20 NİSAN 2016 HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU ANA BAŞLIKLAR 1. DÜNYA BANKASI, İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI KONFERANSI’NDA, AİDAT BORÇLUSU ÜLKELERİ TEŞHİR EDEN CUMHURBAŞKANININ TAVRINA KARŞIN, 2014’TEKİ GAZZE SALDIRISI SONRASINDA, 200 MİLYON DOLARLIK YARDIM VAAT EDEN TÜRKİYE DE DAHİL ÇOĞU MÜSLÜMAN ÜLKENİN SÖZLERİNİ TUTMADIĞINI, VAAT ETTİKLERİ PARAYI ÖDEMEDİĞİNİ AÇIKLADI! 2. SON İKİ HAFTADIR IŞİD DOĞRUDAN KİLİS KENTİMİZİ ROKETLERLE VURUYOR. KENT MERKEZİ BOMBARDIMAN ALTINDA! IŞİD MEVZİLERİNE SADECE KARADAN TOPÇU ATEŞİ İLE KARŞILIK VERİLİYOR, HAVA BOMBARDIMANI YAPILAMIYOR. 24 KASIM 2015’TEKİ RUS UÇAĞI KRİZİNDEN BU YANA TÜRK HAVA KUVVETLERİ, SURİYE HAVA SAHASINDA “İŞLEVSİZ” HALE GELDİ. 3. SURİYELİLERİN, ÜLKE EKONOMİSİNDEKİ VE TİCARETİNDEKİ AĞIRLIĞI HIZLA ARTIYOR. TOBB VE İTO’NUN YENİ KURULAN ŞİRKETLER VE YABANCI ORTAKLI YA DA DOĞRUDAN YABANCILAR TARAFINDAN KURULAN ŞİRKETLERLE İLGİLİ SON VERİLERİ BU KONUDA ÇOK ÇARPICI BİR TABLOYU GÖZLER ÖNÜNE SERİYOR. MART’TA KURULAN 453 YABANCI ORTAKLI ŞİRKETİN 174’Ü SURİYELİ! 4. AP’NİN TÜRKİYE RAPORU’NDA YER ALAN SERT ELEŞTİRİ VE UYARILAR YANINDA, ABD DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI’NIN 2015 YILI İNSAN HAKLARI RAPORU’NDA DA TÜRKİYE ÇOK AĞIR ELEŞTİRİLER GETİRİLİYOR. HÜKÜMETİN AP RAPORUNU “YOK HÜKMÜNDE” SAYDIĞINI İLAN ETMESİNE KARŞIN, DAHA AĞIR ELEŞTİRİLER İÇEREN ABD İNSAN HAKLARI RAPORU KONUSUNDA SUSKUN KALMASI İLGİNÇ! 5. TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ DÖVİZ GELİRİ VE İSTİHDAM ALANLARINDAN YURT DIŞI MÜTEAHHİTLİK SEKTÖRÜ, BÜYÜK ÖLÇÜDE YANLIŞ DIŞ POLİTİKANIN KURBANI OLMUŞ DURUMDA. GEÇEN YILSONU İTİBARIYLA, SEKTÖR 2015 YILINDA YÜZDE 25,3 KÜÇÜLDÜ, PEK ÇOK ÜLKE PAZARI KAYBEDİLDİ. SEKTÖRDE VE YAN KOLLARINDA İSTİHDAM KAYBI YAŞANIYOR. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 1 6. PARALEL YAPI İDDİASIYLA BAŞLATILAN SORUŞTURMALARDA, GİDEREK YAYGINLAŞAN ŞİRKETLERE KAYYUM ATAMALARI, ŞİRKETLERE EL KONULMASI HIZ KAZANIRKEN, TORBA YASAYA SON DAKİKADA EKLENEN BİR MADDE İLE KAYYUM ATAMALARININ TÜMÜYLE ÖNÜNÜN AÇILMASI FARKLI AMAÇLARIN OLDUĞUNU AKLA GETİRİYOR. 7. “HÜKÜMET, NEDEN BÖYLE BİR STRATEJİYE YÖNELDİ? KAYYUM ATAMALARI NEDEN HIZLA ARTMAYA BAŞLADI?” SORULARININ ARDINDA, CUMHURBAŞKANLIĞININ VE AKP İKTİDARININ FARKLILAŞAN STRATEJİSİ YATIYOR. TOPLUMSAL ŞİDDETİ VE TERÖRÜ TIRMANDIRAN AKP İKTİDARI, ŞİMDİ EKONOMİK TERÖRÜ TIRMANDIRMA YOLUNA YÖNELMİŞ DURUMDADIR. 8. DOKUNULMAZLIKLARIN KALDIRILMASI KONUSUNDA AKP’NİN TBMM GÜNDEMİNE GETİRDİĞİ “BİR DEFAYA MAHSUS GEÇİCİ ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ” PEK ÇOK ART NİYETİN YANI SIRA, TEKLİF GEREKÇESİNDE İFADE EDİLEN DEĞERLENDİRMELERLE, GERÇEK NİYETİ ORTAYA KOYMAKTADIR. FEZLEKELERDEKİ YOLSUZLUK İDDİALARINA YER VERİLMEMESİ MANİDARDIR! 9. GEÇİCİ ÇÖZÜMLER YERİNE, TÜRKİYE SİYASETİNİN GÜNDEMİNİ İŞGAL EDEN DOKUNULMAZLIK KONUSUNDA, PARTİMİZ VE MHP DESTEĞİNİ AÇIKLAMIŞKEN, HDP UZLAŞI ARAYIŞLARINA KATILACAĞINI BEYAN ETMİŞKEN TÜM TOPLUMU TATMİN EDECEK, SİYASET KURUMUNUN SAYGINLIĞINI YÜCELTECEK KALICI BİR DÜZENLEME YAPMAK OLANAKLI. 10. İİT 13. ZİRVE TOPLANTISI, TÜRKİYE İLE SUUDİ ARABİSTAN ARASINDAKİ YENİ İTTİFAKIN, TÜM DÜNYAYA İLAN EDİLMESİNE SAHNE OLDU. KRAL SELMAN BİN ALBDÜLAZİZ’E GÖSTERİLEN ÖZEL İLGİ, ZİRVE SONUÇ BİLDİRGESİNDE İRAN’A KARŞI, SUUDİ ARABİSTAN’A TÜRKİYE’NİN DESTEĞİ VE BU İŞBİRLİĞİNİN DAHA DA İLERLEYECEĞİNİ GÖSTERDİ. 11. ALMANYA, KIBRIS MÜZAKERELERİNDE AKTİF POZİSYONA YÖNELİYOR. KKTC CUMHURBAŞKANI AKINCI’NIN BERLİN ZİYARETİ VE ALMAN DIŞİŞLERİ BAKANI STEİNMEİER’İN KONUĞU OLMASI, ÖNEMLİ BİR ADIM. AB’NİN KIBRIS POLİTİKASINI BELİRLEYİCİ KONUMDAKİ ALMANYA’NIN, ÇÖZÜM MÜZAKERELERİNE İLGİSİNİ ARTIRMASI KRİTİK ÖNEM TAŞIYOR! ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 2 12. TÜRKİYE, ERMENİ SOYKIRIM İDDİALARI NEDENİYLE, ALMANYA İLE SİYASİ VE DİPLOMATİK BİR KRİZİN İÇİNE GİREBİLİR. ALMAN PARLAMENTOSUNDAKİ SİYASİ PARTİLERİN ORTAK ÖNERGESİYLE, GÜNDEME GETİRİLEN “SOYKIRIMIN TANINMASI” KARARI, MUHTEMELEN 2 HAZİRAN’DA FEDERAL PARLAMENTO’DA OYLANACAK. 13. ABD İLE SUUDİ ARABİSTAN ARASINDAKİ 11 EYLÜL SALDIRILARIYLA İLGİLİ SİYASİ KRİZ GİDEREK TIRMANIYOR. 2011’DE ABD’NİN NEWYORK ŞEHRİNDE İKİZ KULELER’E YÖNELİK TERÖR SALDIRISINDA, SUUDİ ARABİSTAN’IN DA ROLÜ VE SORUMLULUĞU OLDUĞUNU İÇEREN YASA TASARISI KONGRE GÜNDEMİNDE! SUUDİ ARABİSTAN HÜKÜMETİ İDDİALARI REDDEDİYOR! 14. RUSYA TÜRKLERE VİZE KOŞULLARINI DAHA DA AĞIRLAŞTIRIP, KAPSAMINI GENİŞLETİRKEN, AB İLE VİZELERİN KALDIRILMASI UYGULAMASI YÜRÜRLÜĞE GİRMEDEN, ENGELLEYİCİ DÜZENLEMELER GÜNDEME GETİRİLİYOR. HAZİRAN SONUNDA TAKVİME BAĞLANAN VİZESİZ SEYAHAT UYGULAMASI İÇİN AB’NİN TEK TARAFLI OLARAK “UYGULAMAYI ASKIYA ALMA” YETKİSİ DEVREYE SOKULUYOR! ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 3 HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU DETAYLAR DÜNYA BANKASI, İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI KONFERANSI’NDA, AİDAT BORÇLUSU ÜLKELERİ TEŞHİR EDEN CUMHURBAŞKANININ TAVRINA KARŞIN, 2014’TEKİ GAZZE SALDIRISI SONRASINDA, 200 MİLYON DOLARLIK YARDIM VAAT EDEN TÜRKİYE DE DAHİL ÇOĞU MÜSLÜMAN ÜLKENİN SÖZLERİNİ TUTMADIĞINI, VAAT ETTİKLERİ PARAYI ÖDEMEDİĞİNİ AÇIKLADI! İsrail’in 2014 yılında Gazze’ye yönelik saldırıları sonrasında, neredeyse tamamen harabeye dönen, altyapısı yok edilen kente yardım ve yeniden inşa programı kapsamında, Türkiye’nin de içlerinde yer aldığı çeşitli ülkeler tarafından 3,5 milyar dolarlık parasal destek paketi oluşturulmuştu. Dünya Bankası aracılığıyla kullandırılacak bu yardım paketiyle, Gazze’nin yeniden imarı, kalkınması ve altyapısının yenilenmesi öngörülüyordu. Ancak Dünya Bankası tarafından önceki gün açıklanan Filistin ve Gazze Raporu’nda, Filistin ile İsrail arasındaki gelir paylaşımı anlaşmasının işlemediği, 20 yıl önce varılan bu anlaşmanın güncel ekonomik duruma ve koşullara uymadığı, Filistin’in kalkınmasına da katkısının olmadığı belirtiliyor. Raporda, 2014 saldırıları sonrasında, Gazze’ye yardım için oluşturulan pakete, katkı vereceklerini açıklayan ülkelerin bazıları dışında, çoğunun taahhüt ettikleri tutarları ödemediği vurgulandı. Gazze İmar ve Kalkınma Paketi’ne 200 milyon dolarlık katkı taahhüt eden Türkiye, bugüne kadar vaat ettiği tutarın yüzde 32’sini (64 milyon dolar) ödedi. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 4 500 milyon dolar taahhüt eden Suudi Arabistan’ın, yüzde 10 ödeme yaptığı, 1 milyar dolarla en yüksek yardımı taahhüt eden Katar’ın ise sadece yüzde 10’luk ödeme yaptığı açıklandı. 2014'teki savaşın ardından Gazze’nin yeniden imarı için Norveç öncülüğünde 50 ülke bir araya gelerek, 12 Ekim 2014’te Kahire’de Gazze’ye yardım paketi oluşturmuşlardı. Toplamı 3,5 milyar dolar olan yardım paketinden, bugüne kadar yerine getirilen taahhütlerin tutarı 1,4 milyar doları ancak buldu. Destek vaat eden ülkeler arasında, taahhütünü tam olarak yerine getiren ve yüzde 100’ünü ödeyen sadece iki ülke ABD (277 milyon dolar) ve Hollanda. Avrupa Birliği, 350 milyon dolarlık taahhüdünün yüzde 72’sini yerine getirerek, 250 milyon dolar ödeme yaptı. Almanya 63 milyon dolarla, taahhüdünün yüzde 88’ini karşılamış durumda. Batılı ülkelerin büyük bölümü Gazze için vaat ettikleri yardım tutarını hemen hemen tamamlama noktasındayken, aralarında Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt gibi Müslüman ülkelerin de yer aldığı çoğu Arap ülkesi söz verdikleri ödemeleri yapmadılar. Listede 200 milyon dolarlık vaatle yer alan Kuveyt’in bugüne kadar ödediği tutar “SIFIR” düzeyinde! Dünya Bankası, 2014 Kahire Toplantısı’nda yer alan devletlerin, özellikle Ortadoğu ülkeleri ağırlıkta olmak üzere, Gazze bölgesinin ekonomik sıkıntılarını hafifletmek için üstlendikleri yükümlülükleri tam olarak yerine getirmediklerini raporunda açıkladı. Raporda ülkeler listesini de yayınlayan Dünya Bankası, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ülkelere çağrıda bulunarak, sözlerini tutmalarını istedi. (Tablo 1) 19 Nisan 2016’da yayınlanan raporun orijinaline aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. İsrail'in, 7 Temmuz 2014’te başlattığı ve 51 gün devam eden saldırılarda, 2 bin 158 kişi hayatını kaybetmiş, 11 binden fazla kişi de yaralanmıştı. Saldırılarda 17 bin 200 ev, 73 cami ve 24 okul tamamen yıkılmış, binlerce bina hasar görmüştü. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 5 Filistin Kalkınma ve Yeniden Yapılandırma Ekonomik Konseyi Başkanı Muhammed Eştiye, Gazze'nin yeniden imarı için, o tarihte 7,8 milyar dolara ihtiyaç olduğunu açıklamış, Kahire toplantısında ise 50 ülkeden ancak 3,5 milyar dolarlık yardım sözü çıkmıştı. 2014’te İsrail saldırısı sonrasında, Türkiye’de Gazze için başlatılan yardım kampanyasında 32 milyon dolar toplandığı Dışişleri Bakanlığı tarafından açıklanmıştı. Ancak bu yardımların Gazze’ye ulaştırılıp, ulaştırılmadığı da bilinmiyor. Dünya Bankası raporunda, ayrıca Gazze ekonomisinin 2014 öncesindeki düzeyine gelmesinin 2018 yılında ancak söz konusu olabileceği, belirtiliyor. Savaştan önce de fakir ve dünyadan tecrit edilmiş bir bölge olan Gazze'ye, Hamas'ın 10 yıl önce iktidara gelmesinden bu yana, İsrail ve Mısır tarafından ticari ambargo uygulanıyor. İçeride kamuoyuna bolca Gazze ve Filistin propagandası yapan Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık tarafından, iki yıl önce Kahire’de vaat edilen 200 milyon doların ödenmediğinin Dünya Bankası raporuyla tüm dünyaya açıklanması ve Türkiye’nin de “sözünü tutmayan ülkeler arasında” teşhir edilmesi, ülkemiz adına incitici bir durum. Filistin ve Gazze konusunda, iktidarın “söylem ve eylem konusundaki samimiyetsizliği” Dünya Bankası raporuyla açığa çıkarken, İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde, Cumhurbaşkanı tarafından örgüte 2 milyon dolar bağışlanacağının açıklanmasının da bu durumda bir şovdan ibaret kalması olasılığı yüksek görünüyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 6 SON İKİ HAFTADIR IŞİD DOĞRUDAN KİLİS KENTİMİZİ ROKETLERLE VURUYOR. KENT MERKEZİ BOMBARDIMAN ALTINDA! IŞİD MEVZİLERİNE SADECE KARADAN TOPÇU ATEŞİ İLE KARŞILIK VERİLİYOR, HAVA BOMBARDIMANI YAPILAMIYOR. 24 KASIM 2015’TEKİ RUS UÇAĞI KRİZİNDEN BU YANA TÜRK HAVA KUVVETLERİ, SURİYE HAVA SAHASINDA “İŞLEVSİZ” HALE GELDİ. 24 Kasım 2015’teki Rus savaş uçağının düşürülmesi ile gündeme gelen siyasi kriz, giderek Türk Silahlı Kuvvetleri açısından ülke savunması adına bir zafiyete dönüşmüş durumda. O günden bu yana, Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçaklarımız, sınırlarımızda devriye uçuşu dahi yapamadığı gibi, Suriye’deki mevzilerden, başta Kilis, Hatay gibi kentlerimiz olmak üzere, topraklarımızı bombalayan IŞİD mevzilerine karşı da hava operasyonu gerçekleştirilemiyor. Kilis’te son bombardımanda 4 kişi öldü, 6 kişi yaralandı. Geçen hafta boyunca, IŞİD mevzilerinden şehir merkezine, Kilis’in mahallelerine, köylerine havan mermileri, roketler yağıyor. Kilis’te yaşamını yitirenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Kilisliler infial halinde, can güvenliklerinin sağlanmasını istiyor. Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı Kilis’e giderek incelemelerde bulundu, olasılıkları değerlendirdiler. Ancak Ankara’ya döndüklerinin ertesi günü yine IŞİD mevzilerinden Kilis’e bomba yağdı. Rus savaş uçağının düşürülmesinden sonra, Rusya, o tarihten itibaren iki ülke silahlı kuvvetleri arasındaki “Kırmızı Hattı” iptal etti. İletişim kesildi. Rusya, Suriye hava sahasını, Lazkiye ve Tartus üslerine yerleştirilen S-400 Hava Füze Savunma sistemleri ile Türk Savaş uçaklarına karşı kilitledi, bloke etti. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 7 S-400 Füze savunma sistemlerinin menzili, Antalya, Mersin, Mardin’e ve ötesine kadar ulaşıyor. O nedenle, IŞİD topraklarımızı bombalarken, sadece Fırtına Obüsleri ile angajman gereği karadan bombardımanla karşılık verebiliyoruz. Sınırımızın dibine yerleşmiş IŞİD’e karşı havadan bir operasyon düzenleyemiyoruz. İncirlik’te konuşlanan müttefik hava kuvvetlerinin derdi ise, bombalanan Türkiye toprakları, yaşamını kaybeden Kilisliler ya da Hataylılar değil. PYD ve YPG güçlerine, IŞİD’e karşı hava desteği veriyorlar. Şimdi, Rusya ve ABD, Suriye Ordusu’nu da devreye sokarak, IŞİD’in gayrı resmi başkenti Rakka’ya saldırı planları yapıyorlar. Türkiye sınırlarının güvenliği, kapatılması, Obama ile Putin arasında konuşuluyor. Türkiye’nin görüşünü bile sorma gereği duymuyorlar. Türkiye topraklarına saldıran IŞİD mevzilerini sınırlı bir harekâtı ile yok etme konusunda da yine hava desteği olmayınca, başarı şansı azalıyor. Bugün gelinen nokta, Türkiye’nin kendi topraklarını, kendi hava sahasını, kendi kentlerini ve yurttaşlarının can güvenliğini savunamaz duruma gelmiş olmasıdır. Rusya’nın Suriye üzerinde sağladığı hava koruması şemsiyesi sayesinde, PKK, Kandil’deki silahlı güçlerinin büyük bölümünü Kuzey Suriye’ye geçirerek, burada kurduğu kamplarda eğitmeye başladı. Güneydoğu operasyonları sırasında ve sonrasında, kentlere eyleme gelen PKK militanlarının büyük bölümü artık Suriye’deki bu kamplardan ve Suriye sınırından geliyor. PKK’ya yeni katılımlar da büyük ölçüde, Suriye’deki kamplar üzerinden gerçekleşiyor. Sonuçları hesap edilmeksizin atılan bir adımın, 5 ayda ortaya çıkarttığı bu vahim askeri ve güvenlik tablosuna ivedi olarak çözüm bulunmak zorundadır. Rusya ile yeniden diyalog arayışları başlatılmalı, sorunun uzlaşı ile çözümü konusunda diplomasinin tüm olanakları seferber edilmelidir. Aksi halde sınırlarımızda giderek derinleşen bu gidişin ortaya çıkartacağı sonuçların faturası daha da ağırlaşacaktır. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 8 SURİYELİLERİN, ÜLKE EKONOMİSİNDEKİ VE TİCARETİNDEKİ AĞIRLIĞI HIZLA ARTIYOR. TOBB VE İTO’NUN YENİ KURULAN ŞİRKETLER VE YABANCI ORTAKLI YA DA DOĞRUDAN YABANCILAR TARAFINDAN KURULAN ŞİRKETLERLE İLGİLİ SON VERİLERİ BU KONUDA ÇOK ÇARPICI BİR TABLOYU GÖZLER ÖNÜNE SERİYOR. MART’TA KURULAN 453 YABANCI ORTAKLI ŞİRKETİN 174’Ü SURİYELİ! Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayınlanan, “yeni kurulan şirketler ve şirketlerin sahiplik, ortaklık yapıları” ile ilgili verilerine göre, Mart 2016'da 7 bin 29 yeni şirket kurulmuş. Bu sayı geçen yılın Mart ayına oranla yeni kurulan şirket sayısının yüzde 17 arttığını ifade ediyor. 2016 yılının ilk üç ayında, yani Ocak-Mart döneminde kurulan yeni şirket sayısı ise 2015 yılının aynı ayına göre yüzde 13,35 oranında artış gösteriyor. TOBB’un Ticaret Sicili verileri, 2016 Mart ayında 453 adet yabancı ortak sermayeli şirket kurulduğunu, bu şirketlerden 174’ünün Suriyeli, 30’unun Iraklı, 23’ünün de Alman ortaklı olduğunu ortaya koyuyor. Ticaret Sicili kayıtları Türkiye genelinde 81 ildeki şirket kuruluşlarını kapsarken, İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) şirket sicil kayıtları, daha önemli bir boyutu karşımıza çıkartıyor. Bu da ilk sırada Suriyeliler olmak üzere, Ortadoğulu girişimcilerin, şirket kuruluşlarında İstanbul’u üs olarak seçtiklerini, İstanbul’da ciddi bir Ortadoğulu şirketleşme yoğunlaşması olduğunu gösteriyor. İTO’nun 2016 Ocak-Mart dönemi Ticaret Sicili kayıtları, yeni şirket kuran yabancı ortakların taahhüt ettiği sermaye tutarının geçen yılın ilk üç aylık dönemine oranla yüzde 12,1 arttığını, yeni şirketlerin yabancı ortak sayısının da yüzde 25,7'lik artışla 1,651'e yükseldiğini ortaya koyuyor. Buna göre, İstanbul'da Ocak-Mart 2016 döneminde 1,651 yabancı ortak tarafından toplam 335 milyon lira sermayeli tutarında yeni firma kuruldu. Geçen yılın aynı döneminde yabancı ortak sayısı 1,313, taahhüt edilen sermaye tutarı 299 milyon liraydı. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 9 Bu yılın ilk üç ayında, İstanbul’da kurulan yabancı ortaklı ya da doğrudan yabancı girişimcilerin sahip olduğu şirketler içinde, yüzde 39,37 düzeyinde payla, 650 şirket kuran Suriyeliler ilk sırada yer alıyor. Suriyeli girişimcileri yüzde 5,33 ile İranlı ve yüzde 5,03'er pay ile Alman ve Iraklı yatırımcılar izliyor. Taahhüt edilen sermaye tutarı açısından ise ilk sırayı yüzde 24,94 payla, toplam 63 şirket kuran Suudi Arabistan alırken, sermaye tutarı açısından ikinci sırada yine Suriyeliler geliyor. Türkiye’nin ve İstanbul’un “Ortadoğululaşması” açısından daha önce dikkatinizi çekmeye çalıştığım, ikamet ve konut alımlarındaki artış eğilimi yanında, TOBB ve İTO’nun Ticaret Sicili verileri, ekonomide ve ticarette de hızla bir Ortadoğu ağırlığının gündeme geldiğini işaret ediyor. AP’NİN TÜRKİYE RAPORU’NDA YER ALAN SERT ELEŞTİRİ VE UYARILAR YANINDA, ABD DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI’NIN 2015 YILI İNSAN HAKLARI RAPORU’NDA DA TÜRKİYE ÇOK AĞIR ELEŞTİRİLER GETİRİLİYOR. HÜKÜMETİN AP RAPORUNU “YOK HÜKMÜNDE” SAYDIĞINI İLAN ETMESİNE KARŞIN, DAHA AĞIR ELEŞTİRİLER İÇEREN ABD İNSAN HAKLARI RAPORU KONUSUNDA SUSKUN KALMASI İLGİNÇ! Her iki raporda da, pek çok ortak noktanın yer aldığı göze çarparken, insan hakları, demokrasi, baskı rejimi, medyaya baskılar, gazetelere ve televizyonlara el konulması, yargı bağımsızlığı, Güneydoğu’daki güvenlik operasyonları, sivil ölümleri, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller öne çıkan eleştiri başlıkları. AP Raporunda büyük ölçüde; Türkiye'de ifade ve medya özgürlüğü, Kürt sorunu, Güneydoğu’daki gelişmeler, Türkiye ile AB arasında sığınmacılar konusunda varılan anlaşma ve Kıbrıs sorunu geniş bir şekilde ele alınmış. Ermeni soykırımının tanınması konusunda Türkiye’ye çağrıda bulunulan rapora hükümet çok sert tepki gösterdi ve “yok hükmünde” saydıklarını açıkladı. Ancak siz “yok hükmünde” deseniz de böyle bir Türkiye Raporu var ve Avrupa Parlamentosu’nda uzun tartışmalardan sonra oylanarak 300’ü aşkın oyla, kabul edildi. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 10 Türkiye’nin tam üyelik için gerekli kriterleri yerine getirmenin de ötesinde, Kopenhag Kriterleri’nin çok gerisine gittiği ve gerilemenin hızlanarak devam ettiği vurgulanan raporda, “Türkiye'de demokrasi ve hukuk devletinin gerilediği, medya özgürlüğü alanında yaşanan gelişmelerim kaygı verici olduğu” ifade ediliyor. Yolsuzlukların ve rüşvetin yaygınlaştığı dile getirilen raporda, yolsuzlukla mücadeleye öncelik verilmesi, terörle mücadele alanındaki yasal mevzuatın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla uyumlu hale getirilmesi talep ediliyor. Güneydoğu’daki gelişmelerin “kaygı verici” olarak değerlendirildiği raporda, Türkiye'nin terörle mücadele hakkının meşru olduğu, ancak bu mücadelenin insan hakları ve hukuk devletine saygı çerçevesinde yapılması ve orantılı olması gerektiği not ediliyor. PKK'nın AB'nin terör örgütleri listesinde olduğu belirtilip, yeniden şiddete başvurması kınanırken, PKK’ya “silah bırakma, terörist taktiklerden vazgeçme ve taleplerini ifade etmek için barışçıl ve yasal yolları kullanma” çağrısında bulunuluyor. Raporda, çok geniş yer ayrılan, Kürt sorununun şiddet yoluyla çözümlenemeyeceğine vurgu yapılarak, hükümetin, yeniden müzakerelere başlaması ve Güneydoğu’daki sokağa çıkma yasaklarına son verilmesi isteniyor. Kürt sorununa kalıcı çözüm için, TBMM'de özel bir komisyon oluşturulmasını öneren AP, Kürt sorununa barışçıl çözüm için dilekçe imzalayan akademisyenlere yönelik yaptırımları ve yargılamalarla, tutuklamaları da sert bir şekilde kınadığını belirtiyor. IŞİD’in Diyarbakır, Ankara ve İstanbul’da gerçekleştirdiği terör saldırılarının kınandığı raporda, bu saldırılarla ilgili ayrıntılı soruşturma yürütülmesi isteniyor. Türkiye’nin IŞİD’e karşı uluslararası koalisyonda yer alması memnuniyet verici olarak tanımlanıyor. Buna karşılık Ankara’nın başta petrol ticareti olmak üzere, “IŞİD’in Türkiye üzerinden gerçekleştirdiği faaliyetleri” sonlandırmak için daha fazla çaba göstermesi isteniyor. Türkiye’nin, Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele eden Kürt gruplara yönelik askeri müdahalesi de eleştiriliyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 11 Raporda, Türkiye ile AB arasında sığınmacılar konusunda varılan anlaşmanın, Ankara’nın AB ile üyelik müzakerelerinden ayrı tutulması talep ediliyor. Türkiye'nin Suriyeli sığınmacılar için yaptıkları memnuniyetle karşılanmakla birlikte, yasadışı göç kaynağı olan ülkelerin vatandaşlarına daha sıkı vize politikası uygulanması ve göçmen ticareti yapan şebekelerle daha aktif mücadele edilmesi talep ediliyor. Türkiye'ye, mültecilerle ilgili Cenevre Sözleşmesine koyduğu coğrafi çekinceyi kaldırması, “geçici koruma” yerine, sığınmacılara mülteci statüsü verilmesi çağrısında bulunuluyor. Türk vatandaşlarına vize serbestisinin ise Mülteci Anlaşması’nda yer almasına karşın, “yol haritasında belirtilen kriterlerin tamamen uygulamaya konulmasıyla mümkün olabileceği” hatırlatılıyor. Avrupa Parlamentosu raporunda, Kıbrıs’taki müzakere sürecine destek ifade edilirken, Türkiye’den katma protokolü uygulaması, adanın nüfus dengesini değiştirmekten vazgeçmesi ve Maraş’ı BM kontrolüne devretmesi isteniyor. Avrupa Parlamentosu’nda sert tartışmalar ve Türkiye’ye ağır eleştiriler sonrasında kabul edilen, raporun müzakereleri sırasında, AB-Türkiye Mülteci Anlaşması’nı savunan Donald Tusk ve Jean Claude Juncker de eleştirildi. AB Komisyonu Başkanı, mülteci pazarlığı karşılığında, Türkiye’deki anti-demokratik uygulamalara, basın özgürlüğünün kısıtlanmasına, Avrupa değerlerinin çiğnenmesine göz yummakla suçlanırken, Juncker ve Tusk, Türkiye ile imzalanan anlaşmanın mükemmel olmadığını, ancak Avrupa değerlerinden vazgeçilmesinin kesinlikle söz konusu olamayacağını ifade ettiler. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın geleneksel, İnsan Hakları Raporu’nda ise, Türkiye ile ilgili sayfalara her geçen yıl kabarıyor. Geçen hafta açıklanan 2015 raporunda, Türkiye’yle ilgili eleştirilerin yer aldığı sayfa sayısı 74’e çıkarken, AP Raporu’ndan farklı olarak, ABD Raporu’nda Gülen Cemaati ve Paralel Yapı iddiaları da geniş bir şekilde irdeleniyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 12 ABD Dışişleri Raporunda, ‘hükümetin ifade özgürlüğüne müdahalesi, suça karıştığı iddia edilen devlet yetkililerinin dokunulmazlığı, zayıflatılan yargı ve adalet sistemi' öne çıkan en sert eleştiriler. ABD raporunda, basın ve internet özgürlüğü kısıtlamaları, medya üzerindeki hükümet baskısı, Cumhurbaşkanına hakaret davaları, Fethullah Gülen hareketiyle ilişkili birçok medya organı, dijital yayın platformlarının engellenmesi, beş yayın organına hükümet tarafından kayyum atanması anti-demokratik uygulamalar kapsamında değerlendiriliyor. Yargıdaki, siyaset hegemonyası, terörle mücadele yasalarının genişletilerek uygulanması girişimleri, keyfi gözaltılar, hükümet üyelerine yönelik yolsuzluk iddialarını soruşturan altı yargıç ve savcının ihracı, meslekten men edilmesi ve haklarında iddianame hazırlanması, ABD