LİPİTLER VE METABOLİZMASI FONKSİYONLARI: 1- Hücre memranlarında yapı taşı olarak bulunurlar, 2- Metabolizma için gerekli hücresel yakıt maddesi olarak depo edilirler. 3- Metabolizma için gerekli yakıtın taşınabilir şeklini oluştururlar. 4- Böcekler ve bakterilerin hücre duvarlarını, bazı bitki yaprakları ve cilt için koruyucu madde olarak görev yaparlar. *Bunların dışında lipidlerin canlılarda cilt altı izolasyon maddesi ve önemli iç organlara destek olmak koruyuculuk yapmak gibide görevleri vardır. bir maddeye lipid diyebilmek için şu 3 özelliği taşıması gerekir. 1-Suda erimez, eter, kloform, benzen ve aseton gibi yağ eriticilerde eriyebilir nitelikte olmalıdır. 2-Canlı organizma tarafından kulalanılabilir yapıda olmalıdır. 3-Yağ asitlerinin esterleri ya da yağ asitleri ile esterleşebilir özellikte olmalıdır. SINIFLANDIRILMALARI: 1. Yağ Asitleri: • Doymuş yağ asitleri • Doymamış yağ asitleri 4. Diğer Sınıf Bileşiklere bağlı Lipitler: LİPOPROTEİNLER PROTEOLİPİDLER FOSFATİDOPEPTİDLER LİPO - AMİNO ASİTLER LİPOPOLİSAKKARİTLER 2. Gliserin taşıyanlar: • NötralYağlar (Mono-, di-, ve trigliseritler, Gliserin eterler., Glikozilgliserinler) • Fosfogliseridler (Fosfotidler., Difosfatidilgliserinler ve fosfoinozitidler) 3. Gliserin taşımayan: • SFİNGOLİPİDLER Seramidler., Sfingomiyelinler., Glikosfingolipidler. • ALİFATİK ALKOLLER ve MUMLAR • TERPENLER • STEROİDLER YAĞ ASİTLERİ: D o y m u ş ya ğ a s i t l e r i D o y m a m ı ş ya ğ a s i t l e r i Doymuş (satüre) yağ asitleri, hidrokarbon zincirleri çift bağ içermeyen ve dallanmamış olan yağ asitleridirler En basit doymuş yağ asidi, 2 karbona sahip asetik asittir Hayvansal yağlarda en çok bulunan doymuş yağ asitleri, 16 karbonlu palmitik asit ile 18 karbonlu stearik asittir Doymamış (ansatüre) yağ asitleri, hidrokarbon zincirinde bir veya daha fazla çift bağ içeren yağ asitleridirler. Doymamış yağ asitleri oda sıcaklığında genellikle sıvıdırlar, suda çözünmezler, uçucu değillerdir. Asetik asit: Hayvansal yağlarda en çok bulunan yağ asitleri 16 karbonlu palmitik asit ile 18 karbonlu stearik asit’tir. Doymamış yağ asitlerinden ise hayvansal yağlarda en çok bulunanları, 16 karbonlu ve 1 doymamış bağa sahip palmitoleik asit, 18 karbonlu ve 1 doymamış bağa sahip oleik asit. Ayrıca yine 18 karbonlu ama 2 doymamış bağa sahip linoleik asit, ve 20 karbonlu 4 doymamış bağa sahip arahidonik asitte hayvansal yağlarda en çok bulunanlardandır. Oleik asit doğada en çok bulunan yağ asididir. Oleik asit’ten sonra yağlarda en çok bulunan yağ asidi doymuş bir yağ asidi olan palmitik asit’tir. ESANSİYEL YAĞ ASİTLERİ: Hayvan organizması tarafından sentez edilemeyen ve dışarıdan mutlaka alınmaları gerekli yağ asitlerine esansiyel yağ asitleri denir. Bunlar birden fazla doymamış bağa sahip linoleik asit, linolenik asit ve arahidonik asit’lerdir. Eksikliğinde , büyüme durur, ciltte dermatitis oluşur. Böbreklerde harabiyet ve kan işeme görülür. GEOMETRİK İZOMERİ: YAĞ ASİTLERİNİN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ Karbon sayısı 10 ‘a kadar olan tüm doymuş yağ asitleri oda ısısında sıvı ve uçucudurlar. Daha fazla karbona sahip doymuş yağ asitleri ise katıdırlar. Karbon sayısı arttıkça uçuculuk özelliğide azalır. Doymuş yağ asitlerinin