşamdaki yansıması olan ilahi iradeyi temsil etme yetkisi islam toplumuna veya ümmete aittir. 6 7 8 Günümüz için geliştirilecek –Medine Vesikası’ nın kurucu ilkelerinden hareketle- bir sosyal projenin yalnız din-devlet ilişkisi sorununu değil, ancak modern devletin rafine yöntemlerle sürdürdüğü totaliter niteliğine de bir cevap teşkil edilebileceği düşünülmektedir. Bu projenin belli başlı öncülleri şunlardır: 9 10 1. Kişi, insan, tekil bir birey olarak herhangi bir dini, inancı, siyasi veya felsefi görüşü seçmekte özgürüdür. 11 2. Kişi, kendisi gibi aynı seçimde bulunanlarla bir birliktelik meydana getirir. 12 13 14 3. Her bir topluluk, hangi temel sıtandartlara, belirli ölçü ve değerlere göre yaşayacağını, gündelik hayatını, sosyo ekonomik ve medeni ilişkilerini ne türden normlara göre düzenleyeceğini açıkça tanımlar. Hukuk seçme, hukuk beyanı… 15 16 4. Kendine bir din seçmiş ve hukukunu beyan etmiş her topluluk artık dini, felsefi veya kültürel anlamda sosyal bir biloktur. Her bir topluluğu veya sosyal bilok eğitim, kültür, yargı, ekonomi, ticaret, sağlık, sanat, spor vb. hizmet ve etkinliklerini kendi iç hukukuna ve normlarına göre düzenler. 17 18 19 20 21 22 23 5. Hukuk toplulukları arasındaki kamusal ve idari ilişkileri, hak ve görevleri tayin edecek, tanımlayıp, gösterecek ortak bir sözleşmeye gerek vardır. Bu sözleşme siyasal organizasyonun nasıl teşekkül edeceğini, ortak ve bölünemez hizmetlerin nasıl yürütüleceğini iç ve dış güvenliğin nasıl sağlanacağını ve bütün bu işler işçin gerekli mali kaynakların kimlerden, nasıl ve ne zaman temsil edileceği gibi konuları hükme bağlar. 24 25 26 6. Sözleşme, hukuk topluluklarının doğal veya seçilmiş temsilcilerinin bir araya gelip karşılıklı görüşmesi, konuşması ve müzakerelerde bulunması sonucunda teşekkül eder. Temel ilke, bir hukuk topluluğuna özgü bir talebin diğerleri için de amir bir hüküm olarak dayatılmamasıdır. 27 28 7. Ortak ve bölünmez hizmetlerin karşılıklı çıkar, anlayış ve hakkaniyet esaslarına göre yürütülmesi için Yürütme Meclis’ lerine ihtiyaç vardır. 29 30 31 32 33 8. Her bir sosyal bilok, kendi iç hukukuna, din dünya görüşüne ve telakkisine göre sivil hizmetlerin cami, kilise, havra, okul, yargı, üniversite, sağlık, sanat etkinlikleri vb.- yürütülmesi için bir vergi, genel, ortak ve bölünmez hizmetlerin -iç güvenlik, dış savunma, yol, köprü, meydan, alt yapı tesisleri vb.- yürütülmesi için de bir vergi verir. Vergiler, özellikle ikinci vergiler hizmetten alınan paya ve tarafların nüfus oranına göre ve karşılıklı mutabakatla tespit ve tahsil edilir. 34 35 36 9. Farklı iç hukuka göre yaşayan toplulukların bireyleri arasında vuku bulacak ihtilaflı davalara hukuk topluluklarının temsilcilerinden oluşan bir üst yargı makamı veya bu iş için oluşturulmuş Özel Mahkemeler bakar. 37 38 39 40 10. Sosyal biloklar, ortakları olan bilokların dışında ve onlardan izin almaksızın, kendileri gibi olan dış dini, etnik, kültürel guruplarla anlaşma, sözleşme imzalayabilir; onlarla ilişkilerini geliştirebilirler. Ancak bu tür ilişki ve sözleşmelerin diğer katılımcı sosyal bilokların aleyhinde, temel sözleşmeye aykırı ve siyasi birliğin geleceğini tehdit edici nitelikler ve hükümler içermemesi gerekir. 41 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 Devletin Laikleşmesi Cumhuriyet Döneminde Laiklik Adımları 1. Devletin Laikleşmesi: a. Amasya kararları, Erzurum ve Sivas Kongireleri ile ulusun kendi kaderini kendisinin belirlemesi ilkesinin vurgulanması. b. TBMM’ nin açılması, “Egemenlik Ulusundur” ilkesinin kurtuluşun temeli yapılması. c. 1921 Anayasası. d. Saltanatın kaldırılması ve Cumhuriyetin ilan edilmesi. e. Halifeliğin kaldırılması. f. 1924 Anayasası. g. 1927 Anayasası. h. Laiklik ilkesinin anayasaya girmesi. 2. Hukukun Laikleşmesi: a. b. c. d. Şer’ iye Vekaletinin kaldırılması. Mecellenin kaldırılması. Şer’ iye mahkemelerinin kaldırılması. İsviçre ve İtalya’ nın ilgi yasaları temel alınarak Türk Medeni Kanunu’ nun, Borçlar Kanunu’ nun, Türk Ticaret ve İcra İflas Kanunları’ nın, Türk Ceza Kanunu’ nun kabulü. e. Kadın haklarına ilişkin yasal düzenlemeler. 3. Eğitim Laikleşmesi: 21 a. Medreselerin ve mahalle mekteplerinin kaldırılması. 22 b. Eğitimin birleştirilmesi. 23 c. Üniversitelerin kurulması. 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 28 / 86 4. Kültürün Laikleşmesi: a. Türbe, tekke, ocakların kapatılması, şeyh, mürit, seyit, mansıp, dede sanlarının kaldırılması ve kullanılmalarının yasaklanması. b. Yazı devrimi. c. Giysi devrimi ve örtünmenin kalkması, soyadı yasası. d. Tarih devrimi. e. Takvim ve ölçüler, resmi tatil ve bayraklarla ilgili yeni düzenlemeler. f. Dil devrimi. g. Saltanatın laikleşmesi. h. Uluslararası ilişkilerin laikleşmesi. 34 35 36 37 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 29 / 86 1 Devlet ve Din, Çetin ÖZEK 2 3 4 5 Devlet, dinler karşısında tam bir tarafsızlıkla din özgürlüğü tanımakla yükümlü olduğu gibi, din özgürlüğünün kötüye kullanılması anlamına gelen eylemleri de engellemekle görevlidir. Bu alanda devletin tarafsızlığı söz konusu olamaz 6 7 8 “Laiklik içinde tarafsızlık denildiğinde akla ilk gelen dinler oluyor; aslında dinler kadar hatta onlardan daha da önemlisi mezhepler, tarikatlardır.” C. Akyol 6 9 10 Laik Düzenin Nitelikleri 11 12 13 14 2. Laik bir siyasal sistemde, devletin yasal, toplumsal ve siyasal yapısının dinsel kurallara uygun olması zorunluluğu söz konusu değildir. Yapının belirli kuralları, dinsel inanç sistem ve teorisine uygun olabilir. Ama bu uygunluk, dinsel kurallara uygun hareket etme gereksinmesinin bir sonucu olmayıp “iyi idarenin” akılcı gereklerine de uygun düştüğü içindir. 15 16 3. Laik devlet sistemlerinde din kamu hizmeti olarak kabul edilemez. Devlet doğrudan doğruya bir cemaatin dinsel gereksinmelerine yönelik hizmeti yüklenmez. 17 4. Kişilere dinsel inanç özgürlüğünün tanınması, laik sistemin zorunlu bir sonucudur. 18 5. Devlet, soyut olarak tanınmış din özgürlüğünün somut geçerliliğini de sağlamakla yükümlüdür. 19 6. Devlet, siyasal düzenin yapısını ve ideolojik kuralarını korumakla yükümlüdür. 20 21 Burjuva devrimi, siyasal yaşamın kaynağında, tanrının yerini ulusa vermişti ve bu yer değiştirme, kilisenin tüm temel dogmalarının hiçe sayılması demekti. 22 23 Batıda Din ve Devlet İlişkileri 1. Laik düzende devlet dini olamaz İsveç: Lutherian olmayan kiliselere ancak 1 Ocak 1952 yılından bu yana dinsel özgürlük tanınmıştır. 6 Çetin Özek: (1934, Çorum - 2008, İstanbul), hukukçu, yazar, gazeteci. 1952 yılında bitirdiği Pertevniyal Lisesi'nin ardından, 1956 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Aynı okulda Ceza ve Ceza Usûl Hukuku Kürsüsü’nde asistanlık yapan Özek, doktorasını 1961 yılında "Türkiye'de laiklik" konulu teziyle tamamladı. 1962 yılında 1964'e kadar, İtalyan hükümetinden kazandığı bursla Roma Üniversitesi'e bağlı "Scuola di Perfezionamento di Diritto Penale"'de eğitim alan Prof. Özek, 1965 yılında doçent olmasından sonra 1969 -1970 yıllarında İngiltere'de ceza ve ceza hukuku üzerine çalışmalarda bulundu. 12 Mart Muhtırası ile üniversitedeki görevinden alınan hukukçu, Danıştay kararıyla döndüğü görevini sürdürerek, 1978 yılında profesör oldu. 1983'te YÖK'ün kurulmasıyla görevinden ayrılan Prof. Özek, Milliyet, Hürriyet, Günaydın gazetelerinde hukuk danışmanlığı yaptı, köşe yazıları yayımlandı. Bir süre sonra yeniden mesleğine dönen Çetin Özek; 1999'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Bölümü Başkanıyken, dönemin rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun "yasakçı ve kısıtlayıcı tavırları"nı protesto ederek üniversite senatosundan istifa etti. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 30 / 86 1 2 3 İsveç Kıralı ve hükümet üyeleri hala Lutherci Kilise’ ye bağlı olmak zorundadır. Dinsel eğitim, genellikle ulusal din kurallarına göre ve kilisenin tekelinde gerçekleştirilir. Kilisenin dinsel konseylerinin ülkenin dinsel sorun ve yönetimiyle ilgili söz ve karar hakkı vardır. 4 5 6 7 Danimarka ve Norveç: Lutherci Kilise, ulusal kilisedir. Öteki dinsel görüşlere de dinsel tapınma ve örgütlenme olanakları sağlanmıştır. Ulusal din -Lutherci- dışında ki dinsel görüşlere eğitim olanakları da sağlanmamaktadır. Cizvitlere, Norveç’ de hoşgörü bile tanınmamakta, ibadet yapma ve mabet açma olanağı verilmemektedir. 8 9 İsviçre: Kantonlara göre değişir. Bazılarında din özgürlüğü, bazılarında ulusal din saplanmakta. Günümüzdeki eğilim kilise ile siyasal iktidarın ayrılmasına yöneliktir. 10 11 12 İngiltere: Kuramsal açıdan teokratik bir yapı vardır. Taç, siyasal iktidarı olduğu kadar dinsel iktidarı da simgelemektedir. İngiliz Anglikan Kilisesi ve bu din, ulusal kilise ve ulusal din olma özelliğini sürdürmektedir. 13 14 15 16 İspanya: Katoliklik, İspanyol halkının tek dinsel inanç sistemidir. Tanrının bu dine sağladığı tüm ayrıcalıklar ve haklar aynen uygulanacaktır. Her okulda Katolik ahlak ve inanç ilkelerine uygun öğrenciler yetiştirilecektir. Ruhbana gereken saygı gösterilecek ve Katolik inanca karşı tüm yaygın ve görüşler engellenecektir. Din görevlileri kilise yasaları çerçevesinde özgür olacaklardır. 17 18 19 İspanya’ da, Protestanların kendi görüşlerine göre ayın yapmaları, yeni kilise açmaları, kilise dışında dinsel tapınma ve gösteride bulunmaları, dinsel görüşlerinin pıropagandalarını yapmaları 1952 yılında kesinlikle ve açıkça yasaklanmıştır; Yahudilerin durumu biraz daha esnek. 20 21 İtalya: Vatikan’ın özel sitatüsü -devlet sitatüsü- var. Anayasa’ nın 8. maddesi, öteki dinlere de kanun önünde eşitlik, örgütlenme, temsilcileri aracılığıyla hükümetle ilişki kurmak olanaklarını tanımaktadır. 22 23 24 25 26 27 28 29 İslam’ da Siyasal İktidar İslam’da devlet ve hükümet kuralları, dinsel niteliktedir. Bu kurallar her zaman, her yerde ve her türlü koşullar içinde yürürlüğü öngörülen ve kaynağını tanrının iradesinde bulan ilkeler olarak belirmektedir. Gerçekte İslam, belirli bir devlet biçimini öngörüp, yeğlememektedir. Zamana, yere ve koşullara göre oluşturulacak siyasal düzen, belirtilen ilkelere dayanan herhangi bir biçimde oluşabilir. İslam’ın, siyasal iktidar düzenleri açısından temel ve değişmez ilkesi, toplumsal ve siyasal düzene ilişkin tüm kuralları saptayanın tanrı olduğu görüşüdür. Kişinin, tanrının koyduğu asıl yasalar ve kurallar dışında kural koyma, yasa oluşturma yetkisi yoktur. 30 31 32 Tanrının kuralları, Kuran’ da yer almaktadır. Sünnet, icma-ı ümmet, kıyas-ı fıkıha tamamlayıcı kurallardır. Bu kuralların tümü şeriat olarak adlandırılır. Hakkında nass bulunmayan konularda şeriat bulunmayan konularda şeriat, ilgili hükümlerin bulunması için içtihat ehli kişilere yetki vermiştir. 33 34 İslam, danışma, meşveret ilkesini benimsemiştir. İslam’da tüm iktidar tanrıya aittir; hiç kimsenin bu iktidara sahip çıkmak olanağı yoktur; aksi şeriata aykırıdır. 35 36 Devletin niteliği açısından tek koşul şeriata uygunluk olduğuna göre, bu uygunluğu sağlayacak nitelikte tüm siyasal biçimlenmeler, İslam’ın devlet anlayışına da aykırı düşmemektedir. 37 38 Hıristiyan reformculuğu, sömürgeci, sınıfsal yapısı değişmiş ve ekonomik gelişimini gerçekleştirmiş bir toplumda doğduğu için başarıya ulaşmıştır. 39 40 41 42 43 44 Din, bu arada İslam dini, inanç temeline ve doğaüstü güçlere dayanan bir dünya görüşüdür. Bu niteliği içinde, bir değerler sistemi, kişileri bağlayıcı kurallar, yaşam biçimini düzenleyen ve kişisel ilişkileri belirleyen emirler bütünü olan din, yaşamı en ince noktasına değin düzenlemeye yönelmiştir. Din, bir dünya görüşü olacak, ideolojilerden ayrılmakta, belirli bir ideolojinin ürünü olmayıp, daha kaplayıcı, yaşam öncesini ve sonrasını açıklamaya da yönelik bir içeriği bulunmaktadır. Bu açıdan, bir dini, herhangi bir ideoloji gibi devrimci ya da gerici olarak nitelendirmek olanağı yoktur. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 31 / 86 1 2 3 Türklerde/Osmanlıda Din ve Siyasal İktidar 4 5 6 7 8 Şamanizm, değişik dönemlerde, değişik yapılar almasına karşın, genellikle, tüm evren için tanrı kavramına dayandığı ve Türklerin din adamlarını siyasal iktidar işlemlerinden ayrı tuttuğu da bilinmektedir. Örneğin, Orhon Kitabeleri’ nde, dinsel ve siyasal iktidarın kaynaşmasına yönelik hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Örneğin Cengiz Han’ ın devlet işlerine karışmaya kalkışan kamlara acımasızca davrandığı da bir gerçektir. 9 10 11 Osmanlı padişahları, genellikle gerçekçi ve uygulamaya yönelik bir anlayışla davranarak, İslam’ı cihad açısından kutsal bir kuram olarak benimsemelerine karşın, fethettikleri ülkelerdeki dünya düzenini dinsel ilkelere göre değiştirmek gibi bir çaba göstermedikleri de tarihsel bir olgudur. 12 13 14 15 Osmanlı Devletinde örfi hukukun ve laik kuruluşların etki alanı, sanıldığının aksine başlangıçta çok daha genişken, giderek şer’i hukuktan yana daralmıştır. Bu açıdan, 18.yy’ a dek şeriat yalnızca kuramsal olarak her alanda uygulanır gözükmüş olmasına karşın ve bütün etkinliğine karşın ve bütün etkinliğine karşın, “örfi hukuk”, özellikle kamu hukuku dalında geniş bir uygulama alanı bulmuştur. 16 17 18 19 Devletin, özellikle genişleme yönelişinin gereği olarak beliren emir ve fermanlar, bir zaman sonra toplanarak kanunnameler gerçekleştirilmiştir. Böylece, özellikle devlet yönetimi ve kamu kuruluşlarıyla ilgili alanlarda, bu kanunnameler uygulanmıştır. Bu tarihsel olgu bile, Osmanlı’ nın tümden şeriat devleti olduğu yargısının bir yanılgı olduğunu kanıtlamaktadır. 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 Dünya saltanatına, halifeliği elde ederek dinsel iktidarı da katan padişahın, ferman olarak yayınladı yasaların Şeyhülislam kapısında onaylandıktan sonra geçerli olacağı biçiminde bir zorunluluk, hiç değilse başlangıçta öngörülmemiştir. Kaldı ki, Şeyhülislamlar da, dinsel olmayan konularda, devletin yönetimine katılmaktan kaçınmışlar ve verdikleri fetvalarda “Şer-i maslahat değildir, nasıl emredilmiş ise öyle hareket edilmek lazım gelir” görüşünü belirtmişlerdir. Bu davranış bile, dinsel ve siyasal konuların ayrılmasında titizlik gösterildiğini belirlemektedir. Osmanlı’ da ne halife, ne Kadıasker, ne Şeyhülislam en üstün dinsel otorite olmak durumuna gelmemiştir. Din adamları da devlet maslahatının görevlileri sayılmışlardır. Kadıasker, en üst yargı gücünü simgelemiş, Şeyhülislam ise devlet işlerinde karşılaşılan bazı sorunlarla ilgili din hukukunun görüşünün ne olduğunu belirleyen görevli olmuştur. Kadıasker’ in 1480 yıllarına dek Şeyhülislam’ dan üstün bir devlet görevlisi olduğunu da belirtmek gerekir. 31 32 Sultanın sınırsız yetkilerini Tanrıdan aldığını gösteren kesin bir kuram oluşturulmamıştır. Tanrısal iktidar, egemenliğine yasallık sağlanması yoludur. 33 34 35 36 Osmanlı ekonomik ve siyasal görkemliliğini yitirdikçe, Osmanlı insanı da şeriata giderek daha çok sarılmaya başlamıştır. Yığınlar, Osmanlı’ nın geleneksel ekonomik yapı-siyasal iktidar düzeni dengesindeki bozulmanın yarattığı sorunları, yoksulluğu, tükenmişliği dinsel kurallara aykırılığın bir ürünü olarak yorumlamış, çareyi şeriata sıkı sıkıya sarılmakta bulmuştur. 37 38 39 40 Zamanla, gereken geliri sağlayamayan devlet, tımarları “hassa” çevirmek, vergileri akçe olarak almak, tımarları yaşam boyu için satmak zorunda kalmıştır. Böylece, Osmanlı toprak düzeninin bozulması, mülkiyet biçiminin değişimi yeni üretim ilişkilerinin ortaya çıkışı ayanın gelişmesi ve merkeze karşı çıkması gibi sonuçlar yaratmıştır. 41 42 43 44 45 Siyasal biçim değişimine yönelik ilk deneme, Sultan’ ın gücünü şeriata dayamaya çalışan “ŞER’İ SÖZLEŞME” dir. 4.Mustafa saltanata gelirken, padişahla kulları arasında şer’ i bir sözleşme yapışarak denge kurulmasına çalışılmıştır. Nizamı-ı Cedit girişimini, Sultan’ ın şeriata ve geleneğe aykırı davranışı olarak kabul eden ulema, yeni Sultan’ a Şer’i Hüccet denilen sözleşmeyi imzalattırarak, iktidarının İslam Hukuku’ na ve geleneklerine uygun davrandığı ölçüde geçerli olacağını göstermek Türkler, İslamiyet’i kabul etmeden önce, totemizim, animizim, natürüzim, öğelerinin bir arada bulunduğu şamanizimi benimsemişlerdi. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 32 / 86 1 2 istemiştir. Asker, devlet işlerine karışmamaya, Sultan ise ordunun kendisinin şeriata aykırı girişimlerini engellemeye yönelik meşru saymaya söz vermektedir. 3 4 5 6 7 Tanzimat döneminde gerçekleştirilen en önemli yasalaştırma ise MECELLE’ nin yapılmasıdır. Cevdet Paşa tarafından gerçekleştirilmesine başlanılan Mecelle, hususi hukuk alanında bir code yaratmaya yönelmekle şeriata aykırı düşerken, bir batı yasasını aktarmayıp, dinsel yorumların ve ilkelerin verilerine dayanarak bu code’ un oluşturulmasına çalışılmakla da Tanzimat’ ın şeriata bağımlılık ilkesine uyuluyor. 8 9 10 11 12 1924 Anayasa’ sı ve Laiklik Kuralı 13 14 15 16 17 18 1924 Anayasası, siyasal iktidar din ilişkileri açısından, günün koşullarının zorlaması nedeniyle TEOKRATİK yapıda bir anayasa olarak belirmiştir. Anayasa’ nın 2. Maddesinde “Türkiye Devleti’ nin dini, din-i İslam’ dır.” Kuralı yer almıştır. 26. Maddede ise TBMM’ nin görevleri arasında “ahkamı şeriyenin tenzifi” de vardır. Buna karşılık 70. Madde Türklerin vicdan özgürlüğünü kabul etmiştir. Devletin, İslam’ ı resmi din olarak kabul etmesi ve TBMM’ nin şer’ i kuralları uygulamakla görevli kılınması, dinsel iktidarın da TBMM’ de olduğu görüşünün kurala bağlanması zorunluluk olmuştur. 19 20 21 22 1924 Anayasası kuramsal olarak teokratik nitelik taşımakla birlikte, uygulamada teokratik bir yönetim görülmemiştir. Aksine, belirtilen kuralların anayasada yer aldığı süre içinde laik eğitime, giyim değişimlerine Batı Toplumları’ nın yasalarının aktarılmasına yönelik yasalar aynı meclisçe kabul edilmiştir. 23 24 25 1928 Anayasa değişikliklerinde 2, 16, 26 ve 38. Maddeleri değiştirilmiştir. Bu değişiklik ile devletin dininin İslam dini olduğu kuralı, TBMM’ nin şeriatı uygulama yükümlülüğü kaldırılmış, milletvekilleri ve Cumhurbaşkanı’ nın dinsel yemin biçimleri değiştirilmiştir. 26 27 Laiklik kuralı 1937 yılında bir Anayasa kuralı olarak doğacaktır. Laiklik kuralı, öteki kurallarla birlikte, üzerinde hiç tartışılmadan, oy birliği ile anayasal kural durumuna getirilmiştir. 28 29 1961 Anayasası ve Laiklik 30 Devlet, siyasal bir kuruluş olarak dinsel kural ve inançlara dayanamaz… 31 Devlet, dinsel temellere oturamaz… 32 Devlet, dinlere karşı tarafsızdır… 33 34 Devlet, din özgürlüğü olarak, tapınma, eğitim, dinsel düşünce açıklama, ve dinsel inançlarını açıklamaktan kaçınma haklarını benimsemiştir. 35 36 Dinsel eğitim kabul edilmiş ancak çağdaş bilim ve eğitim ilkelerine aykırı eğitim yapılmayacağı da belirtilerek, din eğitiminin içeriği açısından sınır getirmiştir. 37 38 Anayasa’ nın anlayışına göre, her kişi kendi inanç biçimine uygun dinsel görüşü benimsemek, bu görüşün gereklerini yerine getirmek ve görüşünü yaymak için çaba göstermek hakkına sahiptir. 39 40 41 Buna karşılık, belirtilen hakların kullanılması devletin ekonomik, siyasal, yasal ve toplumsal temel ilkelerini dinsel inanç ve kurallara uydurmak amacıyla kullanıldığında, din özgürlüğünün kötüye kullanılması söz konusu olacaktır. 1921 Anayasası geçici bir dönem için kabul edilmiş ve 1876 Anayasa’ sını tümleyen bir anayasa olarak görülmüştür. Saltanatın ve hilafetin kaldırılması gerçekte 1876 Anayasa’ sının ve onunla bütünleşen 1921 Anayasa’ sının da temel ilkelerini yitirmesi, geçersiz kalmasını doğurmuş, yeni Türkiye’ ye yeni anayasa gereksinimi doğmuştur. Laiklik, hukuka bağlı devletin temel niteliğidir… Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 33 / 86 1 Cemal GÜRSEL’ in Anayasa Komisyonu’ na sözü ilginç: 2 3 “Öyle bir anayasa yapınız ki, artık hiç kimse din -aslında İslam denilmek isteniyor- istismarı yapamasın.” 4 5 Anayasa Komisyonu, laikliği dinin devlet işlerine karışmamasını ve hukukun akli olmayan kaynakların etkisi altında bulunmaması olarak anlamıştır. 6 7 8 9 10 11 Anayasaların Öngördüğü Din Özgürlüğü Kavramı 12 ‘ nı içerir. Tüm dinlere eşit ölçüde davranılır. 13 14 15 Laiklik Kavramı 16 17 18 Laiklik, dinsel inanç kurallarının siyasal iktidarın düzenlenişinde, siyasal ve toplumsal yaşamın işleyişinde, etkin -başat, belirleyici- olmaması, siyasal iktidar düzeninin dinsel kural ve öğelere göre oluşturulmaması anlamına gelmektedir. 19 20 21 22 23 İnsel kuramları toplumsal yaşamda uyulması zorunlu kurallar bütünü olmaktan çıkarmak, siyasal iktidar modelini, dinsel öğelerden bağımsız bir biçimde oluşturmak ve dini, salt kişilerin kendi inanç biçimi olarak görmek (dinin bireyselleşmesi, cemaatleşmesi), laik düzenin temel ilkeleri olarak belirtilmektedir. Bu açıdandır ki laiklik kuralının “din ile devletin ayrımı” olarak tanımı, sanımızca yanlış ve hatta laik düzene karşıt akımları güçlendirici ve yüreklendirici bir tanım olarak görmek gerekir. 