AYDINLANMA 1923 AZ GELİŞMİŞ ÜLKELER VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA Murat ÇINAR* Dünyada sanayi devriminden itibaren egemen olan ekonomik büyüme yaklaşõmõ, çevresel maliyetleri göz önüne almadan üretimi ve tüketimi sürekli arttõrmayõ bir hedef olarak ortaya koymaktaydõ. 1970’lerden itibaren, oluşan çevresel tahribat küresel bir takõm etkilere neden olmaya başladõğõnda, özellikle sanayileşmiş ülkelerdeki bazõ gruplar bu yaklaşõmõ eleştirmeye başladõ. Bu eleştirileri getirenlerin dikkat çektikleri nokta, dünyanõn kirlenmesi ve doğal kaynak tüketim taşõma kapasitesinin aşõlmaya başlanmasõydõ. Bu nedenle ekosistemlerde geri dönülemez hasarlar oluşmakta ve sera etkisi, ozon tabakasõnõn yok olmasõ, iklim değişikliği gibi uzun vadede insanlõğõn geleceğini tehlikeye atacak etkiler artarak ortaya çõkmaktaydõ. Bu soruna ilişkin olarak, çoğunluğu Birleşmiş Milletler öncülüğünde gerçekleşen toplantõlar sonrasõnda, mevcut sürdürülemez yaklaşõmõn yerini almak üzere, bir sürdürülebilir kalkõnma yaklaşõmõ ortaya çõkarõldõ. Sürdürülebilir kalkõnma ilk olarak 1983 Brutland ‘Ortak Geleceğimiz’ raporunda dile getirilmişse de kavramõn tam olarak içinin doldurulmasõ 1992 Rio Zirvesi’nde hükümetler düzeyinde üzerinde anlaşmaya varõlarak gerçekleştirilmiştir. Kavramõn gündeme getirilmesinde etkili olan zengin Kuzey ülkeleri, bugüne kadar gerçekleşen çevresel kirliliğin büyük çoğunluğundan sorumlu olan taraf olmakla birlikte, azgelişmiş ülkelerin aynõ yolu izlemeyi denemesinin dünyayõ bir felakete sürükleyeceğinden duyduklarõ endişeyle hareket etmektedirler. Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yönelik argümanlarõ açõsõndan değerlendirildiğinde, sürdürülebilir kalkõnma yaklaşõmõnõ azgelişmişlerin önüne koyulan avrupamerkezli kalkõnma kuramlarõnõn sonuncusu olarak nitelendirmek çok yanlõş olmayacaktõr. İlgili BM anlaşmalarõnda imzalarõ olsa da, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin sürdürülebilir kalkõnmaya bakõşõ; ağõrlõklõ olarak sanayileşmiş ülkelerin belirleyici olduğu egemen söylemden farklõlõklar göstermektedir. Özellikle kavramdan beklentiler ve uygulama * Elektronik Mühendisi, İktisat YL. 11 AYDINLANMA 1923 konusundaki hayal kõrõklõklarõ açõsõndan. Bu yazõda esas olarak bu farklõlõklara değinilecektir. Sürdürülebilir kalkõnma konusunda Kuzey-Güney farklõlaşmasõ 1992 yõlõndaki Rio Sürdürülebilir Kalkõnma Dünya Zirvesi’nde ana konular olarak, çevre kirlenmesi, doğal kaynaklarõn tüketilmesi ve tahrip edilmesi, benzeri yerel ve küresel çevre problemleri ile yoksulluk ve kalkõnma sorunu ele alõndõ. Bu sorunlara ilişkin, biri sanayileşmiş ülkelerin desteklediği; diğeri de gelişmekte olan ülkeler tarafõndan savunulan iki farklõ yaklaşõm ortaya çõktõ. Çevreyle ilgili kaygõlarõnõ ortaya koyan sanayileşmiş ülkeler (Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya) genelde kuzey yarõmkürede, gelişmekte olan ya da azgelişmiş ülkeler olarak adlandõrõlan ve yoksulluk ile kalkõnma konularõnõ ön plana çõkaran ülkeler de (Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri) ağõrlõklõ olarak güneyde yer aldõğõ için, bu ayrõm sürdürülebilir kalkõnma yaklaşõmlarõnda Kuzey / Güney farklõlaşmasõ olarak nitelendirilmektedir. Kuzey ülkelerine göre çevre sorunlarõnõn nedeni, aşõrõ nüfus artõşõ, yetersiz ve çok enerji harcayan kirletici teknolojiler; çözüm ise etkin bir doğum kontrolü politikasõ, azgelişmiş ülkelerin dõş borçlarõndan kurtulmasõ ve çevre teknolojileri transferidir. Güney’e göre ise çevre sorunlarõ Kuzey’in savurgan üretim/tüketim anlayõşõnõn ve Güney’in kendi azgelişmişliğinin bir sonucudur. Azgelişmiş ülkeler, mutlak olarak ekonomik ve toplumsal gelişmeyi gerçekleştirmek istemekte ve gelişmiş ülkelerden bedava çevre teknolojileri transferi yapmalarõnõ ve borçlarõnõn silinmesini talep etmektedirler (Kaplan, 1997, 35). Kuzey – Güney anlaşmazlõğõ konusunda, gelişmekte olan ülkelerin çevre konusundaki önde gelen sözcülerinden Malezya eski Başbakanõ Mahathir Muhammed’in aşağõdaki satõrlarõ sorunun kaynağõnõ özetliyor: “Eğer zengin Kuzey, temiz bir çevre için yoksullarõn faturayõ ödemesini bekliyorsa, hayal kõrõklõğõna uğrayacak. Çünkü gerçek, yoksul ülkeler kendi doğal kaynaklarõnõ değerlendirmekten alõkonulduklarõnda kalkõnamayacaklarõna işaret ediyor. Kalkõnmayõ sürdürürken çevreyi tahrip etmekten de kaçõnmalarõnõn tek yolu, ciddi miktarda yardõm görmeleri.” (Muhammed, 1999, 12) İki tarafõn küresel çevre sorunlarõna katkõsõ farklõ boyutlarda gerçekleşmektedir. Kuzey’in sanayileşmiş ülkeleri, geliştirdikleri aşõrõ tüketime dayalõ yaşam tarzõyla doğal kaynaklarõn büyük bir oranõnõ tüketmekte ve küresel kirliliğin de büyük bir oranõna neden olmaktadõrlar. Güney ülkeleri ise artan nüfuslarõnõn geçimlerini sağlayabilmek için tropikal yağmur ormanlarõ gibi yenilenmesi mümkün olmayan doğal kaynaklarõ tüketmekte, sanayileşmiş ülkeler tarafõndan artõk terkedilmiş bulunan yoğun kirletici eski teknolojileri kullanarak üretim yapmaktadõrlar. Güney Ülkeleri’nin sürdürülebilir kalkõnma kavramõna bakõşõ Güney ülkelerinin temel vurgusu, bugüne kadar olan çevresel tahribattan büyük ölçüde sorumlu olan ve bugün hala en büyük tüketici ve kirletici durumunda bulunan sanayileşmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerin aynõ yolu izlemesine karşõ çõkarken, bu ülkelerin sürdürülebilir yöntemlerle yoksulluktan kurtulmasõna gereken desteği vermemekte olduğudur. Sürdürülebilir kalkõnma metinlerinde, dünyanõn aynõ kirletme ve tüketme anlayõşõna sahip daha fazla nüfusu kaldõramayacağõna yapõlan vurguyla, dünyanõn geleceğine ilişkin 12 AYDINLANMA 1923 küresel sorumluklar gündeme getirilmektedir. Ancak teknoloji ve finansal kaynak yetersizliği içinde bulunan ve bu açõğõ kirletici eski teknolojiler ve yoğun doğal kaynak tüketimi ile kapatmaya çalõşan Güney ülkelerini açõsõndan, destek almadan sürdürülebilir kalkõnma politikalarõna geçiş, küresel rekabet ve dolayõsõyla kalkõnma şanslarõnõ yitirme anlamõ taşõmaktadõr. Bu yüzden Kuzey’in Güney ülkelerine yapacağõ teknoloji transferi ve yardõmlar, “gönlünden ne