DUAL-FAZ EDİLEN 3936 KALİTE ERDEMİR ÖZEL JANT ÇELİĞİNİN MİKROYAPI-MEKANİK ÖZELLİK İLİŞKİSİNİN ARAŞTIRILMASI Mustafa TAYANÇ Alaaddin TOKTAŞ Özet: Bu çalışmada, 3936 kalite ERDEMİR özel jant çeliği ikili faz(a+y) bölgesinde (Kritik sıcaklıklar arası bölgede) dört farklı sıcaklıkta ve sabit sürede tavlanarak suda su verilip çift-faz edilmiş, ısıl işlem sonrası mikroyapıdaki martensit hacim oranları ile mekanik özellikler(akma-çekme dayanımları, darbe enerjisi ve sertlik) belirlenerek tavlama(su verme) sıcaklığının mikroyapı ve mekanik özelliklere etkisi deneysel olarak incelenmiştir. Deney sonuçlarının değerlendirilmesinden; tavlama sıcaklığının artmasıyla iç yapıdaki martensit hacim oranının arttığı, buna bağlı olarak akma, çekme dayanımlarının, sertliğin ve akma sınırı oranının yükseldiği, yüzde uzama ve darbe enerjisi değerlerinin ise azaldığı gözlenmiştir. Anahtar sözcükler : Çift Faz, Martensit Hacim Oranı, Isıl İşlem, Mikroyapı. 1. GİRİŞ Çalışmamızda; mukavemet/ağırlık oranı yüksek olmasından dolayı günümüzde gerek otomobil gerekse diğer taşıtlarda kullanımı her geçen gün biraz daha artan ve düşük karbonlu yüksek dayanımlı(HSLA, high strenght low alloy) çeliklerin bir alternatifi olan dual-faz(çift fazlı) çeliklerinin mikroyapı ve mekanik özelliklerine(akma-çekme dayanımları, akma sınırı oranı, süneklik, sertlik ve darbe enerjisi) içerdikleri martensit hacim oranları(% MHO) ile ısıl işlem koşullarının(su verme sıcaklığı) etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çift fazlı çelikler mikroyapılarında ferrit(oc) matriks içerisinde adacıklar şeklinde martensit fazı ve de az miktarda(%2-9) dönüşmemiş(kalıntı) östenit(yA) içeren az karbonlu ve alaşımsız yüksek dayanımlı çelik türleri olup; yapılarında ferrit ve martensit fazını bir arada bulundurduklarından dolayı hem yüksek dayanım hem de yüksek sünekliğe sahiptirler[l-2]. Yüksek dayanım ve yüksek süneklik özellikleri mikroyapı ile ilgili olup, yapıda bulunan yumuşak ferrit(a) fazı yüksek süneklik sağlarken, sert martensit(M) fazı ise sertlik ve dayanım sağlamaktadır[3]. Ferritli ve martensitli(a+M) çift fazlı çelikler üzerindeki çalışmalar 1970'li yılların sonunda başlamış ve bu çelikler günümüz uygulamalarında özellikle otomotiv endüstrisinde geniş bir kullanım alanına sahip olmuşlardır. Örneğin çift fazlı çeliklerin yüksek dayanım 715 ve iyi şekillenebilirlik özelliklerinden yararlanılarak tampon, tekerlek jantları, jant kapakları, kayış kasnakları, kapı panelleri ve koltuk çerçevesi gibi otomobil parçalan imal edilmektedir[l-4]. Çift fazlı çeliklerin özellikleri mikroyapıları ile ilişkili olup; mikroyapı uygulanan ısıl işlemlerle kolayca kontrol edilebilmektedir. Yapılan ısıl işlemlerde, dönüşüm yoluna bağlı olarak mikroyapılarda önemli farklılıklar meydana gelebilmektedir. Çift faz elde etmek üzere uygulanan ısıl işlemler; ara su verme(IQ, intermediate quenching), kritik sıcaklıklar arası bölgede tavlama(lA, intercritical quenching) ve kademeli su verme(SQ, step quenching) olmak üzere üç çeşit olup çalışmamızda kritik sıcaklıklar arası(A]-A3) bölgede tavlama(su verme) ısıl işlemi uygulanmıştır[5]. 2. DENEYSEL ÇALIŞMALAR Deneysel çalışmalar iki grupta gerçekleştirilmiş olup; birinci grupta 3936 kalitedeki çelik sac malzemeden hazırlanan çekme, sertlik, çentik-darbe ve metalografi .lumuneleri ikili bölgede(oc+y) dört farklı sıcaklıkta sabit tavlama süresinde tavlandıktan sonra suda soğutularak numunelere çift faz yapısı kazandırılmış ve metalografik incelemeler yapılmıştır. İkinci grupta ise çift faz yapısı kazandırılmış numunelere çekme, sertlik ve çentik-darbe testleri uygulanmıştır. Şekil 1. Çekme Deneyi Numunesi ve Ölçüleri. 2.1 Kullanılan Malzeme ve Özellikleri kapasiteli Satec marka cihazda(3 deney ortalaması), çentikdarbe deneyleri Şekil 2'de resmi ve ölçüleri verilen numunelere 150 Joule'lük çekiçle(145°'lik açıda) oda sıcaklığında Zwick marka cihazda(3 deney ortalaması), mikro-sertlik ölçümü ODTÜ Malzeme ve Metalürji Mühendisliği bölümü laboratuarlarında 500 g yük 20 sn uygulama ve 100X büyütmede Knoop ucu ile Wilson marka cihazda gerçekleştirilmiştir(5 deney ortalaması). Deneylerde Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları(ERDEMİR) T.A.Ş' de sıcak hadde mamulü olarak üretimi yapılan ve kimyasal bileşimi Tablo l'de, ısıl işlem uygulanmadan önce yapılan deneylerle belirlenen mekanik özellikleri ise Tablo 2'de verilen 3936 ERDEMİR kalite numaralı özel jant çeliği kullanılmıştır. Tablo 1. Kimyasal Bıleşım(% Ağırlık olarak). c 0,085 Mn 0,33 P 0,011 s Si 0,010 0,009 Cu 0,015 Ni 0,022 Al 0,062 i Tablo 2. Isıl İşlem Öncesi Mekanik Özellikler. Akma Dayanımı 0A, [MPal 270 Çekme Dayanımı CC, [MPa] 390 Darbe Enerjisi aK, [J] 67,1 Uzama %A 5 28 2 i t 8 f 5 «—• Sertlik HRB 61,8 Şekil 2. Çentik-Darbe Deneyi Numunesi ve Ölçüleri. 2.2 Isıl İşlem ve Metalografık İncelemeler 3. 3936 kalite çelik sac numunelere, ikili bölgede(oc+y) dört farklı sıcaklıkta(745-760-775 ve 790 c C) ve 30 dakika sabit süre ile tavlama işlemi yapıldıktan sonra suda soğutularak çift-faz yapısı kazandırılmıştır. Tavlama(su verme) sıcaklıklarının seçiminde literatürlerden yararlanarak kritik sıcaklıklar arası bölge diye bilinen A|(~730°C) ve A3(~875°C) sıcaklık eğrilerine fazla yaklaşılmamaya özen gösterilmiştir. 3936 kalite malzemeden dört farklı sıcaklıkta(745-760-775 ve 790°C) ve 30 dakika süre ile tavlanarak elde edilen çift faz mikroyapıları Şekil 3'te verilmiştir. Koyu renk alanlar martensit, açık renk alanlar ise ferrit fazını göstermektedir[6]. Mikroyapı fotoğrafları incelendiğinde; artan tavlama sıcaklığı ile martensit hacim oranlarının arttığını görmek mümkündür. Dual-faz edilen çelik sac numunelerin martensit hacim oranları(% MHO), mekanik deney sonuçları Tablo 3'te ve bu özelliklerin tavlama sıcaklığına göre değişimi ise Şekil 4'te gösterilmiştir. Isıl işlemler programlanabilir, sıcaklık kontrollü ve yatay borulu Nobertherm marka ısıl işlem fırını ile yapılmıştır. Metalografık çalışmalar ODTÜ Malzeme ve Metalürji Mühendisliği bölümü laboratuarlarında gerçekleştirilmiş olup ısıl işlem sonrası numuneler standart yöntemlerle parlatılarak % 5'lik Nital çözeltisi ile 4-6 sn dağlanıp 400X büyütmede mikroyapı fotoğrafları çekilmiştir. Elde edilen mikroyapı fotoğrafları nicel metalografi(nokta sayma) yöntemi ile değerlendirilerek üç adet görüntü üzerinden yaklaşık martensit hacim oranları(%MHO) belirlenmiştir. Tablo 3. Martensit Hacim Oranları ve Mekanik Deney Sonuçları. 2.3 Mekanik Deneyler Çekme ve çentik-darbe deneyleri Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları(ERDEMİR) T.A.Ş' nin laboratuarlarında yapılmış olup; çekme deneyleri Şekil 1 'de resmi ve ölçüleri verilen numunelere 1 mm/dak' lık çekme hızında ve 55 ton a=5 b=16 h=65 Lo=40 Lv=50 Lı=200 B=22 \ DENEYSEL SONUÇLAR ve TARTIŞMA Tav. Sıc. [°C] MHO [%] 745 760 775 790 14 22 31 39 Akma Day. ÖA0.2 [MPa] 420 480 540 610 Çekme Day. aç [MPa] 602 660 697,5 720 Uzama A5 [%] 20 18 15,4 14 Darbe En. aK [J] 39,6 34,5 31,1 24,8 Mikro Sertlik 136,85 145,65 156,80 197,10 Tablo 3, Şekil 3 ve 4'ün incelenmesinden; tavlama(su verme) sıcaklığı 745°C'den 790°C'ye arttırıldığında 3936 kalite çeliğin martensit hacim oranı %14'den %39'a artış göstermektedir. Tavlama sıcaklığı arttırıldığında martensit hacim oranındaki artış şöyle açıklanabilir: Martensit teşekkülü ikili(a+y) bölgede oluşan östenit(y) miktarı ve bileşimine bağlıdır, a + P—> oc + y dönüşümü diffüzyon kontrollü bir reaksiyondur. Bu nedenle karbon atomlarının östenit(y) fazına yayınma hızı zamana ve sıcaklığa bağlıdır. Artan tavlama sıcaklığı ile martensit hacim oranındaki artışın nedeni, yüksek diffüzyon hızı sebebiyle ikili bölgede(oc+y) östenit(y) miktarının artması sonucu su verme 716 sonrası iç yapıda daha fazla miktarda martensit fazının teşekkül etmesi olabilir[6-9]. a) 745°C/30 dk. b) 760°C/30 dk. c) 775°C/30 dk. d) 790°C/30 dk. Şekil 3. 3936 Kalite Çelik Sac Numunelerin Çift Faz Mikroyapıları. -•- — Akma Dayanımı, [MPa] —•—Çekme Dayanımı, [MPa] —*—Mikro-Sertlik —e-- Uzama, [%A5] — B — Darbe Enerjisi, [J] —A—Martensit Hacim Oranı, [%] -*-— Akma Sınırı Oranı, [%] r 800 - 90 • 80 700 - > 600 '•'~, c c/3 -o. W • 60 S ^ 500 - ^ -D Q • 50 O c 400 -i • 40 ve Çel Kî £ i 300 • 30 D 200 - •20 A ^ ı An in 730 745 «I Q E w ensil[Hac: Daya mı[ anı ^ inin rtl • 70 760 775 Tavlama(Su verme) Sıcaklığı, [°C] 717 790 805 E ^: * * • Şekil 4. Tavlama Sıcaklığına Bağlı Olarak Martensit Hacim Oranı ve Mekanik(Akma ve Çekme Dayanımları, Yüzde Uzama, Sertlik, Darbe Enerjisi ve Akma Sınırı Oranı) Özelliklerin Değişimi. En yüksek martensit hacim oranına 790°C tavlama sıcaklığında ulaşılmıştır. Martensit hacim oranındaki artışa bağlı olarak çeliğin akma ve çekme dayanımları, akma sınırı oranı(aAo,2/Oç) ile sertlik özelliklerinde artma; buna karşın yüzde uzama(% A5) ve darbe enerjisi(ak) değerlerinde ise azalma görülmektedir. Martensit hacim oranının artış göstermesine bağlı olarak sertliğin ve gevrekliğin artması dolayısıyla tokluğun ve darbe enerjisinin düşmesi beklenen sonuçlardır. 2) En yüksek akma ve çekme dayanımları ile en düşük darbe enerjisi ve yüzde uzama değerleri 790°C'de tavlama = işleminden sonra elde adilmiştir(aAo,2 61O MPa, o ç =720 MPa, aK=24.8 J, % A5=28). Bu değerler ısıl işlemsiz numunelerin aynı mekanik değerleri ile kıyaslandığında; 790°C'de tavlama sonrasında akma dayanımında % 126 ve çekme dayanımında % 84.6 oranında artış; buna karşın darbe enerjisi ve yüzde uzama değerlerinde ise sırasıyla % 63 ve % 50 oranında azalmalar gözlenmiştir(Tablo 2 ve 3). 5) B. Aksakal, R. Arıkan[10] % 0,11 C'lu çelik sac ile yaptıkları benzer bir çalışmada, çelik sac numuneleri kritik sıcaklıklar arası bölgede(740-760-790 ve 820°C) değişik sürelerde(l5-30-60 ve 90 dak.) tavlayarak oluşan iç yapılardaki martensit hacim oranlarını ve çift faz edilmiş çeliklerin mekanik özelliklerini tespit ederek, MHO ile akma ve çekme dayanımlarının arttığını buna karşın yüzde uzama değerlerinin azaldığını belirtmişlerdir. Bu sonuç bizim yaptığımız çalışmanın sonuçları ile paralellik göstermektedir. H.P. Shen ve arkadaşları[ll] % 0,09 C'lu 1010 çeliği ile yaptıkları bir çalışmada, çeliği 745°C'de 30 dakika süre ile tavlayarak elde ettikleri dual fazın iç yapı incelemelerinden MHO'nını % 10 olarak bulmuşlardır. Bu sonuç 745°C'de 30 dakika tavlayarak elde ettiğimiz % 14 MHO ile yakınlık göstermektedir. Elde edilen sonuçlar, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında bu konu ile ilgili yapılmış çalışmaların sonuçlarına uygunluk göstermektedir. Yapılan bu çalışma, içerisinde 3936(%0.085C), SAE 1035(%0.36C) ve SAE 1040(%0.38C) çeliklerinin kullanıldığı çalışmanın bir bölümü olup; optimum çift faz özellikleri(süneklikdayanım) 3936 kalite çelikte elde edilmiştir. 4. SONUÇLAR Bu çalışmada elde edilen bulgulardan aşağıdaki sonuçlar çıkarılabilir: 1) Dual-faz çeliklerde, ikili bölgede(a+y) tavlama(su verme) sıcaklığı 745°C-790°C arasında arttıkça yüzde martensit hacim oranları(%MHO) da artmıştır. 718 3) 4) 5. Dual-faz çeliklerde, martensit hacim oranı artarken akma ve çekme dayanımları ile akma sınırı oranında artma, % uzama değerlerinde ise azalma görülmüştür. Dual-faz çeliklerde, martensit hacim oranı artarken sertlik değerlerinde artma, darbe enerjisi değerlerinde ise azalma görülmüştür. Çift fazlı yapı çeliklerinin akma ve çekme dayanımları elde edildikleri ferritli perlitli çeliklere göre d^l.a fazla olmakta buna karşın toplam uzama değerlerinde büyük düşüşler görülmektedir. Çekme deneyleri sırasında, artan su verme sıcaklığı ile çift fazlı çeliklerde alt ve üst akma noktaları görülmemiştir. KAYNAKLAR [1]. A.P. Coldren and G.T. Eldis, "Physical Metallurgy of the Dual phase steels", The Journal of Molybdenum Technology, 1980, vol. 4, issue. 3, pp. 3-5. [2]. R.M. Buck, "Commercial Development of DUAL PHASE steels in the United States", The Journal of Molybdenum Technology, 1980, vol. 4, issue 3, pp. 6-7. [3]. G. Tither and P. Boussel, "Commercial Development of DUAL PHASE Steels in Europe", The Journal of Molybdenum Technology, 1980, vol. 4, issue 3, pp. 8-9. [4]. T. Chihara, "Commercial Development of DUAL PHASE Steel in Japan", The Journal of Molybdenum Technology, 1980, vol. 4, issue 3, pp. 10-11. [5]. H. Çimenoğlu, E.S. Kayalı, "Ferrit+Östenit Faz Bölgesinde Tavlama Isıl İşlemi ile Çift Fazlı Çelik Yapımı", 1984, Isıl işlem sempozyumu, Ankara. [6]. A. Bayram, "Dual-Fazlı Çeliklerde Martensit ve Yükleme Hızının Mekanik Özelliklere Etkisi", Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri dergisi, 1998, cilt 4, sayı 3, s. 692-697. [7]. E. Ahmad, N. Priestner, "Effect Of Rolling in The İntercritical Region On The Tensile Properties Of Dual-Phase Steel", Journal of Materials Engineering and Performance, December 1998, vol. 7(6), pp. 772-776. [8]. A. Bag, K.K. Ray, and E.S. Dwarakadasa, "Influence Of Martensite Content and Morphology On Tensile And Impact Properties of High-Martensite Dual-Phase Steels", Metallurgical and Materials Transactions A, May 1999, vol. 30A, pp. 1193-1202. [9]. A.J. Abdalla, L.R.O. Hein, M.S. Pereire and TM. Hashimoto, "Mechanical Behaviour of Strain Aged Dual Phase Steels", Materials Science and Technology, October 1999, vol. 15, pp. 1167-1170. [10].B. Aksakal, R. Arıkan, "Dual-Faz Çelikte Mekanik ÖzellikMikroyapı İlişkisini İncelenmesi", Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 1988. [11].H.P. Shen, T.C. Lei, J.Z. Liu, "Microscopic Deformation Behaviour of Martensitic-Ferritic Dual-Phase Steels", Materials Science and Technology, January 1986, vol. 2, pp. 28-33. I. DEMİR-ÇELİK SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ/ 82 tmmob nıakina mühendisleri tmmob odası odası metalürji mühendisleri Otomobil parçalarının toz metalürjisi yöntemiyle üretimi" Aytaç ATAŞ Tozmetal Tic. Ve San. A.Ş. İbrahim YUSUFOĞLU Enver OKTAY İ.