Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi / Journal of Turkish World Studies, XIV/2 (Kış 2014), s.131-148. KORE SAVAŞI VE TÜRKİYE'NİN NATO'YA GİRİŞİ The Korean War and Turkey’s Entry Into The Nato Sayim TÜRKMAN * ÖZ İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ve Sovyetler Birliği Soğuk Savaş’ın öncülüğünü yapmaya başladılar. İki kutuplu dünyada Türkiye Batı Bloku’nu yanında yer almak istedi. NATO ittifakı Batı düşüncesinin önemli bir kalesi anlamına geliyordu. Türkiye Batı Bloku’nda yer almak için Kore Savışı’na katılma kararı aldı ve bir Tugayla savaşa Amerika’nın yani Batı Bloku’nun yanında yer aldı. Kore Savaşı’nda Türk Tugayının başarılı olması ileride yaşanabilecek bir krizde Türkiye’nin başarılı bir savunma yapabilecek kapasiteye sahip olduğunu açıkça göstermiştir. Türkiye, Kore Savaşı’nda müttefiklerine askeri açıdan önemli destek sağlamış ve Güney Kore’nin işgal edilmesini önlemiştir. Bu savaşın önemli bir sonucu da İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra başlayan Sovyet tehdine ve komünizmin yayılmacı girişimlerine karşı açık ve net bir askeri kuvvetle cevap verilmiş olmasıdır. Türk Tugayı’nın Kore Savaşın’da gösterdiği başarılar sayesinde Türkiye’nin NATO kanadına katılması kolaylaştı. Amerika ayrıca, Türkiye’nin NATO’ya girişini Rusya’nın güneyden kuşatılması ve Boğazlar’ın Türkiye’nin kontrolü altında kalması için desteklemiştir. Anahtar kelimeler; Kore Savaşı, ABD, Türkiye, Türk Tugayı, Türk Ordusu, NATO. ABSTRACT USA and USSR began to lead The Cold War after World War II. Turkey intented to join western block in this two sided world. NATO was signifiying the castle of Western ideology at that time. Turkey had decided to take part in the Korea War by sending a brigade as it wanted to be a part of the the western block led by the USA. The success of the Turkish Brigade showed that Turkey had a capacity to carry out a successful defense in time of a possible crisis. The Turkish Brigade in the Korean War contributed much to its allies in the war and hampered the invasion of Korea. Another consequence of the war was that Turkey responded ef- * Yrd. Doç. Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, sayimturkman@hotmail.com 132 SAYİM TÜRKMAN fectively and militarily to the Soviet threat and expansionist communism. The successes of the Turkish Brigade in the Korean War facilitated Turkey's participation in the NATO’s side. Besides, the USA supported Turkey's entry into NATO to contain the Russia from the south and to maintain Turkey’s control over the Straits Key Words; Korean War, USA, Turkey, The Turkısh Brigade, Turkısh Army, NATO. 1. GİRİŞ : Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Kore, Japonya tarafından ilhâk edilmişti. Kore halkı, 1914’te ilân edilen Atlantik Beyannamesi ile “Bütün milletler, idaresi altında yaşamak istedikleri hükûmet şeklini seçmek hakkına sahiptirler” prensibiyle bağımsızlıklarını istiyorlardı. 1918 yılında yayımlanan Wilson Prensipleri ile de halkların özgürlüğü ve bağımsızlığı Kore halkının umutlarını artırırken Japonya, Kore’nin bu taleplerine karşılık vermiyordu. 1943 yılında Kahire Konferansı’nda Kore konusu Amerika, İngiltere ve Çin tarafından ele alındı. İlgili devletler, “Kore’nin bağımsız bir devlet olarak kurulacağını, Japon egemenliğinin asıl Japon adalarıyla sınırlı kalması gerektiğini” kararlaştırdılar. Kahire Konferansı’nda ayrıca Japonya’nın şartsız teslim olması istenmiş, ancak Japonya, bunları şiddetle reddetmişti. 1945 yılında Hiroşima’ya (6 Ağustos) ve Nagasaki’ye (9 Ağustos) atom bombasının atılmasıyla 2 Eylül’de Japonya teslim belgesini imzalamak zorunda kaldı. Sovyetler Birliği’nin 12 Ağustos 1945’te Kuzey Kore’yi, Amerikan birliklerinin de 8 Eylül’de Güney Kore’ye girerek işgal etmeleri Kore’nin bağımsızlık umutlarını sona erdirdi.1 ABD, Güney Kore’de bir askerî yönetim kurarken, Sovyetler Birliği, Kuzey Kore’de Halk Cumhuriyetini resmen kuruyordu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kore Devleti, SSCB ve ABD’nin girişimleri ile Kore’de bulunan Japon askerlerinin teslim olup ülkelerine dönmelerini kolaylaştırmak maksadıyla 38. paralel boyunca ikiyi bölünmüştü. 2 İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle aynı safta çarpışan Rusya ve ABD karşı karşıya geliyordu. İlk aşamada Kore sorunu, ilgili devletler tarafından müzakere yoluyla çözülmeye çalışıldı. Bu maksatla, 16-22 Aralık 1945 tarihinde Moskova’da ABD, Rusya, İngiltere ve Çin dışişleri bakanlarının katılımıyla bir toplantı düzenlendi. Kore’de demokratik bir Hükûmetin kurulmasını talep eden ABD ve İngiltere’ye karşılık Rusya buna yanaşmadı ve 20 Mart 1946’ya kadar devam eden üçüncü toplantıda da bir uzlaşma sağlanamadı. İkinci aşamada ise BM devreye sokuldu. Kore’de genel bir seçim yapılmasına Rusya’nın itiraz etmesine rağmen 10 Mayıs 1948 1 Yoo Byong-yong, Korea in International Politics: 1945-1954, Britain The Korean War, and The Geneva Conference, Korean Studies Series No: 24, Korea 2003, p. 41; Homer T. Hodge, “Kore’nin Askerî Stratejisi”, Harp Akademileri Dış Basın Bülteni, Yıl: 39 (Temmuz 2003), s. 99-100; Carter J. Eckert, Ki-baik Lee …, Korea Old and New a History, Korea Institute, Harvard University by Ilchokak, Korea 1990, p. 334. 2 BCA (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi) F: 10 900, K: 458, D: 1328, S: 5, s. 1. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XIV/2, Kış 2014. 133 tarihinde Güney Kore’de genel seçimler yapıldı. Akabinde Ağustos 1948’de Kore Cumhuriyeti kuruldu.3 Rusya buna itiraz etse de Kuzey Kore’de 25 Ağustos’ta genel seçim yapıldı ve Eylül 1948’de Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti kuruldu. 2. KORE’DE TÜRK TUGAYI : Kore, sosyalizmi savunan SSCB'nin ve demokrasiyi savunan ABD’nin böldüğü ve tamamen ideolojik savaşın yaşandığı bir ülke oldu. Uzun yıllar Japon emperyalizmine karşı savaşan Kuzey Kore’nin askerleri özellikle gerilla savaşında önemli deneyimler kazandı. Büyük güçlerin denetiminde Kuzey’de asker kökenli genç ve halkın desteğini kazanan Kimil Sung, Güney’de ise Synghman Ree devlet başkanı olarak görevlendirildi. Almanya ve Japonya gibi iki büyük gücün yenilmesi sonucunda bozulan küresel dengenin ya da kurulması için ortaya çıkan anlaşmazlıklar 1947 yılında soğuk savaşı zirveye taşımıştı. Japonların İkinci Dünya Savaşı sonunda yenilgiye uğramasıyla Çin üzerindeki baskılar sona ermişti. Çinli lider Mao Tse-Tun, 1 Temmuz 1949’da Demokratik Halk Diktatörlüğünü ilân etti. Chaing Kai-Shenk ise Tayvan’a geçerek buradaki idareyi kontrolü altına alıyordu, Mao’nun 1 Ekim 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilân etmesi üzerine komünist bir devlet daha ortaya çıkmış oldu. ABD’nin Kore’deki nüfuzu Çin’i rahatsız ediyordu.4 Sonunda Çin, Batı’nın da kararsızlığından yararlanarak bir oldu bitti ile Kuzey ve Güney Kore’yi komünist bir rejim altında birleştirerek tüm yarımadanın kontrolünü ele geçirmek maksadıyla Kuzey Kore birliklerini 25 Haziran 1950’de harekete geçirdi. 