koparsa” tarzõ bir bağõş değil, yaşanabilir bir dünya için küresel sorumluluğun paylaşõlmasõ anlamõnda bir yükümlülük olarak görülmelidir. Ayrõca sanayileşmiş Kuzey ülkeleri, sürdürülebilir kalkõnma konusunda kendi etkinliklerine ilişkin taahhütlerini de yerine getirmemektedir. Mahathir Muhammed bu konuyu şöyle vurguluyor: “Kuzey, biyolojik çeşitlilik ve karbon gazlarõnõn emilmeleri gerekçeleriyle yaşamõmõzõn bağlõ olduğu tropik ağaçlarõn kullanõlmamasõ için kampanya yapõyor. Buna karşõn, kendi ekonomik rekabet gücünü kaybetmekten korktuğu için özellikle ABD’nin karşõ çõkõşlarõyla atmosferi õsõtan gaz salgõlarõnõn durdurulmasõ için bir programõ kabul etmekten de kaçõnõyor.”(Muhammed, 1999, 12) Sürdürülebilir kalkõnmanõn önündeki önemli bir engel de, ulusun zenginliğine ülkedeki insanlarõn küçük bir azõnlõğõnõn sahip olmasõdõr. Bir sonraki yemeğini kazanma peşindeki insan çevreyi koruma ilgili öğütleri dinlemeyecektir. Kuzey ülkelerine en kötü çevresel zararlar gibi görünen eylemler –yağmur ormanlarõnõn yakõt olarak kullanõlmak üzere kesilmesi gibi- genellikle başka hiçbir gelir elde etme yolu olmayan insanlar tarafõndan gerçekleştirilmektedir. (Elmer-DeWitt, 1992, 45) Aşağõdaki tabloda örnek olarak bir Kuzey Ülkesi ile bir Güney Ülkesi’nin dünya kaynaklarõnõ kullanõm oranõnõn karşõlaştõrmasõ verilmiştir. Tablo 3.6 ABD ve Hindistan İçin Kaynak Kullanõm Oranlarõ Ülke Dünya Nüfusuna oranõ (%) Toplam enerji tüketimindeki payõ(%) Toplam CO2 üretimindeki payõ(%) Dünya GSMH’si içindeki payõ (%) ABD 5 25 22 25 Hindistan 16 3 3 1 Kaynak: (Elmer-DeWitt, 1992, 47) Rio Konferansõ’nda azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere ilişkin süreç Rio’da amaçlanan, Kuzey ve Güney arasõnda sürdürülebilir kalkõnma için ortak çalõşmayõ sağlayacak bir uzlaşma platformu oluşturmaktõ. Bu platform, sanayileşmiş ülkelerin bugünkü küresel çevre sorunlarõnõn ortaya çõkmasõ konusundaki sorumluluklarõnõn daha fazla olduğunu ifade eden “Ortak ama farklõlaştõrõlmõş sorumluluk” ilkesi 13 AYDINLANMA 1923 doğrultusunda Gündem 21 eylem planõ üzerinden kurulan ortaklõkla oluşturulmaya çalõşõldõ. Bu ortaklõk doğrultusunda üzerinde anlaşmaya varõlan konular şöyle özetlenebilir: • Kuzey, mevcut üretim ve tüketim kalõplarõnõ değiştirecektir. Bu doğrultuda çevresel standartlarõn geliştirilmesi, kirliliğin ve zehirli maddelerin kullanõmõnõn azaltõlmasõ, yaşam tarzlarõnõn değiştirilmesi yoluyla doğal kaynaklarõn aşõrõ kullanõmõnõn önüne geçilmesi gibi önlemler alõnacaktõr. Kuzey ülkeleri, kendi evlerini düzene koyarak dünyanõn geri kalanõna çevresel krizi çözmek için sosyal ve ekonomik davranõşlarda değişikliğe gerek olduğunu gösterecektir. • Kuzey, Güney’e finansal yardõm ve teknoloji transferi yoluyla ve daha uygun bir uluslararasõ ekonomik çevre oluşturulmasõ konusundaki ortaklõkla (örneğin borç krizinin çözülmesi konusunda) yardõm edecektir. Bu da Güney’e çevresel olarak sürdürülebilir bir kalkõnma modeline geçme konusunda daha fazla kaynak ve hareket alanõ sağlayacaktõr. • Daha fazla ekonomik