Ü. Müh. Fak. Metalürji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü OTOMOBİL PARÇALARININ TOZ METALÜRJİSİ YÖNTEMİYLE ÜRETİMİ Aytaç ATAŞ İbrahim YUSUFOĞLU Enver OKTAY Özet: Bu çalışmada, demir esaslı tozlardan toz metalürjisi yöntemiyle otomotiv sanayi için yağ pompa dişlisi, amortisör pistonu ve krank dişlisi parçaların üretimi açıklanmıştır. Üretilen parçaların yoğunlukları, sertlikleri, kırılma dayanımları, boyutsal değişimleri ve elde edilebilecek ölçüsel hassasiyet değerleri belirlenerek parçaların kullanımına yönelik etkileri araştırılmıştır. Ayrıca demir tozlarına ilave edilen elementlerin sinterleme prosesine ve parçaların fiziksel özelliklerine etkileri tartışılmıştır. Anahtar sözcükler: Toz Metalürjisi, Amortisör Pistonu, Yağ Pompa ve Krank Dişlisi 1. GİRİŞ Toz Metalürjisi Yöntemi otomotiv sanayinin hızlı gelişimi içerisinde her geçen yıl daha büyük bir önem taşımaya başlamıştır. Bugün Avrupa'da otomobil başına düşen sinter parça ağırlığı 6 - 7 kg'larda iken Toz Metalürjisi Yönteminin daha geniş uygulama alanlarına ulaştığı Amerika'da 20 kg'lara kadar çıkmıştır. Bu yöntem parçalarda çok yüksek boyutsal hassasiyet elde edilebilmesi, çabukluğu ve kolaylığı sebebiyle her geçen gün daha fazla önem kazanmaktadır. Bu çalışmada, demir esaslı tozların toz metalürjisi yöntemiyle otomotiv sanayi için yağ pompa dişlisi, amortisör pistonu ve krank dişlisi parçaların üretimi açıklanmıştır. Üretilen parçaların yoğunlukları, sertlikleri, kırılma dayanımları, boyutsal değişimleri ve elde edilebilecek ölçüsel hassasiyet değerleri belirlenerek parçaların kullanımına yönelik etkileri araştırılmıştır. Ayrıca demir tozlarına ilave edilen elementlerin sinterleme prosesine ve parçaların fiziksel özelliklerine etkileri tartışılmıştır. 2. HAMMADDENİN HAZIRLANMASI VE KULLANIMA ALINMASI Yöntemin hammaddesi olan metal tozları homojen bir boyut dağılımına ve oldukça küçük tane iriliğine sahip olacak şekilde üretilir. Demir esaslı tozların üretiminde genelde iki ayrı proses uygulanır [4,12]. Birinci yöntem cevherin öncelikle tünel tipi fırınlarda indirgenmesi ve daha sonra elde edilen metalin mekanik yöntemlerle öğütülmesi esasına dayanır. Bu prosesle üretilen demir tozlarına sünger demir tozlan adı verilir. Diğer bir yöntem ise atomizasyon yöntemidir. Bu yöntemde cevher yerine hurda demir kullanılır. Elektrik ark ocağında ergitilen metale tandişe dökülmesi esnasında atomize edilmiş basınçlı su 721 püskürtülerek oluşan termal şok sayesinde sıvı metal, toz tanecikleri halinde katılaşır. Bu yöntemle elde edilen tozlara atomize demir tozları denir. Bunun dışında değişik metaller için değişik yöntemler kullanmak mümkündür. En yaygın yöntemlerden birisi de bakır tozlarının üretiminde kullanılan elektroliz yöntemidir. Üretilen metal tozlarında kimyasal özelliklerin yanı sıra aşağıdaki fiziksel özellikler aranır: Zahiri yoğunluk : Tozların sıkıştırma prosesi öncesi serbest haldeki yoğunluğudur. Zahiri yoğunluğu yüksek olan toz, sıkıştırılması esnasında daha az kuvvet kullanılacağından sıkıştırma prosesine olumlu yönde etki eder [1]. Akıcılık : Sıkıştırma prosesine etki eden en önemli özelliklerden birisi de akıcılıktır. Tozun kendi akışıyla kalıbı doldurabilme özelliğidir. Daha kısa sürede akan tozun akıcılığı daha iyi demektir. Akıcılığı iyi olan toz sıkıştırma esnasında kalıbı daha çabuk ve daha homojen şekilde dolduracağından bu prosese olumlu yönde etki eder [!]• Boyut dağılımı : Toz yığınını oluşturan partiküllerin boyutsal dağılımı anlamına gelir. Bu yöntemde kullanılacak tozların ne çok küçük ne de çok büyük boyutlara sahip olması istenmez. 10 um'den küçük toz partikülleri sıkıştırma prosesi sırasında kalıbın çalışma boşluğu diye tabir edilen kalıp elemanlarının çalışması esnasında birbirleri arasındaki sürtünmeyi gidermek için bırakılan boşluklara girer ve bir süre sonra kalıbın çalışmasını engeller. 400 um'den büyük partiküller ise tozun akışkanlık ve zahiri yoğunluk gibi özelliklerini olumsuz etkileyeceğinden sıkıştırma prosesini olumsuz yönde etkiler ve istenmez. Bu sebeple ideal metal tozu 100 - 300 um boyutları arasında olmalı ve bu boyutların dışına çıkan toz partikülü miktarı da çok az olmalıdır [1]. Atomize demir tozu partiküllerinin içerisinde üretim prosesi sebebiyle gözenekler bulunmamaktadır. Bu sebeple bu tozların akıcılıkları ve zahiri yoğunlukları oldukça yüksektir. Sünger demir tozlarının ise bunun aksine akıcılıkları ve zahiri yoğunlukları düşüktür. Boyut dağılımı ise isteğe bağlı olarak iki çeşit tozda da farklı şekillerde elde edilebilir. Yukarıdaki üç özellikle doğrudan ilişkili iki özellik daha vardır. Bunlar: Sıkıştırılabilirlik : Metal tozunun mümkün olan en düşük kuvvetle sıkıştırılarak istenilen yoğunluklarda parça elde edilebilmesi özelliğidir. Bu özellik yukarıdaki üç özellikle doğrudan ilişkilidir. Zahiri yoğunluğu yüksek, akıcılığı yüksek ve homojen bir boyut dağılımına sahip tozlar her zaman daha iyi sıkışırlar. Atomize demir tozları tane geometrileri sebebiyle daha yüksek zahiri yoğunluk ve akıcılık özelliğine sahiptirler. Bu sayede daha iyi sıkışırlar ve bu tozlarla daha dUşük basınçlarla yüksek yoğunlukta parçalar elde edilebilir. Sünger demir tozlarının bu özellikleri zayıf olduğundan sıkışma kabiliyetleri de düşüktür [1]. Ham mukavemet : Metal tozunun sıkıştırılması sonucu oluşan parçanın sinterleme öncesi mukavemetidir. Daha düşük yoğunluklarda daha mukavim parçalar elde edilebilen tozların ham mukavemeti daha yüksektir. Sünger demir tozlarının tane geometrileri sebebiyle bu tozlardan üretilen parçaların ham mukavemetleri yüksektir. Bu tozlarla 5,6 g/cm3 yoğunlukta bile mukavim parçalar elde edilebilir. Atomize tozların taneleri daha homojen ve yuvarlağa yakın geometride olduklarından bağlanmaları daha zor olur ve ancak 6,3 g/cm3 yoğunluğun üstünde dayanıklı parçalar elde edilebilir [1]. Şekil l'de sünger ve atomize demir tozlarının Taramalı Elektron Mikroskobundan elde edilmiş resimleri görülmektedir. SEM Amortisör pistonu, yağ pompa dişlisi yada krank dişlisi üretiminde Tablo l'de özellikleri verilen hammaddeler kullanılır. Tablo 1. Amortisör pistonu, yağ pompa dişlisi yada krank dişlisi üretiminde kullanılan hammaddelerin özellikleri Hammaddenin Özellikleri Piston Tipi Sünger 3 Zahiri Yoğ. (g/cm ) Akıcılık ( s ) %C %Cu %Ni %Mo % MnS % Yağlayıcı %Fe 2,5-2,7 31-33 0,3 - 0,6 1,9-2,1 0 0 0,5 0,8 Kalan Yağ Pompa Dişlisi Sünger Atomize 2,5-3,1 29-33 0,4-1,0 1,35-1,65 0 -4,5 0-0,5 0-0,5 0,9-1,1 Kalan Krank Dişlisi Atomize 2,9- 3,1 29-31 0-0,2 1,35-1,65 0-4,5 0-0,5 0 0,9-1,1 Kalan 3 . KALIP TASARIMI VE İMALATI Toz metalürjisi ile üretilecek bir parçanın dizaynında göz önüne alınması gereken en önemli unsur parçaya uygulanacak proseslerdir. Parçanın sıkıştırma kalıbı dizayn edilirken daha sonraki bütün prosesler ve bu proseslerden kaynaklanacak boyutsal değişimler göz önünde bulundurulmalı ve parçanın ve kalıbının dizaynı buna göre yapılmalıdır Bir amortisör pistonu, yağ pompa dişlisi yada krank dişlisinin kalıbı temel olarak dört parçadan oluşur. Bunlar parçanın ana şeklini veren dişi, üst ve alttan şekillendirmeyi sağlayan üst erkek ve alt erkek ve parçanın içindeki delikleri oluşturmaya yarayan maçadır. Parçanın geometrisine bağlı olarak; birkaç ayrı maça, maçalı erkekler, alttan yada üstten değişik sıkıştırmalar gerektiğinde altta yada üstte birden fazla erkek kullanılması gibi bu bileşenlerin sayısı arttırılabilir. Bu gruplardaki parçaların büyük kısmında çok hassas toleranslar istendiğinden hemen hepsine kalibreleme operasyonu uygulanır. Kalibre kalıbı dizayn edilirken de daha sonraki prosesler göz önüne alınır. Eğer parçalara talaşlı işlem uygulanacaksa ( ki bu parçaların büyük bir kısmına uygulanır ) kalibre kalıbı parçada talaşlı işlem için gereken paylar bırakılacak şekilde tasarlanır. Aksi taktirde, kalibre kalıbı bitmiş parça ölçülerinde dizayn edilir. Kalibre kalıpları basma kalıplarına göre daha basittir. Kalibre kalıbının bileşenleri de basma kalıplarının aynısıdır. Kesit Görüntüsü Atomize Demir Tozu Kalıp malzemesi olarak dişi ve maçalarda vvolfram-karbür malzemeler kullanılırken erkeklerde çelik kullanılır. Bunu sebebi dişi ve maçada fazla bir esneklik istenmemesi ve kalıbın sürtünmelere en çok maruz kalan yerleri olduğundan, sürtünmeden oluşabilecek aşınmaların minimize edilmesidir. Erkekler ise kalıbın hareketli ve basıncı oluşturan kısımları olduklarından baskı esnasında kırılmaları engellemek için çelikten imal edilir. Amortisör parçaları nispeten düşük yoğunluklarda üretildiği için Şekil 1. Sünger ve atomize demir tozlarının SEM ile elde edilmiş dış ve kesit görünüşleri [9] 722 özellikle maçalarda ve bazen de dişilerde de özel çelikler kullanılabilir. Ama yağ pompa ve motor parçaları yüksek yoğunluklarda istendiğinden vvolfram-karbür malzemelerin kullanılması şarttır. yoğunluk dağılımı sağlamak için sıkıştırma prosesini hem alttan hem de üstten gerçekleştirmek gerekmektedir. Bunun için iki tip pres kullanılabilir. Birincisi hem alttan hem de üstten sıkıştırma yapılabilen çift tesirli presler ikincisi ise alt grubu sabit olmasına rağmen dişi tablası aşağıya doğru hareket edebilen ve bu sayede alttan da sıkıştırma yapılabilen dişi tablası hareketli preslerdir. Sıkıştırma ise genellikle parça boyunun 2/3'ü kadar alttan 1/3'ü kadar üstten olacak şekilde ayarlanır. Alttan fazla sıkıştırmanın sebebi kalıp içinde tozun yukarı doğru hareketini sağlayarak homojen bir yoğunluk dağılımı elde etmektir. Parça dizaynı yapılırken de göz önünde bulundurulması gereken unsurlar vardır. Parçalarda mümkün olduğunca keskin köşelerden kaçınılmalıdır. Çok dar et kalınlığına sahip kesitler ve parçada enine girintiler bu yöntemle imal edilemez. 4 . SIKIŞTIRMA PROSESİ Sıkıştırma prosesinde kullanılan kalıplar ve presler parçanın geometrisine göre seçilir. Pres seçiminde parçanın yüzey alanı önemlidir. Yüzey alanına göre parçanın sıkıştırılması esnasında kullanılacak kuvvet hesaplanır ve bu doğrultuda uygun basınca sahip pres seçilir. Kalıp ise parçanın geometrisini oluşturacak şekilde alttan ve üstten tek sıkıştırmak yada kompleks parçalarda alttan ve üstten birkaç sıkıştırmalı kalıplar kullanılır. Yağ pompa dişlileri için tek sıkıştırmalı kalıplar kullanılırken, krank dişlilerinde ve amortisör pistonlarında parçanın şekline göre çok sıkıştırmalı yada tek sıkıştırmalı kalıplar dizayn edilebilir. Sıkıştırma prosesi metal tozlarının preslerde hareketli kalıplar içerisinde sıkıştırılarak ham parçalar haline dönüştürüldüğü prosestir. Proses dört aşamada gerçekleşir. Öncelikle pres üzerine adapte edilmiş kalıbın doldurma boşluğuna pabuç vasıtasıyla metal tozları doldurulur. İkinci aşamada üst erkek aşağı doğru hareket eder ve dişi kalıba girer, burada alttan ve üstten sıkıştırma gerçekleşerek parça oluşturulur. Üçüncü aşamada üst erkek ilk pozisyonuna dönerken alt erkek vasıtasıyla parça kalıptan dışarı çıkarılır. Dördüncü ve son aşamada ise alt erkek ve dişi ilk pozisyonları olan doldurma pozisyonuna dönerler. Bu döngü kesintisiz bir şekilde devam eder [1,2]. Şekil 2'de sıkıştırma prosesinin dört aşaması şematik olarak gösterilmektedir. Sıkıştırma prosesinde nihai şekline yakın parçalar elde edilir fakat parçanın ölçüleri daha sonraki prosesler göz önüne alınarak tasarlanır. Örneğin yağ pompa dişlilerine ve amortisör pistonlarına daha sonra kalibre ve talaşlı imalat yapılacağı için, bu işlemlere maruz kalacak ölçüler işlem için gereken paylar bırakılacak şekilde tasarlanır. Krank dişli parçalan ise genellikle sinterleme sonrası sadece kalibre işlemine tabi tutulduğundan sıkıştırma prosesindeki ölçüleri bu doğrultuda dizayn edilir. Dizayn esnasında göz önünde bulundurulan bir diğer parametre de tozun sıkıştırma sonrası kalıptan çıkarken göstereceği şekil değişimi miktarıdır. Parça kalıptan çıkarken bir miktar esner ve genişler bu sebeple basma kalıbı parça ölçülerine göre şekil değişim miktarı kadar küçük yapılır. Piston, yağ pompa dişlisi ve krank dişlisinin sıkıştırma prosesi sonrası belirlenen boyutsal toleransları ve yoğunlukları Tablo 2'de verilmiştir. Tablo 2. Piston, yağ pompa ve krank dişlisinin sıkıştırma prosesi sonrası belirlenen boyutsal toleransları ve yoğunlukları Şekil 2. Düz silindirik bir yatak parçası için sıkıştırma prosesinin dört aşaması [9] Uygulanacak kuvvet oluşturulacak parçada aranan özelliklere göre belirlenir. Bu özelliklerden en önemli ikisi sıkıştırma sonucu oluşacak parçada istenen yoğunluk ve parçanın boyudur. Yoğunluk vasıtasıyla sıkıştırma oranı hesaplanır. Parça yoğunluğu tozun zahiri yoğunluğuna bölünerek sıkıştırma oranı elde edilir. Bu oran parçanın boyu ile çarpılır ve kalıbın doldurma mesafesi hesaplanır. Doldurma mesafesi kalıba doldurulacak tozun yüksekliğidir. Eğer 6,6 g/cm3 yoğunluğunda bir parça istiyorsak ve tozumuzun zahiri yoğunluğu da 3,0 g/cm3 ise tozu 2,2 kat sıkıştırmamız gerekir. Yani 20 mm boyunda bir parça yapmak için kalıbı 44 mm toz doldurmamız gerekmektedir. Bu doğrultuda doldurma boşluğu ayarlanır ve daha sonra sıkıştırma prosesi için gereken diğer ayarlar yapılır. Parça üzerinde dikey doğrultuda homojen bir Toleranslar (mm) Boy iç Çap Dış Çap Konsantriklik Diklik Yoğunluk (g/cm3) Uygulanan basınç (MPa) Piston Krank Dişlisi 0,1 0,01 0,01 0,05 5,8 - 6,2 Yağ Pompa Dişlisi 0,1 0,01 0,01 0,05 0,04 6,2 - 6,6 0,1 0,01 0,01 0,07 6,6-6,8 345-390 390 - 470 440 - 470 Sıkıştırma prosesinde kullanılan presin kapasitesine ve parçanın geometrisine bağlı olarak 600 ile 1200 adet arasında bu parçalardan imalat yapılabilir. Bu da toz metalürjisi yönteminin en önemli avantajlarından biridir. 