24 25 26 27 İsa 28 29 30 31 32 33 34 35 36 İsa’ dan önce, Roma’ ya karşı Doğu Halkları direnmeye başlamışlardır. Göçebe -çobanlarla yerleşikçiftçi çatışması, Doğu-Batı çatışmasıyla tümlendiğinde ortaya çıkan din de “evrensel” nitelik almıştır. İsa, bu evrensel direnme geleneğini sürdürürken, Barabbas da ayrı bir örgütlenmeyi gerçekleştirmiştir. Barabbas’ ın yandaşı Yahuda, Doğu’ nun bölünmesini engellemek için, İsa ile Barabbas arasında işbirliğini oluşturmuştur. Barabbas ve İsa’ nın Kudüs’ e birlikte yürüyüşü kararlaştırılmışken, İsa Roma askerlerinden korkup, tek başına dağa çekilmiştir. İsa’ nın sözünü tutmayışı, Barabbas’ ın yenilgisini ve tutsaklığını getirmiştir. Yahuda, salt Barabbas’ ı kurtarabilmek için İsa’ yı ele vermiş ve tüm halk bağışlamak için yapılan oylamada Barabbas’ tan yana oy kullanmıştır. Çarmıha gerilen İsa yeniden döneceği ve mutlu günler getireceği umudunu yaratırken, Barabbas silahla direnmeyi simgelemiştir. 1. 2. 3. 4. 5. Belirli bir inanç ve dinsel görüşü benimsemek, inanmak hakkı, Bu inançla bağlı ibadet, tören, ayini icra edebilmek hakkı, Örgütlenmek, cemaat oluşturmak hakkı, Dinsel görüşlerini açıklamak, ibadetlere katılmak hakkı, Devletten dinsel inançlarına saldırıların önlenmesini talep hakkı, Laiklik temelde, her toplumda var olan iki gücün, siyasal ve dinsel güçler arasındaki ilişkinin belirli biçimlenmiş türü olarak görülmektedir. Hıristiyanlık, gerçekte, Yahudi düşünce biçimine dayanan bir nitelikte ortaya çıkmıştır. İsa, günümüzde salt dinsel bir önder olarak tanınmaktadır. Gerçekte İsa, önce gününün dünyasıyla ilgilenmiş ve çağın gereği öteki bütün yönetici önderler gibi, dinsel önder olma niteliğini de taşımıştır. 37 38 39 40 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 34 / 86 1 Avrupa’ da Etik, Din ve Laiklik 2 Şerif MARDİN7 3 4 Toplumların, kendilerini oluşturan bireylerden bağımsız bir bellekleri vardır; kolektif bellek… 5 6 7 8 9 10 Bizim zamanımızda laiklik, dinsel olanı, tutkuyla yenmeye azmettiği eski rejimle özdeş görünüyordu. Cumhuriyetin en büyük sorunu halkın egemenliği değildi, bu kolayca elde edilmişti; asıl sorun toplumun daha derin tabanı ve etnik temeliydi. Başka deyişle, temelden yola çıkılarak, yurttaşların uymaları gereken etik ilkelerin neler olduğunu; ailevi ilişkilerin, insanlar arasındaki ilişkilerin hangi temel üzerinde yeniden kurulacağını belirleyen bir ilke sorunuydu. Gerekli bir aşkınlığının içinden meşruiyet çıkarabilecek bir aşkınlığın temeli ne olacaktı? 11 12 Cumhuriyetçi jakobenlik8 sadece yurttaşlara atıfta bulunuyordu; toplumun ve insanların gündelik yaşantısının oluşumu konusundaysa ilkeleri çok cılızdı. Oysa Auguste Comte9’ un şu sözü önemlidir: 13 “İnsanlığın dini, Tanrı’ nın yerini alır, ama O’ nun yerine getirdiği işlevleri de unutmaz.” 14 15 Demek ki burada, Cumhuriyet’ in ideolojisinde büyük bir boşluk var, bu da çağdaş dünyada daha büyük önem kazanan bir sorun olan etik ilkelerini söz konusu eden bir boşluktur. 7 Şerif Mardin: 1927 yılında İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’nde başladığı orta öğrenimini ABD’de tamamladı. Stanford Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü mezuniyetinin ardından lisansüstü eğitimini John Hopkins Üniversitesi’nde yaptı. 1954’te Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne asistan olarak giren Şerif Mardin, doktorasını “Yeni Osmanlıların Düşünsel Yapıtları” konulu teziyle Stanford Üniversitesi’nde tamamladı. Mardin’in yayımlanan kitapları şunlardır: Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895-1908 (1964), Din ve İdeoloji (1969), İdeoloji (1976), Türkiye’den Toplum ve Siyaset (Makaleler derlemesi, 1990), Siyasal ve Sosyal Bilimler (Makaleler derlemesi, 1990), Türkiye’de Din ve Siyaset (Makaleler derlemesi, 1991), Türk Modernleşmesi (Makaleler derlemesi, 1991), The Case of Bediüzzaman Said Nursi (1989) [Bediüzzaman Said Nursi Olayı / Modern Türkiye’de Din ve Toplumsal Değişim (1992)] 8 Jakobenlik: İdeolojisini genel kitle ideolojisinden daha yeğ gören ve dikte yolu ile bu ideolojiyi kabullendirmeyi amaçlayan politik akım. Kelime anlamı itibarıyla keskin devrimci anlamına gelir. Bu akım, Fransız Devrimi sonrasında kurulan Jakoben Demokratik Kulübü' nün fikirlerine dayanır. Fransız Devrimi' nin en radikal belirleyici unsurudur. Maximilien Robespierre liderliğindeki bu kişiler, karşı devrimlerin ancak devletin zor rolünü gerçekleştirmesiyle ortadan kaldırılabileceğini savunmaktadır. Amaçları bir dönemlik dikta yönetimi sonrası "Aydınlanma Çağı" felsefecilerinin öngördükleri doğal düzene ulaşmaktır. Bir tür toplum mühendisliği çabasıdır. Fransa'da eğitim alanında 20. yüzyıl ortalarına kadar etkisini sürdürmüş ve bu nedenle Fransa'da yaşayan azınlıklara yerel dillerini konuşma olanağı verilmemiştir. 9 Auguste Comte: (1798-1857), Fransız sosyolog,matematikçi ve filozoftur. Sosyolojinin babası olarak tanımlanmaktadır. Auguste Comte, sosyoloji ismini öne süren ilk sosyologtur. "Sosyoloji neden diğer bilim dalları gibi bir dal olmasın" tezini savunarak sosyolojinin temelini o zamanlarda attı. Ayrıca felsefede pozitif düşünce üzerine de çalışıyordu. Daha sonraları fizik, gökbilim ve kimya ile de uğraştı. Ayrıca Comte yaşadığı çağda altı bilimden söz etmiştir: Fizik, matematik, kimya, biyoloji, sosyoloji ve astronomidir. Sosyolojiyi bunların üstünde görmüştür. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 35 / 86 1 80’ lerin sonunda Türkiye’ de karşıt iki akım ortaya çıkıyordu. Bu iki akım liberalizm ve cemaatçilik… 2 3 Bir dünya kültürünün yayılması, teknik dağılımı ve iletişimde dünyanın ulaştığı yeni aşama, toplumsal olgu olarak dinin önemini azaltmamıştır. 4 5 6 7 8 “Üzerine bu denli yatırım yapılan, korunan, beslenen ne olursa olsun, din olsun başka bir şey olsun onun da önemi azalmaz idi! Kapitalist sistem bir gün dinin gereksizliğine karar versin, görelim bakalım dinden geriye ne kalır? Bugün (30.03.2014 de) bunu yaşamıyor muyuz; cemaatin birini gözden çıkardılar, o cemaati ne hale soktular!” C.Akyol 9 10 11 12 13 14 Kurulu sistemin değerlerine meydan okuyan bir aşkınlık sisteminin modern iletişim çerçevesinde ileri sürülmesi, örneğin dinde yenilenme, bireyin önünde yeni perspektifler açmaktadır. Bu imkan dine bir yenilenme sağlamaktadır, yani din bu durumun içine bir tür dengeleyici olarak getirilmektedir. Bununla birlikte, aynı sistem dinin daha esnek ve daha bireysel olarak yeniden yorumlanmasını da sağlamaktadır, çünkü bu yeni aşamanın koşulları böylesi bir yeniden yorumlamayı mümkün kılmaktadır. 15 16 17 Osmanlı İmparatorluğu’ nda aslında iki ayrı sistem mevcuttur: Biri şeriata dayana, biri de Sultani diyebileceğimiz sistem. Sultani sistemin seküler bir tarafı olduğunu kabul etmek gerekir, fakat onun yanında -dışında- şer’ i sisteminde yaşadığını kabul etmeliyiz. 18 Mohammed ARKOUN10 19 20 21 22 Laiklik kavramını bugün hala kullanılabilir kılabilecek yegane şey, laiklik ile laisizm -laikleştirmecilikarasındaki ayrımdır; yine yalnızca bu ayrım, laikliği İslam’ ın gerçekten sekülerleşmesine yer açmak için şimdi acil olan bir yeniden tanımlamaya açık kılabilir. 23 24 25 26 27 28 29 Laiklik… Böyle bir konuyu, İslam toprağındaki ideolojik kavgaların, ekonomilerin, kültürün aldığı biçimlerin, kurumların ve düşüncenin tarihini ele almadan, doğru olarak değerlendirmek mümkün değildir. Yine aynı zamanda, Fıransızların’ ın laiklik, Anglosaksonlar’ ın sekülerizim dediği şeyin tarihsel olarak ortaya çıkışını da ele almak gerekir. Dolayısıyla, İslam toprağında ve Avrupa’ da dinle devlet ilişkilerinin karşılaştırmalı tarihine girmemiz gerekir. Bir yanda Tanrı tarafından vahyedilmiş bir gerçeğin dinsel olumlanması içinde yerleşmiş bir aklın somut katkılarını değerlendiren bir tarih, öte yanda ise dinsel referanstan kopan, dinsel aklı yok saymak isteyen ve insanların gerçeğini, onların 10 Mohammed Arkoun: (1928-2010) Cezayir'de, Kabiliye bölgesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Cezayir' de, yüksek öğrenimini Fransa' da yaptı. Arap dili ve edebiyatı diploması aldı. Strasbourg Üniversitesi' nde başladığı öğretim üyeliğini Sorbonne Üniversitesi' nde sürdürdü. 1961-1991 yılları arasında Sorbonne'da İslam Düşüncesi Tarihi kürsüsünü yönetti. İslami düşüncenin yeni bir anlayışla ele alınması, İslam ve laiklik, İslam ve diğer dinler arasındaki ilişkiler gibi konular üzerinde çalışan Arkoun'un verdiği yapıtlar arasında Essais sur la pensée islamique (1974, İslam Düşüncesi Üzerine Denemeler, 1974), L'Islam, religion et société (1982, İslam, Din ve Toplum, Maurice Borrmans ile söyleşiler), L'Islam, morale et politique (1986, İslam, Ahlak ve Politika), La pensée arabe (1991, Arap Düşüncesi) sayılabilir. 26 Nisan 1994 tarihinde İstanbul'a gelerek "Avrupa'da Etik, Din ve Laiklik" adlı konferansa katılan Arkoun'un yaptığı konuşma, diğer sunuşlarla birlikte aynı başlığı taşıyan kitapta yer almaktadır. Arkoun'un ayrıca Tarih, Felsefe, Siyaset Üzerine Konuşmalar (Vadi, 2000) ve Kur'an Okumaları (İnsan Yayınları, 1995) kitapları da Türkçe'de yayımlanmıştır. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 36 / 86 1 2 3 egemen olarak, özerk olarak var oluşlarının gerçeğini kurmak isteyen ve bunu da, vahyedilmiş üç dinin -Musevilik, Hıristiyanlık, İslam- yüzyıllar boyu ve bugün de hala vahyedilmiş veri olarak adlandırdığı şeye asla başvurmadan yapan din dışı bir aklın somut katkılarını değerlendiren bir eleştirel tarih. 4 5 6 7 Neden ulema -İslam’ ın- bütün Avrupa’ yı ayaklandıran bu devrimci fikirlerden hiçbir şey almadı? Neden İslam düşüncesinin eski kazanımlarını unutturacak denli ve kamusal alanın siyasi idare yöntemi olarak laikliğe bağlı felsefi, bilimsel, kültürel mekanları günümüze kadar düşünülemez denli engeller çıkardı? 8 9 10 11 Batının laiklik kavramını, Tanrı’ yı reddetmiş, her türlü maneviyatı reddetmiş Batı’ nın pagan materyalizminin bir belirtisi olarak alıyoruz ve dini meydana getiren her şeye kökten bir düşmanlık belirtisi olarak alıyoruz ki bu yanlıştır! Laiklik, entelektüel ve kültürel bir harekettir ve bu hareket, Avrupa’ da eleştirel akıl tarafından kurulmuş yeni bir anlaşılırlık alanı yaratmıştır. 12 13 14 “Buna düşünceye katılmak mümkün değil; laiklik bir toplumsal gereksinim olarak, bir şeylerin karşıtı olarak çıkmıştır, sonra da her eylem gibi kendi entelektüel ve kültürel hareketini yaratmıştır.” C.Akyol 15 16 17 18 Laiklikle ilgili olarak Fıransa’ nın durumu diğer tüm Avrupa ülkeleri karşısında tekil bir durumdur. Fıransa, eğitim sisteminden, üniversitelerde bile teoloji öğrenimini kaldıran tek ülkedir; günümüzde de hala öyledir. Oysa, Almanya’ da, Hollanda’ da, İngiltere’ de, vb., yani diğer Avrupa ülkelerinde üniversitelerde devletin ödenek ayırdığı tarih ve felsefe bölümleri gibi teoloji bölümü vardır. 19 20 21 22 23 24 Laikliğin, Fıransa’ daki bu tekil durumu, Atatürk dini ibadetleri devletin denetimi altına almak istediğinde, Türkiye’ de taklit edilmişe benziyor. Fıransa’ da İçişleri Bakanlığı aynı zamanda İbadetler Bakanlığı’ dır. Dini ibadetler kamusal tezahürlerinde denetlenir fakat dinsel açıdan yönetilmezler. Laiklik, hem Türkiye’ de hem de bütün diğer Müslüman ülkelerde, gerekli uzun entelektüel ve kültürel hazırlık olmadan ve özellikle modern ve eleştirel değerlerin taşıyıcısı olan bir toplumsal sınıf var olmadan devreye sokulmuştur. 25 26 27 28 29 İslami bağlamda, 10. yüzyıldan itibaren, tarihsel dinamizmi, eyleminin sürekliliği, toplumsal hayatın tüm kesimlerindeki girişimlerinin sürekliliği açısından Avrupa burjuvazisiyle kıyaslanabilir bir burjuva sınıfı hiçbir zaman oluşmamıştır. Antropoloji şunu sorar: Kuran söylemi Arap Yarımadası’ nda Araplarca ilk defa duyulduğunda kutsallık boyutu Kuran’ ın çağdaşları için ne ifade ediyordu? O zamanlar kutsallık anlayışı neydi? Toplum içinde kutsalın işlevleri neydi? 30 31 32 33 34 “Bugün ki anlamda olduğunu sanmıyorum; o günün insanının kutsallık anlayışının bugün ki kadar uhrevi olduğunu da sanmıyorum; onlar günlük bilgileri alıyorlardı, dikkatle dinliyorlardı; en azından ne dediğini bugünün insanından daha apaçık bir şekilde anlıyorlardı. Onun İslam içinde hızla yayıldı; ilk 300 yıldaki yayılmasının son 1000 yılda da olabildiğini sanmıyorum!” C.Akyol 35 36 37 Batılı araştırmacıların çalışmaları kayıtsız kalınacak çalışmalar değildir; ama ya bilmezlikten gelinmektedir, ya bilgi bakımından anlaşılmayacak kadar yüksek düzeydedir, ya da öncel olarak reddedilmektedir. 38 39 40 41 42 43 Bütün dinler devleştirilmişlerdir, yani siyasi iktidar tarafından ele geçirilmiş ve siyasi amaçlarla kullanılmışlardır. Laik iktidar ve iktidar icraatı anlayışının devlet düzeyinde yetmiş yıl uygulanmasından sonra tabii ki bu siyasi uygulama Türkiye’ ye damgasını vurmuştur. Ama bu iktidar icraatı anlayışı devreye girdiğinden bu siyasi uygulamaya felsefi düşünceler, felsefi araştırmalar ve entelektüel ve kültürel bakımdan destek olan kültürel eserler eşlik etmiş midir? Bu uygulama yalnızca siyasi olarak kalmıştır ve tabii ki siyasi uygulama olarak önemi yoktur. 44 45 46 “Bütün dinler devletleştirilmeden önce inançtı, Tanrısaldı; ne zaman devletleştirildiler artık o inanca, Tanrısallığa din denildi! İnancın, kurumsallaştırılması!” C.Akyol Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 37 / 86 1 2 3 4 5 Osmanlı sisteminde bir laiklik uygulaması olduğunu söylemek tarihe aykırılıktır. Bu doğru değildir, çünkü gerek Osmanlı döneminde, gerek Hıristiyan, gerek Yahudi döneminde, gerek bütün dinsel zeminlerde hem siyasi iktidarın hem bilgi edinmenin anlamı ve yolları üzerine söylenebilecek her şeyin meşrulaştırma sistemi, öncelikle bilgi üzerindeki dinsel önermelerce kumanda edilmektedir; bu bilgi ise vahyedilmiş veriden ve bu veriyi yorumlayan Ortodoks gelenekten türemek zorundadır. 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 Laik tutum bana, bildiğimi iddia ettiğim şeyi çevreme, bir kitleye iletme tarzıyla ilgili kurallar koyar. Çünkü bildiğimi öyle bir şekilde iletmeliyim ki, aranızdan her birinin, felsefi, siyasi, dinsel tercihlerine göre, benim söylediğimi algılama tarzını koşullandırmamalıyım. Pek çok etnik grup ve dinsel inanç, pek çok siyasi parti barındıran çoğulcu bir toplumda eğitimin bu laik tutuma ihtiyacı vardır. Tüm yurttaşların buluştukları kamusal mekan laik olmalıdır. Ve laikliğin en büyük katkısı tam da bu ikinci görev içinde bulunmaktadır. Bilgileri sürekli bir doğrulamaya tabi tutarak toplumsal zeminde nasıl iletmeli ki, hem benim bilgimi hem aranızdan her birinin bilgisini koşullandırabilecek olan teolojik, felsefi, vs. önermelerden bağımsız olarak algılanabilsinler? İşte bir laiklik tanımı; gördüğünüz gibi her bireye dayatılan ve dinsel iktidarla siyasi iktidar arasındaki ilişkilerde gerçekleşebilecek hukuksal uzlaşmaları aşan bir program ve gündelik bir görevdir bu. 16 Ali BULAÇ11 17 18 Dinler bize ne sunuyor? 19 20 21 Modernite Tanrı’ ya, Kilise’ ye, metafiziğe, kırala, mutlakiyetçi idarelere karşı insanı, bireyi özgürleştirdi. Ama şimdi, Aydınlanmanın inşa ettiği sekülerizmin kapalı sistemine karşı insanı özgürleştirmek zorundayız ve bizi bu yöndeki bir özgürlüğe dinler çağırıyor. 22 23 Merkezi ve totaliter devletin homojenleştirici toplumuna karşı toplulukların özerkliği öne çıkıyor; çünkü toplum da moderniteye aittir, ama topluluklar ve cemaatler dine aittir. 24 25 26 Katılımcı bir siyaset görüşüne ihtiyacımız var; şöyle ki hukuku, ekonomi, bilgi ve eğitimi kontrol eden ve ulus devlete karşı sözleşmeye dayalı yeni bir politik toplum tasarlamak zorundayız. Bu imkanı bize modernlik sağlayamaz. 27 28 “Ne sağlar? Herkesin dini ya da bizim dinimiz; yani İslam!” C.Akyol 29 Burada, İslam Dünyası’ nda modernetiyle ilgili üç eğilimden söz etmek mümkün: 30 31 Birincisi, onunla uyum içinde olmaya çalışan eğilim; ikincisi, onunla çatışma içinde olmaya dönük olan eğilim; üçüncüsü de, onu aşma eğilimi. 11 Ali Bulaç: (1951, Mardin), sosyolog, ilahiyatçı, gazeteci, yazar. İlk ve orta öğrenimini Mardin’ de, yüksek öğrenimini İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü (1975) ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde tamamladı (1980). Hareket dergisinde bir süre çalışmasının ardından 1976’da Düşünce dergisi ve Düşünce Yayınları’nı, 1984’te de İnsan Yayınları’nı kurdu. Hazırladığı Ku'ran meali, birçok Ku'ran çevirisine göre daha sade dil kullanımı ve çevirisi nedeniyle ön plana çıkmıştır. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 38 / 86 1 2 Ben ilk iki eğilimi de yanlış ve tehlikeli buluyorum, çünkü yıkıcı sürece İslam’ da katılmış olacak, eğer moderniteye uyum içine girecek ya da onunla çatışırsak. 3 4 5 6 7 “Ne olacak peki, ne bekliyor? İslam, her şeyi/hepsini aşacak! Daha doğrusu zaten aşmış durumda! Şu İslam’ ı zorlamasak da olduğu yerde, hatta yüzlerce yıl öncesinde bıraksak daha doğru olmaz mı? Niye her sorunun cevabını onda arıyoruz? Bana, İslam’ a haksızlık yapıyoruz gibi geliyor! Sorularımızla yalan yanlış yanıtlar yaratıyoruz!” C.Akyol 8 9 10 “Allah’ ı yedeğine alarak İslam’ ı konuşmak yok; o işin kolayı! Allah ne yapacağını bilir, biz İslam’ ı konuşalım’” C.Akyol 11 12 Kültürel İslam, Sosyal İslam, Politik İslam… Burada Politik İslam’ a büyük saldırı niteliğinde argümanlar var. Politik İslam, İslam Dünyası’ nda kendini modern devlete bakarak tanımlıyor. 13 Bir uzlaşma noktası bulunabilir diye düşünüyorum. Medine Vesikası bağlamında önerim şudur: 14 15 16 1. Din dışı bir paradigma12 olmadığını kabul etmek zorundadır, modernite13 ve kendini yeniden tanımlamalıdır. Ben dinlerin birbirini tanımlamamalarını doğru buluyorum. Modernite de dinleri tanımlamaktan vazgeçmeli. Her tanımlama bir müdahaledir. 17 18 19 20 “Bizim toplumumuzun en büyük kusuru bu, kalkmış bir de bunun devamını istiyor; biz bugüne dek neyi sorguladık ki? Biz hep haklı çıkmak üzerine sorgulama yaptık, yoksa değiştirmek adına, yeniden yazmak adına değil! Din dışı paradigma olmazmış, niye? Din öyle istiyor diye mi?” C.Akyol 21 22 2. Evrensel homojenleştirme, hukuku, idare ve ekonomik ilişkiler biçimini tekelleştirme iddialarından vazgeçmelidir, modernite. 23 24 25 “Tarihte en büyük tekelleşme, her konuda ilişkileri tekelleştirme iddiasında hep din olmuştur; olsa olsa diğer düşünce sistemleri dini kopya etmişleridir.” C.Akyol 26 27 3. Diğer dinler, kutsal gelenekler ve felsefi paradigmalar içinde modernite bir din, bir kavramsal inşa ya da paradigma olduğunu kabul etmeli ve bir arada nasıl yaşanabileceğini bize göstermeli. 28 29 30 “Yüzyıllardır bize gösteriyor, daha ötesi yaşatıyor; aksi takdirde bunca yıl bir arada kalabilir miydik, size karşın?” C.Akyol 31 32 İslam ve dini sadece Siyasal İslam’ la sınırlandırmak, bizim bilgilerimizi sınırlandırır, çünkü çağımızda dini eğilim ve uyanış hareketleri sadece sosyoekonomik, jeopolitik, ya da çevre etmenleriyle 12 Paradigma: Fransızca paradigme kelimesinde gelir Türk dil kurumu sözlüğü anlam karşılığı ; "Değerler dizisi" olarak tanımlanmıştır. Ek olarak model ya da kuramsal çerçeve anlamında kullanılabilen bir terimdir ve göstermek, anlaşılır kılmak, örnek teşkil etmek, sınırları belli olan ön bulgu ve genel anlamında da dünya bakışı anlamlarına gelir. 13 Modernite: Avrupa'da yaklaşık olarak 17. yüzyıl civarında ortaya çıkan, zamanla tüm dünyaya yayılan toplumsal değerler sistemine ve organizasyonuna verilen isimdir. Genel anlamda gelenek ile karşıtlık ve ondan kopuşun; bireysel, toplumsal ve politik yaşam alanlarının tamamındaki dönüşümü ya da değişimidir. Anthony Giddens'a göre moderniteyi özgün yapan niteliklerinden biri devamsızlık özelliğidir. Marxist felsefeye dayalı tarihsel materyalizme dayanan bu düşünceye göre özellikle modernite öncesi ile modernite arasında oldukça belirgin bir kırılma söz konusudur. Modernite, toplumsal ve bireysel hayatın her aşamasını hem derinden, hem de geniş bir açıdan sarsmış ve değiştirmiştir. Modernleşme ve Modernizm ile ilişkili ama bunlara indirgenemeyecek olan bir kavramdır. Ortak bir bağlama dayansalar da tarihsellikleri ve ifade ettikleri anlam alanları bakımından birbirlerinden ayrılırlar. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 39 / 86 1 2 açıklanamazlar. Dinin entelektüel düzeyde yeni bir epistemolojik14 inşa hareketi olduğunu da görmek zorundayız. 3 Levent KÖKER15 4 5 6 7 8 9 10 11 Temel mesele, toplumda bağlayıcı kuralları alırken bunu nasıl yapacağımız, toplumda bağlayıcı nitelikteki kararların nasıl alınacağı ve bu bağlayıcı nitelikteki kararların meşruluğunun hangi zeminlerde tanımlanacağıdır. Toplumdaki bağlayıcı kararları almakla ve onları yürütmekle ilgili olan ana gövde, modern devlet yapısı; bu yapı da kendi meşruluğunu ulus kavramına ya da ulusal egemenlik kavramına dayandırıyor, büyük ölçüde. Bunun gerçekleşebilmesi için benimsediği usul ise temsili demokratik kurumlar oluyor ve toplumla devlet arasında mediasyonu16 sağlayıcı nitelikte görülen, baskı gurubu ya da çıkar gurubu niteliğindeki örgütlenmeler aracılığıyla da bu yerleştiriliyor. 