erime noktaları da zincir uzunluğu arttıkça yükselir. Örneğin 12 karbonlu laurik asit 48 C’ de, 18 karbonlu stearik asit 69 C’ de erir. 2 - 4 karbonlu, asetik, propiyonik ve bütirik asitler (uçucu yağ asitleri) her oranda su ile karışmalarına karşılık, karbon sayısı arttıkça suyla karışma yetenekleri azalır. Karbon sayısı 10’dan fazla olan doymuş yağ asitleri suda hiç erimezler. Doymamış yağ asitlerinin tamamı oda ısısında sıvıdırlar. Suda erimezler, uçucu değildirler. Yağ asitlerini çoğu, sıcak alkol, eter, benzol ve kloroformda erirler. YAĞ ASİTLERİNİN KİMYASAL ÖZELLİKLERİ: 1 . Tu z o l u ş u m u : 6 karbonludan yüksek yağ asitlerinin metallerle yaptığı tuzlara sabun denir. Uzun zincirli yağ asitlerinin, örneğin, palmitik, stearik ve oleik asitin, potasyum tuzları yumuşak kıvamdadır ve suda çok kolaylıkla çözülür. Bunlara ticarette arap sabunu adı verilir. Ticari sabunlar , palmitik, stearik ve oleik asidin Na tuzudur. 2. Deter jan Oluşumu: Deterjanlar, yağ asitlerinin, yüksek alkollerinin sülfirik asit esterlerinin metal tuzlarıdır. Yağ asitlerinin karboksil grupları, 320 C de ve 200 atmosfer basınç altında hidrojen ile tepkimeye sokulmak suretiyle karşılıkları olan yüksek alkollere indirgenir Yağ asitlerinin indirgenmesi sonucu elde edilen bu yüksek alkoller, tüten sülfürik asitle tepkimeye sokulursa, sülfürik asit esterleri meydana gelir. 3. ÇİFT BAĞA AİT ÖZELLİKLER: a) Hidrojenleme: Doymamış yağ asitlerinin, yapısında yer alan etilen bağının Hidrojen ile doyurulması olayıdır. Bu şekilde doymamış yağ asitlerinin doymuş şekilleri oluşur. Örneğin oleik asit’in hidrojenlenmesiyle, stearik asit meydana gelir. CH3.(CH2)7.CH =CH. (CH2)7.COOH + H2 CH3.(CH2)16.COOH b) Oksitlenme: Doymamış yağ asitlerinin çift bağlarının oksitlenmesi olayıdır. Bu reaksiyonlar yağ asitlerindeki doymamış bağların hangi karbonlar arasında olduğunu saptamaya yarar. örneğin oleik asit oksitleyici olarak potasyum permanganat kullanıldığında ve düşük ısıda, çift bağına 2 OH grubu eklenerek dihidroksi stearik asit ‘e dönüşür oksidasyon etkeni olarak ozon kullanılması halinde, çift bağa ozon eklenmesi sonu ozonid adı verilen türevleri verirler. c. Halojenleme: Doymamış yağ asitlerinin yapısında yer alan etilen bağının Flor, Klor, Brom, İyot gibi halojenlerden biri ile doyurulması olayıdır. Eğer doymamış yağ asitileri iyot’la doyurulmuşsa, yağ asitinin absorbe ettiği iyot miktarı ölçülebilir. Bununlada çift bağ sayısının veya doymamışlık derecesinin saptanması mümkün olabilir. GLİSERİN (GLİSEROL) TAŞIYAN LİPİDLER: N ö t r a l Ya ğ l a r : Yağ asitlerinin gliserol’le yaptıkları esterlerdir. Lipitler arasındaki en yaygın bulunanıdır. -mono-, di- ve tri gliseridler Gliserinin bir alkol grubu bir molekül yağ asiti ile esterleşirse monogliserid meydana gelir. Gliserin’in 2 alkol grubu 2 molekül yağ asidi ile esterleşirse digliserid oluşur. gliserin’in üç alkol grubu da üç yağ asiti ile esterleşirse trigliserid’ler meydana gelir. Genelde yağların yapısı t r i g l i s e r i d b i ç i m i n d e d i r. H a t t a çoğu kez yağlar için trigliserit t e r i m i k u l l a n ı l ı r. Gliserin Eter ler Gliserin’in alfa-OH grubunun alifatik yapıda doymuş veya doymamış bir alkolle eter tipi bir bağla birleşmesiyle