M. Meclisi B : 5 11 . 11 . 1964 bit plânında kendi düğünce ve görüşlerini izah ettiler. Ben de bu mevzua temas etmeye beni sürüıkliyen izah tarzını sizlere yapayını. O za­ man tabiatiyle hakemliğinize müracaat edeceğiz. Sayın ö.ktem'le bir noktada birlemiyoruz; tabiatiyle. Her Devletin bir temel siyasi nizamı, felsefesi vardır. O temel siyasi nizam, felsefe despotik, ister teokratik ister diktatoryol ne olursa olsun; başta kodifikasyon faaliyetinden başlamak suretiyle, bütün mevzuatı, maarifi, sanat ve kültür hayatiyle idari oihaziyle, icra organlarının tarzı tanzim iyi e bu temel, nizam ve felsefe bir nevi muhafaza ve teminat altına alınmak istenir. Bu her devirde ve her mem­ lekette 'böyledir-. Meselâ ilk tahsil mecburiye­ tini Fransız İhtilâli Kebiri getirmiştir. Neden getirmiştir? Krallığı yıkmıştır, onun yerine Cumhuriyet idealine bağlı vatandaş yetiştirmek mecburiyetinde idi. "Prusya, da öyle. Alman Birli­ ğini kurmak için ilk tahsil mecburiyetini koyup bu gayeyi nesillere, aşılamak istedi. Doğu blokları­ na bakınız, Batı bloklarına bakınız aynı şey vardır, Devlet hayatında. Komünizm rejimi felsefesini kendi eğitimi ile yapar, faşist rejim­ ler 'keza öyle. Bunun tatbikatını gördük. «Ileil Hitler» avareleri içinde bütün Alman gençliğine faşist rejimin cazibesi aşılandı, te­ minatı kuruldu. Bugün demokratik memleket­ lerde zahiren gaye şöyle gözükür: Nisbeten dürüst, bilgili vatandaş yetiştirmek. Ama bun­ lara dahi bakınız. Yine de Devletin kendi millî menfaatlerine uygun bir müdahaleleri vardır, ma­ arife mutlaka. Çünkü, bir Maarif Vekilinin elindeki; değer, devri âtiye intikal edecek, Dev­ leti ele alacak terakki âmil olan lıir unsurdur, yaşayan bir unsurdur. Bunun hazırlamak ge­ rektir. O halde nedir1? Devletin kendi istikrar fikri ile, siyasi güveni ile, ilgili olarak bu ma­ arif sistemi ile bir alâkası vardır. Şimdi Sayın öktem arkadaşım der ki; gaye «Batı uygarlığına '.kavuşmaktır.» Bizim maari­ fimizde tesbit ettiğimiz bu ülküler arasında başta gelen bu Batı uygarlığı nedir? Bir- türlü içinden çıkamayız. Bugün Beynelmilel însan Hakları Evrensel Beyannamesi dahi maarife bir muhteva koymuş. Deniyor ki, insan şahsiyetini geliştirmek, ırk ve dinler arasında müsamahayı yerleştirmek, dostlu­ ğu yerleştirmek, insan hak ve hürriyetlerine say­ gıyı temin etmek... Evet, koymuş, Batı medeniye- 0 :İ ti bunları koymuş. Ama bu Batı uy varlığındaki, Amerika değil midir, yine hâlâ siyahla beyazı aynı mektep sırasında oturtmanın içtimai ve hu­ kukî sancılarını çeken. Komünist Rusya değil midir, insan hak ve hürriyetlerine aykırı bir ni­ zamın tahsil ve tatbikatını yaptıran. (Orta sıra­ lardan, «O Doğuda» sesleri.) Doğuda da olsun. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini o da ka­ bul ediyor, zahiren. Millî kültürü, millî politika­ yı tesbit bakımından geleceğim. Şimdi irtibatını kurmuyorum ama, irtibatını kuramadan hiçbir söz sarf ettiğim vâki değildir, ingiltere'yi alı­ nız. Eğer Batıdan iyi örnek vermek istiyorsanız. Şu demokratik mücadelemizde bile her lâfımızın başına bir kutsiyet izafe etmek için, ulviyet izafe etmek için, «Demokrasinin beşiği İngiltere'de.» diye başlarız, öyle bitiririz. Hangi ingiltere? Bütün enstitüsyonlarını hürriyet nazariyesi ile izah eden ingiltere. Ama hürriyet nazariyecisi Stuart Mili, kusura bakmayın, bizzat nazariyesini izah ederken şöyle diyor: «Ben Çin'e afyon sevk etmekteki memnuiyeti katiyen anlamam. Çünkü, zehirlerin ticaretine mâni olmak dahi, şahsi hür­ riyeti tahdittir.» Aynı kitabının başka bir ye­ rinde diyor ki; «Bir yerde emrazı sariye, hayvan­ larda bulaşıcı hastalık zuhur ederse, oradan in­ giltere'ye hayvan ithalini men etmek doğrudur.» O halde ne olacak? Çin Hükümdarı tebaasına, ingiltere Kralının kendi hayvanlarına dahi tat­ bik ettiği bir muameleyi ve himayeyi tatbik cdemiyecek. işte Batı uygarlığmdaki ingiltere. Hürriyti tesis ettiği günden beri kendisi ve başkaları için böyle kullanmıştır. Şimdi velhasıl görüyoruz ki herkes kendi bekası ve millî menfaatleri için kendine göre bir yol tutmuştur ve doğrudur da. Ama biz Türkiye'yi sağlam temeller üzerine oturt­ mak için ne yapıyoruz? Mesele buradadır. Bunun için evvelâ durumumuzu müşahede edelim. Dai­ ma çocuklar sınıfta kalıyor. Çocuklar haylaz, gençler kolay kazanç emelinde diyoruz. Yetişkin­ ler menfaat peşinde. Memurlar mesuliyetsiz, toplup kayıtsız, şu hırsız, bu uğursuz diyoruz. Men­ faat ve korkudan ibaret bir çerçeveden bütün dünyayı gözetiyoruz. Neden acaba bu du­ ruma düşmüşüz. (Sağdan ve soldan «Bravo» sesleri.) Meselâ: Dindar mı olalım, dinsiz mi? Dindar mıyız, dinsiz miyiz? Ne dindar olmaya is­ teğimiz var, ne de dinsiz olmaya cesaretimiz var. (Sağdan ve soldan, «bravo» sesleri, alkışlar.) (Ortadan, «Kim söylemiş bunu?» sesleri.) Aea- — 219 —