12 Olivier ABEL17 13 14 15 16 17 Üç önemli soru: 1. Laiklik nedir ve bugün neden bu kadar kırılganlaşmıştır? 2. Laik etik nedir? 3. Laikliği yalnızca etik olarak değil, dinlerin etiği olarak da düşünebilir miyiz? 14 Epistemolojik: Bilginin doğası, kapsamı ve kaynağı ile ilgilenen felsefe dalıdır. Bilgi felsefesi olarak da adlandırılmaktadır. İlk çağlarda Thales gibi filozoflar metafizik ile ilgileniyorlardı. Evrenin salt maddesinin bulunması temel bir amaç olmuştu. Ama bu konularda herkesin vardığı farklı fikirler, fikirler arasındaki çelişkiler filozofların insana, dolayısıyla akıl ve bilgiye yönelmesine yol açtı. Bu da insanın bilgilerinin doğruluğunun sorgulanmasına neden oldu. Böylece bilgi felsefesi doğmuş oldu. 15 Levent Köker: 1958 Ankara doğumlu olan Prof. Dr. Hüseyin Levent Köker, 1980’de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1987 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde (Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde) Siyaset Bilimi dalında doktorasını tamamlayan Köker, 1990 yılında Gazi Üniversitesi’nde Siyasal Teoriler Doçenti, 1996’da da Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Genel Kamu Hukuku Profesörü oldu. 16 Mediasyon: Tarafsız üçüncü bir kişi ya da grubun, anlaşmazlık içindeki kişilere, tüm taraflar tarafından kabul edilebilir bir çözüme ulaşmaları için yardımcı olması şeklinde işleyen bir çatışma çözümleme sürecidir. 17 Olivier Abel: 1953, Fıransız, felsefeci. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 40 / 86 1 2 3 4 5 6 Laiklik, dinlerin içindeki bir tartışma nedeniyle mi doğmuştur? Laiklik fikri farklı unsurları bir araya getiren bir karma karışık bir bütün, iki ilke arasında bir uzlaşmadır. Birinci ilke, kamu alanına ve yurttaşlık alanına girildiğinde çeşitli dinsel ve cemaatçi aidiyetleri dışarıda bırakarak homojen bir zemin yaratmaya çalışan cumhuriyetçi bir ilkedir. İkinci ilke ise, toplumsal süreçlerin daha çok işlemesinden yana olan, daha demokratik bir ilkedir; kendiliğinden dinden bağımsızlaşmadır; sekülerleşmedir ve aidiyetlerin kendileri de bu vesileyle farklılaşır, özelleşir, öznelleşir, çoğullaşır vs. 7 8 Eğer gerçekten laik isek, devletin dinle hiçbir ilgisi olmaz; devletin din konusunda müdahalesi -Diyanet İşleri benzeri- olmaz! 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 41 / 86 1 Din, Devlet, Demokrasi, 2 Prof. Dr. Nur VERGİN18 3 4 Acaba devlet mi dine hakim olacak, yoksa din mi devlete hakim olacak? 5 Din ve devlet ilişkileri çerçevesinde şekillenen modeller dört ana eksen üzerine oturtuluyor: 6 7 8 9 10 11 12 13 14 1. Devlet dinden bağımsız olamaz. Devlet dinden gücünü aldığı için ve aldığı sürece vardır. Din ve devlet organik bir bütündür. 2. Siyasetin din üzerinde önceliği ve üstünlüğü vardır. Din, siyasete tabi olmalıdır. Din, devletin ve toplumun hizmetinde olmalıdır. Devletin ihtiyaçlarına cevap veren, devlet dini olan bir din. Bu durumda da tabii kilise milli kilise olmalıydı. Siyasi işlerle dini işleri düzenleme hakkı birbirinden ayrılmamalıdır. 3. Devlet din alanında yetkisizdir ve din özgürleştirilmeli, özerk bir alan teşkil etmeli. 4. İnsanlık dini. Artık önemli olan Allah’ ın rızasını almak değildir; önemli olan toplumun rızasını elde etmektir. 15 16 17 “Bize ne Ortaçağ Avrupa’ sından! Biz biziz, bizim kilise gibi bir derdimiz yok! Ruhban sınıfımız yok, papamız yok!” diyorlar; yani ola ki, aynı Tanrı anlayışına sahip olmayan insanlar vardır, toplumda ve onları bir arada tutmanın yöntemidir, laiklik! 18 19 20 21 Din dışılığı uygarlık, gelişmişlik, okumuşluk gibi takdim etmektedir. Cumhuriyet ile birlikte dinin yerini akıl almıştır, deniliyor. Bu cümle bilimsel olarak da yanlıştır ve Cumhuriyet’ e karşı ihanettir. Bunu dinleyen Türkiye de milyonlarca Müslüman “Ha, öyle mi? Ben bu rejim ile dinim arasında dinimi tercih ederim” der ve Cumhuriyet’ e karşı eski deyimle buğuz eder, soğur. 22 23 24 Bu laikçi tutum, dine bağlı olanları gerilik, köylülük, cahillik veya aklen özürlü olmak gibi şeylerle suçlamaktır. Bu tavır, yüzünden bazı Müslümanlar’ ın laikliği kendilerine karşı dayatılmış bir sistem olarak algılamalarıdır. 25 26 Bir yandan laikçi bağnazlıkla, diğer yandan da Siyasi İslamcı yobazlıkla mücadele yolları aranmalı ve bulunmalıdır. 18 Nur Vergin: D. İstanbul) Türk sosyolog, yazar, akademisyen. Çocukluğunu ve gençliğini yurt dışında geçirdi. Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde Sosyoloji öğretimini tamamladıktan sonra aynı üniversitede Sosyoloji Doktoru unvanını aldı. 1973′te Türkiye’ye dönüp İstanbul Üniversitesi’nde göreve başladı. Bilkent Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı. Prof. Dr. Nur Vergin'in babası Atatürk'ün çocukluk arkadaşı Nuri Conker'in oğlu 1912 Selanik doğumlu Mahmut Conker'dir. Nur Vergin'in annesi Müşerref Hanım Mahmut Conker ile evliyken, Nur hanım dünyaya geldi. Diplomat Mahmut Conker İstanbul Park Otel'den atlayarak intihar edince Müşerref Hanım ikinci evliliğini Büyükelçi Nurettin Vergin'le yaptı. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 42 / 86 1 2 3 Ali BULAÇ 4 5 6 7 Laikliğin farklı anlayışlara sahip olan insanların bir arada yaşamasını gerektiren, sosyal barışı güvence altına alan bir tatbikat olduğu söyleniyor. Ben, buna katılmıyorum. Bu konuda zaten ne İslam’ ın teorik hukukunda ne de İslam tarihinin yüzyıllar süren siyasi ve toplumsal tecrübesinde herhangi bir sorun yok! 8 Avrupa’ da laikliği ortaya çıkaran iki önemli faktör var: Şeriat tanım gereği kamu hukukunu da içerir. Şeriatı sadece özel hukukla ilgili bir düzenleme şeklinde görmek, eksik bir değerlendirmedir. 9 10 11 12 13 14 Birincisi, teokratik düzenin içinde hiç hakkı olmadığı ve elinde de bir hukuk düzeni, bir şeriat bulunmadığı halde, dünyevi iktidara karışan kilisenin devlet üzerindeki baskısına son vermekti. Kilise, din adamları sınıfı tarafından yönetilmektedir. Din adamları sınıfının dışında olan laikler var. Bu laikler yerleşik dinin içinde kalarak veya dışına çıkarak siyasi hayata katılmak istiyorlar. Ama Avrupa Katolisizm’ i buna izin vermiyor ve böylelikle trajik bir çatışmaya sebep oluyor. Sonuçta laikler kazanınca da siyasi hayata katılma haklarını ele geçiriyorlar. 15 16 17 İkincisi, Hıristiyan dinini farklı bir şekilde yorumlamaya çalışan Protestanlar’ a Katolisizm’ in hayat hakkı tanımaması önemli bir noktadır. Katolik kilisesi başından beri din ve vicdan özgürlüğünü reddetmiştir. 18 19 20 21 22 Abbasiler döneminde 500 mezhep vardı. Her bir mezhep kendi hukuk anlayışını hayata geçirebiliyordu. Bir mezhep başka bir mezhebi ortadan kaldırmaya çalışmıyordu. Yani din yorumlanabilir! Kuran çeşitli şekillerde yorumlanabilir! Her farklı yorum bir içtihattır. Siyasi iktidarlar bu içtihatlardan birini diğerleri üzerinden bir baskı unsuru olarak kullanamazlar. Dolayısıyla benim kanaatime göre, bir İslami yönetimde resmi din görüşü olmaz. 23 24 25 26 “Şaka gibi; din yorumlanabilirmiş, Kuran yorumlanabilirmiş! Evet de, otoritenin belirlediği sınırlar içinde, İstediğin sınırlar içinde değil; belirlenen sınırlarda! Otorite, şöyle der gibiydi, “Öyle yorumlayacaksın ki beklediğim sonucu göreceğim”.” C.Akyol 27 28 29 30 Bizde laiklik, Avrupa’ daki gibi kilise ve devletin birbirinden ayrılması şeklinde değil, devlet dahil olmak üzere hayat ile dinin ayrılması şekline dönüştü. Devletten ayrılacak bir kilise, yani resmi bir din kurumu olmayınca, bu sefer din ile siyasetin arası açılması yoluna gidildi. Oysa siyasette meşruiyet kırizini dinden başka bir alanda çözemezsiniz. 31 32 Siyaset dahil olmak üzere hayatı dinden ayıramazsınız. Bu mümkün değildir. Hem biz öyle bir dini evredeyiz ki bu bütün hayatı tanzim etmek üzere gelmiştir. 33 34 Ya bu dini değiştireceksiniz ya da bizim değiştirmemizi talep edeceksiniz veya bunu olduğu gibi kabul edeceksiniz. 35 36 Benim acizane önerim şudur: Siz İslamiyet’ i olduğu gibi kabul edin ve bu dine mensup olan insanlarla nasıl bir arada yaşanacağı sorunu üzerinde yoğunlaşın. 37 38 39 40 41 Siz eğer bana derseniz ki, sen dini özel hayatında yaşa, ahiret mi inanmak istiyorsun, inan; camiye mi gitmek istiyorsun, camiye de git; bunu açık, alenen de yap. Ama kamusal alana din kimliğinle katılamazsın. Bu, benim dinimi ikiye bölmeme sebep olur. Hem kamusal alana hem de siyasete dini kimliğimle katılmak istiyorum. Son zamanlarda sosyal bilimciler bilhassa yazıyorlar, efendim din ait olduğu alana gitsin. 42 Pekiyi nedir bu dinin ait olduğu alan? 43 44 İşte metafiziktir, ahlaktır, ahirettir. Ama benim dinim dünya işlerine de karışıyor. Onu da tanzim etmek istiyor. “Sen bundan vazgeç” diyorlar. Bu kabul edilemez, bunu hiçbir Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 43 / 86 1 2 3 4 5 Müslüman kabul edemez. Bizim devlet tasavvurumuzda, dünya görüşümüzde dini olmayan hiçbir alan yoktur. Her alan dinidir. Ve her şey din içinde tezahür eder. Allah her şeye müdahildir. Ama siz siyaseti bu alanlardan koparıp çekerseniz ve burası ancak laiklik sayesinde özerkleşirse olur, derseniz, bizi kendi dinimiz değiştirmeye itmiş olursunuz. Biz bunu kabul etsek dahi din bunu kabul etmez. O halde bu çatışma devam edecektir. 6 Siyaset, Arapça bir kelimedir, seyisten gelir, yani at terbiyecisi… 7 8 9 Bir toplumu veya bir topluluğu ahlaki ve hukuksal ilkelere göre yönetme sanatına siyaset denir. Hükümet etmek hüküm ve hikmetle ilgilidir. Hem hüküm hem de hikmet dini kavramlardır. O halde siyaseti dinden ayırt etmemiz de mümkün değildir. 10 11 12 13 14 Devlet, siyasal anlaşmalarla ortaya çıkan bir organizasyondur. Belli alanlarla uğraşmalıdır, bunun dışındaki bütün alanları sivil topluma, sivil cemaatlere, dini ve felsefi gruplara bırakmalıdır. İşte ekonomi dahil olmak üzere, temel yasama, kültür, sanat, sağlık, spor gibi bütün alanların cemaatler tarafından tanzim edilmesi ama ortak ve bölünemez hizmetlerin anlaşmalar yoluyla akdedilmesi gerekir. 15 16 Benim dediğim dini ya bir bütün olarak kabul etmek veya bir bütün olarak reddetmek gerekir. Kuran, kitabın bir kısmını alıp bir kısmını reddedenleri ağır bir dille eleştiriyor. 17 18 19 İslamiyet bütüncül bir dindir. İnsanın dini ve toplumsal hayatına hükmeden bir dindir, ama hangi bireye? Ona inanan insana hükmeden. Ona inanmayan, onu seçmeyen insanın hayatına müdahale etmez ve onun hayatına müdahale etmek hukuken de yasaktır. 20 21 22 Fıransızlar, evrensel akla inanır. İnsanileşmek ve özgürleşmek için evrensel akla dahil olmak gerekir. İslam’ ın hiçbir zaman böyle bir evrensel akıl iddiası olmamıştır. Ben hakikate inanırım. Hakikatin İslam tarafından temsil edildiğine inanıyorum. 23 24 25 26 “Aslında, Ali BULAÇ’ ı kutlamamız gerek; lafı hiç evelemeden gevelemeden söylüyor. İslam’ ın, laikliğe bakışını ya da daha doğrusu bugünün Müslümanlar’ ın laiklik algılamalarını çok açık bir şekilde söylüyor!” C.Akyol 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 44 / 86 1 Anayasa ve Demokrasi, Abdurrahman DİLİPAK 2 3 4 Seküler olan hiçbir şey, eğer ilahi bir referansa dayanmıyor ve bizi Allah’ ın rızasına ulaştırmıyorsa, bu dünya da arınmamız gereken bir kirden başka bir şey değildir. 5 6 Biz Müslümanlar’ ın laiklik ve demokrasi düşmanı olmasına gerek olduğunu sanmıyorum… Bu başka dinler ve inançlar, ideolojiler için gerekli olabilir, ama bizim için böyle bir şeyin gerekliliğini sanmıyorum. 7 8 9 Bugün bu laiklik artık ömrünü tamamlamak üzeredir. Zaten bugünkü Avrupa ülkelerinden sadece Fıransız Anayasası’ nda ifadesini bulan bir laiklik söz konusudur ki; Fıransa’ nın da Almaya’ dan alınan topraklarında bu hüküm geçerli değildir. 19 10 Türkiye’ de laiklikten söz edenler, hem laikliği hem de İslamiyet! İ bilmeyen insanlardır. 11 12 13 14 Bana demokrat olmamak yetiyor… Ne laiklik düşmanlığı, ne de demokrasi düşmanlığı… Hemen belirteyim ki, İslam dünyasında laiklik pazarlayanların iyi niyetli, akıl sahipleri kişi olduklarından şüphe duyduğumu da belirtmeliyim. Türkiye’ de Kemalist bir teokrasi söz konusudur. Esasen laiklik mevcut değildir. 15 16 17 18 19 İslam, teokratik bir düzen de değildir. Bunun böyle olmadığını Medine Sözleşmesi ile ilgili makalelerde göreceksiniz. Bir insan hem Müslüman olacak, hem de Allah’ ın adaletinden şüpheye düşüp, İslam’ ın günümüzde anlamını yitirecek, bu aklen mümkün olmayan bir durumdur. Bugün kendini hem Müslüman sayıp, hem de demokrasi ve laiklik adına bir takım laflar edenler, bu mantıksızlığı savunmaktadırlar. 20 21 Bizim inancımızı, tarihimizi, kültürümüzü, etnik kimliğimizi dışlayan bir yapı meşru olamaz. Devletin sınırlarını yeniden çizmek zorundayız… Anayasayı yeniden tanımlamak ve yazmak zorundayız. 22 23 Kemalizim’ in çöküşü, kendini adadığı Batı Sistemi ile birlikte olacağa benzemektedir. Türkiye’ de sistem yetmiş yıllık bir koşturmacanın ardından bu seviyeye ulaşamadan çökeceğe benzemektedir. 24 Batılılaşma tercihi ise, toplumun din, tarih ve kültür değerlerini inkara dayanmaktadır. 25 26 27 28 29 Kemalizim’ in sağı da solu da iflas etmiştir. Artık kimse ne halkçılıktan, ne devletçilikten, ne milliyetçilikten, ne Cumhuriyetin ne büyük bir fazilet rejimi olduğundan söz etmemektedir. Laik Kemalist sistem tam anlamı ile bir iflası yaşamaktadır. Bu çevrelerin ısrarlı direnişleri Türkiye’ de toplumsal sıçramanın önündeki en büyük engeldir… Ordu, bürokrasi ve aydın üçgeni bu çemberin içine sıkışmıştır. 30 31 32 Din ve Devlet İlişkisi Din ve devlet arasındaki ilişki öteden beri tartışma konusu olmuştur. Daha doğrusu tartışma konusu olan din ve devlet ilişkisi değil, kilise ile devlet arasındaki ilişkiler. 19 Abdurrahman Dilipak: (1949) 1969 da Konya İmam-Hatip okulundan mezun oldu. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arap ve Fars Filolojisine girdi ve burada iki yıl okuduktan sonra İstanbul Ticari İlimler Akademisi Gazetecilik Halkla İlişkiler Yüksek Okuluna kaydoldu ve 1980 de bu okuldan mezun oldu. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 45 / 86 1 2 Din nedir? Bir Müslümana göre din yaratıcının yaratılan için hükmettiği yaşama biçimidir ya da hakikatin bilgisidir. 3 4 5 6 Devlet ise, belli bir toprak üzerinde yaşayan insanların kendi hak ve hukuklarını korumak ve geliştirmek, mal, can, namus, inanç emniyetlerini teminat altına almak, birey olarak ya da cemaat olarak tek başlarına yapmakta acze düştükleri işleri başkaları ile bir araya gelerek gerçekleştirmek üzere oluşturulan siyasi, iktisadi ve hukuksal yapıya devlet diyoruz! 7 8 9 “İşin kolayını yaratıcıya zor olanı ise devlete havale ediyor; yaşamımı belirleyen yaratıcıdan niye güvenliğimi, mal, can, namus, inanç güvenliğimi isteyemiyorum?” C.Akyol 10 11 Hiç kimse Allah’ tan daha bilgili ve adil olduğunu iddia etme hakkına sahip değildir… Bu anlamda bir din/devlet çelişmesi söz konusu olamaz. Böyle bir çatışma devletin varlık ve meşruiyet temeli ile çelişir. 12 13 14 15 Bugün Batı’ da var olan tartışma, kilise ile yani din adına iktidara sahip olmak isteyen bir sınıfla, o dinden olmayan ya da o dinden olduğu halde dini temsil ettiği ileri sürülen insanların dışında kalan geniş inanmış halk topluluğunun iktidara katılımı ile ilgilidir. İslam’ da ruhban sınıfının olmadığı düşünülürse, laikliğin İslam toplumunda mantıki, felsefi karşılığı yoktur. 16 17 18 19 20 21 “En büyük yalan; “İslam’ da ruhban sınıfı yoktur” demektir! Sistemin kendisi, egemenin kendisi, bürokratı, hepsi İslam’ ın ruhban sınıfını temsil eder. Ruhban sınıfı yoktur demek, halife sistemine ve onun adamlarına saygısızlıktır. Bir din olacak ve ruhban sınıfı olmayacak, mümkün mü? Daha ötesi, Batı’ ya ruhban sınıfını öğreten Müslümanlar’ dır! Doğu merkezli tüm inanç sistemlerinde her zaman adına ne derseniz deyin, o inancı sistematik hale getiren, o inancı yöneten kişiler olmuştur.” C.Akyol 22 23 Özellikle, Hıristiyanlık gibi, şeriatı olmayan ve ruhban sınıfı olan bir ahlaki dinin var olduğu toplumlarda laiklikten söz etmek mümkündür. 24 25 26 27 “Bu da koca bir yalan; Hıristiyanlık’ ın şeriatı yani hukuku yok demek, koca bir yalan! Papa, şeriatıyla, kesintisiz 1700-1800 yıldır, Avrupa’ nın canına okumuş, hala bizim Müslüman, Hıristiyanlık’ ın şeriatı yok diyor, ama ruhban sınıfı varmış! Adama sorarlar, o ruhban sınıfı ne yapıyor!” C.Akyol 28 29 30 31 32 33 Türkiye, hiçbir zaman laik olmadı. Batı laisizmi ile de isminden başka felsefi bir bağı yok. Türkiye’ de bu anlamda bir laiklikten değil, Kemalist teokrasiden söz etmek mümkündür. Kemalist söylem açıktır: “Türk’ ün dini Kemalizim’ dir.” Onun adına yemin edilir ve herkes Kemalizim’ in şartlarına iman etmek zorundadır. Bu laiklik ruhban olmayan anlamında ya da dinle devlet arasında tarafsızlık ifade etmez, din düşmanlığı anlamına gelir… Zaten ahır haline, pavyon haline getirilen camiler; asılan bunca ulema, zulüm bu işin mahiyetini ortaya koymaktadır. 34 Laiklik, Kemalistler’ in elinde İslam ve Müslümanlar’ la hesaplaşmak için kullanılan bir Truva atı gibidir. 35 36 37 Batı’ daki devlet de, birey de kendini laik şeklinde tanımlamaz; laikliği bir hukuk tekniği şeklinde ele alır. Tabii önce bizim Kemalist aydınların önce laiklikle, sekülerizim arasındaki benzerlik ve farklılıkları öğrenmesi lazım… 38 39 40 41 Bu sorunu köklü bir biçimde çözmek için Medine Sözleşmesi’ ni iyi bir referans olarak kabul edebiliriz. Herkes inandığı gibi yaşasın ve düşündüğünü özgürce ifade edebilsin, farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşayabilelim, bunu mümkün kılmak için ille de laik olmak gerekmez. Zaten laiklik ayaklarıma bir kaç numara dar geliyor. 42 43 44 45 “Bu daha da büyük bir yalan! Medine Sözleşmesi’ ni bu denli öne çıkarmak ki bana sorsanız İslam’ ın gelişmesi döneminde yapılmış en sığ bir şey! Sanılır ki İslami çağda uzun uzun kullanılmış; eğer var idiyse de topu topu 2-3 yıl uygulanmış bir şey! İçinde İslam da olmayan bir şey! Sonucu vahim olan bir şey! Çoğu İslami kaynaklarca da varlığı kabul edilmeyen bir şey! Ha, niye gündeme getirir de bunu Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 46 / 86 1 2 3 isterler? Kafalarındaki geçiş döneminde yararlanmak için; sonrası? Sonrası malum; yalnızca onlar kalacak; Medine’ de olduğu gibi!” C.Akyol 4 5 İslam ve Demokrasi 6 7 “Kaç kişi umutlarını ve ütopyalarını bir dine iman etmekle yerine getirmiştir, merak ediyorum?” C.Akyol Ben demokrat değilim, demokrasi kelimesini kullanmadan da be umutlarımı, ütopyamı açıklayabilirim. 8 9 10 Bugün Batı’ da cumhuriyet ve demokrasi kavramları birbirini tamamlayan kavramlar olarak değil, karşıt kavramlar olarak ele alınır. Demokrasi halk ve çoğulculuk temeline otururken, cumhuriyet ulus ve çoğunluk temeline oturur. 11 12 13 14 15 16 “Laik Demokratik Cumhuriyet” tanımı sosyalist ülkeler de geçerli olan ve geçerliliğini kaybetmiş bir dayatmadır. Kaldı k, Diyanet İşleri Başkanı’ nın devletin memuru olduğu, camileri devlet dairesi haline getirilmiş, okullarında devletin tayin ettiği TSE damgalı bir dinin dayatıldığı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim özgürlüğünün bilimsellik ve çağdaşlık adına ayaklar altına alındığı, resmi ideolojinin dayatılması, hatta milletvekili, memur ve öğrencilerin adına yemin ettirildiği bir değer olarak Kemalizm’ in bir din haline getirildiği bir ülkede laiklikten söz etmek mümkün değildir. 17 18 19 Bütün bunlar, benim demokrasiye karşı savaş açtığım anlamına alınmamalı; sorun çok açık ve net, ben demokrat değilim. Bir başkasının demokrat olması ise beni rahatsız etmez. Aksine belki de kendine göre doğru bir iş yapıyordur. 20 21 Benim kendimi demokrat olarak tanımlamamamın temel sebebine gelince, demokrasinin referansı vahiy değil. 22 23 24 25 “Sevgili Dilipak yanılıyor, yeryüzündeki birçok düşünce, ideoloji gibi demokrasinin de referansı her zaman vahiy olmuştur; en azından MÖ500-400 yıllarındaki Atinalılar için öyleydi. Onun içindir ki, Sokrates, demokrasiye aykırı, ilahi söyleme aykırı düşündüğü için öldürüldü!” C.Akyol 26 27 28 29 Benim için bu dünya geçici bir imtihan yeridir. Her yapacağım şeyi Allah rızası için yapmak zorundayım. Demokrasi bana yeryüzünde bir cennet vadediyor. Dediğim gibi kaynakları vahiy temeline oturmuyor, bana cenneti de vadetmiyor, yöntem olarak ta İslami metodolojiyi kullanmıyor. Kimilerinin demokrasi ile ulaşmak istedikleri hedeflere ben demokrasiyi kullanmadan da ulaşabilirim. 30 Batı değerler sisteminde cennet yoktur, hakikatin kaynağı ve ölçüsü insan ve akıldır, bilimdir. 31 32 33 34 Din ekonomik, sosyal, siyasal hayattan tecrit edilecektir. Tanrı’ dan ne kadar çok şey koparırsan, bu dünyada o kadar özgür ve güçlü olacak, Tanrısal’ laşacaksındır. Hiçbir şey Allah adına, onun hükmüne göre değil; her şey insan için, insan tarafından ve insana göre, akıl sahibi ve bilgi sahibi insana göre olacaktır. 