oluşmuş lipid’lerdir. Hayvansal dokular, köpek balığı ve balina yağında bulunur. G l i ko z i l g l i s e r i n l e r Bitkilerde kloroplast lipidleri içerisinde bulunan mono ve diglikozildiasilgliseririn’dir Bitkisel kaynaklıdır. Fo s f og l i s e r i d l e r Fosfatidler Doğada yaygın olarak bulunan fosfogliseridlerdir. Bunlar gliserinfosfat türevi olup çoğu kez azotlu bir baz taşırlar. Bu grupta lesitin, kefalin ve plazmalojenler bulunur. Gliserinle esterleşmiş halde fosforik asit taşıyan gliseritlerdir. Trigliseritlerden, yani yağlardan farkı esterleşmiş halde fosforik asit taşımalarıdır. Tüm hayvan ve bitki hücrelerinde yaygın olarak bulunurlar. En çok yumurta, beyin, karaciğer, böbrek, pankreas, akciğer ve kalp kasında yer alırlar. Asetonda çözünmemeleri ile diğer lipidlerden ayrılırlar. LESİTİN (FOSFATİDİLKOLİNLER) Hidrolize olduklarında, 1 mol. gliserin, 1 mol. fosforik asit, 1 mol kolin ve 2 mol. yağ asiti veren maddelere lesitin denir. Lesitinler suda erimezler, fakat suya karşı büyük ilgileri vardır. Protoplazmanın en önemli maddelerinden biri olması belki de bundan dolayıdır. Lesitinlerde bulunan kolin, bazı yazarlarca bir vitamin olarak kabul edilir. Yetersizliğinde karaciğerde yağlanma, böbreklerde kanamalar gibi önemli bozukluklar görülür KEFALİNLER (FOSFATİDİLETANOLAMİNLER) Yapıca lesitinlere son derece benzerler. Aralarında ki tek fark lesitin’lerde fosforik asitle esterleşmiş halde bulunan kolin’in yerine, Kefalin’lerde kolamin bulunmasıdır. Kolamin, serin amino asitinin dekarboksilasyon ürünüdür. Kefalin’in tam hidrolizinden, 1 molekül gliserin, 1 molekül fosforik asit, biri doymuş, diğeri doymamış 2 molekül yağ asiti ile 1 molekül kolamin elde edilir. Lesitinden daha asidik yapıdadırlar. Kefalinler alkolde daha az çözünmektedirler. PLAZMALOJENLER Bu fosfolipidler hidrolizeolduklarında, yüksek moleküllü aldehitlerin bir karışımı ile birlikte, alfa- ya da beta- gliserofosforik asitin kolamin ile esterlerini verirler. Yani yapı olarak kefalinlere benzerler ancak gliserin’in ilk iki karbonundaki 2 hidroksil grubu, palmitik aldehit’in aldehit grubu ile 1 mol su çıkarak, asetil bağı oluşturarak birleşirler Beyin, karaciğer, kalp ve yumurtada bulunur. Hayvansal kökenli olmayan dokularda yani bitkilerde fazla bulunmazlar. Difosfatidilgliserinler ve Fosfoinozitidler Hidrolize edildiklerinde 1 molekül gliserin ve 2 molekül fosfatidik asit verirler. 1 molekül fosfatidik asit de 1 molekül gliserin, 2 molekül yağ asiti ve 1 molekül fosfarik asit kalıntısından oluştuğuna göre, tam hidrolize olduğunda, 3 molekül gliserin, 4 molekül yağ asidi, 2 molekülde fosforik asitten kurulduğu görülür. Hidrolize olduklarında, 1 molekül gliserin, 1 molekül hekza hidroksialkol (myoinozit), 2 molekül yağ asiti ve 1 ila 3 molekül fosforik asit veren maddeler fosfoinozitidler’ dir. Beyinde 4-difosfoinozitidler ve 4,5-difosfoinozitidler bulunur. Tüm fosfoinozitidlerin yarısından fazlasını bunlar oluşturur. GLİSERİN TAŞİMAYAN LİPİTLER: Sfingolipitler Bu grup maddeler de gliserin taşıyan lipidlerdeki gliserinin yerini sfingozin alkoller alır. Bu bileşikler, sfingozin bazının (4sfingenin), veya dihidrosfingozin’in (sfinganin) türevleri olarak kabul edilirler. Gliserin taşıyan