5 Sıcak çatışmalar sonrasında Kuzey ve Güney arasında genel bir savaş başladı.6 Ruslar Kuzeyden tamamen çekilmiş Kuzey Kore kuvvetlerini sadece lojistik yönden destekliyordu. ABD, Güney’de fiilen asker bulundurmaya devam etti. Amerikan’nın ardından İngiltere, en fazla ikinci bir kuvvet olarak bu savaşa 22.000 askeri kuvvetle destek verdi.7 Komünist Kuzey Kore ordularının yenilmesi, Çin Devleti’nin Batı’nın tehdidi altına girmesi anlamına geliyordu. Böylece Çin ya Kuzey Kore’ye yardım edecekti ya da Batı’nın Güneyi kontrolünü kabul edecekti. Başkan Truman’ın “Çin’in veya Rusya’nın müdahâle ihtimali ne kadardır?” sorusuna Mac Arthur, “Pek azdır. Savaşın birinci veya ikinci ayında müdahâle etmiş olsalardı lehlerine olabilirdi. Artık onların müdahalelerinden korkmuyoruz.” diyor ve devamla Çin’in hava kuvvetlerinin olmadığından en fazla 60.000 Çin ask3 Meliha Yücel, Emine Yılmaz, “Kore Savaşı (1950-1953) Türkiye ve Dünya Açısından Genel Bir Değerlendirilmesi”, Askeri Tarih Bülteni, Sayı: 39 (Ağustos 1995), s. 140-142; BCA F: 30 18 12, K: 120, D: 57, S: 5 (11 Ağustos 1949 tarihinde Türkiye Hükümeti yeni Kore Devleti’ni tanımıştır.) 4 Allan Bullock - Ernest Bevin, Foreign Secretary, 1945-1951, London 1983, p. 794. 5 Michael J. Devine, Korea in War, Revulation And Peace: The Recolletions Of Horace G. Underwood, Younsei University Press, Korea 2001, p. 153; Nusret Özçelik, “Kore Savaşı ve Türkiye”, Stratejik Etütler Bülteni, Sayı: 85 (Ağustos 1985), s. 23. 6 BCA F: 10 900, K: 458, D: 1328, S: 5, s.6. 7 Yoo Byong-yong, Korea in International Politics: 1945-1954, Britain The Korean War , p. 49; Gürsel Göncü, “Kore Savaşı, Atlas Dergisi, Sayı: 113 (Ağustos 2002), s. 103. 134 SAYİM TÜRKMAN erinin Yalu nehrinin güneyine geçebileceğini, buna teşebbüs etmeleri durumunda ise tarihin en büyük katliamına uğratılacaklarını söylüyordu. Sivil ve askerlerden oluşan yönetim kademesinden hiç kimse Mac Arthur’un sözlerine karşı çıkmadı. Fakat büyük bir hata içinde oldukları gelişen olaylarla anlaşılacaktır. 15 Ekim 1950’de Çin lideri Mao resmî olarak şu açıklamayı yaptı: “Emperyalistler zalim bir şekilde komşularımızın topraklarını işgal ederlerse, Çin halkı yabancı saldırıları hoş karşılamayacak ve bir kenara çekilmeyecektir”. Çin bir yandan da Mançurya’daki Çin kuvvetlerini artırıyordu. 8 Temmuz 1950’de 116.000 olan bu kuvvetler, 16 Kasım’da 350.000’i emniyet kuvvetleri olmak üzere 850.000’e yükseltildi. 8 Kore Savaşı başladığında NATO kurulmuş (1949) ancak, askerî teşkilâtlandırması bitirilmediğinden bu savaşta etkin bir görev alamamıştı. Bu nedenle ABD, Birleşmiş Milletler ile yakın iş birliğine gitme yolunu seçmişti. Savaşla birlikte ABD ve Müttefikleri açısından NATO’nun askerî kanadının acilen kurulma zarureti ortaya çıkmış bulunuyordu. 9 ABD Dışişleri Bakanı Paul Nitze, 1950 Şubat ayında sunduğu bir raporunda Kore, Hindistan, Yugoslavya ve Avusturya’nın Rus tehdidi altında olduğunu ifade etmiştir. Amerika ve Avrupa, Kore’deki iç çatışmanın basit bir iç kavga olmadığını ve Stalin’in emriyle yürürlüğe konulan yayılmacı politikanın bir uzantısı olduğunu düşünüyorlardı. 10 Kuzey Kore birliklerinin, ABD’nin beklemediği bir zamanda aniden 38. Paraleli geçmelerinden hemen sonra, Moskova'da görevli bulunan Amerikan Büyükelçisi, Dışişleri Bakanlığına çektiği telgrafta, Rusya’nın kışkırtmasıyla başlayan hareketin ABD’nin liderliğini tehlikeye sokacağını, hür dünyanın bundan olumsuz etkileneceğini ve ABD’nin bu harekete mutlaka karşılık vermesi gerektiğini ifade etmiştir.11 Başkan Truman ve birçok siyaset adamı da Sovyetler’in bir topyekûn savaşı göze aldığını ve buna karşı gerekli tedbirlerin alınmaması durumunda Sovyetler’in benzer saldırılarına devam edeceğini açıklamıştır. 1949 yılında NATO’ya başvurusu reddedilen Türkiye, bu gelişmeler karşısında realist bir politika gereği ABD’nin yanında yer almasının uygun olacağını değerlendirmiştir. Stratejik açıdan Türkiye’nin NATO üyesi olması aslında ABD için de gerekliydi. Aksi hâlde güç dengeleri Sovyetler Birliği lehine değişecek ve bundan ABD zararlı çıkabilecekti. ABD’nin, Türkiye’de SSCB’ye yakın yerlerde hava, kara üslerine ihtiyacı vardı. Bu üsler SSCB’yi yakından izlemek ve gerektiğinde ani müdahaleler için çok önemliydi. Bu olaylardan hemen önce 1950’li yılların başında ABD, bu üsleri önce “Akdeniz Savunma Plânları” çerçevesinde Türkiye’den talep etmiş, ancak Ankara üslere karşılık NATO’ya üye olmayı teklif etmiştir. ABD, sadece Rusya'ya karşı değil, aynı zamanda Orta Doğu’ya olan yakınlığı ve dolayısıyla stratejik hammadde kaynaklarından olan petrole olan yakınlığı nedeniyle de Türkiye’nin NATO üyeliğini gerekli görüyordu. 12 Güney Kore’ye saldıran Kuzey Kore’yi cezalandırmak amacıyla, ABD’nin önderliğinde 8 9 Ali Denizli, Kore Harbinde Türk Tugayı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara 1992, s. 230. Walter G. Herm, United States Army in the Korean War, Washington D.C. 1966, p. 14. 10 Yoo Byong-yong, Korea in International Politics: 1945-1954, Britain The Korean War, p. 42. 11 BCA F: 30 100, K: 102, D: 630, S: 6, s.1. 12 Burcu Bostanoğlu, Türk-ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Yayınları, Ankara 1999, s. 391396. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XIV/2, Kış 2014. 135 kurulan BM ordusuna asker verme kararı veren ve 25 Haziran 1950 tarihinde 4.500 askerle yani bir tugay kuvvetle katkıda bulunabileceğini ABD Hükûmetine bildiren Demokrat Parti Hükûmeti, TBMM’deki çoğunluğuna güvenerek, muhalefetin görüşünü de dikkate almamış, “Bu bir harp ilânı değildir, Hükûmetin kararı yeterli” diyerek kararı kısa sürede yürürlüğe koymuştur. 13 ABD, Türkiye’nin BM üyesi olarak Kore’ye asker gönderme kararını büyük bir mutlulukla karşılamıştır. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mc Dermatt, Başbakan Adnan Menderes’in Kore’ye asker gönderme kararını açıkladığında, “Kanaatimizce bizim kararımız gibi diğer hürriyet sever milletlerin bu yolda alacakları kararlardır ki bu şekilde ancak tecavüzler önlenebilir.” diyerek konunun uluslararası boyutuna dikkat çekmiştir. 14 Başta Washington Post gazetesi olmak üzere iki yüze yakın Amerikan gazetesi de Türkiye’nin kararını övgüyle manşetten duyurmuştur.15 Kore Savaşı, Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren bir savaş değildi. 1950’li yılların şartlarında binlerce kilometre uzakta, bizimle ilgisi olmayan topraklarda bir savaş verilecekti. Mesafenin uzak olması, tank, top, uçak gibi ana muharebe silâhlarının götürülememesi, lojistik destek açısından ABD üslerine bağımlı olması, arazinin yeterli ölçüde bilinmemesi yapılacak savaşı daha da zorlaştırıyordu.16 Türk Tugayının Kore’ye hareketinden bir gün önce 18 Eylül 1950 tarihinde Başbakan Adnan Menderes, Millî Savunma Bakanı Refik Şevket İnce ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nuri Yamut, Etimesgut Garnizonuna gelerek tugayı toplu hâlde ziyaret ettiler. İskenderun limanına hareket etmek üzere Ankara tren istasyonuna gelen Türk birlikleri büyük bir törenle uğurlandı ve her geçtiği istasyonda halkın coşkusuyla karşılandı. 21 Eylül 1950’de İskenderun’da toplanan birlikleri taşımak üzere ABD, personel ve araçların nakliyesi için İskenderun limanına beş gemi tahsis etmişti. 25 ve 26 Eylül tarihlerinde iki kafile hâlinde gemiler yola çıktı. Süveyş kanalını geçen kafileler Kızıldeniz yoluyla 17 Ekim 1950 tarihinde Kore’nin Pusan limanına ulaştılar. 17 Birleşmiş Milletler Karargahına komuta eden Mc Arthur, her birliğe verdiği şifreli isim gibi Türk Tugayına da “Kutup Yıldızı” (North Star) adını verdi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikalıların büyük beğenisini kazanan General Mc Arthur, Türk askerine büyük ilgi ve yakınlık gösterdi. 241. Alay Komutanı Albay Celâl Dora, 3 Kasım 1950 tarihinde Kore Türk Silâhlı Kuvvetler Komutanlığından teşkilât değişikliği ile ilgili bir emir aldı. Buna göre, 241. Alayın lağvedilmesi, Tugay teşkilâtına geçilmesi ve kendisinin de Tugay Komutan Yardımcılığına getirilmesi emrediliyordu. Bu olay Alay 13 BCA F: 10 900, K: 458, D: 1328, S: 5, s. 6; Cengiz Koday, “Güney Kore ve Bugün Irak”, Cumhuriyet (istanbul), 5 Eylül 2003; George C. Mc Ghee, “Turkey Join The West”, FOREING AFFAIRS, July 1954, New York, p. 623. 14 Mustafa Deral, Kore’ye Niçin Gidiyoruz, Barış Matbaası, İstanbul 1950, s. 38. 15 Washington Post, 20 Temmuz 1950. 16 Gürsel Göncü, agm, s. 94. Celal Dora, Kore Savaşı’nda Türkler (1950-1951), İsmail Akgün Matbaası, İstanbul 1963, s. 21-26. 17 136 SAYİM TÜRKMAN Komutanı Celâl Dora ve personeli üzerinde çok olumsuz tesir bırakmış ve Tugay Komutanı Tuğgeneral Tahsin Yazıcıoğlu askerin moralini tekrar kazanması için büyük gayret sarfetmiştir. Kunuri Muharebeleri sonunda General Tahsin Yazıcıoğlu’nun girişimleriyle 241. Alay kurulmuş ve Alay Komutanlığına tekrar Albay Celâl Dora getirilmiştir.18 Türk Tugayı, 10 Kasım 1950’de Taegu’dan kuzeyde Munsan-Changdan bölgesine giderek orada 8. Ordu emrine girmek üzere intikal ettirildi. Tugayımız, İmjin nehri ile Kaessong’tan kuzeye Sybon-ni’ye giden bir hat arasında 25 km genişliğinde ve 50 km derinliğindeki bölgeyi komünistlerden temizleyerek emniyet altına almakla görevlendirildi. 19 General Mc Arthur, Kuzey Kore askerlerini Yalu nehri gerisine atarak Kore’yi komünistlerden kurtarmayı ve bu suretle Kore Savaşı’nı sona erdirmeyi planlamaktaydı.20 Plânı uygulamak üzere 24 Kasım 1950 sabahı bütün cephede genel taarruz başlatan BM kuvvetleri savunma hatlarını terk ederek kuzey istikametinde harekete başladılar. Bir aydan beri Kuzey Kore topraklarında pusuda bekleyen Çin ordusu, karşı taarruza geçerek BM ordularına ağır zayiatlar verdirdi. Telaşa kapılan Kolordu Komutanlığı, 26 Kasım 1950 tarihinde Tugay Komutanı Tahsin Yazıcıoğlu ve karargahını davet ederek ihtiyat görevindeki Türk Tugayına karşı taarruzla işgal edilen Toşkona’yı geri alması vazifesini verdi. 21 Toşkona’ya olan kara mesafesi 60 km civarındaydı. Düşman ise dokuz kat sayı üstünlüğüne sahipti. Tugay komutanı iki tabur ve bir havan bölüğünü Albay Celâl Doran’ın sorumluluğunda hareket ettirdi. Daha sonra Kolordu Komutanlığında taarruzî harekâttan vazgeçilerek savunmaya geçilmesi emredilmiş ve birlikler biraz geride Vovon boğazında savunma düzeni almışlardı. 28 Kasım sabahı 10. Bölük bölgesine düşman saldırmış, bölük komutanı karargahını arayarak ivedi topçu desteğini istemiştir. Amerikan uçaklarının başlarında Albay Celâl Dora olduğu hâlde Türklerin süngü hücumuna kalktığını görmeleri üzerine, karşılarındaki düşmanı bombalayarak makineli tüfekle destek vermişler ve 550 rakımlı tepe Türklerin eline geçmiştir. 22 Müttefik Komutanlık, Ocak 1951 ortalarında başlatılan taarruzi keşiflerden tatminkâr sonuç alınmaması nedeniyle aynı görevi bir kez de Türk Tugayına vermiştir. Bu amaçla Türk Tugayı iki ABD tank bölüğü ve bir uçaksavar bataryası ve hava kuvvetleriyle desteklenmiştir. Bölgenin çok iyi tahkim edilmesi ve ormanlık oluşu zırhlı birlik harekâtını engellemiştir. Bu nedenle sonuç, büyük çoğunlukla hafif silâhlar ve göğüs göğse muharebelerle alınacaktır. 23 Ocak 1951 sonlarında genel karşı taarruza geçen BM gücü yoğun çarpışmalar neticesinde 22 Nisan 1951 tarihinde 38. enlemin kuzeyine ulaşmıştır. Ancak, 23 Nisan’da başlayan karşı taarruzlar nedeniyle çekilmek zorunda kalan BM gücüne bağlı 18 BCA F: 30 11 10, K: 216, D: 30, S: 6, s.1. 19 Kore Harbinde Türk Silâhlı Kuvvetlerinin Muharebeleri (1950-1953); Harp Dairesi, E.U. Basımevi, Ankara, 1969, s. 32-33. 20 Agm, s. 34. 21 C. Dora, a.g.e, s. 94. 22 Agm, s. 96. 23 Nusret Özselçuk, “Kore Savaşı ve Türkiye”, Stratejik Etütler Bülteni, Sayı: 85 (Ağustos 1990), s. 30. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XIV/2, Kış 2014. 137 birlikler düşmanı ancak başkent Seul’un hemen kuzeyinde durdurabilmiştir. 12 Mayıs 1951’de Türk Tugayına Seul’un 15-20 km kuzeyinde ileri mevzi savunma görevi verilmiştir. Düşman birlikleri Seul’ü almak istediklerinden Türk Tugayı ile kesin sonuçlu bir muharebe yapması kaçınılmazdı. 17 Mayıs saat 22.00’de başlayan düşman taarruzları şiddetli bir şekilde devam etti. 18 Mayıs gece yarısına gelindiğinde Türk Tugayı tamamen kuşatıldı. Yer yer bazı mevzilerde gedikler açıldı ve sonunda muharebe yakın boğuşma ve süngü muharebelerine dönüştü. Düşman kahraman Türk askerinin cesareti ile geri püskürtüldü. Düşman, her defasında (altı kez) yeni takviyelerle Türk Tugayını imha için taarruzlarına devam etti. Türk Tugayının gösterdiği üstün mukavemet karşısında bir türlü asıl mevzi ile temasa geçemeyen düşmanın Seul’ü alma ümitleri kırıldı. 