Yavuz Selim Yıldız Kongar Amca’dan Genç Kızlara Nasihatler Türkçe 101 dersi için yazacağım- düzeltmeleri saymazsak- son yazı. Kelimeler, aklıma nasıl gelirse öyle serbest yazmak istiyorum. Yarın sessiz, sakin bir bayrama uyanacak olmanın huzuru var içimde. Bu huzur neredeyse hiçbir şey yapmama izin vermiyor. Öylece bir yere yığılıp kalmak, tembellik yapmak başka bir deyişle hiçbir şey yapmamanın büyüleyici güzelliğine kendimi bırakmak… Böyle bir duyguyu ne zaman duyuyorum, biliyor musunuz? Yeni bir kitap aldığımda, bir sabah her yanı karla kaplanmış bulduğumda, İskandinav topraklarında- o karanlık, soğuk, nemli İskandinav topraklarında- yaşadığımı düşlediğimde… Dostoyevski’nin Kumarbaz adlı kitabını almıştım. Masamın üzerinde duruyordu ve ben de kapağını izliyordum. Sanki dünyada hiçbir şeyim olmasa şu kitap bana yaşamam için yeter gibi gözüküyordu. Kış mevsimi gelip çattığında, her taraf bembeyaz karlar ile örtüldüğünde de huzur duyarım hatta sevinirim. Merak ediyorum, acaba kaç yaşıma kadar karın yağışı beni bir çocuk gibi sevindirecek. Bir de lise arkadaşımla kurduğumuz İskandinavya düşü var. O Lillyhammer şehrine yerleşmek istiyor lakin benim ille de şu şehir olsun diye bir ısrarım yok. Kurşunî bir kuzey göğü altında yaşamak yeter bana. Böyle bir giriş yapmak istedim çünkü bunları söyleme ihtiyacı duydum. Özel bir nedeni olduğunu sanmıyorum öylece döküldü kâğıda işte. Bunların okuduğum kitapla pek ilgisi yok gibi gözüküyor, biliyorum ama şöyle bir bağlantı kurabilirim: Madem ben yeni bir kitap okudum(Kızlarıma Mektuplar) ve yeni kitapların bana huzur verdiğini söylüyorum o hâlde huzurla ilgili böyle tuhaf bir giriş yaptığım için kimse beni suçlayamaz. Okuduğum bu yeni kitabın adı Kızlarıma Mektuplar. Uzun zamandır Emre Kongar’dan(Kongar-ool Ondar isimli Tuvalı bir höömey şarkıcısını hatırlatıyor bana) bir şeyler okumam gerektiğini düşünüyordum ama bir türlü fırsat bulamamıştım. Bu yazı meselesini bahane edip onun bir kitabını okuyayım dedim. Listede Kızlarıma Mektuplar vardı ne de olsa. Aslında bir yerlerde “Önce hangi kitabınızı okumamızı tavsiye edersiniz?” diye soran bir okuyucusuna Kızlarıma Mektuplar kitabını önerdiğini görmüştüm, bu noktada güzel bir tesadüf oldu. Bu, mektup biçiminde yazılmış okuyacağım ilk kitap olacak yanılmıyorsam. Bir gün içinde okudum, geç bir vakte kalmış olsam da kitabı bitirmenin verdiği gururla uyuyabilirdim artık. Kızlarıma Mektuplar’ın Kongar’dan okuyacağım ilk kitap olması beklentimi yükseltmiş olacak ki pek de aradığımı bulamadım. Bir babanın kızlarına verdiği öğütlerin, onlara hatırlattığı anıların biz okuyucularla paylaşılmasıydı bu. Çok da ilginç, meraklı yanı olan bir durum değil. Bilimsel, sosyolojik saptamalar bekliyorsanız siz de benim gibi birazcık sıkılabilirsiniz. Hoşlanmadığım bir nokta daha var esasında Emre Kongar da bunu kitabın bir yerlerinde itiraf ediyor. Mektup yazmanın en iyi yanının kimsenin size müdahale edemeyeceğini veya cevap veremeyeceğini söylüyor. Mesela bir mektubuna “Her Genç Kız Güzeldir “ ismini vermiş ki hiç de öyle düşünmüyorum, her genç kız güzel değil. Birilerine güzel diyebiliyorsak demek ki çirkinler de vardır. Güzel var demek aynı zamanda çirkin de var demenin kabulüdür ama tabii buna bir karşılık veremiyorum. Bir başka mesele ise Kongar’ın aşka kitapta çok yer vermiş olması. “Sevgi ve Aşk”, “Bir Aşkın Şiirsel Güzelliği”, “Aşkta ve Ailede Sevgi, Güven ve Disiplin” vesaire… Yazıların içeriğine bakarsanız düpedüz kızlara öğütler gibi kaleme alınmış. Romantik bir tavırla, kızların sosyal medyada paylaşabileceği klişeler sıralanmış, aşk göklere çıkartılmış. Bazen aşkın var olmadığını düşünüyorum, bu konuda M. Ali Kılıçbay’dan çok kez aşkın “amor” yani sıradandan biraz fazla sevgi şeklinde yorumlandığını duydum. Eğer gerçekten aşk varsa böyle düşünmemde suçlu ben değilim; kötü romanların, filmlerin açığını aşkla kapayan müelliflerdir asıl suçlular. Neyse, yani bütün bunlar benim hiç ilgimi çekmiyor. Bu kitabı on beş, yirmi yaş arası genç kızlar okumalı. Onlara, genç kızların aslında hepsinin güzel olduğu, bütün genç kızların aslında birer evren olduğu gibi kulağa hoş gelen cümleler ya da onlara cinselliğin yemek içmek kadar doğal olduğu söylenmekte. Ben hiç “kızlara nasihatler” okuyacak havada değildim. Kitabın kapağını kapatırken, yazının girişinde bahsettiğim “yeni kitap okuma” huzuru vardı ya, galiba eser kalmamıştı ondan.