35 36 Hıristiyanlıkta reform, orijinali kaybolmuş bir dini aslına döndürmek için yapılan bir girişimdi. İslam’ da tahrif ya da şüphe yok ki, böyle bir iddia ile ortaya çıkılsın. 37 38 Biz de ise reform talebi dini değiştirme, modernize etme talebinin bir ürünü… Kaldı ki, gerçekten inanmış insanların böyle bir sorunu yok… 39 40 Kaldı ki İslam toplumunda laikliğin karşılığı yoktur. Laiklik dinin değil, din adamlarının sultasına karşı bir tedbir olarak düşünülmüştür. 41 42 “İyi de o din adamları da dini temsil ediyor, dini konuşuyorlardı!” C.Akyol Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 2 3 4 5 47 / 86 İslam’ da ise ruhban sınıfı yoktur ki, laikliğe ihtiyaç duyulsun. Demokrasiye gelince, ben aklı savunuyorum diye rasyonalist, toplumu savunuyorum diye sosyalist, halkın yönetimini ya da seçimi sözleşmeli toplum modelini savunuyorum diye kendimi demokrat olarak tanımlama zorunda olmamız gerekmiyor… Çünkü ben halkoyunu hakikatin kaynağı ve ölçüsü olarak kabul etmiyorum. Hakikat Allah’ a ait olan bir ölçüdür. 6 7 8 9 10 11 Hukukun Üstünlüğü 12 13 14 15 Devleti soyanlar, milleti dolandıranlar, halkı zehirleyenler, sonuçta saygın işadamı olarak siyasi çevrelerin gözünde saygın bir konumdadırlar, onların dernekleri, vakıfları ve sendikaları diledikleri zaman siyasete müdahale edebilirler, ama sıradan vatandaşın buna hakkı yok… Hukuk sade vatandaşlar için mahkeme duvarı gibi soğuk ve serttir. 16 17 Sanırım hukuk devleti kavramını yeniden sorgulamamamız gerekir. Hukuku da, devleti de, halkı ve yöneticileri, ülke ve millet kavramını, bürokrasiyi her şeyi yeniden sorgulamalıyız… 18 Hukuk, şeriat demektir; oysa Türkiye’ de şeriatı savunmak suçtur. 19 20 “1999 da bunu söylüyordu, bugün -2014 de- söylediğini sanmıyorum!” C.Akyol 21 22 Eğer uzun ömürlü bir anayasa yapılacaksa, bana kalırsa hemen anayasa metnini yazmaya koyulmak yerine, öncelikle inanç ve fikir hürriyetinin önündeki yasal engeller kaldırılmalı. 23 24 25 Milli Güvenlik Kurulu, Tevhid-i Tedrisat Yasası, Anayasa’ nın değiştirilemez nitelikteki başlangıç maddeleri her şey, YÖK, Laiklik ilkesi, Diyanet Teşkilatının yapısı, Anayasa Mahkemesi, Silahlı Kuvvetler’ in yapısı açıkça tartışılıp yeniden yapılandırılması yönünde tartışmalar başlatılmalıdır. 26 27 28 Laiklik, demokrasi ve cumhuriyet, her şey yeniden tartışılmalıdır. Demokrasi ve cumhuriyet bugün özdeş değil, karşıt kavramlardır. Türkiye’ deki rejimde bunun denge noktası belli değildir. Halk ise cumhuriyet ya da demokrasi arasındaki farktan habersizdir. 29 30 31 32 33 34 Laiklik onlarda teolojik anlamda ruhban olmama hakkını ifade ederken, siyasal ve ferdi planda, bireyin dini adına siyasal talepte bulunma hakkını ve yine toplumsal planda ise din adına örgütlenme hakkını ifade etmektedir. Laiklik, din ile devletin ayırımı ile, devlet ile kilise arasındaki paylaşımı ve uzlaşmayı ifade etmektedir. Din ile devleti ayırmak devletin varlık ve meşruiyet temellerinden birini yok etmek anlamına gelir ki, bu bir insanlık suçudur ve hukuk ayıbıdır. Kaba bir cahillikten başka bir anlam da taşımaz. 35 36 37 Laikliğin Türkiye’ deki uygulamasının tarihi, ahlaki, felsefi, evrensel referansları yoktur; keyfi, yanlış bir dayatmadır. Eğer insan haklarına saygılı bir anayasa yapmak istiyorsak, özellikle din konusunda ciddi konusunda ciddi olarak düşünmemiz gerekmektedir. 38 39 40 41 Diyanet teşkilatının yeniden yapılandırılması ve özerkleştirilmesi kaçınılmazdır. Aynı şekilde resmi ideolojinin misyonerliğine neden olan Tevhid-i Tedrisat Yasası kaldırılmalıdır. Resmi ideolojiden kesinlikle vazgeçilmelidir. Toplumun bütün etnik, kültürel, sosyal guruplarının, dini gurupların temsilcilerinin temsil edileceği bir parlamentonun oluşması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Hukukun üstünlüğü konusunda herkes hem fikir, ama hangi hukuk bu? Bugünkü anayasa ve yasalarda, yürürlükteki hukuk sisteminde ifadesini bulan hukuk mu? Bu anayasa toplumun hak ve hukukunu teminat altına almak yerine, darbecilerin güvenliklerini ve layüsel konumlarını teminat altına almıştır… Bu anayasaya bağlı çıkartılan yasalar, kurulan kurumlar da aynı hukuk ihlallerinin devamlılığını sağlamıştır. 42 43 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 48 / 86 1 İslam Düşüncesinde 2 Din-Felsefe/Vahiy-Akıl İlişkisi, Ali BULAÇ 3 4 5 6 7 8 Peygamber yalnızca politik ve sosyal bir reformcu ahlaki ve iktisadi bir ıslahatçı, suskun halk yığınlarının önüne düşen, zorba güçlere başkaldıran bir devrimci değil, fakat bunların yanında toplumu ve bireylerini kültürel ve manevi alanlarda, hakikat yönünde dönüştürme çabasında olan bir rehberdir de. Peygamber, yalnızca politik devrimlerle yetinmez, tebliğ ve çağrısının hikmetle insani ve deruni bir boyut kazanmasını ister. 9 10 11 Peygamber, tebliğini yaptığı toplumunun ahlaki ve manevi sorunları yanında, politik, sosyal ve ekonomik sorunlarıyla da yakından ilgilenir; bunun yanında, sanat, düşünce ve entelektüel alanı var gücüyle değiştirmeye çalışır. 12 13 14 15 16 Felsefe hak ve batıl, helal ve haram gibi insani ve toplumsal hayatı doğrudan ilgilendiren bütün alanlara ilişkin hükümlerin tespit işini münzel şeriatlerin elinden almak istiyor, insanın kendi aklının gereği olarak ve bir peygamberin yol göstericiliğine ihtiyaç duymadan mutluluğun kazanabileceğini varsayıyor. Felsefi tanımı hazırlayan bir başka etken de, terimin sıkı sıkıya bağlı olduğu akli karakteridir. Bundan dolayı felsefeye, önümüze konan birçok sorunu akılla çözme girişimi denmiştir. 17 18 19 20 21 22 Felsefi bir sistemi diğer bütün sistemlerden ayıran temel özelliği onun vahyi bilgi kaynağını geçersiz sayması, ondan yararlanmayı ilke olarak reddetmesi ve önüne konan sorunları yalnızca insani meleklerle çözmeğe kalkışmasıdır. “Bir felsefe, felsefenin sahip olabileceği en mükemmel niteliklere sahip olsa bile, hem bütünüyle akla dayandığı (aklın dışında kalanları fiilen inkar etmese de), hem de şöyle veya böyle vahiy ve ilhamdan yoksun beşeri bir yapı, bir başka deyişle “din dışı” bir şey olduğu için böyle tanımlamaya hak kazanmış sayılamaz. 23 24 25 26 27 28 29 30 31 Demek ki, düşünce tarihinde ve bugünkü kültürel ve felsefi telakkilerde sık sık karşımıza çıkan vahiy, hikmet ve felsefe gibi kavramlar arasında önemli mahiyet farkları mevcuttur. Vahy, doğrudan ilahi nitelikte ve Allah tarafından masum bir peygambere indirilen bilgilerin toplamı iken, hikmet zaman zaman bu vahy tanımına girmekle birlikte, asıl özelliğiyle vahye dayalı insanın her tür düzeyde ortaya koyduğu zihni faaliyetlerdir. Peygamber, sünneti ile insana özgü diğer bütün hikmet çeşitlerinden kesin olarak ayrı müteala edilir; o, hikmetin kamil şeklini temsil eder. Eğer insan nübüvvetin nuruyla düşünür, kalbini, zihnini ve insani bütün meleke ve yetilerini bu nurun aydınlığında vahye ve Alla’ a açarsa o da hikmeti bulur, hikmetle düşünür, hayatını hikmetin doğru bilgileriyle tanzim eder ve bol hayırlara sahip olur. 32 33 34 35 36 Felsefe ise, hikmetin etkisinden çıkmış şekliyle salt anlamda akli ve insani düşünce tarzının adıdır. Yalnızca insanın beşeri akıl, tecrübe ve sezgi gücüne dayanan felsefenin ne hikmetle ne de vahyle, artık hiçbir ilişkisi ve bağı kalmamıştır. Bundan dolayı karamsarlık, kapris, vesvese, bunalım, şaşkınlık, çelişki, sıkıntı ve mutsuzluk gibi hayati öldürücü sonuçları doğurur. İlim Allah katındadır ve insana ilimden az bir şey verilmiştir. İnsana verilen yahut bildirilen ilim, vahyin genel bütünlüğü içinde yer alır. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 49 / 86 1 2 3 4 5 Allah’ ın varlığını kabul eden bir disiplin, eğer vahy, nübüvvet ve ahiret gibi saf hikmetin kaynak ve araçlarına yer vermiyorsa, bu disiplin ister Batı felsefesi anlamında salt hümanizm olsun, ister Doğu geleneklerinde müşahade edildiği gibi metafizik tefekküre, ruhi arınmaya ve varlığın genel ilkesiyle bütünleşme gibi aşkın amaçlarla donatılmış olsun, sonuçta ne saf hikmeti temsil eder ne de meşru düşünceyi. 6 7 8 9 Hikmetin etkisini tamamen kaybettiği, onu çağrıştıran her türlü unsurun kökten tasfiye edildiği tek düşünce biçimi, hiç şüphesiz Avrupa’ da görülen Rönesans sonrası kültür ve felsefedir. Belki ilk defa Aydınlanma ve 19. yüzyılda metafiziği bilimlerden arındırma ile seküler Batı düşüncesi tümden hikmetten yoksun (pozitivist) bir düşünce ve kültür formu geliştirmeye teşebbüs etmiştir. 10 11 12 13 14 Şüphesiz Hz. Muhammed de “Ulu’l-Azm” sıfatını taşıyan bir peygamberdir. Nübüvvet mührünü sembolize etmesi bakımından da görevinin anlam ve kapsamı çok daha farklı olacaktır. O bir yandan siyasal, ekonomik, askeri ve toplumsal alanlarda yeni ve evrensel bir ümmet kurma işiyle görevli kılınmışken, öte yandan vahy temeline dayalı “kitap, ilim ve hikmete i de öğretecek, daha doğrusu, Allah’ ın insana vahy ve nübüvvet aracılığıyla bilgi ve hikmet öğretmesi son şeklini alacaktı. 15 16 Eğer Müslümanlar, ilahi hikmeti yeniden diriltme başarısını gösterebilirlerse, bu, hem onların hem de bu gezegende yaşayan bütün insanların ve canlıların kurtuluşuna katkı olacaktır. 17 18 19 “Yazarın, vahiy ve hikmetten kuşkusu var! Kesin konuşamıyor. Allah’ ın iradesini hayata geçirmek niçin insanın başarı ya da başarısızlığına bağlı olsun!” C. Akyol 20 21 22 İslam fetihlerinin gerçek karakterini sadece askeri nedenlere bağlamak yanlıştır. Bu akıllara durgunluk veren harikulade yayılışın gerisinde çok önemli kültüre, sosyal, ahlaki ve siyasal nedenler yatmaktadır. Ticari ve insani olumlu ilişkiler de her zaman söz konusu yayılışa ciddi katkılarda bulunmuştur. 23 24 25 İslam dininin gerçekleştirmek istediği tek amaç, “İslam” kelimesinin hakiki etimolojik ve semantik anlamda “kurtuluş, esenlik, barış ve bir olan Allah’ a teslimiyet” in insan hayatında tek belirleyici ilke durumuna geçmesidir. 26 27 28 29 Sorun bir bakıma, din-felsefe ilişkisi düzleminde, vahy ile akıl salt insani olan ile ilahi olan arasında tarihin her döneminde vuku bulmuş ve bugün de vuku bulmakta devam eden temelli bir sorundur. Kozmik düzeni, varlıkları, hayatı, tarihi ve insanın nihai kaderini kimin tayin edeceği kararı bu sorunun cevabında yatmaktadır. 30 31 Kur’ ani deliller ilahidirler ve bundan dolayı daha sağlam, kesin ve beşeri nitelikli olan felsefi kanıtlardan daha inandırıcıdırlar. 32 33 “Vahye inanmakla, gönderenin mi sözüne inanıyoruz, yoksa peygamberlerin sözüne mi?” C.Akyol 34 35 Allah, bütün varlık alemini kendi iradesiyle ve ilmiyle yoktan yaratmıştır ve alem her durumda Allah’ a bağlı ve bağımlıdır. Yaratılış her an devam etmekte, Allah varlık alemine her an müdahale etmektedir. 36 37 “Niye, her an müdahale ediyor?” C.Akyol 38 39 Allah, varlık dünyasına müdahale ettiği gibi insanın sosyal, ahlaki, manevi, siyasal ve hatta gündelik hayatına da bir takım emir ve yasaklarla müdahale eder. 40 41 42 “Bu yorumla, birilerinin gündelik yaşama, siyasete müdahale etmesine yol açıyor; Allah doğrudan müdahale etmeyeceğine göre! Ve niye?” C.Akyol Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 50 / 86 1 2 3 Peygamber bir şeriat getirmeye ve mükemmel bir devlet adamı olmaya ihtiyaç duyar; gerçekten de hakiki bir şeriat getiren ve iyi bir devlet adamı olan sadece bir peygamberdir. Peygamberin tebliği ettiği şeriat, insanları sosyal hayatlarında iyiliğe yöneltir, onlara her durumda Allah’ ı hatırlatır. 4 5 6 Şeriat hiçbir aşamada ve hiç kimse için hükmünü yitirmez; fakat yalnızca hakikatin felsefi yoldan kavranışı şeriata gerçek anlamını verir ve bu kavrayış elde edildiğinde şeriat tırmanılan merdiven olur. O halde şeriattan vaz geçmek akılsızlıktır. 7 8 9 Hikmet karşısında insanlar, avam ve havas olmak üzere iki sınıfa ayrılır. Avam, hikmeti ve felsefi bir takım konuları içyüzleriyle kavrama yeteneğinde olmayan geniş halk kitleleridir; havas ise, doğrudan hikmet ehlidir. 10 11 “İkiye bölünmedik, 99 a 1 olduk; belki de 999 a 1 olduk!” C.Akyol 12 13 “Ali Bulaç, kendini avamdan mı sayıyor yoksa havastan mı?” C.Akyol 14 15 16 17 “Ya Allah, insanların bir kısmını anlamasınlar diye yeteneksiz yaratmış ya da havasın hikmet sahibi olduğu kadar kendisi hikmet sahibi değil ki onun anlatamadığını havas olanlar diğer yeteneksiz insanlara anlatabiliyor!” C.Akyol 18 19 20 21 Felsefenin kaynağı akıl, dinin kaynağı vahiydir. Bu ikisi arasındaki temel çelişkiyi ortadan kaldırmaya girişen, tabiata karşı gelmiş olur ve imkansızın peşine düşer. Bu yönüyle dinin bizi kendisine çağırdığı imanın filozof, mantıkçı ve astrologların hünerlerine ihtiyacı yoktur. Çünkü bu tür bilgiler çok gerekli olsaydı, Kuran bizi bunları öğrenmeye çağırabilirdi. 22 23 “Bu kadarını, Gazzali bile söyleyememişti!” C.Akyol 24 25 26 27 28 29 30 31 Gariptir, Gazzali, Filozofların Maksatları’ nı yazdıktan sonra hem felsefeye taraftar hem de karşı olanların tepkisine uğradı. Felsefe ile uğraşanlar, onları herkesin anlayabileceği düzeye indirdiği, konuları basitleştirdiği, filozofların esrarlı havasını dağıttığı ve en önemlisi kendilerine ayırdıkları “bu çok zor bir metin, her babayiğit anlamaz, büyük filozof olmalı” türünden üstün payeleri ellerinden aldığı için Gazzali’ ye cephe aldılar. Sünni çevrelerin hoşnutsuzluğu ise, halkın, az çok okumuş aydınların zor, karmaşık ve yapay anlatımdan dolayı anlamakta güçlük çektiği felsefi aynı zamanda sakıncalı konuları Gazzali’ nin… Maksat ile anlaşılabilir bir düzeye indirmesi ve bunun felsefeyi sevdirmesi endişelerinden kaynaklanıyordu. 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 Kurumlaşmış Kilise, sikolastizmine sımsıkı sarılarak felsefe ile bilim arasında -hiç değilse bazen gerektiği kadar- ayrım yapmazken, dini bu iki insani etkinlikten özenle ayırdı, bununla da yetinmeyip dine mutlak bir denetim ve belirleyicilik hakkını verdi. Katolik Kilisesi’ nin dini kaynağı, alanı, amacı ve esasları bakımından sonuçta birer insani etkinlik olan felsefeden ayırması ilke olarak haklı bir nedene dayanıyordu; ne var ki bilimi de felsefe gibi dinden kesinkes ayırmakla büyük bir hataya düştü. Çünkü onun çıkmazı, saf vahyi-tevhidi özünü kaybetmesi ve sonradan temelli değişikliğe uğramasıydı. İşte bu çıkmaz onu bilimle karşı karşıya getirmişti. Kilise, bilim ve felsefeyi ikisi birlikte dinden ayrı hakikati temsil eder kabul edince, kendi hakikat anlayışına bu iki etkinliği rakip ve düşman görmeye başladı. Dolayısıyla iki hakikatin çatışması da mukadder olacaktı. Bu anlamda kendi insani (fıtri) etkinliğini gerçekleştirme özgürlüğünü tadamayan birinin “imkansız veya saçma olduğu için inanıyorum” demesi yine de anlaşılabilir değil mi? 43 44 Gerçek bilgilerin yalnızca felsefe kitaplarında olduğunu varsayalım! Eğer bunlar akla yatkın kanıtlarla desteklenmiş, Kuran ve sünnete uygunsa terk ve inkar edilmeleri gerekmez. 45 46 “Demek ki Kuran ve sünnetin dışında da inkar edilmez doğrular var; akla yatkın olmaları da yeterli!” C.Akyol Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 51 / 86 1 2 3 En azından mantıksal olarak “Dini olan” kavramı kaçınılmaz yönden “Dini olmayan” ı beraberinde getirir. Oysa varlıkta ve tabiatta dini olmayan bir alanın tasavvuru mümkün mü? Mantıksal ve olgusal bakımdan bu mümkün değildir. 4 5 6 7 8 9 Selef, ilahi tebliğe içten iman eder, hükümleri ise fazla derinlemesine araştırma konusu yapmadan uygulardı. Bu, kuşkusuz onların yüzeysel, sığ düşünen bir zihne sahip oldukları anlamına gelmez. Çünkü Gazali’ nin de tanıklığıyla, Hz. Peygamber’ in ilahi öğretide insanları farklı konumda ele aldığını, söz gelimi Hz. Ebubekir ve Hz. Ali gibi önde gelen sahabelere bazı özel bilgileri aktardığını biliyoruz. Yine hadis kaynakları sahabeden Ebu Huzeyfe’ ye Hz. Peygamber’ in bir takım sırları verdiğini; Ebu Hureyre’ nin “Bildiklerimi size olduğu gibi açıklarsam kellemi uçurursunuz” dediğini zikreder. 10 11 12 13 14 “Ne olabilir, bu kafasını uçurtacak bilgi? Daha imani bir şey olsa, “şok olursunuz, dudağınız uçuklar” gibi şeyler söylerdi. Yani bilinenin çok ötesinde pozitif bir bilgi olsa öyle demezdi. O söz ancak negatif, bilinenin tersine bir söz olmalı ki kafasını uçursunlar, “Size bugüne dek söylenen her şey kocaman bir yalandı” gibi!” C.Akyol 15 16 17 Teolojik tartışmaların yaygınlık kazanmasına müsamaha edilmediği bir gerçektir. Gazali buna örnek olarak Hz. Ömer’ in kendisine, birbiriyle çelişir gibi görünen iki ayetin anlamlarını soran birini kırbaçladığı olayını gösterir. 18 Bakış açıları: 19 20 21 22 23 1. 2. 3. 4. 5. 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 Gazali, akıl ile nakil arasında biçimde olmasa da özde bir çelişki olmadığına inanarak bu iki ayrı terimi aynı ve eşdeğer ağırlıkta ve önemde düşünmekte, güçlülüğün biçimde kendini gösteren çelişkide olduğuna göre ve bunun da ilimde derinleşmiş seçkin bilginlerin yetkince kullanacakları tevil sonucunda ortadan kaldırılabileceğine dikkat çekmektedir. Bu, her halükarda tartışma götürür bir görüştür. Çünkü gerek nakli gerekse aklı Allah’ ın ayetleri olarak görsek bile, aklın zaman içinde teşekkülü, onun insan ömrünün değişik gelişme safhalarında gösterdiği değişken özellikler ve tezahürler, çevre, kültür, iktisadi, toplumsal, siyasi vb. konumlar içinde geliştirdiği farklı düşünce ve kavramlar, onun hangi oranda Allah’ ın saf ve katışız ayeti olma özelliğini koruduğu, bu kadar değişken bir şeyin ne ölçüde doğru düşünmede güvenilir bir araç olabileceğini daima şüpheli kılar. İlke olarak akıl, tanım gereği bir Allah vergisiyse de, mütevatir ve sıhhatli nakil de Allah’ ın vahyidir. 34 35 “Allah’ a ait olanlar arasında öncelik oluşturuyor!” C.Akyol 36 37 Şu halde bunca tehlikelere karşı korunma şansı daima şüpheli olan akıl karşısında naklin de onunla aynı seviyede ele alınması pek de inandırıcı görünmemektedir. 38 39 “Bulaç, Gazzali’ ye bile tahammül edemiyor!” C.Akyol 40 41 42 43 Avam ve Havas Ayrımı Temelde yalnız aklı geçerli ölçü alanlar, Temelde yalnız nakli geçerli ölçü alanlar, Aklı temel alıp, nakli ona uyduranlar, Nakli temel alıp, aklı ona uyduranlar, Hem nakli hem aklı temel kabul edenler. Havas, seçkin, kavrayış gücü yüksek, fikri ve zihni donanımı oldukça zengin insan topluluğu demektir. Avam ise, eşyanın ve olayların ancak görünen, gözlemlenen bilgi düzeyini aşma gücüne sahip olmayan kalabalık insan yığınlarıdır. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 52 / 86 1 2 “İslami tanıma bak, insan yığınları!” C.Akyol 3 4 Öncelikle bu ayrımın maddi, sınıfsal, siyasal ve ekonomik bir anlam taşımadığını, yalnızca zihin, zihinsel ve entelektüel bir farklılığı kapsamak üzere kullanıldığını belirtmek gerekir. 5 6 “Yani doğuştan tanımlı!” C.Akyol 7 8 9 10 Zihinsel ve entelektüel seviyesi farklı bu iki insan gurubundan avama düşen görev, doğru olana olduğu gibi uymak, zahiri anlamı yani söz dizimini bozmaktan ilke olarak sakınmak; sahabenin açık olarak beyan etmediği hususları açıkça tevil etmemek (sözü çevirmemeli, söze ayrı mana vermemeli) ve bidat çıkarmamaktır (bilgi çıkarmamalı). Ardı arkası kesilmeyen soruları terk etmeli. 11 Sırlar, Gazali’ ye göre beş kısma ayrılır: 12 13 14 15 16 17 18 1. Başkalarına açıklanmaması gereken duyarlı bir hakikat ancak seçkin insanlarca kavranabilir. 2. Kavranması mümkün olan, fakat açıklandıklarında insanların çoğuna zarar veren hakikatler. Peygamberler, veliler ve seçkin bilginler de bu alanda elden geldiğince söz söylemezler. 3. Açıkça anlaşılması mümkün ve doğrudan ifade edilmesinde sakınca bulunmayan anlamlar. 4. Bazı anlamlar var ki topluca ifade edilir, ancak ayrıntılarla ortaya konulduğu zaman tam olarak ve zevkle anlaşılabilir. 5. Varoluşun kendi kendine anlamını açığa vuran şeyin söz ile ifade şekline dökülmesidir. 19 20 Gazali’ nin zamanla neredeyse Sünni dünyanın tek ve otoriter temsilcisi durumuna geçtiği doğrudur. Ne var ki, buna rağmen Gazali’ nin görüşleri ile İslami öğreti özdeşleştirilemez. 21 22 23 Tevil 24 25 26 Tevili, gerekli gören bilgin ve filozoflara göre kaçınılmaz kılan, ilahi nassın (yani Allah’ ın vahy ile tebliği ettiği ifade ile Peygamberin ilahi kontrol altında ifade ettikleri) iki kategorik ifade biçimidir. Biri zahir (dış), diğeri batın (iç) olmak üzere iki kategoriyi öngörür. 27 28 29 30 31 32 İbn Rüşd’ e göre de batın olan bir anlamı tevil etmek gereklidir, ama bunu sıradan insanlar değil, ancak bilgide derinleşenler yani burhan ehli filozoflar yapmaya girişmelidir. Zahir, o anlamlar için verilen örnekler, batın da ancak burhan sahiplerine açık olan yine o anlamlardır. Tevilin yapılması gereken yerler vardır, ancak bir ifade her üç insan sınıfına (yani Halk bilgisi, Salt bilim bilgisi, Hikmet bilgisi) kullandığı yöntemlerle anlaşılıyorsa burada tevil gerekmez; hatta bunu tevile kalkışanı İslam dairesinin dışına atar. Özellikle dinin temel ilkelerinde tevil kabul edilemez. 