723 Çok hızlı ve seri biçimde imalat yapılırken hammadde kayıpları da en düşük seviyelerdedir. Ayrıca sıkıştırma prosesinde çıkan hurdalar tekrar kırılarak toz . haline getirebildiğinden aslında hammaddeden kayıp yoktur. Prosesin bir diğer avantajı da parça üzerinde dikey doğrultuda delikler varsa bu deliklerin kalıptan sıkıştırma esnasında alınabilmesidir. Bu avantaj sayesinde daha sonra uygulanacak delik delme işlemleri ortadan kaldırılmış olur. Özellikle amortisör pistonlarında amortisörün çalışması esnasında yağın emme ve eksoz işlemini yapan birçok delik vardır. Bu delikleri sıkıştırma prosesi sırasında almak beraberinde birçok avantaj getirir. Delik çaplan hep aynı olacağından ve delikler simetrik bir şekilde dizilmiş olacağından kalıptan çıkan her pistonun amortisörlerin performansına eşit etki edeceği düşünülebilir. Ayrıca delik delme işlemiyle delik kenarlarında oluşabilecek çapakların daha sonra koparak amortisör yağına karışması ve daha sonra piston deliklerini tıkayarak amortisörün performansını düşürmesi riski ortadan kaldırılmış olur. Yağ pompa dişlilerinde de pompanın performansına etki eden en önemli faktörler dişlinin profili ve diş üstü ve bölüm dairesi konsantrikliğidir. Diş profili tamamen kalıptan geldiği için bütün dişler aynı profile sahip olacaktır ve hep aynı özelliklere sahip dişliler elde edilecektir. Ayrıca basma prosesinde 0,05 mm konsantriklik değerleri elde edilebileceğinden dişlinin yağ pompasmdaki performansı yüksek olacaktır. Aynı özellikler krank dişlisinde de önemlidir ve benzer avantajlar sağlarlar. 5 . SİNTERLEME Sinterleme basınç altında sıkıştırılmış metal tozlarının metalin ergime sıcaklığının altında metalurjik bağların oluşması için uygulanan prosestir. Demir tozulan için en yaygın sinterleme koşulları 1120 C 1150 C sıcaklıkta 15-60 dakika şeklindedir. 5.1.2 Toz Partiküllerinin Geometrik Yapısı Verilen sinterleme koşullarında ince ve gözenekli partiküller içeren tozların sinterlenmesi iri partiküller içeren tozların sinterlenmesine göre daha hızlıdır. Burada da bir ikilem oluşmaktadır. İnce taneli tozların sıkıştırılması kaba taneli tozların sıkıştırılmasına göre daha zordur; ayrıca ince taneli tozlardan sıkıştırılmış peletler iri taneli tozlardan sıkıştırılmış peletlere göre sinterleme esnasında daha az büzülürler. Toz metalürjisinde kullanılan ticari demir tozlarının partikülleri genellikle 100 - 200 um arasındadır. 5.1.3 Toz karışımının Bileşimi Toz karışımlarının bileşenleri istenilen fiziksel özellikleri elde edebilecek ve sinterleme esnasındaki boyutsal değişimleri kontrol edebilecek şekilde seçilir veya belirlenir. İki yada daha fazla metal tozunun ( örneğin demir, nikel ve molibden ) karışımları sinterlendiğinde partiküller arasındaki bağlanmayla aynı zamanda bileşenler arasında da bir alaşımlanma meydana gelir. 1120 - 1150 °C sinterleme sıcaklıklarında alaşımlandırma prosesi çok yavaştır, ( Demir - karbon arasındaki hariç ) dolayısıyla tamamiyle homojenize olmuş bir alaşım elementi elde edilemez. Eğer toz karışımı sinterleme sıcaklığında sıvı faz oluşturan bir bileşene sahipse ( örneğin demir tozu karışımları içerisindeki bakır tozlan ), partiküller arasındaki bağlanma oldukça iyidir ve alaşımlandırma prosesi de hızlanır. 5.1.4 Peletin Yoğunluğu 5.1 Sinterlemeye Etki Eden Parametreler Sinterleme prosesi aşağıdaki yönlendirilir [ 6,7,8]. • • • • • parametreler tarafından Sıcaklık ve süre, Toz partiküllerinin geometrik yapısı, Toz karışımının bileşimi, Peletin yoğunluğu, Sinterleme fırınındaki koruyucu atmosferin bileşimi. Peletin yoğunluğu ne kadar yüksekse toz partikülleri arasındaki temas noktalarının toplam alanı o kadar yüksek olur ve sinterleme sırasında daha etkili bir bağlanma ve alaşımlanma gerçekleşir. 5.1.5 Fırındaki Koruyucu Atmosferin Bileşimi Bu parametrelerin pratik uygulamalardaki önemi kısaca aşağıda anlatılmıştır. 5.1.1 Sıcaklık ve Süre Sinterleme sıcaklığı ne kadar yüksek olursa sıkıştırılmış bir pelet içerisindeki toz partiküllerinde arzu edilen derecede bir bağlanma elde etmek için gereken süre o kadar kısa olur. Haliyle bu bir ikilem oluşturmaktadır. İşe imalatçı gözüyle bakarsak imalat sıkışıklıklarından dolayı kısa sinterleme süreleri daha çok tercih edilir; bununla birlikte yüksek sinterleme sıcaklıkları yüksek sinter fırını bakım maliyetleri açısından da pek ekonomik sayılmaz. 724 Koruyucu atmosfer sinterleme sırasında, bazı yönlerden çelişkili de olsa, bir çok fonksiyonu yerine getirmelidir. Bir yandan atmosfer, sinter parçaları oksidasyondan korumak ve mevcut olabilecek oksitleri indirgemek içinken, diğer yandan karbon içeren malzemelerin dekarbürizasyonunu, karbonsuz malzemelerin de karbürizasyonunu önlemek içindir. Bu da her sinter parça için mümkün olan en uygun atmosferin seçilmesi problemini ortaya çıkarmaktadır. Demir tozu metalürjisinde aşağıdaki atmosferler sıklıkla kullanılır [10], • • • İndirgeyici - dekarbürleyici tip : Hidrojen (H2 ) ve parçalanmış amonyak (%75 H 2 , %25 N 2 ) . İndirgeyici - karbürleyici tip : Endogazlar ( %32 H2 , %23 CO, %0-0,2 CO 2 , %0-0,5 CH4 , Kalanı N 2 ) . Doğal tip : Kriyojenik azot ( N2 ) ve eğer istenirse mevcut oksitleri kontrol etmek için çok az miktarda H2 yada karbon kayıplarını gidermek için metan veya propan ilave edilebilir. Sinterleme atmosferinin doğru kontrolü önemlidir fakat zordur. seçilmesi ve dikkatli Bir amortisör pistonu, yağ pompa dişlisi yada krank dişlisinin sinterlenmesi 1120 - 1150 °C sıcaklıklarda 25 dakika olarak gerçekleştirilir. Amortisör parçalarında atmosfer gazı olarak daha çok parçalanmış amonyak kullanılırken yağ pompa ve krank dişli parçalarında daha yüksek sertlik değerleri elde edebilmek amacıyla propan esaslı atmosfer kullanılır. Sinterleme sonrası bu parçalarda belirlenen ölçüsel değerler Tablo 3'te verilmiştir. Tablo 3. Amortisör pistonu, yağ pompa dişlisi ve krank dişlisinde sinterleme sonrası belirlenen ölçüsel değerler Toleranslar ( mm ) Boy İç Çap Dış Çap Sertlik Piston 0,1 0,02 0,04 15-35 HRB Yağ Pompa Dişlisi 0,1 0,02 0,02 50-110 HB tp — a 4nD (D a = alaşımlandırma partikülünün çapı D = difüzyon katsayısı Cg = alaşım elementinin alaşım partikülü içerisindeki konsantrasyonu Ca = ana metal içerisindeki alaşım elementinin ortalama konsantrasyonu p = homojenizasyon derecesi 5.3 Ortamda Geçici Bir Sıvı Faz Bulunması Durumunda Sinterleme İki değişik metal partikül içeren tozlardan sıkıştırılmış bir peleti ele alalım. Eğer karışımdaki bileşenlerden biri sinterleme sıcaklığında eriyorsa, ortaya çıkan sıvı faz sıvı ve katı fazlar arasındaki mümkün olabilecek en geniş temas yüzeylerini oluşturacak şekilde katı bileşenin partikülleri arasındaki küçük boşluklara kapiler kuvvetlerle çekilir. Ardından alaşımlanma meydana gelir ve eğer sıvı fazın ilk baştaki oranı katı faz içerisindeki çözünürlüğünden küçükse sinterleme sonunda sıvı faz yok olur. Peletin bulk hacmi artar çünkü çözünmemiş sıvı faza bağlı olarak katı partiküllerin oluşturduğu iskelet hacimce artarken, eriyen partiküller pelet içerisinde büyük boşluklar bırakırlar [11]. Krank Dişlisi 0,1 0,02 0,02 80 - 120 HB 5.2 Heterojen Malzemelerde Katı Hal Sinterlemesi İki veya daha fazla değişik metal partikülleri içeren peletler sinterlendiği zaman değişik metalik karakterdeki partiküller arasında boyun oluşan noktalarda alaşımlanma meydana gelir. Bu iki proses birbirini etkiler: Bir yandan, boynun oluşma hızı yalnızca iki saf metal içerisindeki difüzyon hızına değil boynun etrafında oluşan çeşitli alaşım fazlarındaki değişik difüzyon hızlarına da bağlıdır. Diğer yandan, boynun genişliği de alaşım oluşum hızını kontrol eder. Bu etkileşimin sonucu iki metalin kimyasal özelliklerine göre değişkenlik gösterir. Bu durum boyun oluşum hızını arttırıcı veya geciktirici bir etki gösterebileceği gibi bu hızı hiç etkilemeyebilir [7]. Ticari demir tozlarında alaşımlandırma amacıyla kullanılan toz partiküllerinin ilave miktarı ana toza göre çok azdır. Eğer demir tozunun ortalama partikül boyutu yaklaşık 100 um ise alaşımlandırma için yapılan partiküllerin boyutu da 20 um yada daha azdır. Benzer bir toz karışımıyla sıkıştırılmış bir peletteki alaşım elementlerinin dağılımı sinterleme prosesinin başlangıcında çok değişkendir. Sinterleme sırasında alaşım elementleri demir partiküllerinin yüzeyinden merkezine doğru difüzlenirler. Homojenizasyonun hızı difüzyon katsayısına ve dolayısıyla sıcaklığa bağlıdır. Nikel, bakır ve molibden gibi yer alan elementler demir içerisinde çok yavaş difüzlenirken karbon gibi ara yer elementleri son derece hızlı bir şekilde difüzlenirler. Alaşımlandırma elementinin yoğun bir demir matriks içerisinde rastgele dağıldığını varsayarsak, istenilen miktarda bir homojenizasyon elde etmek için gerekli süre tP aşağıdaki formülle hesaplanabilir[7]. Sıvı bakır katı demirin tane sınırlarına kolaylıkla penetre edebilir çünkü sıvı bakır — katı demir arayüzeyinde depolanmış enerji ilk tane sınırlarında depolanmış olan enerjiden azdır [11]. Saf demir partiküllerinin yerinde perlitik yapıdaki karbonize demir partikülleri bulunduğu durumda sıvı bakır ferrit ve sementit lamellerinin arayüzeyine doğru penetre olur. Sonuç olarak katı partiküllerin oluşturduğu iskelet yer ysr çökmekte ve peletin bulk hacmi azalmaktadır [11]. 5.4 Alaşım Elementlerinin Sinterleme Prosesine Etkileri 5.4.1 Karbon Demir tozu metalürjisinde Demir - Karbon sistemi iki değişik amaç için kullanılır. İlk amaç parça karbürlenmiş durumda yüksek sertlik ve aşınma direncine sahipken aynı zamanda parçanın iç kısımlarının da yumuşak kalması istenmesidir. Karbürizasyon ve sertleştirme sinterleme işleminden sonra ilave ısıl işlem ile yapılır. Diğer bir amaç elastiklik özelliği aranmadığı durumda yüksek çekme mukavemetine sahip parça üretiminin ekonomik olmasıdır. Bu parçanın her yerinde demiri karbonla alaşımlandırarak elde edilir. Bu tip bir malzeme üretiminin en yaygın yöntemi demir tozuyla grafiti karıştırmaktır [9]. 725 5.4.2 Bakır 5.4.4 Nikel Bakır tozu demir tozuna temelde sinterlenmiş peletin mukavenetini arttırmak için eklenir. Demir - bakır peletlerin sinterlenmesi sırasında bakır yüzdesine bağlı olarak boyutsal değişimler meydana gelir. Saf demir parçalar genellikle sinterleme sırasında büzülürler. Artan miktarlarda bakır tozu ekleyerek ve bakırın ergime noktasının ( 1084 °C ) üzerinde sinterleme yaparak bu büzülme tersine çevrilir ve sonuç olarak genleşmeye dönüştürülür. Genleşme % 8 - 10 bakır ilavesine kadar artan bakır miktarı ile artar bu da bakırın demir içinde çözünebilme limitlerine bağlıdır ve bundan sonra azalır. Az miktarda bakır ilavesi ( % 1 - 2,5 ) saf demir peletlerinin sinterleme sırasındaki büzülmesini telafi etmek için kullanılabilir. Demir - Nikel karışımları yüksek mukavemet ve uzama özellikleri istenen parçaların yapımında kullanılır. Demir tozuna eklenen Nikel miktarı genellikle % 2 - 5 arasında değişir. Yüksek miktar bakır ilavesi ile oluşan genleşme parçayı dar toleranslarda tutmayı ve sıkıştırma, kalibre ve işleme sırasında aynı kalıpların kullanımını zorlaştırır. Bakır ilavesinden kaynaklanan genleşmeleri elimine etmek için demir tozlarına dengeleyici element olarak karbon, fosfor yada WO3 ve W ilavesi yapılabilirken demir tozunun tane büyüklüğü de küçültülebilir [9]. 5.4.3 Bakır-Karbon Demir tozuna hem bakır hemde karbon ilavesiyle bunların teker teker ilavesinden çok daha iyi mukavemet ve yüksek sertlik değerleri elde edilebilir. Aynı zamanda demir - bakır ve demir - karbon peletleri sinterlerken karşılaşılan güçlükler çok yada az miktarda elimine edilebilir. Demir - bakır karışımlarına grafit ilavesi sinterleme sırasındaki bakır büyümesini azaltır. Demir - karbon karışımlarına bakır ilavesi atmosfer kalitesine bağımlılığı azaltma eğilimi oluşturur , diğer bir deyişle bu dekarbürleyici atmosferlerde dekarbürizasyonu önleme eğilimindedir. Demir - bakırın yüksek maliyetleri ile iyi işlenebilirlik ve düşük maliyetiyle kötü işlenebilirlik elde etme fikrinden uzaklaşmak için bir dizi olasılık da mevcuttur [9]. Demir - bakır - karbon karışımlarıdan üretilen parçaların sinterlenmesi dekarbürizasyonun gerçekleşmediği atmosferde yapılmalıdır yada dekarbürizasyon demir karbon karışımlarından üretilen peletlerde oluştuğu kadar kolay oluşmamalıdır. Çifte sinterleme yapılmadığı taktirde sinterleme bakırın erime noktası ( 1084°C ) üzerindeki sıcaklıklarda yapılmalıdır. Çifte sinterleme yapıldığı taktirde ilk sinterleme düşük sıcaklıklarda gerçekleştirilebilir [9]. Sinterleme sıcaklığını ve sinterleme süresini arttırmak mekanik özellikleri iyileştirir. 726 Nikel demir içine çok yavaş difüzlenir bu sebeple Fe - Ni alaşımlarının sinterlenmesinde yüksek sinterleme sıcaklığına ve uzun bir sinterleme süresine ihtiyaç duyulur. Eğer nikel tozunun tane boyutu çok küçükse alaşım oluşma hızı arttırılmış olur. Bu sebeple genellikle 5 |im tane büyüklüğüne sahip Nikel karbonil tozu kullanılır. Bu toz çok pahalıdır fakat küçük ve komple parçaların üretiminde eğer hammadde maliyeti bu toza kıyasla önemsiz sayılabilecek kadar düşükse Nikel karbonil kullanımı ekonomik olabilir. Sinterleme sıcaklığı en az 1250 - 1350 °C civarında olmalıdır ve 1 - 2 saat sinterleme yapılmalıdır. Parçalanmış amonyak bu işlem için en uygun sinterleme atmosferidir. Demir - Nikel karışımından yapılmış peletler sinterleme esnasında büzülürler. Sinterleme sıcaklığında yada süresinde yapılacak en ufak değişiklikler bile büzülme miktarı üzerinde çok önemli etkiler oluşturabilir. Bu sebeple fırına her saat başı beslenen peletlerin ağırlığı dahil olmak üzere bütün değişkenler mümkün olduğu kadar sabit tutulmalıdır. Aksi taktirde bir sinter lotu içindeki parçaların boyutları değişkenlik gösterebilir [9]. 5.4.5 Nikel - Bakır Demir - Nikel karışımlarının büzülme problemi bakır ilavesi ile dengelenebilir. Hem bu sebeple hem de bu yöntemle çok iyi mekanik özellikler elde edildiği için Demir - Nikel - Bakır karışımları toz metalürjisinde sıklıkla kullanılmaya başlamıştır [9]. 5.4.6 Bakır-Fosfor Fosfor, bakır büyümesine engel olmak amacıyla kullanılır. Eğer fosfor bakır yada demirfosfor olarak ilave edilirse sinterlemede herhangi bir problem çıkmaz. Sinterlenmiş bir Ict içindeki özellik değişkenliği en az seviyeye indirebilir. % 2,5 Cu ve % 2,5 CU3P içeren bir demir tozu karışımının 1150°C de sinterlenmesi sonucu 100 - 104 HB arasında değişen sertlik değerleri elde edilmiştir [9]. 