T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİN VE AHLAK BİLGİSİ KİTAPLARINDA YARDIMCI METİNLER Şule ÖZ YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA-2008 T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİN VE AHLAK BİLGİSİ KİTAPLARINDA YARDIMCI METİNLER Şule ÖZ Danışman: Prof. Dr. Kerim YAVUZ YÜKSEK LİSANS TEZİ ADANA-2008 Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne, Bu çalışma, jürimiz tarafından Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir. Başkan: Prof. Dr. Kerim YAVUZ (Danışman) Üye : Doç.Dr.Hasan KAYIKLIK Üye : Yrd. Doç. Dr. Muhammed YILMAZ ONAY Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım. ...../..../2008 Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ Enstitü Müdürü NOT: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndaki hükümlere tabidir. i ÖZET DİN VE AHLAK BİLGİSİ KİTAPLARINDA YARDIMCI METİNLER Şule ÖZ Yüksek Lisans Tezi, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Danışman: Prof. Dr. Kerim YAVUZ Eylül, 2008, I-VI, 114 Sayfa Bu çalışma 1983-2000 yılları arasında 4.-8. sınıflarda okutulan Din ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarında yer alan ana metinleri destekleme vazifesini üstlenen yardımcı metinleri din psikolojisi açısından incelemeyi konu edinmektedir. Burada onların, öğrencilerin dini inanç ve yaşantılarını ne derece etkiledikleri ortaya konmaya çalışılmakta, aynı zamanda ana metinleri destekleme düzeyleri belirlenmeye gayret edilmektedir. Anahtar Kelimeler: Din ve Ahlak Bilgisi Kitapları, Ana Metin, Yardımcı Metin, Öğrenci, Din psikolojisi. ii ABSTRACT SUPPLYING TEXT IN RELIGION AND MORAL COURSEBOOKS Şule OZ Master Degree Thesis, Department of Philosopic and Religious Sciences Supervisor: Prof. Dr. Kerim YAVUZ September, 2008, I-VI, 114 Pages This study is based on examing the supplying texts those support the main texts from the point of religious physchology in Religion and Moral Coursebooks followed at 4th-8th grades between 1983-2000. It is questioned on which scale those texts effect students’ beliefs and religious lives. And also it is looked fort he level that those texts support the main texts. Keywords: Religion and Moral Coursebooks, main text, supplying text, student, physchology of religion. iii ÖNSÖZ Bu çalışma 1983-2000 yılları arasında 4.- 8. sınıflarda okutulan din dersi kitaplarında yer alan ana metinleri destekleyen yardımcı metinlerin, öğrencilerin dini inançlarının gelişmesinde katkılarını ortaya koymaya çalışmaktadır. Din derslerinde işlenen konuların öğrenilmesi sırasında onların daha iyi anlaşılmasını temin etmek bakımından yardımcı metinlerin destek sağladığını biliyoruz. Çalışmamız beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde araştırmanın konusu belirlenmiş, sınırlandırmalar yapılmış, aynı zamanda onun amacı, varsayımları ve yöntemi tespit edilerek çalışmanın dayandığı temeller ortaya koyulmaya gayret edilmiştir. Ayrıca din ve ahlakın öğrencilerin hayata hazırlanmalarındaki önemi belirtilerek bunların yardımcı metinlerle desteklenmesinin ve bu metinlerin öneminin neler olduğu konusunda da tespitlerde bulunulmuştur. İkinci bölümün içeriğini Allah inancı oluşturmaktadır. Burada Allah - İnsan ilişkisi, her ikisi arasında kurulan bağların öğrencilere yardımcı metinler yolu ile nasıl hissettirildiği, Allah inancıyla gelenlerin bu inançlarının pekiştirilişi, azda olsa inançla tanışmamış olanların bu inanca yönlendirilmek suretiyle hazırlanışları ele alınmaktadır. Üçüncü bölümde, diğer inanç esaslarından söz edilmektedir. Yardımcı metinler kullanılmak suretiyle öğrencilerin bu inançlara yönlendirilişleri ve mevcut bilgilerinin kuvvetlendirilmesi yer almaktadır. Ayrıca dördüncü bölümde ibadetlerin öğrencilerin zihinlerine yerleştirilip davranışlarında alışkanlık haline getirmelerinin ortaya konması söz konusu iken, beşinci bölümde ahlaki ilkelerin onların zihinlerine yerleştirilmesinde yardımcı metinlerin nasıl bir rol oynadıkları tespitine girişilmektedir. Çeşitli sıkıntılar içinde ortaya koymaya çalıştığımız bu lisans üstü çalışmasının ortaya konmasında çok değerli zamanını harcayıp fedakarlıktan hiç çekinmeyen kıymetli Hocam Sayın Prof. Dr. Kerim YAVUZ’a en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca bana çalışma sırasında elinden geldiğince destek veren eşime, öğrencilik hayatım boyunca beni hiç yalnız bırakmayan, sabrı ve emekleriyle bana destek olan annem Fatma DUMAN ve babam Sadi DUMAN’a şükranlarımı sunuyorum. Bunun yanında çalışmanın kilit taşı olan DKAB kitaplarının bulunması sırasında emeği geçen sevgili öğrencilerime de teşekkür ediyorum. Şule ÖZ Adana - 2008 iv İÇİNDEKİLER ÖZET…………………………………………………………………………..i ABSTRACT…………………………………………………………………..ii ÖNSÖZ……………………………………………………………………….iii I. BÖLÜM GİRİŞ 1.1. Araştırma 1.1.1. Konunun Belirlenmesi Ve Sınırlandırılması……………………......1 1.1.2. Araştırmanın Amacı…………………………………………….…...2 1.1.3. Araştırmanın Varsayımları……………………………………….....2 1.1.4. Araştırmanın Metodu …………………………………………........3 1.2. Din Ve Ahlak Bilgisine Psikolojik Bakış…………………………….........3 1.3. Din Ve Ahlak Bilgisi Kitaplarında Yardımcı Metinler……………………4 II. BÖLÜM ÇOCUKTA ALLAH İNANCININ GELİŞMESİ 2.1. Allah’ın Öğrencilerin Zihinlerine Yerleştirilmesi…………………………5 2.1.1. Gözlem Yolu İle İlahi Varlığın Algılanışı……………………........10 2.1.2. Sıfatlarıyla Mücerret Varlığın Açıklanışı…………………..... …...20 2.1.2.1. Yaratıcı Oluşu………………………...…………………...21 2.1.2.2. Allah’ın Seçkin Özellikleri………………………………..23 2.1.2.3. O’nun Diğer Üstünlükleri…………………...…………....25 2.1.3. Allah İnsan İlişkisi………………………………………………....29 2.1.3.1. Besmele…….…………………………………………… .29 2.1.3.2. Allah’a İnanma ve İtaat…………………………………...30 2.1.4. İhtiyaç Halinde İnananın Allah’ı Çağırması…...………….…….....32 2.1.4.1. Dua İle Çağırma…………………….…………………….32 2.1.4.2. İhtiyaçların Gerçekleşmesi Karşılığında Duyulan Minnettarlık……......……………………………...............35 2.1.4.3. Farklı Beklentiler İçin Yapılan Dualar……………….…...37 v III. BÖLÜM ALLAH İNANCI DIŞINDA KALAN İNANÇ ESASLARI 3.1. Öğrencilerin Peygamberlere Yönlendirilişi………………………………39 3.1.1. Hz. Muhammed’in Hayatı ve Kişiliği…………………..................41 3.1.2. Öteki Peygamberlere İnanmanın Aşılanması…………....................49 3.1.3. Seçkin Kişilerden Örnekler……………………………..................50 3.2. Yardımcı Metinlerde Melek İnancı……………………..…………….......54 3.2.1. Melek İnancının Uyandırılması………………………..................54 3.2.2. Meleklerin İnsanı Kontrol Altına Alışları…………………….......55 3.3. Kutsal Kitaplara İnanma…….……………………………………………57 3.3.1. Kutsal Kitapların Tanıtımı ve Telkini………………………….......57 3.3.2. Kur’an’ın İnanç Hayatına Geçirilişi………………………………..58 3.3.2.1. Kur’an’ın Genel Özellikleri……………………………….58 3.3.2.2. Kutsal Kitabın İnsan Ruhuna Etkisi ……………………..59 3.3.2.3. Kur’an’a Karşı İnanandan Beklenen Tavır……………......60 3.4. İnançla Ahiret Hayatı Arasında Bağlantı Kurulması……………………..61 3.4.1. Çocukta Ahiret İnancının Oluşması………………………….….....61 3.4.1.1. Duyularla Çocuğa Ölümün Hissettirilmesi………………..63 3.4.1.2. Ölüm Sonrası Olaylar……………………………….…….64 3.4.2. Kader ve Kaza İnancının Çocuğa Telkini……………...…………..66 3.4.2.1. Kaderde İnsan İradesinin Rolü…………..………………...67 IV. BÖLÜM ÖĞRENCİLERİN RUHEN İBADETLERE ISINDIRILMASI 4.1. Çocukların İbadetlere Hazırlanışı…………………………………….…...71 4.2. İbadet Yerlerinin Çocuk Üzerinde Etkisi…………………………………73 4.3. İbadetlerden Namaza Hazırlanış………………………………………….75 4.3.1. Namazın İnsana Ruhsal Kazanımları………………………….…...78 4.3.2. Namaza Teşvikte Resimlerden Yararlanma……………………….79 4.4. İbadetle Toplumsal-Ekonomik Hayatın Dengelenmeye Yönelişi………...80 4.4.1. Zekatla İlgili Öğrencinin Zihninde Düşüncenin Oluşturulması……81 4.4.2. Zekatla Öğrencilerde Yardımlaşama Bilincinin Uyandırılması……83 vi 4.5. Oruç İbadetinin Benimsetilmesi………………………………..…………85 4.5.1. Orucun Gelecek Hayatta Öğrenciler İçin Değeri…………………..86 4.5.2. Oruca Heveslendirmede Geleneksel Yaşayış Biçimi……………....87 4.6. Hac İbadetinin Öğrencilere Yaklaştırılması…………………………........89 4.6.1. Bilgi İle Zihinsel Ve Ruhsal Yapılanma…………………………...89 4.6.2. Hacdaki Yaşayışların Öğrencilerin Zihinlerinde Canlandırılması…91 4.6.3. Hacda inananların Allah’a ve İnsanlara Yakınlaşması………….....93 V. BÖLÜM AHLAKİ YAŞAYIŞA HAZIRLANIŞ 5.1. Çocuğun Gelecekteki Hayatında Ahlaki Bilincin Uyandırılması…………95 5.2. Milli Değerlerle Çocuğun Dini ve Ahlaki Gelişimine Katkı Sağlama…..101 5.2.1. Vatan Bilincinin Dini İnanç ve Yaşayış İçin Önemi………………103 5.2.2. Atatürk’ün Din Anlayışının Öğrencilere Etkisi……………….......106 SONUÇ…..…………………………………………………………………...108 KAYNAKLAR……………………………………………………………….110 ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………….114 1 I. BÖLÜM GİRİŞ 1.1. Araştırma 1.1.1. Konunun Belirlenmesi ve Sınırlandırılması Bu çalışma 1983-2000 yılları arasında ilköğretimin 4.- 8. sınıflarında okutulan Din ve Ahlak Bilgisi (DKAB)1 ders kitaplarında yer alıp ana metinleri tamamlayıcı nitelik taşıyan yardımcı metinlerin, din psikolojisi açısından incelenmesini esas almaktadır. Bunu yaparken söz konusu yardımcı metinlerin dini inanç bakımdan öğrencileri ne derece destekledikleri ve desteklerinde ne derece etkili olabildiklerini görmeye çalıştık. Burada onların öğrencileri motive edebildiklerini kesinlikle söylemiş olmuyoruz. Belki de bunların içinde beklenen destekleri sağlamayanlar ya da yeterli seviyeyi yakalayamamış olanlar bulunabilecektir. Böyle olunca yardımcı metinlerin öğrencileri ne derece yönlendirdiği de ortaya çıkmış olacaktır. Burada bizim hareket noktamız, onlara din psikolojisi açısından yaklaşmak ve öğrencilerin inançlarının oluşmasında nasıl bir rol oynadıklarını tespit etmektir. Bu şekilde, ana metinlerin gölgesinde kaldıkları düşünülen yardımcı metinlerin ne derece asıl konulara sahip çıktıklarını görmek suretiyle ilk defa böyle bir konu denemesine girilmiş olunmaktadır. Bu nedenle biz tezimizin sınırlarını dar bir alan içerisinde tutmak suretiyle ana metinlerin inceleneceği çalışmaların yanında, yardımcı metinlerin de öğrencilerin din psikolojilerinin gelişimine nasıl bir destek sağladığını tespit etmek istedik. Konunun belirlenmesi sırasında kendi mesleki gözlemlerim sonucunda çeşitli durumların ortaya çıkması, bizim bu konuya olan ilgimizin de artmasına neden olmuştur. Zira bazı öğrencilerde görmüş olduğumuz ana metinlerdeki bir takım ifadelerden doğan sıkılma ve bıkkınlık duygusunun yardımcı metinlerde de olup olmadığı merakıyla ele alınan bu çalışma bizi yeni bir durum tespitine yöneltmiştir. İşte buradan hareketle yardımcı metinlerden bizim incelemeye aldığımız şiirler, okuma 1 Sözünü ettiğimiz ders kitapları resmen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ismini taşımaktadır. Bu kitaplara 1982 anayasasının 24. maddesinde “Din Kültürü ve Ahlak Öğretimi” (Doğan/Tosun, 2003, 3) dersinden dolayı yukarıdaki isim verilse de biz çalışmamızın başlığında ve bazı yerlerde Din ve Ahlak Bilgisi ifadesini kullanmayı bilimsel açıdan daha uygun buluyoruz. 2 parçalarından oluşan yardımcı metinler ile bunların dışında resimler ve çeşitli süslemeler de bizim konumuzu oluşturmaktadır. Ayrıca çalışmamızın konusu 1983-2000 yılları arasını kapsayan Din ve Ahlak Bilgisi kitapları olduğuna göre böyle bir sınırlandırmaya gidişimizin temel sebebi 1982 Anayasası ile birlikte bu alanda yeni bir programa ve onlara bağlı ders kitapları yazımına gidilmesidir. Söz konusu programa uygun olarak yazdırılan ders kitapları 2000 yılına kadar okutulmuş ve bu tarihten sonra farklı bir program yapılmış, buna uygun olarak da farklı kitaplar yazılmıştır. İşte bizim yüksek lisans konumuz bu dönem içindeki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) kitaplarını içermekte ve bu dönemle kendisini sınırlandırmaktadır. 1.1.2. Araştırmanın Amacı Bu çalışmanın amacı öncelikle 1983-2000 yılları arasında ilk ve orta okullarda eğitim görmekte olan öğrencilerin dini inanca götürülmesinde yardımcı metinlerin yönlendirici özelliklerini belirlemektir. Bunların ana metinlerle uyumlu ve onları destekler nitelikte olup olmadıklarını belirlerken ayrıca bu metinlere kitaplarında yer veren yazarların onları seçmedeki isabet dereceleri, uyguladıkları yöntemlerin öğrencilerin seviyesine uygunluğu ve bunlara bağlı hedeflerin gerçekleştirilmesi çalışmadaki hedeflerimiz arasında bulunmaktadır. Bunun yanında çalışmamız, söz konusu metinlerin yararsız olup kitap içinde boşuna yer dolduran serpiştirmelerden oluşup oluşmadıkları düşüncesine açıklık getirme gayretindedir. Böylece bu çalışmanın aynı zamanda, gelecekte hazırlanacak olan Din ve Ahlak Bilgisi kitaplarında yer alması muhtemel yardımcı metinlerin daha olumlu yönde ve öğrencilerin dini yaşantılarını besleyici özellikte seçilmelerine katkı sağlayacağını umuyoruz. 1.1.3. Araştırmanın Varsayımları Her şeyden önce yardımcı metinler, ana metinlerin hizmetinde olan ve onların eksik kalan yönlerini tamamlama niyeti taşıyan parçalardır. Bunu söylerken bütün yardımcı metinlerin aynı rolü üstlendiklerini söylememiz söz konusu değildir. Buradan hareketle çalışmamızın konusu olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarında kullanılan yardımcı metinlerin de başta Allah olmak üzere inanç esaslarını besleyici bir nitelik taşıdığını düşünüyoruz. Özellikle gözlem yoluyla Tanrının algılanmasının O’nun çeşitli sıfatlarıyla desteklendiğini sanıyoruz. Sonra İnsan-Allah ilişkisinin inananların ihtiyaçları ortaya çıktıkça kendisini belli ettiğini düşünüyor ve bunlar çerçevesinde 3 Çocuk-Tanrı ilişkisinin bilinçlenmesinde yardımcı metinlerin destek sağlayacağını umuyoruz. Bunların yanında onlarla öğrencilerin, başta Hz. Muhammed’e ve öteki peygamberlere, onlara gönderilen kitaplara inancın teşvik edildiği, peygamberlerin hayatlarından ve seçkin Müslüman şahsiyetlerden seçilen örnek yaşantılarla öğrencilerin yönlendirilmelerine destek sağladıkları görülecektir. Ayrıca burada öğrencilere yardımcı metinlerde diğer inanç esaslarına bağlanmanın telkin edildiğine tanık olunacaktır. Sonra onların imkân nispetinde ibadetlerin yaşanmasında da hisselerine düşen fonksiyonu yerine getirmede ana metinlere aynı desteği verecekleri inancındayız. Bütün bunların yanında yardımcı metinlerin öğrencilerin ahlaki yaşayışa ve geleneksel hayata hazırlanmalarına da destek sağlayacaklarını düşünmekteyiz. 1.1.4. Araştırmanın Metodu Çalışmaya başlamadan önce konuyla ilgili kaynak taraması yapıldı ve altı tane dördüncü sınıf, altı tane beşinci sınıf, yedi tane altıncı sınıf, sekiz tane yedinci sınıf, dokuz tane sekizinci sınıf DKAB kitabı tespit edildikten sonra bu kitapların içinde bulunan yardımcı metinler belirlendi. Onları konularına göre belirli sınıflamalara ayırdıktan sonra, temel konu gruplarından hareketle geçici bir plan düzenlemesine geçildi ve onların içeriğine anlama tekniği ile nüfuz edilmeye çalışıldı. Planımız iyice oturduktan sonra konuyla ilgili bilimsel alan çalışmalarına geçildi. Böylece yardımcı metinleri ve alanı tanıdıktan sonra konuyu çok yönlü anlamaya çalıştık. Buradan açıklama, yorumlama ve tasvir metotları ile konuyu yazım safhasına geçirdik. 1.2. Din Ve Ahlak Bilgisine Psikolojik Bakış Din ve ahlak bilgisinde hayata hazırlanacak öğrencilerin zihinsel, ruhsal ve manevi açıdan geliştirilmeleri söz konusu olduğuna göre dini ve ahlaki öğrenme, eğitici ve öğrenci arasında cereyan eden bir eğitim ve öğretim olayıdır. Burada öğretme ve öğrenme söz konusu olduğuna göre öğrenme ve öğretmede işin psikolojik tarafına mutlaka bakmak gerekir. Böyle olunca her şeyden önce öğretimde öğrenciden hareket etmek gerekir. Bu demek değildir ki öğretmen ihmal edilecektir. Dolayısıyla Din Bilgisi dersinde öğrencilerin durumları ön plana koyulacak ama aynı zamanda öğretmenin öğretiminin psikolojik yönü de dikkate alınacaktır. Çünkü bu dersin öğretiminde diğer derslerde olduğu gibi fertler arası bir ilişki söz konusudur. Bunların davranışlara dönüşmesi beklendiğine göre burada öğrenci ile öğretmen ilişkisi 4 önemli bir rol oynar. Zira dini ve ahlaki öğretim ilişkilerinde karşılıklı tesir etme söz konusudur. Öğretimin verimli olmasında bu tesir ediş oldukça önemlidir. Bu bakımdan yardımcı metinlerin öğrencilerle ilişkileri, öğrencilere tesir dereceleri ve onların taşıyacağı sorumluluklar dikkate alınmak zorundadır (Yavuz, 1998, 151-154). 1.3. Din Ve Ahlak Bilgisi Kitaplarında Yardımcı Metinler Bilindiği gibi ülkemizde DKAB kitabı olarak yazılan eserlerin içeriği iki kısımdan oluşmaktadır. Bunların birisi ana metinler, ikincisi ise ana metinleri destekleyici yardımcı metinlerdir. Kuşkusuz ders kitaplarında asıl olan ana metinlerdir. Burada bunların bir kere daha vurgulanması, desteklenmesi ve ana metinde yer almayan tamamlayıcı bilgilerin yardımcı metinler halinde verilmesi düşünülmektedir. Dolayısı ile bunlar ikinci planda kalan yazılı metinler olup öğrenciyi çok rahatlatıcı, ve dinlendirici özellikleri bulunmaktadır. Ayrıca her ne kadar biz yardımcı metinlerden birinci derecede şiirler ve okuma parçalarını kastediyorsak da bunların arasına serpiştirilmiş olan resim ve bazı süslemeleri de dikkate almak istiyoruz. 5 II. BÖLÜM ÇOCUKTA ALLAH İNANCININ GELİŞMESİ 2.1. Allah’ın Öğrencilerin Zihinlerine Yerleştirilmesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarına bakıldığında ilkokul dördüncü sınıftan itibaren sekizinci sınıfa kadar öğrencilere Allah’la ilgili verilen bilgiler ışığında onları ruhen inanmaya hazırlama ve inançlarını pekiştirme adına yardımcı metinlerin destek vermeye çalıştıkları görülmektedir. Buna göre ders kitapları çocukların öğrenmeye hazır olduklarından haberdar gibidirler. Buradan hareketle söz konusu metinler onlara sunulmak suretiyle dini inanca hazırlanmalarına ya da mevcut inançlarının güçlendirilmeye çalışıldığına tanık olmaktayız. Burada çocuklara öğretilene daha yakından bakıldığında, Allah’ın varlığı ve birliği ön plana geçmektedir. Bunu, O’nun yaratıcılığı izlemektedir. Öyleyse bunlar öğrencilerin bilmekle sorumlu oldukları ilk bilgilerdir ve İslam dininin telkin ettiği inancın en önemli temel taşıdır. Bu aynı zamanda dini inancın hareket noktasıdır. Böylece genelde aile ocağında başladığına tanık olduğumuz dini inanç, okul çağında ya pekişmeye başlamakta ya da inançla fiilen yeni karşılaşanlar için onlar buna hazırlanmaktadırlar. Burada söz konusu olan, çocuklardaki bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme arzusunun uyandırılma veya güçlendirilmesi yoluna gidilmesidir. Çünkü başlangıçta ‘güçsüz ve yardıma muhtaç çocukta görünmeyen ve henüz açıklanmamış fakat açıklanması gereken bitmez tükenmez bir merak duygusu vardır. Onda mevcut olan, kendisine yardım edecek ve koruyacak sonsuz bir kuvvet olan henüz isim takamadığı ama zamanla “kutsal ve mutlak” dendiğini öğreneceği Allah’ı durmadan ararken, ailede ya da okulda O’nun ismini duyunca O’na ait ilk bilgileri almış olur. İşte bu noktada çocuktaki öğrenme özleminin teşvik edilmesi ve uyandırılması gerekir’ (Yavuz, 1983, 40). Ancak yardımcı metinlerin bu hedefi ne derece gerçekleştireceği tartışma konusudur. Bu açıdan bakıldığında Allah’ın öğretimi ile ilgili yardımcı metinlerin öğrenciler için bir ihtiyaç olan teşvik etme görevini de ne derece yerine getirebildiği sorusu cevap bekleyen ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Nitekim, Allah’ın var ve bir oluşuyla ilgili olarak yardımcı metinlere bakıldığında özellikle şiir türündeki metinlerde Allah’ın varlığı ve bir oluşu öğrencilere telkin edilmek suretiyle zihinsel manada bu düşünce pekiştirilmeye çalışılmaktadır. 6 Bunların bazılarında “Kelime-i Tevhit” , “Birlik” ve diğer başlıklar altında bu konu bütün metne yayarak vurgulanmaya çalışılırken, bazılarında ise farklı konuların içinde bu düşünce işlenmeye çalışılmaktadır. Ancak bunların asıl beklentilere ne derece cevap vereceği tartışma konusudur. Burada dördüncü sınıf DKAB kitaplarına bakıldığında İslam dininin temel taşı olan Allah’ın bir olması hemen hemen bütün kitaplarda yer almaktadır. Örneğin bu “Birlik” (Yavuz/Günay, 1989, 62; Algül/Çetin/Öcal, 1999, 62; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 114) adlı şiirde açıkça görülmektedir. “İkilik yok birlik var Yalnız bunda dirlik var Yalnız bundadır felah La ilahe illallah” denirken burada öğrenciye Allah’ın bir olduğu düşüncesinin net bir şekilde verildiği görülmektedir. Bununla öğrenciye böyle bir inancı taşımak suretiyle, insanın dirliğe, huzura ve kurtuluşa ulaşacağı telkini yapılmaktadır. Öyleyse birlik inancının kalplere yerleştirilmesi, insanlığın kurtuluşunun ilk hareket noktasını oluşturmaktadır. Ancak bu inancın kuru bir bilgi oluşundan öğrencinin kurtarılması gerekmektedir. Yine benzer bir yardımcı metin olan “Tevhit” şiirinde (Gündüz, 2000, 59), her kıtanın son mısrası Allah’ın bir olmasının ifadesi olan tevhit cümlesiyle tamamlanmaktadır. Nitekim ilgili kıtada görüldüğü üzere tevhit cümlesinin kalpleri rahatlattığı, üzüntüden insanı kurtardığı, İslam’ın temel yapı taşı olduğu, gönüllere sevinç kattığı ifade edilmektedir. Bu şekilde tevhit düşüncesi ve duygusu öğrencilerin akıllarına ve yüreklerine yerleştirilmek suretiyle onlara, Allah’a yönelip O’na kulluk eden bireyler haline gelmeleri tavsiye edilmektedir. Böylece inananın tevhit cümlesini her telaffuz edişinde onun içindeki manayı düşünerek huzurlu ve mutlu olacağına vurgu yapılmakta ve öğrenciler bu ifadenin içeriğini öğrenip ruhlarında bunu hissetmeye özendirilmektedirler. Çünkü, ‘inanma, bağlanma, güvenme olayları hayatın akışı içinde dini ve ahlaki bağlılık şeklinde kendini duyurmakta ve bu manevi ihtiyacı karşılamaları beklenmektedir’ (Yavuz, 1998, 131). Sonuç itibariyle bu örnekle öğrencilerin kelime-i tevhit cümlesini öğrenip bunun şuuruna varan, inanma ve bağlanma ihtiyacını gideren, kendilerini böylece mutlu hisseden insan olmaları umut edilmektedir. Bunların dışında bir başka örnek de “Dilimin Güzel Sesi” (Aşkar/Er/Koymaz, 1994, 4; Gündüz, 2000, 14) adlı şiirde görülmektedir. “Birsin Allah’ım birsin Her şeyi Sen bilirsin” 7 şeklindeki samimi ifadelerden oluşan bu dörtlük, üç kıta olan şiirin başını ve sonunu oluşturmaktadır. Şiirin iki kıtasında da bu derece içten bir biçimde Allah’ın birliğinin işlenişi, tevhit inancının İslam’da nedenli önem taşıdığını ortaya koymaktadır. Bütün bunlarla birlikte aslında sözü edilen bu yardımcı metnin öğrencilerin zihinsel ve ruhsal olarak beslenme niyetini taşıdığını söylemeliyiz. Bununla onların kolayca ve içten bir şekilde zihinsel ve ruhsal bakımdan Allah’a bağlanmaya, samimi bir biçimde O’na götürülmeye çalışıldıklarını düşünmekteyiz. Burada sözü edilen şiirlerin hepsinde Allah’ın birliği, şiirlerin tamamına hakimdir. Bazılarında ise farklı temaları içeren metinlere konu birer mısra halinde serpiştirilmiştir. Örneğin; bunlardan biri “İslam’ın Şartları” (Günay/Yavuz, 1989, 59; Ünal/Çakır, 2000, 38; Gündüz, 2000,56; Canbulan, 2000, 62) adlı şiirdir. Burada genel konu İslam’ın ana prensipleri olmasına rağmen, şiirin son kıtasına Kelime-i tevhit ifadesi bir mısra halinde serpiştirilmiştir. ‘Dini bilgilerin öğretilmesinde öğrencilerin anlamasını ve onlara iyice nüfuz edebilmesini temin etmek için metodik arayışlar içine girilmesi normal bir hareket tarzıdır’ (Yavuz, 1998, 19). Ancak bu şiirin mevcut alandaki ders kitaplarında tekrarlanan bir metot ile sunulduğunu görüyoruz. Bu da söz konusu şiirle verilmek istenen bilgilerin aynı yardımcı metin ile senelerce, tekrar tekrar kullanılmasının öğrencileri bıkkınlığa sürükleyebileceği ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Bu durum, yazarların daha önceki yıllarda yazılmış olan kitaplara bakmadan kendi metnini yazarken buna uygun olduğunu görerek “bu uygun mu? uygun” mantığından hareket edip kolayca işin içinden çıkma isteklerinden kaynaklanmaktadır. Zira burada söz konusu düşüncenin aynı konuyla alakalı olarak farklı yardımcı metin ile desteklenmediğini tespit etmiş bulunuyoruz. Aslında bu da, öğrencilerin konuya ısındırılmalarında ciddi bir destek sağlayamadığı kanısını doğurmaktadır. Söz konusu yardımcı metinlerin, öğrenciye gerçekten destek sağlaması beklenirken yukarıdaki gibi bir hareket tarzını terk etmek gerekmektedir. Bunlar gibi Allah’ın varlığı ve birliği düşüncesinin tüm metin içerisine birer cümle halinde serpiştirildiğini başka yardımcı metinlerde de görmekteyiz (Günay/Yavuz, 1989, 19; Canbulan, 2000, 93, 61). Öte yandan aynı konuda beşinci sınıf DKAB kitaplarına bakıldığında, Allah’ın var ve bir olmasıyla ilgili “La İlahe İllallah” (Bilgin, 1993, 18) adlı şiir, dördüncü sınıf kitabındaki “Birlik” (Günay/Yavuz, 1989, 62; ) adlı şiir ile aynı içeriğe sahiptir. Bunlar birbirleri ile yakın tarihler arasında yayınlandığı halde sonraki yazarların öncekilerden habersiz olmaları büyük bir eksiklik olarak görülmektedir. Öğrencilerin yeniden aynı şiirle karşılaşmalarının, onların üzerinde olumlu etki yapacağı kanısında değiliz. Bu 8 şiire, A. Tanrıverdi’nin beşinci sınıf kitabında da “Birlik” (Tanrıverdi, 2000a, 6) ismiyle daha sonraki yıllarda yeniden rastlanmaktadır. Öğrenci bunlarla karşılaştıkça sonraki karşılaşmalar işin tesir derecesini azaltacaktır. Sonra onların bunlardan ilk bakışta herhangi bir fayda sağlayacağı düşünülmemektedir. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus maalesef, ‘yazılmış olan ders kitaplarına bakıldığında bazılarının pedagojik ve psikolojik özelliklerden uzak olduğu gerçeğidir’ (Yavuz, 1998, 181). Bunun böyle olduğunu yukarıda geçmiş tarihle yer alan iki beşinci sınıfta kullanılan yardımcı metinde görmekteyiz. Çünkü bu kitaplar, dördüncü sınıf kitabında geçmiş olan yardımcı metni olduğu gibi kendi kitaplarında kullanarak, öğrencilerin iki sene üst üste aynı şiirle karşılaşmalarını önleyememişlerdir. Bu tür tekrarlar öğrencilerin sıkılmalarına da neden olabilir. Eğer yardımcı metinler tekrar edilmesi gerekli olan bir içeriğe sahip ise bu içeriklerin farklı yardımcı metinlerle işlenmesinin daha uygun olacağını düşünmekteyiz. Ayrıca dördüncü sınıf kitaplarının bir (Günay /Yavuz, 1989,19) diğer kısmında yer alan “Benim Dinim” ismiyle “Ben Bir Müslümanım” (Canbulan, 2000, 61) adlı şiirin, beşinci sınıf kitaplarının birinde “Benim Dinim” ( Demirbaş/Manaz, 1996, 54) ismiyle yeniden yer alması, iki sene üst üste öğrencilerin yine aynı şiirle karşılaşmaları sonucunu doğurmakta, bu da onların meraklarını arttırmada ve onlara yeni bir kazanım sağlamada şiirlerin etkisiz bir rol oynamasına yol açmaktadır. Nitekim “inanmaya geçişte kavrama ve anlama hadisesiyle karşılaşıldığını ve dinin anlaşılmasında insanın bilgilendirilmesinin önemli olduğunu” biliyoruz (Yavuz, 1998, 160). Burada, verilen şiirlerin öğrencilere sağlayacağı zihinsel ve ruhsal kazanımları yanında, olumlu etkiden ziyade onlar üzerinde ilgi ve hevesi yavaşça köreltici bir etki de yapabilir. Böyle bir duygunun uyanmasından uzak durmak gerekir. Halbuki ders kitaplarında yer alan her türlü materyalin öğrencilerin heves ve meraklarını devam ettirici bir nitelik taşıması gerekirken, yerine göre tekrarlanan yardımcı metinlerin asıl metinleri besler ve destekler nitelikte olması beklenmektedir. Bu da öğrencileri sıkmayan metinlerle olacaktır. Seçilecek metinler öğrencilerin derse olan merak ve ilgilerini çekebilecek nitelik taşıdığında durum olumlu değerlendirilecektir. Örneğin; Allah’ın bir olmasıyla ilgili beşinci sınıf kitabında yer alan ve orijinal bir nitelik taşıyan “Tevhit” (Tekışık/Kahveci, 2000, 14) adlı şiirin her kıtasının sonunda “La ilahe illallah” ifadesi tekrarlanarak şiir içerisinde bu kelime ve anlamı öğrencilerin zihinlerine yerleştirilmeye, manevi açıdan bu onlara hissettirilmeye 9 çalışılmaktadır. Burada bilinçlendirmenin de harekete geçirildiğini söyleyebiliriz. Böylece, şiir ana metinle uygunluk arz etmektedir. Zira ana metinde tevhit cümlesinin anlamı verilerek akabinde gelen şiirle bu cümle tekrar edilmek suretiyle pekiştirilmektedir. Ayrıca şiirden daha çok yararlanmak için bilinmeyen kelimelerin dipnotla açıklanması öğrencilerin şiiri anlamasına yardımcı olmaktadır. Allah’ın var ve bir oluşu ile ilgili altıncı, yedinci ve sekizinci sınıf DKAB kitaplarına sıra ile bakıldığında bir Din ve Ahlak Bilgisi kitabında ya birkaç tane yardımcı metne rastlandığına ya da hiçbir kitapta rastlanmadığına tanık oluyoruz. Altıncı ve yedinci sınıf kitaplarında, daha önceki sınıflarda okutulan ders kitaplarında yer alan birkaç şiir ile bu konu ele alınmaktadır. Bunlardan en fazla tekrar edilen yardımcı metin alt sınıflarda da okutulan “Benim Dinim” (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a, 17; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 14; Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995, 15; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 106; Arışahin/Doğru, 1995b, 96) şiiridir. Daha önceki sayfalarda bahsi geçen şiirin konuyla ilgili içeriğine yer verildiği için okuyucuyu sıkmamak adına burada tekrar yer verilmemesinin uygun olmadığını düşünüyoruz. Bu şiir dört altıncı sınıf ve bir yedinci sınıf kitabında yer almıştır. Yukarıdaki şiir gibi daha önce değerlendirilmesi yapılmış olan, altıncı ve yedinci sınıf kitaplarında yer alan bir diğer şiir “Birlik” adlı şiirdir (Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 24; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 114). Bunlarla beraber “Derviş Dedenin Dilinden” (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a, 40) adlı okuma metninde çocuklara dini bilgiler veren bir dedenin, Kelime-i tevhit cümlesini de (La ilahe illallah) açıklayarak Yaratıcı’nın var ve bir olduğu düşüncesini çocuklara anlatmak suretiyle onların zihinlerinde Allah’ın birliği tasavvurunun daha da pekişmesine gayret edilmektedir. Yedinci sınıf kitaplarının birinde bu konuyla ilgili iki tane şiire rastlanmıştır. Bunlardan biri dördüncü ve beşinci sınıf kitaplarında da yer alan “Dilimin Güzel Sesi” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 9) adlı şiir, diğeri ise aynı yazarların “Allah” (1993, 16) şiiridir. Bu şiirlerde Allah’ın genel olarak sıfatları verilmekle beraber O’nun varlığına vurgu yapılmaktadır. Bunlar aynı konuyu destekleyen iki farklı şiirdir. Sekizinci sınıf kitaplarında ise bu konuyla ilgili hiçbir yardımcı metin bulunamamıştır. Dördüncü ve beşinci sınıf kitaplarında yer alan yardımcı metinlerin aynı şekilleriyle üst sınıf kitaplarında da geçmesi, öğrencilerde bir sıkılmaya yol açabilir. Hep aynı yardımcı metinleri görmek onlarda motivasyon eksikliği yaratabilir. Bunlar onların konuya dikkatlerini çekemeyen metinler haline dönüşebilir. Bu nedenle bahsi geçen şiirlerin 10 yerine, daha önceki kitaplarda yer almayan yardımcı metinlerin seçilmesinin daha uygun olacağını düşünüyoruz. Genel olarak Allah’ın var ve bir olduğu inancını öğrencilerin dini yaşayışlarına yerleştirmeye çalışan bu yardımcı metinler, kelime-i tevhit cümlesini klasik din bilgisine dayanarak vermektedir. Dini inancın başlangıcı olan bu ifade yardımcı metinlerin içerisine serpiştirilerek onların zihinlerinde pekiştirilmeye çalışılmaktadır. Buradaki eksiklik, bazı sınıflarda aynı şiirlerin kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca bu kelime genelde ezbere yönelik olup sadece dinin temel prensibi olan Yaratanın bir olması esasını teorik olarak öğrencilere sunmaktadır. Bu nedenle de öğrencilerin inanç hayatlarına katkısı sadece, zihinlerine bu ifadenin işlenmesi ve daha sonra öğrenecekleri bilgileri bu temel üzerine inşa etmeleri yönünde olacaktır. 2.1.1. Gözlem Yolu İle İlahi Varlığın Algılanışı Burada Allah’ın varlığı ve birliği konusunun gözlem yöntemi ile zihinsel ve ruhsal açıdan pekiştirildiğini görüyoruz. Bu bakımdan, duygusal ve zihinsel yönlerden farklı yapılar sergileyen insanın içinde ‘dini inancın kendini göstermesini eğitim ve öğretimle belirlemek mümkündür. Yalnız çocukların bazılarında bağlanma, bazılarında ise zihinsel gücün iticiliğinde düşüncenin daha ağır bastığı’ görülecektir (Yavuz, 1998, 121). Buradan hareketle yardımcı metinlere bakıldığında, onların amaçlarının gerçekleştirilmesi sırasında bazen telkin yolunun tercih edilip öğrencilerin Allah’a itilişi söz konusu iken, bazen de zihinlerinde düşünceler üretilmek suretiyle onların ruhlarına bu inanç yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Konumuzla ilgili dördüncü ve beşinci sınıf kitaplarında yoğun bir şekilde resim, şiir ve okuma metinlerinin yer aldığı tespit edilmiştir. Bu metinlerle öğrencilerin duyularına hitap edilerek yer yer soru yöntemi, yeri geldikçe telkinlerle onların tasavvurları ve düşünceleri işlenmeye çalışılmaktadır. Esasen, ‘insanın fıtratında duyu organları yolu ile vardığı neticelerin mevcudiyetine inanmak vardır. Yapısı itibariyle insan duyuları yolu ile kavrayamadığı bir takım şeylerin varlığına kolayca inanır. Zaten onu hayvanlar aleminden ayırt eden en büyük meziyeti budur’ (Kutub, tarihsiz, 136) . Öğrencilerin duyularına hitap edilen metinlerden ilki, dördüncü sınıf kitaplarının üçünde de görülen “Allah Sevgisi” adlı şiirdir. Burada sabahleyin güneşi, gece ayı kimin çıkardığı, dünyaya ışık verenin, yıldızları parlatanın, baharda bitkileri yetiştirenin kim olduğu, bülbüllerin ormana yuva yaparak ötmesinin kimin tarafından 11 gerçekleştirildiği, annelere sevme hissini, vatan millet sevgisini kimin verdiği soruları şiirleştirilerek öğrencilerin zihinlerinde Allah’ın buldurulması amaçlanmaktadır (Günay/Yavuz, 1989, 5-6 ; Ünal/Çakır, 2000, 15; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 6). Şiirin, onların anlayışlarına uygun, kafiyeleriyle sürükleyici ve sorularıyla düşündürücü olan bir yardımcı metin olduğu görülmektedir. Böylece Allah hakkında öğrenciler için etkileyici bir metin seçilmiştir. Onlara çevreden örnekler verilerek Allah tasavvurları zenginleştirilmiş ve buradan hareketle onlar zihinsel bakımdan düşünmeye daha çok sevk edilebilmişlerdir. Bu da beraberinde akıl ve iradelerinin daha çok işletilmesine imkân sağlamış görünmektedir. Nitekim yukarıdaki bu şiirin hemen üst kısmında rengarenk kuşlardan ve bazı çiçeklerden oluşan bir resim (Günay/Yavuz, 1989, 5) bulunmaktadır. Bu resim şiirle birlikte birbirini bütünlemektedir. Zira doğadaki varlılardan olan kuşlar ve çiçekler gibi canlıları, öğrenciler sürekli gözlemekte, şiirle sorulan her şeyi kimin yarattığı sorusu bu gözlemle beraber yaratılanlardan yaratana açılma imkânı bulabilmektedir. Öğrencilerin bunu görsel olarak fark etmesi açısından resim, şiirle birlikte bütünleşmiş gibidir. Yine “Küçüğe Sorular” (Ünal/Çakır, 2000, 12; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 10; Gündüz, 2000,18) adlı başka bir şiirde öğrencilere gülen gözlerin, tatlı sözlerin, kıvır kıvır saçların, pamuk avuçların, ağaçların, dudakların, yanakların, ayakların, aile fertlerinin nasıl meydana geldiği sorusu sorularak onların düşünmeleri sağlanmaya gayret edilmektedir. Çünkü “kişinin, kendi yaratılışını ve tabiattaki sayısız varlıkların düzenliliğini düşünmesi onu, Allah’ın varlığı ve birliğine inanmaya yöneltir” (Uyanık, 2008, 145). Böylece onların yeni düşünceler ile bilinçlendirilmeye çalışılması olumlu bir hareket tarzıdır. Aslında yardımcı metinlerin bu tür ifadeleri öğrencilerin zihinlerini yormadan işlemesi, bir bakıma onların gözlemlerle kolayca düşünceye geçişlerini sağlamaktadır. Öğrencilerin bedensel, zihinsel ve ruhsal gelişmeleri ilerledikçe kendilerinde gerçekleşecek olan değişmeler ve bireysel gelişmeler yanında diğer farklılıklar da yeri geldikçe onların ilgisini çekecektir. Bu metin bir bakıma onların dikkatini bunlara çeken bir özelliğe sahiptir. Ayrıca üç ayrı dördüncü sınıf kitabında yer alan bu şiir M. Ünal ve N. Çakır’ın kitabında kız ve erkek öğrenciden oluşan resimle (2000, 12) desteklenmektedir. Aslında bu resimle şiirin muhatabının “Bilir misin güzel çocuk?” mısrasına rağmen küçük çocuklar yerine öğrencilerin seçilmesi, belki de onların etkilenmeye çalışılmasına yönelik bir gayret olabilir. Bu özelliği ile o, yardımcı metnin içeriğini kısmen de olsa öğrencilere sunan bir resimdir. 