Aşk Şarap Eğlence Aşk, şarap, eğlence… Mutluluğun formülünü böyle göstermiş Hayyam. Bu formülle aslında daha kitabı okumadan önce karşılaşmıştım. Bu kitap hakkında daha okumadan bir ağustos böceği görecekmişim gibi bir izlenimim oldu. Tabii ki işin gerçek yüzü bundan tamamen farklı. Okudukça kendine çeken, şiirle aramdaki buzları eriten bu kitap benim için bir milat oldu diyebilirim. Gelin beni bu kadar etkileyen Rubailere beraber bakalım. Diğer şiirler de böyle midir bilmiyorum ancak Hayyam tam bir metafor adamıymış. Daha ilk satırlardan itibaren metaforlar metne tahmin edilemeyecek bir derinlik katmış. Bu sayede aynı dörtlüğe birbirinden farklı anlamlar yüklenebiliyor. Kısacası her okuyucuya özel farklı bir şiir yakalanabiliyor. Benim bile çelişkiye düştüğüm, yol ayrımında kaldığım noktaları mevcut. Mesela kitapta sürekli kullanılan şarap. Öyle bir şekilde kullanılmış ki aklınıza gelebilen tüm anlamları geçerli ve hepsi de şiire ayrı bir yön veriyor. Bu sayede kısa bir dörtlüğe o kadar fikir sığdırabilmiş ki her bir parçadan sonra bir durup soluklanmak okuduklarımı sindirmek için vakit harcamam gerekiyor. Bu harcanan zaman aklınızda anlaşılması zor bir kitap imajı yaratmasın. Dili o kadar yumuşak ve akıcı ki hiç durmadan okumak istiyorsunuz. Bunu önleyen sadece metnin derinliklerine inmek konusundaki dayanılmaz isteğiniz oluyor. Önünüze gelen her yeni metafor gördüğünüz kapının ardındakini keşfetmek için adeta sizi kışkırtıyor. Bu sayede bizi suni düşüncelerle uğraşmaktan kurtarıp içimizde tomurcuklanmayı bekleyen düşünceleri açığa çıkarmanıza olanak sağlamış. Bu sayede satırlarda kendimi bulup farklı açılardan inceleme fırsatı buldum. Bu sayede birazda kendim yazmışım gibi, evimdeymişim gibi hissetmemi sağladı. Tabii ki insan evinde olunca biraz karşısına aynayı alıp kendisine bakıyor. Çünkü metaforlar yeri geldiğinde bize yeni kapılar açarken yeri geldiğinde de var olana farklı noktalardan baktırtıyor. Böylelikle tüm gri noktaları geride bırakıp her şeyi bir daha keşfe çıktık. Bu kesinlikle sıkıcı değil ama. Eğer ki sen kapıyı açarsan göreceğin istemezsen de o kapının ardında bırakabileceğin bir şey. Bu sayede aklınıza gelebilecek birçok konuya el atma hakkına sahipsiniz, istemezseniz de atlayabilme hakkına. Buradan metaforların asıl problem olduğu noktalardan bahsetmezsem de olmaz. Hepimizin bildiği gibi rubailer İslam dönemi eseri. Ancak metaforlar insanı yanlış yola saptırabilecek özelliklere de sahipler. Birçok İslam dışı öğeyi simgeleyen sözcükler kullanılmış. Ancak dikkatle incelediğinizde bunlar sadece insanlara ders verme amacı taşıyor. Bu benim şiirle aramdaki buzları eriten bir köz görevi gördü diyebilirim. Bunca yıldan sonra bana şiirlerden de haz alınabileceği gösterdi. Metaforlar Hayyam’a pek çok kimsenin sahibi olmadığı bir özgürlük imkânı tanımış. Normalde bir konuya bağımlı ilerlemesi gereken şiir Rubailerde önüne gelen birçok konuya el atıyor. Hem de sıralamayı dağıtmadan. Önceden bahsettiğim kapılar yine burada da bulunuyor. İstediğiniz zaman açın ve ya hiç dokunmadan yolunuza devam edin. Özgürlük burada biraz da size veriliyor yani. Yazar ne anlatmış, ne düşünmüş diye araştırmıyorsunuz. Tamamen özgür bir şekilde istediğiniz kapıyı seçip oradan yolunuza devam ediyorsunuz. Yani metaforlar şiiri şairin patronluğundan kurtarıp okuyucunun eline bırakıveriyor. Bu kitabı okudukça büyülendiğimi söyleyebilirim. Altını eşeledikçe sürekli yeni bir şeyler çıkıyor ve hepsi birbirinden farklı. Bu özgünlük ve özgürlük bugün bile ihtiyaç duyduğumuz şeyler arasında bulunurken bir 11. Yüzyıl şiirinde bunu bulabiliyoruz. Kısa bir şekilde ama mesaj verecek şekilde tasarlanan rubailer günümüzde bile halen geçerliliğini koruyor. Yani her dize hâlâ yeni anlamlar kazanmaya, yeni kapılar açmaya devam ediyor. Metaforların krallığında olaylar tam da bizim istediğimiz gibi gerçekleşiyor.