5.4.7 Kükürt Kükürt demir tozuna temel alaşım tozu olarak ilave edilebilir. Kükürt ilavesi genellikle % 0.5 civarındadır. Son zamanlarda yapılan deneyler az miktarlarda kükürt ilavesinin ( yaklaşık % 0.25 - 0.5 ) sinterleme sırasında açık gözeneklerin kapanmasına sebep olduğunu göstermiştir. Bu olay birbirine bağlı gözeneklerin sorun yaratabileceği kaynak, elektrokaplama ve karbürizasyon gibi ek işlemler öncesi çok avantajlıdır [9]. 6. KALİBRE PROSESİ Kalibre prosesi sinterleme sonrası parçanın geometrisinde meydana gelen ölçüsel sapmaları elimine etmek için parçaların preslerde nihai ölçüde kalıplar vasıtasıyla tekrar sıkıştırılması prosesidir. Proseste kullanılan kalıplar ölçüsel olarak sıkıştırma kalıplarından farklıdır ve parçanın son ölçülerindedir. Eğer parçalara daha sonra bir talaşlı işlem uygulanacaksa kalıbın ölçüsü bu işleme göre tasarlanabilir. Bu prosesin temel amacı sinterlemede meydana gelen ölçüsel değişiklikleri gidermenin yanı sıra parçada daha dar ölçüsel toleranslar elde etmek ve yüzey kalitesini arttırmaktır. Parça kalıba sokulurken prosesi kolaylaştırmak ve kalıp ömrünü arttırmak için çeşitli yağlar kullanılır. Bu yağlar kalibre esnasında kalıp yüzeyi ile parça yüzeyi arasındaki sürtünme kuvvetlerini azaltırlar. Preste proses için uygulanan basınç aynı parçanın sıkıştırılma prosesi sırasında uygulanan basınçtan daha azdır [3,5]. Şekil 3'te küresel bir yatak parçası için kalibre işleminin detayları görülmektedir. Kalibre öncesi parçanın boyu uzunken ve küre formu oluşmamışken kalibre sonrası hem bu küresel form oluşturulmakta hem de parça istenilen toleranslarda elde edilmektedir. Yükleme Kalibre Şekil 4. Bir küresel yatak parçası için kalibre işleminin aşamaları Kalibre öncesi Proses için kullanılan kalıplar parçanın geometrisine göre değişik şekilde dizayn edilebilirler. Yağ pompa dişlilerinde ve krank dişlilerinde alttan maçalı kalıplarla kalibre yapılırken, pistonlar için çok sık olmamakla birlikte üstten maçalı kalıplar da kullanılabilir. Kalibre sonrası Şekil 5'de bir pistonun kalıba yerleştirilmesi ve üstten maçalı kalıp ile kalibre edilmesi görülmektedir [9]. Yüklere Kalibre Şekil 3. Bir küresel yatak parçasının kalibre öncesi ve sonrası görüntüsü [9] Proses parçanın kalıba yüklenmesi, parçanın sıkıştırılması ve kalıptan çıkarılması şeklinde üç aşamada gerçekleşir. Bu proses parçanın geometrisine ve presin kapasitesine bağlı olarak otomatik yada manuel olarak yapılabilir. Manuel olarak saatte 600 - 800 adet parça kalibre edilebilirken otomatik preslerde bu adet 1200 - 2400 arasında değişmektedir. Bir amortisör pistonundan saatte 1800 adet kalibre yapılabilirken yağ pompa dişlilerinden 600 - 800 adet krank dişlilerinden de 500 - 600 adet kalibre yapılabilmektedir. Şekil 4'de, küresel bir yatak parçasının kalıba yüklenmesi ve kalibre edilmesi şematik olarak gösterilmektedir [9]. 727 Şekil 5. Bir pistonun kalıba yerleştirilmesi ve üstten maçalı bir kalıp ile kalibre edilmesi Amortisör pistonlarında amortisörün performansına etki eden bir diğer faktör de pistonun alt ve üst yüzeyinde bulunan kademe düzlükleridir. Bu düzlükler pistonun üstüne yerleştirilen pullar için oturma yüzeyi teşkil ederler. Bu sebeple bu düzlüklerin birbirlerine göre konumları ve yüzey kaliteleri çok önemlidir. Kalibre prosesinde bu düzlükler birbirlerine göre 13 (im gibi dar bir toleransta elde edilebilmektedir ve yapılan formlu kalibre kalıpları sayesinde bu düzlükler son derece yüksek yüzey kalitesine sahip olacak şekilde üretilirler. Yağ pompa ve krank dişlilerinde de profilli yüzeylerin kalitesi çok önemlidir. Çünkü bu yüzeyler parçanın aktif çalışan yüzeyleridir. Kalibre operasyonunda uygun kalıplama teknikleriyle bu yüzeyler son derece yüksek yüzey kalitesinde elde edilebilirler. Ayrıca bütün bu ürün gruplarında prosesten elde edilebilen ölçüsel değerler de parçanın kullanımında büyük avantajlar sağlar. Kalibre prosesinden sonra parçalarda belirlenen ölçüsel değerler Tablo 4'te verilmiştir. Her iki ürün grubunda da işlemeyi kolaylaştırmak için MnS içerikli hammaddeler kullanılır. Bu tip hammaddeler prosesi kolaylaştırmanın yanı sıra işlem sürelerini azaltmakta ve kalem ömürlerini arttırmaktadır. Talaşlı imalat sonrası belirlenen ölçüsel değerler Tablo 5'te verilmiştir. Tablo 4. Amortisör pistonu, yağ pompa dişlisi ve krank dişlisinin kalibresinden sonra belirlenen ölçüsel değerler Çapak alma prosesleri parçaların daha önceki proseslerden kaynaklanan çapaklarının alındığı proseslerdir. Üç ayrı yöntemle gerçekleştirilir [1]. Toleranslar ( mm ) Boy iç Çap Dış Çap Konsantriklik Diklik Yoğunluk (g/cm3) Sertlik Piston 0,1 0,01 0,02 0,05 6,0 - 6,3 25-50 HRB Yağ Pompa Dişlisi 0,1 0,01 0,01 0,05 0,04 6,3 - 6,7 60-120 HB Krank Dişlisi 0,15 0,01 0,01 0,07 6,7 - 6,9 90-130 HB Bu proses sonrası amortisör pistonları ve yağ pompa dişlileri talaşlı imalata alınırken krank dişlileri buharlı meneviş işlemine tabi tutulurlar. 7. TALAŞLI İMALAT Kalibre prosesinden sonra amortisör pistonları ve yağ pompa dişlileri talaşlı imalata tabi tutulurlar. Bu proseste amortisör pistonlarına genelde sıkıştırma prosesi esnasında oluşturulması mümkün olmayan yatay doğrultudaki kanallar ve pahlar açılır. Ayrıca yine kalıplama esnasında oluşturulamayan bazı emme ve eksoz delikleri de bu proseste matkapla delmek vasıtasıyla elde edilir. Pistonların sekman kanalları ve pahları ise yine basit işlevli otomat torna tezgahlarında açılır. Pistonlar bu prosesteki işlemleri tamamlandıktan sonra buharlı meneviş işlemine tabi tutulurlar [1]. Yağ pompa dişlileri basma ve kalibre operasyonunda elde edilemeyecek kadar dar toleranstaki ölçüleri için talaşlı imalata tabi tutulurlar. Bu proseste genelde parçaların boy ve dış çapları işlenir ve çok dar toleranslarda ve yüksek yüzey kalitesine sahip parçalar elde edilir. Bu parçalar ise talaşlı imalat sonrası işlemelerden kaynaklı çapakların giderilmesi için rotofınish ya da fırçalama gibi çapak alma proseslerine tabi tutulurlar [1]. Tablo 5. Amortisör pistonu ve yağ pompa dişlisinde talaşlı imalat sonrası belirlenen ölçüsel değerler Toleranslar (mm) Boy Kanal Konsantriklik Diklik Piston 0,015 0,05 0,05 Yağ Pompa Dişlisi 0,012 0,025 0,05 8. ÇAPAK ALMA Rotofınish yönteminde parçalar vibrasyonlu tezgahlarda aşındırıcı seramik taşlarla vibrasyona tabi tutulurlar. İşlem sırasında yağları ve fırından kaynaklanan isleri gidermek ve paslanmayı önlemek için antikorozif kimyasallar kullanılır. İşlem süresi yaklaşık yarım saattir ve işlem sonrası parçalar kurutma işlemine tabi tutulur. Yağ pompa ve krank dişlilerinin çapakları genellikle bu yöntemle alınır. Fırça işlemi ise yine genellikle yağ pompa dişlilerine uygulanır. Parçaların çapaklı yüzeyleri uygun aparatlar vasıtasıyla yüksek devirlerde dönen silindirik fırçalara temas ettirilir ve bu sayede çapakları alınır. Fırçaların telleri genellikle silisyum esaslı malzemelerden imal edilmiştir. Yerine göre ince telli çelik fırçalar da kullanılır. Tamburlama işlemi ise aşındırıcı ortam olarak parçanın kendisinin kullanıldığı işlemdir. Parçalar dönen tambur cihazlarına boşaltılır ve bu dönme esnasında parçalar birbirlerinin keskin yüzeylerini aşındırır. Bu işlem genelde yüksek hassasiyet istenmeyen basit parçalara uygulanır. 9. BUHAR İŞLEMİ Buhar işlemi toz metalürjisi yöntemiyle üretilen parçalara uygulanan bir tür ısıl işlemdir. İşlem kazan tipi fırınlarda gerçekleştirilir. İşlem sıcaklığı genellikle 600 - 650 °C'dir. Parçalar fırına yerleştirildikten sonra fırın kademeli olarak ısıtılır. Bu sırada buhar üreticisinde 180 - 200 °C'de su buharı elde edilir. Fırın sıcaklığı 600 °C'ye ulaştığında su buharı 6 - 1 0 atm. basınçla fırına verilir. Meydana gelen termal etki ile parça yüzeylerinde Fe3O4 oluşur. Bu bir nevi bilinçli oksitlendirme de sayılabilir. Daha sonra parçalar kontrollü olarak soğutulur ve fırın sıcaklığı 450 °C'ye kadar düştüğünde parçalar fırından çıkarılır [1]. 728 Bu prosesin avantajları ise şöyle sıralanabilir: • • Oluşturulan bu Fe3O4 tabakası paslanmayı önler. Ayrıca oluşan tabaka yüzeydeki bütün gözenekleri kapadığından yüzeyde daha dolu bir malzeme elde edilmiş olur ve yüzeysel sertlik artar. Bu işlem Amortisör pistonlarının ve krank dişlilerinin büyük kısmına uygulanırken yağ pompa dişlilerine çok nadiren de olsa uygulanmaktadır. Bu proses sonrası bu parçalarda tespit edilen sertlik değerleri Tablo 6'da verilmiştir. 11. KAYNAKLAR Tablo 6. Amortisör pistonu, yağ pompa dişlisi ve krank dişlisinde buhar işlemi sonrasında tespit edilen sertlik değerleri Piston Sertlik 130-150 HB Yağ Pompa Dişlisi 50-90 HRB 6,9 g/cm olarak belirlenmiştir. Kalibre prosesinden sonra amortisör pistonları ve yağ pompa dişlileri talaşlı imalata tabi tutulurlar. Çapak alma işleminden sonra gerçekleştirilen buhar işlemi sonrası amortisör pistonlarında 130-150 HB, yağ pompası ve krank dişlilerinde 50-90 HRB sertlik değerleri ölçülmüştür. Krank dişlisinin kırılma değeri 177 MPa olarak belirlenmiştir. Krank Dişlisi 50-90 HRB Krank dişlisinin radyal kırılma testi yapılarak bulunan kırılma değeri ise 177 MPa olarak belirlenmiştir. 10. SONUÇLAR Toz metalürjisi yöntemiyle hızlı ve seri biçimde üretim yapılırken hammadde kayıpları da en düşük seviyelerdedir. 345-470 MPa sıkıştırma basınçlarında 5,8-6,8 g/cm3 ham yoğunluklar elde edilmiştir. Amortisör pistonu, yağ pompa dişlisi yada krank dişlisinin sinterlenmesi 1120-1150 °C sıcaklıklarda 25 dakika sürede gerçekleştirilmektedir. Amortisör parçalarında atmosfer gazı olarak daha çok parçalanmış amonyak kullanılırken yağ pompa ve krank dişlisi parçalarında daha yüksek sertlik değerleri elde edebilmek amacıyla propan esaslı atmosfer kullanılır. Sinterleme sonrası amortisör pistonlarında 15-35 HRB, yağ pompa dişlilerinde 50-110 HB ve krank dişlilerinde 80-120 HB sertlik değerleri ölçülmüştür. Kalibre prosesesi sonrası ise amortisör pistonlarında 25-50 HRB, yağ pompa dişlilerinde 60-120 HB ve krank dişlilerinde de 90-130 HB sertlik değerleri ölçülmüştür. Ayrıca kalibre prosesi sonrası amortisör pistonlarının yoğunlukları 6,0-6,3 g/cm3, yağ pompa dişlilerinin 6,3-6,7 g/cm3 krank dişlilerinin ise 6,7- [I] A. Ataş, Tozmetal Tic. ve San. A.Ş. Eğitim Dokümanları, Tozmetal Tic. ve San. A.Ş., Büyük Çekmece, İstanbul 1999. [2] A. Ekşi ve S. Sarıtaş, "İzostatik Preslemede Prensipler ve Uygulamalar", 1. Ulusal Toz Metalürjisi Konferansı Bildiriler Kitabı, Editör: S. Sarıtaş, Gazi Üniversitesi, Ankara, 16-17 Eylül 1996, s-229-245. [3] A. Ersümer, "Toz Metalürjisi", İTÜ Kütüphanesi Sayı: 300, İTÜ Matbaası Gümüşsuyu-İstanbul, 1970. [4] A. Lawley, "Atomization : The Production of Metal Povvders", Monographs in P/M Series No: 1. Metal Povvders Industries Federation, Princeton, New Jersey, 111, 1992. [5] F. V. Lenel, "Powder Metallurgy - Principles and Applications", Metal Povvders Industries Federation, Princeton, New Jersey, 1972 [6] G. Bockstiegel, " On the Rate of Sintering", J. Metals, Vol. 8, 1956,580-585. [7] G. C. Kuczynski, "Self-Diffusion in Sintering of Metallic Particles", J. Metals, Vol. 1, No: 2, 1949, 78-169. [8] G. C. Kuczynski, N. A. Hooton ve C. F. Gibson, " Sintering Related Phenomena", Materials Science Research, Vol. 6, Plenum Pres, New York, 1973. [9] "Höganas Iron Povvder Handbook", Hoeganes Sponge Iron Corp., Riverton, N.J., U.S.A., 1963. [10] J. T. Norton, "Interaction Betvveen Metals and Atmospheres During Sintering", J. Metals, Vol. 1, 1956, 43-49. [II] R. M. German, "Liquid Phase Sintering", Plenum Press, New York, 1985. [12] S. C. Okumuş ve M. L. Öveçoğlu, " Toz Metalürjisinde Atomizasyon Yöntemi ve Bu Yöntemle Üretilen Fe-esaslı Malzemeler", Metal Dünyası, 1 (8), 1993, s-26-39. 729 I. DEMİR-ÇELİK SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ / 83 tmmob tmmob makina mühendisleri metalürji mühendisleri odası odası "Demir-Çelik ve alaşımlarının yüksek sıcaklıkta oksidasyonu ve oksidasyondan korunma yolları " Cevat SARIOGLU Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Metalürji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü Demir-Çelik ve Alaşımlarının Yüksek Sıcaklıkta Oksidasyonu ve Oksidasyondan Korunma Yolları Cevat Sarıoğlu Özet: Çelik, genelde % 2.1'e kadar karbon (C) ve ana element olarak demir (Fe)içerir. Çelik alaşımları, Ni, Cr, Si, Mn gibi alaşım elementleri içeren ve az miktarda P, S ve N içeren Fe bazlı alaşımlardır. Demir (Fe) en hızlı oksitlenen metallerdendir. Oksidasyon hızı sıcaklığa ve ilave edilen alaşım elementlerine bağlıdır. Bazı elementler oksidasyon hızını azaltmaktadır. Çeliğe, alaşım elementleri belirli miktarın üzerine ilave edildiğinde alaşım yüzeyinde doğal olarak Cr 2 O 3 ve A12O3 koruyucu tabakaları oluşmaktadır (paslanmaz çelikler). Bu koruyucu tabakalar alaşımın yüksek sıcaklıklarda hızlı bir şekilde oksidasyona uğramasını engellemektedir. Oluşan A12O3 veya Cr 2 O 3 tabakalarının uzun süre izotermal ve cyclic oksidasyon sırasında alaşım üzerinde durması ve alaşımı oksidasyona karşı koruması için, alaşıma az miktarda reaktif elementi (% 0.1Y gibi) ilave etmek veya alaşımdaki kükürt miktarını ppm (milyon da bir atom) seviyesine indirmek gerekmektedir. Anahtar sözcükler: Demir, Çelik, Oksidasyon, Korozyon, Alüminyum oksit, Krom oksit, Çelik alaşımları, Reaktif element, Yitrium. 