24 Türk Tugayı 2. Taburla beraber hareket eden Koreli Paik Sang Ki, Seul’ün savunmasında Türk Tugayının etkinliğini şu sözlerle açıklamaktadır: “Kore’de ölüm kalım savaşları birbirini takip etti. Tük Tugayı tek başına başkent Seul’ün savunulmasında başarılı olmasaydı ve Kızılorduyu tekrar durdurmasaydı, düşman başkentimize rahatlıkla girecek bugünkü özgürlüğümüze kavuşamayacaktık” diyordu.25 Kumyongjangni zaferinden sonra düşman kayıplarının acele bir şekilde rapor edilmesi istenmişti. Türk Tugayı, düşmanın ölü sayısını 570 olarak bildirmiş, ancak sayının abartılı olduğu cevabı alınmıştı. Ertesi gün Amerikan heyeti düşman bölgesinde sayım yaptığında ölü sayısının 570 yerine 1.735 olduğunu ve buna karşılık Türk Tugayının kaybının ise 12 şehit olduğunu hayretle tespit etmişlerdir. Kumyongjongni muharebelerinden sonra BM Kuvvetlerinin Kore’den gizlice ayrılması plânı durduruldu ve diğer taraftan savaş inisiyatifi BM ordularının eline geçmiş oldu. 26 Kumyongjangni muharebelerinin sonunda Türk Tugayı düşmanı mağlup etmiş ve 8. Orduyu imha edilmekten kurtarmıştı. 8. Ordu Komutanı General Walker, bunu Türk askerine hitaben anlatmıştır. Walker: “…Eğer sizin düşmanı durdurmak için kahramanca çarpışmanız ve mukavemetiniz olmasıydı ordum kuşatılarak çok zor duruma düşecek, belki de imha edilecekti… yarma yerinden dört, sonra da altı düşman tümeni tugayınıza taarruza geçmişti…” Amerikalı General Mc Arthur da şunları söylüyordu: “Sizleri görmekten memnunum, Japonya da siz Türklere hep ‘kahraman’ diyorlar. Kunuri’de 8. orduyu kurtaran Komyongjangni’de düşmanı mağlup ve perişan eden Türkler kahramanlar kahramanıdır, Türk Tugayı için yok yoktur”. 27 25 - 27 Ocak 1951 Muharebeleri sonucunda, Amerikan Kongresi, Türk Tugayını “Mümtaz Birlik Nişanı” ile taltif etmiştir. Bu nişan 8. Ordu Komutanı tarafından merasimle 241. Alay sancağına takılmıştır. Mümtaz Birlik Nişanı ile birlikte Amerikan Kongresi’nden gönderilen berat şu şekildedir: “Kore’de BM kuvvetlerinin bir kısmını teşkil eden Türk 24 N. Özselçuk, agm, s. 31. 25 Paik Sang, “Kore’de Türk Askeriyle Altı Yıl”, ATASE Yayınları, (çev. Nazım Dündar), Sayı: 15 (Şubat 1983), s. 81; Nazım Dündar Sayılan, “Kore Harbinin Kaderini Dört Kez Değiştiren Tugay, Birinci Kunuri Savaşı”, Dz. K. Dergisi, Sayı: 57 (Temmuz 1999), s. 37-40. 26 Kore’de Türk Askeri, ATASE Yayınları, Ankara 1990, s. 58-65. 27 Nazım Dündar Sayılan, Agd, s. 36. 138 SAYİM TÜRKMAN Silâhlı Kuvvetleri ile bu kuvvetler komutanlığının emrindeki Amerikan iaşe grubu, 79. Amerikan Tank Taburunun A Bölüğü, 89. Amerikan Taburunun D Bölüğü ve 25. Uçaksavar Bataryasının birtakımı ile 25-27 Ocak 1951 tarihleri arasında Kore’de Kumyangjongni batısındaki cephe üzerinde düşman silâhlı kuvvetlerine karşı giriştikleri harekâtta gösterdikleri olağanüstü kahramanlık taltife layık görülmüştür”. 28 İrvin Star gazetesi yorumcularından Edvard Gulmar Türk halkının asker bir millet olduğunu ve Kore’de ahçıların bile yemek pişirmeyi bırakıp savaşa koştuğunu ifade ettikten sonra, şunları aktarmaktadır:29 “Hür dünya milletlerine ferah verici bir haber, Kore’de çarpışan beş bin Türk askerinin kahramanlığı ve icabında 375.000 Türk askerinin silâh altında bulundurulmasıdır. Şayet Sovyetler Birliği Çanakkale’ye Süveyş veya Yakın Doğu’ya tecavüz ederlerse Türkler iki milyonu seferber edeceklerdir. Türk askerlerinin çetin ve birinci sınıf muharip kahramanlıkları Amerikalılar için mesut bir sürpriz teşkil etmiştir. Fakat hadise Türkler için tabiidir…, Türkiye’nin asıl kuvveti, yalnız iki milyonun süngüsünde değil, 21 milyon Türk’ün tam birlik ve kardeşlik manzarası arz etmesindendir…” 1951 yılının Nisan ayının en önemli gelişmelerinden biri Amerikalı ünlü General Mac Arthur’un BM Kuvvetleri Komutanlığı görevinden ABD Başkanı Truman tarafından alınmasıydı. Truman’ın politikalarını daima tenkit eden Temsilciler Meclisi milletvekili Joseph Macarth, “Bu karar, belki de komünistlerin kazandıkları en büyük zaferdir!” diyordu. Başkan Truman’ın talimatları dışında müstakil hareket etmekle suçlanan Mac Arthur’un görevden alınması konusunda Truman’ın resmî beyanatı şu şekildeydi: 30 “Derin bir teessürle şu neticeye vardım ki, Orgeneral Douglas Mac Arthur resmî vazifeleriyle alâkalı meselelerde, Birleşik Amerika Hükûmeti ve Birleşmiş Milletler siyasetini samimi olarak destekleyecek durumda değildir. ABD Anayasası’nın bana verdiği hususi mesuliyetler ve Birleşmiş Milletlerin uhdeme yüklediği sorumluluk sebebiyle Uzak Doğu komutanlığında değişiklik yapmaya karar verdim. Bunun neticesi olarak General Mac Arthur’dan uhdesindeki komutanlıkları alarak General Matthews Ridgway’e, Mac Arthur’un yerine geçmesi emrini verdim. Millî siyasete müteallik meselelerin tam ve kuvvetle müdafaası hür demokrasimizin anayasa sisteminde hayatî bir unsur teşkil eder. Bununla beraber askerî şeflerin kanun ve anayasa tarafından derpiş (göz önünde tutulmadığı) edilmediği veçhile kendilerine bildirilen prensip ve direktiflerden mülhem olmaları esastır. Buhran devresinde bu mülahaza daha fazla nazarı itibara alınmalıdır. General Mac Arthur’un en büyük kumandanlardan biri olarak tarihte yeri vardır. Bu münakaşa götürmez keyfiyettir. Ağır mes’uliyetli vazifelerde memleketine yaptığı büyük ve fevkalâde hizmetlerinden dolayı halkın kendisine şükran borcu vardır. Bu sebepten dolayı şahsı hakkında almaya kendimi mecbur hissettiğim 28 Kore Harbinde TSK’nın Muharebeleri, age, s. 51. 29 C. Arna - H. Aslanoğlu, Kore ve Kore Harbi, Emek Basımevi, Ankara 1951, s. 61. 30 Ayın Tarihi, Sayı: 209 (1-30 Nisan 1951), s. 156, 174 (14 yıl aradan sonra 18 Nisan 1951’de ABD’ye gelebilen Mac Arthur’u 100.000’in üzerinde halk coşkuyla karşılamıştır. Siyaset tekliflerine karşı “siyasî hiçbir tasavvurum yoktur. Seçim politikasına girişmek niyetinde değilim ve ismimin siyasî gayeler için asla kullanılmayacağını tahmin ediyorum. Bana politika yapmak niyetinde olup olmadığımı soruyorlar. Cevabım hayırdır. Tekrar ana vatanda bulunmamın ne demek olduğunu size anlatmaktan acizim” diyordu). Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XIV/2, Kış 2014. 139 böyle bir karardan dolayı derin teessür duyduğumu tekrar ifade etmek isterim”. Yıpranan Türk birliklerinin yurda dönmesi ve yeni birliklerin bölgede görev alması amacıyla 23 Haziran 1952’de 2. Değiştirme Tugayına ait 9. Taburu Pusan’a getirildi ve 3. Değiştirme Tugayına ait Taburu 5 Temmuz 1952’de getiren vapurla yurda nakledildi. 