33 34 35 “Dinin temel ilkesi olmayacak bir ilke olabilir mi? Vahiy olacak ama dinin temel ilkesi olmayacak, mümkün mü? Kim belirleyecek, bu temel ilkeleri?” C.Akyol 36 37 38 İbn Rüşd’ e göre açıkça bilgin olmayanlar, ifadeyi zahirine göre anlamaları gerekir. Çünkü halk kesimlerinin tevile kalkışmaları küfürdür, onları küfre götürü. Halk tabakalarını tevile çağıranların da durumu onlardan farklı değildir; çünkü küfre çağırmak da küfürdür. 39 40 41 “Ne güzel! Kendisi ve kendisi gibilerinin dışında hiç açık bir kapı bırakmamış. Dina onların dini, bize yalnız onları dinlemek kalıyor!” C.Akyol 42 43 İslam düşünce tarihinde felsefenin son büyük temsilcisi kabul edilen İbn Rüşd (Doğum 1126), hayatı boyunca en büyük ve güçlü eleştirilerini, felsefeye gerçekten ağır darbe indiren Gazali’ ye yöneltmiştir. “Tevil” sözlük anlamıyla yorum demektir. Bazen bir ifadeyi aslına döndürme, söz ve fiil halinde asıl amacına ulaştırma anlamlarında kullanılır. Diğer bir anlamı da doğrudan olmayan açıklama biçimidir. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 Din ve Devlet İşleri/ 2 Teokrasi ve Laiklik, Abdülaziz BAYINDIR 53 / 86 20 3 4 5 6 İnanç Alanı İnanç, insanın bütün ilişkilerini etkiler. İster özel alanda olsun, ister kamu alanında olsun, her yerde etkisini gösterir. V-Bu sebeple her toplum, değişik inanç sahiplerine katlanmaya hazır olmalıdır. 7 8 9 10 11 İlahi dinler, inançlara baskı yapmayı kesinlikle redderler. Peygamberler hep bunun mücadelesini yapmışlardır. Onlar insanı, insana köle olmaktan kurtarmaya ve Allah’ tan başkasına köle olmamalarını sağlamaya çalışmışlardır. Bütün peygamberlerin ortak isteği, insanların Allah’ tan başkasına ibadet etmemesidir. “İbadet” sözlükte kulluk ve kölelik, yani kayıtsız şartsız boyun eğme anlamına gelir. 12 13 14 15 16 17 18 Dini baskı aracı olarak kullanmak isteyenler dini, kişisel olmaktan çıkarıp kurumsal hale getirmişler, insanlar dine kabul ve dinden çıkarma işlemlerini törene bağlayarak inançları da kendi emirleri altına sokmuşlardır. Bir yandan da bu kurum sayesinde devlete hakim olma ve Allah adına devleti yönetme imkanına kavuşmuşlardır. Kimse Allah’ a hesap soramayacağından kendileri sorumsuz bir mevkide bulunmuşlardır. İşte bu teokrasidir. Teokrasi, devletin kilisenin emrine girmesinin adıdır. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Onun için teokrasiye karşı verilen mücadele haklı bir mücadeledir. Laiklik bu mücadelenin adı olmuştur. 19 20 21 “Buraya kadar tespitin hepsine -insanın Allah’ ın kölesi olduğu hariç- katılmamak elde değil, ama bakalım benzer tespitleri Müslümanlık için de yapabilecek mi?” C.Akyol 22 23 Kiliseye benzer bir dini kurumu Müslümanlıkta oluşturmak mümkün olmamıştır. Kuran' ın varlığı buna en büyük engeldir. Kuran, din ve devlet ilişkilerinin ideal prensiplerini ortaya koymuştur. 24 25 26 Devletin Dini Devlet bir kurumdur. Kurumların dini olmaz, insanların dini olur. Devlet namaz kılmaz, oruç tutmaz ve ahiretle ilgili bir endişe taşımaz. Devlet gibi diğer kurum ve kuruluşların da dini olmaz. 20 Abdülaziz BAYINDIR: (d. 1951, Tortum, Erzurum), Türk ilâhiyat profesörü, İslam hukukçusu. Atatürk Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi' nden 1976 yılında mezun oldu. 1976' dan 1997 yılına kadar İstanbul Müftülüğü' nde çalıştı. Bu süre zarfında uzman, müftü yardımcılığı, Fetva Kurulu Başkanlığı ve Şer'iyye Sicilleri Arşivi yöneticiliği görevlerinde bulundu. 1984’ de “Şer’iyye Sicilleri doğrultusunda Osmanlılarda Muhakeme Usulleri” isimli teziyle İslam Hukuku dalında İlâhiyat Doktoru; 1987’de İslam İktisâdıyla ilgili çalışmalarıyla da Kelam ve İslam Hukuku dalında doçent oldu. 1993’te Süleymaniye Vakfı’nı kurdu. 1997 yılında İstanbul Müftülüğü' ndeki görevinden ayrılarak İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi' ne öğretim üyesi (doçent) olarak geçti. 2003 yılında ise İslam Hukuku profesörü oldu. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 54 / 86 1 2 3 4 Müslümanlar kimseyi Müslüman olmaya veya Müslüman gibi davranmaya zorlayamazlar; tam tersine her kese inandığı gibi yaşama imkânı verirler. Bu böyle olduğu için Müslümanların devleti, din devleti yani teokratik devlet olamaz. Onlar, insanları Allah adına değil, kendi adlarına yönetirler. İyi yöneten sevap kazanır. Kötü yöneten ise onun sorumluluğunu üstlenir. 5 6 7 8 Din devleti demek doğru olmadığı gibi dinsiz devlet demek de doğru değildir. Dindarlık veya dinsizlik sadece insanla ilgili bir kavramdır. Bu sebeple hiç kimse, din konusunda devlete ait bir kurum veya kuruluş adına konuşamaz. Çünkü bu kurum ve kuruluşlar, aynı inanca mensup kişilerin oluşturduğu bir dinî cemaat değildir. 9 10 “Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi inanırdı. Öyle iken insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın?” (Yunus 10/99) 11 12 Devlet güneş gibi olmalıdır. Güneş nasıl Müslüman, Hristiyan, Yahudi, zengin, fakir ve ırk ayırımı yapmadan herkese aynı mesafede ise devlet de vatandaşlarına karşı hep aynı mesafede durmalıdır. 13 14 15 16 Laiklik 17 18 Kilise, Allah adına hareket ettiğini öne sürerek kıralı, hükümetleri ve valileri belirlemede ve göreve getirmede kendini yetkili görmüştür. 19 20 21 “Yalnız kiliseye değil, o günün Hıristiyanlık anlayışına da karşı geliştir. O günün kilisesi, o günün Hıristiyanlık anlayışının ürünüdür; Kilise, Hıristiyanlıktan bağımsız davranmamıştır.” C.Akyol 22 Türkiye' deki resmi belgelerde de laiklik dine karşı değildir. Anayasa'nın 2. maddesi şöyledir: 23 24 25 "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. " 26 27 28 Demek ki, laiklik Türk Devleti'nin bir özelliğidir. Devletin bir başka özelliği de insan haklarına saygılı olmasıdır. Anayasa' nın 24. maddesi her vatandaşa vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyeti tanımıştır. Yani Anayasa, laikliğin devletin bir özelliği olduğunu, vatandaşın dindar olabileceğini kabul etmiştir. 29 30 31 Anayasa'nın Başlangıç' ında da; "... laiklik ilkesinin gereği kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı.. " ifade edilmiştir. Demek ki vatandaşa hizmet götürülürken dini inançlarına göre ayırım yapılamaz. 32 33 Bu, İslam' da zaten vardır. Bu konuda sabıkası olmayan bir dinin mensubuyuz. Dinimiz insanlarla ilişkilerde onların dinlerinden kaynaklanan bir ayırıma izin vermez. 34 35 Bütün bu durumlara göre laiklik, dine karşı değil devletin dinî kurumların hakimiyetine girmesine karşıdır. 36 37 38 39 40 41 İslam' da devleti hakimiyeti altına alacak bir dini kurum yoktur. Türkiye Cumhuriyeti laikliği kabul ederken hiçbir dini kuruluşun tepkisini almamıştır. Çünkü İslam’ da hem devleti hakimiyeti altına alacak bir dini kurum yoktur hem de laiklik için yapılan yukarıdaki tanımların İslam' a aykırı bir yanı yoktur. Ayrıca İslam' da ruhban sınıfı da bulunmaz. Hiç kimse bu dini, insanlar üzerinde nüfuz sağlamanın aracı olarak kullanamaz. İslam’ da ne din adamı, ne de bir başka kişi Allah adına hareket edebilir. 42 43 Türkiye'de, azımsanmayacak oranda ateist, yani hiç bir dini kabul etmeyen insanlar vardır. Ateistler din ile ilgili her görüntüyü laikliğe aykırı sayarken dine uzak duran kişiler, kendilerinin hoşlanmadığı dini Laiklik Fransa'da doğmuştur. Fıransızca' da dini kuruluşların hakimiyetinden bağımsız olan kuruma Laik (laic veya laique) denir. Bu ülkede dini kuruluş deyince Katolik kilisesi anlaşılır. Laiklik mücadelesi Hristiyanlığa karşı değil, kiliseye karşı verilmiştir. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 55 / 86 1 2 3 4 görüntüleri laikliğe aykırı sayıp ortadan kaldırmaya çalışırlar. Bunlar laikliği dini bir kurumun hakimiyetine karşı mücadele olmaktan çıkarıp doğrudan dine karşı mücadeleye dönüştürmüşlerdir. Onlara göre Allah' ın sosyal ve kamusal alanla ilgili emirleri uygulanamaz. O alanda yetkili olan kendileridir. 5 6 “Evet, ben sizdenim, size evet dedim ama artık siz de benim dediğimi yapın, noktasına geldik!” C.Akyol 7 8 “Devlet, sosyal ve kamusal alanda yasa çıkaramazsa –dinlerden- bağımsız, başka hangi alan var?” C.Akyol 9 10 Onların görüşlerine aykırı düşen dinî emir ve uygulamalar ya değiştirilmeli, ya da yürürlükten kaldırılmalıdırlar. Onların saygı duydukları din, kendi anlayışlarına uyan dindir. 11 12 “Onların da saygı duydukları devlet/laiklik onların anlayışlarına uyan devlettir.” C.Akyol 13 14 15 İslam’ a karşı çıkmak her şeyden önce evrensel değerlere karşı çıkmaktır. Zira İslam' ın istediği şeyler, insan tabiatı ve sosyal hayatla, yani bütün evrensel değerlerle tam bir uyum içindedir. Çünkü bu din, o değerleri koyan Allah'ın dinidir. 16 17 “Birden bire Ortaçağ Kilisesi gibi konuşmaya başladı.” C.Akyol 18 19 20 21 22 23 Kuran’ a Uygun Müslümanlık 24 25 “Batıcılar ve dindarlar!” C.Akyol 26 Son yıllarda gösterilen gayretler her iki kesimi de Kuran' ın etrafında toplamıştır. 27 28 29 30 31 32 İran Benzeri İslam Cumhuriyeti 33 34 35 36 37 38 İşte bir tarafta imamlarını kutsal bir kişiliğe büründüren Şiilik, diğer tarafta Hz. peygamberi bile herkes gibi bir insan sayan ehlisünnet inancı. Biri devlet başkanlığını dinî bir makam sayarken diğeri siyasi bir makam saymaktadır. Üstelik Sünniler devletlerini, İslam adıyla değil, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı gibi adlarla kurmuşlardır. Dört halife döneminde devlete ad bile konmamıştır. Bunlar boşuna değildir. Arada bu kadar fark varken Şiiler ile ehlisünneti aynı saymak kabul edilemez bir hata olur. Türkiye' de İran benzeri bir İslam Cumhuriyeti kurulacağını iddia edenler esasen bu farkı yeterince bilmeyenlerdir. 39 40 41 Kilise ve Teokrasi Türkiye' de kendini Müslüman saymayan azdır. Kendini Müslüman sayanlar iki kesimdir. Birinci kesim kendini inanç boyutunda Müslüman sayar. Onların içinde oruç tutan, kurban kesen, bayram namazı kılan ve zaman zaman Cuma namazına gidenler vardır. Onlar Batı medeniyetini hedeflemişlerdir. Kolaylık olsun diye onlara "Batıcılar" diyelim. Diğer kesim ise dinin emirlerini yerine getirme arzu ve kararlılığı içindedirler. Onlara da "dindarlar" diyelim. İslam dini ruhban sınıfını kabul etmez. Allah önünde insanların hepsi eşittir. Bunun tek istisnası Şiilikte vardır. Bu mezhep devlet başkanının kim olacağı hususunda çıkan ihtilaftan doğmuştur. Onlara göre imam, yani devlet başkanı Hz. Peygamber tarafından tayin edilmiş olmalı ve bütün günahlardan arındırılmış bulunmalıdır. Şiiler bu şahsın Hz. Ali olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Yani onlara göre devlet başkanlığı siyasi bir makam değil, dini bir makamdır. Teokrasi, theos (tanrı) ve kratein (hükmetmek) sözlerinden oluşan birleşik bir kelimedir. Hakimiyeti Tanrıya, ya da Tanrı iradesine dayandıran yönetimler için kullanılır. Buna göre krala ve hükümetlere Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 56 / 86 1 2 itaat Tanrı'ya itaattir. Onlara karşı gelmek Tanrı'ya karşı gelmektir. Çünkü kral, hükümetler ve valiler Tanrı tarafından belirlenir ve onun tarafından göreve getirilirler. 3 4 5 Kilise, teokratik sistemin en temel kurumudur. Çünkü bu sistemde kralı, hükümetleri ve valileri belirleyen ve göreve getirenin Tanrı olduğuna inanılır. Hırıstiyanlara göre Tanrı Baba, Oğul ve Kutsal Ruh üçlüsüdür. Oğul İsa' dır. "Gökte ve yeryüzünde bütün iktidar ona verilmiştir ." 6 7 8 İsa adına hareket etme ve karar verme yetkisi ise kiliseye aittir. İsa kilisede hazır bulunur. Çünkü kilise onun manevi varlığı ile bütünleşmiştir. Kutsal Ruh ise kiliseyi Allah' ın yani Baba' nın nimeti ve armağanlarıyla doldurur ve hatalardan korur. 9 10 Matta İncil' ine göre Hz. İsa çarmıha gerilip defnedildikten üç gün sonra kabrinden çıkmış, Galile' de 11 havarisine görünmüş ve şöyle demiştir: 11 12 13 "Gökte ve yeryüzünde bütün iktidar bana verilmiştir. Şimdi gidin, bütün ulusları öğrenci yapın. Onları Babam, Ben ve Kutsal Ruh adına vaftiz edin. Sizlere buyurduğum her şeyi tutmalarını onlara öğretin. İşte dünyanın sonuna kadar ben her an sizlerle beraberim." 14 15 16 17 Teokratik düzende kralı, hükümetleri ve valileri belirleme ve göreve getirme yetkisi kiliseye aittir. Çünkü kilise Tanrı adına hareket eder ve ona ait olan yetkiyi kullanır. Fakat kilise bu konuda bir sorumluluk üstlenmez. Zaten Kutsal Ruh' un kiliseyi hatalardan koruduğu inancı onlara sorumluluk yüklemeye engeldir. Buna göre teokrasiyi şöyle tarif etmek gerekir: 18 19 "Teokrasi, hakimiyeti kilisenin iradesine bırakan yönetim biçimidir. Bu sistemde kralı, hükümetleri ve valileri belirleyen ve göreve getiren kilisedir." 20 21 22 23 “Her şey birkaç şey yoktur demek kadar kolay olsaydı keşke: İslam’ da ruhban sınıfı yok, kilise yok, vaftiz yok, teokrasi yok, Allah’ la kul arasına girilmez ve … ve … ve … . Ama bu kadar kolay olmuyor! Hele de olan biten bu kadar apaçık ortada iken!” C.Akyol 24 25 26 27 28 29 Kuran ve Teokrasi 30 31 Teokrasi, Allah'a boyun eğer gibi yöneticilere boyun eğmeyi ister. Onlara itaat Allah'a itaat, onlara muhalefet Allah'a karşı gelmek sayılır. Kuran bunu da şirk sayar. 32 33 Şirk yani Allah' ın yetkisini paylaşma veya birileriyle paylaştırmaya kalkma günahı bağışlanmaz tek günahtır. 34 35 “Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi inanırdı. Öyle iken insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın?” (Yunus 10/99) Kur'an'da devlet başkanı, yöneticiler ve yönetim sistemiyle ilgili özel bir hüküm yoktur. Bu konuda Hz. Muhammed'den de bir emir ve tavsiye gelmemiştir. Bu, yöneticilere bir kutsallık verilmediğini onların hiç bir konuda dokunulmaz sayılamadığını gösterir. Teokrasi bu anlayışa zıt olarak Allah'ın yetkisinin bir kuruma devri veya onunla paylaşılması anlamına geldiği için bu yetkiyi kullananların sorumsuz, kutsal ve dokunulmaz olmasını gerektirir. Kur'an'a göre böyle bir davranış şirktir. 36 37 38 39 40 41 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 57 / 86 1 1. 2 3 4 5 6 7 8 BÖLÜM 2. 9 LAİKLİK ANAYASALARDA 10 11 12 13 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 Anayasanın Anlamı, Mümtaz SOYSAL 58 / 86 21 2 3 4 5 6 1982 Anayasası 24. Maddenin Son Fıkrası 7 8 9 Laik Devlet İlkesinden Ne anlamak Gerekir? “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanmaz.” İlk kullanıldığı Batı dillerinde “dine ya da kiliseye ait olmayan” anlamını taşıyor. Laiklik, Batı toplumlarında, belli başlı üç aşamadan geçerek bugünkü geniş anlamını kazanmış: 10 11 12 13 Birinci aşamada, devlet organlarına güdülen mezhep yobazlığının kaldırılması, dinsel inançların insanlara eşit davranılmasını engellememesi sağlanmış. Ama buna karşın, bir süre devlet kuruluşlarıyla din kuruluşları arasındaki kaynaşma sürüp gitmiş, devletler resmi bir dine sahip sayılmışlar. 14 15 16 İkinci aşama, bu devlet dini denen şeyin kaldırılması oluyor. Yine de, İngiltere gibi, bugün hala resmi dine sahip ülkeler var. Yalnız, buralarda, artık bu resmi dinin vatandaşlara karşı davranışlara yol açması söz konusu değil. 17 18 19 20 21 Üçüncü aşama olarak, hukuk sisteminin ve kamu hizmetlerini düzenleyen kuralların dinsel ya da dinle ilgili kurallar olmaktan çıkarılması geliyor. Kabul etmek gerekir ki, bugün laik diye bilinen hukuk sistemlerinin çoğunda, kuralların temeli dinsel inançlara ve başlangıçtaki düsturlara kadar iniyor; fakat bir davranış kuralının başlangıç bakımından dinsel olması, onu zamanla “laikleşmiş” ve belirli gereksinimlere karşılık veren bir formül haline gelmesine engel olmamıştır. 22 23 24 Türk toplumunun özel durumu, laiklik ilkesine değişik bir unsurun daha eklenmesini zorunlu kılıyor. Bu da, dinin toplum işlerinden, toplumsal görevlerinden sıyrılıp “vicdanlara itilmesi”, kişilerin iç dünyalarından dışarıya taşmayan bir inançlar bütünü sayılabilmesi. Bu, aynı zamanda, dünya işleriyle 21 Mümtaz Soysal: (15 Eylül 1929), 1961 Anayasası'nın imza sahiplerinden biri olarak isim yapan hukukçu ve siyaset adamıdır. Galatasaray Lisesi'ni (1949), ardından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (SBF) (1953) bitirdi. Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü'nde asistan olarak görevliyken fark dersi sınavlarını vererek Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden de mezun oldu (1954). 1956'da SBF'de asistan olarak çalışmaya başladı; 1958'de siyasal bilimler alanında doktora çalışmasını tamamladı. SBF'de Anayasa Hukuku profesörü olarak uzun yıllar ders verdi. 1991 seçimlerinde Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) listesinden Ankara'dan kontenjan adayı oldu ve TBMM'ye seçildi. TBMM'de Çekiç Güç, OHAL, demokratikleşme, Kıbrıs, özelleştirme gibi konularda hükümet politikalarını eleştiren Soysal, özellikle özelleştirme konusundaki yetki yasaları için Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı başvurularla koalisyon ortağı DYP'lilerin tepkisini çekti. Bu başvuruları sonucunda Anayasa Mahkemesi tarihinde ilk kez bir yürütmeyi durdurma kararı verdi. Anayasa Profesörü Soysal, SHP'nin hükümet ortaklığı içindeki pasif tutumuna sürekli tepki gösterdi, "vuruşarak çekilme" yaklaşımıyla Türk siyasi literatürürne geçti. Murat Karayalçın döneminde kısa bir süre için dışişleri bakanı olarak görev yaptı. Ancak bir süre sonra bakanlıktan istifa etti. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 59 / 86 1 2 3 4 çok yakından ilgili olan İslam dininin kendi içinde de bir büyük değişikliğe ve eğer İslam’ da hiç bulunmayan bir terim kullanmak gerekirse, bir reforma girişmek demekti. Bir bakıma Atatürk’ ün uygulamak istediği laiklik politikası, dini toplumsal olmaktan çıkarıp, kişiselleştirirken, Müslümanlığın temel niteliklerinden birine de dokunmuş oluyordu. 5 6 7 8 9 Laiklik açısından Türk toplumu ile Batı toplumları karşılaştırıldığında, bu ilkenin gerçekleştirilmesini güçleştiren ve kolaylaştıran unsurlar bakımından tam bir karşıtlık dikkati çekiyor. İslam dini, din ile devlet işlerini ayırmak şöyle dursun, bunlarda tam bir kaynaşma getiriyor. Din, insanların iç dünyaları kadar, devlet konusundaki davranışlarını da kurallara bağlamak amacını gütmektedir. Bu alanda laikleştirmeye doğru atılan her adım, eninde sonunda dinin kendisiyle çatışmaya kadar varıyor. 10 11 12 Buna karşılık, Hıristiyanlık, ilk ortaya çıkış biçimiyle yeryüzünde egemenlik kurmak iddiası taşımıyordu. Başlıca amacı, “insanlığın öbür dünyadaki kurtuluşunu hazırlamaktı”. Hıristiyanlık, din ve dünya işlerinin kaynaştırılmasını bir başlangıç ilkesi olarak savunmamıştı. 13 14 15 16 17 “İlk ortaya çıkışında ne olduğu önemli değil; o, o zaman zaten Hıristiyanlık değildi, başka bir şeydi; din hiç değildi. Hıristiyanlık kadar devlet işine burnunu sokmuş başka bir din var mıydı? Tüm tek ilahlı dinler, devlete egemen olmuşlardır; Musevilik, Hıristiyanlık, İslamiyet. Bu dinler kendilerinin var oluş alanları dışında hiçbir alan bırakmamışlardır.” C.Akyol 18 19 20 21 22 23 Fakat, laikliğin gerçekleştirilmesi bakımından Hıristiyan ülkelerin karşılaştıkları bir sorun Müslümanlıkta yok. Ortaçağ boyunca “İsa’ nın yerini almak” iddiasıyla gücünü artıran Kilise, hükümdarlardan da ağır ağır devlet içinde devlet hatta devlet üstünde devlet niteliği taşıyan büyük bir kuruluş haline gelmişti. Özellikle Katolik ülkelerde laikliğin gerçekleştirilmesi için atılan her adım bu kuruluşla uğraşmak zorunda kaldı. Oysa Müslümanlığın inançları ve yapısı, askerlikteki rütbe düzenine benzer biçimde örgütlenmiş bir din kuruluşunun meydana çıkmasına elverişli değildi. 24 25 “İslam, devlete sahip; daha nasıl örgütlenecek!” C.Akyol 26 27 28 29 30 Devlet gücüne karşı çıkacak, direnecek böyle bir güç olmayınca, laiklik davasının bazı yönleri kolaylıkla başarılabiliyor. Buna karşılık, bir İslam topluluğunda, din hizmetlerini devlet hizmetlerinden kesin olarak ayırmak çok güç. Daha doğrusu, böyle bir yola gidilip din hizmetlerini toplulukların kendi paralarıyla yürütülecek hizmetler haline getirince, devletten ayrı ve ister istemez ona karşı bir güç olarak belirerek kuruluşların ortaya çıkmasına da katlanmak gerekiyor. 31 32 33 34 35 Amaç, dini kişilerin iç dünyalarından dışarıya taşmayan bir inançlar bütünü durumuna getirmek, onu toplum işlerinden ve toplumsal görevlerinden sıyırıp, vicdanlara itmekti. Bu yapılırken, din hizmetlerini devlet hizmetlerinden büsbütün ayırıp bir cemaat teşkilatı kurmaya gidilseydi, bu örgütün, çok kısa bir zamanda, büyük para gücüyle, birbirine kenetlenmiş adamlarıyla, açıktan açığa devletle çarpışan bir güç haline geleceği muhakkaktı. 36 37 38 Buna karşılık, laikliğe inanmamış bir iktidarın elinde, genel idare içinde yer almış bir din işleri örgütünün de kötü sonuçlar doğuracağı düşünülebilir ama, bu durumda, hiç olmazsa parlamenter ve yargısal denetim yollarıyla, söz konusu kötü sonuçları belli sınırlar içinde tutmak mümkündür. 39 40 41 42 43 44 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 60 / 86 Teşkilatı Esasiye Kanunu 2 20 Kanunusani 1337 3 4 Madde 1- Hakimiyet bilakaydü şart milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. 5 Teşkilatı Esasiye Kanunu’ nun Bazı Mevaddının Tavzihan 7 Tadiline Dair kanun 29 Teşrinievvel 1339 8 Madde 2- Türkiye Devletinin dini, Dini İslam’ dır. Resmi lisanı Türkçe’ dir. 9 Teşkilatı Esasiye Kanunu 6 10 20 Nisan 1340 11 Madde 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. 