1. GİRİŞ: 2. Demir çelik ve alaşımları hala en yaygın olarak kullanılan malzemelerdir. Otomobil sektöründen çelik mobilyaya, mutfak aletlerinden inşaat yapı malzemelerine geniş bir kullanım alanına sahiptir. Demir çelik ve alaşımları, üretim sırasında ve kullanıldığı ortamlarda oksidasyon problemiyle karşı karşıyadır. Çelik içerisindeki demir (Fe) hava ile temas halinde olduğunda oksitlenmekte ve sıcaklığa bağlı olarak FeO (vustit), Fe 3 O 4 (magnetit) ve Fe 2 O 3 (hematit) oluşmaktadır. Oksidasyon sırasında çelik içerisindeki Fe oksit olarak kaybedilir ve bu da malzeme kaybına ve bazen de mekanik ve fiziksel özelliklerin de bozulmasına yol açar. Bu sebeple, hem üretim sırasında hem de kullanım sırasında çeliğin oksidasyonunu engellemek gerekmektedir. Çelik içinde % 2.1'e kadar karbon (C) bulundurur. Çelik alaşımları, Ni, Cr, Si, Mn gibi alaşım elementleri içeren ve az miktarda P, S ve N içeren Fe bazlı alaşımlardır. Alaşım elementleri ve mikro yapılarına göre çok değişik isimler ile anılırlar. Çeliğin oksidasyonunu incelemeden önce saf metallerin (Fe gibi) nasıl oksitlendiği ve oksitlenmeyi kontrol eden parametrelerin neler olduğuna bakmak gerekir. Aşağıda bu incelenecektir ve daha sonra alaşım elementlerinin oksidasyonu nasıl etkiledikleri ve koruyucu oksit tabakası oluşum koşulları anlatılacaktır. Koruyucu A12O3 ve Cr 2 O 3 tabakalarının sürekli olarak alaşım üzerinde muhafaza edilmesinin şartları da tartışılacaktır. Oksidasyon hava ile (havadaki oksijen ile) metalin reaksiyona girmesi sonucu oksit ürününün ortaya çıkmasına denir. Şu genel formülle ifade edilebilir: OKSİDASYON MEKANİZMASI: M ( k ) +O 2 ( g ) = MO'22 (s) (k) Bu reaksiyonun olup olmayacağını termodinamik bize söyler, fakat ne kadar bir sürede olacağını hakkında bilgi vermez. Kinetik, bize bu reaksiyonun ne kadar bir sürede olacağı hakkında bilgi verir. Önce, oksidasyon reaksiyonunun termodinamiği ve hangi şartlarda reaksiyon meydana geleceği incelenecek, daha sonra, bu reaksiyonun kinetiğini neler etkiler ve reaksiyon hızı nasıl hesaplanır, konularına değinilecektir. 2.1 Oksidasyon Reaksiyonunun Termodinamiği: Şekil l'deki Ellingham diyagramları, hangi şartlar altında metalin oksitleneceği hakkında bilgi verirler (1,2). Bu diyagramlarda, serbest enerji değişimi (bütün maddelerin standart durumda olduğu zaman), A Go (kcal/her O2 molekülü için) sıcaklığa (°C) bağlı olarak gösterilmiştir. Eğer metal (M) ve metal oksit'in (MO2) aktiviteleri bir olarak alınırsa (saf metalin oksidasyonunda olduğu gibi), M ile MO 2 'in aynı anda bulunabileceği oksijen kısmı basıncı (Po gösterilebilir: 733 (1) 2 ), Reaksiyon (1) kullanılarak şöyle MIMO2 oksitlerin aktiviteleri bir olarak yani bunların standart halde oldukları kabul edilmişlerdir. Yukarıda bahsedildiği gibi, bu diyagramlar kullanılarak aktiviteleri birden farklı olan metal ve metal oksitler için de kısmı oksijen basınçları hesaplanabilir. Bu diyagramlar, farklı oksitleri karşılaştırmada yararlıdırlar. Bu diyagramlara bakarak, hangi metal daha kolay (daha düşük kısmı oksijen basınçlarında) oksitlenir anlaşılabilir. Örneğin, alüminyum (Al), Fe 'e nazaran daha düşük kısmı oksijen basınçlarında oksitlenir. Bu yüzden A12O3, FeO 'e göre daha kararlıdır, Şekil 1. Alaşımlarda, tercihli oksidasyon ile koruyucu A12O3 ve Cr2O3 tabakalarının oluşması, bu oksitlerin kararlı olmaları ile doğrudan ilişkilidir ve Ellingham diyagramları bu konuda bize bilgi verir. AG° ~RT~ 11 HT »"" )«"• UT* ı CT* 2.2 Oksidasyon Reaksiyonunun Kinetiği: Şekil 1: Bazı oksitlerin oluşum Standard serbest enerjileri. (•), metalin erime noktasını ve (*) kaynama noktasını belirtir. ( A), oksitlerin erime ve kaynama noktasını belirtir (2). Yukarıda oksidasyon reaksiyonun termodinamiğini anlatırken, reaksiyonun hangi şartlar altında olup olmayacağından bahsedildi. Reaksiyonun ne kadar bir sürede olacağından ve hızından bahsedilmedi. Reaksiyonun kinetiği, reaksiyonun hızının ne olacağını ve reaksiyonun hızının neye bağlı olduğunu (reaksiyonun hızını neler kontrol ettiğini) gösterir. Eğer Reaksiyon (l)'deki metal oksit (MO2), metal üzerine sürekli bir tabaka oluşturursa, reaksiyonun devam etmesi için ya M yada O' nin bu tabakadan geçmesi, yani difüzyonu gerekmektedir, Şekil 2. Metal M MO Cafions Alaşımların oksidasyonunda, metal ve metal oksitlerin aktiviteleri, özellikle metalin aktivitesi bir olmayabilir. Bu durumda, Reaksiyon (l)'den denge Anıom oksijen kısmı basıncı ( PQ ) tekrar hesaplanabilir. eq _ )M IMO, AG° -expRT aMO2 (3) M - H," 1 7t' M " " • İ V • jO, • M O 'nün belirli bir sıcaklıkta değeri Ellingham diyagramlarından bulunabilir, Şekil 1. Bu oksidin ayrışması için gerekli olan oksijen kısmı basıncıdır. Bu değerin üzerinde metal oksitlenir. Alaşımlarda ise Formül (3) de görüleceği gibi, bu değer metal ve metal oksidin aktivitelerine bağlıdır. Genelde, metal oksidin aktivitesi bir alınır, bu durumda, alaşımlarda metalin aktivitesi bir den küçük değerlere sahip olduğundan, ( P£ )'nin değeri çok daha büyük olur ve daha yüksek oksijen kısmı basınçlarında oksitlenme olur. Şekill'de gösteriliği gibi CO-CO2 ve H2-H2O atmosferleri içinde Ellingham diyagramları oluşturulmuştur (2). Bu diyagramlarda metal ve metal 734 Şekil 2: Şematik olarak oksit tabakasının oluşması (1). Belirli bir kalınlığa ulaşıldığı zaman difüzyon, reaksiyonun hızını kontrol eder. Oksit kalınlığının değişme hızı, x, aşağıdaki formülü izler. dx k' — = — dt x k' , parabolik hız sabiti olarak isimlendirilir ve birimi 2 cm /sec dır. İnteğral formu şöyledir: 2 2 x (t)-x (t0)=2k'(t-t0) (5) t0, difıizyon kontrolünün başladığı zamandır. Tabaka kalınlığındaki değişim, ağırlıktaki değişim olarak da ifade edilebilir: r=2*(iU=2*{r V7 \ (7) bilinmektedir. Fe-0 faz diyagram Şekil 3' de görüldüğü gibi mevcuttur. Faz diyagramına bakılırsa görülür ki, 570°C'nin altında FeO fazı oluşmamaktadır. 570°C'nin altında beklenen oksit tabakalarının sırası, metal (Fe)/Fe3O4/Fe2O3/Gaz dır. Sewell ve Cohen Fe 'in 200°C de oksidasyonunu çalışmışlardır ve oluşan oksit tabakalarının yukarıda belirtildiği gibi olduğunu gözlemişlerdir (5). 570°C'nin üzerinde bütün oksitler oluşabilir, FeO, Fe2O3 ve Fe3Û4. Oksit tabakaları şöyle dizilmesi beklenmektedir, metal(Fe)/FeO/Fe3O4/Fe2O3/Gaz. (ametal V ÜOOj- eğer oksijen ise) Mx, ametalin atom ağırlığı, Zx ametal X 'in değerliği | (oksijen gibi) ve V, tabakanın eşitsel hacmi olarak î tanımlanırlar. k"nin birimi g2cm"4 sec"1 dır. Wagner 'in teorisi, oksit tabakası oluşumu sırasında katyon (örneğin M) iyonlarının ve anyon (örneğin O) iyonlarının difüzyonları ile reaksiyon hız sabiti (k') arasındaki ilişkiyi ortaya koymuştur. Bazı kabuller yapılmıştır, örneğin iyonların veya elektronların hareketleri oksidasyon hızını kontrol eden süreç olduğu, Şekil 2. Wagner 'in teorisi ile katyon ve anyonların difüzyon sabitleri (D o ve DM) sıcaklık, parabolik hız sabiti (k') ve oksijen kısmı basıncına (P02) bağlı olarak hesaplana bilmektedir. Buna ilave olarak Wagner teorisi ile parabolik oksidasyon hızını ne tip difüzyon halindeki madde, örneğin katyon ve anyon iyonları kontrol ediyor anlaşılabilir. Meier, Birks and Pettit, bu kunuyu detaylı olarak incelemişlerdir (1,3,4). Wagner 'in teorisine göre parabolik oksidasyon hız sabiti şöyle ifade edilebilir: *-n (8) Gaz/oksit ve metal/oksit tabakası arayüzeylerdeki oksijen aktiviteleri sırasıyla PO2 (g) ve PO2(m) dır, Şekil 2. Wagner 'in teorisi ile hesaplanan parabolik hız sabiti deneysel olarak hesaplanan hız sabiti ile çok yakın değerlerdedir (özellikle Co için). Bazı metaller de, Ni gibi, hesaplanan parabolik hız sabitleri (k') deneysel değerlerden sapma göstermişlerdir(l,3,4). 2.3 Fe 'in Oksidasyonu: Fe 'in oksidasyonu en yaygın çalışılan konulardan bir tanedir. Onun için sıcaklık ve oksijen basıncına göre oluşan oksitler çok net olarak 735 1 / Şekil 3: Fe-O faz diyagramı (1). FeO(vustit) fazı, NaCl kristal yapısına sahip, p-tipi yarı iletken olup geniş bir stokiyometri aralığına sahiptir (Fe09sO ile FeossO arasında). Bu kadar yüksek katyon boşluk konsantrasyonu ile katyon ve elektron taşınım hızları yüksek olması beklenmektedir. Fe3O4 (magnetit) ters spinel kristal yapısına sahip (Fe+2 iyonları oktahedral yerlere, Fe+3 iyonları tetrahedral yerleri işgal etmişlerdir). Her iki yer de de hata oluşur ve bu yüzden Fe iyonları tetrahedral ve oktahedral pozisyonlar vasıtasıyla diflizyona uğrayabilir. Fe2O3 (hematit), korondum (oeFe2O3) veya kübik (y-Fe2O3) kristal yapılara sahip olabilir. 400°C'nin üzerinde a-Fe2O3 oluştuğu gözlenmiştir. Bu oksit için oksijen iyonunun mu yada Fe iyonunun mu hareketli olduğu kesin olarak belli değildir (1). Şekil 4: 570°C'nin üzerinde Fe'in oksidasyon mekanizması ve oluşan oksit tabakları (1). Yüksek sıcaklıkta, 570°C'nin üzerinde öne sürülen oksidasyon mekanisması Şekil 4'de belirtilmektedir. Fe'in oksijenle reaksiyonu sonucunda çok tabakalı oksitler oluşur, Fe/FeO/Fe3O4/Fe2O3 şeklinde (Fe-O faz diyagramında olduğu gibi, Şekil 3), Şekil 4 (1). Fe/FeO ara yüzeyinde, Fe aşağıdaki reaksiyona göre iyonlaşır. Fe = Fe2++2e~ (9) Fe iyonları ve elektronlar FeO içinden Fe boşluklarını ve elektron hollerini kullanarak FeO/Fe3O4 ara yüzeyine doğru hareket ederler ve burda aşağıdaki reaksiyon ile FeO (vustit) oluşur. Fe2+ + 2e~ 4 = 4FeO (10) Fe iyonları (Fe+2 ve Fe+3) ve elektronlar Fe3C>4 tabakası içinde tetrahedral ve oktahedral pozisyonları (boşlukları) kullanarak Fe2<)3/Fe304 ara yüzeyine hareket ederler. Fe2O3/Fe3O4 ara yüzeyinde, Fe203 indirgenerek aşağıdaki reaksiyon ile Fe 3 O 4 oluşur. Fe"+ +ne' 4Fe2O3 = elektronlar ile reaksiyona girecektir ve aşağıdaki reaksiyon ile Fe203 oluşacaktır Fe 3+ = Fe2O3 (14) Böylece yeni Fe203, Fe203/Fe304 arayüzeyinde oluşacak ve içeriye doğru büyüyecektir. FeO (vustit)'deki hareket halindeki boşlukların sayısı (defects) diğer hematit ve mağnetite göre çok daha fazla olduğu için, oluşan FeO tabakası diğer hematit ve magnetit tabakasına göre çok daha kalındır. 1000°C 'de Fe0:Fe3O4:Fe2O3 tabaka kalınlıkları oranı 95:4:1 şeklindedir. 570°C'nin üzerinde FeO tabakası kalınlığı diğerlerine göre çok daha büyük olduğundan bu tabakanın büyüme hızı toplam oksidasyon hızını belirler. Bu yüzden Fe 'in oksidasyon hızı, 570°C'nin üzerinde yüksektir. Diğer metallerle (örneğin Al ve Si) kıyaslanırsa, Şekil 5'de görüleceği gibi Fe, en hızlı oksitlenen metallerden bir tanesidir. Oksidasyon, difüzyon kontrollü olduğu için paraboliktir ve parabolik hız sabiti Formül (6) kullanılarak deneysel olarak hesaplanmiştir, Şekil 5. (11) "n" değeri Fe+2 iyonu veya Fe+3 iyonuna bağlı olarak 2 veya 3 değerini alabilir. Fe203 (hematit) tabakasında, daha önce belirtildiği gibi, Fe iyonları veya oksijen iyonları hareket halinde olabilir ve buna bağlı olarak tabaka (scale) oluşur. Eğer Fe iyonları Fe203 içinde Fe boşluklarını kullanarak Fe203/gaz arayüzeyine doğru hareket ederse, yeni Fe2O3 (hematit) bu arayüzeyde aşağıdaki reaksiyon ile oluşur. 2Fei+ +6e~ +3/2O2 = Fe2O3 (12) 3. KORUYUCU OKSİT TABAKASI OLUŞUMU: Aynı zamanda bu arayüzeyde oksijen gazı aşağıdaki reaksiyonla iyonize olur. \/2O2+2e~ = O2~ Şekil 5: Bazi oksitlerin parabolik hız sabitleri (k ) (O- (13) Bu şekilde hematit tabakası Fe2O3/gas arayüzeyinde oluşmuş olur ve zamanla büyür, Şekil 4. Eğer oksijen iyonları hematit içerisinde hareket halinde iseler, oksijen iyonları Fe2O3 içinden Fe203/Fe3O4 ara yüzeyine doğru hareket edecek ve bu ara yüzey de yukarıda belirtildiği gibi, magnetit oluşturmak için gelen fazla Fe +3 iyonları ve 736 Fe bazlı alaşımlarda ve diğer teknolojik olarak önemli alaşımlarda ortak özellik hem çözücü hemde çözen atomların oksitlenmesidir. Wagner, alaşımların oksitlenmesini iki katogoride incelemiştir: (1) soylu (değişiklik göstermeyen elementler, Pt, Ag ve Au gibi) ana element ile alaşım elementi (Pt-Ni gibi) ve (2) soylu olmayan ana element ile soylu olmayan alaşım elementleri. Fe bazlı alaşımlar, FeCr, Fe-Si, Fe-Cr-Al, Fe-Ni-Cr ve Fe-Cu alaşımları, bu ikinci katogoriye girmektedirler. Koruyucu tabaka oluşturmanın amacı alaşımı, özellikle yüksek sıcaklıklarda, oksidasyona karşı korumaktır. Koruyucu tabakadan istenilen özellikler istenilen sıcaklık ve oksijen kısmi basınçlarında kararlı olması, Şekil 1 ve çok yavaş büyümesi, yani düşük parabolik hızlara sahip olmaları dır, Şekil 5. Şekil 1 ve 5'de görüldüğü gibi, bunu sağlayan oksitler, SiO2, Cr203 ve A12O3 dır. 3.1 Koruyucu Oksit Tabakası Oluşum Şartları: Koruyucu tabakanın tercihli olarak oluşturulması ve uzun süre muhafaza edilmesi için alaşıma, yeterli miktarda alaşım elementi ilave edilmesi gerekmektedir. Şekil 6 'de şematik olarak tercihli oksidasyon gösterilmektedir. B'nin oksiti BO ve A'nın oksiti AO normal atmosferde oluşmaktadırlar. Fakat BO, AO'dan daha kararlı olmak zorundadır ki tercihli olarak dış yüzeyde oluşarak, sürekli koruyucu tabaka olsun. Yeterince B olmadığı zaman oluşacak yapı Şekil 6a olduğu gibi iç (internal) oksit zonu ve dış AO oksit tabakası. B miktarını kritik değere kadar artırırsak, BO tercihli olarak oluşur (1,3,4). j-xW -+| A-8 ;.; * , V..BO. b. A-B Şekil 6: Şematik olarak (a) A-B alaşımının (az miktarda B içeren) oksidasyonu ve (b) A-B alaşımının (yeterince B içeren) oksidasyonu ve BO'in tercihli olarak oksitlenmesi (3). Bu kritik alaşım element miktarı, Wagner tarafından hesaplanmıştır. Bu kritik çözünen element (solute) konsantrasyonundan düşük değerlerde, iç (internal) oksidasyon oluşur, Şekil 6a. A-B alaşımı için bu kritik değer şöyle hesaplanır: \l/2 M (15) No, oksijenin alaşım içinde çözünürlüğü ve Do, oksijenin alaşım içindeki difüzitesi. DB ise çözünen element difüzitesi. g* faktör (genel olarak 0.3 alınır). VM ve VOx, alaşım ve oksitin molar hacimleri. Formül (15)'den görüleceği gibi, sürekli koruyucu tabakanın oluşması için gerekli çözünen element konsantrasyonu, oksijenin alaşım içinde çözünürlüğü ve difüzitesi artıkça, artmaktadır. Çözünen elementin difüzitesi (DB) artikça bu değer (NB*) düşmektedir. İstenilen, mümkün olduğunca düşük konsatrasyonlarda B ilave etmektir. Bunun için alaşımdaki çözülen elementin (B) difüzitesinin hızlı olması ve oksijen çözünürlüğünün (N o ) ve difüzitesinin (D o ) düşük olması gerekmektedir. Wagner'in modeli, genelde hangi parametrelerin tercihli oksidasyonu kolaylaştırdığı bağlamında bir fikir vermektedir, fakat gerçek sistemlerde, kritik değer (NB) Wagner'in modeline göre hesaplanandan daha fazla olmaktadır. Koruyucu tabakanın sürekli olarak zamanla muhafaza edilebilmesi için, çözünen element (B) konsantrasyonunun en azından belirli bir seviyenin altına düşmemesi gerekmektedir. Bu seviye Wagner tarafından yaklaşık olarak aşağıdaki formülle hesaplanmıştır. 