1 Ekim2013 BASINA ve KAMUOYUNA Gençlerin ölmesini, hastanelerin karakollara dönüşmesini istemiyoruz! Ne yazık ki ülkemizde uyuşturucu satışı ve kullanımı her geçen gün artmaktadır. Uyuşturucu madde satışının neredeyse ilköğretim okullarına kadar indiği, uyuşturucu kullanımının neden olduğu kişisel ve toplumsal yıkım tablolarının saklanamaz hale geldiği bir ülke haline geldik. Uyuşturucudan kazanılan kara paranın ve mafyatik ilişkiler ağının bu uyuşturucu trafiğine güç kattığı bilinmektedir. Polisiye denetim araçlarının bu kadar arttığı, demokratik muhalefet çabalarının neredeyse her adımının izlenebildiği bir “güvenlikçi polis devleti” ortamında yaşadığımızı güvenlik aygıtları bizlere hergün hatırlatmaktalar. Demokratik tepkileri, basın açıklamalarını dahi bu baskıcı polisiye yöntemlerle sindirme çabaları ne yazık ki konu uyuşturucu çeteleri olunca üç maymunu oynayarak, görmeme ve duymamaya dönüşüyor. Uyuşturucu ticaretinin, bunu yapanların pervasızlığının ve aylardır Gülsuyu’nda ve İstanbul’un bir çok mahallesinde gençlere silah sıkabilmelerinin rahatlığının bir tesadüf ya da ihmalden çok doğrudan bazı odaklarca desteklenmekte olmalarından aldıkları güçle açıklanabileceğini düşünüyoruz. Uyuşturucu satmanın değil bunu engellemeye çalışmanın suç olduğu, öldürenin değil ölenin suçlu hale getirilebildiği bir sistemi kabullenmemiz mümkün değil. Aylardır başta Gülsuyu ve Gazi Mahallesi olmak üzere sokaklarında uyuşturucu satılmasını protesto eden, engellemeye çalışan gençlere uyuşturucu çetelerinin silahla saldırmalarını, onlarca kişiyi yaralamalarını polis ve adli merciler ne yazık ki izlemekle yetindi. Köklü bir çözüm adına hiçbir adım atılmadı, çeteler cesaretlendirilmiş oldu. Nitekim, Maltepe’ye bağlı Gülsuyu mahallesinde 29 Eylül akşamı uyuşturucuya ve çetelere karsı yapılan yürüyüş sonrası çetelerin halka ateş etmesi sonucu 5 kişi yaralanmış, yaralananlar FSM ve Kartal Lütfü Kırdar Eğitim ve Araştırma hastanesine kaldırılmıştı. Kartal Lütfü Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesine getirilen 21 yaşındaki yaralı Hasan Ferit Gedik ameliyat sonrası yoğun bakım ünitesine alınmış ve bilindiği gibi maalesef dün yaşamını yitirmişti. Hasan Ferit Gedik adlı yurttaşımızın yoğun bakım ünitesinde yaşama döndürme çabalarının sonuç vermemesi üzerine vefat ettiği bilgisinin ailesine verilmesinden sonra Kartal Lütfi Kırdar Hastanesinde yaşananlar evrensel hekimlik ve sağlık hizmet sunma ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Hastaların tıbbi yararları öncelikli olan yoğun bakım ünitelerine, sağlık çalışanlarının dahi sterilizasyona özen göstererek girmek zorunda oldukları, orada görevli olmayanların girmesinin yasak olduğu bilinen gerçeklerdir. Hasan Ferit Gedik’in ölümü sonrasında, sağlıkçı giysileri giymiş sivil polislerin yoğun bakım ünitesine girmeleri ve vefat eden kişinin giysileri, eşyaları ve bedeni üzerinde tam olarak anlaşılamayan bazı girişimlerde bulunmaları, yasal olmadığı gibi aynı zamanda etik dışıdır. Olması gereken, vefat eden hastanın morga indirilmesi, burada da konuyla ilgili cumhuriyet savcısının gözetiminde gerekli işlemlerin yapılmasıdır. Söz konusu olayda savcının tespitleri yapılmadan, gizli bir biçimde, sağlıkçı kıyafeti giyerek, bir şeyleri kaçırırcasına yoğun bakım ünitesine sivil polislerin girmiş olmasını; ölümü kabullenememiş yakınlarının bu duruma tepki göstermeleri üzerine çevik kuvvet polislerinin kalkanlarla hastane içinde yakınlarına müdahale etmesini ve gözaltına alınmalarını hukuk devletine aykırı bir durum olarak gördüğümüz gibi; hastanelerimizi de karakollara dönüştüren bir yaklaşım olarak teşhir ediyoruz. Sadece yoğun bakım ünitesinde değil hastanelerimizin hiçbir kısmında polisin yeri bulunmuyor. Bir kez daha hatırlatmak gerekirse hastaneler tedavi mekanlarıdır. Vefat edenler üzerindeki delil incelemesi ve tespiti morga inmeleri sonrasında yapılabilir. Hastanelerimizin içinde sahte kıyafetlerle polis dolaştırarak güvensizlik yaratmaya, çevik kuvveti sokmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu durumda; yoğun bakım ünitesine sağlıkçı kıyafeti giymiş sivil polislerin girmesinin hukuksuz ve etik dışı olduğunu, en temel hasta ve insan hakkını ihlal etmiş olduklarını, bunu yapanlar hakkında gerekli yasal işlemlerin yapılmasını; söz konusu girişim ve hastane içi çevik kuvvet müdahalesi için hastane idaresince izin verilmiş olması durumunda aynı suça idarenin de ortak olmuş olacağını, ayrıca hastane yöneticisi hekimlerin bu durumda mesleki etik değerleri de çiğnemiş olacaklarını hatırlatmak istiyoruz. Ülkemizin hiçbir mahallesinde uyuşturucu satışının yapılamadığı, delillerin polis değil savcı gözetiminde toplandığı, hastane yoğun bakım ünitelerine sağlıkçı kılığına girmiş polislerin giremediği ve hastane koridorlarında ölü yakınlarının çevik kuvvet tarafından tartaklanmadığı, demokratik bir ülkede yaşamak istiyoruz. İstanbul Tabip Odası Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası İstanbul Şubeleri