lipidlerde, gliserin’in 3 alkol grubuna yağ asitleri bağlanıyordu. Bunlarda ise genelde yağ asitleri, sfingozin alkollerin amin grupları ile asit amid bağı oluşturmak suretiyle bağlanırlar. Alkol grubunun OH grubuna ise farklı maddeler bağlanmak suretiyle değişik sfingolipidler meydana gelir, S f i n g o mye l i n l e r Seramid’de ki alkol grubuna fosforik asit üzerinden kolin bağlanırsa sfingolipidler oluşurlar. Lesitin’den farkı, gliserin yerine sfingozin alkol taşıması ve lesitin’deki 2 molekül yağ asidi yerine 1 mol yağ asiti bulundurmasıdır. Sfingomyelinler, fosfor taşıyan, sfingolipidlerin en büyük grubudurlar. Bir molekül sfingomyelin hidrolize olursa, 1 molekül, yağ asidi, 1 molekül kolin, 1 molekül sfingozin alkol ve 1 molekül de fosforik asit elde edilir. Bunlar sıcak alkolde erirler fakat eter ve asetonda erimezler. Beyin ve sinir dokusunda çok miktarda, kan lipidlerinde az oranda bulunur. Seramidler Seramid terimi sfingozinin, N-asil yağ asiti türevini göstermek için kullanılır. Sfingolipidlerin, karbonhidrat taşımayan, sifingozin ve yağ asitinden oluşan kısmına seramid denir sfingozin alkole, amin grubu üzerinden, asit amid bağı oluşturarak, yağ asitinin bağlanmasıyla seramid meydana gelmiş oluyor GLİKOSFİNGOLİPİTLER Yapı olarak sfingomyelinlere benzerler. Ancak sfingomyelinlerden farklı olarak, yapılarında fosforik asit ve kolin taşımazlar. Bunun yerine çoğunlukla galaktoz,glukoz gibi heksozlarla, onların N-asetil türevlerini taşırlar. Başka bir deyişle seramidler’e karbonhidrat eklenmesiyle glukosfingolipidler meydana gelir. Karbonhidrat’ların değişmesiyle de farklı glikosfingolipidler oluşur. üç sınıfa ayrılırlar, serebrositler, gangliositler, seramid oligosakkaritler. SEREBROSİTLER: Hidrolize adildiklerinde, 1 molekül sfingozin alkol, 1 molekül yağ asiti ve 1 molekül de heksoz verirler. Beyinde ve sinirlerin myelin kilıflarında çok bulunurlar. Serebrositlerde galaktozun bulunması, yavrularda beyin ve sinir sisteminin gelişmesi bakımından sütün ne kadar önemli olduğunu göstermektedir Eğer yağ asiti, lignoserik asit ise kerasin, serebronik asit asit ise serebron (frenosin), nervonik asit ise, nervon ve hidroksinervonik asit ise, hidroksinervon adını alır. Serebron’un bir türevi vardır ki buna sülfatidatlar adı verilir. Serebrondan farkı, galaktoz’un 3. karbon atomunun sülfürik asitle esterleşmiş olmasıdır. Yani galaktozun 3. karbon atomunda bir sulfat kalıntısı yer alır. GANGLİOSİTLER: Karbonhidrat kısmında birden fazla monosakkarit veya türevlerini taşırlar. Heksoz olarak çoğu zaman galaktoz ve glukoz beraberce bulunurlar. Ganglositlerde bu heksozların yanında, monosakka -ritlerin N-asetil türevleri olarak, en az 1 molekül N-asetil-galaktoz amin veya N-asetil-glukoz amin ve yine en az 1 molekül N- asetil-nöyraminik asit (sialik asit) bulunur. Ganglositler, beynin gri maddesinde, sinir dokusunda hücre zarlarının dış yüzeylerinde, alyuvarların stromasında ve atlarda dalak dokusunda bulunurlar. SERAMİD OLİGOSAKKARİTLER: Bu gruba dahil olan maddeler, seramid’e bağlı olan karbonhidratların sayısına göre isimlendirilirler. Sitolipin H, seramid laktozit’tir. Yani seramid’e 1 molekül laktoz’un bağlanmasıyla oluşmuştur. immunolojik etkiye sahip bir maddedir. Diğer