İnsan hakları raporunda ser bir dille eleştirilen başlıklar arasında. Raporda; Güneydoğu’daki terör operasyonlarında ve PKK'yla yeniden başlayan çatışmalarda, hükümetin sivil nüfusu yeterince koruyamadığı, sağlık çalışanlarının, eğitimcilerin, görevlerini yerine getirmeleri konusunda, hem hükümet hem de PKK'dan kaynaklanan korkutma ve tehditlerle karşılaştıkları görüşüne yer verildi. Birçok bölgede uygulanan sokağa çıkma yasaklarının, gayrı insani şartların oluşmasına neden olduğu saptamaları raporda yer aldı. En çarpıcı ve dikkat çekici olan ise, hükümetin, AP raporunu “yok hükmünde” saydığını ilan etmesine karşın, daha ağır eleştiriler içeren ABD İnsan hakları Raporu konusunda suskun kalması, tepki vermemesi. Bu da, AB’nin mülteci anlaşması nedeniyle, Türkiye’ye muhtaç olduğu bu dönemde, hükümetin AB’ye karşı daha pervasız davranmayı seçmesine karşın, ABD’yi karşısına alma konusunda, aynı cesareti gösteremediğini, “ABD Dışişleri’nin Raporunu da yok hükmünde sayıyoruz” diyemediğini gösteriyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 13 TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ DÖVİZ GELİRİ VE İSTİHDAM ALANLARINDAN YURT DIŞI MÜTEAHHİTLİK SEKTÖRÜ, BÜYÜK ÖLÇÜDE YANLIŞ DIŞ POLİTİKANIN KURBANI OLMUŞ DURUMDA. GEÇEN YILSONU İTİBARIYLA, SEKTÖR 2015 YILINDA YÜZDE 25,3 KÜÇÜLDÜ, PEK ÇOK ÜLKE PAZARI KAYBEDİLDİ. SEKTÖRDE VE YAN KOLLARINDA İSTİHDAM KAYBI YAŞANIYOR. Türkiye inşaat ve yapı sektörü ile inşaat malzemeleri sanayisi, alarm vermeye başladı. Yapı Sektörü’nün 2015 sonu ve 2016 yılının ilk üç aylık döneminde yönelik veriler, özellikle Yurt Dışı Müteahhitlik Hizmetlerinde büyük daralma yaşandığını, peş peşe gerçekleşen son terör saldırıları ardından da yabancıların, Türkiye’deki gayrimenkul alımlarının duraklama ve iniş sürecine girdiğini gösteriyor. Yapı-Endüstri Merkezi (YEM) "Türk Yapı Sektörü Raporu 2015"in son çeyrek verilerini güncelleyerek 2016 ilk çeyrek verilerini açıkladı. Türkiye ekonomisinin geçen yıl yüzde 4 büyüdüğünün açıklanmasına karşılık, ekonominin lokomotif sektörlerinin başında gelen, emek yoğun istihdam nedeniyle de işsizliğin geriletilmesinde önemli fonksiyonu olan inşaat sektörünün 2015 yılı büyüme hızı yüzde 1,7’de kaldı. Tıpkı büyüme hızını tetikleyen unsurların başında gelen kamu harcamalarındaki artışta olduğu gibi, inşaat sektörünün de yüzde 1,7 düzeyindeki 2015 büyümesinde, kamu kesiminin inşaat harcamaları etkili oldu. Veriler çerçevesinde, kamunun inşaat harcamaları geçen yıl yüzde 8,4 oranında arttı. Bir başka deyişle müteahhitlerin en büyük işvereni de yine kamu kesimi, devlet. Aynı dönemde özel sektör inşaat harcamaları ise 2015 yılında yüzde 1,2 küçüldü. Toplam inşaat harcamaları rakamları 2015 yılında 175 milyar lira olurken, bu tutarda en büyük pay sahibi kamu kesiminin inşaat harcamalarındaki artış. 2015 yılında inşaat malzemeleri sanayisinde ihracat yüzde 19,8 düzeyinde gerileme gösterdi. Ankara ve İstanbul’daki terör saldırıları ve katliamlar, turizm gibi inşaat ve konut sektörünü de etkiledi. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 14 Bu saldırılar sonrasında yabancıların gayrimenkul alımları yüzde 3,8 azaldı. Ortadoğuluların dışında, özellikle, Avrupalıların, Rusların büyük kentlerdeki ve kıyı kentlerindeki konut alımları bıçak gibi kesilmiş durumda. En büyük darbelerden birisi ise inşaat sektörünün yurt dışı müteahhitlik hizmetleri alanında yaşandı. Bu alandaki en büyük Pazar olan Libya’yı kaybeden Türk Müteahhitleri, Kuzey Afrika’da dışlanırken, Suriye, Irak, Ortadoğu pazarlarını, Orta Asya ve son olarak da Rusya pazarını peş peşe kaybederek, 2015 yılında yüzde 25,3 düzeyinde küçüldü. Zincirleme olarak, ahşap, boya, cam, doğrama, alüminyum, demir-çelik, çimento, seramik, sıhhi tesisat vb. onlarca farklı sektörü ayakta tutan inşaat -konut müteahhitlik hizmetleri ve yurt dışı müteahhitlik hizmetlerindeki daralma, bu sektörlerin üretiminde ve ihracatında da belirtildiği gibi keskin düşüşlere yol açtı. Ocak ayı işsizlik verilerine bakıldığında da bu tablo, daha net ve somut biçimde görülüyor. Sadece ocak ayında, bina inşaatlarındaki kayıtlı istihdam 139 bin kişi azalmış. Özel inşaat faaliyetlerindeki istihdam ise 25 bin kişi düşmüş. İnşaat sektörünün yan kollarından, ahşap ve doğrama sanayinde, ormancılık ve tomrukçuluktaki istihdam da 21 bin kişi azalmış durumda. Bu tablo, inşaat-taahhüt sektöründeki kötüleşme ve istihdam daralmasının önümüzdeki aylarda da süreceğini, buna bağlı olarak inşaatla ilgili yan sanayilerin ve imalat dallarının da bu gelişmeden ciddi biçimde olumsuz etkileneceğini işaret ediyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 15 PARALEL YAPI İDDİASIYLA BAŞLATILAN SORUŞTURMALARDA, GİDEREK YAYGINLAŞAN ŞİRKETLERE KAYYUM ATAMALARI, ŞİRKETLERE EL KONULMASI HIZ KAZANIRKEN, TORBA YASAYA SON DAKİKADA EKLENEN BİR MADDE İLE KAYYUM ATAMALARININ TÜMÜYLE ÖNÜNÜN AÇILMASI FARKLI AMAÇLARIN OLDUĞUNU AKLA GETİRİYOR. TBMM’den geçen hafta geçirilen Torba Yasa’ya son dakikada eklenen bir madde fazla dikkat çekmedi. Daha doğrusu, genelde Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ve Cemaat Şirketleri, Paralel Yapılanmanın Finansmanı vb. gerekçelerle yapılan bu değişikliğin üzerinde fazla durulmadı, tartışılmadı. Hükümet, son anda eklenen bu maddeyi “Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) finansmanıyla ilgili soruşturmalara yönelik olarak” takdim etti ve bu doğrultuda savundu. Yasaya eklenen bu maddeye göre: “Maliye Bakanı dilediği şirketlere, holdinglere, banka, kurum, işletmelere doğrudan kayyum atama yetkisine sahip” olacak. İktidarın özellikle Gülen Cemaati’ne yakın olduğu iddia edilen işadamlarının şirketlerine, yargıya gitmeksizin, mahkeme kararı ya da savcılık başvurusu olmaksızın el koyabilmek ve kayyum atayabilmek için gündeme getirdiği bu yasa değişikliği, ifade edilen amacın dışında, iş dünyası, işadamları, şirketler için oldukça riskli ve tehlikeli amaçların varlığını da işaret ediyor! Torba yasaya eklenen bu madde ile hükümet artık “BAKAN YETKİSİ VE TALİMATIYLA” istediği kuruma el koyabilecek. Bunun için sadece "Teröre finansman sağlamak" gibi bir iddiayı dillendirmek, bu yönde bir bahane oluşturmak yeterli. Bank Asya’nın TMSF’ye devrinin, bankacılık ve finans kesiminde, uluslararası düzeyde de tepki çekmesi üzerine, hükümet TMSF’yi devreden çıkartarak, şirket ve holdinglere, kayyum atama yöntemini uygulamaya koydu. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 16 Torba Yasa’ya eklenen değişikliklerle, MASAK ve Maliye Bakanlığı yetkili kılınırken, Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nda yer alan, şirket yönetimi için “kayyum tayini, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, gizli soruşturmacı görevlendirilmesi, teknik araçlarla izleme” gibi tedbirler içinde, söz konusu hükümlerin “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun” ile ilişkilendirilerek uygulanacağı yönünde düzenlemeye gidildi. Bu yasa değişiklikleri, hükümetin Türkiye genelinde başlattığı kayyum atama furyasının yaygınlaşacağını, bunun yasal zemininin de bu şekilde hazırlanarak, kolaylaştırıldığını, artık yargıya da gerek duyulmaksızın, iktidarın, bakan ve bürokratları eliyle, sistemi doğrudan işleteceğini gösteriyor. “HÜKÜMET, NEDEN BÖYLE BİR STRATEJİYE YÖNELDİ? KAYYUM ATAMALARI NEDEN HIZLA ARTMAYA BAŞLADI?” SORULARININ ARDINDA, CUMHURBAŞKANLIĞININ VE AKP İKTİDARININ FARKLILAŞAN STRATEJİSİ YATIYOR. TOPLUMSAL ŞİDDETİ VE TERÖRÜ TIRMANDIRAN AKP İKTİDARI, ŞİMDİ EKONOMİK TERÖRÜ TIRMANDIRMA YOLUNA YÖNELMİŞ DURUMDADIR. Yukarıda değindiğim gibi, “kamulaştırma, TMSF