12 Bunun yanında M. Aşkar, S. Er ve R. Kaymaz’ın yazdığı dördüncü sınıf kitabındaki “Nokta” (1994, 4) isimli şiirde, öğrencilerin yabancılık çekmedikleri benzetmeler ve onların anlayabilecekleri ifadeler kullanılarak Allah’ın varlığının zorunlu oluşu onlara benimsetilmeye çalışılmaktadır. Nitekim nokta şiirinde öğrencilerin ders yaparken kullandıkları nokta işareti ele alınmış, her noktayı koyanın var olduğu gibi güneşi de yerine koyan bir varlığın bulunduğu belirtilmiştir. Buradaki noktanın mecazi bir anlamı da bir olayın sona ermesinin ilanı şeklinde kullanılabilir. Fakat bu anlamda kullanılan noktalama işareti dördüncü sınıf öğrencilerinin anlayabilecekleri düzeyde değildir. Çünkü hepimizin bildiği noktalama işareti ile bir olayın sahibinin ilanı ve bununla ilgili olarak her şeyin sonunda var edicisi olan Allah’ın çağrıştırılması oldukça güç olduğu düşünülmektedir. Burada her varlığın ve onun varlığının sebebinin ifade edilmesi yani asıl varlığı hatırlatması bu yaştaki çocuklar için kolay değildir. Dikkatli bakıldığında burada güç olan güneşi yerine koyan birisinin anlaşılması değil her olayı noktalayan birinin olduğunun anlaşılmasıdır. Bir olayın noktalanması ne demek anlaşılması güç olan budur. Şiirin devamında öğrenciye akşam eve gidince annelerinin kendilerine yemek verdiği gibi ağaçlara da meyve veren birinin olduğu ve sebepsiz hiçbir şeyin olmayacağı onlara hatırlatılmakta ve böylece gözlemlerle elde edilen algılamalar doğrultusunda zihinlerde Allah’ın var olduğu düşüncesi uyandırılmaya çalışılmaktadır. Bütün bu gözlemler desteğinde Allah’ı tanıtmak suretiyle ruhlarında bu inancı bulunduranların mutluluğa ulaşacakları vurgulanmaktadır. Burada ‘Allah tasavvuruyla ilgili olan durum Allah’ın var olmasının tasavvura imkân vermesidir. Çocuklar O’nun varlığını, zorunlu bir varlık olarak görmektedirler. Başta kendi olmak üzere, herkese ve varlıkların tümüne var oluşu sağlayan yalnız odur. O kesin olarak var olmalı ki, öteki varlıklar da olabilsin’ (Yavuz, 1983, 172). Aynı görüşü destekleyen bir diğer düşünce ise ‘7 yaşından itibaren genellikle çocukların Allah tasavvuru oldukça açıklık kazanır. Bu yaşlarda onların zihninde “sebeplilik” fikrinin gelişmeye başlaması bütün olayların gerisinde yer alan bir “ilk sebep” arayışının hareketliliği ile çocuklar Allah’a yönelir. Onlar Allah’ın varlığını zorunlu görürler’ sözleri ile Hökelekli’ye aittir (1993, 257). Bu düşüncelerden hareketle onlar her şeyin bir sebebi vardır ilkesini temel alarak Allah’ın varlığına ulaşma imkânına kavuşacaklardır. Bunun dışında bir başka şiir ise “Din” (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 4) ismini taşımaktadır. Burada yazarların benzetmelerle öğrencilerin akıllarına nüfuz etmeye çalışarak onları Allah’ın varlığına inandırmaya çabaladıkları görülmektedir. Buradan 13 hareketle yukarıda belirttiğimiz gibi örneğin; okuduğumuz bir kitabın, gördüğümüz güzel bir binanın sahibi olduğu gibi, yerlerin ve göklerin de bir sahibi bulunduğu görüşü öğrencilere telkin edilmekte ve yine sebeplilik ilkesi ile onlar Allah’a ulaştırılmak istenmektedir. Yine yukarıdaki örneklerde olduğu gibi Ü. Günay ve K. Yavuz’un “Her Şeyi Bir Yaratan Var” (1989, 6-7) isimli okuma parçasında ünlü mezhep imamlarımızdan İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin Allah’a inanmayan birisi ile aralarında geçen konuşması verilerek öğrencilerin inançları güçlendirilmek istenmektedir. Bu parçada Ebu Hanife ile o kişi, Allah’ın varlığı ve yokluğu konusunda görüşürken yaşadığı bir olayı ateist olan kişiye de yaşatarak onun zihninde bu gerçeği kanıtlamaya çalışmaktadır. Allah’ın varlığını veya yokluğunu ispat edecekleri buluşma yerine Ebu Hanife gecikerek gider ve buna sebep olarak da geçeceği nehrin üzerindeki köprünün yıkıldığını, ağaçların kesilip kendi kendine ustasız, mütahitsiz köprü olmasını beklediğini öne sürer. Ateist, kendiliğinden bir köprü olamayacağını söyleyip böyle bir şeyin mümkün olmadığını ifade edince Ebu Hanife de bu kâinatın ustasız kendi kendine var olabileceğini nasıl düşündüğünü sorar. O, “Bir yaprak bile kendiliğinden kımıldamadığına göre neticede her şeyin mutlaka bir sebebinin bulunduğunu akıl erdiremiyor musun?” sorusuyla inkarcı kişiyi sıkıştırır. Böylece soru-cevap şeklinde gelişen metin ile öğrencilerin kolayca Allah’ın varlığına inanmalarının desteklemesini temin etmek için konuyla onların zihinsel doyuma kısa yoldan ulaştırılmaya çalışıldıkları görülmektedir. Ayrıca beşinci sınıf DKAB kitaplarına bakıldığında gözlem yolu ile Allah’ın varlığını algılamamıza yardımcı olan metinlerin çok ilginç bir sınıflama oluşturduğu görülmektedir. Bu sınıfın kitabında konuyla ilgili altı şiir, altı okuma parçası ve iki tane de resim olduğu tespit edilmiştir. Söz konusu metinlere bakıldığında genelde içerik bakımından aynı oldukları görülmekle beraber biz burada birbirine benzeyen örneklerden bazılarını ortaya koyduktan sonra birbirinden farklı ve dikkat çekici olanlara da yer vermeyi düşünüyoruz. Bu metinlerden bazıları öğrencileri düşündürmeye götürmekte ve onları akılla doyurmaya çalışmaktadır. Bir kısmı da telkine daha çok ağırlık vererek öğrencileri yönlendirmek suretiyle Allah’ın varlığına doğru onları itmektedir. Bunlardan ilki olan, A. Demirbaş ve A. Manaz’ın ders kitabında yer alan “Yaratan Birisi Var” (1996, 14) adlı şiirde, öğrencilere duyuların algılamalarıyla gözlemlediği maddelerden örnekler verilerek neticede her şeyin bir var edicisi olduğunun telkin edildiği görülmektedir. Nitekim ağaçlara yapraklarını, insanlara 14 saçlarını veren, hayvanların tüylerini, melekleri, insanları, balıkları, güneşi, ayı, yıldızları kısaca her şeyi var eden bir varlığın olduğu söylenerek mutlak bir yaratıcının vazgeçilmezliği vurgulanmakta ve her insanın zorunlu olarak bu varlığa ihtiyaç duyduğu öğrencilere telkin edilmeye çalışılmaktadır. Bu haliyle şiir öğrencinin anlama gücünü olumlu yönde işlemeye çalışarak onun duygularını da uyandırmaya gayret etmektedir. Esasen şiir, ana metni destekleyici paralelde, anlaşılması kolay bir nitelik taşımaktadır. Bununla birlikte onun dilinin sade ve anlaşılır olmasının, öğrencilerin verilen örnekleri algılamalarını kolaylaştırdığı gözlenmektedir. Sonuç olarak bu ve buna benzer şiirlerle öğrencilerin zihninde uyandırılmak istenen, onlara düşüncede Allah’ın varlığının duyurulmasıdır. Bunlar işlenirken de, Allah’ın varlığından şüphe etmeye herhangi bir fırsat verilmediği sezilmektedir. Ayrıca “Bu Düzeni Kim Kurdu” (Demirbaş/Manaz, 1996, 31) adlı okuma parçasında da aynı şekilde hareket edildiğine tanık oluyoruz. Burada farklı olan, asıl konuyu telkin eden bir bireyin bulunmasıdır. Bu kişi sevgili kardeşim hitabıyla söze başlayarak örneklerine geçmektedir. O, bu örneklerde güneşin her gün doğudan doğuşu, dünya ile onun uzaklığının mükemmel bir şekilde ayarlanışı, vücut organları arasındaki ahenkli uyum, insanların görünüş yönünden farklı oluşu hatta kişilerin parmak izlerinin bile ayrı olması ve buna benzer doğadan yer alan çok çeşitli gözlemleri kullanmaktadır. Bu şekilde öğrenciler meraklandırma ve hayretler içine çekilmek suretiyle onların zihninde bunların kendiliğinden olmadığı düşüncesi uyandırılmaya çalışılmaktadır. Böylece örnekler üzerinde düşünmekle öğrenciler Allah’a ulaştırılmak istenmektedir. Bu nitelikte bir başka yardımcı metine de rastlanmaktadır (Demirbaş/Manaz, 1996, 17 ). Yine başka bir beşinci sınıf kitabında A. Tanrıverdi “Hz. İbrahim Allah’ı Arıyor” (2000, 15-16) adlı okuma metni ile öğrenciler Kur’an’da da geçen bir metottan esinlenerek Allah’ın varlığını anlamaya sevk edilmeye çalışılmaktadır. Halbuki aynı yöntem daha önce Ü. Günay ve K. Yavuz’un kitabında da (1989, 17-18) kendisini göstermiştir. Bu metinlerde İbrahim Peygamber’in Allah’ı arayışı, öğrencileri hem düşünmeye sevk etmiş hem de Allah’ın varlığını vurgulamak için, bilinen somut örneklerden faydalanılmıştır. Olay Hz. İbrahim’in “Allah kimdir? O’nu nerede bulabilirim?” düşüncesi ile başlamış, buna bulduğu cevaplar neticesinde de adım adım Allah’a ulaşmıştır. Mesela yıldızı, dolunayı, güneşi rab edinmişken bunların tek tek doğdukları gibi batmaları onu, bu varlıkların ilah olduğu düşüncesinden uzaklaştırmıştır. Bunların kaybolduğunu görmesi onların ilah değil de, ilahın yarattıkları fikrine ulaşması sonucunu doğurmuştur. Neticede Hz. İbrahim’in zihinsel güçler 15 sayesinde gözlemlerle Allah’ın varlığına ulaştığı öğrencilere örnek olarak verilmektedir. Bunların dışında içerik ve yöntem açısından aynı olan başka yardımcı metinler de görülmektedir (Tekin, 2000, 25; Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 13). İşte yukarıda verilen metinler ve şiirlerde öğrenciler telkin yöntemi ile Allah’ın varlığına doğru doğadaki varlıklar da kullanılarak itilmektedirler. Mevcut şiirler, kâinatın insan ruhuna olan etkilerini de kullanarak bu telkini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bu şekilde ‘inanan, gerek fıtri olarak gerekse tecrübelerinden edindiği bilgi ile her şeyin bir yaratıcısı olduğunu kabul ederek son derece geniş, engin ve göz kamaştırıcı güzelliklere sahip olan kâinatın yaratanını araştırmaya başlamaktadır’’ (Kutub, tarihsiz, 271). Böylece söz konusu yardımcı metinlerle kâinatın eşsiz güzelliklerinden etkilenecek olan öğrencilere tüm bunları yaratan birisi olduğu mesajı duyuları yolu ile verilmeye çalışılmaktadır. Bu yapılırken de ‘duyu organlarının, zihnin dış dünyaya açılan pencereleri gibi olduğunu, uyarıcılar dediğimiz olaylar ve varlıklar dünyasını genellikle duyu organları vasıtasıyla algılayabildiğimizi, onların yetersiz ve rahatsız olmaları halinde duyumların niteliğini etkileyeceğini’ Şentürk, 2003, 27) de unutmamak gerekir. Yani doğru algılayabilmenin yolu bu alıcıların sağlam olmasına dayanmaktadır. Aynı içerikten oluşmasına rağmen başka bir yöntem kullanılarak ortak amaca hizmet eden yardımcı metinler de vardır. Bu metinlerde kullanılan yöntem soru-cevap tekniği ile öğrencileri düşünsel aktivitede bulundurarak gözlemlenebilen nesneler yardımı ile onları Allah’ın varlığına ulaştıran bir yöntemdir. Bunun uygulaması yapılırken “çocuğa, özellikle onu kendi hayat tecrübesi ve yaşadığı somut olaylar çerçevesinde, onun zihnini karıştırmayacak tabii düzenin akışı ve mantığı içerisinde verilmelidir. Daha yüksek ve karmaşık bir bilgi aktaran öğretim şekli çocuğun algısı dışında kalır” (Hökelekli ,1993, 261). H.H. Tekışık ve N. Kahveci (2000,12) ve Ü. Günay ve K. Yavuz’un (1989, 5-6) kitaplarına aldıkları “Allah Sevgisi” adlı şiirde yukarıda anlatılan tekniğin kullanıldığı görülmektedir. Burada konumuzla ilgili olarak öğrencilerin belirli bir yöne doğru götürülmesi hedeflenirken yine doğadan hareket edilerek güneşi kimin ışıttığı, ayı kimin çıkardığı, yıldızları kimin parlattığı, fidana yeşil rengini, bülbüle güzel sesini, annelere sevme hissini kimin verdiği sorularına öğrencilerin tek bir cevap vermeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Böylece cevap olarak “Allah” kelimesinin verilmesi beklenerek bu duygu ve düşüncenin zihinlere ve ruhlara yerleştirilmesi amaçlanmaktadır. Burada “çocuğun görülen ve görülmeyen, bilinen ve bilinmeyen her şeyin yaratıcısı olarak 16 öğrendiği Allah’a yaklaşması yine yaratıklar üzerinde düşünerek olmaktadır. Allah’ı arayan çocuğun zihni, yine O’nu bulmak için insanların, canlıların, dünyanın, ekinlerin, çayırların, suların yaratılışları üzerinde düşünceler yürütmektedir” (Yavuz, 1983, 207). Yine “Bir Yaratan Var Bizi” (Tanrıverdi, 2000a, 4 ) adlı şiirde aynı yöntem kullanılarak Allah’ın varlığı konusu soru cevapla geliştirilmeye ve böylece bu hususta öğrenci tatmin edilmeye çalışılmaktadır. Bu şiirde O’nun varlığı örneklerle ele alınırken soru cevap yöntemi kullanılmıştır. Çocuğun sorduğu “dünya da niçin varız, niçin dua ederiz, niçin namaz kılarız?” gibi sorulara baba “yeşil ormanları, mavi denizleri var eden için bütün bunların yapıldığı” cevabını verir. Çocuğun “Allah’ı niçin göremiyoruz?” sorusuna da babası “nefesin, sesin, aklın da var olduğunu fakat görünmediğini” örnek olarak verir. İnsanların var olmasının bile O’nun varlığının göstergesi olduğunu belirtir. Şiirin soru cevap şeklinde verilmiş olması öğrencilere zihni faaliyette bulunma imkânı sunmaktadır. Böylece öğrenciler Allah’ın varlığı üzerinde düşünerek gözlemlerden faydalandırılmaktadırlar. Ayrıca burada içerik ve yöntem olarak aynı olan yardımcı metinlerin olduğunu da tespit etmiş bulunuyoruz (Günay/Yavuz, 1989, 8; Tekışık/Kahveci, 2000, 22-23). Bu yardımcı metindeki yöntemde olduğu gibi “çocuk da yaratılanları merak eder; onlara sorularıyla yaklaşmaya ve onları yakından tanımaya çalışırken bu, aynı zamanda çocuklarca yaratıcının tanınmasına ve çocukların O’na yaklaşmalarına neden olur” (Yavuz, 1983, 207). Bütün bunlarla birlikte M. Ünal, N. Çakır ve İ. Özkan’ın yazmış oldukları beşinci sınıf kitabında yer alan “Allah” (2000, 15) isimli şiir ile “İmam-ı Azam ve İnançsız Kişi” (2000, 13) adlı okuma parçasının dördüncü sınıf kitaplarında da yer aldıkları tespit edilmiştir. Bu haliyle metinler önceki kitapların tekrarı haline gelmiş olup konuların yardımcı metinler yönünden zayıf kalmasına yol açmaktadır. Bununla beraber dördüncü sınıf kitaplarının tekrarı haline gelmiş olan bu kitap yardımcı metinler yönünden çok zayıftır. Kitabın sadece bu ünitesindeki yardımcı metinler değil bütün ünitelerdeki metinler geçmiş kitapların tekrarı niteliğinde olduğu için o eleştiriyi hak etmektedir. Diğer taraftan konu ile ilgili altıncı, yedinci, ve sekizinci sınıf kitaplarına bakıldığında yardımcı metinlerde yeterli bilgiler bulunmamaktadır. Bu nedenle bu sınıfları içeren ders kitaplarının bir arada değerlendirilmesinin daha uygun olacağını düşünüyoruz. Sonra yazarlar önceki kitapları kontrol etmeden dördüncü ve beşinci sınıf kitaplarında yer alan yardımcı metinlere kendi kitaplarında da yeniden yer verdikleri için öğrenciler açısından yeni bir kazanımda bulunamadıkları gibi kendilerini onlar 17 karşısında verimsiz duruma düşürmektedirler. Bu da çocukların heveslerinin kırılmasına, meraklarının yok olmasına ve yardımcı metinlere karşı duyarsız kalmalarına zemin hazırlamaktadır. Nitekim konuyla ilgili karşılaşılan metinler dördüncü ve beşinci sınıf kitaplarında yer alanlarla aynı nitelik taşımaktadır. Örneğin; M. Aşkar, S. Er ve R. Kaymaz’ın dördüncü sınıf kitabında yer alan “Din” (1994, 13) şiiri; beşinci sınıf kitabında “Allah” (Ünal/Çakır/Özkan, 2000a,15), yedinci sınıf kitabında “Allah Duygusu” (Algül/Öcal/Çetin’in 1995, 12), A. Tanrıverdi’nin altıncı sınıf kitabında da “Din” (1997, 12) ismi ile geçmektedir. Bunun dışında, Ü. Günay ve K. Yavuz’un (1989, 5-6) dördüncü sınıf kitapları ile M. Aşkar, S. Er ve R. Kaymaz’ın (1994, 6) dördüncü sınıf kitaplarında yer alan “Allah Sevgisi” adlı şiir de bir yedinci sınıf kitabında (Hatiboğlu/Çiftçi’nin 1994, 19) aynı isim ile tekrar edilmiştir. Bu duruma bir başka örnek ise daha önceki sayfalarda da görüldüğü üzere Ü. Günay ve K.Yavuz’un söz konusu kitaplarında yer alan “Hz. İbrahim ve Putlar” (1989, 17-18) adıyla geçen okuma parçasının, S.H. Bolay, A. Küçük ve C. Tosun’un yedinci sınıf kitabında “Hz. İbrahim’in Allah İnancı” (1999, 12-13), Ü. Gündüz, A. Gülle ve G. Kaya’nın sekizinci sınıf kitabında “Putun Boynundaki Balta” (1993, 23-25) isimleriyle tekrar edilmiş olması verilebilir. Verilen örneklerin içeriğine önceki sayfalarda değinildiği için yine tekrar edilmeye gerek görülmemektedir. Bunlarla beraber “Allah” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 16) adlı şiirde O’nun bütün sıfatları ile birlikte zaman üstü (ezeli-ebedi), var ve bir olduğuna vurgu yapılmaktadır. Esasen bu şiir “Vardır Allah” mısrasıyla Allah’ın bu özelliğini ele almaktadır. Yine aynı yazarların din dersi kitabında yer alan “Uçak ve Sinek” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 18-19) adlı okuma metninde iki arkadaşın uçak yolculuğu sırasında gerçekleşen konuşmaları yer almaktadır. Birisi diğerine içinde bulundukları uçağı yapan ve tamir edeni takdir etmeliyiz ve sineği yaratanı da unutmamalıyız der. Ayrıca sineğin uçaktan daha üstün olduğunu belirterek, onun bakım, tamir, havalimanı ve yakıta ihtiyaç duymadığı ifade edilmektedir. Buradan da hareketle uçağı görüp takdir eden insanın sineği ve dünyayı uçak gibi yapıp uçuran Allah’ın varlığını kabul edip O’na inanmasının gerekliliği vurgulanmaktadır. Nitekim bu okuma metni resimle de desteklenmektedir (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 18). Resimde uçak ile sineğin benzerliğinden faydalanılarak uçağı yapan bir insanın olduğu gibi, sineği de meydana getiren bir varlığın olacağı düşüncesi öğrencilere duyurulmaya çalışılmaktadır. Buradan 18 hareketle doğadaki varlıkların gözlemlenmesiyle Allah’ın varlığını öğrencilere hissettirmeye çalışmak söz konusudur. Yine Allah’ın varlığının müşahede yolu ile öğrencilerin zihnine daha çok yerleştirmeyi hedef edinen bir diğer metin, “Yok Ki Göresiniz” (Tanrıverdi, 1996, 17) isimli okuma parçasıdır. Burada kendini akıllı zanneden dinsiz bir bilgin köylülerle sohbet ederken onlara şu şekilde sorular sorar. “Şu dağı görüyor musunuz? Şu ırmağı görüyor musunuz?” Köylüler “evet görüyoruz” diye cevap verirler. O da köylülere “tabi ki göreceksiniz. Çünkü hepsi var ve önünüzde duruyor” der. Daha sonra da “peki Allah’ı görüyor musunuz?” diye sorar. Köylülerden “hayır” cevabını alınca “yok ki göreceksiniz” der. Müslüman bir bilgin olan köy imamı da bunları dinledikten sonra köylülere yaklaşarak “bu beyi, şapkasını, ayakkabısını görüyor musunuz?” diye sorar. Köylülerden “evet” cevabını alınca “var oldukları için görüyorsunuz” der ve son sorusunu sorar. “Peki bu adamın aklını görüyor musunuz?” der. Köylülerden “hayır” cevabını alınca, “Yok ki göreceksiniz” diye cevap verir ve dinsiz bilgin iddiasının tutarsız olduğunu görünce köylülerin arasında daha fazla duramadan oradan uzaklaşır. Burada öğrencilere Allah’ın görme duyusuyla algılanamamasının O’nun yok olduğu anlamına gelmediği, O’nun varlığını zihnen hisseden ve kalben inanan bir birey için ispata gerek duyulmadığı düşüncesi sunulmaktadır. Bu yardımcı metinde öğrenciler, düşündürülmeye gayret edilmektedir. Zira dışardan gelen uyarıcılarla öğrencilerin zihinleri çalışacak ve fikri açıdan onlarda bir gelişme görülebilecektir. Bütün bunlarla birlikte Allah’ın varlığını gözlem yolu ile öğrencilere hissettirmeye ve bunu düşündürmeye yönelen yardımcı metinlerden bir başkası da ana metne uygun olarak yerleştirilen resimlerdir. Bunların birinde göl, ağaç, çalı ve kuş figüründen oluşan görüntüler vardır (Canbulan, 2000, 12). Burada doğanın ve içindeki varlıkların gözlemlendirilmesi suretiyle öğrencinin Allah’a ulaşması istenmektedir. Ancak resimlerle, Allah’ın varlığının telkin edilmesinin doğadan alınan bir takım kesitlerle güçlendirilmesi istenirken ne yazık ki bu resmin bekleneni veremediği görülmektedir. Resim daha canlı ve renk tonlamaları daha belirgin olsaydı asıl beklenen daha rahat gerçekleştirilebilirdi. Bunun tersi bir durum olunca da istenen telkin gücü bir ölçüde güçsüzleştirilmektedir. Yine aynı kitapta yer alan bir tepenin eteğinde kurulmuş olan köy ve onu çevreleyen ağaçlardan, çiçeklerden müteşekkil olan resim (Canbulan, 2000, 17) görüntü itibariyle canlı değil, boğuk ve mat bir yardımcı metin niteliği taşımaktadır. Bu nedenle öğrencilerin dikkatini ana metne çekecek yeterlilikte değildir. Ayrıca uzaydaki gezegenlerin sırayla dizili olduğunu gösteren resimler kâinattaki 19 düzeninde mutlak bir düzenleyicisi olduğu fikrini vermeye çalışmaktadır (Canbulan, 2000, 13). Burada dikkati çeken bir başka husus sözünü ettiğimiz bu resimlerin aynı kitapta 3-4 sayfa içerisinde sıralanmaya kalkışılması ve bunların mükemmel bir baskı halinde verilmemiş olmasıdır. Bu durum resimlerden beklenen etkiyi uyandıramayacağı gibi öğrencilerin görüntülere duyarsızlaşmalarına ve sıkılmalarına da neden olabilir. Bu resimlerin sıklıkla yer alması boşluk doldurma niyetinin taşındığı fikrini de verebilir. Aslında resimler çok ustaca seçilip ve gerçek yerlerine isabetli bir şekilde yerleştirilebilselerdi, doğal olanın yapay olan içinde sönükleştirilmediği birer yardımcı metin haline gelebilirlerdi. Yine A.Tekin’in yazdığı beşinci sınıf kitabında (2000, 5, 6) bulunan iki tane doğadan görüntü yer almaktadır. Bunların birisinde uzaydan saman yolunun görüntüsüne; diğerinde ise karlı bir dağın, çiçeklerin ve ağaçların görüntüsüne yer verilmektedir. Resimler, bir takım tasavvurlar ve buradan bazı düşünceleri çağrıştırması bakımından ana metni desteklemektedir. Ayrıca hepsi doğadan alıntı olan bazı resimlerde gökyüzüne, gezegen ve yıldızlara doğru bakarak elini çenesinin altına koymuş veya gözlerini havaya dikmiş düşünen bir insan ( Hatiboğlu/Çiftçi, 1995, 10; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 9), uzaydan görüntüsü çekilen Samanyolu (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999b, 10), dünya, güneş, ay ve gezegenlerden oluşan evren (Hatiboğlu/Çiftçi, 1994, 13), çiçeklere bakıp düşünen bir insan resmi (Hatiboğlu/Çiftçi, 1995, 35), kâinattaki bütün varlıkların Allah’ın eseri olduğunu vurgulayan bir alt yazı ile desteklenen papatya çiçeklerinin görüldüğü, bir çocuğun bazı çiçekleri kokladığı, koyun ve kuzuların çayırlarda otlamasının görüntülerinin yer aldığı resimler (Hatiboğlu/Çiftçi, 1995, 36, 92, 93) hep öğrencilere bunları yaratan birisinin olduğunu düşündürmeyi hedef edinmektedir. Bu resimlerle onlar doğadaki varlıklara bakarak gözlemler sonucunda bir yaratıcının varlığına ulaştırılmaya çalışılmaktadır. Bütün eleştirileriyle beraber söz konusu yardımcı metinlerin tümünde Kur’an-ı Kerim’in uyguladığı (K. 3/ 190-191 ) müşahede yöntemini kullanmaktadırlar. Göklerin ve yerin yaratılışından, gece ve gündüzden örnekler veren bu ayete bakıldığında “insanoğluna aklını kullanarak varlıklara ve olaylara ibretle baktığında kâinatın bir sistem dahilinde yaratıldığını ve bunların bir yaratıcısı olması gerektiğini hatırlatmakta; Allah’ın varlığına inanması için gerekli olan akli delillere ulaşabileceğini göstermekte ve aynı zamanda O’nun bir olduğuna da inanmayı gerektirmektedir. Burada iman yolunda kişiye rehberlik eden ve ona inanabilmesi için varlıklara ve doğadaki olaylara nasıl bakması gerektiğini, somuttan soyuta doğru düşünce ve değerlendirme 20 basamaklarını aşarak nasıl iman hedefine varılabileceğini gösteren Kur’an’ın üslubuna da dikkat etmek gerekir. Kur’an imana giden yolun önünde duran engelleri kaldırmak için insanın bütünlüğüne hitap eder. Bundan dolayıdır ki; o, önce bakmayı, sonra hayret dolan bakışları iyi değerlendirmeyi, daha sonra düşünmeyi ve anlamayı, bütün bu fikri ve hissi çabaları ders ve ibret alma ile tamamlamayı, itaati, şükrü ve sabrı teşvik eder” (Şentürk, 2005, 23-24). İşte söz konusu yardımcı metinlerin daha önce de değinildiği gibi bazı eksiklikleri olmasına rağmen, Kur’an’ın bu metodunu uygulayarak öğrencileri zihinsel ve ruhsal yönden aydınlatarak ana metni destekleme çabası içinde oldukları görülmektedir. Bütün bu yardımcı metinlerin temel gayesi öğrencileri Allah inancına götürmek veya onlarda var olan bu inancı pekiştirmektir. Çünkü bu inancın önemi onlar üzerinde var olan etkilerinden kaynaklanmaktadır. “İnanan bir insan, inancının gereği gibi davranma eğilimindedir. Bu eğilim hem ibadetler, hem de ahlaki davranışlar olarak ortaya çıkar. Bu sebeple inanç insanın pasif konumdan çıkıp aktif bir birey haline gelmesinde dolaylı da olsa önemli bir işleve sahiptir. İnancın sağladığı dinamizm sayesinde kişi, hem kendi hem de başkaları için yararlı işlere yönelir” (Adanalı, 2008, 123). 2.1.2. Sıfatlarıyla Mücerret Varlığın Açıklanışı “7-12 yaş grubundaki çocuklar Allah’ı bazı temel nitelikleriyle ilişki kurarak tasavvur etmeye çalışmaktadırlar” (Yavuz, 1983, 167). İşte burada öğrencilerin bu tasavvurları, yardımcı metinlerle yönlendirilmeye çalışılmakta, Allah’ın sıfatlarının nasıl sunulduğu ve bunun onların inançlarını nasıl etkilediği üzerinde durulmaktadır. Bu yapılırken söz konusu sıfatlarla Allah’ın yaratıcılığı ön plana çıkarılmaktadır. DKAB kitaplarının yardımcı metinlerinde öğrenciler ilk resmi din öğretimi ile yeni tanışan insanlar olarak, dini inancın esasını oluşturan Allah’a inanmayı yeterince kavrayıp içselleştirebilmeleri için onlara genel öğretimin içeriğine uygun olarak Yaratıcı’nın özelliklerinden bahsedilmektedir. Böylece çocuklara Allah’ı tanıyabilme imkânı sunulmuş olmaktadır. Asıl metinler dışında Allah inancının pekiştirilmesi ve öğrencilerin ruhuna yerleştirilebilmesi amacıyla ilk önce çocuğun anlayışına uygun olarak Allah’ın tanıtılması gerekmektedir. Çünkü “öğrenmede çocuğun zihni seviyesinin ve kapasitesinin göz önünde bulundurulması gerekmekte, buna göre de din dersinin başlangıç yıllarında Allah, melek ve şeytan gibi soyut kavramlar öğrencinin anlayacağı 21 şekilde anlatılmalıdır” (Bilgili, 2005, 209). Yardımcı metinlerde Allah tanıtılmaya çalışılırken bir takım sıfatlarından daha çok yararlanıldığı tespit edilmiştir. Burada bazı örnekleri vurgulamanın yararlı olacağını düşünüyoruz. 2.1.2.1. Yaratıcı Oluşu Bununla ilgili yardımcı metin olarak yer alan birçok şiirde genel anlamda O’nun eserleri sıralanarak öğrencilerin zihninde somut canlandırmalar oluşturulmak suretiyle Allah’ın yaratma özelliği telkin edilmeye çalışılmaktadır. Dördüncü ve beşinci sınıf kitaplarında O’nun yaratıcılığını gösteren şiirlerde Allah’ın varlığının doğadan alınan örneklerle gözleme dönüştürülmesinden yararlanıldığı görülmektedir. Bir önceki konuda da görüldüğü gibi yaratılan varlıklardan hareketle öğrencilere sürekli bir yaratanın olduğu fikri aşılanmaya çalışılmaktadır. Nitekim “Din” (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 13; Tanrıverdi, 1997, 12) adlı şiirde yer yüzündeki varlıklar gözler önüne serilerek gözlemler sonucunda elde edilen duyumlar öğrencilerin zihinlerinde canlandırılmak suretiyle Tanrının yaratıcı oluşu pekiştirilmeye gayret edilmektedir. Ayrıca bu şiirde Allah’ın herkesi ve her şeyi yaratan olduğu vurgulanarak, O’nu bilip öğrenmenin insanların vazifesi olduğu belirtilmektedir. Nitekim, A. Tekin’in yazdığı ders kitabında yer alan “Allah’ı Tanıyın” (2004, 4) şiirinde gök ve yer yüzünün, yenilen ve içilen bütün nimetlerin gözler önüne serilerek bunları yaratanın Allah olduğu belirtilmek suretiyle O’nun yaratıcılığı zihinlere etkili bir biçimde yerleştirilmek istenmektedir. Aynı amaca hizmet eden bir başka şiir olan “Yaratan Birisi Var” (Demirbaş/Manaz, 1996, 4) isimli yardımcı metinde ise ağaçların yapraklarını, hayvanların tüylerini, insanları, balıkları, güneşi, ayı, yıldızları kısaca her şeyi yaratanın Allah olduğu vurgusu yapılarak, burada da gözlemlerden yararlanıldığını söyleyebiliriz. Ancak bu ve buna benzer hareket tarzının sık sık aynen tekrarlanışı belli bir noktadan sonra sıkıcı olmaya başlayabilir. Nitekim buna benzer pek çok şiirin dördüncü ve beşinci sınıf kitaplarında yer aldığı tespit edilmiştir. (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 17; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 13; Gündüz, 2000, 14; Tanrıverdi, 1997, 33; Tekin, 2000, 11; Gündüz, 2000, 18; Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 45; Tanrıverdi, 2000a, 4). M.R. Hatipoğlu ve S. Çiftçi’nin ele aldıkları kitapta (1995, 10, 35, 92, 93) genelde resimlerden faydalanılarak O’nun yaratan olduğu öğrencilere hissettirilmeye çalışılmaktadır. Resimlerin güzelliklerinin gözlemlenmesiyle çocuklar etkilenmeye gayret edilmektedir. Bunda doğanın güzellikleri karşısındaki gözlemlerin olumlu etkileri dikkati çekmektedir. Böylece yaratılan güzelliklerin sahibi olan Allah’ın varlığı 22 bir kere daha hatırlatılmaktadır. Burada görme ve koklama duyularının hissesini unutmamak gerekir. Şu halde bunlarla öğrencilere doğadaki güzelliklerin bir yaratıcısı olduğu çağrışımı yapılmak istenmektedir. Yine altıncı sınıfta, ana metni destekler nitelikteki “Sevmek” isimli şiirde geceyi ve gündüzü Allah’ın yarattığı her kıta sonunda tekrarlanmak suretiyle sevginin dünyaya yayılıp nefretin yok olması beklentisi vurgulanmaktadır. Şiirde en büyük gerçeğin Allah’ın gece ve gündüzü yaratmış olmasının vurgusu yapılarak “yaratan” sıfatı öğrencilere hissettirilmeye özen gösterilmektedir (Tanrıverdi, 1993, 119) . Ayrıca Ö. Yılmaz, H. Sarısoy ve V. Vakkasoğlu’nun yazdıkları kitaptaki “Olmaz mı?” (1999, 26) şiirinde de Allah’ın yer yüzünde yarattığı varlıklar örnek verilmekte ve O’nun yaratıcılığı işlenmektedir. Yeri yarattığı, dünyaya deniz ve karalardan desen verdiği, yüce dağları sıra sıra dizdiği, ormanları motif motif yarattığı, mevsimine göre meyve verip ilkbaharda türlü türlü çiçekler bitirdiği belirtilmiştir. Bu şekilde gözlemsel varlıklardan yola çıkarak Allah’ın yaratıcılığı öğrencilerin zihinlerinde pekiştirilmeye çalışılmaktadır. Yine Yaratılanlar” yedinci sınıf kitabında geçen bir diğer yardımcı metin “Yaratan ve (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999b, 15) şiirinde öğrencilerin inançları etkilenmeye ve pekiştirilmeye özen gösterilmektedir. Burada Allah’ın insanları yoktan var ettiği, gökyüzünü, denizi, karaları, ormanları, kanatlıyı, hızlıyı, boyu bir metre olanı da çok uzun olanı da, kısa ve uzun ömürlü olanları kısaca bütün varlıkları O’nun yarattığı belirtilerek öğrenciler düşündürülmeye çalışılmaktadır. Bir başka 7. sınıf kitabında görülen “Allah” (Hatiboğlu/Çiftçi, 1994, 25) isimli şiirde yine O’nun her şeyi yoktan var ettiği, buhar zerresini kar yaptığı, iyi insanlara cenneti kötülere cehennemi hazırlayan, ateşi faydalı yapan, yıldızı, ayı ve güneşi yaratan, canlılara havayı, derdiyle beraber dermanını, bedene can veren bir yaratıcının olduğu vurgulanmaktadır. Bunlarla öğrencilerin düşünceleri harekete geçirilmek suretiyle onların inançlarının daha kararlı hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Ödül ve ceza unsurları kullanılan metinde aynı zamanda doğada var olan bütün nesnelerin bir yaratanı olduğu mesajı onların bilinç altına yerleştirilmeye çalışılmaktadır. 2.1.2.2. Allah’ın Seçkin Özellikleri DKAB kitaplarında Allah’ın hem zatından olan ve hiçbir varlıkta bulunmayan, hem de kendinde sınırsız olarak bulunup insanlara sınırlı ölçüde verdiği özelliklerine 23 değinilerek öğrencilere Yaratıcının tanıtılıp O’nun üstün vasıfları sıralanmak suretiyle büyüklüğü ve yüceliği pekiştirilmeye çalışılmaktadır. Buradaki amaç ise “O’nun her şeyi kuşatıcı ve düzenleyici olduğu düşüncesi aşılanarak, öğrencilerin daha ilköğretim çağlarından itibaren kendi kendilerini kontrol yeteneklerini geliştirmektedir. Değerler dünyasının merkezine Allah inancını koyan Müslüman, hayatını O’nun emir ve yasakları istikametinde düzenler, davranışlarını O’na göre ayarlar. Böylece Allah inancı dışa doğru dal budak salarak tutum ve davranışlarına yansır, onlara yön ve şekil verir” (Şentürk, 2005, 27). Bu nedenle geleceğin yeni nesli olan küçük insanların, inanç açısından şimdiden geliştirilip toplum içinde aktif hale geldiklerinde ahlaki ve manevi açıdan daha iyi yetişmeleri sağlanabilir. İşte bütün bu düşünceler ışığında dördüncü ve beşinci sınıf DKAB kitaplarına bakıldığında Allah’ın insanlardan çok üstün sıfatları bulunduğunu görmekteyiz. Bu sıfatlar bütün şiirlerde aynı şekilde ele alınmaktadır. Örneğin; “Dilimin Güzel Sesi” (Gündüz, 2000, 14) ve “Allah Görür” (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 17) isimli şiirlerde, Yaratıcının her şeyi bildiği, karanlıkta ve aydınlıkta, gece ve gündüzde görüp işittiği, görmesinin ve işitmesinin bu cümleden hareketle sınırsız olduğu, kalpten geçenleri eksiksiz bileceği vurgulanmakta ve bu şekilde öğrencilere kaçıp gizlenecek hiçbir yerin olmadığını, her şeyin Tanrı tarafından görülüp duyulduğunu söylemekle Allah’ın, çocuğun gözünde ve zihninde ne kadar yüce olduğu hissettirilmeğe çalışılmaktadır. Aynı şekilde yine bu paralelde bir başka örnekle çocuklar ruhen etkilenmeye gayret edilmektedir. Burada yazarlar Allah’ın her şeyi gördüğüne dair bir diğer metin olan “Aliş Çoban” (Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 69) isimli okuma parçasını örnek verirler. Metinde çobanlık yapan bir çocuğun sürünün sahibi tarafından denenmesi söz konusudur. Sürünün sahibi kılık değiştirerek Aliş Çoban’dan koyunları kendisine satmasını ister. Çoban sürünün kendisine ait olmadığını ve emanete ihanet edemeyeceğini ifade eder. Sürünün sahibi hiç kimsenin onları göremediği ve kuzuların sahibinin burada olmadığı önerisini getirince çoban, Allah’ın her şeyi gördüğünü belirtir. Bu davranışından dolayı da sürü sahibi Aliş’i oğlu gibi görmeye başlar. Metinde yer aldığı üzere Allah’ın her şeyi görüyor olması, öğrencilerin ve diğer insanların davranışlarını olumlu yönde etkileyerek onların ahlaki açıdan faydalı kazanımlar elde etmelerine yardımcı olmaktadır. Kitaplarda bu paralelde başka örnekler de bulmak mümkündür (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 4; Tekışık/Kahveci,2000,16; Tekin, 2000, 4, 11). Yine yardımcı metinler arasında Allah’ın her yerde olduğunu ifade eden şiirler de vardır. “Allah İnancı” ( Demirbaş/Manaz, 1996, 17; Tekışık/Kahveci, 2000, 21) adlı 24 şiirde Allah’ın sınır tanımaz büyüklüğü yanında, insanın kendine son derece yakın olduğunu ve kendisini çepeçevre kuşattığını hatta kişiye şah damarından daha yakın olduğu ifadesiyle “Allah kullarına şah damarından daha yakındır” (K. 50/16) ayeti çağrıştırılmaktadır. Böylece şiir öğrencileri yaptıkları ve yapacakları her şeyden O’nun haberdar olduğu bilgisi doğrultusunda onları kontrol altına almayı hedeflemektedir. Yukarıdaki yardımcı metinlere içerik açısından bakıldığında gizli bir korkutmanın da olduğu söylenebilir. Zira öğrencilere “Allah her yerde ve her şeyi görür, size şah damarınızdan daha yakındır” denirken aslında onlara “dikkatli olun ha!.... yoksa başınıza şunlar şunlar gelebilir” şeklinde bir uyarı yapılmaktadır. Allah’ın her şeyi görme, işitme, bilme ve yaratma üstünlükleri yanında O’na eş olabilecek hiçbir varlık olmamakla birlikte Allah’ın yarattığı insanların kusursuz olmadıklarını bildiği, onları manevi kirlerinden temizleyerek himayesine aldığı ifade edilmektedir. Bu şekilde insanlar O’nun affediciliği ve merhametli oluşu ile ümitlendirilmektedirler. “Allah inancı, inanan kişiyi yalnızlık duygusundan kurtarır. Böylece mümin yalnız olmadığını anlar, her türlü derdini söyleyebileceği bir sırdaş, güvenebileceği bir dost veya yardımcı olarak O’na yönelir” (Şentürk, 2005, 25). Bu ifadeden hareketle kendisinin himaye altına alındığını öğrenen çocuk Allah’a daha yakın olabilmek için gerekenleri samimi bir şekilde yapmaya gayret gösterecektir. Allah’ın sınırsız bir kudret sahibi oluşu bir kere de “Bir Kayısı Hikâyesi” (Algül / Çetin, 1999, 11-12) adlı okuma metninde yer almaktadır. Burada iki kardeş bir yaz günü bahçeye çıkarlar. Kayısı ağacından meyveleri toplayıp yemeye başlarlar ve aralarında sohbet ederler. Abi kız kardeşine kayısının çekirdeğini göstererek “bu çekirdeği toprağa gömsek bundan ne çıkar?” diye sorar. Kız kardeşi “bir kayısı ağacı çıkar” der. “Bu ağaçtan ne kadar meyve verir?” sorusuna “binlerce kayısı” cevabını verir. Bu durumda iki kardeş bu meyvelerden de binlerce kayısı ağacının meydana geldiği fikrine ulaşacaklardır. Bu şekilde bir tohumcuktan nice ormanlar olacağı düşüncesine ve tasavvuruna daldırılarak neticede bir çekirdeğin içine nice ormanlar sığdıran Allah’ın gücünün ve kudretinin ne büyük, ne kadar geniş olduğu bilincine varacaklardır. Bu şekilde Allah inancının öğrencilerin düşüncelerinde daha da sağlamlaşması öngörülmüş olmaktadır. Söz konusu metin ile düşünmeye teşvik edilen öğrenciler Allah’ın sonsuz bir gücü olduğunu kavramak suretiyle kendi içselliklerinde O’na yönelip, her işlerinde O’ndan yardım dileme psikolojisine bürüneceklerdir. Ancak bunun söz ettiğimiz yönde olabilmesi birazda dersi anlatan öğretmenlerin becerisine bağlı bulunmaktadır. Netice itibariyle buradan öğrencilerin tek başlarına bir sonuca 25 ulaşmaları zor görülmektedir. Yardımcı metinin anlaşılması öğretmene bağımlıdır ve anlaşılarak sonuç çıkarılmasında onun açıklamaları gerekmektedir. 