ve teknolojik kaynağa sahip olarak Güney, ekonomisini daha iyi yönetecek, insanlarõn gereksinmelerini karşõlayan politikalara öncelik tanõyacak, kirlilik standartlarõnõ geliştirecek ve ormanlar gibi doğal kaynaklarõn tüketimini azaltacaktõr. • Uluslararasõ kuruluşlar bu süreci geliştirmek için, örneğin borç problemini çözmek için, çevresel standartlarõn geliştirilmesi için teknik yardõmda bulunacaklardõr. • Hem ekonomik hem de çevresel boyutlarõ olan ortak konular (çevre ve ticaret, patent haklarõ ve çevre teknolojileri ile yerel bilgi gibi) ise Güney’in kalkõnma gereksinimlerinin uygun bir şekilde tanõmlandõğõ bir Kuzey-Güney ortaklõğõ aracõlõğõyla çözülecektir. (Khor, 2001, 7) Ancak uygulama aşamasõnda Kuzey’in taahhütlerini yerine getirmemesi ve buna karşõn Güney ülkelerinden yapõlan anlaşmalara uymasõnõ beklemesi Güney ülkelerinin tepkisine neden olmuştur. Oluşturulan bu planõn Rio sonrasõ uygulama başarõsõzlõklarõna değinecek olursak: a) Yardõm hacminde düşüş UNCED’deki yardõm artõşõ taahhütlerine rağmen yardõm hacmi Rio Toplantõsõ’ndan sonraki ilk yõldan itibaren düşmeye başladõ. OECD ülkelerinin yardõm miktarlarõ 1992’de 61 milyar dolarken 1993’te 56 milyar dolara düştü. 21 yardõm eden ülkenin 14’ü GSMH’lerindeki yardõm payõnõ oransal olarak düşürdü. Yardõm düşüşü kaçõnõlmaz olarak Kuzey Ülkeleri hükümetlerinin Rio anlaşmalarõna uyma konusundaki samimiyetlerini şüpheli duruma getirmiştir. (Khor, 2001, 12) b) Teknoloji transferi konusunda gelişme sağlanamamasõ Çevreye daha az zarar veren ve daha az kaynak tüketen teknolojilerin gelişmekte olan ülkelere transferi konusu, UNCED’de sanayileşmiş ülkelerce verilen ikinci ana taahhüt olmasõna rağmen bu konuda hiçbir gelişme sağlanamamõştõr. Rio’dan bu yana Uruguay Round’un TRİPS (Ticari açõdan entelektüel mülkiyet haklarõ) Anlaşmasõ’nõn etkisiyle sõkõlaştõrõlan entelektüel mülkiyet haklarõ rejimi ve patent yasalarõ Kuzey’den Güney’e teknoloji transferini zorlaştõrmõştõr. Yakõn zamanda ilaçlarõn, özellikle AIDS ilaçlarõnõn, ilaç firmalarõnõn aldõklarõ aldõğõ patentleri kullanarak oluşturduklarõ tekeller tarafõndan aşõrõ fiyatlardan satõlõyor olmasõ çeşitli toplumsal kampanyalara konu olmuştur. c) Güney’de çevre konusunda yetersiz gelişme 14 AYDINLANMA 1923 Güney Ülkeleri’nde de çevre konusu UNCED’de taahhüt edilen ilgiyi görmemiştir. “Dördüncü dünya” olarak da adlandõrõlmaya başlanan en yoksul ülkeler, dõş borç ve düşük mal fiyatlarõ ve dõş yardõmlardaki düşüş nedeniyle ek problemlerle karşõlaşmõş, ayrõca yabancõ sermaye yatõrõmlarõndan da uzak kalmõşlardõr. Sonuç olarak finansal kaynaklarõn eksikliği sürdürülebilir kalkõnma doğrultusundaki gelişmeyi engellemektedir. Sanayileşmekte olan Güney Ülkeleri’nde ise şehirleşme, sanayileşme ve hõzlõ büyüme doğrultusundaki baskõlar çevresel kaygõlarõn önüne geçmektedir. (Khor, 2001, 14) d) Uluslararasõ alanda kalkõnma eksenli yaklaşõmlarõn erozyona uğramasõ Kuzey ülkelerinin, kalkõnmakta olan ülkelere, desteğe gereksinim duyan dezavantajlõ küresel ortak yaklaşõmõnõn yerini, bu