aracılığıyla el koyma” uygulamasının yabancı yatırımcıyı ürküttüğünü gören, hükümet kayyum seçeneğini devreye soktu. İktidar kayyum planıyla, ilk olarak şirketleri, holdingleri kamulaştırmadığını, el koymadığını, iddia ederek, yabancı yatırımcılar açısından tedirginliği ortadan kaldırdığını düşünüyor. Kayyum atamalarının iktidara sağladığı ikinci ayrıcalık, atanan kayyumlar doğrudan AKP’ye, iktidara yakın kişiler. Hatta bazı örneklerde görüldüğü gibi eski AKP yöneticileri, bürokratları, il veya ilçe yöneticileri. Dolayısıyla, kayyum atanan şirketler, holdingler, işletmeler, medya kuruluşları, iktidar açısından yandaşlarını işe yerleştirme, yüksek maaşlarla işe doldurma açısından da önemli bir avantaj sağlıyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 17 Kamulaştırma ya da TMSF aracılığıyla el koyma durumunda, el konulan şirket ya da kurumların mali ve personel yükü, sorumluluğu da kamuya geçerken, kayyum yönteminde iktidar açısından böyle bir yükümlülük söz konusu değil. Kayyumlar, yine özel şirketlerin başında, o şirketleri dilediği gibi yönetiyor. Eleman alıyor, istemediği elemanları çıkartıyor. Araç ve gereçleri nakde çevirebiliyor, satıyor, mezata çıkartıyor. Bağlayıcı bir kural ya da yasa yok. Kayyumlar sayesinde siyasi iktidarın, çok sayıda şirketi, holdingi, medyası, lojistik şirketinden, matbaaya, dersaneden, televizyon kanalına kadar sayısız şirketi, kurumu oluşuyor. Kamuya personel almak için, bir takım yasal prosedürleri yerine getirmek zorundayken, kayyum atadığı şirketlerde bu açıdan çok daha rahat ve keyfi hareket edebiliyor. Kayyum atamaları ile iktidar, aynı zamanda iş dünyasına, işadamlarına, şirket ve holding patronlarına da gözdağı veriyor. “Bugün cemaata yarın size” ilkesinin, her an geçerli hale geleceği mesajının muhatabı doğrudan iş dünyası. Torba Yasa’ya eklenen yasa değişikliğiyle de “kayyumlaştırma, tümüyle ucu açık ve iktidarın bir bakanının inisiyatifine” bırakılarak, iş dünyasına ciddi anlamda bir tehdit yasal hale getirilmiş oldu. Kayyum atamasıyla, şirketlere devletin el koyması söz konusu olmadığı için, şirketin gerçek sahibi değişmediği halde, fiili yöneticileri değiştiği için, şirket kayyum yönetiminde varlığını sürdürdüğü için, gerçek mal sahipleri de bir anlamda pasifize edilmiş oluyor. Uygulamaya itirazlar, yargı ve hukuk yoluyla hak arayışları engellenmiş oluyor. Şu anda “paralel yapıyla mücadele ya da terör örgütünün finansmanının önlenmesi” gerekçelerine dayandırılan kayyum atamaları, gerçek boyutuyla, her an diğer kesimlere, hükümetin muhalif gördüğü, yakın görmediği, tepki duyduğu diğer işadamlarına, şirketlere, holding ve bankalara, medya kuruluşlarına yaygınlaştırılabilecek bir ekonomik terör aracına dönüşmüş durumdadır. İşadamları, işverenler, sermayedarlar, işadamı örgütleri, odalar, dernekler sindirilmiş konumdadır. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 18 İktidar, kayyum silahıyla, namluyu bugün itibarıyla, cemaatçi işadamlarına çevirmiş görünmekle birlikte, bu silahın namlusu her an başka yönlere dönebilecek konumdadır. 7 Haziran’dan bu yana, toplumsal şiddeti ve terörü tırmandıran AKP iktidarı, şimdi ekonomik terörü tırmandırma yoluna yönelmiş durumdadır. Bu açıdan bakıldığında, ekonomi dünyasında, iş aleminde kimse için yasal, hukuki, mali güvence, söz konusu değildir. Kayyum silahı, her an herkes için iktidar tarafından devreye sokulabilir. Torba yasa değişikliğiyle, buna karşı gidilebilecek hukuk yolları da kapatılmıştır. Türkiye ekonomisini ve iş dünyasını, ciddi anlamda çok karanlık bir dönemin beklediğini söylemek, mevcut durum açısından gerçekçi bir tespit olacaktır. DOKUNULMAZLIKLARIN KALDIRILMASI KONUSUNDA AKP’NİN TBMM GÜNDEMİNE GETİRDİĞİ “BİR DEFAYA MAHSUS GEÇİCİ ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ” PEK ÇOK ART NİYETİN YANI SIRA, TEKLİF GEREKÇESİNDE İFADE EDİLEN DEĞERLENDİRMELERLE, GERÇEK NİYETİ ORTAYA KOYMAKTADIR. FEZLEKELERDEKİ YOLSUZLUK İDDİALARINA YER VERİLMEMESİ MANİDARDIR! Bizim CHP olarak yıllardan beri savunduğumuz, kürsü dokunulmazlığı dışında dokunulmazlığın söz konusu olmaması şeklindeki akılcı ve doğru yaklaşım yerine, AKP’nin teklifi, perde arkasında siyasi hesaplar üzerine kurulmuş bir taktik stratejiyi içermektedir. Geçici düzenlemeyi savunmak adına, dile getirilen gerekçeler arasında yer alan, mevcut fezlekelerin görüşülmesi için TBMM’nin asgari 8 ay kesintisiz mesai yapmasının gerekeceği şeklindeki yaklaşımın temelsizliği açıktır. TBMM’nin haftada üç gün çalıştığı varsayımı üzerine inşa edilen bu gerekçeden yola çıkılarak, geçici maddeyle tüm fezlekelerin komisyonlar da devreden çıkartılarak tek seferde ve topyekûn yargıya sevki savunulmaktadır. AKP teklifinin gerekçesinde yer alan şu hesaplama bile TBMM’nin saygınlığı ve çalışma iradesi, milletvekillerinin bireysel tavrı ve aklı karşısında en basit deyimiyle gayri ciddilik, alaycılıktır. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 19 “Karma Komisyonda 562 fezleke bulunmaktadır. Komisyon aşaması hariç tutularak, sadece Genel Kurul açısından her bir fezleke için asgari bir saat süreden 562 saatin görüşmelere ayrılması gerekmektedir. Genel Kurul uygulamalarından hareketle, gündemin tamamı fezleke görüşmelerine ayrılmış olsa, günde 6 civarında fezleke görüşülebileceği, bunun ise yaklaşık 94 günü bulacağı anlaşılmaktadır. TBMM’nin haftada 3 gün çalıştığı dikkate alındığında, 30 haftadan fazla sürenin fezlekelere ayrılması ve bu sürede başka çalışma yürütülememesi anlamına gelecektir. TBMM’nin olağan çalışma usulleriyle fezlekelerin ele alınması durumunda ise TBMM’nin 8 ay boyunca sadece bu konuyu görüşmesi gerekecektir.” Oysa hepimiz biliyoruz ki, TBMM, dilediği takdirde kesintisiz çalışma karar alabilmekte, sabahlara kadar süren mesailerde müzakereler yapılmaktadır. AKP iktidarı çeşitli kereler, kendilerince önemsedikleri yüzlerce maddelik torba yasalar için TBMM’yi gece gündüz çalıştırdılar. Dolayısıyla, mevcut fezlekeler için en az 8 ay TBMM’nin aralıksız çalışmasının gerekeceği tezi somut dayanaktan yoksundur. Anayasaya bir defaya mahsus geçici madde eklenmesini öngören teklifin gerekçesinde, fezlekelerdeki yolsuzluk, usulsüzlük iddialarına yer verilmemesi, bunlardan hiç söz edilmemesi gerekçenin ağırlıkla tek bir konuya dayandırılarak dokunulmazlıkların kaldırılmasının savunulması dikkat çekicidir. Gerekçede yer alan aşağıdaki paragraf, Cumhurbaşkanlığı tarafından yakın dönemde sıklıkla dile getirilen görüşlerin anayasa değişikliğinin temelini oluşturduğunu, Cumhurbaşkanlığı talimatıyla bu teklifin getirildiğini göstermekte, gerçek amacı ve hedefi açık şekilde ortaya koymaktadır: “Türkiye, tarihinin en büyük ve en kapsamlı terörle mücadelesini yürütürken, bazı milletvekillerinin seçilmeden önce ya da seçildikten sonra yapmış oldukları teröre manevi ve moral destek manasındaki açıklamaları, bazı milletvekillerinin teröre ve teröristlere fiili manada destek ve yardımları, bazı milletvekillerinin ise şiddet çağrıları, kamuoyunda büyük infial meydana getirmektedir. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 20 Türkiye kamuoyu, milletvekillerinden, her şeyden önce, terörü ve teröristi destekleyen, şiddete çağrı yapan milletvekillerinin dokunulmazlığı istismar ettiğini düşünmekte, bu tür fiilleri olanların yargılanmasına Meclis tarafından izin verilmesini talep etmektedir. Böyle bir talep karşısında, Meclisin sessiz kalması düşünülemez. Nitekim birçok milletvekili, siyasi partilerin yöneticileri, dokunulmazlık dosyalarının ele alınmasını ve dokunulmazlıkların kaldırılmasını talep etmiştir.” AKP bu gerekçelerle, geçici madde çözümünü gündeme getirdiğini savunuyor. Böylece “anayasaya eklenecek bir geçici maddeyle, hem bütün dokunulmazlık dosyalarında dokunulmazlık kaldırılmış olacak, hem de uzun bir süreç sebebiyle Meclis çalışmaları tıkanmış olmayacaktır.” tezini dile getiriyor. GEÇİCİ ÇÖZÜMLER YERİNE, TÜRKİYE SİYASETİNİN GÜNDEMİNİ İŞGAL EDEN DOKUNULMAZLIK KONUSUNDA, PARTİMİZ VE MHP DESTEĞİNİ AÇIKLAMIŞKEN, HDP UZLAŞI ARAYIŞLARINA KATILACAĞINI BEYAN ETMİŞKEN TÜM TOPLUMU TATMİN EDECEK, SİYASET KURUMUNUN SAYGINLIĞINI YÜCELTECEK KALICI BİR DÜZENLEME YAPMAK OLANAKLI. AKP’nin geçici madde teklifiyle, Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki ‘Suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili Meclis’in kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz’ hükmü, bir kereye mahsus olmak ve mevcut fezlekelerle, değişiklik gerçekleşene kadar gelecek fezlekeleri kapsamak üzere uygulanmayacak. Kısaca, değişiklik yürürlüğe girdikten sonra, savcılıklara ve mahkemelere gönderilecek fezlekeler çerçevesinde, hakkında fezleke olan vekiller tutuklanabilecek ve yargılanabilecek. AKP’nin buna yanaşmaması, yapılan görüşmelerde partimiz tarafından sunulan seçenekleri dikkate almaması ve yine Cumhurbaşkanlığı talimatıyla yazıldığı apaçık olan, tamamıyla kendilerinin inisiyatifindeki bir geçici çözümü, TBMM’ye dayatması, pek çok konuda olduğu gibi dokunulmazlıklar konusunda da samimiyetsizliklerinin, çıkarcı yaklaşımlarının ve art niyetli siyasi hesaplarının dışa vurumudur. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 21 Terörü ve şehit cenazelerini istismar ederek, kamuoyunun yönlendirilmesi, muhalefeti köşeye sıkıştırma taktikleriyle, ortaya çıkılması, gerçek niyetin ne olduğunu da göstermektedir. Kimse, partimizin teröre, terörizme destek verdiğini iddia edemez, söyleyemez. Ancak AKP’nin yolsuzluk ve rüşvetle iç içe geçtiğini, dokunulmazlığın arkasına sığındığını herkes biliyor ve görüyor. Bu açıdan da getirdikleri “bir kereye mahsus geçici” değişiklik teklifi, gelecekte de kendilerini, güvenceye alma, dokunulmazlığın zırhını giymeye devam etme niyetlerini açıkça sergiliyor. İİT 13. ZİRVE TOPLANTISI, TÜRKİYE İLE SUUDİ ARABİSTAN ARASINDAKİ YENİ İTTİFAKIN, TÜM DÜNYAYA İLAN EDİLMESİNE SAHNE OLDU. KRAL SELMAN BİN ALBDÜLAZİZ’E GÖSTERİLEN ÖZEL İLGİ, ZİRVE SONUÇ BİLDİRGESİNDE İRAN’A KARŞI, SUUDİ ARABİSTAN’A TÜRKİYE’NİN DESTEĞİ VE BU İŞBİRLİĞİNİN ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE DAHA DA İLERLEYECEĞİNİ GÖSTERDİ. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin de yer aldığı zirvenin sonuç bildirgesinde, İran’ın ağır bir dille kınanması, teröre destek vermekle, diğer ülkelerin içişlerine karışmakla suçlanması, Türkiye’nin Suudi Arabistan’a ve Suudilerin önderliğindeki Sünni Blok’a verdiği desteğin, tavizin sonucu olarak görülmeli. Üç yılda bir toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nin bir önceki toplantısı, Şubat 2013’te Mısır’ın başkenti Kahire’de gerçekleştirilmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirveye ev sahipliğinden ötürü dönem boyunca zirve başkanlığı görevini de yürütecek. 56 ülkeden devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı zirvede, dönem başkanlığını Mısır’dan devralan Türkiye, Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi’yi temsilen, toplantıya katılan Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Şükrü’nün bu ziyaretiyle, iki ülke arasında uzun süreden bu yana resmi düzeyde ilk teması da sağlamış oldu. Cumhurbaşkanının, açılış konuşmasında, önceki dönem başkanı Mısır’a teşekkür etmesi de bu açıdan önemli bir diplomatik adımdı. Zirve sonunda İran’ın kınanmasını içeren sonuç bildirgesi kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirve gündemine getirdiği yeni öneriler de önemliydi. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 22 Bunlar arasında, İslam interpolü olarak adlandırılan, İstanbul Merkezli Polis İşbirliği ve Koordinasyon Merkezi’nin kurulması, İslam Ülkeleri Ortak Kızılay Teşkilatı kurulması, İslam ülkeleri arasında ticari anlaşmazlıkları çözümü için bir tahkim sisteminin hayata geçirilmesi öne çıkan önerilerdi. Cumhurbaşkanının ayrıca, düzenli olarak İstanbul’da toplanmasını teklif ettiği İslam Ülkeleri Kadın Konferansı da dikkat çeken ancak şimdilik pek öne çıkmayan önerilerden birisiydi. İİT’nin önemli üyelerinden İran’ın, sonuç bildirgesinde kınanması, İslam dünyasındaki bloklaşmanın Şii-Sünni ayrışmasının keskinleştiğini gösterdi. Cumhurbaşkanı her ne kadar açılış ve kapanış konuşmalarında, mezhepçiliğe, etnik ayrımlara karşı olunması gerektiğini, Müslümanlar arası savaşların sona ermesi çağrısını yinelese de, bildiride yer alan ifadeler bunların sadece sözde kalacağını ortaya koydu. Zirve sonucunda böyle bir bildirinin açıklanmasını Suudi Arabistan’ın istediği, Türkiye’nin de bu konuda destek ve ödün verdiği açık. Aksi halde ev sahibi ülke ve dönem başkanlığını üstlenmiş olarak, Cumhurbaşkanının ve Dışişlerinin, Başbakanlık bürokratlarının direnç göstermesi, daha yumuşak ve diplomatik dil konusunda ısrarcı olması durumunda, böyle bir bildirinin çıkması söz konusu olamazdı. Türkiye’nin bu konuda Suudi Arabistan’a ve başını çektiği Sünni Blok’a diplomatik anlamda siyasi yaklaşım gösterdiği, bildiri metni için uzlaşı arama yerine taviz verdiği anlaşılıyor. Türkiye’nin ev sahipliği ve başkanlığındaki bir uluslararası zirvede, tamamıyla Suudi Arabistan’ın tezlerini ve söylemlerini savunan bir bildiriye onay vermesi, Suudi-Türkiye ittifakının da belirgin işareti. Ancak uzunca bir sınırımız bulunan, çok eskiye dayanan komşuluk, ticari, siyasi bağlarımızın olduğu İran ile ilişkiler de Suudi Arabistan kadar, hatta kanımca Suudi Arabistan’dan da daha önemli. Dolayısıyla, Suudilerle böylesine ileri derecede yakınlaşırken, aynı zamanda İran ile de üst düzey ilişkileri sürdürmek, çok dikkatli ve dengeli bir dış politika izlenmesini zorunlu kılıyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 23 Suudi Arabistan, İran ile olan güç mücadelesinde ve mezhep savaşında Türkiye’yi yanına çekmek istiyor. Bu yaklaşım Suudilerin çıkarları açısından öncelikli ve önemli olabilir. Ancak, Türkiye’nin bu noktada tek yanlı bir yaklaşım göstermesi, yakın, orta ve uzun dönemli ulusal çıkarlarımız açısından hiç de doğru olmaz. Mısır Dışişleri Bakanı’nın İstanbul’daki zirveye katılması ve Cumhurbaşkanının teşekkürü, bu ülke ile buzların eridiği, kısa sürede ilişkilerin normalleşeceği anlamına gelmiyor. Suudi Kralı’nın uzun süredir yürüttüğü arabuluculuk faaliyetleri ve İstanbul’daki zirveye Sisi’nin de katılabileceği yönündeki söylemlerin boşlukta kaldığı, Mısır’ın bu konuda katı tutumunu sürdürdüğü, Türkiye’nin de adım atmaya pek niyetli olmadığı anlaşılıyor. İran’ın yükselişinden rahatsızlığını sürekli vurgulayan bölge ülkelerinin başında Suudi Arabistan geliyor. İran’ın ABD ve Batılı ülkelerle nükleer anlaşmaya varması, bölgesel etkinliğini daha da artırdı. Hükümet, Türkiye’nin tümüyle Suudi yanlısı ve İran’ı dışlayan bir diplomasiye yönelmesinin ortaya çıkartacağı kayıpları dikkatle irdelemek ve adımları ona göre belirlemek durumunda. Diğer yandan, Suriye ile kopan ilişkiler sonrasında, Arap ülkeleri ile yeni ve güçlü bir bağ gerekliliği açık. O nedenle Suudiler, Arap ülkeleriyle yeniden iyi ilişkiler kurulmasında köprü olabilir. Arap Birliği’nin Irak’ın şikayeti üzerine, Başika krizi nedeniyle, son toplantısında aldığı Türkiye’yi kınama kararı, sonrasında Türkiye’deki temsilciliği kapatılması kararı, ilişkileri kopartacak adımlar. Bu açıdan Suudilerin üstleneceği köprü görevinin önemi ortaya çıkıyor. Kaldı ki, petrol zengini Körfez ülkeleri üzerinde de Suudilerin büyük etkinliği var ve Körfez İşbirliği Konseyi’nde büyük ölçüde dümen Suudilerin elinde. Bu çerçevede tamamıyla Suudilerin söylemini ve politikalarını destekleme yerine, dengeli bir yol izlenmesi, bölgede, siyasi ve ekonomik çıkarların korunması, yükseltilmesi açısından İran ile iyi ilişkilerin de muhafaza edilmesi Türkiye’nin çıkarına olacaktır. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 24 ALMANYA, KIBRIS MÜZAKERELERİNDE AKTİF POZİSYONA YÖNELİYOR. KKTC CUMHURBAŞKANI AKINCI’NIN BERLİN ZİYARETİ VE ALMAN DIŞİŞLERİ BAKANI STEİNMEİER’İN KONUĞU OLMASI, ÖNEMLİ BİR ADIM. AB’NİN KIBRIS POLİTİKASINI BELİRLEYİCİ KONUMDAKİ ALMANYA’NIN, ÇÖZÜM MÜZAKERELERİNE İLGİSİNİ ARTIRMASI KRİTİK ÖNEM TAŞIYOR! KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, 2016’nın adada “barış yılı olması” dileğini ifade derken, KKTC’deki hükümet krizinin hemen sonrasında ziyaret ettiği Berlin’de Alman hükümetinden üst düzey protokol ve resmi ağırlama yanında kritik görüşmeler gerçekleştirdi. Bugüne kadar garantör ülkeler olarak, Yunanistan, Türkiye ve İngiltere dışında ABD’nin ve BM’nin yakın takibinde olan Kıbrıs sorununda Almanya’nın fiilen rol almaya başlaması, Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier’in daha önce Ada’ya yaptığı ziyarette, Akıncı ile buluşması ve ardından da Akıncı’yı Berlin’e davet etmesi, süreçte aktif olma ve etkinliğini artırma girişimlerinin habercisi… Steinmeier’in Akıncı ile 1 saat 45 dakikayı bulan baş başa görüşmeden sonra yapılan açıklamalar, çözüme destek ve AB politikalarının da gözden geçirilmesi ifadeleri önemli. Mustafa Akıncı’nın, Kıbrıs Sorununda çözümün uzaması, Rum tarafının çözüm için ayak sürümesinde, AB’nin Kıbrıs politikasının da etkin olduğunu dile getirmesi ve AB’nin Güney’i tam üye yaparak, adada çözümün önünü tıkadığını dile getirmesi öne çıkan vurgulardı. AB’nin lider ülkesi konumundaki Almanya’nın, şimdi aktif şekilde devreye girmesi, bu açıdan da dikkat çekici! Kıbrıslı Rumların henüz çözüm bulunmadan, 2004 yılında Avrupa Birliği üyesi olması, Ada'daki siyasi sorunu da doğal olarak bir AB sorununa dönüştürdü. AB üyesi İngiltere ve Yunanistan, Kıbrıs’ın 3 garantör ülkesi arasında yer almaları nedeniyle zaten Kıbrıs sorununa müdahil konumdaydılar. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 25 Almanya’nın Kıbrıs konusuna birdenbire böylesine yakın ilgi duymaya başlaması ve ilgisini uluslararası düzeyde de ortaya koyarak sergilemesi önemli bir aşama. Mustafa Akıncı, Berlin’de yaptığı açıklamada, “Almanya Avrupa Birliği’nin en önde gelen ülkelerinden biri ve ilk defa Kıbrıs sorunu bağlamında Almanya’nın bu kadar ilgi gösterdiğine tanıklık ediyoruz. Geçmişte de Almanya önemli bir ülkeydi ancak Kıbrıs ile bu kadar ilgili değillerdi” diyor. Bu arada, Alman Dışişleri Bakanının, Akıncı ile Federal parlamentoda buluşarak, Birleşik Kıbrıs Federasyonu için Almanya modelini gündeme getirmesi, davetin Berlin’de yapılarak, Berlin Duvarı’nın yıkılması ve iki Almanya’nın birleşmesi konusunun adadaki çözüm için örnek olabileceğinin ifade edilmesi, Almanya’nın çözüm müzakerelerinin “siyasi boyutu ve modeli” ile de yakından ilgilendiğinin işareti. Mustafa Akıncı da, “Avrupa’nın son bölünmüş başkenti Lefkoşa” ile bir zamanlar duvarın böldüğü Berlin arasındaki benzerlikleri dile getirerek, Türk tarafının 2004 yılında Annan Planı’na EVET diyerek, çözüm için hayati önemde ve somut bir adım attığını, ancak bu adımın Güney’de karşılık bulmadığını ifade etti. Güney’in arkasında duran AB’nin de tarihi sorumluluğunun olduğuna işaret etti. Mustafa Akıncı, Steinmeier ile görüşmesi sonrasında yaptığı değerlendirmede, “Temennimiz Lefkoşa’daki bu son duvarı tamamen ortadan kaldırmak. Bu da tek taraflı bir uğraşla olmaz. İki taraf da bu konuda üzerine düşeni yapacak ve bu defa referandumlardan iki tane evet çıkacak” dedi. Bu arada Kıbrıs çözümünün önemli noktalarından birisi “Çözümün finansmanı” konusu. Adadaki karmaşık mülkiyet sorunları, Güney ve Kuzey’de, mallarını bırakıp diğer tarafa geçenlerin beklentilerinin karşılanması, kayıplarının tazmin edilmesi büyük önem taşıyor. AİHM gündeminde bu konuda çok sayıda dava var ve sonuçlanan bazı davaların emsal alınmasıyla, tazminat tutarları olağanüstü boyutlara ulaşıyor. Bu açıdan da Almanya’nın soruna müdahil olması önem taşıyor. Aynı zamanda AB’nin de “finansörü ve Euro’nun patronu” konumundaki Almanya’nın çözümde daha aktif rol üstlenmesi, çözümün finansmanı konusundaki desteğinin de artmasını beraberinde getirecektir. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 26 TÜRKİYE, ERMENİ SOYKIRIM İDDİALARI NEDENİYLE, ALMANYA İLE SİYASİ VE DİPLOMATİK BİR KRİZİN İÇİNE GİREBİLİR. ALMAN PARLAMENTOSUNDAKİ SİYASİ PARTİLERİN ORTAK ÖNERGESİYLE, GÜNDEME GETİRİLEN “SOYKIRIMIN TANINMASI” KARARI, MUHTEMELEN 2 HAZİRAN’DA FEDERAL PARLAMENTO’DA OYLANACAK. Önerge onaylanırsa, Almanya hem 1915’te Ermeni Soykırımı yapıldığını hem de o dönemde Osmanlı İmparatorluğu ile müttefik olan Almanya’nın da, bunda payı ve sorumluluğu olduğunu kabul etmiş olacak. Angela Merkel Hükümeti’nin büyük ortağı Hıristiyan Birlik Partileri’nin Federal Parlamento’da ele alınmak üzere hazırladıkları Ermeni Soykırımını tanıma karar tasarısı, Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller tarafından da destekleniyor. Federal Parlamento’da yer alan tüm partilerin destek verdiği karar tasarısının, yapılacak oylamada, büyük çoğunlukla, hatta “oy birliği” ile geçmesine kesin gözüyle bakılıyor. Türkiye-Almanya ilişkilerini derinden etkileyeceğini düşündüğüm bu karar tasarısı ile ilgili olarak hükümetin ve Dışişleri Bakanlığının Almanya hükümeti nezdinde ne gibi girişimlerde bulunduğunu bilmiyoruz. Hükümet ve Dışişleri şu anda daha çok, Alman mizahçı Böhmermann’ın, okuduğu şiirde, Cumhurbaşkanına hakaret davasıyla meşguller. Bu karar tasarısı, Federal Parlamento’da kabul edildiği takdirde, Türkiye önemli bir müttefik ülke nezdinde sıkıntılı bir duruma düşeceği gibi, ikili ilişkilerin de bundan etkilenmesi kaçınılmaz olacak. Kaldı ki, yurt dışında en büyük Türk nüfusun yaşadığı Almanya’nın Türkiye’yi soykırımla suçlayan bir kararı onaylaması, buradaki Türk toplumu üzerinde de olumsuz etkilere, sürtüşmelere neden olabilecek. Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir, 2 Haziran’da oylanacak ortak önergeyle, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ermenilerin maruz kaldığı suçun adının soykırım olduğunun tescil edilmiş olacağını, bu suçta Almanların da sorumluluğunun olduğunun kabul edileceğini söylüyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 27 Almanya Federal Meclisi geçen yılın Nisan ayında da Ermeni Soykırımı ile ilgili bir önergeyi gündemine almış ancak oylama yapılmamıştı. Merkel Hükümeti, soykırım ifadesini kullanmaktan kaçınırken, Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck yaptığı açıklamada bizzat Ermeni Soykırımı kavramını resmi olarak dile getirdi. Azerbaycan-Ermenistan arasında geçtiğimiz günlerde yeniden başlayan Karabağ’daki çatışmalar ardından Minsk Grubu ülkeleri arasında yer alan Almanya’yı ziyaret eden Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’la bir araya gelen Başbakan Merkel, gazetecilerin "Ermeni Soykırımı" önergesinin parlamentoya gelip gelmeyeceği sorularına karşılık, tasarının parlamentoya geleceğini açıklamıştı. Merkel’in, Ankara ve ardından Kilis ziyaretinde Başbakanın bu konudaki tavrı ve Almanya’nın soykırımı tanıma kararına tepkisi olacak mı göreceğiz. ABD İLE SUUDİ ARABİSTAN ARASINDAKİ 11 EYLÜL SALDIRILARIYLA İLGİLİ SİYASİ KRİZ GİDEREK TIRMANIYOR. 