2.1.2.3. O’nun Diğer Üstünlükleri Yukarıda verilen Allah’ın özelliklerinin yanında O’nun diğer bazı üstünlüklerine de yardımcı metinlerde yer verildiği görülmektedir. Bunlardan birisi “Allah” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 16) isimli şiirdir. Burada O’nun bütün özellikleriyle karşılaşılmaktadır. Hiçbir varlığa benzemediği, varlığının kendisinden olduğu, kimseye muhtaç olmadığı, her şeye gücünün yettiği, diri olduğu, ilmi ile her şeyi bildiği, sınırsız olan görme ve işitme özelliklerine sahip olduğu, “ol” dediği vakit her varlığın ve olayın meydana geldiği, sonsuz bir bilgiye sahip olduğu, her şeyi yoktan var edebildiği gibi özellikleri verilmektedir. Belki de şiirde bu şekilde yapılan bir tasvir ‘insanlarda küçük yaşlardan itibaren var olan “her şeyden güçlü bir varlık arama ve bu varlığa sığınma” duygusundan’ kaynaklanmaktadır (Peker, 1993, 66-67). Bu şekilde yukarıdaki yardımcı metin, Allah’ın gerçekten inanılıp bağlanılacak yüce bir varlık olduğu bildirilmek suretiyle O’nun gücü belirtilip üstün özellikleri telkin edilmekte böylece öğrencilerin bu yönelme eğilimine destek olunmaktadır. Bütün bunlarla dini inançta Allah’ın vazgeçilmezliği asıl metinlerde sunulurken yardımcı metinlerde de bunda ısrar edildiği görülmektedir. Aynı kitapta yer alan “Allah Görür” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993, 40) isimli şiirde de Allah’ın aynı özelliklerinden bahsetmektedir. Bununla birlikte aynı yazarların ele aldıkları kitapta yer alan “Kutlu Ferman” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 39-40) şiirinde Allah’ın her yerde hazır bulunduğu ifade edilmektedir. Her nefeste, gönüldeki duygularda, bestede, güftede, dağda, taşta, her işte, sonda, başta, mümin kişinin içinde dışında, her yerde O’nun bulunduğu duygusu öğrencilere ısrarla verilmeye çalışılmaktadır. Bu duygunun ısrarla verilme sebebi onların kendilerini güvenlikte hissetme ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. Zira ‘çocukta emniyet, güvenme, dayanma, korunma, sığınma, kabul görme, teslim olma, sevilme vb. temel ihtiyaçları vardır. Allah inancının bu temel ihtiyaçların doyurulmasında önemli bir rolü olduğu kabul edilmektedir’ (Yavuz, 1983, 129). H. Kayıklık da bunu ‘tehlikelerden uzak, güvenli bir ortamda yaşama arzusu’ (2001, 141) olarak ifade etmektedir. “Hayatın bütün alanlarında sağlıklı bir gelişme ve uyumun gerçekleşmesi, büyük ölçüde türlü ihtiyaçların tatmin edilmesine bağlıdır. Allah inancının, temel ihtiyaçların karşılanmasında önemli rolü olduğu kabul edilmektedir. Nitekim Allah, çocuklar için gerçek ve kaçınılmaz bir sığınak, dayanak ve emniyet 26 kaynağıdır” (Yavuz, 1983, 128-129). İşte bu ihtiyaçları karşılanmayan çocuklar kendilerini tehlikede hissederler. Bu yardımcı metinle Allah’ın mutlak hakim ve sonsuz kuşatıcı olduğu vurgulanarak, O’nun daima kendilerinin yanında olduğu telkin edilmek suretiyle öğrencilere güven aşılanmaya çalışılmaktadır. Burada ayrıca söz konusu inanış çerçevesinde onların metinde bildirilen Allah’ın özellikleri ile dini yaşayışlarını etkileyip, inançlarının öngördüğü şekilde davranmaları istenmektedir. Allah’ın her yerde hazır olduğunu öğrenen öğrencilerden, ahlaki yaşayışını ayarlarken bunu göz önünde bulundurmaları beklenmektedir. Bunların dışında O’nun her şeye gücünün yettiğinin kanıtı olarak sunulan ve Kehf suresinde de anlatılan bir kıssanın yardımcı metin olarak seçildiği görülmektedir (Tanrıverdi, 2000a, 65-67). Burada Allah’a inançlarından dolayı zalim hükümdardan kaçıp bir mağaraya sığınan ve orada uzunca bir süre uykuya daldıktan sonra yine Allah tarafından uyandırılan gençlerin yaşantılarına yer verilmek suretiyle öğrencilere “yeniden diriltme” gibi hiçbir kimsenin gerçekleştiremeyeceği bu olayın sunumu yapılmaktadır. Böylece onların gözünde Allah’ın her şeye güç yetiren olarak kabul edilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Diğer bir yardımcı metin ise O’nun merhameti ile alakalı olan “Asrı Saadetten Önemli Bir Hadise” (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğolu, 1999, 22) diğer adıyla “Allah Bir Anneden Daha Merhametlidir” (Tanrıverdi, 2000a, 60) isimli okuma metnidir. Bedir savaşından sonra esirler arasında bulunan bir kadın, henüz sütten kesilmemiş olan küçük yaştaki çocuğunu nihayet arayıp bulmuş, onu sevgi ve şefkatle kucağına alıp bağrına basmış, hemen orada çocuğunu emzirmeye başlamıştır. Bunu izleyen Hz. Muhammed ashabına Allah’ın kullarına karşı, bu kadının çocuğuna duyduğu merhametinden daha fazla merhametli olduğunu söylemiştir. Ana metinle uyumlu olan okuma parçası bir yerde büluğ çağına adım atacak olan gençlerin işledikleri veya işleyecekleri günahlar karşısında Allah’ın merhametli olduğu ve O’nun tövbeleri kabul edeceği bilgisini öğrencilerin zihinlerine yerleştirmeye çalışmaktadır. Böylece şiir onları Allah’ın merhametine sığınmaya davet etmekte, ancak devamlı olarak günah işleyip arkasından tövbe etmenin süreklilik kazanması ya da alışkanlık haline gelmesinin doğru olmadığı telkinini yapmaktadır. Bunun dışında Ünver Günay ve Kerim Yavuz’un eserlerinde yer alan “Allah’a Karşı Kulluğun Mükâfatı” (1989, 48) adlı okuma metninde Hz. Musa zamanında adı kötü olarak anılan bir adam hiçbir söze aldırmayarak ibadet etmektedir. Musa Peygamber Allah’tan aldığı emir ile adama gider ve adının kötüye çıktığı halde niçin 27 Allah’a ibadet edip durduğunu Allah’ın sorduğunu söyler. Bunu duyan adam daha çok ibadet etmeye başlar. Peygamber “sen kötülerdensin, ne yapıyorsun?” diye sorunca, adam; “Ey Musa! Benim Allah’a karşı kulluk görevlerim var. Ben bunu yerine getiriyordum. Ama adım kötüye çıktığı için kimsenin benimle ilgilenmediğini sanıyordum. Senin getirdiğin haber ile Rabbimin benimle ilgilendiğini öğrendim ve bunun için ibadetimi arttırdım” der. Bunun üzerine Allah, o kulunu imtihan ettiğini ve kulluk görevini gönülden yerine getirdiği için onu affettiğini Hz. Musa vasıtasıyla o adama iletir. Bunu örnek alan öğrenciler yaptıkları yanlışlar sonucunda ümitsizliğe kapılmayarak Allah’a ibadet edip bağışlanma dilemek suretiyle affedilebilecekleri düşüncesine sahip bireyler olarak yetişeceklerdir. Ne var ki bu yaş grubundaki çocuklar henüz buluğ çağına gelmemiş ya da çok nadir kısmı gelmiş olsa bile henüz günah ve sevap kavramı tam olarak gelişmemiş olacağından hali hazırda onların affedilmesi olayı da onların zihnini meşgul etmeyecektir. Fakat ileride bulüğ çağına girdiklerinde günah işlememeleri için bir uyarı niteliği taşıyan bu metin, günah neticesinde ümitsiz olmamak gerektiğini ve Allah’tan af dilenmesinin sonuçta bağışlanmaya götüreceği müjdesini öğrencilere vermektedir. Söz konusu metinlerle onlar, henüz resmi dini eğitime geçmeden önce gerek ebeveyn, çevre ve gerekse camilerde öğrendikleri dini bilgiler ışığında Allah’ın sadece korku verici ve cezalandırıcı olmadığı, aynı zamanda O’nun merhametinin ve affının sınırsız olduğu düşüncesine ulaşmaktadır. Bu özellikler sayesinde öğrencilere Allah tanıtılarak O’na yakınlaştırılmaya çalışılıp, içlerinde duydukları sevgi ve ilginin arttırılmasına gayret edilmektedir. Allah’ın merhametli ve affedici olmasından başka, yeri geldiğinde O’nun cezalandırıcı yönünün de olduğu bir yardımcı metinle ele alınmaktadır. Bu yönü öğrencilere sunulmakla dini yaşantısında gerektiği gibi davranmaları zihinlerine yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Cezalandırmanın örnek verilmesi bir nevi onlarda korku duygusunu da uyandırmaktadır. Nitekim “Allah korkusunun zamanı geldiğinde verilmesinin her zaman olumsuz bir etki yapacağı düşünülemez. Çünkü dini heyecanlarda korkunun da olduğu bir gerçektir. Önemli olan korku duygusunun sevgi, saygı, hayranlık gibi ılımlı heyecanlanmalara dönüştürülebilmesidir” (Bilgili, 2005, 143). İşte buradan hareketle Allah’a karşı çıkan, O’na meydan okuyanlara ve bunda inat edenlere gerekli cevabın verileceği “Fil Olayı ve Fil Suresi” (Bilgin, 1993, 58-59) adlı okuma parçasında dile getirilmektedir. Metinde dönemin Yemen Valisi Ebrehe kendi yaptırdığı mabedin içinin Araplar tarafından kirletildiğini görür ve intikam almak için 28 Kâbe’yi yıkmaya gelir. Mekkelilerin hepsi şehri boşaltıp kayalık yerlere ve mağaralara çekilirler. Kâbe Allah tarafından korunur. Deniz tarafından kırlangıca benzer kuş sürüsü gelerek gök yüzünü bulut gibi kaplar. Bunların taşıdıkları taşlar hızla askerlerin üzerine düşer ve onları yok eder. Ebrehe de yaralı bir şekilde ülkesine kaçar ve orada ölür. Bu olay Arapların Kâbe’ye olan bağlılıklarını daha da arttırır. Burada Allah’ın gücünün sonsuz olmasıyla ilgili bir yardımcı metin daha bulunmaktadır (Arışahin/Doğru, 1995b, 15). Bu hikâye ile öğrencilere hem Allah’ın gücü, hem de koruyucu olduğu gösterilirken onların yaşantılarında olumlu gelişmeler çizilmek istenmekte ve bunları yüreklerinde duymalarına gayret edilmektedir. Böylece Allah’ın merhametinin ve affediciliğinin çok olması karşısında gerektiğinde azabının da şiddetli olduğu düşüncesi öğrencilerin ruhlarına işlenmeye çalışılmaktadır. Hem mükâfat, hem de ceza yolu ile onların dini yaşayışları düzene sokularak geliştirilmek istenmektedir. Zira, “sevgi ve korkudan kaynaklandığı söylenen iman duygusu, daha sonra ümit, bağlanma, sığınma ve hayranlık gibi duygulara dönüşebilmektedir. Sevgi duygusunun Allah sevgisiyle derinleşerek kendini bulabileceği düşünülür. Kur’an imanın ümit ve korku duygularını bir arada bulundurduğundan bahseder. Bu konuda müminlerin hem Allah’ın rahmetini ümit ettikleri, hem de O’nun azabından korktukları ifade edilir” (Bilgili, 2005, 73). İşte yukarıda geçen bazı yardımcı metinler de, bir yerde Kur’an’ın metoduyla öğrencilere hitap etmektedir. Ayrıca burada ilköğretim dördüncü ve beşinci sınıflarda verilen bu konudaki bilgilerin, altıncı, yedinci ve sekizinci sınıflarda aynı yardımcı metinlerle tekrar edilerek verilmesi metinlerin eski canlılığını ve sürükleyiciliğini kısıtlamakta, böylece öğretimde yenilik ve tazelik ortaya çıkmamakta, bu durum öğrencileri gevşemeye sevk etmektedir. Allah’ın tanıtılmasıyla O’na duyulan inancın pekiştirilmesi olayı öğrenciler arasında bir bıkkınlığa yol açmayacak şekilde olmalıdır. Netice itibariyle öğrenciler içlerindeki inancı sağlamlaştırmaları yönünde beklenti içinde olurlarken, bu inancın her yıl aynı içerik ve tondaki yardımcı metinler ile tekrar gözden geçirilmesi onların beklentilerinin tersine dönme ihtimalini de ortaya çıkarabilir. Bu nedenle aynı konular aynı uyaranlarla ele alınmamalıdır. Zira farklılık arayacak olan öğrenciler aynı metinlerle karşılaştıklarında onları okuma faaliyetine bile girişmeyebilirler. Bu da metinle ulaşılmak istenen hedefte sapmaya neden olacağı gibi onların kitaptan bile soğumaları sonucunu doğurabilir. Bu nedenle yardımcı metinlerin itinayla seçilmesi ve 29 yazarların diğer kitaplardan haberdar olarak bu işleri yapması öğrencilerin sağlıklı bir dini yaşantı geliştirmeleri açısından önem arz etmektedir. 2.1.3. Allah İnsan İlişkisi 2.1.3.1. Besmele “Bismillahirrahmanirrahim”; esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla başlarım demektir (Günay/Yavuz, 1989, 8). Bu sözcük, henüz dini hayata açılışın yani çocukların geleneksel İslami hayata hazırlanmalarının ilk basamağı olarak görülebilir. Zira besmele çocuklar açısından ele alındığında o, “hayatın akışı sırasında öğrencilerin bir işe başlamalarında o işin Allah’ın isteğine uygun olmasını dilemek üzere O’nu anmalarının söz konusu olduğu bir mana içermektedir. Çünkü, o bütün işlerin başıdır. Kul besmele ile şunu demek ister; “Allah’ın izniyle, O’nun lütfu ve keremiyle, yardımıyla, koruması ve gözetimiyle” demektir” (Yıldız, 2008, 276). Ayrıca, besmele ile “Allah’ım senin adınla başlarım. Her işimde kolaylık ver! Benden yardımını esirgeme! Beni senden ayırma! Bana yanlış iş yaptırma! Anlayışımı arttır! Kalbime huzur ve mutluluk ver! Allah’ım dinimizi ve doğru olanı öğrenmek isterim. Senin yüceliğini bilmek, buyruklarını tutmak ve böylece hayatımı sürdürmek isterim” (Günay/Yavuz, 1989, 8) şeklinde bir yakarış da söz konusudur. Aşağıda gelecek olan yardımcı metinlerde öğrencilerden besmeleyi bu şekilde benimsemeleri istenirken, bunu ileride onlardan karşılarına çıkarılacak olan dini hayata alışmalarını sağlayacak bir ifade olarak görmeleri de beklenmektedir. Bu nedenle önem arz eden besmele cümlesi, öğrencilerin ilköğretimde ilk defa gördükleri DKAB kitaplarında yer yer verilmektedir. Genellikle de dördüncü sınıf kitaplarında geçen bu sözün bazı beşinci sınıf kitaplarında da yer aldığı tespit edilmiştir. Örneğin; “Besmele” (Canbulan, 2000, 15) adlı şiirde her insanın ilk başlangıç sözünde Allah’ın var olduğu, inancın özünde bunun bulunduğu, uyanırken, bir şey yiyip içerken bu sözün dile getirilmesiyle beraber Allah’ın insanın yanında olmasını, bununla kendisini rahat ve kuvvetli hissetmesi telkini yapılmaktadır. Çocuklara dini atmosferin devamlı teneffüs ettirilmesiyle manevi hayata alışmaları için bunu insanın dilinden hiç düşürmemeleri tembihlenmektedir. Bu şekilde İslami yaşantının ilk basamağı besmele ile devreye sokulmaktadır. Aynı şiirin diğer bazı ders kitaplarında da yer aldığını belirlemiş bulunuyoruz. (Günay/Yavuz, 1989, 8; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 4; Bilgin, 1993, 11) 30 Ayrıca M. Aşkar, S. Er ve R. Kaymaz (1994, 5) ile Ü. Günay ve K. Yavuz’un (1989, 8) yazdıkları ders kitaplarında besmelenin Arap harfleriyle ifade edildiği sanat değeri yüksek olan bir yazı yer almaktadır. Bu yazı ile öğrenciler herhangi bir yerde karşılaştıklarında onun besmele olduğunu anlayıp gerektiği gibi bir tutum sergileyerek, anlamını düşüneceklerdir. Bu şekilde onlar Yaratıcılarını hatırlayacaklar veya bu kelimeyi söyleme ihtiyacı hissederek sonuç itibariyle yaşanmış deneyimle içlerinde besmeleye karşı bir takım duygular oluşturabileceklerdir. Yine bu konuyu destekleyen başka bir şiir ise “Besmele” adı altında, farklı iki kitapta yer almaktadır (Gündüz, 2000, 16; Algül/Çetin/Öcal, 1999, 14). Burada inan insanın her işe besmele ile başladığı, bu ifadenin ona güç ve kuvvet verdiği, Allah’ı daima yanında hissetmesine vesile olduğu, zararlı işlerden onu koruduğu, “Bismillah” diyen insanı Allah’ın her zaman sevdiği ve işlerinin hayırlı olmasına vesile olduğu telkini öğrencilere aşılanmaya ve bunun söylenip benimsenmesine çalışılmaktadır. “Besmelenin Anlamı” (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 13-14) adlı okuma metninde ise dede ve torunu arasında bir diyalog geçmekte ve torun öğretmeninin verdiği “besmelenin ne anlama geldiği” hakkındaki ödevini dedesine sormaktadır. Dedesi ise besmelenin sadece “esirgeyen bağışlayan Allah’ın adıyla başlarım” demek olmadığını aynı zamanda genel bir dua manası da içerdiğini belirtmektedir. Bu duada, ise kişi işini kolaylaştırmasını, yardımını esirgememesini, hataları olursa kendini affetmesini, kötülerden ve kötülüklerden kendini korumasını, yaptığı işlerin kendine ve diğer insanlara yararlı hale gelmesini dilemiş olmaktadır. Bu şekilde öğrencilerin besmelenin mahiyetini ve önemini benimsemeleri hedeflenmektedir. “Bir nevi burada besmele inanan kişinin ibadet ve faaliyetlerinin gayesini gösteren pusula gibidir. O bununla Allah’ın rahmet evine girmek için kapıyı aralar ve yüce divanın eşiğine ilk adımı atar” (Yıldız, 2008, 276). Sonuç olarak, ders kitaplarında yer alan bu konu öğrencilerin zihinlerini yormadan yumuşak bir geçişle işlenmektedir. Bununla aynı zamanda, besmelenin bir işe girişildiğinde her zaman hatırlanması bilincinin uyandırılmaya çalışıldığını da söylemeliyiz. 2.1.3.2. Allah’a İnanma ve İtaat İnsanoğlu doğduğu andan itibaren kendini güvende hissetmek istemektedir. Daha bebeklik çağlarından başlayarak annesinin yanında büyüyen çocukların kendilerini güvende hissetmek istemeleri, kendilerine olan güvenlerini de etkilemektedir. Fakat ilerleyen hayatlarında anne-babanın da birer insan olarak 31 yetersizlikleri bulunduğunu fark edince, daha güçlü emniyet kaynaklarını aramaya yönelir. İşte burada kendini daima koruyacak ve varlığını daima yanında hissedecek emniyetini sağladığına inandığı ve güvendiği bir varlığa ihtiyaç duyacaktır. Bu varlığında Allah olduğunu öğreneceği dini eğitim sayesinde aradığının Allah olduğunu fark edecektir. İşte bahsedilen kitapların yardımcı metinlerinde de Allah’a duyulan inancın insana neler kazandırdığı ve onu hangi yönlerden tatmin ettiği konusuna yer yer değinilmektedir. Bunlardan ilki “Allah İnancı” (Demirbaş/Manaz, 1996, 17; Tekışık/Kahveci, 2000, 21) adlı şiirdir. Burada Allah inancının öğrencilerin kalbinde pekiştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu inancın hayatta yaşam mücadelesi verirken insana kuvvet verdiği, dualarda kolayca duyulduğu ve böylece kişinin inancını canlı tuttuğu izlenimi uyanmaktadır. Ayrıca Allah’ın bizzat kendisi tarafından Kur’an’da vaat ettiği hem dünya, hem de ahiret hayatında insana dayanak olarak yeteceği bildirilirken, ihtiyaç duyulan güveni ve desteği bu şekilde Allah’ın sağladığı inancıyla, insanın kendini daha rahat hissetmesine sebep olacağı vurgulanmaktadır. Ve bu şekilde öğrenciler Allah inancına yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Çünkü, “diğer bütün inanç esasları Allah inancına bağlı ve dayalı olduğundan, Allah inancı olmadan başka hiçbir inancın anlamı yoktur. Zira müminin gerek iç dünyasındaki uyum ve bütünlüğü, gerekse iç alemin dışa yansıması olan davranışlarındaki tutarlılığı büyük çapta bu inanca bağlıdır” (Şentürk, 2005, 19). Bu nedenle onların söz konusu inanca yönlendirilmeleri ve bunun pekiştirilmesi açısından bu yardımcı metin önem arz etmektedir. Ayrıca Allah’a inanıp O’nun çizdiği kurallar doğrultusunda yaşayan insanların darlık ve sıkıntıya düşmeden inancıyla mutlu olabileceklerini ifade eden “Allah” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 16) adlı şiirde de öğrenciler, inanmanın vereceği huzura davet edilmektedirler. Yine insanın Allah’a açılımıyla oluşan inancın sağladığı getirilerin anlatıldığı “Yönelirsen Allah’a” (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 70) adlı şiirde de müminin Allah’a yönelmesiyle her türlü dileğinin kabul edileceği, bu güçle bütün zorluklar karşısında kuvvetli bükülmez bir bileğe sahip olacağı kısaca O’na duyulan güven ve inancın insanın psikolojisinde tarifi imkânsız duygular uyandıracağı öğrencilere telkin edilmektedir. Bununla birlikte onun her türlü sıkıntıdan kurtulup bolluk ve berekete de sahip olacağı belirtilmektedir. Böylece Allah inancının faydasının çok olduğu ifade edilerek öğrenciler bu inanca çekilmeye çalışılmaktadır. Kendisini güçsüz hisseden çocuk, O’nun gücünün farkına vardırılmak suretiyle Allah inancına itilmeye gayret edilmekte, böylece onların iç huzurlarının temini arzulanmaktadır. 32 2.1.4. İhtiyaç Halinde İnananın Allah’ı Çağırması İnanan insan inandığı varlık ile duygusal bağlar geliştirir. İnanan ile inanılan arasındaki bu bağlardan biri de duadır. Ayrıca o dünyada yaşadığı sırada her zaman Allah’ın varlığını yanında hissetmek ister. Çünkü bu onun kendisini emniyet içerisinde olduğuna inanmasına vesile olur. Özellikle hayatın inişli yokuşlu yollarında yürürken karşılaşılan güçlükler nedeniyle Allah’ın daha çok yakınında olmasını bekler. Bununla birlikte normal yaşayışını sürdürdüğü dönemlerde de Yaratıcısını yanında hissetmesi mümkündür. Zira o huzurlu bir hayatın devamında yine Allah’a muhtaç olduğunun ve gerektiğinde O’nu hemen imdada çağırabileceğinin bilincindedir. Bu sırada kullandığı vasıtalardan en önde geleni duadır. DKAB kitaplarında bu durum öğrencilerin ruhsal hayatlarına yerleştirilmeye ve alışkanlık haline getirilmeye çalışılarak yeni yetişen nesillere Allah’ın yardımı geldikçe bundan dolayı O’na dua ile şükretmelerinin gerekliliği telkin edilmektedir. 2.1.4.1. Dua İle Çağırma “İnsan içinde bulunduğu zor ve sıkıntılı durumlarda veya genellikle kötü durumlara maruz kalmamak için Allah’ı hatırlayıp içtenlikle aczini, güçsüzlüğünü ve suçsuzluğunu itiraf ederek O’ndan yardım ister” (Parladır, 2008, 329). İşte “ıstılahi manada dua, inanan kişinin Allah’a yakarışı, yalvarışıdır. Duanın geniş bir tanımı şu şekilde yapılabilir: Dua, hürmetlerini sunmak, dileklerini bildirmek ve lütfünü istemek için insanın Allah’a yönelmesi ve O’nunla konuşması halidir” (Peker, 1993, 69). Bireyler için aynı zamanda bir ihtiyaç olan dua konusuyla ilgili ayrıntılı bir şekilde öğrencilerin zihinlerini aydınlatan “Öğrenciler Dersi Öğretmenle Birlikte İşliyorlar” (Bilgin, 1993, 25) isimli okuma parçası önem arz etmektedir. Burada öğretmen ve öğrenciler arasında geçen diyalogda duanın niçin yapıldığı, onu kimin kabul edeceği, nasıl dua edildiği, duada nelerin söylendiği, nerelerde ve ne zaman dua edildiği gibi konular karşılıklı soru cevap yolu ile öğrencilere buldurulmaya çalışılmaktadır. Dua ederken en çok “Allah” dendiği, dileklerin yerine gelmesi için dua edildiği, duayı Allah’ın kabul edeceği, bildiğimiz duaları okumakla beraber kendi kelimelerimizle de içimizden geldiği gibi, namazda, yatarken, sokağa çıkarken, mezarlıklarda dua edilebileceği konuları öğrencilere kavratılmaya çalışılmaktadır. Böylece dua ile ilgili temel usuller onlara verilmektedir. Ayrıca her zaman dua edebileceğini öğrenen öğrenciler Allah ile olan irtibatlarını devamlı kurabilecekleri 33 sonucuna ulaşarak kendilerini daha huzurlu ve güvende hissedeceklerdir. Çünkü, “dua, namaz ve oruç gibi sadece belli zamanlarda yapılan bir ibadet değil, daha çok kişinin ihtiyaç anıdır. Kişi ihtiyacı olan şeyleri ve darda kaldığı zaman sıkıntılarını Allah’a arz eder, O’na yalvarır ve O’nun yardımını ve merhametini diler” (Şentürk, 1997, 161). Bu parça öğrencilerin ilgilerini çekecek düzeyde, anlaşılması rahat ve ana metni destekler niteliktedir. Konuyla ilgili başka yardımcı metinlere de rastlanmaktadır (Günay/Yavuz, 1989, 30; Gündüz, 2000, 48). Ayrıca DKAB kitaplarına bakıldığında duanın bir çok yerde “Dua” ya da “Yakarış” başlığı ile yer aldığı görülmektedir. M. Aşkar, S. Er ve R. Kaymaz’ın dördüncü sınıflar için yazmış oldukları kitapta geçen isimsiz bir şiirde özetle minareleri ezansız, cihad meydanlarını zafersiz, Müslümanlıkla yoğrulan yurdu müslümansız, bizi sevgisiz, susuz, havasız ve vatansız bırakmaması için Allah’a bir sesleniş söz konusudur. Burada, dua ile “hem zihnin ve kalbin Allah’a yönelişi hem de O’ndan gerekli şeylerin istenmesi söz konusudur” (Peker, 1993, 69). Zira “Allah, kuluna cevap vermek için onun, her ne vesileyle olursa olsun kendine müracaatta bulunmasını istemektedir” (Parladır, 2008, 533). Yine, dua ile ilgili olarak çocukları buna alıştırmak üzere yer alan bir şiirde (Günay/Yavuz, 1989, 48), Allah’ın karanlık yolları aydınlatması ve bu yolları kendisine ulaştıran yollar etmesi, aşırı hırslarla birbirinden uzaklaşan insanları birbirini kucaklayanlardan eylemesi, onların birbirlerini sevmelerini sağlaması, iyi niyetlerle Allah’a açılarak bu yolda çıkan engelleri kaldırması, O’na giden yoldaki uçurumların düzlenmesi, dikenli yolların güllerle donatılması istenmektedir. Bu dua şiirini başka ders kitaplarında da görmek mümkündür. (Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995, 44; Hatiboğlu/Çiftçi, 1995, 21; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 97). Ders kitaplarında “İbadetin İnsana Kazandırdıkları” başlıklı ana metin işlenirken, bunları desteklemek üzere konulan başka yardımcı metinlerle de ana metin güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Burada dua, insanı Allah’a yakınlaştırmada ve O’na bağlanmada bir teşvik unsuru olarak görülmektedir. Konu ile ilgili diğer yardımcı metin iki resimden oluşmaktadır. Bunların birinde; M. Kemal’in 1920 Temmuzundaki kurban bayramı gününde devletin ileri gelenleriyle birlikte yaptıkları duaya yer verilmiş, ikincisinde ise; beş çocuğun cami görünümündeki bir mekânda beraber dua edişleri gösterilmektedir (Günay/Yavuz, 1989, 46-47). Bu resimlerle çocuklara “sizlerde dua edin” der gibi bir telkinde bulunulmaktadır (Tanrıverdi, 2000a, 10). Aslında bir bakıma yardımcı metinlerin tamamı düşünüldüğünde, bunların içerik olarak, Ü. Günay ve K. 34 Yavuz’un ele aldıkları kitapta yer alan dua örneğini (1989, 12) kapsamaktadırlar. Bu Allah’a yakarışın da bir örneğidir. Ana metin olarak çok çeşitli konuları içeren “İslam’da İman ve İbadet Esasları ve Yükümlülükleri” ünitesinin son sayfasına yerleştirilen “Ordunun Duası” adlı şiirde ise askerler Allah’tan bir takım taleplerde bulunmaktadırlar. Burada yurda tek bir düşmanın ayak basmaması, putları ilah edinenlerin mescidin veya camilerin girişlerine çan asmamaları, milleti için sefere çıkan ordudan dökülen kanın bir damlasının toprağa boş yere akmaması, Peygamberin askerlere yar ve yardımcı olması ve ondan alınan güçle kimsenin vatana ihanet etmemesi için yapılan bir yalvarış söz konusudur (Şener/Karmış, 1988, 21; Algül/Çetin/Öcal, 1995c, 49). Ancak bu metinde anlaşılması zor olup açıklanması gereken yerler vardır. Bu nedenle şiirin dili bu yaş grubundaki öğrenciler için ilgi çekici olmaktan uzak görünmektedir. Böyle olunca M. Akif’in bu şiirindeki ifadeleri 10-12 yaşındaki çocukların kavrama seviyelerinin üstünde olduğundan ana metne destek sağlama konusunda beklenen sonucu gösteremeyeceği kanısındayız. Dua ile insan bir bakıma Allah’a olan bağlılığını da ifade etmiş olmaktadır. Bununla birlikte inanan insan içinde bulunduğu ruhsal durumu Yaratıcısına dilediği şekilde, gerektiğinde iletmektedir. K.Yavuz’un da ifade ettiği gibi “duaların içeriğine, etkileyiciliğine, karakteristik özelliğine, aniden parlayışlarına (yoğunluk derecesine), ve hedeflerine bakıldığında bunların çeşitli gruplara ayrıldığı görülecektir. Fr. Heiler bunları genelde arzu, şükür ve tövbe ile ilgili olmak üzere üç kısma ayırıyorsa da K. Yavuz bunların sayılarını daha çok gruplara ayırmanın mümkün olduğu kanısındadır” (K. Yavuz, görüşme, 28 Ağustos 2008). Bunlarla birlikte yine duanın nasıl ve ne zaman yapıldığına ve bu yapılırken insan ruhunda nelerin yaşanabileceğine dikkat çeken yardımcı metin “Dua” (Şener/Karmış, 1988, 67) adlı şiirdir. Burada ellerin gökyüzüne doğru açılıp istek ve beklentilerin Allah’a doğru iletildiği ve bunların seher vaktini bile kapsadığı söylenmektedir. İnanan dua edince üzüntü ve kederlerinin kısmen azaldığı, Allah’ın dua edene yakın olduğu, tövbelerle günahların eridiği duygusunun bilinçlenmeğe açıldığı ifade edilerek seher vakitlerinde Allah’ı akla getirmenin inananın içine mutluluk verdiği, dua yapılırken ortaya çıkan özel duyguların oluştuğu belirtilmektedir. Bu yardımcı metin, dua yapılırken insanda ne gibi değişikliklerin meydana geldiğine ayrıntılı olarak yer verme konusunda yetersizdir. Zira işin özünü yeterince sunamaması sebebiyle öğrencilere istenilen ölçüde fayda sağlamayacağı düşüncesindeyiz. 35 Peygamberimizin yaptığı taleplere yönelik bir diğer dua örneği, “Peygamberimizden Dualar” (Günay/Yavuz, 1989, 93) başlığı taşıyan okuma metninde yer almaktadır. Burada Hz. Muhammed’in Allah’tan umduğu bir takım beklentileri vardır. İnananlar arasındaki birlik ve beraberliği bozacak her şeyden ve kötü huylardan kendini korumasını, ahlakını güzelleştirmesini, doğru yolu gösterip haram şeylerden uzaklaştırmasını ve kimseye muhtaç etmemesini, dünya ve ahirette güzellik vermesini talep eden dua örneklerinin oluşturduğu bir yardımcı metindir. Burada öğrencilere Hz. Peygamberin yaptığı dualar da verilerek onlara nasıl dua yapabilecekleri hususunda örnekler sunulmaktadır. Nitekim kendilerinin de bu ve buna benzer dualarla Allah’a yakınlaşabilecekleri belirtilmektedir. Bunlara benzer talep ve isteklere yönelik yapılan dualara yardımcı metinlerde rastlanmaktadır (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 35; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 35). Bunlarla beraber hiçbir yardımcı metinde duanın ne gibi faydası olduğuna ayrıntılı bir şekilde yer verilmemektedir. Ancak faydalarına değinen yukarıda da görüldüğü üzere bir kısım yardımcı metin bulunmakla beraber samimi bir inançla dua eden kimsenin ruhen dinleneceği ya da huzur bulacağını düşünmekteyiz. 2.1.4.2. İhtiyaçların Gerçekleşmesi Karşılığında Duyulan Minnettarlık DKAB kitaplarında geçen dualar, arzu, beklenti ve ihtiyaçlara yönelik dualardır. Ayrıca biz burada hayatın akışı sırasında beklentilerin gerçekleşmesiyle doğan dualardan söz edebiliriz. Bunlar bireylerin içlerinde yaşadıkları bir sevincin veya bir iyiliğin karşılığında yapılan ve şükür içeren dualardır. Ders kitaplarında yardımcı metin olarak şükür içeren ifadelere rastlanmaktadır. Burada ilk dikkati çeken şükretmenin öğretilişine tanık olmamızdır. Örneğin “Köye Yolculuk” adlı okuma parçasında köye giden bir çocuğun orada dayısıyla arasında geçen konuşma anlatılmaktadır. Onlar gece damda yatarlarken çocuk gökyüzüne bakıyor ve orada bir çok yıldızın yanıp söndüğünü görüyor. Dayısına “burada çok fazla yıldız var” deyince dayısından “sizin elektriğiniz var, bizim de yıldızlarımız” cevabını alıyor. Çocuk dayısına onların kârlı olduklarını, zira hiç elektrik parası ödemediklerini ve Allah’ın yarattığı ay ve yıldızlardan bedava aydınlandıklarını söylüyor. Dayısı ise günü gününe ücretini ödediklerini belirterek Allah’ın ay, yıldız ve güneşle ışık göndermesinin, sırtımızı ve toprağımızı ısıtmasının, suyla bütün canlılara hayat vermesinin karşılığı olarak ibadetlerimizle O’na dua ederek teşekkür borçlarını ödediklerini ifade ediyor. Bu şekilde öğrencilere Allah’ın verdiği bütün nimetler karşısında O’na olan minnettarlığın ifadesi olarak dua etmenin önemi 36 üzerinde durularak bu benimsetilmeye çalışılmaktadır (Gündüz, 2000, 21). İbadet sırasında şükretmeye örnek teşkil edecek olan başka bir yardımcı metinde M. R. Hatipoğlu ve S. Çiftçinin kitaplarında yer almaktadır (1995, 69). Bu konuyla ilgili bir diğer örnek “Allah’a Karşı Görevimiz” isimli okuma parçasıdır. Burada babası ve Ali arasında geçen diyalog şiir şeklinde yer almaktadır. İçerik olarak babası Ali’ye iyilik yapan insanların teşekkür beklentisi içinde olduğu gibi Allah’ın da verdiği nimetlerden dolayı yani dünyayı ya da kâinatı yaratarak bizi de yaratıp bedenimizi, el, burun, göz, akıl, beyin gibi organlarımızla beş duyumuzu, ihtiyacımız olan havayı, suyu, ekmeği, eti, sütü ve bir çok nimetleri verdiğinden dolayı Allah’a şükretmenin doğal bir eğilim olacağı, bunun ifadesinin de O’nun huzurunda saygıyla eğilmek olduğu belirtilmektedir. Böylece öğrencilere çevrelerinde kendilerine verilenlerden dolayı şükür bilinci yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu metin aynı zamanda resimlerle de desteklenmektedir (Canbulan, 2000, 19-20). Yine şükür konusuyla ilgili geçen bir diğer şiir ise “Müslümanım Müslüman” adını taşımaktadır. Burada Müslüman birisinin yaptığı dua yer almaktadır. Bu şiir ile öğrencilere, müslüman oldukları ve kalplerinde tam bir inanca sahip bulundukları hatırlatılarak, Allah’ın yeri göğü yaratıp onları donattığı, insanı yoktan var ettiği, inananın dilinden Allah adını düşürmediği, O’nun kitabı Kur’an’ın ellerinde olduğundan dolayı hayatın bütün zamanlarında “Allah” diyerek şükrünü bu şekilde yerine getirmesi telkini yapılmaktadır (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 47; Tanrıverdi, 1997, 33; Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 45). Netice itibariyle bu metinlerle öğrencilere başkalarına duyulan minnettarlığa verilen karşılığın örneği sunulmak suretiyle kendileri için hayati önem taşıyan konularda yardım eden, sınırsız merhameti ve lütfüyle onlara her şeyi veren Yaratıcıya da bunun karşılığında minnettarlıklarını göstermeleri arzu edilmektedir. Böylece onlar içlerinde yaşadıkları bu ruhsal hallerini nasıl ifade edeceklerini bu şekilde benimsemeye çalışacaklardır. Ayrıca Allah’a yakarışın söz konusu olduğu dua çeşidine mevcut kitaplarda bir tane rastlanmaktadır. “Mevlam Sana” (Gündüz, 2000, 48) adlı şiirde inanan insanın gece gündüz boyun büküp yaşlı gözlerle Allah’a yalvardığı dile getirilmektedir. Aynı zamanda doğadaki kuşların, dağların, taşların ve dertli kulların yalvardığı gibi bir yalvarışın söz konusu olduğu telkini de öğrencilere yapılmaktadır. Yunus Emre’nin Allah’a olan aşkı gibi, çöllerin suya hasret kalması, yolların sonunun olmaması, aşkı büyük olan kulların bulunması gibi bitmez tükenmez bir sabır ve sevgi ile Mevla’ya yalvarma söz konusudur. Şiirde bu yalvarışın neden kaynaklandığı açık bir şekilde 37 anlaşılamamaktadır. Dördüncü sınıf öğrencilerinin de anlam veremeyecekleri bu yakarışta onlar çeşitli sebepler arayabilirler. Bu nedenle çocukların cevap arayışına girmesi ve bunu bulamamalarından kaynaklanacak olan bir anlam kargaşası, yardımcı metinden sağlanacak olan faydanın zarar görmesine neden olacaktır. Bütün bunlarla beraber inanan insanlar günah işledikleri ya da işleme ihtimalleri olduğunu düşünerek hata yapmamak için dua ederken hatalarının bağışlanması için de Allah’a yönelip O’na dönüş yaparlar yani tövbe ederler. Ancak bu konuyla ilgili DKAB kitaplarında fazla yardımcı metne rastlanmamaktadır. Bunun sebebi belki de dini vecibelerini yeni yeni öğrenerek dini yaşantısını buna göre tanzim etmeye alışacak olan ve çoğunluğu henüz büluğ çağına gelmemiş öğrencilerin daha günahsız sayılmalarından kaynaklanmaktadır. 2.1.4.3. Farklı Beklentiler İçin Yapılan Dualar Bilindiği gibi dualar, ibadetlerin içerisinde olduğu gibi, onların gerçekleştirilmesi sırasında, bitiminde veya başka hallerde de yapılmaktadır. Yardımcı metinlerde de buna uyulduğu tespit edilmiştir. Bunlardan birisi iftar duasıdır. Allah’a bağlılığın en içten ifade edildiği günlük orucun bozulması sırasında müminin mutluluğunu dile getirerek paylaştığı bir duadır. Bu duada inanan yaratanına, O’na güvenip O’nun rızası için oruç tuttuğunu belirterek, O’na itaatini içtenlikle göstereceğini ve oruca her gün samimiyetle devam edeceğini belirtmektedir. Allah’tan, gelmiş geçmiş bütün günahları bağışlamasını, anne babasını ve bütün insanları affetmesini istemektedir (Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 70, 43; Şener/Karmış, 1988, 60; Hatipoğlu/Çiftçi, 1995, 76). Dua ile ilgili bir başka şiir de “Dağlar İle Taşlar İle” (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 8; Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995, 16) adlı ilahidir. Yunus Emre dağlar, taşlar, kuşlar, Hakkı seven kullar ve peygamberlerle Mevla’yı çağırmakta, bütün bunlarla O’na duyduğu sevgiyi içten duygularla ifade etmekte ve her sıkıntısında bu sevgi ile Allah’a dua edip O’nu yanında hissettiğini vurgulamaktadır. İnanan insan Allah’a şükrünü sevgisiyle, imanıyla, ibadet ve dualarıyla göstermektedir. Y. Emre de burada dualarıyla Allah’a olan şükrünü, saygı ve sevgisini dile getirmektedir. Şiirde Allah’a karşı yerine getirilmesi gereken görevler üzerinde durulmakta, konu neticede O’na bağlanma ve yaslanmaya götürülmektedir. Nitekim “Bazı psikologların ileri sürdüğü güçsüzlük, sığınma duygusu ile beraber insanın yaradılışında vardır. Ancak daha sonra buna korku, hayranlık, sempati ve sevgi gibi duygular karışarak, güçsüzlük ve aczin verdiği 38 “korunma, sığınma ve emniyette olma” ihtiyacı küçük yaştan itibaren tüm hayat boyunca devam eder. Bu ihtiyaç, inananı başkalarından yardım, sevgi ve şefkat görmeye ittiği gibi en büyük koruyucu ve sığınılan olarak Allah’a yöneltmekte, O’na bağlılığa götürmektedir” (Peker, 1993, 67). Bu da şiirde genel bir dua niteliği içerisinde içten duygular uyandıracak biçimde görülmekte ve bu şiir, Y. Emre’nin duamsı bir eda içinde dile getirdiği ilahisinde yardımcı metin olarak ifade edilmektedir. Sonuçta o, ana metinde geçen duayı yüzlerce yıl önceden destekler mahiyette, bir insanın Allah’a olan samimi sevgisini dile getirirken bu sevgiyi dua formuna yakın bir tarzda vermektedir. Bu yardımcı metin, kul ile Allah arasındaki içten kaynayan sevgi duygularının coşkun bir şekilde dile gelişini bize göstermektedir. İnananın Allah’a bu tür yaklaşımı insanın O’nun ile kucaklaşması manasına geldiğinden sanki bu ilahi, dua niteliği taşıyan bir yakınlık içinde ifadelendirilmektedir. Bütün bunlara çocukların ders kitaplarında yer verilmekle Allah sevgisi ve dua etme isteği onların kalplerine de aşılanmak istenmektedir. Böylece çocukların Allah’a olan bağlılıklarının devam etmesi ve kendilerine verdiği her şey için şükretme duygularının tazeliğini kaybetmemesi arzu edilmektedir. Bazı resimlerle de bu düşünce desteklenmeye çalışılmaktadır (Canbulan, 2000, 18; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 45; Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 35; Tanrıverdi, 1996, 26; Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 34). Bu metinlerden başka B. Bilgin’in ele almış olduğu beşinci sınıf kitabında istek ve talep içeren küçük dua örnekleri de yer almaktadır. Bunlar, uyku duası, yemek duası (1993, 38), dua başlığı altında yer alan bir başka uyku ile ilgili dua (1993, 22), bilgi ve anlayışı arttırmaya yönelik yapılan dua (1993, 60), Allah’ın yardımının istendiği ve doğru yolu göstermesi için yapılan dualardır (1993, 93). Bu metinlere benzer başka dua örnekleriyle de yer yer karşılaşılmaktadır (Günay/Yavuz, 1989, 129). 39 II. BÖLÜM ALLAH İNANCI DIŞINDA KALAN İNANÇ ESASLARI 3.1. Öğrencilerin Peygamberlere Yönlendirilişi ‘İnsanda Allah’a inanma eğilimi ve din duygusu olmakla beraber, hangi dini kurallara göre hareket etmesi gerektiğini bilemeyeceğinden ilahi dinlerce kabul edildiğine göre Allah, insanlara aralarından seçtiği peygamberler vasıtasıyla kişinin uyması gereken dini kuralların, esasların ve yapması gereken ibadetlerin neler olduğunu bildirmiştir’ (Peker, 1993, 66). Yani “Allah insanlara doğru yolu göstermek için din, dini insanlara ulaştırmak için de peygamberler göndermiştir” (Görgün, 2008, 159). Hiç şüphesiz Allah, dinini peygamberleri vasıtasıyla insanlara ulaştırmış ve onlara doğru yolu bu şekilde göstermiş olduğunu ayetleriyle de bildirmektedir (K. 68/4; K. 16/36). Bu nedenle onlar, dinin insanlara aktarılmasında son derece önemli bir rol oynamışlardır. “Tarih boyunca insanlara hep kendi halleri ve konumları yanında vazifelerini de hatırlatmışlar ve onları Müslümanlığa taşıyan dini öğretmişlerdir” (Görgün, 2008, 54). Ders kitaplarında peygamberlerin gönderiliş sebeplerini açıklayan şiir ve okuma parçalarıyla karşılaşılmaktadır. Bu yardımcı metinlerden ilki “Peygamberlik” (Bilgin, 1993, 49) adlı şiirdir. Burada Allah’ın gerekli görmesi halinde o toplumun içinden bir peygamber seçip kavmine mutlu haberi getirdiği ve ümmetine önder olduğu belirtilmektedir. Buna göre Hz. Adem’in ilk, Hz. Muhammed’in de son peygamber olduğu ifade edilerek bu ikisi arasında gelen bütün peygamberlerin muteber oldukları vurgusu yapılmaktadır. Buradaki amacın, bütün peygamberlerin Allah tarafından gönderilip O’nun elçisi oldukları bilincini öğrencilerin zihinlerine yerleştirmek olduğu kanısındayız. Ayrıca değinilmesi gereken önemli bir nokta da metinde geçen bazı bilinmeyen kelimelerin onunla aynı sayfada yer almaması, bu durumun da öğrencileri vakit kaybına ve motivasyon eksikliğine götürme olasılığını ortaya çıkarmasıdır. Aynı sayfada olmaları bize metinden beklenen amacın daha hızlı gerçeklemiş olacağını ve kelime araştırmadan kaynaklanan bir bıkkınlığın öğrencilerde kendini hissettirmeyeceğini düşündürmektedir. Zira kavramların öğrenilmesi önem arz etmektedir. Çünkü “düşüncenin oluşmasında önce kelimelerin ve kavramların oluşması; bunlara giderek yenilerinin eklenmesi ve hükümlere dönüşmesi zamana bağlı bir 40 gelişmedir” (Yavuz, 1991, 67). Bu açıdan kavramların kolayca öğretilmesine önem verilmesi gerekmektedir. Yine aynı amaca hizmet eden bir başka şiir ise “Peygamberler” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 68) adını taşımaktadır. İnsanların zaman zaman asıl dinlerini yitirerek bunun yerine geçen bir takım putları ilah kabul ettikleri dönemler olduğu ve bu nedenle yüce Allah’ın insanlara gerçekleri göstermek amacıyla peygamberler gönderdiği şiirde belirtilerek Kur’an’da adı geçen peygamberler zikredilmiştir. Bu doğruların ahlaki ilkeleri de kapsaması bakımından, ‘aynı zamanda peygamberler insanlığın ilk eğitim önderleri olarak, yaşantımızı düzenleyen ilke ve kuralları belirleyen ahlakçılar da olmuşlardır’ (Bilgin, 1987, 121). Nitekim yukarıda ifade edilen şiirlerle ana metin genel çerçevede desteklenmekle birlikte aslında şiir kendi ahengi içerisinde öğrencilerin duygularını harekete geçirmek suretiyle onları dini bakımdan bu inanca teşvik etme niyeti taşımaktadır. Bunlarla beraber peygamberlere duyulan ihtiyacın bazı okuma metinleriyle de öğrencilere hissettirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Buna bağlı olarak yine “Karanlıkta Bir Işık” (Tekışık/Kahveci, 2000, 61-62) adlı okuma metninde bir çocuk ile kaptan olan babasının gemiyle yapmış oldukları yolculukta başlarına gelen olayların peygamberlerle ilişkilendirilerek anlatıldığı görülmektedir. Gece fırtına çıkar, gemideki her şey altüst olur ve pusula kırılır. Pusulanın ne olduğunu babasına soran çocuk yönlerini bulmalarını sağlayan bir alet olduğunu öğrenir. Gemidekiler, fırtına dindikten sonra ne yöne gittiklerini bilmeden karanlıkta yol alırken güvertedekilerin sevinç çığlıklarını duyan çocuk, bunun sebebini sorar. Gemiciler deniz fenerini gördüklerini söyleyince, babasından onun; gemicilerin en büyük dostu olduğunu çünkü sayesinde yollarını bulduklarını, karanlıkta kendilerine daima dost elini uzattığını öğrenir. Sonra babası bu örneğe dayanarak peygamberlerinde Allah tarafından gönderildiklerini, insanlara doğru yolu gösterdiklerini söyler. Böylece çocuğa babası, denizde yolunu kaybetmiş insanlara deniz fenerinin yolu gösterdiği gibi, peygamberlerin de insanlara doğru yolu göstermek için Allah tarafından görevlendirildiklerini kavratmaya çalışmaktadır. Bununla birlikte “Kılavuz Kaptan” (Arışahin / Doğru, 1997, 55-56) adlı metinde İstanbul Boğazından geçen yabancı gemilerin bu bölgeyi tanımadıklarından dolayı onları, bazı yerlerde daralan, bazı yerlerde genişleyen boğaz içinden rahat geçirebilmek için yanlarına kılavuz kaptan aldıklarından bahsedilmektedir. Akıntıya kapılmamak, bir kayaya çarpmamak, karaya oturmamak ve diğer gemilerle çarpışmamak için kılavuz kaptanın gerekliliğine vurgu yapılmak suretiyle dünya, boğaz içi gibi uzun ve kıvrımlı 41 bir yola benzetilip, bu boğazdan geçenlerin de bir kılavuz kaptana ihtiyaç duydukları belirtilmektedir. İşte Allah’ın dünyadan geçen her kuluna kılavuz kaptanlık yapmaları için peygamberler göndermiş olduğu belirtilerek onlara uyanların tehlikelerden kurtulacağı, “benim kılavuz kaptana ihtiyacım yok” diyenlerin ise kendilerini bekleyen tehlikelerden habersiz karanlık sulara dalmış ve hem hayatını, hem de geleceğini kaybetmiş oldukları öğrencilere duyurulmaya çalışılmaktadır. Böylesine önemli bir görev üstlenen Allah’ın elçilerinin bireysel özelliklerini bilmek, o dinin daha kolay anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca “dinin öğreticisinin onu bizzat yaşayarak model olmaları, çocukların uygulamalarında da bu insanları örnek almalarını ve İslami yaşantıya öğrencilerin daha çabuk uyum sağlamalarını kolaylaştırabilir. Zira çocukların başkalarını gözlemleyerek ve onların yaptıklarını yaparak davranış biçimleri oluşturdukları bilinmektedir. Bu nedenle çocukların olumlu davranışları kazanabilmek için sağlıklı davranış modellerine ihtiyaç vardır” (Çağdaş/Seçer, 2002, 72). İşte burada öğrencilere peygamberleri tanıtmada ve onların kişisel özelliklerini ortaya koyarak bu inancı pekiştirmede, yardımcı metinler büyük önem arz etmektedir. 