Müzikte sag-sol ve bölgecilik ►ağın kodu Ozan Arif, solunki Ahmet Kaya’dır. Sağ özgün müzikçiler çok titizdir; seçerken bir şarkıcının gerçekten sağcı olduğunu anlamadan almazlar. Türk Halk Müziği’nde bölgecilik vardır; örneğin orta Anadolu’dan biri Ege havalarına ve Azeri müziğine yanaşmaz genellikle aralarında Fransızca konuşurlar. Sonra da, biraz sıkılarak odalarından çok ça­ lıştıkları atölyelerin duvarlarına asmak için poster isterler. Çoğu kez dayanamaz, daha önce tekrar tekrar izledikleri; İstanbul'un ge­ cekondu mahallelerinden çıkıp, gazinolarda, kara kaim kaşlarını kaldırarak şarkı söyle­ yen ve hep acı çeken gençleri canlandırdığı, bir de filmini alırlar onun. «H * ATÖLYELERE KASET SERVİSİ - Çok dikkat etmek gerek efendim. Şarkılar arasında hiç boşluk olmamalı. Sese bakın hanfendi! Nasü? Kendinden memnun, sanki şarkıları ken­ . Hn, disi bestelemiş ve kendisi söylüyormuşçasma gururla dinliyor kaseti. - Hiç boşluk yok, gördünüz mü? Tam üç sa­ atimi aldı. Boru mu? Tek tek kasetleri bula­ caksınız, istenen şarkıları seçeceksiniz... 50 franktan bir kuruş aşağı olmaz. Cık, katiyen olmaz! Hiçbir yerde bulamazlar Zeki Müren’in “Muhabbet Kuşu”nu. Şu koca Fran­ Arabesk sevenler “Orhan Ablmciler”, "Müslümcusa’da benden başkasında bulamazlar. 3500 ka­ ler”, “Ibocular”, “Ferdiciler’’, "Emrahçılar” diye a- set hanfendi! Dile kolay. Nereden bulacaklar nılırlar. Bunların arasında pek kadın yoktur. Bir­ Berkant’ı, Hafız Burhan’ı? Bende var. Hep­ kaç ünlü varsa da adlarının sonuna "cular'’ ya da si bende var efendim. “cile|'’’ eklenecek kadar hayranları yoktur. - Kuzum bu kadar çok kaseti nereye koyu­ yorsunuz? Hem babanız kızmıyor mu durma­ dan kaset almanıza? - Kızar tabii... de, para kazanıyoruz. Değil mi? Başını arkaya atıp elini tezgaha vuruyor. - Atölyelerden kaset ısmarlıyorlar. Yapıp götürüyorum. Eh! O kadar olacak artık. Ala­ cağız tabii. Sermayemiz icabmda. Bu arada dükkana giren müşterilerle laflı­ yor. Yeni çıkan kasetleri tanıtıyor onlara. ı Türkiye baskılarının daha iyi olduğu konu­ sundaki düşüncesini açıklayıp nedenlerini sı­ ralıyor. Kulakları iyi işitmediği için özellikle sesin boğuk olması onu çok rahatsız ediyor ve yine aynı nedenle bağırarak konuşuyor hep. Arada: - Ben de şarkı söylerim efendim. Aslmda Almanya’ya gidip kaset doldurmayı istiyo­ Ayfer C O ŞK U N rum. Ama 1500 mark para yatırmak lazım. Bir bulsam bu parayı. Nerede? Türk Sanat Müziğinin müşterileri arasında, yaşlıca, biraz Türkçe bilen Birileri sesleniyor: Fransızlarla Ermeniler vardır. Bunların hepsi söz birliği etmişçesine & - Hadi canım sen de! Kaç yıldır söylüyor­ Hafız Burhan, Münir Nurettin, Müzeyyen Senar ve Safiye Ayla isterler. sun, söylüyorsun, ortada bir şey yok. - Boru mu arkadaş? Para lazım diyoruz. sonra, ancak kuşkular gide­ liği etmişçesine, Hafız Burhan, Münir Nu­ tablo çıkar ortaya: Bir para olsun, bak gör o zaman. Ne biçim - Orhan Abimciler, rilince alırlar. rettin, Müzeyyen Senar ve Safiye Ayla is­ meşhur olacağım! Bülent Ersoy’lar, Zeki - Müslümcüler, Türk Halk Müziği’nde ör­ terler. Müren’ler, elime su dökemezler. Di mi, han­ - Ibocular, neğin, kesin bir bölgecilik fendi? Anlamıyorlar. Paranın gözü kör olsun! KİN DAYANILMAZ - Ferdiciler, vardır: Orta Anadolu’dan A Müşterilerden birisi: - Hakkı Bulutçular birisi kolay kolay Ege hava­ A' - Sen boş ver