2011’DE ABD’NİN NEWYORK ŞEHRİNDE İKİZ KULELER’E YÖNELİK TERÖR SALDIRISINDA, SUUDİ ARABİSTAN’IN DA ROLÜ VE SORUMLULUĞU OLDUĞUNU İÇEREN YASA TASARISI KONGRE GÜNDEMİNDE! SUUDİ ARABİSTAN HÜKÜMETİ İDDİALARI REDDEDİYOR! Tasarı yasalaştığı takdirde, Suudi Arabistan, ülke olarak gıyabında ABD’de yargılanacak. Mahkûm edilmesi durumunda 11 Eylül saldırılarının kurbanlarının yakınlarına ve ABD devletine çok ağır, maddi ve manevi tazminatlar ödenmesi gündeme gelecek. Suudi Arabistan Hükümeti iddiaları reddederken, bir yandan da ABD yönetimini tasarının kongrede görüşülmesini engelleme, yasalaşması durumunda ise Başkan Obama’dan yasayı veto etmesini talep etti. Suudiler ayrıca, ABD yönetimini ve Başkan Obama’yı da Amerikan Ekonomisine zarar verme, ABD dolarının değerini küresel düzeyde düşürme ile tehdit etti. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 28 Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’in bizzat Başkan Obama’ya hitaben yazdığı “Dolar tehdidi” mektubu, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adel el-Zübeyir tarafından ABD yönetimine iletildi. Kral Selman, Obama’ya mektubunda, Suudi Arabistan’ın 11 Eylül olaylarında rolü olduğunu vurgulayan ve ülkeye, ABD'de yargılanma yolu açabilecek olan yasa tasarısı, kongreden geçerse, dünyada dolar fiyatlarını düşüreceklerini, Suudi Arabistan’ın elindeki tüm ABD fonları ve hisse senetleri ile 750 milyar dolar değerindeki, ABD Merkez Bankası FED’in ihraç ettiği, tahvil ve bonoları satacaklarını bildirdi. Başta New York Times olmak üzere, ABD medyasının önce gelen gazeteleri ve televizyonları, Suudi Kralı’nın Başkan Obama’yı tehdit ettiği mektuba yer verirken, Obama ile Kralın Riyad’ta bir araya geleceklerini yazdılar. ABD ve Suudi Arabistan arasında ciddi boyutta siyasi-diplomatik ve ekonomik krize dönüşen yasa tasarısı, Kongre’den geçip, Başkan Obama tarafından da onaylanırsa, Suudilerin mektuptaki tehditlerinden önce, ABD yönetiminin, Suudilerin, Kral da dahil olmak üzere, Kraliyet ailesi fertleri, prensler ve Suudi şirketlerin ABD’deki varlıklarını dondurma yoluna gideceği kaydediliyor. Başkan Obama’nın yasanın Kongre’den geçmemesi için girişimlerde bulunduğu, kongre üyelerini etkilemeye çabaladığı ve lobi yürüttüğü belirtilirken, İkiz Kulelere yönelik terör saldırılarının kurbanlarının aileleri, eş ve çocukları ise yasayı engellemeye çalışan Obama’ya ve Suudilere tepki gösteriyor. El Kaide’nin kurucusu Usame bin Ladin’in de Suudi hanedanının üyesi olduğu, Suudilerin bu saldırıyla bağlantılarının ve dünyadaki radikal İslamcı teröre desteklerinin açık olduğunu dile getiren, mağdurların avukatları, yasa çıktığı takdirde, Suudi Hükümeti aleyhine yüklü tutarlarda tazminat davaları açmaya hazırlanıyorlar. Not: Raporumuzun tamamlanması aşamasında, dün gerçekleşen Buluşmasında, Suudi Kralı Selman ABD Başkanı Obama’yı karşılamadı! Riyad ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 29 RUSYA TÜRKLERE VİZE KOŞULLARINI DAHA DA AĞIRLAŞTIRIP, KAPSAMINI GENİŞLETİRKEN, AB İLE VİZELERİN KALDIRILMASI UYGULAMASI YÜRÜRLÜĞE GİRMEDEN, ENGELLEYİCİ DÜZENLEMELER GÜNDEME GETİRİLİYOR. HAZİRAN SONUNDA TAKVİME BAĞLANAN VİZESİZ SEYAHAT UYGULAMASI İÇİN AB’NİN TEK TARAFLI OLARAK “UYGULAMAYI ASKIYA ALMA” YETKİSİ DEVREYE SOKULUYOR! Türkiye ile AB arasında varılan mülteci anlaşmasının, önemli kazanımlarından birisi olarak, hükümet tarafından kamuoyuna sunulan, vizelerin kaldırılması konusunda, AB üyeleri Türkiye için özel koşullar getirilmesi üzerinde duruyor. Hükümet bir yandan Vizesiz Avrupa için istenilen yasal düzenlemeleri TBMM’den geçirme ve kriterleri sağlamaya çalışırken, AB cephesinde ise üye ülkeleri güvenceye alıcı önlemler planlanıyor. Yapılması düşünülen yeni düzenlemelere göre, Türklere sınırsız vize serbestisi söz konusu olmayacak. Avrupa Birliği, üçüncü ülkelere vize muafiyetinin kaldırılması konusunda, bugüne kadar yaptığı uygulamalardan farklı bir şekilde Türk vatandaşları için, Almanya ve Fransa'nın da ısrarıyla askıya alma uygulamasını devreye sokma hazırlığı yapıyor. Vize serbestisi uygulaması için getirilmesi öngörülen, askıya alma koşulu ile Türkiye'nin AB ile daha önce vardığı anlaşma çerçevesinde, Yunanistan'dan almayı taahhüt ettiği sığınmacıları almaması, korunmaya muhtaç sığınmacılara yeterli koruma sağlamaması, insan haklarına riayet etmemesi vb. durumlarda vize serbestisinin askıya alınması devreye girecek. AB İçişleri Bakanları bu hafta perşembe günü Lüksemburg'da bir araya gelerek, Türkiye için vize serbestisi ve askıya alma koşulunu değerlendirecekler. Dolayısıyla, Türkiye tüm kriterleri sağlasa, yasal düzenlemelerin tamamını AB mevzuatına ve hukukuna uygun hale getirse bile, Haziran sonunda devreye gireceği belirtilen vize serbestisi, uygulanmaya başlansa da AB açısından bunun her an askıya alınması söz konusu olabilecek. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 30 Muhtemelen AB, vize serbestisi sonrasında, Türkiye’den olağanüstü bir insani akına uğrama endişesi taşıyor. Dolayısıyla serbesti sonrası ortaya çıkacak durumu önce gözlemleyecekler, duruma göre de herhangi bir bahaneyle vize serbestisini askıya alacaklar. Şimdiden bunun yasal zeminini hazırlamaya çalışıyorlar. Diğer yandan, uçak krizi sonrasında, Türk vatandaşlarına vizesiz seyahat olanağını tek taraflı olarak kaldıran ve 1 Ocak 2016’dan itibaren vize uygulaması başlatan Rusya ise uygulamanın kapsamını genişletti. Daha önce sadece Umumi Pasaport sahipleri için getirilen vize koşulu, hafta başından itibaren Hizmet Pasaportu (Gri) ve Hususi Pasaport (yeşil) sahipleri için de yaygınlaştırıldı. Bu karar, Rusya’nın Türkiye’ye uyguladığı yaptırımları yakın vadede kaldırmayı düşünmediğini, aksine daha da ağırlaştırmayı planladığını gösteriyor. Bu da Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesi konusunda iyimserliğin yanlış olacağını, ilişkilerdeki bozulmanın daha uzun süre devam edeceğini ortaya koyuyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 31 Tablo: 1 Gazze’ye Destek Vaat Eden Ülkeler 31 Mart 2016 (Milyon Dolar) ÜLKE VAAT ETTİĞİ ÖDEDİĞİ MİKTAR MİKTAR Katar 1000 152 S. Arabistan 500 51 AB 348 250 USA 277 277 Kuveyt 200 0 Türkiye 200 64 Birleşik Arap Emirlikleri 200 29 Norveç 145 121 İsviçre 70.4 58 Avrupa Kalkınma Bankası 70 N/A Almanya 63.3 56 Dünya Bankası 62 62 Cezayir 61.4 61.4 Japonya 61 61 İngiltere 32.2 30.8 İtalya 23.7 4.7 ispanya 22.8 5.22 Sudan 20 N/A Hollanda 15.3 15.3 Kanada 14.7 14.7 Danimarka 14.5 14.5 Avusturalya 13.2 13.2 Fransa 10.1 10.1 Rusya 8.7 8.7 İsveç 10 11.4 Finlandiya 9.3 9.3 Lüksemburg 9.0 N/A Belçika 7.9 7.9 Bahreyn 6.5 0.75 Avusturya 5.2 5.2 Brezilya 5.0 2.4 ÖDEME ORANI 15% 10% 72% 100% 0% 32% 15% 83% 82% N/A 88% 100% 100% 100% 96% 20% 23% N/A 100% 100% 100% 100% 100% 100% 114% 100% N/A 100% 12% 100% 48% ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 32 Hindistan İrlanda Arjantin Güney Kore Çin Estonya Yunanistan Meksika Endenozya Güney Afrika Hırvatistan Şili Slovenya Macaristan Polonya Malezya Singapur Bulgaristan Slovakya Romanya Sırbistan Portekiz TOPLAM N/A (Belirsiz) 4 3.17 2 2 2 1.27 1.27 1.1 1 1 0.4 0.25 0.19 0.16 0.1 0.1 0.1 0.06 0.05 0.05 0.05 0.03 3,507 4 2.53 N/A 2 N/A 0.32 0.63 1.1 N/A 0 0.2 0.25 0.127 0.16 0.1 0.1 0.1 0.06 0.05 0.05 0.0 0.03 1,409 100% 80% N/A 100% N/A 25% 50% 100% N/A 0% 50% 100% 67% 100% 100% 100% 100% 100% 100% 100% 0% 100% 40% ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 20 NİSAN 2016 33