2. Değiştirme Tugayının Kore’den hareketi 20 Aralık 1952 tarihine kadar devam etmiş ve bu tarihte 3. Değiştirme Tugayına cephe sorumluluğu devredilmiştir. 31 KANLI VEGAS MUHAREBELERİ : Kunuri Muharebeleri’nden sonra en çok asker kaybı “Kanlı Vegas” diye adlandırılan ileri karakol muharebelerinde verilmiştir. 1953 yılının Mayıs ayında savaş, mevzi harbine dönüşmüştü. Türk Tugayına 38. paralelin hemen kuzeyinde üç tabur birinci hatta olmak üzere 11 km’lik bir mevziyi savunma görevi verilmişti. Türk Tugayının batısında Amerikan Alayı, doğusunda ise İngiliz, Avusturalya, Yeni Zelânda, Belçika ve Yunanlardan oluşan İngiliz Tümeni bulunuyordu. Düşmanın asıl hedefi ise BM’nin moral gücü olan Türk Tugayı idi. Türklerin mağlup edilmesi ateşkes sonunda düşmanın isteklerini kabul edilmesi anlamına geliyordu. Düşmanın ilk taarruzu 15 Mayıs 1953 tarihinde gerçekleşti. Asıl savaş 28 Mayıs’ta bütün ileri karakollarımızda üstün düşman taarruzlarıyla başladı. Savaşın ağırlığı Vegas ve Elka karakollarındaydı. Vegas karakolunu teslim alacak olan Yzb. Tarcan’a görevi devreden Amerikalı subay bölgenin tehlikesini işaret ederek şunları söylüyordu:32 “Biz burada üç aydan beri bu tepeyi savunuyoruz. Bundan takriben bir ay evvel, bu gördüğünüz tepede oldukça büyük kayıplar verdik. Hem de belirli bir harekât olmayan en sakin günlerde bile, bu tepede günde en az 3-4 yaralı ve ölü verdik ve vermeye devam ediyoruz. Bu tepede akıttığımız kanlar pahasına, bu topraklardan bir karış bile düşmana vermedik. Yarın gece yarısından itibaren kanımızla yoğurduğumuz bu yerlerin savunma sorumluluğunu sizlere teslim ederek bir müddet gerilere, ihtiyata çekileceğiz. Fakat buraları, en az bizim kadar ölümü hiçe sayan bir Türk birliğine teslim edeceğimiz için gözlerimiz hiçbir zaman arkada kalmayacak. Çünkü, bizler daha Amerika’da iken Kore’de dövüşen Türk birlikleri hakkında birçok menkıbeler okuduk ve işittik. İnanılmaz gibi olan bu öykülerinizin hepsinin gerçeğin ta kendisi olduğunu burada günlük savaş bültenlerinde takip ettik. Amerikan Milletinin Türk askerine hayran olduğunu belki sizler de işitmişsinizdir. İşte bu güvenle deniz piyade kumandanlığı, bu cephenin en tehlikeli, kritik yeri olan bu bölgenin savunmasını yalnız ve yalnız Türk birliğine teslim etmek şartıyla güvenle geriye gitmeye razı olmuştur.” İki bölgeye de ayrı ayrı birer alay gücünde bir kuvvetle saldıran düşmana karşılık Elkon karakolunu savunan Türk birliği sadece bir bölük gücündeydi. Dokuz kez Elka karakoluna saldıran düşman Elka’yı alamadı. Ancak, bu çatışmalarda kayıplarımız 151 şehit 450 yaralıydı. Düşmanın kaybı ise 3.000 civarındaydı. Savaş sonunda Elka’yı savunan 6. Bölükten sağ kalan 8 askerdi. Bölük manga gücüne indiği hâlde düşman bu mangaları aşıp 31 Kore Harbinde TSK’nın Muharebeleri, age, s. 75-76. Mim Kemal Öke, Unutulan Savaşın Kronolojisi Kore (1950-1953), Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1990, s. 164 32 140 SAYİM TÜRKMAN asıl savunma hatlarına ulaşamadı. Muharebeler çok kanlı oldu. Bu nedenle, yalnız muharebe ileri karakollarımızda cereyan eden bu savaşlara “Kanlı Vegas” adı verildi. Bu muharebelerde çok yıpranmış bulunan Türk Silâhlı Kuvvetleri, sorumlu olduğu mevzilerin yarısını Amerikan birliklerine teslim etmiş geri kalan birlikler 8 km güneyde ihtiyata çekilmiştir. 6 Temmuz 1953 tarihinde 4. Değiştirme Tugayının 1.kafilesi Pusan limanına gelmiş ve kafile Seul’un kuzeyindeki Uijongbu civarına yerleştirilmiştir. Yeni gelen birlikler nedeniyle ihtiyatta bulunan tabur yurda gönderilmiş, böylece son değiştirme işlemi de tamamlanmıştır. Mütareke görüşmeleri sırasında Komünist Ordular 10.000 zayiat verecek ölçüde taarruzlar yapmış ve bazı arazi parçalarını ele geçirmiş ise de Türk ileri karakolu sahalarına yaptıkları taarruzlardan netice alamamışlardır. Her iki tarafın da muharebelerin devam etmesi durumunda kesin başarı sağlayamayacağı ve daha fazla can kaybına neden olacağı düşüncesiyle 27 Temmuz 1953 yılında mütareke yapmaya karar vermek zorunda kalmışlardır. 33 27 Temmuz 1953’te Panmunjom mütareke anlaşmasında kararlaştırılan Konferans 9 ay sonra 26 Nisan – 15 Haziran 1954’te Cenevre’de gerçekleştirildi. Böylece üç yıl devam eden savaş geçici bir süre çarpışmaların kesilmesiyle durdurulmuş oldu. İki milyon kişi bu savaşta hayatını kaybetti. Siyasî açıdan Kuzey ve Güney Kore devletleri fiilî olarak kuruldu. ABD fikrî açıdan komünizmle mücadelesini silâhlı çatışmayla da teyit etmiş oldu. Kızıl Çin, BM’yi yıpratmak ve Batılı orduları kontrol altında tutmak suretiyle Uzak Doğu’nun en güçlü devleti olduğunu göstermiş oldu. Türkiye savaş sırasında göstermiş olduğu kahramanlık askerî açıdan Batı’nın gözünde yücelmiş ve savaş sonrasında ortaya çıkan soğuk savaş döneminde Türkiye’nin rolü belirginleşmiştir. Türkiye için en müsbet sonuç ise Türkiye’nin NATO’ya alınması olacaktır. 34 Devletler hukuku açısından Kore Savaşı’ndan (1950-1953) sonra bugüne kadar herhangi bir barış anlaşması imzalanmadığı için her ülke hâlâ savaş hâlinde bulunmaktadır. Zaman zaman da güvenlik güçleri arasında ufak çaplı çatışmalar meydana gelmektedir. 35 Üç yıl süren Kore Savaşı sonunda Türk Tugayının toplam kaybı 937 şehit 2068 yaralı olarak kayıtlara geçildi. Kuzey Kore 520.000, Kızıl Çin 900.000, Güney Kore, 147.000 kayıp verdi. Kore Savaşı’na fiilen iştirak eden Türk askerinin toplam sayısı 14.936 kişiydi. Hâlen Pusan Türk şehitliğinde mezarı bulunan Türk askerinin sayısı 462’dir. Kore, savaşının sona ermesinden sonra 1960 yılına kadar Türkiye Kore’ye bir tugay göndermiş ve konuşlandırmaya devam etmiştir. 1960-1966 yılları arasında bir bölükle 1966-1971 yılına kadar 33 Carter J. Eckert - Ki-baik Lee …, Korea Old and New a History, Korea Institute, Harvard University by Ilchokak, Korea 1990, p. 345; Eric Hobswm, Kısa 20. Yüzyıl (1914-1991) Aşırılıklar Çağı, (çev. Yavuz Alogan), Sarmal Yayınevi, İstanbul 1996, s. 266 ; Kore Harbinde TSK’nın Muharebeleri, age, s. 83. 34 Korea, A Summary of Further Devolopments, İn the Military Situation, Armistice Nego Tiatioms and Prisoner of War Camps Secratary of Stat Efor Foreign Affairs to Parliament by Command of Her Majesty, March, 1953, p.3. 35 Focus Dergisi, 21 Ağustos 2003. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XIV/2, Kış 2014. 141 da bir manga askerle Türkiye’yi temsil etmiştir. 