3.1.1. Hz. Muhammed’in Hayatı ve Kişiliği ‘İnsanların hayatlarında örnek alabilecekleri şahsiyetlere ihtiyaçları vardır. Bir inancın, ilkenin ve yaşam biçiminin öğrenilmesi, benimsenmesi ve kendine mal edilmesi, ancak onların iradesi ile mümkündür. Sevilmeden veya zorla kabul ettirilen bir yaşam biçimi zorun ve baskının bittiği yerde biter. Bu sebeple bir müslümanın İslam’ı sağlıklı bir şekilde öğrenmesi ve yaşaması, onun peygamberleri özellikle de Hz. Muhammed’i tanımasına ve sevmesine bağlıdır’ (Şentürk, 2005, 33). Bu durum bütün insanlar için geçerli olduğu gibi dini inancını kuvvetlendirmek isteyecek çocuğu da kapsayacaktır. Bu sevgi ve bağlılığın gerçekleşmesi bir bakıma Peygamberin tanıtılmasıyla kuvvet bulacaktır. Hz. Muhammed insanlığa gönderilen en son peygamberdir. O Kur’an’da tanıtılırken insanların en çok ihtiyaç duydukları iki özelliği vurgulanmaktadır. Burada, “Sen elbette yüce ahlak üzeresin” (K. 68/4) denilmekte, sonra onun en seçkin kişi olduğunu ifade ederken “Allah’ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır” (K. 33/21) ayetleriyle de Hz. Peygamberin çok önemli kişisel özelliklerinden ikisi ifade edilmektedir. Bunlar burada dile getirilirken Hz. Peygamberin hayatı, örnek ahlakı ve dini yaşayışı öğrencilere yakından tanıtılarak onlar üzerinde etki bırakmaya özen 42 gösterilmektedir. Böylece Allah elçisi için “Ey Peygamber ! Biz seni gerçekten bir müjdeleyici, bir uyarıcı, Allah’a ve O’nun izniyle O’na ibadete davetçi ve ışık saçan bir güneş olarak gönderdik” (K. 68/45-46) hitabıyla insanlara, çok güzel ve mutlu bir yaşantı gerçekleştirmek üzere orada hayatın nasıl programlanacağını, nelere uyulup nelerden uzak durulacağını gösteren bir elçi olarak seçtiğini ilan etmektedir. Bütün bu ayetlerden dolayı da kanaatimizce yardımcı metinlerde onun özelliklerine fazlaca yer verilmesi gerekmektedir. Birçok kitapta yer alan “Benim Dinim” (Günay/Yavuz,1989, 19; Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a, 17; Demirbaş/Manaz, 1996, 54; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 106; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 14; Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995, 15) şiiri ile, yazarının niçin böyle bir isim değişikliğine gittiği anlaşılamayan “Ben Bir Müslümanım” (Canbulan, 2000, 61) adlı konusu itibariyle aynı olan şiirde genel olarak İslam’ın önemi ve değerine yer verilmekle beraber, bu dinin Peygamberi Hz. Muhammed de yüceltilmektedir. Onun hem dünya, hem de ahiret yurdunda her yeri aydınlatan ve ısıtan bir güneş gibi olduğu, peygamberler içinde çok üstün bir yere sahip bulunduğu ve İslam dinini Allah’tan getirip insanlara ileten kişi olduğu vurgusu yapılmaktadır. Allah Resulünün doğmasıyla birlikte oluştuğu söylenen olayların anlatıldığı “Hz. Muhammed Sen Doğmasaydın” (Tekin, 2000, 42) adlı şiirde onun doğumunun olağan üstü bir hal olduğu ve bunların tesiriyle Hz. Muhammed’e karşı daha çok sevginin uyanması arzu edilmektedir. Bu şiirin içeriğine girildiğinde, o doğduğunda fevkalade olayların olduğu, peygamberliği sırasında insanları değiştirdiği, iyilik ve doğruluğu tüm dünyaya yaydığı ve insanlığa onları gösterdiği, herkese emniyette olma yolunu açtığı, medeniyet ve yükselişin onunla birlikte gerçekleştirildiği belirtilmektedir. Güzel ahlakın onunla gerçekleşip yayıldığını belirten şiir, tamamen okuyucusunu etkilemeye yöneltmektedir. Özellikle Hz. Muhammed’in hayatını ve İslam’ı tebliğ ederken verdiği mücadelesini bilmeyen öğrencilerin sempatisini kazanmak adına ve ana metinde Hz. Peygamberin hayatı anlatılırken verilen bilgilerin teyit edilmesi bakımından bu şiirin etkili olabileceği söylenebilir. Ayrıca ona duyulan sevginin ifade edilişi çocukların da kalplerinde ona karşı ılımlı duygular uyanmasına sebep olacaktır. Bu, öğrencilerin İslami hayat tarzını benimseyip yaşantılarında onu göstermeleri açısından da önem arz etmektedir. Çünkü biz biliyoruz ki; “çocukların sevmediği bir kişinin davranışlarına verdiği anlamla, sevdiği kimsenin davranışlarına verdiği anlam ve algılama aynı değildir” (Bilgili, 2005, 36). 43 Yine Hz. Muhammed’in hayatının anlatıldığı “Bir Gece” (Çelebi/Bebek, 1994, 75) adlı M. Akif’in yazmış olduğu şiirde Hz. Peygamberden önce dünyanın karışıklık içinde olduğu, insanların birbirini kolayca öldürdüğü, yırtıcılıkta hayvanları bile geçtiği, ayrılık ve kötülüklerin en üst safhada olduğu bir toplumda var olan zulmün ve haksızlıkların onun kırk yaşına gelip peygamber olmasıyla beraber yok olduğu belirtilen şiirde, kullanılan dilin anlaşılma güçlüğü şiirin öğrenciler üzerindeki etkisini azaltmaktadır. Çünkü şiirde geçen birtakım kelimelerin onların bilişsel seviyelerinin üstünde olmasından dolayı metni sıkıcı hale getirmektedir. Bu bakımdan bu tür metinlerle öğrencilerin zihinsel ve ruhsal açıdan desteklenmesi ana hedef olmasından ötürü, onların seçiminde dikkatli olunup metinlerin öğrencileri kucaklayıcı nitelik taşımaları gerekmektedir. Çünkü “kavramlar, akıl yürütmeler ve sonuç çıkarmalar düşüncenin temelini oluştururlar. Hiç şüphesiz öğrenciler düşündüklerini manalandırırken veya bunları hükümlerle açıklamaya çalışırken vasıta olarak dili kullanır. Bu anlamda dile, kelimelere dökülen manalara ve hükümlere yansıtıcı düşünmenin bir ürünü gözüyle bakılabilir” (Yavuz, 1991, 67). İşte bu açıdan bakıldığında metinlerde henüz soyut düşüncenin başlangıcında sayılan on iki-on dört yaş grubuna hitap eden bu kitaplarda yer alan yardımcı metinlerin kelimelerine dikkat etmek gerekir. Hz. Muhammed’in Allah tarafından seçilip insanlara peygamber olarak gönderildiğinin vurgulandığı bir başka şiirde (Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 87; Tanrıverdi, 1997, 12; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 13; Algül/Öcal/Çetin, 1995, 12), Allah’ın insanlara onu Kur’an ile birlikte bir peygamber olarak gönderdiği, bu kitap ile de Peygamberin bize doğruları anlattığı, kendisinin son derece güvenilir olduğu belirtilmiştir. Böylece Hz. Muhammed’in Allah tarafından bir peygamber olarak gönderildiği öğrencilere ısrarla vurgulanarak onlar bu inanca götürülmeye çalışılmaktadırlar. Bunlarla beraber öğrencilere gösterilen Hz. Peygamberin sabrı, uzlaştırıcılığı, yardım severliği, cömertliği, çocuklara duyduğu sevgisi, insanlarla olan münasebetleri, güvenirliği, din ve vicdan özgürlüğüne verdiği değeri, merhameti, kolaylığı tercihi gibi kendi kişiliğine ait üstün ahlaki özelliklerin, onların sempatisini daha çok kazandıran nitelikler olarak görülmektedir. Buradan hareketle, öğrencilerin ilgisini daha çok çekmek için Hz. Muhammed’in güvenilirliği ile alakalı olan “Muhammed’ül Emin” adlı okuma metninde Kâbe’nin onarımı sırasında Hacer-i Esved taşını yerine koyma konusunda müşrikler arasında doğan anlaşmazlığın Peygamberin, hakem seçilmesi ve 44 taşın yerleştirilmesi sırasında onun kıvrak zekâsıyla problemin ortadan kalkması öğrencilere sunulmakta bu şekilde çıkması muhtemel kan davalarının önüne geçilmiş olduğu vurgulanmaktadır (Tanrıverdi, 2000a, 55-56; Günay/Yavuz, 1989, 39-40). Netice itibarıyla güvenilirliği üzerinde müşriklerin bile aralarında uzlaştıkları biri olan Hz. Muhammed’in bu özelliğinin öğrenciler tarafından da benimsenmesi bu metnin amacı olarak görülmektedir. Bu yapılırken, “toplum içindeki kişilerin gönlünde hangi tür insan kişiliği yaşarsa yaşasın, her zaman için insanların doğruya, iyiye ve güzele yöneltilmesi isteğinin olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle peygamberimiz dürüst davranışı, güzel görünüşü ve bütün işlerde ölçülü hareketi ile insanlara” (Bilgin, 1987, 131-132) dolayısıyla da öğrencilere örnek olarak sunulmaktadır. Bütün bunların yanında öğrencilerin hoşuna gidecek özelliği, onun çocukları sevmesi ve insanlara karşı cömertlik göstermesi olayıdır. Zira o, çocukları düşündüğünü “çocukları ayrı tutmadan genel olarak insanlara akıllarının erdiğince hitap ediniz” (Bilgin, 1987, 127) sözüyle ifade etmektedir. Farklı başlık taşımalarına rağmen aynı konudan bahseden okuma metninde (Algül/Öcal/Çetin, 1999, 44-45; Canbulan, 2000, 40-41) Peygamberimiz kendisine giyecek almak için çarşıya çıkar ve eve dönerken Medinelilerden bir kişi yanına gelerek kendisine bir gömlek giydirmesini ister. Peygamber yeni aldığı gömleği adama çıkarır verir ve geri dönerek tekrar kendisine bir gömlek alır. Geri dönüşünde cebinde iki dirhem parası kalmıştır. Bu esnada yolun kenarında ağlayan bir kız çocuğu görür ve ona niçin ağladığını sorar. Kız çocuğu da kimsesiz olduğunu, zengin bir kişinin yanında çalıştığını, alışveriş yapmak için ona para verdiklerini, fakat parayı kaybettiğini ve bu yüzden eve gidemediğini anlatır. Peygamber cebinde kalan iki dirhemi verdiği halde kız halâ ağlayınca, Hz. Muhammed onun elinden tutup evine kadar götürür. Onun kıza karşı duyduğu merhameti ve insanlara gösterdiği cömertliği okuyan öğrenciler Allah’ın elçisine karşı daha çok sevgi besleyip Peygamberin hayatını öğrenmek için gayretlerini arttıracaklardır. Onu tanıdıkça da dini hayatlarını bu örnek yaşantı doğrultusunda şekillendirip geliştireceklerdir. Görüldüğü üzere bu kitaplarda Peygamberimizin metaneti, fedakârlığı, insanlarla birlikte hayvanlara karşı duyduğu merhameti ve cömertliği ile ilgili daha pek çok örneklerle karşılaşılmaktadır. Bütün bunlar Hz. Peygamberin üstün bir şahsiyete sahip oluşunu gösteren canlı örneklerdir (Gündüz, 2000, 40; Ünal/Çakır, 2000, 27; Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 34; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 71-72; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 28; Bilgin, 1993, 97; Er/Aşkar/Kaymaz, 1994, 30-31). 45 Hz. Peygamberin şahsiyeti içerisinde insanlara daima kolay olanı gösterme özelliği de vardır. “Hz. Peygamberin Kolaylığı Tercihi” (Fığlalı, 1987, 40) adlı okuma parçasında Hz. Ayşe’den rivayet edilen bir hadis yer almaktadır. O sahabelerden birini bir iş için gönderdiği zaman “müjdeleyin nefret ettirmeyin, kolaylık yolunu gösterin güçlük çıkartmayın” derken insanların gönüllerine göre hareket edilmesini, onların önce kalplerini kazanma yoluna gidilmesini bekler. Çünkü ona göre “din kolaylıktır”. Bunun da yolu müjdelemek ve kolaylaştırmaktan geçer. Böylece bir işin yapılmasından önce bunun benimsenmesi önemli bir etkendir. Burada da görüleceği üzere bu yardımcı metinler ana metni ve öğrencileri olumlu yönde desteklediği ölçüde verimli olmaktadır. Yine Hz. Peygamberin ahlaki hayatı üzerinde durularak onun öğrencilerin beğenisine sunulduğu görülmektedir. Bu yapılırken de daima kişisel özelliklerinin övüldüğü görülmektedir. Çünkü, “bir kişinin yaptığı bir davranışın övülüp pekiştirildiğini gören çocuklar da benzer davranışları yaparlar” (Çağdaş/Seçer, 2002, 72). İşte Peygamberimizin de temizliğe önem veren, güler yüzlü tatlı sözlü, kimsenin eksiklerini yüzüne vurmayan, gönlünü kırmayıp sözünü kesmeyen, sözünde duran, cesaretli ve sabırlı olan, fakir, yoksul, yetim, kimsesiz ve dulların işlerini görmekten zevk alan, utanma hissinin geliştiği, evine ve ailesine bağlı, büyüklerini sayan, küçüklerini seven, komşu hakkını gözeten, en ufak haksızlığa ve zulme tahammül edemeyen, biri gelip özür dilese onun özrünü kabul eden, ev işlerinde hanımlarına yardımcı olan, yalandan ve yalancılardan nefret eden, yolda giderken karşılaştığı kişilere selam veren, kişisel münakaşa ve mücadeleden kaçınan, gereksiz yere konuşmayan, kendisini ilgilendirmeyen şeylerle uğraşmaktan çekinen, hiç kimseyi tenkit etmeyip küçümseyerek mahcup etmeyen, kendisinin övülmesinden hoşlanmayan ahlaki özelliklerinin dile getirilerek övülmesinin altında hep bu sebep yatmaktadır. Ayrıca Peygamberimiz, “İslam nedir?” sorusuna “güzel ahlaktır, güzel ahlakta başkaları ile iyi ilişkiler kurmaktır” diye cevap vermektedir (Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 6667; Algül/Çetin/Öcal, 1995c, 23-24; Tekin, 2000, 19-20; Tanrıverdi, 2000b, 107). Hz. Muhammed’in bu yönleri öğrencilere sunulmak suretiyle onların sevgisi ve ilgisi Peygamberin hayatına yöneltilmeye çalışılmaktadır. Çünkü “inançta duygunun önemli bir rolü vardır. İnsan sevdiği kimseye inanmaya istekli ve eğilimlidir. Öyle ki; irade ve muhakeme yönüyle kuvvetli olan insanlar bile, sevginin etkisiyle karşısındaki kişiye kolayca inanır” (Peker, 1993, 46). İşte bu yardımcı metinlerle de öğrenciler duygusal bağlamda Peygambere doğru itilmeye gayret edilmektedir. 46 Sonuç itibariyle ahlakı, Kur’an’ın tavsiye ettiği ahlâka uygun olan Peygamberimiz, İslam’ın canlı örnek olarak seçtiği en güzel modeldir. Müslümanların nasıl yaşamaları ve olmaları gerektiği hususunda ümmetine örnek bir hayat teşkil etmiştir. Öğrencilerin de bir kısım kazanımlarını model alarak öğrendikleri düşünülürse, onun ahlakının bu şekilde yardımcı metinlerde yer alması bir bakıma onların dini yaşantılarında değişikliklere yol açacağı gibi kişiliklerinin oluşmasına da katkı sağlayacaktır. Zira ‘o davranışlarımız için bir modeldir. İnsan sevdiği ve önemsediği kişileri kendisine örnek alır. Peygamberimizi de örnek alan kişi ona uyar ve bunu yaptığı sürece, Allah da bu kişileri sevecek, esirgeyerek bağışlayacaktır’(Uyanık, 2007, 89). Ancak bu düşüncelerin yukarıda bahsi geçen kitaplarda nesir şeklinde verilmiş ve öğrencilerin gözleri önüne yaşanmış hikâyelerle serilmemiş olmasının metinlerde bir kuruluğa ve sıkıcılığa sebep olduğu, bunların örnek olaylarla sunulmasının daha etkili olacağı kanısındayız. Ahlaki özellikleri bu kadar çok olan Hz. Peygamberin bir çok yardımcı metinde övüldüğü görülmektedir. Örneğin, “Peygamberim” isimli şiir ders kitaplarının çoğunda kullanılmaktadır. Burada, yer yüzündeki en büyük insanın Hz. Muhammed olduğu, ahlaki açıdan kötü olan, Allah’ın emir ve yasaklarına uymayan insanlar için Peygamberin çözüm yolu üreten ve derman veren birisi olduğu vurgulanmaktadır. Onun hareket ve fiillerinde bir kusur bulunmadığı, insanların izinden yürümelerine layık olduğu, bunların hepsinin Kur’an’da tasvir edilip gösterildiği, insanlığın en kötü dönemlerinden biri olan Cahiliyye Döneminden geçerken Hz. Peygamberin gönderildiği, onların yaralarını sardığı belirtilerek öğrencilere böyle bir Allah elçisinin sevilmeyi ve arkasından gidilmeyi çoktan hak ettiği, onların kalplerine sevgiyi iyice yerleştirmeğe özen gösterdiği ifade edilmektedir (Tekışık/Kahveci, 2000, 37; Canbulan, 2000, 37; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 9-10; Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 35; Gündüz, 2000, 36; Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 55). Yine bu konu ile ilgili olarak Peygamberimiz hakkında üç kitapta yer alan şiir “Peygamberim Uludur” (Tanrıverdi, 2000b, 28; Gündüz, 2000, 28; Günay/Yavuz, 1989, 30) adını taşımaktadır. Burada Hz. Peygambere ayrı bir yer verilerek o yüceltilmektedir. Onun doğuşuyla annesi Amine’nin evine nurlar saçıldığı, Allah’a ortak koşanların sonunda çok zararlı çıkacakları ifade edildiği, altı yaşında annesinin öldüğü bundan sonra dedesi ve amcasının ona baktıkları, 40 yaşında bütün insanlara peygamber olduğu, onları Allah yoluna çağırdığı, putların yok olduğu, kalabalık topluluklara karşı direnç gösterdiği, yerine göre onlarla mücadele ettiği ve sonunda insanları kurtuluşa 47 kavuşturduğu, 23 yıl boyunca insanlığa büyük bir rehberlik yaptığı ve bu zaman içerisinde büyük beğeni ve fedakârlık örnekleri gösterdiği, dünya malına, servetine ve şanına göz dikmediği, her zaman mütevazı, halim-selim bir hayat sürerek 63 yaşında vefat ettiği belirtilmektedir. Böylece onun hayatı ahenkli bir şekilde öğrencileri yormadan, onların ilgilerini çekecek biçimde tasvir edilmeğe çalışılmaktadır. Öğrencilerin anlayışını kolaylaştırmak için bilinmeyen kelimelerin dipnot olarak aynı sayfada verilmesi yöntemi ile onlara benimsetilmeye çalışılan Hz. Peygamberin hayatını daha kolay öğrenecekleri ve zihinlerinde bu bilgilerin daha kalıcı olacağı düşüncesindeyiz. Sözü edilen bu iki yardımcı metine, Peygamberin ahlaki ve insani özelliklerinin övülmesi ve hayatının anlatılması suretiyle ona duyulan sevgiyi arttırmaya yönelik amacı olan metinler gözüyle bakılabileceği kanaatindeyiz. Ayrıca “Sevgili Peygamberim” (Er/Aşkar/Kaymaz, 1994, 17) şiirinde bir şahsın dilinden en çok Peygamberi sevdiği, onun uğrunda canını verebileceği, Peygamberin bütün sözlerinde fiil ve hareketlerinde haklı olduğu, onu çok sevdiğini, içinden hep onu düşünerek hayal ettiğini, içinin onun sevgisiyle dolduğunu, bunun kendine huzur ve mutluluk verdiğini dile getiren, anlaşılması rahat ve öğrencilerin seviyelerine uygun bir metindir. Aynı kitapta yer alan “Altın Çağ” (Er/Aşkar/Kaymaz, 1994, 17) adlı şiirde ise hayali olarak öğrenciler on beş asır önceye götürülmeye çalışılarak Peygamberimizin o devirde sağ olduğu, o devrin insanlarının onu gördüğü için sevinçli oldukları belirtilmektedir. Böylece bu şiirlerle peygamber sevgisi öğrencilerin gönüllerine yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Bunun din psikolojik hayatları için önemi de sevilen kişinin yaşantısı ve görüşlerinin daha kolay benimsenecek olmasından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple Peygamberin öğrencilere çok iyi tanıtılmasında ve onun sevgisinin yüreklere yerleştirilmesinde yardımcı metinlere büyük görevler düşmektedir. Hz. Muhammed’ e duyulan sevgi ve özlemin belirtildiği Y. Emre’nin “Canım Arzular Seni” adlı ilahisinin tam dokuz kitapta farklı isimlerle yer aldığı tespit edilmiştir. Bu şiirde onun yüzünü görmeyi her çağdaki insanın arzuladığı ifade edilmektedir (Gündüz, 2000, 32; Er/Aşkar/Kaymaz, 1994, 30; Şener/Karmış, 1988, 72; Tanrıverdi, 1997, 100; Arışahin/Doğru, 1995b, 61; Algül/Çetin/Öcal, 1995c, 39; Fığlalı, 1987, 34; Günay/Yavuz, 1989, 33). Ayrıca Hz. Muhammed’i bizzat gören sahabenin kendilerinden çok, ona önem vererek onu sevdiklerinin anlatıldığı görülmektedir. Mesela Hz. Ebu Bekir’in başından geçen olayın anlatıldığı “Peygamber Sevgisi” adlı okuma parçasında Müslüman olduktan sonra müşrikler tarafından Mekke’de çok fazla dövülür ve halktan bir grup 48 onun öleceğini düşünerek alıp evine götürürler. Akşama doğru kendisine gelen Ebu Bekir’in ilk sözü Resulullah’ı sormak olur ve ondan haber alıncaya kadar da yemeden, içmeden kesilir. Ne zaman ki onun nerede olduğunu öğrenir o zaman rahatlar ve yanındakilerin yardımıyla Peygamberin yanına gider (Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 60-61) . Ona duyulan sevginin ölçüsünün ne derece ruhların derinliğine sindiğini anlatan, o sevgiyi öğrencilerin de gönüllerine işlemeyi ve kuvvetlendirmeyi amaçlayan bir metindir. Bununla birlikte ona duyulan içten saygı ve sevgiyi ifade eden “Salavat-ı Şerife” bazı kitaplarda yer almaktadır. Hz. Muhammed’in isminin geçtiği yerlerde onun yüceltildiğini gösteren bu ifadenin her zaman söylenmesinin beklendiği bilinen bir gerçektir (Günay/Yavuz, 1989, 31; Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 68). Esasen Allah Kur’an’da Hz. Peygamberi övdüğü için inananların da ona salavat ile buna katılmaları beklenmektedir (K.33/56). istenmektedir. Salavt-ı Öğrencilerden de bu tutumu devam ettirmeleri şerifeden başka Süleyman Çelebinin yazdığı ve Peygamberimizin doğum olayının bir parçasının anlatıldığı mevlit metnine de yer verilmektedir. Ancak, bunun çocukların anlayamayacakları bir dille, orijinal şekline bağlı kalınarak kitaplarda yer alması kavranmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle kendinden beklenilen hedefi gerçekleştirmekte yetersiz kalacak bir yardımcı metin olmaktadır (Fığlalı, 1987, 69; Tanrıverdi, 2000b, 66). Bu tip metinlerin telkin edici özelliği olmadığı gibi bir hedefi de bulunmamaktadır. Bunlarla birlikte Hz. Muhammed’in Müslümanlara yaptığı veda konuşmasında çeşitli konularda insanları etkili bir şekilde uyarmış ve öğütler vererek Müslümanları birliğe, bütünlüğe ve kaynaşmaya davet etmiştir. Örneğin; “Müslüman müslümanın kardeşidir, hepiniz eşitsiniz ve bir kardeş topluluğun üyelerisiniz. Herhangi birinizin kardeşinin olan bir şeyi isteği ile kendisi vermedikçe yasaktır. Kimin yanında bir emanet varsa sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, o ayağımın altındadır. Lakin borcun aslını vermek gerekir. Kan davaları kaldırılmıştır. Kadın hürriyeti ve hukuku, mal ve namusun kutsallığı, eşitlik ve topluluk ahlakı bu söylevde en açık ifadesini bulmuştur. Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Sizin kadınlar üzerinde, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Size bir emanet bırakıyorum ki ona sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah’ın kitabı Kur’an’dır. Onda Rabbimizin bir olduğu, hepimizin Adem’in çocukları olduğumuzu kimsenin kimseye üstünlüğünün olmadığını, üstünlüğün Allah’a duyulan saygı ölçüsünde” olduğunu vurgulamaktadır (Özdemir/Arslan, 1993, 32; Gülle/Gündüz/Kaya, 1993, 35-36; Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999c, 39-40; 49 Çelebi/Bebek/Bozkurt, 1994, 28-29; Arışahin/Doğru, 1995c, 40; Ünal/Çakır/Özkan, 2000b, 45-46;Tanrıverdi, 2000b, 27; Karmış/Şener, 1995, 71; Hatiboğlu/Çiftçi, 1995, 90; Fığlalı, 1987, 32-33;). Bu metinlerden beklenilen amaç, öğrencilerin verilen öğütleri dikkate alıp uygulayarak kişiliklerini bu yönde oluşturup kendilerini geliştirmelerini sağlamaktır. 3.1.2. Öteki Peygamberlere İnanmanın Aşılanması Hz. Muhammed’in kişiliğinin benimsenmesi ve buna destek sağlanması için yer verilen yardımcı metinlerin yanında ağırlıklı olarak Hz. İbrahim’den ve Hz. Nuh’tan bahseden metinlerle de karşılaşılmaktadır. Bu peygamberlerin kıssalarının çocuklara sıcak ve okşayıcı bir dille sunulması, onların henüz çok taze ve işlenmeye hazır olan psikolojilerine hitap ettikçe bu konuya karşı içlerinde gittikçe artan bir ilgi hissedeceklerdir. Bu nedenle yardımcı metinlerde peygamberlerin kıssalarına yer verildiği görülmektedir. Bunlardan ilki; kutsal dinlerin ortak atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim’in putlara karşı tepkisinin anlatıldığı okuma metnidir (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 23-25; Günay/Yavuz, 1989, 17-18; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 12-13). Burada Hz. İbrahim’in başlangıçta ayın ve güneşin ilah olabileceğini düşünmesi, fakat tecrübe ile hepsinin teker teker battığını görünce aklı ile düşünerek kendi iradesiyle her şeye gücü yeten, yöneten ve bütün varlıkların hakimi olan varlığın yalnızca Allah olduğuna karar vermesi söz konusudur. O bu kararıyla birlikte putlar ve Nemrut ile mücadeleye girişir. Nitekim bir gün Hz. İbrahim halkın tapınaktan çıktığını görünce oraya gidip bütün putları kırar ve baltayı en büyük putun boynuna asar. Onun putlara karşı olduğunu bilen halk, Peygamberin bu işi yaptığını düşünürler. Ancak İbrahim baltanın büyük putta asılı olduğunu bu nedenle de diğer putları onun kırdığını söyleyince putperestlerden putların konuşmadığı, hareket etmediği ve bu işi yapamayacakları cevabını alır. Peygamber de onlara o halde bu kadar aciz olan putlara niçin taptıklarını sorunca onlar şaşkınlıktan donup kalırlar. Bunun üzerine Nemrut onu yakalatır ve odun toplatıp yakılması için emir verir. Fakat ateşin onu yakmadığını, onun ortasında Peygamberin yanmadan kaldığını gören inkarcılar “bu bir şeytandır” deyip kaçıştılarsa da Allah’ın gazabı onları yakalar ve Hz. İbrahim’in dışında hepsi mahvolur. Bu hikâyeyi okuyan öğrencilere bundan etkilenmeleri halinde, zihinlerinde Allah’ın yanlarında olduğu düşüncesinin uyanması beklenir. Bu da bir bakıma onlara Allah’ın benimsetilmesinden başka bir şey değildir. Yine konuyla ilgili bir şiirde (Tekin, 2000, 36) Hz. İbrahim’in putları kırışı, 50 Allah’ı tek Tanrı olarak buluşu, Nemrut’un ona düşman, inkar edenlerin pişman oluşları işlenmeğe çalışılmaktadır1. Hz. İbrahim ile alakalı bir başka yardımcı metin “Hz. İbrahim’in Adağı” ismindedir. O bir erkek evladı olması halinde onu Yaratan’a feda edeceği sözünü verir. İshak ve İsmail adında iki erkek çocuğu dünyaya gelir. Hz. İsmail büyüyüp delikanlı olunca Hz. İbrahim kendisine adağını hatırlatan rüyalar görmeye başlar. Halbuki bu vaat yerine getirilmesi son derece güç olan bir söz olmasına rağmen Hz. İbrahim ve İsmail’in buna razı olup metanet ve sabır göstermeleri ve Allah’a ısrarlı itaatlerinden dolayı O, onlara ödül olarak kurban edilmek üzere bir koç verir. Hz. İbrahim de bu koçu kurban ederek vaadini yerine getirmiş olur (Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995, 91). Böylece bu olayın tasviri ile Hz. İbrahim’in büyük peygamber olmayı hak ettiği, sevilmeye layık olduğu, öğrencilerinde bunu model alarak özü sözü bir, vaadini yerine getiren kimseler olmaları için teşvik edildiklerini söylemek mümkündür. Peygamberliğinin anlatıldığı bir diğer insan da Hz. Nuh’tur (Günay/Yavuz, 1989, 10-11; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 68-69). Nuh tufanının tasvir edildiği metin ile öğrencileri Allah’ın gazabıyla korkutma söz konusudur. Ayrıca peygamber ailelerinin bile inkarı seçmeleri halinde azaba layık oldukları bu olayla çocukların zihinlerine işlenmeye çalışılmakta ve böylece onların Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirmelerinde bu tufanın teşvik edici bir rol oynaması amaçlanmaktadır. Bu korku duygusu da dini duygulardan biri olması nedeniyle öğrenciler, korkularından yine Ona sığınma hissiyle baş başa bırakılmaktadırlar. Zira “din duygusundaki korku kişiyi korktuğu ilahi varlığa yaklaştırması ve O’na teslimiyete götürmesi bakımından diğer korkulardan farklıdır. Çünkü korkuda uzaklaşmak, kaçmak, nefret etmek gibi eğilimler varken, dini duygulardan olan korkuda sığınmak, sokulmak, ümitlenmek gibi eğilimler bulunur. Yani Allah korkusundan yine O’na sığınılmakta, teslimiyet ve bağlılık gösterilmektedir” (Peker, 1993, 62-63). 3.1.3. Seçkin Kişilerden Örnekler Burada, ünlü sahabelerin hayatlarından alınan bir takım yaşanmış olaylara yer verilmektedir. Bu olaylar sözünü edeceğimiz sahabelerin öğrencilere örnek olabilecek hayat sahneleridir. Bunlardan ilki ve en çok bahsedileni dört halifeden ikincisi olan Hz. 1 Fakat bu şiirin isim ve içeriğinin birbiriyle uyuşmadığı görülmektedir. “Peygamberlere İman” ismiyle geçiyor olmasına rağmen sadece Hz. Muhammed ve Hz. İbrahim’den bahsetmesi içeriğinde bir daralmaya neden olmaktadır. İsmine bakılarak diğer peygamberlerin ismi de aranmıştır. Netice itibariyle bu üniteye yeterince yardımcı olamayan bir metindir (Tekin, 2000, 36) 51 Ömer’e aittir. Bu metinlerin birinde onun Müslüman oluş olayı tasvir edilmektedir (Günay/Yavuz, 1989, 34-35). İslam’ın hızla yayılması karşısında sert bir mukavemete girişen Müslüman karşıtları, yeni harekete engel olabilmek için Hz. Muhammed’i öldürmeye karar verirler. Onu ortadan kaldırma işini de Hattab oğlu Ömer üstlenir. Hemen harekete geçerek Hz. Muhammed’i öldürmek için yola çıkar. Yolda Nuaym b. Abdullah isimli biriyle karşılaşır. O, Hz. Ömer’e kendi kız kardeşi ile eniştesinin bile Müslüman olduğunu söyleyince buna öfkelenen Ömer doğru onların yanına giderek kapıya dayanır ve içeride Kur’an okunduğunu duyar. Kendisi içeri biraz geç alınır ve buna iyice canı sıkılır. Onlara okuduklarının ne olduğunu sorar, cevap alamayınca öfkelenerek kız kardeşine ve eniştesine karşı saldırganlaşır. Eniştesini dövmeye başlayınca buna engel olmaya çalışan kardeşine de fiziksel müdahalede bulunur ve onu yaralar. Bunun üzerine kardeşi “Allah’tan kork! Bir kadına bu muamele yapılır mı? Bizimle uğraşma biz artık müslümanız, sen ne yaparsan yap biz müslümanlığımızdan vazgeçecek değiliz ve bu yoldan asla dönmeyeceğiz” deyince İslam’ı kabul edişlerini sarsılmaz bir tavır içerisinde ifade ettiklerini gören Ömer yumuşamaya başlar. Sakin bir eda içinde okuduklarını kendisinin de dinlemek istediğini söyler. Kız kardeşi onun oldukça yumuşadığını görünce Kur’an sayfalarını ona verir ve bunları okuyan Ömer, onlar karşısında sarsılır. Bu sarsıntı onu büyük bir değişmeye götürür. Eniştesi ve kız kardeşine yaptığı muameleden dolayı pişman olur, İslam’ı kabul etmeye karar verecek hale gelir. Nitekim büyük bir dönüşüm yaşayan Ömer kendini Hz. Muhammed’e götürmelerini söyler. Kız kardeşi onun Müslüman olmaya iyice yöneldiğini anlayınca Rasulullah’ın yerini söyler. Onun kendine geldiğini gören Peygamber huzuruna gelmesine izin verir. Ömer Müslüman olmaya karar verdiğini bildirir ve bu değişim süreci Kelime-i Şehadet ile sona erer. Bu yazı ile İslam’ın üstün olduğu telkini yapılarak öğrencilerin zihninde “iyi ki biz de doğru yolu bulmuşuz” gibi bir düşünce oluşturarak İslam hakkında daha çok güven duygusu aşılandığını söyleyebiliriz. Ayrıca Hz. Ömer’in insanların beğenisini kazanan davranışlarını öğrencilere gösteren bir başka metinden de söz edilmektedir. Bu metnin konusu insanın insana gönülden gelerek destek olmasıdır. Hz. Ömer geceleri kimsenin haberi olmadan mahalleleri dolaşır, darda olup yardıma ihtiyacı olan insanlar görürse onlara yardımcı olurdu. Yine bu amaçla dolaşmaya çıktığında bir çadırda bir kadın ve ağlaşan çocuklar görür. Çocuklar kadının torunladır ve açlıktan ağmaktadırlar. Kadın da tencerede su ve çakıl taşı kaynatıp onların yorgunluktan uyumalarını beklemektedir. Hz. Ömer bunu öğrenince çok üzülür. Zekâtların konulduğu depoya gider ve oradan yiyecek ve giyecek 52 alıp kadına götürür. Bu davranışıyla o, yaşlı kadının gönlünü alır (Günay/Yavuz, 1989, 116-117; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 76-77). Öğrencilerin bu örnek davranış karşısında kolayca etkilenebileceğini söylemek mümkündür. Ayrıca bu olayla biz Hz. Ömer’in sorumluluk duygusunun ve yardımseverliğinin bilinçli bir harekete dönüştüğünü görmekteyiz. Hz. Ömer sadece insanların yardımına koşan birisi değil, aynı zamanda kişiliği ve karakter yapısıyla ön plana geçen bir yapıya sahiptir. Bu metin aynı zamanda idaresi altında sorumluluğunu aldığı halkının ihtiyaçlarını gidermesi konusunda da gelecekte idareci olmak isteyen öğrencilerin nasıl davranmaları gerektiği hususunda onları aydınlatmaktadır. Bunların dışında “Hz. Ömer Nasıl Göç Etti?” isimli okuma metninde ise onun cesaretine yer verilmektedir. Mekkelilerin aşırı baskısı altında kalan Müslümanlar gizli gizli birer ikişer Medine’ye göç etmeye başladılar. Onlar, göç eden Müslümanları yakaladıklarında geri getiriyorlar ve hapis ediyorlardı. Hz. Ömer ise göç kararı aldığında hazırlıklarını tamamlayıp, silahlarını kuşanmış ve gün ortasında Kâbe’ye gelip namaz kıldıktan sonra atına binerek Mekkeli putperestlere “ben Medine’ye göç ediyorum. Kimseye Ömer gizli kaçtı dedirtmem. İşte yola çıkıyorum. Karısını dul, çocuğunu yetim bırakmak isteyen varsa arkamdan gelsin” diyerek Mekke’den uzaklaştığı söylenmektedir (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 36). Bu örnekle inançlı insanın gerektiğinde kişilik yapısında cesaretin ve atılganlığın var oluşu öğrencilere yaşanmış bir örnek olarak sunulmaktadır. Ayrıca “Bir Vefa Örneği” adındaki okuma metninde ise Müslüman insanın söz verdiğinde onu yerine getirmesi gerektiği bilinci öğrencilere kazandırılmaya çalışılmaktadır. Burada Hz. Ömer’in halifeliği sırasında İran’da bir kale kuşatılmış uzun süren mücadelelerden sonra düşmanın gücü zayıflamıştır. Müslüman bir köle “eğer kendiliğinizden teslim olursanız, size dokunmayacağız” diye bir mektup yazar. Onu taşa sarar ve kale içine fırlatır. Bunun üzerine kale kapıları açılır. Müslüman askerler kale halkıyla savaşı sürdürmek isteyince onların reisi ellerine geçen mektubu gösterir. Durumu halifeye haber verirler ve o da mesajı yazanın bir Müslüman olduğunu ve ortada da verilmiş bir söz bulunduğunu hatırlatarak bu sözün tutulmasını ister (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 22). Bütün bu metinlerle inanan insanın sözüne sadık, cesaretli, yardımsever, adil ve sorumluluk sahibi bir kişiliğe sahip olmasının güzelliği 53 öğrencilere Hz. Ömer’in hayatından örnekler sunulmak suretiyle sergilenmeye çalışılmaktadır 1. Önemli şahsiyetlerden biri de Hz. Ali’dir. Onun Müslüman oluşunun ve hayatının anlatıldığı yardımcı metinlere de rastlamaktayız. Hz. Ali 4-5 yaşında iken babası Ebu Talip fakirleştiği için Peygamberimizin evinde kalıyordu. O, 10 yaşına geldiğinde Hz. Muhammed ve Hz. Hatice’yi garip hareketler yaparken gördü. Bu yaptıklarının ne olduğunu sordu. Peygamber bunun namaz olduğunu , Yüce Allah’a bu şekilde ibadet edildiğini, taş ve ağaç putların asla ilah olmadığını, kendinin peygamber olduğunu anlatarak onu İslam’a davet etti. Fakat o, kendisine müsaade etmelerini ve babasına danışacağını söyleyince Peygamberimiz, ona danışmasını fakat hiç kimseye bir şey söylememesini tembihledi. Sabaha kadar düşünen Ali uyanınca Hz. Muhammed’in yanına gelip Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. Peygamber “babana danıştın mı?” diye sorunca “Allah beni yaratırken babama sormadığına göre, ben O’na iman etmek için babama mı soracağım?” cevabını verir. Bunun dışında Hz. Hamza’nın müslüman oluşunun anlatıldığı başka bir metinde o, Peygamberin Kâbe’de müşrik olan Ebu Cehil tarafından Peygamberin hakarete uğradığını duyunca yeğenine yapılan bu aşağılayıcı hareketi içine sindiremez ve hiddetle oraya giderek bundan sonra Hz. Muhammed’in karşısına çıkacak olanların karşılarında kendini bulacağını ifade ederek müslüman olduğunu ilan ettiği anlatılmaktadır (Algül/Çetin/Öcal, 1999,32). Bu şekilde verilen örneklerle ilk Müslümanların hangi şartlar altında Allah inancını yaşamaya çalıştıkları, öğrencilere verilmek suretiyle onların içinde yeşeren inanç tohumlarının pekiştirilmesine ve ilerletilmesine çabalandığı görülmektedir. Bunlarla beraber sahabenin fedakârlığının anlatıldığı “Sevginin Ve Kardeşliğin Böylesi” adlı yardımcı metinde ise Huzeyfe isminde bir sahabenin Yermük savaşında başından geçen olaya yer verilmektedir. Savaş sırasında amcasının oğlunu bulmaya çalışan Huzeyfe, onun yaralanmış olduğunu görür ve susuzluktan dudakları kurumuş bir vaziyette onu bulur. Su vermek için su kabının ağzını açar tam içireceği sırada başka birinin su istediğini duyar ve amcasının oğlu suyu diğer kişiye götürmesini ister. O kişinin yanına gelip suyu ona içirmek üzere iken başka bir sahabe “ne olur bir damla su verin! Allah rızası için” deyince ikinci kişi üçüncü kişiye suyu götürmesi için Huzeyfe’ye işaret eder. Fakat oraya ulaştığında o kişinin kelime-i şahadet getirip şehit 1 Hz. Ömer’den başka Hz. Osman’ın da cömertliğinden bahseden bir yardımcı metin ile karşılaşmış bulunuyoruz (Günay/Yavuz, 1989, 109). 54 olduğunu görür. Diğer iki kişiye de aynı şekilde ulaşır. Ama hepsi de şehit olmuştur (Tekin, 2000, 80-81). Akrabalık bağı bile olmamasına rağmen Müslümanların birbirlerine olan saygı, sevgi ve şefkatlerinin sunulduğu bir yardımcı metindir. Genel olarak burada gerek peygamberlerin gerekse örnek şahsiyetlerin verilme sebebi “çocukların sıcak ve okşayıcı dini hikâyeler, menkıbeler ve buna benzer şeylerle dini inanca karşı içinde gittikçe artacak olan bir alaka duymalarını sağlayacak olmasından kaynaklanmaktadır” (Yavuz, 1983, 45). Böylece bunlar öğrencileri dini inanca ve yaşayışa yaklaştıracak ve bilinçlendirecek birer model olmaktadırlar. Model alma yolu ile bu kişilerin yaşantılarını kendilerine örnek almaları beklenen öğrenciler, zamanla dini şuurun da gelişimiyle inançlarını içselleştirip ruhlarında derinleştirerek gelecek nesillere onların da hayran kalınacak bir yaşantıyla model olmaları sağlanmaya çalışılmaktadır. 