bir seramid oligosakkarit’de sitolipin K’dir. Bunun sitolipin H’den farkı, laktozun dışında bir de N-asetil-galaktoz amin bulundurmasıdır. Yani üç monosakkarit taşıdığına göre seramit trisakkarittir. A l i f a t i k A l ko l l e r ve M u m l a r Uzun zincirli yağ asitlerinin bir hidroksilli uzun zincirli alkollerle meydana getirdikleri esterlerdir. Böceklerin salgılarında, Hayvanların deri, kıl ve tüylerinde koruyucu tabaka halinde, Bitkilerin yapraklarında, meyva ve kabuklarında bulunmaktadır. Arı mumu, petek yapımında kullanılır. Lanolin, çeşitli merhem ve kremlerin yapımında, kozmetiklerin hazırlanmasında kullanılır. Spermeçet mumu, mum yapımında kullanılmıştır. Karnauba mumu, ayakkabı cilası, yer cilası, vernik ve mum yapımında kullanılır. yağ asitleri Miristik asit C13 H27 COOH Lauril alkol C12 H25 OH Palmitik asit C15 H31 COOH Setil alkol C16 H33 OH Serotik asit C25 H51 COOH alkol Seril alkol C26 H53 OH Melissik asit C29 H59 COOH Mirisil alkol C30 H61 OH Karnaubil alkol C24 H49 OH *mumlarda en çok bulunan yağ asitleri ve alkoller. Terpenler Beş karbonlu izopren moleküllerinin birbirine bağlanmasıyla kurulan bileşiklerdir. Molekülde iki çift bağ vardır ve bu bağlar konjugedir. Yani iki çift bağ arasında tek bağ bulunur. Bu şekilde konjuge bağ taşıyan moleküller yüksek reaksiyon yeteneğine sahiptirler. Başka maddelerle kolayca birleşebildikleri gibi, kendi aralarında da birleşebilirler. Aynı maddenin moleküllerinin birbirleriyle birleşmesi olayına polimerizasyon adı verilir. İzopren molekülleri polimerize olmadan önce, dehidre olmaları gerekir. İşte bu dehidre olmuş 5 karbonlu izopren molekülleri polimerize olduklarında terpenler adı verilen bileşikler türemiş olur. Terpenlerin en önemli grubu, karotinoidler’dir. Alifatik yapıda olan karotinoidler 1.LİKOPİN: Domatese kırmızı rengini verir. 2. SQUALEN: Likopin’den yapı olarak farkı 6 yerine 4 izopren molekülünün polimerize olmasıyla oluşmasıdır. İlk kez köpek balığı karaciğerinden elde edilmiştir. Kolesterol’ün ön maddesidir ve metabolzmasında ara maddedir. Alkol gruplu alifatik yapıda olan karotinoidler FİTOL Bir önceki sınıfı oluşturan likopin ve squalenden farklı olarak zincirin sonunda bir alkol grubunu taşırlar. Dört izopren molekülünün polimerizasyonu ile meydana gelmiş 20 karbonlu bir yapıya sahiptir. Klorofile bağlı olarak yeşil bitkilerde bulunur. Karboksil gruplu alifatik yapıda olan karotinoidler ALFA KROSETİN Zincirin her iki ucunda birer karboksil grubu yer alır. alfa-krosetin, safraya sarı rengini veren maddedir. Hidroaromatik halkaya sahip Karotinoidler. Bu yapıda olan maddelere karotinler adı verilir. İsminden de anlaşılacağı üzere, yapılarında hidroaromatik halkaya sahiptirler. Bu halkalar dört izopren molekülünün iki ucunda yer alır. ALFA KAROTİN: Alfa -karotin molekülünün bir ucunda beta -iyonon halkası, diğer ucunda ise, alfa-iyonon halkası bulunur. İkisi arasında ise 4 molekül polimerize olmuş izopren molekülü yer alır.Vitamin A’nın yapısı ise bu molekülün yarısı gibidir. Vitamin A’da, bir uçta beta-iyonon halkası ve buna bağlı iki izopren molekülü bulunur. alfa-karotin’nin yarıya bölünmesi ile bir molekül vitamin A sentez edilir. BETA KAROTİN: alfa-karotin’den farkı her iki uçta da