12 13 Madde 2- (03.02.1937) Türkiye Devleti, cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçıdır. Resmi dili Türkçe’ dir. Makarrı Ankara şehridir. 14 Madde 3- Hakimiyet bilakaydü şart Milletindir. 15 16 17 Madde 75- (13 Şubat 1937) Hiçbir kimse mensup olduğu felsefi içtihat, din ve mezhepten dolayı muaheze edilemez. Asayiş ve umumi muaşeret adabına ve kanunlar hükümlerine aykırı bulunmamak üzere her türlü dini ayinler yapılması serbesttir. 18 Madde 80- Hükümetin nezaret ve murakebesi altında ve kanun dairesinde her türlü tedrisat serbesttir. 19 1924 Tarih ve 491 Sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu’ nun 22 Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun 12 Haziran 1960 23 24 Madde 2- Milli Birlik Komitesi üyeleri aralarında ve Türk Milleti huzurunda şu yeminle vazifeye başlarlar. 25 26 27 28 29 “Bir karşılık beklemeden, ahlak, adalet, hukuk ve insan hakları pirensiplerinden ve vicdani kanaatlerimden başka bir sınırla bağlı olmaksızın kendimi Türk Milletine adadım. Vatanın ve Milletin mutluluğuna ve Milletin egemenliğine aykırı bir ülkü gütmeyeceğim. Demokratik Cumhuriyeti yeni Anayasaya göre düzenlemek ve iktidarı yeni Meclise devretmek ülküsüne bağlılıktan ayrılmayacağım. Bunun için şerefim, namusum ve bütün mukaddesatım üzerine and içerim.” 20 21 30 31 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 61 / 86 1924 Tarih ve 491 Sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu’ 5 nun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkındaki 12 Haziran 1960 Tarihli ve 1 Sayılı Kanun Ek “Kurucu Meclis Teşkili” Hakkında Kanun 13 Aralık 1960 6 7 8 9 10 Madde 12- “Yurdun bağımsızlığı ve bütünlüğü, milletin egemenliği ve mutluluğu, hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları ilkeleri uğrunda bütün gücümle çalışacağım. Adalet ve ahlak esaslarına bağlılıktan ve yeni Anayasayı demokratik ve laik Cumhuriyet esaslarına göre en kısa zamanda hazırlamak ve iktidarı yeni Meclise devretmek ülküsünden ayrılmayacağım. Bunun için şerefim, namusum ve bütün mukaddesatım üzerine and içerim.” 11 Siyasal Bilgiler Fakültesi İdari İlimler Enstitüsü’ nün Anayasa Ön 1 2 3 4 13 Tasarısı 1960 14 15 Başlangıç- …Demokrasi, hürriyet, laiklik, adalet, sosyal güvenlik ve ahlak temellerine dayanan, hukuka bağlı bir devlet düzeni kurmak amacıyla bu anayasayı kabul etmiştir. 16 Madde 1- Türkiye devleti, laik, demokratik, sosyal ve devrimlere bağlı bir Cumhuriyettir. 17 Madde 4- Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. 18 19 20 Madde 11- Hiç kimse din ve mezhebinden ve felsefi inancından ötürü kınanamaz ve farklı muameleye tabi tutulamaz. Kamu güvenliği ve adabına aykırı olmamak şartıyla her türlü ibadet ve dini tören serbesttir. 21 Tarikat, tekke ve zaviyeler yasaktır. 22 23 24 25 Madde 14- Türkler izin almadan her türlü dernek, sendika ve mesleki teşekküller kurmak hakkına sahiptirler. Bu hak ancak kanunla ve devletin varlığını, yurt bütünlüğünü, kamu güvenliğini ve adabını, siyasi hürriyete dayanan demokratik Cumhuriyet rejimini ve laiklik esasını korumak maksadıyla kayıtlanabilir. 26 27 28 Madde 15- …Siyasi partilerin gayeleri ve faaliyetleri devletin varlığına yurt bütünlüğüne, kamu güvenliğine ve adabına, siyasi hürriyete dayanan demokratik Cumhuriyet rejimine ve laiklik esasına aykırı olamaz. 29 30 31 Madde 16- Türkler izin almadan toplanmak hakkına sahiptirler. Bu hak ancak kanunla ve devletin varlığını, yurt bütünlüğünü, kamu güvenliğini ve adabını, siyasi hürriyete dayanan demokratik Cumhuriyet rejimini, laiklik esasını ve kişilerin ana haklarını tecavüzden korumak için kayıtlanabilir. 32 33 34 Madde 26- Türkler kanun ve devlet organları önünde eşittirler. Herkes kanuna uymakla mükelleftir. Hiç kimse cins, soy, ırk, menşe, din, dil, ve siyasi ve felsefi kanaatlerinden dolayı farklı muameleye tabi tutulamaz. Her türlü zümre, sınıf, aile ve fert imtiyazları yasaktır. 35 36 37 Madde 43- Parlamento üyeleri meclise katıldıkları zaman aşağıdaki şekilde and içerler. Yurdun bağımsızlığına ve bütünlüğüne saygı göstereceğime, Cumhuriyet Anayasasına ve kanunlarına uyacağıma, Milletin mutluluğu için çalışacağıma namusum üzerine and içerim. 12 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 İstanbul Üniversitesi 62 / 86 Anayasa Komisyonunun Anayasa Ön 3 Tasarısı 1960 4 5 6 Başlangıç- …Çok eski ve şanlı tarihine, milli mücadele ruhuna, milli egemenliğine, Cumhuriyete, Atatürk inkılaplarına bağlı; yurdu, özlediği gerçek demokrasiye ulaştırmak amacını güden 27 Mayıs ihtilalinin iman ve azmi ile dolu bir millet olarak … 7 Madde 1- Türkiye, demokratik, sosyal ve laik bir Cumhuriyettir. 8 Madde 2- Egemenlik Türk Milletinindir. 2 9 10 Madde 4- Hiçbir kanun Anayasaya aykırı olamaz. Anayasanın hiçbir maddesi hiçbir sebep ve bahane ile ihmal, tatil veya tagyir edilemez. 11 12 Madde 8- Herkes siyasi, felsefi, vicdani, dini, inanç, kanaat ve düşünme ve cins, ırk, dil, şahsi veya sosyal durum ayrımı gözetilmeksizin hukuk önünde eşittir. 13 Madde 11- Herkes, siyasi, felsefi, vicdani, dini, inanç kanaat ve düşünce hürriyetine sahiptir. 14 15 Herkesin inanç, kanaat ve düşüncelerini söz, yazı, resim veya başka herhangi bir yolla tek başına veya toplu olarak açıklamaya ve yaymaya hakkı vardır. 16 17 18 19 20 … Kitap ve risalelerin toplatılması, tiyatro ve opera eserlerinin oynanması ve sinema filimlerinin toplatılması veya gösterilmesi, ancak milli güvenliği, genel sağlığı, genel ahlakı, kişilerin haysiyet, şeref ve haklarına tecavüzü, suç işlemeye kışkırtmayı önlemek ve yargı görevinin gayesine uygun olarak yerine getirilmesini sağlamak maksadıyla, kanunla gösterilen hallerde ve hakimin kararıyla mümkündür. 21 22 23 24 Madde 12- Genel ahlaka ve kamu düzenine aykırı olmamak şartıyla, ibadet ve dini ayinler serbesttir. Hiçbir kişi, zümre, gurup, siyasi parti ve kamu teşkilatının herhangi bir parçası veya mensubu, dini ibadet ve ayin serbestliğini bozamaz, önleyemez veya kişileri ibadet veya ayinlere katılmaya zorlayamaz. 25 26 27 Devlet, Anayasa esaslarına uygun olmak şartıyla, halkın çoğunluğunun veya gerekli görürse, azınlıkta olan din veya mezhep mensuplarının din ihtiyaçlarını veya din eğitim ve öğretimini sağlayacak kamu hizmetleri koyar ve gereken teşkilatı kurar. 28 29 Ergin kişiler ve küçüklerin kanuni temsilcileri kendiliğinden istenmedikçe, kimse din eğitim ve öğrenimine tabii tutulmaz. 30 31 32 Hiç kimse dini inançlarını doğrudan doğruya veya dolayısıyla açıklamaya davet edilemez veya zorlanamaz. Resmi belgelerde kişilerin din ve mezhebini gösteren herhangi bir kayıt veya işaret kullanılamaz. 33 34 35 36 Herhangi bir dinin teşkilatı veya mensupları, toplum veya devlet ve diğer kamu tüzel kişileri üzerinde kendi inancı yönünde maddi veya manevi bir tesirde bulunmaya kalkışamaz; kişiler veya toplum üzerinde baskı yapamaz; başkalarının yaşayış ve inanış tarzını denetici davranışlarda bulunamaz ve böyle bir denetlemeyi isteyemez. 37 38 Madde 49- …Siyasi partilerin tüzükleri, programları, kuruluş, işleyiş ve faaliyetleri, Anayasaya, demokrasi düzenine ve laiklik esasına uygun olmak zorundadır. 39 40 41 Madde 52- Kadın, erkek her Türk, ırk, din ve şahsi ve sosyal durum, siyasi ve felsefi inanç ayırımı gözetilmeksizin, sadece ödevin nitelikleri bakımından kanunla aranacak yetenek ve yeterliliğine göre, kamu hizmetlerine alınmasını isteme hakkına sahiptir. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 63 / 86 1 Madde 57- Türkiye halkına, din ve ırk ayırımı gözetilmeksizin, vatandaşlık bakımından Türk denir. 2 3 Madde 78- Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu üyeleri, göreve başlamadan önce aşağıdaki şekilde and içerler: 4 5 6 7 “Yurdun bağımsızlığını ve bütünlüğünü koruyacağıma, Milletin egemenliğine aykırı bir ülkü gütmeyeceğime, Anayasa, hukuk ve demokrasi pirensiplerine, adalete ve ahlak esaslarına uygun hareket edeceğime, milletin mutluluğu için çalışacağıma, şerefim, namusum ve bütün mukaddesatım üzerine söz verir ve and içerim.” 8 9 Madde 191- …Türkiye Devletinin laik bir Cumhuriyet olduğunu ve bütünlüğünü gösteren hükümler değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemez. 10 Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonunun 13 Anayasa Tasarısı ve Anayasa Gerekçesi Anayasa Komisyonu Raporu 09.03.1961 14 15 16 Tarihi Gelişme …Teokratik monarşi kadrosu dışında laik, milli hakimiyete dayanan yeni bir devletin kurulması, Birinci Dünya Savaşı sonunda tarihi bir zorunluluk ortaya çıkmış ve Türk Devriminin eseri olmuştur. 17 18 …Bilhassa İtalya ve Batı Almanya gibi dikta rejimlerinden henüz kurtulmuş ve batı demokrasisine dayanan bir rejim kurmuş olan Devlet anayasalarından faydalanılmıştır. 19 20 21 22 …Laiklik ilkesine gelince; Türk Devriminin temel ilkelerinden biri demokratik bir zaruretin de ifadesi olan laiklik, bir devrim ilkesi olarak devam etmektedir. Nitekim tasarı din istismarını önleyici tedbirler alınmasını sağlayan hükmü ile, laiklik esasını devam ettirmekte ve bu hususu temin etmiş bulunan inkılap kanunlarını da korumuş ve değerlendirmiş bulunmaktadır. 23 24 25 26 Madde 2- …Türkiye demokratik bir cumhuriyettir; halk iradesi ve halk idaresine dayanır…Türkiye Cumhuriyeti laiktir; dinin devlet işlerine karışmasını ve hukukun akli olmayan (nakli) kaynakların tesiri altında bulunmasını reddeder. Bunu dini inkar manasına gelmediği, ancak dinin fertlerin vicdanına terk edildiğini ifade ettiği şüphesizdir. 27 28 29 “Rapordaki bu madde çok önemli, sanki ileride ortaya çıkacak tartışmaları o an görüyor gibi! Laikliğe neden olan tespitini saklamaksızın belirtiyor; din akla dayalı değil nakile dayalı kaynakların etkisi altındadır ve ben bunu reddediyorum, diyor. 30 31 32 33 34 Dinin akla dayalı olmadığını nakle dayalı olduğunu söylemekte dini inkar değildir, diyor. Ayrıca din kişilerin vicdanları içinde kalmalıdır, diyerek, dinin de sınırlarını belirliyor; daha öteye gidiyor, dini tanımlıyor. Peki, din gerçekten bu mu? Bu tanımı, özellikle Müslümanların benimsediğini söylemek zor!” C.Akyol 35 36 37 Madde 19- Vicdan ve Din Hürriyeti Bu maddenin ilk fıkrasında, yüzyıllardan beri temel hak ve hürriyetlerinin en başında gelen vicdan ve din hürriyeti ve onun bir tatbiki mahiyetinde olan ibadet hürriyeti ilan edilmiştir. 38 39 40 41 Dördüncü fıkranın hükmü, vicdan hürriyetinin kötü kullanılmayacağını, bir istismar kaynağı haline getirilemeyeceğini ifade etmektedir. Ki, memleketimizin geçirdiği acı tecrübelere dayanmakta ve hayati bir ihtiyaca cevap vermektedir. Din ve vicdan hürriyetini tanımanın gayesi, hiçbir zaman dini duyguların siyasi alanda bir aldanma ve aldatma vasıtası haline getirilmesi ve dinin din bezirganlarının elinde 11 12 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 64 / 86 1 2 3 kirletilmesi imkanını yaratmak olmadığına göre, böyle bir yasağı tanımanın din ve vicdan hürriyetine aykırı olmadığı, bilakis, onu korumanın ve sağlamlaştırmanın en esaslı bir şartı olduğu kabul edilmek gerekir. 4 1961 Anayasası Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 5 Başlangıç 6 7 8 … İnsan hak ve hürriyetlerini, milli dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve teminat altına almayı mümkün kılacak demokratik hukuk devletini bütün hukuki ve sosyal temelleriyle kurmak için; 9 … 10 GENEL ESASLAR 11 12 13 14 II. Cumhuriyetin Nitelikleri Madde 2. Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına be Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. 15 16 17 18 IX. Devlet Şeklinin Değişmezliği Madde 9. Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hükmü değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. 19 TEMEL HAK VE ÖDEVLER 20 21 22 23 24 II. Temel Hak ve Hürriyetlerin Özü, Sınırlanması ve Kötüye Kullanılması Madde 11. (20.09.1971) … Bu Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirisi, insan hak ve hürriyetlerini veya Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayırımına dayanarak, nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak kasdı ile kullanılamaz. 25 26 27 28 III. Eşitlik Madde 12. Herkes, dil, ırk cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir. 29 KİŞİNİN HAKLARI VE ÖDEVLERİ 30 31 32 33 IV. Düşünce ve İnan. Hak ve Hürriyetleri a/ Vicdan ve Din Hürriyeti Madde. (20.9.1971) Herkes, vicdan ve dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 34 35 Kamu düzenine veya genel ahlaka veya bu amaçlarla çıkarılan kanunlara aykırı olmayan ibadetler, dini ayin ve törenler serbesttir. 36 37 Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Kimse, dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz. 38 39 Din eğitimi ve öğrenimi, ancak kişilerin kendi isteğine ve küçüklerin de kanuni temsilcilerinin isteğine bağlıdır. Kimse, devletin sosyal, iktisadi, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 65 / 86 1 2 3 4 kurallarına dayandırma veya siyasi veya şahsi çıkar veya nüfuz sağlama amacıyla, her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz, bu yasak dışına çıkan veya başkasını bu yolda kışkırtan gerçek ve tüzel kişiler hakkında, kanunun gösterdiği hükümler uygulanır ve siyasi partiler Anayasa Mahkemesince temelli kapatılır. 5 1982 Anayasasında Laiklikle İlgili Maddeler 6 Başlangıç 7 8 “…Laiklik ilkesinin gereği kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı, …” 9 10 11 II. Cumhuriyetin Nitelikleri Madde 2. Türkiye Cumhuriyeti… demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. 12 13 14 IV. Değiştirilemeyecek Hükümler Madde 4. … 2. Maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri … değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. 15 16 17 VI. Egemenlik Madde 6. Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir… 18 19 20 VII. Yasama Yetkisi Madde 7. Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. 21 22 23 24 III. Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye Kullanılması Madde 14. … Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri… din ve mezhep ayırımı yaratmak… bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzenini kurmak amacıyla kullanılamazlar. 25 26 27 Madde 16. …kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz… 28 29 30 VI. Din ve Vicdan Hürriyeti Madde 24. Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 31 14. madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. 32 33 Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve suçlanamaz. 34 35 36 37 Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır. 38 39 40 Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfus sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 66 / 86 1 2 3 4 Siyasi Partiler Madde 68. (Değişik) … Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, …, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz…. 5 6 7 8 Andiçme Madde 81. …hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma … 9 10 11 12 13 Diyanet İşleri Başkanlığı Madde 136. Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve millete dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir. 14 15 16 17 18 İnkılap Kanunlarının Korunması, Madde 174. Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılap kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz. 19 1. 3 Mart 1340 (3 Mart 1924) tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu, 20 2. 25 Teşrinisani 1341 (25 Kasım 1925) tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun, 21 22 3. 30 Teşrinisani 1341 (30 Kasım 1925) tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına dair kanun, 23 24 25 4. 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikah esası ile aynı kanunun 110 uncu maddesi hükmü, 26 5. 20 mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun, 27 28 6. 1 Teşrinisani 1928 tarihli (1 Kasım 1928) ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun, 29 30 7. 26 Teşrinisani 1934 (26 Kasım 1934) tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa gibi lakap ve unvanların kaldırıldığına dair kanun, 31 32 8. 3 Kanunuevvel 1934 (3 Aralık 1934) tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun. 33 34 35 36 37 38 39 40 41 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 67 / 86 Birleşik Devletler Bağımsızlık Bildirisi 2 04.07.1776 3 4 5 6 İnsanlarla ilgili olaylar akıp giderken, bir halk için kendisini bir başkasına bağlayan siyasi bağları koparmak ve dünya devletleri arasında -doğa kanunları ile o doğanın İlahının hak tanıdığı- ayrı ve eşit yeri almak zorunlu olduğunda, insanlık camiasının kamuoyuna karşı gösterilmesi gereken saygı, o halkı, böyle bir ayrılışa götüren sebepleri açıklamakla yükümlü kılar. 7 Şu gerçeklerin apaçık olduğuna inanıyoruz: 8 9 Bütün insanlar eşit yaratılmışlardır; yaratan, insanları, başkalarına devredemeyecekleri bazı haklarla donatmıştır. 10 … 11 12 Sonuç olarak, biz, Amerika Birleşik Devletleri’ nin -Genel Kongre halinde toplanmış- temsilcileri, Evreni Yüce Hakimini niyetlerimizin doğruluğuna tanık tutarak-, … 13 -Ulu Rab’ bin himayesine tam bir güvenle dolu olarak- … 14 Birleşik Devletler Anayasası 15 17.09.1787 16 17 18 19 Biz, Birleşik Devletler halkı, daha yetkin bir birlik meydana getirmek, adaleti yerleştirmek, yurt içi huzuru sağlamak, dışarıya karşı ortak savunmayı gerçekleştirmek, genel refahı yükseltmek ve hürriyetin nimetlerinden yararlanmak ve bizden sonra gelecekleri de yararlandırmak amacıyla Amerika Birleşik Devletleri için bu Anayasa’ yı düzenliyoruz. 20 21 22 23 Ayrım 9… Birleşik Devletlerce hiçbir asalet unvanı verilmez ve Birleşik Devletler’ de ücretli ya da fahri bir görevi olan hiç kimse, Kongre’ nin izni olmadan, herhangi bir kıraldan, pirensten ya da yabancı bir devletten herhangi bir hediye, mevkii ya da unvan kabul edemez. 24 25 26 Yürütme Ayrım 1… başkan, göreve başlamadan önce, şu andı içer ya da beyanda bulunur: 27 28 29 “Birleşik Devletler Başkanlık görevini bağlılıkla yerine getireceğime ve Birleşik Devletler Anayasası’ nı bütün gücümle koruyup gözeteceğime ve savunacağıma resmen ve açıkça and içerim (ya da kesin olarak söylerim). 30 31 32 33 Anayasa Değişiklikleri Dışarıdan içeriye göç ya da halen mevcut federe devletlerden herhangi birinin ülkesine kabulünü uygun gördüğü kimselerin dışarıdan getirilmesi, Kongrece, 1808 yılından önce, hiçbir yasaklayıcı kayda tabi tutulamaz. 34 … 35 36 Bu madde 1808 yılından önce değiştirilemez, bir de hiçbir federe devlet, kendi muvafakati olmadan, Senato’ daki diğer federe devletlerle eşit oy hakkından yoksun kılınamaz Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 68 / 86 1 2 3 4 Çeşitli Hükümler … bu Anayasaya bağlı kalacaklarına and içerler ya da bu hususta açıklamada bulunurlar; ancak, Birleşik Devletlerin otoritesine tabi bir görev ya da kamu hizmetine yeterlik şartı olarak dinle ilgili bir beyan asla istenmez. 5 6 7 8 9 Değişiklikler 1. Değişiklik (1791) Kongre, bir din kuran ya da bir dinin gereklerinin serbestçe yerine getirilmesini yasaklayan, söz ya da basın hürriyeti ile yurttaşların sükunetle toplanması ve şikayetlerini hükümete bildirmek için dilekçe verme haklarını kısıtlayan hiçbir kanun yapamaz. 10 11 12 9. Değişiklik (1791) Bazı hakların bu Anayasa’ da sayılmış bulunması, halkın muhafaza ettiği diğer hakların kaldırıldığı ya da kısıtlandığı anlamına gelmez. 13 Fıransa, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi 14 26.08.1789 15 16 17 18 Fıransız halkının Milli Meclis halinde toplanan temsilcileri, insan haklarının bilinmemesinin, unutulmamasının ya da hor ve hakir görülmesinin, kamunun başına gelen felaketlerin ve hükümetlerin bozulup baştan çıkmasının yegane sebepleri olduğu noktasından hareketle, doğal, devredilmez ve kutsal insan hakların, resmi ve aleni bir bildiri ile açıklamaya karar vermişlerdir. 19 20 21 Madde 2. Her siyasi topluluğun amacı, insanın doğal ve zaman aşımına uğramaz haklarının korunmasıdır. Bu haklar hürriyet, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnmedir. 22 23 24 Madde 3. Her egemenliğin özü, ilke olarak, millettendir. Hiçbir heyet, hiçbir fert, milletten açıkça gelmeyen herhangi bir otoriteyi kullanamaz. 25 26 27 Madde 10. Açıklanması, kanunca kurulan kamu düzenini bozmadıkça, hiç kimse -dini nitelikte de taşısa- düşünce ve kanılarından dolayı tedirgin edilmemelidir. 28 Fıransız Cumhuriyeti Anayasası 29 4.10.1946 30 31 32 Başlangıç Fıransız halkı, -1789 Bildirisi ile saptanmış ve 1946 Anayasası’ nın başlangıcı ile doğrulanıp, tamamlanmış biçimleriyle- insan haklarına ve milli egemenlik ilkelerine bağlılığını resmen ilan eder. 33 … 34 35 36 37 Egemenlik Madde 2. Fıransa bölünmez, laik, demokratik ve sosyal bir cumhuriyettir. Cumhuriyet, köken, ırk ya da din farkı gözetmeksizin bütün yurttaşların kanun önünde eşitliğini sağlar; bütün inançlara saygı gösterir. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 69 / 86 1 2 Madde 3. Milli egemenlik halkındır… 3 4 5 6 7 Anayasa Konseyi Madde 61. Organik kanunlar, yayınlanıp ilan edilmeden önce ve parlamento meclislerin iç tüzükleri ise uygulanmadan önce, Anayasa Konseyine sunulmalıdır; Anayasa Konseyi bunların Anayasaya uygunluğu hakkında karar verir. 8 9 …Anayasa Konseyi, bir aylık süre içinde karar vermek zorundadır. Bununla beraber, hükümetin isteği üzerine, eğer ivedilik varsa, bu süre sekiz güne iner. 10 11 Madde 62. Anayasaya aykırı ilan edilen bir hüküm yayınlanıp ilan edilemez ve uygulamaya konulamaz. 12 13 Anayasa Konseyinin kararları kesin ve nihai olup, kamu iktidarlarını ve bütün idari ve adli otoriteleri bağlar. 14 15 16 17 Camia Madde 77. … Kökleri, ırkları ve dinleri ne olursa olsun, bütün yurttaşlar hukuksal bakımdan eşittirler. Hepsinin ödevleri aynıdır. 18 19 20 21 Anayasayı Değiştirme Madde 89. …Ülke bütünlüğünü bozmağa yönelik, hiçbir değişiklik işlemine girişilemez yaa da girişilmiş ise devam olunamaz. 22 Hükümetin Cumhuriyet şekli, değişiklik konusu yapılamaz. 23 Fıransız Cumhuriyeti Anayasası 24 27.10.1946 25 26 Başlangıç (4.Ekim.1958 Anayasası’ nda da geçerli) … 27 28 Fıransız halkı, ırk, din ve inanç farkı olmaksızın, her insanın, vazgeçilmez ve kutsal hakları bulunduğunu yeniden ilan eder. 29 Hiç kimse, çalışmasında ya da işinde, aslı, düşünceleri ya da inançları dolayısıyla mağdur edilemez. 30 31 32 33 34 35 36 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 70 / 86 İtalya Cumhuriyeti Anayasası 2 27.12.1947 3 4 5 Temel İlkler Madde 1. … Egemenlik halkındır; halk, bu egemenliği, Anayasada gösterilen şekil ve sınırlar içinde kullanılır. 6 7 8 Madde 3. Bütün yurttaşlar aynı sosyal değerdedir ve cins, ırk, dil, din, siyasi kanaat ve kişisel ve sosyal durum farkı gözetilmeksizin yasa önünde eşittirler. 9 10 11 12 Madde 7. Devlet ve Katolik kilisesi, kendi alanlarında bağımsız ve egemenlerdir. Aralarındaki ilişkiler, Latran Antlaşmaları22’ na düzenlenir. İki tarafın kabul ettiği anlaşma değişiklikleri, Anayasanın değiştirilmesi usulüne tabi değildir. 13 14 15 Madde 8. Bütün dini mezhepler, kanun önünde eşit olarak serbesttir. Katolik mezhebi dışındaki mezheplerin, İtalyan hukuk düzenine aykırı olamamak koşuluyla kendi sitatülerine göre teşkilatlanmak hakları vardır. 16 17 Bu mezheplerin devletle olan ilişkileri, temsilcileri ile yapılacak antlaşma esasları çerçevesinde, yasayla düzenlenir. 18 19 20 21 Madde 19. Kendi dini inancını -erdi ya da ortaklaşa- hangi biçimde olursa olsun serbestçe söylemek ve yaymak, bu inancın propagandasını ve genel adaba aykırı olmadıkça- özel ya da genel olarak ayinini yapmak herkese tanınmıştır. 22 23 24 25 Madde 20. Bir derneğin ya da bir kurumun kiliseye değgin bir nitelik taşıması, dini ya da mezhebi bir amaç gütmesi, özel yasal sınırlamaların sebebi olamayacağı gibi, bunların kuruluşu, hukusal yeterliliği ve tüm faaliyet biçimleri özel mali külfetleri de gerektirmez. 26 27 28 Madde 91. Ant İçme Cumhurbaşkanı, görevine başlamadan önce Parlamento’ nun ortak toplantısında, Cumhuriyete bağlı kalacağına ve Anayasaya uyacağına dair ant içer. 29 30 Madde 139. Anayasa Değişikliği Cumhuriyet şekli, bir Anayasa değişikliğine konu olamaz. 31 32 33 34 35 36 37 38 22 Latran Antlaşması: 1929 yılında Mussolini ile Vatikan (papalık) arasında imzalanmıştı. Buna göre, Vatikan' a 440.000 metrekarelik küçük bir toprak verilmişti. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 71 / 86 Federal Alman Cumhuriyeti Anayasası 2 23.05.1949 3 4 Başlangıç Tanrı ve insanlar karşısındaki sorumluluğun bilincinde olan, 5 … 6 Alman halkı, 7 … 8 9 10 11 Temel Haklar Madde 3. Yasa Önün de Eşitlik 3. Hiç kimse, cinsi, soyu, ırkı, dili, yurdu ve kökeni, inancı, dini ya da siyasi inanç ve görüşleri dolayısıyla zarar uğratılamaz ya da ayrıcalıklı kılınamaz. 12 13 14 15 Madde 4. Din ve İnanç Hürriyeti 1. Din ve vicdan hürriyeti ile dini ve felsefi inanç hürriyetine dokunulamaz. 2. Dinin serbestçe yerine getirilmesi teminat altına alınır. 3. Hiç kimse, savaş zamanında inancına aykırı olarak silahlı hizmete zorlanamaz… 16 17 18 19 20 Madde 5. Açıklama Hürriyeti 1. Herkesin, düşüncesini söz, yazı ve resimle serbestçe açıklayıp yaymak, herkese açık olan kaynaklardan -hiçbir engele uğramadan- bilgi edinmek hakkı vardır. 2. Bu hakları, genel yasaların hükümleri, gençliğin korunması hakkındaki yasa hükümleri ve kişisel onur hakkı sınırlar. 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 Madde 7. Eğitim 1. Eğitim, bütünü ile devletin gözetimi altındadır. 2. Çocukların din tersine katılıp katılmayacaklarına karar vermek, çocukları terbiye ile yükümlü olan kimselerin hakkıdır. 3. Din dersi, laik okullar dışındaki resmi okullarda zorunludur. Din dersi, devletin denetim hakkına halel gelmeyecek şekilde, kiliselerin temel ilkelerde anlaşması suretiyle verilir. Hiçbir öğretmen, arzusu hilafına din dersi vermeye zorlanamaz. 5. Özel bir ilkokul açılmasına ancak, eğitim idaresince bunda özel bir pedagojik fayda bulunduğunun kabul edilmesi ya da çocukları terbiye hakkına sahip olanların talebi üzerine, bölge okulu, dini ya da dünyevi bir okul olarak o belediye sınırları içinde bu çeşit bir okul bulunmaması halinde izin verilebilir. 31 32 33 34 Madde 33. Siyasal haklar Bakımından Almanların Eşitliği 3. Medeni ve siyasal haklardan yararlanma, kamu görevine alınma, kamu görevinde kazanılan haklar, ilgilinin dini inancına bağlı değildir. Kimse, dini bir inanca bağlı olup olmaması ya da felsefi görüşü yüzünden mağdur edilemez. 35 36 37 Madde 79. Anayasanın Değiştirilmesi 3. Federasyonun eyaletlere bölünmesine, eyaletlerin yasamaya katılmaları ilkesine ya da 1-20 maddelerde yazılı ilkelere ilişkin bir anayasa değişikliği kabul edilemez. 38 39 40 Madde 140. Weimar Anayasası Maddeleri Geçerliliği 11 Ağustos 1919 tarihli Alman Anayasası’ nın 136, 137, 138, 139 ve 141. maddeleri hükümleri, bu Anayasa’ nın ayrılmaz parçasıdır. 41 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 2 72 / 86 WEIMAR Anayasası 11.08.1919 3 4 5 6 7 8 9 10 11 Madde 136. 1. Medeni ve siyasi haklar ve ödevler, din hürriyetinin icrası dolayısıyla ne ortadan kaldırılabilir ne de kısıtlanabilirler. 2. Medeni ve siyasi haklardan yararlanma ve kamu görevlerine giriş dini inanca bağlı değildir. 3. Hiç kimse dini inancını açıklamakla yükümlü değildir. Resmi makamlar ancak, kişi için hak ve yükümlülükler doğurması ya da kanunen düzenlenen istatistiklerin gerektirdiği ölçüde, bir kiliseye ya da bir dine mensubiyet konusunda soru sorma hakkına sahiptirler. 4. Hiç kimse dini bir merasim ya da ibadete katılmamaya ya da dini bir yemin şeklini kullanmaya zorlanamaz. 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 Madde 137. 1. Devlet kilisesi yoktur. 2. Dini topluluklar kurma hakkı teminat altına alınır. Dini toplulukların birleşmeleri, devlet ülkesinde hiçbir sınırlamaya tabi değildir. 3. Her dini topluluk, kendi işlerini, herkes için geçerli olan yasaların sınırları çerçevesinde bağımsız olarak düzenler ve yönetir. Görevlilerini, devlet ya da komünlerin müdahalesi olmaksızın tayin eder. 4. Dini topluluklar, medeni hukukun genel hükümlerine göre yeterlik kazanırlar. 5. Halen kamu kuruluşu niteliğinde olan dini topluluklar, bu hüviyetlerini muhafaza ederler. Kuruluş ve üye sayılarına göre devamlılık gösteren dini topluluklara da istekleri üzerine aynı haklar tanınacaktır. Kamu hukuku kuruluşu niteliğindeki dini toplulukların bir birlik kurmaları halinde, bu birlik de kamu hukuku kuruluşu sayılır. 6. Kamu hukuku kuruluşu niteliğindeki dini topluluklar, bölgesel vergi listeleri üzerinden, eyalet hukukunun tespit ettiği şartları çerçevesinde vergi toplamak yetkisine sahiptirler. 7. Belirli bir dünya görüşüne ortaklaşa hizmet etmeyi kendilerine amaç edinmiş dernekler de dini topluluklar gibi işlem görürler. 27 28 29 30 31 32 Madde 138. 1. Devletin kanuna, sözleşmelere ya da özel belgelere dayanarak dini topluluklara yaptığı yardımla, bu konuyu eyalet yasama organlarının düzenlemesiyle sona erer. Devlet, bu konuda temel hükümler koyar. 2. Dini topluluk ve derneklerin mülkiyet ve diğer hakları, onların ibadet, öğretim ve toplum yararına hizmet eden kuruluş ve vakıfları ve diğer servetleri teminat altına alınır. 33 34 35 Madde 139. Pazar ve devletçe kabul edilmiş diğer tatil günleri, -bedeni ve ruhi dinlenme günleri olarak- kanunca korunmakta devam edecektir. 36 37 38 39 Madde 141. Orduda, hastanelerde, cezaevlerinde ve diğer kamu kuruluşlarında ibadet ve maneviyat takviyesine ihtiyaç olduğu ölçüde, dini topluluklara, gerekli dini işlemlerin yapılması hususunda izin verilmelidir. Bu arada her türlü zorlamadan kaçınılmalıdır. 40 41 42 43 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 73 / 86 İsviçre Federal Anayasası 2 29.05.1874 3 4 5 Kadir mutlak İlah’ ın adına! İsviçre Konfederasyonu, konfederelerin ittifakını pekiştirmek, İsviçre Milletinin birliğini, gücünü ve şerefini sürdürmek ve artırmak amacıyla aşağıdaki federal anayasayı kabul etmiştir. 6 7 Madde 118. Anayasayı Değiştirmek Federal Anayasa, her zaman, bütün olarak ya da kısmen değiştirilebilir. 8 Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Anayasası 9 10.09.1963 10 11 12 … Cezayir, Arap Dilinin ulusal ve resmi dil olduğunu ve temel manevi gücünü İslam’ dan aldığını belirtmeyi zorunlu görür. Ancak Cumhuriyet herkesin düşünce, inanç ve serbestçe ibadetine saygıyı güvence altına alır. 13 İlkeler ve Temel Amaçlar 14 15 16 1. Cezayir Demokratik bir Halk Cumhuriyettir. 4. Devlet dini İslam’ dır. Cumhuriyet herkesin düşünce inanç ve serbestçe ibadetine saygıyı güvence altına alır. 17 40. Göreve başlamadan önce Cumhurbaşkanı, Ulusal Meclis önünde aşağıdaki yemini eder: 18 19 20 “Anayasaya saygılı olacağıma, yurdun güvenliğini, ülkenin bağımsızlığını ve birliğini koruyacağıma ve bütün çabamı milletin ve Demokratik Cezayir Halk Cumhuriyeti’ nin yararına kullanacağıma, devrimin esasları ve şehitlerimizin ruhları önünde ulu Allah adına and içerim.” 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 74 / 86 İslam Anayasası, Örnek Çalışma, Ahmet AKGÜNDÜZ 2 3 4 5 6 Başlangıç …İslam’ ın esaslarına uygun tarzda böyle bir nizamın tesisi, İslam hukukun tam olarak tatbikini gerektirmektedir. Öyle ki, İslam, bu nizamın anayasası olacak ve insan, hem kendisini, hem milletini ve hem de bütün insanlığı yeni baştan ona göre tanzim edecektir. 7 8 9 10 11 12 Temel Esaslar Madde 1. a. Hakimiyet, tamamen Allah’ a aittir ve hakim olan hukuk nizamı İslam hukukudur. b. Kuran ve sünnette ifadesini bulan İslam Hukuku yasamanın kaynağı ve hakimiyetin temel esasıdır. c. Yüksek otorite, önemli bir emanet ve sorumluluktur. Halk bunu, şeri hükümlere uygun olarak bizzat kullanılır. 13 “Hüküm ve hakimiyet sadece Allah’ a aittir.” Yusuf Süresi, 67. Ayet 14 15 16 17 “Bu ayetin Diyanet İşleri Başkanlığı’ nın Kuran Türkçe’ sine göre: “…Hüküm ancak Allah' ındır. Ben ona tevekkül23 ettim. Tevekkül edenler de yalnız ona tevekkül etsinler…” diyor. Ahmet AKGÜNDÜZ, burada ayeti de değiştiriyor.” C.Akyol 18 19 Madde 3. İslam devleti ve toplumu, aşağıdaki esaslar üzerinde kaimdir: 20 21 22 23 24 25 a. Şeri hükümlere ittiba (tabi olma, uyma) ve onları hayatın her safhasında tatbik etmek. c. Kainattaki bütün güç ve servetin Allah’ a ait olduğuna, kainattaki her şeyi kullarının menfaati için yarattığına ve kimsenin müdahale hakkının bulunmadığına gönülden inanmak. Bu sebeple her insanın kainatta kendisi için hazırlanan ilahi payı alması tabii hakkı olacaktır. e. Yaratıcının ihsan ettiği şekilde insan haklarını kabul etmek ve yeryüzünün neresinde olurlarsa olsunlar, mazlumlara ve ezilenlere yardımcı olmak. 26 27 28 f. …Fertlerin İslami şahsiyetini geliştirmek ve toplumda İslam’ ın terbiye usulleriyle Müslüman bir yapı teşekkül ettirmek; böylece eğitim programları, kültür, tanıtım ve benzeri konularda da gittikçe gelişen İslami bir yapıya kavuşmak. 29 ı. İslam Milleti’ nin birliğini esas kabul ederek bunun gerçekleştirilmesi için gereken her şeyi yapmak. 30 j. İslam’ a davet ve tebliğ görevini ifa etmek. 31 “Gerçekte biz sana bu Kuranı, Allah’ ın sana gönderdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin 23 Tevekkül: Allah'a teslim olmak, güvenmek, dayanmak, bağlanmak ve sığınmak anlamlarına gelmektedir Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 75 / 86 1 diye hak olarak gönderdik.” Nisa Süresi, 105. Ayet 2 3 4 5 “Bu ayetin Diyanet İşleri Başkanlığı’ nın Kuran Türkçe’ sine göre: “(Ey Muhammed!) Biz sana Kitab' ı (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.” diyor. Ahmet AKGÜNDÜZ, burada ayeti de değiştiriyor.” C.Akyol 6 7 “Kim Allah’ ın indirdiği hükümlerle hükmetmez ise, onlar zalimlerin ta kendileridir.” Maide Süresi, 45. Ayet 8 9 10 11 “Bu ayetin Diyanet İşleri Başkanlığı’ nın Kuran Türkçe’ sine göre: “(Ey Muhammed!) Biz sana Kitab' ı (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.” diyor. Ahmet AKGÜNDÜZ, burada ayeti de değiştiriyor.” C.Akyol 12 13 14 “Her üç ayette de hüküm sözcüğü hükmetmek, egemenlik, sahiplik oluşturmak anlamında değil, karar vermek, görüş bildirmek anlamında kullanılmıştır.” C.Akyol 15 16 17 Madde 8. Fikir, düşünme ve inanç hürriyeti, devletin garantisi altındadır. Bunları neşretme hürriyeti ise, şeri hükümler çerçevesinde korunur. 18 19 Madde 10. a. Her ferdin sadece şeri hükümlere uygun hareket etme hakkı vardır. 20 21 22 23 24 Madde 16. a. Dinde zorlama yoktur. b. Gayrimüslim azınlıkların, dini ayinlerini yapma hakları mevcuttur. c. Azınlıkların haval-i şahsiyesi (hukuki şahısları) hususunda kendi dini hükümleri geçerlidir. Ancak kendileri, İslam hukukunun tatbikini isterlerse, şeri hükümlere tabi olurlar. 25 26 27 Madde 18. a. Vatandaşların, toplantı hürriyeti ve programları şeri hükümlere aykırı olmamak şartıyla her çeşit siyasi, kültürel, ilmi, soysal ve başka gayeli dernek ve müessese kurma hakları mevcuttur. 28 29 30 Devlet Başkanlığı (İmamet) Devlet Başkanlığı (imamet), dinin hükümlerini tatbik ve İslam milletinin maslahatlarını (barış, dirlik) intizama sokma açısından önemli bir müessesedir. 31 32 Madde 24. Devlet Başkanı’ nda (imamda) aran şartlar şunlardır: 33 34 a. Müslüman ve tam ehliyetli olması. c. İslam’ a bağlılığı ile bilinen … 35 36 37 38 39 40 Madde 25. … Meclis, başkandan, İslam hukukunun lafzına ve ruhuna sadık kalacağı; İslam’ ın esaslarına sımsıkı sarılacağı, Anayasa’ ya bağlı kalacağı, devletin topraklarını, fikri, siyasi ve iktisadi bağımsızlığını ve halkın meşru haklarını müdafaa edeceği, ayırım ve imtiyaz söz konusu olmaksızın toplum içinde bütün fertler arasında adaleti temin edeceği ve de fertlerin haklı şikayetlerini bizzat yahut yetkili organlar eliyle tahkik ettireceği hususlarında söz alır. 41 42 43 Madde 26. Devlet reisinin, bazı görüş ayrılıkları bulunsa bile, bütün vatandaşlardan isyan etmeksizin kendisine itaat etmelerini isteme hakkı vardır. 44 Savaş (Cihad) Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 76 / 86 1 2 Madde 57. a. Cihad (Allah uğrunda savaş), daimi ve dini bir farizadır. 3 4 5 6 Alimler Meclisi (Meclisi Ulema) Madde 64. Alimler Meclisi, dindar, müttaki (Allah’ tan korkan), ilimde dirayeti ve asrın meselelerine vukufta basireti herkesçe kabul edilmiş olan İslam Hukuku alimleri arasından teşkil olunur. 7 8 Madde 65. Alimler Meclisinin görev ve yetkilileri şunlardır: 9 10 11 12 13 a. Allah’ ın hükümlerini açıklamak ve Müslüman cemiyetin ihtiyaçlarına cevap vermek için, bir manada İslam hukukundaki içtihat vazifesini ifa etmek. b. Şur’ a Meclisi’ nin vaz ettiği kanunlar huşunda şeri hükümleri ortaya koymak. c. İslam milletini yakından ilgilendiren mühim meseleler hakkında, gecikmeden hakkı söyleyip, İslam’ ın hükmünü izhar etmek. 14 15 16 17 Basın ve Yayın Organları Madde 80. … Basın, yayın, haberleşme ve her çeşit iletişim araçları ile alakalı hürriyetler, İslami değerler ve esaslar çerçevesinde teminat altına alınmıştır. 18 19 Madde 84. b. Devletin İslami esaslarını zedeleyecek hayut şeri hükümlere aykırı olacak tadiller caiz değildir. 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 77 / 86 İslam Anayasa Hukuku, Muhammed HAMİDULLAH 24 2 3 4 5 6 Anayasa Tarihi 7 8 9 Kanunlar, bütün çağlarda, bütün her yerde vardı. Ancak bu hukuk bilgisi, Müslümanlardan önce kimsenin aklına gelmedi. Müslümanlar bu ilmi icat ettiler ve ona Usulu’l Fıkıh (hükümlerin kökleri) adını verdiler, hükümler ve yasaklarda bundan doğar, gelişir. 10 11 Anayasa da böyledir, çok eski çağlardan beri bütün ülkelerde anayasa hükümleri ve esas teşkilat kuralları vardı. Soyut anayasa bundan farklıdır, o şunlarla ilgilenir: 12 13 14 15 Bu bilimde, bir takım konular araştırılır; sözgelimi devlet başkanı kim olacak, seçimi nasıl yapılacak, bir tek kişi mi yoksa bir topluluk mu olacak, görevleri ve hakları nedir? Adalet, savunma, maliye, din, devlet içindeki yabancı vatandaşlarla ilişkiler başka ülkelerle ilişkiler vb. meselelerin merkezi teşkilatı nedir? Bu bilimi (soyut anayasa bilimi), belki de Müslümanlar icat etmişlerdir. 16 17 18 19 20 İslam’ dan Önce Anayasa 21 22 “…İşmuil, kırallığın usulünü kavme söyledi ve kitap yazıp Rabbin önüne koydu. İşmuil bütün kavmi, herkesi kendi evine gönderdi.” (Birinci İşmuil, 10/17-25 Samuel) 23 24 En eski anayasayı, zalim de olsa, Mesih’ ten yaklaşık bin yıl öncesinde görüyoruz. Bundan sonra en eski anayasayı bilge Solon zamanındaki Atina’ da görüyoruz, dönemi yaklaşık MÖ 640-561’ dir. Hukuk felsefesi, (yani, resmi hükümlere niye itaat ediyoruz?) hukukun kaynakları nesih (yürürlükten kaldırma) ve değiştirme nasıldır, hukukun kuralının bulunduğu yerlerde hüküm nasıl çıkarılır, kuralların türleri vb. de böyledir? Musa, Mesih’ ten yaklaşık olarak 1200 yıl önce Mısır’ da doğdu. Mısır’ da hem din hem devlet vardı. Firavun Ahanatun (Amenophis,4: Mö1372-1354), muvahhid25 idi. Bir süre sonra, Ramses kıral oldu; ilahlık iddiasındaydı. Bu Ramses döneminde Musa doğdu, kavmi İsrail Oğulları, Mısır halkının köleleri gibiydiler. 24 Muhammed Hamidullah: (d. 1908, Haydarabad - ö. 2002, Florida), İslam dünyası'nda tanınmış son dönem hadis bilginlerinden birisidir. İlköğrenimini Haydarabad' da tamamladıktan sonra, yine bu kentteki hukuk fakültesini bitirdi. Fakat İslami bilimlere özellikle de siyer ilmine olan merakından dolayı 1936'da Paris Üniversitesi'nde bu konuda eğitim aldı. Daha sonra Almanya'nın Tübingen Üniversitesi'ne kaydolarak "devletlerarası İslam hukuku" alanında ikinci bir doktora çalışması daha yaptı. 1947' de Paris'e yerleşerek ders vermeye başladı. Akademik çevrelerdeki ünü giderek arttı ve ders vermek için Fransa dışındaki ülkelere gitmeye başladı. 1950'li yıllarda Türkiye'ye gelerek İstanbul Üniversitesi Edebiyat ve Hukuk fakültelerinde ve İzmir, Ankara, Konya üniversitelerinde dersler verdi. 25 Muvahhid: Tevhitten, İlahın birliğine inanan. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 2 3 4 5 İşmuil Anayasası 6 7 “Çok iddialı bir söz, iman etmek insanları bu noktaya kadar getiriyor, ne yazık ki!” C.Akyol 8 9 “İman etmenin gücünü anlamak isterseniz, onların iddialarına bakın, göreceksiniz.” C.Akyol 78 / 86 Yahudi, Yunan, Çin ve Hind tarihindeki bir ölçüde anayasaya benzeyen şeyleri gördük. Ancak, herhangi birine esas teşkilatın yüksek otoritesi tarafından emredilen kurallar anlamında anayasa demek zordur. Solon’ un kanunlaştırmasına gelince, onun maksadı kapsamlı bir anayasa değil, kısmi anayasa değişikliğidir. İşmuil Anayasası da sarih değil. İslam’ dan önce bu konuda hiçbir şey yoktur. 10 11 12 13 Hz. Peygamber Döneminde Anayasa 14 15 16 17 “Bu konuyu derinliğine araştırmış, çalışmış bir kişi olarak söyleyebilirim ki söyledikleri doğru değildir. Bu metnin varlığını ondan başka iddia eden yoktur, var olduğunu söylediği metin de kabilelerin İslam öncesi de yaptıklarından farklı bir şey değildir.” C.Akyol 18 19 20 Peş peşe bütün İslam devletlerinin anayasası aynıdır. Hepsi, Kuran ‘ a ve Hz. Peygamber’ in sünnetine dayanır. Kuran ve sünnet, sadece zorunlu şeyleri zikreder: haramlar ve farzlar. Pek çok şey konusunda susarlar. 21 22 23 24 25 Hz. Peygamber, Mekke’ de doğdu. Burada, bir kent devleti vardı. Bir topluluk veya her biri bir kabileden olan ve görevini çoğunlukla babadan oğula mirasla devralan on üyeli bir meclis (kurul) tarafından yönetiliyordu. Her bir üye, çağımızdaki gibi, bakanlara benzer şekilde özel bir görevle ilgileniyordu: Dini görevler, adli görevler, savunma görevleri, mali görevler, dış işleriyle ilgili görevler vb. Bakanların görevleri yaşamları boyunca sürüyordu. Bir kıral veya başbakan yoktu. 26 27 Daru’n-Nedve’ de (yani parlamentolarında) hem barış hem savaş durumunda kent halkına danışırlardı. 28 29 30 Medine’ de bir kent devleti bile yoktu, bilakis kabileler vardı. Her kabile, barışta ve savaşta bütün işlerde bağımsız olarak, bir mahalle veya bir semtte otururdu. Bir miktar Yahudi de vardı. Bağlaşık (müttefik) olarak otururlardı. Yahudilerin özerk bir siyasi kişiliği yoktu, ancak onlar zenginlerdi. 