3.2. Yardımcı Metinlerde Melek İnancı İslam’ın inanç esaslarından biri de meleklere inanmaktır. Bu nedenle “Meleklere İman” adlı ünite hem beşinci, hem de yedinci sınıf kitaplarında yer almaktadır. Beşinci sınıf kitaplarında bol bol yardımcı metin ile desteklenen konu, yedinci sınıf kitaplarının sadece birinde tek bir metin ile desteklenmeye çalışılmaktadır (Demirbaş/Manaz, 1996, 27; Tekin, 2000, 16; Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 21; Tekışık/Kahveci, 2000, 28, 30; Tanrıverdi, 2000a, 21; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 34). Bunun azlığına bakarak bu konudaki yardımcı metinlerin etkisinin zayıf kalacağını şimdiden söylemek yanlış olmasa gerek…Yardımcı metinlerde öğrencilere bir taraftan meleklerin özellikleri ve çeşitleri hakkında bilgi verilip bu inanç onların zihinlerine yerleştirilirken, bir taraftan da bunun insan hayatını etkileyişi üzerinde durulmaktadır. 3.2.1. Melek İnancının Uyandırılması Okulda din dersi görmeye başlamadan önce aileden ve okul dışındaki bazı çevrelerden melekler hakkında bilgi alamayan öğrenciler olduğu düşünülecek olursa burada bahsi geçecek olan yardımcı metinlerin, hem ana metni açıklayıcı hem de öğrencilerin dini yaşayışları içerisine bu inancın da dahil edilmesinde rol oynayıcı etkilerinin olacağı düşünülmektedir. Ayrıca “Allah’ın Melekleri” adlı şiirde çocuklar meleklerin varlığına götürülmektedirler. Burada Allah’ın yaratmış olduğu her şeyin görülmediği ve onlara el süremediğimiz halde varlıklarını hissettiğimiz bilgisi verilmiştir. Kelebeğin kanadından 55 çıkan sesin duyulmadığı, havayı göremediğimiz halde içimize çektiğimizi, elektriğin görülmemesiyle beraber enerjisiyle insanlara pek çok faydasının olduğu, meyvelerin tadının görülmeyip tatma duyusuyla bunun algılanabildiği, güllerin kokusunun koklama duyusuyla hissedildiği öğrencilere duyurularak melek inancına doğru onlar yönlendirilmeye çalışılmaktadırlar (Demirbaş/Manaz, 1996, 27; Tekışık/Kahveci, 2000, 28; Tekin, 2000, 16). Nitekim burada onlar “dünyada sadece duyu organlarıyla doğrudan algılanabilen somut varlık ve olayların değil, bir takım soyut varlık ve olayların da bulunduğunu düşünerek dünya görüşlerini bu istikamette geliştirip, hayatlarında madde ve mana dengesini sağlamaya yöneleceklerdir” (Şentürk, 2005, 30) düşüncesiyle öğrencilerin meleklere inanmalarının normal bir olay olduğu telkin edilmektedir. Yardımcı metinlerde gördüğümüz “Melekler” isimli şiirde onların sürekli Allah’a ibadet ettikleri, O’nun emrinden hiç çıkmadıkları, nurani varlıklar oldukları, günaha girmedikleri, onlara inanmanın inanç esaslarından biri olduğu bilgileriyle özellikleri öğrencilere sunulmaktadır (Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 21; Tekışık/Kahveci, 2000, 30; Tanrıverdi, 2000a, 21). Yine benzer isimle yer alan başka bir şiirde (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 34) Allah’ın onları nurdan yarattığı vurgulanarak, onlarla ilgili özellikler ve genel olarak meleklerin görevleri öğrencilere bildirilmektedir. Bu metinin, onlar hakkında her şeyi veren ve özet niteliği taşıyan, öğrencileri ana metne hazırlayan bir nitelik taşıdığını söylemeliyiz. Bu şiirde bazı meleklerin büyük melekler olduğu ve onların isimleri verilerek görevlerine değinilmektedir. Önceki sınıflarda melekler hakkında bilgi verildiği için bunların burada sadece isimlendirilmeleri normal sayılmalıdır. Çünkü öğrencilerde melek inancının oluşturulabilmesi için ilk önce bunun bilgisinin verilmesi gerekmektedir. Yukarıda bahsi geçen iki metin de bu özelliğe sahiptir1. 3.2.2. Meleklerin İnsanı Kontrol Altına Alışları “Melek inancı ve anlayışı, Müslüman’ın sorumluluk duygusunun gelişmesine yardımcı olmakta, tutum ve davranışlarının da bu sorumluluğun gereklerine uygun olmasına zemin hazırlamaktadır” (Şentürk, 2005, 29). Bu açıdan bakıldığında yardımcı metinlerin, bilinci 1 meleklerin özelliklerinden ve çeşitlerinden bahsederek öğrencilerde bu uyandırmaya ve melek inancını kalplerine yerleştirmeye çalışıldığı Aynı konuyu ele alan bir okuma metini de “Derviş Dede Melekleri Anlatıyor” (Tanrıverdi, 2000, 27) ismini taşımaktadır. 56 görülmektedir. Aynı zamanda onlara inanmanın insan hayatını nasıl etkilediği vurgusu da yapılarak bu inancın sağladığı faydalar verilmek suretiyle onların zihin ve kalplerinde bunun pekiştirilmeye çalışılmaktadır. Bu yapılırken yardımcı metinlerin “yaptıklarınızı bilen değerli yazıcılar sizleri gözetmektedir” (K. 82/10-12) diyen Allah’ın, söz konusu ayetini destekler bir nitelik taşıdığını söyleyelim. Yardımcı metinlerin kimisinde meleklerin bizi izledikleri, hayatımızı kayıt altına aldıkları, günlük hayatımızda her yanımızda meleklerin bulunduğu, ne söylersek ya da ne yaparsak hepsini yazdıkları (Tekışık/Kahveci, 2000, 30; Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 21; Tanrıverdi, 2000a, 21) ; diğer bazısında onların aramızda dolaştıkları, insanın yalnızken bile sağında ve solunda meleklerin olduğunu bilmesinin onu bütün dertten, tasadan kurtaracağı, güzel düşünceleri kuvvetlendirdikleri, insana arkadaş oldukları (Demirbaş/Manaz, 1996, 27; Tekışık/Kahveci, 2000, 28; Tekin, 2000, 16); bir başkasında da yazıcı melekelerin insanların yanında bulunup onların fiillerini yazdıkları ve insanların bu meleklerin yazdıklarına göre sorumluluk taşıyacaklarını, netice itibariyle de onların yanlarında daima kontrolcü bir meleğin bulunduğunu hissederek davranışlarına dikkat etmeleri telkini yapılmaktadır (Tanrıverdi, 2000a, 27). Bunlarla öğrenci tamamıyla dini yaşantısını, meleklerin yanında olduğunu bilerek ve hissederek şekillendirmeye özen gösterecektir. Böylece meleklerin yanında olduğuna inanan çocuk kendini daha çok güvende hissedecek ve günahlara alışmadan onlardan uzak durmasını öğrenecektir. Bunlardan farklı olarak yine bu inancın insan hayatına nasıl etki ettiğini anlatan okuma metni de “Meleğin Sesi” (Tekışık/Kahveci, 2000, 35-36) adını taşımaktadır. Bu şekliyle ‘Meleklere inananın kalbine onlar, iyilik duygularını ilham ederek, onu bu yöne sevk ederler. İnsanın kalbi, sadece olumsuz yöne sevk eden kötünün değil, aynı zamanda meleklerin etkisine de açık bulunmaktadır’ (Şentürk, 2005, 29) görüşünün de desteğini alan okuma metninde, bir çocuk annesine ev işlerinde yardımcı olamamanın ona sıkıntı verdiğini, kendisine ihtiyacı olduğunu bildiği halde ona yardım etmeyip dışarıda oynamak istediğini babası ile paylaşır. Babası da bu halin sadece kendisinde değil bütün insanlarda olduğunu söyleyerek onu rahatlatmaya çalışır. Çocuk bunun sebebini sorunca da babası insanın gözünün görmediği iki varlığın devamlı etkisinde olduğunu, meleğin bize iyiliği şeytanın ise kötülüğü telkin ettiğini, bu şekilde onların düşüncelerimizi etkilediğini söyleyerek örnek olarak da “anneciğim çok yoruluyor ona yardım edeyim” diye düşündüğünde bunun meleğin sesi, “sonra yardım ederim, biraz dışarı çıkıp hava alayım, oynamak benimde hakkım” dediğinde bunun da şeytanın sesi 57 olduğunu söylemiştir. Bu şekilde öğrencilere iyi ve güzel olarak hissedilen her şeyin meleklerden kaynaklandığı ve bu nedenle uygulanması gerektiği telkini yapılmaktadır. Öğrencilere bu telkin yapılarak henüz kişilikleri oturmadan iyi hissi uyandıran davranışları yapmaları konusunda teşvik edilmek suretiyle bunların alışkanlık haline getirilmesi yönünde bir çaba harcandığı tespit edilmektedir. Görüldüğü üzere bu görüşler, çocukların meleklere inanmalarının sağlanması için bir takım yapay örneklerle desteklenmektedir. 3.3. Kutsal Kitaplara İnanma İnanç esaslarının bir diğeri olan “Kitaplara İnanma” konusu hakkında DKAB kitaplarının yardımcı metinlerine gelince; bunlar Allah’ın insanlığın aydınlanması için gönderdiği bilgileri içeren kutsal kitaplardan bahsetmektedir. “Kutsal kitaplar, Allah ile kul arasında iletişimi sağlayan ilahi mesajın gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde ulaşmasına ve böylece onların hayatlarını Rablerinin taleplerine göre düzenlemelerine imkân verirler” (Şentürk, 2005, 31). Yaratıcının yaratılandan yapmasını veya yapmamasını istediği emir ve yasakları insanlara bu kitaplar bildirmektedir. Bu nedenle inanan insan kabul ettiği dinin esaslarını kutsal kitaptan öğrenip uygulama ihtiyacı hissedecektir. Ayrıca ‘kitaplara inanç konusu bir bakıma dinin içeriği ile ilgilidir. Zira inanan insan Allah’a nasıl inanması gerektiğini, nasıl kulluk yapacağını O’nun göndermiş olduğu kitaplardan öğrenecektir’ (Şentürk, 2005, 32). Bu da mevcut DKAB kitaplarında bu konudan bahsetmeyi zorunlu hale getirmekte ve hedefi gerçekleştirmek için konular yer yer yardımcı metinlerle desteklenmektedir. 3.3.1. Kutsal Kitapların Tanıtımı ve Telkini İnsan ruhunda inancın oluşabilmesi için ilk önce inanılacak olanın bilinmesi gerekmektedir. “Yüce Allah’ın Kitapları” (Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 29; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 49) adlı şiirde, Allah’ın insanlara doğru yolu göstermek için kitapları göndermesi, bazı peygamberlere suhuf denilen kitapçıklar, bazılarına da kutsal kitapları indirmesi hakkında öğrenciler bilgilendirilmektedirler. Bu bir bakıma onların inançlarının bilinçlendirilmeye çalışılması hareketidir. Hz. Muhammed’e gönderilen Kur’an’ın son kitap olduğunu ifade eden şiirle öğrencilere kutsal kitaplara inançla ilgili telkin yapılmaktadır. Bir diğer şiirde ise (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999b, 38) dört kitabın insanlara Allah tarafından gönderilip her bilginin bu kitaplarda verildiği, insanların 58 seçeceği yollara bu kitapların ışık tutacağı, bu kitaplarda yazılanların din olarak kabul edildiği, dört büyük kitabın hangi peygamberlere indirilmiş olduğu öğrencilere bildirilmekte ve arkasından onlar, bunların böyle olduğuna inanmaya davet edilmektedirler. Fakat adı geçen şiirler yanlış bir inancı da öğrencilerin zihinlerine yerleştirebilirler. Çünkü bu şiirlerde tahrif edilmiş kitaplardan bahsedilmemektedir. Zira bozulmuş ve aslını koruyamamış oldukları halde, yardımcı metinlerin telkini doğrultusunda öğrenciler bütün kutsal kitaplara günümüzdeki halleriyle de inanabileceklerini düşünüp dinin aslı ile çelişebilirler. Bu da onların zihinlerini karıştırıp, duygularını bulandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Biz biliyoruz ki; “bir müslümanın Kur’an dışında kalan kitaplara tahrif olmaları nedeniyle bu günkü halleriyle değil, Allah’tan nasıl gönderilmişse öylece, orijinal halleriyle inanma gereği vardır” (Şentürk, 2005, 30). Bu nedenle yardımcı metinler seçilirken öğrencileri yanlış inanmalara götürecek türden olmamasına dikkat edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. 3.3.2. Kur’an’ın İnanç Hayatına Geçirilişi 3.3.2.1. Kur’an’ın Genel Özellikleri İnanan insanın Kur’an’ı, yaşadığı hayata dahil edebilmesi için onun genel özelliklerine öğrencinin nüfuzu öngörülmektedir. Burada Kur’an’ın özelliklerinin yer aldığı bir çok yardımcı metin ile karşılaşılmaktadır. Genelde “Kur’an” veya “Kur’an-ı Kerim” başlığı altında olan bu metinlerde (Tekin, 2000, 27; Bilgin, 1993, 45; Tekışık/Kahveci, 2000, 41; Demirbaş/Manaz, 1996, 40; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 55; Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 43; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 48; Tanrıverdi, 1996, 39; Fığlalı, 1987, 14) onun çok sayıdaki özelliğinden bahsedilmektedir. Bu kitabın Allah katından geldiği, Peygamber tarafından insanlara ulaştırıldığı, Yaratıcının sözü, dinin özü olduğu, diğer kitaplarda yanlışın çok olup günümüzde gerçeklerinin bulunmadığı, fakat Kur’an’ın değişmeden bu güne geldiği, Allah tarafından korunduğu, insanların yanılmamaları için öğütler verip uyarılarda bulunduğu, kötülüğü yasaklayıp güzellikleri tavsiye ettiği, insana yapacağı davranışları açıkladığı, onun okunması esnasında bir çok sanatın ortaya çıktığı, ondaki manaların çok derin olduğu, sözlerin en güzelinin ona ait olduğu, en büyük kitabın bu olduğu, Cebrail adlı meleğin hak katından indirildiği, Fatiha ile başladığı, 114 suresi bulunduğu, onun benzerini hiç kimsenin bir ömür boyu uğraşsa bile getiremeyeceği, onu bilmeyenin cahil olacağı belirtilip bu konularda öğrenciler aydınlatılmaya çalışılmaktadır. 59 Fakat burada öğrenciler Kur’an’da yer alan sanatın ne olduğunu ve ne işe yaradığını anlayamayabilirler veya ondaki manaların derinliğine inilmesi problemi ile karşılaşabilirler. Bu konulara mevcut şiirlerde ayrıntılı olarak yer verilmemiş, bu öğretmenin açıklamasına ya da öğrencinin anlayışına bırakılmıştır. Ayrıca bunlarla birlikte Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tefsirleri ve meallerinin verildiği aynı isimdeki okuma metninde (Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 45-46) ise ana metinde geçen tefsir, meal, tercüme konularına binaen onun çeşitli kişiler tarafından yazılmış olan meal, tefsir ve tercüme isimlerine yer verilmekte olup bilgilendirme yapılmaktadır. Öğrencilere inanç yönünden bir kazanım sağlamayacağı düşüncesinde olduğumuz bu yardımcı metin ile onlar sadece ileride konuyla ilgili araştırma yapacak olduklarında “hangi kaynaklardan faydalanırız ?” bilgisini edinmişlerdir. 3.3.2.2. Kutsal Kitabın İnsan Ruhuna Etkisi İnanan insana rehberlik edecek olan kutsal kitabın etkileyici olması ve kişiye kazandıracağı faydaların bilinmesi inancın desteğinide alarak, daha heves ve merakla öğrencileri kendisine yaklaştırabilir. Kur’an’a yaklaşmada özendirmenin katkısını unutmamak gerekir. Kur’an’ın etkileyiciliğinin bir nevi onun okunurken çıkan musikisinin ve buyruklarının sağladığı yararlarıyla yakından ilişkisi vardır. “Kur’an-ı Kerim” (Demirbaş/Manaz, 1996, 40) şiirinde onun dinlenmesinin inananların ruhunda hoş bir etki bırakacağı, onların kalplerinde ilahi olanı daha çok hissedecekleri, onda yazılanların hayata geçirilmesiyle önerdiği ahlaki yapının inananın kişiliğini etkileyeceği ve doğru yolda ilerleyeceği, bu haliyle de Kur’an’ın bir öğüt olduğu ifade edilmektedir. “Kur’an” (Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 48; Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 43; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 55) adlı şiirde ise O’nun ayetlerinin şifa, tüm dertlere deva olduğu vurgulanmış, onu okumanın ve anlamını öğrenmenin bir ibadet olduğu belirtilmekte, ondan habersiz kimsenin cahil ve bilgisiz kalacağı, Kur’an’ı tanıyan ve uygulayan insanların şükretmesi gerektiği ifade edilmektedir. Zira “bütün kutsal kitaplarda olduğu gibi Kur’an da Allah ile kul arasındaki iletişimin sağlanması, kulun O’nun emir ve yasaklarına göre hayatını düzenleyebilmesi, sevdiği, razı olduğu bir kişi olabilmesi için gerekli olan temel bilgi kaynağıdır” (Şentürk, 2005, 31). Yine “Kur’an” (Bilgin, 1993, 45; Tanrıverdi, 1996, 39) adlı başka bir şiirde ise her kapıyı onun açtığı, insanlara rahmet saçtığı ve ona inanana Müslüman dendiği belirtilmektedir. Ayrıca evlerin süsü olduğu ve insanları ruhsal bakımdan coşturup Hakk’a doğru koşturduğu da vurgulanmaktadır. Tabi burada açıklanması gerekli olan 60 bazı durumlar öğretmene bırakılmaktadır. Zira Kur’an’a somut bir kitap olarak bakıldığında onun her kapıyı nasıl açtıracağı ya da rahmetin ne olduğu ve bunu nasıl saçtıracağı konuları öğrencilerin zihinlerinde aydınlatılmalıdır. Aksi taktirde bu mısralar kuru ifadeden öteye gitmeyecektir. Ayrıca bu şiirde bir başka ilginç durumla karşılaşılmaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere şiir iki kaynakta yer almakta, fakat bu kaynaklarda şiiri yazan kimse farklılık göstermektedir. Bu şiirin kime ait olduğu belli değildir. Bilgin’in kitabında üç kıta olan şiir, A. Tanrıverdi’nin kitabında beş kıta olarak yer almaktadır. Şairi belli olmayan bu şiir, bazı DKAB kitabın yazarlarının yeterince kaynak taraması yapmadan rasgele seçim yaptıklarını bize göstermektedir. Ayrıca E. R. Fığlalı’nın kitabında yer alan “Kur’an-ı Kerim” (1987, 14) adlı şiirde, onun insan hayatı için ne kadar önemli olduğu ve ruhlarda derin bir etki bıraktığı, dikkatli bakıldığında kendisini insanlara tanıttığı, her yerde bir yaratıcı olduğunu hissettirdiği, inanana bir benlik kazandırdığı ve ruhunun derinliklerinde yaratana ulaştırıcı yollar açtığı, yüreklere iyilik verdiği ve insanlar arasında dostluk bağlarını güçlendirdiği, “düşün sonra inan” diyen ayet doğrultusunda aklını kullanması yönünde insana telkinde bulunduğu, onda yer alan bilgilerin uygulanması halinde insanı saygın yerlere getireceği, her türlü güzelliği arttıracağı gibi faydalar belirtilerek öğrencilere okuyup anlamaları gereken bir kitaba sahip oldukları mesajı verilmektedir. Böylece onların ilgisi kutsal kitaba çekilmeye çalışılmaktadır1. Bütün bunlarla beraber yine bu konu ile ilgili farklı kitaplarda başka başka şiirlerle karşılaşılmaktadır (Tekışık/Kahveci, 2000, 41-43; Tekin, 2000, 27). Söz konusu yardımcı metinlerle, öğrenciler kutsal kitap Kur’an’ a yönlendirilmeğe çalışılarak, fiillerini onun beklentilerine göre ayarlamaları için çocuklar yüreklendirilmektedirler2. 3.3.2.3. Kur’an’a Karşı İnanandan Beklenen Tavır Kendisine dinini öğreten kutsal kitabına karşı inananın yerine getirmesi gerekli olan bir takım vazifelerin bulunduğu bilinmektedir. Bu şekilde bir bilincin oluşturulmaya çalışılmasında kullanılan yardımcı metinlerden ilki, onu anlayarak 1 Fakat bu şiirde anlaşılması zor olan ve açıklanmayan iki mısra yer almaktadır. “İl-bağına girme! diyen, dost yarasın bağlatan” mısrası ile “Bu şey size özgünüzü açmak için verildi” ifadelerinin deyimsel ya da mecazi anlamlarından dolayı öğrenciler tarafından anlaşılması problem olabilir. 2 Bunların dışında Hz. Ömer’in onun ayetlerini okuyup etkilenerek nasıl Müslüman olduğunu anlatan “Kur’an Hz. Ömer’i Nasıl Etkiledi” (Tanrıverdi, 2000, 39-40) adlı okuma metni ile yabancı politikacı ve bilim adamlarının Kur’an hakkındaki görüşlerine yer veren “Kur’an-ı Kerim” (Demirbaş/Manaz, 1996, 43) isimli okuma parçasına da rastlanmaktadır. 61 okuma görevinin ele alındığı “Kur’an-ı Kerim’i Anlayarak Okuma” (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999b, 43-44) adlı metindir. Burada Araf suresinin 204. ayeti olan “Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin” sözü ile metne başlanmış ve bu ayet etrafında her kitabın ve sözün olduğu gibi Kur’an’ın da doğru bir şekilde anlaşılması gerektiği, uygulanabilirliğinin buna bağlı olduğu aksi halde anlatanı da dinleyiciyi de sıkacağı, anlaşılması ölçüsünde huzur ve sevinç vereceği ifade edilmektedir. Ayrıca onun anlaşılmasının ne kadar önemli olduğu Mevlana’nın “Mesnevi” adlı eserinde yer alan bir hikâye ile örneklendirilmeye çalışılmaktadır. Burada sağır bir adam ile hasta komşusunun arasında geçen yanlış anlaşılmalarla dolu olan bir konuşma geçmektedir. Söz konusu metinle öğrencilere Kur’an’ın okunmasının gerekliliği benimsetilmeye çalışılmaktadır. Böylece onlar Yüce Allah’ın Kur’an’da bizden neler istediğini öğrenmiş ve dini ruh hayatlarını ona göre şekillendirme yoluna gitmeleri arzu edilmektedir. İnanan insanın Kur’an’a karşı takınacağı tavırların bir çoğunun sıralandığı “Kur’an’a Saygı” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 60) adlı okuma metninde ise onun emir ve yasaklarına uyup tavsiye ettiği şekilde yaşamanın, onu öğrenmeye çalışıp başkalarına da öğretmenin, abdestli ve temiz bir şekilde okumanın, onun hakkında gereksiz laf söylememek ve söyleyenleri de uyarmak gerektiğinin, başkalarının da Kur’an’a saygı göstermesinin beklenmesinin normal olduğunu, çünkü onun bunu hak ettiğini, esasen Kur’an’a duyulması beklenen saygı ve sevgi duygusunun öğrencilerin ruhuna ekilmeğe gayret edildiğine tanık oluyoruz. 3.4. İnançla Ahiret Hayatı Arasında Bağlantı Kurulması İslam dini Allah’ın peygamberlere bildirdiği kutsal kitaplarda, inananlara dünya hayatından başka bir hayatın daha olacağını haber vermektedir. Ahiret ismi verilen bu hayat, dünya hayatının sona ermesinden sonra başlayacaktır. Bu hayatın varlığı inanç esaslarından birisi olarak görülmektedir. DKAB kitaplarında öğrencilerin bu inancı içtenlikle kabul etmelerine destek vermek üzere bununla ilgili asıl metinleri destekleyen bir çok yardımcı metinlerle karşılaşılmaktadır. 3.4.1. Çocukta Ahiret İnancının Oluşması Çocuk yaşta insanoğlu kendisinin ölüme çok uzak olduğu düşüncesinden hareketle bu olay üzerinde derin derin düşünmek istemez. Ancak ölüm olaylarından şu 62 ya da bu şekilde haberdar oldukça bu olay onun zihninde yer etmeye başlar. Hele iç güdüsel olarak varlığını koruma ya da yaşama arzusunun şiddeti onu ölümle karşı karşıya getirebilir. Böylece çocuk her zaman iç güdüsel olarak ölümden uzak durmak isteyecektir. Bunu öğrendiği bilgilerle güçlendirme imkânına kavuşacaktır. Ancak konuyla ilgili bilgi birikimi yanında, yakından görerek veya duyarak yaşadığı ölüm olayları onu bu konuda daha da içselleşmeye götürebilecektir. İşte burada “Allah ve buna bağlı olarak gelişecek olan ahret inancı mümini, ölüm karşısında daha güçlü, ölümü onun için daha az ürkütücü veya daha katlanabilir kılmaktadır. Çünkü insanın ölümsüzlük veya ebediyet arzusuna bir cevap teşkil etmektedir” (Şentürk, 2005, 26). Bu nedenle çocuklarda uyandırılarak yerleştirilmeye çalışılan bu inanç onlara ilk olarak yardımcı metinlerde geçen ayetler vasıtasıyla bilgilendirme yöntemi kullanılarak verilmeye çalışılmaktadır. Ancak ahiret inancından beklenilenlerin ne derece çocukların zihinlerinde ve duygularında yer ettiği de bir tartışma konusudur. Çünkü bilgilendirmeyle beraber güçlü bir etkilenmenin olduğunu söylemek öyle kolay değildir. Öyleyse sadece bilgi verip geçerek çocuğun zihninde ve kalbinde kalanı hiç düşünmeden bunun isabetli bir hareket tarzı olduğunu söylemek bir cesaret işidir. Keşke kuru bir bilgilendirme yolu ile çocukların merakını giderme olayının ne derece mümkün olduğu henüz çözülebilmiş değildir. Bütün bunlarla beraber öğretmenin de az ya da çok öğrenci nazarında kalıcı izlerinin olabileceğini kabullenmemiz gerekir. Bu arada Kur’an’la ilk defa zihinsel manada temasa geçen öğrenciler bir kısım ayetler karşısında dini bakımdan daha çok bilinçlenebilirler. Şu ayetler bu niteliktedir. “Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah’ın yaratmaya nasıl başladığını bir görün. Allah yeni bir ahiret hayatını da tekrar yaratacaktır. Allah’ın gücü her şeye yeter” (K. 29/20). “Göğün ve yerin O’nun emri ile durması da yine O’nun ayetlerindendir. Sonra sizi öyle bir çağırışla çağırır ki, hemen yerlerinizden çıkarsınız” (K. 30/25), (Bilgin, 1993, 6366). Burada, kıyamet gününe ait bilgilerin küçük yaştaki çocuğu ne derece ilgilendirdiği sorusu sorulabilir. Orada nelerin olacağının anlatılması sonucunda bundan ne yarar bekleneceği tartışmalıdır. Aslında bu konulara yer vermenin çocuklar açısından zihinsel ve psikolojik yönü ele alınmış değildir. Yine aynı kitapta “Ahiret Gününe İman” adlı şiirde ahiretle ilgili bilgiler verilmekle bu dünyanın bir sonunun olduğu, günün birinde her yaşayanın öleceği ve kıyametin kopup yeniden bir düzen kurulacağı ifade edilmektedir ( Bilgin, 1993, 66). Ancak bu yardımcı metnin anlaşılması öğrenciler tarafından güçlükler doğurduğu için ondan beklenen yararın hedefine ulaşması zor olacaktır. Aslında bilinmeyen kelimelerin 63 yardımcı metnin geçtiği sayfanın altında dipnot olarak verilmesi bu hedefe ulaşmayı kolaylaştırabilirdi düşüncesindeyiz. Ölüm sonrası hayata inançla ilgili olarak yer alan “Ahiret Gününe İman” (Arışahin/Doğru, 1995b, 68) ve “Ahiret” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 81) adlı şiirlerde de dünyaya gelen insanların günün birinde mutlaka burayı terk edeceği, ölenlerin diriltilip yeni bir hayata başlayarak orada hesaplaşmanın olacağı, günahsızların kurtulacağı ifade edilmektedir. Böylece ahiret inancı öğrencilerin zihinlerine yerleştirilmeğe çalışılmaktadır. Öğrencilerin zihinlerinde ahiret inancının oluşturulmasıyla ilgili başka örneklerde verilmektedir. “Bir Film Geriye Oynatılınca” (Demirbaş/Manaz, 1996, 6566; Tekışık/Kahveci, 2000, 75-76) isimli, okuma metninde bir olay gösterisiyle insanların öldükten sonra nasıl dirilecekleri çocuklara izlettirilmek suretiyle somut bir şekilde öğrencilerin zihinsel düzeylerine uygun ifadelerle bu inanç pekiştirilmeye çalışılmaktadır. Bu inancın çocuklara verilmeye çalışılmasındaki amacın, ‘mümini ölüm karşısında daha güçlü, ölümü onun için daha katlanılabilir kılmak olduğunu düşünürken, bu inancın insanın ölümsüzlük veya ebediyet arzusuna cevap teşkil etmekte olduğunu görüyoruz’ (Şentürk, 2005, 26). Çünkü çocuklar ölümün kendilerinden çok uzak olduğunu düşünmekte ve onun ne kendilerine ne de sevdiklerine gelmesini istememektedirler. Bu nedenle onların, ölümün bir son olmayıp tekrar dirilmenin gerçekleşeceğini kavramaları ve böylece kendi içlerindeki korkuları yenmeleri arzu edilmektedir. 3.4.1.1. Duyularla Çocuğa Ölümün Hissettirilmesi Ölüm konusuyla ilgili yardımcı metinlere bakıldığında, DKAB kitaplarında buna belirli ölçüde ağırlık verildiği tespit edilmiştir. Bu konunun öğrencilerin zihninde aydınlatılması ölüm sonrası inancı pekiştirmekle beraber, başkalarının ölümlerini kabullenme konusunda da onlara destek olabilir düşüncesindeyiz. “Ne Söylerler Ne Bir Haber Verirler” (Tekışık/Kahveci, 2000, 68) adlı Y. Emre’nin bu şiirinde dünyanın geçici olduğu, ölülerin toprağa gömüldükten sonra bunun üzerinde çeşitli bitkilerin yetiştiği, bedenlerinin toprağa karıştığı, dua ederken onların unutulmamasının gerekliliği, ölülerin hiçbir şeyden haber veremedikleri öğrencilere sunulmuştur. Ancak bu şiir dolaylı anlatımların çokça yer almasından dolayı beşinci sınıf öğrencilerinin yardımsız anlayamayacağı özelliktedir. Yine ölüm düşüncesinin duyu yolu vasıtasıyla öğrencilere ulaştırılmaya çalışıldığı “Dönme Dolap” (Tekışık/Kahveci, 2000, 71) şiirinde ağaçların yeniden açıp 64 çiçeğe dönmek için yaprak döktüğü gözleminden hareketle bedenin de yeniden hayat bulmak için çürüyüp bu dünyadan yok olduğu ifade edilmektedir. Burada ağaçların yaprak dökmesi; ölüme, tekrar yeşerip çiçek açması; yeniden dirilmeye örnek verilerek somut olup gözlemlenebilen varlıklar yardımı ile soyut olan ölüm olayının anlaşılması temin edilmeye çalışılmaktadır Ayrıca şiir ve okuma metinlerinden başka karşılaşılan kabir resimleri ile ana metin desteklenmiş, öğrencilerin zihinlerinde kabir hayatı düşüncesi oluşturulmaya çalışılmıştır (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 84; Arışahin/Doğru, 1995b, 65). Bu şekliyle metinler, mezarı belki de hayatında hiç görmeyen çocuklara onu tanıtmakta, görenlere de hatırlatmaktadır. Fakat fotoğraf makinesiyle çekilmiş olan resimler karikatürize edilmiş olanların yerine tercih edilseydi öğrencilerin sanatsal duyarlılıklarını daha çok kamçılayabilirdi. Nitekim, öğrencilerin kendilerini ölümden uzakta hissetmeleri kabir resimlerinin gösterilmesi suretiyle bu konunun üstünde düşünüp durumun hiç de öyle olmadığı sonucuna onları götürebilir. Bu da dini yaşantılarını şekillendirmede onları teşvik edecektir düşüncesindeyiz. 3.4.1.2. Ölüm Sonrası Olaylar Bu başlık altında ilk önce cennette nelerin bulunduğunu tasvir eden metinler ile kısmen kimlerin cennete gideceklerinin belirtildiği yardımcı metinlere yer verilmektedir. “Şol Cennetin Irmakları” (Tekin, 2000, 52; Tanrıverdi, 1996, 64; Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 71) adlı şiirde cennette ırmakların bulunduğu ve oradaki bülbüller ile Allah’ı zikrettikleri, tuba ağacının adeta insana benzetilerek dillerinin Kur’an okuduğu, cennetteki güllerin Allah diye koktukları, inananların aradıkları her şeyi orada bulabilecekleri, meleklerin rahmet saçtığı belirtilmiştir. Bu şekilde öğrencilere ölümden sonraki yaşantıda bir çok ödülün bulunduğu teşvikiyle hayatta iken Kur’an’ın önerdiği ahlakı benimsemesinin önemli olduğu düşüncesinden hareketle ahiret yurduna hazırlık yapması telkin edilmektedir. Bu yapılırken de şiirde mükâfatlara yer verilmek suretiyle bu hayat onların zihinlerinde rağbet görür hale getirilmeye çalışılmaktadır. A. Tanrıverdi’nin kitabında geçen bu şiirde bilinmeyen kelimeler dipnot olarak aynı sayfada yer almıştır. Bu yönüyle öğrencilerin anlaması kolaylaştırılmaktadır. Zira Yunus Emre’ye ait olan bu şiirde kapalı ifadelerin ve bazı tamlamaların anlaşılması zordur. A. Tanrıverdi’nin yedinci sınıflar için yapmış olduğu bu kolaylık maalesef A. Tekin’in beşinci sınıf kitabında görülmemektedir. Zira bu kitapta, “şol, İslam 65 bülbülü, tuba, budak, huri kızı” gibi kelimelerin anlamları dipnot olarak verilmediği gibi, “tuba” kelimesi dışında hiçbir kelime sözlük kısmında da yer almamaktadır. Öğretmen yardımı olmaksızın öğrencilerin bu şiiri anlamaları bilişsel yapılarına uygun değildir. Yine ayrıca dünya da iken nasıl bir hayat sürülmeli ki Ahiret aleminde cennete gidilebilsin? İşte bu bilinç de onlara iki okuma parçasıyla verilmeye çalışılmaktadır. “Cennet Komşusu” adlı metinde fakirlerin durumundan haberdar olmayan bir hükümdarın onların konuşmasına kulak misafiri olması ve bunun üzerine pişman olup muhtaçlarla daha iyi ilgilenmesi örneği yer almaktadır (Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 67). Bu anlatılmakla gelecekte yönetici de olabilecek olan çocuklara toplumunu mutlu edemedikleri takdirde bunun hesabını Allah’a veremeyecekleri mesajı iletilmektedir. Onlara sorumluluklarını idrak edip yönetimleri altında bulunan her insanın mutluluğunu temin etmek için uğraşın telkinin de bulunulmaktadır. Ayrıca burada öğrencilere gelecekte insanlara karşı herhangi bir sorumluluk taşıma durumuna geldiklerinde onların hiçbirisini ihmal etmeden eşit ölçüde yardımcı olmaları ve mutlulukları için çalışmaları telkin edilmektedir. Çünkü, “bir yönetim ilkesi olarak Müslümanlar yönettikleri insanlar hakkında adil olmak zorunda oldukları gibi; zulme uğrayan, baskı altında zayıf düşürülmüş insanlara da yardım etmek zorundadırlar” (Güler, 2008, 251). Başka bir hikâye de haksızlığa uğramış olan bir insanın çözüm üretmesi amacıyla Hz. Muhammed’e gelmesinin anlatıldığı “Cennete Beraber Girdiler” isimli okuma metnidir (Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 75). Bu olayda da haksızlığa uğramış olan insanın kendisine haksızlık yapan kişiyi affetmesi halinde ona peygamberler için cennette hazırlanmış olan yerlere gideceği bildirilerek diğer adamı affetmesi sağlanır. Bu şekilde öğrencilere dünya hayatında bir tarafı haksız yere kayırarak öbür tarafı geri plana itmenin bir müslümanın hayatında asla yer almaması gereken bir anlayış olduğu mesajı verilmeye çalışılmaktadır. Her iki olayda da öğrencilere ölüm sonrası verilecek olan cennet ve cehennem pekiştireçlerinin insanın Allah’a karşı yerine getirdiği görevlere bakılaraktan verileceği telkin edilmek suretiyle onların hareketleri kontrol altına alınmak istenmektedir. Ahiret inancının aynı zamanda ‘insana sorumluluk duygusu vererek mümini daha çok Allah’a yaklaştıran, inananı gerek ibadetleri yerine getirerek, gerekse ahlaki ve sosyal konulardaki emir ve yasaklara uygun davranarak hem Allah’ın hem de kullarının sevdiği dindar ve olgun bir şahsiyet haline getirme’ (Şentürk, 2005, 34) özelliği olmasından kaynaklanan önemi nedeniyle yardımcı metinlerde de gereken yerini almaktadır. Burada anlaşılması zor olan meselelerde 66 öğretmen faktörünün devreye sokulması, verilmek istenen mesajın daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Öğrenciye haksızlık ve adaletsizliğin dini yaşantıyla uyuşmayacağının kavratılması sağlanmaya çalışılan bu yardımcı metin ile onlardan, gelecek hayatlarında başkalarının hakkını gasp etmemeye özen göstermeleri istenmektedir. 3.4.2. Kader ve Kaza İnancının Çocuğa Telkini Kaza ve kadere inanma imanın altı şartından birisidir. Kader; Allah’ın geçmiş ve gelecekteki bütün olayların nerede ve ne zaman gerçekleşeceğini bilip takdir etmesi, kaza; önceden bilip takdir ettiği olayları kadere uygun olarak yaratmasıdır. Bu inancın çocuklara telkin edilmesi esnasında bir takım zorluklarla karşılaşılabilir. Burada şu noktayı hatırlatmakta yarar vardır. Konunun bilinçli bir şekilde sunulmaması öğrencileri her şeyi Allah’tan beklemeye itebilir, yani onlar yaşadıkları her olayda kaderi suçlayarak çalışıp emek harcamadan kazanç elde edebileceklerini düşünebilirler. İşte bu hassas konuya yardımcı metinlerde de yer verilmektedir. “Kader” adlı farklı iki şiirde (Tekışık/Kahveci, 2000a, 80; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 93) bu konuyla ilgili şu bilgi ve telkinlerde bulunulmaktadır. H. H Tekışık ve N. Kahveci’nin ele aldıkları kitapta yer alan şiirde (2000, 80), kaderin çok hassas bir konu olduğu ve alın yazısı diye de bilindiği, var olmuş ve olacak her şeyin ilahi takdir olduğu ve buna da “kader” dendiği, hayır ve şerrin Allah’ın bilgisinde bulunup mahşer yerinde kulların yerine getirdiği fiillerin gözler önüne serileceği, insanın kaderini bilemeyeceği, bu bilginin yalnızca Allah’a ait olduğu, insanın görevinin iyi işler yapmak olduğu öğütleri verilmiş öğrencilere bu konuda telkinde bulunulmuştur. Ü. Gündüz, A. Gülle ve G. Kaya’nın kitabında yer alan şiirde (1993, 93) ise kaderin hak olduğu, hayır ve şerrin Allah’tan geldiği ifade edilmiş, insanın ve her şeyin kaderinin yazıldığı, kaderi inkar edenin Allah’ı da inkar etmiş olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca kader anlayışının yanlış anlaşılması sonucunda, insanların gerçeği bulamayacağı belirtilmektedir. Tedbirin kuldan takdirin Allah’tan olduğu duyurulmaya çalışılmaktadır. Burada kavram kargaşası çözülmeden yardımcı metin verilmekte, ana metinde açıklanacak kavramlar ünite öncesi yardımcı metin sayılan bu şiirde yer almaktadır. Bu da şiirin hedefinin gerçekleşmesine engel olmaktadır. Zaten kader ve kaza konusu insanlar arasında anlaşılması en zor dini konulardan kabul edilmektedir. Böyle bir karmaşa içinde, hazır bulunuşluk düzeyi bu konuyu anlamaya yetmeyecek olan öğrencilerin, kavramları da açıklanmayan böyle bir yardımcı metin ile zihinsel 67 olarak kader ve kazayı anlayıp inanma sürecine geçmelerinin sağlıklı bir şekilde seyretmesi beklenemez. Ana metni okuyan öğrencinin şiiri anlayabilmesi için yardımcı metne tekrar dönmesi gerekir. Bunu da ancak bu konuya ilgisi olan öğrenciler yapacaktır. Bütün öğrencilerden bu verimi almak ya da geri dönüt vermelerini beklemek mümkün görülmemektedir. Bunun kontrolünü yapmakta zor bir iştir. Bu sebeple şiirin, ana metinden sonra verilmesi daha faydalı bir yöntem olurdu düşüncesindeyiz. “Kaderden Yine Kadere Kaçmak” (Tanrıverdi, 1996, 73) adlı okuma parçasında, Hz. Ömer’in Şam’ı ziyaret edeceği vakit oraya yakın bir yerde ordu komutanları gelerek gidecekleri bölgede salgın hastalık olduğunu söylerler. Beraberinde gelen gruplarla ayrı ayrı görüşen Hz. Ömer geri dönmek veya yola devam etmek konusunda fikir birliğine varamaz. Geceyi orada geçirdikten sonra gitme kararını açıklayınca, sahabeden birisi “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun ey Ömer?” der. Hz. Ömer de Allah’ın kaderinden yine O’nun kaderine kaçtığını söyler. Bunu da, “biri verimli diğeri çorak olan iki tarladan hangisini seçerseniz seçin tercih edilenin yine Allah’ın kaderi olacağı” örneğiyle ispata çalışır. Bu durumu gören sahabeden birisi Hz. Muhammed’in “bir yerde salgın hastalık olduğunu duyarsanız oraya yaklaşmayın. Siz orada iken salgın hastalık çıktığında oradan ayrılmayın” hadisini söyleyerek Hz. Ömer’i destekler. İnsanın tercih yaparken iradesini kullanması gerektiği vurgulanan bu metinle öğrencilere hür iradeleri ile yaptıkları seçimlerden kendilerinin sorumlu olacağı telkininde bulunulmaktadır. Bunu zihinsel olarak kavrayan öğrenciler atacakları her adımdan mesul olacakları fikrine ulaşarak davranışlarını kontrol altına almaya çalışacaklardır. 