beta-iyonon halkası taşımasıdır. Her iki uçta da beta-iyonon halkası bulunduğuna göre demekki molekül yarıdan bölündüğünde iki molekül Vitamin A sentezlenebilir. GAMMA KAROTİN: Molekülün bir ucunda beta-iyonon halkası, diğer ucunda ise pseudoiyonon halkası yer alır ve molekül bölünecek olursa bir molekül Vitamin A sentezlenebilir. Alkol gruplu hidroaromatik yapıya sahip karotinoidler KSANTOFİL (LUTEİN): Dihidroksi alfa-krotindir. Her iki iyonon halkası da hidroksil grubu taşır. Tavuk yağına, yumurta sarısına ve civcivlerin tüylerine renk veren maddedir. KRİPTOKSANTİN: İyonon halkalarından birisinde OH grubu bulunur. Diğeri beta-iyonon halkası olduğundan bir mol Vitamin A sentezlenebilir.Mısır taneleri ve kırmızı biberde bulunur. STEROİDLER: Hayvansal ve bitkisel dokularda çok yaygın olarak bulunan maddelerdir. Fizyolojik aktiviteleri çok fazla olduğundan, her zaman dikkati çeken bileşiklerdir. Tüm steroidler, steran halkası ve buna bağlı 17 karbon taşırlar. Steroidlerin oluşmasında en çok değişen 17 nolu karbon atomuna bağlanan yan zincirdir. Bu yan zincirin değişmesiyle yeni steroidler ürer. 1. STERİNLER: Steroller de denilen bu grup maddeler bir steran halkası ile bir yan zincir taşırlar. Sterinlerin tamamında 3 numaralı karbonda alkolik bir hidroksil grubu bulunur. Zoosteroller: Zoosterollerin en önemli üyesi kolesterol’dür. Kolesterol bütün hayvansal kaynaklıdır. Bitkilerde bulunmaz. İnsan safra taşından ilk dafa izole edildiği için bu ad verilmiştir. Antihemolitik bir etkiye sahiptir. Buda özelliği nedeni ile de bakteri toksinlerinin, yılan zehirlerinin, safra tuzlarının ve diğer hemolize neden olucu maddelerin hemolitik etkilerine karşı tesir gösterir. Kolesterol hayvansal dokularda en çok beyin, sinir dokusu, adrenal bezler ve yumurta sarısında bulunur. Bulunma şekli ise hem serbest halde hem de esterleşmiş haldedir. Diğer steran halkası taşıyan moleküllerden kolesterol’ü ayıran özellikler de; Steran halkasının 3 nolu karbonunda 1 mol. OH grubu, 5 ve 6. karbonlar arasında bir çift bağ, 10 ve 13’üncü karbonlarda birer metil grubu, ve 17 nolu karbonda ise 8 karbonlu bir yan zincir taşımasıdır. Kolesterol, oksitlenir ve konjuge bir çift doymamış bağ ihtiva ederse, deride bulunan 7-dehidrokolesterol meydana gelir. 7-dehidrokolesterol ultraviyole ışığa maruz kalırsa o zaman da Vitamin D3’e dönüşür. Kolesterol Vitamin D3’ün dışında, adrenal korteks hormonlarının, dişi cinsiyet hormonlarından pregnandiol’ün ve safrada ki kolik asidinde ön maddesidir Kolesterol’de ki 5 ve 6. karbonlar arasında yer alan çift bağ eğer H ile doyurulursa, kolestanol ve koprostanol adı verilen iki izomer meydana gelir. Kolestanol’de, çift bağın doyurulması ile 5 nolu karbona giren H atomu halka yüzeyinin altındadır. Yani 3 nolu karbondaki OH grubu ve 10 nolu karbondaki CH3 grubu ile ters yüzeylerdedir. Koprostanol’de ise 5 nolu karbondaki H atomu diğerleri ile halka yüzeyinin aynı tarafındadır. Mukosteroller.: İsminden de anlaşılacağı gibi, maya ve mantarlarda bulunan sterollerdir. En önemli üyesi ergosterol’dür. Ergosterol’de 17 nolu karbona bağlı yan zincir 9 karbonludur. B halkasında 5 ile 6’ncı ve 7 ile 8’inci karbonlar arasında iki çift bağ yer alır. Ayrıca 3 nolu karbonda bir OH