kaseti be anam! Bir şeyler larına ya da Azeri türküle­ - Emrahçılar vs. Arabeske gelince... Durum biraz arapsaçı­ rine yanaşmaz, Doğulu ise Görüldüğü gibi bu listede kadm yok. As­ söyle de, kulağımızın pası silinsin, diyor. Oİstanbul türkülerine burun na dönüşüyor. Bir defa, kesin bir şey varsa, o lında birkaç kadm var bu dalda ün yapmış a- nun sözü daha ağzındayken başlıyor şarkıya kıvırır. Bunun dışında, a- da arabeskin dayanılmaz ağırlığıdır. Büyük ma sonuna “cular” ya da “çiler” getirilecek bizimki. Mavi yelek, mor gömlek. şık düşkünleri vardır ki, çoğımluk tartışmasız arabeskçidir. Arabesk, denli hayranları yok. Bunun iki istisnası var: Kırmızı ayakkabı, yeşil eşarp... tehlikeli cereyanlar gibidir: Bazen sanat mü­ Biri “Acıların Kadını” Bergen ve Ceylan. en zor beğenen ama en ıs­ Aldığı alkışlardan mutlu, başparmağıyla iziğine, bazen halk müziğine sızar. Hatta Türk Ceylan’ın hem filmleri, hem de müzik kaset­ rarlı kesimi oluştururlar. şaret parmağını biribirine sürtüyor. Türk Sanat Müziği’nin hafif müziğine bile sızdığı olur. Bu sızmalar, leri Emrah’la yarışıyor. - Paradan haber verin, paradan, diyor. Emrah ikinci ya da üçüncü kuşak denilen müşterileri arasında, yaş­ yeni türler yaratır kuşkusuz. Ama bunların lıca ve biraz olsun Türk­ adları henüz konmamıştır. Arabeskte ayırım, gençlerin, özellikle de genç kızların sevgilisi. çe bilen Fransızlarla yine bu türü söyleyen sanatçıların seçiminde orta­ Müşteriler, yüzlerinde mutlu bir gülümse­ YARİN: FRANSIZLARDA BÜLENT yaşlı Ermenileri saymalıyız, ya çıkar. Bu da ister istemez listeyi uzatır. meyle, acele etmeden dinlerler kaseti. Bıra­ ERSOY MERAKI Bu grubun hemen hepsi söz bir­ Genel bir sınıflandırma yaparsak, şöyle bir kılsa, tümünü dinleyebilirler. Kaseti alırken M -----■ ÜZİK düşkünü . müşteriler genel olarak ön­ ce ikiye ayrılıyor: Alaturka müzik sevenler ve alaf­ ranga sevenler. Alaturkacı lar da kendi aralarında üçe ayrılıyorlar: Türk Sa nat Müziği, Türk Halk Müziği ve arabesk seven­ ler diye. Alafrangacılar ise, hafif Türk müziği sevenler ve özgün müzikçiler diye ayrışı­ yorlar. Hafif Türk müziği se­ venlerin ortak özelliği, hemen hepsinin Sezen Aksu’yu s - e - v - i - y - o - r olmalarıdır ki burada, yabana atılmayacak sayıda Fransızın da bu sevgiyi paylaştığı söylenebilir. Kayahan, Nilüfer ya da Aşkın Nur da içinde olmak üzere, bu grubun daha çok gençlerden oluşan dinamik bir alı­ cı kesimi vardır. Özgün müzikçilere gelince... Bunlar kendilerine özgü (!), ol­ dukça ciddi bir ayırım gösteri­ yorlar: Sağ özgün müzikçiler ve sol özgün müzikçiler. Sol özgün müzikçilerin kodu Ahmet Ka­ ya, sağ özgüncülerin kodu ise Ozan A riftir. Sağcılar daha ti­ tizdirler, seçerken ve bir şarkı­ cının gerçekten sağcı olduğu­ nu anlamadan almazlar. Ozan Arif var mı? diye baş­ larlar, ardından da bu türden başka kimlerin olduğunu so­ rarlar. Çıkarıp gösterirsiniz. ' Tanımadıkları bir isimse, he­ men: - Bu yeni çıkmış galiba. Bakın, bir yanlışlık olmasın, diye uyarırlar. Yanlışlık ola­ mayacağını anlatmak yet­ mez, kaseti dinletmek gere­ kir ayrıca. Bazen dinlerken bile itirazlar sürer: - Ama efendim, ben bu adamı tanıyorum. Kırmızı karanfilli kasetleri vardı. - Biliyorum, büiyorum. Merak etmeyin! Değişmiş şimdi. Bütün bu konuşmalardan «**■ son M I* . 2 ary* Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi