Büşra Kapucu YALAN İLE GERÇEK ARASINDA Gündelik iletişimlerin vazgeçilmez yönlerinden biridir şakalar. Kendimize yakın bulduğumuz insanlarla konuşmalarımızda yaptığımız ya da onlar tarafından yapılan şakalar ve bunun sonucunda ortaya çıkan karşılıklı gülüşmeler iletişim esnekliğinin ortaya çıkardığı rahatlatıcı jestlerdir. Hiç tanımadığımız birine ya da ilk kez konuştuğumuz, yeni tanıştığımız birine şaka yapmayız genelde, keza profesyonel ortamlarda, statü açısından kendimizden yüksekte bulunanların olduğu kurumsal ortamlarda da şakalaşmak pek mümkün değildir. Şakalaşabilmek için bir yakınlığa, eşitler arası ilişkiye ve uygun ortama gereksinim vardır adeta. Bir şaka yanlış anlaşıldığında ne olur? En basit sonucu şakanın içerdiği espri boyutunun alıcılar tarafından kaçırılması, anlaşılamaması ve komiğin, gülmenin ortaya çıkmaması olabilir. Bu durum daha çok şakanın anlaşılamaması kategorisine girer. Şakanın yanlış anlaşılmasınınsa daha ciddi sonuçları olabilir. Onu yanlış anlayan biri kendisinin komik duruma düşürülmeye çalışıldığını, aşağılandığını, değersizleştirildiğini düşünüp şakaya saldırganlıkla karşılık verebilir. Ortaya çıkış amacı gülerek gevşemek olan şaka, böyle bir yanlış anlaşılma halinde gerginliğe sebep olabilir ki, ironik bir şeydir bu durumda ortaya çıkan. Milan Kundera’nın ilk romanlarından biri olan “Şaka” yukarıda sözünü etmeye çalıştığım türden bir yanlış anlaşılmanın sonuçlarının ne denli dramatik olabileceğini konu alır. Romanın ana karakteri olan Ludvik üniversite öğretim üyesidir. Komünist rejimin egemenliği altındaki Çekoslavakya’da yaşamaktadır. Aşık olduğu bir kadın vardır ve bu kadını biraz fazla “ciddi” bulduğundan olacak ki, ona yazdığı mektuplarından bir tanesinde esprili bir not yazar. Mektuba komik notu ekleme amacı kadını gülümseterek kendisine yakınlaşmasını sağlamaktır. Fakat işler umduğu gibi gitmez, hatta öylesine ters gider ki bir anda hiç ummadığı şeyler olur: genç kadınına yazılan mektupta mevcut Sovyet rejimini eleştiren bir cümle vardır ve şaka olsun diye yazılan bu cümle yönetim katındaki bürokratların eline geçer. Kadın şakayı anlamadığı gibi şakanın yazılı olduğu notu da parti yöneticilerine vermiştir. Ludvik rejimin değerlerini aşağıladığı gerekçesiyle okuldan uzaklaştırılır, askere alınır, rejime karşı suç işlemekten yargılanır. Yanlış anlaşılan bir şaka yüzünden mahvolmuştur yaşamı. Yaptığının sadece şaka amaçlı olduğunu anlatmaya çalışsa da durumunu daha da kötüleştirmekten başka bir şeye yaramaz bu. Rejimin kutsallık atfettiği değerlerine karşı suçlu bulunmuştur Ludvik. Şaka yaparak düşünce suçu işlemiş ve cezalandırılmıştır. Kundera’nın romanında Ludvik’in karşılaştığı trajik durum şaka yapmanın uygun olmadığı durumların varlığını düşündürdü bana. Katı kuralları olan herhangi bir kurum ya da idare şakayı hoş karşılamaz. Örneğin bir iş için herhangi bir devlet dairesine gittiğimizde gişedeki memurla şakalaşmak aklımızdan geçmez asla. Bir an önce işimizi görmek, bu sırada olabildiğince ciddi ve resmi bir duruş sergilemek ve devamında da o ciddi ortamdan uzaklaşmak, rahatlamak isteriz. Ya da hasta insanların ve yakınlarının bulunduğu hastaneler de şakanın aklımıza gelmediği mekanlardır. Keza bir polisle de şakalaşmayız. Şaka için ortamın rahatlığına ihtiyacımız vardır. Muhafazakarlık, bürokrasi, resmiyet, ciddiyet, yabancılık, hiyerarşi gibi kavramların tamamı şakayı yasaklayıcı etkilerde bulunurlar. O halde şakalaşmak için demokratik bir ortama ihtiyaç olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İnsanların ağzından çıkan sözler yüzünden yargılandığı yönetim biçimlerinde şakalaşmanın rahatlığı mümkün değildir. Yalnızca yönetim biçimi olarak değil, kişisel ilişkiler bağlamında da demokrasiye ihtiyacımız vardır. Ağzımızdan çıkanları her an ölçüp tartmak zorunda kaldığımız ilişkilerde şaka üretmemiz imkansızdır çünkü bunun için gerekli olan ölçüsüz olabilme rahatlığına sahip değilizdir. Gergin olduğumuzda, rahat hissetmediğimizde şakadan uzaklaşırız. Etkileri bakımından gevşetici olan şakanın kendisi de gevşek bir zeminden filizlenir.