grubu, ve 10 ile 13 nolu karbonlarda da birer metil grubu bulunur. Ergosterol, aynı 7dehidrokolesterolde olduğu gibi ultraviyole ışık etkisinde kalırsa, Vitamin D’ye dönüşür. Ancak ergosterol Vitamin D2’ ye dönüşür. Fitosteroller: Stigmasterol, özellikle soya fasulyesinde bol miktarda bulunur. Yapısı kolesterole çok benzerse de stigmasterol’de yan zincirde bir çift bağ ve bir de etil grubu bulunması ayrımı sağlar. Bu maddenin progesteron hormonuna çevrildiği laboratuvar deneyleri ile gösterilmiştir. Yani progesteron hormonunun ön maddesi olarak kabul edilir. sitosterol’ün stigmasterol’den yapı olarak sadece 17 nolu yan zincirdeki çift bağın hidrojen ile doymuş olmasıdır. Sitosterol özellikle tahıl tanelerinde bol miktarda bulunur. SAFRA ASİTLERİ: Safra asitleride steran halkası taşıyan maddelerdendir. Ön madde olarak kolesterolden yararlanılmak suretiyle insan organizması ve diğer hayvansal organizmalar tarafından sentez edilebilirler. Kolesterol’ün yan zincirindeki son üç karbon atomu oksidasyona uğrayarak parçalanır ve karboksil grubu oluşarak safra asitleri meydana gelir. Safra asitleri başlıca karaciğer tarafından sentezlenirler. Steran halkasının 3,6,7,12. karbonlarına en fazla 3 OH grubunun girmesiyle aşağıda görülen kolanik asit türevleri meydana gelir ki bunlar başlıca safra asitleridir. Kolik asit (3,7,12 - trihidroksikolanik asit) Dezoksikolik asit (3,12 dihidroksikolanik asit) Litokolik asit (3 - hidroksikolanik asit) Hiyodezoksikolik asit (3,6 dihidroksi kolanik asit) Kenodezoksikolik asit (3,7 dihidroksikolanik asit) Yüzey gerilimini azaltııcı, emülsiyon yapıcı özelliğe sahiptirler. Barsaklardan yağ asitlerinin rezorpsiyonunda önemli rol oynarlar. Yağların yüzeylerini genişleterek enzimlerin yağlara daha iyi etki yapmalarını sağlarlar. YAĞLARIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ: Yağların özgül ağırlığı, suyunkinden daha düşüktür. Onun içindirki su ve yağlar karıştırıldığında yağlar üste yer alır. Yağların erime noktaları, kapsadıkları yağ asitlerinin erime noktalarından daha yüksektir Doymuş uzun zincirli yağ asitlerinin yer aldığı gliseridler, yüksek erime noktasına, doymamış yağ asitlerinin yer aldığı gliseridler ise düşük erime noktasına sahiptirler. Saf gliseridler, renksiz, kokusuz, tatsız maddelerdir. Bir gliserid de renk, tat ve koku varsa bunlar gliseride karışmış yabancı maddelerden ileri gelir YAĞLARİN KİMYASAL ÖZELLİKLERİ: 1 . H i d r o l i ze o l m a l a r ı 2 . S ab u n l a ş m a Yağlar ya yüksek basınç altında su ile, ya normal basınçta asitlerle kaynatılarak ya da belirli enzimlerin, örneğin, lipaz’ın katalitik etkisiyle hidrolize olurlar. Bu reaksiyonda 1 molekül gliserid 3 molekül su alarak, 3 molekül yağ asiti ve 1 molekül gliserine parçalanır. Acılaşma olarak bilinen yağlardaki hoş olmayan koku ve tat oluşumu, kısmen hidroliz sonucu serbest kalan yağ asitlerinden kaynaklanmaktadır. Yağlar, kuvvetli bazlarla kaynatılırlarsa, sabunlar ve gliserine ayrılır. Bu olaya sabunlaşma adı verilir. Bu reaksiyon alkol ilavesiyle hızlandırılabilir. Sabunlaşma olayı sonucu oluşan sabunlar ve gliserin suda çözünür. Ortama tuz katılırsa sabunlar çökerek ayrılır. 