31 32 Muhacirlerin ve Ensar’ın sayısı erkek, kadın ve çocuk olarak 1.500’ ü geçmiyordu; bütün nüfusun sayısı 10.000’ i bulmuyordu. 33 34 35 36 İşte bu zor şartlarda (Evs-Hazrec çatışmaları içinde) Hz. Peygamber bütün kabile başkanlarını toplantıya çağırdı. Onlara konfederasyona dayalı bir kent devleti kurmayı önerdi; yani her kabilenin pek çok meselede özyönetimi olacak, merkez sadece savunma ve savaşın yanı sıra temyiz davalarıyla ilgilenecektir; kabilelerin çoğu kabul etti. 37 38 39 “Üç yıl sonra ne oldu? Medine’ de Yahudi kabilesi kalmadı. Sürüldüler, ya da tümü katledildi. Niye? İsyan ettiler, diye! Bu nedenle bugün, hiçbir ülkede adam kalmaz!” C.Akyol 40 41 42 Medine Devleti’ nin Özellikleri İlk anayasa, Medine’ ye hicretinden sonra, hicri birinci yılda burada kurduğu kent devletinde Hz. Peygamberin yazdırdığı İslam Devleti’ nin anayasasıdır; 53 maddeyi içeren bu anayasa bize kadar gelmiştir. 1. Medine Devleti, bir toplum sözleşmesiyle kurulmuştur. Çünkü bu sırada bu kentte her hangi bir devlet yoktu. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 79 / 86 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 2. Başlangıçta bu çevrede oturan kabilelerin bütünü, özellikle Evs kabilelerinin bir bölümü bu sözleşmeye katılmamıştı. Bunun sebebi belki de, papaz Ebu Emir’ in etkisiydi. Bu papaz, Evs’ liydi, Hıristiyan’dı; vadedilen peygamber olduğunu iddia ediyordu. Bunun için, Medine-i Münevvere’ deki bu kent devletinin, bölgenin tamamını değil, bir kısım topraklarını içerdiğini söyleyebiliriz. 3. Bu devletin bir konfederasyon olduğunu söyleyebiliriz, yani otoritenin sadece bir bölümü merkezin elindeydi. Oluşturucu birimler, yani kabileler siyasi, adli ve mali ek çok işte bağımsızdı. Söz gelimi vatandaşlık verme, merkezle değil, kabilelerle ilgiliydi. Yine aynı kabile içindeki bir ihtilaf için taraflar, merkeze değil, adil yargıç olan kabile başkanına başvuruyorlardı. Taraflar iki ayrı kabiledense merkeze başvurmak zorunluydu. 4. Devletin halkı, türlü unsurlardı: a. Mekkeli muhacirler, hepsi Müslümandılar, b. Medineli Araplar, bir kısmı Müslümandı, onlara Ensar deniyordu; bir kısmı ise putperest müşrikti, c. Medine Yahudileri, d. Hıristiyanların sayısı azdı, belki onlardan bir kısmı bu devlete girmemiş, bilakis ona karşı savaşmıştı. Uhud Savaşı’ nda Müslümanlara karşı savaşan Hıristiyanların sayısı, bazı tarihçilerin belirttiğine göre 50 idi. 5. Bu anayasanın üçte birinden fazlası, Yahudilerle ilgilidir. Bunun anlamı, Yahudilerin bu devlet başkanının seçimine katıldıklarıdır. “Külliyen yalan! Yahudiler, metinde doğrudan değil, dolaylı olarak vardır. Her biri, bir Arap kabilesine bağlanmıştır. Zaten varlıkları da Medine’ de uzun sürmemiştir.” C.Akyol 6. Bu anayasa, din ile dünyayı ayırmamıştır. Dini meselelerde, Muhacir, Ensar veya başka bütün Müslümanlar, bir tek merkezi otoriteye bağlıydı, yani Kuran ve sünnetin otoritesi altındaydı. 7. Yasama gücü, devlet başkanının değil, Allah ve elçisinin elindeydi. Devlet başkanı, bu başkanlık sıfatıyla ülkenin kanununa, yani Kuran ve sünnete uygun olarak, ister sadece Müslümanlara, isterse bütün ülke halkına olsun, idari işlerde emrediyordu. Medineli gayrimüslimler (Sözleşmede taraf değillerdi! CA) Hz. Peygamberin dinlerine ve dünyalarına müdahale etmediğini, bilakis dış düşmanın saldırısına karşı ülkeyi korumak istediğini, herhangi bir gayrimüslim kabileden daha fazla bir askeri gücü olduğunu görünce, bir kent devletinin kurulmasını kabul ettiler (Kimseye bir şey sormadılar. CA) Kabul ve isteklerinin başka bir sebebi daha var: Arap olsun, Yahudi olsun gayrimüslimlerin aralarında görüş ayrılığı ve şiddetli bir düşmanlık vardı. Bir devletin kurulmasıyla, her biri için güvenlik, adalet ve huzur sağlanırdı. Hz. Peygamberin Evs ve Hazrec’ ten olmadığını görünce, her iki grup için de onu bir başkan olarak kabul etmeleri daha kolaydı. 8. Danışma meclisi için özel bir bina yapmak yerine, camiadan yararlandılar. Cami, hicret sırasında Hz. Peygamberin, bir kent devleti kurmazdan önce, Medine’ de yaptığı ilk yapıydı. 39 Hulefa-i Raşidin Döneminde Anayasa 40 41 42 1. Seçim : Kuran, kırallığı reddetmez. Onda cumhuriyetten söz edilmez. Bilakis sadece kırallar zikredilir. Bunların da en iyileri Hz. Davud ve Hz. Süleyman’ dır. En kötüleri ise Irak Nemrud’ u ile Mısır Firavun’ udur. 43 Kuran’ da, 44 “Süleyman, Davud’ a mirasçı oldu.” (Neml, 27/16) Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 80 / 86 1 2 denilmektedir. Sahabe, “ Süleyman, Davud’ a mirasçı oldu” ayetinin zorunluluk değil, caiz ve mubah bir şey olduğu yorumunu yapmıştır. Bunun için, kızı Hz. Fatma’ yı halife seçmediler. 3 4 5 “Eğer, tersi olsaydı, yani Hz. Fatma, halife seçilebilseydi, bugün bambaşka bir İslam’ dan söz ediyor, olurduk. Olumlu anlamda söylüyorum.” C.Akyol 6 7 8 9 10 11 12 2. Seçim Yöntemi: İnsanlardan birkaçı biat ediyor, sonra onları başkaları izliyordu. Bu ilk seçimde -ilk Halife Ebu Bekir’ in seçilmesi- ve genel biatta, İslam Devleti’ nin topraklarında büyük sayıda gayrimüslim bulunmasına karşın, sadece Müslümanları görüyoruz. Gayrimüslimlerin inanç, ibadet, hukuk, adliye vb. iç özgürlükleri olduğu sürece, halife seçiminin dışında kalmaya aldırmazlar(!) belki de devlet Müslümanlarındı, dolayısıyla onların izni ve korumasıyla gayrimüslimler İslam ülkesinde oturuyor, diye düşünüyorlardı. 13 14 15 3. Seçim Sonucu: Biat için (yalnız kabile liderlerinin biatı) insanların çoğunluğu yeterlidir. Bölücülük ve fiili muhalefet yapmadıkları sürece çekimserlerin bulunmasına aldırmadılar. 16 4. Kuran, Hz. Peygambere defalarca şunu emretmişti: 17 “Sana vahiy edilene uy.” 18 19 5. İster Müslüman, isterse gayrimüslim herhangi bir kişinin halifeden şikayeti varsa, bunu yargıca iletebiliyordu. Halife, savunma için yargıcın huzuruna çıkardı. 20 21 22 23 İslam hukuku, fıkıh kitaplarındadır. Fıkıh kitapları, devlet başkanının emirlerinden ibaret değildir, bilakis Müslüman bilginlerinin özgür ve birbirleriyle eşit olarak açıkladıkları görüşlerinden ibarettir. Bunun içindir ki mezhepler arasındaki görüş farklılığı, fukaha -fıkıh ilminin üstadı, din(şeriat) ilminin üstadıarasındaki görüş farklılığı gibidir. 24 25 26 Hulefa-i Raşidin döneminde fıkıh kitapları tedvin -kitap haline getirme- edilmemişti, ama Zeyd bin Sabit ile Hz. Ali’ ye nisbet edilen fetva kitapları vardır; aynı şekilde Zeyd bin Sabit’ e miras hukukuyla ilgili bir kitap da nisbet edilir. 27 28 29 Evet, Hz. Ebubekir döneminden beri daima şura -danışma- vardı. Danışmadan sonra halife, bazen çoğunluğa uymuyordu. Ama gerçekte bunda şuranın reddi yoktur, bilakis Kuran’ ın yürütülmesi söz konusudur veya Kuran’ daki bir açıklama önünde icmanın reddidir de diyebiliriz. 30 31 6. İslam, Kuran hükümlerinin İslam Devleti’ nin bütün halkına uygulanmasını emreder, hatta her dinin ve mezhebinin kendi şeriatının uygulanacağını belirtir. 32 7. İslam din ile dünyayı ayırmamıştır. Yani her ikisi de aynı kanuna bağlıdır, bu da Kuran ve sünnettir. 33 34 35 36 Hz. İsa’ nın aksine, İslam peygamberi hem dünya hem de dinle ilgilendi. Vefat edince yerini bir ölçüde halife aldı. Vahyin inişi sona ermişti. Bunun için halife, şeriatı değiştiremezdi. Çünkü şeriatı peygamber veya başka bir vahiy değiştirebilir. Ama halife, hem din hem de dünyanın başı olarak devam edegeldi. Burada dünyadan kastedilen, idare, siyaset ve devlettir. 37 38 39 40 41 42 İslam’ da Yasama 43 “Mansur ile Bizans İmparatoru arasında Musul’ da bir anlaşma yapıldı. İmparator, Bizanslı bazı Müslümanlara göre yasa koyucu, Allah ve O’ nun elçisidir. Bilindiği üzere, Allah’ ın sözünü ve elçisinin sünnetini, herhangi bir mümin değiştiremez. Ancak, unutulmaması gereken iki durum var: 1. Bazen Kuran ve sünnet bir mesele hakkında hüküm belirtmez. Yeni bir hüküm çıkarmak gerekir. Bu hükmü masum olmayan (yanılabilen) bizler çıkardığımıza göre, görüşler farklı olabilir. 2. Kuran ve hadis, bir hükmü belirtir. Ama bizim onları anlayışımız, görüş ayrılığına yol açabilir. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 81 / 86 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 rehineler verdi, Mansur da bazı Müslümanları rehine olarak verdi. Anlaşmada açık bir hüküm vardı: Taraflardan biri elindeki rehineleri öldürürse, öteki tarafta elindeki rehineleri öldürecekti. İmparator, vefasızlık edip, Müslüman rehineleri öldürdü. Mansur, çağındaki İmam Ebu Hanife ve diğer büyük bilginlerden fetva istedi. Biz bugün, bu bilginlerin fetvasını hem de bu ilkeleri uygulayan halifeyi kutluyoruz. Fetvalarında görüş birliğiyle şöyle dediler: “Kusur ve suç İmparator’ dan geldi, Bizanslı rehinelerden değil. Kuran şöyle der: “Kimse kimsenin suçunu üstlenmez. Bakara 2/48” Bunun için Bizanslı rehinelere kısas uygulanamaz. Ülkelerine dönüşü, Müslüman rehinelerin ülkelerine dönüşüne bağlı olduğuna göre, bu rehineler ülkemizde kalırlar, ehli zimmet gibi olurlar. İslam ülkesinden ayrılmazlar.” 11 12 “Keşke Hz. Peygamber de Bakara Suresi’ nin bu ayetini Benu Kurayza kabilesine de uygulasaydı! C.Akyol 13 Devlet ve idare hukuklarıyla ilgili mevzuatı fıkıh devletlerinde SİYER başlığı altında buluruz. 14 15 16 17 18 19 İslam Devleti’ nin Teknik Özellikleri 20 21 22 23 İdare şekli demokrasi de değildi. Çünkü egemenlik insanlara ait değil, aksine Allah’ a aitti. İnsan, evvelemirde hiçbir beşerin bozup değiştiremeyeceği Kuran’ a başvurmak durumundaydı. Kuran sustuğu (hüküm koymadığı) yerlerde Peygamber, ashabı ya da başkalarıyla istişare ederek aklıselim ve mantıksal düşünce yardımcı ile hükümler çıkarırdı. 24 25 26 27 İçlerinde kabul edilmez şeyler olmayan eski geleneklerin sürmesine ruhsat verdi. İlahi yasanın sustuğu yerde meseleler aklın yardım ve gayreti ile çözülüyordu. Bu idare bir teokrasi27 mi idi? Eski Yahudi teokrasisinde sözde hakimler olan toplumun liderleri (başkanları) ilahi vahiy alırlardı; bu durum İslam’ da Peygamber dönemi için doğrudur, fakat halifeler hakkında bu husus geçerli değildir. 28 29 “İlahi yasanın sustuğu yer olabilir mi, bu nasıl(!) inanç? Ve kimin/kimlerin aklı?” C.Akyol 30 31 “Teokrasi ve vahiy ilişkisi gizli bir şekilde hala devam ediyor, zamanın müçtehidleri ile…” C.Akyol 32 33 İster Peygamber dönemi isterse halifeler dönemi hakkında olsun, İslami anayasal mefhum ve telakkileri yabancı terimlerle değerlendirmeyi reddetmek daha uygun olur. 34 Kuran bir kadın idarecinin başa geçme ihtimalini imkansız kılmaz. Cemaat içinde erkeklerin bile yer Peygamberin idaresi bir otokrasi mi, bir demokrasi mi, yoksa daha başka bir şey mi idi? Bu idare şüphesiz bir otokrasi 26değildi. Zira, Peygamber namaz vakitlerini ilan etme usulünde olduğu gibi dini konular dahil her türlü meselede ashabıyla sadece istişare etmekle kalmıyordu, aynı zamanda talim ve tebliğ ettiği hususlardan sıradan bir Müslümandan daha çok sorumlu olduğunu her zaman tekrar etmiştir. 26 Otokrasi: Monarşinin bir çeşididir. Yönetici, bütün siyasî yetkileri tek başında elinde bulundurur. Fakat monarşinin aksine yönetim miras yoluyla kalmamış kişi tarafından ele geçirilmiştir. Otokrat (buyurgan) rejimlerin temel özelliği, yönetimlerin halk adına karar vermesi, iyi, doğru ve güzel olanları dayatması, buna karşın halkın sorunlarını çözümlemeyi de üstlenmesidir. 27 Teokrasi: Dine dayalı yönetim biçimini tanımlamak için kullanılan terim. Daha doğru bir anlatımla, dini otorite organlarının siyasi otorite organları yerine devlet idaresini elde tuttuğu devlet biçimidir. Her ne kadar farklı algılanış biçimleri ve yorumları mevcut olsa da, teokrasi en yalın anlamda "devlet işlerinden bir tür ruhban sınıfının sorumlu olduğu ve devlet işlerinin dini temellere dayandırılmaya çalışıldığı sistem" olarak tanımlanabilir. Teokrasi teriminin kökeni Yunanca θεοκρατία (theokratia)' dan gelmektedir. Tanrı düzeni (Josephus) demektir. Kelime Yunanca Teos' dan dönüşmüştür. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 82 / 86 1 2 aldığı Medine’ deki bir camiye Kuran hafızı olan Ümmü Varaka28’ yı, Peygamber İmam olarak tayin bile etmişti. 3 4 “Ümmü Varaka, Medine’ de muhacir kadınlara imamlık ediyordu, erkelere değil!” C.Akyol 5 6 7 Yine de Peygamber’ in devlet idaresinin teslim edildiği kadınlardan pek hoşlanmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü vefatından kısa bir süre önce İran’ da bir kadının devlet reisi seçilmiş olduğunu duyduğu zaman hayretini şöyle ifade etmişti: 8 “Yönetimi bir kadının eline veren bir millet iflah olmaz.” 9 Ayrıca, Kuran savaşların hedefleri yönünden kadınların pek uygun olmadıklarını ifade etmiştir. 10 “Devlet işini, ona talip olanlara vermeyiz.” Peygamber, Hadis (Buhari, 37/1, No:2) 11 12 13 14 15 16 17 Hıristiyanlık ve Devlet 18 19 20 Hıristiyanlıkta siyasi ve tarihi nedenlerle dinle devlet ayrılmış oldu. Kıral Konstantin’ den sonraki kıralların hepsi de Hıristiyan değillerdi; bazıları putperest idiler ve hatta bunlar Hıristiyanlara eziyet vermekte çok ileri gitmişlerdi. Musa, Mısır’ dan çıktıktan sonra devlet kurmaya çalıştı. İsrailoğullarına gelen peygamberler önceleri onların kıralları olmuştur. Sonra Peygamber Eşmüil ihtiyarlayınca İsrailoğulları kendilerini yurtlarından çıkaran düşmana karşı savaşmak üzere hükümdar tayin etmesini kendisinden istediler. Kuran, “Allah size bir padişah olarak Talut’ u göndermiştir.” (Bakara Süresi) beyanında olduğu gibi Peygamberin yanında bir de hükümdar bulunmaktadır. Bu da normal hallerin dışında olsa bile din ve devlet hakimiyetinin birbirinden ve kırallar için herhangi bir işaret bulunmamaktadır. 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 28 Ümmü Varaka: Medineli Hazrec kabilesinden Neccâroğulları’ na bağlı Benî Mâlik kolundandır. Bir rivayete göre muhacir kadınlarına imamlık yaptı Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 Yaşasın 83 / 86 Şeriat, Abdurrahman DİLİPAK 2 3 4 5 İşin daha da kötü yanı, hem Müslüman olduğunu söyleyip hem de şeriata karşı çıkanlar yok mu? Bu hastalık, iman ettik diyenlerin bir bölümünün neye iman ettiklerini bilmemelerinden ya da gerçekten iman etmemelerinden kaynaklanıyor olsa gerekir. Çünkü İslam artırma ve eksiltme kabul etmez. 6 7 Şeriat Nedir? Basit kelime olarak Şeriat, suyun kaynağı, suyun kaynağına giden yol, geniş yol, açık yol… 8 9 10 11 Terim olarak şeriat, meşruiyet, hukuk, yasa demektir. İslam şeriatı demek, İslam Hukuku, İslam’ da meşruiyetin alanını tayin eden bir tanımlama anlamına gelir. Yani İslam’ ın meşru ve gayrimeşru kabul ettiği şeyleri, bir başka ifade ile helalleri ve haramları ifade eder. Şeriata karşı çıkmak ise, dine hukuka, yasalara karşı çıkmak gibi bir anlam taşır. 12 13 Kavram olarak şeriat, bir dinin ya da sistemin meşru ya da gayrimeşru kabul ettiği ya da emir ve yasakların dünya ve ahirete ilişkin inanılması zorunlu değerler sisteminin tümü. 14 İslam şeriatı demek, İslam’ ın emir ve yasakları, en genel anlamda İslam dini akla gelir. 15 16 İslam çok açık ve net bir şekilde, laikliğin vadettiğinden daha ileri bir düzeyde, insanlara din ve vicdan, kanaat özgürlüğü tanır. 17 18 İnsanlar, Allah’ ın kitabına iman etmek zorunda değiller, ama iman ettikten sonra da o sözleşmenin şartını yerine getirmek zorundadırlar. Bu artık onlar için bir özgürlük değil, ahlak sorunudur. 19 20 “Ahlakın -ahlaklı olmanın- temelinde özgürlük vardır.” C.Akyol 21 22 Sözlüklerde Şeriat 23 24 25 “1. Geniş yol, yol, doğru yol, 2. Kaynak, 3. Allah’ ın kulları için koyduğu din, 4. İlahi yasa, dinin amel (uygulama) ile hükümlerinin bütünü, 5. İslamiyet’ in kitap halindeki yasası, Kuranı Kerim, 6. Ayet ve hadislere dayanan İslam Yasası, İslam Hukuku” Türkçe Sözlük, Mehmet DOĞAN 26 27 “Kuran’ daki ayetlerden, hadislerden çıkarılmış, dini esaslara dayanan Müslümanlık yasası, İslam hukuku.” Meydan La Rousse 28 29 “Şeriat, İslam’ ın en temel dinsel kavramı yaratıcı İlah’ tan kaynaklandığı kabul edilen ilke kural ve yargılar bütünü.” Ana Britannica 30 31 32 Allah’ ın tarih boyunca bütün insanlara gönderdiği din tek bir din olup, bunun adı da İslam’ dır. Şeriat, bu dinin yukarıda sözü edildiği gibi daha çok dünyevi yani ferdi ve içtimai yaşamdaki idari, sosyal, medeni, cezai ve ekonomik yasaları kapsayan yanıdır. “Kuran ayetlerine dayanan Müslümanlık yasası.” TDK Sözlük Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 2 3 4 5 6 84 / 86 İmamı Rabbani29, şeriatı iki anlamda kullanır. Birincisi, Kuran ve Sünnetin ibadet, ahlak, toplum, ekonomi, yönetimle ilgili hüküm ve kuralları ve bunların alimler tarafından değerlendirilme ve uygulanmasını kasteder. Fakat şeriat deyimini genellikle kural ve hükümlerin yanı sıra, inanç, akide, değerler, idealler ve peygamberin Allah rızasını kazanmak için benimsediği uygulamaları da kapsayan daha geniş bir anlamda kullanır. Allah’ ın doğrudan ya da resulün vasıtasıyla bildirdiği şeyleri kastetmektedir. 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 29 İmam Rabbani: Ahmed Sirhindi, daha çok bilinen adıyla İmam-ı Rabbani veya İmam-ı Rabbani Ahmed el- Faruki El Serhendi, (d. 1564, Babür İmparatorluğu - ö. 1624), Hindistan'da yaşamış İslam alimi ve tasavvuf önderi. 1564 yılında, o zamanlar Babür İmparatorluğu egemenliği altındaki Hindistan'ın Serhend (Sirhind, Chandigarh) şehrinde doğdu. Ömer ibn Hattab'ın soyundan geldiği için 'el-Faruk' lakabını almıştır. 1624 yılında, 63 yaşındayken vefat etmiştir. Genel olarak Nakşibendi tarikatı mensubudur fakat Kadiriyye, Çeştiyye gibi diğer tarikâtlar arasında da saygın bir yeri vardır. Nakşbend’îyye tarikâtının Müceddid’îyye kolundandır. Rabbani bazı kesimlerce ikinci bin yılın müceddidi ve müctehid kabul edilir. İslam hükümleri ile tasavvufu birleştirmesinden dolayı 'Sıla' ismi de verilmiştir. Rabbani insanı dünyada ve ahirette yükseltecek olan tevazunun ne olduğu ve kurtuluşun ancak Ehl-i Sünnet'e uymakla olduğu bildirmiştir. Talebelerine ilim tahsilini sıkı sıkı emretmiş, taassuba ve yobazlığa karşı mücadeleye çok önem vermiştir. Dini, cahillerden öğrenmeyi men etmiştir. Devamlı kitap okumalarını, ilim öğrenmelerini istemiş, önce itikadı düzeltmenin, sonra fıkıh bilgilerini öğrenmenin gerekliliğini anlatmıştır. Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 1 Ekler: 2 TEVHİDİ TEDRİSAT KANUNU 3 4 5 6 Kanun Numarası Kabul Tarihi Yayımlandığı R. Gazete Yayımlandığı Düstur 7 8 Madde 1. Türkiye dahilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaletine merbuttur. 85 / 86 : 430 : 3/3/1340 : Tarih: 6/3/1340 Sayı: 63 : Tertip: 3 Cilt: 5 Sayfa: 322 9 10 11 Madde 2. Şer'iye ve Evkaf Vekaleti veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler Maarif Vekaletine devir ve raptedilmiştir. 12 13 14 Madde 3. Şer'iye ve Evkaf Vekaleti bütçesinde mekatip ve medarise tahsis olunan mebaliğ Maarif bütçesine nakledilecektir. 15 16 17 18 Madde 4. Maarif Vekaleti yüksek diniyat mütehassısları yetiştirilmek üzere Darülfünunda bir İlahiyat Fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi hidematı diniyenin ifası vazifesiyle mükellef memurların yetişmesi için de aynı mektepler küşat edecektir. 19 20 21 22 23 24 Madde 5. Bu kanunun neşri tarihinden itibaren terbiye ve tedrisatı umumiye ile müştegil olup şimdiye kadar Müdafaai Milliyeye merbut olan askeri rüşti ve idadilerle Sıhhiye Vekaletine merbut olan darüleytamlar, bütçeleri ve heyeti talimiyeleri ile beraber Maarif Vekaletine raptolunmuştur. Mezkür rüşti ve idadilerde bulunan heyeti talimiyelerin ciheti irtibatları atiyen ait olduğu Vekaletler arasında tahvil ve tanzim edilecek ve o zamana kadar orduya mensup olan muallimler orduya nispetlerini muhafaza edecektir. 25 26 (Ek: 22/4/1341 - 637/1 md.) Mektebi Harbiyeden menşe teşkil eden askeri liseler bütçe ve kadrolariyle Müdafaai Milliye Vekaletine devrolunmuştur. 27 28 Madde 6. İşbu kanun tarihi neşrinden muteberdir. 29 30 Madde 7. İşbu kanunun icrayı ahkamına İcra Vekilleri Heyeti memurdur. 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 Hazırlayan: Cengiz AKYOL Laiklik Dosyası 86 / 86 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 Kaynaklar: 1. Anayasa ve Demokrasi, Abdurrahman DİLİPAK 2. Anayasanın Anlamı, Mümtaz SOYSAL 3. Avrupa’ da Etik, Din ve Laiklik, Şerif MARDİN, Ali BULAÇ, Mohammed ARKOUN, Levent KÖKER, Olivier ABEL, 4. Bir Din Politikası Laiklik, Hulusi YAZICIOĞLU 5. Cogito, M. Ali KILIÇBAY 6. Devlet ve Din, Çetin ÖZEK 7. Din ve Devlet İşleri (Teokrasi ve Laiklik), Abdülaziz BAYINDIR 8. Din, Devlet, Demokrasi, İstanbul Mülkiyeliler Vakfı 9. İslam Anayasa Hukuku, Muhammed HAMİDULLAH 10. İslam Anayasası Örnek Çalışma, Ahmet AKGÜNDÜZ 11. İslam Düşüncesinde Din, Felsefe/Vahiy, Akıl İlişkisi, Ali BULAÇ 12. İslam ve Modern Zamanlarda Din-Devlet İlişkisi ya da Laiklik Dışı “Karşıtı” -Toplum Modeli, Ali BULAÇ 13. Laiklik, Tutku İle Akıl Arasında 1905-2005, Jean BAUBEROT 14. Yaşasın Şeriat, Abdurrahman DİLİPAK Hazırlayan: Cengiz AKYOL