Büyük Şeytanın İstihbaratı Vesvesedir Mahmut Toptaş Aradan 33 yıl geçti Amerika hâlâ İran yönetiminden intikamını alamadı. 1979 yılında Tahran'daki Amerikan Büyük Elçiliği bütün personeliyle beraber rehin alınmış ve bu rehin 444 gün sürmüştü. Karada, denizde ve havada her türlü vasıtayı kullanabilecek, her silahı hedefine vardırabilecek, karanlık gecede kara karıncanın kıpırtısını görebilecek güçte olduğunu dünya siyasilerine yutturduğu halde dünya Müslümanlarına yutturamayan Amerika çaresiz kalmıştı. O günden bu güne kadar Türkiye'de yönetimin başına geçen sağcı, solcu, İslamcı hiçbir hükümet, Amerikanın bu intikam nöbetlerinin etkisinde kalmamış ve savaş tarafı olmamıştı. Bu günlerde İran yönetiminin başına geçen bazılarının devlet geleneği olmadığından ağzına geleni söyleyerek "Büyük şeytan" dediğinin ekmeğine farkına varmadan yağ sürse de aklı başında Müslümanlar, İsrail ve Amerikanın güdümüne girerek Müslüman kanının akıtılmasına sebep olmayacaklardır. İran, Suriye konusunda ne kadar yanlış yapsa da, babasıyla beraber yüz binlerce Müslüman'ın kanına giren Esed ve yandaşlarının tarihten silinip gitmesini engelleyemeyecek ve sonunda İran, "Yanılmışız" diyerek eski dostluklara geri dönülecektir. İranlılara "Siz, Esed ve ailesini Şii veya alevi kabul ediyor musunuz?" sorusuna doğru dürüst bir cevap veremedikleri halde destek vermeleri, bir aileyi korumak için on binlerce Müslüman'ın ölmesine sebep olmayı hiçbir zaman dünya Müslümanlarına açıklayamazlar. Büyük şeytanın ordusuna hiçbir zarar gelmediği gibi silah ekonomisiyle Büyük Şeytanın ekonomik krizine rahatlama sağlıyor. Alınan canlar Müslüman, talan olan mallar Müslüman'ın. Silahlar büyük şeytandan. Ağlayan Müslüman, ağlatan Müslüman. Barut ve duman büyük şeytandan. Fitne ateşini yakan büyük şeytan. Ateşin içinde kalan Müslüman. Savaş kıvılcımını atan büyük şeytan. Kıvılcımı yangına döndürmek için üfüren gafil Müslüman. Enfal suresinin 46'ıncı ayetinde Rabbimizin: "Allah'a ve Resulüne itaat ediniz. Birbirinizle çekişmeyiniz. Yoksa korkuya kapılırsınız ve kuvvetiniz gider. Sabrediniz; şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir" ayetini bilmeyen yok gibidir. Hucurat suresinde "Müminler ancak kardeştir" ayetini de bilmeyen yoktur ama ayeti okuyup tefsirini de okuduktan sonra şeytanın verdiği gizli istihbarata dayanarak Müslüman kardeşi hakkında şeytanın gösterdiği doğrultuda düşmanca hareket edebiliyor. Hâlbuki Rabbimiz, mü'minleri tuğlaları kurşunla kaynatılmış binaya benzetir. (Saf suresi 61/4) Bir binanın tepe taşının temel taşına hava atma hakkı yoktur. Temel taşının da "Ben hepinizden büyüğüm, sizi ben taşıyorum" deme hakkı yoktur. Toplum mimarları temel taşıyla, tepe taşını, köşe taşıyla ara dolgularını iyi tespit edenler ve taşı gediğine koyanlardır. Dünyada kötü taş yoktur. Hepsinin kullanılacağı yer vardır. Söz sultanları, düğün evinde, ölü evinde, nişan merasiminde, gül bayramında, harp meydanında hangi kelimeleri konuşacağını bilenlerdir. Lügat kitaplarında lüzumsuz kelime yoktur. Hepsinin kullanılacağı yer vardır. Matematikçi sıfıra kızıp da "Sen bir şeye yaramazsın sen sıfırsın" demez. Onu rakamın sağ tarafına yazıverdimi rakamı on kat yapar. İslam binasının kuruluşunda görev alan, kalem kullanan, alın teri, gözyaşı döken, kan veren, can veren, bid'atları temizleyen mü'minler, velisiyle, delisiyle, yazarıyla, gezeriyle, yayıncısıyla, okuyucusuyla, işçisiyle, aşçısıyla, amiriyle, memuruyla, hocasıyla, generaliyle, eriyle, rektörüyle, öğrencisiyle bize aittir. Binanın tuğlalarından çatlayanlar olabilir. "Çatlak vaaaaar" diye bağıran bitişik tuğla çatlayana yardım etmezse bağıranda düşer. Her tuğla dört tuğlaya tutunurken aynı zamanda onları da tutar kendisini de tutmuş olur. Öyle ise "Çatlak vaaar" diye bağırmak yerine çatlak yer tamir edilmeli, sıvanmalı ve boyanmalı. Hatalar kişinin kulağına fısıldanmalı, basın yayın kuruluşlarıyla açıklanarak aşağılanmamalı. Hiçbir insanı kendimize benzetemeyiz. Bu mümkün değil. İstenmiyor da. Parmak çizgilerimiz yüzlerimiz, sözlerimiz, özlerimiz, karakterlerimiz, ayrı, ayrı. Ama bu ayrı malzemeler "İslam" adı altında birleşirler. Caminin kubbesini taşıyan dört direk gibi ayrı dursak da aynı kubbeye omuz veririz. Sazın telleri gibi ayrı dursak da aynı ilahi nağmeyi söyleriz.