36 Sonuç olarak, Kore Savaşı’nda Türk Tugayının göstermiş olduğu önemli başarılar sayesinde NATO’nun kapıları açılmıştır. Bu katılım ile Türkiye’nin savaş deneyimi tazelenmiş, demokrasi ve insanlık değerinin bir savunucusu olarak dünyaya kendisini tanıtmıştır. Bir önemli sonucu da İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra başlayan Sovyet tehdine ve komünizmin yayılmacı girişimlerine açık ve net bir cevap verilmiştir. Nitekim, Kore Savaşı’nın başarıya ulaşması ve Stalin’in 1953 yılında vefat etmesinden sonra Sovyetler Birliği’nin Türkiye politikasında önemli yumuşamalar görülmeye başlamış37 ve Türkiye’ye karşı dostane ilişkiler kurmak istendiği ve geçmişte Türkiye politikalarında yanlışlık yapıldığı açıklamaları yapılmaya başlanmıştır. 3. TÜRKİYE'NİN NATO’YA GİRİŞİ : Truman Doktrini ve Marshall Yardım Plânı kapsamında Türkiye ve Yunanistan’a sağlanan askerî ve ekonomik yardımlar bir ölçüde ABD’nin Rus tehditlerine karşı engelleyici bir unsur olmuştu. Türkiye, doğudan ve kuzeyden gelen bu tehditlere karşı bir ittifak arayışına girmek istemiş ve 1949’da kurulan NATO’ya üye olmak isteğini açıkça bildirmiştir.38 Oral Sander’in ifade ettiği gibi NATO’ya Türkiye’nin girmek istemesinin diğer bir sebebi, “NATO” çerçevesi içinde demokratik düzeni ve liberal ekonomik sistemi korumak düşüncesi” vardı. Türkiye, Batın’ın yanında yer alarak daha çok ekonomik ve askerî yardım umudunu taşıyordu. Türk Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletler ve NATO ittifakı için yaptığı değerlendirmede, dünya milletlerinin, aralarındaki ihtilafları barış yolu ile halledileceğini ve kollektif emniyet sistemini kurmak suretiyle barışın temin edileceğini, iktisadi ve içtimai dünya meselelerin külterel münasebetlerle düzenleneceğini ve BM Antlaşmasının 7. Maddesi kapsamında bir yaptırım gücü olarak da NATO’nun kurulduğunu bir raporla ifade etmiştir.39 Başlangıçta, NATO’nun kuruluşunda yer alan İngiltere, Norveç, Danimarka, Hollânda ve Belçika Türkiye’nin bu başvurusuna karşı çıkmışlardı. Karşı çıkmalarının önemli bir sebebi olarak Türkiye’nin NATO’ya girmesi durumunda Sovyetler Birliği’nin buna aşırı tepki göstereceği ve belki de bir savaşa neden olacağı ihtimalini öne sürmeleriydi. Ancak, Sovyetler Birliği’nin aşırı silâhlanması karşısında Türkiye, savunmasının yetersizliğini göz önüne alarak NATO’ya girmeyi hayatî derecede zaruri görüyor ve bunun için de ısrar ediyordu.40 Türkiye ve Yunanistan’ın Kuzey Atlantik Paktı’na üye olması konusunda 36 Ali Denizli, age, s. 233. 37 Kore’de Türk Askeri, ATASE Yayınları, Ankara, 1990, s. 128-129. 38 Oral Sander, Türkiye’nin Dış Politikası, 2. B, İmge Yayınları, Ankara 2000, s. 93. 39 BCA F: 30 100, K: 35, D: 216, S: 26, s.3 (rapor, Başbakanlığın Dışişleri Bakanlığına sormuş olduğu “ Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile Atlantik Paktı arasındanki münasebetler nelerdir?” sorusuna verdiği cevaptır.) 40 Cemalettin Taşkıran, “İkinci Dünya Savaşı Sırasında Türk – İngiliz İlişkileri”, Askeri Tarih Bülteni, Sayı: 39 (Ağustos 1995), s. 5. 142 SAYİM TÜRKMAN Fransa’nın tutumu baştan itibaren olumlu olmuştur.41 Fransa’nın Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya alınmasında düşündürücü bulduğu tek nokta ABD’nin Batı Avrupa devletlerine yaptığı ekonomik yardımların azalacağı ihtimaliydi. 42 ABD yönetimi, Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya üye olması konusunda Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile Kuvvet Komutanlarının görüşlerine başvurmuştur. 9 Eylül 1950 tarihinde Kuvvet Komutanları, Türkiye ve Yunanistan’ın BM üyeliğine Sovyet tepkileri dikkate alınarak sıcak bakmadıklarını bunun yerine imtiyazlı üyeliğe benzer bir ara formül önermişlerdir. Bu kapsamda, Türkiye ve Yunanistan’ın desteklenmesine koordinasyon toplantılarına katılarak görüşlerine başvurulması; bunun yanı sıra İran Devleti’ne danışmanlık ve de üyelik konusunda bir desteğin verilmemesi yönünde bir görüş bildirmişlerdir. Bu memorandumdan iki gün sonra Türkiye’nin ABD Büyükelçisi Erkin, Amerikalı yetkililerle görüşerek son bir yıl içinde Türkiye’nin NATO’ya kabulünün çok daha acil bir nitelik kazandığını söylemiştir. Türkler, kendilerine Avrupa toplumunda ikinci sınıf üye muamelesi edildiğini hissediyor, hoşnutsuzlukları giderek artıyordu. ABD’nin Truman Doktrini çerçevesinde yardım çabalarına rağmen, Türkiye’de genel izlenim Washington’un yalnızca Batı Avrupa’ya dikkat ettiği ve Türkiye’nin terk edildiği yolundaydı. Büyükelçisi Erkin, “Türkiye Hükûmeti NATO’ya girmek için resmen başvurmuş olduğunu kamuoyuna açıkladığı anda, eğer bu başvuru reddedilirse ülkede tehlikeli sayılabilecek acı bir ruhsal durum yaygınlaşacaktır” şeklinde ABD’yi uyarıyordu. Ayrıca, ABD Dışişleri Bakanlığı yetkililerine Sovyetler Birliği’nin böyle bir olaylar dizisinden yararlanmakta gecikmeyeceğini de hatırlatıyordu. Benzer bir mesaj da Cumhurbaşkanı Bayar tarafından İstanbul’da ABD Büyükelçisine verildi. Büyükelçi Wadsworth 12 Eylül günü Washington’a bir telgraf çekip, Bayar’ın bir yandan ABD askeri ve ekonomik yardımlarına teşekkür ederken, bir yandan da, “Türkiye’nin NATO’ya katılma başvurusunun reddedilmesi İstanbul’da herhangi bir ortak tehdit karşısında bizim eşit bir ortak olarak kabul edilmediğimiz izlenimini yaratacaktır.” dediğini bildiriyordu. Bayar, Wadsworth’a, Washington’un Türkiye’nin NATO’ya girmesi konusunda gösterdiği kararsızlığın Türkiye’de yaygın kaygı ve güvensizlikler doğurduğunu söylüyor, mesajını, “Geleceğimizin tehlikede olduğunu hissediyoruz!” diye bitiriyordu. Ancak, Türk yetkililerinin bu çabaları başlangıçta sonuç vermedi. 14 Eylül 1950’de Dışişleri Bakanı Acheson, Kuvvet Komutanlarının formülünü Kuzey Atlantik Konseyi temsilcilerine sundu. Yunanistan’la Türkiye’ye üyelik verilmeyecek, bunun yerine ortak üye olmaları ve Akdeniz bölgesinin savunması plânlanırken katılmaları önerilecekti. 43 Temsilciler bu formülü kabul ettiler. Acheson da 19 Eylül günü Büyükelçi Erkin’e durumu bildirdi. 44 Erkin, bunun üzerine ciddî memnuniyetsizliğini belirtti ve böyle bir kararın 41 Ayın Tarihi, Sayı: 202 (1-30 Eylül 1950), s. 78. 42 Ayın Tarihi, Sayı: 210 (1-30 Mayıs 1951), s. 147. 43 George Mc Ghee, ABD-Türkiye-NATO-Orta Doğu, (çev. Belkıs Çorakçı), Bilgi Yayınevi, İstanbul 1992, s. 134-137. 44 Ayşegül Sever, “ABD’nin İkili Çevreleme Politikası ve Türkiye”, En Uzun On Yıl, Der. Gencer Özcan, Boyut Yayınları, İstanbul 1998, s. 76-78. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XIV/2, Kış 2014. 143 Hükûmeti ve Türk halkı tarafından kabul edilir bulunamayacağını söyledi. Acheson, yine de Kuzey Atlantik gücünü toplayana kadar Türkiye’nin girmesi konusunun en az 12 ya da 16 aylık bir süre için kapanmış olduğunu tekrarladı. Türkiye kendisine sunulan sınırlı programları iyi niyetle kabul etmek zorunda kaldı. Kore Savaşı’nın beraberinde getirdiği ABD-Sovyetler Birliği gerginliği Türkiye’nin stratejik konumunu daha da güçlü hâle getirdi. ABD, Sovyetlerle bir çatışma hâlinde Türkiye’yi yanında görmek istiyor ve Türkiye’deki üslerden yararlanmayı garanti altına almak istiyordu. Sovyet tehdidi, Avrupa devletleri için de geçerliydi. Bu nedenle, bir şekilde Türkiye’yi NATO’ya kabul ederek Türkiye’nin memnuniyetini sağlamak en ikna edici bir yol olarak görülüyordu. Kore’de Türkiye’nin başarıları, ABD ve Avrupa kamuoyunda geniş yer alarak bilhassa ABD yönetiminin Türkiye’ye olumlu bakışı ve NATO’ya alınma politikalarında önemli bir unsur oldu. ABD, Mayıs 1951’de İngiltere ve Fransa’nın büyükelçiliklerine gönderdiği yazıda Türkiye’nin NATO’ya neden alınması gerektiğini şöyle sıralıyordu: “Askerî açıdan NATO Kuvvetlerinin güney kanadını güvenlik altına almak, Akdeniz’i kontrol etmek ve bu bölgedeki hava ve deniz iletişim ağını güvenlik altına almak esastır. Diğer yandan SSCB’nin Avrupa veya Orta Doğu’ya karşı olası operasyonları için korunmalı bir kanat oluşturamayacağından emin olmak çok önemlidir. Ancak, Türkiye tarafsız kaldığı takdirde SSCB bunu başaracaktır. Bunun yanı sıra Yunanistan ve Türkiye’nin büyük bir savaş patlak verdiğinde Batılı devletlerin yanında olması; 3.1. Sovyetlerin savaş kapasitesinde bölünmeye yol açacak, 3.2. Akdeniz ve Orta Doğu’nun savunmasını destekleyecek ve kolaylaştıracak, 3.3. Batılı devletlere büyük bir güç desteği sağlayacaktır.” 17 Eylül 1951 tarihinde Ottowa’da toplanan NATO üyesi ülkeler Türkiye ve Yunanistan’ı Pakt’a davet etmişlerdir. 17 Ekim 1951 tarihinde ikinci kez Londra’da toplanan NATO üyesi devletler Pakt’ın işleyişi ile ilgili protokolü kabul etmişlerdir. Bu protokolde de Türkiye ve Yunanistan’ın Pakt’a üye olmalarının sağlayacağı faydalara işaret edilmiştir. 45 Türkiye’nin Kore Savaşı’na bir tugay asker göndermesiyle beraber NATO içinde Türkiye’ye karşı mevcut olan muhalefet de ortadan kalkıyordu. Eylül 1951 yılında Ottowa’da toplanan NATO Bakanlar Kurulu toplantısında Türkiye’nin ve Yunanistan’ın birlikte NATO’ya alınması için çağrıda bulunuldu. İngiltere, Türkiye’nin NATO üyeliğini bir şartla kabul edeceğini açıklamıştır. O da İngiltere, ABD, Fransa, Türkiye ve Mısır’ı içine alan Orta Doğu Komutanlığının kurulmasına Türkiye’nin katılmasını kabul etmesidir. Bu sayede İngiltere, Mısır’da Süveyş kanalını kontrol eden İngiliz kuvvetlerini çekmemiş olacak ve Orta Doğu’daki etkinliğine devam ettirecekti. Türkiye, İngiltere’nin bu şartını kabul ederek, NATO ittifakına giriş sürecinde önemli bir tıkanıklığı açmış oluyordu. 46 Ocak 1952’de Türkiye, Kuzey Atlantik Paktı’na tam 45 46 Son Saat (İstanbul), 19 Şubat 1952. F. Armaoğlu, “Orta Doğu Komutanlığından Bağat Paktı'na (1951-1955)”, Belleten, Sayı: 224 (Nisan 1995), s. 193-194. 144 SAYİM TÜRKMAN üyelik başvurusunda bulundu. NATO üyesi 12 ülke, Türkiye ve Yunanistan’ın Pakt’a üyeliğini kabul edeceğini açıkladılar.47 ABD Dışişleri Komisyonu, 22 Ocak 1952’de ABD Senatosu’na sunduğu raporunda Türkiye ve Yunanistan’ın her an barışın tesisine yardımcı olduklarını ispat ettiklerini, demokratik iki devletin Atlantik Paktı’na alınmasıyla Başkan Eisenhower’in üzerinde durduğu Orta Doğu stratejisine ve istikrarına katkıları olacağını belirtmiştir. 48 Şubat 1952’de Kanada’nın Ottowa şehrinde toplanan NATO üyesi ülkeler, Türkiye’nin NATO’ya girişini kararlaştırdı. ABD Dışişleri Bakanı Acheson, ABD’de görevli Türk Büyükelçisi Feridun Cemal Erkin’i arayarak önce tebrik etti ve sonra Türkiye’nin NATO’ya girişini şu sözlerle değerlendirdi:49 “Bugün Türkiye için, İttifak için, Amerika için ve sizin için müstesna ve büyük bir gündür. Kutlanmaya en ziyade hak kazanmış bir insan varsa o da sizsiniz. Üç yıldır hem memleketinizin, şahsınızın dava yaptığınız Pakt konusunda gece gündüz yılmadan nasıl ısrar ve sebatla çalıştığınızı biz Amerikalı dostlarınız büyük hayranlıkla izledik, artık hepimiz sevinebiliriz.” 18 Şubat 1952 tarihinde TBMM, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın da katıldığı toplantıda Türkiye’nin Kuzey Atlantik Paktı (NATO)’na girişini resmen kabul etmiştir. 50 Türkiye ve Yunanistan’ın da katılımıyla NATO üyesi ülke sayısı 12 ülkeden 14 ülkeye çıkmıştır. 51 29 Şubat 1952 tarihinde Lizbon’da Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya girişi, diğer NATO üyesi devletler ile Türk-Yunan temsilcilerin katıldığı büyük bir törenle tasdik edilmiştir. ABD Dışişleri Başkanı Dean Acheson, bununla ilgili yaptığı konuşmada özetle, Türkiye ve Yunanistan’ın yakın tarihte komünizm tehlikesiyle karşı karşıya bulunduklarını ve bu iki devletin Başkan Truman’ın adıyla anılan Doktrin ile desteklendiklerini ve aynı zamanda bu iki devletin yaptıkları işlerle güvenilir birer Müttefik hâline geldiklerini vurgulamıştır.52 4. SONUÇ : Kore’ye asker göndermek kararını her devletten evvel vermiş olmamız, askerlerimizin Kore’de göstermiş olduğu kahramanlık ABD kamuoyunu lehimize çevirmiştir. Yunanistan da Türkiye’nin oluşturduğu bu olumlu havadan yararlanarak birlikte NATO’ya üye olmuştur.53 Türkiye’nin NATO’ya katılma isteği NATO sorumluluk sahasının Orta Doğu’ya kadar genişlemesi nedeniyle ve asıl amacı olan Avrupa ittifakının güvenliğini sağlama hedefinden sapılacağı endişesiyle başlangıçta Avrupa ülkeleri tarafından benimsenmemişti. Ancak, 1950 yılında ortaya çıkan iki gelişme Türkiye’nin bu yoldaki çabalarına kuvvet kazandırdı. Bunların başında, 1950 yılının Mayıs ayında yapılan genel seçimler sonunda Tü- 47 48 Son Saat (İstanbul), 12 Ocak 1952. BCA F: 30100, K: 61, D: 377, S: 23, s.1; Son Saat (İstanbul), 23 Ocak 1952. 49 Feridun Cemal Erkin, Dışişlerinde 34 Yıl, II.C., 2. Ks., TTK Yayınları, Ankara 1999, s. 331. 50 Son Saat (İstanbul), 19 Şubat 1952. 51 Hür Türkiye (Nazilli), 19 Şubat 1952. 52 Son Saat (İstanbul), 1 Mart 1952. 53 Ağabeydin Daver, “Türkiye’nin Ehemmiyeti Anlaşıldı”, Cumhuriyet (İstanbul), 9 Eylül 1952. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XIV/2, Kış 2014. 