3.4.2.1. Kaderde İnsan İradesinin Rolü Kendisi için önceden belirlenen kaderi yaşayan insan (saç, göz rengi, aile, milliyet), bazı yaşadıklarını da yine kendi hür iradesi ile belirlemektedir. “Bu inancın insanları ilgilendiren yönü; onların yapıp ettiklerini, yani davranışları itibariyle iradelerinin ve buna bağlı olarak sorumluluklarının ne kadar veya nereye kadar olduğuyla ilgilidir. Bu konu yanlış anlaşılmaya müsait olduğu için, çok dikkatle ve önemle üzerinde durulması gerekmektedir” (Şentürk, 2005, 37). İşte insan değişik konularda bir takım davranışlar yerine getirirken başarılı olmak için elinden gelen çalışmayı yapıp sonucu Allah’ın takdirine bırakıyorsa orada tevekkül olayı meydana gelmektedir. Bu konuyla bağlantılı olarak çalışmanın önemli olduğunu vurgulayan bir çok yardımcı metin bulunmaktadır. Çünkü, çalışmak doğrudan tevekkül ile 68 bağlantılıdır. Bu haliyle o, ana metinlerde de kader-kaza konusuna dahil edilmiştir. Hz. Ömer döneminde yaşanan olayın anlatıldığı “Siz Müteekkilsiniz (Yiyicisiniz)” (Bilgin, 1993, 75) adlı yardımcı metinde, Halife Ömer camiye girdiğinde oturmuş sohbet eden bir topluluk görür. Yanlarına yaklaşıp “siz kimsiniz? Ne iş yaparsınınız?” der. Onlar da “bizler mütevekkil (Allah’a dayanıp güvenen) insanlarız. Çalışmayız. Allah her canlının yiyeceğini yaratmaktadır. Bizler vaktimizi ibadetle geçiririz” derler. Hz. Ömer bu sözlere kızar ve “sizler mütevekkil değil müteekkil (yiyici, başkalarının sırtından geçinen) insanlarsınız” diyerek camiden uzaklaşmalarını talep eder. Yine buna benzer bir yardımcı metin de “Sadi’den Bir Hikâye” (Bilgin, 1993, 79) adlı okuma parçasıdır. Adamın biri geceyi kırda geçirmek zorunda kalır. Yırtıcı hayvanlardan korunmak için bir ağaca çıkar. Bakar ki ağacın dibinde kötürüm bir tilki yatmakta. Daha sonra uzaktan ağzında bir ceylan olan aslan gelir. Avının yiyeceği kadarını yer ve kalan artıkları da tilki yer. Adam da “kötürüm bir hayvanın ayağına Allah yiyeceği nasıl gönderiyor aç bırakmıyorsa kendisine de öyle yiyeceğin geleceğini düşünüp” bir mağaraya çekilir. Bir gün, iki gün , üç gün bekler, gelen giden yok, açlıktan baygın düşüp uyur. Rüyasında kendine şöyle dendiğini işitir: “Ey adam ne yatıp duruyorsun? Kalk! Vücudun sağlam iken bu miskinlik niye? Niçin kendini sakat tilkinin yerine koyuyorsun? Git aslan gibi ol da avının artığıyla başkaları geçinsin.” Bahsi geçen her iki metinde de çalışmanın boş durmaktan daha hayırlı olduğu ve inanan insanın da tevekkül sahibi olmasının gerekliliği düşüncesi öğrencilere sunulmaktadır. Bu örnekleri düşünüp fikir yürüten öğrenciler yaşantılarında, çalışan birey olmak için çaba sarf edeceklerdir. “Kişi Allah’ın ilminin ve kudretinin sonsuz ve sınırsız olduğunu bilir ve buna bağlı olarak hayatını kader, alın yazısı veya yazgı denilen bir plan ve programa bağladığına inanır. Ancak bu durum onun hür iradesini etkilemez. Çünkü, o tedbir almakla görevlidir. Allah’ı ve takdir ettiğini bilemez. Bu anlayışa dayalı bir inanç da onu Allah’a teslim olmaya, O’na güvenip dayanmaya sevk eder. Böylece o, bir taraftan sorumluluğunun gereği olan tedbirlere baş vururken, bir taraftan da inancının sağladığı manevi destek ile huzur ve güven duyguları içinde yaptıklarının sonucunu beklemeğe, yapacaklarını da planlamaya devam edecektir” (Şentürk, 2005, 38). Buradan hareketle ele alınan “Güzel Öğütler” (Tanrıverdi, 2000a, 75-76) adlı okuma metninde bir adamın hikâyesi anlatılarak öğrencilere öğütler verilmektedir. Aç ve çıplak kalacak kadar yoksul düşen adamın evine hırsız girer. Çalınacak bir şeyi olmadığını düşündüğü sırada hırsız buğday çuvalı görür ve “emeğimin boşa gitmesini istemem iyisi mi şu buğday çuvalını alıp götüreyim” der. 69 Bunu duyan yoksul adam “çıplaklığıma bir de açlık eklenecek” düşüncesiyle baş ucunda duran bastonunu alarak “hırsız var !” diyerek bağırır. Ev sahibinin sesini duyan hırsız hemen kaçar. İşte bu hikâye doğrultusunda öğrencilere akıllı kimsenin tedbir alması ve işi şansa bırakmaması gerektiği vurgulanarak insanların birçoğunun içinde bulunduğu durumu düzeltmek için çalışan, elinden geleni yapıp yorulan kimselerden oluştuğu mesajı verilmekte onların da böyle olmaları tembihlenmektedir. İnsanın hayatında üç şeyin önemli olduğu, bunlardan birincisinin; çalışmak, ikincisinin ; diğer insanlarla iyi ilişkiler kurmak ve üçüncüsünün de öldükten sonra ardında güzel anılma sağlayacak işler yapmak olduğu öğrencilere telkin edilmektedir. Tembellik ve umursamazlığın, fırsatları kaçırmanın, kendisine her söylenene inanmanın da insanların işini kötüye götüreceği öğüdü okuma metninde yer almaktadır. Metne hikâye ile başlayıp öğrencilerin dikkatlerinin çekilmesi yerinde bir yöntemdir. Bu hikâyenin ardından gelen öğütleri öğrencilerin algılaması ve benimsemeleri örnek olay yöntemiyle daha pratik olacaktır. Bütün bunlardan başka, “Arılar ve Karıncalar” (Günay/Yavuz, 1989, 126127; Tekışık/Kahveci, 2000a, 86-87) isimli şiirde de çalışmakla ilgili bir teşvik söz konusudur. Burada ders çalışmak istemeyen bir çocuk kırlara gezintiye çıkar ve orada gözlemlediği hayvanların hepsinin birer işle uğraştığını görür. Çocuk doğada kuşların yuva yaptığını, yavrularına yiyecek taşıdığını, karıncaların küçücük boylarıyla yiyeceklerini ağızlarına alarak yuvalarına taşımalarını, arıların çiçekten çiçeğe konarak onlardan bir şeyler alıp uçtuğunu, koyun sürürsünün otlayıp, çoban köpeklerinin koyunları koruduğunu gözlemleyerek, kendisinin akıllı olmasına rağmen bu küçük hayvanlar gibi çalışmadığından utanır. Eve gelip derslerine çalışmaya başlar, hem okulun birincisi olur hem de büyük adamlar arasına girer. Bunu okuyan öğrencilerin kendileri de doğada var olan bu hareketliliğe dikkat edecekler, belki de onlar da bu şekilde çalışma azmi ile dolup taşacaklardır. Yine ayrıca “Cırcır Böceği İle Karınca” (Tanrıverdi, 1997, 126) adlı okuma metninde ikisi arasında geçen diyalogdan bahsedilmektedir. Yaz boyu saz çalıp yani ötüp duran cırcır böceği kış gelince karıncanın kapısını çalıp borç buğday ister. Çünkü kış gelmiş ortalıkta yiyecek hiçbir şey kalmamıştır. Borç vermeyi sevmeyen karınca “yaz boyu saz çaldın, şimdi de biraz oyna” diyerek onun isteğini geri çevirir. Çalışmamanın insanı böyle kötü duruma düşüreceği mesajı öğrencilere verilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca Manaz ve Demirbaş’ın kitabında yer alan “Çalışan Çocuklar” 70 (1996, 74) şiirinde onların duygularının tertemiz oluşu, karşılıksız sevmeleri övülmekte, gerçeğin aydınlık yolunu çizerek ahlak ve fazilet yolunda durmadan çalışıp bu konuda birbirleriyle yarışmaları tavsiye edilmektedir Bunların dışında çalışmanın gerekli bir erdem olduğuna ve faydaları bulunduğuna değinen, konuyla ilgili ünlü kişilerin sözlerinin yer aldığı yardımcı metinlere de rastlanmaktadır (Demirbaş/ Manas, 1996, 73; Ünal / Çakır/ Özkan, 2000, 49). Konusu çalışmak olan başka yardımcı metinlerle de karşılaşılmaktadır (Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 81; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 97 ). Bunlarla öğrencilere çalışmanın güzel bir davranış olduğu mesajı verilmek suretiyle onlar çalışkanlığa teşvik edilmeye çabalanmakta ve yaşantılarından tembellik sökülüp atılmak istenmektedir. 71 III. BÖLÜM ÖĞRENCİLERİN RUHEN İBADETLERE ISINDIRILMASI 4.1. Çocukların İbadetlere Hazırlanışı “İnsanoğlunun fıtratında Yaratıcı güç karşısındaki aczi ve kimsesizliği hissetmesi, kâinattaki fevkaladelikler karşısında hayranlık duyması onu secdeye kapatır ve ibadete sevk eder” (Kutub, tarihsiz, 276). “Her ne kadar dinin esası inanç ise de inanan insan kuru bir inanç ile yetinmeyerek inandığının peşine düşer ve bunu davranışlarına da yansıtarak O’na olan bağlılığını söz ve hareketleriyle göstermeğe çalışır. Böylece insanın kalbinde yaşattığı dini yaşayış ve tecrübeler davranış halinde dışa akseder ki genel anlamda bunlara ibadet denir” (Peker, 1993, 67). İşte “Allah inancı da inanan kişinin öncelikle kulluk borcu olan ibadetler ile bir davranış haline gelir” (Şentürk, 2005, 27). “ ‘Ağaç yaşken eğilir’ atasözünü temel alarak, insanın düşünce ve inancının oluşmasında ve bunların zamanla benimsenmesinde alışkanlıkların etkili olduğu’ (Bilgili, 2005, 66) düşüncesinden hareketle, küçük yaştaki öğrencilerin bu erken dönemlerinde ibadetlere olan ilgilerini çekebilmek ve bunu alışkanlık haline getirmelerine yardımcı olabilmek için DKAB kitaplarındaki bu metinlerden de faydalanmanın gerektiği düşüncesindeyiz. Çünkü henüz dini inançla resmi anlamda yeni karşılaşan çocuklarda belli durumlarda belli hareketlerin yaptırılması onlarda alışkanlık haline gelecek ve bu alışkanlıklar kalıcı olup, zamanla sökülüp atılamayacak derecede sağlamlaşacaktır. “Alışkanlık kazanmakla çocuklarda var olan bir çok kabiliyet istenilen yönde geliştirilmiş olup, bu hareketler zamanla iç yaşantı haline dönüşecek ve kişiye huzur verecektir” (Bilgin, 1987, 134). Zaten “ibadetlerde az da yapılsa devamlılık ve süreklilik asıldır” ( Koca, 2008, 261). İşte bu alışkanlıkların kazanılmasında rol oynaması gerektiğini düşündüğümüz ana metnin destekleyicileri olan yardımcı metinlerin, maalesef bu konuda çok yetersiz kaldıkları görülmektedir. Metinlerden biri öğrencileri bilgilendirmeyi, diğer ikisi ise onları düşündürerek yönlendirmeyi amaç edinmektedir. Bu da bize öğrencilerin psikolojik açıdan yeterince tatmin edilmediklerini göstermektedir. İşte bu metinlerden ilki, “İslam’ın Şartları” adlı şiirden oluşan ve bilgilendirmeyi hedef edinen yardımcı metindir. Burada ibadet kelimesinin günlük dilde, şekli 72 belirlenmiş, yapılması gereken davranışlar olarak dar manada kullanılan anlamı yer almaktadır. Aslında genel anlamda bakıldığında inanan insanın her hareketi ibadet olarak değerlendirilebilir. Zaten “İslam dinine göre Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan hareket ibadet hükmündedir” (Peker, 1993, 67). Bunun dışında söz konusu metinde İslam’ın beş şartı olduğu, beş vakit namaz kılmakla inançlı kişinin Allah’a ulaşmasının mümkün olduğu, otuz gün oruç tutulup sonrasında bayram yapıldığı ve bu yönüyle Müslümanların sabırsızlıkla ramazan ayını bekledikleri, zengin olup hacca gittiğinde Kâbe’yi ziyaret etmenin zevkli bir ibadet olduğu, malın kırkta birinin zekât verilmesinin farz olduğu, gece gündüz her müslümanın kelime-i tevhiti söylediği, öğrencileri sıkmadan akıcı bir üslupla sunulmaktadır (Ünal/Çakır, 2000, 38; Gündüz, 20005, 56; Günay/Yavuz, 1989, 58-59; Canbulan, 2000, 62). İslam’ın şartlarını zihinlerine bu şekilde işleyecek olan çocuklar, bunların her birinin Allah’a yapılan ibadet olduğunu kavrayacaklar ve heveslenip benimseyince bu ibadetleri yapar hale gelmeye çalışacaklardır. Dolayısıyla dini yaşantıları da bu yönde şekillenecektir. Zira “ibadetler, kul ile Allah arasında bir iletişim, inanç ve duygu bağı, kulun Allah’a bir yönelişi, sevgi, saygı ve acizliğini, yalvarıp yakarışını, naz ve niyazlarını sunduğu davranış tarzlarıdır” (Şentürk, 2005, 55). Bunun böyle olduğunu hissetmeleri istenen öğrencilerin de ibadetleri uygulamaları amaçlanmaktadır Yine bu konuyla ilgili yer alan “İslam İbadetindeki Faziletler” (Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995, 34) adlı okuma parçasıyla öğütler verilerek öğrencilerin dini inanca yönlendirilmeye ve bunun pekiştirilmesine çalışılmaktadır. Bu yapılırken onların duygu ve düşünceleri uyandırılmak istenmektedir. Bununla öğrencilerin İslam’ın taleplerine sempatiyle yaklaşmaları arzu edilmektedir. Çünkü, “inancın pratiğe yansıması olan ibadetler, hem bireyi hem de toplumu huzura kavuşturmayı hedeflemektedir” (Erul, 2008, 302). Buradan hareketle, İslam’ın emrettiği bütün ibadetlerin ahlaki yaşayışla ilişkilendirilerek hayatın değerini yükselttiği, kalbi ve ruhu temizlediği, insanlarda düzen ve temizlik fikrini canlandırdığı, insanlar arası ilişkilerin güzel bir şekilde sürmesini sağladığı, toplumsal bağları güçlendirdiği, yine insanlar arasındaki dengesizliği kaldırdığı, birlik ve beraberlik hislerini kuvvetlendirdiği gibi faydalarının öğrencilere sunulması da onların ibadetlere olan ilgilerini çekecek ve bunları gerçekleştirmek için çaba sarf edeceklerdir. Bu şekilde ibadetlerin yapılmasına çocuklar ruhsal hedeflenmektedir. olarak hazırlanmaya çalışılmakta ve bunun güçlendirilmesi 73 Yukarıdaki metne benzer bir diğer okuma parçası “İslam-İman-İhsan” ismini taşımaktadır. Hz. Ömer’in anlatımıyla sunulan bu metinde Allah Resulünün yanına gelen yabancı bir adamın ard arda ona sorduğu sorulara ve bunlara verilen cevaplara değinilmektedir. O kişi İslam’ın ne olduğunu sorar, Peygamber “İslam’ın Allah’tan başka Tanrı olmayıp Hz. Muhammed’in Allah’ın Peygamberi olduğuna iman etmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, hacca gitmek diye cevap verir”. İkinci sorusunda “iman nedir?” diyen yabancıya Resul, “Allah’a, O’nun meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına, ahiret gününe, hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına inanmaktır” der. Yabancı adam “ihsan nedir?” deyince Allah Resulü, “Allah’a sanki O’nu görüyormuş gibi ibadet etmendir” der. Bu şekilde öğrencilere dinin tam olabilmesi için İslam’ın ve imanın şartlarını yerine getirip bunları hayat içinde gerçekleştirirken de Allah’ın huzurundaymışız gibi davranmanın gerekliliği telkin edilmektedir. Böylece bizzat Resulün sözüyle bu şartları öğrenen çocukların zihinlerinde herhangi bir şüpheye yer vermeyecek şekilde dini esaslar pekiştirilmekte onlar ibadetleri yapmaya yönlendirilmektedirler. İbadete verilen önem onun “insanın Tanrı ile ilişkisini canlı tutup davranışlarına dikkat ederek Tanrı sevgisi, insan sevgisi hatta bütün varlıklara karşı duyulan sevgiyi birleştirici” (Bilgin/Selçuk, 1999, 96) bir özelliğinin bulunmasından da kaynaklanmaktadır. Çünkü “bir bütün halinde ibadetler, insanların güçlüklere katlanma ve zorluklarla mücadele etme, sıradan benliği aşarak hemcinslerine karşı engin bir anlayış ve hoşgörüyle davranma yeteneklerini geliştirir” (Koca, 2008, 263). 4.2. İbadet Yerlerinin Çocuk Üzerindeki Etkisi Söz konusu yardımcı metinlerde soyut olarak bilgilenme yolu ile öğrenciler ibadetlere hazırlanırken ayrıca çocuğun ibadetle olan ilişkisiyle bağlantılı olarak bunların gerçekleştirildiği somut mekânların sunumunun yapılmasının da bir nevi onları ibadetlere ısındıracağı düşüncesindeyiz. Çünkü, “üzüntülü ve sevinçli anlarda, kalabalık halinde, farklı insanlarla birlikte kılınan cemaat namazları inanana sürekli olarak yalnız olmadığını, şerefli ve organize bir cemaatin üyesi olduğunu hatırlatarak” çocuklar da bu yöne kanalize edilmeye çalışılmaktadır (Yıldız, 2008, 282). Bu açıdan ibadet yerlerinin onlara etkisinin olup olmadığı yardımcı metinler incelenerek ortaya koyulmaya gayret edilmektedir. Bazı yardımcı metinlerde, toplu ibadetlerin yapıldığı cami ve Allah’a uzanışı sembolize eden minarelerin yer aldığı tespit edilmiştir. Bu şekilde öğrencilerin merakları uyandırılarak buraları ziyaret etmeleri için bu metinlerin 74 yönlendirme yaptıkları görülmektedir. Bunlardan ilki “Camiler” ( Gündüz, 2000, 53) adlı şiirdir. Dünya da beş kıtanın üstünde beş vakit ezan okunduğu, bu haliyle de onun manevi olarak hastalara nefes, sağlara da güç verdiği, ezan ve kametlerin camilerin bestesi olarak görüldüğü, her yerde irili ufaklı pek çok caminin bulunduğu ve asırlardan bu güne kadar hep canlılıklarını korudukları, mü’minlerin katında içlerinin nurlu olduğuna inanıldığı, soyut olarak kubbelerinin gökyüzünü selamladığı, ilk cami temelini atanın Allah’ın Resulü olduğu ve bizzat çalışarak taş taşıyıp harç koyduğu, buraların hayır alınıp satılan ticarethane, saygı ve sevgi derslerinin başladığı okul, toplu ibadetlerin yapılarak kardeşlik ve barışın yayıldığı, toplumsal birleşmenin gerçekleştiği mekânlar olduğu, minarelerin manevi olarak caminin gökyüzüne doğru açılarak Allah’a dua eden elleri gibi görüldüğü, camilerin yer yüzünde İslam’ın bir işareti olmasından dolayı korunmasının gerekli olduğu bilgileri verilmiştir. Zira “cami ve cemaat sosyal dayanışma açısından çok önemli bir imkândır. Ekonomik ve sosyal statü bakımından farklı insanların aynı safta yan yana, omuz omuza namaz kılmaları, zengin-fakir, amirmemur, yönetici-yönetilen, güçlü-zayıf ayırımının olmaması, dayanışmayı pekiştirir; renk, dil, yöre, gelenek farklılıklarını tamamen ortadan kaldırır” (Yıldız, 2008, 283). Bu şekilde onların faydalarının da olduğunu öğrenen öğrenciler camiler hakkında pek çok bilgiyi metinde işlemekte ve anlatılanların gerçek olup olmadığını oraları görerek kavramak için çaba sarf edeceklerdir. Ayrıca bu yardımcı metinde anlatılanlarla onların bir takım olumlu duygular hissetmeleri de sağlanmaya çalışılmaktadır. Bunun dışında dini eserler ve mekânlarla öğrencilerin ilgilerini çekebilmek için daha başka örneklerle de karşılaşılmaktadır (Günay/Yavuz, 1989, 52; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 41; Gündüz, 2000, 51). Tanıtımı yapılıp öğrencilere merak ettirilen dini mekânlara davetin yapıldığı “Camiye Gel” (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a, 65) şiirinde, engelleri aşıp kalabalık bir şekilde camilere gidilmesi için öğrenciler teşvik edilmekte, camiye gidilmesi halinde insanın bakış açısının değişip ufka doğan güneş gibi olacağı, gönüllerin huzur ve sükunetle dolacağı, insanların birbirine kardeş olacağı, buralara gelmek suretiyle Hz. Muhammed’in manevi olarak baş tacı yapılacağı, burada okunan Kur’an’ın inananların ruhlarını serinleteceği ve kulların birbirlerini kanat açarak koruyacakları vurgulanmaktadır. Camilerin dünya ve ahiret düzenini kurmada insanları içten ve dıştan kucakladığı, birbirlerinin dertlerini paylaştığı, kini nefreti bırakıp dost olmalarına fayda sağlayan yerler olduğu ve bütün bunlardan mahrum kalmayıp iş işten geçmeden önce bütün insanların camiye gelmesinin teşvik edildiği bir yardımcı metindir. Camiye 75 gelinmesinin teşvik edilmesi, “cemaatle yapılan ibadetlerin birlik ve beraberlik duygularını kuvvetlendirip, fertleri içine kapanık ve kendine dönük olmaktan kurtarıp, yalnızlık duygularından uzaklaştırma fonksiyonu bulunmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca insanların giderek yalnızlaşıp bireysel sorunlarıyla baş başa kaldığı çağımızda, cemaat namazları vesilesiyle günde beş kez bir araya gelebilmek Müslümanlar için büyük bir rahmettir” (Yıldız, 2008, 283). Bu cemaatin bir araya gelme yeri olan camilerin önemi buradan da kaynaklanmaktadır. Yukarıdaki şiir, verdiği mesajla öğrencileri camiye davet etmekte ve onların iç huzurlarını bu mekânların sağlayabileceği düşüncesini onlara iletmeye çalışmaktadır. Ergenliğin başlangıcında olan ve bütün dünyanın merkezinin kendileri olduğunu düşünen gençlere hitap eden metin, onların bu aşamada karşılaşmaları muhtemel sıkıntılardan camilere gelmekle kurtulacakları fikrini vermeye çalışılıyorsa da bunda başarılı olunduğunu söylemek oldukça güçtür. Bununla birlikte bu metinlerle öğrencilerin dikkati bu mekânlara çekilmek suretiyle onların meraklanmaları sağlanarak buraların ürkütücü olmayıp onları dostça davet edip bekledikleri mesajı verilmektedir. 4.3. İbadetlerden Namaza Hazırlanış Bilindiği üzere ibadet, Allah’a kendi kuralları içinde bir nevi bağlılığın ve itaatin gösterilmesidir. Namaz da, inananın Yaratanına karşı yerine getirdiği ibadetlerden biridir. Öğrencilerin Yaratana karşı içten bir bağlılığın oluşması için önceden onların ısındırılması bakımından yardımcı metinlerle desteklenmelerinde yarar vardır. Namaz öncesinde öğrencilerin duyuşsal olarak uyandırılması, bu ibadete fiziken ve ruhen ısındırılmaları hususunda isteyerek katılım gösterebilmeleri için bazı yardımcı metinlerden yararlanılmaktadır. Din Bilgisi kitaplarının bir çoğunda namaza hazırlığın ön şartlarından biri olan abdestin nasıl alındığı resimlerle öğrencilere sunulmaktadır (Canbulan, 2000, 67-72; Algül/Çetin/Öcal, 1999, 68-70; Gündüz, 2000, 65-66; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 55-56; Ünal/Çakır, 2000, 42-43; Günay/Yavuz, 1989, 69-75; Doğru/Arışahin, 1995/8, 45-47; Algül/Öcal/Çetin, 1995, 45-46; Tanrıverdi, 1997, 44-47; Htipoğlu/Çiftçi, 1995, 41-44). Öğrencilere görsel olarak sunulan bu kolaylık, onların fiziksel ve ruhsal temizliği öğrenmeleri açısından da önem arz etmektedir. Buradaki resimlerden öğrencilerin zihinsel olarak anlam çıkarabilmeleri, abdestin onlara manevi olarak neler ifade ettiğinin anlatılması oranında artabilir. Zira abdest ruhen Allah’ın huzuruna çıkmaya 76 hazırlıktan ibarettir. Bu davranışı ile kul “sadece vücut azalarını kir ve pislikten temizlemekle kalmaz, aynı zamanda iç dünyasını da arındırır. İnanan, her azasını yıkarken eliyle, ağzıyla, diliyle, gözüyle, kulağıyla, ayaklarıyla… bilerek ya da bilmeyerek yaptığı tüm hatalardan pişmanlık duyup vazgeçmeye karar verir” ( Yıldız, 2008, 274). Namazın öneminin ona hazırlık amacıyla yapılan abdestten de kaynaklandığını anlatan okuma metninde (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 57) Hz. Peygamber kendisinden sonra gelen ümmetini nasıl tanıyacağı sorusuna, öğrencilerin anlayışlarını kolaylaştıracak şekilde cevap verir. Bunun bir hadisle destekleniyor olması öğrencilerin biraz daha abdest konusunda bilinçlenmelerini sağlayabilir. Ayrıca abdestle ilgili bazı resimlere yer verilmişse de bunlar genelde öğrencilerin ilgisini çekecek nitelikte görülmemektedir (Dilaver/Gündeşli, 1995, 43; Gündüz, 2000, 64) Bununla beraber “Namaz” (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994,53; Algül/Çetin/Öcal, 1999, 86) ve “Namaz Kılmak” ( Algül/Çetin/Öcal, 1999, 86) ismiyle sunulan farklı şiirlerde hemen hemen aynı amaçların yer aldığı tespit edilmektedir. Bu yardımcı metinlerde namazın dinin direği olması bakımından herkesin bu ibadete önem vermesinin gerekliliği, namaz çeşitleri, bu ibadet gerçekleştirildiği takdirde mükâfatının çok olacağı, namaz kılmanın insana huzur ve rahatlık verdiği, yaz-kış mevsime bakmaksızın samimi inananların abdest alıp namaz kılacağı, sabah namazının camilerde kılınmasıyla seher vaktinde bile Müslümanların bir araya gelmelerinin tavsiye edildiği görülmektedir. Böylece öğrencilere dini yaşayışta namazın şart olduğu vurgusu yapılarak bunun sonucunda ödülünün de büyük olduğu belirtilmek suretiyle onların namaz kılmaya yönlendirilmek istenildiği görülmektedir. Zira “namaz müminin miracıdır” diyen Peygamberimiz, bununla inananların namaz esnasında Allah’ın huzurunda durduklarını ve buna göre bir takım duygulanmalar içine gireceklerini belirtmektedir. ‘Namaz sırasında Allah’ın huzurunda bulunduğunun bilincine varan mümin, bu sayede yoğun bir dini duygu ve tecrübe yaşayabilecektir’ (Şentürk, 2005, 44). Öğrenciler de bunu ilerleyen yaşlarında tecrübe ederek göreceklerdir. Yine “Namaz Kılmayı Öğreniyorum” isimli okuma metninde ise iki arkadaşın konuşmalarına tanıklık ediyoruz. Arkadaşının resimli roman okuduğunu düşünen bir çocuk bunun resimlerle namaz kılmayı öğreten bir kitap olduğunu öğrenince kendilerine birkaç yıl sonra namazın farz kılınacağını da duymuş ve bu nedenle söz konusu kitabı almak için içinde bir istek uyanmıştır (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 81-82). Bu şekilde zamanı geldiğinde kendilerine de namazın farz kılınacağının farkına vardırılan 77 öğrenciler tıpkı metindeki çocuğun yaptığı gibi namaz kılmayı öğrenmek isteyecekler ve içlerinde hissettikleri bu arzuyu yerine getirebilmek için harekete geçmeye çalışacaklardır. Buna benzer, öğrencileri namaz ibadetine heveslendirmeye yönelik bir diğer okuma metni ise “Kutsal Yama” adını taşımaktadır. Burada da her vakit dedesiyle camiye namaza giden ve sürekli yapılan secdelerden dolayı annesinin bin bir zorlukla ördüğü pantolonunun dizlerini eskiten bir çocuğun hikâyesi anlatılmaktadır. Dedesinin, uzun bir süre misafirliğe gittiği sırada camiye gitmeyi yavaş yavaş bırakan çocuğun bu hali annesinin gözünden kaçmaz ve bunun sebebini sorar. Çocuk pantolonu eskittiğini ve utancından annesinin yüzüne bakamayacağını söyleyince anne duygulanır ve pantolonu tamir ederek “kıyamet gününde yaptığımız davranışlara her organın tanıklık edeceğini, dizlerinin de dile gelip kendisi hakkında Allah’a pantolonunu namaz kılmaktan eskittiğini ve onu cennete koymasını söyleyeceklerini” belirtip çocuğunu tekrar ibadete teşvik etmeye çalışmaktadır (Gündüz, 2000, 86-88). Öğrenciler de bu örnek olayla ibadete teşvik edilmekte ve namazlarını kıldıkları takdirde Allah tarafından ödüllendirilecekleri telkinleriyle ibadete ısındırılmaya çalışılmaktadır. Bütün bu şiir ve okuma parçalarına ek olarak yer alan resimlerle de öğrencilerin din psikolojik yönden söz konusu ibadete katılımlarının sağlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu bazen caminin iç mekân görüntüleri (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 67, 8485; Ünal/Çakır, 2000, 53), bazen ayrıntılı olarak caminin minber ve mihrap kısımları (Günay/Yavuz, 1989, 85-86), camiye ait olan kandil (Şener/Karmış, 1988, 54) ve seccade (Şener/Karmış, 1988, 40; Algül/Öcal/Çetin, 1995, 49) gibi eşyaların resimleri sunularak, bazen de cami içinde namaz kılan (Algül/Öcal/Çetin, 1999, 75; Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a, 59) ve hutbe dinleyen cemaat (Canbulan, 2000, 8890) görüntüleri verilmek suretiyle çocuklarda ibadet yerlerine karşı bir merak uyandırılmaya çalışılmaktadır. Bunları merak ederek araştırmaya başlayan öğrenciler onların ne amaçla yapıldığını öğrenecekler ve tıpkı resimdeki insanlar gibi olmak isteyecekler, bu şekilde namaz ibadetini gerçekleştirmek için ruhlarında bir arzu uyanacaktır. Burada Ö. Yılmaz, H. Sarısoy ve V. Vakkasoğlu’nun ele aldıkları kitapta yer alan cami içi görüntüsü (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu 1999a, 61), yine aynı kitapta yer alan cami içindeki cemaat resminin (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu 1999a, 59) bulunmasından dolayı dikkat ve ilgi çekecek özelliğe sahip değildir. Bu haliyle resmin bir boşluk doldurma unsuru olduğunu düşünmekle beraber öğrencilerin de ilgisini çekemediği kanısındayız. Nitekim buradaki amaç öğrencilerin ilgisini çekerek buraları 78 görmelerini temin edeip söz konusu mekânlardaki manevi atmosferi hissetmelerinin sağlanması olmakla beraber yukarıda da görüldüğü gibi bazı resimlerin bu amaca hizmet etmedikleri tespit edilmiş bulunmaktadır. 4.3.1 Namazın İnsana Ruhsal Kazanımları “Kişinin iç dünyasındaki ahengi sağlamada, iç barış ve bütünlük açısından önemli fonksiyonları olan ve onu düzenli olarak kılan insanlarda daha çok kendini göstereceği namaz, mümini sık sık Allah’ın huzuruna çıkararak onda güçlü bir Allah şuurunun oluşmasına zemin hazırlar. Bu şuurla hayatını disipline eden kişinin, kendini Allah’ın sevgili bir kulu olarak hissetmesi, böylece iç huzuruna kavuşması mümkün olmaktadır. Ayrıca bu şuur onda iç denetim mekânizmasının işlerliğini sağlayarak sorumluluk duygusunu veya vicdanı geliştirecektir” (Şentürk, 2005, 45). Buradan hareketle, namaz kılan insanın bir takım ruhsal kazanımlara sahip olabileceği telkininin yapıldığı yardımcı metinlerden ilki olan “Namaz Yabanda Komaz” (Günay/Yavuz, 1989, 91) diğer adıyla “Namaz” (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 68) adlı şiirde müslümanın namazını bir gün geri bırakmaması gerektiği, beş vakit kılınan namazın inanan insanı rahatlatacağı, Allah’ın talebini yerine getirmenin mutluluğunu hissedeceği, çünkü inanan için namazın Allah’ın huzuruna çıkma anlamına geldiğinden dolayı değeri büyük olduğu telkin edilmektedir. Ayrıca “Namaz Kılarsan” (Algül/Çetin/Öcal,1999, 90) adlı şiirde isteyerek namaz kılanın içinin dışının temiz olacağı, kişiliğinin de sürekli gelişeceği dolayısıyla inananların ve Allah’ın yanında sevilen kişiler arasında sayılacağı belirtilmektedir. Hele günlük hayatın içerisinde kendine düşen görevlerini hakkıyla yapacak olursa onun Allah katında aranan bir kişi olacağından şüphe olmadığı söylenmektedir. Böylece yardımcı metin ile ‘Namazın bedeni bir hareket olduğu kadar aynı zamanda ruhi bir hareket olmasına, abdestle başlayan dış temizliğin namazla iç temizliğe doğru yöneldiğine ve bu temiz huşu havası içinde insanın Allah ile ilgi kurdurulup’ (Kutub, tarihsiz, 85) dini bir bilinçlenme olayına doğru öğrenciler götürülmeye çalışılmaktadırlar. Bunun yanında “Anamın Namazları” (Hatipoğlu/Çiftçi, 1995, 69) adlı şiirde, öğrencilere örnek olarak bir annenin kıldığı namazlar gösterilip onlardan doğan manevi zenginliğin verdiği mutluluk dolaylı olarak çocuklara da duyurulmak istenmektedir. Böylece onların henüz hissedemediği mutluluğu ileride kendilerinin de anneleri gibi hissedebilecekleri telkininde bulunulmaktadır. Burada öğrenciler olasılığı devreye sokarak şimdi kendilerinde mevcut olmayan hevesi ilerde kazanabilecekleri ihtimalini 79 düşüneceklerdir. Böylece muhtemel bir olasılıktan yararlanarak yetişkinlerin kendilerini içtenlikle ibadete verebileceklerini ve bir annenin buna güzel bir örnek olduğu belirtilerek, bu samimi davranışların onlar tarafından da içten kabul edilip yapılmasının arzu edilmesi söz konusudur. Bununla kendini gönülden Allah’a veren mü’minin duyduğu huzurun öğrencilere de aktarılmasını arzu eden yazar, namazları ve dualarıyla bu içten görünüşün onlara geçmesi neticesinde öğrencilerinde ileride samimi mü’mininler arasına karışmasını ümit etmektedir. Ancak bu şiirlerde öğrencilerin gelişim durumuna ve anlama kapasitelerine pek yaklaşmayan onların ruhsal ve manevi atmosferlerine yabancı kalabilecek hususlarında olduğunu söylemek durumundayız. Bu örneklerde her ne kadar iyi niyet aransa da yer yer öğrencilerin kendilerine, gelişim durumlarına uygun olmayan ve bundan dolayı onları cezp edemeyen ifadelerin de olduğunu söylemeliyiz. Sonra soyut düşüncenin daha başlangıcında olan öğrencilerin değişik ruhsal beklentileri olduğunu düşünürsek, bu dizelerin çoğunlukla öğrencilerin ilgi alanının dışına taştığını ve onların alakasını çekmek üzere öğrencilerin gelişim durumları ile ilgi alanları dikkate alınmadan seçilmiş metinler olduğu söylenebilir. Çünkü, bunların sunulduğu dönem on iki- on dört yaş çağıdır. Bu da “zihinsel gelişme bakımından henüz somut düşünce döneminin geride kaldığı, soyut düşüncenin başladığı bir çağdır. Bu çağın ergeni soyut düşünebilmektedir. Psikolojik ortamda artık dini konulara ilgisi artmış ve dinin özünü yeni yeni kavramaya başlamıştır. Bu yüzden bu çağa ve özellikle on üç yaş için dini uyanış çağı denmektedir” (Şentürk, 2005, 106). Dini uyanışın yeni başladığı dönemlerde onların başka şeylere olan ilgilerinin de uyanacağı düşünülürse onların dikkatinin bu konuya çekilmesi zor görünmektedir. 4.3.2. Namaza Teşvikte Resimlerden Yararlanma İnsanın zihninde görerek öğrendiği bilgilerin etkisi ve kalıcılığı teorik bilgilerden daha üstündür. Bu açıdan bakıldığında DKAB kitaplarının çoğunda namaz ibadetinin nasıl yapıldığı görüntülü olarak da verilmektedir. Bu, öğrencilerin pratiklik kazanmaları yönünden yararlı bir hareket tarzıdır. Nitekim, namazın kılınışı ile ilgili resimlerden hemen hemen her kitapta yararlanıldığı görülmektedir. Böylece teorik gibi görünen namaz, resimlerle görsel hale getirilmekte ve bu ibadetin uygulanışı iyice kolaylaştırılmış olmaktadır. Bu bakımdan namazın şekilleriyle ilgili güzel görüntülü resimler öğrencilerin de ilgisini her zaman 80 çekmektedir. Özellikle bu resimlerden oluşan yardımcı metinlerde iki rekatlık bir namazın nasıl kılınacağı hem erkek hem de kız çocuklarının hareketleriyle gösterilmektedir (Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 62-64; Günay/Yavuz, 1989, 79-83; Algül/Çetin/Öcal, 1999, 76-81; Canbulan, 2000, 75-83; Gündüz, 2000, 69-73; Ünal/Çakır, 2000, 46-50; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 50-52; Doğru/Arışahin, 1995/8, 5359; Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a, 52-55; Dilaver/Gündeşli, 1995, 49-50; Tanrıverdi, 1997, 54-63). Bunlar göze hitap ederek yazılı metinle birleştirildiğinde çocuğun namaz kılmayı daha kolay öğrendiğini ve kolayca uygulamaya geçebileceğini söylemek mümkündür. Ayrıca yukarda bahsi geçen iki rekatlık bir namazın kılınış görüntüleri dışında A. Karmış ve O. Şener’in kitabında (1988, 43-51) bütün namazların şeklen görüntülerine yer verilmektedir. Ancak bunların hepsinin ayrı ayrı pratikleşmesinin öğrenilmesi öğrencilere belirli ölçüde bir öğrenme güçlüğü getirmektedir. Yalnız bunların üstesinden gelmede öğretmenlere de sorumluluk düşmektedir. Aksi halde bunların boşluk doldurma amacıyla ele alındıklarını söylemek durumundayız. Buna benzer bir diğer yardımcı metin T. Arışahin ve M. Doğru’nun (1995/8, 65-72) ele aldıkları kitapta görülmektedir. Görüntüde sabah namazının iki rekat farzı, öğle namazının dört rekatlık sünnet ve farzı, ikindi namazının dört rekat sünneti, akşam namazının üç rekat farzı, vitir namazının üç rekatı, bayram namazının birinci ve ikinci rekatı yer almaktadır 1. Bu şekilde öğrencilere yoğun bir görsel yükleme yapmanın onların namaza ısınması bakımından pedagojik açıdan yararlı olmadığını aynı zamanda psikolojik açıdan öğrencileri zorlamaya götüreceği için onları heveslendirici bir nitelik taşımadığını söylemeliyiz. 4.4. İbadetle Toplumsal-Ekonomik Hayatın Dengelenmeye Yönelişi “Zekât, farz bir ibadet olarak, kulun Allah ile olan bağını güçlendirmenin ötesinde, ekonomik ve sosyal fonksiyonlarıyla da ön plana çıkmaktadır. İslam’ın değerler sistemindeki bir çok bireysel ve sosyal değerle doğrudan bağlantılı olan zekât ibadeti, aynı zamanda İslam’daki mali ibadetlerin simgesi konumundadır” ( Gözübenli, 2008, 310). İşte burada toplumun ekonomik seviyesini birazcık olsun iyileştirmek 1 Bununla beraber M. R. Hatipoğlu ve S. Çiftçi’nin kitabında farklı bir durum yer almaktadır. Namazın kılınış görüntüsünün dışında (1995, 50-55), üniteye girişte namaz içinde yapılan hareketlerin görüntülerine de yer verilmektedir (Hatipoğlu/Çiftçi, 1995, 47-48). Namazın kılınış görüntülerinin yanında bu görüntüler öğrencilerin ilgisini çekme hususunda yeterli sayılmamaktadır. Belki de bunlar bulundukları yerlere boşlukları doldurmak için konulmuş olabilir. 81 bakımından dindarlar arasında dengenin kurulmaya çalışılması ve toplumsal bütünleşmenin sağlanması için İslami inancın yönlendirici gücünden yararlanma yoluna gidildiğini görüyoruz. Bu da mü’minlerin toplum içinde muhtaç kardeşlerinin ihtiyaçlarını karşılamaları, birbirlerine yardım üreterek sahip çıkmalarıyla mümkün olmaktadır. Bunlardan birisi de, zekât denen mali destekleme buyruğu ile gerçekleştirilmektedir. Başta Allah Kur’an’da ekonomik durumu iyi olan Müslümanların zayıf olanlara maddi açıdan sahip çıkmalarını açıkça emretmektedir (K. 2/110, 267; 3/92). Yine zekâtla ilgili bazı ders kitaplarında Hz. Peygamberin bu konuyla ilgili sözlerine yer verilmektedir (Günay/Yavuz, 1989, 107). Böylece hem Allah’ın buyrukları, hem de Hz. Peygamberin sözü birlikte kullanılmak suretiyle zenginleri fakirlere doğru yönlendirerek toplumdaki bütün insanların mutlulukları hedef alınmış olmaktadır. Görüldüğü üzere hadis ve ayetler eşliğinde öğrencilerin de ileride zekât verebilecek duruma geldikleri zaman onlarında anne-babaları gibi zekât ve başka vasıtalarla toplumun bireylerini korumaları altına almaları teşvik edilmektedir. Böyle bir idealin gerçekleşmesi toplumdaki bütün insanların beklentileri haline gelmesinin sağlanması evrensel dine yakışan bir bakış tarzıdır. Bu anlayışın öğrencilerin zihinlerine ve kalplerine yerleştirilmek istenmesi önemli bir husustur. Böylece bu ayetler ve hadisle öğrencilere, zekâtın bir buyruk olduğu hususu kesinlik kazandırılmaya çalışılarak, onların buna güvenleri artmakta ve yetişkin insan haline geldiklerinde ciddi manada sorumluluk duygusuna sahip olmaları hedeflenmektedir. 4.4.1. Zekâtla İlgili Öğrenci Zihninde Düşüncenin Oluşturulması ‘İnanan kişi kendisini ve bütün varlıkları yaratarak, rızıklarını veren Allah’ın, kendisine verdiklerinden gene O’nun emri ve rızasına uygun olarak ihtiyaç sahiplerine vermek durumundadır. Böylece inanan, Allah’ın mülkünde söz sahibinin gene O’nun olması gerektiği inanç ve düşüncesiyle Allah’ın verdiği nimetlerden Yaratıcısının rızasını kazanmak için ihtiyaç sahiplerine vererek kulluk vazifesini yapmaktadır’ (Şentürk, 2005, 52). Allah’ın sevgisini kazanmak amacıyla yapılan, birey ve toplum için önemli olan zekât ibadetinin bir yandan öğrencilere genel olarak bilgileri verilirken, diğer yandan da çocuğun zihninde zekât verme bilinci oluşturulmaya çalışılmakta, bu şekilde konuyla ilgili inancın sağlam bir biçimde pekiştirilmesi yoluna gidildiği görülmektedir. 82 Örneğin “Zekât” (Gündüz, 2000, 102; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 80) adlı şiirde zekâtın Allah tarafından fakirlere verilmek üzere buyrulduğu, böylece fakirlerin birazcık olsun ihtiyaçlarının karşılanmasına destek verileceği, bunun zekâtı hem alan hem de veren üzerinde mutluluk uyandıracağı telkin edilirken olayın manevi hazzının özellikle verenlere hissettirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bunlar yapılırken aynı zamanda zekât verenle alan arasında oluşan manevi atmosferin çeşitli tasvirler içerisinde sergilenişi de dile getirilmektedir. Bu tasvirlerle hareket edilirken inançlı zenginleri bu inançlarıyla daha çok motive edebilmek için onların yaptıkları hayırlı işler karşılığında ahirette alacakları mükâfatlardan da bahsedilerek öğrenciler yüreklendirilmeye ve heveslendirilmeye çalışılmaktadır. Bu konudaki örnekler istenirse daha da çoğaltılabilir (Günay/Yavuz, 1989, 106; Canbulan, 2000, 103-104). Zira “zekât öz itibariyle, insanları rencide etmeden, temel ihtiyaçlarını karşılamayı hedeflediğinden, insanlar arası kardeşlik duygularının pekişmesine de vesile olacağı açıktır. Zekât zengin ile fakir arasında mal konusundaki uçurumun azalmasına, sosyal ilişkilerde ise böyle bir uçurumun kalkmasına vesile olacağı” (Gözübenli, 2008, 327) için yukarıdaki şiirde de belirtildiği üzere inananlar arasında bir takım tasvirlerde bulunulması muhtemel davranışlara ve duygulara yol açacaktır. Bu arada yardımcı metinlerin zekât konusunda ana metinlerde verilen bilgileri tasvir edici ve destekleyici tutumlarını da unutmamak gerekir. Yalnız bu yardımcı metinler içerisinde öğrencilere zekât veren müminin fakirleri desteklemekle hem Allah’a, hem de insanlara yaklaştığını ve böyle bir davranışın mü’mine yakışan en güzel davranış olacağı telkin edilmektedir. Ayrıca zekât konusunda inançlı zenginler yüreklendirilirken öğrencilerin kalplerine de bunun değerini yerleştirmek üzere bazı örneklerden yararlanıldığına tanık olunmaktadır. Yani burada zekâtı verenler ve alanlar açısından meydana gelen psikolojik ve sosyal etkiler üzerinde durmak gerekmektedir. “Zekâtını veren kişi psikolojik olarak bir taraftan Allah’a yakınlaştığını, O’nun sevgisini kazandığını düşünerek mutlu olurken, ihtiyaç sahiplerini sevindirerek onların mutluluğuna da ortak olur. Alan kişiler ise, ihtiyaçlarını karşılayan bir imkâna kavuştuğu için sevinir, verene sevgi ve saygı hisleri besler. Böylece zenginle fakir arasında bir sevgi bağı oluşur. Toplumsal barışı temin ederek servet düşmanlığı, kıskançlık, kin ve nefret duygularını yok edip yerine, zengin ve fakir arasında dostluk köprüleri kurulur” (Şentürk, 2005, 53). Fonksiyonunun bu kadar önemli olduğu görülen bu ibadette, manevi atmosferden kastedilen bir bakıma bu görüşler olabilir. 