3 . Ya ğ l a r d a k i ya ğ a s i t l e r i n i n ayrılması Bir yağdaki yağ asitlerini tesbit etmek, o yağda bulunan gliseridleri tesbit etmekten daha kolaydır. Bu nedenle yağ sabunlaştırır. Karışım mineral asitlerle asitleştirilir. Bu asit sabundaki mineral maddeyi aldığından serbest yağ asiti metdana gelir. 4. Hidrojenleme Yağlardaki yağ asitlerinin doymamış bağlarına hidrojen eklenmesi olayıdır. Örneğin olein’de bulunan çift bağlar hidrojen ile doyurulursa stearin meydana gelir. Margarinlerin elde edilmesinde kullanılır 5. Halojenleme 6. Asetilleşme Yağlardaki yağ asitlerinin doymamış bağlarının, klor, brom, iyot gibi halojenlerle doyurulması olayıdır. Doymamış bağın iki ucuna birer halojen eklenir ve halojenlenmiş doymuş bir gliserid meydana gelir. Hidroksil grubu taşıyan yağ asitleri (oksi yağ asitleri) kapsayan yağlar, asetik anhidr gibi bazı asetilleştirici etkenlerle asetik asit esterlerini verirler. Bu olaya asetilleştirme adı verilir. 7. Oksidasyon: yağlardaki gliseridlerin doymamış bağları da aynı biçimde etkilenir ve oksitlenir. Ozon ve oksijen çift bağa bağlanarak ozonidleri ve peroksitleri meydana getirirler. 8. Yağların Acılaşması Doğal yağlarda hoş olmayan koku ve tat oluşması acılaşma olarak tanımlanır. Acılaşma kısmen yağın enzimler etkisiyle hidrolize olmasından, kısmende çeşitli kimyasal olaylardan meydana gelir. Doğal yağlarda bulunan etkili antioksidanların, örneğin E vitamininin, ya da yağlara katılan indirgen maddelerin oksidasyondan ileri gelen acılaşmayı geciktirdikleri bilinmektedir. Acılaşma, bir yağdaki gliseridlerin serbest yağ asitleri ile gliserine ya da serbest yağ asitleri ile mono ve digliseridlere hidrolize olmasından ileri gelebilir. Bu olay çoğunlukla yağları parçalayan lipolitik enzimlerin yağlarda varlığı ile artar. Bu enzimler, uygun hararet ve nem bulduklarında hidroliz olayını meydana getirirler. Acılaşma aynı zamanda çeşitli oksidasyon olaylarından da ileri gelebilir. fena koku ve lezzetli aldehitlerin oluşmasına neden olur. Bu olay yağların ışık etkisinde kaldığı durumlarda hızlanır. Üçüncü tip acılaşma, serbest doymuş yağ asitlerinin beta oksidasyonundan ileri gelir. Nem, hararet, ışık (özellikle güneş ışığı) gibi doğal koşullar yağların acılaşmasını hızlandıran nedenlerdir. LİPİDLERİN SİNDİRİMİ: RUMİNANTLARDA LİPİT SİNDİRİMİ: Ruminantların besinlerinde ki yağ oranı çok düşük olduğundan, bağırsaklarında az miktarda trigliserit'e rastlanır. Bunlarda bağırsak mikroflorası tarafından hidrolize edilirler. Sonra da hidrojenle doyurulmaları nedeniyle ruminantların bağırsaklarında daha çok doymuş serbest yağ asitlerine rastlanır. Ruminantların lipid metabolizmasında asıl önemli yer tutan lipid grubu uçucu yağ asitleri'dir. Ruminant beslenmesinde önemli bir yer tutan karbonhidratlı maddelerin özellikle sellülozun sindirim kanalında fermantasyonu sonucunda elde edilen uçucu yağ asitleri (asetik asit, propiyonik asit ve bütirik asit), emildikten sonra portal dolaşımla karaciğere giderler. Karaciğer tarafından kullanılan bu uçucu yağ asitlerinden, propiyonik asit bilindiği gibi en çok karbonhidrat metabolizmasında kullanılır. asetik ve bütirik asit'ler de yağ asitlerinin sentezinde kullanılırlar. Beta oksidasyon 5 aşamada gerçekleşmektedir. Bunlardan ilkinde önce yağ asitlerinin aktifleşmesi gerekir.