145 rkiye’de Batı demokrasi modeliyle iş başına gelen Menderes Hükûmetinin ekonomik kalkınma bakımından Batı’ya yakın bir politika izleme arzusunun ileri seviyede olması geliyordu. Nitekim Demokrat Parti’nin iktidara gelişiyle NATO’ya girme gayretleri yeni bir hız kazanmış ve bu konu bir ölçüde stratejik bir hedef hâline gelmeye başlamıştır. Türkiye’nin NATO’ya katılmasında ikinci büyük etken ise, Kore Savaşı olmuştur. ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sırasında kullandığı atom gücünü devreye sokmasıyla artık dünyada ABD’ye karşı bir savaşın kolay kolay göze alınamayacağı şeklinde örtülü bir düşünce mevcuttu. Ancak, Kore Savaşı, bu düşüncenin yanlış olduğunu gösteriyordu. Sovyetler Birliği Kore’de bir savaş çıkarmaya cesaret ettiğine göre aynı işi Doğu Avrupa’da deneyebilirdi. Bu nedenle, Türkiye ve Yunanistan’ın dahil olduğu bir NATO ittifakının önemi daha belirgin hâle gelmeye başladı. Kore Savaşı’nda Türk Tugayının başarılı olması ileride yaşanabilecek bir krizde Türkiye’nin başarılı bir savunma yapabilecek kapasiteye sahip olduğunu açıkça göstermiştir.54 Amerika ayrıca, Türkiye’nin NATO’ya girişini Rusya’nın güneyden kuşatılması sebebiyle ve Boğazlar’ın Türkiye’nin kontrolü altında kalması için desteklemiştir.55 Sovyet lideri Stalin’in ölümünden hemen sonra, 30 Mayıs 1953 tarihinde Sovyetler Birliği resmî bir açıklama yaparak, Türkiye’den toprak talebinde bulunma ve Boğazlar konusundaki isteklerinden vazgeçtiklerini bildirmiştir.56 Kore Savaşı ve NATO'ya üyeliğimizin kabul süreci Demokrat Parti'nin dış politikamızda önemli ilk icraatları arasında yerini almıştır. Böylece Türkiye, Batı ve Doğu bloklaşmasında fiilî olarak Batı'dan yana tercihini yapmıştır. KAYNAKÇA ARMAOĞLU Fahir, “Orta Doğu Komutanlığından Bağat Paktı'na (1951-1955)”, Belleten, Sayı: 224 (Nisan 1995), s.193-194. ASLANOĞLU C. Arna-H., Kore ve Kore Harbi, Emek Basımevi, Ankara, 1951. BCA (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi) Fon No: 10 900, Kutu No: 458, Dosya No: 1328, Sıra No: 5, s. 5, 6. BCA Fon No: 30 100, Kutu No: 35, Dosya No: 216, Sıra No: 26, s. 3. BCA Fon No: 30 100, Kutu No: 61, Dosya No: 377, Sıra No: 23, s.1. BCA Fon No: 30 100, Kutu No: 102, Dosya No: 630, Sıra No: 6, s.1. BCA Fon No: 30 11 10, Kutu No: 216, Dosya No: 30, Sıra No: 6, s.1. BCA Fon No: 30 18 12, Kutu No: 120 : Dosya No: 57, Sıra No: 5, s. 1. BOSTANOĞLU Burcu, Türk-ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Yayınları, Ankara, 1999. BULLOCK Allan, Ernest Bevin; Foreign Secretary, 1945-1951, London 1983. BYONG-YONG Yoo, Korea in International Politics: 1945-1954, Britain The Korean War, and The Geneva Conference, Korean Studies Series No: 24, Korea 2003. DAVER Ağabeydin, “Türkiye’nin Ehemmiyeti Anlaşıldı”, Cumhuriyet (istanbul), 9 Eylül 1952. 54 Ö. E. Kürkçüoğlu, Türkiye’nin Orta Doğu’suna Karşı Politikası, age, s. 39, 42. 55 Washinton Times, 26 Temmuz 2003. Süleyman Özmen, Orta Doğu’da Etnik, Dinî Çatışmalar ve İsrail , IQ Araştırma Yayınları, 2. B, İstanbul 2002, s. 272 - 273. 56 146 SAYİM TÜRKMAN DENİZLİ Ali, Kore Harbinde Türk Tugayı, yayımlanmamış doktora tezi, Ankara, 1992. DERAL Mustafa, Kore’ye Niçin Gidiyoruz, Barış Matbaası, İstanbul, 1950. DEVINE Michael J., Korea in War, Revulation And Peace: The Recolletions Of Horace G. Underwood, Younsei University Press, Korea 2001. DORA Celal, Kore Savaşı’nda Türkler (1950-1951), İsmail Akgün Matbaası, İstanbul 1963. ERKİN Feridun Cemal, Dışişlerinde 34 Yıl, II.C., 2. Ks., TTK Yayınları, Ankara 1999. ECKERT Carter J., Ki-baik Lee …, Korea Old and New a History, Korea Institute, Harvard University by Ilchokak, Korea 1990. FOREING AFFAIRS, George C. Mc Ghee; “Turkey Join The West”, July 1954, New York, p. 623. GÖNCÜ Gürsel, “Kore Savaşı”; Atlas Dergisi, Sayı: 113 (Ağustos 2002), s.94 – 103. HERM Walter G., United States Army in the Korean War, Washington D.C. 1966. HOBSWM Eric, Kısa 20. Yüzyıl (1914-1991) Aşırılıklar Çağı, Çev. Yavuz Alogan, Sarmal Yayınevi, İstanbul, 1996. HODGE Homer T., “Kore’nin Askerî Stratejisi”, Harp Akademileri Dış Basın Bülteni, Yıl: 39 (Temmuz 2003) s. 90 – 100. KODAY Cengiz, “Güney Kore ve Bugün Irak”, Cumhuriyet (istanbul), 5 Eylül 2003. Kore’de Türk Askeri, ATASE Yayınları, Ankara, 1990. KÜRKÇÜOĞLU Ömer E., Türkiye’nin Orta Doğu’suna Karşı Politikası (1945-1970), Barış Kitapevi, 1.B., Ankara, 2011. MC GHEE George, ABD-Türkiye-NATO-Orta Doğu, Çev. Belkıs Çorakçı, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1992. ÖKE Mim Kemal, Unutulan Savaşın Kronolojisi Kore (1950-1953), Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1990. ÖZÇELİK Nusret, “Kore Savaşı ve Türkiye” Stratejik Etütler Bülteni, Sayı: 85 (Ağustos 1985). ÖZMEN Süleyman, Orta Doğu’da Etnik, Dinî Çatışmalar ve İsrail, IQ Araştırma Yayınları, 2. B, İstanbul 2002. SANDER Oral, Türkiye’nin Dış Politikası, 2. B, İmge Yayınları, Ankara, 2000. SANG Paik, “Kore’de Türk Askeriyle Altı Yıl”, Genelkurmay ATASE Yayınları, Çev. Nazım Dündar, Sayı: 15 (Şubat 1983), s. 81. SAYILAN Nazım Dündar, “Kore Harbinin Kaderini Dört Kez Değiştiren Tugay, Birinci Kunuri Savaşı”, Dz. K. Dergisi, Sayı: 57 (Temmuz 1999), 30 – 40. SEVER Ayşegül, “ABD’nin İkili Çevreleme Politikası ve Türkiye”, En Uzun On Yıl, Der. Gencer Özcan, Boyut Yayınları, İstanbul, 1998, s. 76 – 78. TAŞKIRAN Cemalettin, “İkinci Dünya Savaşı Sırasında Türk – İngiliz İlişkileri”, Askeri Tarih Bülteni, Sayı: 39 (Ağustos 1995), s. 5. YÜCEL Meliha, YILMAZ Emine, “Kore Savaşı (1950-1953) Türkiye ve Dünya Açısından Genel Bir Değerlendirilmesi”, Askeri Tarih Bülteni, Sayı: 39 (Ağustos 1995), s.140-142. Ayın Tarihi, Sayı: 202 (1-30 Eylül 1950). Ayın Tarihi, Sayı: 209 (1-30 Nisan 1951). Ayın Tarihi, Sayı: 210 (1-30 Mayıs 1951). Focus Dergisi, 21 Ağustos 2003. Hür Türkiye (Nazilli), 19 Şubat 1952. Kore Harbinde Türk Silâhlı Kuvvetlerinin Muharebeleri (1950-1953); Harp Dairesi, E.U. Basımevi, Ankara, 1969. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XIV/2, Kış 2014. 147 Kore’de Türk Askeri, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 1990. Korea, A Summary of Further Devolopments, İn the Military Situation, Armistice Nego Tiatioms and Prisoner of War Camps Secratary of Stat Efor, Foreign Affairs to Parliament by Command of Her Majesty, March, 1953. Son Saat (İstanbul), 1 Mart 1952. Son Saat (İstanbul), 12 Ocak 1952. Son Saat (İstanbul), 19 Şubat 1952. Son Saat (İstanbul), 19 Şubat 1952. Son Saat (İstanbul), 23 Ocak 1952. Washington Post, 20 Temmuz 1950. Washinton Times, 26 Temmuz 2003. 148 SAYİM TÜRKMAN