ülkeleri açõlmasõ gereken pazarlar ve potansiyel ticari rakipler olarak gören daha agresif ticaret merkezli yaklaşõmõn almasõ, Kuzey Güney ilişkilerinde kalkõnma boyutunun ortadan kalkmasõna neden olmuştur. Bu da yardõmlarda düşüşe ve BM görüşmelerinde gelişmekte olan ülkelere özel avantajlar tanõmada isteksizliğe yol açmõştõr. Uruguay Round’dan başlayarak DTÖ toplantõlarõnda, Kuzey Güney arasõ ticari ilişkilerde kalkõnmakta olan ülkelere özel ve farklõ muamele ilkesinin aşõnmasõ yönünde adõmlar atõlmõştõr. (Khor, 2001, 15) e) Etkili kurumsal takip ve denetimin eksikliği Rio’da, alõnan kararlarõn ulusal ve uluslararasõ düzeyde uygulanmasõnõ izlemek için BM sekreterliğine bağlõ olarak bir sürdürülebilir kalkõnma komisyonu (SKK) oluşturulmuştu. SKK, seçilen sektörel ve genel konularõn ele alõndõğõ yõllõk toplantõlarõnda, politikacõ, bürokrat ve ilgili sivil toplum örgütlerini bir araya getirerek yararlõ bir işlev görmüştür. Ancak SKK, kararlaştõrõlan sürdürülebilir kalkõnma politikalarõnõ yaşama geçirebilmek için gereken, DTÖ benzeri dünya çapõnda takip ve denetim mekanizmalarõna sahip büyük bir yürütme organõ olmanõn; hem hacim hem yetkinlik olarak çok uzağõndadõr. Bu da Rio’da alõnan kararlarõn çoğunun kağõt üzerinde kalmasõna neden olmuştur. f) Kuzey’de çevre konusuna ilginin ve duyarlõlõğõn azalmasõ Enerji alanõnda, sera gazlarõ emisyonunun azaltõlmasõ konusunda gerçekleşen çok yeterli sayõlamayacak gelişmeler dõşõnda; Kuzey’de çevre tahribatõndan sorumlu olan mevcut üretim ve tüketim kalõplarõnõn değiştirilmesi konusunda belirgin bir adõm atõlmamõştõr. Aksine birçok Kuzey ülkesinde çevre politikalarõnõn tersine dönmesi veya acil müdahale gerektiren kritik konularda ilerleme eksikliği söz konusu olmuştur. Genel olarak, ulusal ekonomik rekabet gücünün arttõrõlmasõ gibi ticari kaygõlarõn egemen olmaya başladõğõ ulusal gündemlerde, çevre konusuna ilginin azaldõğõ söylenebilir. (Khor, 2001, 13) DTÖ sürecinin azgelişmiş ülkelerdeki sürdürülebilir kalkõnma çabalarõna etkileri 1 Ocak 1995 tarihinde Uruguay Görüşmelerinin sonucunda Marakeş’te kurulan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) genel olarak dünya ticaretini serbestleştirme amacõnõ gütmekte ve sanayi, tarõm ürünleri ile hizmet ticaretinin serbestleştirilmesi ile entelektüel mülkiyet haklarõnõ güvence almayõ hedeflemektedir. Rio’dan 3 yõl sonra kurulan DTÖ, yerleştirmek istediği yeni serbest ticaret paradigmasõyla sürdürülebilir kalkõnma paradigmasõnõ bir anlamda işlevsiz hale getirmektedir. Rio ile Marakeş’in yani sürdürülebilir kalkõnma paradigmasõ ile serbest ticaret paradigmasõnõn bir karşõlaştõrmasõ yapõlacak olursa; Rio doğal zenginliklerin korunmasõ ve ihtiyatla kullanõlmasõ ile ilgiliydi, Marakeş ise şirketlerin doğal servetlere kayõtsõz şartsõz ulaşmalarõnõ öngördü. Rio devletlerin, kamu yararõna kurallar getirebilmeleri için fiili bir 15 AYDINLANMA 1923 yetkiyi öne çõkarõrken, Marakeş, şirketler serbestçe hareket edebilsinler diye devletlerin düzenleyici gücünü zayõflatõyordu. Rio belagatta (retorikte) çok iyiydi, Marakeş ise eylemde elini çabuk tuttu. Rio’dan Marakeş’e kadar geçen zaman diliminde önceliğin ters yüz edilmesi, Rio’da alõnan kararlar doğrultusunda kayda değer herhangi bir ilerlemeyi frenledi; hatta süreci yer yer aksine çevirdi, geri götürdü. (Desai, Sachs vd. , 2002, 18) DTÖ’nün öncülük ettiği serbest ticaret ve ekonomik küreselleşme, azgelişmiş ülkelerin sürdürülebilir kalkõnmaya yönelme olanaklarõnõ birkaç açõdan kõsõtlamõş ve bu ülkelerdeki doğal kaynak tüketimini arttõrmõştõr: İlk olarak, serbest ticaret paradigmasõnda güçlü ve verimli olan ödüllendirilmektedir. Zayõf ve verimsiz olan kayba uğrayabilir ama her durumda kendi başõnõn çaresine bakmalõdõr. Paradigma serbest rekabeti savunmaktadõr, bu durumda Rio’da savunulan kalkõnmakta olan ülkelere yardõm ve özel muamele en aza indirgenmelidir. Bunun yanõ sõra gene DTÖ kapsamõndaki entelektüel mülkiyet haklarõ rejimi, gelişmekte olan ülkelerin çevre ile ilgili teknolojilere erişimini engellemekte veya çok yüksek telif haklarõna bağlõ hale getirmektedir. Ayrõca, açõk pazarlarõn baskõsõ çok sayõda Güney ülkesini, doğal hazineleri daha fazla kullanmaya zorlamõştõr. Artõk az çok süreğen bir olay haline gelmiş olan yapõsal uyarlamalar sayesinde, vergi indirimleri, sosyal harcamalarõn kõsõlmasõ ve ihracat teşvikleri yatõrõmcõlar için o ülkeleri istikrarlõ bir oyun alanõ haline getiren güvence önlemleridir. Kurlara istikrar kazandõrmak ve dõş borçlar için gerekli ödemeleri yapmak amacõyla madenleri ve biyolojik kaynaklarõ alõp, ihraç etmek kõsa erimli ve kolay bir çözüm haline gelmiştir. (Desai, Sachs vd., 2002, 19) Sonuç olarak, Rio’da uluslararasõ bir uzlaşmanõn ürürü olarak ortaya çõkarõlan sürdürülebilir kalkõnma politikalarõ, çevre teknolojilerinin transferi ve azgelişmiş ülkelerin desteklenmesi gibi argümanlarõnõn uygulama ve yaptõrõmõ konusunda büyük belirsizlikler içermekteydi. Bugün ise DTÖ sürecinin getirdiği engellemelerle birlikte, azgelişmiş ülkeler açõsõndan bu politikalarõn inanõlõrlõğõ ve uygulanabilirliği büyük ölçüde ortadan kalkmõş durumdadõr. Geçtiğimiz sonbaharda yapõlan Johannesburg Sürdürülebilir Kalkõnma Dünya Zirvesi’nin sönük geçmesi ve anlamlõ bir sonuca ulaşamamasõnõn ardõnda DTÖ’nün zirve üzerine düşen gölgesi ve DTÖ’yü zirveye egemen kõlmak için hemen her konuda engellemeler yapan ‘uluslararasõ eşkõya’ ABD’nin çabalarõ kadar, Güney ülkelerinin Rio’dan bu yana uğradõklarõ hayal kõrõklõğõnõn etkisi de bulunmaktadõr. KAYNAKLAR 1- Desai, N, Sachs W., v.d., (2002), “Kõrõlgan bir dünyada hakkaniyet – sürdürülebilir gelişme üzerine notlar”, NPQ Türkiye cilt 4, sayõ 3, s 8 2- Khor, M., (2002), Globalisation & The Crisis of Sustainable Development, Third World Network Publications, Malaysia 3- Elmer, DeWitt P., Dorfman, A., (1992), “Rich vs. Poor”, Time, Vol. 139, Issue 22, p42 4- Muhammed, M.D.S, (1999), “Eko Emperyalizmin Yeşil Bayrağõ” NPQ Türkiye Özel Sayõsõ, sayfa 12-13 5-Kaplan, A, (1997), Küresel Çevre Sorunlarõ ve Politikalarõ, Mülkiyeliler Birliği Yay, Ankara 16