16Z ZB , B'nin değerliği ve DB , B'nin difüzitesi. VM, alaşımın molar hacmi. Yukarıdaki formül (16) gösteriyorki, koruyucu tabakanın uzun zamandaki kararlılığı kinetik (k") ve thermodynamik faktörlere bağlıdır (1,3,4). 3.2 Fe Bazlı Alaşımlarda Koruyucu Tabaka Oluşumu: Fe-Cr alaşımları teknolojik olarak en önemli alaşımlardandır. Örneğin, paslanmaz çelikler (ferritik, östenitik ve martensitik paslanmaz çelikler v.b.) bu alaşımlardan (Fe-Cr gibi) meydana gelmişlerdir. Paslanmaz çelikler, asgari % 11 Cr içeren (405, 420, 430 gibi AISF nın 400 serisi) ve bir miktar Ni içeren (%22 Ni e kadar, AISE'nin 300 serisi), teknolojik olarak endüstride çok yaygın olarak kullanılan çeliklerdir. Yüksek sıcaklıkta (örneğin 1000°C de) bu alaşımları atmosfere karşı korumak için koruyucu oksit tabakasının (Cr2O3 gibi) oluşması gerekmektedir. Fe-Cr alaşımlarında, koruyucu Cr2O3 tabakasının oluşması için en az %20 Cr'a ihtiyaç vardır. Yukarıdaki paslanmaz çeliklerin büyük bir kısmı, yüksek sıcaklıkta koruyucu oksit tabakası oluşturmaz ve "paslanır" lar. Fe-Cr alaşımları, diğer alaşımlara göre, (NiCr ve Co-Cr alaşımlarına göre) daha düşük Cr konsantrasyonlarında Cr2O3 tabakası oluşturmaktadır. Bunun sebebi, Fe-Cr alaşımı içerisinde, Cr atomlarının daha hızlı bir şekilde difüze olabilmesi (DM yüksek olması) ve alaşım içerisinde daha düşük oksijen çözünürlüğü (N o ) ve difüzitesinin (D o ) olması olarak gösterilmektedir. Wagner'in modeli bu sonucu doğrulamaktadır ve formül (15) olduğu gibi, bu durumda, kritik Cr konsantrasyonu daha küçük olacaktır (1,3,4). Düşük Cr konsantrasyonlarında, Fe-Cr alaşımının oksidasyonu saf Fe'in oksidasyonuna benzerdir. Yüzeyde büyük bir kısmı FeO olmak üzere, FeO/Fe2O3/Fe3O4 tabakaları oluşur. Fe-Cr 737 alaşımındaki Cr, FeO içerisinde belirli oranda çözünür. Çözünürlük limiti aşıldığında, FeCr2O4 (sipinel) oksiti çökelmeye başlar. Bu partiküller, FeO içerisinde yer alır, Şekil 7a. Cr konsantrasyonu artıkça, bu partiküllerin sayısı artar ve FeO tabakasının büyümesini yavaşlatırlar. Bu yavaşlama, +2 FeCr2O4 (sipinel) partiküllerinin Fe iyonlarının dışarıya doğru FesOVFeO arayüzeyine doğru difüzyonunu engellemeleri ile olur. Bunun sonucu olarak, FeO/Fe3O4 tabakalarının kalınlık oranları azalır, Şekir 7b. Cr konsantrasyonun daha da artması sonucu (% 15 Cr), FeO ve Fe 3 O 4 tabakaları yerine Fe (Fe, Cr)2O4 karışık sipinel tabakası oluşur, Şekil 7c. Bu aşamada, oksidasyon hızı yavaşlar ve oksidasyon Fe iyonlarının difüzyonu tarafından kontrol edilir. Cr konsantrasyonu %20'nin üzerine çıktığı zaman sürekli Cr2O3 tabakası oluşur. Yüksek Cr konsantrasyonlarında, kırılgan sığma (o) fazı oluşacağından Cr konsantrasyonu %30'in üzerine çıkartılmaz (1). F-.JOJ-^I |F«,O4 3.3 Cr^Os ve AI2O3 Tabakalarının Sürekliliği ve Koruyuculuğu: O o * H,,ı ! A 1 o o o ı o "'• ° ! o o o Genelde, yüksek sıcaklıkta kullanılan alaşımlar, Cr2O3 oksit yerine daha kararlı ve yavaş büyüyen A12O3 tabakası oluştururlar, Şekil 1 ve 5. Örneğin, Fe-Cr-Al alaşımı ("heat resistance" alaşımları gibi) yaklaşık %20 Cr ve % 6 Al ile sürekli AI2O3 tabakası oluşturabilir. Fe-Al ikili alaşımında, sürekli AI2O3 tabakası oluşturmak için daha fazla Al konsantrasyonuna ihtiyaç vardır. Üçüncü elemet olarak Cr ilave edildiğinde, oksidasyonun ilk aşamasında (transient oksidasyon safhasında), Cr oksijen ile reaksiyona girerek Cr2O3 oluşturur ve oksijen'nin alaşıma girmesini engeller ve böylece Al elementinin dışarıya oksitlenmeden difüze olmasına ve sürekli A12O3 tabakası oluşturmasına imkan verir. Bu olay, "oxygen getter effect" olarak adlandırılmaktadır. Cr'un yaptığı, oksijen çözünürlüğünü (No) düşürmektir. Bu durum Wagner'in modeli ile de açıklanabilir. Bu modele göre (Formül 15), bu durumda, sürekli A12O3 tabakası oluşturmak için gerekli kritik Al konsantrasyonu daha düşük olacaktır (3,4). c o Şekil 7: Şematik olarak Fe-Cr alaşımının oksidasyonu, (a) Fe-5Cr, (b) Fe-lOCr ve (c) Fe-15 Cr (1). 738 Yüksek sıcaklıklara dayanıklı malzemelerden istenen en önemli özelliklerden bir tanesi malzemeyi korozif ortama karşi korumaktir. Bunun için alaşımların koruyucu Cr 2 O 3 ve A12O3 oluşturmaları gerekir. Bu sayede yüksel sıcaklık alaşımları ("heat resistance" alaşımları v.b) yüksel sıcaklıklarda (1100°C gibi) istenilen performansı gösterirler. Bu malzemelerin kullanımı sırasında, koruyucu tabakanın görevini yapması için sürekli olarak alaşım üzerine yapışık olarak durması gerekmektedir. Koruyucu tabakanın alaşıma yapışkanlığı, alaşımların ömrünü belirlemektedir. Cr2O3 ve A12O3 tabakasının kalkması ile altalaşım yeni bir koruyucu oksit oluşturamazsa, hızlı büyüyen FeO gibi oksitler oluşur ve bunun sonucunda alaşım yüksek sıcaklıkta performansını kaybeder ve kullanılamaz. Arayüzey yapışkanlığını (tokluğunu) etkileyen faktörler şunlardır: arayüzey kompozisyonu ve arayüzeyin kirlenmesi (S, P ve C gibi elementler tarafından kirlenmesi), oksit tabakasındaki gerilmeler, plastik deformasyon (enerji dağılımı prosesleri) ve morfolojisi (arayüzeyde boşluk oluşumları ve dalgalı arayüzeyler). Şekil 8 'da FeCrAl (Fe-%20.5Cr, %5.2 Al) alaşımı üzerinde 1100 °C de oluşan oksit tabakası gösterilmektedir. AI2O3 tabakası yer yer alaşım üzerinden kalkmıştır. Kalkmalar hem oksidasyon sıcaklığında hemde soğuturken meydana gelmiştir. Kalkma yüzeylerinde düz vadilerin oluşması kalkmanın oksidasyon sırasında olduğunu gösterir, Şekil 8b. Bazı bölgelerde ise oksit tane izleri bulunmaktadır, Şekil 9b. Bunlar soğuma sırasında oksit tabakasının kalkması ile oluşmuşlardır. Bu alaşım sıcaklık değişiminin bulunduğu bir ortamda kesinlikle sürekli koruyucu A12O3 bulunduramaz ve Al, alaşımdan belirli bir limite kadar azalana kadar A12O3 oluşturur ve sürekli olarak bu tabaka kalkar. Devamlı Al kaybı sonucunda belirli bir süre sonra artık A12O3 yerine daha hızlı oksitlenen FeO veya sipinel oluşur ve bunun sonucunda hızlı bir oksidasyonla maruz kalan alaşım performansını yerine getiremeyerek kırılabilir. Bu alaşıma çok az miktarda reaktif element (% 0.1Y) ilave edersek, 1100 °C de oksidasyon sırasında ve soğuma sırasında, A12O3 tabakası sürekli olarak altyüzeye yapışık kalır ve kalkmaz, Şekil 9. Alaşımı sürekli olarak korur. Bundan dolayı, cyclic oksidasyon sırasında çok az ağırlık değişimi gösterir, Şekil 10. Yitrium ilavesiz FeCrAl alaşımı, cyclic oksidasyon sırasında devamlı A12O3 tabakasının kalkması ile sürekli ağırlık kaybetmiştir, Şekil 10. Aynı etki alaşımdaki kükürt (S) miktarı azaltıldığında da görülmektedir (6-11). Kükürt miktarı belirli bir seviyenin altında olduğu zaman, A12O3 tabakası izothermal ve cylic oksidasyon sırasında sürekli olarak alaşım üzerinde durmaktadır. Kükürt, A12O3 /FeCrAl yapışkanlığını azaltarak büyüme ve termal gerilmelerin etkisiyle arayüzey yapışkanlığını kaybetmetmesine ve A12O3 tabakasının kalkmasına sebep olmaktadır. Kükürt bu etkiyi arayüzeye giderek, orada ya boşluk oluşmasına ya da arayUzey enerjisini düşmesine katkıda bulunarak yapar. Böylece, A12O3 tabakasının kalkmasına sebep olmaktadır. Bu durum şematik olarak Şekil 11 'de gösterilmektedir (6-11). FeCrAl alaşımlarının 1100 "C 'de Cycltc Oksidasyonu \ H I . tabn \MI taKık.ıMmn kalklıût Mlft- 100 200 300 400 500 600 Zaman (saat) Şekil 10: FeCrAl ve FeCrAlY alaşımlarının cyclic oksidasyon sırasında ağırlık değişimi (6). Şekil 8: FeCrAl alaşımının 1100 °C'de (10 saat) oksidasyonu ve oluşan oksit tabakasının morfolojisi (6). Şekil 9: FeCrAlY alaşımının 1100 °C de (525 saat) cyclic oksidasyondan sonra oluşan A12O3 tabakasının SEM (BEI) ile elde edilmiş kesitinin mikrografi (6). Reaktif elementinin (RE) etkisi iki şekilde olabilir: (1) kükürtle reaksiyona girerek onu bağlaması ve arayüzeye gitmesini engellemesi, yada (2) kendisi arayüzeye giderek arayüzey bağlarını güçlendirmesi olarak belirtilebilir. (1) durum, deneysel olarak gösterilmiştir, Şekil 12. FeCrAlY alaşımında ilave edilen Y , alaşım içerisinde Y-O-S bileşiği oluşturarak, kükürt (S) elementini hapseder ve arayüzeye gitmesini engeller, Şekil 11. Y-O-S bileşikleri çok kararlı oksisulfatlardır. Cok küçük sulfur kısmı basınçlarında oluşabilirler (oluşum serbest enerjileri çok küçüktür (negatiftir)), Şekil 13. Çözünürlük sabitleri (solubility product, KSP) çok düşük olduğundan alaşımda çok az Y, O ve S elementi bulunması halinde bile Y-O-S bileşiği oluşur. Kısaca Y alaşım içerisindeki oksijen ve kükürdü bağlar. Çeliğin üretimi sırasında oksijen ve kükürt giderilmesi için kullanılırlar. (2) durum, Y elemetinin arayüzeye birikmesi ve bu yolla arayüzey yapışkanlığını (tokluğunu) artırması, deneysel olarak ispatlanmamıştır. Bazı 739 elektron bağ modelleri ile Y'un arayüzey bağlarını artırdığı sonucuna ulaşılmıştır, fakat genel bir fikir birliği bu konuda yoktur (12, 13). Arayüzey tokluğunun ölçülmesi ile bu konular aydınlanabilir. Bu konuda daha fazla araştırma yapılmasına ihtiyaç vardır. İPİ intact aiumina/alloy iöterface Şekil 11: Şematik olarak kükürt (S)'ün alaşım/A12O3 arayüzeyine difüze olması, orada birikmesini ve reaktif element M'in (Y gibi) M-S ve M-O-S bileşiği oluşturarak kükürdü bağlaması (6). Ti'Ci Şekil 13: Sıcaklığa bağlı olarak sulfit ve oksisulfıtlerin oluşumlarının serbest enerjileri (her kükürt (S2) gazı için hesaplar yapılmıştır) (6). 3. SONUÇLAR: 1. Saf Fe (çelik) diğer metallere göre çok daha hızlı bir şekilde oksitlenir ve bu yüzden oksidasyonun önemli olduğu durumlarda, çeliğe alaşım elementi ilave edilerek koruyucu AI2O3 veya Cr2O3 tabakası oluşturulması zorunludur. 2. Oluşan A12O3 veya Cr 2 O 3 tabakalarının uzun süre alaşım üzerinde durması ve alaşımı oksidasyona karşı koruması için, alaşıma az miktarda reaktif elementi (Y, Hf gibi) ilave etmek veya alaşımdaki kükürt miktarını ppm (milyon da bir atom) seviyesine indirmek gerekmektedir. 3. Yüksek sıcaklıkda korozif ortamlarda kullanılan alaşımlar ("heat resistance" alaşımları v.b) küçük miktarda reaktif element (Y gibi) içerecek şekilde dizayn edilirler. Dizayn açısından bu, kükürt seviyesini ppm (milyonda bir atom) seviyelerine düşürmekten daha kolay ve ekonomiktir. Şekil 12: FeCrAlY alaşımında EDS tarafından analiz edilen Y-O-S paıtikülünün SEM mikrografı (6). 5. KAYNAKLAR: (1). N. Birks and G.H. Meier, "Introduction to High Temperature Oxidation of Metals",Edward Arnold yayınları, 1983. 740 (2). C.H.P. Lupis, "Chemical Thermodynamics of Materials", P T R Prentice Hail yayınlar,USA, 1983 (3). N. Birks, G.H. Meier and F.S. Pettit, " High Temperature Corrosion", Superalloys, Superceramics and Supercomposites, 1989, p.439. (4). G.H. Meier, "A review of Advances in HighTemperature Corrosion", Materials Science and Eng., A120, 1989, p.1-11. (5). P.B. Sevvel and M.Cohen, J. Ececktrochem. SocVol.lll, 1964,501-508. (6). Cevat Sarıoğlu, Ph.D thesis, Univeristy of Pittsburgh, 1998. (7). C.Sarioglu et al. "The Effects of Reactive Element Additions, Sulfur Removal, and Specimen Thickness on the Oxidation Behavior of AluminaForming Ni- and Fei Base Alloys", Materials Science Forum, Vol.251-254,1997, p.405. (8). C. Sarioglu et al. " The Adhesion of Alumina Films to Metallic Alloys and Coatings", Materials and Corrosion, Vol.51 (5), 2000, p.358-372. 741 (9). J.L. Smialek, D.T. Jayne, J.C. Scaeffer, W. H. Murphy, " Effects of Hydrojen Annealing, Sulfur segregation and Diffusion on the Cyclic Oxidation Resistance of Superalloys: a review", Thin Solid Films, Vol.253, 1994, p. 285-292. (10). David R. Sigler, "The İnfluence of Sulfur on Adherence of A12O3 Grown on Fe-Cr-Al Alloys". Oxidation of Metals, Vol.29,No:l/2, 1988, p.23. (11). Peggy Y. Hou and Jhon Stringer, "Oxide Scale Adhesion and Impurity Segregation at the Scale/Metal Interface", Oxidation of Metals, Vol.38 Nos.5/6, 1992, p.323. (12). S.Y. Hong, Alfred B. Anderson, " Sulfur at Nickel-Alumina Interfaces", Surface Science Vol.230, 1990, p.175-183. (13). Alfred B. Anderson, S.P. Mehandru and J.L Smialek, " Dopand Effect of Yttrium and the Grovvth and Adherence of Alumina on Nickel-Aluminum Alloys", J. Electrochemical Soc, Solid-State Science and Technology, Vol.132. No.7, 1985 I. DEMİR-ÇELİK SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ / 84 tmmob tmmob makina mühendisleri metalürji mühendisleri odası odası i AISI 422 martenzitik paslanmaz çeliğin kaynaklanabilirliğinin ve dolgu kaynağının araştırılması" Adnan ÇALIK S.D.Ü. Teknik Eğitim Fakültesi Makine Eğitimi Bölümü AISI 422 MARTENZİTİK PASLANMAZ ÇELİĞİN KAYN AKLAN ABİLİRLİĞİNİN VE DOLGU KAYNAĞININ ARAŞTIRILMASI Adnan ÇALIK Özet: Bu çalışmada AISI 422 martenzitik paslanmaz çeliğin ostenitik paslanmaz çelik elektrod ile elektrik ark kaynağı yöntemiyle kaynaklanabilirliği ve dolgu kaynağı araştırılmıştır. Bu maksatla dökülen malzemeler döküm sonrası 700-750 °C de şahmerdanda dövülmüş ve işlenerek DİN 32523-1'e uygun kaynak numune boyutlarına getirilerek V kaynak ağzı açılmıştır. Kaynaklanabilirlik ve dolgu kaynağı ısıl işlemsiz, öntavlı ve temperli olarak ayrı ayrı yapılmıştır. Kaynak ve dolgu işlemi tampon tabakalar şeklinde dikişler çekilmiş ve 13 pasoda tamamlanmıştır. Elektrodlar kaynak öncesi 300 °C 'de 2 saat süreyle kurutulmuş ve fırından çıkarılır çıkarılmaz kullanılmıştır. Makro ve mikro yapılar ışık mikroskobunda resimleri çekilmiş ve kök pasodan kapak pasoya doğru sertlikleri ölçülmüştür. Sonuçta, ostenitik paslanmaz elektrodla bu malzemelerin kaynaklanabilirliği ve dolgu kaynağı yapılabileceği görülmüştür. Öntavlama ve temperleme ısıl işlemleri kaynak işlemini kolaylaştırmıştır. Sertlik değerleri kök pasodan kapak pasoya doğru azalmıştır. Bu bir sonraki pasonun bir önceki pasoyu temperlediği mikroyapı ve sertlik değerleriyle de desteklenmiştir. Anahtar sözcükler: Martenzitik Paslanmaz Çelik, Ostenitik Paslanmaz Çelik Elektrod, Kök Paso, Kapak Paso, Dolgu Kaynağı 1. GİRİŞ Martenzitik paslanmaz çelikler, bileşimlerinde %11.5 ile %18 arasında Cr (krom) bulunan ve her türlü soğuma şartlarında ostenitin martenzite dönüştüğü paslanmaz çelik grubudur. Ostenitik yapıdan itibaren şok yavaş soğumalarda feritik bir yapı elde etmek mümkün ise de, bu çelikler daha çok martentik yapıda kullanılırlar[l]. AISI 420 gurubu martenzitik paslanmaz çelikler, daha çok, valf parçaları, dişliler, miller, hadde ruloları ve merdaneleri yapımında kullanılmaktadır[2]. Martenzitik paslanmaz çelikler orta dereceli korozyon dirençleri, 540°C'ye kadar ısıl dirençleri mekanik özelliklerinin geliştirilmeye (iyileştirilmeye ) elverişli olması ve nispeten ucuz olmaları ile bilinirler. Bu çeliklerde Cr ilavesi ostenit alanının sınırlayarak daraltır. Ötektoid bileşimini %0,35C (karbonca düşürür, bünyede çözünebilir karbon miktarını %0,7'ye indirir(düşürür) ve ötertoid nokta sıcaklığını yükseltir.Martenzitik paslanmaz çeliklerin sertleştirme ve temperlemeye karşı gösterdikleri tepki, sertleştirilmiş karbonlu çeliklerinkine benzerdir. Aralarındaki tek önemli fark, içerdikleri Cr'un yeterli olması halinde, 820°C derecenin üzerindeki sıcaklıklardan itibaren yapılan soğutmalarda havada sertleşmenin gecikmesidir. Maksimum yapılan soğutmalarda havada sertleşmenin gecikmesidir. Maksimum sertliğe 950°C derecenin üzerindeki sıcaklıklardan itibaren yapılan soğutmalarda ulaşılır. Artan Cr oranının ostenit bölgesinin daraltması sebebiyle %12 ve üzerinde Cr içeren paslanmaz çeliklerin sertleştirilmeleri mümkün olmaz[3]. Bu gruptaki çelikler 1000 °C derece civarında tamamen ostenite dönüşürler. Bu sı- 745 caklıktan itibaren yapılacak hızlı soğutmalar, yapıda en yüksek miktarda martenzit oluşmasıyla sonuçlanır. 