83 Bundan başka; “Ağaçların Zekâtı” (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 104-105) adlı okuma parçasında ağaçları budayan bir dede ile çocuklar arasında geçen konuşmaya yer verilmektedir. Dede ağaçların budanmasıyla zekât arasındaki ilişkiyi çocukların anlayabilecekleri bir örnekle ortaya koymaktadır. “Ağaçların budanması onları küçülüyor gibi gösterebilir” diyerek bu iş yapılmazsa meyvelerinin kalitesiz ve güzel olmayacağına vurgu yapan dede, zengin sayılanların da zekâtlarını fakirlere vermek suretiyle tıpkı ağacın meyve ve yapraklarının çoğalması gibi para ve mallarının Allah tarafından arttırılacağını çocuklara ifade etmektedir. Böylece öğrenciler ısrarla ileride verecekleri zekât için heveslendirilerek bu şekilde onların zihinsel olarak zekâta alıştırılmalarının istenmesi söz konusudur. Bunların yanı sıra öğrencilere zekâtın nelerden verileceği hususunda bilgilendirme amaçlı verilen resimlerin bulunduğunu da görmekteyiz. Resimlerde çocukların heveslendirilmelerinden ziyade zekât konusuna giren hususların görüntülü bir şekilde bilgilerine yer verilmekte, heveslendirme ve ibadete ısındırma gibi bir özellik taşıdıkları görülmemektedir. Bu resimlerde zekâtın altın, gümüş, para, büyük ve küçük baş hayvanlardan, ticaret mallarından verileceğine dair örnekler sunulmaktadır (Ünal/Çakır, 2000, 65; Algül/Çetin/Öcal, 1999, 106). Bir resimde bu ibadet yalın manada maddi alışveriş gibi düşünülerek para alıp para veren el görüntülerine yer verilmektedir (Gündüz, 2000, 101). Ancak bu resmin manevi açıdan öğrencilere yeni bir kazanım sağlamayacağı düşüncesindeyiz. Netice itibariyle öğrencilere, zekâtın nelerden verileceği söz konusu resimlerle iletilmeye çalışılmakla beraber bazılarının bu konuda yeterince verimli olmadıkları görülmektedir. Zira onların ilgisini çekmeyecek olan bu resimler onların daha önce günlük yaşantılarında karşılaşmış oldukları nesneleri içermesinden dolayı çok fazla dikkat çeken bir özellik göstermemektedir. 4.4.2. Zekâtla Öğrencilerde Yardımlaşma Bilincinin Uyandırılması Yukarıdan beri yaptığımız tespitlerde yer yer söylediğimiz gibi ana metinlerde zekât veren inananın, yardım etme hususunda fedakârlık yapmaya yüreklendirilip, paylaşma ve yardımlaşmayı kişiliğinin bir parçası haline getirmesi amaçlanırken, bazı yardımcı metinlerle de bu durum pekiştirilmeye çalışılmaktadır. Örneğin, “Hz. Osman ve Cömertlik” (Günay/Yavuz, 1989, 109) isimli okuma metninde Hz. Ebu Bekir’in halife olduğu dönemde meydana gelen kıtlıktan ve Hz. Osman’ın buğday yüklü kervanıyla Şam’a gelip ihtiyaç sahiplerine buğdayı satmayarak ücretsiz dağıtıp cömertliğin en güzel örneğini göstermesinden 84 bahsedilmektedir. Bu ve buna benzer yardımcı metinlerle öğrencilerin yardımlaşmada canlı örneklerle beslendiği görülmektedir. “Fatih’in Kardeşi” isimli metnin konusu ise Fatih Sultan Mehmet’in karşısına çıkan bir dilenciye yardım etmesidir (Saidoğlu/Çiftçi, 1995, 84). Bir başka canlandırılmış örnek de “Halamın Umresi” (Gündüz, 2000, 106-108) ismindeki okuma metnidir. Burada umreye gitmek için biriktirdiği parayı, köyden gelen ve elverişsiz şartlar altında yaşamını sürdürerek okumaya gayret eden fakir iki öğrencinin eğitim masraflarına harcayan bir halanın hikâyesi anlatılmaktadır. Bunlardan başka çeşitli metinlerle yardımlaşmanın önemi üzerinde durularak öğrenciler zekâta özendirilmeye çalışılmaktadır (Ünal/Çakır, 2000, 68-69; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 83-84;). Bütün bu metinlerin ortak amacı geleceğin nesillerini hem düşünceleriyle hem de duygularıyla yardımlaşma ve paylaşmaya, birlik ve beraberlik içerisinde mutlu bir şekilde yaşamaya hazırlamaktır. Böylece öğrenciler başkalarına yardımcı olmanın vereceği mutluluğu hissetmeye doğru itilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca bu hikâyelerden başka paylaşma ve yardımlaşmayı öğütleyen genelde bilgi ağırlıklı, zekât vermenin önemini öğrencilere telkinde bulunan yardımcı metinlerin olduğu da görülmektedir (Dilaver/Şirin/Gündeşli, 1995, 85; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 73; Algül/Çetin/Öcal, 1999, 108; Tanrıverdi, 1997, 92-93). Bunların dışında resimlerle de öğrencilerdeki bu yardımlaşma duygusunun güçlendirilmesi veya bilinçlendirilmesi üzerinde ısrarla durulmaktadır. Örneğin; bir ekmeğin iki el tarafından paylaşılması (Hatipoğlu/Çiftçi, 1995, 78; bir kuşun diğer bir kuşa gagasıyla yiyecek getirmesi (Hatipoğlu/Çiftçi, 1995, 79), sınıf ortamında öğrencilere yardımda bulunan bir hayırseverin (Gündüz, 2000, 104) fotoğrafı bu tür resimlerdendir. Bunlar, öğrencilere görsel olarak yardımlaşma mesajı veren yardımcı unsurlardır. Netice itibariyle zekât konusu işlenirken yardımcı metinlerin hangi formu olursa olsun öğrencileri inanç yönünden beslemeye çalışarak ileride zekât verecek duruma geldiklerinde hiç çekinmeden gerektiği gibi davranmaları hususunda onlara telkinde bulunmaktadır. Onlar bu konuda çok yönlü bilinçlendirilmeye çalışılmaktadır. Ancak bunlarla beraber bazı yazarlarımızın ders kitaplarında zekâtı vurgulayan, öğrencileri yüreklendiren veya heveslendiren yardımcı metinlere yer vermediklerini (Şener/Karmış, 1988) ya da alakasız yardımcı metinlerle bunu yapmaya çalıştıklarını söylemeliyiz (Saidoğlu/Çiftçi, 1995, 85). 85 4.5. Oruç İbadetinin Benimsetilmesi İslam’ın önemli ibadetlerinden birisi de, oruç ibadetidir. “Oruç; ağzı, hem yemeye–içmeye hem de kötü ve yalan söz söylemeye karşı tutmak; gözü, yanlış görüntülerden uzak tutmak; kulağı, haram kapsamına giren her türlü sese karşı tutmak; eli, kaba kuvvete ve çalmaya çırpmaya karşı tutmak; zihni, bütün çirkin düşüncelere karşı tutmaktır. Kısacası bütün organlara oruç tutturmak gerekir” (Özafşar, 2008, 285). Böylesine dikkat gerektiren bir ibadetin öneminin öğrencilere hissettirilmesi bakımından yardımcı metinler DKAB kitaplarında kullanılmakta ve bu ibadetin onlara benimsetilmeye çalışıldığı görülmektedir. M. Aşkar, S. Er ve R. Kaymaz (1994, 74) ile Ü. Günay ve K. Yavuz’un (1989, 99) ders kitaplarında görülen “Oruç” şiirinde, orucun Müslümanlara farz olduğu belirtilerek, bu ibadetle inananların dinen olgunlaşıp kalplerini temizlediklerini, Allah’ın sevgisini gönüllerine yerleştirdiklerini, bunun yanında oruç tutmakla açlığı, muhtaç olmayı ve muhtaç olanlara yaklaşmayı öğrenmeleri talep edilmektedir. Zira, “oruçlu fakirin ve ihtiyaç sahiplerinin halini, kendisini başkasının yerine koyarak yani empati yapmak suretiyle çok daha iyi kavramış olur” (Ahatlı, 2008, 285). Ayrıca bu şiirle aynı zamanda orucu Allah için tutmak suretiyle O’nun rızasını ve merhametini kazanma isteği oruçluyu umutlandırmaktadır. Böylece oruçlu, tuttuğu orucuyla Allah’ın huzuruna O’nun hoşlandığı şekilde ulaşmayı beklemektedir. Burada orucun sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yapıldığını öğrenen öğrenci O’na yaklaşmak ve O’nun merhametini kazanmak amacıyla oruç tutmasının gerekliliğini kavrayacak, bu ibadeti içselleştirerek elinden geldiğince gerçekleştirmeye çalışacaktır. Ancak şiirdeki söz konusu ibadetle iç temizliği yapmalarının ne anlama geldiğini kavramada dördüncü sınıf öğrencileri güçlük çekebilirler. Onların oruç tutmakla fiziksel anlamdan daha çok onun hissedilmesini ön planda tutmaları beklenen bir durumdur. O bakımdan öğrencilere oruçla içselleşmenin önemini hissettirmek öyle kolay olmayabilir. Esasen bu şiirlerin öğreticilik özelliğinin ön plana geçtiği görülmektedir. Yine de onların oruçla temiz kalacakları fikrine yaklaşmaları mümkündür. Öğrenciler buradaki iç temizlik sözünün manevi anlamda kullanıldığını, oruç ibadeti sayesinde inananın hissettikleri ile ruhi anlamda da sakinleştiğini, iradesini güçlendirerek sabretmeyi kavradığını, oruçlu kimsenin elini, dilini, gözünü günahlardan uzak tutarak ruhunu manevi olarak arındırdığını düşünme konusunda fikir yürütecek kapasitede olmaya 86 bilirler. Bu nedenle bu sözün diğer dizelerde açıklandığı bir başka şiir seçilebilirdi. Aynı amaca hizmet eden başka şiirler de bulunmaktadır(Algül/Çetin/Öcal, 1999, 93) . Bir başka “Oruç” (Gündüz, 2000, 92) isimli şiirde ise ramazan ayının toplumda oluşturduğu atmosfer ve dindarlar arasında oluşan manevi havanın zenginliği çeşitli örneklerle tasvir edilmektedir. Örneğin; inanan kişilerin oruç tuttukları, bu ayın bağışlanma ayı olduğu, yerin ve göğün manevi olarak aydınlandığı, minarelerde kandillerin yanıp söndüğü, akşamları iftar açılıp sabahları sahur yemeği yendiği ve teravilere gidildiği, davulların sahurda çalınıp inananların uyandırıldığı ve bu ibadetin bir sabır sınavı olduğu vurgulanmaktadır. ‘Bilindiği gibi sabır Allah rızası için zorluklara ve sıkıntılara göğüs germek katlanmak demektir. İnsan hayatın farklı zamanlarında çeşitli şartlar ve durumlarla karşılaşabilir. Böyle bir durumda onun engeli aşabilmesi için sabırla sıkıntılara katlanması gerekmektedir’ (Şentürk, 2005, 50). Bu şekilde öğrencilere sabır sınavı olan orucun birey için sağlayacağı yarar verilmek suretiyle onlar ibadete yaklaştırılmaya çalışılmaktadırlar. Yine “Mutluluk Oyunu” (Tanrıverdi, 1997, 83) şiirinde ise oruç tutmak bir oyuna benzetilerek öğrencilerin dikkati bu ibadete çekilmeye çalışılıyorsa da burada öğrencilere oruç tutmanın bir oyun gibi gösterilmesiyle kolayca yapılacak bir ibadet olduğu izlenimi uyandırılmak istenmektedir. Ancak oruç denemelerine girişen öğrencilerin düşüncelerinde orucun bir oyun gibi takdim edilmesinin onlara bir şey kazandırmayacağı bu ibadeti denemeleriyle kısa zamanda ortaya çıkacaktır. 4.5.1. Orucun Gelecek Hayatta Öğrenciler İçin Değeri Bu ibadetin çocuklar için ileride ne gibi faydalar sağlayacağının onlar tarafından bilinmesi, bu ibadete verilen önemi arttıracaktır. Oruçla ilgili bir takım bilgilerin verildiği “Ramazan Ayı ve Oruç” (Şener/Karmış, 1988, 60-61) isimli okuma metninin bir bölümünde, varlık içinde doğan insanlara yoksul olanların halini hatırlatarak onlara yardım ellerinin uzatılması, ramazan ayının ve bayramların sevincinin onlarla paylaşılması telkini yapılmaktadır. Böylece çocuklara paylaşma duygusunu hissettirerek, gelecekte ihtiyaç sahiplerine gereken yardımı yapmaları hususunda öğüt verilmektedir. Bu şekilde gelecek nesillerin temsilcileri olan öğrenciler kendilerine benimsetilmeye çalışılan paylaşma ve yardımlaşma duygularıyla büyüyeceklerdir. Zaten “oruç, müminin merhamet, şefkat ve yardımlaşma duygularını geliştirerek ona sosyal yönden daha güçlü bir kişilik kazandırmaktadır” (Şentürk, 2005, 51). Buradan hareketle 87 onlardan, zengin-fakir olsalar da bütün müslümanların eşit olduğu bilincine vararak birbirleriyle kaynaşmaları, aralarında ayrılık ve bölünmelerin olmaması beklenecektir. Ayrıca burada geçen ramazan ayında camilerin insanlarla dolup taşması, güzel seslerle okunan Kur’an ve hatimlerin, cemaatle kılınan namaz ve teravilerin inancı güçlendirmesi, gösterilmesi inananlar arasında dayanışmanın pekişmesi hareketinin çocuklara ve onların inançlarının şimdiden pekişip ileriki hayatlarında bilinçlenebilmeleri için orucun insanda uyandırdığı ortak duyguları yaşamaları konusun da onlara telkinde bulunulmaktadır. Yine bu konuyla ilgili “Ramazan Orucu” (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a, 75) adlı şiirde ramazan ayının insanların yüzünü güldürdüğü, ara bozucu insanların heveslerinin yok edildiği belirtilerek burada da yukarıdaki şiirlerde görülen telkinler öğrencilere yapılmaya çalışılmaktadır. Aslında burada bir bakıma orucun manevi yönden insanları kötülüklerden alıkoyduğu ifade edilmektedir. Nitekim ‘oruç sadece yeme içmeden kesilmek değil Allah’tan sakınma duygusu ile beraber ruhun temizlenmesi, göz, dil ve el ile işlenecek olan kötülüklerden uzak durulması anlamına da gelmektedir’ (Kutub, tarihsiz, 86). Böylece oruç onların içine yerleştirilmeye çalışılırken aslında bir çok yardımcı metinle asıl metinler desteklenmekle birlikte, bunların yerine göre aynı şeyleri tekrarlama niteliğini taşıdığını söylemeliyiz. Bunun da öğrencilerin nazarında bıkkınlığa sebep olabileceğini hatırlatmamız gerekmektedir. 4.5.2. Oruca Heveslendirmede Geleneksel Yaşayış Biçimi Bazı kitapların bu konuyla ilgili yardımcı metinlerine bakıldığında öğrencilere geçmiş dönemde yer almış, günümüzde de değişime uğrayarak devam eden bir takım gelenekler sunulmaktadır. Bu geleneksel yaşayış biçimi öğrencilerin zihinlerinde canlandırılmak suretiyle onların oruç ibadetine heveslendirilmeye çalışıldıklarını görmekteyiz. “Lale’nin İlk Orucu” (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 95) adlı okuma parçasında, mutfakta ilk sahur için hazırlık yapan Lale ile annesi arasındaki genelde bilgi ağırlıklı olarak yapılan konuşma yer almaktadır. Annesinin telaş içinde hazırlık yaptığını görüp ramazan ayının geleceğini öğrenen Lale bu ayı davulcuların geceleyin davul çalıp maniler söyledikleri ay olarak zihnine yerleştirmiştir. Bundaki amacında sahur vaktinde gece yemeği için halkı uyandırmak olduğunu öğrenmiştir. Burada öğrencilere eski ramazanlarda davulcuların maniler söyleyerek dolaştıkları olayı verilmektedir. Ama günümüzle kıyaslama yapacak olan öğrenciler şimdi bunun böyle olmadığını görecekler 88 ve o eski ramazan coşkusunu yaşamayı merak edeceklerdir. Zira günümüzde bu olay, geleneği yaşatmaktan daha çok para karşılığı yapılan bir meslek halini almıştır. Öyle ki inanıp oruç tutan insanlar bile neredeyse davulların yasaklanmasını ister hale gelmişlerdir. Bu nedenle öğrenciler geleneksel davul çalma olayı ile şimdikini bağdaştırmada güçlük yaşayabilirler. Bunun yanında söz konusu okuma parçası geleneksel kıyafetleri giymiş gece davul çalan bir adam resmi (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 95) ve iftar vakti masanın etrafında toplanmış oruçlarını açmaya hazırlanan ev halkının yer aldığı bir başka resimle ( Algül/Çetin/Öcal, 1999, 96) desteklenmektedir. Öğrencilerin, metinde anlatılanları zihinlerinde canlandırmalarına bu resimler yardımcı olmaktadır. Ev halkının iftar sofrasında oruç açmasını sembolize eden benzer bir resimle daha (Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu’nun, 1999a, 69) karşılaşılmaktadır. Aile içindeki beraberlik ruhunu vermesi açısından bu resimler önemlidir. Zira görsel olarak beyine ulaştırılan bilgiler daha etkili ve kalıcı olmaktadır. Ayrıca “Ramazan Manileri” (Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 67) metninde ise eski ramazanlarda söylenilen manilerden derlemeler yer almaktadır. Öğrenciler geçmiş ramazanlarda özellikle ramazan davulcularının söylemiş oldukları manileri duymamış olsalar da sunulan bilgiler doğrultusunda bunu öğrenmektedirler. Burada dikkati çeken husus yazarların bu metni, dördüncü sınıflar için yazmış oldukları kitapta (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 95) yer alan ramazan davulcusu resmi ile desteklemiş olmalarıdır. Aynı resmin aynı yazarlar tarafından hem dördüncü , hem de altıncı sınıf kitaplarında kullanılmış olmaları özellikle altıncı sınıf öğrencileri açısından bu resmin çekicilik özelliğini yitirmesine yol açacak ve olumlu bir etkilenmede bulunmayacaktır. Bu nedenle alt sınıf kitapları için seçilen materyallerin üst sınıf kitaplarında kullanılmaması önemlidir. Yine bunun gibi başka kitaplarda da ramazan manilerinin yer aldığı görülmektedir (Günay/Yavuz, 1989, 133; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 79; Fığlalı, 1987, 78-79). Bunlarla beraber bazı yardımcı metinlerde cami minarelerinin arasına asılan ışıklı süslemelerden oluşan mahya resimlerinin olduğu da tespit edilmiştir (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 93; Gündüz, 2000, 91; Arışahin/Doğru, 1995a, 77; Aşkar/Er/Kaymaz, 1994, 74; Hatiboğlu/Çiftçi, 1995, 72; Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995, 73; Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a, 68; Tanrıverdi, 1997, 77; Özdemir/Arslan, 1993, 60; Ünal/Çakır/Özkan, 2000b, 86; Tanrıverdi, 2000b, 73). Bazısı aynı, bazısı farklı yazılardan oluşan bu mahyalar öğrencilerin dikkatini çekmekle beraber onların içlerinde, ne derece olumlu duygular uyandıracağı tartışmalıdır. Belki de minarelerin 89 renkli ışıklarla süslenmesi geçici bir zaman için öğrencilerin hoşlarına gidecektir, fakat bununla birlikte her yıl bu mahyalardaki yazıların olduğu gibi tekrarlanmasının öğrencilerin dikkatlerinin gittikçe dağılmasına neden olabileceğini de söylemeliyiz. Öğrencilerin ilgilerini sürekli çekebilmek için her yıl ramazanda değişik yazılar ve içeriklerle mahyaların yenilenmesi ve ertesi ramazan da “acaba bu ramazan yazılar nasıl olacak?” diye ilgilerinin artmasına destek verilmesi yerinde bir hareket tarzı olacaktır. Buradan hareketle oruç ibadeti konusunun sonunda bazı kitapların yardımcı metin yönünden eleştirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Dilaver, Şirin ve Gündeşli’nin ele almış oldukları kitapta oruç ünitesi sonunda yer alan “Farkında mısın?”(1995, 74) şiiri ile “Güvercin ile Karınca” (1995, 75) şiiri ana metinle alakasız iki yardımcı metindir. Şiirlerin ikisinin de bu ünite sonunda verilmesi öğrencilere konuyla ilgili herhangi bir kazanım sağlamamaktadır. Bu açıdan bakıldığında bunlar boşluk doldurmadan öte bir role sahip değildir. “Güvercin ile Karınca” şiirinin zekât ünitesi sonunda verilmesi daha uygun olurdu kanaatindeyiz. Ayrıca “Ramazan” (Yılmaz / Sarısoy/ Vakkasoğlu, 1999, 72) ile “Ramazan Orucu” (Yılmaz / Sarısoy/ Vakkasoğlu, 1999, 75) şiirlerine birer sayfa arayla içerik yönünden aşağı yukarı aynı olduğu halde aynı ünitede yer verilmesi bu kitabın yazarlarına şüpheyle bakılmasına sebep olmaktadır. Zira aynı amaca hizmet eden iki şiirin bu kadar yakın arayla yer almaları öğrencilerde usandırıcı bir etki yapacağı gibi boşluk doldurma çalışmalarını da zihinlere getirip yazarların şüphe altında kalmalarına neden olacaktır ki bu da ilmi açıdan sakıncalı bir durumdur. Bundan başka bazı yazarlar ana metinle alakasız bazı resimlere de kitaplarında yer vermişlerdir. Bunlardan biri “ebru” resmi (Algül/ Çetin/ Öcal 1995, 69) ile güneş ışımasını anımsatan belirsiz bir resimdir (Hatiboğlu/ Çiftçi, 1995,71). Bunlar, öğrencilere din psikolojik herhangi bir kazanım sağlamayan gereksiz, boşluk doldurmadan başka bir göreve sahip olmayan resimlerdir. Bütün bunların dışında konu sonunda sahurun, iftarın, orucun, oruçla ilgili hangi duaların okunabileceği, iftar duasının nasıl olduğu gibi sadece bilgi ağırlıklı meselelerin yer aldığı yardımcı metinler de görülmektedir (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 100; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 70; Doğru/Arışahin, 1995/8, 81). 4.6. Hac İbadetinin Öğrencilere Yaklaştırılması 4.6.1. Bilgi İle Zihinsel Ve Ruhsal Yapılanma Hac ibadeti İslam’ın beş şartından biri, hem bedeni, hem de ruhi bir ibadet olup, bu fiilin gerçekleştirilmesi sırasında bir araya gelen toplulukta, öğrenciler açısından 90 verilen bazı mesajların bulunduğunu düşünmekteyiz. Çünkü “hac, dünyanın her tarafından gelen Müslümanların aynı amaç için bir araya gelmelerini sağlayan ve böylece kolektif bilincin oluşmasına imkân veren evrensel bir olaydır” (Erul, 2008, 309). Bununla bağlantılı olarak çocuklara verilmek istenen mesajlar da yeri geldikçe konuların içerisinde yer alacaktır. Bu bağlamda bakıldığında yardımcı metinlerde hac, ilk önce onların zihinsel yapılarına işlenmekte, bunun akabinde de manevi olarak bu inancın yaşanması onlara telkin edilmektedir. Burada öncelikli olarak bu ibadetin nerede yapıldığı konusunda öğrencilere harita sunulmak suretiyle görsel bir şekilde buralar onlara öğretilmeye çalışılmaktadır. Bu haritada (Yavuz/Günay, 1989, 111) kutsal şehirlerin nerelerde bulunduğu gösterilmekte böylece öğrenciler hacıların buluşma yerlerini harita üzerinde görerek bilgilendirilmektedirler. Bu da onların hac sırasında yerine getirilen ibadetleri düşünürken, nerede hangi ibadetin yapıldığı konusunda zihinsel çıkarımda bulunmalarına yardımcı olacaktır diye düşünmekteyiz. Fazla psikolojik unsur içermeyen daha ziyade merak giderici özellik taşıyan bir yardımcı metindir. Ayrıca bir çok yardımcı metinde de haccın temel şartlarından biri olan tavafın yapıldığı mekân Kâbe’nin resmi (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 110; Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995,86; Arışahin/Doğru, 1995a, 88) yer almaktadır. Böylece belki de o güne kadar kutsal olan Kâbe’yi sözde duyan fakat görsel olarak temas etmemiş öğrencilere onun resmi gösterilmek suretiyle hem onların merakları giderilmekte, hem de psikolojik olarak “Allah’ın evi” diye nitelenen bu yerden etkilenmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Çünkü “Kâbe, tevhit dini olan İslam’da Allah’ın bir olmasının önemli sembollerinden birisidir. Ayrıca O, sayıları milyonlarca olan Müslümanların namazda yöneldikleri kıble ve mukaddes bir merkezdir. Aynı Allah’a ve Peygambere inanan insanların aynı kıbleye yönelerek namazlarını kılmaları onlar için manevi bir birlik ifadesi olduğu gibi birleştirici ve bütünleştirici bir fonksiyon da icra etmektedir. Bu durum hac ibadetinde daha somut ve belirgin olarak ortaya çıkmaktadır” (Şentürk, 2005, 56-57). Ancak, Kâbe resmine birden fazla yer veren kitapların çokça olması 1 bu şekilde aynı resimleri görecek olan öğrencilerde bıkkınlık yaratacak ve söz konusu resimler onlar için sıradanlık etkisi bırakacağı için ilgilerini çekmeyerek onları 1 Algül/Çetin/Öcal, 1995, 59, 78, 81; Günay/Yavuz, 1989, 114, 119; Gündüz, 2000, 111, 115; Ünal/Çakır, 2000, 71, 73; Canbulan, 2000, 107, 110; Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999, 87, 88; Hatiboğlu/Çiftçi, 1995, 86, 91 91 incelemeden konuyu işleyeceklerdir. Bu da resimlerin onlar adına yeni bir kazanım sağlamamasından dolayı gereksiz oldukları düşüncesini zihinlerde oluşturmaktadır. Bununla birlikte hac ibadetinin farz kılınışı ile ilgili ayete yer veren M. Aşkar, S. Er ve R. Kaymaz’ın kitabında ayet (1994, 86) verildikten sonra konu anlatılmakta böylece haccın önemli bir ibadet olduğu Allah’ın sözüyle onlara ulaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu ayet “İnsanları hacca çağır, yürüyerek veya binekler üstünde uzak yollardan sana gelsinler” (K. 22/27) şeklindedir. Böylece öğrenciler zihinsel ve ruhsal açıdan zamanı geldiğinde hac yapmaya davet edilmektedir. Haccın farz olduğunu ayetle öğrenen çocuklar gelecekte durumları uygun olduğunda içlerinde hac yapma isteği duyacaklardır. Fakat burada ana metni desteklemek için bu ayetin üzerine konmuş olan Kâbe resmi zor seçilen gereksiz, estetik açıdan bir şey ifade etmeyen, öğrencilere yeni bir kazanım sağlamayan, verimsiz bir resimdir ( Er/Aşkar/Kaymaz, 1994, 86). Diğer bir yardımcı metin olan “Hac” (Gündüz, 2000, 12) şiirinde her zenginin ömründe bir kez hacca gitmesinin farz, tavaf etmenin de bir dua olduğu belirtilerek suretiyle hacca gidip gelenlerin günahtan arınıp, Kâbe’ye sürülen her yüzün kıyamet günü ay gibi parlak olacağı ifade edilmektedir. Bu haliyle şiir öğrencilere etki etmeyi amaçlamaktadır. Zira ileriki hayatında bilerek veya bilmeyerek işleyeceği günahların bu ibadetin yerine getirilmesinden sonra af olacağını bilmekle onlar psikolojik açıdan kendilerini rahat hissedeceklerdir. Ayrıca Kâbe’yi tavaf etmenin dua olması da onlarda bu fiili gerçekleştirme isteği uyandıracak, böylece dua yolu ile isteklerine kavuşma heyecanı duyacaklardır. Bu şekilde bahsi geçen yardımcı metinler ile hem görsel, hem de yazınsal olarak öğrencilere bilgiler sunulmakta bu şekilde onların zihinsel ve ruhsal yönlerine hac ibadeti de eklenmeye gayret edilmektedir. 4.6.2. Hacdaki Yaşayışların Öğrencilerin Zihinlerinde Canlandırılması İnanan insan hac ibadeti sırasında bir takım davranışları göstererek Allah’a dua etmekte ve bu hareketleriyle O’nunla konuştuğunu düşünmektedir. İşte bu davranışların öğrencilere de gösterilerek anlatılması, onların olayları daha iyi kavramalarına ve bunları henüz hac mekânlarına gitmeden zihinsel olarak düşünmelerine olanak sağlayacağı inancındayız. Bunun içinde genelde yazı ile ele alınan davranışların, resimlerden oluşan yardımcı metinlerle de desteklendiği görülmektedir. ‘Hac ibadeti söz konusu olunca Kâbe ve çevresindeki mukaddes yerler merkezi bir konumda bulunmaktadır. Bu mekânlar peygamberlerin insanları Allah’ın birliğine; şirkten, hurafe ve batıl inançlardan uzak olan fıtrat dinine çağırdığı; tevhit mücadelesini 92 yaptığı yerler’ (Şentürk, 2005, 56) olması bakımından önem arz etmektedir. Bu mekânların nereler olduğu ve buralarda nelerin yapıldığına dair öğrencilere bir takım telkinlerde bulunmayı amaçlayan yardımcı metinlerden ilki “Hac” (Günay/Yavuz, 1989, 112) isimli şiirdir. Burada; Kâbe’nin çevresinde dönen insanlar güneşin etrafında dönen yıldızlara benzetilmiştir. Hacda yapılan ibadetlere de yer veren şiirde hacca giden insanların günahlardan sıyrılarak Allah’a yakınlaşma hissi duydukları belirtilmektedir. Öğrenciler de ileriki yaşantılarında O’na daha yakın olabilmek için bu ibadeti yapmaya istek duyacaklardır. Onlar kendilerine bu şiirde bildirilen tavaf etme, ihram giyme, Arafat’ta vakfeye durma olaylarını merak ederek buralarda ne yapıldığını, neler hissedildiğini tıpkı “Zemzem ve Hurma” (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 112-113) adlı okuma metninde olduğu gibi merak edip zihinsel olarak aydınlanmaya çalışacaklardır. Bu metinde iki öğrencinin okulda hac konusu işlenirken Kâbe’de tavaf eden yüz binlerce müslümanı videodan izleyerek bu kalabalıktan etkilendikleri belirtmektedir. O günün akşamı da bu görevini yapmış olan bir dededen hac ibadetinin yapıldığı yerler hakkında bilgi edindikleri öğrencilere sunulmaktadır. Bu şekilde onlara zihinsel bakımdan bir takım yerler kavratılmaya çalışılmaktadır. Burada da Arafat ve Mina’nın nereler olduğu, burada nelerin yapıldığı, Say’ın ne ifade ettiği gibi bilgilendirme yolu ile öğrencilerin bu konuda aydınlanmaları amaçlanmaktadır. Genelde bilgi ağırlıklı bir metin olsa da buradaki dedenin olayları anlatırken ki heyecanını, sevincini ve oralara duyduğu özlemi onu dinleyen çocuklara yansıtması yer almakta, öğrencilerin de bu metinden ruhsal olarak etkilenmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu parça çocuklar ve dededen oluşan bir resimle de (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 112) desteklenmektedir. Söz konusu resim öğrencilerin ruhsal hayatlarında herhangi bir yeniliğe yol açmayan ve çok gerekli olmayan bir resimdir. Ayrıca bu metinlerin dışında oradaki olayları öğrencilerin gözleri önüne seren bazı resimler de bulunmaktadır. Arafat’ta vakfeye durarak dua eden (Arışahin/Doğru, 1995a, 89; Canbulan, 2000, 108; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 80) ve ihrama giren (Tanrıverdi, 1997, 97) hacıların görüntülendiği resimlerle öğrencilerin merakları giderilmeye çalışılmaktadır. Müzdelife’de şeytan taşlama olayını sembolize eden, Kâbe’de tavafı, Safa ile Merve arasında sa’y ibadetini gösteren resimlere de rastlanmaktadır (Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 81). Bu şekilde bu ibadet esnasında gerçekleşen olaylar sadece kelimelerle anlatılmayıp görsel olarak da öğrencilere sunulmuş olmaktadır. 93 Hac sırasında ziyaret edilen mekânlardan olan Medine’deki Peygamber Mescidi ve Peygamberimizin kabri de öğrencilere resimlerle verilmektedir (Ünal/Çakır/Özkan, 2000b, 37; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 82; Canbulan, 2000, 109; Saidoğlu/Çiftçi, 1995, 87,). Bu yerlerin Müslümanlar için ne kadar önemli olduğunu çevresinden ve kitaplardan öğrenen çocuklar resimlerini de gördüğü bu mekânlara karşı içlerinde bir merak ve özlem duygusu ile yetişip ilerde hac yapacak kişilerde bulunması gereken özelliklere sahip oldukları zaman bu yerleri görmek ve hacı olmak için hevesleneceklerdir. 4.6.3.Hacda İnananların Allah’a Ve İnsanlara Yakınlaşması Hac ibadetinin gerçekleştirilmesi esnasında ve sonunda inananların birbirlerine karşı tutumlarının güzelleşmesi ve Allah’ın rızasının kazanılması için yapılan bir ibadet olan “Kurban” olayının O’na yakınlaşmada araç olması bazı yardımcı metinlerin içeriğini oluşturmaktadır. “Dilleri, renkleri, ırkları, ülkeleri, kültürleri, sosyal ve ekonomik durumları farklı olan milyonlarca Müslüman, aynı inanç ve duygular içerisinde kardeş olduklarını, bir bütün olduklarını yaşayarak idrak ederler. Bu haliyle hac Müslümanlar arası etkileşim ve iletişim için bulunmaz bir fırsattır” (Erul, 2008, 309). “Hac” (Gündüz, 2000, 112) şiirinde zenci, beyaz, kızıl ve sarı tenli olan bütün Müslümanların Kâbe’de Rablerinin tek olmasından dolayı birlik oldukları vurgulanırken “Leblebi Şekerleri” (Gündüz, 2000, 116) adlı okuma parçasında hacılar dışı rengarenk fakat tadı aynı olan leblebi şekerlerine benzetilmektedirler. Burada Afrikalı, Amerikalı, Çinli ve Avustralyalı bütün Müslümanların aynı inancı paylaşıp Kâbe’de buluştuklarını öğretmen öğrencilere somutlaştırma yöntemi ile sunmaktadır. İslam kardeşliğinde ırk ve rengin bir öneminin olmadığı, önemli olanın Allah’a inanmak olduğu vurgulanarak öğrencilerin gelecek yaşantılarında diğer Müslümanlara muhabbet besleyerek yetişmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Hacda insanların birbirlerine yakınlaşmasının örneğini veren bu yardımcı metinlerden başka ibadetin sonunda gerçekleştirilen, hacca gitmeyenlerinde kurban bayramında uygulamış oldukları, inananın Allah’a ulaşma vesilesi sayılan kurban kesme ibadeti de birkaç yardımcı metinle ana metni destekler mahiyette kitaplarda yer almaktadır. Bunlardan biri; “Hz. İbrahim’in Adağı” (Dilaver/Gündeşli, 1995, 91) adlı okuma parçasıdır. Burada kurban olayının tarihçesi anlatılarak öğrenciler bilgilendirilmektedir. Hz. İbrahim’in dua ederek kendisine erkek evlat vermesi 94 durumunda onu Allah’a kurban edeceğinin anlatıldığı metinde Hz. İbrahim’in sadakati ve Hz. İsmail’in de teslimiyeti karşılığında Allah’ın Hz. İsmail yerine kesilmesi için bir koç gönderdiğinin anlatılmaktadır. Metinin sonunda ise kurbanın kesildikten sonra fakirlere dağıtılıp komşulara ikram edilmesinin gerekliliği öğrencilere sunulmaktadır. Böylece Allah’ın insanları bir takım sınavlardan geçirdiği, bunları başarıyla geçenlerin O’na ulaşacağı, bu bağlamda kurbanın da Allah’a ulaşma yollarından biri olduğu öğrencilerin zihinlerinde oluşturulmakta ve onlara yetişkin olduklarında bu ibadeti gerçekleştirmeleri tavsiye edilmektedir. Ailede kurban kesme olayını öğrenen öğrenciler için gereksiz fakat hazır bulunuşluğu uygun olmayanlar için bir çok kitapta verilmiş olan kurbanlık koç resimleri de (Algül/Çetin/Öcal, 1999, 118; Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999a, 90; Er/Aşkar/Kaymaz, 1994, 89; Günay/Yavuz, 1989, 115, 117; Gündüz, 2000, 116; Arışahin/Doğru, 1995a, 92; Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 83; Canbulan, 2000, 112) öğrencilere görsel olarak sunulmaktadır. Zekât ünitesinde olduğu gibi hac ünitesinde de hiçbir yardımcı metne yer vermeyen Abdülkadir Şener ve Orhan Karmış’ın yazdığı altıncı sınıf (1988) kitabı bu konuda yetersizdir. 95 IV. BÖLÜM AHLÂKİ YAŞAYIŞA HAZIRLANIŞI 5.1. Çocuğun Gelecekteki Hayatında Ahlâki Bilincin Uyandırılması “Ahlâk; kişinin mesuliyet duygusunun gereği olarak yapması ve yapmaması gereken davranışlar bütünüdür denebilir. Kişinin riayet etme gereği duyduğu kurallar bütünü veya davranış kuralları olarak da tarif edilebilir” (Şentürk, 2003, 45). “Her insanın kendine özgü bir ahlâk anlayışı vardır. Bunda kişinin aile ve toplumu, kültürel birikimi, inandığı din, benimsediği dünya görüşü de etkilidir” (Uyanık, 2008, 229). Geleceğin emanetçisi olan çocukların okul hayatına yeni başladıkları dönemlerden itibaren bir takım ahlâki ilkelerle donatılmaları, ileride yaşayacakları hayatta daha başarılı olmalarını sağlayacak, vatana ve millete faydalı bireyler haline gelmek suretiyle sağlıklı bir toplumun oluşmasına zemin hazırlayacaktır. Onlara kazandırılacak olan dürüstlük, temizlik, çalışkanlık, sorumluluk alma, saygılı, adaletli, düzenli ve hoşgörülü olma, görgü kurallarına uyma ve misafirperverlik gibi bir çok değeri kazanmaları hem kendi mutluluklarına hem de toplumun huzurlu olmasına fayda sağlayacağından dolayı yardımcı metinlerle de ısrarla desteklenerek pekiştirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü ‘ahlâki değerler ortak duygu ve düşüncelerin, beklenti ve arzuların oluşmasında ve ortak bir kader birliğinin sağlanmasında önemli bir tesir gücüne sahip olması’ (Yavuz, 1998, 145) bakımından önem arz etmektedir. Ayrıca “ilk ahlâki duygulardan haya duygusunun çocuğun ahlaki gelişimi için çok önemli olduğu ortadadır. Zira çocuk bu duyguyla kötüden uzaklaşarak iyiye yönelir. Böylece davranışlarına çeki düzen vermeye başlar. Eğer bu duygu geliştirilmeyip körleştirilirse çocukta iyi ve kötü, inanç anlamında günah ve sevabın bir anlamı kalmaz” (Bilgili, 2005, 53). İşte bu açılardan önemli olan değerlerin bir çok yardımcı metinde şiir ve hikâyelerle öğrencilere sunulduğu görülmektedir. Bütün bu ilkeler bir araya gelerek öğrencilerin ahlâkının güzelleşmesi telkininde bulunup onların ahlaklı olabilmesini sağlamada görev üstlenmektedir. Ahlâkın önemli olmasına binaen yardımcı metin olarak Hz. Muhammed’in söylemiş olduğu hadislerin Ü. Günay ve K. Yavuz’un kitabında (1989, 38) yer aldığı görülmektedir. Bu hadislerde Peygamberimiz, “babaların çocuklarına güzel terbiye ve edepten daha faydalı bir bağışta bulunamayacakları, 96 Allah’tan sağlık ve güzel ahlâkın dilenmesinin gerekliliği, sirkenin balı bozması gibi kötü ahlakın da iyiliği bozduğu” konularına işaret edilmekte böylece bu konunun önemi Peygamberin sözü ile de öğrencilere fark ettirilmeye çalışılmaktadır. Bununla beraber “okul hayatıyla sosyal çevresi iyice genişleyen çocukta doğruluk ve dürüstlük gibi kavramlar iyice anlaşılmaya başlanır. O, okulda veya evde öğrendiklerini sosyal hayatında arkadaşlarıyla pratiğe yansıtmaktadır” (Bilgili, 2005, 116). Bunun gerçekleşebilmesi için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitapları da üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmeye çalışarak birçok yardımcı metinde öğrencilere bu ilkeler aşılanmaya gayret edilmektedir. Bu nedenle yardımcı metinlerde ahlakın en fazla üzerinde durulan konusu “dürüstlük” ilkesidir. Bu yardımcı metinlerden ilki “Doğruluğun Yararı” (Tanrıverdi, 2000a, 104-105), “Kırk Altının Hikâyesi” (Fığlalı, 1987, 45), “Yalan Söylemeyen Çocuk” (Tekışık/Kahveci, 2000a, 115-116), “Doğruluğun Faydası” (Tekin, 2000, 89-90) isimleri altında yer alan ünlü İslam bilginlerinden Abdülkadir Geylani’nin başından geçen olayların anlatıldığı bir okuma metnidir. Burada o daha on bir yaşında iken ilim öğrenmek için Bağdat’a yolculuk yapmaya çıkar ve bulunduğu kervana soyguncular saldırır. Ne var ne yoksa bütün değerli eşyaları alırlar. Abdülkadir Geylani’ye kendisinde değerli ne bulunduğu sorulunca da yalana sapmadan kırk altını olduğunu söyler. Soyguncuların lideri niye doğruyu söylediğini sorunca o, önce Allah’a sonra da annesine yalan söylememe konusunda söz verdiğini ifade eder. Bunun üzerine lider yaptıklarına pişman olur “şu küçücük çocuğun yaptığını biz yapamıyoruz” diyerek tövbe eder ve bütün malları sahiplerine geri verir. Bu şekilde öğrencilerin dürüst davranıp yalan söylememeleri halinde, kendilerine fayda sağlamıyor gibi görünen olayların hem kendilerine hem de karşıdakilere faydalı bir hale dönüşebileceğini kavrarlar. Onlara bu yönde telkinde bulunularaktan Allah’ın emrini yerine getirip ömürlerini dürüst geçirerek kendilerini rahat ve mutlu hissetmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Ayrıca dürüst olma ile ilgili “Ticaret Ahlakı” (Manaz/Demirbaş, 1996, 98) isimli okuma metninde de İslam bilginlerinden Ebu Hanife’nin kumaş satıcılığı yaparken kendisinin yanlışlıkla ortağına kusurlu kumaş göndermesi, ortağın da bunu fark etmeyerek satmasına değinilmektedir. Bu satıştan gelen parayı gönderip müşteriye iade etmeye çalışması fakat onu bulamayınca da yine müşteri adına sadaka olarak dağıtması anlatılmaktadır. Bu sayfada aynı başlık altında yer alan benzer bir metinde de bir tüccarın dükkanını yeğenine emanet edip namaza gitmesi sırasında 200 liralık malı 400 liraya satın alan müşteriyle cami çıkışında karşılaşarak kumaşını tanıyıp onu aldığı 97 fiyatı öğrenmesi bunun üzerine de müşteriyi geriye döndürerek parasının üstünü vermesi anlatılmaktadır. İşte böylece tarihten bu yana inanan insanların daima dürüst ve doğru davranışlarda bulunarak başkalarının hakkına göz dikmedikleri mesajı öğrencilere verilmekte, bu davranışların onlardan da beklendiği iletilmektedir. Benzer amaçları ihtiva eden başka yardımcı metinlerle de karşılaşılmaktadır (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 47-49; Tanrıverdi, 2000a, 102-103; Tekin, 2000, 61; Tanrıverdi, 2000b, 42-43 ). Bunun dışında ailedeki sevgi ve saygının pekiştirilmesi ve komşuluk ilişkilerine de önem verilmesi adına yer alan yardımcı metinlerle de öğrencilerin bu konularda bilinçlendirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu sevgi ve saygının verilmesi ahlaki gelişim açısından önem arz etmektedir. Çünkü çocuk “kendi büyüklerinden edindiği deneylere ve dinsel kültürün etkisi sonucu elde ettiği bilgilere uyarak dinsel adet ve gelenekleri olduğu gibi kabullenip, büyüklerinden elde edecekleri yararları da düşünerek bazı dinsel davranışları yerine getireceklerdir” (Armaner, 1980, 88). Bunun gerçekleşebilmesi içinde öğrencilerin içinde bulundukları ortamdaki gerek aile bireylerini, gerekse komşuları sevmesi ve onlara saygı duyması önemlidir. Zira “çocuk karşısındaki kişinin reaksiyonlarını dikkate alarak kendi davranışlarını düzenleme ve verilen problem durumunu düşünerek çözebilme yeteneğine ancak 11-12 yaşlarında ulaşabilmektedir” (Çağdaş/Seçer, 2002, 110). Bu nedenle söz konusu etkenlerin önemi yardımcı metinlerde verilmeye çalışılmakla beraber bütün kitapların yeterince konuya temas etmemelerinden dolayı yetersiz kalındığını düşünmekteyiz. Bu amaçla ele alınan aile sevgisi, özelliklede bu kurumun direği olan baba sevgisine yönelik yer alan “Babacığım” (Bilgin, 1993, 100) isimli şiirde, ona karşı duyulan ilgi bir çocuğun sözleriyle dile getirilmektedir. Onun evin direği olduğu, akşamları eve geldiği vakit gece de olsa ailenin gündüzmüş gibi hissettiği, aile fertlerinin mutlu olmasının onun mutluluğuna bağlı olduğu, hep onun sözünü dinlediklerine vurgu yapılarak öğrenciler içlerinde yaşattıkları baba sevgisini nasıl ifade edeceklerini anlayıp ona olan duygularını rahatça itiraf edebilme imkânına sahip olurlar. Bu şiir bir baba ve ona sarılan çocuk resmi ile de desteklenmektedir. Bununla birlikte ana-baba hakkına önem vermenin gerekliliği öğrencilere bir dedenin başından geçen örneğin verilmesi ve merhamet duygularının harekete geçirilmesi suretiyle sunulmaktadır. “Tahta Çanaklar” (Günay/Yavuz, 1989, 124-125) isimli okuma parçasında bir dedenin çeşitli sakarlıklar yapmasından dolayı oğlu ve gelini tarafından azarlanması, yüzüne bile ondan bıktıklarını söylemeleri ve sofrada 98 yanlışlıkla yemek tabağını kırmasından dolayı yemeğini odasında tahta çanaklarla yemeye mahkum edildiği belirtilmektedir. Bunları gören ve dedesini çok seven torunu Aliş de bir gün bıçağı ile tahtaları yontmaya uğraşırken anne ve babası ne yaptığını merak edip sorunca o da ileride yaşlandıkları zaman yemek yedirmek için tahtadan çanak yaptığını söyler. Bu durum karşısında anne ve baba kendilerini birden dedenin yerine koyup yaşlandıklarını düşünürler ve yaptıklarına pişman olup babalarından özür dilerler. Bu şekilde öğrencileri vicdani yönden uyarmayı amaçlayan bu yardımcı metin ile kendilerinin de günün birinde yaşlanacakları hatırlatılarak ana-babaları onlara ihtiyaç duydukları zaman onlara yardımcı olmaları telkini yapılmaktadır. Bunların dışında komşuluk ilişkilerinin yer aldığı okuma metninde (Yavuz/Günay, 1989, 134-135) Fatih Sultan Mehmet döneminde geçen bir olay öğrencilere sunulmaktadır. O, kılık değiştirerek halkının içinde gezindiği bir gün esnafın birinin dükkanına alış veriş için girer ve ondan yağ alır. Sonra balı olup olmadığını sorar. Esnaf balının olduğunu söylemekle birlikte onu da yan taraftaki esnaf komşusundan almasını önerir. Zira onun iki gündür bir şey satamadığını, kendisinin ise günlük kazancını sağladığını da ekler. Bunu duyan padişah çok duygulanır ve halkının böyle güzel ve üstün ahlaklı olmayı devam ettirdikleri sürece devletin de başarıdan başarıya koşacağını söyler. Öğrenciler buradaki fedakârlığı görüp kendilerinin de ileride öyle olmalarının gerekliliğini fark edecekler ve bu bilinçle yetişeceklerdir. Fakat sadece bu metni okuyup söz konusu bilincin yerleşmesini beklemek yetersizdir. Çünkü onların yanında yetiştikleri kimselerden etkilenebilecekleri için bu şahıslarında komşularına karşı fedakârlık gösterdiklerini görmeleri gerektiğini düşünmekteyiz. Zira “çocuğa ideal davranış biçimini öğretip, nasıl olsa anlamaz diyerek, kendileri rahat ettikleri başka davranış biçimini devam ettirenler, çocukların bu durumu fark edip geriye doğru bağlantı kurabildiklerini göreceklerdir. Çocuklara genelde hep ideal davranışlar öğretilmekte, onlar bu öğrendiklerini çevrelerinde bulamayınca büyüklere olan güvenlerini kaybetmektedirler” (Bilgin, 1987, 75). Bu nedenle yardımcı metinlerin de bunları gözeterek seçilmesi ve gerektiğinde büyüklere uyarı niteliğinde sözcüklere yer verilmesi önemlidir. Bundan farklı olarak yine Sultan Fatih döneminde geçen “Öğretmene Saygı” isimli metinde İstanbul’a ilk girişinde halk çiçeklerle onu karşılar. Etrafında hocaları bulunmaktadır. Halk padişahın, Fatih’in hocası Akşemseddin olduğunu düşünerek çiçekleri ona doğru götürürler. Fakat hocası Fatih’i göstererek padişahın o olduğunu ifade etmeye çalışırken, Sultan Mehmet hocalarına kıymet verdiğini 99 “Sultan Mehmet’im ama o benim hocamdır” deyip, halkı ona yönlendirerek gösterir. Bu şekilde padişah olmuş bir kişinin bile öğretmenini kendinden önde tutması olayı çocukların örnek davranışı benimsemeleri için sunulmaktadır. Öğrencilerin günlük yaşantısında kazanmaları gereken bir takım alışkanlıklar da vardır. Temiz, tertipli ve düzenli olmak bunlardandır. Temizlik konusunda “Allah temizlenenleri sever” (K. 9/108) buyrulmakta ve yardımcı metin olarak bu ayet bir kitapta yer almaktadır (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 122). Bu konu hakkında olan “Temizlik” (Tanrıverdi, 2000a, 97) adlı şiirde ağaçların, çiçeklerin temiz olmasından kedi, köpek ve kaplanların kendilerini temizleme şekillerinden bahsederek gözlem yolu ile bazı öğrencilerin de tanıdıkları bu yöntemle söz konusu hayvanlardan örnek verilmek suretiyle onlarında temizlenme davranışından geri kalmamaları tavsiye edilmektedir. Sağlıklı bir şekilde yaşama isteği, dinin temizliği emrettiği, temiz olan bir milletin çocuklarına diğer bütün milletlerin saygı duyacağı ifadeleriyle bu davranışı yapma isteği kamçılanmaya çalışılmaktadır. Ayrıca bu yardımcı metin sınıfta çöp kovasına kalem tıraşıyla kalem açan bir kız öğrenci resmi ile de desteklenmektedir. Bununla beraber “Temiz Gitmeli” (Demirbaş/Manaz, 1996, 88) şiirinde ise manevi temizlikten bahsedilerek insanın ömür boyu yapacağı iyiliklerle Allah’ın huzuruna temiz bir şekilde çıkacağı, başkalarının hakkına el koymadan, kimsenin bedduasını almadan, günahlardan uzak durarak Yaratıcının huzuruna temiz bir şekilde çıkması tavsiye edilmektedir. Bu şekilde çocuklara maddi temizliğin yanında bir de manevi temizliğin olduğu kavratılmaya çalışılmaktadır. Bahsedilen konularda da duyarlı olup Hakk’ın yanına temiz çıkmaları önerilmektedir. Yine “Sağlık” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 115) adlı şiirde de kirliliği kimsenin sevmediği, temiz giyinenlere herkesin saygı duyacağı, mikrop saçan yerlere gidilmemesi, çevrenin kirletilmemesi konularında öğütler verilirken, gurur, kibir, yalan gibi kötü huylarında manevi olarak kalbi kirleteceği belirtilerek öğrencilere çevrelerini ve bedenlerini temiz tutmaları, böyle yaparlarsa sağlıklı olacakları tavsiyesinde bulunulmaktadır. Ayrıca bütün bunlarla beraber “Temizlik Müslümanlıktan Gelir” (Algül/Çetin/Öcal, 1995b, 100-101) isimli okuma parçasında soru cevap şeklinde yer alan temizlik konusu, çeşitleri bakımından ele alınmıştır. Kalp, dil, beden, ev, yeme, içme ve iş temizliğinin ne olduğu konusunda öğrenciler bilinçlendirilmeye çalışılmaktadır. Bu şekilde öğrencilerin, hem maddi hem de manevi temizliğe örneklerin verilmesi suretiyle anlama kolaylığı yaşarlarken bunları yaşantılarına da yansıtma çabası içerisine girecekleri düşüncesindeyiz. 100 Diğer taraftan tertipli ve düzenli olmayla ilgili yer alan yardımcı metinlerle de öğrencilere bu alışkanlığın benimsetilmesi için gayret edilmektedir. Burada onlara günlük hayatın akışı içerisinde tertipli ve düzenli oldukları takdirde işlerinin kolaylaşacağı ve gelecekte birer yetişkin oldukları zaman kazandıkları bu alışkanlığın faydasını görecekleri mesajı verilmektedir (Demirbaş/Manaz, 1996, 87-88; Hatipoğlu/Çiftçi, 1995, 109). Ayrıca öğrencilerin tabiat ve diğer canlı varlıklarla kuracakları duygusal bağı harekete geçirmek için yardımcı metinlerin kullanıldığını da tespit etmiş bulunuyoruz. “Hayvanlara Acıyın” (Günay/Yavuz, 1989, 142) isimli metinde Hz. Muhammed’in anlattığı örnek olayla hayvanlara acıma duygusu çocuklara aşılanmaya çalışılmaktadır. Vakti zamanında günahkar olarak bilinen bir adam kırda susamış bir köpek görür. Köpeğin susuzluktan dolayı verdiği tepkiler ondaki merhamet duygularını canlandırır. Zor şartlar içinde ipi olmayan bir kuyuya inerek bir kaba su koyup dişleriyle bu kabı taşır ve hayvana suyunu içirir. Yaptığı bu davranıştan dolayı Allah’ın onu affettiği belirtilerek öğrencilere de kendilerinin ahiret yurdunda sıkıntıya düşmemeleri için yeryüzündeki merhametli olmaları tavsiye edilmektedir. Bununla birlikte öğrencilerin doğa sevgisiyle büyümelerini amaçlayan yardımcı metin ise “Yaşlı Dedenin Meyve Veren Fidanı” (Yavuz/Günay, 1989, 143) adını taşımaktadır. Burada bir padişah, titrek elleriyle fidan dikmek için uğraşan bir ihtiyar görür ve ona “bir ayağın çukurda, iki günlük ömrün kalmış sen daha fidan dikmeye uğraşıyorsun. Bu fidan ağaç olacak sende meyvesini yiyeceksin öyle mi?” diyerek çıkışır. Bu sözler üzerine ihtiyar kendilerinden öncekilerin şu anda var olan ağaçları dikmiş olduklarını şimdi bunlardan meyve yediklerini kendilerinden sonrakilerinde ileride şimdi dikilen fidanların meyvelerini yiyeceklerini hatırlatır. İhtiyarın cevabını beğenen padişah ona bir kese altın verir. İhtiyarda kinayeli bir şekilde “bizim fidan şimdiden meyve vermeye başladı” der. Böylece bunun, öğrencilerin bencillik duygularından arınıp gelecek nesilleri düşünmelerini, ağaç sevgisi ile dolmalarını sağlamaya çalışan bir metin olduğu görülmektedir. Bu şekilde gelecek adına dikilen her fidanın kendilerine olmasa dahi çocuklarına ve torunlarına faydası olacağını fark edecek olan öğrencilerin fidan dikme konusunda istekli olmaları sağlanmaya gayret edilmektedir. Orman sevgisine yönelik bir diğer yardımcı metinde A. Şener ve O. Karmış’ın kitabında yer almaktadır. “Ormanların Dilinden” (1988, 89) isimli bu şiirde Anadolu, insana benzetilerek ormanların yok olmasından dolayı onun kıraç kaldığı ve beynini 101 güneşin yaktığı, yeşilliklerin yok olup suların kuruduğu, ormanların yerinde bozkırların olduğu, ormanı korucunun değil yurt sevgisiyle ve inançla dolu yüreklerin koruyacağı belirtilmekte ve orman dile gelerek öğrencilere öğüt vermektedir. Orman olmadan yurtta barınılamayacağı, onu yok eden kişinin düşmanın dostu olduğu, saadet kaynağı olmasının yanında savaşta da barışta da yurdun dayanağı olarak kabul edildiği ifade edilmektedir. Bu metin ormanların önemini öğrencilerin zihinlerinde kavratmaya yönelik bir çalışmadır. Bütün bunların dışında öğrencileri ahlaki yönden beslemeye yönelik çeşitli konularda da yardımcı metinler yer almaktadır. Örneğin; onlara bir takım görgü kurallarını benimsetmeyi hedefleyen (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 121-122; Hatipoğlu/Çiftçi, 1994, 108; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 109-110), öğrencilerin hoşgörülü ve misafirperver olmalarını sağlamaya yönelik yazılan (Tanrıverdi, 2000b, 52-53; Çelebi/Bebek/Bozkurt, 1994, 30; Özdemir/Arslan, 1993, 80; Bilgin, 1993, 93), tutumlu olup israftan ve savurganlıktan kaçınmayı öğütleyen yardımcı metinler (Algül/Çetin/Öcal, 1995a, 104; Hatipoğlu/Çiftçi ,1995, 110) bunlardandır. Geleceğin emanet edileceği çocukların sağlıklı bir toplum oluşturmaları adına benimsemeleri istenen bu ahlaki ilkeler bir takım örnek olaylarla bu şekilde DKAB kitaplarında onlara sunulmaktadır. 5.2. Milli Değerlerle Çocuğun Dini ve Ahlaki Gelişimine Katkı Sağlama Öğrencilere milli ve manevi değerlerin verilmesinin onların ahlaki gelişimine önemli katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz. Tarihte yaşantılarıyla kendilerine örnek olan atalarının çeşitli okuma parçalarıyla hayatlarını öğrenen çocuklar bu yardımcı metinlerle manevi yönden etkilenmeye çalışılmaktadır. Burada ecdadının adaletli, yardımsever, inancın verdiği cesarete sahip oluşlarını, düşmanı dahi olsa gösterdikleri merhamet örneklerini yardımcı metinlerle kavramaya çalışan öğrenciden onları kendisine örnek alarak ahlaki yaşayışını bu şekilde düzenlemesi beklenmektedir. Bu yardımcı metinlerden ilki olan, “Türk’ün Yardımseverliği” (Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 64) adlı okuma parçasında Çanakkale savaşı sırasında Türk siperleriyle düşman siperleri arasında kalan düşman subayının, Türk askeri tarafından savaş devam ediyor olduğu halde düşman siperlerinin önüne taşınması olayına değinilmektedir. Yine benzer bir yardımcı metinin konusunu mayına çarpması sonucu batan bir gemiden karaya çıkan düşman askerinin Türk askeri tarafından yaralarının sarılması oluşturmaktadır (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 107). Her iki metinde de 102 öğrenciler atalarının düşman askeri dahi olsa esir düştüklerinde veya yaralı oldukları zaman kendilerinde bulunan merhametle onlara iyi davrandıkları gösterilmek suretiyle çocukların da bu bilinçle yetiştirilmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Ancak böylesi bir merhametin nereden kaynaklandığını da yardımcı metinlerde görmek söz konusu değildir. Sonuçta bu merhametin yoğunluğunun bu kadar çok olmasının sebebi olarak dini duyguyu ve Allah inancını öğretmeninden öğrenecek olan çocuklardan böyle bir durumla karşılaştıklarında ataları gibi davranmaları talep edilmektedir. Diğer taraftan öğrencilere verilmeye çalışılan adalet duygusunun örneğini oluşturan “Yavuz’un İlahi Adalet Endişesi” (Çelebi/Bebek/Bozkurt, 1994, 121) isimli okuma metninde padişah olmasına rağmen Yavuz Sultan Selim’in bile Allah inancından kaynaklanan bir adalet duygusuna sahip olduğu vurgulanmaktadır. Burada padişahın aldığı bir karardan dolayı müftü tarafından uyarılması, kendi emrine muhalefet eden bu adama kızması, kızdığı halde müftünün padişahın bu kararının ahiretle ilgili olduğu ve uygulaması halinde ilahi cezaya çarptırılacağını söyleyerek onu vazgeçirmesi konu edilmektedir. Bu şekliyle padişah din adamının tavsiyesine uyarak adaletsizlik yapmaktan kurtulur. Böylece adaleti devlet başkanlarının ve bütün insanların daima gözetmesi gerektiği, öğrencilerin de kendilerine bu şekilde çeki düzen vermelerinin önemli olduğu mesajı onlara iletilmeye çalışılmaktadır. Yine öğrencilere ecdadının adil davranış örneğinin verilerek onların da böyle olmalarının tavsiye edildiği “Türk Askeri” (Demirbaş/Manaz, 1996, 119) ve “Türk Adaleti” (Demirbaş/Manaz, 1996, 119) isimli iki yardımcı metinde de Türk askerinin fethe giderken geçtikleri yollar üzerinde bulunan bağlardan bahçelerden çeşitli meyveler aldıkları ve yerine keselerle altın bıraktıkları belirtilmektedir. Ayrıca Yavuz’un Mısır’ı fethetmek üzere yola çıkması sırasında uğradıkları yerlerdeki meyvelerden hiçbir askerinin üstünde bulunmayışının onu memnun etmesi olayı konu edilmektedir. Zira yardımcı metinlerin duyarlı olan öğrencilerin atalarına olan saygısını arttırıcı ve onların davranışlarını benimsetici bir rol oynamaya çalıştıkları görülmektedir. Ayrıca atalarının sahip oldukları güzel ahlaki ve manevi özelliklerinden gurur duymalarını teşvik edici bir metnin de burada yer aldığı tespit edilmiştir (Arışahin/Doğru, 1995b, 78). Bunlara benzer başka metinler de bulunmaktadır (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 121-122; Arışahin/Doğru, 1995c, 148-150; Bilgin, 1993, 120) . 103 5.2.1. Vatanın Dini İnanç ve Yaşayış İçin Önemi Yurt savunmasının önemli olduğunu ifade etmeye yönelik olan “Şehitlik ve Gazilik” (Tekin, 2000, 100-101) isimli okuma metninde Romalıların Hıristiyan kabilelerle beraber Medine’ye saldırmak için harekete geçmesi üzerine Peygamberimizin zengin fakir bütün Müslümanları malları ve canlarıyla savaşa çağırması anlatılmaktadır. Vatan savunmasının söz konusu olduğu zamanlarda tüm Müslümanların yediden yetmişe birbirleriyle yarışarak savaşa destek verdikleri ifade edilen bu metinle öğrencilere Peygamberimizin bile savaşarak halkını ve ülkesini koruduğu iletilmekte, bunun sonunda da gazilik ve şehitlik mertebelerinin bulunduğu telkin edilmektedir. Bu şekilde “Şehitlik” ve “Gazilik” tabirleri ana metinde yer almakta ve yurt savunmasının önemi Hz. Muhammed’in örnek hayatıyla da ortaya konularak öğrenciler bu yönde teşvik edilmeye çalışılmaktadır. Yine vatana olan sevginin onun övülmesi yolu ile dile getirildiği “Anadolu” ((Algül/Çetin/Öcal, 1995c, 93), “Vatan Sevgisi” ( Tanrıverdi, 2000a, 110), “Güzel Yurdum” (Tanrıverdi, 2000b, 96) isimli şiirlerde genel olarak Türk milletinin Anadolu’da doğup büyüdüğü, gazilerin buralardan gelip geçtiği ve onun pınarlarından abdest aldıkları, burasının erenlerin durağı olduğu, taşının toprağının kıymetli olduğu, bu vatanda dört mevsimin yaşandığı, içinde doğal güzellikleri barındırdığından dolayı bütün milletlerin gözünün buralarda olduğu, onun güzelliklerinin cennete benzetildiği, üzerinde kurulan yuvaların huzurlu, gelinlerin damatların mutlu, ormanlarının, ırmaklarının, denizlerinin güzel, kadın ve kızlarının çalışkan olduğu öğrencilere ifade edilmek suretiyle onların gönüllerinde vatan sevgisi oluşturulup bu duygu pekiştirilmeye gayret edilmektedir. Ayrıca vatanın sadece üstündeki güzelliklerden dolayı sevilmesi gerektiği mesajı verilmek suretiyle onların zihinlerinin yeterince aydınlatılamadığı düşüncesindeyiz. Zira yardımcı metinlerde dini inancın özgürce yaşanılabileceği yer olan vatanın bu özelliğinden dolayı da sevilip korunmasının gerekliliği belirtilmemektedir. Bu nedenle onların eksik kaldığı kanısındayız. Bu açıdan bakıldığında yardımcı metinlerin öğrencilere milli şuuru vermekle beraber manevi şuuru oluşturmada yetersiz kaldıklarını da söylemeliyiz. Bu özellikte başka yardımcı metinlerle de karşılaşılmaktadır (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 89-90; Şener/Karmış, 1988, 103; Hatiboğlu/Çiftçi, 1994, 118) Ayrıca “Bu Vatan Kimin” isimli şiirde ise (Demirbaş/Manaz, 1996, 112; Ünal/Çakır/Özkan, 2000b, 98; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 131) vatanın sahibi olarak 104 sıradağlar gibi dizilmiş bir vaziyette onu koruyan, yolunda evini barkını, canını veren, ardında kalan sevdiklerini düşünmeden şimşek misali hızlı, sel gibi coşkulu bir şekilde onu savunmaya giden, alnından vurulup kara toprağa giren insanlar gösterilmektedir. Bu şekilde öğrencilerin verilen cevaplardan etkilenmeleri sağlanmaya çalışılmakta ve onlara vatan sevgisinin yapılacak fedakârlıklarla ölçüleceği bilinci kazandırılmaya gayret edilmektedir. Böylece, yetişen genç neslin ülkesini ve milletini savunmada istekli olmaları temin edilmeye çalışılmaktadır. Diğer taraftan ecdadın cesaretine ve kahramanlığına örnek olan bir başka yardımcı metin de Alparslan’ın Malazgirt savaşıyla Türklere Anadolu’nun kapılarını açıp burayı yurt edinmesi sırasında Bizans imparatoru Romen Diyojen ile aralarında geçen konuşmanın yer aldığı şiir ve okuma metinleridir (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 130; Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999b, 83-85; Hatiboğlu/Çiftçi, 1994, 99-100; Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 83-84). Bütün bunların dışında DKAB kitaplarında bayrağa duyulan sevgi ve saygının anlatıldığı şiir ve okuma parçalarının da olduğu görülmektedir (Şener/Karmış, 1988, 90; Ünal/Çakır/Özkan, 2000b, 104; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 101; Algül/Çetin/Öcal, 1995c, 100; Arışahin/Doğru, 1995c, 108). Bayrak sevgisinin Peygamber Efendimiz döneminden beri var olduğunu anlatan “Bayrak Sevgisi ve Cafer-i Tayyar” (Bilgin, 1993, 113) isimli okuma metninde Hz. Muhammed İslam’a davet için gönderdiği bir elçisinin gönderdiği topluluk tarafından öldürülmesi üzerine onlara karşı ordu hazırlar ve kumandanlığına da manevi oğlu Zeyd’i tayin eder. Bayrağı ona kendi elleriyle teslim ettikten sonra Zeyd’in şehit olması halinde onu kimin alacağını, alacak kişinin de şehit olması durumunda kimin alacağını bayrağın yere düşmemesi için tespit eder. Zeyd şehit olunca bayrağı alan Cafer-i Tayyar’ın da fena bir şekilde şehit edilmesine rağmen bayrağı elinden hiç bırakmaması öğrencilere bayrağa dolayısı ile bağımsızlığa ne kadar değer verildiğini göstermesi açısından güzel bir örnektir. Ayrıca bir çok kitapta yer alan “Bayrak” (Tanrıverdi, 2000a, 122; Demirbaş/Manaz, 1996, 118; Fığlalı, 1987, 91; Tekin, 2000, 105; Dilaver/Gündeşli/Şirin, 1995, 103) isimli, şiirde de bayrağın mavi gök yüzünü süslediği, herkesin onu sevdiği ve bundan dolayı ona kötülük yapmak isteyenlere iyi gözle bakılmayacağı, onun dalgalandığı yerde korku ve kederin bulunmadığı, sabah olmasa bile onun ay ve yıldızının her yeri aydınlatacağı, karlı dağlarda manevi olarak onun kırmızılığının ateşe benzetilmesi suretiyle ısınılıp, kurak çöllerde gölgesinde serinlendiği belirtilerek ona duyulan sevginin öğrencilere de yansıması arzu edilmektedir. Böylece bu sevgi ile büyüyecek olan öğrenciler, gelecek 105 yaşantılarında bağımsızlığın tehlikede olduğu durumlarda özgürlüğün sembolü olan bayrağı koruma adına kendilerinde güç bulacaklardır. Bu yardımcı metinlerde yer alan amaç onlarda bu gücün oluşmasını sağlamaktır. Bunlarla birlikte kahramanlık öykülerinin anlatıldığı bir çok yardımcı metin ve şiirlerde de öğrencilerin dikkati vatan sevgisinin kutsallığına çekilmeye çalışılmakta, bu şekilde onlara atalarının çok zor şartlar altında bu vatanı kurtararak kendilerine emanet ettikleri vurgulanmak suretiyle bazı hikâyelerin etkileyiciliği kullanılarak onlar milli ve manevi yönden kuvvetlendirilmeye çalışılmaktadır. “Kınalı Mehmet” (Gündüz/Gülle/Kaya, 1993b, 104-105) isimli okuma metninde Mehmet adındaki bir askere eline kına yakılmasından sonra “kınalı” lakabının verilmesi ve bu kınanın sebebi anlatılmaktadır. O sebebini annesine mektupla sormuş; kocasına kurban olup ona bağlı kalsın diye gelinlik kızlara, Allah’a kurban olsun diye kurbanlık koyunlara, vatana kurban olsun diye de askere giden gençlere kına yakıldığını öğrenmiştir. Netice itibarıyla öğrencilere milli kültürlerinde var olan fedakârlığı bu hikâye ile benimsetmek suretiyle onlarında gün geldiğinde böyle bir tutum sergilemeleri istenmektedir. Ayrıca kahramanlık hikâyesi anlatılan bir diğer kişi “Öksüz Ali” (Arışahin/Doğru, 1995c, 101) isimli okuma metninde yer almaktadır. Burada da savaşta askere su taşıyan Ali’nin Mehmetçiğin elindeki bayrağı yere düşürmemek için kendini feda edişi söz konusudur. Benzer bir yardımcı metinde de annesi ordu için cephane taşırken yanında yürüyen çocuğunun vurulması karşısında önce cephaneyi emniyet altına alıp sonra çocuğuyla ilgilenmesi anlatılmaktadır(Tekışık/Kahveci, 2000a, 135137). Bir annenin bile vatanına karşı fedakârlığı çocukların gözleri önüne serilmekte, bu bilinç onlara da yerleştirilmeye gayret edilmektedir. Ayrıca düşman askerini sargı yerine doğru götürmeye çalışırken ateş altında şehit olan Durmuş Çavuş’un (Şener/Karmış, 1988, 95-967), 1877 Osmanlı-Rus savaşında cephede korkusuzca mücadele veren Nene Hatun’un (Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 84-85), İstanbul’un fethi sırasında gövdesine birçok ok saplanmasına rağmen burçlara Türk bayrağını diken Ulubatlı Hasan’ın (Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 84) kahramanlıklarının yer aldığı yardımcı metinlerle de karşılaşılmaktadır. Bunların dışında konu ile ilgili bir çok kitapta fazlasıyla şiir ve okuma parçasının olduğu da tespit edilmiştir 1 1 Bilgin, 1993, 124-126, 134-135; Gündüz/Gülle/Kaya, 1993a, 101-102, 113; Tanrıverdi, 1996, 80; Fığlalı, 1987, 92; Ünal/Çakır/Özkan, 2000, 108; Algül/Çetin/Öcal, 1995, 104; Gündüz/Gülle/Kaya, 106 5.2.2. Atatürk’ün Din Anlayışının Öğrencilere Etkisi Türk milletinin örnek aldığı en büyük şahsiyetlerden biri olan, vatanın kurtarıcısı, ulu önder Atatürk çocukların model alacağı bir kişiliktir. Bu nedenle onun din hakkındaki görüş ve düşüncelerinin de mevcut kitaplarda yer alması onları dini inanca heveslendirme bakımından önem arz etmektedir. “Atatürk’ün Peygamberimize Olan Hayranlığı” (Ünal/Çakır/Özkan, 2000b, 39-40) isimli yardımcı metinde İslam düşmanı olan insanlar tarafından Peygamberimiz aleyhinde yazılan bir kitabın Atatürk tarafından onaylanmamasına, Bedir savaşı sırasında bir avuç müslümanla kalabalık ve zengin Kureyş ordusunu yenmesinin fani insanların yapacağı bir şey olamayacağı belirtmesine ve bunun onun peygamberliğinin delillerinden olduğunu söylemesine yer verilmektedir. Bu şekilde okullarda sürekli olarak işlenen Atatürk sevgi ve saygısı kullanılmak suretiyle onun konu ile ilgili görüşlerine yer verilip öğrencilerin de bu konuda onun düşüncesine sahip olmaları arzu edilmektedir. Yine Atatürk’ün Peygamberimizi övmesi ile ilgili olan yardımcı metinde (Arışahin/Doğru, 1995c, 35; Tekışık/Kahveci, 2000a, 95-96) “dünyanın en büyük insanı kimdir?” sorusuna yöneltilen cevaplar yer almaktadır. Çevresindekilerin tarihteki bütün ünlü insanların adını söylemeleri karşısında her birinin cevabına “hayır” diyen Atatürk en büyük insanın Hz. Muhammed olduğunu, çünkü Allah’tan sonra günde beş vakit ismi en çok söylenen kimsenin o olduğunu belirtmektedir. Bu şekilde Atatürk’ün sevgisiyle dolu olmaları umulan çocuklar onun görüşleriyle yönlendirilmek suretiyle Peygamber sevgisine itilmeye çalışılmaktadırlar. Ayrıca “Atatürk’ün Balıkesir Paşa Camii’ndeki Hutbesinden” isimli yardımcı metinde o, Allah’ı överek Hz. Muhammed’in gerçekten dini bildirmekle görevli, camilerin sadece ahiret işleri için değil dünya işleri için de ne lazım geldiğini düşünüp kararlaştırma yerleri olduğunu vurgulayarak buralarda hutbelerin tamamen Türkçe ve zamanın ihtiyaçlarına uygun olmasının gerekliliğini belirtip insanları uyarmaktadır (Demirbaş/Manaz, 1996, 81; Tanrıverdi, 1996, 100). Burada konuyu okuyan öğrencilerden ileride böyle bir görevi üstlendiği zaman onun tavsiyelerine uymaya çalışmaları ve burada yapılacak olan görevin bilincinde olmaları istenmektedir. Bunların dışında Atatürk’ün ‘Türk Milleti’nin dindar olması gerektiğini, gerçeğe nasıl inanıyorsa dinine de öyle inandığı, dinimizin akla aykırı, ilerlemeye engel hiçbir şey 1993b, 95; Tekışık/Kahveci, 2000, 126, 129; Tanrıverdi, 2000a, 120-121; Demirbaş/Manaz, 1996, 117118; Tanrıverdi, 2000b, 117; Tekin, 2000, 93, 97, 103, 107; Özdemir/Arslan, 1993, 90 107 ihtiva etmediği’ sözünün yer aldığı bir metinin olduğu da tespit edilmiştir (Hatiboğlu/Çiftçi, 1994, 113). Ana ve yardımcı metinlerin bazıları yer yer Atatürk’ün ve arkadaşlarının dua eden resimleri ile de desteklenmektedir (Ünal/Çakır/Özkan, 2000a, 56; Bolay/Küçük/Tosun, 1999, 111; Tekin, 2000, 68; Hatiboğlu/Çiftçi, 1994, 116; Yılmaz/Sarısoy/Vakkasoğlu, 1999b, 107). Bunlarla da öğrencilerin onun dua ediş şeklinden etkilenmeleri umulmaktadır. Ayrıca kurtuluş savaşı ve sonucunda millet meclisinin açılışı ile tam bağımsızlığın ilan edilişi dolayısıyla duanın kaçınılmaz olduğunu hissedecek olan öğrencilerde kendi yaşantılarında dua etmeleri gereken zamanlar olacağını da düşünebileceklerdir. 108 SONUÇ DKAB kitaplarında yer alan yardımcı metinlerin öğrencilerin dini inancının uyanıp bilinçlenmesi ve yönlendirilmesinde belirli katkıları olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Buradan yola çıkarak biz mevcut kitaplarda yer alan yardımcı metinlerin onların dini yaşantılarına katkı sağladıklarını belirlemiş olduk. Bunlar yapılırken söz konusu metinlerin başta Allah inancı olmak üzere diğer inanç esaslarını besleyici bir nitelik taşıdıkları tespit edilmiştir. Öncelikle Allah inancının zihinlere yerleştirilmesi sırasında O’nun bazı özelliklerinin öğrencilere sağlayacağı faydalar belirtilerek bilgilendirme yöntemi ile sunulmaktadır. Ayrıca bunların dışında yardımcı metinlere bakıldığında, onların amaçlarının öğrencilere ulaştırılmasında yer yer telkin yolunun tercih edildiği görülmekle beraber bazen de zihinlerde düşünceler üretilmek suretiyle bu amaçlar öğrencilerin ruhuna yerleştirilmeye çalışılmıştır. Bunun dışında sebeplilik ilkesinden hareketle öğrencilere gözlemler yaptırılmak suretiyle bu metinlerle onların Allah’ın varlığına götürülüşleri de söz konusudur. Bu düşünceden hareketle onlar her şeyin bir sebebi vardır ilkesini temel alarak Allah’ın varlığına ulaşma imkânına kavuşmuş olmaktadırlar. Ayrıca metinlerde soru cevap tekniği kullanılmak suretiyle öğrenciler düşündürülerek, gözlemlenebilen nesneler yardımıyla Allah’ın varlığına ulaştırılmaya onlar gayret edilmektedir. Bu yapılırken de metinlerin dışında bol bol resimlerden faydalanıldığı tespit edilmiştir. Bunlarla birlikte öğrencilerin peygamberlere inanmalarını ve önemli kişileri örnek alabilmeleri bakımından bir takım kıssa ve hikâyelerden de yararlanma yoluna gidildiğini tespit etmiş bulunuyoruz. Diğer inanç esasları da bilgilendirme ve telkin yöntemiyle öğrencilerin zihinlerinde oluşturulmaya çalışılarak bazı pekiştireçlerle onların kalbine yerleştirilmeye gayret edilmiştir. Konuya ibadet açısından bakıldığında ise; onların inanana sağlayacağı faydalar daha ön plana çıkarılarak öğrencilere benimsetilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca bu yardımcı metinler, geleceğin büyükleri, vatanın emanetçisi olan öğrencilere milli ve manevi değerleri çeşitli kahramanlık hikâyeleriyle benimsetme gayretindedir. Böylece bu duyguların onların kalplerine yerleştirilmesi amaçlanmaktadır. Sonuç itibariyle toplumu oluşturacak çocuklara verilen ahlaki ve milli değerler, gelecekte daha temiz ve manevi yönden sağlıklı genç nesil yetiştirme olanağını bizlere sunmaktadır. 109 Bu arada yardımcı metinlerin bazılarının senelerce tekrar tekrar kullanıldığı görülmüş ve bununla, öğrencilerin bıkkınlığa ve sıkılmaya sürüklenme ihtimali ortaya çıkmıştır. Bu durum yazarların daha önceki kitaplara bakmadan kendi metinlerini yazarken buna uygun olduğunu görüp öğrencilere hangi yararları sağlayacağına fazla itibar etmeden aynı metni kullanmış olduklarını göstermektedir. Öyle ki onlar kitaplarını birbirlerine yakın tarihler arasında yayınladıkları halde sonraki öncekinden habersiz bir şekilde aynı metinleri kullanabilmişlerdir. Bundan başka kitaplarla ilgili bir başka durum ise bazı kitapların yardımcı metinlere hiç yer vermemiş olmasıdır. Bu da o kitaplarda yer alan ana metinlerin desteklenerek pekiştirilmesinden yoksun kalmalarına neden olmuştur. Fark edilen olumlu bir husus da yazarların bazı yardımcı metinlerin bilinmeyen kelimelerine sayfa altında dipnot şeklinde yer vermiş olmalarıdır. Bu yöntemle öğrenciler kitapların arka sayfasında yer alan sözlük kısmını çok açmayacaklar, böylece dikkatleri dağılmadan konuyu daha iyi anlamaları temin edilecektir. Son olarak yardımcı metinlerin hareket noktasının öğrencilerin gelişim düzeyleri olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Her ne kadar bazı metinler onların anlamayacakları kelimeler ihtiva etse, kavranması güç olan deyim ve mecazlara yer verse de genel olarak bu metinler çocukların anlayabilecekleri düzeyde görülmektedir. 110 KAYNAKLAR Adanalı, A. Hadi, (2008), “İslam Dininde İnancın Bireysel Boyutu”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı) İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Ahatlı, Erdinç, (2008), “Oruç: İrade ve Sabır Eğitimi”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Algül, H.- Çetin, O.- Öcal, M., (1999), 4. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi. _____: (1995a), 6. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Türkiye: Altın Kitaplar Matbaası. _____: (1995b), 7. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Türkiye: Altın Kitaplar Matbaası, _____: (1995c), 8. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Türkiye: Altın Kitaplar Matbaası. Arışahin, T.- Doğru, M., (1995a), 6. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Damla Yay. _____: (1995b), 7. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Damla Yayınevi. _____: (1995c), 8. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Damla Yayınevi. Armaner, Neda, (1980), Din Psikolojisine Giriş, Ankara: Ayyıldız Matbaası, Aşkar, M.- Er, S.- Kaymaz, R., (1994), 4. Sınıf, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Ankara: SEK Yayınları: 47. Bilgili, Fatih Menderes, (2005), Çocuğun Din Eğitimi ve Karşılaşılan Güçlükler, İstanbul: Beyan Yayınları. Bilgin, Beyza, (1993), 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, (13.Baskı), Ankara: Emel Matbaacılık. _____: (1987), İslam’da Çocuk, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Bilgin, B.- Selçuk, M., (1999), Özel Öğretim Yöntemleri, Ankara: Gün Yayıncılık Bolay, S.H.- Küçük, A.- Tosun, C., (1999), 7. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Murat Yayınları. 111 Canbulan, Sabit, (2000), 4. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Meram Yayıncılık Çağdaş, Aysel – Seçer (Şahin), Zarife, (2002), Çocuk ve Ergende Sosyal ve Ahlak Gelişimi, (1. Baskı), Ankara: Nobel Yayınları. Demirbaş, A.- Manaz, A., (1996), 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Ankara: Özgün Matbaacılık. Dilaver, H. H.- Gündeşli, A.- Şirin, H., (1995), 6. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Ankara: Gün Yayıncılık. Erul, Bünyamin, (2008), “Hac: Evrensel Buluşma ve Kutsal Yolculuk”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları . Fığlalı, Ethem Ruhi, (1987), Ortaokul 3 Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, (6.Baskı), İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, Görgün, Tahsin, (2008), “Nübüvvet: İnsanlığa Rahmet”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Gözübenli, Beşir, (2008), “ Zekat: Rahmet Getiren Paylaşım”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları . Güler, İlhami, (2008), “Kamusal Ahlak”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Günay, Ü.- Yavuz, K. (1989), 4. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı (8.Baskı), İstanbul: Milli Eğitim Basımevi. Gündüz, Üzeyir, (2000), 4. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Gendaş Yayıncılık. Gündüz, Ü.- Gülle, A.- Kaya, G., ( 1993a), Ortaokul 2 Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Gendaş Yayıncılık. _____: (1993b), Ortaokul 3 Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Gendaş Yayıncılık. Hatiboğlu, M. R.- Çiftçi, S., (1995), 6. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Uygun Yayıncılık. _____: (1994), 7. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Uygun Yayıncılık. Hökelekli, Hayati, (1993), Din Psikolojisi, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. 112 Kayıklık, Hasan, (2001), “Kur’an’daki Dualar Üzerine Bir Değerlendirme”, Ç.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, S: 1, C: 1, Adana: Çukurova Üniversitesi Basımevi. Koca, Ferhat, (2008), “İbadet: İnsani Varoluşun Anlamı”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Kutub, Muhammed, (Tarihsiz), İslam’a Göre İnsan Psikolojisi, (Çev. A. Nuri), (3. Baskı), Türkiye: Hicret Yayınları. Özafşar, M. Emin, (2008), “ Toplumsal Dayanışma ve Kardeşlik”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Parladır, Selahattin, (2008), “Dua: Varlığın Özü, İbadetin Ruhu”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Peker, Hüseyin, (1993), Din Psikolojisi, Samsun: Sönmez Matbaa ve Yayınevi. Şener, A.- Karmış, O., (1988), Ortaokul 1 Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, (7. Baskı), İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Basımevi. Şentürk, Habil, (1997), Din Psikolojisi, İstanbul: Esra Yayınları: 177. _____: (2005), İslami Hayatın Psikolojik Temelleri, Isparta: Tuğra Ofset. _____: (2003), Eğitim Psikolojisi, Isparta: Tuğra Ofset. Tanrıverdi, Aydın, (2000a), 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Ankara: Özgün Matbaacılık. _____: (1997), 6. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Kitabı, Ankara: Bilim ve Kültür Yayınları. _____: (1996), 7. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Ankara: Bilim ve Kültür Yayınları. _____: (2000b), 8. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Ankara: Bilim ve Kültür Yayınları. Tekışık, H. H.- Kahveci, N., (2000a), 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Ankara: Tekışık Yayıncılık. Tekin, Ahmet, (2000), 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, Ankara: Gizem Yayıncılık. Uyanık, Mevlüt, (2008), “Tevhid: Kainatın Dili”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. _____:(2008), “Bireysel Ahlak”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı), İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. 113 Ünal, M.- Çakır, N.- Özkan, İ., (2000a), 8. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Uygun Yayıncılık. _____: (2000b), 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Uygun Yayıncılık. Ünal, M.- Çakır, N., (2000), 4. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Uygun Yayıncılık. Yavuz, Kerim, (1983), Çocukta Dini Duygu ve Düşüncenin Gelişimi, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. _____: (1982), “Din Psikolojisinde Metot Meselesi ve Yeni Gelişmeler”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 5, s:153-185, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Basımevi. _____: (1998), Günümüzde Din Eğitimi, Adana: Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları. _____: (11 Ağustos 2008), Dünden Bugüne Din Psikolojisi, (Basılmamış Kitap) _____: (1991), Eğitim Psikolojisi, Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları. Yıldız, Abdullah, (2008), “Namaz: Tevhid İnancının Pratiği”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, (4.Baskı) İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Yılmaz, Ö.- Sarısoy, H.- Vakkasoğlu, V., (1999a), 6. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Kaan Yayıncılık. _____: (1999b), 7. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Kitabı, İstanbul: Kaan Yayıncılık. _____: (1999c), 8. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı, İstanbul: Kaan Yayıncılık. 114 ÖZGEÇMİŞ KİŞİSEL BİLGİLER Adı Soyadı: Şule ÖZ Doğum Yeri ve Tarihi: Adana-1978 Medeni Durumu: Evli Adres: İsmet Paşa Mah. 66 Sk. No: 12 Seyhan/ADANA E Posta Adresi: sule898@mynet.com EĞİTİM DURUMU Yüksek Lisans: Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı Din Psikolojisi Bölümü Lisans: Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Lise: 19 Mayıs Lisesi (Adana) Orta Okul: 19 Mayıs Ortaokulu (Adana) İlkokul: Orhangazi İlkokulu (Adana) İŞ DURUMU 2007-....... Dede Korkut İlköğretim Okulu – Seyhan/Adana 2005-2007 Şehit Avukat Mehmet Özel İlköğretim Okulu – Yüreğir/Adana 2004-2005 Arıklı İlköğretim Okulu – Kızıltepe/Mardin