820 - 950°C derece arasındaki sıcaklıklara kadar ısıtılan çeliklerde ostenite dönüşüm tamamlanamadığı için, bu sıcaklıklardan itibaren yapılacak soğutmalar sonucu, ferrit ve martenzitten oluşan bir mikro yapı elde edilir[l]. Şekil l'de Fe-Cr ikili faz diyagramı görülmektedir. Bu diyagrama göre Cr oranı %12'yi aştığında artık ostenit oluşmayacağını göstermektedir. Dolayısıyla %12 den daha fazla Cr içeren martenzitik paslanmaz çeliklerin sertleştirilmesi mümkün değildir. Fe 10 20 30 40 50 60 70 80 90 Cr Sekili 1-Fe-Cr ikili Faz diyagramı [2] Martenzitik paslanmaz çeliklerin en önemli özelliklerinden olan ısıl işlemle sertleştirilmedendir. Sertleştirildikten sonra korozyon dirençleri en yüksektir. Ancak diğer paslanmaz çelik guruplarının gerisindedir. Tavlanmış durumdaki çelik içereceği yüksek miktardaki krom karbür (Cr23, C6) nedeniyle Cr bakımından fakirleşir. Dolayısıyla yapıdaki Cr, miktarı %12 nin altına düşerek korozyon dirençlerini zayıflatır. Ancak sertleştirilme esnasında tekrar eski özelliklerini kazanırlar. Dolayısıyla Cr miktarı azalarak karbür ayrışımlarını önlemektir. Bu çeliklerin selenyum (Se) ve kükürt (S) ilavesi ile talaşla işlenebilirlik özellikleri iyileştirilebilir. Bu çeliklerde yüksek Cr miktarı ile ostenite tam dönüşüm sağlanır. Manyetiktirler. Süneklilikleri ortadadır. Temper duyarlılığına hassasdırlar. Eğer süreklilik ve tokluk önemli ise 400-550°C derecede kullanılmamaktadır. Sertleştirilmiş halde toklukları azdır. Dolayısıyla istenen tokluğa ulaşmak için çoğunlukla temperlenmis gerekir. 746 Temperleme ile çok değişik mukavemet değerleri elde etmek mümkündür. 2. MARTENZİTİK KAYNAĞI PASLANMAZ ÇELİKLERİN Martenzitik paslanmaz çelikler, tavlanmış, gerginlik giderilmiş, sertleştirilmiş yada menevişlenmiş halde kaynak yapılabilirler; Ancak bu çeliklerin kaynak kabiliyetleri zayıftır ve yapıda %0,25 'den daha fazla C içerenlerin kaynak edilmesi önerilmez. Bu çelikler havada sertleşebilme özelliğine sahiptirler. Bu sebebe ısı tesiri altındaki bölgede (ITAB) oluşan sert ve kırılgan martenzitten ötürü çatlama eğilimleri yüksektir. Düşük C'lu olanlarda çatlama riski daha azdır. Genel olarak %12-14 Cr'lu paslanmaz çeliklerin sertleşebilme kabiliyeti bileşimlerindeki C miktarına paralel olarak artar. %0,05 -0,15 C aralığında C miktarındaki her %0,01'lik artış malzeme sertliğini 1 0 - 1 2 Brinell artırır[lve4]. Bu çeliklerin kaynaklı bağlantılarında Cr miktarı metalürjik davranışları etkilemektedir. Cr oranı azaldıkça, ostenit alanı genişleyeceğinden, ITAB'da tamamen martenzit bir yapıya ulaşırken, Cr oranın artması ile, martenzit yanında bir miktarda ferrit oluşabilir, martenzitik bir yapıda yumuşak ferritin bulunması, çeliğin sertliğini düşürerek çatlama riskini azaltır. Dolayısıyla da bu çeliğin kaynak kabiliyetini bir miktar artırır. Ancak martenzitik paslanmaz çeliklerin kaynağında yinede çatlamayı önleyecek tedbirlerin alınması gerekir. Bu çeliklerin kaynak uygulamalar arında genellikle bakır altlıklar ve rulalar üzerinde yapılmalıdır[2]. 2.1 Martenzitik Paslanmaz Çeliklerin Kaynağında Alınacak Tedbirler 1- Yüksek bir sıcaklıkta ön tavlama yapmak (350-450 °C ) 2- Pasolar arası sıcaklığı yüksek tutmak (300°C derece) 3- Yüksek ısı girişi ile kaynak yapılmalıdır. 4- Kaynak sonrası temperleme ve tavlama ile çatlamaya mani olmak 5- İç parçası dikkatle hazırlanmalı ve yerleştirilmeli 6- Her çaptaki elektrotun aşırı elektrot salınımından kaçınılmak olmalıdır. (Sahramı kök pasodan kapak pasoya doğru kademeli kademeli arttırılmalıdır.) 7- Tek pasolu dikişlerde kaynak metalinin yığılması için salınım verilmelidir. Bunun için paslanmaz çelik takımlar ve fırçalar kullanılmalıdır. 8- Pasolar arasında cüruf kaldırma sırasında çok dikkatli davranılmalıdır. Bunun için paslanmaz çelik takımlar ve fırçalar kullanılmalıdır. 9- Elektrod olarak ostenitik yada dupleks ferritik-ostenitik elektrod kullanılmalıdır. 10-Sıcak çatlamaların önüne geçmek için dolgu malzemesi olarak ferritik ostenitik elektrodlar kullanılmalıdır[l,3,4,5ve6]. 3. DENEYSEL ÇALIŞMALAR Bu çalışmada yukarıda belirtilen hususlar göz önünde bulundurularak söz konusu martenzitik çeliklerin kaynaklanabildiği ve dolgu kaynağı ısıl işlemsiz, ön tavlı ve temperli halde kaynakları yapılmıştır. Deneylerde, bileşimi Tablo: 1 de verilen martenzitik paslanmaz çelik malzeme kullanılmıştır. Bu amaçla dökülen malzemeler, döküm sonrası şahmerdanda dövülmüş ve işlenerek DİN 32523-1 e uygun kaynak numune boyutlarına getirilmiştir. Buna göre hazırlanan kaynak ve dolgu numunesinin şekli ve boyutları şekil 2' dedir. Kaynak metalinin elde edileceği numuneler şekil 2 de DİN 32525-1 'e göre kaynak ağzı açılmış, her türlü pis, pas ve yabancı maddelerden arındırılmıştır. Kaynak esnasında 10X100X500 boyutlarında kalıcı bakırın şerit altlık kullanılmıştır. Kaynaklarda kullanılan elektrotların ve malzemenin kimyasal bileşimi Tablo: İve 2 de verilmiştir. Elektrotların kaynak esnasında hidrojen gevrekleşmesinin önüne geçmek için elektrotlar kaynak öncesi 300 °C derecede 2 saat sürekli kurutulmuş ve fırından çıkarıldıktan hemen sonra kullanılmıştır. Tablo: 1 Elektrotun Kimyasal Bileşimi Alaşım elemanı c % Yüzde Oranı 0,1 Mn Si Cr N_ Fe 2 0,4 25 20 •Çalan Tablo :2 Deneylerde kullanılan malzemenin kimyasal kompozisyonu Alaşım | C Si s P Mn Ni Cr Mo V Fe elementi % Alaşım oranı 0,204 0,22 0,023 0,02 0,4031,26811,2 0,086 0,017 86,61 Tablo:2 Kullanılan Kaynak Makinası ve Elektrotun Özellikleri Akım Üreteci Akım Şiddeti Kaynak Pozisyonu UMS 250 BC tipi su soğutmalı plazma kesme ve aynı zamanda redresöre çevrilebilir bir kaynak makinası 170 Amper Yatay oluk Paso Sayısı 13 Dikiş Şekli Elektrodun Cinsi Elektrodun çapı Elektrodun örtü tipi Kutup Düz, yatay oluk Ostenitik paslanmaz çelik elektrot 3,25 Bazik Karakterli Değiştirelibilr (+, -) kutup, çalışılan kutup + Deney numunelerinin kaynak yapılması esnasında uluslararası kaynak enstitüsünün raporları doğrultusunda hareket edilmiştir. Ara g*çff"tabakos t e r l t altlık Şekil 2:DIN32 525-1 'e göre kaynak şekli ve boyutları 3.1 Kaynak İşlemi Her üç numune grubuna da aynı deney şartlarında kaynak ve dolgu yapılmıştır. Kaynak işlemi önce kök pasodan itibaren tampon tabakalar şeklinde yapılmıştır. Çünkü standart deney boyutlarında kaynak ağzı çok geniş olduğundan kök paso tek bir pasoda bitirilemeyeceğinden tampon tabakalarla 3 pasoda ancak kök pasoda birleştirme yapılmıştır. Daha sonraki pasolarda elektrod salınım hareketleri artırılarak kaynak ve dolgu işlemi 13 pasoda tamamlanmıştır. Isıl 747 işlemsiz numunenin kaynağında elektrodun yanması cızırtılı ve patlamalı ve aşırı dumanlı bir şekilde olduğu gözlenmiş ve kaynak numunesi asısal distorsiyon olarak yaklaşık 25 °C kendini çekmesi gözlenmiştir. Ön tavlı numuneyi kaynak yaparken ise elektrod kolay tutuşmuş ve ahenkli bir yanma gerçekleşerek banyo oluşumu ve kaynağı kolaylaştırmış ve numunede distorsiyonlar gerçekleşmemiştir. Temperli numunelerin kaynağında ise ısıl işlemsiz numunelerin kaynağında meydana gelen olaylar gerçekleşmiş fakat temperleme işleminden sonra distorsiyonlar yaklaşık %90 oranında düzelme göstermiştir.Şekil 1.2'de Temperli numunenin mikroskobik fotoğrafı gösterilmektedir. n n J« sı n C t . . C n > « n !.5«Sİ»0.5«Nİ> Şekil 7.1. Schaeffler Diyagramı Yardımıyla Dikişin Mikroyapısmın Belirlenmesi. Deneylerde yukarı ki sayfalarda anlatılan teorik ve uygulamalı bilgilerin ışığında ve uluslar arası kaynak enstitüsünün raporları doğrultusunda yapılan deneysel çalışmaların sonuçlarını şöylece sıralayabiliriz. 1- AISI 422 gurubu mastenzitik paslanmaz çelikten yapılmış numunelere (parçalara) ostenitik karakterli paslanmaz çelik elektrod kullanarak elektrik atık kaynağı ile kaynak ve dolgu tamir ve kaynak amacıyla rahatlıkla yapılabilir. 2- Bu çeliklerin kaynaklanabilirliliği ve dolgu kaynağı ön tavlama ve temperleme ısıl işlemi kullanılarak daha iyi mekanik özelliklere sahip kaynaklı birleştirme ve dolgu işlemi yapılabilir. 3- Martenzitik paslanmaz çelik malzemeler yukarıdaki belirtilen tedbirleri almak şartıyla çok pasoda kaynak ve dolgu yapılabilir. 4- Dikiş tamamen tok bir faz olan ostenitten oluştuğu mikro yapıdan görülmüştür. 5- Bu çeliklerin ısı iletkenleri çok düşük ısı genleşmeleri çok büyük olduğu için malzemede oluşan yüksek ısı farklılığı ve yüksek gerilmeler distorsiyon ve çarpılmalara sebep olmuştur. 6- Ön tavlama ısıl işlemi kaynaktan sonra soğuma hızını yavaşlattığı için martenziti küreselleştirmiştir. 5. REFERANSLAR [1].ASTM Welding Handbook V4 1984 [2].ASTM Metals Handbook V4 1993 e.m o» [3].E.,Kaluç"Paslanmaz Çeliklerin Kaynağı" Y.Ü.İstanbul 1986 [4].I.B.,Eryürek "Çeliklerin Örtülü Elektrodla Ark Kaynağında Elektrod Seçimi'lstanbul 1991 [5]. M. Doruk, "Paslanmaz Çelikler", SEGEM Ankara 1987. [6]. A. Çalık, "Dolgu Kaynağı Yapılmış Millerin Yorulma Ömrünü Deneysel Olarak Araştırılması", Yüksek lisans tezi, Elazığ 1997 [7]. DİN Handbook 8 Welding 1 Beuth 1991. Şekil 7.2. Martenzitik Paslanmaz Çeliklerde Karbon Oranına [8]. A. Tekin "Çeliklerin Metalurjik Dizaynı" İst. 1981. Bağlı Olarak Oluşan Yapının Sertlik Değerleri. 4. SONUÇLAR 748 I. DEMİR-ÇELİK SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ / 85 tmmob tmmob makina mühendisleri odası metalürji mühendisleri odası "Kaynakparametrelerine bağlı olarak oluşan bölgeler ve bölgelerin sıcaklığa bağlı akma gerilmelerinin incelenmesi" Mehmet ÇAKMAKKAYA Afyon Kocatepe Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi KAYNAK PARAMETRELERİNE BAĞLI OLARAK OLUŞAN BÖLGELER VE BÖLGELERİN SICAKLIĞA BAĞLI AKMA GERİLMELERİNİN İNCELENMESİ Mehmet ÇAKMAKKAYA Özet: Bu çalışmada kaynakla birleştirilen metal konstrüksiyonların en tehlikeli bölgesi kaynak dikişi olması nedeni ile bu bölgelerin mekanik özellikleri incelenmiştir. Deneysel çalışmada kaynak dikişinden ve ITAB bölgesinden numuneler alınarak mikro yapı analizleri ve mekanik deneyleri yapılmıştır. Mikro yapı analizlerinde kullanılan parametrelere bağlı alarak oluşan bölgelerin genişliği ve ortalama tane çaplan hesaplandı, akma gerilmesinin düşük sıcaklıklardaki değerlerini doğrulamak ve bu değerleri elde etmek için formüller kullanılarak hesaplamalar yapılmıştır. Sonuç olarak, düşük akım şiddeti ve uygun kaynak hızında kaynak dikişinde akma mukavemetinin yükseldiği görülmüştür. Yüksek akım şiddeti ve buna bağlı uygun kaynak hızında kaynak dikişinin gerçek kopma mukavemetinde azalma olduğu görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Akma gerilmesi, Kopma gerilmesi, Kaynak, Mikroyapı 1. GİRİŞ Kaynaklı bağlantılara dış görünüş olarak bakıldığında, perçin ve cıvata gibi sökülebilir bağlantıların aksine şekil sürekliliği gösteren bir birleştirme türüdür. Kaynak kesitine dışardan bakıldığında kaynak dikişinin alt ve üstü tesviye edildi ise sanki hiç ek yokmuş gibi görüntüsü vardır. Ama bu görüntü gerçekte böyle değildir. Kaynaklı birleştirmelerde ergime olayı söz konusudur. Bundan dolayı çıplak gözün göremediği bir takım metalurjik olaylar oluşmaktadır. Bu metalürjik olaylar bütün kaynak dünyasının yaşam öyküsünü oluşturmaktadır. İdeal bir kaynaklı birleştirmede birleştirilmiş parçalar arasında tam sürekliliğin bulunduğu, kaynak yerinin , birleştirilmiş metalin diğer yerlerinden ayırt edilemez durumda olduğu birleştirmelerdir. Ama bu ideal pratikte hiçbir şekilde gerçekleştirilemezse de , yeterli hizmet verecek kaynaklı birleştirmeler birçok yöntemle yapılabilmektedir. Bir metalin kaynatılmadan önce kaynaklanabilirliğinin bilinmesi kaynaklanan metalin iyi bir birleştirme olmasının ön şartıdır. Kıyaslama yapılacak olursa, bir hasta ameliyat öncesi hazırlık döneminde çeşitli muayene ve tetkiklerden geçer, bünyesinin her türlü olumlu ve olumsuz yönleri saptanır, buna göre ameliyatın iyi sonuç vermesini sağlayacak çeşitli önlemler alınır. Sonra hasta ameliyat masasına yatırılır ve operatör neşterini her vuruşta, bu işlemin ne sonuç doğuracağını düşünerek ameliyatını gerçekleştirir. Daha sonra da hasta, ameliyat sonrası bakıma alınır. Eğer ameliyat öncesi ve ameliyattan sonraki aşamalarda herhangi bir kusur yada davranış, hastanın yaşamını yitirmesine sebep olabilir[l]. 751 Kaynak işlemlerinde kırılmış ya da aşınmış bir makine parçası da bir "hasta" dır. O da kaynak öncesinde çeşitli ön hazırlık çalışmasına tabi tutulur. Malzemenin cinsinin bilinmesi, hastanın yeri ve çevresinin her türlü yağ, pas vb.kirlerden temizlenmesi, uygun kaynak ağzının uygun yöntemlerle açılması, gerekiyorsa malzemeye uygun ön ısıtma yapılması gibi hazırlıkların yapıldığı görülecektir.Kaynakta temel prens\p:iyi bir ön hazırlık kaynak işleminin başarılı olmasında temel etmenlerdendir. Yüzeyden temizlenmesi gereken kirleticiler üç tiptir: Organik filmler, özümlenmiş gazlar, ve ana metalin oksitle yaptığı kimyasal bileşikleridir.Bu tür kirleticilerin ana metalden kimyasal yollarla yada mekanik temizleme yöntemlerini kullanarak uzaklaştırılması gereklidir. Kaynak sırasında kaynakçı kaynak yaptığı malzemenin tabiatına göre kaynak yöntemlerinden birini seçecektir. Örneğin sünek olmayan malzemelerde (dökme demirler) ısı yoğunlaşmasından kaçınmak, austenitik manganezli çeliklerde parça ısısının 250 °C sıcaklığı aşmamasına büyük önem vermek, kaynak hızını iyi seçmek ve benzeri parametreleri en iyi şekilde ayarlamak gerekir[l-2]. Başka bir önemli özellik de kaynak yöntemiyle meydana getirilmiş birleşmenin, isteğe uygun metalurjik özellikleri verebilmesidir.Birleşme yerine ilave metal vermek suretiyle kimyasal bakımdan zenginleştirilmesi lüzumlu olabilmektedir.Bu şekilde malzemenin bileşimi nin kontrolü birçok durumda gerklidir. Ve nihayet kaynak tamamlandıktan sonra kaynak sorası soğuma hızının saptanması gerekiyorso kaynak sonrası ısıl işlemlerin hangi yöntemlerle nasıl yapılacağının bilinmesi ameliyattan sonra hastaya uygulanacak tedavi yöntemleri ile eşdeğerdedir Bir kaynak işleminde malzeme üzerinde olumsuz etki gösteren önemli etkilerden birisi ısıl darbe dir. Hangi tür darbe olursa olsun malzeme üzerinde olumsuz etki yapar. Isıl darbe demek; Kaynak çevre sıcaklığında, ya da kaynak sıcaklığı ile kıyaslanamayacak kadar düşük bir sıcaklığa kadar ısıtılmış parçanın bir sınırlı bölgesine çok yüksek bir ısının ani olarak yönetilmesi olayıdır.Kaynak yerinde ve çevresinde farklı ısıl tabakaların oluşması faklı genleşmeleri doğurur. Bu genleşmeler ise türlü türlü gerilme , çarpılma ve çatlamalar oluşturur. Buda kaynak işleminin olumsuz yanlarını oluşturur. Malzeme özelliklerinin bilinmesi (tıpkı doktorun hastanın bünyesini tanımaya benzer, daha önce geçirmiş olduğu hastalıklar, yaşı, yıpranma derecesi vb. durumlar kaynak işleminin başarısında ilk koşuldur. Malzemelerin mekanik ve fiziksel özellikleri, bir ürünün tasarımında bunların kullanılabilirliğini saptar. Günümüzde metal konstrüksiyonların yapımında ençok orta dayanımlı ve az alaşımlı (ötektoit altı) çeliklerin kullanımı yaygındır. Bunlar, kaynakla birleştirildiğinde en tehlikeli bölgesi kaynak dikişi sayılır 2.DENEYSEL METOT VE MALZEMELER 2.1 Deney Numunesi İyi kaynaklanabilme kabiliyetine sahip tablo 1 de verilen malzeme kullanılmıştır. Kaynak işlemi tam otomatik toz altı kaynağında kaynak parametreleri değiştirilerek yapıldı. Yapılan kaynak dikişinin rejimlerine bağlı olarak tane yapılarında ve mekanik özelliklerinde hangi ölçülerde değişme olduğu incelenmiştir. Deneylerde kullanılan düşük alaşımlı çeliğin kimyasal bileşimi Tablo l'de, mikro yapı fotoğrafı Şekil 1' de verilmiştir Tablo 1 deney parçasının spektral analiz sonuçları 752 Element % Element % Element % C .1958 Sİ .026 Mn .709 Şekil 2 Deney numunesi ve deneyde kullanılacak çekme numunelerinin çıkarıldığı bölgeler Çekme deneyinde kullanmak amacı ile kaynak dikişinden ve ITAB bölgelerinden TS 138 standardına uygun numuneler hazırlanarak 10 tonluk Instron test cihazında deneyleri yapılmıştır. lo=33 Şekil 1 Esas metal mikro yapısı X 200 Şekil 3 Standart çekme numunesi boyutları Kaynak dikişi çekilmiş numuneden çekme deneyi ve metalografi çalışmalarının yapılması için aynı zamanda hızlı soğumayı önlemek amacıyla 12mm kalınlığında ve 120mm eninde "V" kaynak ağzı açılmış parçalar kullanılmıştır. Kaynak ağızlarının açılması sırasında ağız bölgelerinin ısıdan etkilenmesini önlemek amacıyla freze kullanılmıştır. Birleştirilen parça boyutları Şekil 2 de verilmiştir. 2.2 Deneyin yapılışı Deneyde tam otomatik kaynak makinesi ve güç kaynağı olarak redresör kullanılmıştır. Deneyin uygulanmasında seçilen rejimler Tablo 2 de gösterilmiştir. Tablo 2 Deneyde kullanılan parametreler Deney Akım Gerilim Kaynak Elektrot Kaynak Parametreleri şiddeti ( U ) Hızı Çapı tozu (A) cm/dk (mm) 1 300 40 50 3.20 0P 1100 2 200 32 30 3 350 50 70 Deneyde seçilen parametrelere uygun kaynak işlemleri yapıldıktan sonra kaynaklı numuneyi metalografi incelemelerinde kullanabilmek için enine dört bölgeye ayırarak inceleme yapışmıştır. Eriyen bölge; kaynaklı parçalarda genellikle kaynak banyosunda meydana gelen türbülanstan dolayı katılaşmadan önce birbiri içine iyice karışmış esas ve kaynak metalinden oluşmaktadır. Burada meydana gelen karışım oranı kaynak usullerinin çeşitliliğine bağlıdır.Oluşan bölgenin genişliğini kullanılan yöntemler belirler. Eriyen bölgede belirli bileşim ve miktarda esas metal ve 753 kaynak metalinin hesaplanması kimyasal analiz sonucunda bulunan değerlerle aynı çıkması mümkün olmaz.çünkü bazı alaşım elementlerinin kaynak sırasında yanarak kaybolmasından ileri gelir. Buradaki yanma miktarı kullanılan ısı membaına, kaynak yerini çevreleyen atmosfere ve kullanılan kaynak yöntemlerine bağlıdır. değişmesi olmamıştır. Fakat ısı etkisinden artık gerilmeler meydana gelebilir[3-4]. Kaynak rejimlerine bağlı olarak oluşan bölgelerin genişliği ve tanelerin ortalama boyutları ölçüldüğünde Tablo 3 de verilen değerler elde edilmiştir. Tablo 3 Bölge genişliği ve ortalama tane çap ölçüleri İyi kaliteli bir kaynak bağlantısı elde etmek için, kaynak yerini havanın tesirinden korumak veya metalurjik ve kimyasal reaksiyonları kontrol altında tutmak gereklidir. Eriyen bölgenin katılaşması, kendini çevreleyen esas metale ısı vermesi ile oldukça iri sütunsal kristaller şeklinde oluşur. Rejimler Bölgeler 1 II III 0,4 14 I 0,9 101 II 1,2 28 III 0,9 18 I 2 İri Taneli Geçiş Bölgesi; Kaynak metalinin hemen altına tasadüf eden ve kaynak sırasında 1450 ila 1200 ° C arasındaki bir sıcaklığa maruz kalan ergime sınırına bitişik bölgedir. Bu bölgede sıvı metal ve esas metalin erimemiş kenarında kristaller meydana gelerek katılaşma başlar. Bu bölgede oluşmuş yapı ferritin kaba vidmanşitat tanesine sahiptir. Perlit tanesi etrafında ferrit filesi yerleşmiştir. Oluşan perlit tanelerinin en büyük ölçüsü 120150|a'dur 3 Genişlik (mm) 0,9 1,8 Ortalama Tane çapı |X 92 •23 I 1,2 89 II 0,6 23 III 0,9 17 Kaynaklı birleştirmelerde kaynak sıcaklığına bağlı olarak oluşan kaynak ve ITAB bölgeleri şekil 4 de ifade edilmiştir. İnce taneli bölge; İç yapı bakımından birinci bölgeye benzer ve onun devamıdır. Fakat tane yapısı bakımından daha küçük yapılıdır. Bölgenin sıcaklığı dönüş için yeterli olduğunda esas metalde iç yapı değişmesi oluşabilir. Bölgede oluşan perlit ve ferrit çeşitli yönlenmeler gösterir[3]. Kısmen Dönüşmüş Bölge; İnce taneli bölgenin devamı olup kaynak sırasında A3 ile Aı arasında sıcaklığa maruz kalmaktadır. Kısmen yeniden kristalleşmiş bölgede ferrit ve perlit tanelerinde yeniden kristalleşme oluşur[3]. İçyapı bakımından değişmeya uğramayan veya temperlenmiş bölge (esas metal bölgesi) Bu bölgenin sıcaklığı kaynak sırasında Aı noktasının altında olduğundan faz yada yapı 754 Şekil 4 Kaynak sıcaklığına bağlı olarak oluşan ITAB ve kaynak bölgesi etüdü Kaynak işleminden sonra rejimlere bağlı olarak üç ayrı bölgeden elde edilen mikroyapı fotoğrafları Şekil 5, 6, 7 'de verilmiştir Şekil 8. 2. Rejim birinci bölge mikroyapı X 200 Şekil 5. 1. Rejim birinci bölge mikroyapı X 200 Şekil 9. 2. Rejim ikinci bölge mikroyapı X 200 Şekil 6. 1. Rejim ikinci bölge mikroyapı X 200 Şekil 10. 2. Rejim üçüncü bölge mikroyapı X 200 Şekil 7. 1. Rejim üçüncü bölge mikroyapı X 200 755 assssı Şekil 11.2. Rejim dördüncü bölge mikroyapı X200 Şekil 14. 3. Rejim üçüncü bölge mikroyapı X 200 Şekil 12. 3. Rejim birinci bölge mikroyapı X 200 Şekil 15. 3. Rejim dördüncü bölge mikroyapı X200 Şekil 13. 3. Rejim ikinci bölge mikroyapı X 200 756 Metal konstrüksiyonlar genellikle düşük ve orta dayanıma sahip olan ve aynı zamanda az ve düşük alaşımlı ötektoit altı çeliklerden kaynak yardımı ile birleştirilerek yapılmaktadır.Yapılan bu tür birleştirmelerin en tehlikeli bölgeleri kaynaklı birleştirilmiş bölgelerdir.Birleştirilmiş bölgelerde meydana gelen metalurjik etkiler metalin iç yapısını dengeden çıkartır ve bu bölgenin plastikliğini azaltır.bunların dışında kaynak banyosunun katılaşması sırasında çeşitli iç ve dış noksanların oluşma olasılığı yüksektir.bu ve benzer hataların sonucunda dış kuvvet etkisi altında kalan kaynak dikişleri kırılmayla karşılaşabilir.Kaynak dikişinin plastiklik ve süneklik özelliklerinin değişmesi demek akma gerilme değerlerinin değişmesi demektir[4-6]. Bütün projeler yapılırken kullanılan metalin akma gerilmesi değerine göre hesaplamalar yapılmaktadır.Söz konusu bu çelikler HMK yapıya sahip olduklarından gevrek kırılmaya daha yatkındırlar. Sıcaklığın azalması ve dinamik kuvvet etkisinden yüksek plastikliğe sahip olan dikiş metali akma gerilme birisi N.A.Makutov formülüdür[6-8]. aak = oak°exp [fi T(1:T - 1:T,)] Burada; S kop? 293, K sıcaklığındaki kopma değeri, T 0; 293K, p T ; Özel grafik den alınan akma gerilimine bağlı olan değerdir. Akma gerilmesinin sıcaklığa bağlı olduğunu ise VD Yaraşeviç teorik forbülle hesaplamıştır A e"aTm (3) Burada ; o a k ; akma gerilimi , Oo; Akma geriliminin sıcaklığa bağlı olmayan değeri yani akma geriliminin atermik kısmı A= [Gak (0) - Go ] , Gak (0); K, sıcaklıktaki değeri a = oc R F in— e Ho akma geriliminin 0 akma geriliminin sıcaklığa ve şekil değiştirme hızına hassaslığını gösteren katsayıdır. Ho; aktivasyon enerjisi ölçüsüne sahip olan katsayı, e o; şekil değiştirme hızı miktarını gösteren katsayı (metaldeki dilokasyon durumunu) Hesaplamalar sonucunda elde edilen sonuçlar Tablo 4 de verilmiştir (1) Tablo 4 çalışmadan elde edilen değerler Burada; aio" 2 aak° ; oda sıcaklığındaki ( 293 K ) deneyi yapılan numunenin akma gerilme değeri, P T ; özel grafik den alınan akma gerilimine bağlı olan değer, T o ; 293K , T; Sıcaklık Diğer bir formül de normal işlem görmemiş numunenin gevrek kırılma sıcaklığını belirlemek için kullanılan formüldür r= Malzeme I.rej im A öak Mpa MPa 1,5.10'' 360 1750 380 1,6.10'' 340 2050 360 1,4.10'' 420 1550 440 1,6.10'' 280 2300 300 1,6.10'' 340 2000 360 1,6.10' 350 1850 370 270 2550 290 K 1 MPa Ş HAZ lire jim Kay. dikiş HAZ IH.r eji m Kay. dikiş -1 ı Kay. Diki Oto 'ak f>T (2) haz Esas metal 757 Verilen formüller doğrultusunda değişik kaynak rejimlerinde yapılan kaynak dikişleri ve ITAB bölgelerinde sıcaklığa bağlı akma gerilmesi değerleri şekil 16-18 de verilmiştir —•— Esas Metal 800 • —•—Kaynak dikişi | —A—ITAB bölgesi j .600 • e" 400 1000 - Esas metal 200 - Kaynak dikişi 800 - ITAB bölgesi 0 50 .600 İ 400-I 100 150 200 250 300 Şekil 18 üçüncü rejim sıcaklığa bağlı akma gerilme değeri 200 50 100 150 200 250 300 T,K Akma gerilmesi oranlarının kopma gerilmesine oranları şekil 19,-21 de verilmiştir Şekil 16 birinci rejim sıcaklığa bağlı akma gerilme değeri 4 Esas metal Kaynak dikişi —»— Esas metal • Kaynak dikişi —A— ITAB bölgesi 3 ITAB bölgesi e" 1 ^ ^ 2 1 0 50 100 150 200 250 Şekil 17 ikinci rejim sıcaklığa bağlı akma gerilme değeri 0 300 50 100 150 200 250 300 T,K Şekil 19 Şekil I. Rejim S kop / o oranlarının sıcaklığa bağlı değerleri 758 Tablo 6 Sertlik değerleri 4 T —•— Esas Metal Numuneler Kaynaktan itibaren esas metale —•— Kaynak dikişi 0,5 1 2,5 1,5 2 1 170 221 170 193 181 2 221 117 170 128 170 3 236 227 297 297 270 Numuneler Kaynaktan itibaren esas metale 3 3,5 4 4,5 5 1 221 170 143 170 160 2 170 160 170 170 128 236 206 193 296 193 3 - * — [TAB bölgesi 2 İ e 1 0C 50 100 150 200 250 300 T,K Numuneler Kaynaktan itibaren esas metale Şekil 20 II. Rejim Skop / o oranlarının sıcaklığa bağlı değerleri 1 2 3 3. Esas Metal 5,5 6 6,5 7 7,5 170 160 296 128 150 130 140 160 293 140 128 150 148 130 160 SONUÇ ve ÖNERİLER Kaynak dikişi ITAB bölgesi 50 100 Bu çalışmada tam otomatik toz altı kaynağı ile yapılan kaynak dikişinin ve ITAB bölgelerinin mekanik özellikleri ve tane yapıları incelenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre; 150 200 250 300 Şekil 21 III. Rejim S kop / er oranlarının sıcaklığa bağlı değerleri Yapılan çalışmada kaynak rejimlerinin değiştirilmesi ile elde edilen bölgeler arasısındaki HV sertlik dağılımları her bir 0,5 mm de ölçüm yapılarak elde edilen değerler toplu halde tablo halinde gösterilmiştir. 1. ITAB deki ortalama maksimum sertlik akım şiddetinin artması ile değişmektedir. En yüksek sertlik değeri 297 HV olarak ölçülmüştür. 2. Akım şiddetinin ve kaynak hızının azalması durumunda bölgelerdeki ortalama tane çaplarında büyümenin olduğu gözlenmiştir. 3. Akım şiddeti ve kaynak hızının azalması kaynak metalinin Gak değerini yükseltmektedir. En düşük aak değeri (Esas metalinkine yakın) akım şiddetinin ve kaynak hızının düşük olduğu ITAB da görülmüştür. 4. Kaynak rejimlerinin değiştirilmesi ile malzemenin plastik ve süneklik değerlerinde değişmenin olması ve buna bağlı olarak akma gerilmesine etkisinin olduğu gözlemlenmiştir. 759 KAYNAKLAR 1. VARATHRAJAN, K., TYAGI, A. K., SINGRAMAN, R.K., KRISHNAN, R., "Microstructure and oxidation resistance of different regions in the welding of mild steel", Journal of Mat. Sci. Letters 13,page: 1618, 1621, 1994 2. BROOKS, A. J., MAHIN, K.W, "Solidifıcation and strucrure of welds, Page: 37-53, 1990 3. ANIK, S., TÜLBENTÇİ, K., KULUÇ, > E., "Örtülü elektrot ile ark kaynağı", 1991 5. KIHARA, hardning prediction Trans. Of no.l SUZUKİ, KANATANI, "Weld of high strength steel s and of optimum vvellding conditions", Nbat. Res.Ins for Met. 1(1959) 6. GOURT, L.M., esasları", 1996 7. "Kaynak teknolojisinin YARAŞEVIÇ, V.D., "Metallerin düşük sıcaklıklarda termoaktivaston plastik deformasyonu mekanizması", Metal Bilgisi ve Metallerin Fiziği, s.856-865, 1971 8. MAKUTOV, N. A., "Konstrüksiyon elementlerinin gevrek kırılmaya mukavemeti", M., Maşinostroyeviç, s.272, 1981 4. ANIK, S., "Kaynak Tekniği cilt 3", İTÜ kütüphanesi, sayı. 1030, 1975 760